alışacaksın. Aslında cümlenin en başına ''Buna da'' yazmak lazımdı. İnsanoğlunun en büyük kabiliyeti ''
intibak''
Senin pozisyonunda, hatta çok daha kötü olan insanların sayısı çok fazla. Bir kısmı farkında değil, bir kısmı farkında. Sen de aslında kaçırdıklarının birçoğunun farkında değilsindir ama o küçük şeyler dahi psikolojinde etkisini göstermiş.
Zamanla geçecek. Büyük ihtimalle şu anda bi' boşluktasın, tutkuyla bağlandığın ya da kendini mecbur hissettiğin şeyler yok. Eskilerin bi' duası vardı; ''Allah bunu unutturacak dert vermesin'' diye. Ben bunun anlamını yıllar yıllar sonra, house md izlerken ayrımsamıştım. Çünkü öyle kötü anlarda söylüyorlardı ki, ''Allah bunu unutturacak dert vermesin''i hani diyordun, lan şimdi bi' şey olsa ve herkes/herşey ölse benim umrumda olmaz. Bunu unutturacak ne olabilir diye de, hayat öyle değil işte. Hayat filmlerdeki gibi tanrının aslında para gayesi güden iyi niyetli senaristlerinin olduğu bir yer değil. Pis kokulu bi' dünya, hani 8 milyar diyorlar ya, o da yalan. Senin için bu dünya taş çatlasa 300-400 kişiliktir.
Bu hissettiğin belki de farkında olmadığın boşluk duygusu geçince bu hislerin de geçecek, kaygıların çeşitli alanlarda dağılacak/yoğunlaşacak düşünmek yerine düşünmeye zaman kalmayan hamleler yapmak-aksiyomların içine dahil olmak zorunda kalacaksın. O zaman da başka şeyleri dert edeceksin.
Yani, hayat bu zaten. Çokcası genetik ve sosyo-kültürel miras. Sen tek başına neredeyse bir hiçsin, yaşadıkların ya da bundan sonra yaşayacakların da büyük oranda senin suçun/kabiliyetinden kaynaklı değiller. Olacak olan olur. Seninle çokcana ilgisi yok. Bunu ''yaratılış'' felsefesinden bağımsız bir şekilde söylüyorum, yani neye inandığınla zerre ilgilenmeden. Tamamiyle 'gerçek'likle. Yer çekimi gibi.
Bu duygudan bazı anlarda kurtulmak mümkün/pektabi bazı anlarda saplanmak da. Mesela herşeyi boşverebildiğin bir zaman diliminde bu dünya hayatı sana uzaktan gösterilseydi-arkadaşının dahil olduğu bir oyun gibi- sen de içinde olmak isterdin, ne olursa/olacaksa olsun denemek. Benim de aklımı kurcalayan büyük çıkmaz da bu zaten, herneyse şimdi konumuz bu değil.
Geçecek, içinde bulunduğun durum kaygı alanını daraltacak bir nesne ya da amaç uğruna bitecek, tıpkı insanların zırva ''aşk'' acıları gibi.
Son paragrafta yalan söyledim, geçmeye-debilir. Belki temelli olarak da zokayı yemiş olabiliriz tabi ama bu daha düşük bir olasılık. Başta da belirttiğim gibi, aslolan şey senin asil kanında olmasa bile insanlık doğasında var ''intibak''.
Avam bu durumu ya işine konsantre olarak ya da aşık olarak atlatır, sen de büyük ihtimalle o şekilde atlatacaksındır ama burada meseleye arz olan şey karşına böyle bir pozisyonun çıkması/çıkma ihtimali. 30'undan sonra yapmaya başlaman gereken şeyler, öncelikle ''ne yapmak istediğine'' karar vermek, çünkü içinde hala herhangi bir alanda istek varsa zaten şanslı olanlardansın. BU isteğe yönelik ihtimalleri arttıracak yerlerde bulunup/onun üzerine çalışacaksın, sonrası tufan.
Eğer istek yoksa da yapabileceğin şeyler zaten daha önce de defaatle konuşulmuş/anlatılmış şeyler. İnsanoğlu artık bu olayı bilimsel olarak çözmüş.
Ama sen büyük olasılıkla şimdi çözümü değil de ''saplantıyı'' istiyorsundur, ben o konuda deva olamayacağım sadece şu kadarını söyleyebilirim; ne yaparsan yap geçti ve gitti. Artık bir daha dönüşü yok. Olmayacak yani o kafandaki şeyler. Bırak gitsin. Çünkü aslında ''herşey yerli yerinde''.