benim gözümde bir sinema değeri yok. birkaç otopsiyi kaydedip kolaj yapıp önüme koysanız aynı gözle bakarım.

guzel film degil. beni pek etkilemedi de acikcasi

bazı durumlarda insanı görgülü, terbiyeli davranmaya meyilli kılan ve çeşitli hallerde tutarlılığı sağlayan şey kişilik özellikleridir.

zor cümleymiş açıkcası tam olarak anlamadım yanlış oldu muhtemelen, düzgün çevirebilecek biri yardımını esirgemesin.

Hocam akşam akşam bela mısın nesin ya. Çoğu filmde altyazı dahi açmadığım halde 1 saate yakındır bu cümle ile cebelleşiyorum. Elde var sıfır.


Anlamları kolay ancak bir bağ kuramadım. Bu kadar da beceriksizim :\

Kişisel özellikler eğilimlerin belirli şekillerde hareket etmesini (kısaca eğilimlerin şekillenmesi de denebilir) ve çeşitli durumlarda tutarlılığı sağlar.

alımlar oldu thy'de. sanırım bir dahakini beklemen lazım. ama diğer havayollarını dene.

thy de dolaşan dedikodulara göre 10-15 gün içinde tekrar bir alım yapılabilme olasılığı varmış bunları thy.com sitesinde duyurular bölümünden sürekli takip et artık eskisi gibi çok tecrübe aranmıyor tecrübesizleri de alıyorlar

zaten thy ve sunexpress dışındaki firmalarda aylık 1.500 gibi rakamlar sözkonusu olur çekilir eziyet değil yani o yüzden duyuruları falan takip et siteden. alımlar açıldığında başvuru yap. bir de thy de torpilsiz zor bilgin olsun.

thy nin hostes alımı yapan danışmanlık firmasında çalışan arkadaşım 3 aylığına izne çıkartıldı, bu demektir ki thy 3 ay içerisinde alım yapmayacak.

abim uzun yıllardır havacılık sektöründe çalışıyor ve thy'nin her biriminde çok sağlam torpil dönüyor derdi ama geçenlerde eski kız arkadaşımla karşılaştık hostes olmuş ve torpili yokmuş, çok fazla alım oldu neredeyse standartlara uyan herkesi aldılar dedi. bildiklerim bu kadar :)

(bkz: shaya)

bahsettiğiniz olayın teknik ismi dekupaj. açıkcası çok üşendim ben o yüzden şimdilik bu bilgiyi vermekle yetiniyorum :)

beşiktaş'ın futbolcusu olmasa yapmazdım =P
5-10 dakika sonra gönderiyorum.

Yoksa ilk yıl zaten çok fazla site trafiği olmayacağı için dışarıdan bu hizmeti kiralayıp ikinci yıldan itibaren kendimiz mi yürütmeliyiz.

evet mantıklı olan bu anlattığınıza göre

peki seerver kiralamanın ve almanın fiyatlarını v.b görebileceğim bir site v.b var mıdır bildiğiniz. hımm birde bu gibi durumlarda neye dikkat etmemiz gerek, yani ne gibi özellikleri olmalı serverın ya da kiralayacağımız şirkette ne gibi şeylere dikkat etmeliyiz. dediğim gibi bilgisizim bu konuda her türlü bilgi kırıntısı benim için faydalı olacaktır.

öncelikle server alıp da kendi işyerinizden yayın yapamazsınız. malum bağlantı hızları. özel altyapın olmadıktan sonra kullanılamaz. ikincisi bilgisayar mühendisine başlangıç için gerek yok. ilerde sistem çok farklı noktalara gelir ancak o zaman düşünebilirsiniz. malum maliyet sorunları.

yurtiçinden ya da yurtdışından server kiralayabilirsiniz ya da bir kasa alıp bir datacenter'a yollayıp barındırabilirsiniz. eğer ki proje uzun süre devam edecek, bir kaç yıllık iş, yüklenme çok olur diyorsan bir kaç milyara bir kasa alıp datacenter'a göndermek daha ucuz olur. gereken desteği de cuzi bir miktar ücretle datacenter'dan alırsın. türkiye içinde datacenter için tavsiyede bulunabilirim.

Öncelikle kesinlikle projenin içeriğini bilen teknik bir danışmana ihtiyacınız var, sürekli istihdam edilmese bile proje başında size yol gösterecek biri olmalı, nedenine gelince,
150 kişinin bağlanacağı bir veritabanı sistemi demişsiniz, bağlanan kişi sayısı kadar veritabanında kayıtlı olan verilerinde önemi vardır, örneğin veritabanında 100'lerce tablo ve bu tablolarda 100.000'lerce kayıt olabilir ve aynı anda bu 150 kişinin 100'ünün bile yapacağı karışık bir sorgu sistemin kitlenmesine sebep olabilir. Yani teknik altyapınızın belirleyicisi sadece bağlanacak olan kullanıcı sayısı değildir.

Sunucu kiralamak için 2 seçenek var önünüzde. Co-location ve dedicated sunucu. Bunlarıda anlatayım.

Co-location: Kendinize ait bir adet bilgisayar kasasını(Evde kullandığınız atx kasalarda olabilir) bu hizmeti alacağınız datacentera verip bağlantı ücreti+aylık 40 TL elektrik ücreti karşılığı sağlayabilirsiniz. Bu seçeneği seçtiğinizde sunucu için windows işletim sistemi kurulacaksa (Win2003 veya Win2008 gibi) orjinal lisansları olması gerekli, linux için öyle bir sıkıntı yok.

Dedicated: Bu sistemde ise hizmet alacağınız datacenterda hazır olarak bulunan kasalardan birini kiralıyorsunuz, Genelde çok güçlü sistemler sundukları için, bilgisayar alma maliyetinden kurtulmuş oluyorsunuz. Daha sonra eğer sunucudan memnun kalırsanız 1 yıl sonra sunucuyu uygun bir fiyata satın almak hakkınız var.

Diyelim ki ilk yıl için kiralanacak olan sunucuya çok yüklenilmeyecek, ucuz bir dedicated sunucu kiralanabilir.

Türkiye lokasyonlu ve bizim uzun süredir çalıştığımız güvenilir bir firmadan örnek fiyatlar:
Co-location fiyatları: www.rh.com.tr

Dedicated Fiyatlar : www.rh.com.tr

Sormak istediğiniz başka şeyler olursa buradan veya sözlükten mesaj yoluyla ulaşabilirsiniz.

Projenin ilerleyen safhalarında 30.000 kullanıcıdan bahsedilen kısımda ise zaten bir teknik ekibe ihtiyacınız var zira tek bir sunucunun kaldırabileceği bir yük görünmüyor, cluster mimari kurulması gerekebilir.

kafada görmek lazım

günün birinde oz'a düşersem bundan bir tane alıp adebisi'ye hediye edebilirim.

ressamların taktığı bereye benzemiş. kafayı tam kapatamıyor zannımca. o nedenle pek tutmaz. ancak kadınlar beğenebilir, takabilir bilemem :)

bu zaten piyasada olan bir ürün değil mi ?

Bunu bir tane saç tacına,tarağa(tarak toka) veya firkete vs.ye monte ederseniz(dikmek,silikonlamak vs. ) bu şekilde satabilirsiniz gittigidiyor.com dan veya bir blog kurarak blog üzerinden.(mesela bilun design diye bir blog var,sahibi hanım böyle taçlar yapıp satıyordu sonunda kendi mağazasını açtı.)

Onun dışında eğer kafalayabildiğiniz bir tokacı bulabilirseniz onunla da anlaşabilirsiniz.
Ben bunu görsem fiyatı da saçma bir şey olmazsa satın alırdım kırmızı ve siyahından birer tane :)

Yeterince reklamını yaparsanız satamayacağınız şey yoktur :) Ugg denilen iğrençlik ve amele çizmesi bile fırtına gibi esiyor.

Kafasında bunu gördüğüm kıza gülerim (daha da ufağını toka gibi takan, tarzı da ona uygun olan bir kıza gülmem sanırım), kendim takmam (ilahi!), bir kız arkadaşıma geyik olsun diye hediye edebilirim, 5-10 lira veririm.

öncelikle herkese tesekkür ederim.
@ssyumusakg: resimlerde kafadaki hali de vardi.
@sutlu nescafe: espirisi de minyatürk olusu zaten. erkeklerin takmasini beklemiyorum zaten. kizlar takar mi, erkekler kizlarda begenirler mi diye sordum.
@nekodunlangafana: nerde var? ben hic görmedim.
@afush: evde suna benzer bir tokam vardi: www.singaporemotherhood.com onu diktim altina. baska türlü kafada durmasi mümkün degil zaten. ben bir 3-5 yapayim, tutarsa gene yaparim.
@cosmicstring: daha da ufagi derken? zaten avuc ici kadar. daha ufaginda ne oldugu alsilmaz gibi geliyor bana.

baktım da bu çok küçükmüş,piyasada görmedim ben böyle bir şey.

hmm şimdi gördüm alttakileri
çok sevimli gözüküyor bence deneyebilirsiniz

Özür dilerim, kızın başındaki halini ben de görmemiştim yazarken (niye aşağı gitmediysem sayfada!). Bu haliyle gayet şirin bence, alan mutlaka olur.

İstanbul'daysanız Beyoğlu'ndaki pasajlara birer-ikişer bırakın, talep gelirse isterler.

geçici hafıza kaybıdır. meraklanmaya gerek yok.

format atın

Millet ebesininkini tersten görmüş hacı;

forum.donanimhaber.com
www.yeniforumuz.biz
www.pcnet.com.tr

bırak chrome unutsun...

alınmaz çakma mal onlar genelde

Hepsiburada'da çakma mal olacağını sanmıyorum.

@ssyumusakg
sen daha önce burdan parfüm aldın ve sahte mi çıktı? ya da alan biri sahte çıktığını mı söyledi sana?

bilginin kaynağını öğrenmeye çalışıyorum.

yorumlar orci olduğu yönünde. bilemedim

hepsiburada çakma satmaz.. ayrıca strawberry de de 78 lira, strawberrydekilerin farkı kokuların daha hafif olması, onlar da orjinal kokuyorlar.. ama dediğim gibi hepsiburada strawberry den alıp burada pahalıya satacak yer değil, 200 milyon ciro yapmışlar geçen sene..

gittigidiyor daki malların çok büyük çoğunluğunun çakma olduğuna şahit oldum. hepsiburada'da da vakti zamanında orda çalışmış bir tanıdığımın tecrübeleri zaman zaman sahte ürünlerin olabileceği yönündeydi. şahsen ben giysi ve parfümlerin internetten alınmalarını pek mantıklı bulmuyorum.

elden satın alabilecek birçok yer varken ufak farklar yüzünden sahte olma olasılığını düşünmeye değmez. genelde sahte demişim biraz karalama gibi olmuş ama işin aslı bu şekilde :)

hb'de çalıştım. Hatta kovuldum ama doğruyu söylemek gerek hb'de asla sahte ürün satıldığına şahit olmadım.

@ssyumusakg

hepsiburada için çakma ürün satıyor demek, idefix'te korsan kitap ya da korsan cd satılıyor demekle aynı şey.. arkadaşlarınızın her söylediğine inanmayın bence..

sahte değildir ama alternatifin varsa diğerini tercih et

hepsiburada'dan bvlgari blv almıştım ben de daha önceden. çakma falan değildi, aldığım sırada da piyasaya göre çok daha iyi bir fiyata veriyordu. ayrıca belirteyim bvlgari blv kadar güzel bir kokuyla da karşılaşmadım şu ana kadar.

yollayınız

şişmanlık özgüven eksikliği yaratmamalı bence tabi boyun ve kilonun arasında 15-20 kg farkka kadar daha ilersi sorun olabilir yataktaki performansına güveniyorsan arkadaşını falan siktir et ara kızı zaten senle tanıştırmak için çağırmış kızı ne düşünüyorsun

erkek arkadaşını aramadan iş yapma. kız geri teperse sonradan kesin o erkek arkadaşının kulağıana giderecek bıd bıd bıd konu uzayacak.

öncelikle şu yukarıda yazan uzun paragrafı anlayana helal olsun, 4 dizilik senaryo çıkar oradan rahatlıkla.

kız meselesine gelince, telefonu sende varsa, tanışıp da hoşlandıysan, arkadaşın da sizi bu amaçla tanıştırdıysa neden aramayacaksın ki yahu? arkadaşına haber versen de olur, vermesen de. durumda utanacak ne var pek anlayamadım.

Evet asadas1999 un dediği tüm ilişkiler sex üzerine...

utanacak ne var abi, ara konuş anlat durumu.. utanacak bir mesele yok rahat ol. reddedilsen bile en azından bu işlerin bir süre sonra hiç koymadığını anlamaya başlarsın.. yumruk yemeden kavganın nasıl bir şey olduğunu anlayamayacağın gibi bir şey işte..

ara çağır nargile muhabbetine tekrardan, illa ilk ben senden çok hoşlandım demene gerek yok. vakit geçir biraz bakarsın bir yönüne gıcık olursun sen vazgeçersin..

arkadaşını tabi ki tanımıyorum ama erkek dayanışması diye bir olay olduğu için fazla önemseyeceğini düşünmüyorum böyle şeyleri.. hatta yardımcı da olur her türlü gibi geliyor..

peki nasıl yapayım.önce bir yere çağırıp da mı konuşayım yoksa telefonda olan biteni söyleyim mi.

hikayenin başında erkeksin sandım sonunda kız çıktın. hikayeden hiç bişey anlamadım ama sana vereceğim tek tavsiye abi seviyorsan git konuş bence

annaa bağyan mış ya la bu pohoaaa bizde yatak performans falan diyoruz. kızsan gerek yok erkekler için kilolu olmanın önemi yoktur fotosentez yap yeterli :D

arama. sizi tanıştıran arkadaşına arasam mı diye çıtlat o laf kısa bir süre içinde yerine ulaşır, bir şey olacaksa o seni arar ve bir şeyler olur. diğer türlü hem reddedilip üzülme ihtimalin var hem de kız evi naz evi olmaz öyle şey. niyetini belli et ve bekle sadece, aksi halde zaten arkadaşın sana karşı duyduğu ilgi bile kaybolabilir.

yaws ben erkeğim n erden çıkardınız bayan olduğumu:D
Çağırayım derken bir cafeye kahve falan içmeye buluşmaya.

Biraz basit olacak biliyorum. Durumunuzu anlatmışsınız genel hatlarıyla.
Çok çalıştığınızdan bahsetmişsiniz. O yüzden çalışma hayatına paraler şeyler söylemek istiyorum özgüven ile ilgili...

İş hayatınıza ne zaman başladınız bilmiyorum, ama uzun süredir çalışmışlık intibası oluşturdunuz bende... kendinizi gözlemlediniz mi iş yerinde? bildiğiniz işleri yaparken çok doğal ve güvenli; daha az bildiğiniz işlerde ise biraz daha ürkek davrandığınızı düşünüyorum (zaten olması gereken de budur genel olarak). çoğumuz öyleyizdir.

İnsan bilmediği şeylerden, belirsizlikten korkar. Gözünde büyütür bilmediği yeni bir tecrübeyi, onu canavarlaştırır. En ufak bir detay için bile vazgeçme eşiğinde bulur kendini...
korkar risk almaktan, tehlikeye atılmaktan... o yüzden soyutlar kendini 'yeni' eylemlerden. korur kendini...

hoşlandığınızı söylüyorsunuz... bundan daha güçlü bir etken olabilir mi kabuğunuzu kırmak için? o heyecanı duyumsamak, o'nu aklınıza getirdiğinizde düşüncelerinizin ışık hızına ulaşmasından daha büyük bir şey var mı dünyada? (aşkın dışında)

neyi bekliyorsunuz? başka birisinden aldığınız fikirle yola çıkıp, her hangi bir olumsuzluk durumunda sorumluluktan kurtulmayı mı yoksa?

aklınızdan geçen fikirler içerisinden en güçlü olanı yapmalısınız, (buradaki iletilerden alacağınız fikirler belki daha işe yarar olacaktır bunu bilemeyiz) ama eğer kendi fikirlerinizle hareket ederseniz, özgüveninizi kendiniz güçlendirmiş olur ve önem vermezseniz dış görünüşünüze. olumsuz sonuçlanması halinde ise göreceksiniz ki iyi hissediyor olacaksınız. çünkü kendi gücünüzü kullanmayı öğrenmişsinizdir yavaş yavaş.

Diğer insanların fikirlerine önem vermek iyidir de; o fikirlere göre davranmak o kadar da mantıklı değildir son olarak... (Bu mesaj da dahildir son yazılan cümleye:))
Başarılar:)

@ sx

Beni benden iyi özetlemişsiniz.Her nokta kesinlikle doğru.Başkalarının fikrini soruyorum sorumluluktan kurtulmak için.yeni bir şeyler yaparken hep ürkek davranıyorum.Aşka ulaşma dışında diğer herşeyde özgüvenim var.kabuğumu kırmam lazım.

Herkese çok teşekkür ederim

önce şarz değil şarj demeyi öğren. gerisi gelir.

@beyaz zambak ve mezar

bunu söyleyince mutlu oldun mu?

evet. biri sayemde yeni bir şey öğrendi.

Bakınız sözlük ne güzel özetlemiş:
(bkz: abi seviyorsan git konuş bence)

@beyaz zambak ve mezar

mutlu olduysan ne mutlu.

tuzun kaynadıktan sonra atıldığını ilk defa duyuyorum ?! kaynama noktası yükselsin diye atılır genelde tuz.

edit: "kaynama noktası yükselsin diye atılır genelde tuz." makarnanın tuzlanacağı da arka plandadır tabi.

niye kaynama noktasi yukselsin istiyoruz? kaynadiktan sonra tuzu ve makarnayi atarim ben, gec kaynamasin diye, sadece kaynamis su gerekmez mi? ne bileyim..

kettle da pişen markarnadaki tuz sorununu fokurdayan tencereye bakarak mı düşündünüz?
neyse sorunuzun yanıtı şöyle ki, teorik olarak kaynama noktasını yükseltse de azcık tuz kaynama noktasına etki etmez, bunu dikkate almayın yani. ayrıca her makarnanın paketinde ideal pişirme süresi yazar, mesela barillaların al dante kalabilmesi için süre 10dk gibisinden, makarnayı 5dk sonra alırsanız o güzel bir makarna olmaz zaten.

ayrıca ansya'nın sorduğu gibi, neden yükselsin kaynama noktası istiyorsunuz? ideal pişirme süresi denen bir ortalama süre varken. o süre fokur fokur kaynayan suyun içinde ne kadar kalması gerektiğini anlatıyor.

tuz önce atılırsa su geç kaynar. tuz su kaynadıktan sonra atılır.

Şaşırdığımı itiraf ediyorum.
Kaynama noktasını yükseltmemizin sebebi saf suyun (onu bunu karıştırmayalım şimdi) maksimum çıkabileceğinden daha yüksek bir sıcaklıktaki suda pişirme istediğidir.
Yani kaynama derecesi 150 derece olan su gibi kullanılan bir sıvımız daha olsaydı şu hayatta, makarnayı onunla pişirirdik. Are we clear?

hayır clear değiliz çünkü anlatamamışım.
teoriden bahsediyorsunuz, daha basit bir dille tekrar anlatıyorum
hem o tuz miktarı pek bir etki etmeyecek hem de 150 derecede kaynayan bir su bile icat etseniz bu vakit kaybı olacak sizin için çünkü olay makarnanın kaynayan suyun içinde geçirmesi gereken süredir, en iyi şekilde pişmesi için her markanınki farklı olabilir ve paketlerin üzerinde yazar bu süre.

tuzu tabii ki makarna pişerken tadı düzgün olsun diye atıyoruz.
amaç daha çabuk pişirmek olsaydı makarna için de düdüklü tencere kullanılırdı.
önce su kaynatılır, sonra tuz atılır makarna için, hatta ben suya koyuyorum direk zeytinyağını da.
ve sanırım kettledaki suyun üstüne direk tuz eklersen iletkenlikle ilgili problemler veriyor, ben bi kere sigortayı attırmıştım öyle. o yüzden kettleda pişirirken tuz atmak sakıncalı.

Herhalde yanlış anlaşıldım. Başlık kettle'da değil kettle'la pişen makarna.. Makarnayı yine geleneksel şekilde tencerede pişiriyoruz yani. Farkı hızlı olsun diye suyu ateşle değil, elektrikle kaynatıyoruz.
Şimdi uyduruk bi konuda ciddileşmeye gerek yok ama benim diyeceğimi demem lazım. :)
ssyumusakg o farazi sıvıyı ben icat etmiyorum örneğimde, olsaydı şu hayatta diyorum. Yeniden; öyle bir sıvı olsa o kullanılmaz mıydı öncelikle? Peki suyu neden kaynatıyoruz sanıyorsunuz? Pişirmede kullandığımız sıvının (su) en yüksek sıcaklığını elde etmek ve korumak için tabiki. Makarna maddesi dediğin kimyasal olarak 100 derecede bağlarını kopartıp pişme sürecine girer teorisi var da onu mu uyguluyoruz? Kaldı ki bahsettiğim tuz uygulamam kettle denen nanenin yüzyıllar öncesinde de kullanılıyordu, kettle burda sadece bi araç, nesne.
Ama dediğin gibiyse (1,5 litrede 3 kaşık tuz KN neredeyse hiç değiştirmiyorsa) bu kadar tantana boşa çıkar, sorumun cevabını dolaylı yoldan almış olurum tabi. :)

evet ben nedense kettleda anlamışım, ne bilim tenceresi olmayan gariban öğrenciler yapıyo bazen öyle, benim de 1 kere yapmışlığım var minik kettlelarda.
ama tuz olayı hala geçerli, sonra atılı, hatta makarnaların arkasına bakın orada da suyu kaynatın tuzu atın denir.

evet

yanlış düşünüyorsun. format dahilinde hepsi.

evet bi problem yok onlarda. ilk başlıktakiler "x smaç vurdu" "23-16 oldu" vs diyerek maçla ilgili bilgi vermiş oluyor sonuçta.
ikinci başlıkta ise ilk cümlelerde tanım var zaten dikkat edersen.
"sacmaligin dik alasi. eksi sozluk'un entelektuel sevi..."
"korkmadığım sniper. o kimmiş oğl..." ikinci cümleler yarım ama ilk cümleler legalleştiriyor.

icra sitelerindeki çok ucuza giden evleri arsaları falan yazın

enerji kimlik belgesi üzerine bir yazı yaz..

Havalimanı inşaatından sonraki Kurtköy arsa fiyatlarını yaz yada yeni yeni imara açılan Arnavutköy arsa fiyatlarını yaz. maketten ev satabilen şirketleri incelemeye al ne biliim, esenyurt bölgesi falan.

Yakındır ama her dâim kadın nüfusu fazladır. Ve artık savaşlarda erkek ölüm oranı eskiye göre daha az. Ruh hastaları sivillerin üzerine yağdırıyorlar füzeleri bombaları.

kadinlar da dogum, hastalik, direncsizlik yüzünden daha kolay ölüyorlardi.

kocası savaşta ölen her kadının eceliyle öldüğünü varsayarsan bugüne nasıl bir etki etmesini bekleyebilirsin ki ben mi soruyu anlamadım acaba

rakamlar wikipedia'dan

2. dünya savaşında bile (sanmıyorum bundan daha ölümlü bi olay olsun dünya tarihinde) 60-70 milyon civarı insan ölmüş. şu an dünya nüfusu 6,5 milyar, 1950'de ise 2,5 milyarmış. hepsi erkek olsa bile, toplam nüfusa etkisi devede pire.

tabi teknolojik evrimimiz başlamadan önce savaşta_erkek_ölümü/toplam_nüfus oranı daha yüksekti muhtemelen, ama o zamanki savaşlarda da bu kadar ölüm olmuyordur bence (ordular bu kadar büyük olmadığından).

4 hanım edinerek de aşılmaya çalışılmış bu problem :) ama kadın erkek dengesinin bozulduğu dönemler elbette olmuş, doğal yollarla düzelmiş. doğal derken, eğer fetüse müdahale olmazsa kadın-erkek yarı yarıya olur.

oyle cevaplanmayacak bir soru degil. demek ki kimsenin umurunda olmamis sorunuz. imbde ye sorsaydiniz keske bir de. the player ipucunu vereyim ben siz oradan gerisini getirirsiniz.

(bkz: the truman show)

ufak çaplı da olsa içersinde film, belgesel gibi şeylerin çekildiği aklıma gelen filmler

be kind rewind
elephant man (film gibi röportaj var)
truman show
the station agent (konunun film çekmekle alakası yok ama kamerayla bir şeylerin çekildiği bir sahne vardı)

o zaman da yazmıştım, gene yazayım: living in oblivion

Fellini'nin 8½ , Roma ve Intervista
David Lynch: Inland Empire ve hatta mulholland dr.

lars von trier-epidemic.

'sex is comedy' www.imdb.com

mulholland drive ı nasıl unutmuşuz

benim de aklıma ilk livinig in oblivion gelmişti. türk sinemasından söylenmemiş.

şerif gören'in gizli duygular filmini örnek verebilirim.

Be Kind Rewind nasıl unutulmuş...
Ups editi: ssyumusakg unutmamış.

Zack and Miri Make a Porno.

İnanılmaz keyifli Kevin Smith filmdir.

Bowfinger. Süper de bir film.

Ed Wood

(bkz: blair witch project)

aşk her yerde
Love Actually
porno film çekiliodu içinde. oluyo mu?

ayneh

(bkz: 2 süper film birden)

ben de bu yaz merak sarmıştım az çok kayabiliyorum toplamda 10 kez falan kaydım sahilde :) roller blade evet, internette spor ürünleri satan mağazalardan sipariş verebilirsiniz heüz acemi olduğunuz için çok kaliteli bir şey almanız gerektiğini sanmıyorum, çorabınızı da alın bir de asıl cevap yazma sebebim, sakın ama sakın bir şey olmaz diyerek elinize, dirseğinize, dizinize korumalık takmadan kaymayın. kafanıza takmasanız da olur ama özellikle elinize ve dirseğinize çok önemli.

patenlerin tekerlerinin ortasında rulman denilen döner ekipmanlar vardır. bunlar abec olarak adlandırılır. küçükken ilgilendiğim bir konuydu o yüzden güncel değerleri bilemiyorum. abec yüksek olunca teker de rahat dönerdi. bir de tekerin sertlik değeri vardır. ne kadar yumuşak olursa o kadar sessiz ve rahat olur.
genel olarak 2 çeşit paten vardır yol pateni ve hareket (sanırım aggressive olarak adlandırılıyor bunlar). bildiğim tek marka da roces'tır. ama bunlar sana anahtar kelime olur ve gerekli bilgilere ulaşmanda yardımcı olur heralde.

Nereden bulunur konusunda da İstanbul Kadıköy'de, rexin civarında gargamel diye bir yer vardı biraz emo mekanı ama bildiğim tek yer orası.

2x2 şeklinde olanlardan almayın.
4 teker art arda olanlardan alın.
Buz pateni yapabiliyorsanız hiç zorlanmazsınız.
Eğer uygun yüzey varsa korumalığa çok gerek yok düşenlerin %90'ı kıç üstü düşer.
10 yıl oldu patenle alakalı keseli bu duyuruyu görünce canım çekti.

2x2'ler anladığım kadarıyla artistlik hareketler yapmak için. Borudan morudan rahat kaymak için. Bu yaştan sonra o tarz kaygılarım yok. Caddebostan sahilinde acil durumlarda sağlıklı slalom yapabileyim yeter. Koruma konusuna katılıyorum ve ekipmanlıyım. Zaten motosiklet kullanıcısıyım. Rulman meselesi kritik bir ayrıntı. Onu da araştıracağım. Teşekkür ederim.

şimdi bu tarz bir meraka zamanında bende girmiştim. patenturk diye bir forum var. orada pek bir yardımcı oluyorlar. zaten yardımcı olmasalar dahi hemen her türlü bilgi mevcut. paten olayında nacizane tavsiyeme gelince. aggresive dedikleri kapıdan bacadan atlayıp hoplayıp zıplamak için. zevkli mi. zevkli ama kişiye göre değişir tabi. agressive paten gereksiz ağır. insanın ayağında astronot ayakkabısı gibi duruyor. çok dayanıklı. tekerlekleri geniş. yol tutuşu iyi. düşmelerde falan bana mısın demez. ama bu işi sadece akşamüstü işten sonra kız arkadaşıyla keyif olsun diye icra edecek biri için luzumsuz pahalı da aynı zamanda 400-500 lira. diğer seçenek fitness paten dedikleri. bu nispeten daha ucuz. 150-300 lira. ve daha güzel. ve daha hafif. pateni alacaksan türkiye sınırları içerisinden alma. almanya'dan getirtmiştim ben. grindhouse isminde bir internet sitesi var. gümrüğe takılma falan da olmuyor. 100€ nun altında kesiyorlar faturayı. kadıkoy'de gargamel diye bir yer var örneğin. git oradan ayağına göre olanını beğen. sonra internetten iste adresine kadar 15 günde gelsin. marka olarak razor iyidir, usd iyidir. rulmanlar abec 5 olmalıdır. içerisinde ayakkabısı ayrı, pateni ayrı olan kombinasyonlardan alınmamalıdır. paten ve ayağın girdiği bölme bir bütün olmalıdır. düşmelerde bilek sakatlanması başka bir şeye benzemez, yatırır adamı yatakta.

bir şey daha aklıma geldi. her iki paten türü içinde -aggressive, fitness- dikkat etmek gereken önemli bir ayrıntı patenin alt kısmında hemen tekerleğin üzerinde yuva şeklinde bir boş kısım var mı, yok mu? bunu şunun için söylüyorum. bende bostancı-caddebostan hattında kaydım epey. benim patenin tekerlekle paten arasına kenarlardaki çocuk parklarına dökülen kumlar içindeki küçük taşlardan girerdi. sonra bu taşlar tekerlekle çeper arasına sıkışır, sağ veya sol ayakta ani kitlenmeye sebep olur, denge kaybına meydan verirdi. böyleyken böyle. kolaylıklar.

faideli oldu bu bilgi. teşekkürler

italyanca

fransızca
(arada kal diye yaptım)

fransızca.. öğrenmek isteyen de daha çok hem..

kararsızım de, ikisinin de bir dersine gir popülasyon hangisinde yüksekse ona devam edersin

italyanca konuşursan daha çok kızın ilgisini çekersin.
(suyu iyice bulandırdım)

ispanyolca.

certo l'italiano il amico mio.

çince. geleceğe yatırım. en çok kız çinde varmış.

kesinlikle fransızca.tecrübe konuşuyor...

@mrtksn sayıdan bahseden kim? kız arakadaş bulayım diyen kim?

Hayır değil. Ben mühendislik okudum, sonra almanca öğrenmek için kursa gittim. Bir de ne göreyim bu sefer de makine mühendisleri doluşmuş. İngilizce ikinci dilim zaten. Bu sefer öğreneceğim dil tamamen keyfi amaçlar taşıyor. Bu yüzden istediğim kriterleri kendim belirleyebilirim. Size saçma geliyorsa cevaplamak zorunda değilsiniz.

geçmiş olsun. bu saatten sonra zor açılırsınız. yinede bol şans.

Ama benim güzel bir kız arkadaşım var, 6 yıldır. Benim amacım kız tavlamak değil. Öyle bir şey de ima etmedim zaten.

fransızca diyenler kolpacı inanma. hepsi zamanında italyancaya gittiler seni yanlış yönlendiriyolar.

Ben italyancaya gitmiştim, sınıftaki iki erkekten biriydim, ama sırayla herkes bıraktı bir tek ben kaldım sınıfta, sınıfı kapattılar. Kimse okumaya gitmiyor tömere.

italyanca.

zaman her şeyin ilacıdır

buz faydalı olabilir.

düzenli seks yapmanız şart.

yardımcı olabilirim konuyla alakalı olarak.

ogun atlama, ozellikle kahvaltiyi kesinlikle aksatma, gece yatmadan maksimum 3 saat once meyve vs. tuket, seker, tuz ve yagdan elinden geldigince uzak dur zaten duzenli spor da yapiyorsun dedigine gore bu dediklerimi de yaparsan kilo vermemen icin hicbir sebep yok -ki bana da sorarsan kilon fazla degil.

(bkz: anoreksiya nevroza) aman diyim... Takma kafana, kilolu görünmüyorsan mesele yok.

kilon kesinlikle fazla
olması gereken 49.9 u aşmamalısın 1.66 boy için tehlike üst limitin de 51 diyorum

bu arada rburak ın dediklerini yaparak haftada 1-2 kilo daha alabilirsin. spor + düzenli öğün demek kilo almanın formülüdür. çünkü metabolizmanız takır takır işleyip yedikleriniz yarayacak bu kez.

kilo vermek için minimum yemek tüketip sporla aşırı terleyin garanti çözüm olarak.

boy-kilo oranımız çok benziyor. ben de o kaddar korkuyordum ki kilodan, karşımda gayet normal bi şekilde yemek yiyen hafif şişman insanlar beni ürpertiyordu. hatta böyle sarılırken falan dokunmam gerekirse, elimle az önce yediği köfteleri belinde hissedicem diye korkuyordum. öyle saçma bi durum işte. hayatında çok yoğun bi döneme gir, doktora tezi falan, kafandan çıkar gider bu hisler, yani bana öyle oldu.

sözlükte
taş devri diyeti
entrysini incele ve ona göre beslen.

psikolojik bir destek de alabilirsin hem bu takıntıdan kurtulursun hemde bazı antidepresanlar 5-10 kiloya kadar zayıflatıyor.

-Evet
-Site sahibi ve yükleyen kişi
-her türlü
-yükleyenin ip'sini tutmak zorundalar (bkz: 5651)
-ip'sini tutmak yeterli ne de olsa türk telekom hangi ip'nin hangi adresten bağlandığını biliyor.

Bu arada ssyumusakg +456464635484

1. kural olarak evet. ama site içeriği belirli bir ülkeye yönelik ise ve/veya belirli bir ülkede mağdur doğuruyorsa o ülke yasaları da uygulanabilir. şöyle ki:
a) site sahibi ilgili ülkede bulunduğunda suçlandırılabilir ve hakkında hukuki işlem / soruşturma başlatılabilir.
b) önemli bir suç söz konusu ise ilgili ülkeye iadesi istenebilir.

2. kural olarak içeriği yükleyen kişi suçlanır. ancak türk hukukuna göre, site sahibi hukuka aykırı içerikten haberi olduğu halde bunu kaldırmamış ise o da suçlanır.

3. eğer içeriği yükleyen kişi ile ortak davranmış ise onun davranışına iştirak etmiş olur, aynı cezayı alır veya aynı tazminattan müteselsil olarak sorumlu olur. eğer tek yaptığı içeriği yükleyen kişiyi engellememek ise, o zaman tazminata mahkum olur.

4. eğer içeriği zamanında yayından kaldırmış ise sorun olmaz. kaldırmamış ise, farklı ülkelerin hukuku farklı çözümler getirir. türk hukukunda bu durumda site sahibinin sorumluluğuna doğrudan gitme imkanı yok. ama fiilen mahkemeler bu gibi durumda site sahibi aleyhine bir karine kabul edebiliyor. bunun haricinde, 5651 sayılı kanun gereği site sahibinin bazı bilgileri belirli sürelerde tutması zorunlu ki bunlar genelde log bilgisi oluyor. süresi 2 yıl. buna aykırı davranış halinde idari para yaptırımı uygulanabiliyor.

5. içerik sahibi ile ilgili olarak tutulacak bilgiler, 4'te açıkladığım gibi 2 yıl süre ile log bilgileri. ancak sitenin kendisine ilişkin de bilgilerin tutulması ve bunların savcılığa bildirilmesi gerekiyor (türkiye'de açılmış siteler söz konusu olduğunda). ayrıntısı 5651 sayılı kanunda var. site sahibinin adı, adresi, tc kimlik numarası, tüzel kişi ise işletim merkezi gibi bilgiler bunlar.

6. 5'teki bilgileri veya telekom'un rahatlıkla bulabileceği ip bilgisini kullanarak. savcılığa yanlış bilgi vermiş iseniz bu ayrıca suç. türkiye'deki bir site ile ilgili olarak savcılığa bilgi vermemişseniz bu da sorumluluğunuzu gerektiriyor. yabancı ülkede yerleşik bir server söz konusu ise, bu kez oranın hukukuna tabisiniz, yanlış bilgi vermeniz orası bakımından suç olabilir de olmayabilir de, onu bilemem.

sorulmamakla birlikte 7: Eğer sitenizdeki içerik 5651 sayılı kanun kapsamındaki suçlardan birine bulaşmış ise, veya türkiye'deki bir kişiyi mağdur etmiş ise, mahkemeler veya tib (telekomünikasyon iletişim başkanlığı) sizin sitenize erişimi engelleme kararı verecektir. bunun için size tebligatta bulunmalarına dahi gerek yok. o zaman ancak siz itirazda bulunacaksınız ki siteniz tekrar açılsın.

son soruda öğrenmek istediğin şey sanırım şu,
satın alma bilgilerin ve servera eriştiğin ip dışında seninle bu işin bir ilişiği kalmaz.

windows/system32/etc altında hosts dosyası var onu notepad ile açıp
www.engelleneceksite.com www.gogle.com
engelleneceksite.com www.gogle.com
satırlarını ekleyip kaydedin.

olmadı bu işlerden anlayan eski bir dostunuzu arayın! anlatsın size :)

bu yontem dogru, ama engellenecek siteye girilmeye calisildiginda google yerine hicbir sey acilmasin istiyorsaniz www.google.com yerine 127.0.0.1 yazabilirsiniz.

addons.mozilla.org
al dostum bu eklentiyi firefoxta kur.işine yarar

forex firmalarının bültenlerine kayıt olsa sabah ve akşam analizlerini mail atıyorlar.

çoğu yatırım şirketi ve forex firması bu bultenlerden yayınlıyor gunluk haftalık aylık olarak.. herhangi birine uye ol .. sıtelerıne gırersen gun ıcınde de yayınlanıyor bu raporlar uye olmadan da sıteden takıp edebılırsın.

teşekkürler. bulayım bir firma iyisinden o halde :)

uzmanforex iyidir.

Benim anladığım kadarıyla geçen sene temmuz ile ekim aylarında tecil yaptırman, yaptırmadıysan şubat ayında askere gitmen gerekirken bunları yapmayıp 2 ay önce tecil almışsın; ancak aldığın tecile gösterdiğin gerekçe savcılık tarafından geçerli bulunmamış, bu durumda tecilin düşmüş ve yoklama kaçağı olmuşsun.

Bundan sonraki prosedürü pek bilmemekteyim. Şubene gidip ne olduğunu sorabilirsin. Cezalı olduğunu söylemişler ama muhtemelen para cezasıdır. Oradan bir sonraki döneme tarih vereceklerdir tahminen.

Yoklamaya gittiğinde "sen yoklama kaçağı görünüyorsun ama önemsiz şuraya yazılı ifade ver" gibi bir şey deyip ifade verdin mi?
Avukat değilim, benzer durum başıma geldi ve çok insanın başına geliyor, tecilin iptal olmadı, mahkemeye gittiğinde alıkoyulmazsın, sana gelen muhtemelen tebliğ ve muhtemelen sulh cezaya çağırıyorlardır.

öncelikle geçmiş olsun, sonralıkla da tekrar geçmiş olsun. tecil ettirmen için gerekli zaman aralığını kaçırmışsın, yoklamalara gitmemişsin ve suçlu konumundasın şu anda. işlemlerinde bir aksama olacağını sanmıyorum (tecilin bozulup daha önceden askere alımazsın yani tahminen) ama ceza alma ihtimalin çok yüksek. para cezasından bahsediyorum tabi. ama yani savunmanı falan isterlerse, o 3 ayda gelememe ve 233 gün yoklama kaçağı olma sebeplerin olarak çok makul şeyler göstermelisin ki cezadan yırtasın, yoksa öncelikle mahkemeden hapis cezası çıkacak, ardından para cezasına çevirilecek. muhtemelen 1000-1500 TL arası bişey ödersin. başıma geldi ordan biliyorum. gerçi benimkisi biraz daha karışık bi mevzuydu, seninkisi daha basit ve kolay çözülür cinsten. ben de zaten olabilecekleri hafifletilmiş şekilde yazdım bu yüzden.

ayrıca olur da askere gidersen ve mahkemen de sen askerdeyken olursa mutlaka katıl, nasılsa artık askerim, görevimi yerine getiriyorum, ceza meza gelmez rahatlığına girme. dinlemiyorlar, anlamıyorlar.

kolay gelsin ve tekrar geçmiş olsun.

içim rahatladı ve olayın mantığını anladım biraz.
urubitinga sana da çok teşekkür ederim tekrar.

yok tecilin iptal olmamis. yoklama kacagi olmussun ve yoklamani gec yaptirmissin, standart prosedur. gidip yoklamani yaptirsan bile yoklama kacagi kalmissan mahkemeye cikiyorsun ve suclu bulunursan para cezasina carptiriliyorsun (1000 - 2000 lira arasi bir ceza oluyor bu).

Normal sure, universiteden normal doneminde mezun olan biri icin o senenin 31 ekimine kadar. O sureyi gecirirsen basina bir sey gelmiyor ama yoklama kacagi oluyorsun iste. yaptirdiktan sonra da mahkemeye veriliyorsun. parani aliyorlar.

size de teşekkür ederim.

vallahi işini ayarla , yoksa bir gün polis tutar araç ile giderken çevirir sonra oradan tutar direk askere gidersin:)

yoklama kaçağı olduğun her gün için yanlış hatırlamıyorsam(atıyor da olabilirim) 20 lira gibi birşey istiyorlar. askerdeyken seninle aynı dertten müzdarip arkadaşlarım vardır. mahkemeleri askerde devam ediyordu. ne oldu bilmiyorum.

hakan2011,
hangi şartlarla ilgili söylüyorsun bunu? benim bildiğim kadarıyla artık öyle tut götür yok çok uç ihtimallerde gerçekleşiyor tutup götürme olayı? ayrıca arabayla giderken yapılan gbt lerde askerlikle ilgili durum çıkmıyor diye biliyorum?

aslında spirit ve soul eş anlamlı kelimeler ama spirit daha manevi dediğiniz gibi.

The word “spirit” refers only to the immaterial facet of humanity. Human beings have a spirit, but are we not spirits. The word “soul” can refer to both the immaterial and material aspects of humanity.

nefis, "ilahi benlik" olarak düşünülebilir. "divine self" diyebilirsin mesela.

en.wikipedia.org

kesinlikle

sıcaklık

sıcaklık ısının hareketidir, ısı enerjinin dönüştürülebilir bir türüdür.

bir sisteme dışarıdan ısı verilmiyorsa veya sistemde bir reaksiyon yok ise ısı alışverişi sadece sistemin içindeki sıcaklık farkı varsa mümkündür. Bu demek oluyorki ısı alışverişi si13el'in dediği gibi sıcaklık eşitlenince durur.

www.google.com.tr&source=hp&biw=1366&bih=576&q=%C4%B1s%C4%B1+al%C4%B1%C5%9Fveri%C5%9Fi+durur&aq=f&aqi=&aql=&oq=&gs_rfai=&fp=e9c2efdb13bbc960

burada hep ısı eşitlenince diye sonuç çıkıyor da ondan tereddütte kaldım. muhtemelen yanlış yazmışlar.

ısı eşitlenmesi derken neyi kastediyor bilmiyorum belki sisteme giren ısıyla çıkan ısı eşitlenmesi demek istiyor ama o zamanda bir ısı alışverişi var demektir. dQ=C.dt şeklinde bakacak olursan. sıcaklık değişimi bittiğinde (Yani eşitlendiğinde) ısı değişimi de 0 olur.

monitör samsung mu?

philips
ya monitörden olması çok saçma çünkü sadece windows foto görüntüleyicisinde yapıyor bunu. quicktime ın programı ile de denedim gayet düzgün

daha once renk ayarlarina baktim demistiniz sanirim ama soyle bir sey buldum:
social.technet.microsoft.com

süper teşekkür ederim çözüldü :) monitörden sRGB ayarladığımda olmamıştı halbuki.

cennetteki şarap dünyadaki ile aynı değil,oradakinde alkol yok,o helal olanı.

Takva sahiplerine va’dedilen cennetin misali (şudur): İçinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenler için lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır ve orda onlar için meyvelerin her türlüsünden ve Rablerinden bir mağfiret vardır Hiç (böyle mükafatlanan bir kişi), ateşin içinde ebedi olarak kalan ve bağırsaklarını ‘parça parça koparan’ kaynar sudan içirilen kimseler gibi olur mu? (47 Muhammed Suresi, 15)

Bu ayette çevrilen “şaraptan ırmaklar” kelimesinden yola çıkarak şarabın bir içecek olarak cennette olduğu ve dolayısıyla övüldüğü iddia edilmektedir Fakat bu ayette geçen kelimenin karşılığı ve bunun anlamına bakıldığında hatanın nerede yapıldığı anlaşılacaktır.Ayetin orijinalinde de “şarap” kelimesi geçer ve Türkçe’ye direkt olarak “şarap” diye tercüme edilir Fakat Arapça’daki “şarap” kelimesinin karşılığı ile Türkçe’deki “şarap” kelimesinin karşılığı aynı değildir “Şarap” kelimesi Arapça “içmek” anlamı “şerebe” fiilinden türer Şarap içilecek olan her şeydir Fakat bu kelime Arapça’dan Türkçe’ye geçerken anlam kaymasına uğramış ve “içki” anlamında “şarap” olarak anlamlandırılmıştır Kuran’da ise “şarap” ve “alkollü diğer içecekler” için “Hımır” kelimesi kullanılmaktadır Kur’an’da da “alkollü içecek” (Türkçe’deki şarap) anlamında bu kelime kullanılmaktadır

edit:“Sana içkiyi ve kumarı soruyorlar. De ki: Onlarda hem günah, hem insanlar için faydalar vardır. Günahları ise faydalarından daha büyüktür.” (Bakara Sûresi, 219)
-“Ey iman edenler! İçki, kumar, tapmaya mahsus dikili taşlar, fal okları ancak şeytanın amelinden birer murdardır. Onun için bunlardan kaçının ki, murada eresiniz.” (Maide Sûresi, 90)

yalnız bir mesele var ki ömer hayyam türkçe bilmiyordu, şiiri de türkçe yazmamıştı (farsça yazdı ama orasını karıştırma (: ). dolayısıyla şiirde cennetteki şaraptan bahsederken de, kalecik karası üzümlerimden yapılma kırmızı şaraptan bahsederken de aynı şeyi kastediyor.

bu arada şiir gerçekten hayyam'a aittir, doğrudur. hayyam islam'ı eleştirip allah'ın adını iğneleyici dizelerinde kullanmıştır. bunun gibi dolu dörtlüğü var hayyam'ın.

hayyamın yazdıkları,farsçası,türkçesi değil,içkinin haram olması ilgilendirir beni bu konuda.
Kitabımızda kesin bir dille bunu belirttikten sonra hayyam isterse destan yazsın...

haklısınız kardeşim, sübhanallah.

şarabın farsçası:şarab- شراب
nette arayabilirsiniz...

bunun aksinde bir şey söylemedim ben zaten. :) yalnızca şiirden bahsettim. mesele şu ki soruyu yanlış anlayıp bu şiirin hayyam tarafından yazılıp yazılmadığının sorulduğunu zannetmişim.

ben ondan şüphe etmedim ki,burada asıl sorulan şarabın haram olması meselesi idi,bende ona odaklandım.

alkol moleküler bir yapıdır, yani içkinin içinde alkol molekülleri vardır. şarap veya bira dediğimiz içkiler tamamen alkol değildir.içindeki alkol oranı zaten üzerinde yazar şişesinin. biradan veya şaraptan alkol moleküllerini ayırarak alkolsüz de içebilirsiniz onları.bu sebeple önemli olan kıstas içeceğin adı sanı vb. değil içindeki alkoldür,şarap veya bira olması değil.sadece kafa yapmaz alkolü alındığı durumda. alkollü içkilerde kullanılan alkol türü de etil alkol'dür. bir sürü alkol çeşidi var. alkol denince akla ispirto da gelir gliserin de gelir ama içkide kullanılmaz bunlar. ha arzu eden kullanabilir tabi:).

ömer hayyam meziyetsiz ve fuzuli bir adam zaten yazdıklarını referans almayın

yazık burda görünce dayanamadım hayyam a hakaret eden arkadaslar siz o bakış acısıyla hayyamı anlayamazsınız hayyam şiirindeki şarap sizin bildiğiniz meyhane şarabı değildir. hayyam iyi bir matematikçi, astronom , filazof ve şaiirdir. tüm bunların yanı sıra hayyam bir tasavvufçudur ve tasavufda dillendirilen şarap keimesine günlük hayattaki şarapolarak bakmak bir cahilin işidir. mevlana bunun için şöyle der;
sus, ham kişinin yanında şarabın adını anma
zira onun aklı, o adı sanı kötü şaraba gider...
şarap tıpkı buradaki gb hayyamın şiirinde de bir metafordur. hayyam 2 rubaisini okumakla anlaşılmayacak kadar derin bir insandır.
sığ bakış açısıyla hayyam pis bir sarhoş, kadınlara düşkün kötü ahlaklı biri gb görünür ki bakış açısı fars şiirini bilmeyenlerin bakışıdır... hayyamın hayatına bakarsanız kendisi mütevazi, iyi ahlaklı, ağır başlı biridir... böyle bir insanın bir ayyaş olması da imkansızdır. fars şiirde şarap bir isyan ve baş kaldırı olarak kullanılır. hayyam dizelerindeki sarhoşluk aşk ile sarhoş olmaktır (bunu anlayamazsınız böyle bir allah sevginiz yok çünkü olsaydı bu kadar kolay karalayamazdınız).
hayyam pek çok dizesinde bunu eleştirir aslında bu denli inançlı olunup yada öyle gösterilip nasıl oluyorda ona buna iftiya atıyorsunuz kem gözle bakıyorsunuz der...
tüm bunlarıda anlayana söyler size değil...
dünya üzerinde yedi harika varsa şüphesiz ki bunlardan biri hayyamın dörtlükleridir...

@hayyam nick li yazarımız olayı özetlemiş.
ordaki şarap gerçek şarap değil.
dizelerindeki sarhoşluk gerçek manadaki sarhoşluk değil.
azcık lise edebiyat dersini dinleseydiniz mk.

ömer hayyam sıradan bir fars tasavvuf şairi değil. bunu söylemek ona haksızlık olur. yazdığı şiirler de klasik anlamda tasavvuf şiirleri değiller. astronom ve önemli bir matematikçi olduğu doğrudur. ama hayyam'ı tutup da mutasavvıf yapmak onu olduğundan başka göstermektir. basbayağı bildiğimiz şaraptan ve kadınlardan bahseder hayyam. bunlar da çirkin, ayıplanacak değil, tadına varılacak şeylerdir.

bırakın allahaşkına başka şeylerden bahsediyormuş, arada metaforları da vardır mutlaka ama şarap, sevişmek ve inanç hakkında rubaileri.

öyle oturup şarap ve sevişmek hakkında kafiyeli kafiyeli dörtlükler yazmakla filozof olunmaz.

bunu dünyada yapmaya çalışan daha çok fuzuli adam olsa eminim edebi anlamda da ondan daha başarılı olan çok kişi olurdu.

yedik onu biz.

evde yenicek bişey mi yoktu 40 yıllık can'ı yediniz

baktık yenilebilir!

bi kaç saniyede açıyor kapıyı 30-50 lira bi para istiyor bildiğim kadarı ile..

Kapının altında yeterince boşluk varsa, anahtar kilidin üstünde, biraz ittirmeyle çıkabilecek gibiyse, büyücek bir kağıdı (gazete mesela) kapının altından ittirin, ataş gibi bir şeyle anahtarı bulunduğunuz taraftan dürtün, gazetenin üzerine düşsün, aşağıdan gazeteyi çekip anahtarı alın.

Sonra save etmeyi unutmayın (adventure oyun çözümü gibi oldu, n'apiim :) Exits: N,W :) )

çelik kapılar kredi kartı gibi şeylerle rahat açılıyor genelde

kredi karti atas falan filmlerde calisan yontemler genelde. cilingiri arayin.

işinin ehli çilingir kolayca açar. ama işini bilmiyorsa kapı kilidini bile kırabilir.

Eğer elinde 2.5 litrelik boş kola pet şişesi varsa.

Silindir boru olacak şekilde alttan ve üstten düzgünce kes

Sonra diklemesine silindiri bir daha kes.

Kıvrımı içeri olacak şekilde kapı arasından aşağı yukarı doğru oynat bir ihtimal açabilirsin.

çelik kapı değil. altında boşluk falanda yok açabilecek. yedek anahtarım var ama diğer anahtar üzerinde olduğu için açamıyoruz..
çilingir 20-25 lira bir şey değil mi ya?

60 lira ödedik 2 ay önce, istanbul

bonus card falan kullanıyorsanız ücretsiz çilingir yolluyorlar 7/24

belki bilgiler lazım olur. yirmi liraya hallettim.
ALİCAN ANAHTAR
0312 235 08 38 - 0542 898 47 97
Çayyolu Köyü Girişi 8.Cadde (ASKİ Yanı) No:106 Ümitköy/ANKARA

ayni sey bana da oldu, kilit de son model bi kilit...

cilingir cagirdim. adam kapiya bakti, hmm dedi. cantasindan rontgen filmi cikardi. "kapiyi ileri geri ittirir misiniz" dedi. ben ileri geri ittirirken o da filmi kapinin ucundan yavasca iceri soktu. ben ileri geri yapinca da filmi asagi dogru kaydirdi. 2 dakkada pat diye acildi kapi.

bosuna cok para verdim. cilingir aramayin rontgen cektirin. hem saglik kontrolu de yaptirmis olursunuz.

İçimden bir ses bir sürü duyuru erkeği şu an deli gibi o şarabı arıyor diyor :)

cabernet savignon demıslerdı. bol bol selam esliginde.

cabernet sauvignon olduğunu biliyorum. cabernet sauvignon bir şarap markası değil, üzüm adı. o yüzden şarabın izini sürmekte işime yaramıyor. cabarnet sauvignondan yapılmış bir şarap evet, ama hangi şarap, onu merak etmekteyim.

(bkz: yarra yering)

tamam, yarrak filan çok komik şeyler bunlar, güldük eğlendik hehey ama duyuruda, ciddi bi tahminde bulunabilecek bi şarapsever yok mu?

yedek ruh nikli yazara sorabilirsin. kendisi şarap uzmanıdır.

Bu arada benim bildiğim, "Cabernet Sauvignon" hem üzüm hem de şarap adı.

ben hiçbir şarap bilmiyorum ki markasını küçücük, yapıldığı üzüm kocaman yazılsın.

hem "cabernet" yazısının etiketteki konumuna bakacak olursak, "sauvignon" yazacak yer de kalmadığını görürüz. altında yazan minicik şeyin de üzüm isminin ikinci kelimesi olduğunu sanmıyorum.

özet geç: markası sadece "cabernet" olan bir şarap bu.

gagul görsellerden en yakın sonuç şuna benzettim, mühür falan:
www.vintnerscircle.com

@kibritsuyu, teşekkür ederim. sayfadaki görsel bahsettiğim şaraptaki etikete benziyor ama o görsel de pek bişey açıklamıyor malesef. sözkonusu sayfa bi şarap kursu satışı anladığım kadarıyla.
edit: o görseldeki etiket, yaptığınız şaraplara yapıştırılmak üzere sattıkları, cabernet sauvignon olduğunu belirtir bir etiketmiş. benimki öyle değildi. üzerinde mühür resmi değil, gerçek mühür vardı.

vedat milor'a sor, kesin biliyordur.

moldova sarabi olabilir o, bi arkadasin evinde benzer bi sise gormustum.

mantarin uzerinde de muhur var miydi?

@demented; mantarla ilgili bi ayrıntı hatırlamıyorum ama moldova şaraplarına bi bakıcam.

ya ben aradığın şişeyi birebir gördüm ama markasını hatırlamıyorum. mührü falan da biliyorum :/

@meriadoc; nerde gördüğünü ya da nerden alındığını hatırlıyorsan yardımı olabilir.

fotoğraftaki kişiye neden sormuyorsun ya da bir şekilde birine sordurmuyorsun?

fotoğraftaki kişinin zaten kendisi olabileceği aklınıza gelmiyor mu?

isminde "cabernet" geçen şarap markaları buldum ama yalnızca "cabernet" diye bir marka bulamadım. bunun şarabın markası olduğunu sanmıyorum, etiketin alt kısmında, fotoğrafta görülmeyen bölümde bir marka adı yazıyor olabilir... ama yok... bulamıyorum.

yok mu baska resim ya da gorgu tanigi? icime dert oldu valla.

cabernet diye marka olmaz, o zaten uzumun cesidi ve o ozumden yapilan sarabin adi.

illa ariyorsan bende 73 rekolte ve 76 siseleme, 80 rekolte ve 83 siseleme 2 adet kolleksiyon sarabi var, pazarliga acigim =)

almanya'da her hangi bi markette gördüm, moldova şarabı olduğunu sanmıyorum açıkçası. fransız/alman/italyan şarabı olabilir. ben de daha önce almıştım sanki, ben aldıysam merlot olma ihtimali daha yüksek. haftaya falan markete gider bakarım olmadı :)

aa fotoraftaki sensen selam ederim ben de. sarap ıcmeyen bi insan olarak derin uzuntulerımı ileririm.

O işleri birilerinin çok sıkı takip ettiğini ve dışardan birine pek yar etmediğini duymuştum. Pis işler olabiliyormuş yani. Tabii benimki kulaktan dolma bilgi.

icraihalem.com gibi siteler var
üye oluyorsun hergün onlar icralık malları listeliyor ve ücretli üyelikle sana sunuyor senin adına ihalelere bile katılıyorlar

alternatif: tasis.gov.tr

www.avdb.gov.tr
www.avdb.gov.tr

bu işi mahveden otopark mafyası, başka kimse değil, zaten arabayı alırsın ama otopark ücretini de ödersin,
doğrsu ihalelere kimse girmeyince malın değeri 100 lira iken 50 ye satılıyor, alanlarda işte hep mafya oluyor, dürüst vatandaş ağlayanın malı gülene hayretmez derse ağlayan daha da ağlıyor.

tasis'in mafyasi vardir, icraliklarin da olmamasi olasi degil.

kendi hayatınızı kendiniz yönlendiremiyorsanız başkaları için yaşıyorsunuzdur, yönlendirebiliyorsanız da kendü dünyanızı iyileştirme amacıyla yaşıyorsunuzdur.

ben hiç düşünmedim.
eğer 3-5 saniye düşünseydim cevabın 3-5 saniyede verilecek kadar basit olmayacağına karar verip düşünmemeye devam ederdim..

çocuğunuz olunca hepsini unutup şu şekilde bir özet geçebilirsiniz: çocuğum için.

çocuğum yok ama olunca öyle olur diye düşünüyorum. işte içgüdüsel. yoksa "bizden geçmiş".

öylesine yaşıyorum. ama bu yaşamama engel olmuyor.

son zamanlarda kendime sıkça sorduğum soru. cevabı yok.

yaşamak mı ? o ne ki?

paranın ebesiyle tanışmak için.

bu soruya 6 milyar farklı cevap verilebilir. ama doğal olarak tek tek bireylerin cevaplarıyla "ne için yaşanması gerekir" gibi bir tartışmayı kendi içinizde sonlandırmanız zor gibi. eğer amacınız buysa; insanlara, dünyaya biraz dışarıdan bakıp insanı hem biyolojinin hem de çeşitli toplumbilim alanlarının gözüyle ele almak lazım. "neden, nasıl, nereye" gibi sorulara iç huzuru verebilecek ciddi cevaplar bulmak için 3-5 sn az.

www.yergi.net

gozlerini kapattıgında, yaptıklarını yapacaklarını dusununce mutlu olmak icin.
iyi olmak icin.

evrim için neslini devam ettirmek için yaşıyosun. bunun dışındaki herşey fon müziği.

doğduğum için.

ilk bakışta basit gelecek biliyorum ama ben bir amaç için yaşıyorumdan çok daha mantıklı.

bazen özellikle dinamik flash uygulamalarının her seferinde yeniden yüklenmesi gerekebilir böyle bir sebeple özel olarak ayarlanmamış bir sayfadan bahsediyok söylediğiniz imkansız. aksi halde tarayıcınızın ayarlarından her şeyin her seferinden yeniden yüklenmesini veya hiçbir şeyin yeniden yüklenmemesini sağlayabilirsiniz.

cache'i arttırın belki düzelir. ben denedim haftada bir anca yüklüyor, 512 yaptım, tabi senin oyun cache e atılması istenmiyorsa ayrı.

anasayfanıza istediğiniz şeyi tetikleyen bir javascript fonksiyonu koyarak iframe içinden parent.function() yapın biraz daha ayrıntı verirseniz yardımcı olmaya çalışırım

<body name="bok">

<a href="..." target="bok" ....>...</a>

gibi bişey denesen? ben sannnki bi ara yapmıştım böle bişey ama bulamadım şimdi.

@ssyumusakg: mesaj attım, müsaitseniz bir iki teatide bulunmak isterim.

@loveinaflipbook: "body" tag'inin "name" attribute'u yok sanırım. hatırlayabilirmisiniz tam olarak nasıl olduğunu?

bu arada halen ÇÖZEMEDİM, yardımlarınız için tick koydum ama. teşekkürler.

evde bulamadım ama neti biraz kurcaladım, şunu kullanabilirsen olacak sanırsam:

www.dolem.com

siteden alıntı:
"iFrames: If you plan to use Lytebox in an iFrame environment, then you need to include lytebox.css in the parent document, while including lytebox.js in the iFrame document."

noscripte rağmen çalıştı. belki server tarafında çalışıyor bilemiyorum kopyala yapıştır yaparken tamamen anlamsız karakterler çıkarıyor.

olmaz öyle şey

çok spesifik bir şey ise greasemonkey ile onu durdurtacak bi javascript yaz. onu çalıştırarak durdur. denemişliğim var, tek bi fonksiyonu durdurmak istiyordum, yaptım.

only; javascript pek kuvvetli olduğum bir konu değil :)

firefox -> görünüm -> sayfa kaynağını göster

buradan source üzerinden düzgün halini görebilirsin belki.

o yanlış olmuş
i need some understanding
i expect some understanding
olur

tolerant da kullanılır ama tolere etmek biraz daha farklı bir anlama geliyor uygun olur mu bilmiyorum

anlayıştan kasıt bir şeyi anlamak ise understanding olabilir ama müsamahayı kastediyorsanız tolerance kelimesini kullanmalısın

So i expect some tolerance from you.

başlat çubuğu sağ tık > görev yöneticisi'ni başlat

üstte anlatılan daha pratik ama bu da bir seçenek

win+r (çalıştır)
taskmgr.exe (enter)

sonuna .exe yazmadan da açılır
bir de pek bilinmeyen ctrl+shift+esc var

risk budur.

cümle yapılarını ve bazı kelimeleri değiştirsin

cümleleri google'dan aratıyordur, direkt çıkar zaten.

Çözüm kelimeleri değiştirmek.

google'a gerek yok, bazı okullarda bunu otomatik yapan programlar var. sadece siteleri değil, akademik yazıları da arayanlar falan.
paraphrase edecek çaresiz.

eet var oyle proramlar. hatta bi iki kelime degisikligini de yakalıyordu. baya oturup calısıp kaynakları derlemesı lazım. baska yolu yok.

(bkz: turnitin)

Öyle direkt nerden kopyalandığını anlayacak bi program olacağını sanmıyorum. Vardır belki de bilmiyorum. Ama büyük ihtimalle o dediği program, metni cümle cümle google'da arattırıp nerelerden alıntı yapıldığını buluyordur, hep yapıyoruz biz bunu elle zaten. Eğer öyleyse tek çözümü arkadaşın dediği gibi kelimeleri, cümlenin dizilişine falan değiştirmek.

Anlatıştan, konu sırasından da çakılabiliyor kopya olduğu :)

windows 7 kullanıyorsanız klasörün sağ üstünde bir kutucuk var arama yapmanızı sağlıyor

(bkz: ava find)

ya aslında kast ettigim o degil.mesela aynı isimle iki dosya varsa bunun adını bilmeden bulabilecek bir program benim bahsettigim. atıyorum deniz.jpg 3 yerde kayıtlı ve 3u de aynı dosya. işte bunu senin sectigin yerleri arayarak gosterecek bi program.çok mu uçtum yoksa mantıklı bişiden mi bahsettim çözemedim henuz :)

öyleyse google.com
how to find duplicate files on my computer

çıkan programlar işinizi görecektir

www.easyduplicatefinder.com

"file duplicate finder" olarak arayabilirsin.

Advanced SystemCare'in içinde gelen yardımcı araçlarıyla halledebilirsin. Hatta bunu yüklemişken bir de elden geçirirsin sistemini.

system mechanic de bu işi ve daha fazlasını görür

easy duplicate finder gerçekten inanılmaz hızlı buluyor dosyaları. ben de onu tavsiye ederim.

iki yana yaslaya basınca öyle olmasını istiyorsunuz zaten. o tuş o işe yarıyor :)

gereksiz bir boşluk kalıyor aralarında...


yazının.................aralarında...............noktalar...............kadar..........boşluk.........oluyor

"home" sekmesinde sırala'nın yanında ters P harfi var. ona tıklarsanız metindeki görünmeyen simgeleri görünür hale getirir. onları silerseniz sorun ortadan kalkar sanırım.

bir ihtimal kelimeleri kesmediğin için oluşuyor olabilir. kelime uzunlukları o satıra denk gelmiyordur. bir kelime fazla alsa satıra sığmaz mesela.

iphone4 al.. çünkü..

iphone 4 tabiiki....hem tasarım olarak hemde fonsiyonelliği bakımından bana göre blackberry i ezen bi tel

edit: iphone düşkünlüğü-okuduğum üniversitenin wifi sistemi sadece bilgisayar ve iphone yazılımlarını destekliyor bu kadar diyim

htc al çünkü; www.youtube.com

ikisi arasinda iphone. temmuzdan bu yana htc desire kullandigim icin, htc desire alternatif olarak onerebilecegim bir diger telefon.

tabi ki iphone. neden? cunku bir fenomen

- iyi de fenomense fenomen benim isime nasil yarayacak bu?

- oyle bir fenomen ki, gerek amator gerek profesyonel binlerce yazilimci ve firma ha bire yepyeni uygulamalar yaziyor, bitmek tukenmek bilmiyor.

kurumsal bir şirkette çalışıyorsan emaillerini sürekli kontrol etmen gerekiyorsa veya mail çok gönderiyorsan blackberry. hem telefon olsun hem ipod olsun binlerce uygulama desteği olsun sıkılınca eğlenceli 1-2 oyun oynayım diyorsan iphone4

tabiki blackberry al
iphone herkesin elinde var o kadar ele ayağa düştü ki çakmaları da inanılmaz derecede çok

iphone kötü demiyorum ama tek elinle doğru düzgün kullanamıyorsun. aman ekranı çizilmesin diye yoruluyorsun sanki telefon değil.
hem mail konusunda hem kullanılabilirlik konusunda hem tasarım konusunda blackberry. ayrıca bbm falan var

en eskilerinden bir bb kullanıcısı olarak, kesinlikle 4 al...
htc daha iyi tabi...
bb çok sorun çıkartıyor.

4 yilda 6 bb degistirdim. ya bende sorun var ya da bu tel cok cabuk bozuluyor.ben de htc oneririm

iphone tabii ki. nedeni applications denilen uygulamaları. pişman olmazsın.
ayrıca ekran kalitesi, ipod görevi de görmesi, hd video çekimleri falan. anlatılmaz yaşanır.

ayfon 4 hocam. bir milyon app, jailbreak vs.
bbnin kasası falan cok dandik bence. etrafımdakilerin hepsi gıcır gıcır.
ayfonun bence tek eksigi pili, ama o da o performansa dayanamıyor normal.

4-5 gibi sokaklarda olmayın derim. çorba vs içerek zaman öldürülebilir belki.

cumartesi günleri gece 4-5 gibi istiklal gayet kalabalık oluyor.

karaköy-haydarpaşa vapurları 6-6:30 gibi başlıyor. sanıyorum en geç 6:30'a binmelisiniz ki yetişebilesiniz.

haydarpaşa iskelesi kapalı. 6:30 kadıköy'e binerseniz trene yetişmeniz zor.

ek: haydarpaşa açılmış dün haydarpaşa'da indim.

sokaklarda sabaha kadar kalmayın, üşütürsünüz. bar, büfe, kade bişiyler bulunur her zaman, hatta sizin tren kalkana kadar açık barlar da var.

otobüs ya da dolmuş kullanmanız gerekecek.

anadolu ya geçin konserden sonra orada eğlenin?

özellikle cumartesi saat 4 den sonra beyoğlunda bulunmanızı tavsiye etmem. yalnızca ipsiz sapsız kalır onların da sarhoş olanları kalır. kesinlikle tavsiye etmem.

bebek ya da arnavutköy tarafına inin, boğazda yürüyün oturun oralar tehlikesiz ve güzel hem istanbulun tadını çıkartın 4-5 saat zaten göz açıp kapayıncaya kadar geçer orda

ne iskelesi ne vapuru allaseversen. o saatte adamın zaten uykusu geliyor.abi yeter hadi binelimdolmusa gidelim diyorsun. tecrübelerime dayanara, saat 4 gibi işinizbitince kafeka var hemen mc donalds ın arasında. oraya gidinkahve falan için bir kaç tane. sonra kadıköy 110 numara yada bostancı dolmusuna binin(112 de olur) gidin. trene ya bostancıdan binersinz yada söğütlüçeşmeden.
haydarpaşa kapalı olduğu için uğrasırısın 110 ile.sen en iyisi 112 ye bin.

öptüm bye

google.com a giriyorsunuz (nasıl yapılacağınızı bildiğinizi varsayıyorum)
finding hotmail account creation date yazıp aratıyorsunuz
ilk sonuç size resimli bir şekilde açıklıyor

www.youtube.com

bu arada cinsi orda golden yazıyor ama cocker a benzettiğim için sordum.

bir de, çok kokar mı?

yalnız yaşıyorsanız bi kere almayın zaten evde çatlar bu hayvan sıkıntıdan. psikolojisini bozarsınız sürekli oynamanız gereken hareketli bi hayvan ve evet kokar.

Cinsi golden retriever...

Eviniz müstakil mi yoksa apartman dairesi mi? Eğer apartman dairesi ise bakımı çok zor olur. Bu köpek böyle kalmayacak, büyüyecek.

apartman dairesi. gayet ilgilenebilirim aslında ama çekincem 1-2 gün eve gelmezsem gerçekten eziyet etmiş olurum gibi geliyor

1-2 gün eve gelmezsen delirir depresyona girer o hayvan intihar bile edebilir. bi kere 1-2 gün yemeksiz tuvalete cıkmadan kopek yaşamaz. fazladan mama koysan 1 günde bitirir baştan soyliyim böyle seyleri.

köpek golden bakımı zor. çok harekeetli ve meraklı bir hayvan. eğitimi de kurtlara göre zordur. evde tüy çok döker bayarsınız ve de kokar da beni kokusu çok rahatsız etmezdi.

vakit ayırırsan her türlü süper olur. çok önemli iki şey vakit ve nakit. bir iki gün eve gelmeyeceğin zaman pansiyona bırakırsın.
amaaa vakit ve nakit ayırabileceksen karşılığını misliyle verir.
koku olayı şöyle; diğer insanlar garipserken sana güzel gelebilir kokusu. bana öyle oldu.
tüy dökecek. çok dökecek. güzel bi elektrik süpürgesi hakkından gelir.

tarlabaşı dolapdere falan diyor bunlar taksime çok yakın olan ve özellikle gece vakti istanbulun çok korkunç semtleri :)

tarlabaşı oluyor. taksim meydanı'na çok yakın.

elindeki kimlikle üzerine şirket açıp trilyon borca bile sokarsınız, ki bunun örnekleri tvde ara ara çıkıyor.

kimlikle şahıs şirketi kurup trilyonlarca borca sokmak konusunda çok başarılı olacağımı düşünmüyorum malesef =)

daha hukuki bir çözüm yok mudur acep?

buffy çok güzel bir garantiye alma yöntemi önermiş artık gönül rahatlığıyla kiralayabilirsiniz sanıyorum.

kiralama sözleşmesi imzalamanız lazım ozaman

cihazın ederi miktarında bir senet

@milesh: şimdi bilmediğimden soruyorum. senet için herhangi bir şeye gerek var mı (pul vs) yoksa o işler eskidendi artık kırtasiyeden aldığımız kağıda atılan imza yeterli mi?

senet mantıklı ki hali hazırda uygulanan birşey, kırtasiyede bulabilirsiniz.

bir kez xbox kiralamıştım, elemana sormuştum geri dönmeyen var mı diye, 4-5 tane kaptırmışlar böyle. kimlik alıyorlardı üstelik ama senet mantıklı değil, senete adını kimsenin yazdıracağını isteyeceğini sanmıyorum, ben yapmazdım en azından.

Nasıl aradınız bilmiyorum ama ben arayınca şunu buldum:

www.youtube.com

İlkay - Geç git

ben de tam buraya buldum diye yazacaktım ki seni gördüm. teşekkürler.

merhaba :)
buyrun www.youtube.com

s.a. aynı şarkıyı ben de çok uzun yıllardır arıyorum (İlkay-Geç git) fakat hiçbir yerde bulamıyorum eğer sizde hala kayıtlı ise rica etsem bana da gönderebilir misiniz? Konu eski ama umarım mesajımı görürsünüz.. Bir umut bekleyeceğim