Bunu uzun yoldan a kümesinin elemanını alıp b kümesinde ki n. elemana eşit mi diye herbirini kontrol ederek yaparsın.

keşke dil de yazsaydın.

aynen dil olarak scheme:)

stackoverflow.com
?

2 tane kalın ansiklopedi düşün. bu 2 ansiklopediyi kapakları gözükecek şekilde yan yana koyup sağlam bir şekilde yapıştıracaksın deseler ne yaparsın?

Mecburen temas ettikleri tek noktadan çizgi şeklinde sürersin yapıştırıcıyı. Ne kadar sağlam olur? Ben ufak bir asılmayla ayırırım mesela 2 ansiklopediyi.

Şimdi bir de büyük büyük metaller düşün. Araba kadar belki. Bunları nasıl yapıştıracağız?

Sürtünme karıştırma kaynağı burada devreye giriyor. Yan yana duran 2 ansiklopediyi (metali) birbirine kararak, ondan ona, ondan ona aktararak temas yüzeyini artırıyor ve aynı esnada birbirine kaynatıyor. O ince temas çizgisi en zayıf nokta olması beklenirken, kaynak sonrası yüksek ısı neticesinde reaksiyona giren metalin sertleşmesi sonucu birleştirilen metallerin en sağlam noktası oluyor.

Kullanım alanlarını bilmiyorum ama biraz mantık yürütünce imal edilmesi mümkün olmayan boyutta plakaları kaynatıp istenilen boyuta ulaşılmak istenen yerler olabilir.

Bilgilendirme için çok teşekkür ederim ancak takıldığım nokta çevirideki İngilizce terimler.

cex.io

vpn le denesin oradaki arkadaşın.

vsco x gibi geldi.

instagramın kendi filtresi olmayabilir. cross process gibi duruyor.

Fotoğrafların altında vsco yazıyor.

Tam istediğim stilde fotoğraflar.Nedense hepsinde vsco yazar ve ben vscoyu her seferinde yüklerim, sonuç hüsran...Kullanamıorm o programı, paralı özellik mi bu filtreler??????

vsco'nun heştegi çok popüler, onunla çekmemiş olsa bile ekliyor insanlar. bana lightroom gibi geldi.

önemli olan senin dilekçeyi sisteme attığın tarihtir. memurun dosya içine geç tarihte alması seni ilgilendirmez dolayısıyla süreyi kaçırmış olmuyorsun için rahat olsun.

Mahkemenin ekranına düştüğü tarih ve saat geçerlidir. Diğer işlemler yapılır, senle ilgisi yok.

Zaten istinaf mahkemeleri sıkıntılı durumlarda tarihe bakıyor uyap üzerinden

Kız arkadaş durumunu bilmiyorum ama Katerina otelden baya memnun kaldık. Mart ayına kadar doluymuş sanırım ama sorun isterseniz. Geçen hafta oradaydık.

@orient blue Katerina'da yer yok maalesef.

Kars Konak Otel aynı şehirden ve İstanbul'dan gidiyor olduğumuz için evlilik cüzdanını sorun etmeyeceğini söyledi (mantığı pek anlayamadım ama üzümü yiyip bağını sormuyorum), bundan sonra merak edeceklere bilgi olarak bulunsun burada.

kars konak hotelde kaldık 2 hafta önce sevgilimle birlikte.hiçbir şey sormadı ya da imalı imalı bakmadı. insanlara karşı önyargıyla gitmiştim ama efsane derecede iyi insanlardı hepsi. sabah kahvaltısı var ve orda bi abla kendi eliyle börek yapıyor. giderseniz kesin yiyin.

tazminat+konaklama+en yakin zamana bilet verecekler muhtemelen. orada birlik olup yetkiliyi darlayin. (tabi derdinize derman degil bunlar)

su an ne abu dhabi'den ne de basip gitseniz dubai'den sizi polonya ucusuna yetistirecek ucak yok malesef. emirates var ama yetisemezsiniz bu saatte artik. o yuzden polonya biletini, durumunuzu anlatip erteletmeye ya da iptal etmeye bakin.

olur oyle arada caninizi sikmayin, yapacak bise yok.

polonya bileti pegasus'un ilk ucusunu baglamaz.

abu dhabi ucusu icin haklariniz standart haklar.

polonya bileti pegasus'tansa durumu aciklarsaniz belki bir seyler yaparlar. Degilse iptal etmeye ya da tarih degistirmeye calisin ama ek masraflari pegasus odemeyecektir.

Uçuş bağlantılı olmasa da doğacak tüm masrafları karşılamak zorunda. O yüzden gidin bankoda ciddi ciddi olay çıkarın. Pegasus biraz yüzsüzdür. Sorunu çözene kadar darlamayı kesmeyin.

Polonya bileti pegasustan degil lot

Laranja, iste eger oyleyse daroar sorun degil. Bu benim hakkim mi peki?

Gorevli de gelmiyor zaten.

ne oldu bu olay nasıl çözüldü?

aliexpressgibi yerlerde cam kismi satiliyor olmasi lazim. kim takar servis olarak ? bilemiyorum.

Entegresi,çipi bile sökülmüş mü yanlış mı görülüyor?

Eğer içinde önemli bir veri varsa Sayın bulunsun kenarda'nın dediği gibi denenebilir, ha içinde veri yok sadece kullanmak istiyorsan değmez. Bahsedilen card okuyucu parasına daha büyük kapasitede hafıza kartı alabilirsin.

extreme edition ek paket

edit : yes aynen ek paket değilmiş :(

arkadaş yanlış yazmış

extreme alırsan 4 dlc dahil olarak oyuna sahip oluyosun

standart versiyonda dlcler yok

yani sorunun cevabı extreme olanı alırsan direkt oyunu oynayabiliyosun

dlc ler oyunu çok değiştiriyor. dlc leri de almanızı öneriririm.

İntermet yoluyla.

dahiyane

itü dışından çok zor değil. bitireceğinden emin konuş. sorarlar çalışcan mı falan diye kesin. birinci önceliğin yüksek lisans olmalı çünkü itüde uzaya roket yollanıyor

Sorunlarını bilmiyorum ama Hb den alabilirsiniz, tabi satıcısı Hb olsun.

s8+ kullaniyorum iki uc aydir. hayatimda kullandigim en kullanisli teknolojik nesne.

piyasadan ucuzsa garantisi genellikle ithalatçıdan oluyor. garantiye ihtyacınız olduğunda kiminle muhattap olacağınızı ve bu firmanın güvenilir olduğunu bildikten sonra bence sakıncası olmaz durum böyle ise.

HB'de telefonun stış sayfasında direkt yazar garantör firmanın kim olduğu (ithalatçı ya da samsung türkiye garantili olarak belirtiliyor).

Samsung Türkiye garantili olsa da mesela piyasadaki en iyi fiyatları HB'den bulabiliyorsunuz. Ben iPhone aldım. Piyasada en ucuz HB'deydi. Problem yaşamadım.

yapacağınız yatırım çok kısa sürede kendini amorti ederek karlı bir iş ortaklığına dönüşecektir.

Simdiye kadar kullandiginiz sistem sizin bugune ulasmanizda yeterince faydali olmus ancak bunun gelisen teknolijiye,gunun kosullarina,dunya standartlarina,guncel degerlere vs ye uyumlu hale getirilerek,guncellenmesi,yeni teknolojilere entegrasyonu firmanizi,uretiminizi gelecege basarili bir sekilde tasimaniza olanak saglayacaktir.
Global yeniliklere ,teknolojiye hakim,tecrubeli ekibimiz sektorde edindigi onemli tecrubelerini sizinle paylasmaktan,firmanizin atacagi bu adimlarin bir parcasi olmak,varolan basarili sisteminizin cagin gerekliliklerine ivedilikle entegransyonun bir parcasi olmaktan diye yardir gitsin.araya optimum,inovatif,duruma gore masif ya da minor,rantabl vb serpistirip mumkunse son ceyregin onemli keywordu sanayi 4.0 yapistirip gonder gitsin.

bu soru niye bu kadar cok soruluyor anlamis degilim, evet aninda nakite cevirebilirsin sadece komisyon odemen gerekir %5 civarinda.

Galiba insanlar btc’yi alırken nasıl tl’ye çevireceklerini merak ediyorlar en çok. Çeşitli borsa sitelerinde nakte çevirip hesabına yolluyorsun. Paribu’da yapabilirsin, kuru yüksek. Ya da başkasına satabilirsin ama bu tür satışlar riskli olsa da tüz yüze ya da aracı şirketler ile yapılabiliyor.

direkt olarak ev, arsa, araba bile alabilirsin.
sahibinden.com girip kaç tane bitcoin ile satılık ilan olduğuna bak.

20btc yaklaşık 1.2mil tl eder.

Paribu'da günlük limit 100bin, aylık 500bin tl.

Sen 5 günde 500bin çekersin. Örneğin annene ve babana da hesap açar ve onlar üzerinden de kalanı 5 günde çekebilirsin.

Komisyon %5 değil. Ortamala %0.2 (binde 2) komisyon ödersin.

Annesi hesap açacak ve (annesi) kendi banka hesabına yatıracak. Babası da aynısını yapacak.

@malheiros

abicim ne kadar dar goruslusunuz ya :) bitcoin borsalari btcturk ve paribudan mi ibaret saniyorsun ? daha bu iki siteye girip, ne var ne yok diye bakmadim bile hic, cunku benim gozumde copten farksizlar, btc ile ugrasmak istiyorsan saglam bir yerle calisman gerekli.

bitcoin islem yapma limiti diye bisi yok oyle %5 verdin mi dunya genelinde istedigin para birimine cevirme imkanin sunan buyuk aracilar var, onu demek istedim, hadi bye.

evet diyelim ki binance borsasındaydı(ya da başka bir yerdeydi). sonra tlye çevirmek istediniz. aşağıdaki gibi:

bitcoinnasilalirim.blogspot.com

Piyasadaki aromalı e sigaralar nargile gibi, aroması ve dumanı için kullanılıyor daha çok. Sigaranın yerini tutması için ona göre likit alman lazım, bunu göz önünde bulundur kesinlikle. Bunu gözardı ederek alan 2 arkadaşım şimdi hem sigara içiyor hem e sigara.

Gerisini pek bilmiyorum ama 300-400 liralıklar iş görür durumda, joyetech markasını iyi olarak duydum mesela.

birinden çek bak tadına. ben öyle bıraktım işte sigarayı. tadı falan da güzel zaten olay ağız alışkanlığı o da en çok pc başında boş boş takılırken oluyor hep pc yanında duruyor alet çekip duruyorum güzel bi şey yani al. ama tabii bunu içince canın sigara istemiyor mu öyle bir istiyor ki. hiçbir işe yaramıyor nikotin açısından ama iradeli olacaksın 2 hafta idare edersen tamam gerisini de bu alet hallediyor ağız alışkanlığını kesmek adına.

edit: ha buna da bağımlı oluyor musun oluyorsun. sadece pc başındayken içiyorum ama elim gidiyor yani sürekli. yani o el alışkanlığını kırmak çok zor o yüzden çok da ucuz bi şey alma. çünkü bu sefer alet seni tatmin etmeyince veya bozulup sorun çıkartınca sigaraya dönme riski oluşuyor. şimdi düşündüm de 2 sene olacak neredeyse bu şey hayatımda vay be.

Sigara içimi (mtl) için olanlardan alırsanız. Likit de tğtünlü olursa bırakma işi baya kolay oluyor. İyi likit bulmak da önemli. 250 civarı bir cihaz işinizi görecektir. Smok, pico iyidir genelde.

Gel abi.
Bundan 2,5 yil oncesine kadar kisa kirmizi marlboroyu bildigin yiyordum,gunde su kadar paket demiyeyim ne kadar icebilirsem o kadar iciyordum.butun yontemleri oturup okudum bana en uygun olanin e sigara olduguna karar verdim ve sozlukteki entrylerden birinde bunu sattigini soyleyen bir arkadastan bunu siparis ettim.bana kalem gibi gozuken,iki tanesi bir kutuda satilan markasini hatirlayamadigim bir alet gonderdi.bir kac cesitte likit.
Geldigi gun aleti kurcaladim,likitini doldurdum ve sigara paketimi cope atip nereye kadar gidebilecegimi gormek istedim.bir gun,iki gun derken tam 4 hafta kullandim.alet dandik bir seydi arada likit direk agzina geliyordu falan ,bir sabah kalktim hene likit agzima geldi ve duvara firlattim aleti.dedim hadi sabir ama gordum ki sabirlik bir is kalmamis.bir kac gun ince akila gelmeler oldu,disimi sikip sabrettim ve sigarayi biraktim.
2 yili sakatsiz devirdim.sonra bir kutlamada puro yaktim bir tane.aa dedim olur bu is hem canimda istemiyor,arada bir puro icebilirim.oyle hafta bir,dur gece disari ciktim bir tane daha derken baktim puro iciyorum,o kadar yolu katetmisken geldigim yere bak diyip bir tane smok stick a10 ,yaninada duz tutun aromali biraz likit alip evdeki son puroyu cope attim,cihazla beraber iki coil gelmisti biri yandi,ikincideyim,muhtemelen ikinci coilde yanidiginda bunuda cope atip bu isi bitirecegim.
Cihazi aldigim arkadasim jest olarak yanina bayagi bir likit vermisti,muzlu,balli,capuccinolu falan,bu amerikan bu yunan diyerek onlari geri gonderdim cunku ev pamuk sekeri gibi kokmaya basladi,bana hic uymadi,sekerli tadlari var.

Bu kartı 3 yıl kullanacak mısın zaten, onu da düşün. Böyleyse 3 yıl garantinin de bir anlamı kalmıyor çünkü.

Böyle değilse bile gigabyte derim, sessizlik daha büyük avantaj bence 2-3 fps'den.

gigabyte in anakartlarda güzel bir şöhreti var. msi ise bence ekran kartlarında daha iyi. ben msi alırdım sanıyorum. gigabyte da iyidir ama iki markanın da üzeceğini düşünmüyorum. ekran kartında asus ve msi tercih ederdim.

2. olanı al.

edit: eğer gigabyte gerçekten daha sessiz bir kartsa gigabyte'ı al.

Xiaomi redmi note 4

redmi note 4 diyorum ben de

kamera sensorleri farkli sanirim ama mtk ile snapdragon islemcili versiyonlarin. birinin daha iyi olmasi lazim.

eksisozluk.com
burda arkadas detali olarak karsilastirmis gormediyseniz

Biraz büyük ama pil ömrü süper şu anda kullanıyorum xiaomi mi max2

Xiaomi note 4'de karar verildi. Tavsiyeler icin tesekkurler.

stream için başka, kopyalayıp dağıtacaksan başka.

4k video çekmek bir şey değil, izleyecek kimsede 4k ekran yoksa yine bir işe yaramaz.

bana göre 1080p daha yaygın kullanıldığından en risksizidir, hatta stream için şu devirde türkiye internetleriyle 720 bile iyidir.

60fps (veya 4k, yüksek değerler, aşırı detay, çok netlik) her zaman 'güzel' bir şey değil, gereksiz detaylar, yüksek yenileme hızı ya çirkinleştiriyor ya plastikleştiriyor. Kore dizileri plastik gibi mesela. Bazen bazı şeylerin flu olması, bazı şeylerin motion blurda kalması değişik ve güzel olabiliyor.

özetle: hitap ettiğiniz kitle 4k izleyen bir kitleyse tercih edin ama en yaygını 1080 gibi.

Edit: Bruce 4k deyince bazı şeyler ekledim. Gereksiz yüksek kalitelerden kaçınırsanız daha 'sıcak' bir video çekebilirsiniz.

4k çözünürlükte çekilen videonun bitrate'i daha yüksek oluyor, illa 4k çözünürlükte kullanmak zorunda değilsin, 1080'e downscale edildiğinde 1080'den daha kaliteli görüntü elde ediyorsun. Mesela günümüzdeki sinema filmleri 8k 10k kameralarla çekiliyor, popüler çözünürlüklere indiriliyor. 4k diyorum o yüzden.

Sırf anı için ıvır zıvır çekiyorsan 4k'nın kapladığı alana yazık olur yalnız.

Bruce +1

4k çekip downscale edin, tabii bilgisayar donanımı buna yetiyorsa. Tiriviri videolar için 1080p yeterli.

Genel kural olarak video çekerken insan gözüne "gerçekçi, doğal" görünmesi için fps'nin iki katı kadar shutter speed ayarlamanız lazım. Bu durumda diyafram açıklığı da otomatik olarak uygun şekilde ayarlanır ama telefonda bunu manuel yapamıyoruz. ND filtre falan takmak lazım, uzun iş epeyce.

Özetle; kurgulanmış bir şey cekecekseniz uygun bir ışık ayarlayip ya da ışığı bekleyip 4k 30fps cekmenizi tavsiye ederim. Işık öyle bir denk gelsin ki shutter speed otomatik olarak 1/60 civarına gelsin.

reaktif hipoglisemi diye bir şey var, bir araştırın.

Tansiyon ve sekere bak hemen. Komsudan rica et yoksa.

@bulunsun +1, bende aynı şekilde idim,

öğle yemeği yiyip derse giriyorum, en önde profesörün karşısında uyuyorum, uyumamak mümkün değil.

yemekhanede makarna, erişte, bulgur, ekmeği geri çevirdim, 1 hafta sonra, sıkıntı çözüldü bende. dinledim adamı.

ikisini de önermem. 4'ü oynamadım ama review puanı o kadar düşükse alınmaz zaten. rally de fazla zor öyle "casual" takılayım 2 yarış yapıp kafayı dağıtayım oyunu değil pek.

dirt rally oldukça güzeldir. fakat araç ayarlarını doğru düzgün yapmak zorundasın. sonra da pistleri ezberleyeceksin. gerisi gelir. klavye ile direksiyonda takılan, ralli oyunlarında kritik olan yarım gaz verebilen tipleri bir dönem steam listelerinde geçebiliyordum da oynamayalı iki sene oldu.

dirt rally'yi alıp joystick'le sinir olup iade etmiştim. dirt 3'ü aldım sonra tamamını oynayıp bitirdim. 4'ü oynamadım ama puanı kötü almayı düşünmüyorum. şayet ben kasmam eğlencesine alır oynarım dersen dirt 3'ü de düşünebilirsin.

direksiyon setin vs varsa dirt rally ya da 4.

Dirt Rally var bende. PS koluyla cidden delirtiyor. Dümdüz yolda çakıl taşına takılsa araba yoldan çıkıyor falan. Kontrol altında tutması çok zor. Ancak bu tarz oyunların özelliği başladığın ilk turnuvanın şampiyonu olmaya çalışmak yerine aracın dinamiklerini öğrenmek, pistlere az çok alışmak, viraj nasıl alınır, nereye hangi hızla girilir onlara hakim olmakla uğraşmak gerekiyor. Sonra gerisi geliyor. Tabii direksiyon seti varsa bunların hepsi çok kolay oluyor.

Cok guzel.aylak adam-kurk mantolu madonna karisimi bir tad aldim.kesinlikle kendine ozgu bir dili ve derin, akici bir anlatim.

camus-dostoyevski-yusuf atılgan üsluplarından etkilenildiğini düşündüm ben de. özgün bir üslubu olduğunu düşünmedim ama. bir de bir metni, içinden seçilmiş bir pasaj ile değerlendirmek çok mantıklı gelmiyor. tüm hikayeyi okumadan yorum yapmak eksik olur ama, yine de metnin tamamını okuma isteği oluşturan, iz bırakan bir 'alıntı' olmadı benim için.

çabanızı takdir ettim, o ayrı konu.

aynı şeyleri yaşıyorum. geçer dedim büyüdüm sayılır ama geçmiyor.

Ben de çekemem. Bence normal bir durum ya, başkasının çektiği fotoğrafın kadrajında olmak da istemem mesela net bir şekilde. Ama çok kalabalıksa ve uzaktan, tepeden vs bir çekimse fotoğraf çekerim, yani belirli bir kişi yüzü gözükmediği durumlarda.

Kalabalıksa selfie çekmeye çekiniyorum aslında ben. Bana tuhaf geliyor hala, hatta fotoğraf için poz vermeye de çekiniyorum bazen ortam kalabalıksa:/ insanlar saatlerce kalabalık bir yerde poz veriyor,selfie çekiyor. Öyle bir rahatlığım yok. Mesela bir cafede kitap kahve vs. Gibi kombinlerle uzaktan masayı çekim yapmış blogger.düşünüyorum kendimce ve ayağa kalkıp uzaktan o masayı çekemem ben:)

Ya aklıma geldi de seneler önce starbucksta annem ve kardeşimle cam kenarında oturuyorduk ve hepimiz telefonlara bakıyorduk. O anda profesyonel kamerasıyla zınk diye biri çekiverdi cama yapışıp. Bir yerlerde dijitelleşmenin uzaklaştırdığı ilişkiler konulu bir fotoğrafımız var ama nerede. Şu anda başıma gelse ve fark etsem olay çıkarırım bu yüzden ben de çekmek istemem.

+1

Taramalı tüfek gibi makineyle çekmek iyi değil, konunun dikkatini çekerseniz doğallık da bozulur. O yüzden sokak fotoğrafçılığında bas-çek makine dahi tercih edilir ya da koltuk altından çekmek, değişik makine saklama teknikleri, 90 derece lensler vs var...

Ara güler mesela boşuna Leica tercih etmiyordu. Küçük makine çekip geçiyor...

Ya telefonla çekin ya da bas çek makine gibi değişik alternatiflere yönelin.

nz.answers.yahoo.com

buradaki linkte biri kamerayı yüzüne götürmeden göğsünde seri çekim moduyla çekiyormuş. bu mantıkla çekecekseniz orta format tepeden bakılan makinelerden de tercih edebilirsiniz.

yalnız masraf yapmadan telefonla ya da bas çek makineyle de aynı işi görürsünüz. go pro tarzı küçük kameralar da iş görür...

peki bu durumda izinsiz fotoğraf çeken namuslu mudur

Kamuya açık alanda izin diye bir şey söz konusu değil. Oraya çıkarak buna izin vermiş sayılıyorsun, görüntünü alenileştiriyorsun. Fotoğraf da sana ait değil zaten, sanatçıya ait. Onun bir yaratımı oluyor. Bütün hakları çeken kişiye aittir.

Ancak özel mülke, alana girmek buralarda izinsiz veya gizli kayıt yapmak suçtur.

Ocakta girerdi eskiden nisan değildir o yüzden şimdilik tiklemiyorum.

ocak 2 baslangic

2 veya 3 ocak. Yazın da temmuz başı oluyor genelde.

Hayır, sabit kalacak.

üzerinde amper değerleri yazmıyor mu? yazması lazım. yazmadığını farzederek cevaplıyorum, eski bir psu ise (5-6 yıl ve daha eski) 12v çıkışı 20a vermez yeni psularda gpu ihtiyacı arttığı için 12v çıkışları 20a gibi değerlerde. eskilerinde dahaçok 5v ve 3v kullanıldığı için onlar genelde 20a gibi değerler verirler. Led aydınlatman çok uzun değilse 4-5amperden fazla çekmeyecekse sıkıntı yaratmaz.

edit: tek kablodan çekmek yerine www.instructables.com dan power supply from psu diye ara bütün 5v-3v-12v kabloları ayrı ayrı voltajlara göre birbirine bağlayıp çıkış yapmışlar çoğunda yüksek amper gereken yerlerde, yani tek kablo/çıkıştan 20a çekemezsin muhtemelen kablo kalınlıkları yetmez, içini açıp modifiye etmen lazım sitedeki örnekleri iyi incele

20a civarı akımı 5volt çıkışından alabilirsin ancak. 12 volt çıkışından 1.5-2 amper gibi bir akım çekebilirsin çoğo psudan. kutunun üzerinde hepsi yazması gerekirdi aslında, etiket sökülmedi ise tabii.

12v cikis degeri kanallar arasinda bolunuyor mu? birden fazla soket var cunku, toplam cikis degeri mi uzerinde yazan? birden fazla soket ciktigi icin soruyorum.

mesela bina girisinde de 50a sigorta olur ama prizden 50a cekemeyiz ya, o hesap.

Sigorta ve priz örneği doğru bir örnek değil, sigortadaki amper değeri dayanabileceği en yüksek değeri gösterir.

Yanlış hatırlamıyorsam bütün voltajlar kendi içinde aynı kaynaktan besleniyordu. yani her 5V bir kanal, her 12V ayrı bir kanal gibi. Kapağını açıp doğrulayabilirsin.

Kaç metre led kullanacaksın, kaç ampere ihtiyacın var hesapladın mı? Belki de işini görecek hayli hayli.

Ben olsam direkt takar denerdim, en fazla ledden tam ışık verimi alamazsın. Bir zarar vereceğini sanmam.

su an memlekette degilim, acip bakamadim. tek kaynaktan besleniyorsa harika, icine dogrudan lehimlerim. fakat bu sefer de fan aklima geldi, cok ses yapar mi diye dusunmeye basladim. 2 amper yeterli olacak sanirim, tam hesap yapmadim ama yaklasik 4 metre 5050 led serit, metre basina 60 led var.

metrede 1.2 amper çekiyormuş 5050 olanlar, 4 metresi 4.8 amper yapar.

Ben olsam denerdim, power suply'ye diğer voltajlardan yük binmeyecek. Çalıştırma ihtimali yüksek.

Olmadı 5 amper led trafosu 20 TL, hem daha ufak daha kibar.

Elindeki led şerit değerli bir şey ve bozulmasından korkuyorsan 5 amper çeken 12 volt herhangi bir cihaz ve ölçü aleti ile elindeki power suplyyi dene, Ledi sonra tak.

Power supply koyacağın yer ferah ve havadar ise, estetik kaygısı da yoksa aç kapağını hava alsın fansız da çalışır. İlla fan çalışsın ses de yapmasın dersen, eski fan ses yapıyorsa fanı değişirsin.

W10 mu?
Destroy kullan.

3-Bilimsel konular hakkında araştırma yapıyorum, kitap listeme kitap ekliyorum, müzik listeme yeni şarkılar ekliyorum vb.
2-Öğrenmeyi seviyorum, yeni bilgiler öğrendikçe mutlu oluyorum. Kendimi akademisyen olarak hayal ediyorum.
1-Hemen hemen 2. soru ile aynı cevabı verebilirim.

Bence olay kendinizi şartlamakta bitiyor. Ders çalışacağınız zaman motivasyonunuzu uzun süre korumak istiyorsanız, öncesinde belli şeyler yapın. Örneğin aynı şarkıyı dinleyin, ders çalışırken aynı hırkayı giyin vb. Beyin kendini hazırlasın. Neden ders çalıştığınızı, amacınızı sorgulayın sürekli. 6 ay daha bu eziyete katlanmak nasıl gelirdi mesela?

Modunuzu düşürecek, ders çalışmaktan uzaklaştıracak insanlardan bir süre uzak durun. Sıkıldığınızda hemen dışarı çıkıp üç beş saat zaman kaybetmek yerine, ailenizi arkadaşlarınızı arayın. Telefonla konuşun iyi geliyor. Özellikle sizin gibi ders çalışan biriyle dertleşin. Yalnız olmadığınızı hissedince bir güç geliyor.

Verimli bulduğum yöntem ise uzun uzun not çıkarmak yerine, küçük kağıtlara en çok takıldığınız yerleri yazmak. Şema çizmek, klasik.

Boş boş etrafa bakıyorsam bir süre daha bakıyorum. Atıyorum beş dakika veriyorum kendime, sonra taviz yok ama kitaba/derse dönüyorum.

Ders çalışırken verimli bulduğunuz yöntemler var mı ?
-odamda/evimde calisamiyorum. ya kutuphaneye ya da ders calisabilecek bir kafeye gidip calisiyordum. ozellikle uzak bir yerdekine giderdim, "bu kadar yol teptim calismak icin, bari calisayim" diye kendimi sartlardim.

Ders çalışmadığınız zamanlar kaygı ve stresten hareket edemediğinizde, içiniz daraldığında ne yapıyorsunuz ?
-ders calismadigim icin kaygi ve stres duymadim hic :/ bazen kendime gereksiz bir guven geliyor. hic calismadigim sinavdan once kendimi 90-100 alacakmis gibi hissettigim olurdu.

Ders çalışırken uzun süre nasıl devam edebiliyorsunuz ?
-1. soru ile ayni.

motivasyonunuzu nasıl koruyorsunuz ?
-9. siniftayken bir ingilizce hocamiz vardi. derste baya yaramazlik yapiyorduk. en sonunda kadin sunu soylemisti "arkadaslar, hepiniz hayatinizin bir doneminde ingilizce ogreneceksiniz. ya simdi, ya birkac sene sonra ama ogreneceksiniz. o yuzde tecavuz kacinilmazsa zevk almaya bakin" demisti.
bir seyi yasamak zorundaysam bari kendi planladigim sekilde yasamaya calisayim diyerek koruyorum :) tabiri caizse her turlu girecek, bari ne zaman ve ne kadar girecegine ben karar vereyim diyorum.

sıkıldığınızda boş boş etrafa baktığınızı fark ettiğinizde ne yapıyorsunuz ?
-hic acimam bos bos etrafa bakmaya devam ederim :D

çocuklu insanına göre değişir.

ne acimasi yahu, keske bende de olsa diyorum ben :)

Zorla yapmadıkları için hallerinden memnunlar, bu noktada acımam. Zaten bu vizyona sahip biri ya çocuk yapmaz ya da yapmak istediklerini yapıp sonradan çocuk yapar. Eğer istediği bu değilse bir insanın ama hayat buna zorladıysa o zaman üzülürüm. Dayımın eşi böyle bir kadın, çocukları büyüdü şimdilerde yapmaya çalışıyor içinde kalanları, olduğu kadar en azından.

Klasik olacak ama türün devamı için bir de doğanın kanunu bu. Herkes böyle düşünse nüfus kalmaz.
Bir şekilde olacak şeyler bunlar.
Delay fuze +1 çocuklu insanına göre değişir.

Ne kadar kötü bir hayatın olursa olsun çocuklu olunca o kadar da mutsuz olmuyorsun. Çocuk sana meşgale yaratıyor ve hayata tutunmamı sağlıyor. Çocuk olmayınca kendi hayatına odaklanıyorsun ve hayatın iyi değilse mutsuz oluyorsun.

Kendi tercihleri neden acıyayım?

Erkeklerin ya da kadınların ben merkezciliklerini bırakıp hayatın her sorumluluğunu paylaşmaları, hatta sorumluluktan çıkarıp güzelliğe dönüştürmeleri durumunda, evlilik ve ebeveynlik denen şey zaten sorumluluktan bağımlılıktan olumsuz halden çıkıp hayatı yaşamak haline gelecek. Ancak birbirine saygı ve sevgi dolu bir bağlılığın ürünüdür bu da. Gerçek sevgi bunu getirir. Bu olunca da ister çocuklu ister çocuksuz olsun o evlilik yaşanır. Ona hayat derler işte.

Bu dediklerimi yapabilecek tek varlık insan. Hayatı evliliği ve ebeveynliği cehenneme çevirebilecek tek varlık yine insan. Hepimiz tercihlerimizin ürünüyüz. Bilinçli seçimlerde bulunmamız lazım i.

Acımıyorum, çocuklarıyla çok mutlu insanlar var. Zaten birden fazla çocuğu varsa hiç acımam. Çok sevmese (kaza durumları hariç) bir tane daha yapmazdı zaten.

Ben çocuğa acıyorum. Büyüyünce başına gelecek potansiyel olaylar, uğraşması gereken sayısız problem ve dünyanın git gide daha boktan bir yer haline gelmeye başlaması şahsen benim gözümü çok korkutuyor. Soyumu devam ettirme fikrinden çok, çocuk yaparak çocuğa biraz haksızlık edeceğimi düşünüyorum. Evet, iyi bir gelecek yaratma fırsatı ebeveyn ve çocuk birlikteliğiyle mümkün fakat buradaki asıl sıkıntı kişisel gelecek değil, global gelecek.

O yüzden daha fazla üreyerek saçma sapan soyad sürdürmektense en azından evlat edinerek aile ortamından uzakta yaşamış bir çocuğa kucak açmak daha mantıklı geliyor. Nüfusun artması ne bize ne de dünyaya bir fayda sağlıyor artık. İş işten çoktan geçti.

Eyyorlamam bu kadar. Çocuğu olanlara, olacaklara ve yapmayı düşünenlere diyecek bir lafım yok elbette. Keşke global düşünebilse herkes :)

nickini degistiren yazar +100000000000 bence, çok doğru söylemiş.

çocukları olanlara eğer maddi durumları yoksa üzülüyorum ama acımıyorum. kendine yatırım yapmayıp hazır değilken ve çocuk bakabilecek mental olgunluğa ulaşamamışken çocuk yapanlara belki biraz acıyorum. çocuklarına da kendilerine de yazık oluyor.

bence çocuk çok güzel bir şey. kalabalık çocuklu ailelerden gelenler çocuk sevmiyor genelde.

(çocuğum yok)

Oliver Burkeman'ın Help isimli kitabında bahsedildiğine göre, çocuk sahibi olmak insanları iddia ettikleri kadar ancak çocuk yetişkin olup evden ayrılınca mutlu ediyormuş. Diğer zamanlara yüzde ikilik bir mutsuzluk sağladığını gösteren araştırma ve anketler var.
Keza, Seth Davidowitz'in Everybody Lies kitabında da şöyle bir eğilimden bahsediliyor: çocuk sahibi olmayan kişilerden "çocuk sahibi olmak" konusunda Google ve başka arama motorlarında araştırma yapıp çocuk yapmayı seçen kişilerde yüzde bilmemkaç oranında (hatırlayamıyorum ama yüksek) "çocuk yaptım, pişmanım, ne yapmalıyım?" sorgulaması görünürken, çocuk yapmamayı seçen kişilerde "çocuk yapmadığım için pişmanım/pişman olur muyum" sorgulaması istatistik değer sağlamayacak kadar az.
Ayrıca, adını hatırlayamadığım bir başka kitapta da çocuk yapmanın nasıl neredeyse her zaman baskın sosyal görüş olduğundan bahsediliyordu, zira bunu destekleyenler çocuk yapıyor ve büyük oranda çocuğun doğruluğunu aşılayacak şekilde yetiştiriyor onları. Desteklemeyenler çocuk yapmadığından, sayıca ve zihniyetçe azınlık kalıyorlar.

Başkasına acımak benim haddime değil tabii ama yan anlamlarını bırakırsak acımak kelimesinin, üzülüyorum evet. Uyku yok, boş vakit yok, canının istediğini yapmak yok. Başkasının benim hayatımda o derece büyük bir hakimiyet kurması fikri bana rahatsız edici geliyor. Kendimi anne olduğumda daha anlamlı veya daha kadın hissedeceğimi düşünmüyorum.

edit: ne çok çocuk demişim arkadaş.

Hayır, aksine iyi ebeveynlerse takdir ediyorum.

Çocuk sahibi olmak isteyen ama henüz evli bile olmayan ben daha acınası haldeyim bence. Ha öyle deliriyor değilim, doktora bir bitsin de sonra düşünülür o konular diyorum ama çocuk sahibi olanların daha mutlu olduğunu düşünüyorum açıkçası.

acımıyorum. benim de çocuğum var. üstelik bekar anneyim... pek çok şeyi oglum varken de yapabiliyorum. (akşam onu uyutup film izlemek)

pek çok seyi de oğlumla yapmak daha keyifli oluyor.(mısır patlatıp animasyon izlemek)

hayatım film izlemekten ibaret değil. bunu örnek olsun diye verdim.

1 yaşından beri oğlumu bisikletin arkasında taşıyıp bisiklete binebiliyorum.

oğlum 8 aylıkken tek basima uçağa atlayıp hem gezip hem is görüşmesi yapmıştım.

cocuk sahibi olmak yapmak istediklerime engel değil.
bekar anne olmasam, bir arabam olsa çok daha fazla şeyi daha kolay yapabilirdim.

bir komşum çocuklarını evlendirdikten ve bir kac sene torun baktiktan sonra karavan aldı. şimdi karı koca yabancı dil bilmedikleri halde ülke ülke geziyorlar.
genc yaşta bunu yapmaya kaç kişinin cesareti var?

çocuğun varken de paraşütle atlayabilir, denize gidebilir, kursa gidebilirsin.

kısacası açmanıza gerek yok. aksine kendisini çeşitli bahanelerle kısıtlayan insanlara acıyın.
c ocuk sahibi olmak bir bahane değil yaşam biçimidir.

Acimiyorum ama korkunc geliyor. Ne kadar aksini iddia etseler de hayatlari en az 18 yil bir baskasina bagimli hale geliyor.

bir yandan acıyorum tüm hayatlarını ipotek altına aldıkları için bir yandan da yaşlandığım zamanları düşünüyorum yanıma çocuklar torunlar falan gelir, sevinirim diye düşünüyorum. yalnız kalmaktan çekiniyorum.

İki çocukla tatile geldik 5ve 3 yasındalar. Ucakta öksürük ve ates basladı 10 saat uctuk kuru hava mehvetti. Otele geldik hiç birşey yemediler. Antibiyotikle ayakta duruyorlar. 6. Gundeyiz 1 kere denize girdik denizden çıkmayan sıpalar kuma ayak basmıyor. Daha dun duzeldiler 3 gun daha var sağda solda dolanıp duruyoruz otelin parasını yakmamak için dönmüyoruz acıyın lan bize

bu durumda olanlara acıyorum. çocuk sahibi olduktan sonra kendi hayatını unutanlara, kendini beşinci plana atanlara hakikaten acıyorum.

bu dediğin durumu genellemek mümkün değil. ben çocuğum doğduktan sonra bir dil öğrendim, ne zamandır kamp yapmak istiyordum çadır aldım ve iki buçuk yaşında bir çocukla yirmi beş gün çadır tatili yaptım. şimdi yakında yurtdışına gidip bir sınava gireceğim, gece çocuk uyuyunca ders çalışıyorum eşşek gibi. geçen haftasonu kızı ile istanbul kaçamağı yapan baba benim. it gibi gezdik. çocukla ve çocuksuz her şeyi yapman mümkün.

sen aslında çocuk sahibi olma tercihine değil, çocuk sahibi olunca kendi hayatından vazgeçme tercihine acıyor gibi görünüyorsun. arada fark var.

18 ve 19 yaşında anne oldum ve boşandım . çocuklarım var diye kendimi hiç durdurduğumu hatırlamıyorum üniversiteye gittim ingilizce ve bilgisayar kursuna gittim çalışmaya başladım . kendi kendime bir yabancı dil daha öğrendim defalarca yurt dışına gittim .Türkiye içinde görmediğim şehir kalmadı .Çok fedakar bir anne olduğum söylenemez . onları kendime ait oyuncağım gibi görmedim birer birey benden bağımsız birer insan gibi düşündüm .sadece iyi ,tok ,sıcak ve güvenli ortamlarını sağladım gerisini sorun etmedim. haftalarca evde tek başlarına kalmayı öğrenerek büyüdüler .
şimdi en iyi arkadaşlarım oldular .
lisenin en güzel kızı değildim ama 80 kilo olmadım .yan yana gelince yaşıt gibi duruyoruz .
anne olduktan sonra hayattaki tek amacın onları büyütmek olmayabilir bu bakış açısı sana bağlı .duruma adapte olup kendine göre sistemini oturtabilirsin.
çocuklarım daha 2-3 yaşlarındayken ben bebek arabası vs kullanmadan kitabımı alır onları gezmeye götürür bir yandan da kitabımı okurdum arada kontrol ederdim ama sürekli kucağımda elimde aşırı ilgili anneler gibi davranmadım .düştüler kalktılar ben sadece eşlik ettim.dizleri kanadığında çığlık atmadım .normal davrandım benim aşırı sakin tavrım onları da ilgi delisi şımarık veletler yapmadı haliyle.
kendime de onlara da hayatı zorlaştırmadan eziyet etmeden beraber büyüdük .
çocukları olmayan arkadaşlarıma acıyorum bazen .
her şey zamanında güzel 35-40 yaşından sonrası için anne olmak aşırı zor olmalı .

aga insanin ici kotu diyoruz ya hani, yok dogadaki en bencil canli, en vahsi canli, dogasi kotu vs ama insanin evladi icin yaptiklari hakikaten cok buyuk. fedakarliklarin hakikaten degeri bicilmez. hani derler ya yemedim yedirdim, giymedim giydirdim hakikaten oyle. bir gram yalan veya abarti yok. yani o yuzden cocuk olunca hakikaten kendinden vazgecip bir yasama amacin oluyor gibi oluyor bence de yukarida bahsedildigi gibi.

kesinlikle acıyorum.

yaramaz ve çok çocuklu olanlara acıyorum.

Çocuklu insanların çoğunun hayatları mahvolmuş durumdayken bu olayı belli etmeme hallerine,''ama sevgisi çok başka'' vb kalıplarla çocuksuz olanları yerme çalışmalarına acıyorum daha çok. Ayrıca bazı hemcinslerimin çocuğu evliliğin bir teminatı olarak görüp,kendileri çok hazır olmamasına rağmen ''bir erkeğe çocuk vermek'' kisvesi altında doğurmasına da ayrıca kızıyorum ve acıyorum. Çok düşük bir ihtimal ama ilerde bir gün çocuğum olursa, ben istediğim için ve o çocugu bekar bi anne olarakta en iyi şekilde yetiştirebilceğime inandığım için olur...

Hakikaten de var böyle kadınlar. İçinde çok az çocuk sevgisi var,adam gitmesin diye doğurmuş sonra evlilik bitince iş bekar anne olarak hayat sürdürmeye gelince hepsi içlerinden kıza kıza ve sürekli memnuniyetsizlik hali içinde yaşıyorlar ve bu çocuklara yansıyor.Çocuk hiç bir ilişkinin teminatı değildir ve bir kadın ve erkeği aile yapmaz...

"artık bunlar için sonrası yok" değil bikerem.

genelde anne babaların yaptıkları bu evet haklısın. önümüzdeki örnekler böyle olunca biz de böyle ikileme düşüyoruz haliyle.
oysa yapılması gereken; hayatı yaşayarak çocuklara nasıl yaşanacağını göstermek olmalı. gayet mümkün bişi bu.

Hayatlarındaki her şeyi çocuk odaklı düşünmek zorunda oldukları için üzülüyorum, özgürlüğün kısıtlanıyor bir kere. Çocukla her şey yapılıyor diyorlar ama bence o bir nevi kendini teselli etme cümlesi. Ha çocuğu umursamayıp yine her istediğini yaparsın ama bu sefer o çocuğa yazık. Kendinden çok onu düşünmek zorundasın, onun için kendinden fedakarlık etmek zorundasın sonuç olarak.
Benim annem kardeşimle beni tek başına büyüttü, ben her zaman her şeyin farkında oldum maalesef.

Ben de birkaç seneye çocuk yapacağım muhtemelen ama bu düşünceler beni korkutuyor. Ayrıca evet böyle bir dünyaya çocuk getirmek istemiyorum:(

ben şu türün devamı, üreme iç güdüsü kodlanmış falan tarafındayım olayın. bana kodlanmamış çünkü. çocuklu ailelere de çocuklara da acıyorum. tercihleri doğrultusunda doğmuyorlar. doğup büyüdükleri dünya tarih boyunca rezil bir çizgide ilerledi, ilerliyor. herkesin hayata bakış açısı ile ilgili tabii. ben rust cohle safındayım.

3 senedir kullaniyorum, fiyatlari makul ve sabit hat gerekmediginden gecmistim. cok fazla kesintiye maruz kalmadim ama kesildiginde de 1 gun civari kesiliyor. bu kesinlikle sinir bozucu. diger konularda skinti yasadigim soylenemez.

Selam,

Komşum kullanıyordu, geçen hafta çok sık kopmalar oluyor diye kapattırdı. Şuan ortaklaşa Türk Telekom kullanıyoruz. Türk Telekom'un bağlantı ücreti istemesi ilginçmiş. Bayi aracılığıyla başvurmuştum, herhangi bir ücret talebi olmadı.

@allegrezi faturaya 12 ay 16 tl olarak yansıtıyorlarmış. Bir de sabit hat yok bu yüzden yalın internet için aylık ek 15 tl istiyorlar.

@six packsiz mesaj attım bi bakarsınız ,)

ben de 1 seneden fazla kullandım, bana kafayı yetirttiler. en sonunda taşındım ve taşındığım yerde superonline'ın fiber i vardı ve taahhütü bozma bedelini karşılayacaklarını söylediler ben de saniye durmadım = ) vodafone.net pişmanlıktır = )

Şuan memnun musunuz?

Muhtemelen videohive.net'ten indirilmiş bir whiteboard animasyon template'i bu. After effect ile template üzerinde düzenleme yapabilirsiniz.

Powerline

Selam,

Modemden ikinci bir noktaya cat5 kablo çekip access point kullanırsanız işinizi görecektir.

yanlış olmasın, ilk yardımcı kimliği-kartı olmayan yapamaz diye biliyorum. yani sertifika, sınav vs gerekli, diploma olur mu bilmiyorum.

daha geçen il sağlık müdürlüğü yada afad tam hatırlayamadım bize ilk yardım eğitimi verdi. fotoğraf istediler. ilk yardım yapabileceğimize dair kimlik belgesi-kartvizit gibi birşey düzenlenecekmiş. ama 3 yıl geçerli. ömür boyu değil.

bildiğim kadarıyla sertifika sahibi olmanız gerekiyor ve 3 yıl geçerli evet. eczacılık okuyorum bizim de müfredatımızda mevcut ancak eczanede pansuman yapmaya dahi yetkimiz yok sertifika olmaksızın.

hastanede misafirhane var mı o da bir çözüm olabilir

abi beyazıt da ev mi var ki? kocamustafa paşa ya da cerrahpaşa civarlarına baksana.

Airbnb en güvenli yöntem olacaktır

usb uçluları da var. onu al prize de takarsın powerbank'e de.

sırf tepeye çıkış ücreti bile 50-60 lira, snowboard ve ekipman kiralarıyla birlikte 100 lirayı rahat rahat aşar. 20-30 liraya snowboard yapmayı unutun.

Ekipman kirası falan net bilen biri yazabilir mi?

zengin sporu snowboard. Dediğin rakamlara zor. Ama çok istiyosan Karstayken playstore'dan dediğin rakamlara snowboard uygulamasını indirip yapabilirsin:D

Şaka şaka. 200 civarına olur bu iş.Kaskı,giysisi ve boardu. Kaymayı öğrenmekte zaman alır baya.1 günde pek ilerlenmio

"Normalde sabah ve akşam yüzüme nemlendirici sürüyorum ama gözüm için yeterli değil demek ki."

That's imposible çünkü aslında göz kremleri nemlendiriciler göz çevresinde yağ bezesi filan oluşturmasın diye çıkmış bir şey. Çünkü göz çevresi derisi daha ince olduğu için daha çok emilim oluyor.

Beyazlıktan kastın ne?

Göz çevrende kuruluk varsa derin kırışıklıklar oluşur.
Nemsiz ise pullanma benzeri şey olur.
Deri renginde açılma varsa bu tamamen cildiyenin işi.

Son olarak tavsiye: hafif ve güzel bir krem bence "bionike"

La roche posay kremleri

kiehl's creamy eye treatment with avocado

zamundaya düşmüş

görüntü kalitesi çok düşük ama :/

youtu.be

bilgisayarında bir matematik formülü çalıştırıyo, çalıştırdığı formülün çıktısında ilk 4 karakter 0 ise "coin" veriyor.

bu coin'nin ne sayısal ne matematiksel ne anlamsal hiç bir değeri yok, uzay araştırmalarında da kanser araştırmalarında da genom işlerinde de kullanılamaz falan bişi.

bunu değerli yapan tek şey talep, peki insanlar neden talep ediyor bunu, manyaklar mı? ev/araba alacak parayı bir tane "0000asecd5sdf56z1xc5s6zf6"'ye neden veriyorlar? çünkü biri geldi dedi ki ben böyle bişi buldum, istersen sana bunu satarım. olay buradan başladı buralara kadar geldi.

bildiğim kadarıyla hiç bir şey hacı. bir paranın karşılığında da o mal ya da hizmet lazım değil. yani öyle zannediliyor ama değil. (işin uzmanı falan değilim yanlış anlaşılmasın)

bitcoin'in olayı bitchain denilen hedede. bitchain çok güçlü, kırılması neredeyse imkansız bir şifreleme yöntemi. bitcoinler bu şifreleme yöntemini kullandığı için de güvenilir. değeri de tamamen bu güvenirliliğinden geliyor. altın bu noktada çok net bir örnek şöyle ki;

altını değerli yapan nedir? yumuşak, işlenebilir, parlak ya da sarı olması mı? esasında hayır. altın insanların üzerinde değerli olduğuna ittifak ettikleri, belirli bir miktarda olan, kopyalanamayan, suni olarak üretilemeyen bir şey. doğada var olduğu kadar var. bunu zamanında birileri bulmuş, işlemiş, satıyorum demiş birileri de almış. böylelikle ortaya bir "değer" çıkmış. sonrasında ekonomik sisteme bir şekilde entegre edilmiş, orasını ben anlamam. ekonomist arkadaşlar durumu daha iyi anlatırlar.

ama mesele şu; altının kendinden bir değeri yok ve doğada belirli bir miktarda var. bitcoin de öyle. kendinden bir değeri yok ve belirli bir miktar var! evet bitcoin'in mucidi satoshi Nakamoto (kimliği tam olarak bilinmiyor) sistemi toplamda 21 milyon ya da milyar emin değilim bitcoin oluşturulabilecek şekilde tasarlamış. tıpkı altın gibi! belirli bir miktarda bitcoin var ve olabilecek. evet işin özünde bu bir yazılımın koruduğu elektronik, güvenli bir para birimi. bu mining yapan abiler de aslında sistemin devamını sağlıyorlar ve karşılığında ödül olarak küçük bir miktar bitcoin kazanıyorlar(dı). o da şöyle; düşünün bir altın madeni var, bol bol altın var. madenin sahibi diyorki gel kardeş şurdan altın çıkar ben de sana biraz altın vereyim. başta çalışan kişi sayısı azken kazanç fazla oluyor tabi, sonra bu duyan koşturuyor madene çalışan sayısı birden artıyor! binlerce kişi oluyor. hal böyle olunca maden sahibi abi de düşürüyor kazançları. şimdilerde miting yapmanın çok karlı olmamasının sebebi de bu. bu örnekte yanlış anlaşılmasın madenci abi biri değil "sistem" bitchain denilen şifreleme yöntemi.

çok uzattım. buraya kadar oku. anlamadığın bir yer varsa sor ona göre tekrar yazayım :)

not: 1 kuruş bile bitcoinim yok. netflixde izlediğim bir belgeselden anladıklarım bunlar :)

@cmysn: e bu sanal değil mi hocam? yarın birisi çıkıp "artık bitcoin limiti 50 milyon!" derse ne olacak?

diyemiyor hacı abi. yazılımla belirlenmiş bir şey bu. çok güçlü bir yazılımla. bu paranın gücü burdan geliyor zaten. yani en azından herhangi biri yapamıyor bunu. belki de hiç kimse yapamıyor. işin burası çok teknik bir konu. yazılım uzmanı falan olmak gerek. belki de daha fazlas..

ama herkes meselenin özünü kaçırıyor. bitcoin esasında bir siber başkaldırı. parasal sisteme karşı yapılmış çok anarşik bir hamle. yani bu paranın kontrolü kimsede değil. bir denetleyicisi de yok. şimdi çok kıymetli diye herkes alıp satmaya çalışıyor ama çıkış noktası bambaşka.

dünyada hemen hemen her ekonomik meta birilerinin kontrolü altında. örneğin dolar... amerikada dolar federal rezerv bank tarafından üretiliyor. sanılanın aksine sahibi devlet değil! şahıslar... parayı belli bir borç karşılığında üretirler. kontrol bunlardadır yani. keza euro... türk lirası... hep aracı kurumların elindedir. bitcoinde ise aracı kurum yok! kontrol yok! takip edilebilirlik yok! sistemin bir sahibi yok yani. bu anlamda bir devrim! ve bu devrim amerikanın hiç hoşuna gitmedi mesela. bir sürü düzenlemeyle bitcoini ele geçirmeye çalıştılar fakat nafile! bitcoin resmen küllerinden doğdu ve sonuç bu. en son 18bin dolar civarıydı. çok takip etmiyorum açıkçası :)

üretim sayısını değiştirebiliyorlar geçen sene kazarak neredeyse hepsini çıkarmışlardı arttırdılar limitini.

çok sağlam bir olay değil yatırım için. ama para transferi için çok mantıklı türkiyeden yurt dışına gidecek biri alır bitcoini orada bozdurur. yada kirli işlerde aynı mantıkla

@kararsızataletfilozofu

kaynak nedir bilmiyorum dediğim gibi pek takip etmiyorum ama sanırım bu söylediğin pek doğru değil. en son nisan ayında tüm bitcoinlerin ancak 2033 yılında mining edilebileceği konuşuluyordu. böyle bir artırımın zannımca pek mümkün olduğunu düşünmüyorum zira işin mantığına ters.

en basit şekilde bu videoda anlatıyor. şahsen ben burdan çözdüm olayı.

www.youtube.com

nedir ne değildir, nasıl alınır gibi sorular için buyursunlar:

bitcoinnasilalirim.blogspot.com.tr

evet.

Evet ve bundan sonra aksi belirtilmedikçe ohal kabul ediyoruz.

Şu zamana kadar duyuruda gördüğüm en kolay soru.

hayır, ohal; hayatımızın normali haline geldi bile

greenify

bence de sezon ici rekabeti dusuruyor ama diger turlu gelecekteki rekabetcilik daha fazla etkilenecek. nba yonetimi bu tanking meselesini azaltmak icin oranlari biraz degistirdi gerci. www.nba.com ilginctir sadece OKC karsi cikti bu yeni sisteme oylamada.

evet uzun vadede rekabet dengeleniyor. sistemin bir hatası olduğunu düşünmüyorum. draftta değerli bir parça bulmaktan başka çare yok çünkü. takımlar biz tanking yapıyoruz diye açıkça söylemiyor zaten. çöp oyuncular alıyor. vasatın altı bir koç buluyor. oyuncular yine kazanmak için oynuyor ama olağan dışı bir durum olmazsa son sıralara takım kendiliğinden düşüyor. normal sezon içinde rekabetçilik o kadar sorun değil. warriors'un playofflarda 16-1 yapması bulls'un normal sezonda tanking yapmasından daha sıkıntılı aslında.

Ikisi ayni.

Universiteden mezun olurken (eski) kiz arkadasim Ankara'da kalmasina ragmen yuksek lisans icin ODTU'yu degil Bogazici'ni tercih etmek.

-istifa etmek.

-evi terk etmek (sevdiğim kadının evine yerleşmek)

-sevdiğim kadını terk etmek.

-istanbul'u terk etmek.

Hayatımın 9 yılını ve zorla edindiğim birçok şeyi kısmen çöpe atarak bazı zor şartlar altında yurtdışında baştan başlamak mı, hazır rahatım yerindeyken ve iyi de kazanmaya başlamışken Türkiye'de kalmak mı. Çöpe attım, şimdilik pişman değilim.

28 yaşında hiç bilmediğim ve görmediğim bi şehre yerleşip tek başıma hayata sıfırdan başlamak. karar verirken belki çok zor değildi ama yerleşme kısmı epey sancılı geçti. pişman mıyım? asla.

Eğer google authenticator den bahsediyorsan binance'e girdikten sonra account bölümünden enable edebiliyosun. Enable ederken sana barkod filan okutuyor. Ha google authenticator'u sildiysen de mağazadan yükleyeceksin. Neyi sildiğini tam anlamadım gerçi.

Uygulamayı sildin ama binancesa auth aktif hala. Dolayısıyla hesaba da giremiyosun. Normalde auth aktive ederken verilen kodu kaydetmen lazımdı. Ettün mi? Etmediysen binance ile iletişime geç. Sen olduğunu ıspatlayacak belgeler isteyecekler. Sonra sıfırlayacaklar.

support.binance.com

google auth programı duruyor program içerisinde koinim ve koineks içinde şifre olusturuyordu
gittim program içinden yanlışlıkla binance ı sildim

Onu silmekle uygulama silmek arasında fark yok. Dediğimi yapmalısın.

Sonraki adimlardan birinde bagaj hakki ekleyebiliyorsunuz yine.

Katılıyorum,türkiyede yüzüne bakmam. Almanyadakiler daha farklı. Nedenini tam bilmiyorum.

şeker eşiği

Yurtdışında satılan Efes biralar Türkiye'de satılanların aksine glikoz şurubu içermiyor diyeyim, siz anlayın. Gıda yönetmelikleri, damak tatları, beklentiler ve karlılık her şey farklı. Bir de Türkiye'de sütün de daha kalitesiz olduğunu söylemek yanlış olmaz. Gerek ineklerimiz gerek yöntemlerimiz (antibiyotik, ilaçlar, su katma) sebebiyle.

Benzer sey Nutella icin de gecerli. Turkiye'de regulasyonlar olmadigi icin marka ayni olsa da icerik ayni olmuyor.

kullanılan yağ, şeker, un farklı olursa tadlar da farklı olur, yalnız almanya'dan gelen çikolatalarda yedikçe sınırı olmuyor, bir bakıyorsun koca mega paket uçmuş, TR'de hemen keser biraz yedikçe, bu iyi bir durum mu kötü mü bilmiyorum.

Ama sadece çikolata değil, kolalar da farklı. Hatta nutella için mesela avruapa'da daha akışkan olduğu söylenir genelde.

en basitinden çikolatalı fındık ezmelerine bakın şeker oranlarını karşılaştırın.
diğer ürünlerde aynı şekilde türkiyedeki firmalar daha fazla şeker koyuyor

kesinlikle katılıyorum. almanya'dan gelenler harika oluyor ama türkiye'de aldıklarım boğazımı yakıyor resmen.

türkiye başta olmak üzere dünyadaki en kaliteli ve sağlıklı gıdaları ab topluyor.

acemi +1
turkiyeninde aralarinda bulundugu ulkeler denek olarak kullaniliyor, yeni malzeme arastirmalarinda veya dandik malzemeler ile, yiyeceginde de boyle elektroniginde de arabasinda da

kaynak ağzı mı demek istemiş ?

Büyük ihtimalle değil :(

blank işlenmemiş parça anlamı taşıyor. kaynaklanmış rastgele bir parçayı katediyor olabilir mi? kaynaklandıktan sonra işlenecektir mesela.

Dediğiniz gibi olabilir.

her bişeyi bildiğini düşünmenin yanılsamasından kaynaklanan durumun yansımasıdır.

Eğer ki bu dediğiniz teoride her şeyi bilip pratikte berecememek ise bunun tek yolu daha çok pratik yapmak.

Yok dediğiniz şey bilgi birikimi tecrübe ise bu kibirinizi bırakmanız gerekir.

Kibir meselesi değil, kişisel bi durum, davranışların psikolojik sebeplerini bilmek, neyin ne olduğunu bilmek, çözümlerin neler olduğunu gerçekten tam olarak bilmek ama çözümleri uygulayamamak. Kendinde güç bulamamak, mevcut şartları değiştirememek, bir türlü mukavemet gösterememek... bunu kastesiyorum.

Mevcut şartları değiştirmeye çalıştığında ne hissediyorsun?

Sadece üşeniyor musun yoksa mevcut şartları değiştirmeyi zorlaştıran başka şeyler de mi var?

Hem zorlaştıran çok şey var hem de artık çok üşeniyorum. İnanmıyorum bişey yapabileceğime. Çok uğraştığım ve yapamadığım şeyler de çok var, hiç uğraşamadığım mecal bulamadığım şeyler de çok var. Üstüne üstlük bir de ağır bir anlamsızlık hissi bastırdı. Kurtulamıyorum da.

bazen sadece "birine" ihtiyacımız oluyor, o olmadı mı bilmek falan hikaye. o ihtiyac duyulan birinin hayatımızdaki rolü abi-abla olabilir, kardeş olabilir, sevgili olabilir, yoldaş olabilir. onun hangisi olduğu da kendimize bağlı.

demek istediğim, böyle biri o yapamadığımız neyse ona yardım edeceğinden değil; onun varlığı güven/kuvvet hissi vereceğinden sadece. o kişi belki onun ruhsal desteği sayesinde o yapamadığımızı yapabilir hale geldiğimizi tahmin dahi edemeyecek; biz söylemesek bilemeyecek hiç.

Öğrenilmiş çaresizlik deniliyor buna. Neyin ne için olduğunu bilirsin, neden yapman gerektiğini bilirsin ama bir şey yapmazsın. Mümin Sekman'ın bir kitabında görmüştüm bu ifadeyi. Baya okumuşutum. Kurtulmak için kendime küçük küçük görevler verdim. Ama YGS sınavına giderken her şeyi erteleyip, sabahın yedisinde fotokopicide sınav çıktısını isteyip başkasının evrağını alıp sınav yerinde olayı anlayınca benim için büyük bir ders oldu. Tabi arada sırada bazen de tembelliği tutuyor. Ama bir musibet bin nasihata bedeldir sözü aklıma geldikçe daha dikkatli oluyorum.

Sözlükteki başlığa bakınız