Sevseydin bu kadar cahil ve cühela bir hale gelmezdin! sevseydin birşey yapardın!

şaka bi yana

İhsan oktay anar tavsiye ediyorum sana. Herhangi bir kitabı olur.

ihsan oktay anarın tüm kitaplarını bayılarak okudum :)

okumuşsundur belki ama amin malouf'un semerkant'ı ve wladmir bartol'ün alamut'u çok iyidir.

şu ara okuduğum ve çok beğendiğim için sadece, tatar çölü'nü öneririm. şahane bir roman ama depresyona sokuyor insanı. özellikle aradığın türde bir şey değil ama ne yazık ki.

wladimir bartol-alamut +1

amin maalouf+1 ve j.d salinger, çavdar tarlasında çocuklar tavsiye edeyim sana alayım fatalityini. Yalnız tarih kitabı değildir. Seveceksin ama.

k.o.

Sana Gül Bahçesi Vadetmedim - Joanne Greenberg

harlan coben-büyük vuruş

yada harlan coben in myron bolitar serisini oku

ten ten okumanı öneriyorum.

ten ten çizgi romanlarını çocukluğumdan beri severek okurum harikalar.

Hansel ve gretel'i öneren arkadaşım sağol be.

Bu tür işler vektör olarak çalışılır, matbaaya öyle gönderilir. Uğraşsa yapamaz mı yapar ama belki yoğun olduklarından belki de ufak bir iş olduğu için üzerinde durmamış belli ki.

Yok cok basit, ust ve altta bir serit var (tek renk), ust seritte yazi yaziyor alt serit bos, kolay bence. Ben rengi tutturmamalarindan ve yazilarin piksel piksel olmasindan korkuyorum, aradigim adam bu sekilde gonderirseniz oyle olur dedi.

@battal o zaman adam hakli diyecegim de kartvizit bastiran binlerce is yerinin kendi vektorel tasarimini hazirlayacagini sanmiyorum.

iletişim bilgileri ve titrin 6-7-8 punto olduğunu düşünürsek, ps belgesi baskı için uygun belge değildir.
matbaalar gönderilen işi tekrar çalışmakla sorumlu değildirler. ancak gönderdiğin belgeyi montaj yapma, kroslarını ve taşmalarını ayarlamak gibi işlemleri yaparlar.

çözüm olarak çalıştığın belgeyi fontuyla birlikte gönderip bir miktar para ödeyerek matbaanın grafik departmanına yaptırman mümkün. ama matbaa kıyak da yapabilir, adamına bağlı.
aynı şekilde dijital çıkış şirketleri (necdet ozalit, cemil, x copy gibi) para almadan bu işlemi yapıp az sayıdaki kartvizitleri bastırabileceğin alternatiftir. ama kalite matbaa kadar olmayacak hatta laminasyon yapamayacakları için cüzdanda taşınan kartların boyaları aşınacaktır. ayrıca lokal lak ve extra renk, varak vs basamazlar. ama atıyorum 50 adetlik kartviziti bastırma seçeneğidir bu.

son olarak topkapı matbaacılar sitesinde bunu çözebilirsin.
kadıköye yakınsan rıhtımın üstünde küçük matbaalar bulman da mümkün.

@agy3 cok tesekkur ederim, kadikoy cok daha yakin, dijitale belirttigin nedenlerle yaklasmiyorum bir bakalim o zaman, rengi tutturabilirlerse parasini verecegiz ne yapalim. Renk konusunda bir tavsiyen var mi, yani soyle yaparsan renk dogru cikar gibi.

dijitalde tam renk performansı alamazsın. ayrıca her dijitalcide renk printer ve ayarlara göre farklılık gösterir.

şöyle yapabilirsin birkaç renk alternatifi ya da ton alternatifi çalış.
demo çıkış al.
hangisi kafana yatıyorsa onu çoğaltırsın.

Renk konusunda çok hassas iseniz pantone kataloğundan istediğiniz rengi seçersiniz o da o boyayı alır koyar bire bir tutar. bazı ustalar da var, kendi cmyk karıştırıp nokta atışı yapan. ama 1000-2000 gibi ufak bir baskı miktarınız varsa pantona pahalı gelebilir.

Adet önemli. Az miktarda lazımsa Photoshopta 300dpi gibi yüksek kalitede hazırlayıp, fotokopicilerde çıktı alabilirsin. Sayı fazlaysa ve kalite önemliyse hazır tasarımlardan kartvizit basan matbaalar var. Onlara baş vurabilirsin.

içindeki gevezeliği bırakmak

bazen insanlar çok istedikleri ya da mutlaka başarmaları gerektiğini düşündükleri birşey olmazsa başarmazlarsa yaşayacaklarını ve yaşatacaklarını düşündükleri hayal kırıklığı yüzünden yeterince çaba göstermezler ve bununla ilgili farkındalıkları da çok az olur.

camlica tepesi

bağcılar'ı görmeden dönme derim.


gülhane parkı falan gezmişsindir zaten.

gezdiğin yerleri kısaca belirtirsen,daha iyi yardımcı olabiliriz.

bagcilarda ve esenyurtta bi bk yok. dalga geciyorlar

eğer gitmediysen, kesinlikle, emirgan-rumeli hisarı. yani burayı gezmeden istanbula gittim deme bence. gezdiysen diğer alternatifler:
anadoluda üsküdar salacak sahili ve kuzguncuk mahallesi
avrupada arnavutköy, ortaköy

Hacı git Rumeli Hisarüstü'ne. Gir Boğaziçi Üniversitesi'ne. Manzaraya in otur biraz. Sonra istersen sahile inersin. Çok zaman geçirilecek bir yer değil ama.

Bir kere gidip yeniden gitmek istediğim bir yer varsa orası da Koç Üniversitesi'dir bu arada. Çok güzel içi ya.

Onun dışında Süleymaniye Camii yakınlarındaki cafelere gidip Haliç manzarasında bir çay içebilirsin.

yarın notre deme de paris'nin son günü. Bilet bulabilir misin bilmiyorum ama bulabilirsem git, zorlu center psm'de sahne alıyorlar.

edit: yanlış dedim, daha devam ediyor ama dediğim gibi; bulabilirsen git.

rumeli hisarı, bebek, bebek sahil, ortaköy.. yürüye yürüye gezersiniz buraları. emirgan, kadıköy filan da olabilir. iyi eğlenceler.

3 hat vardır boğazda gezilecek

anadolu yakası
avrupa yakası
boğaz

anadolu yakasında kadıköyü
avrupa tarafında saray burnu mevkiini gez
vapura bin boğazı gez

işte özet.

tarlabaşı, kasımpaşa, balat, karagümrük.

görmeden gitme sakın.

çok bilgim yok ama bunu yaptırmaktan ziyade sonrasında ruhsat, muayene işlemleri için mühendislere proje çizdirme vs şeyleri daha çok yorar gibi.

ucuza olacağını sanmam. düşürümen lazım ancak.
bmw'nin sepetli (çok eski) modelleri olayıdır bu. konunun 10-15 sene kadar evvel birkaç uzmanı diyebileceğim satıcı vardı ankarada. hala duruyor olması çok muhtemel. o satıcıları araştırmanı öneririrm. çok da güzel akıl fikir vereceklerdir.
istanbulda bu tip yerle rastlamadım.

bir seçenek daha var. bursa. kesin birşey uydururlar.
ama her durumda çok hevesli olmalısın ki bir zahmet ve masraf kesin...

şahsen en sevdiğim çıkış albümleri
definitely maybe

Modern Life is Rubbish'i al (ha ha ha)


- What's the story morning glory tabii ki

dont look back in anger'in oldugu albumu al

what's the story morning glory +1

Time Flies... 1994–2009, güzel bir derleme albümleri.

bulduğun her j. p. sartre kitabını (öykü, roman tarzında tabii) okumanı öneririrm.
bulantı ile başlayabilirsin mesela.

Nutuk. Ama yayınevini iyi araştır... alfa yayınlarınınki iyidir

daha güncel bir şeyler okusan olmaz mı? bunlara bakarken benim içim karardı.

tavsiye edilen sartre bile çok uzak kaldı artık günümüze.

60'lı-70'li yıllar geride kaldı diye cockney rebel dinlemeyecek miyiz, jack kerouac okumayacak mıyız ne yani.
yığınla akademisyen dostumuz var duyduğum hep aynıdır; standart yeni jenerasyon güdüklüğü.
iyiyse ve zamanına değiyorsa klasik de oku, eski de oku, en eskiyi de oku, günceli de oku tabii.
ama arkaodada her hafta sonu cangul cungul piyasa kültüründe aydınlık yarınlar açacağına, bundan 10 asır önce de yazılsa 20 yıl önce de, iyiyse o, e tabii kafana da yatıyorsa yapışacak bırakmayacaksın.

sikeyim kaan sezyum, elif şafak, pucca güncel edebiyatını. sartre'ın bokunu yazamazlar.

sartre'a karşı elif şafak mı öneriyorsunuz? bravo.

benim kadar klasik okuyan insan yoktur herhalde.

daha güncel kitaplar dedim ben.

yukardaki kitaplara klasik diyemeyeceğim ne yazık ki. eski ve sıkıcı kitaplar bunlar. bunları okumak insana pek bir şey katmaz.

Evet. Bayağı bayağı yediremem kendime. KOnu ile ilgili bir şey yapıyor musun dersen, bir iki gün moralim bozulur, sonra devam ederim.

Moral olarak cokmem ama kendime sinir olurum. :) Acayip hirsli ama tembel biriyim herhalde bu da hırsımdan kaynaklanıyor.

Aynen. Satranç , tavla gibi çok iyi olduğum oyunlarda bile mağlup olursam çok canım sıkılıyor. Allahtan kolay kolay kaybetmiyorum :)

hayır çökmüyorum, şaşırırım sadece, "nasıl yaptım/yapamadım ben bunu yaa" derim :) kendi içimde "en"sem ve bunu biliyorsam istisna olduğunu düşünürüm. kendimi yıpratmam.

evet. denedim en azından olayı keşke işe yarasa ama sindiremiyorum, nasıl bir egom varsa. çok uzun sürmüyor yalnız unuturum bir süre sonra.

Bugun sirf bu yuzden hayatimin en kotu gununu yasadim sorma :( Bilgi cok buyuk bir agirlikmis

Ben kendimi sikiyorum öyle bir durumda açıkçası.

bende de öyle oluyor bir iki gün geçiyor unutuyorum ama insanın kendine güveni kalmıyor hani istisnadır nolacak ki diyorsun ama yine de koyuyor insana.

götübokluların gerekli tecrübeleri edinmeden gerçekten iyi olduklarını düşünmeleri yasaktır.
benden değil
bu dünyadan böyle.

insan hayal kırıklığına uğruyor tabi,ama potansiyelinizin farkında olup devamı için güçlü olmalısınız

2000 mAh pilin kapasitesi. şarj edileiblir piller 1.2 voltta çalışır. klavyeyle mouse ille de 1.5 volt istediği için böyle bir durum oluyor olabilir. pili başka bir şeye takıp çalışıp çalışmadığını kontrol edebilirsin. şayet çalışıyorsa o klavye mouse da şarjlı pil hayal olabilir.

10 günde 1çift pil fazla. ayrıcı voltaj değerleri uyuşmuyor olabilir. mAh demek kapasite demek, ne kadar çoksa o kadar iyi. ancak voltaj farklı olursa çalışmaz, modifiye de ev imkanlarıyla olmaz.

Soyle bir sey buldum:

discussions.apple.com

Ozet olarak pillerin boylarinin kisa gelebildigini yazmislar. Cozum olarak da bi miktar aluminyum folyo alip, burusturup top haline getirip pil haznesine koymayi soylemisler. Bir deneyin bence.

çok teşekkür ederim archvile, pilin + kutbu kısa geliyor ve aynen folyo işi çözüyor.
sağolvarol...

yakup - asmalı mescit

hangover?

wristcutters

the way back
www.imdb.com

edit: aha yine into the wild cevabı verilmiş.

the way back
into the wild
little miss sunshine (kaçmak değil ama çok iyi bir yol filmi)
the road
zombieland

sperm savaşları tabii ki.
ortalık kalabalıktır ama ana karakter doğar.

filmin kendisine gelince
ters açıyla yanıtlayacağım

eksisozluk.com

sightseers

kısmen kaçmalı.


utopia, dizi. kaçmalı falan baya.

ama yol filmi değil.
ama çekimi ve sahneleri harika.

amansız yol
thelma and louise

thelma and lousie

haywire

bugun, şu millete ne yaparlarsa yapsınlar neden umursamaz oluyorlar bu kadar? bu beni çok geriyor. cehalet çok kötü.

sabah otobüste giderken. otobüsün gelmeyişi, fazla dolu oluşu, şoförün dengesiz sürüşü, içerisinin fazla sıcak oluşu, tutacakların yağlı oluşu, insanların gereksiz muhabbetleri falan filan.

Hatırlayamadım. Zor sinirlendigimden değil, kolay unuttugumdan.

her gün sinirliyim. öyle mantıklı bir nedeni yok.

biraz önce. çünkü kimsenin bir şeyi benden daha iyi yapabilmesine dayanamıyorum, hırslanıyorum. olan yine bana oluyor, yıpratıyorum kendimi. sonra böyle olduğum için kendime sinirleniyorum falan filan.

az once..kocamin durmadan oyun oynamasi ve sorumluluklarini aksatmasi beni deli ediyor. kopek alalim dedik, daha bir kere yavrunun mamasini vermisligi ya da tuvaletini temizledigi yok. ama is sevmeye geldi mi yapiyor. oyun oynarken ictigi icecekleri cop kutusuna bile atmiyor, kirlileri odanin her yerinde sepete atmak yerine. evet cildiracagim!

geçen hafta. gecenin bir vakti bağıra çağıra konuşan üst komşumuzun, annesinin "sus şimdi komşular gelecek" uyarısı üzerine kızın "gelsinleearar!" diye anırıp, üstüne tepinmesi üzerine uyandıktan sonra. annemin yanına şikayete gittiğimde de bayılmışım hayatımda ilk kez. ama bayılmanın sinirden olduğunu düşünmüyorum.

edit: pardon unutmuşum, roket adam'ın cevabıyla hatırladım. 1 haftadır her gün zaten facebook'ta o malum kişiyi savunan, "inadına malum kişi" diye iletiler yazan şahısları görüp sinir oluyorum, anlayamıyorum.

Bu akşam, 8 sularında. Annem delice malum kişiyi savundu. Göz göre göre. Eğitimsiz falan da değil. Resmen işine geldiği için hırsızları savunuyor, çok zoruma gidiyor düşündükçe.

şu an sinirliyim. babam annemin izlemek istediği programı izlettirmedi, kanalı değiştirdi. kadın içeride izlemek için kalkıp gitti, sonra babam programı geri açtı. laf soktum, oralı bile olmadı, hala izliyor.

erdoğan'ın gündem hakkında nutuk atışına ve dinleyenlerin alkışlamasına...

gecenlerde birisi beni tanimadigi, dinimi, dilimi bilmedigi halde bana guya ders verdi (duyuruda mesajla). beni tanimadan boyle bir hakki kendisinde buldugu icin ona sinirlendim acikcasi. yine de alttan aldim.

bugün, aslında dün oluyor, hala da sinirliyim.

geçen sene "zorunlu seçmeli" -nasıl oluyorsa, kendi içinde bir paradoks.. göğsümün orta yerinde açıldı bir solucan deliği!!- bir ders vardı, ben dersi finallerden hemen önce, bırakmak zorunda kaldım -yoksa hocası beni bırakacaktı ve bursum gidebilirdi- neyse, bu her sene açılan bir dersti, ama niyeyse bu sene açılmıyor! ve ben dersten çekildiğim için geçen sene, bu sene almak zorundayım dersi, yoksa okulum bitmeyecek -atılabilirim- hemen hemen aynı konulu -bir kaç alt başlığı eksik olarak- başka bir hoca tarafından bu dönem açılan bir ders var, fakat o da "seçmeli" ders sadece, ve onu almam bir işime yaramıyor. işin kötü yanı bu seçmeli ders, zorunlu seçmeli olan ders, diğer hoca tarafından açılmadığı için açılmış olan bir ders, ama ben gene de alamıyorum. kafayı yiyeceğim! sinirden saçlarımı yolup duruyorum, kafamda saç kalmayacak!

dün.
yüzde yüz haklı olduğum mahkemeyi kaybettim.
nedeni,şikayet ettiğim şeyin hakimden torpili vardı.
nasıl sakin olayım hala kendime gelemedim ki.

Yarım saat önce
Kedim gizlice gitmemesi gereken odaya gitmiş ve poset, folyo ne var ne yok yirtip çöpte ne bulduysa etrafa saçmış

kafam kıyakken acayip biçimde sinirlendim
1.5 saat önce ısıtıcı çalışmadım
kafam attı aletin yanlarına vurdum.
öyle sert çakmışım ki içinden kıtırt diye ses geldi.
odadaki tek ısıtıcıyı kırdım
sonra açıp tamir ettim.
şansım vardı basit bir arıza olduğu için.

bu akşam. birisi düşüncesiz düşüncesiz konuştu, alıştım zaten ama olmuyor böyle. biraz dikkatli olması lazım.

logoyu alıp illustratorda istediğin şekle gelmesi için sağıyla soluyla oynayacaksın.

detayları azalt, gölgesi kalacak şekilde düşün.
kalınsa incelt, inceyse kabalaştır. gözüne hoş gelenekadar.

mevcut logoyu yayımlayabilseydin görmek daha doğru olurdu ama çok genel bir istatistik bakımından bence yeniden tasarlamak lazım.

bana pm at fikrimi söyleyeyim yahut.

kesip kırpıp sadeleştirdiğin logo yine eski logoyu hatırlatmalı.kaybı olmamalı.hem logoyu sadeleştirme şirketin belli bi saygınlık şöhretten sonra yapılır.mesela starbuck sürekli logo küçülüyor ama sen nerede görsen tanırsın logoyu.logon çok iyi değilse yeniden tasarlat.

annem geldi, muhtemelen patates falan kızartacak da tosttan kurtaracak beni.

Balik

kuru erik kuru kayısı yumurta bir tatlı kaşığı çekilmiş çörek otu - keten tohumu. pastörize tereyağı. yeşil zeytin. sıkma elma havuç limon mandalina suyu.

ve bir avuç ilaç;
imuran, medovir, pentasa, champix.

hmm birileri sigarayı bırakmış detoksa başlamış.

ayrıca kahvaltıda kızarmış patatesin neresi tosttan iyi?

krep. (yulaf kepeğinden)

Kavurmalı yumurta yaparım büyük ihtimalle.

Geçenlerde gene bu soru gelmişti, bi araştırma mı var acep?

Neyse arkadaşımla birlikte denize karşı çay, simit, poğaça vb.

2 adet haşlanmış yumurta - geç kalmazsam
nesfit + süt - geç kalırsam.

pazartesi sendromu yaşamamak için pazardan okula gidip çalışıyorum, nasıl? :D

@troll, 3 gündür tost yiyorum, sıkıldım. ayrıca evde kızarmış patates candır, ne lezzetli olur öyle.

Senin bana anlattiklarindan dolayi istahtan kesildim. Yemek yemiyorum.
Bu kadin muhabbetleriyle terchlerini hatirlayip iyce yemek yiyemez oluyorum. Sen sormaya devam et ben uyku halimi yemeklerimi anlatrm sana. Sen de gop nin oralarda bsyler yersen paylas da bilelim.

kahve ve omlet

Kahvaltıda peynir zeytin yemekten biktim ondan soruyirum. Tesekkurler.

maydonozlu yumurta ya da havuc kızartması

abicim otur bak. detayları incele. bu adam "karizma"nın tanımı. canlı örneği: jose mourinho.

25saat.com

Olmazsa olmaz diye birsey yok, zaten cok kural siinir da yok.

Bence karizma demek kalemi kullanabilmek demek, bu nedenledir ki sevdigim sair yazar, haci hoca kim varsa alayi karizmatiktir.

"karizma insanın içinde olacak kardeşim. olursa da anlarsın kaç cm olduğunu"

-cem yılmaz-

ceymi lenıstır'ı yamuk burnuna rağmen idare edilebilir kategorisine sokan bir şeymiş karizma.

bazen bir hareket dahi insanda "ne karizmatikmiş lan bu" hissini uyandırabilir. bir daha karşılaşmazsanız, hep karizmatik olarak aklınızda kalır. yok tanışır, yakınlaşırsanız o karizma yanınızda osurunca kendiliğinden söner.

bir yerlerde kralı bir yerlerde soytarısı olmuşluğum vardır.
güzel sebze iyi
güzel meyve iyi
güzel insan
sanat
okul
anne
baba
oğul
çok iyi.

dediğimi anlayabiliyor musun?

duruş, bakış, gülümseme vs etkiler elbette ki ama tavır ve davranışlar en önemlisi bence. adam yavşaksa, gevşekse isterse mükemmel fiziği/yüzü olsun umrumda olmaz.

@agy3 kısmen.

Bazen ekranda gördüğümüz ünlüleri de (özellikle oyuncuları) haklarında pek az şey bilerek karizmatik bulabildiğimize göre, beden dilini iyi kullanmak bile tek başına yeterli olabilir.

saatlerdir yazıyonuz kimse "ses" dememiş! ses tek başına yeter çoğu zaman.

Karizma genel olarak dışarıdan görünen diyebiliriz o halde. Ama aslolan tanidigimizda hala karizmatik diyorsak karizmatik olmak.

harvey specter.
bak gabriel macht demiyorum.
for egzempıl; www.youtube.com

bir de takım elbise her daim 3 parça giyilecek mirim, başka yolu yok.

benim düşüncem, ilgi alanında iyi olmasıdır karizma. mesela sevgilim dans ediyor yıllardır; dansla ilgilenen, dans eden, hakkında bir şeyler bilen erkekler çok değişik, bizim tabirimizle karizmatik geliyor gözüne.

gitar çalan ve metronom sorunu olan (sürekli aynı tempoda gidememe, notaları bölememe) bir dişi arkadaşım vardı. çoğu davulcu gibi benim de metronomum gayet iyidir, bu yüzden kızın gözünde çok değişik bir şeydim. sürekli enstrümanımı falan övüyordu, çalışırken ne olursa olsun hatayı kendinde buluyordu falan.

bence karizma budur.

harika bir vücut dili ve iyi bir ağaçtan yapılmış kemanla insanlığı büyülemek.

paran varsa karizmatiksin üç kuruş paradan bahsetmiyorum.

şu bi gerçek ki giyim kuşam çok etkiliyor. sokakta göreceğin cacık bi adam bile sağlam üzerine oturan bi takım kıyafet ile güzel aksesuarlar vs ile çok karizmatik gelir genelde.

diğer türlü ise hitabet ve iletişimin güçlü olması da çok önemli.

28 yaşındasın 17 yaşında bir kıza nasıl aşık olabiliyosun? Aranda 11 yaş var nasıl o gözle bakabiliyosun?

unut hacı.

Çocuk daha o. İstediği kadar saygılı mükemmel olsun. Çocuk. Bunu kabullen.

17 yaş = çocuk. Olgun davranıyorsa olgun çocuk.

kanpa,

bir gün bu yazdıklarımı biri buraya yazmış olsaydı,inan ben de senin gibi yazardım "çocuk o" zaten ben de diyorum,çocuk evet.fakat anlayamadığım şekilde kaptırmışım kendimi.insanın elinde değil,ne yapayım.

her şeyin olmasına her ihtimale inanırım.olmuştur,yargılanmaz da bu.ne yapacağın konusuna bir şey diyemem ama aşkın gözü kördür ve türevleri sözler boşuna var olmamış değil mi ?

anlıyorum aslında.

abi sapık değilim diyorsun da, neyse...

unut o işi.

neden bu kadar imkansız aşk muamelesi gördüğünü anlamadım.
olabilir yani gayet normal.
sanki 80 yaşındaymış da 13 yaşında çocuğa aşık olmuş gibi bir şekilde davranılmasının anlamı yok.

ama bazen böyle uyumlar yakalanabiliyor.

sadece onun sizin hayat görüşünüze sahip olamayabileceğini düşünerek, normalden biraz daha sorumlu davranmanız gerekebilir.

28 de bir erkeğin çok olgun olduğu bir yaş değil.
"28 yaşında koskoca adam" falan diye bir şey yok yani.
erkek dediğin zaten 35'inde ancak gerçek anlamda her şeyiyle erkek oluyor.
o da olabilirse.

Bildim peki.

Hic bulasma.

yemez hacı uğraşma.

17 yaşındaki biri çocuk değildir, evet cahildir belki olgunlaşmamıştır filan da çocuk değildir. 13-14 15 yaşlarında olsa tamam ama 17 yaşındaki bir kıza aşık olmak ayıp da değildir sapıklık da değildir. kız 18 yaşında olsa kimse çocuk demeyecekti. tuhaf.

go for it.

kısa süreli bir etkilenme olabilir. muhtemelen küçük kızdan bir iki muhabbetten sonra soğursun. düşünce ve yaşam biçimi olarak aranızda dağlar kadar fark var. o yolda sekerek yürüyen bir ergen, sense hayatta bir çok şeyi tatmış ve hayattan bıkmış bir yetişkin.

Duyuruyu 2 sene sonrasina uyarla. Tekrar sor. Kabul gorurse sana cesaret verip mutlulukar dileyelim.

herkese eyvallah.

bazı şeyler elde değil.şu dünyada aşık olacak son insandım,en derinden hissediyordum gerçekliğini.ama gün geldi inanç kapımı çaldı fakat imkansızına.garip ve tuhaf şeyler.kötü biri değilim,yanlış anlamayın.gözyaşı döken biri nasıl olurda samimiyeti aldatır.

bi sene sabredin, sonra, efrasiyab87 + 1

aşkın yaşı yoktur. yaş farkı şu an için çok büyük gözüküyo evet ama misalen o 25 sen 36 olsan bu kadar batmazdı. şu an için yapabileceğin bi şey yok. onun da sen de gönlü olsa bile toplum tarafından kabul göremezsin şu anda. biliyorum çok zor. ama katlanmak zorundasın. beklemek zorundasın.
bu arada aşık olduğun kişi çok şanslı bence.

etrafımdaki hiçbir 28 yaşındaki erkek, 17 yaşındaki bir kızla iletişim kuramayacak kadar ununu elemiş, eleğini asmış değil.

amma abartıyorsunuz yani 28 yaş nedir ki 17 yaş onun yanında çocuk kalsın?

zaten kadın-erkek ilişkisinde ideal yaş farkı 5-6dır.
11 de o kadar abartı değil.
50 yaştan bahsetmiyoruz.

evet, 40 ve 51 gibi değil elbette.
ama olamayacak bir şey de değil, gayet normal.

ibrahim tatlıses kurşunlandıktan sonra 59 yaşındayken sanırım 25-30 yaşlarında biri ile evlenmişti oluyo yani böyle şeyler , iboya kimse bişey demez sana söverler.

kız 20 sen 31 yaşında olsan tamam derdim 11 yaş olsun derdim ama burada asıl sorun yaş farkı değil kızın çok küçük olması.

kadınlar olgun erkeklerden hoşlanır diye bi genelleme var bence ona sığınıp duygularını aç. tabi yasal olması için azcık daha beklemek lazım ama ben hiç yadırgamadım. kursta tanışmışsınız zaten, yani üzerinde lise üniforması yok bi şey yok e makyaj da yaptıysa sizin onu 20-21 sanmamanız için bi sebep yok. bu moda yarışmalarını falan izliyorum arada, abi bakıyorum kız 20 yaşındayım diyor, yolda görsem abla derim ve o benden küçük. yani kızların yaşı pek öyle anlaşılmıyor uzaktan, tanışmadan. en azından ben anlayamıyorum. eğer tanıştıktan sonra ortak bi paydada buluşabildiyseniz ben bi engel göremiyorum.

herkes anasına babasına bi baksın aralarında kaç yaş var diye önce. ben de çok yaş olayına sıcak bakmıyorum ama sizin gibi bi durumda şansımı denerdim.

blatta hiberna +1

abi uzayda mı yaşıyorsunuz ya, artık kızların hepsi cin gibi. 17-18 ufak yaşlar değil. ilkokulda başlıyorlar sevgili edinmeye. adam da 28 yaşındaymış ne var yani. yaş farkı falan sorun olmaz, hali hazırda arkadaşlık kurabiliyorsanız sevgili neden olmayasınız

Ne 17 ne 18, bana kalsa kadını erkeği minimum bi 25'ten önce kendine gelemiyor, toptan çocuk. O 11 yaş dediğiniz şey de 20 altı ve 20 üstü için uçurumdur. Ancak 30'dan sonra nispeten kapanmaya başlar.

olmayacak iş değil bence de.
bu kadar umutsuz olma mehmetoloji.

Ergenler yapmaz senin yaptığın bu muhabbeti. Yaşının adamı olmayı dene.

benim annemle babam evlendiklerinde annem 17 babam 27 yaşında imiş.. 34 senedir de evliler gayette sevgi dolu bir ailede büyüdüm, çoğu kadın kendinden büyük erkeklerden hoşlanabilir senin için kötü yanı şu kızın dünüyle bugünü yarını aynı olmaz 17 25 30 kadınlar için özellikle o kadar çok fikir değişikliği oluyor ki işte bundan dolayı olmazz..

meseleni tam olarak okumadım.

ama eğer gideceği tahammülü ilgilendiriyorsa kafandaki aşk buradakilerin ya da başka yerde kim varsa dinleme ez git.

kurcalamabozarsin,

iğrenç olan ne.yazdıklarımı dikkatli okudun mu? elimde değil diye üstüne basa basa yazdım.

1 sene daha sabret.

leonardo dicaprio 30'lu yaşlarında edindiği tüm sevgililer 21-22 yaşından küçüktü bildiğim kadarıyla. sorun olan yaş farkı değil de, 17nin küçük bir yaş olması. aslında bir çoğumuzun annesi veya büyük annesi o yaşlarda evlenmiş, 17 yaşına kızlar küçük çocuk değil. her bokun farkında, kendi hayatlarıyla ilgili karar verebilen insanlar ama yine de ne bileyim 17lik kıza bakınca siması falan özellikle de hareketleri çocukça geliyor, ama gönül bu ota da konar boka da demişler.

önümüzdeki 3-5 sene kızın kişiliği çok değişecek, üniversiteye gidecek oradaki ortamına göre davranışları ve görüşleri çok alakasız yönlere çekilecek muhtemelen.

11 yas oyle abartilcak bir sey degil. Bir de kiz 13-14 degil ki artik kadinliga yaklasmis. Ne olacak allasen? Denemekten zarar gelmez.

Nasıl bu kadar "hayır, kesinlikle olmaz" yargısıyla yaklaşabiliyorsunuz anlamadım.
ya yaşlar ve cinsiyetler ters olsaydı? o zaman nasıl görünürdü durum?
Vurgulamak için söyledim, bunların hepsi "görünüş" fikri. Kızın, erkeğin karakterleri, ilişki beklentileri özel olarak değerlendirilmeli bence bu önyargılardan önce.
ayrıca ilişkide kız tarafı daha idare edilmesi gereken kısım oluyor. İnsan ilişki için idare etmeyi zaten ileriki yaşlarda ve ancak sevince öğreniyor genelde, o yüzden erkek kısmısı da buna razıysa iyi bir denge olabilir belki de.
Saf hislere güvenip hareket etmek, elalem ne der'den korkup o duyguları ziyan etmekten iyidir kanımca.

ya herşeyi anlarım da kendi annem babam dahil, tanıdığım pek çok çiftin yaş farkı 10-11.

belki biraz bekleyip 18inden sonra bu ilişki üzerine çalışırsan yanlış anlaşılmazsın.

boşver ile 1-2 sene daha bekle arasında kaldım.

gayet normal kızlar tanıyorum ki kendileri 22-23 yaşında olmasına rağmen 30 yaşında sevgilileri var, hatta 24 yaşında bi tanesi evleniyor 30 yaşındaki sevgilisiyle. hatta benim hakiki öz eski sevgilimin 19 yaşındayken 29 yaşında bi adamla 3 yıl süren de bir ilişkisi olmuş. bana sorsan normal değil derim böyle bir ilişki, öyle şey mi olur lan, ne konuşacaksınız ne anlaşacaksınız, derslerine de yardım ediyo muydu derdim, dedim de nitekim ama yapmış onlar sen niye yapamasın. benim gibi hırbolar da öyle şey mi olur der geçer.
bekle bence biraz daha en azından üniversiteye gitsin lan. lisede öyle şey mi olur amk.

bu arada babasıyla sorunu olan kızlar, erken yaşta babasını kaybedenler, ayrı aile çocukları, kısacası baba sevgisi görmemiş kızların yaşça büyük erkeklerden hoşlandığı bir gerçek.

hayırlısı olsun.

abi taşak mı geçiyorsunuz ya ? kaçıncı yüzyıldayız, bu kadar da tek tipçi olan başka toplum yoktur herhalde. kız 17 adam 28 yaşında, 17 yaşına çocuk diyene gülüyorum o ayrı da sanki kız 17 adam 54 yaşında gibi yorumlar yapılmış. 17 çocuksa 28 de çocuk. arada 11 yaş var lan ne ki 11 yaş gayet normal. valla kızın gönlü varsa çok da güzel olur hacı ama ne olursa olsun kızın 18'e girmesini bekleyip öyle faaliyete geç.

17 yaş nasıl çocuk aq
tek sıkıntı yaş farkı ama o kadar da ciddi değil hatta aslında o da sıkıntı değil
sıkıntı kızın gönlü olup olmaması

abi iyi hoş, çok güzel birilerine böyle bir şey hissetmen de 17 yaş yani, uymaz. yani 17 yaşında olan birinin ne kadar olgun olursa olsun çocuk olduğu gerçeğini hiçbir şey değiştirmez. bunu "çocuk" lan daha o napıyon terbiyesiz anlamında söylemiyorum ama.

bu insanların kalıp tuğla gibi kafaları pek almaz pek uğraşmayın.

sevgi beğeni bunlar yaşla çok alakalı şeyler değil pampalar bu 1

geri kalan çıkarımlar hep "hem ne konuşcan onla?" "25 yaşında gelince ayrılırsınız (bak bak içten pazarlıklı)" dan ileri gidemiyor.

hayır şimdi 30 yaşında kadınsın 18 yaşında çocuğu tavlayamıyosun diye çık çık çık yapmaya gerek yok be hanım abla.
herkesin hayatı sizin gibi memur hayatımı allasen.

Aradaki 11 yaş belki 41-30 arasında olsa görmezden gelinebilir diye düşünüyorum ben ama 17-28 için olmaz.

Senin yaşadığın hayatın sadece yarısını yaşamış düşünsene yani eğer bir ilişki başlasa bile uzun soluklu olacağını sanmam.

kızı kendine aşık edip aradaki yaş farkı yüzünden daha sonra terk edersen adam değilsin.

biraz zor olabilir, sorumluluk gerektirebilir ama olur. neden olmasın ulan?

hiçbirşey "olmaz" değildir. rakamlara takılmak nedir yani, iki kişinin hisleriyle ilgili bişey. ikisi de isterse olur.
sen de o kadar umutsuz olma kardeş. tamam olsa güzel olur da o varsa, başka biri de vardır sana uygun.

EĞER GERÇEKTEN SEVİYORSAN, BAK GERÇEKTEN SEVİYORSAN DİYORUM, KIZI 2 SENE FALAN TAKİBE AL AÇILMADAN. SONRA KIZ 19-20 SEN 30 OLDUĞUN ZAMAN AÇILABİLİRSİN. BAK DEDİĞİM GİBİ YANLIŞ ANLAŞILMAMAK İÇİN SADECE TAKİBE AL ŞİMDİLİK. EE TABİ O SÜRE ZARFINDA KIZ BAŞKASINI SEVEER Mİ ORASI DA AYRI MUAMMA. ŞU AŞAMADA ORTAYA ÇIKRASA YANİ SÖYLERSEN OLAY ÇOK FARKLI YERLERE GİDER.

Para! He ama abi falan ayıp olur yanlis anlaşılır diyorsan ayrı. Ama iste orda en cok ihtiyac olan sey bu tabi. Sigara da olabilir.

para. net. 2 hafta önce geldim askerden. para her zaman lazım oluyor.

kitap gönderebilirsin. kitap çok önemli.

1 karton malbora. Olmadı 3-4 paket

ya sigara içmiyor hem göndersem mesala eline geçer mi ki? para da gönderemem malum öğrencilik. hem sigara içmesede orda dağıtması falan olur değil mi? bunlar güzel şeylerdir diye düşünüyorum şimdi ama:)

parayı 5tl lik kağıtlar halinde gönderirsen daha makbul oluyomuş

kitap

Mektup

bir dilim içine salça sürülmüş gerçek iyi kaşarlı tost.

üstüne ısıt ye yaz.

cep telefonu yoksa 1-2 de telefon kartı ekleyin. :)

Şişme kadın

bir mektup, bir dergi, bir foto.

bi telefon açsan bile çok mutlu olur. kitap askerde hayati önem taşıyor. içlik, don, çorap falan da gönderebilirsin.

askere gitmemiş çoramıklar cevap yazmasın amk. mektup yaz birader. adını soyadını yazsan bile bir mektup yaz. belki de uzun yazarsın. belki de cümlelerin sırtını kaçakçı katırı gibi yükler askeriyeye gönderirisin. yaz kardeşim. askerdeki adama mektup yaz. o adamın sigaradan da, paradan da, karıdan da daha çok senin yazacağın 2 kelime samimi yazıya ihtiyacı var.

+1

bol bol seks. net.

PARA VAR MI ONDAN HABER VER ÖNCE?

bu aslında senin ne şekilde bir yaşama iyi dediğinle alakalı biraz. çünkü biri sex, drugs&rock'n roll yaşar ve dolu dolu yaşamıştır, kimi de dünyayı gezer, biri de der ki şu eğitimleri aldım, iyi ki böyle yaşamışım. hatta bir arkadaşım neredeyse evinden çıkmaz ve buna rağmen hakkını vererek yaşar.

ölme.

sağlam bir hobi , kısa süre için ani seyahatler ...

aklıma ilk gelenler bunlar.

20'li yaslardan 30'lara bakinca bir bok varmis gibi gorunuyor. hakikat: bi bok yok, hatta daha beter.

hayati yasamak icin para, vizyon ve cevrede iyi insanlarin olmasi lazim diye dusunuyorum.

#1- para lazim cunku her seyin bir maddi bedeli var.
#2- vizyon lazim cunku parani nasil harcayacagini, nasil eglenecegeni tahmin edebilmen gerek.
#3- cevrende iyi insanlarin olmasi lazim cunku her zaman baskalarinin yardimina ihtiyacin olacaktir.

sıkıntın olduğu yerde bana danış. deneyim harfiyen çiçekten büyüktür.

kask?

kaska bağlanan kitler var ama kullanışlı bulmuyorum.
misal ben haftada bir köprü kullandığım için cüzdanımda taşıyorum geçerken bariyerin ortasına çekip cebimden çıkartıp elimle yukarı tutup öyle geçiyorum sonra yerine sokuyorum tekrar.
ama her gün geçseydim farın üstüne bir aparat yaptırırdım. oraya takar çıkartırdım.

yapıştırma, birkaç yapıştıran gördüm ön cama vs. iğrenç duruyor. hatta bugün adam harleyin ön maşasına takmış görür görmez ne yaptın be abicim yorumunu yaptım.

çok yakın bir motorcu arkadaşımın da dediğine göre, hgs okutmadan geçiş yaptığında plakaya bakıyor ve plakaya kayıtlı hgs varsa hesabınla eşleştirip bakiyenden düşüyorlarmış. biraz internetten araştırdım ve bu olay doğruymuş. yardır gitsin uğraşsın pezevenkler. ceza kesme durumunda direk itiraz ediyorsun ve plakana kayıtlı hgs olduğu için direk düşüyor ceza.

her sene yeni bir olay çıkartıyorlar başımıza birilerine rant sağlamak adına 2-3 seneye hgs'de değişir. motora yapıştırıp, çirkin görüntü çıkarma ortaya bırak onlar uğraşsın peşinden..

sucker punch. herkes sevmez ama beni acayip sarmıştı

black.

requiem for a dream

avatar

(bkz: wonderful days)

the fall.

De Helaasheid der Dingen

12 monkeys kesinlikle.

the secret in their eyes.

a beautiful mind

ve benim kafadaysan: final destination

her sorana söylüyorum
(bkz: suits) (bkz: newsroom) ayrıca (bkz: sherlock)

24

kesinlikle hiç dizici biri değilim ama saydıklarının arasında got dışında şahsen sevdiğim
the wire
downton abbey
bir de true blood

game of thrones niye izlemek istemiyorsun?

oz izleyebilirsin.

hannibal

the wire, oz, fringe, six feet under, carnivale, sherlock, the walking dead...

dexter?
boomtown (eski kısa ama esaslıdır)
black mirror (üçer bölümü bir sezon olmak üzere iki sezon. harikadır)

spartacus izle.

friends
dexter

sadece black mirror diyebimek için giriş yaptım siteye.
önemli işte o kadar

cupcake yaptım. 3.denememde lezzeti tutturdum sonunda. pek mutluyum :) sevgilimle barıştım, 2 yıldır hayatımı mahveden bir bela vardı, ondan kurtuldum. bugün güzel bir gündü :)

electric light orchestra dinledim.

ve şimdi şunu dünüşündüm. uzun marlboro light niye içilsin?

babaannem, annem ve kardeşimle 3 saat boyunca 101 oynadım.
kahrolsun bağzı zamanlar.

Didgeridoo yaptim :)eksiduyu.ru

aksaray ın 30 yıldır mudavımı olan yaslı bır akrabamın davetıyle aksaray da mac seyrettım.

aslında yakınlarında oturmama ragmen hıc gıtmemıstım. zaten gıtmem de. ama bu aksam bos vaktım vardı ve bı bakayım dedım.

bı nevı sosyolojık gozlem.

aksaray ortamları gercekten de anlatıldıgı gıbıymus. barlardan cıkan ruslar, bırahanelerde calısan kadınlar, (bıze bıra getıren olga ısımlı bı hatundu) meydanda musterı bekleyen yıllanmıs escortlar, bunları kesen cevval kara kaslı delıkanlılar vesaıre..
ılgınc bı ortamdı..

sabahın köründe alt kattaki tadilattan dolayı uyandım. tamam saat 10 du ama ben 5 te yattım yarın uyurum diye. neyse günün geri kalanında dışarı çıkıp bişeyler içtim akşam da zorla düğüne götürüldüm.tanımadığım yakın bi akrabanın düğünüymüş. sonra da eve geldim işte boş bir gün daha

sabah 8 de eve geldim 2 yekadar yattim 2-3 saat nette takildim, sora eletrkler gtti, frsattan istifade sahile gittim, kostum, basket oynadim fena ter attim, eve geldm buz gbi suyla duj aldim, 1 saat once geldi elktrik, simdide uyumaya calsyorum

12 saat temizlik yaptım :(

tatilimin son gününde, ilk geldiğim günden beri deli dalgalı deniz dümdüzdü. (hain deniz) deli gibi yüzdüm, suyun içindeki bir kaç balığa yanlışlıkla tekme attım -özür dilerim :( - mısır yedim, gevrek yedim -izmir'deyim, evet :) - dondurma yedim, sahilde yenebilecek her şeyi yedim sanırım? kumsalda süngerlerin üzerinde uyudum, ruhi mücerret'i okudum, telefondan whatsapp ve facebook'a bakıp durdum, milletle aptal aptal telefonda ya da yüzyüze sohbet ettim, bir sürü yol şarkısı kaydettim, kulağıma su kaçırdım -deli gibi ağrıyor- hasılı güzel bir gün geçirdim -kulağa su kaçırma hariç :( - şimdi de balkonda oturup yarın gitmek istemiyorum. beş gün yetmedi açıkçası.

Yalnız oldugumu uzun zamandır hissediyordum da bugün yüzüme vurdu. Bi durumdan dolayı cok bunaldım ve süslenip püslenip dışarı cıkma isteği duydum. Bayadır görmediğim arkadaşlarıma sordum yanınıza ugrıyım diyerek, hep bi bahane türettiler. Sonra zaten dışarda olan annemi aradım ''ya uzaktayım ben simdi'' dedi, o da yalan oldu. Kısacası aradıgımda yanımda olcak kimsem yokmuş be. Nebçim koyuyor insana. Ben de saatlerce oyun oynadım. Meh.

lab.da hocaya atarlandım biz niye kimyacılar gibi biyologlar gibi beyaz önlük giymiyoruz diye. sonra evde bişey kalmamış alışveriş yaptım.

Ilginc bir sekilde erken kalkmistim. Pazartesiye teslim bir odev var, onunla ugrastim biraz. Oglen 2 de ise gittim, cok kolay geceyi dallama yamak yuzunden bas ascim cekilmez hale getirdi. 11 de ciktim isten, casinoya gittim. Biraz poker oynadim, az bucuk yukarda bitirdim. Eve yeni geldim, yururken pizza aldim. Ben de yalnizim amk :(

hayal kurup durdum.

eğitimlerin bazılarını bir engelli birebir verebilir. bu iletişimi kuvvetlendirir.

sponsor varsa burada çalışan engelliyle röportaj yapılabilir. sponsora bu sunulabilir.

belirli aralıklarla bence bu müthiş bak, mesela atıyorum her ayın 1'inde bölgedeki tüm engelliler bir araya gelip kentin bir yerinde sadece yürüyebilir. acayip olur.

ekşiden önce uludağ'da yazıyordum. hiçbir şekilde o siteye girmiyorum artık.

bazen... bazı entryler...

ohoo eski entrylerden yüzlerce silmişimdir. dönem dönem geri dönüp bakarım ne yazmışım diye.

çok değil 4-5 sene önce büyük harflerle atatürk deccal falan diyodum ben, şimdi görüyosun. tonla var öyle entry. aradan yıllar geçmesine de gerek yok, saçmasapan bi anına denk geliyo, yazıveriyosun, sonra "bu ne aq" diyosun.

tüm entrylerimi okuyacak olsam yarısına yakınını silerim herhalde ben.

normal. zaman geçtikçe insanın hayata bakış açısı değişiyor haliyle.

ben hesabı kapattım o yzüden var mı ötesi :D

eski yazılarımın top yekünü bana saçma geliyor,

sohbet kanalı dili kullanılmış genelde. cidden iğrenç geliyor bana. sh'ler, y'ler havada uçuşuyor.

Olgunlaşmanın göstergesi bunlar , her allahın kulunda olabilir. Bugünün tuvalette dil çıkararak absürb ve gülünç fotorağraf çekip paylaşan ergenliğe bile girmemiş nesil yarın öbür gün zaman tünelinde(facebook)bunları silmekle uğraşacak. Velasıl en doğal şeylerden.

Steely Dan dinle.

türkü

Klasik müzik dinle.

Senaryonu da yazayım;

Al güzel bi viski. Deacon Blues'u da aç Steely Dan'den. Senden kralı olmaz o vakit.

Blues.

Uzunca bir sure bagimlisi olabilecegin bir sarki ve klip onereyim; robin thicke-blurred lines.

trance

muse?

muse +1
blues +1
ruhunhali.blogspot.com

Franz ferdinand
Ohland
Mumford and sons

eski cevaptan kopi pest:

grails (deep politics & take refugee)
eksi ekso (the gallows)
the white buffalo (the woods & the matador)
queens of the stone age (mosquito song & this lullaby)
fjord rowboat (simply stood)
saxon shore (may 26)
all angells gone (stephen h.)
the white birch (breathe)
choir of young believers (hollow talk)
glissando (grekken & good bye red rose)
hrsta (une infinité de trous en forme d'homme)
klever (trip#1)
sons of anarchy soundtrack

illa rock olacak değil ya:

yasemin göksu
serap tamay tezcan
birsen tezer

www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com

electric light orchestra

yoksa sen hala electro deluxe dinlemedin mi? begenirsen devami icin mesaj kutumu yesillendirebilirsin..

(bkz: new age)

onlar ne ya,
mordred,
zappa,
watchtower
atheist ilk iki albüm
sieges even 2. 3. albüm dinle.

"alperz"e katiliyorum kesinlikle Steely Dan ise yarayacak, Pretzel Logic albumu ile baslayabilirsin
ayrica metal dinleyicilerinin cogunlugu klasik muzik de dinler, en son yapabilecegin sey hip hop dinlemek olur :]
Onyargini kirman adina Alexander Desplat'in imzasi olan butun soundtrackleri inceleyebilirsin

şarkı olarak değil, aklıma gelen sağlam albümler olarak


lizard
usa
red
in the wake of poseidon
discipline
thrak

free transform yaptığınızda zaten alanın köşelerinde tutacaklar belirecek kare şeklinde. Üstte olanını çekip aşağı kaydırmanız yeterli.

yok elle zaten yapılır.

ben diyorum ki belirli değerler var mı?
mesela nasıl ki rotate'e 45 derece girdiğimde, cismi 45 derece döndürüyorsa,

buradaki bir yere de belirli değerler gireyim ve eşkenar dörtgenimi otomatik olarak şu diamond şekline soksun. yani tek tek elle çizeceğime, daha pratik olarak sabit değerler gireyim o ayarlasın.

photoshop bu tip, ölçekli ve sayısal değerleri olan çizimler yapmak için uygun bir program değil. adobe illustrator gibi vektörel tabanlı bir programda yapıp gerekliyse ps'a almak en iyisi.
eğer çok sayıda bu işlemi yapacaksan ve damalı alanı b şıkkındaki gibi en boy olarak ölçeklendirmek istiyorsan, resimdeki için konuşuyorum action kullanarak işlemleri yapman mümkün.

önce kare alanın 45 derece döndüğünde çıkan tam ölçüyü tesbit et.
sonra action recordda iken, ilkin o ölçülerde canvas size verirsin. alan büyür. kareyi 45 derece çevirirsin. karenin uçları canvasın dış sınırlarına değer. sonra image size'dan birbirinden bağımsız olarak en boy ölçünü verirsin. imaj bu durumda basılacaktır. record'u durdurursun.

çok MÜHİM not: önce bir demo dosya ile actionun doğru çalışıp çalışmadığını test et ki bir sorun olursa tüm dosyaların komple bozulmasın.

işlem doğru çalışıyor ise:

file > automate > batch ile karelerin bulunduğu dosyayı seçince ps işlemi uygulayacaktır.

ai olarak kaydet, sonra jpeg e çevirirken ayarlardan boyutu küçültürsün. Sana ai. sinin mi küçük boyutlu olması lazım?

resimleri tutup sürükleyerek değil programın içinden yani file > place diyerek almalısın. sürükle bırak yapınca görseller embed ediliyor.
döküman büyümesinin nedeni bu olabilir.

@innerbliss:

Bana export edilmiş halinin (jpeg veya tiff) küçük olması gerek ama ai'sinin bu kadar büyümesi de canımı sıkıyor, büyümese iyi olurdu. Buraya yazdıktan sonra tif ile export ettiğim birini irfanview ile açıp boyutunu 1920x1080'e düşürüp yine tif ile kaydedince 21 MB (LZW seçili; ne demekse), jpg kaydedince 2.5 MB haline geldiğini gördüm. Şimdilik problemimi çözdüm jpg ile ama durumu anlayamıyorum. Halen kaynakları gereksiz kullandığımı düşünüyorum, yani istediğim kaliteyi eminim çok daha küçük boyutlarla elde etmem mümkün.

alakasız bir not: yayıncılıkta tif kullanın diyorlar, ben tif'i beğenmiyorum, kalitesi her zaman iyi olmuyor. Öyle tuhaf oluyor ki, mesela spss'de bir grafiği tif'e export ettiğimde yazılar hiç bir şeye benzemiyor, ben de kopyalayıp emf olarak kaydediyorum mesela. o da boyutu çok çok artırıyor.

@agy3; her iki yolla da yapmıştım, hatta bunu ilk mesaja yazmıştım ama bu problemin olduğu resmi nasıl yaptığımı hatırlayamadığım için yazmadım. place'e almak copy paste göre daha az yer kaplar diyorsun yani, tamam.

Jpeg e dönüştürürken DPI ını düşürebilirsin.

another earth

aşırı bilimkurgu değil, aslında bilimkurgu serpiştirilmiş ama benim hoşuma gitmişti

blade runner

Çok bilinmeyen ama iyi filmlerdir, senin tarza gider ;)
www.imdb.com
www.imdb.com
www.imdb.com

source code. moon'un yönetmeninden zaten.

bir de daha farklı, bence daha hoş şekilde bir bilim kurgu için:
frequently asked questions about time travel

timecrimes

o homem do future - brezilya sana iyi gelecektir dostum, bunu izle.

the cell - tarsemi seversin.

district 9

Beyin fonksiyonlarını güçlendirir. Kendisi kilo yapmaz ama iştah açabilir. Eğer düzenli olarak balık yenmiyorsa tüketilmesi iyi olur.

omega 3 genel faydalarının yanısıra balık yağı sindirim sistemine de iyi geliyor.
ülseratif kolit ve crohn hastaları için önerilmektedir bu yüzden.

gecenlerde bir yazi okudum. bu balik yagi kapsulleri pek ise yaramiyormus. yani balik yiyerek aldigimiz yaglar cok faydali ama kapsuller falan tirtmis. dogal yoldan almak en guzeli.

timex expedition (ebaydan alınacak, çok çeşitli renk ve kayış şekilleri var)
s162.photobucket.com

bunu burada çok yazdım

bıkmam yine yazacağım

www.pirlant.com.tr

dip: +500 için öbür modellere bak baba saat bir adamın en ala aksesuarıdır ona göre de seç

swatch guzeldir
www.swatch.com

buradan yasina giyim tarzina gore secersin. zipir saatler de var, agir abi saati de var. var oglu var.

Yalnız ben her şeyi olduğu gibi saati de hor kullanacağım. Böyle ağır saatlerle girmesem mi ki? :|

oral medic demişti arkadaşım kullanımı üzerinde yazıyor bildiğim kadarıyla .geçmiş olsun

öncelikle yeni kenacort al.

her sabah kahvaltından sonra 1 imuneks + 1 supradyn
akşam yemeğinden sonra 1 imuneks

kenacortu da aksatmadan sürekli üzerinde kalacak şekilde kullan. aftlar rahatlayınca akşam kullandığın imuneksi kullanmayı bırak.
imuneks ve supradyn e devam ettiğinde aftların azaldığını, çıksa bile daha az acıyıp çabucak geçtiğini göreceksin. bende böyle oldu.

çok iddialı olduğu iddia edilen bunun için bir ilacın türkiye lansmanını yapmıştım akibetini görmeden ajanstan ayrıldım.
adı After. piyasada olması gerek.

Listerine ile anlık rahatlama sağlayabilirsin :).

Mavi renkli mürekkep tarzı bi ilaç vardı yıllar evvel bizde onun adını bilseydm söylerdim çok işe yarıodu.

eski foça
seferihisar
urla

ege şehirlerinin çoğunun merkezinde bile çoğu sektör büyüyemiyor. bir avuç insanın elinde oluyor. tanıdıklarla irtibata geçmek en iyisi.

Bilişim derken, eğer kodlama üzerine falan çalışıyorsanız, Ankara'dan iş bulup, rahatlıkla Ege'de yaşayabilirsiniz.

bazilika evet kodlama ama daha ziyade büyük kurumlara danışmanlık şeklinde günlük toplantılar filan gerekiyor ve bu işten sıkıldım

kesinlikle fethiye. birkaç yıl içinde yerleşeceğim yer, benim favorimdir,
b planına gerek yok.

bi sürü güzel yere yakın. kent yaşamına akraba aparatları mevcut.
havaalanına yakın.
bazı işler yapmak ve bundan para kazanmak mümkün.
harika bir yer.

sessiz, sakin, genelde emeklilerin bulunduğu güzelçamlı-davutlar.

sevgi plajından birkaç foto buldum
www.panoramio.com

gençler de var tabi ama sevgi yolunda daha çok yaşlı görüyorum.

Epey yukarlarda ama ben Akçay'ı pek sevdiydim, serin de. Yalniz bilisim neyim bilmem. Ben kucuk yerde buyudum akdenizde, burda en cok kazanan gubre satisindan kazaniyor:) kucuk isletmeler de kazaniyor, misal su cigkofteciler epey para kiriyorlar. Sermaye de 5-6 bin. Nereye tasinirsan yaz da bilelim, benim de ilersi icin oyle planlarim var, bi ornek bulmus oldum, kolay gelsin.

en çaresiz anın ne oldu kısaca anlatır mısın?

daha başka soru yok mu

en enteresan film hangisi?

cevaplari neden ozelden yaziyorsun? burda yazman daha iyi olur, boylece herkes gorur ve tekrar sormaz.

bir de neden boyle bir duyuru acmak istedin ? sorularialayim diye bir site var, orasi daha uygun bence bu is icin

canım sıkıldı birde insanlar yaptığım blogu beğeniyor mu diye soruyorum

buradaki yazarların cebellahının minimum 95 belki 99u şu bakımdan 100üne bakınca daha iyi dadaist şiir yazarım.
benden daha iyisini yaparım der misin?
bloğunda hatıra defterinde ya da bir not olarak orada burada.

her turlu tavsiye ve yardim icin (bkz: eksiteker)

sozlukten icemanr ile iletisime gecebilirsin katilmak icin.

www.youtube.com

altin elbiseli adam da eksiteker'de bu arada.

küçük cc bir scooter ile başlaman iyi en başta bu.

20 yıllık motosiklet kullanıcısıyım, bu aleti ne kadar kullanırsan kullan tamam artık ustayım demeyeceksin bunu hiç unutma iki.

motor kullanma tekniklerine bakmışssındır ben yineliyor olabilirim bazılarını ama bazılarını ilk benden duyacaksın şunlar aklıma ilk gelenler
firen kullanırken arka firen ile beraber muhakkak ön fireni de 2 parmağınla hafifiçe sıkarak kullanmayı alışkanlık haline getir. ani durma gerektiren vaziyetlerde sırf arka firene asılarak durmak diye bir şey yoktur motorun kıçı savrulur %30-40 civarı ön fireni kullanmayı alışkanlık haline getir.
virajlara girerken motor rotasını sırf gidon ile değil kıçını iteleyip gövdeni daha dik tutarak gövedenle yap yani motoru gövdenle yatır gövden tüm dönüşlerde elin kadar rol alsın.
motorun standartında motor çalışınca otomatik olarak far yanmıyorsa bile mutlaka farlar açık olsun gece-gündüz.
motora bir top case taktıracak olursan ve motorun rengi siyah ya da koyu ise gece sürüşlerinde mutlaka dikkat çekici renkte bir mont vb şeyler giy ki araçlar tarafından farkedilebilesin.
arkana artçı oaldığında tek başına kullandığın rahatlıktan uzak ol artçıya konfor ve güven verecek sürüş alışkanlığını edin. rahat motor sürmeyen birinin arkasına asla oturmam mesela ben.
bu çok mühim dikiz aynalarını çok sık kullan. bu şu demek özellikle küçük cc motorların arkadan yaklaşıp geçen araçları çoktur arka tarafını da en az ön taraf kadar kontrol altında tutmak zorundasın. örneğin 125 cc bir motorum var beylerbeyinden bakırköye gidiş geliş 55 km, total 1 saat içinde git-gel yapıyorum bunun 20 dakikası dikiz aynasına göz atmakla geçiyor. tabii dikiz aynasına bakmak uzun uzun bakmak değil dediğim gibi göz atmak. bundan bir önceki çok daha seri ve büyüktü buna rağmen dikiz aynasını kullanmadan asla şerit değiştirmedim asla otobanda sırf önümü seyretmedim.
lastik basınçlarını ayda bir filan kontrol et ya da denge sorunu hissedersen.
yağ seviyesini mutlaka kontrol altında tut. yağın bitmesi demek bin liralı rakamlarla masraf demektir motor iner.
kasksız asla binme ama asla bu düsturun olsun bakkala bile gitsen.
yağışlı havalarda yatışlara ve ani firenlere çok dikkat et.
her motorcu mutlaka motordan düşmüştür, allah kimseye beter kaza vermesin. inançlı biriysen besmelesiz binme. bundan öte motosiklete tamam ben bu işi çözdüm diye binmeyeceksin her zaman içinde küçük bir korku taşıyacaksın ki tahminen genç bir adamsındır gençlik arada heyecanla tekayyüz eder o durumlarda bile vjjjjj diye yatıvereyim sollayıvereyim numara çekivereyim olayları hasıl olmasın alışkanlıklarına.
yoksa motora binen her insanoğlu kendini izleyenleri şaşırtmayı sever bunu unutma.

hem sözlük yazarısınız, hem motosiklet diyorsanız o zaman tek adres " ekşiteker/1 " okuyun ve sonrası gelir zaten ;))

ucuz olan daha şık.

fiyatından değil de 773 lira olanı daha çok beğendim ben ,

773 lira olan makul, ben olsam onu alırdım, iyi duruyor.

773 TL olan daha güzel.

harbi lan ucuz olanı daha güzel nedense.

yönlendirmek gibi olmasın ama hakkaten çevremde sorduğum herkes de ucuz olanın daha güzel olduğunu söylüyor.

@ yardiranadamm

şizo musun olm kendi kendine cvp veriyosun. yönlendirmek gibi olmasın demeler falan:):)

@all girls dream yok sen çok yanlış anladın kardeş :))
yani buraya yorum yapacakları yönlendirmek gibi olmasın manasında dedim. Yoksa benim bu duyuruyu açmamın sebebi yönlenmek :)

bu paraları gözden çıkardı isen, saat olayının manyağı biri olarak diyorum ki, bunlar alınmaz. seiko ortayaş ve üstü saati.
bunlardan çok daha nefis görünümlü bir dolu saat alabilirsin o liralara.

örnek mi www.pirlant.com.tr
orada mesela invicta

kovalarım ne yapacam? benim evim lan?

annem kafese koyup besledi ertesi gün saldı(karga mutlu görünüyodu)

beraber yaşardık negzel.

edit: bi kere güvercin mutfak masasının üstündeydi. aynı anda birbirimizi gördük. aynen ne yapacağımı bilemedim. beraber yaşamak istiyor gibi bi hali de yoktu. neyse ben yavaşça ona doğru ilerledim. o yavaşça cama doğru ilerledi. bu işlemi beş kere yaptım. gitti. ama kargalar zeki tabii. beraber yaşamak isteyebilir.

sağa sola pislemeden kovalaman lazım

kaçarım :)

olm kargalar zeki yaratıklar lan. yemini suyunu verirdim, evcilim olurdu negzel.

Karga değil de saksağan girse mutlu olurum lan. kargagillerden zaten :P çok seviyorum hayvanları ama uzaktan sevebiliyorum pisi deyince gelmiyolar ya hani. kargayı ciğ etle beslerdim alıştırırdım mesela

aç bütün pencereleri camları, kapıyı kapa çık. kendi haline bırak, kargalar çok zekidir, bi yolunu bulup çıkar. belki de winterfell'den falan haber getirmiştir.

Saldirgan olabiliyorlar evde kaldiysa dikkat etmenizi oneririm. Kafalari yusumacik!! Bi muddet bacagina ip bagliyip ucunu da serce parmagima bagliyip koltukta oturabilirdim /:

bu evine fare girdiği için uyuyamayan evlat değil mi? ormanda mı yaşıyon anlamadım ki :))
ayrıca evime karga girse bulunduğu odayı dışarıdan kilitleyip girdiği yerden çıkana kadar gözetlerdim.

camı açtın mı çıkar. çıkıncaya kadar da her yere sıçar. o kadar.
2 karga beslemiş bir herifim ve o ki, tecrübemle diyorum aman ha tutayım deme bunun evcilleşmesi ancak çok küçükken ilgiye müesseseyle mümkündür, büyük olanlarının çektiği sıkıntıyı o kuş yüzlerinde görüyorsun günahına girmeyeceksin.
bırakacaksın.
en doğrusu budur.

Evi satarım

Amerika'da süpermarkette manav reyonunda çalışmıştım. Tüm meyveler markalı kolilerin içinde geliyordu. Aslında markaları var, ama son tüketicinin görmesine gerek olmadıgını düşünüyorlar. Mantık şöyle işliyor; X'in meyvesi güzel oluyor ordan alalım diyorsun, sen bunu diyene kadar onlar markaları değiştirmeye devam ediyor arkaplanda.

@deveyi diken adamin ta kendisi deLonghi miydi lan yoksa?

marka olmaması daha iyi bence.
şimdi marka olsa aşağı yukarı aynı kalitede olacak meyveler için fiyat farkı olucaktı markalaşan olucaktı pahalı olucaktı.

meyve sebzede markalaşma olursa pazarlar da yok olabilir.
bence onun için yok.

markası var hepsinin ama sunum şekli yüzünden göze çarpmıyor. bazılarında etiket oluyor veya ambalaj içinde satılanlar da oluyor.

1-meyve sebze fabrikada üretilmiyor
2-bazısı üretildikten sonra işlemden de geçmiyor, sadece kasalanıyor misal. bunu için "marka çalışması" yapmaya gerek yok. üreticiden alıp kasalıyorsun. üretici bu sene sana satıyor seneye başkasına süreklilik yok.
3-arada bi sürü el değiştiriyor ilk toptancıdan market rafına gelene kadar bunu tek elden yapan "marka" biri yok
ithal meyveyse veya çok büyük bir alanda ekim yaptıran bir firma varsa aynı firma getirip markete de satıyorsa vs. ancak bunlar marka koyabilir.

bizdeki sebze meyvenin markası
haldeki, atıyorum çorumlu hamdullah isimli kabzımaldır.
bunlar ürünlerini kurumsallık taşıyan ambalajla değil bildiğin limon kasasıyla sattığı için bir marka iletişimi yok.

ama şunu diyorum, markette pazarda gördüğümüz sebze ve meyvelerin bize tuzlu gelmesi, aradaki bu kabzımal komisyonlarının yüksekliğinden kaynaklanıyor, yani dalından toplayan değil aracıya gidiyor rant.

birebir sağlam kaynaktan duymuşlukla söylüyorum büyük olanların arasında ferrariye binen var, kıçımla atmıyorum gerçek.
yine de malını kasayla satıyorlar.

bir süre sonra meclis, adaletsiz dağılım nedeniyle bu sektöre el atacak düzenlemeler yapacak göreceksiniz.

@deveyi diken aradigin marka dole ama turk markasi degil www.dole.com

bazılarının var tabi niye hepsinin yok diye sordum, tüm cevaplar yerinde, en tatmin edici cevaplar da niye ama ve agy3 den geldi. Teşekkürler.

3 idiots

edit:pardon avrupa demişsin görmedim, ama bence izlemelisin bu filmi

the man from earth kesiiin izle

millet sevmez ama angel a da guzeldir. angel a bir luc besson filmi

bilumum charlie chaplin filmleri. zira o yıllarda o işçilik.. inanılmaz! (özellikle 1920-1952 yılları arası)

miki toys editi +1

ben x

the hunt/jagten www.imdb.com benim de bakış açımı değiştirmedi belki ama çok etkilendim.

The Man from Earth
12 Angry Man

Bu ikisini mutlaka izle derim. İkiside tek odada geçen filmler.

bir film izledim hayatım değişti türünden değil ama son 2 ayda izlediklerim arasında en beğendiklerimden aklımda kalan

spoorloos

voksne mennesker. 2004 sanirim

çünkü başka bir show programı yok o saatte izlenecek, kaliteyi iyice düşürdüler

çocukken izlerdim. şimdi izlemiyorum pek. bana komik gelmiyor evet.

beyaz'ın esprileri bazen iyi oluyor. bi de yaptıkları videolar falan. ben bunlar yüzünden izliyorum ama genelde iyi konuk olursa

yıllar sonra geçen ay bir göz attım, espriler ucuzlamış, tavır bi türlü ilerlememiş hep aynı hep aynı, beyaz'da böyle bir conan'a bakıp oradan esinlenme minik tavırları sezdim filan ayrıca biriyle dalga geçerken bayağılıklar.

daha da izlemem.

Orta yaş üstü için Beyaz, evin efendi oğlanı çünkü. Marjinal değil, çıkıntıları yok, esprileri her zeka seviyesinin anlayacağı cinsten.

bu format bayali uzun zaman oldu. eleman tutup seyirciyi komutla alkislatmasi bile batiyor bana. her kanalin bir acun'u yok

niye böyle sadistçe?

neden öyle yapıyoruz? öyle daha mı lezzetli oluyor et?

hayvana uzun süreli acı çektireceğine kısa süreli acı çektir, çal boynuna bıçağı.

niyesine bilahare geleceğiz. öncelikle fikirlerinizi alayım.

korkunç

Smyrna +1

Ne düşünürüm, kötü düşünürüm her vicdan sahibinin düşüneceği gibi. Ayrıca bol bol da kötü laflar hazırlarım.

o zaman buna şöyle cevap vereyim, tam olarak olayı bilmemekle beraber. havasız bıraktığında hayvan bir ton hareket edecek koşacak edecek çırpınacak. bu sırada laktik asit falan salgılayacak olabilir tamamen atıyorum. normal kesim halinde de adrenalin vs gibi kimyasallar vardır herhalde hayvanın vücudundan salgılanan ama bence bu durumda etin lezzeti eskisi gibi olmaz gibime geldi.

edit: bilimsel bir dayanak bulacağım diye çok kastım ama aslında götünden sallamanın bir örneğini sergiledim

agır sapıksın sen arkadaş.

Onun yerine controlled athmosphere killing diye bir yöntem var. Ortamı %100 Azot dolduruyorsun. Hayvan farkına varmadan azot soluyor, 0 oksijen tabi ortamda. Bir süre sonra da pat diye düşüp ölüyor ne olduğunu bile anlamıyor, sıfır acı. Bir ara idam yöntemi olarak da düşünülmüştü bu yöntem.

dini açıdan et mundar olmuştur. yenmez...
bıçağı çalmak daha mantıklı.

texas'ta bogarak olduruyorlar diye biliyorum hayvanlari.. diger musluman olmayan bolgelerde de oyle olabilir
turkiye'deki gibi kesince hayvanin kani gidiyor sulu sulu olmuyor sonra eti

ama tabi odaya kapatmiyorlardir o cok sadistce cidden.. o ne yavas yavas iskence ede ede.

peki. yeteri kadar fikir edindik. şimdi asıl meseleye gelelim.

olaya maliyet, etin lezzeti, din vs. dışında yaklaşıp sadistlik, sapıklık, canilik, vicdansızlık, korkunç olarak değerlendiren arkadaşlar lüp lüp yedikleri balıkların aynen bu şekilde öldüğünün farkında mı acaba? kendileri balık sevmemek, vegan olmak vs. dışında sırf bu nedenle (balıklar eziyet çeke çeke ölüyor diye) balık yemiyorlar mıdır? ineğe, koyuna gelince korkunç da balık olunca şahane mi? balığı tek tek kesip öldürme şansı yok diye havasızlıktan çırpına çırpına öldürmeye hakkımız mı oluyor? balık, inek kadar bir hayvan değil mi, ne farkı var? aynen bu şekilde öldürülen bir ineği görse yeri yerinden oynatan hayvan hakkı savunucuları bir tekne dolusu balığın nefes alma çabası içinde ağızlarını umutsuzca açıp kapamalarına, çırpınmalarına nasıl duyarsız kalıyor?

asıl merakım budur. şimdi sadist, korkunç, sapıkça falan diyen arkadaşlardan buna açıklama bekliyorum.

bence de canice ve sapıkça bir yöntem. lakin balığın da bu şekilde öldüğünün farkında olduğum halde o canice gelmiyor. ve bu ikiyüzlülüğümü kendime açıklayamıyorum. açıklayabilecek olan var mı merak ediyorum.

(bkz: adam haklı beyler )

vay arkadaş demek hakkaten daha ucuz olduğu için bu yöntem tercih ediliyormuş

cahil cahil konuşmayın alın izleyin yok atalarımız böyleymiş yok doğanın kanunu bu. anarchistpanda.blogspot.com

çift lavaş adana olsa da yesek.

balık bağırmıyor, inek bağırıyor. en büyük sebebi bu sanırım. insanların o kadar önemsememesi ve rahatsız olmamasının sebebi... tabi işin içinde maliyet vs. derken birçok etki eden şey var ancak bu bir gerçek, balığın bağırdığını duyabilsek bu durumda olmazdı sistem.

bu pazar ilk defa oltayla balıklar tuttum biraz.
ve yemin ediyorum kancayı çıkarırken tırnağıma batmış bir dikenin kanırtmasındaki irkilme hissi vardı orda.
aklıma şu geldi yediğimiz balıklar oltayla tutulunca kancadan
ağla tutulunca havasızlıktan
bombayla şoktan ölüyor olmalılar.
piliçleri kesiyorlar kuzuları gırtlaklıyorlar danaları çömeltiyorlar bıçaklarını kanırtıyorlar.
rokayı kökünden sökünce bitkinin imanı dini toprağıyla geliyor.
neyle düşünmeli bilemedim bunun adı ekoloji diyorlar komodinin üzerinde küçük prens kitapları koyup sivirisinekleri bununla pat diye yetmişbeşe bölerek dağıtıyor olabiliriz.
yeme içme tekniğinde bir çıta vardır belki de
adını tam bilmiyorum.
şu gayet açık böyle düşünerek yaşanmıyor yaşam standartlarındaki vicdan meselesi için kedileri sevdiğimizin yüzde biri tabiatı seven insanlarla dolsaydı şu medeniyet ne kürkler ne pandalar ne de nesli azalan yüzlerce dünya yaradılmışı yokolup gitmezdi.
şunu anladım ayarıyla sevmediğimiz gibi
ayarıyla nefret de edemiyoruz.

islami açıdan kan akması bıçak değmesi lazım. öyle ölürlerse hem hayvana işkence ettiğin için günah, hem de eti mundar etmiş olursun.
tavukçuların fln kesim fabrikaları var mesela, salak mı bunlar, illaki başka yolları vardır öldürmek için, niye uğraşıyorlar hayvanlarla keselim diye?

her fırsatta kullandığım bir kozdur ve bu satırların hemen altında lap diye yeralıyor
www.youtube.com

grup olarak: shpongle

uyarlamadir muhtemelen. hatirladigim 2 sarkilari daha ayni sekilde uyarlama.

tam emin olmamakla birlikte şu kalmış aklımda milli basketbol takımı tanıtımı için o dönem bunun reklam ajansı olan young and rubicam nam ı diğer reklamevi tarafından athenaya jingle yapsın diye verilmiş bir proje bu.

aklımda yanlış şarkı kalmış. 12 dev adam değil, holigan'dan bahsediyormuşum.
merak edenler için;

www.youtube.com

en iyi metod bir film takıp 3-5 kare çekmek. sonra onu banyo yaptırıp bastır ondan sonra satın al.
bi de sensör olmadığından perde sayısı pek önemli değil bunda. çünkü dijitalde mekanizma daha hassas ve ayrıca perde açık kaldıkça/açıldıkça yıpranıyor eskiyor filan.

okul yıllarından kalan çokça cılız bir bilgiyle öteceğim

vizörden bakınca bir lekecik olup olmadığına ve bunun aynada bulunmadığına emin olmaya,
pozometrenin en uçtaki değerlerinde perdenin kapanış hızındaki oranın istikrarlı olup olmadığına (eğer başka bir analog makine yanında bulundurabiliyor isen (dijital de olur sesi dinleyerek) eş hızlara sahip olup olmadığını aynı anda deklanşöre basarak kontrol ederek)
ve aynı yöntemle, dijital ya da analog bir makineyle aynı noktaya sabitlediğinde pozometre değerlerindeki yakınlığına,
mekanik makaranın düzgün sarıp sarmadığına,
perdenin arka arkaya basışlardaki çalışma tertibine,
deklanşörün baskıya verdiği tepki hızının kusursuzluğuna,
gövdeyi ve objektifi farklı yerlerinden iki elle farklı yönlerde çevirerek bir oynama olup olmadığına,
kapağın kapalıyken gövdede parmakla salındırıldığında sabitliğine vs

dikkat edebilirsin.

yıllarca toz deterjan kullandıktan sonra sıvı kullanmaya başladım son 1 senedir, çok memnunum(persil kullanıyorum)deterjan gözünde kireç gibi tabaka oluşmuyor ve çamaşırlarda deterjan lekesi kalmıyor, iyi de temizliyor, zaten ne kadar kirli olacak ki? beyazları yıkarken bir parça domestos ekliyorum deterjan gözüne.

valla ben perwoll kullanmıştım hiç memnun kalmadım. düzgün temizlemediği gibi kokusu da berbattı. tek avantajı yumuşatıcıya gerek kalmıyor. ama bence değmez. diğer markalarınkiler daha iyi olabilir.

benim annem de bir gazla alıp sonra hayal kırıklığı yaşamıştı. omo idi galiba bizimkisi...

Perwol bir işe yaramıyor, ariel iyi.

toz deterjan daha iyi, kokusunu da seviyorum.

omo ve rinsonun bilovdılayn art direktörüydüm oradan şu bilgi var omo sırf türkiye için tüm global mevzuda en beyaz formül için tek özel yöntemi burada kullanıyor. çünkü türk kadınında bembeyaz takıntısı istatiklere geçmiş. esasen toz daha iyi temizliyor. ama sıvı da temizlik olayını gayet iyi hallediyor. hem yer kaplamıyor hem bir miktar ucuza geliyor. kapitalizm çift taraflı kazanıyor. beyaza takıntılı değilsen sıvı olan her daim işini pratik bir biçimde halleder. oraya geç.

neredeyse sıvının hepsini kullandım. en iyisi persil.

www.pttkitap.com

wdyd.com