Ben kendimi nazlı sanıyordum, benim nazım sevgilinin nazının yanında ilk görüşte sevişmek gibi kaldı. Herkes söylemiş zaten, eğer bir şeyler istiyorsa elini taşın altına da biraz onun koyması gerek artık.
Bir yandan lieutenantmono'ya hak veriyorum. Eğer elini o da zaman zaman taşın altına koyuyorsa, eğer birbirinizi karşılıklı şımartıyorsanız; o da arada böyle şımarıversin gitsin. Ne olacak. Atıyorum, sen ona yemekler yaparsın, onun da uğraştığı başka şeyler vardır ve gül gibi geçinir gidersiniz. Ancak, yazıdan sinir harbi noktasına geldiğine inanıyorum. O yüzden bundan sonraki kısım, eğer kafanda "O da beni şımartıyor arada" konusunda tam tersi bir yerdeysen veya "Külkedisi oldum kendi evimde" diyorsan, çileden çıkmak üzereysen anlamlı olacak.
İki arkadaşım ile laflıyorduk. Biri dedi ki "Evlenmek istemiyorum, aynı evde yaşamak istemiyorum. Temizliği, yemeği gözümde büyüyor. Ben kendim için yapmıyorum ki bunların hiçbirini. O benden bekleyecek ama". Diğeri dedi ki "E çöp evde oturacak değilsiniz, aç billaç kalacak değilsiniz. Ortayı bulduktan sonra sorun ne?". İlk arkadaş evlendi, mutfaktan çıkmaz oldu. Diğeri "Ben seninkinin nazlı çocuk olduğunu nereden bileyim. Cinderella yaptık seni, evliliğe ikna edelim derken" demişti. Annem de bütün gün mutfakta, bütün gün yemeğin başında. Çalışırken de emekli iken de böyleydi. Anneme üzülsem bile 45 yıllık evlilikten sonra kuralları değiştiremiyoruz, dengeleri öyle kurmuşlar ve artık kimse durumdan şikayetçi değil. Ama yıl 2015, sizin birlikteliğiniz isterseniz bu denge ile kurulur, isterseniz başka bir denge ile kurulur. Ancak bu denge de yeni yeni oturmaya başlamış gibi. Bu içinize siniyorsa, bu denge kalır böyle. Doğruluğunda veya yanlışlığında değilim, her evin kendi dengesi var. Biz onu yargılayamayız aile içi şiddet olmadığı sürece. Kadın bunları yaparken tatmin olup kendini kadın gibi hissediyorsa, o onun bileceği iş.
Ramazan yüzünden böyle diyorsun da, Ramazan'dan sonra da buna alışırsa üstüne kalıverir bu görev. Becerebildiğin ve altından kalkabildiğin için yapışır sana en alasından bir görev, bir iş olarak ve muhtemelen o da düşünmez senin yorulduğunu. Düşünmez demeyelim de, sen patlamadan, ağlamadan, zırlamadan algılayamaz. Ne hissettiğini hissedemez. Görev diyorum çünkü artık "Yiğidim yesin, yiğidimin damağına erisin yemekler. Ben de mutlu olayım" noktasını geçeli birkaç bin kilometre olmuş; yiğidini boğazlayacak noktaya yakınlaşmışsın. Şu an onun gözünde "Sevdiceğim benim sevdiğim yemekleri yapıyor, az yoruluyor ama ben mutlu olunca, o da mutlu oluyor nasıl olsa. Ben de onda yardım etmek niyetindeyim ama Ramazan Ramazan çok yorgunum. Neyse artık, yarın yardım ederim"den ve yarın da aynı döngünün tekrarlanmasından ötesi olduğunu sanmıyorum. Şu anda çocuk gibi, eli kolu bağlı gibi. Niyetinin kötü olduğuna inanmıyorum ama nasıl ki biz çocukken annemiz bizi çektiğinde onu üzdüğümüzü anlamıyoruz, o da öyle gibi gibi. Tatlı dille olmuyorsa, evliliğin tadı tuzu olan kavgalar bugünler için var; birbirinizi boğazlayın diye değil de, bir noktada yeniden uzlaşılsın, bir tarafın rahatsız olduğu denge bozulsun ve yeni bir ortak denge kurulsun diye var. Ne istediğinizi ve sizin için nereye kadar zevk, nereden sonrasının "kullanılmak" olduğunu siz biliyorsunuz; o da bilsin. İçinizden çıngar çıkarmak geliyorsa, bırakın ve çıkarın. Kavga etmek sağlıksız bir şey değil ki! Ağlamak istiyorsanız ağlayın, çıngar çıkarmak istiyorsanız çıkarın, yasal olan her yoldan dökün içinizi. Böyle sadece size yazık değil ki, keskin sirke küpüne zarar. Belki size hak vermesi veya anlaması için böyle şeylere ihtiyacı var; belki de siz ona daha önce farkında olmadan bir şeyler yaptınız, onun hıncı böyle çıkıyor. Altından ne çıkacağını biz de bilmiyoruz ki. Bakalım neler çıkacak.
0