izlemeye değer ne demek. bir numaradır dexter. überdir, süperdir.

ama behzat ç.ye istinaden diyosan house derim ben eğer izlemediysen. çok sağlam bir karakterdir.

izle kesinlikle.
bi de sil bu soruyu sonra utanırsın.

@crusor , umarım :=)

kesinlikle izlemeye değer

kesinlikle.

dexter dizilerin dizisidir, az ve özdür, her sene 12 bölüm çekerler bu yüzden yeni sezonu özlemle bekleriz.

izlemezsen sen kaybedersin.

izlemeyeni dexter'a havale ediyorum.

O "kadın" dediğiniz köpeklerin annesidir!

E) Kadına üzül.

ben de hoşlanmam annecim babacım hitaplarından ama "ben bu itin nerden amcası oluyorum" çıkışı da fazla agresif ve gereksiz geldi.

hayvanlar da canlı birer varlık değil mi? ailemizin bir parçası olmuyorlar mı?
neden bu kadar rahatsızlık duyduğunuzu anlayamadım. Gerçi ben olsam eğer tanımadığım biriyse "amca" yerine "beyefendi" derdim ama kadının amca demesi de bu kadar dert edinilecek bir şey değil bence, ne güzel size yol vermişler işte..

ahahahaha sesli güldüm. kızma amcası olur öyle şeyler. kuşa da kızımız vs. diyoruz:p

kayranin kedisi(nick inizden bu konuda hasas olduğunuz anlaşılıyor zaten) onlarda canlı ailemizi parçası derken onlarda bir insan mı demek istiyorsunuz.Ben hayvanlarla bu denli içli dışlı olmayı sevmiyorum.arama bir mesafe koymuşumdur hep(eminim bu cümle hayvanlar için başka türlü kurulur ama ben bilmiyorum) Ama onun aileden biri görene de hor gözle bakmam beni işin içine bulaştırmadığı sürece

hayvanseverle öyle diyor. sevmiyorsanız anlayamazsınız. evet gerçekten çok saçma ama sevince kendin doğurmuş gibi seviyorsun. çok salakça evet ama öyle:)
ayrıca kadın ne desin dur şu adam çıksın mı desin. amca demiş işte kibarlık etmiş sanki.

nickimdeki kedi schrödinger'in kedisi'nden geliyor, o nick alınmış olduğu için kayranin kedisi oldu. (önyargı kötü bir şey bence.)

tabii ki akıl ve mantığa değer veren biri olarak hayvanlar insandır demiyorum; ancak benim gözümde hayvan da insan da can taşıyor ve aynı ölçüde önemliler. sırf bana benzemiyor diye başka bir canlıyı aşağı göremiyorum. tabii bu benim düşüncem, siz başka türlü düşünüyor olabilirsiniz..

iletişim bozukluğumun ya da sevgi eksikliğimin olduğu kanısına nereden vardınız ki? evimde bir adet psikoloji mezunu insan var, onun bile koyamadığı tanıları iki saniyede koyuverdiniz.

bundan sonra sokakta gördüğüm hayvanları tekmeleyeyim (kesin bana ısıracak gibi bakıyorlardır zaten). ben zaten bu zavallılardan çok üstünüm. hayvan ne ya, pis zavallı sefiller. kesin pire falan da vardır, ipeksi kutsal saçlarıma bulaşmasını hiç istemem çünkü. köpek giren eve melek de girmiyormuş hem :(

edit: ne yazık ki toplumumuza ışık tutacak o şahane sosyal gözleminizi ve hakkımdaki psikolojik çıkarımlarınızı silmişsiniz, üzüldüm.
postedit: bir mevlana vardır bildin mi?

Bu kadarı nor bir ruh hali gibi gelmiyor bana.Ya insanlarda göremediği sevgiyi hayvanlarda arama yada iletişim bozukluğununbir yansıması gibi.Tekrar ediyorum.Bu düzyde hayvanlarla arasındaki bağı abartmış olanları kastediyorum.

Bir yazarda şu linki göndermiş.

www.eksisozluk.com

kayranin kedisi Sizi kastedmemiştim ki zaten. siz ben tanımadığım birine amcası demezdim diyerek bu durumdan sıyırdınız.Benim kastediğim bütün dünyayı aynı düzeyde hayvanlara bağlı insanlardan oluştuğunu zanneden tanımadığı birine köpeğe amcası diyecek kadar uçmuş birisi için.

Üstelik bir fizikci olarak Schrödinger in kedisi benimde ilgi alanım dahilinde isterseniz o deneyi tartışalım.

aynını benim babam yapıyor kuş için. eve kendi arkadaşı gelsin "parmağını tut amcası, ısırmaz o" diyo kuş için. 60 yaşında adam yani, kadın da değil. kendisini kuşun babası, beni de kuşun ablası olarak görüyo. ablası aç kafesi çocuk hava alsın diyo. hayvana çocuk bile diyo. daha ne diyim. kötü bişi değil yani.

benim de iki kedim var. çocuklarım. birisi kızım, birisi oğlum. anneme anneanneleri, kardeşime teyzeleri, babama dedeleri diyorum. yeğenime de onlar da senin bir kardeşin sayılır diyorum. ne var yani :)) ben bunda garip bir şey göremedim amcası.

bizim evde kullandığım başka sözler: anneye gel, anneye kızılmaz, anneye pati kalkmaz :)

'biz seninle evde ne konuşmuştuk?' diyen kadını gördükten sonra bu tip şeylere şaşmıyorum. :) ama insan kendini kaptırıyor gerçekten. bir de öyle bir durum ki bu, mesela şöyle tarif edebilirim. çok insan vardır yalnız gömülür. benim yaşlı bir köpeğim vardı, cenazesini yapsak epey adam gelirdi. çok arkadaş edindi yani hayatında. bunun hayat kurtaranı var, savaşa gideni var, öyle bir köpeğin teyzesi olmak beni gururlandırabilir bile mesela, nikimden de anlaşılacağı gibi... ama tabi işin iletişimsizlik, yalnızlık boyutu filan çok acı. mesela be forever young'ın babasında bu acınası hal yok, adamcağız hayatından memnun, kuştan memnun.
madalyonun bir de öbür yüzü var ki o da kaldırımda köpeği gördüğü gibi sinire kesenler. fobi filan anlayabiliyorum ama kimi zaman biraz abartılı olabiliyor tepkileri. fobi bile olsa insan madem bu kadar korkuyor daha çok bilgi edinmeye çalışır başına bir iş gelmemesi için. hangi köpeğin saldıracağını filan az çok kestirmeyi öğrenir.
bir başka yönü de bu tip insanların hayvanlar aracığıyla insanlarla iletişim kurması. mesela gitmek istediklerinde görüşürüz demek yerine 'hadi amcaya baybay yapalım' gibi dolaylı konuşuyorlar, o da değişik. amma gevezeyim bugün.

he bi de ben herhalde asla asansördekine sormadan köpeği yanına sokmazdım. saldırgan köpek gibi hayvansever de gözünden anlaşılıyor neyse ki, çoğu zaman sormaya gerek kalmıyor.

yok ben de aynı durumdayım behzat ç. deki ercüment hariç. ama bugün ona da bi yakınlık hissetim et sote yaparken.

normal hacı. çünkü gargamel, hiçbir şirini yakalayamıyor, tom jerry'yi hiç yiyemiyor insanlar da sikerim lan böyle işi yesin artık diye tom veya gargamel'i tutuyorlar zamanla. kötü karakter daha samimi çünkü.

Ben de öyleyim. Bu galiba kötü karakterlerin çoğunun aslında düzgün ve herkese mantıklı gelen bir içsel motivasyonlarının olmasından kaynaklanıyor. Gayet insani şeyler yapıyorlar. Süper gücü olan kaç kişi yeteneğini dünya barışı için kullanır ki?

tuhaf bir durum değil.
antihero diye bir şey var.

tüm film, dizi veya çizgilerde değil tabi(genelde iyiden yanayımdır) ama ben de mesela hep tweety'ye ve jerry'ye gıcık olmuşumdur ve sylvester ile tom'u tutmuşumdur. kötü karakterler çok daha renkli ve eğlenceli oluyor. iyiler mıymıy oluyor. sanırım mıymıyları sevmediğim için. sende de öyle bir durum olabilir.
merak ettim, peki mesela hayat güzeldir filminde nazilerin tarafında mıydın? o kadarı da olmasın be.

hayat güzeldiri maalesef izlemedim.

demekki bunu düşünen tek ben değilmişim :D

hakkaten ya ben de hep kötüleri seviyorum. hatta facebookta karanlık güçler kulubü diye grubumuz var. yaşasın ferhunde,yaşasın lord vader.

hacım çünkü hep iyiler kazanıyor buda iyilere karşı antipatiklik oluşturuyor.tomun çektiklerini görünce içim cız ediyor ya

Bunun sebebi çok basittir. Looney tunes çizgi filmlerinde genelde çalışan ve fikir üreten taraf kötüler yatıp uyuyan ve şanslı olanlarsa iyilerdir.

Soru eklerini ayrı yazarak işe başlayabilirsin.

gezerek, okuyarak, dinleyerek, konuşarak. noktalama işaretlerinden sonra boşluk bırakarak...

oku.
gez.
konuş.
dinle.
araştır.
öğren.

bol bol sözlük oku.

kayranin kedisi+1
Öncelikle yazı ve konuşma dilinize gerekli önemi veriniz.Ardından film ve kitaplardan başlayabilirsiniz.Zira sinema ve kitap kültürü yapmak bir çok ortamda işinize yarar.En azından mühim olanlarını temin ederseniz iyi olur zannımca.Bunun dışında olanağınız varsa gezilerde çok büyük fayda sağlar.Başta ülkeniz olmak üzere dünya tarihindeki önemli olayları,başarıları vs. araştırabilirsiniz.Ödül törenlerini,şampiyonaları,olimpiyatları takip edebilirsiniz.İnternet üzerinden bilgi yarışmalarına katılmakta güzel olur.
Böyle şeyler işte yahu.

zaten su an yurtdisindayim ingilizce egitimi aliyorum 8 aydir noktalama isaretlerine gelince simdi ugrasmak istemedim 2 saat ha turkce dil bilgimde iyidir merak etmeyin baska neler yapabilirim panpaciklarim?

inan bana 2006 öncesi ekşi sözlüğünü oku genel kültürün inanılmaz gelişir.

artı olarak resimli ansiklopediler.. ve bunların içinde bulacağın hoşuna gideceğin konuları tespit et onları oku. bol bol oku. kitap ve ağır olmayan siyasi mecmuaları sıkılmadan oku. sıkıldığında koy ayracını geç başka kitaba veya gez dolaş. ama gidip amerikan dizisi açma. bir de kendi etrafında mürekkep yalamış kişiyle kontağını geliştir ve tüm bunları bir misyon gerçekleştirir gibi yapma. sonuçta genel kültür yabancı dil değil asla uzmanlaşamazsın.

bol bol ekşisözlük oku.

ekşisözlük okumak yerine wikipedi veya online dergilerden bişeyler oku.

Genel kültür uğraş edinerek edinilir, amaçsızca gezmek yahut kitap okumak vakit kaybından başka birşey değil. İlgi duyduğunuz, ilgilenirken sıkılmayacağınız bazı disiplinler-konular belirleyin sonra bu konularda gezi, araştırma arşiv vs yapın. Zaten ipin ucundan tutunca ilginiz ister istemenz farklı alanlara da kayacak ve buralardan da çok fayda göreceksiniz.

oku.

noktalama işaretlerinden sonra boşluk bırak, virgülden sonra da dahil. ben çok bakıyorum çünkü ona :D

Bildiğin her şeyi ama her şeyi sorgula. Sonra bazı düşünceleri çürütmeye çalış. Zaten çürütülmüş deme. Kendi fikirlerini belirledikten sonra eğer karşıt düşüncede olsam nasıl savunurdum onu diye de kafa patlat. Bunları yaparken hayal edebileceğinden daha çok şey öğreneceksin.

gazete oku

büyü.

ansiklopedi karıştırarak olabilir. sadece karıştır.

sözlük oku. ama ekşiden bahsetmiyorum. normal bildiğin sözlük. ingilizce olur, türkçe olur. bildiğin başka bi dil olur. kelime bilgin tavan yapar.

bol bol kitap (tübitak yayınları ntv yayınları)
gazetelerin köşe yazılarını
nette vikipedi gibi ansiklopedik siteler
ve bu tarz şeyler üzerine konuşabileceğin arkadaşlar.
(zaman sonra kullanamadıktan sonra sikertirim öyle bilgiyi durumuna gelme diye yazdım.)

öncelikle alanın neyse adam gibi o konuda yetkin olacak şeyleri yap. mutlaka bir günlük gazete oku. edebiyat önemlidir klasikleşmiş eserlerden yavaş yavaş başla. kült filmlere yavaş yavaş başla (bak zaten ingilizce öğreniyomuşsun orijinallerini izle) hangi müziği dinlemekten hoşlanıyosan biraz derinleşmeye çalış o türde. ingiltere tarihiyle ilgili birşeyler oku mesela. şekspir oku oralarda belki muhabbeti geçer boş boş bakmamış olursun. böyle böyle gider o zaten ömür boyu dinmez bilgilenme ihtiyacı.

hiç bir şey

saat

t-shirt.

antimadde

t-shirt +1
geçen sene de şapka almıştım

essegin s..ki

hayırdır la babalar günü müydü bugün?

don aldık üç tane, pantolon yani. şapkası da hediye geldi.

hiç bişey

keşke babam yanımda olsaydıda bir şey alma derdine düşseydim.

bir şey almadım.
sabah gider elini öperim.

hiçbir şey, arayıp kutladım sadece.

gömlek

(bkz: hatay meyhanesi)

boğaz hattı değil ama caddebostan bizbize fasıl çok iyi nezih bir yer ve gerçekten eğlendiriyor. fasıldan nefret eden bana bile sevdirdi.

al bunu tekrar tekrar izle.
www.youtube.com

kitap oku. daha ötesi var mı

ota böceğe "kitap oku" diyorsunuz. ne alakası var diksiyonla kitap okumanın? adam imla kurallarını öğrenme veya kelime dağarcığını geliştirme peşinde değil. bir kelimenin nasıl okunduğunu bilmekle onu mükemmel bir şekilde telaffuz etmek aynı şey mi? zeki abimizin yukarıdaki linkte söylediği tekerlemeyi kağıda yazıp yüksek sesle okusun, daha çok işine yarar. tüm kitabı da yüksek sesle okuyamayacağına göre.. bağırsaklarda bir sorun var, kitap okusam geçer mi ki?

dilinin altına taş koy.

aslında gramer bilgim iyidir. istersem gayet de güzel konuşurum ama bazen istemeden de olsa öle böle geliyom gidiyom gibi kelimeleri kullanıyorum. bunu engellemek istiyorum. bir de şu nette gezen diksiyon tekerlemelerine baktım, onların hepsini düzgün okumak istiyorum. hızlı konuşmak istersem problem ortaya çıkıyori kelimeler ağzımda yuvarlanıveriyor. belirgin bir şivem yok. spikerler gibi konuşmak istiyorum işte. çok istiyorum kursa bile başvurdum ama ateş pahası,vazcaydım. bu yüzden tavsiyelere ihtiyacım var.

tekerleme oku hızla söyle ezberle falan işe yarıyor

takıntı yapıp dikkat ederek düzelebiliyor bunlar.

kullanılmak istenmeyen kelimeler, şey, falan gibi, onlar da dikkat edince azalıyor.

bir de, okumak tabii ki mantıklı. gözle değil, içinizden söylüyormuş gibi okuyun ve söylerken, yine dikkat edin.

evet, iran kedileri öyle, ama her gün gözlerini silmen ve taraman gerek. ve kakasını yaptıktan sonra da temizliğini yapman gerekebiliyor. açıkçası şöyle söyleyeyim, benim 5 kedim var ve hayvanlarla çok haşır neşirim. hepsi sokaktan alınma. benim kedilerim gelden gitten anlıyor mesela. iran kedileriyle öyle bir diyalog kuramıyorsun. ancak çok sıradışı bir hayvan olmalı.

mesela siyamlara saldırgan derler, ama dünyanın en sakin siyamını görmüş biri olarak, bunun garantisi yok diyorum. ankara kedileri agresif oluyor ve genelde sağır olabiliyorlar nedense.

özellikle yavruyken kediler yaramaz olur, çünkü dişleri kaşınır ısırırlar, sallanan her şeyi oyuncak zannederler ve ayağına bile atlarlar. bunun nedeni avlanma egzersizi yapıyor olmaları.

sadece eğer dişi bir kedi alırsan erkeklere göre sakinliği daha garanti etmiş olursun. erkeklerin enerjisi daha fazla oluyor. dişiler 1 yaşını geçince daha da sakinleşiyorlar. bu aslında cinsi ne olursa olsun geçerli. naçizane önerim beklemen ve karşına çıkan sevimli bir tanesini cinsine bakmadan alman. zaten karşına çıkacaktır. çünkü hangi cins olursa olsun, ne çıkarsa bahtına olacak. hem sen de bir hayat kurtarmış olursun. :)

Scottish Fold

british short hair

iran kedisinin vur kafasına al ekmeğini. ama tüyleri çoook dökülüyor. çok bakım gerekir. tüylerini kestirmek gerekir vs vs..

sokaktan bir yavru kedi aldım o çok yaramazdı cinsini bilmiyorum ama inanılmaz oyun delisiydi-rahatsız edecek derecede, hiç laf anlamıyordu. onu başka bir aileye vermek zorunda kaldım iş saatlerimiz nedeniyle (gerçekten yoğun çalışıyorduk). şimdi yine bir yavru kedi aldım sokaktan. o gayet akıllı uslu. dur deyince duruyor gel deyince geliyor.. bu biraz da ilgine ve disiplinine bağlı. ilkine çok yüz verdik ilk kedi deneyimsizliğinden. bunu daha iyi kontrol edebiliyoruz. biz evde yokken de aklımız kedi napmıştır diye evde kalmıyor. bu yüzden bence cinsine pek bakmıyor.

sokaktan al yahu sevaptır.

tamamen şansa kalmış. örneğin iran kedisi miskin, siyam hareketli derler ama bu diğer türlere göre yapılmış bir değerlendirmedir. yoksa iran kedisi de oldukça hareketlidir. eğer sakin bir kedi arıyorsanız yapabileceğiniz (hem kedi hemde sizin için) en iyi hareket iki kızkardeş sokak kedisi alıp 6aylığı geçmeden kısırlaştırma ameliyatı yaptırmanızdır. evde büyüyen bu ufaklıklar hem büyüdüklerinde çok fazla sokağa çıkmak istemezler, hemde cinsleri gereği (dişiler her zaman için erkeklerden daha sakindir) sakin olur. iki tane olmaları da günde 4-5 saat yalnız kaldıklarında sıkıntıdan delirmemeleri için bir önlem. kısa tüylü alırsanız bahar-yaz aylarında evde tüy toplama derdinizde az olur.

chinchilla.

kedilerin de insanlar gibi karakterleri var.

benim süper zekalı bir tekirim olmuştu ve epey komut öğretmiştim (mama zamanı efekti, eve gel efekti, kucağıma gel efekti vs.), yatacağım zaman kapıyı açıp eve geliş efektini yaptığımda çıkıp geliyordu eve. aile içinden kimseyi tırmalamazdı ama yabancılara terör estirirdi. üzüldüğümü, hastalandığımı falan anlayıp benimle ilgilenirdi.

geçenlerde bir arkadaşımın tekirine 1 ay bakmam gerekti, gün saydım resmen gitsin bir an önce diye. durup dururken geldi kafama atladı suratımı tırmık içinde bıraktı, yemek yerken masaya atlayıp et kaçırdı, kumunu beğenmedi her gün kum değiştirdim. çileden çıkardı beni kısaca.

erkek arkadaşımınsa iran kedisi var. gözlerinde akıntı oluyor ve çapaklı bildiğin. sevgilim çayla siliyor gözlerini ama mesela ben tiksinirim çapaktan, hayatta yapamam öyle bir şeyi. tüylerini de sürekli taramazsan kalitesiz peluş hayvan gibi olur, her yere tüy döker. uğraşılacak iş değil.

onun yerine biraz cılız kalan tekir yavrularından birini alabilirsin. anne kediler kendilerine benzemeyen güçsüz kedileri emzirmeyip ölmesini bekliyor genelde. işte o dışlanan kediyi alırsan hem ölmesini engellersin, hem çok yaramaz olmaz hem de zaten 1 yaşından sonra her kedi uslanıyor.

siyam efenim siyaaaam....

(bkz: #21417058)

alıştırmamak da önemli.

kedim, ilk başlarda hiç yatağıma çıkmazdı, sadece kendi yastığının üzerinde uyurdu. bir gün bir kendini bilmez aldı bunu yatağa koydu. ondan sonra alıştı, yataktan başka yerde yatmaz oldu.
el ısırmayı da aynı şekilde öğrenmişti.

yani neymiş, kedinin yaramazlığını çekmeyecek insanları kedinin yanına yaklaştırmayacaksınız ki şımarmasın, yapmaması gerekenleri yapabileceğini sanmasın.

(bkz: majezik)

regl dönemini abartmayarak yardımın en büyüğünü yaparsın.

sancısı varsa öldür bence

ağrı kesici ve sıcak su torbaları ve sıcak bitki çayları ve bilimum sıcak çaylar...

ekleme: en önemlisi de tatlı krizini bastıracak şeyler. şekerleme, tatlı, çikolata

buscopan iyidir.

target dummy :)

ona kucuk surprizler yap.

majezik ve çikolata

yuruyus +1.
eskiler isi biliyormus. aslinda iki tarafa da igrenc gelmiyorsa seks de ise yarar. amac, bence isi kaynagindan cok hareketle isitmak olmali. isi kaynagi gereginden fazla isitip, cok sicak bir havada regl olma tecrubesine donusebilir gibi geliyor.

ayaklarını sıcak tutacak ev ayakkabıları -şu polarlı molarlı olanlar- pek bi işe yarıyor.

Aşağıdaki videoyu izle ve aynen uygula:

www.youtube.com

metallica - my friend of misery baştaki bassı koy bence.

sert bişeyler olabiliyorsa

www.youtube.com

yavaş birşeyse

www.youtube.com

secret garden tarzı deyince anlaşılır sanmıştım ama olmamış. yavaş, sakin bir şeyler arıyorum.
@mayeskuel 2. verdiğin melodi olarak güzel ama söz olmasa daha iyi.

www.youtube.com
preisner candır

kitaro dan birşeyler koyabilirsin.

lüksemburg baya ucuzmuş alkol sigara olayında.

0.85euro'ya, almanya'da 550ml'lik pet şişeden bira içmişliğim var.

ucuz yaşamın olduğu üçüncü dünya ülkelerinde en ucuz oluyor. mesela dünya'daki en ucuz birayı tuvalu adasın'da bulabilirmişsin.

onun dışında güney amerika'da paraguay ucuz
asya'da vietnam, laos gibi ülkelerde ucuz

avrupa'da mesela bulgaristan, macaristan, slovenya, litvenya gibi ülkeler genel olarak ucuz. ama mesela polonya ve ispanya gibi ülkelerde de daha ucuz içkiler bulabilirsin. rusya'da da ucuz vodka bulabilirsin mesela.

550ml biralar 0.65-0.70 euro Avusturya'da

portekizde cok ucuzmus diye duydum, erasmusa giden bir arkadasım soylemişti.
ha burda almanyada da pahalı degil yani, bazı yemek yenen yerlerde su bile biradan pahalı oyle diyeyim sana.

ucuzluk marketlerinde pet sisede cok ucuza bira var, ha icer misin, gerek yok.

çek cumhuriyeti.

0.85€ fln bi 50cl lik bira için çok pahalı. italyada bile 1.5€ ya 5lt şarap alabiliyorsun ama en çok alkol tüketilen ülke de olan çek cumhurtiyetinde benim gördüğüm en ucuz alkol vardı. restorantta 0.30€ ya 50cl bira alabiliyorsunuz. oradan kıyaslayın artık.

hırvatistanda sudan ucuz diyolar.

azerbaycan

şu an bulgaristan'da 1,89 levaya aldığım 2 litre birayı içiyorum. bir TL, 0,90 civarı bir leva ediyor.

Makedonya. Bir litre erik rakısı 1€. Ev yapımı. Ama kör etmez. Lokum. Direkt bidonla alırsın mis gibi.

uzak doğudan gelen bir arkadaşım (şu an hatırlamıyorum hangi ülke olduğunu tam, tonla ülke gezmiş piç) şişesi 0.50-0.60 euro'ya viskiler olduğundan bahsetti. hatta kola daha pahalıymış, o yüzden kokteyllerde alkole abanıyorlarmış daha ucuz diye.
bundan 20 sene önce gitmiş başka biri de benzer hikayeler anlatmıştı.

sök, fanını temizle. 3 ayda bir temizlerim ben.

içini açıp temizlemelisin. bir de fana bi kaç damla makine yağı dökersen baya farkeder.

İçini nasıl açabileceğimi keşfedemedim ki. Bütün vidaları söktüm ettim ama oynamıyor yerinden kesinlikle. Youtube'dan bikaç video da izledim ama açıklayıcı olmadı pek. Bilgisayarcıya götürsem kaç para alır ki acaba? Bozmayalım bi de şimdi durduk yere =)

hocam baykuşluk ediyo gibi olmayayım ama pavilion dv serisinde onu çözmenin bir yolu yok. ben de her şeyi denedim olmadı, hatta soran birine mesaj atmıştım onu da buldum:

özet geçmek gerekirse, 2007 şubatta pavilion dv6000 aldım. 2007 aralık'ta bir akşam kapatıp yattım, sabah açtığımda düğmesine basınca açılmaz oldu. servise gitti. 9 günlük bayram tatili falan da girmesiyle, 30 işgününün en sonunda, ta şubatın ilk haftası geri alabildim. anakart değiştirilmiş.

altı ay kadar çalıştı. sonra haziran gibi ekranında bir temassızlık sorunu baş gösterdi. bir hafta daha serviste kaldıktan sonra geri geldi. bu sefer aşırı ısınma sorunu başladı. işlemci hizasına denk gelen sol baldırımda hala o dönemin yanığının izi duruyor.

daha sonra, film falan izlerken aşırı ısınma yüzünden aniden kapanmaya başladı. taş zemine koyup 20 dakika kadar bekletince ancak soğutup açabiliyordum. sonra bu şekilde de açılmaz oldu. abartıp kapandığı zaman oda sıcaklığına gelince hava almayacak şekilde naylonlara sarıp buzdolabında 15 dakika bekletince ancak açılır oldu.

evliliğimiz mayısta sonlandı:) bu şekilde de açamayınca yapacağım masrafa değmez diyerek gidip yeni bir bilgisayar aldım. şunu da belirteyim, garantisi dolduktan sonra, ilk kapanma sorunu döneminde mac servisinde çalışan bir arkadaşla açıp tüm parçalarını, içindeki tozları falan da temizledik ama bir şey değişmedi.

donanımhaber'in forumunda uzun uzun resimli anlatımı vardı, ben oradan bakıp gayet rahat yapmıştım. ama benim laptopum acer, hp'de daha farklı olabilir tabi. yine de oralara bi göz at istersen.

benimki de aynı makine aynı sorun. içini açmayı ben de denedim ama olmadı. jel buzlar var ya onlardan koyuyorum altına tıkır tıkır çalışıyo valla:)

üniversiteye başladığım andan itibaren başarılı olduğum her durumda peyda olup, başarısız olduğum her durumda kayboldu ortadan. dört sene lisans, üç buçuk sene yüksek lisans ve bir sene iş bulana kadar geçen sekiz buçuk sene boyunca bir göründü bir kayboldu, ta ki çalışmaya, dolayısıyla para kazanıp aileme az çok katkıda bulunabilmeye başladığım an gerçek olarak hissettim ben bunu. okuduğum bölümle çok alakasız bir işte çalışıyorum, yaşım da 26.

çalışmak, para kazanmak, aileye yük olmamak,hatta katkıda bulunabilmek -ki bir işe yaramak diğer bir deyişle-, kendi ayakları üzerinde durabilmeye başlamak önemliymiş meğer şahsım adına az buçuk huzura ermek için.
en azından hayatımın aile ile ilgili kısmını hallettim, topu çıkarttım elimden, büyük ölçüde rahatladım.

25 yaşındayım daha da hiçbişeyin yola falan girdii yok. peder beim yaşımdayken ben 7 yaşındaymışım. aklıma geldikçe çıldıracak gibi oluyorum.

23 yaşımdan bu yana o his devam ediyor. O yaşa kadar üniversitedeydim, 1. sınıftan son sınıfa kadar evden (internet üzerinden) çalışıyordum. O yaşa kadar birkaç ilişki, bir büyük aşk, bir önemli rahatsızlık atlattım. Aşktan yana keyfim yerinde değilken işlerim daha iyi gitti, o dönem hiç baba parası yemedim (1 yıl kadar). Kadınım, kimse askere gitsin istemem. Dil bölümü okudum (İngilizce), serbest tercüman ve yerelleştirme uzmanıyım. Biraz Almanca biliyorum, son birkaç yıldır kendi kendime Rusça ve İsveççe öğrenmeye çalışıyorum.

Hayatın yola girmesi bence "her sene" olan bir şey. 23 yaş demiş olabilirim ama o aslında hayatımın yolunun ana hatlarını görebildiğim yaşım. Biraz da "hayat"tan kastın ne olduğuna bakar. Astroloji köşelerindeki gibi iş, aşk, aile, sağlık mıdır? Bir tanesi hiç olmadığı kadar iyi giderken ötekisinde hayati sorunlar olabilir. Hangisinin önemi bir diğerine feda edilmeli... "X olmadan asla"larımız farklı. Bu sene x sorunu çözülür, hah deriz hayatım yoluna giriyor. 60 yaşında hah emekli oldum artık hayatımı yaşayacağım'a kadar gider bu döngü.

Bu soruyu sorarken hangi yaş aralığının tam anlamıyla kendi ayakları üzerinde durmaya başladığını tespit etmeyi amaçladığınızı tahmin ediyorum. Soruyu gayet doğru sormuşsunuz: ...hissetmeye başladınız? Şahsen hala hissediyorum, hatta gece gece bir dilekte bulunayım iç döküyoruz madem, 2011 yazında herkesin hayatı hissettiğinden daha güzel olsun, "vay be" diyelim, "en güzel aşkı, en rahat işi, en eğlenceli arkadaş ve en huzurlu aile ortamını tattım sanıyordum ama bu yaz yoluna girdi".

Hadi bakalım dökülsün etektekiler :)

25 yaşındayım. hala hiçbişey yolunda deil. okul bu sene bitiyor. seneye hayalimdeki mesleğin okuluna gideceğim. şu anda hem çalışıyor hem okuyorum ayrıca nişanlıyım ama hiçbişey yoluna girmedi bence.

yaş 21.
2. üniversitedeyim. ilk üniversitede biraz "gencim yea" modunda takılırken, şimdi istanbul'un getirisi midir bilmem, ne sınıftakilerle ne de yurttakilerle adam akıllı takılıyorum. nedense saçma bir şekilde herkese "siz gezin tozun, birkaç yıla herşey sırtınıza binecek" modunda bakıyorum. görende 30'u geçip tüm hayatın yükü omzunda olan biri sanar beni. 16 yaşında hayatı çözdüğünü sanan kız'ın biraz büyük ve erkek modeli oldum galiba.

hem okuyum hem çalışıyorum bu defa. kimseye yük olmuyorum bu yüzden. sanırım bu sebeple "herşey benim omzumda" hissiyatını sık yaşayıp öyle bakar oldum olaylara.

kısaca ve özetle : bi skin yoluna girdiği yok. asosyalin el kitabı diye bi kitap yazacak kadar insanlarla alakasız, bir sevgili bulma ihtimali okulumu 4 yılda bitirebilmem kadar uzak, loserın teki oldum.

sanki bunu yazmayı bekliyormuşum, bir gaz günah çıkarttım sanki.

Yas 37, ikinci kariyerime iki yıl once başladım. Unı biter bitmez çalısmaya başladım, öğrenciyken de aileme cok yuk olmadım. Doktora yaptım, İngilizce-Almanca bilirim. Çince ve rusça öğrendim. HAyarımın hiçbir döneminde işlerin yolunda gittiğini düşünmedim. Sadece ilk isime başladığımda sanırım fixe oldu diye düşündüm, ama olmadıgını, olmayacağını asla bilemezddim. Sonra anladım ki, burası dünya ve kaygılar olmalı. Hiçbir zaman her şey yolunda diyemezsin, demek icin kendini tamamen kandirman gerekli. Heideger'di sanırım "insanı kaygıları hayatta tutar" diyen...

yaş 32, zengin olmadıkça hayat yoluna girmiyor. ben bunu öğrendim.

aslında tabi sormaya çalıştığın şeyi anlayabiliyorum. hayatı idame ettirmek vs. ancak hayat zaten hep yolunda (veya fempusayın dediği gibi asla yolunda değil-yuvarlanıp gidiyoruz), yani şimdi biri sana gelip şöyle çalışıyorum, böyle çocuğum var şu şekilde evlendim, hayatım tıkır tıkır rayında dese bile bir iki sene içinde bunların hepsi tepetaklak olabilir, tümüyle değişebilir. o yüzden hayatta öyle yaptım oldu bundan sonra artık hep böyle gibi bir durum pek olmuyor. insan sürekli kendine bir amaçlar koyuyor, paramı kazanayım herşey yoluna girecek, okul bitsin rayına oturucak filan diye ama bu durum gerçeklerle bağdaşmıyor bence. çünkü durumu dengelediğin an dengelenmesi gereken başka olaylar çıkıyor. o yüzden çok canını sıkma.
ben de hayatın ortası denilen bölgeye yakınım ama hayatım yolunda mı bilemiyorum. bundan bi kaç sene evvel evlenmenin, çocuk yapmanın bu yola girmek olduğunu düşünüyordum eh bunlar da olmayınca sanırım öbür boyu off track gezicem artık :) baktım ki yol mol yok. kafana göre takılıyosun işte..

insanlar şüpheci varlıklardır. ne olursa olsun her şey tam anlamıyla iyiye gidiyor diyemez bence. diyorsa da dışarı diyordur, içerisinde kendini kemiriyordur. sırf bu yüzden karma diye bi felsefe geliştirmiş insanoğlu. yaptığın kötülükler er ya da geç sana geri dönecek diye.

askerlik büyük sorun evet, hala yapmadım ben de (aralık 2010'da gidecektim, araya yüksek lisans girdi, buyur ettim ben de), yabancı dil kendiliğinden gelişiyor eğer sen öğrenmeye açıksan, bi de bol bol ingilizce kitap okuyun derim (stage 1 ve 2'lerden başlayın), şu an bir dergide çalışıyorum iyi bir pozisyondayım, bir şekilde hayat buralara itekledi beni de. internetten yazı yollayarak başladığım dergicilik kariyerime şimdi bir derginin yazı işleri sorumlusu olarak devam ediyorum. bunun olması için ise ekstra bir şey yapmadım, sadece işime odaklandım. anahtar cümle de bu zaten. yaptığın iş ne olursa olsun, odaklandığın zaman, ortaya çıkan sonuç ve sana uzun vadedeki getirileri senin beklediğinden daha iyi olabiliyor. hem de ekstra bir şey yapmadan, sadece yapman gerekeni yaparak.

şimdi dışarıdan bakıldığında "daha ne istiyorsun ulen gabon maymunu!" diyebilirsiniz bana. ama işte kazın ayağı öyle değil. hayatımın yoluna girmesi için daha önümde aşmam gereken engeller var. hiçbir zaman baba parası yiyemedim, hep kendimi idame ettirmek zorunda kaldım. artık birikim de yapıyorum. hepsini toplayınca aldığım maaş zaten anca yetiyor. buna rağmen okul ve işi devam ettirmeye çalışıyorum.

kendime bir hedef koydum, 28 yaşında (az kaldı lan :( ) bu hedefleri tutturamamışsam, hayatın b planına geçeceğim: ortalama yaşam formu. eh benim de hedefim b planına geçmemek haliyle.

ha bir de şöyle bir şey var, insanlar sürekli "işte şimdi silkinip kendime geleceğim ve hayatın tadını çıkaracağım" diye diye yaşlanıyor. bir bakıyorlar ki hayatlarının sonuna gelmişler ve o hep bekledikleri hayat aslında yok, yaşadıkları ve harcadıkları hayat var, fakat değerini bilemedikleri için kaygı dolu geçirmişlerdir (ben bu olayı nerede izledim ya, bir animede geçiyordu sanki). yani demem o ki, kaygı dolu da olsa hayat bunun ta kendisi zaten. sen, senin kendine yüklediğin/sana verilen sorumlulukları hiçbir ekstra çaba göstermeden eksiksiz yerine getirirsen zaten illa ki bir şeyler oluyor. şu çeyrek yüzyıllık hayatımda istikrar ve konsantrasyon en önemli kelimelermiş, onu anladım ben.

istiyorsun ki 30'undan sonra "wowww o yaşta hayatım değişti" diyelim. ama yok öyle bişey. sen, hayatı bir yol gibi, günleri yolculuk gibi, deneyim ve tecrübelerinide o yolda önüne çıkan madeni paralar gibi düşün. her gün 1 para topla. sen bunları yapınca zaten kaderden şikayet edemezsin. ayrıca hiç birşey yapmamak yada her zaman yanlış yapmak hayatını kontrol edemediğini düşündürür.

deckard son cümlen tam benlik olmuş. bende kendime 30 yaş sınırı koydum:D ama bir bk olmayacağını biliyorum.

24 yaşındayım ve daha uzuuunca bir süre hissedemeyeceğim.

23 yaşındayken okulu bitirdim. bitirir bitirmez önüme ilk gelen işte çalışmaya başladım. 25 yaşımda evlendim. daha iyi bir işte çalışmaya başladım, eşim iş kurmuştu evlenmeden önce, onu batırdı, falan filan. sonra, evlendikten 1 yıl sonra işler yoluna girdi. evimizi, arabamızı aldık, ay sonunu düşünmeden geçirebildiğimiz bir hayatımız vardı, v.s. ta ki çözemediğimiz sağlık problemleri ile karşılaşana kadar. şu anda maddi konuda sıkıntı yaşıyor sayılmazsak da elimizde avucumuzda ne varsa küçük bir umut için sağlığa harcıyoruz. diyeceğim, her şey her zaman tam olmuyor ama herkes için bu böyle olmaz tabi.
not: 30 yaşındayım, elektronik mühendisiyim.

şu an 25 sin mesela tamam 30 da herşey düzene girecek dersen. kafana öyle bir set çekersen. mental olarak ona odaklanır ve kendi kendini geriye atarsın. o yaşı beklemeye başlarsın ve o yaş geldiğinde mucizevi bir değişiklik olmaz. hayalkırıklığı daha büyük olur.

mantıklı bakarsan hayatın düzene girme yaşı diye birşey yok. olsaydı bile bu biyolojik bir fonksiyon olmadığı için. sarışın ırkta 21-22 yaş arası esmerlerde 23-24 diyemezdik.

hayatın düzene girmesi tamamen sana ve içinde yaşadığın şartlara bağlı bir durum.

yas 30 bi sikim yoluna girmis degil. yabanci dil okuldan geldiydi. makina muhendisiyim, santiyecilik yapiyorum, askerligi halledeli cok oldu, guzel para kazaniyorum ama isimin devamliligi yok, proje bitince yeni is aramam gerekiyor. zirt pirt ulke degistiriyorum, bi yerde en fazla 2 sene kalabiliyorum. yer yurt belli degil, memlekete donsem bu kadar para vermicekler, hem de bunca yillik santiye tecrubesini cope atip tekrar sifirdan baslamam gerekecek. calistigim cografyalar genellikle acayip sikindirik. sosyal hayatim genel olarak cok zayif. bu sekilde omrum curuyor, hic bisey stabil degil, zaman akip gidiyor. evlenmem lazim gibi hissediyorum, sanki bu herseyi cozecekmis gibi geliyor, bu herkes evleniyor baskisi degil, yalnizliktan biktigim icin boyle. ama karsima degecek biri cikmiyor. turk olsun gibi bi derdim kalmayali cok zaman olmus olmasina ragmen olmuyor olamiyor. bi yerlerde cok buyuk bi hata yaptik ama bakalim.

okula başladığımdan beri hayatım yolunda gidiyordu üniversite başladı ağzına sıçıldı. yaş 19 bu arada çok ciddiye alınacak bir vaka değil yani

hayatınızda bir şeylerin yoluna girdiğini, düzene oturduğunu kaç yaşlarınıza geldiğinizde hissetmeye başladınız?

33 yaşındayım daha öyle şeyleri rutin bir şekilde hissetmedim ve sanırım hissetme gerekliliğime de artık inanmıyorum. babalarımızın analarımızın dönemleri geçti artık. düzene oturmuş hayatların nasıl parçalandığını gördükçe de girmesin daha iyi der oldum..

o yaşa gelene kadar neler yaptınız, hangi yollardan geçtiniz? baba parası yemeğe devam mı ettiniz?

25 yaşımdan beri yemiyorum. hangi yollardan geçtimin cevabı uzun..ancak bildiğim şey seninle aynı kalibrede ki kadın ve erkeklerin yollarından geçmemek bazen çok akıllıca olabiliyor.

erkekseniz askerliği nasıl hallettiniz? yabancı dil için bir şeyler yaptınız mı? mesleğiniz nedir?

askerliği kısa dönem yaptım geçti. gene çağırsalar nah giderim. ama aradan çıktı iyi oldu. yabancı dil için okudum, dinledim iyi kötü çalıştım. yabancı dili olmayanların ne kadar zorlandıklarını ahancık gördüm.

öğrendiğim bir şey, abi sakin ol. olur. herşey olur. sakin ol demek git gebeş gebeş yat bi moka yarama demek değil. sakin ol, güzel güzel işine okuluna dersine bak. gelecek sen istemesende gelecek. önemli olan o geldiği zaman orada olabilmek sağlıklı bir bünye ile. çevrende ki bir çok malın nasıl bu yaşa gelip hayat kurduklarını düşün. senin yapmaman işin en büyük engel aslında bu gerginlik. uyu babacım geceleri..

şimdi hatırladım,

www.youtube.com

ingilizce. türkçe altyazı yok. bir şekilde anlayabilirsen çok rahatlatır.

Oğuz Atay
Antione de Saint Exupery

justin bieber büyüyünce onun gibi olmak istiyorum. cCc biyeber reyiz cCc

donald draper. hayalimdeki kadin da betty draper.

bir de biraz adaletsiz olsa da, allah.

reznov

(bkz: jeremy clarkson)

olmadi

(bkz: richard hammond)

o da olmadi

(bkz: james may)

bok oluruz gerci ama, umut fakirin ekmegi.

Crixus

Recep Tayyip Erdoğan...

duyurudaki ataman :)

başbakanımızı idol alan birinin idolüm olmasını istemişimdir hep.

ssg

valla kesinlikle babam, ama kendisini tanımadığınız için o sayılmaz heralde.

az buçuk ünlü olarak nikola tesla var.

recep tayyip erdoğan

justin timberlake

şaka değil batman ve stanley kubrick.

aziz nesin
can yücel
evariste galois

haa benim bir de sey vardi, adebisi.

Receb Tayyib Erdoğan

Mustafa Kemal Atatürk
Aliya İzzetbegoviç
-
Metin Oktay
Baba Hakkı
-
Babam
Nihat Doğan

larry david

cesare pavese
tezer özlü

hastasıyım.

Mustafa Kemal Atatürk,
Recep Yazıcıoğlu,
Muhsin Yazıcıoğlu,
Temple Grandin,
Nicolas Cage...
Bu aralar Hz. Ömer...

Ari GOLD

Dedem,

şans benim idolüm, rölantideyken...

sabri bey

kendime bir idol belirleyemeyecek kadar kibirliyim valla

mehmet scholl.
editlemem lazım: lammbock filmindeki pizzacılar gibi değil ama.

çok yakın bir arkadaşımın eşi hamile evlerinde 3 kedi var ve doktorları kediler ile ilgili olumsuz bir yorum yapmadı.

bunu mutlaka doktorunuza sorun. ben doktor değilim. ama:

hem hamileliğin kaçıncı haftasında olduğu, hem igg seviyesinin çok değişken sonuçlara yol açabileceği bir durum bu.

kediden bulaşmamış olma ihtimali de daha yüksek ayrıca, çiğ etten daha çok bulaşır.

başında sormadım, ama toxoplasma testi pozitif derken sizin immune olduğunuzu mu gösteriyor yoksa bu enfeksiyonun yerleşmiş olduğunu mu? bunu da sorun.

Doktorlar nedense aşıları yapılmış kedi köpeklere hiç olumsuz yaklaşmıyorlar ama 40 yaşında akciğer kanseri olan birine fütursuzca "kedi köpek tüyünden kaynaklanıyor" diyebiliyorlar.

Ben kedi ve köpeklerin hijyenik olabileceğine inanmıyorum. Tamam çok tatlı olabilirler, seviyorum ben de onları ama ben hamile eşimin ve yeni doğmuş bebeğimin nefesine kedi köpek tüyü veya kiri-tozu katmam arkadaş. Varsın onlardan gelecek arkadaşlık duygusundan mahrum kalsın bebeğim.

Tekrarlıyorum. Kedi köpek düşmanı değilim. Bazı nedenlerden dolayı çok da severim ama bu başka bir şey.

annem hamileyken evde kedimiz varmış. hala da kedimiz var hep kedilerle büyüdük. abim de ben de 30 a merdiven dayadık. domuz gibiyiz maşallah.

güvendiğiniz bir veteriner varsa durumu bir de ona sorun. kardeşimin gebeliğinde doktoru kedileri atın evden dediğinde, bir veterinere danışmıştım. 3 sene olcak çok net hatırlamıyorum ama genel olarak; kedilere de test yapılabileceğini ve sonucuna göre onların da tedavi edilebileceğini söylemişti. aşıları tam ve düzenliyse testi yaptırıp sorunun onlardan kaynaklanıp kaynaklanmadığından emin olabilirsiniz.
toksoplazmanın oluşturduğu risk gebeliğin ilk 3 ayı için geçerli demişlerdi bir de.

sonuç olaraktan: aşıları pek düzenli yapılmayan 4 kedili evde bir sorun yaşamadı.

benimde pozitif çıkmıştı ama eskiden geçirmişsin bu hastalığı demişti doktor, çocukken de kedi manyağıydım, yolda gördüğümü yalardım neredeyse, kızım sağlıklı. bir de bir arkadaşımın pozitif çıkmıştı, hamileyken bir yerden bulaşmış, kızı şimdi 7 yaşında ve sağlıklı, bir şey olmadı yani.

çok teşekkur ederım bibucukluk ellerıne sağlık ama bunlar aşagı yukarı bolumlerde part part çalanlar-benım aradıklarım tam orjınal parça gıbı duruyordu-eğer ızledıysen ozellıkle 1. ve 2. sezonda baskındı-aradım ama bulamadım

www.youtube.com burdan bakabilirsin ve işte rakamlarla başlayan ve aynı kişinin paylaştığı şarkılar da olabilirr senin aradığın 8 numaradır belki de :P kolay gelsin

(bkz: buena vista)
sallamıyorum. dexterda hep buena vista çalar.

www.imdb.com

www.imdb.com
önceki link yazışmış yahu.
john lithgow

fotoyu nilerturt.net ten aldin sanirsam. kendisine mail atip sorabilirsin mesela.

w collection reklamlarında gördüğümü hatırlıyorum.

benetton

(bkz: behlül ve kırmızı pantolonu)

bu sene dockers'ın da bir tane kırmızı pantolonu var kış kreasyonunda. çirkin ama çok geniş kesim falan, ama yine de bakabilirsiniz.

torrent'te birinci bölümü ve özel bölümlerden bazıları mevcut. imdb'de ise ikinci sezonunda varlığı görünüyor fakat tv'de denk gelmek zor.

daha gecen gun izledim ya. Yanilmiyorsam tnt'deydi.

nickelodeon ve cnbc-e'de yayınlanıyor. zamanlarını bilmiyorum.

cumartesi, pazar, saat 10-11-12 civarı 2 bölüm galiba peşpeşe olmak üzere cnbc-e'de yayınlanıyor. sahiden de güzel çizgi filmdir. penguenler üzerinden gidiyor hikaye işte.

nickelodeonda allahın günü veriyor.

hepsi birbirinden iğrenç, kalitesizdir.

ingilizce biliyorsan collins'in ingilizce-italanca sözlüğünü kullan. çok iyidir

zanichelli'nin sözlüğünü tavsiye edebilirim fakat tr'de bulunmuyor sanırım. internetten sipariş edebiliyorsanız ya da giden birinden isteyebilirseniz en iyisi o.

www.zanichelli.it

raffi demiryan'ın sözlüğünü tavsiye ediyor italyanca hocaları.

seray severin erkek kardeşi.

tamam da o adam neci ki? iki laf etmedi. ayrıca ağzını yüzünü kırayım be onun.

bkz: alper develioğlu

www.seslendirme.org

yok. eti yerken hayvan belirmiyor gözümde ne tavuk butu ne kırmızı et yerken. balık yerken bazen diyorum ama ne yapıyorum lan ben diye. gözleri filan var çünkü. böyle kımıl kımıl yüzmesi geliyor gözümün önüne.

tdk der ki,
leş: Kokmuş hayvan ölüsü.
ceset: Ölü beden, naaş.

yani öncelikle burada, sizin bakış açınıza göre, soru şöyle olmalı..
et yerken, pişirilmiş ceset yiyor olduğunuzun farkında olarak mı yiyorsunuz?

cevabıma gelince, yediğimiz her şey, öncesinde bir canlı ve öldürüp, hazırlayıp yiyoruz. bitki, hayvan...çok farklı değil bu hususta.
pişirilme yöntemleri önemli etken ama benim için de. mesela istakoz ile dananın pişirilmesi farklı..biri canlı canlı...aaa tamam neyse, mevzu bu bana göre.

eskiden vejetaryendim ama şu an pirzolaları afiyetle götürüyorum. bazen birisi yemekte ne var diye sorunca kömür ateşinde pişmiş ölü hayvan parçaları falan diyorum ama doğanın kuralı böyle, benden güçlü+akıllı bir canlı varolsaydı o da beni yiyecekti afiyetle.

edit: ölü tavuk ve buharda sebze pişiyor şu an :)

kırda bayıda yururken imtina ediyorum ota basmaktan onun da bir cani var diye.
hayvanlarin iki gozu kulagi olmasi inan bir seyi degistirmiyor ne vicdan ne zekalari var ,ha bende de vejetaryanlik var idi ama ne biliyim sirf sebze bir yere kadar...

evet igrenmeden yiyorum, ceset degil protein tuketiyorum, rusyada acliktan millet birbirini yiyor bulmusum danayi kacar mi.

ceset/leş dediğin, ortada kalmış, bozulmaya yüz tutmuş ve yenmeyen ettir.

bizim yediğimiz ise işlemden geçirilmiş veya hijyenik olarak muhafaza edilmiş besin maddeleri ve pişirilerek yeniyor. (çoğu durumda) insan vücudu için gerekli ve yararlı.

et yemeden de yaşayabilirsin, o ayrı mesela.

@ermanen kurban bayramında taze kesilmiş hayvanın eti hangi işlemden geçirilmiş oluyor?
ya da kasaptan aldığın et hangi işlemden geçirilmiş oluyor?

@homeless

butun etleri ayni kategoriye koymadim. sonucta besin maddesi olarak karsimiza cikiyor. ve cogu zaman da pisirerek yiyoruz. koyun etini kesip yemiyoruz ayrica. pisiriyoruz heralde yani. hem kurban bayrami da ayri bir konu. ben uygun ve hijyenik ortamlarda kesilmesinden yanayim.

edit: bir onceki duyurumda veya geciyor dikkat ettiysen. ayrica hijyen durumlarina dikkat etmeyen insanlar da ayri bir husus.

Bu konuda size katıldığım tek bir husus var o da canlı canlı ıstakoz haşlama durumu. İsterse tadı dünyanın en güzel şeyi olsun yine de yemem.

Diğerlerine gelince tavuk da yemiyorum, havasız ortamlardaki halleri aklıma geliyor ve cidden yiyemiyorum, ceset gibi olduklarından değil, yetiştiriliş yöntemleri yüzünden yiyemiyorum. Balığı da zaten nedense pek sevmem. Geriye kırmızı et kaldı, evet yiyorum. Bu konuda oburluk yapmamanın önemli olduğunu düşünüyorum. Kırmızı ete bayılsam da ihtiyacım olan proteini ve keyfi aldığıma kanaat getirdikten sonra yememeyi tercih ediyorum. Oburluk sonuçta hoş bir şey değil. Hem bulamayan var hem de evet hayvanlara da yazık.

Ayrıca evet leş çok daha farklı bir şeydir.

@akalmor :) kurban/adak/eğlence amaçlı kesilmiş hayvanlar vardır hani (bkz: kuzu çevirme) kes, yüz, pişir ve ye şeklinde tüketilen. buzdolabı da yok onlarda .

Walla hic umrumda olmaz baba aynen yemeye devam ederim hatta yedigim etin gozumun onunde kesilip hazir hale gelmesini izlesem dahada memnun olurum ayiptir soolemesi suan biftek pisiyo icerde isterse Les olsun ceset olsun off ne yiycem belli degil kokusu beni benden aldi:)

@ermanen hocam dillt etti isen senin yanıtından bir süre önce purkinje'nin uyarısını dikkate alıp "pişmiş" diye ekledim. ki ha pişmiş ha pişmemiş ceset işte. :)

yiyecek olarak görüyorum, burada okuyunca da aa ceset yiyorum diye bir aydınlanma yaşamadım
açıkcası klişe ve tam doğru bir örnek olmamasına rağmen sevdiğim bir şeydir "ıspanağın tek suçu möö diyememesi mi?"
:)

@kisa hoca hiç aydınlatasım yok zaten. ben kendime ettim belki et yememeyi seçerek :) ama merak ettim. düşündüm anımsayamadım ben biliyor muydum bilmiyordum diye.

@homeless

sen duzeltmeden once ben cevabimi yazmistim zaten. ama sorunun içine "leş" kelimesini de katmışsın. leş zaten pişmiş olsun olmasın, insan tarafından yenemez. kokmuş hayvan ölüsü olarak geçiyor genel anlamda.

ayrıca sadece pişirmekten de bahsetmedim.

Ben kendimi düşünerek mantık kuruyorum. Öleceksem kaynar suya atılmak istemem. Direk boğazım kesilirse hemen ölürüm. Öbür türlü daha fazla acı çekermişim gibi geliyor.

"leş" gitti kaldı (pişmiş) ceset.

bir seferinde dürüm döner ile ilgili aynen bu tribi yaşadım. sanki sos kan olmuş, lavaş da deri olmuş, ve biz bu yiyeceği özellikle canlı ete benzeterek yiyoruz bu nedenlerle gibi bir fikre kapılmış, çok iğrenmiştim...

o zamandan beri sanırım dürüm döner yiyemedim. yani hala bu düşüncem geçmedi pek. onun dışında et yerim, çok olmasa da. kokusundan, tadından tiksindiğim nadirdir. sakatat sevmem, kız gibi etin yağını kıkırdağını ayırırım. ama o kadar yani...

şu ıstakoz hikayesinde de ıstakozlar gayet mutlu mesut sıcak sıcak ölüyor, bir can çekişme, eziyet durumu olmuyor yani. zaten sinir sistemi bile çok farklı, böcek sonuçta. bence önemli olan bir hayvanın nasıl öldüğü değil (tabi eziyetten bahsetmiyorum) nasıl yaşadığıdır. free range tavuk yetiştiren bir markanın lafı şuymuş mesela: tavuklarımızın ömürlerinde yalnızca bir tek kötü günü oluyor.

tabiki düşünmüyoruz düşünsek yiyemeyiz zaten :))) ben dönem dönem düşünüp yiyemiyorum(kurban bayramlarında mesela). insan doğanın bir parçası olarak bir şeyleri yok etmeden kendi varlığını sağlayamaz bu anlamda -biyolojik olarak- amoraldir insan yani mesela et yemesen bile neticede marul da bi canlı değil mi???

arada bir aklıma geliyor. Ama her ne kadar deli gibi bir doğasever pagan derecesinde hayvansever olsam da tatlarını o kadar seviyorum ki gözümün önünde kanlı kurban görüntüsü de gelse yemekten kendimi alamıyorum. Ki az pişmiş sevdiğimi düşünürsek tabaktaki görüntü de çok farklı olmuyor. Öyle bir düşkünlük yani.

uzun bir süre, bütünlüğünü kaybetmemiş hayvan yiyemedim... yani bir zamanlar canli oldugunu hatirlatan bütün tavuk, balik, but parçaları gibi mesela...sakatat zaten yemem... kuşbaşı kıymayı ise dogada yetişen bir meyve türü gibi düşünüyorum yani kuşbaşı et diye bir şey var ya da kıyma diye... (çiğ hallerine dokunmamak kaydıyla) sanırım adanalı olmakla alakalı bir durum;) hiç rahatsız olmadım nedense! döner felan ımm miss;) hafiften de baliga başladim rakının hatırına...
bir de biz gençken kızlara 3. derece veceteryanim deyince hoşlarına giderdi, bilemedim şimdi bak;)

aklıma şey geldi bunu okuyunca. çocukken kurban eti öldürseler yemezdim. bizimkiler kasaptan aldık diye uydurur yedirmeye çalışırdı. şimdi ise her türlüsünü yerim. ne değişti bilmiyorum. çocukken çok mu duygusaldım acaba? eti seviyorum ve yiyorum. yani çok aramam aslında ama yerken de gözümün önüne bunlar gelmiyor ki işkencelerin kralını izlemiştim zamanında.

ne ceseti yahu ?
yamyam mısın.
o zaman yumurta yerken de onun tavuğun götünden çıktığını düşün.
süt ürünlerinin ise ineğin memelerinden çıkan acayip bir sıvı olduğunu düşün.
ceset ile alakası ne.

Pismis ve olu olduklarinin farkindayiz evet. Farkinda olsak iyi olur zira canli veya cig olarak yemeye kalksaydik daha igrenc olurdu kanimca. Kaldi ki o hayvanlar da baska hayvanlari yiyor, hem de pisirmeden. Bizde insanlik var en azindan. Ya yaa.

ben farkındayım genel olarak. ancak bu yememi engellemiyor. tadı güzelse o şeyi yerim, nasıl hazırlandığının pek önemi yok.

aklıma bile gelmez. benim için bitki yemekle aynı.. afiyetle tüketiyorum.

national geographics - taboo izlemediniz mi siz hiç, insanlar neler yiyorlar, sizin için anormal olan şey, adamın günlük diyeti. insanları kendi hassas noktalarınıza göre yargılayamazsınız.

YA saçmalık bu vejetaryan ayakları. hepsi bi aç kalsın da bak o zaman nasıl yiyolar etleri.

Etçil bir insanımdır, kurbanın kesilmesine yardım edip parça parça etlerin yanında mangal yapılsa da iğrenmem.

Sadece rüyamda insan eti yediğimi görmüştüm bir kere, 1 hafta ağzıma et koyamadım. Rüyanın ertesi günü sofrada köfte görünce öğüre öğüre kalkmıştım masadan. bu yüzden vejetaryenlerin neden yemediklerini çok iyi anlıyorum.

Ceset yemiyoruz, leş de yemiyoruz. Eceliyle ölen hayvanı yiyor olsak bir derece. Misal benim yeme/yememe sebebim.

Dana eti yerim, affetmem, lezzetli.
Koyun/keçi eti yemem, kokuyor.
Tavşan eti yemem, sevimli şerefsizler.
Kaz eti yemem, kokuyor.

HAİNCE DOĞRADIĞIMIZ MAYDONOZLARIN ARDINDAN DA BU KADAR ÜZÜLECEKMİYİZ?
peki ya ıspanak...? yemeğini yaparken hunharca minik minik doğradığımız ve soğanlarla buluşturduğumuz ıspanak?
bir zamanlar toprağa köklerini salmamışmıydı? çamuruyla beraber mutlu mesut yaşamıyormuydu?
kuzu mee yapıyor diyemi bu vicdan?
besin piramidinde her canlının birbirine ihtiyacı vardır bunu unutma...
sen de bir gün öl ki çürükçüller beslensin :D
ya çürükçüller de soruyomudur kendilerine ''abi ya et yerken ceset yiyormuş gibi oluyormusunuz siz de'' diye :D

ben balık yiyemiyorum. çünkü tabağımad bütün bir ceset yatıyor gibi geliyor. bi de böyle kızarmış tavuk falan yiyemem çünkü kolu bacağı görüyosun çok fena. ama döner kebap falan yerim. öyle garip bişi.

@ andromedus: katılıyorum.

neden sadece hayvanların canlı olduğunu düşünüyorsunuz? dokuz yaşındaki çocuklar bile biliyor bitkilerin canlı olduğunu. ayrıca bakliyattan aldığınız proteinle etten aldığınız aynı şey diyil.

öte yandan iğnelemeye yönelik cevaplarınız da sorunuzun sadece meraktan sorulduğu konusunda kuşku yaratıyor.

marul, karnıbahar, ıspanak, maydanoz, bakla, taze fasulye de balık, koyun, dana, tavuk kadar canlıdır, pişirirken de ölür netekim. hatta su bile canlı sayılabilir, ona girmeyeyim.

@fuskiyenin oğlu: çok aç kaldım :)
@jules winfield: o da tavuk cenini zaten.
@kimlanbu: yani eceli ile ölmemiş bir insanın bedeni ceset değildir öyle mi?

@akalmor

annene saygılar. ellerinden öpüver adıma.

1. Ayrım yok, isteyen erkek tarafı olduğu için bu görevi ordan birnin yapması daha makul, yani 2 tane amcanız vardır, büyük olan ister küçük olan yüzük takar mesela.
2.İstandikten, yüzük takıldıktan sonra öpülür
3.Öpme karşı taraftan başlanır, kendi anne-baba daha uzun süreli öpülür çünkü.

Öncelikle hayırlı olsun.

1- Nişan yüzüklerini kimin takacağı farketmez ama erkek tarafından birinin takması daha iyidir.

2- Öpmekte fayda vardır.

3-Karşı taraf ile başlanır.

bizim yüzükleri babam taktı. ben gelin olyuorum bu arada. ilk damadın babannesini sonra kendi babamın elini öptüm. o karışıklıkta kimse bakmaz ona.

hiçbir şey planlandığı gibi olmuyor, o nedenle yardırın gitsin.

hanyaa +1 =)

bizim yüzük merasimi öyle komik olmuştu ki, kırmızı kurdele kesildiğinde benim yüzük parmağımdaydı ama karşı tarafın yüzüğü, babasının avucunun içinde boşta duruyordu =D anneannem ve babası aynı anda kesmeye kalkınca (en büyükler olsun dediydik) öyle oldu tabii. bir yanda da "buraya bakın! fotoğraf çekiyorum" diyen bir kişi, ve "kameraya bakın" diyen de başka bir kişi olduğu için, hepten karambol olmuştu..

ne olursa olsun, sakin olmak en önemlisi =)

dexter ve house . bunları izleyince o saydıkların dizimiymiş ki diyosun .bende aynen böyle oldu

(bkz: sons of anarchy)

yeni başlayan The Walking Dead var ilk sezonu gerçi çok kısa 6 bölüm ama emin ol baya hevesle bekleyeceksin ikinci sezonu,supernatural dünyasına dal şu an 6. sezonu oynuyo müptelası olursun winchester kardeşlerin,True Blood bir diğer tavsiyem ve tabi ki Spartacus:Blood and Sand müthiş bir dizi..The Event;Lost tadında başladı ve heyecanından bi şey kaybetmeden devam ediyor oda tavsiyemdir..

(bkz: Breaking Bad)

ilk bir iki bölüm kasabilir. ilk sezondan sonra gel teşekkür et.

fringe iyi gidiyodu bi aralar. cekinmeden deneyebilirsin..

tabi ki DEXTER

Ben de yeni başladım ama çok sevdim tavsiyem "mad men"

sstargate sg1 izlemek insanın kendine yapabileceği en güzel şeylerden biridir.

x-files - seri izlenince tadından yenmiyor, aşırı bilim kurgu doctor who, biraz daha az bilim kurgu torchwood tavsiye ederim, tabiki birazda zevk meselesi.

dexter izle ama yavaş yavaş izle..
günde böyle 2 bölüm falan izle.
sonra bitirince " ah kafam, keşke her gün bir bölüm izleseydim" dersin.

bilimkurgu istiyorsan fringe iyi..dünyayı yöneten gizli güçler tarzı falan işte.

Fringe, House ve The Big Bang Theory. Fringe in konusu saglam, House efsane, Big Bang ise cok komik.

ölüleri gömün diye bu ay cevahir sahnesinde bir oyun izlemiştim bahsettiğiniz kriterlere uyuyor galiba

eugene ionesco okuyunuz. hemingway'in the sun also rises'a da bakınız. :)

şu an ankara dt'de sergilenen bir savaş hikayesi.. tam istediğiniz tandansta mı bilmem ama savaş psikolojiyle ilgili.

sermet çağan - savaş oyunu.

oldrich danek-savaş ikinci perdede çıkacak

titus andronicus da olabilir sanki.

ne amaçla hazırladığını bilmiyorum ama daha önce bir oyun yazmadıysan kolaj hazırlama tek oyun seç bence. seçtiğin metinler iyi olabilir ama kolaj yaparsan skeçlerden oluşan ve bütünlüğü olmayan bir oyun çıkabilir. naçizane tavsiyem...

hiçkimse bilmese bile bu durumun vicdanımda vereceği rahatsızlık yakamı bırakmayacağından istemem.

insan öldürmek hoşuma gidiyor.

isterim elbet.

isterdim, istiyorum.

sonu gelmez ki bunun. çözüm değil yani, vicdani boyutunu geçtim.

burda öldürürdüm diyenlerin %92.63'ünün de kimseyi öldürebileceğini düşünmüyorum.
birini öldürebilmek için ya gerçek anlamda hasta olmak lazım (öyle çılgınım, çok acayibim gibi değil de gerçek anlamda psikolojik bozukluklar) ya da çok muhtaç, çaresiz durumda kalmak lazım. öldürebileceğinizi düşündüğünüz kişi size çok kötülükler yapmış olsa da birini öldürmek çok zor bişey olsa gerek.
ha öyle bi istek oluşabilir tabi ama sonuç olarak çok büyük oranda gerçekleştirilemezdi, her ne kadar kimsenin haberi olmayacak vs. olsa bile.

karıncayı bile incitemem :)

kim istemez ki?

%7.37'deyim.

öbür taraftada da cezalandırılmayacağımı bilsem hitler 2 olabilirdim.

öldürmek kolay, öldürmekten sonra yaşamak zor. cCcRaskolnikov ReyizcCc

Hayatımda 2 kişiden gerçekten nefret ettim. birisi müdürüm.
evire çevire dövmek isterdim kendisini. ama öldüremem. bence ölse dünya bir şey kaybetmez ama çocuğu var neticede. tabii yaşama hakkının dokunulmazlığına inancım bu kararımın temel sebebi.

asla, acırım

ailemden birine zarar vermiş veya verebilecek potansiyele sahip tehdit unsuru birine acımam.
kimseyi öldürmek istemem.

öldürmeyi deliler gibi isterim fakat son anda cayarım sanırım.

Ölmek için yalvarana kadar işkence yaparım.

aklimin ucundan bile gecmez

çok afedersiniz ama .mına bile korum. kıtır kıtır keserim valla.

kesinlikle öldürmezdim, ama beni çok kızdırdıysa, çok gıcık biriyse, kimsenin sevmediği çok kötü biriyse döverim. hepinizi döverim nihaha

(bkz: You Don't Know Jack)

You Don't Know Jack
www.imdb.com

bi de (bkz: mar adentro) var.

bahsettiğiniz film değil ama otonazi ile ilgili şu müthiş filmi tavsiye ederim.

(bkz: mar adentro)

otonazi nasıl yazılıyor diye bakarken suicides benden 30sn önce davranmış. benden çok yaşıycaksın vesselam :)

biçki dikiş?!

overlok iyidir.

ya pardon, kâfiye kayması oluor diye mi bilmem, modelistlik stilistlik kursu olmuş onların adı :)))

dans kursu forever.

Tango baçata salsa kısacası dans

kemal sunal'ın bi filmi vardı, çapkınlık kitabıyla takılıyordu onu izle. biraz gülersin

dil kursu. mümkünse türkçe

fotoğraf kursları... karanlık oda filan :-)

Yaban dizisinde vardı.

Delikanlılık kursu ülennnn....

kahvede bide askeri bölgelerde takılma her yer kız dolu hafız.
kursa vereceğin para ile yer içer gezersin kızla.
yanlışmıyım?

italyanca kursu

zedge.net olabilir mi?

uyyyy sen hala melodili telefonmu kullaniyon :S
:D

ben şahsen hiçbir şey anlamadım.

adam sana diğerlerinden ayrı bir şekilde davranıyorsa bence hoşlanıyordur. yok eğer herkese aynı şekilde davranıyorsa girişken/sevecen/arkadaş canlısı falandır.

ben hiçbişey anlamadım.

ama hayatımda hiç birinin benden hoşlandığını görmedim. böyle yeni biriyle tanışıp da benden hoşlandığını falan hissetmedim. öyle bişey diyosun heralde.

Duyuru yalan oldu ya. Az önce uyumaya yeltendim. Kafama takıldı, yazayım dedim, ama kafam karışıkmış. Cevap vermezseniz de olur, şimdi yazdıklarınıza çok güldüm, rahatladım. Bu sorunu kendim çözmeliyim. Teşekkür ederim.

Ya ben dışarıyı da gözlemleyemiyorum işin kötüsü. Bir de bazen bazılarının arkasından kötü şeyler söyleniyor, rahatsız oluyorum. Ne bileyim 'kadın adamın içine düşecekti" diyorlar. Ya diyorum ben o kadını iyi tanırım, hem ben oradaydım, yok öyle bir şey. Kadına soruyorum, yok öyle bir şey diyor. Dışarıdan millet ne görüyor? Hem de birkaç kişi kadın için 'adama asıldı" diyor, ama ben anlamıyorum.

onu anlamak gerçekten zor amma velakin insan hoşlandığı kişiye biraz daha farklı davranır mesela rahat olmaz konuşurken daha bir çekingendir filan bunu zamanla tecrübeyle anlarsın

gözlerine bak:)

insanlar kendi düşüncelerini yansıtmayı severler. kafasında o iki kişiyi birbirine yakıştırmışsa ya da kafasında bi adam için bu çok çapkın imajı var ise. bağlantılı ya da bağlantısız o adamın-kadının hareketlerinden birine ilgi gösterdiği sonucuna varacaktır.

insanları pek kalıplara sokamazsın. dışa dönük bir tip ise direkt olarak ilgi gösterir telefonunu ister, utangaçsa hiç ilgilenmiyomuş gibi görünür, büyüyememiş çocuk kalmış bir adam ise sana karşı ters davranır, ukalalığı ile ilgi çekmeye çalışabilir.

sonuç olarak ilgi göstermenin sabit bir yolu yok.

yollayabilirim?

synecdoche, new york
philip seymour hoffman filmin başrölünde, aslında her yerinde.
www.imdb.com

müzikal verelim size

chicago
nine

amadeus
farinelli
august rush
once
walk the line

(bkz: i'm not there )
(bkz: la mome)

kasi az gorbehaye irani khabar nadareh
lust for life
klimt

inci küpeli kız

kırmızı keman

(bkz: tous les matins du monde)

camille claudel'in hayatı : camille
klimt'in hayatından: klimt
fridayı hiç söylemiyorum
picasso var bi de.anthony hopkinsli.
goya'nın hayaletleri.

le concert
ghetto

Russian Ark

operadaki hayalet i izlemiş olmayasınız?

operadaki hayalet değil
yabancı bir müzikti, 70lerde 80lerde olan bir klip

laura branigan- self control

eski bir şarkı ama nelly furtado, maneater olabilir mi? www.youtube.com

resimdeki nelly furtado

ne yazık ki nelly de amy de değil arkadaşlar. sanırım melezdi. kısa saçlı. i have a dream
perfect imagine falan gibi sözleri vardı. araba kullanıyodu klipte.

bu baya maneater klibi yalnız resimlerden görüldügü üzere

%3219123597213832508203957 nelly bu.

evet man eatera çok benziyor bu kare ama değil ne yazık ki. sanırım bulamayacağım.

www.letssingit.com da bi baksanız.

@fotrsapka+1 Nelly Furtado-Maneater bu.

www.youtube.com

maneater değil, melez zaten. klibi de hatırladım ama şarkıyı beğenmediğim için değiştirmiştim. daha önce sorulmuştu hatta bu şarkı, fotoğraf yoktu tabii :)

www.partidunyasi.com

ama ben bundan 1 milyoncularda bile gördüm.

70 lira mı, vay be. Bu biraz pahalı cinsinden ve büyük de sanırım. Dediğiniz gibi ben de oralara bakıcam bir yolum düştüğünde bakalım 1 milyonculara yani. Teşekkürler.

ah istanbul

en son çıkanlardan prensesin uykusu güzeldi.. av mevsimi de izlenebilir. pandora'nın kutusu iyidir.. gölgesizler, oldukça farklı bir film.. bunlar dışında ulak, bence muhteşem bir filmdir ama sevmeyeni de çok..

edit: beynelmilel de iyidir..

uzak ihtimal. gönül yarası. o... çocukları. muhsin bey. eve dönüş. duvara karşı. yaşamın kıyısında. susuz yaz. uçurtmayı vurmasınlar. üç maymun. bir ömür yetmez. yol. benim sinemalarım. güneş tutulması. hazal.

bazılarını aradım torrentte yoklar malesef ama yine de teşekkürler..çoğunu izlemiş olsamda listeme ekledim izlemediklerimi..

sayet kullaniyorsaniz burada sayilanlardan bazilarini ve daha fazlasini tivibu uzerinden bulabilirsiniz.

hatta tivibu uyeliginiz varsa girin orada yer alan bircok turk filmi izlenmeye deger.

Anlat İstanbul da konusu bakımından değişikm bir filmdi. Karkaterler görmeye alışık olmadığımız rollerdeydiler ve bu değişiklik bence harikaydı. Tavsiye ederim.

(bkz: ağır roman)
(bkz: pandora'nın kutusu)

Vavien var izlemediyseniz.
Ek: Sonbahar var.

mustafa hakkında herşey

inşaat gibi bir film anımsıyorum. kamera geçiyordu ellerine çekim yapıyorlardı. anımsama

gece melek ve bizim çocuklar.

gemide ve laleli de bir azize.

bal süt yumurta.

tivibu da turkce film kategorisini bulamadim ?

üsttekilere ek:
11'e 10 kala.
başka dilde aşk.
yarım türk; pazar bir ticaret masalı.

(bkz: uzak ihtimal)
(bkz: parçalanma) - baltasar kormákur'u görmek paha biçilemez.

edit: kayıkçı da fena değildi. özellikle müzikleri.

hasip ile nasip hacı. çok keyifli filmdir.

(git: çoğunluk)... tek geçerim

@uykulu: img140.imageshack.us

(bkz: kaç para kaç)

arkadaşım şeytan
polis
sevmek zamanı

haftada 4 gün 2-3 farklı yerden yiyorum daha başıma bir şey gelmedi

Gönül rahatlığı ile yiyorum.

Not: Çocuk düşünmüyorum.

ne gibi bir durum vardı ki?

benim burger yemekten çüküm düştü. bence yemeyin : ((

adam acıklama yapmış benlik bi olay yok ben tarihi geçmiş etleri hayvanlara verilsin diye sattım sattıgım adam ne yaptıgı beni ilgilendirmez demiş...
yani anlıcagımız burger king lokanta zincirlerinde bu etler satılmamıştr gibi bişey... yaşasın burger KİNG =)

türke bişi olmaz ye gitsin

e niye o zaman sözlükte yok karnım ağrıdı yok midem bozuldu vs diye okuduydum ben, herkes memnun yani, ne bileyim burger king de adam gibi bişey söylemedi ki, hatta hiçbişey söylemedi, üstüne bile alınmadı :) Belki o etleri atmadılar, yediriyolar, nerden bilecem ben, nerden belli?

açıklama yaptılar belgeleriyle beraber falan. çamur at izi kalsın gibi bi durum var şu anda.

olay ne ki?

bana 2 siparişimde tarihi geçmiş buffalo sos gönderdikleri , ayrıca bu olayla da üstüste geldiği için burger kingden uzak duruyorum artık. tarihi yazan şeylere dikakt etmiyorlarsa bizim göremediğimiz ürünlere dikkat etmelerini hiç mi hiç beklemiyorum.

haftada 3-4 kere yiyorum, hatta yetmiyor farklı şehirlerden yiyorum bazen şu yaşıma kadar hiçbir şey gelmedi başıma.

tu es la
in grid ve pochill sölüyor hem ing hem de fransızcası için bkz.
fizy.com

www.letssingit.com dan bakmanızı öneririm.

cok tesekkur ederim.

eğer diş çürüğü gibi sorunlar yoksa, fırçalamaya ek olarak bakterilere karşı diş ipi ve ağız suyu kullanabilirsiniz, kesinlikle yararını göreceksiniz. ayrıca aç kalmamaya da dikkat edin derim.

@ferishtah teşekkürler ama ben daha günlük bi şey sormuştum. yani mesela yumurta kır, sarısını birayla karıştır, içine yoğurt koy ye demenizi falan bekliyorum. sihirli formülleri olan yok mu?

dişlerini ve dilini düzenli olarak fırçalarsan, başka bir rahatsızlığın yoksa ağız kokusu olmaz diye düşünüyorum.

uzun süre aç kalmaktan dolayı mideden gelen kokuyu bir şeyler yiyerek çözebilirsin. hasta olduğundan bademciklerden, ciğerlerden gelen koku için doktora görünmen lazım.

tam istediğin gibi bi yöntem biliyorum. koku çürükten kaynaklanmıyorsa, yüzde yüz etkili. gaviscon'un şurupları. bi de tableti var, geç onu, şurubu olacak. reçetesiz satılan bi mide ilacı. mide yanması için falan içiliyor. olayı, yemek borusuna doğru tırmanan mide sıvısı, boğazdaki birikintiler falan ne varsa lavabo sökücü gibi yok etmek. bi doz aldıktan sonra bile taa midenden ağzına kadar mis gibi mentol kokuyorsun.

@aklimiseveyim peki bu şurup karın ağrısı yapar mı? yani öyle bi rahatlatma yapıyosa sakın yanaşmiyim de :) tuvaletlik etmesin yani :)

yok yok, boşaltımla alakası yok bu ilacın. midenin asitini azaltıyor, bi de dediğim gibi yemek borusuna tırmanan mide sıvısını yok ediyor. mideden gelen kokunun da genelde kaynağı bu sıvı zaten.

istersen bi doktora, eczacıya falan sor yine de almadan. ben yemek yemeye fırsatım olmayınca açlık kokumu gidersin diye kullanıyorum, bir de soğan yedikten sonra.

tamam o zaman teşekkürler, ondan alayım bari sabah. :)

fisherman's friend

(bkz: freshies)

kesmeşeker, whiskey, mavi sakal, dr. skull, kramp felan geldi aklıma.

astaroth'unkilere + olarak
esat tibet agırtan
diken

kreş

yerdenyüksek

umut kaya güzel bi' abi.
malt
ayyuka
bunlar da denebilir.

hariçten gazelciler?

çamur, dandadadan, karapaks, kesmeşeker, endişe, grizu, deli, iksir, kafein, karakedi, mat, replikas, nekropsi, objektif, zardanadam, ünlü...

(bkz: the climb)

antisilence
melek irdem

dinar bandosu
hardal
belki seversin: ceylan ertem ve yasemin mori

bilinik sayılır ama bu listede olmalı: gevende

puzzle

Nasıl bir hayat yaşamayı hayal ediyorsunuz? Hobiler genelde o hayata en çok yaklaştığınız uğraşılarınız olmalı. Mesela yoğun iş temposu olan ama sükûnet isteyen biri ebrû yapabilir, her gün gidip akşama kadar masasında oturan ama kanı kaynayan biri doğa sporlarına ya da elektrogitara merak sarabilir :)

snowboard tüm kışımı kaplayan hobim , 8 ay ızdırap çektiriyo orası ayrı ama kışın goz acıp kapayıncaya kadar geçmesini saglıyor.. kendı kendıme ogrendım aldım elıme boardu kaya kaya ogrendım ..

bunların dısında fınans pıyasalarını takıp ederım , modelleme benım ıcın bır keyıf .. yer ve zaman yok bos kaldıgım anda ılgılendıgım bır konu ..

yılın gerı kalanını da etkın bır sekılde doldurmak ıcın yenı hobılere de ıhtıyacım var.. arastırmalar devam edıyor..

valla naısl bir hobi yapmak istedigini söylesen daha iyi olur.
şimdi spor tarzımı yok ben evde olacagım öyle bir hobi mi ? önce onları bir kararlaştırman gerek.

Bir de ne kadar para ayırabileceksiniz? Şimdi gidin arp çalmaya başlayın desem arp pahalı alet mesela.