yüzsün yüzsün. en güzeli yüzmek kalcalar icin.

havuzu olan bir spor salonuna gitsin birde diyet yapsın adam gibi

yüzerek 12-13 kilo verilmez bence. spor salonuna gidip cardio+diyet kombosu yapman lazım kanımca.

düzgün bir diyet (aç kalmak değil) ve bunun yanında düzenli spor. yüzme olur, cardio olur ve hatta caddebostan sahilinde yürümek bile olur.

sporla verilmiyo kilolar, diyet en onemlisi(biliyorum diyet de yapicam demissin, safi diyet bile verdirir yani, spor extradir) ama kalori yakmak acisindan yapabiliyorsan kickboxing derim

ahanda ben...kendimi gördüm yazdıklarında resmen:)bende vakti zamnında sporu bırakıp kilo alanlardanım...ben planımı yaptım...dukan diyeti diye bişey var...onu denicem..deneyen ve memnun kalan sağlıklı zayıflayan tanıdıkları gözlemledim...ama sporcuysan bilirsin sende hareketsiz olmaz bu işler..benim bisikletim var bütün yazı teker üstünde geçirmeyi planlıyorum...aletti salondu havuzdu daralıyorsan ben gibi bisiklet gezintileri çok hoşuna gidecek hiç şüphen olmasın:)

sporu bırakma durumunda kalacak herkese önerim kesinlikle aç kalınmaması gereken bir diyet ve hamlamayacak kadar cüzi bir spora nefsi zorlamak şeklinde ayda 3 kilodan beş ayda fazlalıklar gider. zayıflayamıyorum zira irade olarak zayıfım diyorsanız da bir diyetisyen gazına ihtiyaç var. şimdiden zerafet dolu günler dilerim.

yaklaşık 30dk geçmiş, kimse "seviş" yazmamış. rekor.

yüzmek en güzeli.

Zamanında ben de sporu bıraktığım için söylüyorum. Ben diyetisyene gittiğimde bana diyet vermedi. Diyet yapman iyi olmaz dedi. Sporla halledicez senin kilo problemini dedi. Tımam dedim. Arasıra eliptik bisiklete biniyorum evde. Yarım saat sürüyorum kan ter içinde kalıyorum. 100 kalori yaktığımı gösteriyo şerefsiz. Araştırdım falan sonra, aslında yarım saat içinde 250 kalori yaktırdığını söylüyolar internette. Ama şuna dikkat. Gün içinde ortalama 2000 kalori yakıyoruz metabolizmamızın hızına göre. Bu kaloriden daha azını aldığın sürece zayıflamaya başlarsın. Yani yediğin şeylerin mutlaka kalorisine bak. hesabını yap. Ha bu arada spor için günlük 1 saat ayırman herşeyi çözer bence. ;) sana inanıyorum million dolar baby. :)

arkadaşlar, yüzmeyi tavsiye etmişsiniz ama yüzmeden yüzmeye fark var. "10 metre yüz, 2 dk dinlen sonra sırtüstü yüz, sırt ağrıyınca yüzüstü yüz, biraz daha dinlen" gibi bir ritimle yüzüldüğü taktirde, kilo verilmez.
her gün 45 dk-1 saat arası eliptik bisiklete binmenizi tavsiye ediyorum. yanında da 1,5 veya duruma göre 3 kg'lık dambıllarla, kas kütlesini artıracak ağırlık egzersizleri.

Insanity diye bir program var.Zaten eski sporcuymuşsunuz o göbeği baklavaya çevirirsiniz.Hem de evde yapıyorunuz 60 günde,extra bir ağırlığa ihtiyacınız da yok.Ohh mis Ahanda linki

www.beachbody.com

marttan bu yana spor mpor yapmadan 15kg verdim. kickbox filan değil senin derdinin çözümü. eğer izmirdeysen bana bu mucizeyi yaşatan akupunkturcu abimizin ismini cismini verebilirim.

Eski profesyonel sporcuysan, imkanın varsa salona git. Yoksa,
www.bodyrock.tv

ayrıca (bkz: crossfit)

Ve tabi ki, diyet. Low ya da 0 carb tavsiye ederim.

spor + diyet. diyeti kafanıza göre yapmayın. diyet kişisel bir program. bana uyan size uymaz. iyi bir diyetisyen ele alsın durumu.

Sevisin. Misyoner pozisyonunda degil. Kovboy basta olmak uzere cesitli pozisyonlarda hardcore yapin.
Partnerinizin yeterli performansi gosterebilmesi icin cialis kullanmasini saglayin. Hem spor yapmis olursunuz hem de zevk almis olursunuz

kendine öküz falan demesin, bol bol gaz versin daha ziyade "şöyle güzelim, böyle alımlıyım, uzun yıllar giderim var" falan diye. sonrasında yaşına baksın. otuzun altındaysa sıkıntı yok. deli gibi aç da kalmasın, yediği şeylerin bileşimine baksın..kesinlikle ekmeği kessin. sonrasında versin kendini yürüyüşe bilmemneye. fekat burada mühim husus, her ne yapıyorsa düzenli yapsın. aynı gün aynı saat aynı süre gibi yani. bir de bu işleri yaparken terlesin. öyle pazarda gezer gibi yürümesin yani. ha bir de başarırsa bize de haber versin, biz de yapalım, nihahaa:)

yüzüp, yavaş yavaş yemek yesin.
sporu bırakan ben hafiften tekrar geri dönüp, yavaş yavaş yemeye tekrar alışarak aldığım 10 kg'nin 9 kg'sini 1 ayda verdim.
yavaş yemek yemek önemli.

en iyisi ip atla sen hem hesaplı hem pratik hem deli kardıyo, şöyle günde 500'den başlayıp yavaş yavaş arttırmak yanında da yarım mekik artı aletsiz squad oh mis.

www.myfitnesspal.com

kalori hesaplamaca. çoğu arkadaşımı hizaya getirdi burası.

soru çok ama cevabı yok, inan herkesin hayali o, bi 50-100 sene sonra inşallah...

bu işten ekmek kazanan firmalar var. öyle teknoloji olsaydı sağda solda freelancer eleman aramazlardı.

acaba ne kadar para veriyorlar? ek iş olarak yapsak mı ki? maaşa dahil olunca batıyor ama ek gelir olunca yapılır sanki.

www.gvz.com.tr

ses kaydını metne dökecek olağanüstü bir program bilmiyorum ama çözümleme yapan herkesin hayatını kurtaran f4 diye bir program var. Timecodeları kendisi koyuyor, İsimleri hafızaya alıyor, konuşmayı yavaşlatıp/hızlandırıyor pause/start yaparken otomatik olarak 2 sn geriden başlıyor...

ücret olarak benim bildiğim fiyatlar çok değişken. Tarih Vakfı saatine 35-40 lira gibi bir şey veriyordu en son. (Tabi hiç çözümleme yapmamış olanlar için 1 saat çözümlemeyi ancak 3-4 saatte o da konuşan yavaş konuşuyosa, anlaşılırsa falan)

çok iyi paraymış valla. sadece yaptığım deşifrelerden para verseler maaşımdan fazlaya gelir. f4'e bakayım bir. biz bilmiyoruz onu.

senin isine yaramaz ama genel kultur olsun diye yaziyorum. bu teknoloji icin 150 yil falan beklemeye gerek yok. bu teknoloji su an google voice da mevcut, telefona birakilan sesli mesajlari desifre edip mail olarak gonderiyor. turkceye uygulandigini sanmiyorum ama ingilizceye uygulandiysa turkceye de uygulanabilir.

@perkele 150 yıl olmasa da daha uzun süre beklememiz gerektiği açık. Aynı OCR programlarının el yazısı tanımasında hala sıkıntı çekmesi gibi. Burada mesele şu ki, herkesin ses tonu biricik, hatta o kadar ki, hasta olduğunuz zaman veya çok bağırdığıktan sonra dahi sesiniz sürekli olarak değişiyor. Dolayısıyla herhangi bir programın da bütün bu halleri hesaplayabilmesi şimdilik imkansız gibi. Henüz yazılı metinlerin dijitalleştirilmesinde bile binlerce sıkıntı varken (kişinin el yazısını harf harf, sonra kelimeler halinde tanıtmanız gerek vs.) konuşmada bunun sorunsuz yapılabildiğini söylemek...

bilemedim, ben mi teknolojiyi çok geriden takip ediyorum yahu?

isvec te hastanede kullaniyorlar bu nevaleyi, doktor konusuyor bilgisayara metin olarak giriyor. ilginc gelmisti bana gördugumde ama adini bilmiyorum

sanirsam buldum dedigin programi

www.voxit.se
www.svensktalteknologi.se

bu programlar tanımlanmış komutları duyduklarında işlem yapıyorlar diye biliyorum... telefona sesli arama kaydetmek gibi. belirli harfleri yan yana duyunca bir işlem yapıyor...

doğaçlama bir konuşmayı kaydetmek... eğer isveçliler yaptıysa valla gider isveççe öğrenirim :D

yok infoda yazmis dakikada 140 kelime dikte edebilirsin,program mektup yazmak icin, röportaj icin v.s. kullanilir diye. ama turkcede ise yarar mi bilmiyorum cunku veri bankasinda tanimlanmis sozcukler varmis 305 bin adet e haliyle de isvecce.

@gereksiz insan, ben numarami baglamistim google voice'a. ve birkac kisi arayip mesj birakmis. sesli mesaji sana dinletirken desifre ettigi metni ekranda sana higlight edebilecek kadar akilliydi uygulama. evet net olmayan konusmalarda kelimeleri dübüründen atiyor ama yine de fena degildi.

Bence siz bilgisayarla müzik yapma işine merak sarın. Enstrümanların hepsinin kendine göre bir zorluğu var.

adi az duyulmus derseniz (eger para durumu iyiyse)

santur ve theremin'den birini secin. farkli tatlar alirsiniz gibime geliyor.

Müziğe karşı ciddi bir hevesiniz, belli bir müzik aletine karşı sempatiniz yoksa hiç uğraşıp zaman ve para kaybetmeyin derim. Herkes müzik yapamayacağı gibi yapması da gerekmiyor zaten. Çok uğraştım bu işlerle..Böyle ortalama hevesle gelen insanların çoğu zamanını ve parasını harcamış oluyor.Geride, evin kenarında köşesinde atılmış bir müzik aleti ve haybeye kurslarda geçirilmiş haftasonları kalıyor. Naçizane bir tavsiye. Hem işinizde hem hobilerinizde, gerçekten neyi "seviyorsanız" onu yapın. Sever gibiyseniz hiç bulaşmayın

bence bas çal kontrbas olur mesela :/

ukulele.

(bkz: kabak kemane)

zor gelmesin kabak kemane :/ eğer kabak kemane düşünürsen birde klasik kemençe düşün derim

ingilizcenin hakimiyet kazanması daha çok ikinci dünya savaşı sonrasına denk gelir daha öncesinde lingua franca fransizcaydı mesela ağırlıklı olarak hani ingilizcenin ağırlıklı yayılışında işin aslı ingilizlerden çok amerikalıların emeği var. tabi bu bahsettiğim ticari ve kültürel ilişkiler babında olanı.

Osmanlı yönettiği eyaletlere fazla karışmazdı, yönetici filan atamazdı. Yıllık haracını alır, kenara çekilirdi. Lakin İngilizler, Fransızlar, İspanyollar vs ele geçirdikleri toprakları sömürgelere çevirdiler. Büyük soykırım ve asimilasyonlara giriştiler.

Bu açıdan mesela Cezayir'e gittiğinde halkın yarısı fransızca bilir. Ya da Güney Amerika İspanyolca-Portekizce, Hindistan İngilizce gibi...

Aslında bu iş hepsinden de öte bir etki alanıyla alakalı. Mesela Fransa dünya yönetimine hakimken Osmanlıdaki aydınların çoğu fransızca öğrenmişler. Sanayi devrimiyle ingiltere ve 1. dünya savaşı sonrası dünyada etkin olan Abd'nin dillerinin ingilizce olduğu göz önüne alınırsa şaşılacak bir durum değil. Ha, stratejistler gelecekte Çin'in etkin olacağını ve Çince öğrenmemiz gerektiğini söylüyorlar ama, abartmamak gerek :)

öncelikle bu konuda "biz somurmedik onlar sömürdü" demek yanlis, bir imparatorluk olarak osmanlıda son derece sömürücü idi. avrupa ülkeleri genelde kendi aralarında çekiştiklerinden yaylımcılıklarını topraklar üzerinden yapmadılar, o nedenle 16. yüzyılın avrupa imparatorluk haritasına baktığınızda bugün ile arasında pek fark yoktur. fethettiği topraklarda asimilasyona girişmedi osmanlı çünkü bu topraklar çok dinli ve çok kültürlüydü, toleranslı davranmasına rağmen ayaklanmalar ile çok uğraştı.

ingilizce konusuna gelince...osmanlının gücü insan gücüne ve ordusuna bağlıydı. matbaaları tartışırken avrupa isaac newton'lar, galileo'lar, da vinci'ler çıkardı. bugün insanlar büyük ordusu olan ülkelerin kültürlerini mi öğreniyor yoksa bilim ve sanat konusunda gelişmişerin mi?

tarihte en çok çekiştiğimiz imparatorluklar 17-18. yüzyıl itibarı ile aşırı derecede geliştiler, insanı kendilerine hayran bırakacak dev kütüphaneler yaptılar. osmanlı'da modernizasyon sürecinde gelişmek istedi ama maalesef treni çoktaan kaçırmıştı. savaşlar ve kayıplar ile geçirdi son yüzyıllarını.

19. yüzyılda bizde okuma yazma oranı %5 idi. yanlış yazmadım, %5. avrupa ülkeleri ve amerika yüzde 50 barajını geçmişken biz çok geride kaldık. bir eğitim sistemimiz bile yoktu. kendi halkımız okuma yazma bilmiyorken başkasına nasıl öğretelim? hele zaten köklü dilleri ve alfabesi olan avrupa ülkelerinin öğrenmelerini beklemek saflık olurdu.

ve tabiiki avrupanın kolonizasyonlarının etkisi. osmanlının toprağa ihtiyacı olmadığından başka kıtalarda koloni arama ve keşfetme gereksinimi yoktu. ingilizler, ispanyollar ve portekizliler amerika kıtasındaki kolonileri ile zaten yüzmilyonlarca kişinin kendi dillerini konuşmalarının tabanını çok öncelerden hazırladılar.

tarihi sebepleri değişik açılardan incelenmiş, aynı şeyleri tekrar etmeyeyim, yazılanlar arasında doğrular da var yanlışlar da eksikler de..ben size farklı bir boyutunu hatırlatayım..

o imparatorlukların olduğu dönemde haliyle teknoloji, iletişim vs şimdiki gibi değildi. bir dilin yayılma imkânları, bir insanın yabancı bir lisanı "duyabilme" şansı şimdikine kıyasla çok azdı. sizin "ingilizce çok yaygın" dediğiniz gün, bugün. bugünün teknolojisiyle daha doğrusu iletişimin telgrafın, gazetenin ve hatta sinemanın yayılmaya başladığı 1900'lü yılların başından itibaren artan bir ivme sözkonusu. o dönemler de osmanlı'nın bitme dönemleri malumunuz. yani olayı sadece sömürü boyutunda ele almak değil, dilin gezebileceği teknik imkanlar açısından da düşünmek lazım

ilk ortak dil latince (roma imparatorluğu). 16-18 yy arası türkçeydi. şu anda ingilizce çünkü şu anda hakim güç amerika. 15-20 yıla kadar da çince olursa şaşırmamak lazım. hakim güç kimse onun dili o süre içinde ortak dil oluyor.

osmanlı devrinde (tabii ki kuruluş değil de fatih'ten sonra, aşağı yukarı son devirlere kadar) türkçe, dünya üzerinde popüler bir dil idi. popüler idi ama şöyle bir durum var: kendi tebaasında bile türkçe revaçta idi, insanlar türkçe öğrenir, konuşurdu fakat kendi dillerini de muhafaza ettiler.
ingilizcenin konuşulduğu -bahsi geçen- ülkelerde (üzerine güneş batmayan imparatorluğun ayağının ulaştığı "sömürge" ülkelerde yani) durum farklıdır. sadece ingilizce değil, portekiz, ispanya, hatta rusya gibi devletlerin girdikleri memleketlerde kendi dilleri mecburidir. yerel dil ise zamanla kazınmaya çalışılır.
maalesef durum budur.
osmanlı'yı sevip sevmeme değil mesele. osmanlı, sınırları içine aldığı beldelerin kültürlerini yok etmeye çalışmamış, onları bir fanus içinde tutmuştur. tabii ki haksızlıklar vs. olmuştur, melek değillerdi neticede. ama bugün bir yunan, bir bulgar, bir sırp, bir ermeni kimliğinden bahsediyorsak bu, osmanlı'nın onlarca/yüzlerce yıllık hükmü süresi içerisinde bu kimlikleri muhafaza için gerekli ortamı sağladığı anlamına gelir.
diller de böyledir.
ingilizlerin, fransızların, ispanyolların, portekizlilerin, rusların... bunların girdikleri memleketlerde artlarında neler bıraktığına bakın lütfen (kızılderililer, maya inka medeniyetleri, ortaasya türkleri, güney asya vs), bunu osmanlı ile karşılaştırın (balkanlar, kafkaslar, arap memleketleri vs) ondan sonra kim sömürüyordu, kim emanet aldığı kültürü yok etmeye değil, varlığını devam ettirmeye çalışıyordu, anlaşılır galiba.
bugün balkanlarda sırbistan, yunanistan, bulgaristan... kafkaslarda gürcistan, ermenistan, güneyde arap dilleri ve edebiyatları halen canlıdır ama kızılderili, maya, inka medeniyeti ve dilleri hakkında ne söyleyebiliriz? ortaasya devletleri için de durum aynı. dilleri kültürleri unutturulmuş, alfabeleri değiştirilmek suretiyle birbirlerinden uzaklaştırılmış kabileleri göz önüne getirmeye çalışın)
tekrar ediyorum, yanlış anlaşılmasın:
osmanlı melek değildi, birçok hatası vardı. fakat dünyaya bakış açısı farklıydı, bahsettiğim diğer sömürge devletleri gibi değildi.

1- kabloların renklerinin hiçbir manası yok.
+ +yı + ya - 'yi - 'ye bağlıyorsun.
motoru çalıştırıyorsun. aküsü boşlaan araç çalıştıktan sonra 30 dk stop etmesin. turlaman şart değil motor çalışsın yeter. hareket halinde olmanın fazladan bir yararı yok.

başıma geldiği için söylüyorum.ilk etapta aküsü biten aracın kontağını katpat hatta çıkar.dörtlüleri, iç lamba dış lamba vs açık konumda ise kapalı hale getir.ondan sonra bağlantıyı yap ve aracı çalıştır.aracın donanımı nedir bilmiyorum ama, başıma geldiğinde servis beni önce bu şekilde yönlendirdi.

@darknum;
kablolar ile ilgili fikrini bilmekle beraber prosedur yapmaya calisiyorum, bozmayalim lutfen :) reusability is the issue.
Ek olarak, - uc -'ye mi? - uc, bos aracin sasesine mi?

tabiki de -'ye. araç şaşesini nerden çıkarttın?

sase isini suradan cikariyorum, simdiye kadar yaptiklarimizda, gorduklerimde hep boyle oluyordu. Ek olarak, benim arac ozelinde, - kutup erisilebilecek bir noktada degil.

araç şasesi olayı yanlış. doğrudan akuyu şarj ediyor olduğun için şaseye falan değil doğrudan akünün - kutbuna bağlamalısın. Ayrıca bazı yeni nesil araçlarda, şaseye negatif elektrik de vermiyorlar. eski arabalarda (misal benimkinde) bütün tesisatın eksi kutbunu, ayrı kablo çekmeden en yakın şaseden alabiliyorsun ama yenilerde ayrıca kablo çekiliyor. lambalara falan hep böyle. bu bakımdan kaynak aracın artı ve eksi kutuplarını , doğrudan bitik akünün artı ve eksi kutuplarına bağla. ayrıca bazı durumlarda kaynak aracın akü veya çalışma gücü, bitik aracı çalıştırmaya yetmeyebilir. bu bakımdan kaynak aracı çalıştırdığında, bitik aracı da çalıştırmak üzere marşa basarken, kaynak araca biraz gaz vermek işe yarar. vaktin birinde öyle yapmıştık da çalışmıştı.

www.theaa.com

autorepair.about.com

iki sitede de akusu bitmis aractaki (-) kutup bosta. sizin deyiminizle kaynak aracin (-) kutubundan gelen uc, akusu bitmis aracta topraklamayi saglayabilecek bir yere baglanmis. tabii bunlar arabayi calistirmak icinmis. o yeni dank etti. sarj icin prosedur belki farklidir.

gothic ailesinin versiyonlarından biri olabilir. o kelimeyle aratırsanız bulursunuz tahmin ediyorum

Old english fontuna da benziyor

new.myfonts.com şurdan bi bakabilirsiniz imajı yükleyip

şunu deneyin :
new.myfonts.com
edit : 8 saniye farkla ..

konu hakkında bazı üniversitelerimizde mekatronik, robotik gibi başlıklar altında çalışmalar yapılıyor. bu bölümlerden bilgi almak doğru olabilir.

basit bir düzenek için, hala satıldığını düşündüğüm lego technic'lerden yardım almak mümkün olabilir.

daha kapsamlı çalışmalar için internette araştırarak bilgi almak mümkün olabilir.

yine profesyonel yardım almak için maket dükkanlarına gitmek yerinde olabilir. hani böyle uzaktan kumandalı araçlar satanlar. onlarda hazır kumanda kitleri falan satılıyor.

kamera görüntüsnü aynı anda yayınlamak kısmına bir şey diyemem ama en azından hafif, ama çok hafif bir kamera ile söz konusu problemi halletmek mümkün olur sanırım.

tabii su altında radyo dalgaları nasıl çeker bilmiyorum.

kumanda devresini azicik bu isle ugrasan elektronikcilerde bile bulursun. en azindan kucuk sehirlerde en az bir tane oluyor bu tur elektronikcilerden ama ben sana tecrubemi anlatayim. belki isini gorur.

benim zamani vaktinde yaptigim gibi tamami el yapimi bir denizalti olacaksa yalitimi gercekten iyi yapman gerekiyor. yoksa derin bir yerde daldiracak olursan su aliyor ve dipten cikartamiyorsun mal mal bakiyorsun. bu yuzden ikinci denemede daha gelismisini yapmistik.
one bir adet motor koymak yeterli gelmisti bize. motorlari uzaktan kumandali arabalardan almistik. bu yuzden uzaktan kumanda sorunumuz olmamisti. ikinci bir motoru ise kic tarafina yon belirlemek icin takmistik. tabii motoru bir sekilde sinirlamadigimiz icin kictaki azicik buyuk pervane yunusun kuyrugunu sallama hareketine benzer hareketler yapmisti ama guzeldi. ucuncu motoru ise hava sirkulasyonu icin yapmistik. soyle ki ileri hareketinde icerisine hava dolduruyordu. kumandadan geriye cektigimizde havayi disari pompaliyordu. uzunca bir kamisla hava tahliyesi olayini halletmistik. kisaca bir dalgica benzemisti bizim denizalti. o an kafamiz calismamis, pompa makinasi yapmak yerine pervanenin yonunu dondurecek bir sistem dusunememisiz.
3 kumandali (hepsi de ayriydi tek kumanda da birlestirmeye de calistik sonradan ama o sirada bozduk bir tanesini) super bir aletimiz olmustu. sonra o da su aldi batti itfaiye havuzunda.
bu dediklerimi yaklasik 10 sene evvel nufusu 2000 olan bir kasabada yaptigimizi da belirteyim.

kamera olayi icin en basitinden aklima gelen sey casus kameralar. hem ufak oluyorlar hem de hafif. ustelik yayin yapanlari da var. tek sorun disariyi nasil gorecek. onune saydam bir parca yerlestirmek istenilen performansi almanizi engeller tahminim. cunku hali hazirda duzgun isik duzeneginde bile iyi bir goruntu elde edilemiyor. su altinda yeterli isik olmayacak bir de bu saydam kisim gelince cok dandik bir goruntu elde edersiniz. diyecegim o ki isik takmayi unutmayin.

ani yazar gibi oldu ama belki isinize yarar dedim.

bir kere fazla sofistike bir şey olmasın hem yapmanız zor olur hem de su alınca ağlarsınız. sonra kendinden yüzerliği değişebilsin batacağı zaman negatif çıkacağı zaman pozitif olsun :) genellikle küçük wireless kameralar kullanılabiliyor bu durumda denizaltı :) nın ön kısmı lexan yada camdan olması gerekli :) aslında basit bir video housing e hareket kazandırmak sizin olay. engin aygün ve galatasaray üniv. sualtı teknolojileri bir şeyler yapıyordu bu tür rov gibi araçlar. kolay gelsin :)

www.mini-rc-cars.net

yukarıdaki linkteki hazır oyuncaklardan düzeneği sökebilirsin. hazır kablosuz kameralar var 100$ falan fiyatları var.

bu arada ineceğin derinlik önemli mesafe arttıkça radyo sinyallerinde kayıp oldukça artıyor(muş) - okuduğuma göre.

eğer teknik bilgin varsa udea.com.tr adresinden yüksek menzilli modüller alıp onları test edebilirsin.

Arkadaşlar, çok teşekkür ederim, gayet güzel bilgiler vermişsiniz. Aşağı yukarı birşeyler canlandı kafamda, yazdıklarınızdan hareketle.

Misal öncelikle şu üç dört milim kalınlığında sert pimaşlardan almayı düşünüyorum. 12-15 cm çapında olanlar işimi görebilir. Hatta ilk aşamada 10 cm çapında olanları düşünüebilirim. ön kısmını çapraz keseceğim. oraya bir cam yerleştireceğim. kamera görüşü için. yine bu ön kısmın iç kenarlarına, dışarı bakar şekilde minik ışıklar koyacağım, şu webcamların kenarındaki ışıklar gibi..10 cm'lik bir çapta dizdiğim ışıkların yeterli olacağını düşünüyorum. Ayrıca pvc boru ve cam arasındaki sızdırmazlığı sağlamak daha kolay olacaktır sanırım. Motor bölümü falan arkada haliyle.. uzaktan kumandanın radyo dalgalarının su altında çekmemesi olayı için de şunu düşündüm. diyorum ki misal bu aleti onbeş metreye daldıracağım. onbeş metrelik bir kabloyla suyun yüzeyine çıkıyorum, kablonun su üstündeki uçuna da küçük bir şamandıra, ucunda havada anten. böylece denizaltı gittikçe, şamandıra da su üstünden onu takip ediyor. bu noktada tek düşündüren şey, o metre kabloda iletimi sağlayacak yeterli enerji seviyesi olması. onu da elektronik konusunda bilgili arkadaşlardan soracağım. aleti, Haliç'te kullanmayı düşünüyorum. Yok lan define aramayacağım valla:)

ne kadar vade de degerlendirmeyi dusunuyorsunuz?

altın almak için değilde bozdurmak için cazip bugünlerde sanırım

faizlerde düştü aslında ama ekonomi sayfalarındaki banka patronları röportajlarında hala vadelide kalmayı ya da vadeli döviz sepet yapmayı tavsiye ediyorlardı


bide bono vadeden daha çok getiriyor muş galiba

piyasaları an ve an takip etmiyorsan vadeli hesapta tut paranı, faizler düştü ama aylık 70 lira civarı bir gelir olur.
yok ben piyasaları takip ederim dersen, internet bankacılığını da kullanarak dövize oyna derim, seçimden sonra devaluasyon yapılacak deniyor. orta vadede döviz kazandırır, biraz riskli olsa da.

faizlerin daha da düşeceği varsayımı ile şu anda vade tercihinize göre tahvil bono alabilirsiniz. örneğin 17 lerde olan faiz ile tahvil alırsanız vade sonunda faizlerin 13 e düşmesi halinde % 4 ekstra kar elde edersiniz.

kısa vade likit kalayım derseniz b tipi yatırım fonları iyidir.

dövizden uzak durun, hele bu fiyattayken. 7000-8000 lira ile riske girmeyin. fx'te her zaman küçük spekülatör kaybeder.

organik tarım giderek yükseliyor, kredi desteği falan da veriyorlar. bir arsa almaya bakın bence..

3 aylik vade oranlari fena degildi en son yaptigimda ocak sonu gibi..

şu seviyede değil ama tekrar 1.60-1.65 seviyelerine yaklaşırsa tamamını dolar yapın, risk alın. fikir kalp atışlarınızı hızlandırsa da, büyük bir kayıp pek olası değil. vadesiz dolar mevduatı açarsınız, hepsini oraya koyarsınız. gözünüz de kurda olur, baktınız işte bugünkü gibi seviyelere geldi, ister azar azar, yok yeter bana bu kadar derseniz tamamını internet üzerinden anında bozdurursunuz. baktınız tekrar düştü o seviyelere, yine alır yine aynısı.
alış satış kararlarında açgözlülük veya heyecan yapmazsanız, ufak ufak tırtıklayarak kazanırsanız, bir senede vadeli ytl mevduattan gelecek paranın ortalama yaklaşık iki katını falan çok daha kısa sürede üretebilirsiniz.
tek risk seçim vs. gibi "büyük" paradigma eşikleri. onu da atlattık mı yine bu seyrini terk etmeyecektir demek %80 doğruluğunu koruyacaktır. ama hatırlarsanız son genel seçimlerde ve cumhurbaşkanlığı hengamelerinde bile abartı bir oynayış olmamıştı.

krizin tr ye özgü bir tarafı yok şimdilik, olsa bile büyük ihtimalle dolar lobisinin ekmeğine yağ sürecektir, o yüzden bunu da pek dert etmeyin.

tabi paranızın değerini en iyi siz bilirsiniz, kaybetmeyi kaldıramayacağınız miktarları riske atmayın.

8 bin lirayı

1 ay vadeye yatırmak (birer aydan toplam üç ay)
ve doğrudan
3 ay vadeye yatırmak arasında fark var mı? varsa ne kadar var?

@can see;

faiz oranları aynı ise kısa sürede faize bağlamak daha avantajlıdır her zaman. şöyle ki;

8000 lirayı % 15 ten 1 aylık dönemlerde 3 kere faize bağlarsanız geri dönüşü 8303,7656 lira, 3 aylık dönemde 1 kere faize yatırırsanız geri dönüşü 8300 lira olur. aradaki 3 küsür lira kadar fazla getiri elde edersiniz. önemsiz gibi gözüküyor ama tutarlar büyüdükçe ve vade uzadıkça aradaki farkta artar. gerçi aynı faiz oranlarını yakalamakta zor.

yanlış anlamdıysam yazı stilini değiştirmişsin

sağ tık
özellikler
görünüm
gelişmiş
burdan düzeltebilirsin

yükleme yaparken default fontlara hasar vermişsen de olabilir. hatta vaktin birinde ben böyle bir hatayı tam 1 nisan günü yapmıştım. sonra sözlügü açıp elyazısı minik fontlarla yazılmış entryleri görünce "aha ssg bu sene böyle bir şaka düşünmüş" falan demiştim..hatta sözlüğün bir yerlerine bu eşşekliğimi yazmıştım da arayamadım şimdi:)

El kremleri bir nebze de olsa ise yaramali aslinda. Kisa surede pes etmeyip birkac hafta kullanmayi deneyin. Sik sik surun. Yalniz dogru kremi secmek lazim, onu biraz daha arastirabilirsiniz.

Genel kuruluk icin evinize nem makinasi almayi dusunebilirsiniz. Ben daha once kullandim, bayagi rahatlatiyorlar.

benzer bir durumdan dolayı cildiyeye gitmiştim. nutraplus diye bir cilt kremi vermişti. yıllardır kullanıyorum ve çok da memnunum. tavsiye ederim..

abik gubik el kremlerini falan bırakın efendim. en güzel ilacı saf beyaz vazelindir. parfümsüz marfümsüz direk vazelin olsun. petrol ürünü olduğundan biraz kötü kokar ama çok etkilidir. hem de çok ucuzdur.

sabunlar zaten cildi çok kurutuyorlar. eller çok sık yıkandığı için çok kötü oluyor. özellikle sıvı sabunlar çok kurutuyor bence. dove kalıp sabunlardan kullanabilirsiniz. daha nemlendirici fln sabun ne de olsa. annemin ayaklarında aynı problem var. egzamaya çevirmemesi için doktor krem verdi, şimdi çok memnun ki daha öncesinde yukarıda da anlatıldığı gibi çeşitli yağlar kremler sürüp streç film vs ile sarıyordu ama çok etkisini görmedi. dermatoloji uzmanına gidin vereceği uygun bir krem yada losyon ne verir bilemiyorum ama iyi gelecektir mutlaka. böyle eziyet çekeceğinize 1 saatinizi ayırın doktora.

birincisi, elinize peeling uygulayın. o kremleri boş yere ölü derilerin üzerine sürmüş olmayın.
üstüne yarım limonu alıp zeytinyağının içine sıkın ve elinize sürün. naylon poşetin içinde ellerinizi beklettikten sonra ellerinizi yumuşak bir sabunla yıkayın ve elleriniz ıslakken bebe yağı ile ovun (ovun ki kan dolaşımı da artsın)

sonrasında istediğiniz kremi sürersiniz.

ama öncelikli olarak yattığınız ya da gün içinde kaldığınız odaya oda nemlendirme makinalarından alın. sorunun kaynağına inmiş olun.

ayrıca dışarıya çıkarken eldiven takmayı da unutmayın.

cortni, yarama bastın kız..günlerdir bu meretle mücadele ediyorum. doktora gittim, ilaç milaç verdi. bir süreliğine sık yıkanmamalıymısım. hergün duş alan bünyeye ağır geldi ama yapacak birşey yok. bir de duş sonrası oliva zeytinli krem gibi birşey verdi. tam teşhisin adı ise egzama olmuşum. hiç kasma, git bir cildiyeciye baksın..dermoterm, ürederm vs gibi iki tane krem verdi. bilgin olsun..fazla yıkanma,özellikle yıkanırken kaynar suyla haşlama, daha fena oluyormuş

öncelikle hepinize teker teker teşekkür ederim.
ben dediğiniz gibi yapıcam, doktora bir gideyim önce. sonra da sizin önerdiğiniz kremlerden birini yazar sanırsam.
@elinherifi arkadaşım: minimum her 2. günde yıkanıyorum, ama ofis çok sıcak , stres olunca eller saça gidiyor (üzerine alınma şimdi sen) yağlanıyor falan..yıkanmamak evet okudum da, pis olmak daha mı süper olucak?
@kahvegibi: işaret parmaklarımın kenarı tahriş oldu resmen, limonsuz sürsem nasıl olur acaba? (pazarlık yalnız)
@kibritsuyu: evet benim de aklıma geldiydi..merci.

Biz küçükken ellerimiz çatladığında annem sıkılmış limonları sobanın üzerinde ısıtır, sonra da elimize sürerdi (Baya böyle posalı kısımlarını). Çok komik geliyor biliyorum ama ertesi güne çatlak matlak kalmazdı, yumuşacık olurdu eller. Sürerken biraz yanar, mekanizma nedir hiç bir fikrim yok.

eczanelerde cok ucuza satilan bir krem vardi, adini hatirlamiyorum ama soyle deyince herkesler biliyor. yag icinde su emilsiyonu, bir diger cesidi de su icinde yag emilsiyonu. iste biri yagli digeri cok az yagli. yagli olani ellerime, digerini de yuzume doktor tavsiye etmisti, benzer sorunlardan dolayi.

"excıpıal" dıye bır su bazlı nemlendırıcı var, cılt doktoraları tarafından tavsıye edılır genelde. Eczanelerde satılır. Fıyatı da oldukca makul dıye hatırlıyorum. Kokusu bıraz kotudur ama denemeye deger. Bır de eskıden kısın odalarda nem azalıyor dıye kalorıferın yanına asılan plastık kaplar vardı. Icıne su koyup bu kabı kalorıferın yanına asardı annem, ne kadar ıse yarıyor bılemem ama bu da denenebılır. Odanın bı kenarına su dolu bı kap koyabılırsınız belkı:) benım astımım vardı, kuru hava da tetıklıyordu, doktor tavsıyesıydı. Benden soylemesı. Ayrıca Neutrogena'nın el kremını ya da bol glıserın ıceren bır el kremını gece yatarken surup, ustune de eldıven gecırıp sabaha kadar oyle yatmak da ıse yarar. En azından basıt durumlarda yarıyor.

limon ve tuzla peeling yapın ama oyle beklemesine gerek yok. lavaboda elinize yarım limon ve biraz tuz alıp ovusturun sonra yıkayın. krem olarak de body shopteki hemp'i önerebilirim. bi de geceleri yine bir krem sürüp eldivenle yatın. yani kumaş eldivenler oluyor boyle sırf bu iş için. aynı sorun bende de var hatta yara gibi oluyor kızarıyor bir süre sonra. ha bi de bol su için.

nazenin'in dediği de Excipial olsa gerek. Su gibi olanı hydro, yağ gibi olanı lipo. 5-6 milyon bir şey. ben hep hydro kullanıyorum ama benimki soğuktan değil kuruluktan kaşınıyor. yararsa lipo işe yarar bu durumda.

ama kibritsuyu'na katılmadan edemiyorum. saf vazelin, evet.

her derda deva kremi olarak emovate krem kullaniyorum yillardir. kortizonlu bir ilac ama deride tuhaf bir puruz ya da her nevi abukluga iyi geliyor. 14 yillik kremim severim, memnunum kendisinden.
not: anlattiklarin cilt kurulugundan biraz daha oteye gecmis gibime geldi. yillarin xxxxx egzamalisi ( adini unuttum, burun kenari civarim kizarip, pullasip, sonra acima yapiyo) olarak, doktoru ertelememenizi oneririm.

Gliserin candır! Denemişsinizdir ama Neutrogena'nın kremlerinde oluyor gliserin, bir de eczanelerden gliserin isteyip herhangi bir el kremiyle karıştırarak kullanabilirsiniz, limon suyuyla da karıştırabilirsiniz pamuk gibi yapar.

arkadaşlar hepinize teker teker teşekkür ederim..
tavsiye edilen nutraplus kremini aldım..Excipial da onunla aşağı yukarı aynıymış..ve çok memnunum. günde 2-3 kere sürüyorum ve bayağı değişiklik var..yara geçti, ve biraz yumuşadı ellerim. herkese tavsiye ediyorum.
sağlıklı günler..

tam olarak aradığın nedir? yani atıyorum kılavuz çekme işleminin nasıl yapıldığı mı, yoksa atıyorum vida, diş, adım aralığı gibi metrik sistemdeki standartlar mı?

kesici takım satıcılarının sitelerinde teknik dökümanlar olabilir. ondan ötesi zor.

bir adet cnc veya torna makinesi lazım sana.

ne olduğu, nasıl yapıldığı hakkında bilgiler. ek olarak video ve fotoğraf da olabilir.

burada kısa da olsa bişeyler yazıyor, belki faydası olur.

www.bilgipasaji.com

tam olarak ne yapmak istiyorsun. Makina klavuzu ile mi diş açacaksın? yoksa elle olan 3 lü klavuz mu kullanıcaksın? Eğer makine klavuzu kullanacaksan bunun için cnc de devir ve ilerleme ayarlarını mı istiyorsun? Ya da pnomatik diş açma makinesini mi kullanacaksın?
Yoksa interpolasyonla mı diş açtıracaksın? Konuyu biraz daha açarsan yardımcı olabiliriz gibime geliyor.

Yıllarca yaptığım bir işi sormuşsun. Bütün tecrübelerimi harmanlayarak anlatayım sana. umarım işini görür. haydi başlıyoruz.

Delik. Delik çok önemlidir. geyik yapmıyorum. klavuz çekilecek deliğin olması gereken ölçülere uygun delinmiş olması lazım. nedir bu ölçü? diyelim ki metrik 6 mm vida girecek şekilde bir diş çekeceksin. metrik 6 vidanın dış çapı 6 mm dir ama yivlerin dibinden alınan çap ölçüsü 4,6 mm dir hatırladığım kadarıyla. işte senin diş çekeceğin delik bu ölçüde olmalıdır. klavuz takımlarının üstünde, bazı kumpasların sırtında bu ölçülerin tablosu vardır. hangi vida için hangi delik çapı olacağına dair. bunları gözetmeye bak.

klavuz takımı. genellikle üçlü, nadiren dörtlü olur. iki ana türü vardır.makine için ve el için olanları. makine için olanlarının boyun kısmı (üzerinde diş olmayan düz yeri) biraz daha uzun olur. el için olanı anlatayım. bu üçlü takımın klavuz kolu takılan ucunda dairesel çentikler olur. bir numaralı olanda bir daire, iki ve üç şeklinde gider. bazı takımların üzerlerinde 1 - 2 - 3 şeklinde numara yazar. bunların anlamı kullanma sırasıdır. sırayı şaşırırsan sıçarsın büyük ihtimalle. bir numaralı olanın diş açma bıçaklarına bakarsan uç kısmının bayağı traşlanmış ve yatık olduğunu görürsün.deliğe ilk girecek olan olduğu için yer yapması için böyle yapılmıştır. konik olan bu uç kısmın en üstteki en geniş yeri açmak istediğin vidanın dış çapından düşüktür. iki numaralı olan biraz daha düzgündür. üç numaralı olan ise vidanın son şekli gibidir, açılan dişlerin vidaya tam oturacak ölçüye gelmesini sağlar. uyanıklık yapıp bir numaradan sonra üç numaraya geçmeyiniz.

klavuz çekme işlemi. bir numarayı klavuz koluna tak. klavuz koluna iki sapından baskı uygula. mutlaka iki elini kullan. sakın tek koldan çevireyim deme, başlamadan biter işin. iki ucundan tut ve zıt yönlerde kuvvet uygulayarak döndür.klavuz kolunu sık iyice ki klavuz içinde dingildemesin. çok hassas bir işlem yapıyorsun o yüzden dikkatli ol. klavuzlar çok sert hava çeliğidir ve ani hareketlerde tıpkı cam gibi kırılır. içerde parça kalması çok boktan bir iştir. onu da anlatacağım ilerdeki paragraflarda. klavuza az biraz yağ sür. bor yağı da olur. konik ve iyice traşlanmış olan ucu deliğe sok ve hafif çevirirken düzleme her açıdan dik olmasını sağla. çok yavaş hareket ediyorsun yoksa kırılır. ilk bir iki turu doğru kaptırırsan gerisi kolay. ama ilk iki turu kaptırırken sakın geri çevirme. eğer çok aşırı bir sıkılık hissediyorsan delik olması gereken ölçüden küçüktür demektir, fazla zorlama. tatlı sert bir güç direnci olması lazım. klavuzun esnemesini iyi hisset. ilk iki turu düzgün çevirdikten ve artık "kaptırdığını" anladıktan sonra içerdeki talaşın kırılması için iki üç milim geri çevir. çıt diye bir sesle kazınan talaşlar kırılacaktır. böylece klavuzun sıkışmasını engellemiş olursun. eğer diş çektiğin deliğin altı açık değilse bu talaş sıkışması olayına çok dikkat et. bir numarayı böylece çektikten sonra iki numarayı tak ve çok zorlamadan, yamuk falan tutmadan bir önce açtığın yivleri denk getirip çekmeye başla. ara ara yağlamayı ihmal etme. bor yağı da dökebilirsin, ısınmayı önler. sakın çok hızlı hareket etme. üç numarayı da bu şekilde çekip temizlediğinde iş bitmiş olur.

klavuz kırılması. inşallah başına gelmez ama gelirse küfretmekte haklısın. karanlığa söveceğine bir mum yakalım. ani hareketlerle kırılır bu meret. bir de orantısız güç kullanımı. asla unutmaman gereken şey, klavuz koluna uyguladığın basınca klavuzun verdiği direnci çok iyi hissetmen gerektiğidir. tatlı sert bir ilişkiniz olmalıdır. ama sertliği abartırsan eline alırsın. diyelim ki eline aldın, yani klavuz kırıldı. üst tarafta ne kadar parça kaldığına bak. genellikle bir penseyle tutacak kadar pay bırakmaz ama olur ya o kadar bir pay kalırsa hemen bir penseyi hars diye takıp abanma. çünkü o hava çeliğidir çabuk dağılır. ayrıca şu da var ki bir klavuzu iki taraftan güç uygulayarak çevriiyorsun. pense ise tek taraftan döndürme hareketi yapar. o yüzden penseyi önce çok sağlam olduğuna inandığın şekilde tuttur, ondan sonra yavaş yavaş döndürmeye çalış, kuvvetini yine hissederek uygulamaya çalış. baktın ki dönmüyor, seni sallamıyor. ki genelde öyle olur. o zaman iki tane çelik şiş yapıyorsun ucu ince. yanına bir arkadaşını alıyorsun. ikiniz de şişlerin ucunu klavuzun bir yerine yerleştirip karşılıklı ters yönde hafif çekiç darbeleriyle tıklıyorsunuz. ince tıklamalarla yerinden oynadı oynadı. ikinci bir kişi bulamazsan tek başına da yapabilirsin ama hep aynı yerden vurma. klavuz üç kanatlı ya, diyelim brinci kanattan vurduysan, hemen karşı yöndeki kanada geç oradan vur. burada maksat dönme hareketi üzerinde uygulanan güç, her yönden eşit olarak gelsin. o zaman kasıntı yapmaz ve çıkar.

matkapla çürütüp çıkarmayı ise hiç düşünme, hava çeliğidir osurtturur adamı. çok kısmetli bir adamsan eğer, vidanın çıkış yönünde dönen bir maktap bazen kırık yere takılır ve klavuzu şıp diye çıkarır. eğer o gün mübarek bir günündeysen tabi:)

bu kadar kıyağı sana kimse yapmaz. başarılar:)

valla konu bu. özellikle belirtilmemiş elle ya da makinayla falan diye. her yöntem kabul edilir herhalde. o yüzden hangi yöntemle ilgili site olursa olsun kârdır benim için.

aşağıda makina ve el ile kılavuz çekebilmek için gerekli kılavuz takımlarının fotoğrafları var. elinherifi' nin söylediği gibi zordur kılavuz çekmek, insanı dert sahibi yapar. oturduğunuz yerde stresten dolayı şıpır şıpır terletir. zamanında 160 tane deliğe diş çekmem gerekti, bu nedenle biliyorum. ayrıca 2 kere kırmışlığım da vardır. :)

www.dunyamakina.com

soru kalabalığı olmasın diye :) burdan sorayım dedim
pek ibu yalama olan dişleri nasıl düzeltiyorlar
benim darbukanın vida yuvaları yalama almuştu normalde atıyorum 5mm lik delik 6mm olmuş, vida içinde rahat girip çıkıyor, verdim tornacıya, ilk günkü gibi yapmış bana geri verdi?
bu nasıl oluyor

vincenzo, seninkini bir büyük matkapla delip yeniden büyük klavuzla diş açmıştır muhtemelen.veya eğer çok kasmışsa ve delik yeri alüminyum falansa alüminyum kaynak veya başka malzemeyle doldurup yeniden aynı işlemi uygulamıştır. üzümü ye bağını sorma:)

@elinherifi darbukanın dışı alüminyum dökme zaten, muhtemelen öyle yapmıştır. çünkü vida tam oturuyordu yerine

dolar al, kriz çıkacak seçimlerden sonra ülke batacak herkes kacacak...

diyorlar 5 yıldır. şimdiye kadar tutmadı belki bu sefer tutar.

piyasayı işi biliyorsanız hisse senetleri ucuz güvenli kağıtlara biraz yatırım yapılabilir çünkü en büyük sıçrama olsa olsa borsada olur ama büyük risk

banka faizi şu an gayet cazip ama faiz yine düşecek gibi, bankalar da düşürebilir, fakat risksiz sabit getiri için düşünülebilir

(bkz: yatırım sepeti)

borsaya gir
www.bizhaber.com

uzun vadeli hazine bonosu/devlet tahvilleri ile %20'nin üzerine faiz alabilirsin. üstelik risk 0. bunun dışında nakit sıkıntısı çeken şirketler tahvil çıkartıyor bunları da araştırmakta fayda var, risk almak istiyorsan döviz piyasasına bakabilirsin.

60000 YTL iyi para, pazarlık yaparsanız bankalardan daha iyi faiz oranları alabilirsiniz. bir kaç farklı bankaya gidip faiz oranı isteyin ve birbirleriyle kızıştırın rekabeti. en az %18 falan alırsınız diye düşünüyorum..

Şu anda yapılacak en iyi yatırımın gayrimenkul yatırımı olduğunu düşünüyorum. Gayrimenkul piyasası yaklaşık %20-40 arası düştü. Ama illa vadeli mevduat düşünüyorsan devlet bankalarını tercih et ve en azından 3 aylık yatır. Vade kısaldıkça faizin düşer.

kimse kusura bakmasın ama finanstan bu kadar uzak kalmış cevaplar soru sahibine yarar değil zarar verir.

1. bono faizleri %16larda artık. %20 veren bono verin de koşup hepsini alalım...
2. 60 bin ytl lik gayrimenkul nerede var büyük şehirlerde? 1+1 alıp da mı yatırım yapılacak?
3. işten çıkarılan bir insanın parasını böyle zor likide edilen yatırım araçlarına yatırmak ne kadar mantıklı? "piyangodan para çıktı" yazmıyor arkadaş. işten çıkarıldım yazıyor.
4. döviz al belki tutar... diye tavsiye mi olur...
5. niye mevduat devlet bankasında yapılsın? mevduat güvencesi diye bir şey yok mu? devlet bankalarının ne kadar düşük faiz ödedigini kimse bilmiyor mu? türkiyede max mevduat faizinin 27-50 gün arasına ödendigini peki? 3 aya alınacak faiz kaç olur fikri olan var mı?

benim cevabım: iş sahibi olana kadar riskinizi minimumda tutmalısınız. bunun da yolu likit ve anapara garantisi olan araçlarda kalmaktır. bankaları tek tek arayıp max kaç mevduat faizi vereceklerini sorun. %16 diye faiz olmaz. şu anda rahat %20 buluyor olmanız lazım. mümkünse 30-45 gün aralıgında baglatın. dövize, gayrimenkule ve özellikle borsaya kesinlikle bulaşmayın. hiçbiri artmaz demiyorum: işiniz yokken risk almayın diyorum.

fesupanallah diyerek yazımı bitiriyorum.

benim fikrim de paranızı ikiye bölmeniz 30000 ini YTL 30000 i ile dolar almanız boylece karınız ve zararınız yarı yarıya azaltmış olursunuz olası bir krizde.31 günlük yatırın mevduata ikisinide.

bankaların dedıgı o %16 faiz bildigin yuzde 16 degıl.yanı 10 milyar para koyunca 1.6milyar para vermiyolar sana..bankaya bi danısın..

bankaların %16 dedigi bildiginiz %16dır. fakat devlet her tür faiz gelirinden vergi keser. mevduat için bu %15tir. yani %16 brüt faizin neti %16 x 0.85'tir. bu, bonolar için %10'dur. borsa ve vadeli işlemler için şimdilik %0'dır. gayrimenkul alıp satarsanız orda da vergi var. çogu anapara getirisi vergilendirilir. dogal olarak.

mevduat ve repoda %15stopaj, bono ve tahvilde %10 stopaj uygulanır. Yani oranları eşit olsa bile net olarak elinize geçecek parada bunu da hesaba katmanız gerekir. Çeşitlendirme yaparak riski ve getiriyi dağıtabilirsiniz. Tek bir ürüne bağlamak pek akılcı olmayacaktır. Şu anda ihracat rakamları düşmeye başladı bu uzun vadede dövizin artmasına neden olabilir ama ceteris paribus...

bir tarla alıp organik tarım yap. şaka söylemiyorum, gelecek bu sektörde. hem huzurlu bir hayat yaşarsın, hem de paranın bir kısmını araziye yatırmış olursun. ülkenin büyük zenginleri genelde gayrimenkule yatırım yapar..araştırmakta fayda var

bios ayarlarını mıncırıp default ayarlarına getirsen belki aklı başına gelir

bankanın müşteri hizmetlerini arayın?
yanlışlık varsa geri alırlar bence.

geri alınıyor ama hızlı olun. karşı taraf çekmeden. bi arkadaşıma havadan para gelmişti öyle. bu hemen yedi parayı. sonra banka aradı, bundan rica ettiler, o da geri yatırdı. bir yaptırımı olur muydu veya hangi bankaydı hatırlamıyorum.

yasal olarak; giden gitmiştir, yanlış da göndermiş olsanız, gönderdikten sonra o paradan hak iddia edemezsiniz

hemen #25570 nolu duyuruyu okuyorsunuz. cabuk cabuk

@no christ requiress
sen sözlüğe yönlendirdin yanlışlıkla.
(git: 25570)

havaleyi yapan kişi, kendi bankasına yazılı müracaatta bulunur, banka, karşı bankaya bu talebi mesaj yoluyla iletir, karşı banka, müşterinin şubesine yönlendirir talebi, şubede, müşterinin temsilcisi müşteriyle görüşür, müşterinin onayını, rızasını alırsa iade işlemini gerçekleştirir. sehven de olsa alan tarafın rızası gerekir.

giden gitmiş değildir. Kanunumuzda bununla ilgili "sebepsiz zenginleşme davası" diye bir dava var. Eğer miktar büyükse düşünülebilir. Değilse "insanlık öldü mü arkadaş" mottosuna sarılın.Geçmiş olsun

moniötürü/ekranı yenisiyle değiştir(t)meyi deneyebilirsiniz.

hiç denemedim ama monitörün üzerine şeffaf bir asetat plakası kaplasanız, sanki ekran koruyucu gibi, acaba etkisini azaltır mı? çiziği göremediğim için ezber konuşuyorum, bir deneyin isterseniz.

çizik çok derin değilse araba pastası denilen nesneyle çok bastırmadan silebilirsin.

komik gelebilir ama bir arkadasım basarı sagladı, bir tup diş macunu alınır, pamuk yardımıyla ekrana surulur. iyi sonuc veriyor.

tuzla ovmak lazım önce. zeytinyağı damladığında işe yarıyor, motor yağında neden olmasın?

margarin

"domestos rengarenk" çıkartır. lekeye hiç müdahale etmeyin ve işi kullanma talimatında yazdığı şekliyle domestos rengarenk'e bırakın. yüksek ihtimalle halledecektir.

eğer lekeye müdahale etmişseniz (suyla yıkamak, sabun kullanmak..vs) yüksek ihtimalle halledemeyecektir.

benzin

kosla oxi action +1

eğer hiç müdahale etmemişseniz kuru temizlemeciye götürün..onların özel kimyasalları var, çok daha iyi netice alabilirsiniz. müdahale etmişseniz yine götürün, belki son bir kurtarma şansları olabilir

yıkandıktan sonra gördüm. dolayısıyla müdahale de edildi. bi deniyim bakalım burdakileri.
cevaplar için sağolun.

valla benzer bir arayış içine ben de girdim zamanında. yaptığım piyasa araştırması sonucunda koçtaş mış, tepe home muş, çilek miş, mahalle arası mobilyacılarıymış bunların yalan dolan olduğunu gördüm. kafanda belirli bir mobilya şekli varsa sitelere gideceksin...

ikinci el bakıyorum adamım, sitelerde bulamamki

ankara'yı pek bilmem lakin kardeşimin söylediğine göre itfaiye meydanı denen bir yer varmış ulus tarafta. oradan kendisine gayet düzgün bir masa almış. tam nasıl bir yer bilemiyorum, zira hiç gitmedim, ama sanırım kendinize uygun bir masa bulabilirsiniz.

Aşağı Ayrancı'dan yukarı çıkarken bir eski eşya satan dükkan var,orion mudur nedir öyle bir bar var ya hani, onun alt kısmında..önünde kocaman bir gitar olan bir mekan..ona gelmeden..Eski mobilyalar falan satıyor..bir de yine aynı caddenin daha aşağısında, dibine doğru, bir mağaza var, eski görünümlü eşyalar satıyor ama işçilikleri güzel..oraya da bakabilirsiniz

Operayı bul. sonra kültür bakanlığı binasını bul (kocaman bina) sonra onun sol tarafındaki sokaktan yukarı doğru yürü. solda bir çarşı gibi birşey göreceksin. o civarda bir yığın aradığın gibi şey var.

Diğer bilgisayarlar çıktı alırken bir sorun yok da sadece vistalı makineden çıktı alırken sorun oluyor, doğru mu anladım? Ona göre fetva vereceğim de o bakımdan:)

yazıcının driverı vista uyumlu mudur? belki de hp destek sayfasından vista uyumlu sürücü indirmek gerekiyordur.

evet aynen öyle. aynı dosyaları ben sorunsuz yazabiliyorum.

@phonex: onu da denedik. yemedi.

aynı şeyi bende de yapıyor. xp yüklü bilgisayar üzerinde takır takır çalışıyor, yeni aldığım laptop tan (vista) ağ üzerinden bir türlü çıktı almıyor. ne yaptıysam olduramadım. sevgiler hp...

çözümü buldum efendim.
yazıcı ekle'den 1220c'yi yüklüyorsunuz. sonra denetim amsasındaki yazıcılarda, 1220c üzerine sağ tıklayıp özelliklerde bağlantı noktaları sekmesine geliyosunuz. usb portunu seçiyorsunuz ve hayat bayram oluyor.

okuduğunuz bloglarda çok fazla resim ve/veya arkaplanda çalan müzik varsa olabilir.
hele resimleri optimize ederek yüklemiyorlarsa daha kötü.

şimdi şöyle bişi bloglarda ana sayfada ortalama 10-20 arası post vardır. her postun da resmi mutlaka oluyor hepsinde. optimize konusunda bilgim yok. genelde resmi google da bul ekle yapılır. hiç birinde arka plan müziği çalmıyor.

modem kablosuz ise güvenligine bakmanizi öneririm. bloglarda ne kadar resim, arkaplan muzigi olsada kotayi gececeginizi sanmiyorum.

4-5 video, 150 tane blog ile kesinlikle dolamaz o kota.

tarayıcınızın ayarlarından resimleri göstermemesi seçeneğini aktif edebilirsiniz. Sadece blog okuyorsanız işinize yarayabilir bu.
Bir de dumeter tarzı download sayacı kurun bilgisayarınıza. anlık/günlük download miktarınızı görebilirsiniz böylece.

ben de oyumu güvenlik açığından yana kullanıyorum..web sayfası bakarak kota dolduramazsınız. birisi yancı gibi takılıyordur sizin bağlantıya

modem wireless değil arkadaşlar. cevaplarınız için teşekkürler.

yatırım olarak alınabir, zira ötv indirimi için hurda araç kampanyası başlayacak diye bişiler okumuştum.
ama o tip bi niyetin yoksa fiat bis öneririm. tam öğrenci işi. az yakar, park problemi olmaz. geyiği de çok olur. yani en azında şahin'in kötü imajı olmaz. :)
2,5-3 arasına temiz bulunur gibi geldi. sahibinden.com da var..

şahin vosvostan daha az problem çıkartır bence.
çıkartsa da vosvos gibi değil, heryerde parçası var, ucuz, yolda kalsan bile bir şekilde yürütürsün, en ücra köşedeki tamirci bile anlar.

lada samara da düşünebilirsin o fiyat aralığında olması lazım.

86 dogan al derim. tas gibi arabadir.

lada samaraları araştır. çok az yakar, çok dayanıklıdır ve oldukça da geniş bir arabadır.

vosvos şirin bir arabadır ama ekonmik bir araç değildir. özellikle bu işlerden anlamıyorsan tamirciler tarafından çok sömürülebilirsin..eski tip willys jeepler var, tüp takılmış , modifiye edilmiş falan..cj3 veya cj5 diye aratırsan bulursun. suzukilerin de var öyle 84 model cipleri..hem genç işidir, hem de basit arabalardır.

cok farkli bir yaklasim acisi olarak su donemde 2-3 milyar paran varsa birak kalsin, harcama derim. zira 2-3 milyara alacagin araba nerden baksan bir o kadar daha masraf cikartir, 5-6 milyara mal olur; fakat araba almadigin takdirde o para arabadan cok daha fazla isine yarar.

uzaktan erişim diye birşey var, ben pek kurcalamadım ama bu dedikleriniz mümkün..tabi evdeki bilgisayarınız açık olmak kaydıyla..ayrıca bunu internet üzerinden şifreyle yapan siteler var..remoting control falan diye kurcalayın sağı solu, bulursunuz bir dünya tarif

(bkz: logmein)

(bkz: teamviewer)

Windows XP'nin içinde bu iş için Remote Desktop diye bir program var zaten, dediğiniz gibi o bilgisayarın başındaymışsınız gibi çalışırsınız. Tabi modem'den port yönlendirmesi yapmalısınız. Onun dışında amacınız sadece dosyalara ulaşmak ise ftp sunucu kurabilirsiniz bilgisayara, remote desktop'dan daha hızlı çalışır.

(bkz: openssh)

(bkz: radmin)
oldukça iyi çalışır

sirkeci de saat hastanesi mevcut. antika saat tamiri yapıyorlar
www.saathastanesi.com

taksimde de aslıhan pasajının içinde bir usta vardı diye hatırlıyorum.

karaköy'de katlı otopark'ın oralarda bir saat firması vardır, büyükçe..oralarda sorun, bu işi yapan iyi bir ustası vardı, sormuştum bir zamanlar

nasıl yaptığınızı hele bi anlatın

word'de etiket sihirbazı yok mu ki? sanki vardı. bir de google'da "label print" gibisinden bir şey yazarsanız olur sanki..

www.primasoft.com aha bunu bulunuz bi şekil.

Halihazırda Word'de 4 satır x 2 sütunlu bir tablo yapıyoruz. Kenarlarını görünmez yapıyoruz. Onların içine yazıyoruz.

bizim eleman zarf etikeklerini excelle hazırlıyor. pek de güzel ve zahmetsiz oluyor. sağını solunu bir mıncırın isterseniz.

bartender diye bir program var...çok iyidir

Word'de mail merge var onu kullanmayı denediniz mi? Sizin için çok kullanışlı olur. Adresleri veri tabanından okutursunuz, bi tane de güzel bi template hazırlarsınız olur biter.

biz dymo diye bir cihaz kullanıyoruz çok pratik. bu kargo şirketlerin kullandığından.

ortalama olarak her annede bir miktar var bu huydan..bende bu modelin sevgili tipi var, o da süper. Akşam saat 10-11 gibi sokağa çıkayım biraz hava alayım diyorum, kendi mahallemde bir iki tur atma anlamında yani..aman da başına bir iş gelir diye ağlayacak gibi oluyor, yalvarırım çıkma vs..yaşım 35 bu arada :)

kaç yaşındasınız bilmiyorum ama üniversiteye başlayana kadar benim annem de öyleydi..dizinin dibinde oturayım,özel günlerde dışarı çıkmayayım,hep birlikte olalım isterdi.

üniversite başladığında büyüdüğüme kanaat getirmiş olacak ki, takıntılı hallerini bıraktı..sadece gideceğim yeri bilmek isterdi..
"bilmemkimle bilmemnerede olucam" demem yeterdi ona..arkadaşlarımın çoğunu da tanırdı zaten.. öyle gece hayatı olan sabaha karşı eve gelen bir tip olmadığım için de zamanla kanıksadı normal gezmelerimi.

eskiden benim annem de boyle sayilirdi son 7 senedir sadece yanina gittigimde aman dikkat et evladim, aman soylelerini siraliyor. onun disinda ayda bi o ariyor bi ben. fazlaca civarinda bulunmaktan kaynaklaniyor. her halukarda soylediginiz seyi erkeklere yapan anneler pek yok.

kizlarin anneleri, kizlarini farkli sehirlerde universiteye okumaya gonderse bile bir sekilde kiz geri donecek olursa eski aliskanliklarina geri donuyor. ilginctir ama bu tur cok ornek var. okudugu sehirde rahatliga alisan ise bir muddet sonra kafayi yiyor tabii ki.

annemle yaşamıyorum fakat ona rağmen her telefonla konuştuğumuzda "aman yavrum bak çok dolaşma, grip olursun, bomba patlar, dikkat et" tarzı şeyler söylüyor..
hatta bi ara beyaz kamyonette bomba istihbaratı gibi bi şey vardı, telefonda "yavrum beyaz kamyonetlerin yanında durma" bile demişti :)
tabi bi de sağlık programlarında gördüğü saçmasapan önerileri de tekrarlamazsa olmaz :P

herkesin annesi böyle yani? vay be...

ııh benimki böyle değil.

maalesef erkek olduğum halde bende de var böyle bir anne. kız gibi evde oturmamı istiyor. köye gitmişlerdi. dönmeden evde baya bi temizlik yaptım. baya bi hoşnut oldular. artık kocaya da verirler beni şerefsizim. :)

neden evde oturmamızı istiyorlar? gerçekten anlamıyorum.
evdeyken her an birlikte değiliz.
akşam geç vakitteki endişelerini anlıyorum ancak normal bir zamanda tanıyıp bildiği insanlarla çocuğunun gezip tozmasını neden istemez ki bir anne?

evde oturmanizi istemeleri tamamen kontrolu saglama adinadir, anacliktan mi geliyor yoksa ic gudusel bir seyin zamanla bunyede aliskanliga donusmesi ve sonrasinda yavrusunun bu durumdan sıkıldıgını anlasa da ayni seyi soylemesi\tembihlemesi durumu mudur bilemedim. insana ozgu dogal bir durum her ne kadar sıkıcı olsa da...

erostrada nın anne tarifine koptum çünkü gözümünönünde canlandı. benim sevgilimin annesi, mustakbel kayınvalidem aynen böyle =) ilk başta çok garip geliyordu ama artık sevgiden yaptığını ve fazla vesveseliolduğunu bildiğimden çok sevişiyoruz sorun olmuyor.

ama benim annem hiç öyle dğildir. ağzından kötü bi senaryo duyulma ihtimali çok düşüktür. sosyalleşmeyi destekler. rahat ve sorun yaratmayan bi annedir. inadı dışında tabi.

anne-çoçuk olayı çok harika ve şahane olduğu kadar dengeyi kuramanın zor olduğu bi ilişki. aklınız başınıza geldiği yaştan sonra hafif hafif kalp kırmadan alıştırın. yoksa zorlu ve gereksiz birmutlak bağlılık içine girebiliyor anneler. hele ki babayla arası iyi değilse, onunla vakit geçiremiyorsa veya baba vefat etmişse.

güzel güzel konuşmak dediğimiz yolu takip ederek, yer yer de kesin ve net olarak tavrınızı belirtip ona sadık kalarak süper ötesibi kıvama getirebilirsiniz.

işlemci: intel quadcore lar işinizi görür.
ekran kartı: en az 256 bitlik olmalı ati hd 4870 olabilir
harddisk: wd velocity raptor 10000 rpm lik ya da ssd bir disk olabilir tabi ssd ler yeni olduğu için pahalıdır.
anakart: upgrade e müsait bi anakart seçebilirsiniz. bol pci yuvalı gerekirse crossfire veya sli destekleyecek şekilde.
ram: anakartın müsade ettiği şekilde en az 2gb yeterli olur. bu ramlerin de high performance olanları var, ddr3 destekli 1066mhz frekansında çalışan onlar gayet iyidir.

ama tüm bu parçaların içinde bence enönemlisi harddisktir en az 10000rpm lik bi disk olması lazım. piyasada genelde 7200 rpm var. harddiskiniz ne kadar hızlı olursa render süreniz de o kadar kısalacaktır.

ortalama fiyatı da burdan hesaplayabilirsiniz.
www.gigatek.com.tr

ssdye kesinlikle gerek yok, onun yerine ucuz disklerden raid yapin, data onemli ise mirroring hiz onemli ise striping. veya ikisi birden.
Native 64 bit destekliyorsa kullanilacak programlar 4 gb ram ve vista 64 bit (windows server 2008 64 bit de olur) uygundur.
SLI'ya cok gerek yok 4 monitor kullanilmayacaksa.

soyle bir durum var: bir oyun bilgisayari genellikle herhangi bir sistemden cok daha gucludur, cok abartmaya gerek yok bazi seyleri.

ben size kendi konfigürasyonumu söyleyeyim:

intel q6600 quad core işlemci
asus strike 2 formula anakart (bu anakart gereksiz pahalı iki üç ciks özellik için verilmez o kadar para, sen daha ucuz bir board'a yönelebilirsin)
4gb kingston hyperx 1066mhz 4x1 kit (4x1 alarak biraz hata yapmışım 2x2 daha mantıklı)
2x250gb seagate sata2 harddisk
msi 8800gts 512 mb ekran kartı

Makinede harddiskleri stripe/raid0 yaptım, tek 500gb görüyor, bölümlemeden Windows Vista 64 bit kurdum. illustrator'ı bilemem ama photoshop cs3'ü 3-4 saniyede açıyor ve photoshop 200mb'lık tif dosyalarını beklemesiz gösteriyor.

eğer takvim yapacaksan o kadar kasma..core 2 duo falan birşey al, üzerine 2 gb ram çaktır, 256 mb ati rodeon ekran kartını da ekledin mi tamamdır. hard disk olarak da sata bir hard disk al..bu kapasitede makinelerde bilboard yapıyoruz biz fotoşopta, 3,5 metre x2 metre ebadlarında..Böyleyken böyle..

bilgisayarım penceresini açtığınızda üstteki çubukta "klasörler"e tıklayın, pencerenin solunda klasör ağacı(böyle tarif edebildim) şeklinde bişey çıkacak, orada D'ye tıklayın. ben aynı sorunla karşılaştığımda bunu denemiştim ve açıldı.

edit: işe yaramadığına üzüldüm. ben de pek akıl erdirememiştim "ne farkı var normal şekilde açmaktan ki" diye ama işe yarayınca paylaşayım dedim. umarım kurtarırsınız formatsız..

hala bir düzelme olmadı. bu tür çözümlerin fayda getireceğini zannetmiyorum çünkü d ye hiçbir şekilde girilemiyor. Acaba önerebileceğiniz freeware bir program kurtarma programı var mı ?

bir de şunu deneyin denemediyseniz. D'ye sağ tık, özellikler, araçlar tabı, disk birleştiricisi. error check de yaparsınız aynı pencereden.

jangara haklı, benzer bir saçmalık bende de oldu geçenlerde. harici hard diskteki d sürücüsüne tıklayınca açılmadı ama yandan açıldı..yandan yemiş bu sürücüler bence

autorun virüsü tipinde bir şey olmasın o? o yüzden çift klikle açılmıyor, explorer'dan erişince açılıyor olabilir. sorun virüs vb ise kaspersky 2009 hallediyor.

Bu işin ustaları Aydın ve merkeze yakın ilçelerindedir.

zemin döşemesi mi arıyorsunuz? hasır mobilya mı yaptıracaksınız?

Hayır, bana toptan hasır lazım. Atölyemde işleyip kendim üretim yapacağım.
Not: Koca internette konuyla ilgili bir şey bulamadım. Ya bu iş ölmüş ya ben tırtım.

Eminönü ile Unkapanı arasında kalan Küçükpazar denilen semte git, oralarda vardı bu işi yapanlar. Sağa sola sor, bulursun mutlaka

Çok teşekkürler. Hemen araştırıyorum. Sonucu da buraya yazasım var.

bence,

sizi tatmin edecek bir paraya satılmaz.
o kadar para ediyor bile olsa o kadara kimse almaz.
taksimde antikacılar alır.

gittigidiyor.com'a koyarsın ya da sahibinden.com'a.

bence dedesini hatırlatması da kötü değil, ileride pişman olur.

tüfeğin bir resmini koyarsan alıcı olabilirim.. en azından sözlükçüye gitmiş olur

marka değeri etkileyen bir durumdur kuşkusuz ancak burdaki esas durum tüfeğin takribi 133 yıllık bir antika olması.alanı mutlaka çıkar lakin, istediğiniz fiyatı verirler mi orası tam bilinmez.bence de satmayın.arkadaşınız da dedesini hatırlamak istemiyorsa tüfeği gözünün önünden kaldırsın.daha taze olan acısı sebebiyle hatırlamak istemiyor olabilir ama satarsa acısı hafiflediğinde pişman olucaktır.

Antikacılar "yok fiyatına" alıp, "eşi benzeri yok fiyatına" satma derdindedir...

öncelikle bir expert bulun ve fiyat biçtirin. ve hakettiği fiyata gitmesini istiyorsanız açık arttırmacılarla görüşün, çoğu durumda expertise için sizi yönlendireceklerdir zaten.

hiç beklemediğiniz bir fiyat edebilir, satılacaksa dikkatli olun. siz bilmiyorsunuz ancak çok özel bir üretimden kalan sayılı parçalardan olabilir, ya da fiyatını çok arttıracak fabrika yapımı bir kusuru veya bir karakteristik özelliği vardır.

dediğim gibi, müzayedecilerle konuşun sizi bilirkişilere yönlendirsinler ki aşağı yukarı fiyat konusunda bir bilginiz olsun.

antikacılara gitmeyin, sizden 100 liraya alıp 10.000 dolara satmak derdinde olurlar, kazıklanırsınız, her antikacı kazıklar. tüfeğe bakarken salyaları akar, ellerini oğuştururlar ama size "3 kuruş etmez bu çöptür" falan derler. antikacılara güvenemezsiniz, dediğim gibi önce mutlaka bir uzmana gösterin.

Tavsiyeleriniz için teşekkürler. Antikacılar korktuğum kadar varmış.

@elinherifi: Duyuru açtığımdan beri birkaç gün geçmiş, cevap veremedim sıcağı sıcağına ama olur da yeniden buraya bakarsan MSN yoluyla shangrilla@h... adresinden bir ulaşıver bana. Ben de arkadaşa yönlendiririm seni.

www.hostcini.com

burada yaklasik 6 ay geceleri calistim. içini disini iyi bilirim. gayet saglam ve iyi bir teknik altyapisi vardir. tavsiye ederim.

sözlüğe dreamhost hakkında ayrıntılı bir şey yazdım.

www.dataxi.com yıllardır iş yapıyorum bir yamuklarını görmedim. yeniköy'ye yerleri var, sanal firma değil yani. tavsiye ederim

saolun çok teşekkür ederim.

Hakan Taşıyan - Sensiz İki Gün

Komaya sokuyor adamı vallahi.

Eyvallah yine de "sensiz şöyleyim, seni şu kadar seviyorum, sen olmazsan şu kadar multisaniye(!) yaşarım...) gibi klasik arabesk sözleri olan değil de işte Doktor şarkısı gibi sözleri ve müziği(Tsm resmen lan!) olan şarkılar terchimdir.

Derviş-Manolya
Güllü-Kopamam Senden
İbo-Dertli Dertli
Küçük Emrah-Yanıyor Gönlüm
Müslüm Gürses-Bir Güzel Sevmiştim
Müslüm Gürses-Hasret Rüzgarları
Müslüm Gürses-Senin Hasretin Varken Bu Şehirde Yaşanmaz
Hakan Gürses-İsyan Etmenin Zamanı Geçiyor
Hakan Gürses-Gitme
Hakan Gürses-Sensiz Hayat

işte dostlar-ibrahim tatlıses
her sevgide bin ah ettim-ibrahim tatlıses
dağlar-ibrahim tatlıses

hepsini de dinle ama önce müslüm gürsesten "sana benziyor" isimli şarkıyı dinle. hani damar derler ya, bu damardan da damar. acayip bi şarkı.
iyi bir ferdiciyim bu arada, ferdiden de bir çok şarkı söyleyebilirim ama önce..
sana benziyor, müslüm gürses

umit besen-istanbul sokaklari

Esengül - aynalar, taht kurmuşsun kalbime, beterin beteri var
Ayşe Mine - erkek milleti
Nilüfer - Tanrım
Biricik ve Mine Koşan'dan bi takım şarkılar. Bunların şarkı önerileri bilahare gelecek.

Neo arabesk olacak biraz ama
Müslüm Gürses'in Aşk Tesadüfleri sever albümünü komple dinlemenizi önerebilirim.
Müslüm Gürses - Nilüfer isimli şarkı apayrı bir şaheserdir.

Orhan Gencebay - Ziyankar
Orhan Gencebay - Yarabbim
Orhan Gencebay - Dertler Benim Olsun
Orhan Gencebay - Hatasız Kul Olmaz
Orhan Gencebay - Kaderin Bir Oyunu mu Bu

Ebru Gündeş - Saygılarımla
Ebru Gündeş - Hayatta Başarılar Diliyorum

Cengiz Kurtoğlu - Hain Geceler

Ne geceleri yidik bu parçayla..

ferdi tayfur - aramızda engeller var

Mutlaka dinle o zaman:

Müslüm Gürses: Bir kadın tanıdım
Müslüm Gürses: Arkadaşım
Müslüm Gürses: Unutursun diye

Müslüm Gürses - Ask Tesadüfleri Sever albümü ile baslayabilirsin. özellikle "Nilüfer" sarkisini dinleyip yarilan cok teknocan arkadasim vardir.

gece orta ya da uzun dalga radyo ile mısır radyosunu bul. özellikle cuma geceleri çoşar amcamlar.

bizde arabesk yapanlar da tam oradan araklıyor zaten.
kaynağından dinlemiş olursun.

Müslüm baba'nın esrarlı gözler diye bir albümü vardır. Onu bulup dinle, arabesk neymiş anlarsın, yerlerde sürünmezsen para yok:) Ayrıca babanın "ben senin kulun muyum", "yaranamadım" "aşklar da pazarda satılır oldu" "hakkını helal eyle", "Açıp kollarını gelirsin diye" gibi şarkılarını da bulursan ihmal etme..

öncelikle şarkıları bulamaz da yardım isterseniz sözlükten mesajla ulaşabilirsiniz, yardımcı olurum. epey uzun olacak, daha once yazılmış olanlar varsa kusura bakmasın, playlistten yazıcam. arabesk değil dediklern olursa da kusura bakmazsın artık :)

-bi de arabeske geçiş sürecinde biraz yıldız tilbe iyi gider, en damar şarkıları :

vursalar Ölemem.Dayan yüreğim, yar, emi, yolumun içinde, kim anlar, içimdeki nehir, çizilmemiş resim, El adamı, Yarabbim, Arzular arsız,ilan-ı aşk, çat kapı, buz kırağı,sevmeyeceğim,yar yar,aşk denen ölüm,aşkın benden de öte, Ayrılığın yükü ağır, bir benim ol..
sonrasında ;
Güllü- kopamam senden, değmezmiş sana, zulüm, ağlamam ondan
ebru yaşar- hasretin vuruyor, dağlar, seni çok seviyorum, gel neredeysen
yaşar ipek- sözüm ona sevdin, ayrılmayalım
metin ışık - kader
eyüphan- kendime bir ceza vermeliyim, düşman oluruz
intizar - gelincik, gece nemi,çıkmaz sokak, dilsiz yüreğim,alamazsın ki
cengiz imren -cane.
hüseyin tatlı- varlığın yeter
şimdi babalara gelelim isterseniz ;
ferdi tayfur - yıldızlar da kayar (bu ultra mega önerimdir)
ibrahim tatlıses - akşamdan akşama (her yerde yok bu, burhan çaçan da söylemiş), her sevgide bin ah ettim, hasret kaldım vs.

MÜSLÜM GÜRSES :
Adını sen koy
acımıyorsan
ateş donar
zalim
unutamazsın
bu şehirde yaşanmaz
gökyüzü
gülom
hasret rüzgarları
istanbul sokakları
isyanım gecelere
isyankar
isyanlardayım
kül yanar mı
benim kaderim
Bir bilebilsen (mega ultra tavsiye)
bir gülsen yeter
bir mana var sözlerinde (süper ötesi, harika über tavsiye)
esrarlı gözler (bunun bütün albümü dinlemek lazım aslında)
gitme
güldür yüzümü
haberimiz yok (bu da müthiştir)
hangimiz sevmedik
içiyorsam sebebi var
KAL Benimle
layık olan kim
sev seveceksen
yalan bu dünya yalan
YIKILA YIKILa
ne yazar
nerelerdesin
o sevgi sensin
ölürüm o zaman
seni isterim
sensiz olmuyor işte
bulunur elbet
meyhaneci
gülom
Gökyüzü

bunların haricinde uğur karakuş ses rengi ve yorumu açısından bombadır. bir de bulabildiğin kadar ali tekintüre şarkısı (söz yazarı kendisi, müslüm gürsesin şarkılarının pek çoğu ona ait) dinlemeni öneririm.

ferdi tayfur - olsan içmez miydin benim yerimde? (kesinlikle dene derim)

bu arada arabesk zirvemizin ikincisini açtık. bu vesileyle duyurup, bu listeden şarkı araklamalı.

(bkz: cpu z)

aida32, yeni surumlerdeki adi ile everest i$inizi gorur..

ekran kartı için (bkz: gpu z)

pc wizard

ilk açılışta siyah ekranda yazılanlar yetmiyorsa sisoft sandra programını kullanabilirsiniz, süperdir, parçaların yedi sülalesini yazar afbuyur

pek anlamam ama Elmalılı Hamdi Yazır'ın adı pek sık geçer ve özellikle belirtirler.

tüm din kitaplarının internette türkçeleri mevcut. tüm çevirilere ulaşılabilir. araya teoloji de sıkıştırısanız şükela olur kanısındayım.

kuran.gen.tr'deki idealdir herhalde?

muhammed esed i önerebilirim. bu konuda uzman falan değilim ama muhammed esed'in mealini okumadan önce benim de birkaç kez başlayıp başlayıp yarım bırakmışlığım olmuştu. imkanınız varsa ona bi göz gezdirin derim.

gerçi siz meal demişsiniz ama tefsir düşünürseniz de elmalı hamdi yazır'ın hak dini kuran diline şu linkten ulaşabilirsiniz:

www.kuranikerim.com

ben de bir tavsiyede bulunayım. eğer mealini okuyayım ama en doğrusu olsun diyorsan. bunu tek meal de yapamazsın. kanımca iki ayrı ve güvenilir meal okursa daha doğru anlarsın. hem aradaki çeviri farklarını da görürsün.
sanırım şu yaşar nuri öztürk'ün mealinde çoğu zaman, çevrilen kelimelerin tek başına ne anlama geldiği. kullanıldığı cümle de ne hale evrildiği anlatılıyordu.

Elmalılı Hamdi Yazır ı öneririm.
ayrıca şunu da unutma ki mealler, tam anlamı veremezler. ne demek istediği hakkında bir ipucu verebilirler. çevirmenin yetkinliğine göre değişen bir mevzudur yani.
ne demek istediğini tam olarak anlamak için ise tefsirler devreye girer. (burada şu kelime kullanılmış mecazi anlamda, ama kastedilen anlam şudur gibisinden)
ama elmalılıyı oku derim ben.

evet, mealler kesinlikle tam anlam vermezler. tam olarak anlamak insanin kendi elinde olan bir sey. kuran bizlere "kitap icinde kitap" seklinde yollanmis. yani salt kuran'i yuzeysel bir sekilde okuyarak onu tamamen anlayamayiz. yani bu noktada batinilik/ezoterizm/gizemcilik meselesi de isin icine girecek belki ama soylemeden edemedim. kuran'i okurken onun altinda yatan esas ve oz anlamlari anlamaya calismak lazim. ben sahsen henuz okumadim ama son zamanlarda ezoterizm olayiyla baya bir ilgiliyim, o acidan bu paragrafi yazmadan edemedim. yani okurken kuru kuruya okumamak, biraz ince eleyip sik dokumak lazim. en azindan ben oyle yapmaya calisacagim okuyacagim zaman. bu da nacizane ve hatta acizane bir onerim olsun.

meal istiyorsan diyanet olabilir..Ama mealden fikir yürütme, arkadaşların dediği gibi verim alamazsın. Tefsir içinse Ömer Nasuhi Bilmen'i şiddetle tavsiye ederim. Hatta en iyisi bir yanına tefsir al, bir yanına meal..mealden okursun, merak ettiğin, anlamını derinliğini öğrenmek istediğin ayetleri de tefsirden incelersin. çünkü sonuçta bütün ayetler de ilk okunduğunda anlaşılmayacak gibi değil. bazı ayetler nasihatler ve hikayeler şeklindedir. örneğin bir hz. Yusuf'un hikayesi gibi..Bunda tefsire ihtiyaç duymazsın mesela. Ama hukuki kurallar içeren, evlilik, miras hukuku gibi konuları düzenleyen ayetlerde veya "burada ne demek istemiş olunabilir ki" diye ikilemde kalacağın ayetlerde tefsire başvurursun. Yoksa oturup baştan sona 8 cilt tefsiri okumak sıkıcı olabilir.

25 yaşıma kadar yaşadığım semte taşınmakla iyi etmişsin..süper yerdir. gel gör ki sana çok kestirme birşey söyleyeyim..arabanı sat. aksi takdirde sürekli park yeri aramak zorundasın. ara sokakları küçük ve dar olan bir semt olduğu için ve genelde de maddi durumu iyi insanlar oturduğu için park yeri bulmak zor oluyor. özellikle yaz aylarında barların parkçıları da ara sokakları parkyeri olarak kullanıyorlar. hepten sıkıntı çekiyorsun.sana yine de altın bir tüyo vereyim..eğer kapatmamışlarsa, etiler'e çıkan yolda ptt yi geçince hemen sağda iki tane arsa var, oraya girip parkedebilirsin.

Arabami satmam soz konusu degil ne yazik ki, ise onunla gidiyorum. Cok begendigim bir daire bulmustum, ama park sorunu yuzunden vazgecebilirim.

motosiklet alınız !

şerifti, kızılderiliydi abimiz... kartal gözü de vardı sanırsam...

ismini bilmiyorum?

rahan diyesim geliyor ama. şerif değildi.

Bravestarr. Sözlükte var :)

arada "zenci malafatı" da diyor muydu..ahaha süper olurdu valla..

hp,dell ve lenovo dan sasma derim ayrica 1gb ram=25ytl dir

datronlar iyi hoş ama çabuk dağılıyorlar. bende lg var, firmanın aldığı..fiyat performans oranı gayet güzel. e500 serisini bir incele derim

Ben 2004 yılında Datron Aero CXA model bir laptop aldım sene 2008 ve hala sorunsuz kullanıyorum. Alet bir kere bile servise gitmedi, sorun çıkarmadı. Benim tavsiyemle benden 1 yıl sonra filan 2-3 arkadaşım daha datron aldı 1 tanesi ekranındaki görüntüde çizgiler oluşması dolayısıyla 1 hafta serviste kaldı ve tamir edildi bunun dışında hiç bir sorun çıkmadı...

Şu anki modeller nasıldır bilemiyorum ama benim gözümde Datron fiyat/performans oranı çok yüksek bir firma...

santaRorsa yeni nesil islemcilerin calisma frekansidir 800mhz dir.o degilde datron alma diyen ve diyecek olano kadar cok insan var ki eminim hicbirisi datron kullanmiyor. boyle populer olmayan markalarin kotuleyicisi cok olur ama o urun belkide kotuleyen sayisi kadar bile urun satmamistir.

bence o fiyata mukemmel bir laptop diyebilirim. daha oncede soylemistim; o işlemci mahmutpaşa kundura marka laptopda olsa yinede fiyat iyidir.

Rumuz; herkesin kotuledigi acer in bu laptopdakinin aynisi islemciye sahip olaninin mutlu sahibi.

laptop islemciden ibaret bir cihaz degildir. guvenilir markalardan sasmayiniz.

3 hafta once bir kaza gecirdim, hastaneye giderken 112yi aradigimizda gelen ambulansa para verildi mi bilmiyorum ama taburcu olurken doktorsuz ozel ambulansa 60 lira vermistik

112 acil sağlık hizmetleri acil durumlar dahilinde ücretsiz olarak hizmet vermektedir. acil durumlarda yapılan müdahaleler ve doktorların zorunlu gördüğü nakiller ücretsizdir.
ancak keyfi olarak yapılan hasta nakillerinde ücret alınmakta diye biliyorum ki bunlar içinde çoğunlukla hasta nakil ambulansları kullanılmakta.
entryde ambulansı boş yere meşgul ettikleri için ceza ödenmiş olması kuvvetle muhtemeldir, oh iyi olmuştur...

1998-1999 gibi 112 de görevliydim. normalde bir makbuz durur söforun yaninda ve hasta yakininin hali vakti yerinde ise ücret istenirdi. ama 2 seneye yakin süre icinde 5 kez kesilmemistir o makbuz.

112 hizmetleri ücretsizdir. sizden para istenmesi tamamen şöförün insiyatifine, sizin vermeniz de sizin insiyatifinize bağlıdır. mecbur değilsiniz. hasta nakline ise zaten 112 gelmiyor bildiğim kadarıyla..paranızla ambulans tutuyorsunuz.

milli takım (veya boca veya river) forması

maradona diyeceğim ama saçma olacak

Bu adamlarin bildigim kadari ile malbec uzumunden yapilan saraplari cok meshur. Ayrica bardaklari ve kahve kupalarinin da dunyada hatiri sayilir.

TANGO
Gelirken bana tango getir...
Zor olacak gerçi.. Ama tangoyla ilgili kitap yada eğitim filmi falan olabilir mesela; öğrenmek istiyorsan elbette.

gelirken bana futbol taraftarı getir olabilir. futbol taraftarı da gayet ünlüdür.

sağ sağlim git, sağ sağlim dön getirsin.

üstadım arjantin arjantin olalı böyle zulüm görmemiştir, adamların her bir şeyi spor veya ekonomi üzerine. misal kalpazanlık teknikleri kitabı getirilebilir. aklıma aslında ilk arjantin bardak geldi, ama arjantin bardak arjantin menşeili değil, vaşinkton portakal gibi.

siz en iyisi gümüş bir şeyler isteyin, arjantin' in gümüşü güzeldir ve özeldir.

bence arjantin'den değil de duty free'lerden veya o tarz dükkanlardan alkollü içki, parfüm, çikolata, mp3 player falan isteyin. ücreti mukabili tabii.

torrentes sarap

(bkz. mate)

bir de gaucho kıyafeti filan olabilir ama o çok fantastik olur tabii

minerallere ilgi duyuyorsanız malachite'i ünlüdür arjantinin. güzel incik boncuk olur.

vapurla eminönü'ne gidip, oradan da tramvay ile çapa'ya gidebilirsiniz.

yine vapurla eminonune gelip ordan topkapi otobuslerine de binebilirsiniz.

veyahut kadikoyden taksime dolmusla gecip, taksimden meydandaki cicekcilerin hemen yanindaki capa sehremini dolmusu ile gelebilirsiniz

veyahut (hadi hic biri olmadi diyelim) kadikoyle deniz otobusu ile bakirkoye gidip, ordan bir otobusle capaya gidebilirsiniz (bu en uzunu)

kadıköy-topkapı arabalarına binip kaleiçi'nde inmek suretiyle yürüyerek on dakikada gidersiniz

ya var ya merak edip bağlamayı aldım elime,lakin ölçüleri olmayınca bulamadım. eğer başka biri bulamazsa bundan, bi daha -mesela bir açık harfi 8lik nota alarak- yazabilir misin?
yazdığın dizi kürdi dizisi,bemoller yerindeyse.acem kızı diye sallıyorum?

tanrıdan diledim olabilir mi?büyük ihtimal acem kızıdır*

evet evet acem kızı imiş. çok teşekkür ederim.

ulan şu tarifle şu türküyü buldunuz ya helal olsun..haggaten büyük site şu ekşi duyuru:)

ne varmış yahu tarifimde? dımdırınım dırınım diye tarif etmedim ki, resmen şarkıyı kafadan dikte edip notaya döktüm daha napiyim, notadan solfejden anlayan da çözüverdi işte :)

aslında evet ya, ben sadece diziye bakarak sallamıştım ama tuttu.
yaşasın ekşi duyuru :)

ne yazık ki, hiç sorma...

ama neden?

kediler adet bile oluyor

oyle programlanmıslar.

neden sorusuna nasil bir cevap bekliyorsun onu anlayamadim ben.. bugune kadar bu tur ahlaki bir icguduye sahip olduklarini dusunuyordun da hayal kirikligina mi ugradin?

ahaha ben sordum "boyle iyi be abi alısmısız" dedi :)

bir belgeselde gormustum cocukken heralde. tam hatirlamiyorum simdi. leoparlarin aile icinde ciftlesemediginden, bunun agir kalitsal hastaliklar getirdiginden soz ediyordu. "hatta bu kedigillerde olur" tipi bisey duydugumu animsiyorum. ne kadar dogrudur bilemem.

değil abi-abla, kendi yavrusu, hatta torununun torunuyla bile çiftleşiyorlarmış. azmış ve çiftleşecek partner bulamayan bir kedi ile (tercihen dişi) aynı evde bulunan, onların "hişt, kızım" denilip seslenildiği anda bile hemen popolarını havaya kaldırıp yere yapışmalarına, mırıldanmalarına şahit olan biri zaten tahmin edebiliyor bu tür bi kaygılarının olmadığını.

efenim kedi dediğimiz heyvan ki bir adet bende de bulunmakta kedi olan her heyvanla ciftleşebilir... akrabasi olsun olmasin yeter ki begensin ve kızgınlık doneminde olsun... napalim yaradan bole yaratmis diip sebebini yukari havale ediyorum ben :)) ayrica ilginc bir not daha... bu kedi heyvanının bir batinda dogurdugu yavrularin babalari farklı farklı kedilerde olabiliyor(muş). o derece yani :) ben benimkini gecen ay 5 erkek kedi ile yakalamistim bahcede... ne feci bir duygu :)

tuttuğunu ziker afedersin

bryan fury==> bu bir bug değil mi?

zakk==> "gurbanolduğum allah" ile başlayan bir soru olurdu ahlaki değerleri düşünerek yazsaydım.

kabizcik==> gen çeşitliliğin azalması nedeniyle kalıtsal hastalıkların oluşabileceği benimde aklıma geldi. belki kedilerin doğuştan şeker hastası olmasının nedenlerinden biri bu olabilir. belki...

neden bug olsun ki ? kalıtsal hastalıga sebep olmasa bugun insanlar arasında da normal olurdu muhtemelen.

selamlar, google da aratinca soyle bir site cikiyor. belki yardimci olur size

www.experts-exchange.com

bu tür sorunlarda öncelikle farklı donanım deneyerek sorunun nereden kaynaklandığını test edebilirsin. bir başka klavye ile dene, eğer sorun yoksa kendi klavyenden kaynaklanan yazılımsal bir problem var demektir. eğer çok fonksiyonlu bir klavye ise bu, o zaman donanım uyuşmazlığı olabilir, orjinal cd ile yüklemek isteyebilir.

schimsonique chaiselongue mesajla "keylogger olabilir" demiş. snoopfree kurdum, hakikaten de ekran kartının yardımcı yazılımında keylogger buldu. herkese teşekkür ederim.

atıyorum (atma dedin gerçi), destination folder'ın seçili sıralama parametresine göre yapıyo olmasın.

ben şey diye biliyorum,
mesela dosya sırası şöyle olsun

A - B - C - D - E - F

ve sen de mouse ile hepsini seçip F'nin üzerinden "copy" veya "cut" dedin, destination'a da "paste" dedin. önce F'yi atıp ardından A - B - C - D - E'yi sırasıyla kopyalaması lazım. mesele alfabetik olması değil, kabaca soldan sağa ve yukarıdan aşağıya doğru..

bu soru benim de kafama takılıyordu bayağıdır, ben "böyledir heralde" dedim, kendimi kandırmış da olabilirim.

Şu anda windowsa erişimim yok ama aklımda şöyle olduğu kalmış: çoklu seçili ise ilk kopyalanan dosya taşımak için sürüklerken seçtiğin dosya oluyor. bir ihtimal oradan guide göründüğü sırayla aşağı gidip sonra en tepeye dönüp bitiriyordur. tabi burada sadece sürükle bırak yönteminden bahsediyorum. cut/copy paste durumu için bir fikrim yok.

denemedim ama içgüdüsel olarak öyle olduğunu düşündüm hep belki doğrudur.

bence uzerinde dusunmeye gerek yok. gordugum kadariyla alfabe sirasi gibi ama kanimca tamamen rastgele.

Atmıyorum ve "cevab veriyorum" :): Kopyalama veya taşıma işlemini kopyalanacak pencerenin sıralama ayarına göre yapar. O pencerenin görünüm özelliklerinden sözgelimi görüntüleme şeklini ayrıntılar olarak seçer, sıralama ölçütünü de tür yaparsanız, aldığın pencerede görünüm küçük resimler ve sıralama ölçütü isim sırası olsa bile kopyaladığınız yerde ayrıntılar ve türe göre sıralanacaktır..yani kopyalarken yaptığınız ayar değil, yapıştırdığınız yerin ayarları geçerlidir. her pencereyi farklı ayarlara göre ayarlamışsanız, haliyle taşıma sırasında görüntüler ve sıralama ölçütü farklı olacaktır..

önce alfabe, ardından aynı harfliler içinden boyutuna göre.
ama önce boyut, sonra alfabeye göre attığı da oldu.
seçim sırasına göre pek yemiyo gibi.

Son seçili dosyayı ilk atar. Kalanını varsayılan dizilim sırasıyla atar.

Eğer klavyeyle seçtiyseniz ve kopyaladıysanız, nokta nokta olan seçim kutusu en son hangi dosyadaysa önce onu kopyalar.

Fare ile seçip klavyeyle kopyalarsanız, yine seçim kutusundakiyle başlar.

Fare ile kopyalarsanız, fareyi sağ tıkladığınız dosyadan başlar.

Fare ile sürüklerseniz, sürüklemenin altındaki dosyadan başlar.

ismek in vardı, arkadas gidiyordu da iyi diyordu.

ney ile ilgili mesaj panoları var, oralardan güncel bilgiler edinebilir, bu işi bilenlere soru sorabilirsiniz. benim bildiğim www.neyforum.net var; nisbeten rağbet gören bir site. kimi neyzenlerin de aktif olarak sitede bulundukları söyleniyor.

www.neyzen.com adlı site gayet iyi.

bendeniz ismek'in kursuna gidiyorum, yeni başladık, memnunum ama sanırım arkadaşın bu dönem için geç kaldı..kurstan önce ona şöyle bir tavsiyede bulunabilirim: bu işlere insanlar önce hevesle başlayıp sonra zıçarlar. önce benim yaptığım gibi yapsın, gitsin bir tane plastik ney alsın..on onbeş ytl falandır. sonra açsın www.neyzen.net adresini, oradaki dersleri bir iki ay tekrarlasın..hala bıkıp "eeeh, yeter ulan" demediyse ondan sonra gidip bir hoca bulsun, ney alsın, kurs görsün vs..yoksa baştan gidip alacak yüzelli ytl verip bir ney, onda da kazık yiyecek muhtemelen, gidip bir kursa yazılacak, üç gün sonra bırakacak, yazık..müzik hevesleri hep böyle başlıyor, her evin bir kenarında gitardı uddu , neydi mahzun kalıyor..derim ben.

solfej diyerek yanlış yapıyorsun. Solfej, notaya yazılmış bir eserin, "solfamifa mifasol" şeklinde seslendirilmesidir. Yani nota kağıdını eline alırsın, hiç müzik aleti olmadan, notalarıyla deşifre edip seslendirirsin..Senin söylediğin ise tam tersi. Şarkıyı notaya alacak birini alıyorsun..Eğer udla çalınabilecek birşeyse [email protected] adresine gönder, yardımcı olmaya çalışırım..Renkleri ise bilmiyorum. Gitara uygun bir parçaysa, gitar çalan arkadaşlar daha fazla yardımcı olabilirler tabi..Elden gelen budur.

www.musiki.org
users.pandora.be
www.kamca.net

(bkz: dikte) dogru kelime bu.
duyulan muzigin-seslerin notalara aktarimi.

(bkz: finale) programi kullanarak eger muzik kulaginiz varsa siz de yapabilirsiniz (ki zor gibi biraz anladigim kadariyla)

bence finale basliginda o programla alakali entry yazmis arkadaslara bu mesajinizi gonderin.

ek olarak,
bu kisisel yorumum ama, do re mi fa sol la si do ya kesin renkler vermek bana cok dogru gelmiyor.
nedenine gelince,
parcanin tonunun da bu renkleri etkileyecegini dusunuyorum. yani bir do major parcadaki notalarin hissettirdigi ile, dort diyezli minor bir ton un hissettirdikleri dolayisiyla renk karsiliklari bana ayni gibi gelmez niyeyse.

ayrica bir mi bemol sesi , mi bemol major tonda yazilmis bir parcada belki neseyi anlatirken, do minor tonda yazilmis bir parcada huznu belli edebilir. eh simdi diyebilir miyiz ki bu durumda mi bemol kesinlikle siyahtir, veya beyazdir?

yeterince sacmaladiktan sonra, diyebilirim ki,
eserde farkli farkli enstrumanlar olmasaydi, tek bi melodi olsaydi ben finale de yazar ve size yollardim. ama cok enstruman vs. diyorsunuz, zaman yok pek.

not : siz yine de [email protected] a atin parcayi, kolaysa ben kagida dokerim soz vermemekle birlikte.
perkusyonlari gecirmem lakin, vurmali calgilarin renk karsiligi yoktur heralde?

discovery'de bi kadın çıkacak(tı) kendisi müziği görebiliyormuş. onla da bi ilgilenin. renklere dökmek derken winamptaki ekolayzır, osiloskop yarım da olsa bunu yapıyor sanki gerçi. saçmaladım galiba :)

Sinestetik bayanın adı, Elisabeth Sulser
www.discoverychannel.ca

512 "sd" ram aldim,
70 ytl idi kadikoy'de. pahali geliyor mu bu?

muhtemelen ddr calismayacaktir makinenizde, ama tabi daha iyi bilenler cevap versin.

Anakart DDR destekliyorsa alabilirsin.

anakart ddr destekiyor mu bilmiyor mu açıkçası. zaten problem de o.

70 milyon benim için çok iyi bir fiyat bulsam hiç kaçırmam ama ben ankaradayım. buralarda nerede bulunabilir acaba böyle ucuza? çünkü vatan bilgisayar tarzı yerler pahalı geldi bana.

abi bende bi tane 64 sd ram var onu sana verim ucretsiz. gecen hafta haberim olsaydi 256 sd ram vermistim yine hayrina 2 tane bi 64 kaldi. ikinci el sd ram icinde zafer carsisini yaninda kasirga bilgisayar var ankara da en ucuza oradan bulabilirsin sd ram daha uygun bi alternatif yok malesef 64 ram i istiyosan mesaj at sozlukten verim sana

sd ram olana ddr uymaz.

ayrıca 512 sd ram kırk yıllık şey 70 ytl, son model 1 gb kingston ram 90 ytl. karşılaştırmak size kalmış pahalı mı değil mi...


hmm olanı ilk kez duydum o zaman diyim.

Benim anakartımda hem SD-RAM desteği var hem de DDR-RAM. İnsanları yanlış bilgilendirmeyelim.

kestirmeden gidelim. önce bilgisayarına sandra programını kur. ücretsiz bir programdır, google'dan aratıp bulursun. o program, bilgisayarının parçalarını listeler..anakartının marka ve modelini öğrendikten sonra gıgıldan arattır, sitesini bul, özelliklerini öğren..ddr desteği varsa, korkmadan giriş..ha yoksa o zaman sd ram aramalarına başlarsın. eğer ddr desteği yoksa, kendini maddi anlamda biraz kasıp ddr destekli bir anakart değişimiyle ileriye yönelik bir yatırım da düşünebilirsin tabi.

bütünlet, e yani:)

kese gbi bisey dene. yada kucuk cantalar var cici kızlar için.

şarjör gibi şeyler var onlara takabilirsin.

(bkz: sadaka)

bi kumbara al. fazla bozuk paranı kumbaraya at. dolunca çıkan parayı bütünlet, bütün bütün harca. öyle çok birikiyor ki biriken paraya inanamıyor insan.

@pascha o'nun dediği gibi şarjör şeklinde aparatlar var. dolmuşçular falan da kullanıyor. nereden temin edilir bilmem

benim bozuk paralarım evde etrafa saçılmış durumda. dilek havuzu gibi etraf. bi vazonun,kumbaranın içine biriktirilirse güzel oluyor ileride. ama onu biriktireyim derken her önüne gelen bozuk parayı atınca bakıyosun paran bitmiş.

istanbuldaysaniz, kabalci'da arka tarafta sirt cantasi gorunumunde (tabi ebati avuc icinden biraz kucuk) bozuk para cantalari var. 12 ytl gerci ama, o tarz bir sey alabilirsiniz. veya eminonude falan yolda satiliyor o tarz fermuarli minik cantalar.

o sarjorler olur alsinda ama nerden bulunur acaba?

birikmis tum bozuk paralarini sus havuzuna at..atmadan önce de tum eksi sözluk halki icin dilek dilemeyi de unutma.

www.hoppara.com
ne kadar kullanışlı olduğu tartışma konusu ama..

pantolon kemerine takılan bozukpara keseleri var, fermuarlı, deriden falan..hem minik hem de kullanışı çok pratik..cepte durmadığı için rahatsız da etmiyor..ben de var bir tane, severek kullanıyorum. tavsiye ederim

Eski bir dini kitap ya da benzeri imiş abi. Yumuşatmalı falan olunca da hoşa gitti.

cevab veremedi başlığının 2. entrysi olayı açıklıyor, zaten want2die da örnek vermiş. sanırım bugün bir yazar bir başlığa bu şekilde bir bkz verdi ve olay çığ gibi büyüyüp ilerledi.

bir sürü çöp başlık açıldı, o yazarlara ne olacak merak ediyorum. sol frame in ebesini ele geçirdiler.

argadaşlar cevab verebilmişler sağolsunlar soruna..

bu furyanin olayi cevab veremedi basliginin 4. entrisidir -> #10622802

bir ayar kalibi olarak degil de ayar pekistirgeci olarak dusun. karsindakine ayar verdikten sonra takriben 5sn. icinde bir sey soylemezse bir "cevab veremedi," patlatarak keyfini pekistirebilirsin.

bu arada "cevab veremedi" bir zamanlar ihlas yayinlari & turkiye gazetesi'nin bedava mi dagitti nedir bilemedigim, ama bir sekilde tr'deki uc evden birine girmis bir dini kitaplar serisinin 300-400 sayfalik uyesidir.

Boku çıkana kadar bir hafta falan devam eder bu akım da.

neden bilmiyorum ama bence komik lan fsakljlkfsakl.cevab veremedi.dini tonlamak lazım tabi.cevabbbıı gibi aslkfjklas.

o bir meme

ilk olarak islamci gazetelerden birinin attigi yanilmiyorsam sezerle ilgili bir mansetinin basliginin altina girilmisti. sanirim ordan en begenilenlere girdi, sonra da patladi boyle...

"Cevab Veremedi", Hakikat Ltd. Şti. Yayınları tarafından 1995 yılında yayınlanmış bir kitabın adıdır. Zannedersem Türkiye Gazetesiyle birlikte dağıtılmıştı. Kitap bende mevcuttur. Harputlu İshak Efendi'nin "Dıya-ul Külûb" isimli eserinin Türkçeye çevrilmiş haliymiş, önsözünde yazdığına göre. Kitap, bazı Hristiyan papazlarının İslâmiyete karşı yönelttiği eleştirilere yanıt verme ve karşı sorular sorma üzerine yazıldığı için böyle bir isim seçmişler.İlk baskısı 1876 yılında İstanbul'da yapılmış. Böyleyken böyle yani.

bu yilin moda bkz.lerinden bu. ara ara boyle bir furya oluyor, populer oluyor ota boka bkz. olarak veriliyor. yanilmiyorsam baslik altinda da bunu soyleyen bir entry olmasi lazim...

aha da bu #11203966

yalniz komik laf gercekten de...

Öncelikle geçmiş olsun. Bu işlerin merkezi Aksaray Yusufpaşa'daki Karagül İş Merkezi'dir. Aksaray'dan Topkapı'ya doğru giderken Yusufpaşa(Haseki de olabilir ama arasında az mesafe var zaten) tam arkasında kalan kocaman bir pasaj ve handır. Kime sorsan gösterir. Orada kesin bulursun.
Bir de Unkapanı'nda meşhur İMÇ blokları vardır. Plakçılar çarşısı olarak bilinen bu bloklar yukarıya doğru gider, bir tanesinde çadırcılar, halıfleksçiler vardır.Perdeciler vardır vs..Yukarıya doğru olan blokta (numarasını hatırlayamadım şimdi) medikal firmaları vardır. Bulabileceğin bir diğer merkez de burasıdır. .

Eywallah elin herifi ya, nasıl nasıl nasıl makbule geçti bilemezsin. Teşekkürler!

karagül iş merkezi'nde bulabilme ihtimaliniz çok yüksek yalnız karagül işm merkezi fındıkzade'dedir düzeltmek isterim boşu boşuna yol yürümeyin diye. (yoksa elinherifine kıllık olsun diye yazmadım) sırasıyla yusufpaşa-haseki'den sonraki durakta hemen durağın arkasındadır. zaten fındıkzadede kime sorsanız gösterir.

bence ilk iş olarak 1gb'lık ram takarak performans sorununun üstesinden gelebilirsin. İşletim sistemini güncelledin mi? safari göçmeleri ve diğer hatalar güncellemeden sonra mı oldu?

ram ile alakası yok. bir kaç yıl öncesine kadar ibook'um vardı. 256mb ram olmasına rağmen aynı anda photohop, freehand, itunes, safari açık. ve bana mısın demiyordu. hiçbir şekilde takılma olmazdı. mac'ın donanımı pc ile aynı değildir!

işletim sistemi / mac os un sistem dosyaları kurcalarken bozulmuş, silinmiş olabilir. en iyisi yedek alıp format atarak yeniden temiz mac os kurmak lazım.
sorun devam ettiği takdirde donanımdır. mesela işlemci fanının tam güçte dönmesini engelleyen birşeyler olabilir. yada öyle bişiy.

Mac'in donanımı ile PC'nin donanımı aynı değildir evet, lakin normal notebook ramleri ile çalışmaktadır sorunsuz. Kanımca Intel işlemcileri kullanmaya başladıklarından beri performans konusunda da PC'den farkı kalmamıştır.

winsome'a katılıyorum. sorunun donanımda değil yazılımda. 512 ram ile mac'de çok ciddi işler başarabilirsin. istemin sık sık göçüyor olması zaten gerekli ipucunu veriyor. benzer saçmalıklar bazen pc'lerde de oluyor. 1 gb ram ile zikindirik excel'in makineyi kilitlediğine falan şahit oluyoruz. Bence sistemini elden geçir veya ne bileyim panter falan kur vs. konuyla ilgili daha sağlam fikir almak için elmakurdu listesine üye olabilirsin. google'dan arattır, karşına çıkacaktır. çok sağlam bir macintosh kullanıcı grubudur, geyik yoktur, yardımcı olurlar. ayrıca benden selam söyle, beni de iyi tanırlar. sözlükteki temsilcileri antalyaforever, cimcimac, atkuyruklukertenkele vs.

bu işi internetten yapanlar var. sahibinden kom da bulabilirsin. bir kaç tanesini msn e eklemiştim, yurtdışından gelen olunca haber veriyorlar sen de istediğini siparış ediyorsun... genelde kapora istiyorlar ama tok olacaksın, getirebilirseniz almak isterim, olmuyorsa sorun değil gibisinden. ve haber veriyorlar elimde şu ürün var diye.
o şekilde teşhir daha güzel tabi, varsa ben de bilmek isterim

var bu tip getirenler ama cok fazla fiyat farketmiyor.genelde burada olan modeli getirip piyasasından cok ufak bir farkla satıyorlar.birde gelen urunun refurbished veya openbox olma olayı var.gidip garantili olanını al bence.yada dısardan gelen birisi varsa reca et bi kıyak yapsınlar.

Laptop pahali bir sey oldugundan ve bozulma sekilleri cesitli oldugundan kacagini onermiyorum. Eger illa ki ucuz alinmasi gerekiyorsa belki bir tanidiktan cok eski olmayan (3-4 yasinda) ikinci el alinabilir. Uzerine en yeni isletim sistemini kurmazsiniz, Vista yerine XP ile calisirsiniz mesela. Oneri yani, aklinizda bulunsun.

çalıntı laptop'u kakalarlar sonra çok ağlarsınız derim ben böyle adamlardan.


laptop denilen şey dükkandan alınmalıdır. faturalı ve garantili. ikinci eli bile sadece arkadaştan almak lazım. zira en az 1000 ytl'lik bir aletle kumar oynanmaz.

neyse yurtdışına çıkan bir arkadaşınızı bekleyin ona parayı verip aldırın. en ucuz yöntem bence odur.

istanbul bilişim merkezi diye bir yer var, büyükçe bir laptop ve projeksiyon firmasıdır. bu firmanın elinde bazen demo laptoplar bulunuyor. demo dediğim, showroomlarda müşteriye gösterilmiş, çalıştırılmış falan..çok düşük fiyata ama garanti kapsamı azaltılmış (mesela iki üç ay gibi) oluyorlar. yer mecidiyeköy'de. google'dan aratıp bulabilirsin. bir incele..kaçak getirmekten iyidir. 700 dolara güzel laptoplar oluyor zaman zaman.