Yanılmıyorsam Grease'de geçiyordu o şarkı; elbet OST'unda da vardır.

en.wikipedia.org:_The_Original_Soundtrack_from_the_Motion_Picture#Track_listing

www.youtube.com

Jim Jacobs and Warren Casey - We Go Together

@uyku inadim inat: eyvallah ama bu diil benim dediğim ya. böyle daha abuk bişeydi benim dediğim. kalın bi erkek sesi bambidibambidi diye tekrarlıyodu sonra arkadan kadın vokaller giriyodu huu huuu huuu diye.
komedi dans üçlüsü de kullanıyodu bunu yanlış hatırlamıyosam.

tübitak yayınlarının değil miydi o? bildiğim kadarıyla tübitak tarafından da satılıyor. bende bi tane vardı ama kim bilir nerde şimdi.

@meriadoc, evet Tübitak yayınları ama eski baskılar tükenmiş, yenisi de baskıda görünüyor. Belki "şu kitapçıda vardı" diyen biri çıkar umudundayım :)

Aklınıza gelmiştir muhakkak ama sahaflarda kesin bulursunuz.

@exodia: çok teşekkürler fikir için
@gecikmeli ankara treniyle gelen adam: çok teşekkürler, İstanbul'da yaşıyorum ama iş için Ankara'ya sık gidiyorum, bulamazsam Ankara'dayım
@uyku inadim inat: sana da çok teşekkürler, öyle yapacağım bulamazsam

kendi soruma kendim cevap veriyorum, belki duyuru'da aratacak birine yararı olur ileride.

İstiklal'de Pandora kitapevinde kitabın orijinalini (İngilizce) bulabilirsiniz.

hala ilgileniyorsan türkçesinin pdfini mail atabilirim...

2002de dediginin aynisini yapmistim. yanlis hatirlamiyorsam 2 tane potokopi makinesi vardi ve kendi fotokopini kendin cekiyorsun.

ödünç vermiyorlar merkez kütüphanede, euteamo'nun dediği gibi içeride fotokopi odası var, içeride personal de var ama sanıyorum kendiniz çekmeniz gerekiyor.

hemen yüksek okumak zorunda değilsiniz, okulu uzatabilir veya tecil yaptırabilirsiniz.. misal siz bir yandan öss'de istediğiniz bir üniversite için uğraşın, öbür tarafta tecil yaptırın.. 1 yıl sonra herhangi bir bölümün yükseğine başvurun, böylece mezuniyet tarihinizden itibaren 4 yıl tecil (1 yıl mezuniyet sonrası, 2 yıl yüksek, 1 yıl yüksek sonrası hak) kazanmış olursunuz.. bu arada istediğiniz bölüme girin okuyun falan..

hani bir fikir..

~
ha lisans mezuniyet sonrasını 2 seneye de çıkarabilirsiniz, ama riskli tabi..

Bence 2.8 ortalama çok fena değil. ALES ve dil puanı da önemli olabilir başvuracağınız yere göre. Ben sizin yerinizde olsam felsefe bölümlerine bizzat gider bölüm başkanlarıyla konuşurdum. Bu hem sizi bilgilendirir hem de akıllarında "bu adam bu işi gerçekten istiyor" imajı uyandırırsınız ki bu yüksek lisans sınavlarında bazen belirleyici unsur olabiliyor.

Sonbahar ALES'ini kaçırmıştım ama sınavdan sonra PC başında kendim çözdüğümde say-1'de 6, say-2 ve söz-1'de de 4'er yanlış çıkmıştı; kağıt üzerinde daha sağlam bir sonuç alacağım da gayet net. Önümde 3 ALES dönemi var mezuniyetime kadar, tahminimce en azından bir 92 çekerim.

Olayın akademisyenlik yönünde karşılaşabileceğim sıkıntılarla ilgili fikir almak istiyorum aslında, neyle karşılaşacağımı bilmem, ona göre adımlarımı atmam gerek.

En doğru bilgiyi Öğrenci İşleri'nden alırsınız. 440 00 00 Beyazıt Kampüsü için kullanılan telefon numarasıdır lakin dahili için herhalde santral yardımcı olur.

Üşenmezseniz gidip bakın, asılıydı hatırladığım kadarıyla.

maalesef öyle, ösym'nin angutluğu. sayısal- eşit ağırlık hariç iki farklı puan türünden başvuru olabileceğini düşünmemiş resmen adamlar. hangi puan türünde yüksek puan daha önemliyse ona daha çok ağırlık vermek tek çare gibi. 50 sözel 50 sayısaldan sonra kolaylarından 30 sayısal 2 20 sözel seçip yapsanız sözel puanı 80 üzerinden filan gelir ama. keşke geçen dönem de girseymişsiniz.

Hakikaten çok saçma bir durum, lakin benim şöyle bir tavsiyem var. Söz-1 ve Say-1 bölümlerini yapın, matematik bilginize güveniyorsanız gözünüze zor gibi görünen Say-2 sorulara el atın kalan zamanda, ardından aynı şeyi Söz-2 için yapın; standart sapmaları daha fazla olacağı için, bildiğim kadarıyla, daha çok puan getireceklerdir.

soru bazında standart sapma uygulanıyor mu acaba? kısıtlı zamanda zor sorulara kasmaktansa daha çok sayıda kolay soru yapmak daha iyi sonuç verebilir bence.

sadece 150 çözmeye izin veriliyor sanırım. isteyen 200 soruyu çözemiyor.

Aslında 2.50 üzerinde diye bi kural yok sadece üniler bu şekilde belirterek baştan bi eliyorlar insanları. Sen yine de şansını dene belki bir şeyler olur. Genelde kendi üninde daha kolay yapabiliyorsun ama başka ünilerde sorun olabilir.

sadece alesle de olmuyor aslında üniler kendi sınav da yapabiliyorlar alesten sonra kitapçıkta (ya da pdf diyelim) alesin minimum %50 si alınmak zorunda yani kalkıp bi üniversite senin puanın %50 si der bi de mülakat koyar onun da %50 si der olayı bitirir.

Düşündüğün üniversitelerin koşullarını araştır, ODTÜ Felsefe 3.00 isterken BOUN Felsefe sanıyorum 2.00 istiyordu misal.

hayır. tekrardan bankaya para yatırcaz.

ben de kılavuzda öyle bir ibareye rastlamadım ama gözden kaçırmış olabilirim.

the longest yard

amerikan futboluna football, futbola da soccer diyorlar.

blue mountain state izledim. rugby ile farklı olduğunu da biliyorum. ayrıca biri entry'de gerekli filmleri yazmış.(bkz: #11024083)

-any given sunday
-remember the titans
ikiside çok güzel filmdir hocam

we are marshall
rudy

bide diff'in dediği gibi maç daha iyi olur. internette super bowllar var new york - new england, bu sene green bay - pittsburg maçları güzeldi.

remember the titans izledim. çok da sevmiştim.
diğerlerine bakacağım. teşekkürler.

Sanırım en şahanesi Remember the Titans'dır. Liste olarak:
www.denofgeek.com
Bir de, ne kadar hoşuna gider, seyir zevkine ne kadar uyar bilemem ama Eyeshield 21 diye bir anime var. Çok fantastik noktalara girse de, kuralları gayet iyi öğretir, detaylıdır.

the replacements.

keanu reeves'li, gene hackman'lı hoş bir film. lâkin major league'in çakmasıymış, geçen gün izleyince fark ettim ama fena değildir yine de.

fiat money mi ne vardı ondan

yoktan para yaratmıyorsun sadece varolan paranın, bir ürünü üzerine eklediğin emek ve fikri değerleri ile birlikte satmak suretiyle, yerinin değişmesine sebep oluyorsun. başkasıda kaybetmiyor çünkü o da o para karşılığında kendi ihtiyacını tatmin edecek bir ürün/hizmet satın alıyor.

Öbür türlü fikir satanları hiç düşünme bile :) sonuçta sattıkları şey maddi bir şey değil ama bir ihtiyacı karşılıyor ve maddi sonuçlara dönüşüyor.

Aynen. Hatta borsada bile para kazanırken birileri kaybediyor o an. Bir yerden sonra para bitince devlet para basmaya başlıyor, devalüasyon filan oluyor vs... Kapitalizm bu yüzden sonu olmayan bir düzen diyoruz. Daha doğrusu sonu var ama boktan.

@ataturkiye

Dostum doğru söylüyorsun ama comptrol ün örneği ile borsa uyuşmaz. borsada biri kazanır biri kaybeder dolayısı ile toplam kar yoktur. Ama örnekten yola çıkarsan biri kar elde ederken satın alan kişide maddi yada manevi olarak kar elde eder (bir ihtiyacını karşılar) bu anlamda iki tarafta kar etmiştir.

Bu arada devlet para basınca enflasyon olmaz asıl enflasyon karşılıksız para basarsa (yani skutsk un dediği gibi fiat para) olur. Kasana basacağın para kadar altın koyamıyorsan al sana enflasyonun kralı :) tabi bunu seninde bildiğine eminim ben sadece tamamlamak istedim. Tabi bu iş bir iki parametreyle anlaşılamaz güven enflasyonu dizginler mesela karşılıksız para bassanda. Velhasıl konuş konuş bitiremyiz bu hikayeyi burda.

hocam sen bi malı 100 liraya üretip 20 lira da kar koydum dediğin anda aslında ben o malı üretirken emek,sermaye v.s (yani üretim faktörlerini kullanarak) hammaddeyi mal haline getirirken bir "değer" kattım diyosun aslında.ama olay şudur ki bu faktörleri kullanarak yarattığın değerden fazlasına satıyosun yani bir kapitalist olarak emeğin yarattığı değerin tamamını emekçiye vermeyerek işçinin yarattığı artı değere el koyuyosun.pek açıklayıcı anlatmış olamayabilirim ama bu konuda "değer nedir? değerin kayanğı nedir?" gibi soruların cevaplarını bulmaya çalışabilirsin.ilk önerilerim de Ricardo,Marx,Smith'dir.

#freenode'daki panpalar bunu tavsiye etti, buyrunuz:

www.scribd.com

daha basit düzeyde ele alayım ben; iktisatın klasik tanımı, kısıtlı kaynakların verimli kullanma birimi olması şeklinde geçer, enerjinin korunumu yasasıyla birleştirirsek şöyle bir şey çıkar ortaya.

öncelikle 100 liraya sana mâl olup senin 20 lira dediğin kâr kısmı, girişimciliğe girer kitap tanımıyla; iktisadi üç dört kaynaktan biridir o da, ki konuyla alakası yoktu lakin uykusuzum, mazur gör bunu. büyük ölçekte senin bu 20 liranın etkisini gözlemlemek için istatistiksel rakamları incelemen gerek, gayrisafi milli hasılayı ele alabilirsin misal; milyarda bir bile etmez ki doğru kavramın gsmh olup olmadığını bilmesem de yaklaşık etkisi o olur. bir ülkenin ekonomisi içerisinde değerlendirirsek, ceteris paribus prensibiyle birlikte, eğer ekonomik kapasitemiz sabitse senin elde edeceğin kâr, diğerlerinin zararınadır ancak çok ufak olur etkisi. şöyle bir örnekle anlatayım: bir ülkede iki kişisiniz ve toplam ekonomik kapasiteniz 100 TL, yani para ikiniz aranızda 50'er TL şeklinde paylaştırılıyor, siz de bunu A ülkesinden ekmek alırken kullanıyorsunuz. Sen 30 liranı değerlendirip bir yatırım yapar, başarılı olur ve bundan ürettiğin ürünü ülke içerisinde 40 TL'ye satarsan; senin 50 liran 50-30+40'tan 60 TL olurken diğer kişininki 50-40+30'dan 40 TL olur. Ülkeler arası düzeyde de olay aşağı yukarı aynı şekilde işler, biri kazanıyorsa diğeri veya diğerleri kaybediyordur.

İhracatçı mevzusuna gelirsen, o harbiden de oldukça karmaşık bir mevzu; uluslararası ticaret düzeyinde ele almak lazım ve buradan anlatılacak gibi değil. Ancak kesin bir zarar ya da kâr durumu yok, Richardo'yu oku, eğer okumak isterim dersen biraz araştırıp başka bir iki şey daha öneririm.

"Hep alıp satalım, para basalım" olayını sanıyorum üç yerel seçim öncesi İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı'na aday olan Haydar Baş(ismini tam hatırlayamıyorum) önermişti garip bir şekilde. Alışveriş olaylarında önemli olan sizin elinizdeki para değil, diğerlerinin elindeki paradır; fiyat seviyesi denen olaydan ötürü. Eğer kapasitesi, sınırları belli bir ekonomi 1000 ekmek üretiyorken piyasada toplam 1000 TL varsa ve başka bir ürün alıp satılmıyorsa, ekmeğin değeri 1 TL olur; piyasada 10000 TL varsa 0,1 TL olur. Teorik tabii bu örneğim, ancak gerçek hayata uygulanabilir.

Paranın kaynağı nedir dersen onu ne yazık ki ben de bilmiyorum tam olarak, Merkez Bankası'nın altın rezervleri, ülkenin kendi para cinsinin diğer ülkelerin bankalarındaki toplum miktarı vs gibi fikirlerim var, ancak net değil, kıçtan uydurma yani bunlar.

Ayrıca bunları 24 saate yakın bir süredir uyumamış, notları ortalamanın az altında olan bir İktisat öğrencisi olarak yazdım; bilgine.

(bkz: artı değer)

kmplayer o işi müthiş görüyor.

bakımı diğer bir çok hayvana göre daha rahat.
kuş balık gibi hayvanlardan rahat mesela.
beslemeside kolay.
tek alman sorun yaratmaz.
ama zamanla sıkıcı oluyorlar.

bizim evde var. yemi ufak ufak yengeç gibi seyler. kavonozun içinde zilyon tane var. kamplumbaga'ya günde 4-5 tanesi yeter. su an bizimkisi kış uykusunda. suyunu haftada 1 falan degistirmeli yoksa shnhkn'nin dedigi gibi koku yapıyor. bakımı çok kolay yani. yemi de epey gidiyor.

suyunu sık değiştirmen gerek, yoksa o su kokmaya başlıyor, üstelik hayvanlar da hastalanıyor. yemini veriyorsun yiyor, suyunu değiştiriyorsun, başka da bir numarası yok. alacaksan o küçüklerden dikkat et, eline aldığında hareketli olanlardan al, saf gibi duranlarından alma, onlar kısa sürede ölüyorlar.

Su kaplumbağasını gerçekten sevmiyorsanız kalkışmayın derim. Bir kere o kaplumbağayı yaşatabilirseniz baya bi büyüyecek. Koca akvaryum yapmanız gerekecek. Küçükken de yüzmek için bir alanın yanı sıra uygun ışıklandırma yapılmış kuru alana ihtiyaç duyarlar. Su kaplumbağaları devamlı suda durmazlar yani. Pet shoplarda satılan minicik plastik kaplardan sakın almayın. Şöyle büyükçe bol bol yüzebileceği alanlar olsun.
Ayrıca bakamadığı, sıkıldığı kaplumbağasını ücretsiz vermek isteyen çok kişi var internette. Siz de ileride onlardan biri olmayacağınıza eminseniz alın lütfen. Tereddütüm var demişsiniz. Bence şu forumu iyice okumadan karar vermeyin:
www.akvaryum.com

kabuğunun şurası yosun tutmuş, sıcak suyla yıkayayım deme.

cek birak futbol oyunu diye aratinca biseyler cikiyor.

edit:

www.pratikev.com

capsler geldi editi: img.donanimhaber.com

imgur.com bende çek bırak plastik langırt gidi bir şeyler yazdım çıkar gibi oldu :)

Oyuncakçılarda ara sıra görüyorum almak istiyorsanız. Kadıköy ve Sirkeci'deki oyuncakçılarda bulunabiliyor.

yanlış hatırlamıyorsam bendekinin kutusu üzerinde stadyum yazıyordu.

şehir dışında akraba düğünü. ben hep bu bahaneyi kullanıyorum.

@natura horror vacui

evet çok yerinde bi bahane ama biraz spontane bişi olması daha iyi olur, fazla vaktim yok çünkü.

arkadaşınız ameliyat olacak ve kan vermeniz lazım. her zaman işe yarar.

motoru bozmak? birand tweetlediğine göre size de bahane olabilir :)

belin, sırtın tutuldu.
öğlen yediğin yerde mideni bozdun,gıda zehirlenmesi, hastaneye gidip serum yemen gerekiyor.

İlla bir bahane mi uydurmak gerek.Özel işim var bitti gitti.Sonuçta yasal olarak da hakların var.Tabi bazı çalışma ortamlarında o kadar rahat olunamıyor.

bilimum akraba vefatları

-1 gun ozel ıslerım var.

bu yeterli olması lazım.

ronaldo17 +1

bari olmayan bir akrabanızı bahane edin. Allah korusun.

tecrübe edinene kadar şimdiki işinde kal. Müşterilerle bire bir diyalog kurabiliyorsan kendi müşteri portföyünü yarat. Bir süre sonra zaten firmayı değil seni tanımaya başlarlar, o aşamada karar verirsin.

kariyer.net te başvurular gizli tutulacaktır falan yazıyor muydu ilanda ?

Abi işin tuhaf yanı bende orda çalısırken kendimi mutlu hissediyorum,ne bilim pek iş olmuyor,ders çalışmaya,kitap okumaya vaktim kalıyor,evime çok yakın sabah geç kaldın tantanası yok... saat sabah 10 dada gittiğim oldu herif hiç bişey demiyor...kurumsal bi yerde çalısırsam bu imkanlarım gidecek elimden büyük ihtimal , acaba bikaç sene burda takılsam tecrübe problemini halletsem , askerliğide hallettikten sonra daha iyi fırsatlar çıkarmı önüme.. diye geliyor aklıma... ondan tereddüt içersindeyim başvurumu gerimi alsamki diye...Çünkü burada şimdilik biraz çırak muamelesi görsemde adam işi öğretmek için çabalıyor...


Edit: gizli tutulacaktır yazmıyordu...

Zaten şuan ki patronun sen bu şekilde düşün diye böyle davranıyor. Seven adam para verir para.
Bende bi patronum. Evet belki yüzlerce çalışanım yok ama halinden anlıyorum. Hiç kimse işini tek bi adama bağlamaz. Patronunu değil, kendini düşün dostum.

Haftada max 85'ten ayda 340 kağıtla geçinebiliyorsan apayrı saygı duymak lazım sana, onu belirteyim; durumuna gelince, çalıştığın yerde mutluysan, geçimini sağlayabiliyorsan, ben olsam bırakmazdım işi, patronun tabiri caizse sömürüyor seni, orası apaçık ama fani dünya, para pul uğruna o mutluluktan olmak da var.

hayattaki en büyük zevk yapamayacağımızı düşündüğümüz şeyi yaptığımız zamandır.

direk çeviri değil ama manası bu.

Hayattaki en büyük zevklerden biri, yapamayacağımızı düşündüğümüz şeyi yapabildiğimizi anlamaktır.

ayiadam'ınki ile hemen hemen aynı oldu ama birebir çeviri olsun diye yazdım.

Bir iki küçük tashih yaparsak:

Hayattaki en büyük mutluluklardan biri, yapamayacağımızı sandığımız şeyi yapabildiğimizi keşfetmektir.

Hayattaki en büyük zevklerden biri de, yapamayacağımızı düşündüğümüz şeyleri yapabilmemizdir.

esnaf ağazı yok sizde de. esâsen bu da iyi meziyettir, kıymetini bilin. hısım, akrâba, ahbâba tek kelimelik cevaplar da var bu âlemde :)

bende aynı durumdayım
yaşadığım şeylerin karşı tarafta bir merak yada heyecan uyandırmayacaksa anlatmanın sacma olduğunu düşünüp kısa cevaplar veriyorum.

bir şeyler yaparken onun anlatmalık olduğunu bunu yaptım derken bahdetmeye değer olabileceğini düşün. dergi oku kitap ta oku ama dergi oku en çok bence (:

yaptığınız en saçma şeyi bile karşı tarafta ilgi uyandıracak şekilde anlatmayı öğrenin ve bunu yapmaktan zevk almaya çalışın. bunun yaklaşık oluşum süresi 2 sene falan, bol bol geyik muhabbeti yapar, güzel insanlarla vakit geçirirseniz sahip olunamayacak bir özellik değil.

en güzelini yapıyorsun bence.

büdüt: benim durum da aynı, lakin durumumdan memnunum ben.

Benzemeye çalıştığınız insanlardan olabildiğince uzak durmaya çalışıyorum. Saçma sapan şeyleri detay atlamadan anlatan insanlardan nefret ediyorum :)

eşkiya

sonbahar

masumiyet.

üstüne türk filmi tanımam.

Çiçek Abbas
Masumiyet
Vavien
Barda
Başka Dilde Aşk

masumiyet'i izlersen kader'i de izle.

tabutta rövaşata
gemide
dokuz

Bilimum kemal sunal filmleri,
organize isler,
Gora,
Eskilerden sener sen'li amerikali.

(bkz: canım kardeşim)

devrim arabaları
kirpi

zübük

1 yeni kuruşa şöyle denmiş zamanında:

"Buna göre 1 Yeni Kuruş 2.5 gram ağırlığında, 1.6 cm çapında ve 0.19 milimetre kalınlığında olacak. Darphane'nin 28 Mayıs 2004 tarihinde yaptığı ve 11 Haziran tarihinde iptal ettiği ihalede 1 Yeni Kuruş'u üretmeye talip olan Koreş, Altek ve Kayalar adlı üç firmanın ton başına verdiği 3 bin 795 dolar fiyat üzerinden yapılan hesaplamaya göre, 2.5 gram ağırlığındaki 1 Yeni Kuruş'un devlete maliyeti ise 16 bin lira olacak."

www.haber3.com

0,0094875 dolar tanesi oluyo üstteki cevaba hesaben

1.58 kurusa maloluyor. Demek ki devlet bu isten kar etmiyor.

Devlet "kâr" eder, orasını siz düşünmeyin. Gerek paranın piyasa içinde dönmesinden, gerek sahibinin vereceği vergiyle döner o para devlete. Dönmese bile ekonomik özgürlük verir elindeki herbir kuruş, öyle düşünün.

Basılan paranın maliyeti sabitken, alınan vergi dönemseldir ayrıca.

bir havlu, eşarp...vs artık boynuna sarabileceğin düzgün ne varsa onu ocakta kaynattığın şuyun buharıyla güzelcene ısıt sonra da boynuna sar.

ütü varsa bi havluyu ısıt sar buynuna...biraz dursun ısındığını hissettiğinde herhangi bi kremle ov kendin,gevşetmeye çalış sonra tekrar havluyu ısıt koy boynuna faydasını görürsün..

sıcak,uzun süreli bir duşun üzerine üstteki arkadaşların dediklerini yaparsan daha iyi verim alırsın.geçmiş olsun...

Havlu ütüleyip boynuna sar, kas gevşetici krem varsa sür. Ağrı kesici varsa zaten almışsındır.

taktik falan gerek yok. bir süre o ligte oynayıp kendini ispatlaman gerekiyor. puanla olacak şey değil yani. iyi oynamaya bak sen, mutlaka alacaklardır seni nba'e.

ben şimdiye dek 3 oyuncu yarattım, 3'ü de öyle bi yere gitmemişti. çok mu düşük ki maçlardaki notlarınız?

benim karakterler de direkt olarak draft edilmisti.

yarattiginiz karakterin oyun gereksinimi neyse onu yapmaya gayret edin ve her seyden onemlisi maclarda a+ almaya bakin.
zorluk seviyesi belki yuksek geliyordur, bir alt kademeye alip oyle deneyin. draft edildikten sonra yukseltirsiniz?

Öyle pek basketbol oyunları geçmişi olmayan ben bile ilk turdan draft edildim, tabii oyunun standart zorluk seviyesinde oynuyorum, onun da muhakkak etkisi vardır. Zorluk seviyesini düşürsen en iyisi sanki.

destiny daha uygun olur sanki...

game's destiny en uygunu

aslinda bunlar neredeyse esanlamli kelimeler, ama felsefede fate biraz daha olumsuz durumlarda kullanilmis.

destiny of the game olur bence. daha guzel duruyor.

the game of destiny 'dir.

kaderin oyunu değil, oyunun kaderi demek istiyorum.

respect the game de olur herhalde.

unlucky diycen hacı.

hacı adam sana demişki,
3 yıl işten ayrılamazsın, ayrılırsan şu kadar ödersin.
tatil veya bayram bile olsa ben istersem m kuzu kuzu gelip çalışacaksın.
vs. vs.
sende bunlara imza atmışsın.
neden geçersiz olsunki?

Konunun uzmanı, hatta alakalısı bile değilim ama senin hatırladığın olay; işverenin işçileri aleyhine kendi başına verdiği, işçilerinin herhangi bir şekilde kabul ettiklerini göstermediği durumlarda geçerlidir tahminimce.

Etna'ya +1 diyorum, imzanı attıysan kesinlikle geçerlidir. Geçmiş olsun, ağır sikmişler harbiden.

bilgim yok ama yorum yazmadan edemeyeceğim. ne lan bu böyle adamlara bak, sikkolar. iş hukuku dersi ben de aldım ama birşey hatırlamıyorum. güzel şeyler de vardı hani. bu sözleşmeyi geçersiz kılacak güzel şeyler de vardır mutlaka. olmalı.

Usta bu nasıl sözleşme?
Her madde işveren lehine, böyle sözleşme mi olur?
Bu işin uzmanına danış bence www.alitezel.com

hukukçu değilim; ama mantıken konuşmak gerekirse,

içerisinde bu denli işciyi sikmeye yönelik maddeler bulunan bir sözleşmenin her ne kadar kanunlarda yeri olsa da mahkemelik olduğunda hakimlerin, "bu nasıl sözleşme a.k. iş y yapmayı bırakın elemanlardan para kazanın daha çok kar edersiniz" minvalinde şeyler söylemesi gerek. eğer söylemezse ve kanunlar da müsaade ediyorsa vay memleketin haline diye oturup ağlayalım.

iş kanununa aykırı hükümler geçersizdir. rahat ol. sikme falan yok ortada, göz korkutma var sadece.

imza atmadan çalışamazsın al çalıştığın kadar paran, güle güle.. Minvalinde ki sözler üzerine işçi aleyhine olan hükümler geçersizdir diye hatırlayıp bastım imzayı. önceki çalıştığım iş yerinden çıkarken sözleşmede işten ayrılmadan altı ay önce işçinin haber vermesi gereklidir aksi takirde işçi tazminat ödemekle yükümlüdür" diye bir madde olmasına rağmen 2 hafta önce dilekçemi verip ayrılmıştım içim rahat ama yine de soru işaretleri vardı kafamda. İzaleisuyuu sağolsun soru işaretlerini kaldırdı.

Kanun Diyor ki:
4857 sayılı İş Kanunu’nun 17. maddesine göre; süresi belirli olmayan hizmet akdi feshedilmeden - işi altı aydan az sürmüş ise iki hafta, altı aydan birbuçuk yıla kadar sürmüş ise dört hafta, birbuçuk yıldan üç yıla kadar sürmüş ise altı hafta, üç yıldan fazla sürmüş ise sekiz hafta- önce karşı tarafa bildirilmesi gerekmektedir. Bildirim önelleri hem işçiye hem de işverene tanınmıştır. Bu nedenle bildirim önellerine uyulmadan hizmet akitlerinin feshedilmesi durumunda işçi veya işverenin ihbar tazminatı isteme hakları doğmaktadır. İstifa ederek işten ayrılan işçi, bildirim öneline uymakla yükümlüdür; aksi takdirde, ihbar tazminatı ödemek zorunda kalır.

Ancak istifa eden işçinin ihbar tazminatı ödediğini şimdiye kadar ne gördüm ne de duydum. İstifa eden bir çalışanını da tazminat ödemeye zorlayan bir işveren de görmedim.

İşveren en fazla duygusal baskı veya tehditle işi bırakmamanız veya uzun bir süre daha devam etmeniz için sizi zorlar. İşçisini mahkemeye vermek kadar aptalca birşey aklından bile geçmez(eğer size şahsi bir kin gütmüyorsa). Çünkü:
1. kazanma şansı çok azdır.
2. dava sırasında başka kirli çamaşırları ortaya çıkabilir
3. elemanıyla davalı olan bir patronun diğer işçilerinden alacağı verim düşer

İhbar tazminatı miktarları kanunda açıkça belirtilmiştir(İş yerinde çalışma süresiyle orantılı, altı aya kadar iki hafta, birbuçuk yıla kadar dört hafta, üç yıla kadar altı hafta ve üç yıldan sonra sekiz hafta) ama bu işverenin işçiyi çıkartması halinde ödenecek tazminatlardır. İşçinin ödeyeceği tazminatlar bildiğim kadarıyla kanunda belirtilmemiştir. Eğer ileride bu yüzden mahkemeye düşerseniz(ki çok çok çok küçük bir ihtimal) işveren sözleşmede yazılan tazminatı talep eder. Siz de o sözleşmeyi işe alma baskısı altında imzaladığınızı söylersiniz. Hakim yüzde doksan dokuz ihtimalle sizi haklı bulur. Yüzde bir ihtimalle iş kanununda işverenin ödemesi gereken tazminat kadar tazminat ödemenizi ister ki bu da yukarıda belirttiğim gibi en fazla sekiz haftalık ücrettir.
Bunun çok özel bir istisnası şöyle olabilir: Siz çok özel ve önemli bir proje için işe alınmışsınızdır. Sizin habersiz işten ayrılmanız halinde yeriniz hemen doldurulamayacaktır ve işveren bu yüzden muazzam zararlar(milyonlarca dolar)eder, işte hakim ancak bu durumda işvereni haklı bulur. Tabii bu proje, sözleşme metninde ayrıntılarıyla yazılıysa.

Sözün kısası, imzaladığınız sözleşmedeki o madde için hiç üzülmeyin, uygulanması neredeyse imkansız bir madde. Ancak böyle bir maddeyi sözleşmeye koyacak kadar tıynetsiz bir işvereni uzun süreli düşünmeyin, ileride illede başınızı başka nedenlerle ağrıtacaktır. Daha iyi bir iş arayın ve mümkün olduğunca çabuk bu firmadan ayrılın.

Ayrıca (git: 133259)

bazı kısımları iş kanununa uygun bazıları değil. iş sözleşmesinde işçi lehine hükümler geçerlidir, işçi alehine hükümler ise geçersizdir. örneğin yapacağınız iş belirli süreyi gerektiren bir iş, proje vs değilse belirli süreli iş sözleşmesi söz konusu değildir. size tavsiyem 4857 sayılı iş kanununu iyice okumanız. kanun sade bir dille yazılmıştır ve gayet anlaşılır hükümler içermekte. bu arada eğitim aldıysanız belirli bir tarihten erken ayrılmanız halinde eğitim ücretini tazminat olarak ödetmeleri geçerli olabilir. bunlar için de yargıtay kararlarını inceleyin. işten ayrıldıktan sonra işle ilgili bir işletme açmanıza dair bir takım kısıtlamalar olmakla birlikte aynı işi yapmanızı engelleyecek bir madde fln söz konusu olamaz. ayrıca tatillerde çalışmanız karşılığı aylık dışında ücret talep edilemez gibi saçma bir madde de söz konusu değildir. dediğim gibi kanununu iyice okursanız daha iyi anlarsınız. yine de kafanıza takılan bir şey olursa sormaktan çekinmeyin.

hiçbi boktan anlamıyorum ama bu sözleşmenin geçersiz olduğuna inanıyorum. işçisin sen abi, paraya ihtiyacın vardı ve mecburen bastın ama bu sözleşme resmen kölelik. kanunlardan üstün hiçbir sözleşme olamaz.

ben senin bir adamı öldürmeni taahhüt ettiğin bir sözleşmeyi sana imzalatsam send e o adamı öldürmesen o sözleşme ile senden tazminat alabilir miyim?

tatillerde, fazla mesaide vs'de ekstra para vermeyiz maddesi var ya. sikerler o maddeyi yazan adamı.

İş Kanununda haftasonu çalışırsanız kaç para, bayramda çalışırsanız kaç para fazla mesai alırsınız açık açık yazar. Ha bunu patronunuza ödetmek için çok uğraşırsınız o ayrı.

Ayrıca siz şimdi ayrılsanız o adamların zaten mahkemeye vermesi, yok efendim mahkemenin sözleşmeyi incelemesi falan filan, 40 yıl sürer. mahkemelerin yavaş çalışmasını avantaja çevirebilirsiniz.

hangi yaka olacağına karar verirseniz daha rahat yardımcı olabiliriz

avrupa yakasında olacak.

merkeze uzaklığı sorun değilse beylikdüzü taraflarında gayet şık havuzlu mavuzlu evler mevcut...

Avrupa tarafıysa Avcılar, Beylikdüzü ve ötelerinden başka alternatifin yok gibi.

Çok nadir de olsa Gültepe(isminden emin değilim, Mecidiyeköy'de Ali Sami Yen'in bayağı üst tarafları)nda çıkar elindeki bütçeye göre zemin ya da bahçe kat ama araban varsa ulaşım sorunu çekmeyeceğin, Beylikdüzü'nde bir ev alsan senin için daha iyi gibi.

tamamen sismis bir airbag e carpacak olan bir beden, aynen betona carpmıs gibi hissedecektir, betona carpmanın etkileri de keza gorulecektır. gibi. ceviriciler daha duzgun cumle kurar.

otomobil kazalarinda genel olarak gorulen hizlarda hareket eden bir insanin vucudu, tamamen sismis bir hava yastigina carpsaydi, (betona carpmanin) butun beklenen sonuclariyla beraber betona carpmis gibi olacakti

otomobil kazalarındakine eş bir hızla hareket eden bir insan bedeni tamamen şişmiş bir havayastığına çarpmış olsaydı, betona çarpmış gibi hissederdi/olurdu-(betona çarptığında gerçekleşebilecek)beklenen tüm sonuçlarıyla.

Tipik(Bilinen ya da sıradan da denilebilir herhalde) hızda giderken gerçekleşen bir otomobil kazasında, tamamıyla şişmiş bir hava yastığına çarparsa; beklenen tüm sonuçlarıyla birlikte, betona çarpmış gibi olurdu.

Normal bir araba kazasındaki hızda hareket eden bir beden, tam olarak şişmiş bir hava yastığına çarparsa, betona çarpmış gibi olur, aynı sonuç meydana gelir.

bana neredeyse hiç denk gelmiyor.

bana denk gelmiyor hiç. alışveriş ettiğiniz marketle bir ilgisi olabilir mi?

bana hiç gelmedi.

Migrosun ki kadar kalitesiz poşet üreten market olamaz herhalde, üflesen deliniyor. Yaşasın File Torba!

şehir de belirtseydiniz keşkem.
benim de marketlerden aldığım tüm poşetler delik hâlde oluyor; hepsi de marketine göre değişen ama, aynı yerden (aynen bim hâriç). hep çöp poşeti satışını öldürmemek için yaptıklerını varsayarak mevzûyâ yaklaştım. iş bu sebebile tarafımca memur edilmiş koli bantı bulunur mutfakta hep:) onlar delsin ben yamarım hesâbına..
kipa önde, migros sonrasında gelmek üzre, en çürük poşetlere sahipler.

hiç denk gelmedi :)

bütün marketlerde kasanın yanında poşetler hiç ellenmemiş bir şekilde duruyor. zaten adamların işi başından aşkın bir de oturup özel olarak poşet deldiklerini zannetmiyorum. @cacik baya bir fantazi kurmuşsun bence.

çoğu poşet daha ucuza getirilsin diye sigara kağıdından ince yapılıyor. bizzat benim elimde ara ara paketleme esnasında yırtılıyor poşetler. bu kadar ince poşetlerin sizin koyduğunuz malzemeler tarafından yırtılması çok normal. ben dikkat ediyorum poşetlerin yarısı eve gelip malzemeleri boşalttığımda delinmiş oluyor. kimseyi poşetleri deldi diye suçlayamam çünkü ben paketliyorum.

nasıl bu kadar emin mi konuşuyorum? gereksiz şeylere gereksizce dikkat eden, hobi olarak market gezen bir başak burcuyum. aldığın ekmek kaç lira, portakal suyu kaç lira diye sorsanız alırken dikkat etmiş olmama rağmen hatırlamam. ama poşetleri hatırlarım.

Daha çok yerel marketler de yaparlar bunları; poşetleri bir arada, düzenli dursunlar diye metal bir çubuğa delerek geçirirler, müşteri geldiğinde gerekli gördükleri sayıda poşet verirler oradan, genelde tutulacağı yerden yaparlar bunu ama poşetin altından da yapabilirler bunu hata sonucu gibi geldi bana.

@mea max culpa: ben kasada çalışanların poşet delme ihtimalindense marketlere poşet üretenlerin, üretim esnasında gerçekleştirdikleri bi komploya dikkat çeker gibi yapmıştım. yoksa kasada çalışan elemanların tek tek poşetleri deldiklerini düşünür gibi bile olmadım.

çöp poşetlerini kim satın alacak eğer delik olmasalar.

@cacik. sorunda "bim'i tenzih ederim" demişsin. ve başka bişi yok. böyle olunca marketlere ve market çalışanlarına yönelik yazmışsın gibi duruyor.

bence bütün komplonun sorumlusu sigara kağıdı inceliğinde poşetler. delinmemeleri mucize zaten onların.

Çocuklar başlarına geçirdiğinde boğularak ölmesin diye konulmuş olmalı.
Tabii ki o kadarcık delikten gelen havayla çocuk nefes alamaz ama o delikten giren hava naylonun yüze yapışmasını önler yoksa çocuk kendi kendine kurtulamayabilir.

Hepsi kesinlikle delik. Tırnaklarım kısa.

benim tahminim, millet üçer beşer dadanmasın diye delik..evet, çöp torbası olarak kullanıyorum..evet delik. iki üç taneyi iç içe koyuyorum, ya da kuru çöp atıyorum.

bazı marketlerin bütün poşetlerinin aynı yerden delik olduğunu fark etmiştim ben de. bence üretim esnasında delik ürettiriyorlar. çöp poşeti yapmak için 3-5 tane fazladan poşet alan insanları önlemek için sanırım.

banada cogu torba delik gelio.cop torbasi olarak kullanmak icin millet ücer beser almasin die deliolar bnce.

cevapları okudum ve şaşırdım. türk insanı delik poşetle imtihan ediliyormuş. peki bu poşetleri aldığınız marketlerle konuşuyor musunuz? ne diyorlar?

yere fln koyuyorsanız delinbıyordur ya da tasırken oraya buraya surtunuyorsa. ya da cope doktugunuz bişi eritiyordur. copun dıbınde bişi deliyordur fln fln. delik poset ilk defa duydum.

vallahi delik--hatta şöyle, migrostan eve söylerseniz, sanal marketin ayrı torbası var, üzerinde de sanal market falan yazıyor-onlar sağlam.

ama kasadan hep delik verirler--ben çöp öğütücü kullanıyorum, o nedenle sulu çöpüm yok, sıkıntı olmuyor ama muazzam da çöp kapasitem var çünkü köpeklerimden biri muhabbet kuşu gibi gazeteye yapıyor, sokağa bile çıkartsam--o nedenle o torbalardan her gün beşer onar kullanıyorum--torba ekpersliğim oradan geliyor.

Soru neydi ki?

birebir ve örten olmayan fonksiyonların da tersi alınamaz ztn. örneğin f(x)=5 sabit fonksiyonu birebir değildir bu yüzden de tersi yoktur. hani tam soru sormamışsında yine bi örnek verim dedim ben.

win 7 starter var bende. onda hiçbir şekilde değişmiyordu masaüstü resmi, bir program bulup değiştirdim ben. ama ne zaman bilgisayar doğal olmayan sebeplerle kapansa (düşme, elektrik kesintisi, pil bitmesi vs) aynı şey oluyor.
belki alakalıdır.
ha bir de resimlerin klasörü falan değişirse oluyor.

ilaclaman lazım.

vista kullanıyorum, fikrimi yazacağım;

windows 7 de sanırım backgroundın belli bir süre sonra değişmesi gibi bir özellik var. mesela bir dosyayı seçiyorsunuz ve o dosyadaki fotoğraflar belirlediğiniz süre zarflarında değişiyor ve background oluyor. bu durumda belki de duvar kağıdı yaptığınız fotoğrafın olduğu dosyada başka fotoğraf yoktur ve duvar kağıdı periyodik bir şekilde değişmeye ayarlıdır ve bu yüzden de siyah olup kalıyordur.

ekrana sağ tıklayıp ilgili özelliklerden ya da denetim masasından arkaplan ayarlarına bakın isterseniz. sorunun büyük ihtimalle bu ayarlarda olduğunu düşünüyorum.

Çok büyük ihtimalle korsan elinizdeki kopya. Bilgisayarım'a sağ tıklayıp Özellikler dediğinizde en altta yazması lazım işletim sisteminin kopya/orijinal durumu.

masaüstünde sağ tık - personalize - alttan desktop background - açılan pencerede birden çok resim seçilidir ve shuffle diye bi seçenek var orda. o seçili olduğu için bu resimler dönüyordur sürekli. bunlardan birini seçip shuffle'ı kaldırırsan olması lazım. gerçi birini seçince zaten shuffle seçili olsa bile fark etmemesi lazım da benim arka planım düz olduğu için tam nasıl oluyor bilmiyorum.

install 7 loader.

(bkz: superbad )

the girl next door
road trip
euro trip
18 year old virgin (tırt)

hot tub time machine

Kesin biri önerecekti, Kara Murat ben olayım bari (bkz: the hangover)

Benim tavsiyem, pek gençlik temalı olmasa da sağlam komedi: (bkz: be kind rewind)

Şu filmi de bayağı sevmiştim aslında (bkz: big nothing)

easy a*
due date*
mean girls
role models

(bkz: kick-ass)

sex drive ( american pie ve road trip karısımı bişey)

Frequently Asked Questions About Time Travel
Kick-Ass

house bunny*
came along polly*
sex drive*

not: yıldız attıklarım benim en beğendiklerim. şiddetle tavsiye ederim.

harold and kumar serisi
youth in revolt var biraz daha duygusal
year one var fantastik

inşaat-türk filmi :)

Phone Booth

(bkz: buried)

türk filmi vardı tramvay ona bakabilirsin.

www.imdb.com

kesin izle

dokuz var ümit ünal ın filmi.

buried'i görünce geldi aklıma; (bkz: 127 hours)

asansör diye bi türk filmi vardı sanırım
bir de tape var.

12 angry men'in benzerlerini arıyorsanız. trial movie, courtroom drama, türkçe olarak mahkeme filmleri diye arayın.

size verebileceğim güzel bir örnek anatomy of a murder.

The Terminal
www.imdb.com

Exam
www.imdb.com

Unknown
www.imdb.com

örümcek kadının öpücüğü hapishane hücresinde geçiyor diye hatırlıyorum.
tr.wikipedia.org(roman)
phone booth telefon kulübesinde geçiyor tamamına yakını.

(bkz: boilsoft video splitter)

herhangi bir splitter programı işinizi görür, tam sürüm için bana ulaşınız.

vdub iş görür ama biraz karmaşıktır, biraz karıştır bence.

Kimsenin net bir şey söyleyebileceğini sanmıyorum ben, bir doktora görünmekte kesinlikle yarar var; riske atılacak bir mevzu değil.

kuduz olmanız için öncelikle köpeğin kudurmuş olması gerekli, köpeğin eksiksiz olarak aşılarını olduğundan, ayrıca hayvanın, durumu meçhul olan herhangi başka bir hayvan tarafından ısırılmadığına eminseniz bir şey olacağını zannetmiyorum ama tabi ki bir sağlık merkezine gitmekte yarar var, bu işler şakaya gelmez.

ev köpeğiyse ve aşılarını oluyorsa problem yoktur.
kuduz aşısı biraz acılı bir aşı öyle az bir ihtimal ama yine de olayım denebilecek bir aşı değil.
köpeğin ısırdığı bölgeye ara ara bir iğne batırın eğer hissizlik varsa evet kuduz mikrobu size de geçmiş demektir ama yine de bunu farkeder farketmez hemen aşınızı olursanız sorun ortadan kalkar.

#olası hastalıkların önceden tespit edilmesi(doğumdan önce, hatta döllenmeden önce),
#organ, damar, sinir hücresi, kemik vs üretmek,
#komple insan üretmek,
#biyonik cihazlar geliştirmek(otomobilin direksiyonuna sadece ben dokunduğumda motorun çalışması gibi)

yani bence.

meslek liselilerin, imamatiplilerin katsayı ilâ karşılaşmalarıyla aynı.
alkolik olacağı, yahut kırklı yaşlarda kalp krizi geçireceği ihtimali yüksek olan birine sigorta yapar mısınız? yahut kız - oğlan verir misiniz, devlet kademesinde, holdingte yükseltir misiniz vesaire :) vahşi kapitalist, liberal, gomanistiy açıdan iyi kısmı bunlar

hem bireyin genetik yapısını çözüyolar hem de genel olarak insanlığın ağacını da çıkarıyorlar. mesela moğollar cengiz han'ın soyundan geldiklerine inanırlarmış, araştırmışlar doğruymuş. hepsinin ortak atası cengiz.

diğer cevapları da görünce kafamda iyice pekişti. aldous huxley'in cesur yeni dünya kitabını şiddetle öneririm okumadıysan.

gen haritasından falan bahsedilmiyor(1938'de yazılmış kitap) ama olabilecekler konusunda ilginç teoriler var.

determinizmin yükselişi.

abi naptınız gen haritasından insan üretmeye atlamışsınız, bu kadar sci-fi izlemeyin bence.
human genome project ile insan genomu çözüldüğünde- ki sadece dna atgctagc vs diye çözüldü, baktılar ki insanda 30.000 civarı gen var, ve dnada anlamlı olmayan bir sürü junk dna da var. daha bismillah genden protein seviyesine geçemedik proteom çözülemedi, nerde kaldı gelişim, tissue engineering, insan yapmak. ha bunlar ayrı ayrı lablar tarafından çalışılıyor ama misal a proteinin beyin gelişimine etkisi şeklinde, daha çok fırın ekmek yemek lazım.
şu an yapılan şeyler genelde tek gen hastalıkları tespiti, akrabalık testleri vs.
bir hastalık geni sizde varsa da o 100% o hastalığı geçireceksiniz demek değildir.

HDDVD'ler sanıyorum çift katmanlı, 8.5-9 GB arası kapasiteliydi. Tek DVD'ye sığdırabilmen için riplemen gerekecek ki komplike bir mevzu bayağı, uğraşmana değmez. Diskini bulabildiğin DVD'lerin çok büyük olasılıkla riplenmiş halleri de bulursun az bir aramayla, onları araştırman çok daha kolay olur senin için.

Rarlayıp parçalara ayırabilirsin ama istediğin gibi tek cd olmaz.

dizi değil de film vereyim. (bkz: pleasentville)

1920'li yıllar var olur mu :)

(bkz: Boardwalk Empire)

80'ler kurtarır dersen garth marenghi's darkplace

absürd komedi, the it crowd'dan canımız ciğerimiz moss'umuz, richard ayoade yazıp yönetmiş oynamış.

(bkz: that '70s show)

çok güzel bir komedi.

(bkz: swingtown)

(bkz: life on mars)

sağolun arkadaşlar. daha başka da varsa öğrenmek isterim gene de.

Aynı marka aynı model var. 2 sene önce aldım, maşallahı var. Taşırken kutusunda taşıdım hep, motor üstünde yaldur yuldur gitmişliği de var bir problem çıkarmadı.

Ne ile kurtarmayı denedin ? okuma yazma testi yaptın mı ?

Böyle bir problem çıkarıyorsa olsa da olur olmasa da olur kategorisindeki dosyaları depolamak için kullanmak yerinde olur.

Gayet manuel şekilde kopyala-yapıştır ile alabildiğimi aldım, sonra format bile atmadan servise iade ettim, belki onlar kurtarır diye bir şekilde ama muhtemelen pek uğraşmadılar, yenisini verdiler diye düşünüyorum.

Öyle yapacağım artık da format atmamın bir faydası olmaz mı peki alete?

Dosyaları kurtarmak için file scavenger öneririm. Bir sürü alternatifi var :

(bkz: veri kurtarma yazılımları )

hiren's bootcd içinde de hdd test için bir sürü program vardı, isimlerini hatırlamıyorum şu an. Harddiski bir test et.

km player indir düzelir.

km de açmazsa vlc player banko halleder

k-lite mega codec pack kur en temizi.

Bilgisayarında gerekli video codecleri yok demek.

K-lite mega codec pack en iyisidir. Media Player Classic gibi sade ve kullanışlı bir video oynatıcı ile de birlikte gelir.

gom player indirirsen sorun kalmaz ayrıca kullanımı km player'a göre kolaydır.

ps:yapmazsam olmaz kasayı yan yatır duzelir :D

Yeni değil ama pek bilinmeyen bir film, izlememiş olma ihtimalin çok yüksek.

www.imdb.com

The IT Crowd'dan Roy'umuz canımız ciğerimiz, Chris O'Dowd başrolünde; filme 10/10 verdim IMDB'de, ancak saf sci-fi değil, sci-fi+komedi tarzında olduğunu göz önünde bulundur.

Bir de şöyle bir film var, muhtemelen türün takipçisiysen izlemişsindir:

www.imdb.com

Gayet gerildim ben filmi izlerken, 8/10 vermişim vaktinde.

Hatta şu iki linkteki filmleri araştırırsan daha net sonuç alırsın:

www.imdb.com
www.imdb.com

imdb'de 2010'a ait torrent alemine düşmüş puanı yüksek ne kadar film varsa izlemişimdir herhalde :) Dizileri de aynı şekilde takip ediyorum.

zottirik "skyline" filmini yazacaktım ama 6'dan düşükmüş puanı neyse ki.. bence 2011'de çıkacak yeni sci-fi filmeri bekle... güzel olacaklar...

"moon" filmi de çok güzeldi

pandorum ve moon'u izlemiştim, ilk cevap olan faq about time travel'ı tavsiye ederim, efsane bir film çıktı :)

moon a benzer bi de the cargo var alman işi.

I am legend.

"olaganustu/buyuleyici seylerin oldugu yer" olabilir

Heyecanın adresi.

"çok pis ortam dönüyor burada"

nerede? müthiş olur.

koskoca padişahlığı, halifeliği, tarikatları tekke ve zaviyeleri kapatıp bambaşka bir rejm getirebilecek gücü ile istese herhalde onları da getirebilirdi.

istiklal mahkemeleri ve şapka kanunu

devletin önce "islam devleti" şeklinde kurulup sonra değiştirilmesi süreci de incelenebilir.

Yakın çevresi tarafından kendisine teklif edilmiş olan "padişahlık" mevkiini tercih etmemiş olmasıdır. Hali hazırda, yüzyıllardır saltanat ile yönetilen bir ülkede, zaten halkın takdirini kazanmış bir paşa için çok da zor olmasa gerekirdi.

türkiye zaten 1925'ten Atatürk'ün ölümüne kadar diktayla yönetildi.
buna kanıt arıyorsanız mete tunçay, zürcher gibi kaynaklara bakabilirsiniz.

Dönemin Türkiye ve Sovyetler arasındaki ilişkilerini de inceleyin bence.

servise verip değiştirirsn.

bendeki pc'de takılı. aynı sorun var. donanımsal diyorum ben. yenisini alırsam düzelir :)

DVD rom'un orada küçücük, iğne deliği gibi bir yer var ise, oraya iğne ile dokununuz. Benimki öyle açılmıştı :)

yazılımla falan ilgisi yok. mekanik arıza. hala şüpheleniyorsanız pcyi açarken bios ekranında durdurun. orada aç kapat oynayın. aynı sorun varsa zaten yazılım olmadığından emin olursunuz. mekanik arıza. geçmiş olsun.

arıza mekanik gibi geldi bana da. muhtemelen kapağı dışa ittiren çarkta arıza vardır.

evet donanımsalmış dediğiniz gibi. tamirciye götürdüm değiştirdi, düzeldi. açmışken fanını da değiştirttim, sesi soluğu da kesildi rahatladı alet.

Riverside (Tür: Progressive Rock)

poets of the fall çok bilinir oldu mu acaba?

red hot chili papers tan californication şarkısını dinle bi yani kaç zamandır dinliyorum bıkmadım hala ama yüksek sesle :)

mutlu eden demişsin belle & sebastian diyorum sadece. plase olarak da beirut.

animals as leaders (progressive metal)
between the buried and me (progressive death metal)
pat metheny (jazz)

(bkz: pink martini) iyidir. neşeliler, güzeller.

ama benim favorim o iç bunaltan depresf şarkılarıyla (bkz: low)

bu pink martini'den: www.youtube.com

bu da low: www.youtube.com

edit: az bilinen kısmı kaçmış gözümden. pink martini'yi geri alıyorum :)

benim son zamanlarda dinlemeye başladığım bir andres calamaro(eski grubu los rodrigez), noah and the whale... bilinmeyene odaklanırsak, Detektivbyrån'ı cok severim ve pek ünlü değildirler sanırım ancak dükkanı kapadılar geçen sene.

(bkz: the cat empire)

boogie down productions
www.allmusic.com

beirut

florence and the machine

Starsailor tavsiye ederim kesinlikle !

(bkz: mode xl)

Tenacious D

the zutons. ilk keşfettiğim de çok sevinmiştim

faithless ????????????????????????

(bkz: willard grant conspiracy)
dinlemediysen
(bkz: the cranberries)
once ost

yerel bir gazeteye de ilan verebiliyorsunuz galiba, böyle yapmıştı hatırladığım kadarıyla bir arkadaşım, ilan ücreti en ucuz olan gazeteyi bulun, kimliğimi kaybettim, adı soyad, şeklinde yazın işte, sonra onunla öğrenci işlerine gidip göstermeniz gerekiyor galiba, yine de en başta öğrenci işlerine bir gidip sorsanız daha yardımı olurlar.

okuduğun üniversitenin öğrenci işleri daire başkanlığı internet sitesinde biryerlerde veya üniversite yönetmeliğinde kimlik kartı ile ilgili madde olması lazım. orada nasıl yapacağın yazar.

öğrenci işlerine gitmen lazım, verdiğin kayıp ilanıyla birlikte. kayıp ilanını yerel gazetelere filan da verebilirsin, istanbul'da haftalık çıkan bi gazete vardı, arayıp ilan verebiliyodun bedava, ama hatırlayamıyorum şimdi adını.. ben öyle yapmıştım..

tüketici gazetesine bedava ilan verebilirsin. ben nüfus cüzdanımı kaybettiğimde öyle yapmıştım.

img200.imageshack.us

tamam. teşekkür ederim.

10-20 TL bir ücret alıyorlar yeni kart için, öncelikle yatırman gereken bankayı ve numarasını öğrenci işlerinden al. Sonra hükümsüzdür ilanını yerel bir gazeteye ver, gazetenin bir baskısını ve banka dekontunu yanına al; öğrenci işlerine başvur. Yanında bir adet vesikalık olması gerekiyor ayrıca, geçici kimlik verecekler kağıt şeklinde.

(bkz: criticker)

american history x , inglourious basterds , fight club .

2012'yi izledin mi?

Le Scaphandre Et Le Papillon
Matchstick Men

amelie dediğiniz için: jeux d'enfants, yine Fransız olursa: la fille sur le pont
ayrıca the man from earth

man on the moon
the king of comedy
se7en
big nothing
frequently asked questions about time travel
science of sleep

(bkz: cachorro)

(bkz: candy)

se7en , memento .

(bkz: the crow)

(bkz: the fall)

Black(2005) filmi kesst;)

çok sağlam çok

cronos panpa. drakula yazmışsın diye yazdım.

mr. nobody
I'm a Cyborg But That's OK
Adams Aebler
train de vie
nunta muta
nyfes
la doppia ora
los cronocrimenes

(bkz: tito i ja)
ele ayaga dusmemis nadir filmlerdendir.

revolver, herkes bilmez, guy ritchie

Daha önce hiç hissetmediğin bir duyguyu hissedeceğini hissettiğin o anda hissetmekte olduğun duygudur aşk.

Ancak bu kadar oldu.

Aşk, daha önce hissetmediğin bir duyguyu hissetmeye başladığını hissettiğinde, hissettiğin duygudur. Gibi birşey oluyor sanırım...

Aşk, daha önce hiç hissetmediğin duyguyu hissedeceğini hissettiğin zaman hissettiğin bir duygudur.

Direk bu :)

ask, daha once hissetmedigin bir duyguyu hissedecegeni farkettigin an hissedilen duygudur.

aşk, hissettiğini hissettiğini hissettiğin zaman daha önce aslında hiç hissettiğini hissedemediğini hissini hissediyor olmaktır. kısacası aşk bir nevi ergenliktir.

Aşk, daha önce asla hissetmediğini hissettireceğini hissettiğin zaman duyduğun histir.

Genelde transfer döneminin bitişinden sonraki 1-2 hafta içinde çıkardı, sanıyorum 2010 veya 2009 sürümlerinden birinde de tam 14 Şubat'a getirmişlerdi hatta. Muhtemelen 10-15 gün içerisinde çıkar, merak etme.

6.04 full surum kullaniyorum. kaldirip tekrar kurdum zaten. download sirasinda bir sorun yok. %100 olduktan sonra kasiyore

bahsettiğin kasma dosya inince önbellekten hddye geçiş sırasında düzenlenme anında oluyor. ben de an hiçbi bok yapamıyorum.

sorunun o oldugu belli de duzeltmek icin bir caresi olan yok mu yav

HDD üzerinden belli bir alanı RAM olarak kullanabilme olayı vardı, onu bir dene ama çok da faydası olmaz. Program değiştirmeye yanaşırsan JDownloader öneririm ben, çok sağlamdır, candır canandır, öyle diyeyim.

e normal bir sey bu, cok iyi bir islemciniz yoksa butun sistemi baya kastirir. guncel bir islemcide orta seviye kastirir.

islemci p6100 2ghz intel

gareth bale - maicon, tottenham - inter şampiyonlar ligi maçı. hem ingiltere hem italya da oynanan maçlarda adam maicon gibi bir hayvanı madara etti.

www.youtube.com

hangi maç ya da turnuvaydı tam hatırlayamıyorum ama galiba euro 2008'deki sırbistan-almanya maçı olması lazım. eşleşme de srna-jansen olması lazım. yazık olmuştu jansen'e, hala unutmadım kaç yıl geçmiş aradan.

diego capel-gökhan gönül ilk maçta gökhan gönülü haşat etmişti..

şimdi sana 2 tür cevap gelicek.
o ademle havva yok onlar doğru değil dicekler bi kısım,
bi kısım da sana ademle havvadan sonra bu tür çağların yaşandığından, o toplulukların aslında ademle havvadan sonra olduğundan bahsedicek.

bana kalırsa kendin oku ve beyninde sentezle.

edit: ben ikincisine inanıyorum, ama senn inanç konusunda tutumunu bilmediğim için böyle dedim, yani kitaplardan oku dedim, birilerinden öğrendiğin sadece yorum olabilir çünkü. ha diceksin ki kitap da yazarın yorumu değil mi? öyle ama en azında 1 paragrafla özetlemiyo. öyle işte:)

Telaşa gerek yok. İyi yoldasınız. Sorgulamaya devam.

herkes kendince öle bi inat ki biri diyo adem havva biri diyo ilk insan. herkes karşıt görüşe bok atıyo. herkes kendince bi sürü mantıklı sebep sunuyo. ve ben toy liseli gibi hangsine inanacağımı bulduramadım. bi orta yol bulamadan beynim patlicak sanırım.
dinle bilmin savaşı arasında bi kör kurşuna avlanacam sanırım.

Adem ile Havva ne medeniyetlerin oluşumunu, ne türleşmeyi ne de başka bir konuyu açıklayabilir. Zeus'un öfkesi hava olaylarını ne kadar açıklıyorsa Adem ve Havva'da bize anca o kadar açıklık getirebilir.

düşün ki kırkayak soyu dünyada en gelişmiş olan bir nesil bunlarda ayak kadar akıl var aya gitmişler 3g teknolojisi geliştirip msn trafiğinde yepyeni şekiller filan derken epey olay gelişmiş ve soylarını araştırıyorlar.
ilk ayağa kalkanın kaç milyon yıl önce fosili.
ilk hangi ayak ayağa kalktı.
gövdenin ne kadar bölümü ayakta yürüyebiliyordu.
son iki ayak o kuvveti kazandığında diğer 38 mağaradaki resimlerin hangi rötuşlarını yapıyordu.
bak çok acayip biçimde 40 ayaklar için zor bir hususdur bu dikkatini çekerim.
...
dünyanın bir başlama bir bitiş çizgisi var biz bunun tam olarak bir yerindeyiz neresinde olduğumuzu şu an bilmek şöyle
imkansız.
evreni oturduğumuz yerden yönetemeyeceğimize göre varoluşla ilgili sadece lakırtılar etme şansımız var bunun en uzmanları kimler ben sana söyleyeyim aklıma gelenlerden socrates kant sartre bunlara dahildir bazı peygamberler onlar da kişileridir uygarlığın ve geçmişi bilmek 10 yıl önce çok mutlu bir gece yaşamıştık arkadaşlarla giydiğim gömleği seviyordum ama yakası ütüyle yatmıyardu bir türlü racinin kazağı ne renkti hatırlamıyorum demekten öteye gitmez.
...
bence en başta şu var.
allah büyüktür.
niye biliyor musun.
daha zilyon yıl dahi yaşasa uygarlıkların zibilliyeti bunun hakkında fikri olmayacak.
oyuncaklarımızı kırıyorduk çocukken.
soruyor muyduk kıracağımızı niye diye.
oyuncağın cevaba hakkı yoktur.
bu sebeple de en başta allah aklının idrağının felsefenin dininin marjinal kaportanın 3 çeyrek köftenin alamayacağı kadar büyüktür.

Hz. Adem ile Hz. Havva cennetten kovulunca geldikleri dünya aynı senin gibi tarif ettiğin mağra adamlarının olduğu bir dünya. Hz. Adem o kavme peygamber olarak geliyor. Yoksa dağa taşa peygamberlik mi olur? İşte Adem onlara resim müzik beden eğitimi veriyor. Kıyafet dikmeyi yazmayı konuşmayı öğretiyor. 2001: a space odyssey filmindeki o kara blok yok mu işte onu düşün. Onun gibi.

ikisi de farklı kulvarların konusu. ayrı birer alan. dolayısıyla her biri kendi normallerine göre durumu açıklamaya calısıyor. adem ile havvaya göre hiç bir şeyi yorumlayamazsın. adem'in anlatıldıgına gore bi sürü sanatı varmıs vs. ama tarıhe bakıyorsun insanoglu zamanla el becerısını gelısıtırıyor, dogayla yasamayı oğrenıyor. felsefeye gore ınsanlar arasındakı ılk kavgalar mulkıyet kavramının gelısmesıyle baslıyor. gordugun gıbı her alan kendı gerceklerıne gore durumu ızah edıyor.

Doğrulukları birbiriyle çelişki oluşturan iki durumu bağlamaya çalışıyorsun, haliyle bir yere varamaman doğal. Ben yine de kendimce yazayım bir şeyler.

"İlk insanlar konuşmayı bilmiyorlardı." diye bir şey yok. Senin "konuşmak"la kastettiğin olay zaten doğadaki seslerin iletişim amaçlı taklidi; daha karmaşık olaylar ve durumlar anlatılma ihtiyacı duyulunca haliyle kullanılan kelimeler ve saire de karmaşıklaşıyor. Yani senin o filmlerde gördüğün "unga bunga"ya yakın düzeyde basit bir düzeyde konuşma var. Konuşmak dediğin olay zaten iletişime geçmek olayı; kedi dediğin de, kuş dediğin de kendi arasında anlaşıyor. Yazıydı senin kastetmek istediğin sanıyorum.

Antropolojik açıdan pek bilgim olmadığından bahsettiğin dönemki karşılığını bilmiyorum ama muhtemelen halk arasındaki tabirle maymun ila insan arası, mağara adamı diye tabir edilebilecek canlıların o resimleri yaptığını söylesek yanlış olmaz herhalde; olursa da düzeltir biri elbet.

Maymundan gelmek değil evrim, küçümsemeyin bu kadar ayrıca.

bikere bilmek gerekirki ilk insanlar hz adem "babamız" ve hz havva "annemiz"dir. burada onlara anne ve baba dememizin mantığı soyumuzun kökenin onlardan gelmesi.
yani onlar dünyaya gönderildiğinde dünyada hiçbir insan yoktu ve haliyle havva annemiz adem babamız diyoruz..yoksa neden anne baba diyelim onlara. diğer insanlardanda gelebilirdik böyle bir mantıkla..zaten insan yokluğundan kabil kızkardeşiyle evleniyor(o günki şartlar için) yoksa şimdi yasak olan ozamanda yasak olurdu
aslında çelişkili durumlar değil. farklı şekilde gelişen olaylar mevcut kanımca. örneğin ilk insanlar diğer arkadaşın dediği gibi unga bunga diyerek anlaşırken (buda bir konuşmadır)aynı zamanda hz adem kalıcılığın resimle olduğunun farkına vararak (yada Allah'ın emriyle) duvarlara resim çizerken diğerlerinede öğretmiştir. hz ademin elbise yapmayı bilmesi anormal şeyler değil bunlar basit şeyler ki sadece avret yerini örtecek bi bi yaprak parçalarından yapılmış uyduruk kıyafetlerdir tahminimce ve ilerleyen zamanlarda hayvan derisinden (bunu öğrenmek için gelişmek gerekmez. ayrıca ilk çağ insanlarına baktığınızda onların kıyafetleride hayvan derisinden).
ikinci bir hususta ilk zamanlardan itibaren insanlar dünyanın çeşitli yerlerine dağılarak (buna en güzel örnek amerika, avrupalılar tarafından keşvedilmeyen bi kıta olduğu halde orada kızılderililerin yan insanların oluşudur) kendi kültürlerini unutmuş.(örneğin insanların bikaç kuşak sonra yaşatmadığı kültürlerini unutması gibi onlarda bildiklerini unutmuşlar ki ortada zaten kayda değer bi gelişmişlik yok)

Yavrucuğum, Ademle Havva Dünya'ya gelmiş, konuşabiliyorlar, anlaşabiliyorlar, üreyebiliyorlar. Bu ikisinin soyundan gelen çoluk, çocuk, torun, torba, mağaraya resim de çiziyor, buzul çağını da görüyor yakın çağı da. Eksik olan bişey yok. Öyle yok taşı donuna sürttü parlattı cilalı taş oldu falan fistan onlar hikaye zaten.

adem ve havva öyküsü doğruysa ensest muhabbeti ortaya çıkıyor bir de. kardeşlerin birbirleri ile cinsel ilişki kurarak çoğalması.
ha bir de kayıp kaburga olması gerekiyor erkeklerde ama o da eşit her iki cinsiyette.

@homeless insan yoktu diyorum ve üremeleri gerekiyordu. öyle olmasaydı nası olucaktın şimdi merak ettim. ensestlikle ne alakası var. zaruret halleri başkadır keyfiyet halleri başkadır. örneğin hastalalndığı zaman, birinin doktora en mahrem yerini işte cinsel organını muayene ettirmesinde bi sakınca yoktur. ama hasta değilde donunu indiriyorsa anormal bakılır. olay bu yani zaruret

demek istediğim şuydu birazda biz bi karanlık çağdan bahsediyoruz ve orayla ilgili hiç birşey bilmiyoruz ama sonrasını biliyoruz işte mağra insanları yaşıyor kalıntıları var falan.
şimdi o zaman ademle havva karanlık çağda var oldular. ve biz karanlık çağ ile ilgili hiç bişey bilmiyorken bunu biliyoruz aslında. ve adem ile havva için dini bir görüşle açıklanabilecek karakterler dersek, ki bunu ilk insanlara da bilim insanlarının mağra adamı demesi gibi yani iki farklı görüş elbette. açıklamaya çalışırsam karışacak. demek istediğim şu din için bakıldığında resim yasak olarak örülen bir olgu. ama şimdi adem resimler yaptı kalıcılığı garantilemek için dersek sonraki zamanlarda resim yapmak neden günah sayıldı? adem ile havva bi şekilde ürediler ve çoğaldılar çoğalma şekline pek takılmak istemiorum. normalde gen uyuşmazlığından sakat falan olmalıydı yeni gelecek olan nesil ama ona taktiri ilahi denip inançla açıklanabilir. sen bir arada yaşayan sürekli çoğulan bir topluluk olmaya başlıyorsun ki kişinin doğması büyümesi çoğalabilmesi falan bunlar da epey büyük zmanlar demek. bu kadar zaman içerisinde bulabildiği tek şey bez parçasından kıyaet yapmak olamaz bence. çeşitli insani ihtiyaçlar var sonuçta. herşeyden önce yemek yemesi lazım. pişirmeyi geçtim hadi buna ihtiyaç duymuyorlardı. ama avlanmak için av gereçleri kullanmaları gerek, kesici ağletler yapmaları gerek...vs o zaman bizim bulduğumuz bu kalıntılarda adem ile havvaya ait oluyo aslında. ayrıca adem ile havva gibi bir isimle dünyaya gelmiş insanlar peşinden çocuklarına unka punka gibi isimler koymaz bence. bi şekilde onlar dil bilerek dünyaya gönderildiler ve o dil bi şekilde bence devam etmeliydi sanki. yani sen dil biliyosun ama unka punka ile anlaşıyosun. dil bilmiyorlar diyelim o zaman isimleri neden adem ile havva?

@neysene kardeşler arası cinsel ilişki nedir?

@alss "ama şimdi adem resimler yaptı kalıcılığı garantilemek için dersek sonraki zamanlarda resim yapmak neden günah sayıldı?" demişsin. dinde birşey yasaklanırken onun zararlılığı veya kullanım amacından sapmasından dolayıdır. örneğin resim figür biblo vs. bunların putsal amaçla kullanımından kaynaklanan caiz olmama durumları ortaya çıkmış. yani insanlar saptırmaya başladıktan sonra yasaklanmış.

Âdem ile Havva hiç yaşamadı. (Bilim böyle söylüyor.)

www.youtube.com

Taahhütname denilen sözleşmede bahsi geçen süre kadar o hizmetin aboneliğini yapacağın taahhütünü verirsin, sözleşmeyi bozduğun takdirde de sözleşmede bahsi geçen miktarı ödemek zorunda kalırsın.

Ana hatları böyle yani olayın.