Eskiden ben de olumsuz düşünsem de artık Türkçe'nin biliniyor olmasıyla da olmamasıyla da ilgilenmiyorum. "Türkçe'yi bilmek" nasıl bir şey, eğer karşındaki sana göre hatalı da olsa yazıyor ve konuşuyor, ve sen de bunu anlıyorsan Türkçe bilinmiş oluyor sanki. Osmanlı zamanından kalan kitapları inceleyince de çok hata görüyoruz, imla hataları, tutarsızlıklar vs. Belki arap harflerinin bunda etkisi vardı ama latin alfabesi de şu haliyle pek yeterli sayılmaz. Basit bir örnek, hemen önceki cümledeki "hal" kelimesini muhtemelen çoğumuz a'yı uzatarak okuduk, sanki şapka varmış gibi, ama şapka yok. Çocuklukta duyarak öğrenmeseydik sesli bir şekilde metinleri okurken şimdi birbirimize güldüğümüzden daha fazla gülerdik.
Mesela, ayrı yazılması gereken -de'yi ayıramamak çok büyük bir ayıp olarak görülüyor, ama neden ki? Bunu ayırmamızı gerektiren şey ne? O kadar çok zaafı var ki yazı dilimizin, bu bence çok gereksiz bir tartışma ve zaman israfı.
Gençlerin abuk sabuk kelimeler kullanmaları, eminim ki bu yeni bir tartışma değil. Öncekiler/mütekaddimin, sonrakileri/müteahhirini pek beğenmezler; kadim olan, eski olan iyidir anlayışının bu topraklarda kökleşmiş olmasından belki de.
Eskilerin galat dedikleri olay da çok hoş, Zuhal Kültüral'ın Galatat Sözlükleri diye bir derleme çalışması var. Osmanlı zamanında yanlış kullanılan kelimelerle ilgili, meraklıları sevecektir.
Bugünden örnek vereyim (24 aralık 2018), İstanbul'da büyük bir üniversitenin bugün yapmış olduğu Türk dili sınavından bahsedeyim. Sorular o kadar hatalıydı ki, imla, noktalama, anlatım bozukluğu... O sınav kağıdını basıp öğrencilere sınav yaptığını zanneden kişiye ne demeli... Bakın, o yaşlı başlı kadın, dilci hanımefendi Türkçe'yi biliyor.
Başka bir örnek, edebiyat fakültesinin önceki dekanlarından bir dilci hocamız bir davetiye bastırıyor ve arapça kökenli bir sözcüğü hiç kullanılmayan bir şekle sokuyor, ama tabii ki kimse dekanın hatasını yüzüne söyleyemiyor. İşin garibi dekan söylediği için o kullanımın doğru olduğunu iddia eden arkadaşlar olmuştu, sonuçta herkes Türkçe biliyor.
Günümüzde dili işleyen, bir şeyler katmaya çalışan az sayıda insan var. Normali de budur herhalde. Şimdi Aziz Yardımlı diyeceğim, bazıları onun yüzünden felsefe metinlerini yazıldıkları dillerden okumaya başladık diyecekler :)
Kaan Ökten ve Aziz Yardımlı'nın aynı kitabı çevirmişlikleri var. Kaan hoca geçenlerde, on yıl aradan sonra yeni bir tercüme yapmış, eskisinin hükmü kalmamışmış artık, peh peh. Reklamlar, reklamlar, ama Aziz Bey yıllar yıllar öncesinde bu konuyla ilgili -yani ki Kaan Bey'le- bir şeyler kaleme almıştı. Neden mi; Kaan Bey'in Newsweek Turkey mecmuasına tercümesi üzerine verdiği mülakattan dolayı. Kaan Bey o zamanlar diyor, şöyle evirdim, böyle çevirdim, sanki ibadetler ettim felan. Aradan on yıl geçsin, "pardon" de, ve ekle "yeni kitabımı lütfen alınız." Eski yayınevi sahibi bile atarlandı, "sen bizimle maytap mı geçtiydin ulen" kıvamında, ama Kaan Bey iyidir, Türkçe'yi bilir...
0