Ozel yapim Mert Tunay yapti.

www.redvodafone.com burada çalıyo

en kolay bulabilceğiniz yer kadıköyde yazıcıoğlu. alt katında bi yer var. merdivenden indikten sonra sağa dönün, tam köşedeki yer. ora çok uygun. ama pc oyunu var mı orada bilmiyorum. orada ps3 oyunlarını 70e falan alıyoruz d&r da 150 falan olanları. orada yoksa çevre dükkanlarda falan vardır.

store.steampowered.com

aralgame.com da oluyo bir şeyler. aral.com.tr de olur

kanıtlaman çok kolay.
sıradan bir çilingir bile [marka vermeyim] 5bin tl lik özel çelik kapı- kilit sistemlerini ses bile çıkarmadan açıyor. retina taramalı bir sistem olmadıkça kilitler kifayetsiz efenim

yalnız bunu benim kanıtlamam gerekiyor biraz. yani evet hırsız kafaya koydumu giriyor bir şekilde bu bariz ve her yerde yazan bir motto durumuna düşmüş fakat o çilingiri bi bulsam videoya kaydedip polise göstercem ve de sigorta şirketine, eksper de olur..

çilingirle konus bi, yalnız video ya cekmen bisey kanıtlamayabilir. hem experi hem polisi hatta noteri de çağırıp yaparsan olur o. ya da sadece noter de iş gorur.

konuşucam, yalnız konuştuğum 4 çilingirin 3 ü kesinlikle açılamaz dedi bilyeli anahtar.

Bizim eve en bilinen markanın en üst model kapısı takılırken takan kişiye sormuştum bu kapının tüm kilitleri kapalıyken hırsız açabilir mi diye, adam da bunu diğerlerinden uzun sürede açar demişti :) Yani anahtarı olan her kapı açılabiliyor, en güzeli retina taraması. Parmak izini kopyalamak kolay çünkü.

peki hocam ne zamandır o evde oturuyorsunuz? kiracıysanız kapı kilidini kendiniz mi değiştirdiniz?

ev sahibim değiştirip verdi. ev sahibim güvenilir, evde 1 senedir oturuyorum. fakat şunu öğrendim. faal marka bilyeli kilit açılabiliyormuş zarar vermeden. kale açılamıyormuş sadece. şimdi de bunu ege anahtarcılar ve çilingirler derneğine danışıp belge gibi bir şey almam lazım.

büyükşehir belediye binasının solunda saat kulesine açılan caddenin başında bir üst geçit var caddeyi kordona bağlayan. o üst geçitin biraz ilerisinde ve sağında büyük bir iş merkezi var( adını falan bilmiyorum göz aşinalığı üstgeçitin sağındaki büyük binalardan birinde işte ) sanırım orda birçok dil ile ilgili kurs vardı. yolun geçerse bakabilrsin.

valla temel yok, giriş seviyesi almanca, iyi ingilizce ve balgama yatkın bir gırtlak.

teşekkürler, kurlu murlu bişeylere bakayım ben, düzen lazım bana, zamanım çok az, anca bir şeyler zorlamalı, kurs saati gibi..

(bkz: tömer )

ağaç tutkalı ile yapıştırmayı düşünür müsünüz?

silikon ?

yanlış olmasın 402 veya 403 diye bir yapıştırıcı var, nalburlarda bulunuyor. 2 ayrı tüp var bunları birbirine karıştıyorsun ve baya sağlam yapıştırıyor.

sadece süs için olacaksa çift taraflı bant iş görür.

yanlardan taşmayacak kadar ufak bir damla bali veya derby.

teşekkürler arkadaşlar. aslında açıkça yazayım, kendi yaptığım pipomun üzerine olacak bu, yan ikimi zaman 50-60 derecelere bile çıkacak bu ağaz, hatta daha fazla. 2 ayrı tüplüler plastik çelik diye geçiyor, ahşap yüzeyde ne yapar bir okumak lazım.

silikon sıcakta yavşar sanırım o olmaz, ağaç tutkalı ise metal yüzeyde zorluk çıkarır malesef. bali veya derby ise, fazla iyi tutar mı bilmiyorum açıkçası... aklıma vidalamak geldi ama çok fantastik olur. klasik çizgiyi bozabilir. tekrar teşekkürler arkadaşlar.

Kakma gibi olabilir,tahtanın genleşmesi metalden az olacağı için ısındıkça da çıkmaz muhtemelen.hobi kluplerine bakabilirsiniz özel yapıştırıcılarda vardır muhtemelen.

hehe, bende de aynısı oldu. ben de sonra sigortalattım. allah belasını versin hırsızların eli falan kesilsin. bu dediğimi ancak sen anlarsın.. neyse..

bazı elektronikleri özel kapsama aldırıp tam sigortalatmalısın. fotoğraf makinesi sadece ev içinde sigortalı olabilir. öbür türlü fiyatından fazla olur. eğer kapı kırılır da girilirse falan sigorta kapsamında. yoksa senin dalgınlığındansa sigorta işlemez. anadolu sigortayı tavsiye ederim, izmirdeysen kişi de tavsiye ederim. bendeki kadar elektronik eşya olduğunu sanmıyorum, en fazla 60-70 tl tutar yıllık.

1949'dan beri republic of ireland ve halen republic of ireland olarak mevcudiyetini sürdürüyor; en.wikipedia.org

türkiye cumhuriyeti'ne türkiye denilmesi gibi düşünebilirsin...

ortada bir kuzey güney irlanda ayrımı olmasın?

@lhun, kuzey irlanda iskoçya ve galler gibi büyük britanya'ya bağlı fakat irlanda cumhuriyeti iç ve dış işlerinde (yersen) britanya'dan bağımsız bir "ülke".

oh sağol ortaokul bilgilerimi tazelemek istediğin için, hiç gerek yoktu.

"made in ireland" kullanimi "made in the republic of ireland" kullanimindan daha once baslamis aslinda. ama urune ve ureticisine gore degisebiliyor kullanim.


asagidaki bilgiler bir pipo ureticisi icin gecerli mesela:

Made in Ireland stamp, circle format - c1945 to 1947
Made in Ireland stamp, block format - 1947 to 1949
Made in the Republic of Ireland stamp - 1949 to present date
However, they can overlap and I have seen several "Made in Ireland" on pipes that were made in the late 1990s.

uuuu süper bilgi. ben de hatta pipo için sormuştum, eski bir peterson aran var elimde de.

(bkz: give in to me)

yok yok değil, onu biliyorum :)

bu hüzünlü bir şey. hani elvis presley'in are you lonesome tonight'ının girişinde uğuuuuuuu diye giriş var ya, onun gibi bir uğuuuuu :)

will you be there

dirty diana?

earth song

the frayed ends of sanity

you are not alone

bornova özkanlarda bir tıp merkezi var, adını unuttum

bornovada "ekodom" var ..annem yıllardır oraya gidiyor ben de bir iki kez gitmiştim.

Özel İzmir Polikliniğinde çok iyi bir hekim vardı (Bornova) lakin kapattılar ve şu an nerede bilmiyorum. taşındılar mı yoksa dağıldılar mı.. ben de arıyorum.
kadın/"erkek" ya da üniversite/devlet/"özel" farketmez dersen bir başka yakınımın hastanesinden birini şiddetle önerebilirim.

(sanırım Ekadom'u diyorsun Berhan?)

ekadomun dr.larıyla bir süre çalıştım. ikisi de işinin ehli insanlar. özellikle hüseyin ceyberi'yi tavsiye ederim. genellikle özel hastalara bakılıyor gibi algılansa da mekan olarak ssk falan da geçiyordu orada yanılmıyorsam. telefonla bilgi alabilirsiniz google'a ekadom yazın sitesi çıkar

köprüaltı vardı yıllar önce hala var mı bilmem...

koprualti iyidir bir dovmemi orada yaptirmi$tim. bunun yanisira cicek pasajinda gothic var iki piercing ve iki dovmemi de orada yaptirdim gayet de memnunum. hepsi de kibris $ehitleri caddesi uzerinde. (koprualti, kervan pasajinda)

cevaplar için çok teşekkürler, ücretler nasıl bi bilginiz var mı? mesela boyun ya da bel bölgesine böle 5-3 cm çapında bir dövme kaça patlar? öğrenciyiz falan desek uygun yaparlar mı?
bi de göbeğe piercing ne kadar tutar? onların da ilk takılan küpe şeysi titanyum olmak zorunda galiba, onu da kaça alabilirz? bilgilendirirseniz çok sevinirim (:

kervan pasajında, iş bankasının oradaki çıkıştan girince, dışarıda akvaryumda timsah duran bi yer var, yapan adamın lakabı doktor.

www.coskunsakre.com

piercing için Bornova'da leziz bir yer;
Süvari Caddesi.. Kobalak'tan (veya Kampana) yukarı yürürken camiye gelmeden sol.
çok net oldu.

ben de coskun sakre diyorum. gitmeden once sitesinden calismalarina bakabilirsin.

çok teşekkürler hepinize (: acaba ücret hakkında bilgisi olan var mı ?

piercingler kullanilan malzemenin kalitesine gore delim dahil 20-25tl'den ba$lar. dovme icin acili$ fiyati degi$ebiliyor. gothic yaz kampanyasi icin acili$i 50tl yapmi$ti sanirim. koprualti 90'a aciyordu en son falan i$te.

gothic'e gidersen saim'e yaptir dovmeni bu arada. gercekten cok ilgilenerek ve i$ini severek yapiyor. koprualti'nda da albar derim halen ordaysa.

onun adını hep ben de unutuyorum.

deal extreme

kıbrıs şehitleri'nde, yerden tavana kadar kitap raflarının olduğu başarılı bir sahaf var. kıbrıs şehitleri'ne açılan bir sokakta hatta, dışarıya falan bir sürü kitap-dergi koyarlar. oranın arşivi gayet iyidir. alsancak sevgi yolu ve bornova sevgi yolu'nda da kitap seçenekleri fazladır. bornova'da osman kibar kavşağına yakın bir yerde de sahaf hatırlıyorum ama seçenekleri çok fazla değildi. kızlarağası hanının girişinde de, eski-püskü yazıların bulunabileceği bir sahaf mevcuttu.

kızlarağasında da gözüme çarpmıştı bir iki sahaf.

hatta dün kızlarağasındaydım, kitap da satan var, plak da para da, her şeyi satan var. hatta 60 senelik açılmamış türk pipo tütünü aldım kendime dün.

kibris sehitlerinde yerden tavana kadar kitap raflarinin oldugu yerden sahafdan ziyade kitap saticisi. kitap cok ama sahaf baska birsey sanki. senin aradigin türden bir yer kizlaragasinin hemen disinda var (daha once dükkan icerideydi). konak a dogru olan cikista hemen sol tarafta..

Abicim hohlucan sonra aynen silcen. Kasmamak lazım aslında ben pro makine kulllanan cok adamla hasır nesir oldum, direk tisortleriyle temizliyolardı. Bilmiyorum artık gerisini.

şu mikrofiber bezler var lcd temizlemek için veya daha büyüklerini yaptılar temizlik bezi diye onlardan al birtane mis gibi yaparlar valla.

ultra makro fotoğraf (1cm ve daha yakın mesafelerde) çekmediğiniz sürece görünmez o lekeler vs.

zaten genelde lensin ön elementine toz kir barnah izi bulaşmasın diye öne takılır filtre uv filtresi falan. uv yi her şeyle temizleyebilirsin, güderi gözlük camı bezi falan. ama lensin kendi elementini çok bastırmadan kuru olarak temizlemelisin. üzerinde kimyasal filtreler var, onları çıkarabilirsin. ama çok pimpirikli olma. senden benden kıymetli değil.

eğer ki o uv filtresini 10 15 liraya aldıysanız direkt çöpe atın yarardan çok zararı olur fotoğraf kalitesi olarak. lensi temizlemek içinse bir fotoğrafçıdan temizleme bezi edinin. gerçi ben hala tisortümü kullanıyorum ama tavsiye etmem tabii, uzun vadede zararlı.

çok bastırarak silerseniz merceğin şekli ve mükemmelliği bozulacaktır.

manuel modda beyaz bir kağıdı yada temiz gökyüzünü çekersen temiz olup olmadığı anlaşılır.
hayyam da ki her mağaza o gözlük temizleme bezi ile siliyorlar.

lensteki tozu görmek çok zordur.
illa göreceğim varsa diyorsan lensin desteklediği en küçük diafram ayarında f/20 ve üzeri ayarlayıp (diafram öncelikli) beyaz bir zemin çekmelisin sensöründeki tozlarıda (bunlar lenstekilerden daha fazla belli olur.)
yine de fark etmek çok zor olacaktır lensteli tozu. leke değilde koyu bir göle görebilirsin.

mac im var diyosun yani :D

neyse, photo booth ayna gibi çalışıyor, yani bir terslik yok,
shift cmd f yaparsan çektiklerini otomatik çevirir. ama video çekiyor mu photo booth dersen, benimki çekmiyo.

sana koca karı ilacı söyliycem ister dene ister deneme sana kalmış. git bi incir ağacı bul incir sütünü oluyo ya beyaz hani bi inciri kopartınca çıkan beyaz sıvı (incir kopartan bilir) onu sür siğilin olduğu yere. ve kurusun biraz. bu yöntem bende işe yaradı sende yarar mı yaramaz mı bilmem.

Her yerden gelmiş olabilir. Bir hastanenin acil servisine başvur anında yaksınlar (acımaz). Ben iki tane yaktırdım gayet temiz yöntem.

yakınca iz kalır. kendi kendine geçmesini bekle.

ben de çok küçükken vardı elimde hangisi geçirdi bilemiyorum ama ben aşağıdakileri yaptım ve 1 hafta içinde ufaldı ve yokoldu,kendi kendine de yok olabiliyormus sakın kezzap falan dokeyim deme izi kalır yok olmaz yanlıslıkla baska yerine de sıcrar gerek yok.
1-incir sütü doktum uzerine
2-bir cami imamına dua okutmustum.

bu arada incir sütünden önce aynı siğil yakılmıştı ve aynı yerde tekrar çıkmıştı ama incir sütü kesin çözüm oldu.

incir sutu kesin cozumdur.
ben de de ise yaramisti.

1 senedir kendi kendine yok olmaması üzerine geçen hafta ilaç kullanmaya başladım ben.

o ilaçları kesinlikle yayık sürme. sadece siğilin üstüne, nokta (NOKTA!) şeklinde sür, dokundur. ilacın adını yazarım az sonra.

edit: ilacın adı verrutol. yanlız bu ilacın sürme şeysi çok büyük, o yüzden o şeyi kibrit çöpünün arkasına sür. kibrit çöpünü de siğile sürerek kullan ilacı. ben öyle yapıyorum. yoksa yayılır, bütün parmağın, siğilin çevresi vs. derisi kuruyup kalkar.

ben sinirlenip kendim makas ve cımbızla kökünden söküp üstüne tuz bastım. bi taneydi elimin üstünde. ne iz var ne bişey. ama mesuliyet kabul etmem. yine de doktora git.

ince bi iple sarın o kendiliğinden duser.

en net ve kesin çözüm: okutup üfletmek

ahaha
kurbağa işemiş, fare bokuna dokunmuşsun ondan olmuş derlerdi küçükken.
incir sütünün yakıcı özelliği var gerçekten, hazır incirler de sütlüyken deneyin :)
geçmiş olsun.

o fiyata oyun oynatan laptop olmaz malesef.

2. el düşünürsen benim ilanımı inceleyebilirsin.
(git: 77104)

www.vatanbilgisayar.com

1.5 milyara oyun oynanan laptop bulunabilir gayet. ama diyorsan ki ben hayvansal grafikte oyunlar oynamak istiyorum, o zaman yetmez.

www.teknosa.com

Bunla Oblivion 4 full ayarlar açık oynuyorum. Başka bir şey söylemiyorum.

bilgisayarına cookie atıyordur, onu da silmen gerekebilir.

flash'ın ayarlarında cookieleri engelleme var. mybrute ile birlikte google'da ararsan yöntemleri bulursun.

sözlükte direk birisi yazmıştı ya. şimdi cellule'yi aç tahta pano'ya sağ tıkla--> ayarlar--> depolama miktarını 0kb yap..

babataş iyidir.

teritori'nin cevabının güçlenmesi açısından, ben de babataş diyorum.

ben de babataş diyorum..

metro fotoğraf

c ile başlıyorsun kesinlikle, bence 4 ay iyice çalış, ha daha çok çalışırım diyorsan sonrasında c++ öğren ama 4 ay içinde ikisini birden öğrenmen zor olur. c ile programlamanın mantığını kavrayacaksın sonra c++ ve java ile işi götüreceksin, o yüzden c öğrenmek en mantıklısı eğer üniversiteyi kazanırsan sana ilk öğretecekleri de c'dir zaten. Bir de php c'ye çok benzer. (koşul ifadeleri,for döngüsü falan filan) sen şimdi c'yi öğrenirsen php'yi de rahat öğrenirsin.

istanbul'daysan c ve sistem programcıları derneğine takılabilirsin.

elbette c.

@ocanal
günümüzde bir çok üniversitede programcılığa c den başka dillerle de başlanmakta.

önce algoritmayı öğren. bunu ilk başlarda öğreten ve dil de öğreten kitap olarak dağıtımcıyı sevmesem de sürat pascal var. yani pascal dili başlarda işine yarar. turbo pascal diye bir program indir.

c için ise visual c++ 6.0 ı indir, kitap ise kaan aslan a dan z ye c klavuzu.

pascal daha kolaydır.

salla php yi, dil değil o zaten.

Cevabı tamamen, senin bilgisayarla ne yönde ilgilendiğine bağlı. Donanıma daha çok ilgi duyan potansiyel bir sistem programıcısı ile, üçüncü parti uygulama geliştirmek isteyen birinin olaya yaklaşımı en başından belirlenirse daha faydalı olur, bana kalırsa. Hemen sonuca ulaşmak iştahı içinde misin, ya da sonuçtan ziyade süreç ve işleyişle mi ilgileniyorsun. Bu aynı zamanda CS'den mezun olduğunda, yazılım mühendisi mi bilgisayar bilimcisi mi olacağın sorusuna da erkenden cevap bulmanı sağlamış olur.
Ne olursa olsun kesin olarak tek diyebileceğim, bir dil bil, o dili çok iyi bil.

Ben olsam, bilgisayar tarihinin kaçırdığımız geçmiş yıllarını, en az 1970'lerin ortalarından itibaren öğrenmeye başlardım. Benzetme olarak, 4004 işlemcisi olmasa da, en azından bir 8080 real mode öğrendikten sonra ia32 çok daha derinlemesine ve kolayca öğrenilir. Hem eski mimari ve donanım günümüze göre çok daha basit. Assembly'ye ne kadar erken başlarsan, o kadar iyidir.

Mühim not: Ne olursa olsun mutlaka UNIX platforuma geç, eğer hala geçmediysen. Hayatında unix kullanmamış bir programcı düşünmek bile istemiyorum. Her türlü IDE'den uzak durmak sağlığa daha yararlıdır, bir compiler ve bir editör esastır.

programlama dilini boşver, algoritma öğren bence. programlama dili kolay.

edit: kolay dediysem yani nasıl olsa öğrenirsin gibisinden.

Programlamaya ilgi duyuyorsan bilgisayar mühendisliği kasma programcılık veya bilişim sistemleri oku, onlar da programcılık yapıyor...

polarize filtre parlamaları, yansımaları engeller ve mavilerin doygunluğunu arttırır. filtre ile yapıldıysa bu filtre polarize filtredir.

bir de sadece renk doygunluğunu arttıran bir filtre vardır, polarize gibidir, ancak parlama ve yansımalara etki etmez. ama gel gör ki adını unuttum nanenin. skylight filtre olabilir.

polarize renkleri bu kadar pörtletmez.
fotoşok yoksa bile raw processing var.

polarize filtre böyle bir etki yapmaz. çekim şekliyle belki bu renkleri elde edebilirsin ama normal bir renk tonuna polarize filtre bunu yapamaz.

portelerde en güzeli filtre kullanmamak.

polarize filtre ışığın yoğun olduğu yerde (genelde gündüz özellikle de güneşli havada) kullanılır. gece doğal ışıkta kullanamazsınız mesela.
bu renkleri photoshopsuz elde edemezsiniz. yani edersiniz slr'ın saturation'ını arttırıp ama böyle düzgün olmaz, gözü rahatsız edici düzeyde parlak olur.

filtrelerden ziyade ışık kullanımına ağırlık verin derim. bütün sihir ışıkta.

fotodaki etki kontrast ın arttırılmasıyla olur, saturation da arttırılmış.

portrede etkinlik en iyi renk doygunluğu ile olur, filtreler olan şeyi değiştirir, renkler tonlar iyi olmazsa onlar da yaramaz. yani kaynak önemli. portredeki en önemli şey objektifin kalitesidir. şunu önereyim, en iyi portre dar açı ile çekilir, çünkü perspektif dar açı ile gerçeğe yaklaşır. yani compact bi makinen varsa, yani ufak, en büyük zoom değerinde uzaktan çek fotoğrafı. slr varsa zaten dediğimi anlamışındır.

nd filtre takıp kısık diyaframda uzun pozlarsanız olabilir sanki. nd filtre takmazsanız zaten gün ışığında uzun pozlayınca bembeyaz fotoğrafı alırsınız elinize.

sadece dündü.

fazla bişey kaçırmadın. hd olanı çıkar yakında onu indir, zira tam bir görsel şölen. ama iğrenç ntv de pek de güzel olmadı. 14:9 gibi yayınladılar, kablo tv de güzel değildi, hd ye yakışır bir belgeseldi. ama paso efekt kullanmışlar.

zaten dünkünü indirdim de bu iki gün de var mı diye sormuştum. :) teşekkürler.

nikon D90 bence en güzel seçim olur üzerindeki obfektifde yeterli ama sen canonda karar kılmış gibisin

yerinde olsam birinci seçeneği seçerdim. bunda ilk dslr olmasının önemli olduğunu düşünüyorum. ayrıca body değil lens önemli diyenlerdenim. kit lens kısa süre sonra yetmeyecek emin olun. 55-250 tatmin edici bir tele ben de kullanıyorum. son olarak evladiyelik gövde diye bir seçenek asla yok. tecrübe kazandıkça ekipman arayışı herzaman olacaktır. 1. seçenekte ısrarlıyım ben. yanına bir 50mm çekerseniz uzun zaman yetecektir.

450D kit + 55-250 daha mantıklı
tele lensinden mahrum kalıyorsunuz sırf IS için değmez bence
yine de nikon ve pentaxa bi daha bakın derim :)

mesele IS değil ki "450D kit + fazladan bir lens mi, yoksa fazladan lens olmadan 50D ve üstündeki vasat kit lens mi" sorusu.

soruyu düzelttim. bahsettiğim 55-250'lerin hepsi IS olacak.

ben de uzun uzun düşünmüştüm hatırlarsanız daha yeni..

kararımı canon 50d ile biraz daha fazla para verip tamron 17-50mm f:2.8 ikilisini almaya karar verdim.

alacağınız lenste açının yanında diyafram değerine de dikkat edin derim. kit 18-55 lens f3.5-5.6'dır. yeni başlayanlar için idare eder bir lenstir ama bir yere kadar. ve çok ilgileniyorsanız fotoğrafla o yere de çabuk gelirsiniz.

canon 450d body ise canonu sevmeme sebebimdir. velhasıl 40d 50d ve üzeri sevilmeyecek gibi değildir.

eğer bir 500-600 lira daha verebiliyorsanız dediğim konfigrasyonu bir düşünün. yok çıkamıyorum ama ilerde param olur derseniz ben yine de 50d alın bu sefer de kit 18-55 lensiyle derim. 450d alma niyetiniz varsa ve ağır basıyorsa nikon d90'a bakın derim. canonun kit lensinden kat be kat iyi 18-105mm f:3.5-5.6 vr kit lensiyle 1300 dolar civarına spot olarak hayyamda satılıyor.

neden bu kadar kasıyorsun anlamıyorum. gidip 450 d alacağına 300d al mesela, profosyonel fotoğrafçılık yapmayacaksın bir şey yapmayacaksın, her türlü ihtiyacını 300d karşılar şu an.


2. el fiyatları da 400-500 milyon civarında. bence çok daha mantıklı.

55-250 iyi bir objektif değildir, sigma 17 50 de o şekilde.
450D ile 50D çok farklıdır, 450D amatör giriş seiyesidir, 50D ise semi produr, farkını çok fazla anlatamam yazarak, eline alıp kullanınca farkedersin. ben afallamayı zamanında 350D den 20D ye geçişte yaşadım, kaybettiğim vakte lanet ettim. ayrıca kullanabilene 18-55 güzel bir objektiftir, zaten olay fotoğrafçıdadır, onun yerine 50mm f1.8 almayı dene, tele objektif için biraz bekle acele etme. çünkü daha makineni almadan ne tarz objektif alacağın belli olmaz. bi kullan bi süre, tarzın sevdiğin şeyler ve ona göre alacağın obj değişir. dslr olayının pişmanlığı normal pişmanlığa benzemez. sonra fotokritikten falan 2. el objektif bakarsın. ve hayyama gitmişken metro fotodan başka alma.

ama amerikadan getirenler de var, biraz daha ucuz olabilir. mesela [email protected] ben macbook pro mu bu adamdan aldım, gayet iyi bir insan, msn e ekleyip en azından fiyat al. 50d mi de yine bu adamdan alcam sonra. canon tercihinden dolayı tebrikler.

gönlüm el vermiyor, söyleyeceğim: canona fazla bağlanıp nikon opsyonunu unutma. d80 + AF 18-70 1.seçenekten daha iyi bence. kalitesini geçtim, ergonomisi bile basar, neyse :)

ilk dslr'ın olacaksa lens mevzuuna o kadar takılma, 2. seçeneği al. adam gibi bir gövden olsun. daha sonra alırsın diğerlerini. 55-250 ucuz bir lens zaten.

farklı kedi kumları var, kristali falan, denedin mi?

evet farklı türde kumlar aldım sonuç yine de aynı.

acısos dökün kuma bak bi daha yiyorlar mı

mama veriyorsunuz değil mi? (garanti silincek bu)

bir süre kum kullanmayın bence. gazete kağıdı deneyin.

kumu ayrı yere koyun. arada çıkarın tuvaletlerini yapsınlar sonra içeri alın dicem ama 2 aylık yavrulara bu yapılmaz.

çocuklar demir eksikliğinden falan yer. kedi veitamini minerali falan yok mu

elxa - biraz daha kalsiyum ağırlıklı seyler vermeye calısalım bakalım degisek mi, yogurt denedik onu yemediler ama peynir ve anne sütüne ek olarak inek sütünü de deneyelim bakalım.
charlesbukowskiineksi- yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında :))
mea maxima culpa - ben de aynen öyle yapıyorum su an, gazete kağıdını eşelemeye çalışıyorlar yazık:)
berhan - mutlivitamin verilebiliyor kedilere ama güzel yiyorlar yemeklerini o yüzden bünyelerini zorlamak istemiyorum şu an.

sanırım bir tek benim yavrular yiyor kumu :)

gazete kağıdına devam edin bence. zararı yok. birçok insan kum almıyor, alamıyor ve gazete kağıdı kullanıyor hala. talaş da olabilir. bazı insanlar talaş gibi şeyler kullanıyorlar. ama korkarım sizinkiler onu da yiyebilirler :))

sanırım sadece kötü bir alışkanlık edinmişler. başka bir açıklama düşünemiyorum bu olay için ve bundan vazgeçmeleri lazım. kedileri alışkanlıklarından vaz geçirmek zordur ama bunlar 2 aylık, çabuk düzelirler diye düşünüyorum.

kesinlikle gazete kağıdı vermeyin...
sonra 9 yaşında evde bulduğu her tür gazete, dergi, kitap ve katoloğa işeyen bir kediniz olur...

yenilebilir kedi kumlarından alın saçma evet ama yeseler de bir şey olmuyor bir de kristaller sanırım daha zararlı olabilir o eski kumlara göre sivri sivri köşeleri allah korusun iç kanama fln...

benim ilk kedim de küçükken kum yiyordu, dişlerinin çıktığını düşünmüştüm o zaman zaten bir süre sonra vazgeçti.

ben de küçükken duvar kemiriyordum (geyik değildir). doktora götürdüler demir eksikliği dedi, acayip bir şey verdi ilaç olarak. böyle duvar gibi, kahverenkli bişi, canım isteyince ondan yiyordum. zamanla geçti. şimdi normaliz şükür :). kedilerin de zamanla geçer herhal diyorum yani.

Gerçekten ufakken gazeteye alıştırırsanız ileride kağıt gördü mü işeyen bi kediniz olabilir. Ufakken sık sık karton kuyuta tuvaletini yapmış bi kedinin, hayatı boyunca nerde karton kutu görse içine girip işediğini malesef gözlemledim.

bizim iki aylık kedilerin ikisi de şu anda kumunu yemeye çalışıyor. bu konu ile ilgili bilgisi olan var mı acaba?

dostum bu durumun aynısı dayımın muhabbet kuşunda görüldü.

bir dişi ile aynı kafese koydular çok kötü binmişti dişiciğe sonra bir sürü yavrusu oldu.

bizim rahmetli de yapardı. aldığımız adam, ki petshop falan değil bildiğin kuşçuydu, konuşmaya başlar yakında demişti. iyi bi şey yani bu.

mutluyken ve kur yaparken yapıyolar.

hepsi yapar. hatta aç güzel bi müzik geç karşısına başla headbange, eşlik eder o da. :)

yakında aynı şekilde sağa sola sallanmaya başlarsa korkma. çok keyiflenince bir de böyle dans ediyorlar çünkü.

genellikle ayna karşısında yapıyorlar bu hareketi. bazen "cik" diye bir ses çıkarıp kafalarını hızlı hızlı sallıyorlar. aşırı mutluluk, şımarıklık gibi bir durum oluyor biraz. bir yerde okumuştum, gagalarını gıcırdatmaları da (bazen, özellikle uykuya dalmadan önce yaparlar) mutluluktanmış mesela.

eğer bahsettiğin hareketi daha yavaş yapıyorsa kur yapma durumu da var. üst katta oturuyorsan, cama konan güvercin ve kumrularda da görürsün bunu. o çıkarttığı sesi de bazen "hayır" demek için kullandığımız "cık"a benzetiyorum ben :)

sevin, öpün, koklayın, beraber "cık"layın hatta :) ilgi/sevgi delisi hayvancıklar bunlar.

ne amaçla kullanacaksınız lensi önemli olan bu? kit lens 18-50 veya 18-70 aralığındadır muhtemelen. dolayısıyla size geniş açı çekecekseniz yeter ancak teleobjektif olarak işe yaramaz, bu durumda 70-300 aralığında bir zoom lens ile tüm odak uzaklıklarını (hemen hemen) kapatmış olursunuz. lensler prime (sabit odak uzaklıklı) ve zoom lens (değişken odak uzaklıklı) olarak ayrılır bunların da en açık diyafram değeri düştükçe fiyatları artar. örneğin 50mm f1.8 180 TL iken 50mm f1.4 300TL+ 50mm f1.2 ise herhalde 1000tl ve üzeridir. Burada diyafram ne kadar açılabiliyorsa düşük ışık performansı da o kadar yidir.

Ne çekmek istediğinize karar verdikten sonra istediğiniz odak uzaklığında ve amaca yönelik bir prime lens veya iyi bir zoom almanızı tavsiye ederim. lensin yorumlarını netten okuyup mümkünse bir kaç kare çekmeden de almayın derim.

mümkün mertebe canon harici almamaya çalış. ve spot al, bozulacak şeyler değildir bunlar. fotokritiğin satılık forumuna bi göz at.

lens alışverişlerimi mümkün mertebe fotokritik forum üzerinden yapıyorum. sıfır lense tonla para vermeye gerek yok. sıfır sigma parasına ikinci el bir canon lens bulabilirsin (lensine bağlı tabii..)

optik konularda garanti gibi bir kavram olmadığından sıfır almak anlamsız. birileri tarafından kullanılarak çalıştığı teyit edilen, mekanik optik ve kozmetik kusuru olmayan, tıkırdamayan, satıcının önünde denenerek alınan bir lensten daha iyi ne olabilir ki?

dikkat: piyasada diyaframı bozuk lensi itelemeye çalışanlar var. lensi denerken gövdenin sol alt yanında bulunan diyafram tuşuyla yaprakların çalışıp çalışmadığını kontrol et. yapraklar geç tepki veriyorsa lensin içi nemlenmiş olabilir. aman deyim.

kenrockwell.com daki lens yorumları, her türlü kullanıcıya hitab edecek şekilde hazırlanmış. bu siteye güvenebilirsin.

yan sanayi lensler arasında performans sıralaması genellikle şöyledir: tokina > sigma > tamron
fiyat sıralaması da tam tersi tabii. tamron aldığı güne lanet eden insanlar da var, beklentine bağlı.

verdiğin bilgilere göre (makinanın full frame olmadığını varsayarak) 25 ila 35 mm arasında sabit odak uzaklıklı, diyaframı da 2 den küçük olan bir lensin sana uyacağını düşünüyorum. seçenekleri belirleyip kenrockwell'e bir göz at

agnostik ol kurtul.

islam ol kurtul gibi oldu ama :)

e iste madem aklına yatmıyor, bu celiskileri de farkediyorsun yeni yeni koy gtune rahvan gitsin. aile yuzunden olacaklara da bi sure kamufle edeceksin zor durumda kalacaksan. yok ayakta durabileceksen o baskıya da direnc gostereceksin.

(bkz: deizm)

dostum sakin ol, yavaş yavaş anlarsın neler hissettiğini, kafana hangisi yatarsa ona göre takıl. sana kim ne anlatsa boş şu anda, önemli olan senin ne hissettiğin. ateizm yolunda ilerliyorsan, annen, annanen için beyaz yalanlar hazırlayıp gözlerine hoş görünürsün. tabi istersen.

not:iyi kötü inananlardanım.

bu kendi kararınız, çevrenizdeki kimseyi düşünmeyin. çıkın yürüyüşe, oturun sakin bir yere düşünün, ben neye inanmalıyım diye. bulacaksınız cevap..

of pof, bayağı yazmıştım ama sildim.. sonuç olarak, size kalmış bir karar. kararı verdikten sonra da göreceksiniz ahım şahım bir şey değişmeyecek hayatınızda yani her yer bir anda aydınlanacak ya da kararmayacak..

neden acı olsun? neden böyle hissediyorsun ki? düşünen bir yaratıksın ve hayatın boyunca karşına çıkan durumları, olguları, gerçek olduğu iddia edilen şeyleri sorgulamadan kabullenirsen bir anlamı kalır mı düşünebilmenin?
kaldı ki günlük yaşamında bile karşına çıkan her şeyi sorguluyorsundur. ama bu iş küçüklüğünden beri ortalarında bulunduğun insanların sana aşıladıkları inanç sistemine gelince tamamen ortadan kalkıyor. neden?
tabii ki sorgulayacaksın.
türkiye'de değil de hindistan'da doğsaydın ne olacaktı? hindu dilini konuşup budist olacaktın. tıpkı konuşacağın dili seçme şansın olmadığı gibi din seçme şansın da yok.
ama belli bir düşünme kapasitesine erişip dünya üzerindeki diğer dinlerin de farkına varınca bunu değiştirmek kadar doğal bir hakkın da yok. dünya üzerinde binlerce din var. her şey hıristiyanlık ve islamiyetten ibaret değil sonuçta. ateizm de bir inanıştır.
hiçbir şey zorla olmaz. eğer islamiyet seni tatmin etmiyorsa, kafana yatmayan tarafları varsa bunda kimin ne suçu var? kim seni yargılayabilir?
ben de ateistim. başkasına zarar vermediği sürece inanana da inanmayana da saygım var.
neden inanmadığıma gelince sayısız nedene sahibim. bir tanesini duymak ister misin?
hep merak ederim mesela 600lü yıllarda bir arap yarımadasına inen bir din, herkes için olduğu söylendiği halde neden aynı anda dünyanın farklı bölgelerine de seçilmiş kişilerce yayılmadı.
kristof kolomb amerikayı keşfettikten sonra orada yşaayan mayalar ve aztekler gibi uygarlıklar periyodik olarak tanrılara kurban veriyolardı aralarından birilerini. piramidin tepesine yatırıp canlı canlı kalbini söküyorlardı kurbanın. ve avrupalılar bunu islamiyetin arabistana inişinden yüzyıllar sonra görebildiler. neden?
ordaki insanlar da yanlış(!) inanışlar içindeyken onlara islamiyet için bir şans neden verilmedi?
düşünecek o kadar şey var ki aslına bakarsan. bu sadece küçük bir örnek.
neyse çok uzadı yetr bu kadar :)

şunu da eklemeliyim tabi; tüm dinlerin özünde iyilik var, güzellik var. bu açıdan çok da fark etmiyor aslında neye inandığın. dünya üzerinde ortaya çıktıkları yer ve zamana göre kuralları değişiklik gösteriyor sadece.

pfff.. turtle ya da başkaları inanmıyorsa inanmıyor. mantıklı şeyler de ileri sürebilirler, bunlar onların seçim ve düşünceleri. önemli olan sizin mantığınız ve yüreğinizin neyi kabul ettiğidir. bir tanrıya inanıyorsanız ama şimdiki dinler ve uygulanış biçimleri sizi rahatsız ediyorsa, şimdilerde birçok insanın hissettiğini hissediyorsunuz. tanrıdan uzaklaşabilirsiniz insanlar yüzünden ama bence imanınız varsa uzaklaşmayın. bana özel mesaj atarsanız daha fazla konuşabiliriz (tarikat lideri falan değilim :) )
bilgisizlikten ve şimdiki dinler (insanların dini uygulayış biçimi) yüzünden mantıklı insanlar böyle düşünebiliyor ve bu gayet de doğal ama insanların değil tanrının bu konuda ne düşündüğü ve ne dediği önemli.

sen kendini nasıl hissediyorsan, gerçekten kafana hangisi yatıyorsa odur önemli olan. İllaki bir dine inanacaksan eğer seçtiğin dinin özüne inan, inanç işi çok ayrıntıya indirilmemesi gerekir. Ayrıntıya indikçe gerçekten saçmalıklarla bürünür.dini seçeceksen saptırılmamış, saçmalıklardan uzak bir inanışın olmalı.

herkesin inançlarını yaşama şekli farklılık gösterir. yani senin durumunda olan başka bir insanın olması mümkün değil. tamamen yalnızsın.

bir tarafta gerçekler demişsin ama ilahi dinler konusunda gerçek diye bir şeyden söz edemeyiz. varlığı ya da yokluğu kanıtlanamaz kavramlar var ortada çünkü. buradan bir çıkarım yapacak olursam sen zaten inanmamayı seçmişsin ama farkında değilsin.

sen canını sıkma Allah büyüktür :D Aslında şaka bir yana, işin güzel tarafı da bu zaten, istediğine inanmakta ve hayatını ona göre yaşamakta serbestsin. İster Allah a kulluk edersin ister Flying Spagetti Monster a kim ne karışır, kimin ne haddine?

Ama daha fazla öğreneyim de öyle iman edeyim diyorsan diğer versiyonlarını da bir oku derim. Tevrat, Zebur, İncil, Kuran vesaire nin. Hatta 13. Gezegeni de oku. Ondan sonra kararını ver.

Ben inanıyorum, ama sebebi tamamen bana ait, arkadaşlarımın çoğu inanmıyor o da onların problemi. Ne yaparsanız yapın aileyi üzmeyin hem sizin huzurunuz bozulmaz hem de onların. Kimliğinizi de gizlemek zorunda değilsiniz çünkü inanç kişisel bir şeydir sorgulanamaz kimseyi de ırgalamaz. :D

ben şu noktadan bakıyorum: insan inanabileceği hemen hemen herşeyi denemiş. ilk başlarda, taştan havadn, sudani geceden yağmurdan korkmuş, onları kutsal bilmiş. daha sonra bunlarda korkulacak bir şey olmadığını anlamış daha ruhani şeylere yönelmiş: atalar ruhu, kurban ruhu, totemler vs. bunlardan da bişey çıkmayınca, gözle görülmeyen gidilemeyen yerlerde yaşadığına inanılan tanrı ve tanrıçalara inanmış. bu işin boku çıkınca bunların sayısını azaltmış, bire düşürmüş. tek tanrılı dinlerin her biri, kendinden önce gelenlerin zayıf yönlerini kapatmış.

böylesi bir gelişim çizgisi açıkça ortada, amma, belgesellerde gördüğümüz muazzam işleyişin kendi kendine olduğuna inanmak, diğerine inanmaktan daha zor.

o halde, bu işleyişin arkasında "bir bilenin parmağı" olmalı, sen buna ister allah de, ister enerji, ister doğa ana, ister karma...

kırmızı hap ı seçersen, bu dünyayı boşverip öbür dünya için çalış, mavi hap ı seç, ulan nası oluyo da oluyo diye şaşıra şaşıra belgesel islemeye devam edersin..

başlarda öyle oluyor. ilk farkediş ve olayları yeniden yprumlama zamanıda, tüm değer yargılarımızı değiştiriyoruz. bu yüzden yeni kimliğimize kendimiz bile alışamıyoruz. doğal birşey bu. sabah uyanıpta uykuya geri dönme isteği gibi. uyusak mı uyanık mı kalsak bilemiyoruz. ama daha sonra etkisini yitiriyor bu olay. hatta geriye bakıp, "yahu neler yapmışım, bu kadar zor muymuş." bile diyorsun.
zamana bırak ve değişimin tadını çıkar. çünkü artık bu kaçınılmaz. (:

yaptigim yanlis seylerden dolayi basima tesaduf olamayacak kadar enteresan ve spesifik olaylar geldi. su an burada paylasamiyorum herkesle ama beni etkileyen seylerdi neticede.

ha farki anlaman icin soyle soyleyeyim. sofu degilim, namaz kilmam, oruc da tutmam. benim tek dikkat ettigim sey insanlarin kalbini kirarak onlarin ahini almamak, kul hakki yememek kisaca.

bende seninle aynı durumdaydım dostum . ben de ekşi okuduktan sonra aklıma birkaç soru işareti geldi.

ama dinimden vazgeçmedim. bir süre sonra inanmak için bir kanıta ihtiyacın olmayacak olgunluga erişiceksin. ona kadar birazcık bekle sakinleş fazla kafaya takma.

sakin olmayı başarabilirsen, hiçbir sorunun yok demektir.

ekşi okuduktan sonra aklında birkaç soru işareti gelen insanlar varmış meğersem. ne kadar garip! ekşi sözlükten başka bir şeyi okumamanın da çok açık bir ifadesi bu.
ve bence asıl acı olan da budur.
eski inançlarımdan şüphe duymaya başlıyorum(!) diyerek üzüleceğinize, yeteri kadar bilgi sahibi ol(a)madığınıza üzülmelisiniz.böylesi çok daha iyidir.

okuyunca doğru yolu bulursun diyeceğim ama başkalarının fikirlerini okumak onlardan etkilenme gibi şeyleri doğrurur. onun için objektif yaklaşan bilimsel şeyleri oku bence.

"ben neye inanayım?" diye bir soru olamaz, inanıyorsan inanıyorsundur, inancına şüphe düştüyse inancınla ilgili kaynakları kitpaları okuyup gözden geçirmeni öneririm, en azından mantıksız gelen şeyler gerçekmi yoksa söylentiden ibaret mi onu anlarsın. yine mantıksız ve uzak geliyorsa zaten inanmıyorsun demektir.

birsürü şey yazdım göndere basacağıma gizle'ye bastım gitti.
sonra tekrar okudum sorunu ve istediğin cevabı yazacağım.


yaratıcıya inanıyorum çünkü başka türlüsü rasyonel gelmiyor.
dine inanmıyorum çünkü apaçık biçimde insan ürünü kurallar ve hikayeler silsilesinden başka birşey değil.
Tanrı tanımı ve kavramı çok net ve iddialı, peki, güzel.
peki Tanrı'nın din-leri öyle mi? hepsinde o kadar çok açık var ki ne yazık ki tüm kredisini tüketiyor, din fikri.
Şu an nasıl bir adam çıkıp da husuhsuhu dini kuruyor insanan üç beş insan çıkıyor ya.
Büyük dinler de zaman içinde dinlerin insan ürünü olduğunu kabul edecek ama, ya bakın öyle olsa bile güzel şeyler diyoruz kötü şeyler mi diyoruz sanki argümanıyla adam toplayacak.

valla turtle okuyunca benim yüz kaslarım gelişiyor. kahkahalar atıyorum. imanım kuvvetleniyor.

benim önerim kimseyi okuyup etkilenme. turtleı okuyunca bu oluyorsa authoru hiç okuma:))

sağlam bir imanın varsa etkilenmezsin yazılanlardan. sağlam iman neyle olur.
ibadet ile olur.
inanmış kalp ile olur.
ibadetlerine özen göster.
kitaplar oku bıol bol.
doğru yolu zaten görürsün.
(bkz: islam)

illa islam ya da ateizmi secmek zorunda degilsin, bunun bir suru ara kademesi var. sahsen benim anladigim manayla tanri, insanlarin bile ustesinden gelmesi gereken ofkeye kapilip fevri karar vermek, insanlari ellerinde olmayan, kontrol edemedikleri seyler yuzunde suclamak, kin gutmek, bilerek ve isteyerek birilerinin canini yakmak, ayrimcilik yapmak vs gibi ozellikler tasimamali. bu nedenle de islam'im allah kelami olduguna kesinlikle inanmiyorum. sizce birilerinin her sene duzenli olarak kabe'yi ziyaret etmesi allah'in mi isine yarar mekkeli bir tuccarin mi, domuz yenmemesi allah'in mi daha cok isine yarar mekkeli bir koyun tuccarinin mi, kadinlarin asagi bir tur olarak gorulmesi, koleligin serbest olmasi filan bunlar yuce bir yaradana yakisiyor mu? topu topu bir kac tane ayet gonderiyorsun ve bunlar evrensel kurallar olacak diyorsun, ve evrensel kurallardan biri peygamberin evine gidince cok oturmayin. sizce bu, bilgisi sonsuz bir yaraticinin isi mi yoksa herkes kadar dunyevi arzulara tabi siradan bir insanin mi?
ama islam'a inanmayip yine de tanri inancini koruyabilirsiniz. herhalukarda iyi bir insan olmanin her seyden onemli oldugunu dusunuyorum. tanri varsa ve siz dogru oldugunu bildiginiz icin iyi bir insansaniz, bence onun nazarinda odul veya ceza nedeniyle iyi bir insan olandan daha kiymetlisiniz. tanri yoksa, olunce zaten bu konulari dusunmenize gerek kalmayacak:)

muhammetin öğretilerinin ve kitabının, kendi kültürünün ve kişiliğinin sonucu olduğunu görmek çok kolay. -küçükken insanın beyin damarlarını tıkamamışsa düşünce özürlüler.

ama lakin ki, atesizm bir ınanıştır demiş biri, yuh at yalanını..! bana mesaj at demiş biri ona da hehe: ) gerisi bilimin alanına giriyor, zaten oldum olası tanrıyı ispatlamak veya yermek için felsefeyi kullanan tiplere uyuz olmuşumdur. ister dinci olsun ister ateist filozof, hepsi ezik.

inanç inanç, kabul, sorgulamadan kabul= iman. beyin yerine salatalık turşusu mu var bilmiyorum ki.

suphecimelek.wordpress.com

diğerleri gibi kimseyi dinleme kendin araştır ama sözlük konusu ayrı. bak sözlükten din hakkında asılsız addedilen şeylere. onları bir düşün. bak bakalım gerçekten de kuranın kul yazması olma ihtimali var mı?

sakın ama sakın şimdiden inanç konusunun derinine inme. senin sorunun bir yaratıcı var mı yok mu değil, şuan kafanda olması gereken soru islam.
sözlükte de defalarca kez işlendiği gibi kitapta yazıp saçma olan kısımlar var. gerek kadınlar konusunda gerek peygamber odaklı meselelerde çok haksızlıklar ve saçmalıklar var.

sana öğretilen her şeyi unut ve islamı yeniden araştır. çoğu bildiğini sandığın şey aslında tamamen gerçeğin çarpıtılmış hali.

sözlüğe bak hepsi orda yazıyor.

ben oyumu deizm den yana kullanacağım. buyurun efendim inceleyin başlığını.

(bkz: deizm)

ancak şoyle de birşey var

(bkz: agnostizm)

fakat daha da önemlisi şu var

(bkz: rahat ol)

herkez sana kendi inancını empoze etmeye çalışacaktır. baksana yukarıya. hatta bunu bile dahil edebilirsin. kalbinin bilimin mantığın ve gerçeklerin sesini dinle. ancak ruhununkini de ihmal etme. her insanın bişeye inanmaya, sırtını dayamaya ihtiyacı vardır.

kuran ı, incili oku, tevrat ı oku zeburu, hatta fikir vermesi açısından risale i nur saçmaığını da oku. ve tekrar kalbini dinle.

şöyle diyeyim (herkesinkini okuduktan sonra), iman: güvenmek ve inanmak demektir.
iman için bilgi (çok önemli bir nokta), doğru ve samimi bir kalp ve bağlılık gerekir.
sorgulamadan kos koca bir iman sizi bir süre sonra böyle bir yere de getirebilir.
bilgiden yoksun bir iman da yanlış yollara saptırabilir.
islam dininde bilgi eksikliği var bence, bu nedenle sorgulayıp olaya mantığıyla yaklaşmaya çalışan bir sürü insan islamiyet yolunu bırakıyor. islam alimleri bile bir sürü şeyin safsatasıyla uğraşıyorlar.
hristiyanların, yeni doğmuş çocuğun suratına su serpip (vaftiz) onu tüm günahlarından arınmış bir hristiyan yaptıklarını sanmaları gibi, kimse bir dine doğuştan tabi olamaz. neyi, kimi aldatıyorsunuz yani? (yazar burda genele sesleniyor) o çocuk büyüyünce nerde benim allahım, neden böyle böyle olmuş diye sormuyor mu? işte soruyor. akıllı insan sorguluyor, tanrısını tanımak istiyor. tanrıyı aradıkça da şaklabanlar çıkıyor karşısına, daha bir uzaklaşıyor.
herhangi bir zümreye ait olmak zorunda değilsin. kendini şöyleyim, böyleyim diye tanımlamak zorunda değilsin. her dinde tanrının doğruları aynıdır, kaldı ki tanrının doğrularıyla toplumun doğruları çoğu zaman paraleldir.. bir tanrıya inanıyorsan bu doğruları uygula hayatında. sorarsa da seni aradım ama bulamadım dersin, cevabın zaten hazır, samimi de bir cevap.

olduğunu nereden çıkardın?

Boya ve tekstil firmaları var diye biliyorum

valla şahsi bi bilgim yok ama altınyıldız her yere reklam vermiş nano teknolojili kumaş diye... o geldi aklıma

bu olabilir mi ?

www.nnt.com.tr

dyo nano boyada bilkent nano teknolojide yapılmış idi

askeriye bi 10 sene içinde ciddi uğraşacak kendi işlemcilerini çiplerini üretmek için. çünkü askeri şeyler üretmek için şerrefsiz amarika çip entegre falan vermiyor satmıyor.

yakupoğlu tekstil kullanıyor bildiğim kadarıyla.
edit: kullanmıyormuş

bildiğim kadarıyla odtü kendi ccd sini üretmeye çalışıyor. bu işi bir şirket bünyesine yapıyor olabilirler. incelemek lazım

sadece bir fikir: telefonu açıp "neden arıyorsunuz?" desen?

Kart satmak istiyorlardır. Abuk sabuk bir kampanyaları vardır ona dahil etmek istiyorlardır. Beni de Finansbank arıyor.

Mesleğiniz nedir sakıncası yoksa?

açıp sormak, ya da küfrederek klişe yapmak gelmedi değil. ama inatla bana mail yoluyla da ulaşmalarını bekliyorum.

@sui
öğrenciyim işin garibi. hani kredi falan verelim deseler tamamen garip.

SDün beni dse birisi arasdı, bi bayan. finansbanktan arıyorum konuşmalarımız sda kayıt altına alınıyor falan... neyse, bensd e bozuntuya vermedsim. ismimi sorsdum yalan söyledsim (lan hani başvurmuştum kresdiye insan ismimi bilmez mi?) neyse sdevam edselim kimlik bilgileri sdedsi ben sde aptala yatıp sdoğsduğum yer ve ilçeyi söyledism halbuki o kimlik numarası istemişti, neyse sonra tam adresi isteyince yeter dsedim. isminiz neydsi dedsim, suzan dsedsi, suzan hanım bakınm sdedim ben öyle bir başvuru yapmadım yanlışlık olacak, ama ne olacağını görmek için sdevam ettim dsedsim. kasdın eh uhm oldsu kapadsı iyi günler dsileyip.

(aranan no cep tel. ise) bazen otomatik oluyor o aramalar. işte şöyle fırsatlarımız var, böyle hedelerimiz var.. ilgileniyorsanız şunu tuşlayın vs. cevap vermediğinde de sürekli aranıp duruyorsun. öteki türlü bir şey olsa iki-üç kere arayıp vazgeçerler.

Acaba ben mi aradım :) Şaka bir yana açın efendim , arıyorsak önemli olabilir , sizin adınıza başka birisi başvuru(kredi , kredi kartı)yapmıştır yada başka bir özel durum olabilir. Hiç olmadı size kampanyalarımızdan bahsedecek de olabiliriz , o zaman ilgilenmiyorum deyip yüzümüze kapatabilirsiniz.

@lngrad

ama ısrarla arıyorsunuz :P

peki arayıp konuşacağım. olmadı siz arayın rahat zamanda, muhabbet ederiz :)

beni de hsbc arıyıp duruyodu,boşluğuma gelmişti tatil zamanı sabahın köründe açtım ve yaklaşık 10 dk boyunca kesintisiz konuşan bayanın nefes alma arasında
"Hanımefendi ben öğrenciyim ve tek gelir kaynağım da babamların verdiği harçlık ki onunda da aylık gelirim 1 milyarın(o zamanlar sıfırlar atılmamıştı) altında.Okuldan bilgilerim alınıp yollanan kredi kartlarını da kapıya kadar geldiğinde kabul etmiyorum.Konuşmaya devam etmek istediğinizden emin misiniz?"
dedim.
ve hanımefendi direk iyi günler diyip kapadı.
Kurtulmak Çok zor değil esasında.

e süper daha ne... kontör gelir devamlı.

bi şekilde kaynaştırman gerekli.. bu da diğer köpeklere yaklaştırarak olur.. ben bunu denerdim ama sana denemelisin diyemem..

sevgili dostum. Öncelikle köpeğinin yanına yaklaştıracağın diğer köpekleri düzgün seçmelisin. yani sakin hayvanlar olmalılar. Sonra köpeğine pinch denilen bir tasmayı takmanı tavsiye edeceğim. pozitif bir metod değildir ancak kısa sürede sorunu çözmeni sağlayacaktır. Diğer köpeklerin yanına giderken gayet sakin olmalısın; çünkü sen heyecan yaparsan köpeğin agresifleşecektir. İplerin senin elinde olduğunu ve her şeyin kontrol altında olduğunu hayvana hissettirmelisin. Unutma, sen o sürünün liderisin ve kime saldırılır, kime saldırılmaz kararı sen verirsin. Başlangıçta köpeğinin diğer köpeklerle oynamasını falan hemen beklememelisin. Sosyalizasyon yavruyken aşılması gereken bir süreç, bu yüzden senin işin çok da kolay değil. Lakin elindeki ırkın yumuşak bir ırk olmasından kelli umutluyum. Köpeğine zaman ver. Diğer köpeklerin yanından geç git, onlar hiç yokmuş gibi. Eğer köpeğin onlara sakince yönelirse dokunma, koklaşsınlar. Lakin bir hamle yapması durumunda tasmasını sertçe evet sertçe çek. Pinch dediğimiz zıkkım iyi kullanılmazsa köpeğe bir faydası olmaz. Bu yüzden bunun için sana yakın bir eğitmenle iletişim kurmanı tavsiye ederim, fakat yapamıyorsan bir denemelisin. Pinch tasma köpeği yalama hale getirmemeli. orada kesin olarak yapılmaması gereken bir davranış var ve onu cezalandırıyorsunuz, köpeğiniz bu hamlenizden sonra size dönebilir, eğer böyle bir şey olursa kendinizi korumalı ve köpeğin sizi ısırmasına izin vermeden askıda bekletmelisiniz. Bu ağır bir ceza olacaktır fakat köpeğiniz size ya da başkalarına saldırırken bir kez daha düşünecektir. Daha önce çok fazla köpekle tanışmadığı için bu davranış iyice oturmadan bence önünü kesmelisiniz. Ve unutmayın, çevrenizde iyi huylu köpekler olsun. Sizinki çemkirince karşılık verecek değil, kuyruk sallayacak sakin köpekler...

@shadowhook
verdiğin tavsiyeler tehlikeli, anladığım kadarıyla da sufigay bu konuda deneyimsiz. dediğin gibi doğru kullanması mümkün değil gibime geliyor.
can yakan tasmalar stresi arttıracaktır. süreci de zorlaştırır. ve yanında sen olmadığında saldırgan davranışı engelleyemeyebilir.
köpeğini birazcık gözlemle; saldırganlığın sebebi korku mu? yüksek bir ihtimalle korkudur ve ölmektense karşı saldırıya geçmeyi tercih ediyor. çok sakin huylu ve çok az hareketli/oyuncu olmayan köpeklerle bol bol birlikte vakit geçirsin.

bir film ya da kitapta görmüştüm. köpeğin teki kendini insan sanıyordu. belki sizin köpeğiniz de o yanılgıya düşmüş olabilir. doğduğundan beri insanlar ile büyüdüyse.

köpek kuyuruğunu sallarken sağ tarafa doğru birazcık daha fazla gidiyorsa kuyruk o an mutludur, eğer ki kuyruk sallarken sol tarafa doğru daha fazla sallarsa tedirgin stresli veya sinirlidir.

kömürlükte yaşadığı için zamanında büyürken stres içinde büyümüş sanırım, zaten belli bir stresi var, ve bir köpek gördüğünde de azcık artsa onun eşik değerini aşıyor muhtemelen. öncelikle sana saldırması kabul edilemez bir davranış. patronun kim olduğunu göstermelisin. malesef ceza uygulaman gerekir sana saldırınca. ama doğru davranışlarda ödüllendirerek ona o davranışın doğru olduğunu göstermelisin. yaninda köpek kurabiyelerinden de taşı bence. bu stres seviyesini azaltmak için başlarda çok gürültülü kalabalık yerlerde tasmasını sıkı tutarak beklet, bu tarz yerlere alışmasını sağla, çocuk parklarının etrafında dolaştır, gürültüye çocuklara alıştır ki, bi çocuğa saldırma ihtimalini kaldır ortadan.

stresini arttıran her şeye saldırabilir dikkatli olmak lazım.

bir de national geographic HD de köpekli bir belgesel çıkmıştı, sorunlu köpeklerin eğitimini gösteriyordu, bunlar travma yaşamış ve doğuştan zihinsel özürlüleri de içeriyordu. aynen seninkine benzer bir durum vardı orada. kolayca diğer köpeklere alıştırıyorlardı köpeği. o belgeseli paylaşım ortamlarında bulmaya çalış, sorunun cevabı yöntemi orada.

selamlar soufigay,

daha öncede yazmıştım, köpeğinizin mutlaka bir profesyonel eğitmen tarafından görülmesi ve değerlendirilmesi gerekiyor diye, gene aynı şeyleri biraz açarak yazmak istedim.

öncelikle zor bir durum, köpeğin sosyalizasyon eksiklikleri olduğu ortada. ancak agresyonun sosyalizasyon eksikliğinden mi, yoksa fobik mi olduğunu bilemiyoruz şu anda. sosyalizasyon periyodundan olsa insanlara da aynı agresyonu gösterme ihtimali büyüktü. şu anda canlı olarak görmediğim bir köpek hakkında kesin yorumlar yapmak istemiyorum, ancak bana agresyonun sebebinin bölge koruma ve/ veya yanlış işaretleme olduğu gibi gözüküyor. ha bu nedir?

sahip köpeğini yanlış işaretler, misal elimizde bir golden var, karşıdan bir köpek geliyor sahipli, diğer köpek golden' a havladı, golden' da diğer köpeğe gider yaptı. sahipte bundan onore oldu ve köpeği motive etti, sevdi, aferin oğlum dedi vs. köpek burada gider ile ödülü bağlar. her gördüğü köpeğe bunu yapar, daha sonra bu davranış pekişir, alışkanlık olur. alışkanlığa da örnek olarak; köpeğe otur komutu öğretirken mama verilmesini ve daha sonra köpeğin acıktığı zaman karşınıza geçip oturmasını verebiliriz. işte burada bu çok küçük bir örnek, yani olay köpeğin sosyalleşmesi vs değil, bu sebeplerin bulunup söndürülmesi, yoksa ben size yazarım zıt koşullandırma tekniğini, sistematik duyarsızlaştırmayı, shadowhook' un bahsettiği pinch kullanımını vs. ama bunun sebebini bilmeden sonuca gidemeyiz. neden yapıyor? o yüzden bir çiftlikte bir eğitmen tarafından gözetilmeli ve teşhisi konmalı.

ben köpek konusunda biraz ince eleyen biriyim, bana sorarsanız köpeği elden çıkartın. hayatımın uzun bir bölümünde pitbull, kangal, rottweiler, alman çobanı vs. oldu, en sayko modellerini bile davranış açısından izleme şansım oldu, yakınlarına girdim bir şey olmadı. bağdat caddesi' nde yürürken bir golden tarafından ısırıldım, yani köpeğin adına kanmayın, köpek köpektir ve 42 dişi vardır, her an dönebilir. elinizdeki köpeğin çevreye zarar vermeyeceğinin bir garantisi var mı? yok. o zaman kendi risklerinizi minimize etmelisiniz.

agresyon çok ilginç nedenlere dayanır, travmatik olabilir, genetik olabilir, köpek bunu kullanıyor olabilir. olabilir de olabilir. yurtdışında bu tip köpekler için rehabilite imkanı vardır, ancak rehabilite edilemeyen veya rehabilite olamadığı için sahiplenme şansı olmayan köpekler uyutulur. bu çevredeki diğer köpekler ve insanların sağlığı için şarttır.

velhasıl konunuz çok hassas ve bu konuda çok detay girmek istemiyorum. profesyonel birileri bakmalı köpeğinize.

kargoyu getiren görevli ile kapıda birer kadeh içip değerlendirmesini beraber yapın.

şaka maka, alkol çok kötü bir şey ya. süt için, sahte olup olmadığına kafa yormazsınız. ucuz hem de.

sahte rakı olayı çıktığı zaman da çıkmıştı bu ayırt etme yöntemleri var mıdır sorusu. sahte rakı başlığında da belirli bir ayırt etme yöntemi olmadığı yazıyor. internetten bakınca çok berbat bir türkçeyle yazılmış şu yazıyı buldum alıntı olduğu için direk yapıştırıyorum.

"bi kere nasıl ayırt edecez sahte rakıyla olmayanı gibi tebdirvari bi soru sormayın.. bunun için rakı experi olmak gerekiyo yok bilimsel yolla ayırt etmek istiyoruz diyenler çıkarsa, rakıyı kaynatmayı deneyebilir

sahte rakı (metanol) 64 cantigrad'ta, orijinal aslan sütü (etanol.. canavar gibi) ise 74 cantigrad'ta kaynar. sek olarak kaynatcanız tabi. içine su katınca olay değişir"

kaynak: my.opera.com

sahtelerde metil alkol var işte isterseniz kaynatabilirsiniz..

Viski icin asagidaki azami vergiler gecerli. Aldigin fiyat bunlardan dusukse kesin kacak veya sahtedir.

VİSKİ
35 cl, % 40, 9,93 YTL
70 cl, % 40, 19,86 YTL
100 cl, % 40, 28,37 YTL
70 cl, % 43, 21,35 YTL
100 cl, % 43, 30,50 YTL

mal gibi etiket yapıştırmadılarsa açmadan ayırt edilemez gibi bir sonuç var...

gittigidiyordan aldığım için fiyat belirleyici bir unsur değil sanırım, 1 litreliği 40 a 70 liği 30 a aldım da.. teşekkürler cevaplar için tekrar tekrar.

valla dikkat etmekte fayda var.özellikle şu siralar piyasada viski bulunmuyor. (toptancilardan alamiyoruz yahu)... dikkat o yüzden.

tamamen sallıyor olabilirim ama moby dick'teki captain ahab gibi geldi.

google'da analogik soens folk şeklinde aratınca büyük boyutları da çıkıyor.

bana sanki bu grup bu tabloyu albüm kapağı yapmış gibi geldi, ama albümden yola çıkarak ismi bulurum gibi geliyor bana.

ahah bulamadım yine, adamlara yani gruba mail attım. kisfmet.

Tablo zaten. Altta ressamın imzası var.

bence bir insan mersine gidiyorsa tantuni dışınad mutlaka erdemlideki kıbrıs restoranına gitmeli. tabi en son 2000 de gittiğim için hala öyle bir yer varmı onuda bilemiyorum saygılarımla.

(bkz: cigerci bahattin)

Deniz ürünleri seviyorsan Mersin'e 40-50 km mesafede bulunan Narlıkuyu'ya da gidebilirsin.

10 yıla yaklaşan mersin deneyimime binaen:

dostum balık yemelisin mutlaka ve narlıkuyu iyi bir yer gerçekten ha uzak diyorsan, tece civarında giderken sol kolda çok iyi balıkçılar var, bir tanesi tece migrosun karşısında çok iyi bir yer...manzarası da iyidir, bildiğin denize sıfır işte :)

mersin kebap ağırlıklı bir yer olduğundan başka da meşhur yemeği yoktur açıkçası...kebap dışı tavsiye edebileceğim bir yemek veya restoran yok açıkçası...

bir kaç balık restoran da şehre çok yakın sahil yolunun sonunda viranşehire varmadan yolun karşısında var, denize sıfır değil ama lezzetlidir tabi balıklar...

tantuni dışında ciğer olayına girmelisin mutlaka, bahattin veya apo, bir sürü beleş ezme salatası ıvırı zıvırıyla midelerde hoş bir anı yaşatır emin ol :)

msjlara açığım...

goksel tantuni var pozcuda eski işbankasının hemen orda.kime sorsan gösterir tarzında bir yerdir kendisi.ciğer için de ciğerci bahattini tavsiye ederim diğerleri gibi.apo ve doğan da var ama özellikle dogandan uzak durmak gerek.
sahil de balık ekmek yiyebileceğin yerler de var.lezzetli oluyor genelde.

karrdanadam'ın dediği yer söğütlüpınar balık restaurant.gerçekten güzel bir yerdir.

ha bir de manzara istiyorsan,yemek güzel olmasa da olur diyorsan sahilde(pozcu'da) cep sinemasının üstü var.kafe gibi.gün batımına doğru git otur;denizi izle,geçen insanları izle,güneşi izle...

edit:17 yıllık mersin deneyimi.herkeş yazmış eksik kalamam:)

kerebiçci oğuz var.

objektif takılabilen derseniz optik zoomunun ve makrosunun ne kadar iyi olabileceğini takacağınız objektif ile seçiyorsunuz zaten. objektifi değilebilen makinelerin gövdesinde optik zoom ve makro seçenekleri yok. bunlara amacınıza uygun objektifler takarak değiştiriyorsunuz.

başlangıç için canon eos 450D derim ben.

el büyükse 2. el canon eos 20D

nikon d90 da hiç fena değil 1000$ gibi fiyatı olması lazım. 720p/24fps video da çekiyor üstelik güzel objektiflerle ve alan derinliği muhabbetiyle nerdeyse 35mm film gibi çıktı verebiliyor. düşün istersen.

sorunuzun cevabı olmayacak ama makro demişken belirtmek istedim, objektifi çıkarıp tersten makineye elinizle oturtup makro çekebilirsiniz.

arkadaş sanırım profesyonel makine düşünmemiş. bu makinelerde reverse mount yapmak için en az 200 ytl harcamak gerekecek. o fiyata ne güzel makineler alınır makro çekebilecek. elbette bir dslr kadar iyi olmaz da, yani optik zoomu iyi, makrosu güzel deyince dslr makineler kompakt makinelerin sonrasında olmalı. benim tavsiyem fuji'nin finepix serisi makineleri, canon powershot a5** modelleri olacaktır. nikonun kompakt makineleri de iyidir ama fiyatları konusunda bilgim yok.

edit: görmemişim, objektif takılabilen demiş. bence kompakt makineleri tekrar düşünün.

benim kendi ekipmanım da şöyle: nikon d90 + 18mm-105mm nikkor ed vr + 50mm f/1.8d + 105mm f/2.8d micro
bu ekipmanın optik zoomu ortalamadır (6x oluyor), makro için en iyi objektiflerden birine sahiptir, ve de çok daha büyütmek istersem de 50mm objektifi tersten bağlayabilirim. 50mm objektifin düz çekimleri de müthiştir.

canon eos 450d. dslr de giriş sınıfı için bariz en iyi alternatif.

genelde şu şekilde dallandırılır.

önce input ve output nedir onu anlatırsın, sonra sırayla input olan cihazları anlatırsın, sonra output cihazlarını... ekran kartından, lcd monitöre, plotterdan klavyeye, scanner a kadar, kameralardan hepsini anlatmış olursun. bil müh bölümlerinin introduction to computers dersinin içeriklerine bi göz atarasan hazır sunumları bile bulabilirsin.

uzaktan eğitim okuyorum ben,geçen sene bu dersi gördüm ve 14 haftalık konular pdf formatında var.işinizi görür mü ?görürse iletişim adresinizi yazın mail olarak atayım.

mcsamirs (et) hotmail.com

istanbul'daysan istanbul bilişim'e bak mutlaka fiyatlar çok uygun..

sözlükteki ilgili başlıklara bakmanı tavsiye edeceğim zira oldukça ayrıntı içeren bir alışveriş yapmak üzeresin.

şurayı takip etmeni tavsiye ederim. her türlü elektronik ürün için uygun fiyatlar var. forum.donanimhaber.com

istanbul bilişim'in yeşil sermaye olduğunu söylemem gerekir. oradan alacaksan haberin olsun isterim. ayrıca sözlükte istanbul bilişim başlığına bakarsan garanti konusunda insanları ne kadar zorladıkları ve kötü olduklarını göreceksin.

lcd olayına gelince, biz geçen hafta aldık eve darty'den. en iyi fiyat garantisi veriyorlar zaten. samsung - lg - philips lcd tv'lerin hepsi indirime girmişti. 1-2 ay önceki fiyatı 2200tl civarı olan bir lg tv'yi 1850'ye aldık. 42 inch 1080p 100hz 40000:1 contrast 550birim parlaklık vs... tam özelliklerini hatırlıyamıyorum şu an. 1850 + 500tl'lik ses sistemiyle (yanına da bir dvd recorder çaktın mı tamamdır) müthiş bir salona sahip olabilirsin.

alacağın tv'nin son teknoloji olmasını istiyorsan 1080p (i değil p) ve hdmi ve dvi destekli (pc bağlanabilir) olmasına dikkat et. 200hz tv'ler de var ayrıca piyasada. teknosa'nın sitesinden fikir vermesi açısından karşılaştırabilirsin tv'leri. çok güzel bir sitesi var.

son bir not: philips, lg'nin ürettiği panelleri kullanıyor, samsung ise kendi panelini üretiyor. bunlar bir sorun yaratacağından değil ama bilgin olsun diye söylüyorum.

istanbul bilişim yeşil sermaye olduğu için aynı ürünü başka bir yerden 1 milyar daha pahalıya alman daha mantıklı olacaktır.

ayrıca darty'den ya da başka bir yerden, en düşük fiyat garantisi ile ürün alırsan istanbul bilişim fiyatlarını hesaba katmadıklarını da unutmamak lazım. ben 1-2 senedir lcd tv'lerin fiyatlarını takip ediyorum. istanbul bilişim'in fiyatlarına yaklaşabilen göremedim.

marka model olarak doğrudan bir şey söyleyemem şu anda ancak şunu diyebilirim.

samsung, philips, lg falan.. bunlar hep güzel markalar ancak sony değil hiç biri..

ha bir de, lcd tv alanlara şiddetle digiturk plus almalarını tavsiye ediyorum.

hakkını verin cihazın.

1.istanbul'dayim evet.
2.en muhtesem tv olsun gibi bir istegim yok. olsa iyi olur o ayri :)
3.samsung'un en iyi lcd tvleri urettigini duymustum. ama bakinca ayni fiyatlarda sony'ler gordum. ve acikcasi sony markasina gucenim tam. bu konuda ne dusunuyorsunuz?

tv-monitör tarzı ürünlerde samsung'a sonuna kadar güven zira adamlar bu işlerin teknolojisini geliştiren, diğer firmalara panel filan satan bir firma. t240 monitör - 1-1,5 sene önce hd ready bir tv, bir kaç ay evvel full hd tv alan tanıdıklarım var. Muhteşemler hepsi.

tavsiyem öncelikle tv ve ses sistemi için bütçelerini ayırman. sonrasında ayrı ayrı marka model önerebilirim.

Samsung'un görüntü ürünleri genel olarak iyi. Ancak alacağın ürüne göre de değişiyorç örneğin ssamsung'un 6000 liraya sattığı LE52F96BD LEd smartlight kullanan bir model ve şu anda fiyat aralığında eşsiz. (bu arada garip fiyatlara görebilirsin bunu, hepsi burada 16.000 lira yazmışmesela)

Ancak şunu söylemem gerekir ki 1000 lira altına iyi bir ses sistemine sahip olmak çok mümkün değil. 2500 lirayı sadece televizyona ayırıp ses sistemini sonraya bırakabilirsin.

42 inch'de eğer indirimli bulabilirsen PHILIPS 42PFL9732D/10, bulamazsan da PHILIPS 42PFL7403D/10 (3ms, 1920-1080, 500cd, 30000:1, yeterince girş çıkış) yada SAMSUNG LE40A656 (40 inch bu) bakabilirsin bence.

Biz LCD alırken Samsung ile Sony arasında kaldık, Samsung kağıt üzerinde çok daha iyi bir modele süper de indirim yaptı (yani arada 400-500 oynuyordu), ancak gidip ikisini yan yana izledik. I-ıh yani kıl farkı ile olsa da Sony Bravia diyorum başka da bir şey diyemiyorum.

sony bravia var bizde 40'' oldukça memnunuz.

bilisim'den alacagina git Dogubank'tan spot al; ayni sey. o daha da ucuz olur. distributor garantili urunlerle bilisimin fason sozde garantisini ayni sey sanmayin.

istanbul bilişim grey markettir, kendileri ithal eder. garantisi kendisidir. başka yerden sony alırsan 5 sene garantisi olur, ama kampanya bitmek üzere haberin olsun. 2500ytl ye aldığın ses sistemi ve tv den bi tanesi malesef kötü olacak, ne 2000 tl ye iyi tv var ne de 500 tl iyi iyi ses sistemi. çok kötü bir rakam o. bi de sehpa alınacak veya duvar askı aparatı haberin olsun, bunlar da ucuz değil. askı neyse ama sehpalar 200 den başlar.

duvar askısı 50 ytl dediler. 20 ytl indirim yaptılar bize, 30'a geldi. 20 ytl'ye istanbul'dan tekirdağ'a eve teslim kargo oldu ayrıca.

hangi bölümde geçiyor bu

2 kere duyuluyor sanırım ilk sezonda. birini net hatırlıyorum. moss'un jen için öldü diye haber saldığı bölümdeydi. ama çok oldu izleyeli emin değilim

benzer soru geçende vardı, aramaya inanın bence.
www.eksiduyuru.com

Ama yine de, evet o bir papağan cinsi. Dünyada bolca olan da bir cins.

bunlar yeşil pakistan papağanlarıdır. zamanında biz evin balkonuna kafes kurup neredeyse 6 yedi tane yakalayıp evde beslemiştik. bunların hikâyesi, papağanları taşıyan konteynırın bir kaza sonucu devrilip yüzlerce papağanın da serbest kalarak etrafa yayılması şeklindeymiş. herkesçe anlatılan hikâye buydu.

Eğer Gülhane Parkı çevresindeyseniz orada bolca var bu yeşil papağanlardan. belki oradan yollarını şaşırmışlardır.

şehir içinde hiç rastlamadım şimdiye kadar ama 3 sene öncesine kadar İstanbul Büyükçekmece'de bahçeli bir evde oturuyorduk ve yazın hep ciyak ciyak sesler çıkararak tepemizden geçerdi bu yeşil papağanlar, hem de sürü halinde. ama şehir içinde, hele ki böyle soğuk havalarda hiç rastlamadım şimdiye kadar. ilginç. ama bunlar demek ki soğuk havaya dayanıklı bir papağan cinsinden. yoksa kafesinden kaçan papağan iki güne kalmaz ölür bu soğukta.

@jesterdvine; verdiğiniz linki internet kullanıcıları göremiyor. pozitif düşünce kazanır da bir internet kullanıcısı olduğundan arasa bile bulamaması doğal.

@ hia: pardon yaf, hiç dikkat etmemiştim.

ben evlatlık alırım demiştim, yineliyorum, aklınızda olsun.

izmirde de vardı iki sene öncesine kadar. istanbuldan buraya uçmuş olamazlar heralde.

Asit yağmuruna girmedin değil mi? :)

bildiğim kadarıyla bahar ve yaz yağmurları (ama kış ayındayız?) saça iyi gelir. hatta tüm bedene iyi gelir. çocukken annem nisan yağmurunda dışarı çıkmamıza izin verirdi. bi güzel ıslanırdık. balkonda kavalara yağmur suyu toplardı yıkanırken onu da kullanırdık...

Anneannem eskiden yağmur yağınca balkona bir kova koyar,o kovaya biriken suyla saçlarını yıkarmış. Çok çok iyi gelirmiş. Ama bilimsel açıklama yapamıyorum.

nisan yağmurlarının şifasına (mevleviler mesela) inanılır doğru ama onunla bir ilgisi yok sizin olayınızın. şimdi normal şartlarda yağmur suyunun pH değerinin 5,5-6.5 gibi değerlerde (nötral değerlere yakın yani) olması beklenir. ama yaşadığınız bölgedeki hava kirliliğinin boyutlarına bağlı olarak(havadaki SOx, NOx ve COx değerlerinden kaynaklı hava kirliliği) bu pH değerinin sıfıra doğru kayması yani asitliğinin artması muhtemeldir. bu olaya asit yağmuru denir. insanlar, hayvanlar, binalar ve doğal doku üzerinde tahmin edebileceğiniz üzere aşındırıcı bir etkisi vardır bu yağmurun. sizin saçınızda gerçekleşen tepkime nasıl bir şeydir bilmiyorum ama çok sağlıklı olduğunu söylemek güç. asit işte yahu.

@selim alai; asit yağmurunda öyle kaşıntının yok olmasıyla kurtulanacağını sanmıyorum, kaşın kirpiklerin de yok olması gerekir. tam güçlü asit değil sanırım bahsetttiğiniz (ph5 filan). birde daglien eğer yağmurun tadı azcık acıysa evet kısmen asitli (asit asittir ama zayıf asit demek istediğim) yağmura girmişsiniz.

sevgili hia; valla işin açıkçası şu ki ilk yazdığımda söylemek istemedim ama daglien arkadaşamızın kafasının yağmuru yedikten sonra kaşınmamasının nedeninin psikolojik olabileceğini düşünüyürum. ayrıca asit yağmuru denilen şey sizinde dediğiniz gibi ph5 falandır. aksi takdirde daha aşşağılara indikçe güçlü asitler elde edersiniz ki bunun sonuçlarını tahmin edebiliyorsunuzdur heralde. sonuç olarak şunu söyleyebilirim; evet belki arkadaşımız bir faydasını görmüş olabilir ama böyle bir mevsimde (kışın hava kirliliği olayı en yüksek seviyededir) yağmur suyunun faydasından çok zararı olur diye düşünüyorum.

ekşimtırak acımsı bir tat diyelim olsun bitsin :P

ben bilerek şampuanların saçları yağlandırdığını düşünüyorum, eskiden böyle değildi, çok kullanıp yıkasınlar diye. veya artık havalar daha kirli, saç çabuk kirleniyo, ama niye çok yağlanır oldu...

teorik olarak yağmur suyuna yere düşmeden önce demir vb. ağır metallerin karışması pek mümkün değildir. adı üstünde ağır metal, havada olmaz ki.

nerde yagdigina bagli, yagmur ormanlarinda saftir mesela, ama istanbul'da yagdiysa asidiktir. asit yagmuru genelde havadaki karbondioksitle birlesince oluyor, boylece karbonik asit olusuyor ve ph'i dusuruyor. col olan ve tozlu bolgelerde olusan tozlar kalsiyum karbonat iceriyor ve bu da asit yagmurlarina karsi koyuyor, boylece dogal yagmur ve hatta alkalin iceren yagmurlar olusuyor. e alkalin iceren ph dengeleyici sampuanlar da var, ama yagmurda olunca daha saf ve dogal oluyor haliyle, boylece saca iyi geliyor. evet birseyi daha acikligina kavusturduk :)

valla bende de tam tersi oluyor.

yağmurda saçım ıslandığı zaman kepek oluşuyor ve duşa girene dek kafam yanıyor.

insanoğlu.
cins cins.

geçenlerde dedim arkadaşlar ama şimdi o geçenlerdeyi düşündümde baya bir zaman olmuş :)
mevsimlerden neydi o ara hatırlayamadım gerçektende. Hatırlayamadım çünkü nisan yağmuru yada diğer mevsimlerde yağan yağmurun içindeki maddelerin farklı olabileceğini aklımın ucundan bile geçirmemiştim. yağmur yağmurdur diye düşündüm sanırım o an. cevaplar tam tatmin edici olmasada sanırım cevabı aldım. dediğiniz üzere, yağmur suyu içindeki asit, demir gibi şeylerin etkisiyle o kaşıntı gitti sanırım. Kesinlikle psikolojik olduğunu düşünmüyorum. Yani kaşıntı gerçekten yok oldu. snowflake kardeşimizin dediği gibi benim kafanın bu kaşınması saçın kirliliğinden olmayabilir (bunu hiç düşünememiştim) kafa derisi ile alakalı olabilir yani alerjik durumlar felan, Hatta yine diğer bir arkadaşımızın belirttiği gibi, şampuanların içinde bulunan bir maddede sürekli 2 günde bir kaşıntı yapan bir madde içeriyor olabilirler içinde.

Velhasıl sabun da kullandım, sadece su ile de yıkadım, hertürlü şampuanı denedim ama yok, hiçbirşey o yağmur suyu gibi kesemedi kafamın kaşıntısını. Sanırım ben yağmur adamım arkadaşlar :)

her gün duş almak temizlik gereğidir.

selamlar, bi hafta kadar önce canon eos 400d aldım, 1100e falan geldi gitti gidiyordan. eğer daha fazla verirsen benim tavsiyem nikon d80 al, 1600 ytl civarında, benim gönlüm nikondaydı, dün rüyama girdi hatta, neyse.bu arada ben canonu aldıktan sonra salak gibi araştırmaya devam edip pentax k10d gibi bi canvarla karşılaştım, bu da 1100-1200 civarı bi fiyatta. ama onu kullanan birine danışman lazım. ki bu pentaxı nikon d80le karşılaştırıyolar çoğu forumda. ben 400d den önce nikon coolpix 7900 kullanıyodum, şu an fark bariz tabi,eheh, makineden çok çok memnunum, gözü kapalı tavsiye ederim ama elinden hem pentax k10d hem eos400d geçen birisinin tavsiyesi çok daha faydalı olur. kolay gelsin.

nikon d 200 2.5 milyar body tabi en az 2 tanede objektif alman lazım sanırım 3 milyara 2 objektif alabilirsin.


not: hayvani bütçeye göre hazırlanmadı.

canon eos 400d kesinlikle.
amazon fiyatı kit halinde 560 dolar civarı. mis.

hayyam pasajı var sirkeci'de, kime sorsanız gösterirler. dükkan garantili olanlar çok uygun (Nikon D80 1000 YTL mesela). çantasıdır SD kartıdır yanında veriyorlar. sorun çıkarsa da ilgileniyorlar gayet.

abovv, d80 1000 ytlyse hiç düşünme bile.

canon eos 400d al, ilerleyen zamanlarda saglam bir lens alirsin mukemmel sonuclar verir.

d80 dandiktir. 400d alacağına 350d çok daha ucuza fark yok. 400d nin sadece lcd si büyük. git 2. el adam gibi 20d al. semi pro makinedir. 400d gibi oyuncak değildir.

pentaxdan uzak dur. resmen patlar elinde. kimse 2. el pentax almaz. neden? çünkü lens yok doğru düzgün. dünyanın en iyi lenslerini üreten canon varken çok düşünmeye gerek yok. madem atılmak istiyorsun olaya, geleceği düşünerek de hareket etmek lazım. yok öylesine diyorsan tamam da, satması kolay da olrur canonun. bana nikon d300 ü garantisiz veya ikinci el 500 milyona bile aldıramazsınız. çünkü nikon bozulabilir. ama canon bozulmaz. garantiye gerek yoktur.

projeksiyon iyi güzel ama gündüz kullanamayıp bir de üzerine hoparlör gerektirmesi insanı zorluyor. tv daha mantıklı geliyor bana. bir de projeksiyon (tahminen tavana) duvardan uzağa bir yere konacak ve her taraf kablo olacak, uğraşmak istemezsin diye tahmin ediyorum. tv daha iyi olacaktır..

türkiye git gel taşıma şeyi dısında soyledikleriniz güzel ama full hd alırdım ben olsam. size şunu yapın diyemiyecegim aklınızdan daha cok projektor geciyo anlaşılan ama hd daha iyi derim yine de.

şimdi şöyle bir olay var ki 3 metre yeterli mi çözemedim. eğer fazla yakın olursanız kafanızı devamlı çevirmeniz gerekir ki gereksiz bir atraksiyon. ben de full hd diyorum bu durumda.

ben projeksiyon derim. panasonic ax200'ü de öneriyorum. 2 hafta sonra alacağım, eğer bu zamana kadar almazsanız yorumları paylaşırım. usa fiyatı 1200$ kadar...

edit : youtube'da ax100 ve ax200 diye aratırsan milletin gündüz dahi oyun oynadığını görebilirsin. ama gündüz görüntüsü ne derece seni mutlu eder bilemiyorum.

projeksiyon denen şey çok kullanışsız bence. hele iyi bir markanın üst bir modelini almazsanız ısınıp zırt pırt kapanması bile olası, eğer hava akımı iyi değilse durduğu yerde.

ayrıca projeksiyon için mesefa bence yeterli olmadığı gibi çok yakın olduğunda görüntü çok berbat oluyor.

Projeksiyon bence üniversitelerde falan ders anlatmak için var, ben teknolojinin hiçbir evresinde eve televizyon olarak gireceğini hiç sanmıyorum. çok üst modelleri es geçerek söylüyorum bunu, ve de ömrünün daha kısa olduğunu sağda solda okuyoruz.

ben senin yerinde olsam güzel bi hd ready televizyon alırım. Full hd kesinlikle tüm dünya için gereksiz şu anda. 720p yi standart olarak kabul etti, neredeyse tüm yayıncılar.

Türkiye'ye dönerken de o'nu o zaman düşünürsün, satarsın bişi yaparsın.

@legion : evet youtube'da ben de görmüştüm panasonic lerin lumeni baya yuksek gunduz bile bi nebze oynanabiliyor. yalnız sizin kafanızı karıştırmak gibi olmasın ama, panasoniclerin sikca sorun cikarttiklarini duydum. daha doğrusu projeksiyon almak için burda sadece proj. satan bir yerde showroom'a gitmiştik. panasonic'i önermediler, ki fiyati da diğerlerine göre nazaran yüksek ax200'ün, bilirsiniz. epson tw700 aldı arkadaş gayet memnun, ben de onu düşünüyordum ama fiyati fazla gene.

@thefirstfbli : 720p projeksiyon konusunu gayet araştırdım, forumlarda da pek böyle ısınma kapanma sorunu duymadım en ucuz modeller dahil, fanlari var sonuçta zaman zaman sesi fazla olabilse bile. ama gene de mümkündür tabi, bir şey diyemeyeceğim.

ekrana yakin olma konusuna katiliyorum. full hd'nin de gereksiz olduğuna katiliyorum. hele özellikle 40"in altında bir televizyon alacaksam ben kişisel olarak 1080p den farkini anlayacağıma inanmiyorum, gördüklerimde de anlamadim zaten.

teşekkürler arkadaşlar, şöyle uygun fiyatlı 32-37" 500-600 euroluk bir hd ready lcd ye daha sicak bakmaya başladım.

çok iyi bilmesem de, ışık açısından bir tv bir projeksiyon cihazından mecburen daha iyi olacaktır. küçük alanlarda projeksiyon yapınca aşırı ışıklı görünüyor, buna da dikkat edin. imkanınız varsa başka bir projektörü evinizde deneyip görün.

ayrica hdtv'de ps3 gayet güzel, tavsiye ederim.

projeksiyonda perdeden kaynaklanacak netlik kaybı her zaman için olacaktır. tadı çıkmaz oyunun. fan sesi var, o ışığın insan gözüne etkisi var. var da var.

fullhd gereksiz diyen arkadaşların pek piyasadan haberleri yok. kesinlikle fullhd alınmalı. tamam şimdi pahalı olabilir ama gran turismo gibi bir oyun bile fullhd aldırtmaya yeter. ayrıca bilgisayar falan bağlarsın deli olur. bu arada fullhd ler 720p de destekliyor. ps3 ün hakkı sony braviadır. lg, samsung gibi dandik markalarla uğraşma.32 veya 40" bir bravia al keyfine bak. daha büyüğü ufak odada tat vermez.

kaan aslan
A dan Z ye C klavuzu

çok kolay bulunur.. bence kitabı al değer..süper kitaptır

kitabı hem türkçe, hem e-book olarak bulmak zor. ben aramıştım zamanında ama bulamamıştım. en sonunda anlaşmalı bir kitapçıdan 30 liraya almıştım geçen sene.
ingilizcesi emule'den temin edilebilir muhtemelen.

litum var. alsancakta. türkiyede bir numara belkide.. halledemezsen bana ulaş..

setag var kurumsal çalışıyorlar çok büyük firmalarla
çiğli de www.setag.com.tr

benle ayni durumdasin. bu yuzden 1.4 den yukari almamani tavsiye ederim. cunku belliki benzine para vercek kadar zengin degilsin. Ayrica bence yasinida belirtmelisin. Genc oldugunu dusunerek favorim olan Seat Ibiza 1.4 tavsiye ederim. ucuz modifiyeyede yatkindir. hatcback olani tabiki.

benim tavsiyem toyota corolla olur eski kasa. bunu epey araştırdım bende bakınıyorum çünkü. 96-97 model temiz bişi bulursan gayet mantıklı...

2000-2001 model clio hb ya da symbol 1400cc.
96 97 kasa honda civic 1600cc. fiyatları o civarda sanıyorum. biraz bakınmak lazım piyasaya tabi ama o paraya alıncak en mantıklı araba clio olur diye tahmin ediyorum.

eski kasa çok temiz bir nissan micra alınabilir.
şeker gibi.

bagaj manyağı değilsen clio symbol alma. alma. almaaaaaaaaaaaaaaa. ömrümü çürütüyor bu araba. hatta sakın fransız arabası alma ikinci el. git toyoto al, volkswagen al ama fransız arabası alma.

evet benzine ayıracak fazla bütçem olmayacak, en azından çekiceğim kredi borcu bitene kadar, benim aklımda clio ya da palio vardı, ondan karasız kaldım.

bende o kadar vardi, gittim ford ka (2001 model) aldim. mutlu muyum? evet mutluyum.

Eski kasa temiz bir Toyota Corolla tavsiye ederim.

Amcamda var ve sık kullanıyorum 95 model 130 bin km'de ama hala canavar gibi araba şaşkınlık veriyor bazen :)

8-9 milyara belki bir ford ka olabilir ? 2 sene kullandım , sorun yaşamadım değil ama ben sorun yaşadım diye tüm ka'lara bok atacak değilim. genel olarak memnundum gayet de.

twingo

Palio da olabilir.
99-2000 modellerini o fiyat aralığında bulabilirsiniz tahminimce. Rahat ve ucuz arabadır,bakımı vs de çok çok ucuzdur.Performansı da beklenenin üstündedir.Kendim kullanıyorum oradan biliyorum. :)
Ama lpg takılmış bir palio'yu kesinlikle tavsiye etmem.

1) uygun bir versiyon alırsan (3.xxOE ya da 1.5) her oyunu indirir oynarsın
2) oyun iso'ları ortalama 700-800 mb
3) mp4 şeklinde filmde indirebilirsin ama altyazı işini nasıl halledersin bilemem onun yerine divx lerini alt yazıyla beraber mp4 e çevirmek daha uygun...
4) ps2 gibi her tarz oyun var...

artık fiyatları da çok uygun, dezavantajı falan yok al gitsin, pişman olmazsın...

öncelikle #9810572.
nintendo ds (lite) almayı da düşünebilirsin
1) daha ucuz
2)r4ds dediğimiz flash kart sayensinde hertürlü oyunları oynayabilirsin
3) oyunlar unzipped şekilde 32-64 mb (8 mb veya 128 olanlarda var da ortalama)
all english ds romds diye bi torrent indirdim 4.85 gb
4) her tarz oyun var az önce internetten worms oynadım
5) r4ds ile dpg formatında film izleyebilir ogg mp3 vs müzik dinleyebilirsin.

nintendo ds ve psp kullandım. Ayrıca psp sahibiyim. Kesinlikle almalısın. Herşeyden önce bu kadar kaliteli ve teknolojik bir alete sahibi olmakta mutluluk verici. Oyunları gerçekten çok zevkli. Mesela ben ipod ile film yada dizi izleyemiyorum ancak psp ile çok rahat dizi yada film izleyebiliyorum

psp alıp pişman olan dayaklıktır. benim bittiğim nokta kablosuz adsl bağlantısı olan bir otelde kalırken arkadaşımın psp sini çıkarıp internette dolaşması oldu. üstüne msn açıp chat yapınca oha dedim.

eğer bol yolculuk ediyorsan veya okulda/işte boş vaktin çoksa süper eğlence kaynağı olur. yalnız evde kullanmak için bence gereksiz bir alet. ps2 alırım daha iyi.

kamyon: dizi yi nası izliyebilyosun yanı lost u veya a.yakasını izleyebilecekmıyım evet ise nası olucak bu iş açabilirmısın biraz(konuyu)

kimlanbu: msn olayı nası oluyor abi nerden yüklüyosun ve tuş olayı nası oluyor acaba?

diziyi izlemek için normal videoyu indir, psp de izlemen için uygun boyutlara getiren programlar var, onlarla boyutunu küçült paşalar gibi izle.

msn için ayrı program yükleniyor istersen sorabilirim arkadaşa. ayrıca tuşlar süper, her tuşa 2-3 harf atanmış alıştıktan sonra seri bir şekilde yazılabiliyor. hatırladığım kadarıyla tuşlara atanan harfleri değiştirebiliyordun.

msn :

www.playstationturk.com

video dönüştürücü :

www.gezginler.net

ps3 alırsan ki psp yi niye almalıyım diye soruyosan ps3 alacağını hiç sanmıyorum mgs4 de telsiz olarak gt5 de dikiz aynası olarak kullanabileceksin. hıh.

versiyon olayı nasıl oluyor nerden indirebilirim oyunları sağlam site varmı?

versiyon olayi $imdi anlatmasi cok uzun.
kisaca $oyle soyleyeyim.. sifir alacaksan buyuk ihtimalle korsan oyun cali$tiramaz halde olacaksin.
ayrica link veremem $u an sana (bkz: gotumuze girebilir)
emule ya da torrent ile bol bol oyun bulabilirsin o kadar soyleyeyim.

psp de veri girişi çok dallama olduğu için msn miş internette gezintiymiş pek aldanmayın. ha bir olayı vardır bu laetin hayvanlar gibi güzel oyun oynatır. film falan da ekran yüzünden pek aldanmayın. mp3 de çalar ama boyutu yüzünden yalan olur ona da pek kanmayın. tonla oyunu var güzel güzel oyun oynanabilir. evden çıkmayan bir adamsanız almayın ps2 alın ya da wii alın eğlencenin dibine vurun.
bir wii ve bir psp sahibi.

bu movie sitesi işimi görürmü ?

www.movieconversionsoftware.com

pspvideo9 kraldir.

yazıcıoğlu'na git ben kopya oyun oynatan psp istiyorum de onlar verirler zaten sana... geçen bi arkadaş kullanılmamışını 370 e 4 gb kartla birlikte aldı. illa garantili alacağım dersen downgrade maceranda başarılar dilerim...

kadiköy civarlarında 250 civarı psp'ler varmış bi problemleri varmıdır yoksa al gitsin turp gibidir mı diyosunuz

normaldir, benimki de öyle... düzeltmenin bir yolu yoktur diye tahmin ediyorum.

canon 300d + Sigma Telephoto 105mm f/2.8 EX DG Macro CANON = 1200ytl

böcek çekmenin başka yolu yoktur malesef.aklıma en ucuz çözüm bu geldi.

2. bence 5mp de gereksiz. maksimum 4 mp yeterli olacaktır. çünkü çok iyi algılayıcısı olmayan makinelerde yüksek çözünürlüklü fotoğraflar tam boyut izlendiği vakit anlaşılıyor ki göründüğü kadar da iyi çekemiyor makine.

3. ışığın yetersiz olduğu durumlarda iyi çekmesi makineye has bir özellik değil. bunu iki şekilde yapabilir,

a. diyafram açık ve enstantane yeteri kadar uzun
b. iso değerini yükselterek. iso değeri kısaca makinedeki algılayıcının ışığa duyarlılığı olarak tanımlanabilir. makine incelemesi yaparken iso değerinin en az 400 civarı olmasına dikkat edin. ama algılayıcı yarak gibiyse iso değeri isterse 1600 olsun, bol bol gren içeren fotoğraflar elde edersiniz o ayrı. yani fotoğraflarınız net çıkmaz..

4. en süper flaş bile maksimum 10 metreyi adam gibi aydınlatabilir, o yüzden flaş meselesine çok takılmamanızı öneririm. hele küçük dijital makinelerdeki flaşlardan ultramegahiper bir performans beklemeyin.

6. eğer kalem pille çalışan bir makine alırsanız (ki uzun ömürlü ve yedekli pil istiyorum diyorsanız böyle bir makine tercih edin) şarjlı pillerle işinizi halledebilirsiniz. ben varta kullanıyorum 2100'lük, gayet dayanıklı. bir de yanınıza yedek pil alırsınız olur biter.

7. eğer dandik bir marka tercih etmeyecekseniz çok ucuz bir alet beklemeyin ama ben vaktiyle (2004te) canon powershot a85'e 450 lira bayılmış bir insan olarak 3 yılı aşkın süredir çok memnun vaziyette aleti kullandığımı söylemek isterim. sonuçta fotoğrafçılık için özel bir merakınız yoksa ve kompakt bir dijital fotoğraf makinesi alacaksanız bunu uzunca bir süre hiçbir modifikasyona uğratmaksızın kullanacaksınız demektir. yani ne bileyim sonuçta d-slr bir makine almıyorsunuz ve zırt pırt objektifti filtreydi bilmemneydi gibi ek masraflarınız olmayacak. bu alete bir kere para vereceksiniz, ilerde başınızın ağrımasını istemiyorsanız bir kereliğine paraya kıyın derim.

sevgiler efendim.

sanyo xacti e60

Bence Canon'da Nikon'da oldukça iyi markalar. Diğer markalara göre kötülenecek bir yanları yok. Ben dijital makineler çıktığından beri Canon kullanıyorum. Mesela Canon PowerShot A serisi son derece işinizi görür. Video kalitesinde 640x480 30 fps çekiyor. 5 MP civarında makineleri var, Canon ışıksız ortamlarda oldukça iyidir. lensinin F değerini kontrol ederek (ne kadar düşükse o kadar iyi) ışıksız ortamlarda ne yaptığına karar verebilirsiniz. Tüm makinelerde dijital zoomda resim iğrençleşecektir çözümü yok. Canon A serisine normal pil takabiliyorsunuz ve rechargeable kalem piller olduça uzun ömürlüler. Ucuz ve kaliteli diye bir şey yok ne yazık ki, yurt dışından gelen bir tanıdığınız getirebilir ama.

artık isteseniz de 5 mp den düşük makine bulamazsınız zaten. eski makinenizin karanlık ortamda foto çekememesi dandik bir cmos sensor kullanması nedeniyleydi. bu sefer bilinen, düzgün bir marka alırsanız zaten makine ccd sensorlu olacak ve dolayısıyla karanlıkta çok kötü performans gibi bir durum söz konusu olmayacak... illa karanlıkta çalışacaksanız yeni aldığınız makinede en azından bir enstantane ayarı falan olsun o zaman...

marka olarak canon ya da nikon tercih edin. size bu markaları kim kötüledi bilmiyorum ama sanırım fotoğrafçılıktan bi bok anlamayan insanlarmış. öyle bir şey yok, saçmalamışlar...

ucuz olsun demişsiniz.Düzgün markaların fiyatları aşağı yukarı bellidir, çok da ucuza kaçarsanız yine orite tipi bir şey alırsınız.gerçi o kadar kötüsünü tekrar bulmanız zor ama belli de olmaz. ama mesela teknosa'da geçen gün 6 mp lik basit bir nikon gördüm 300 ytl mi neydi... öyle bir alternatif olabilir tabii... yine uygun fiyat arıyorsanız gittigidiyor'dan 0 ama garantisiz bir ürün olabilir...

pil olarak kalem pille çalışan makineleri tercih edebilirsiniz. ama kendi pili olanlar da öyle hemen bitmez zaten...

@forrestgump

1) zaten zikseler orite almam. bendekini de almamıştım zaten, hediye gelmişti.
2) marka olsun da ne olursa olsun demiyorum, mesela hp ve samsung da düşünmüyorum. beğenmedim.
3) nikon ve canon'un kötülenmesi: elbette bunlar iyi de, ikisinin birden kötülenmesi söz konusu değil. canon'u nikoncular, nikon'u canoncular kötülüyor. bunu demek istemiştim.
(bkz: canon ile nikon arasindaki farklar)

sizin aradığınız iş için en kullanışlı makinelerden biri de, digital slr da aramadığınız düşünülürse, 8.1 mp olan sony cybershot dsc-h9 kanımca. kullanmışlığım var bu makineyi ve sonuçları, karanlıktaki sonuçları da, ortalamanın biraz üstünde olan iyi bir alet. elbette canon ve nikon alternatifleri de gayet iyidir ama ben o markaların özellikle slr konusunda iyi oldukları inancındayım. compact makinelerde sony iyi bir alternatif ve fiyatı benzerlerine göre aşmış bir fiyat da değil.

şuradan inceleyebilirsiniz:
www.letsgodigital.org
www.dpreview.com

melez bir makina kodak easyshare p850 -880

senin kriterlerine en uygun makina samsung gibi duruyor..hakaten samsungun dicital fotoğraf makinaları kalitelidir hatta kimi samsung kameralardan bile çok daha iyi vidyo çeker..samsung un modellerine bak derim ben..

"bildigim kadariyla" profesyonel makineleri yok.
slr-like makineleri var. onlari da genelde yari profesyoneller kullaniyor. o yuzden cok fazla duymamaniz normal.
hasselblad, canon, nikon varken neree

finepix s7000 kullaniyorum. yari profesyonel klasmanda bence fujifilm gayet başarılı. ancak simdi alacak olsam d slr alirdim.

Profesyonel makinaları yok diye bir şey yok, profesyonel makinaları da var, slr-like makinaları da var, compakt makinaları da var. Yalnız kodak pek tercih edilmiyor, fotoğraf forumlarında filan hep kötülerler kodağı, lenslerinden dolayı sanırım. Yalnız fuji iyidir, piyasada da o kadar az değil nikon canon kadar olmasa da.

bu ikisi acaip ezik makinelerdir. dslr nikonun ağzına bakarlar. fujinin dslr ı da kodağın slr ı da nikon lensleri kullanır. canon nikon kavgasında artık gereksizleşmişlerdir. fuji s3 bi milyara bulunmaktadır ki o bile gereksizdir. aha benim 20d yi satıyom, her türlü verir eline.veremediği şeyler olabilir s3 de ama sonra satabilmek açısından dedim. s3 ü aldın mı kalır.

klasik fotoğraf makinesi alanı derken karışıklık oldu sanırım. haa dediğin kompakt filmli makineler. bas çekler yani. bunlar sadece yaygın olduğu için öyle. seneye hiç birisi kalmayacak. canon ve nikonun da vardı sanırım bunlardan, ama geçmişte pazara bu konuda bunlar yayılabilmişti. açıkçası bununla uğraşarak sürümden kazanıyorlardı. ama nikon ve canon ise arge yaparak bişeyler elde etmeye çalışıyorlardı. tabi bu yüzden ürünlerinin kaliteli fakat pahalı olduğunun kanaatindeyim. kodak ucuzdu, ve fotoğraf çekiyodu. daha ne. niye başkasını alayım ki. ha bu arada kim gelecek teeee japonyalardan buralara..

neyse repimi verin de gideyim, bi de 20d alın çok iyi makinedir :)

kodak'ın gayet profesyonel makineleri olduğunu biliyorum... klasik foto makinesi alanında "gayet iyiydiler" yazmışsınız ama bunu "gayet yaygındılar" olarak düzeltmek isterim. kaldı ki yanılmıyorsam ikisi de makine değil, film üreticisidir aslen... iyi makine üreticileri nikon'du, canon'du, hala da öyleler... yani pek bir şey değişmiş değil...

bu markaların piyasadaki dijital makinelerini sorarsanız, "ortalama" cevabını verebilirim...

dpreview.com daki tüm reviewleri azimle okursanız soracak sorunuz kalmaz.

fujifilm finepix s5500 kullanıyorum. bence harika bi makina. özellikle finepix in slr like yeni modelleri çok iyi... çektiğim resimlerden bazılarını ekşibition a koymuştum bakabilirsin istersen. gerçi düşük çözünürlüklü ama en azından bi fikrin olur.

Yakında düşer youtube'a...

Chemical Brothers dan Shake break bounce....

yuh, o değil. senin dediğin başka bir smax reklamının müziği. benim aradığım reklamın müziği ıslıkla falan çalınıyor.

evet süper ama ben de daha bulamadım bulursan yapıştır mısın buraya

buldum

www.youtube.com

god of war
prince of persia
yok ötesi

transformers(yeni çıktı)
black
nfs oyunları.

burnout
tekken

hepsini oynadım :) kimisinde yarıda sıkıldım (transformers, burnout vs.)
başka başka?

silent hill serisi... olur da oynamadıysanız diye söyliyim dedim, bulunsun.

50-60 milyon civarina bulabilcegin (bkz: eye toy)dan satin alip ps2 ye baglamak ve wii tadi almak da bir fikir olabilir.

eye toy un demoları bile izlemeye doyulmuyor, kim bilir kendisi ne kadar eğlendirir. ayıp olmasa org... neyse ayıp.

ho$unuza gider mi bilmem ama (bkz: yakuza/22)

yakuza 2 de cikmi$ diyorlar, emin degilim.

eye toy kullanmi$ biri olarak diyorum ki cok da eglenceli degil.
oyunlar cok basit geldi bana.

fatal frame serisi(korku)
gta vice city ve san andreas(macera, aşk heyecan korku ve nefret)

mutlaka resident evil 4, marc ecko's getting up, bully, şu ana kadar god of war dışında oynadığım en güzel 3 oyun diyebilirim:) Bir de silent hill tarzı forbidden siren var ki aman aman diyorum, güzel olmasına güzel ama ürpertiyor.

Oyunla ps'yle falan aram hiç yok ama she runs away'in dediği gibi resident evil'ı deneyin derim ben de. 3 Arkadaş başından kalkamamıştık hem heyecandan hem korkudan: )

sony nin genji si var.
yine sony den iki şaheser ismi söyliyim biliyondur gerçi. ico (eskidir baya ama klasiktir, şaheserdir) ve shadow of the collosus.

daha basit ve eğlenceli ilerleme için ninja tosbağalar var. ama sıkar kesin bi süre sonra.

mgs, gow muadili demişinde.. bu oyunların muadili yoktur.

sony birdir, hideo kojima onun kulu ve elçisidir.

Sıra tabanlı ilerleyen Japon RPG'leri ile aranız nasıldır bilmem, ama özel bir antipatiniz yoksa Final Fantasy X hoşunuza gidebilir.Hatta ben de şu sıralar Final Fantasy XII oynuyorum.

Ratchet&Clank ve Jak&Dexter da oldukça hoş serilerdir.İlk bakışta biraz daha çocuklara hitap ediyor gibi görünebilirler, ama hemen yaftayı yapıştırmamak lazım.Çok eğlenceliler.

Metal Gear Solid demişsiniz; MGS'nin yapımcısı Hideo Kojima'nın bir başka serisi de Zone of the Enders.Anime tarzı grafikler ve mechalar...Mechalara çok hayran değilim, ama PS2'deki Zone of the Enders The Second Runner bayağı hoştu.

Devil May Cry serisi var.Benim için hala bazı konularda God of War'dan önce gelir.Vakti zamanında ilk kez videolarını gördüğümde "PS2 edindiğimde alacağım ilk oyunlardan..." demiştim anında. :) Şu an dördüncüsü yeni nesil konsollara hazırlanmakta.PS2'deki üç oyunundan yalnızca ikinciyi oynamadım ben.Pek iyi olmamış, diyorlardı.Eğer başlamayı düşünürseniz ilk oyundan başlayın bence, her ne kadar üçüncü oyun birincinin öncesini konu alsa da.