Ekşi Duyuru

eğer kutusunun üzerindeki yazılar türkçe ise, imalatçı firmanın iletişim bilgilerini internetten bul ve onlara lot numarası, seri numarası gibi bilgiler de vererek e-mail at ve sor. yazılar türkçe değilse aynı yöntem, ama e-mail ingilizce olmalı. elinde kutu yok ve sadece blister ambalaj, şişe gibi bi şey varsa bile, üzerlerinde hiç numara var mı yok mu diye bir ara. sonra ilacın markasını Google'layarak imalatçısını ve imalatçının iletişim bilgilerini bulursun.

Götür en yakın eczaneye, eczacıya sor.

kesin verecek.(hadi iddiayı kazandın sayemde :)

   

edit: şimdi biraz daha uzun baktım da diğer iki kişinin de aynı şeye baktıklarını varsayıp bakışlarını dikkate alırsak alay eder gibi bakmış gibi evet. gibi

hayranlık

demin filmdeki sahne di mi?
bence biraz ezici bakmış, bu ne salaklık der gibi...

İlgi, merak.

hayranlık +1 , +elde etme isteği :)

çakallarla dans'tan evet. filmdeki sahneye göre çok alakasız bir bakış sezdim de. acaba ben mi yanlış yorumluyorum diye düşündüm.

etkinlenmiş gibi.

bir şeye şaşırmış ama hoşuna da gitmiş.

birini çok pis gözüne kestirmiş.

gözler farklı, ağız farklı şeyler söylüyor valla bana.

burada üst üste binmiş iki yüz ifadesi var. ilgiyle takip (gözler) var ama hemen üstüne, tasvip etmez bir ifade (ağız) gelip oturmuş.

kız etkilenmiş ya da yapılan seyi onceden bilen tek kişi ortamdaki.

dogru cevabı gorcek miyiz?

vericek

bastırılmaya çalışılmış etkilenme ifadesi. Evet tam olarak bu (:

Aptal bi ifade görüyorum. biraz çalışsa seksi bi yüz ifadesi olacak ama değil.

bu kızın gerçek hayatında aptalın önde gideni olduguna dair iddiaya girerim.

gösterip vermez.

uzak durun.

hayır.

aynen. çok samimiyetsiz geliyor.

diyene bağlı.

bana olmuyor kanka. ne diyelim peki? dude bro falan mı?

aynen. 2 gün çıktıktan sonra birbirlerine canım&hayatım diyen çiftlere bile sinir olurum hatta. arkadaşım kullandığın kelimenin anlamını bi araştırda sonra kullan. hayatım dediğin adam bir ay sonra hayatından çıkıp gidebiliyor nihayetinde..

ismiyle hitap edin. abi naber deyin. kanka ne amk?

sikesim geliyo benim!

olmuyor. sana ne şekilde hitap edilmesini istersin, isim haricinde?

eskiden yoktu bu laflar. son birkaç yılda türedi. herkesin ağzında bi kanka lafı almış başını gidiyor. ben on yıllık dostuma bile kardeşim gibi yavşakça bir ifadeyle hitap etmiyorum.

Hacı veya müdür ile cevapla

aynen. hele yeni tanıştığım adamlar kardeşim falan demiyor mu uyuz oluyorum.

yeni tanıştığın adama ismiyle hitap edersin. sonra samimiyete göre "hacı" olur, çok yakın arkadaşlarımla da zaten "nabıyon la" ile başlar "la olum" ve "amk" ile devam ederiz. tabi nezih ortamlarda da ismimizle hitap ederiz. hitap ederiz de ne fenaymış.

hakkaten ne tuhafsınız arkadaş. tatlı dil, kibarlık, nezaket, sevgi insanları ne zamandır uyuz etmeye başladı bilmiyorum...

@niki vermek istemeyen

bunlarda anlam aramak değil olay. yeni tanıştık ne zaman kardeşin oldum diyerek de eleştirmiyorum. samimiyeti falan da geçtim. insanların bunu söyleyiş tarzı bile itici geliyor bana. böyle olabildiğince piç ifadesi takınıp "karrşşim" diyorlar ya. çok acayip şeyler düşünüyorum o an içimden.

kanka dediğin türeyeli nasıl birkaç yıl oluyor anlamadım. 15 senedir var. hiç uyuz etmiyor beni.

tabii ki vardı eskiden. ama kesinlikle bu kadar yaygın değildi. sokakta yürürken bile milletin konuşmalarından duyuyorum kanka dediklerini.

böyle ufak detaylara takılma derim.

bana oluyor.

ağzını yüzünü kırasım gelmiyor ama hoşlanmıyorum ben de.

edit: bu arada çoğu kişi kanka'nın kan kardeşin kısaltması olduğunu sanır. doğrusu, kanka çingenece konkadan gelmektedir. onun da yakın arkadaş, dost, kan kardeş gibi bir anlamı vardır. (bkz: türkçenin büyük argo sözlüğü) (bkz: hulki aktunç)

kanka kelimesini sevmiyorum, tanıştıktan 5 dakika sonra kanka diyen adama ayrı kıl oluyorum. müdür, hacı, moruk, aga, ortak, bacanak, sağdıç kankaya göre daha sempatik geliyor. panpa hakkındaki duygularımı ise tam çözemedim..

Ankaralı olarak ikisine de alışık değildim. İzmire gelince kardeşim kelimesinden acayip tiksindim ama şu an ben de kullanır oldum. Çok acayip birşey hemen alışıyorsun.

en güzeli ajan. Ajan deseler kabulüm.

sürekli kullanılmıyorsa karşı değilim ben. ama ağza yapışmışsa o ağza bir de benim yapıştırasım geliyor

bilader var bi de. kafa atma isteği uyandırıyor

bilader bence sende asabilik var, kafa atmak için yer arıyorsun. bu dediğimi dikkate al.

ben "bro" ya gıcığımm. Kanka diyen varoş, bro diyen de kendini elit sana beyni varoş tipler gibi geliyor.

modern times
www.imdb.com

www.screenjunkies.com

(bkz: from hell) her ne kadar hollywood filmi de olsa, 1800'lerin sonu İngiltere'sinin atmosferini oldukça iyi vermektedir. Sanayi devrimine atıf yoktur ama insanları yaşayışından çok farklı okumalar yapılabilir.

şehir?

Unutmuşum. İstanbul ya da izmir'de olabilir.

arkadaşım bu civarlarda olmuştu bir doktora, acelesi yoksa bayramdan sonra msj atarım öğrenip ?

hayır acelesi yok. buradan yazabilirsiniz tekrar. silmiyorum duyuruyu.

tamamdır, anlaştık

İşin iyi olmasını istiyorsan 2500 liradan daha fazla vermen gerekir. İlk ameliyat iyi olursa ikinciye gerek kalmaz. İkinci ameliyatı olacaksan kulağından ya da kaburgandan kıkırdak almak gerekebilir. Bu nedenle İzmir için Prof. Dr. Ahmet Seyhan veya Prof.Dr. Ufuk Bilkay, İstanbul için Prof. Dr. İsmail Kuran, Doç.Dr. Nazım Çerkeş veya Op. Dr. Erhan Eryılmazer'i önerebilirim.

Öyle bir yazdın ki sanki 2500 lira altında olunca revizyon ameliyatı şart oluyor :D
Ben de onu soruyorum işte. 7-8 bin lira vermek zorunda kalmadan ameliyat olabileceğim, iyi iş yapan kimler var diye. Yoksa parayı basıp gidebileceğim isimleri ben de biliyorum.

doktor, erdinç ak. üsküdar hospital turk de doktormuş kendisi. bahsettiğin rakamlara yaptırmıştı ortalama arkadaşım. bol şans diliyorum. mutlaka doktorun yaptığı ameliyatın fotoğraflarına bakın. ne yapmış ne etmiş görün.

bir arkadaşım beşiktaş jinamed'de çok çok uzman bilinen bir doktora 5.000'e yaptırdı ama o doktorun fiyatıydı bu. daha uygun fiyata yapanlar da vardır.

eğer 5bin falan verebilirim diyorsan, barış çakır ı öneriyorum. görüşmeler ücretsiz zaten. gidip görüşüp fikir alabilirsiniz. bir de tasarım yapıyor, ameliyatta ne yapabileceğini, burnunuzun ameliyattan sonra aşağı yukarı neye benzeyeceğini gösteriyor.

Zaten ben yazılım üstüne çalışmak istemiyorum. Donanım ilgilimi çekiyor daha çok. O yüzden yazdığım kodun satılması gibi bir amacım yok. Donanım ile ilgilendiğim için doğal olarak analiz üstüne kullanacağım matlabı.

mesela makine müh. için konuşursam simulink denen zımbırtı sayesinde dinamik sistem ve mekanizma anallizi yapabiliyosun . Bence işe girdiğin firma ne ister değilde bu programı kullanmayı bilirsem mesleğimde fark yaratırmıyım diye bak derim .

beyoğlu pasajı'na baktınız mı? orda jansportçular var.

yok bakmadım. orijinal mi onlar?

evet.

objektifini bulmanız biraz zor. sonuçta bakış açısıyla ilgili bu. getiri, götürü gibi kavramlar zaten objektif olmayan kavramlar. bir liberalle bir sosyalistin getiri ve götürü anlayışı başkadır. sorunuzun cevabı değil bu tabii ama fikrimi söylemek istedim.

aslında getiri götürüden ziyade sadece neler olup bittiğinin değerlendirmesini istiyorum. iktidarı sadece yeren ya da sadece öven bir yazı olmasın yeter.

emeklilik yaşı ileri atıldı, sosyal güvenlik açıkları biraz azaltıldı. devlet bütçesi faiz dışı fazla vererek toparlanmaya başladı. bu sayede enflasyon ve faizler düştü. ekonominin dışa açıklık oranı arttırıldı. Dogrudan yabancı yatırımları 10-15 katına çıktı. TL değerlendi. ithal mallar çok kolay alınır oldu. kayıtdışı ekonomi küçülmeye başladı. vergi barışlarıyla asla vergi ödemeyenlerin yurtdışındaki paraları geri getirildi, az da olsa vergisi alındı. bunların yan etkileri ise: dışa bagımlılık oldu. ithalatsız üretim yapılamaz oldu. cari açık fırladı. yurtdışında olan bitenlere göre şekillenen çok dalgalı bir ekonomik yapıya dönüşüldü. kriz zamanlarında işsizlik ve borçluluk hızlı artar oldu. gelir dağılımındaki eşitsizlikler pek de düzeltilemedi. hükümete yakın ekonomik aktörlerin yolu açıldı. muhalefetten olanların ekmeği kesildi.

özet: Risk arttı, getiri de arttı.

matlab konusunda yazılmış en kapsamlı kitap uğur arifoğlu'nun kitabıdır, kesinlikle tavsiye ederim

varsa bir de ingilizce kitap önerisi alayım.

library.nu ya girin üye olun oradan aratın. istemediğiniz kadar kitap çıkacak. içindekilere bakın istediğinizi okursunuz/bastırırsınız.

söylenmiş ama yine de hocamın reklamını yapayım.

her ne kadar tuğla gibi olsa da Uğur Arifoğlu Matlab kitabını tavsiye ederim

- you know all the books i have that i don't let you read?
- yeah?
- it's just all these love poems that are about you.

resistance is futile önce davranmış. çok romantik.

Adının da Aziz olmadığını okumuştum sanki. Nick üzerine yapışmış.

Not: Kesinlikle değil.

(bkz: #23350544)

ee ismine aziz diyorlar ama?

degil

aziz normal bir nick gibi durmuyor, bir isim gibi duruyor da ondan.

yani mesela nick'i "anjin san" olan adama direkt "anjin" diye seslenilmez çünkü saçma duruyor.

@ocanal

ne alakası var yahu? videolarda okan bayülgen falan da aziz diye sesleniyor hep.

ben genel olarak, aziz kedi yerine neden aziz dediklerini açıklamak istemiştim sadece. adam gerçek adını kullanmıyor, dolayısıyla herkes nick'iyle çağırıyor, aziz kedi demek yerine de aziz diyorlar çünkü aziz kullanılabilen bir isim.

lpg, lng tanki gibi algiladim ilk basta...

www.google.com.tr
olabilir mi?
Aynısından İzmire de kuruldu.

@rubrect

evet o. fotosunu da bulmuştum tam

i52.tinypic.com

fourier icin konusuyorum. Periyodik fonksiyonlari fourier serilerine acarak sin ve coslarin toplami cinsinden yazabiliyoruz. Amac karmasik fonksiyonlari basit alt fonksiyonlarin toplami cinsinden yazarak daha kolay analiz yapmak. Integral bu toplama isleminden geliyor.

euler formulu e^ix = cosx + isinx. Integral araligindaki her noktada fonksiyonun degerini bunla carpiyoruz. Integral icindeki carpimin niye boyle yazildigini icin poisson summation formulaya bakmak gerekiyor.

O fourier serisinin açıklaması. Fourier dönüşümünü sordum ben. Daha ziyade laplası sordum hatta. Gerçi benzer şeyler.

öncelikle anakart ve işlemcinizin 1066mhz ile uyumlu olup olmadığına bakın. bana kalırsa hiç uğraşmayın direkt olarak 800mhz alın. 1066 ile 800 arasındaki fiyat farkının sebebi ddr2 1066mhz ramlerin bazı anakartlar için özel üretilmiş olduğu, 800 ler kadar yaygın olmadığı ve onlar kadar satılmadığından olabilir.

benzer bir sıkıntı önceki günlerde bendede vardı: (git: 288365)

Anakartım da işlemcim de 1066mhz destekliyor.

www.gigabyte.com.tr
ark.intel.com

tamamen sana kalmış o zaman. eğer 1066mhz hızda kullanmak istiyorsan 2gb A-Data 800mhz DDR2'den vazgeçmek zorundasın. ve sıfır 2 ya da 4b 1066 almalısın.

ama tekrar söylüyorum, aralarında dağlar yok sonuçta bence en maktıklı olanı ram'ini 2 ya da 4gb 800mhz ile desteklemen. en azından kafanda sıkıntı olmaz.

1 ve 3'üncü soruların hakkında bir şey diyemeyeceğim.

2 tanesine para veremeyeceğim şimdilik, o yüzden bir tane almayı düşünüyorum. yoksa değiştiririm olur biter tabii ki.

silkroad var ama önermiyorum, knight varken silkroad'da neymiş.

eğer orta dünya ruhuna saygılı bir oyuncu olacağına söz verirsen gel Lotro oyna :)

knight çok bozdu çok

edit: lotroyu indiriyorum

(bkz: ekşi sözlük ultima online shard)

nayt'ı gençliğimizde oynuyorduk. sıktı artık o. onu geçin bir kere. oyuncularının çoğu hayvani levellere ulaşmış, tek başınıza sıfırdan başlayınca bir sik yapamayıp gerilerde kalacağınız tarzda şeylerden olmasın.
nayt oyanasam ne olacak? adamlar toplamış cillop gibi itemları, 34523434 level olup açmışlar bütün skilleri, ben orda solucan öldürücem. uzun iş.

lotro fena değil gibi. bakıyorum.

warhammer online

ragnorak 1 i oynamıştım güzeldi.

grand chase var uzun seneler oynadım sonra yalnız kalınca bıraktım. Başlayacak varsa haber versin.

League of Legend

seafight

war of titans

rappelz

jadde

almeha

gamescom isimli oyun fuarını takip ederseniz, istemediğiniz kadar bilgiye ulşırsınız. 17 ağustosta başlıyor.

istediğin tshirtü yanında götürürsen yaparlar, arkadaşım adidastan düz bir tshirt alıp baskı yaptırmıştı

Ben de birkaç tişört alıp baskı yaptırdım ama sonuçtan memnun kalmadım. Ankara'da doğru düzgün hani bu hazır tişörtlerdeki gibi gömme baskı yapan yer yok. Yaptırdığım baskılar birkaç yıkamadan sonra çatlamaya başladı. Artık giymiyorum zaten. Yani diyeceğim şu ki; baskıyı iyi bir yer bulup yaptırın.

çeşitli baskı teknikleri vardır. türe göre tişörtün yerinin de önemi var. polyester tişörte süblimasyon baskı yapabilirsin. ama süblimasyon baskı pamuklu tişörtte tutmaz. dijital baskı pamukluda tutunur ama nefes almaz, birkaç yıkama sonrası solmaya başlar. spot renkler kullanılacak bir dizaynınız varsa flex kestirebilirsiniz vs.

çok detaylı nasıl bir tasarımınız var gösterebilirseniz ona göre daha kolay yorum yapılabilir.

mağazalarda satılan tshirtler gibi olmaz baskısı. iki üç yıkamadan sonra baskı çatlar ve deforme olmaya başlar.
kalitelisini yapmak zahmetli iş, internetten emprime baskı diye araştır. belki bişeyler bulursun...

babasını kaybetmiş olan arkadaşlarım var hep. o yüzden olabilir belki.

sana kız tarafı olm, abi, hocam, hacı, moruk vb dese hoşuna gider mi ?

Ama aynı şeyi senin eleman arkadaşın söylese gayet normal karşılarsın

En azından bende öyle

gereksiz bi takıntı bence. aynen bayan muhabbeti gibi. ama tabi samimi olmadığın kişiye de kızım diye hitap etmemek lazım :)

Ya yok. Anne babası sağ olup gayet mutlu mesut hayat süren insanlardan da duyuyorum bunu. O olasılığı da düşündüm ama değil.

kızım, ablacım gibi hitaplardan hiç hoşlanmıyorum.

oğlum da demem.

"kızım"da bir aşağılama, bir küçümseme var, arkasından da genelde bu tarz bir cümle gelir. karşısındaki kadına saygı duyan adam kızım demez zaten.

bak şindi kızım, sen ne sanıyorsun...

gibi. daha gider.

"üff salak mısın nesin kızım, bilmiyor musun ki..."

hep aşağılama, küçük görme, hep.

sen kimsin ki arkadaşım?? diye de girişir tabii hatun kişi.

içinde kızım geçen ve düzgün, karşıdakini adam yerine koyan cümle kurulmuyor pek. örnek verebileceğinizi sanmıyorum.

Kız tarafının bana nasıl hitap ettiği önemli değil. Onlar kendi aralarında da fazlalıkla kullanıyorlar bunları. Dikkatimi çektiği için soruyorum. Kendi aralarında bile kızım değil oğlum diyorlar. Kızım deyince aşağılama oluyor da oğlum deyince niye olmuyor?(böyle sorunca da sürekli bu şekilde hitap ediyormuşum gibi algılandı ama meraktan sordum)

Ayrıca aşağılama maksadı ile kullanıldığını hiç görmedim desem yeridir.

(kız) oğlum git konuş işte hocayla. yemez ya seni
(diğer kız) tamam.

(ne sikko bir diyalog oldu)

oğlanı çıkar kızı koy işte. ne fark ediyor?

kızımdan değil ama mesela birinin bana kız diye hitap etmesinden acayip rahatszı oluyorum. resmen sinirleniyorum. çok basit ve rahatsız edici geliyor. gel kız buraya kalıbı bile tüylerimi diken diken ediyo. tam olarak sebebini açıklayamıyorum.

ensest cagrısımlardan olabili. ya da cok fena dirty talk anıları canlanıyordur kafalarında.

tamamen türk kızı tripleri işte. yine gereksiz bir tutum içerisine girmişler. benim de çevremde var böyle birkaç kişi. biri de çok yakın arkadaşım. o yüzden iplemiyorum. kızım demeye devam nihoha.

bu da biraz genellemeye giriyor aslında.senin çevrendekiler birbirine kızım oğlum diyor benim çevremdekiler demiyor onun çevresindekiler arada sırada diyor.olur yani bu illa bir mantığa dayandırmak gerekmiyor.ve şahsen ben de bana kızım denmesinden hoşlanmam anam babam boşuna mı isim vermiş bana?

kızaaım, berkecan benden hoşlanıyoğ muuş biliyooo mussuan?

aklıma bu geldi muhabbet açılınca. hiç sallamam valla, kızım demiş, lan demiş, oğlum demiş.. önemli olan söylediği şeyin içeriği, hitabı diil.

"kızım" kızların arasındaki bi hitap, birbirlerine "kızım" derler ama sen onlara diyemezsin, böyle siyahların birbirine "nigga" demesi ama beyaz adam söyleyince bi tarafından kan alması gibi..

bu arada birbirine "oğlum" diye hitap eden kadın da görmedim, yeni nesil şeysi herhal ya da espri falan

Hayır.

bunları sokabilene inişte 4 ton kimyasal gübre hediye ediyorlar diye duydum.

bir adet freeshop poşeti 2 şişe votka (votkalar içilir ya da dökülür?) içine doldurursunuz freeshop poşetine koyarsınız bu kadar.

Freeshop poşetleri üstten yapışıktır, kontrol ederler uluslararası uçuşlarda.

uçağın neresine olduğuna göre değişir. kabine 100 mL'den fazla ise sokamazsınız.
Diğer türlü, bagaj bölümüne, valizin içinde sokabilirsiniz tabii. Kloroform taşımışlığım var. Düşük hacim tabii ki.

bagaja göndereceğim tabii ki. 100ml etil alkol, 100ml propilen glikol sadece. olur mu olmaz mı yani?

Benim tasidigim 250 mL kloroform sisesiydi. ABD-Almanya-Turkiye ucusuydu. x-rayde parfum sisesi gibi gorunuyor sanirim. Buyuk ihtimal bir sorun cikmaz.

Soktum. Bir şey olmadı.

kırmızı hap.

üzgünüm ama gerçek hayata hoş geldiniz. her çalışanın sıkıntısı o sıradanlık.
yine de yaratabildiğin tüm boş zamanlarında zevk aldığın şeyleri yap!
kaçış yok yani zevk almanın yollarini bul!

O zaman müzik yap arkadaş. Hayat bu yani.

Ya da çok sağlam bi yere gireceksin, kafana göre takılacaksın. Şu an staj yaptığım yerde işe saat 11'den geç olmamak kaydıyla istediğin an gelebiliyorsun, istediin zaman çıkabiliyorsun, işler bitmiş olsun yeter. Firma da bayaa taşaklı yani ona rağmen düşün.

Niye tersliyosunuz yeaa :( insan azıcık şefkatle yaklaşır.

aga birebir aynı dertten muzdaribim. arada iş çıkışı bira içmek biraz faydalı geliyor. biraz ayıltıyor insanı. onun dışında bi bok yapamıyorum.

o kadar da kötü değil bence. 3 yıldır sabah 9 akşam 6 bir işte çalışıyorum. ilk sene bende ot gibi yaşamaya başlamıştım. ama zamanla bu tempoya ayak uyduruyorsun. Tabi her gece bir etkinlik olamaz. bitersin. cuma mübarek gündür benim için. hem ben akşam işten çıkıp eve gidip tekrar hazırlanıp dışarı çıktığım çok hafta içi bilirim. şunu da unutmamak lazım ki paran olmazsa vakit ayırmana gerek kalacak aktivitelerde bulunamazsın zaten. Kısıtlı zaman+para>bol zaman+ kısıtlı para. budur denklem hocam! önemli olan neyle tatmin olduğun. ben para dolayısıyla kariyerle tatmin olanlardanım. sen hayalinin peşinden giderek bu hayatı daha çekilir kılacağına inanıyorsan öyle yap.

benzer durumdayım, devrim gerek :))

bağların yoksa araya yurtdışı falan sokmayı deneyebilirsin, staj falan deyip kaçmakta fayda var bence. arada bir nefes almış olursun belki.

Şu 8 5'i ne kadar abartıyorlar yahu. Ben ilk defa geçen yaz çalışmıştım 3.5 aylığına. Sabah 10 da başlayıp gece 1 bazen 2 de biten ve çalışırken değil oturamadığın arkana yaslanamadığın bir işti. O günlerde ileride yapacağım daimi işleri düşündüm de abi 8-5 nedir ya. Ofiste çalışyosan gün boyu oturuyosun zaten.
Bir ben mi böyle iyimserim bilmiyorum tabi.

@redd

anlatmak istediğimi bir kalıba uydurmak amacıyla öyle dedim. temsili olarak... yoksa sekizi çıkar onu koy, beşi çıkar gece on ikiyi koy.

öğrencilik güzel sorası boktan, alıştır buna kendini.. işte kazandığın parayla da bayramlarda filan tatile gidersin, o kadar, bu arada biz 8-6 çalışıyoz :)

aynı durumdayım seninle. zaten biliyordum iş hayatının böyle bişey olduğunu ama stajda bir aylığına da olsa yaşamak apayrıydı, hayattan soğudum yeminle. ya buna katlanacaksın, ya proje bazlı/freelance falan bişeyler bulacaksın ya da roket adamın dediği gibi bir yer olacak ama türkiyede öyle bi yer bulma ihtimalin bence çok düşük. sana böyle seçenekleri yazdım ama ben ne bok yiyeceğim hiç bilmiyorum:)

eskiden günde 10-11 saat calisirdim eve gelirdim dus alirdim sonra disari cikardim gezer tozar icer yerdim az biraz uyurdum sonra sabah cap canli ise giderdim. tabi o zamanlar spor da yapiyordum, spor yapiyorum dedigim haftada bir iki kez hali sahada top oynardim.

neyse zaman gecti su bu derken hem baska ise basladim hem de günde 8 saat calismaya basladim ama hayvan gibi yorgun geliyorum eve. doktor bir arkadasa sordum bu ne lan dedim, dedi ki abi hep ayni kaslarini kullaniyorsun, vücudun dinc degil, 8 saat sadece otursan bile oturmaktan yorulursun dedi, az biraz spor yap yavas yavas düzelirsin dedi, ben de kendimi kastim hayvan gibi yorgun olmama ragmen eve geldigimde biraz agirlik calistim 5-10 dakika en fazla. ama farkli kaslarimi kullaniyordum (belkide sadece psikolojiktir bu).

aradan yine zaman gecti geldik simdiye; günde 8 saat calisiyorum bazen 8 saat ayakta geciyor bazen 1-2 saati otururarak geciyor ama en az 6 saat kosturuyorum mutfagin icinde (asciyim).

eve geliyorum aksam 6 da ve daha önümde kocaman gün var diyorum.

özet; spor yap.

kendi hayatını başka biri gibi yaşamak isterken zaman tükenip gidecek ve işin ironik tarafı, geriye dönüp baktığında, yaşadığın hayatın zaten sana ait olmadığını görmek olacak. hep kendinden eksik, hep tam olarak kendin gibi olamadığın bir hayat yaşayıp sonuçta aslında herkes gibi yaşadığını gördüğünde amınakoyayımbenböyleişin deyip balığa çıkacaksın. rastgele.

Yurtdışında staj yap diyen arkadaşa, ben de yurtdışında staj yapıyorum ama rahatlama diye bir olay yok. Evet saat 10'da işe gidebiliyorum ama akşam 9.30'da işten çıktığım da çok oldu :)

Rahatlamak istiyorsan erasmus yap derim :)

bu daha başlangıçç

özelde az zamanın ama çok paran, kamuda az paran ama çok zamanın olur. bende bu konuyu zamanında çok düşünmüş olup, hele ki özel sektörde çalışan bazı arkadaşlarımdan duyduğum kadarıyla akşam kasayı kapatıp işten çıkmamız 10'u buluyor. özel hayat diye bir şey kalmadı. işten eve evden işe bir pazarımız kaldı onda da evde dinlenerek geçiriyoruz derlerdi ve bende iyice hezeyana kapılırdım. maslow'unda dediği gibi insanı güdülemek için bazı nedenler olması lazım ki bu sabah 9 akşam 6 hayatı çekilir kılınsın. bu ofis ortamıysa ofisteki güzel bayanlar olur, ne bileyim her ay sonu hesabına yatan yeşil yeşil tllerin çokluğu ve çekiciliği olur bunun gibi şeyler. işini sevmek önemlidir bu noktada. günün yarısından fazlasını işinde geçiriyorsun, veya geçireceksin. en iyi ihtimalle özel sektörde mesai bitimi 6 olan bir iş bulsan bile saat 6'dan sonra kendine 4-5 saat kalıyor. eğer yaptığın işini sevmezsen ve ayakların her gün geri geri gidiyorsa sokakta şarapçı ol daha hayırlı olur senin için çünkü mutlu olursun.

bir gün 2001 yılından sonra ilk defa amerikadan kuzenim geldi ve onunla muhabbet ettikten sonra bir parça rahatladım. sordum bir günü amerikalılar nasıl geçiriyor diye? burada hafta içi hiç aktivite olmaz. harfta içi herkes işinde gücündedir. adamın altında ferrariyle işine gider ama sadece işine gitmek için arabayı kullanır. bizim türkiye'de apaçi kültüründekiler gibi kıytırık bir doblo veya hafif süslenmiş tipo ile aynı caddede 10 defa tur atmaz ki adamın altında ferrari olmasına rağmen dedi. herkes hafta sonu eğlenir onda da amerikalıların pazar eğlencesi şöyledir. sabah kiliseye gidiş ondan sonrada ya beyzbol, ya amerikan futbolu izleyim çimlerde barbekü yapmaktır dedi. benim için burada sihirli kelime ''hafta içi full business, hafta sonu eğlence'' kısmı oldu.

işte seni bilmem ama benim için bu güdülenme olayı şunlar olmalıdır ki bünyemi artık gerçek hayata alıştırıp matrixten çıkayım.

1-paranın cazibeliği olur. ilk iş hayatımda aldığım ilk maaşın hazzı ap ayrıydı. hakikaten harcamaya kıyamayıp o parayı ay sonu elimde gördüğümde bütün ayın o yorgunluğu, sniri, stresi uçup gitmişti. işte bu noktada da 650 tl maaş insanda pek güdüleme yapamayabilir. ha alırsan 3.5oo tl roket etkisi yapar ama onun da maliyetleri olur. bütün yaz çalışırsın yazın 15 günlük tatilinde her sene ya 1 hafta alanyaya giderim, ya da bazı tanıdıklarımın yaptığı üzere her yaz ispanya, ingiltere, fransa, hırvatistan, rusya gibi çeşitli ülkelere giderek yılın stresini tatille ve o parayla atmaya çalışırım.
2-ölümü görüp sıtmaya razı olarak güdülenme. ölümü görüp sıtmaya razı olmayı istememk sıtmadan pansumanla kurtulmak pek olası değil. bu yüzden bizzat abimin çalıştığı tv ve dizi sektöründe gece 2-3'te gelip 4 saat uyuyup tekrar 7'de sete giderk bir çalışma temposuna şahit olup cumartesi yarım günlü 8.30-18.30'lu işe razı olmak.
3-insanın hayatını devam ettirmesi için gereken 1. hiyerarşik ihtiyaçlardan olan barınma, yemek içmek, ve cinsellikle aşk ihtiyaçlarını doyurmak. barınma ve yemek içme kolay ve geriye kalan sosyalleşme ile cilveleşme işini de şöyle halletmek. evlenip bir yuva kurarak akşam işten çıktığında barlarda cafelerde aşk peşinde koşacağına evde eşinle yemekten sonra oynaşır, cilveleşir ve cinsellik ihtiyacını da doyurduğunda yaşam daha zevkli hale gelebilir.
4- son olarakta pollyanna güdülenmesi. öyle enerjik ve atom karınca misali insanlar tanıyorum ki adamın akşam mesaiden kaçta çıktığına hiç takmıyor. full sosyal hayatına ve sosyalleşmeye devam ediyor. hafta içi işten çıkıp her akşam ayrı bir aktiviteye katılıp danslara gitmek, eğlencelere cafelere barlara gidip gecelere kadar takılmak. akşamda 12-1de eve gelip uyuyup sabah 7de kalkıp tekrar işe giden ama genede mutlu olan insanlara nominal çapa atmak.

son olarak benim bünyeme de iş ve çalışmak ters olduğu için büyük konuşmam ama aylık 2.5oo tl maaşa karşılık kendime daha az sosyal hayat ayırarak bir yaşam mı yoksa memur kafası yaşayarak sabah 8- akşam 5 de çıkıp kendime daha çok sosyal zaman ayırıp daha az parayla ama daha mutlu bir yaşam mı tercih ederim? sanırım ben büyük denizde küçük balık olmaktansa küçük denizde büyük balık olmayı yeğlerim. az param ama daha çok sosyal hayatım olsun...

bu parayı veripte kompact alınırmı bea
kompak bu adı üstünde , eş doss arkadaş tatil de kullanılır ver 150tl al samsung kullan
ama sana bn slr bi kaç makina gösteriim bak onlara , tak boynunada avan olsun

www.sahibinden.com

www.sahibinden.com

www.sahibinden.com
(bende yakın zamanda aldım ordan biliorm)

Lumix kullanıyorum, güzel.

kağıt üstünde nikon daha iyi. 800 tl tdaha koy canon g12 var

slfjsjfsdljfsd

şaka ya şaka! : )) kızma hemen


canon ixus 105 gözüme çarptı bu fiyat aralığında. şöyle canon un compact ları iiçin hep daha güzel şeyler diyorlar.

ama burda yazan nikon'un en büyük avantajları hem ultra ufak olması, hem 26mm geniş açı lense sahip olması hem (çok da fark yok ama olsun) daha büyük bir sensore sahip olması .

panasonic ise wide angel da daha açık bir diyafram sunuyor. ayrıca ben de panasonic kompakt kullanmıştım zamanında iyidir yani.

nikon kompakt hiç kullanmadığım için bir şey diyemeyeceğim. ama expeed 2 image processor hakkıdna hep iyi şeyler duydum.

Kompak makinelerde Nikon'dan uzak dur bence de. Panasonic çoğu kişi tercih etmese de harika cihazları var. Lumix serisi de çok iyidir.

canon ixus'lar candır.

Şüphelendiğim bir şey yok. Öylesine sordum. Hiç akla gelmeyen bir yerde kanserli doku geliştiğini varsayalım. Belirtisi falan da yok. Doktora gidip "şöyle genel bir tarama yapın da kanserli hücre falan var mı bilelim" diyebiliyor muyuz yani. Onu sormak istedim.

kan testleri genel olarak bir sorun olduğunun habercisi olabilir ancak.

kanser teşhisi için kanserli hücrenin aranıp bulunması(mr, film, baska baksa görüntüleme yöntemleri) gerekli.

ha kan kanseri bu noktada adından dolayı ayrılıyor olabilir ama emin değilim.

CA-125, 242 filan tarzı tümor marker'larını içeren kan testleri erken tespitte bir derece yararlı oluyor, check-up'larda var bu testler.

bizim kliniği de her 2-3 ayda bir arayan bir teyze vardı, hastalık hastası bir insan. Nereden duyduysa PET-CT çektirmeyi. Kafasına koymuş, ben kanser miyim, öğrenmek istiyorum diyor.
PET-CT çekiminde tamam tümörlü dokuyu çok rahat bir şekilde görebiliyoruz ama hasta gereksiz yere radyasyon alıyor. Kanser şüphesi çok kuvvetli olmayan kişilerin spor olsun diye PET-CT çektirmesi çok saçma. Kimseye tavsiye etmiyorum.

:D ahahah bunlar dental tedavilerde kullanılan zımparalar. o zımparaları hekim kullanabiliyor. ortodontistler özellikle.hastanın kullanacağı zımpara kağıdı diye bişe yok. siz bir film çektirin bir üniversite hastanesinde önce cerrahi sonra ortodontiye muayene olun ok?

Bu gösterdiklerime benziyor dedim zaten, bunlardan değildi.

Ayrıca, zaten ben muayene olduktan sonra bana önerildi bu. Kafamdan uydurup da kullanmaya çalıştığım bir şey değil.

o doktor saçmalamış.. ben ortodonti uzmanlığı yapan biri olarak söylüyorum; hangi dişten ne kadar mine aşındırılacağını doktorun bilir.
ayrıca sırf çapraşıklık var diye de rastgele aşındırma yapılmaz.
sen mineni aşındırdığın zaman, ortaya çıkacak diş hassasiyetini napacaksın*
mine kalınlığı ne mesela?
estetik duracak mı alt çenende ince dişler üst çenende enine kalın dişler?
hm?

Doktorum bunu bana söyleyeli baya olmuştu; ama ben 20lik diş ağrısı çekince tekrar aklıma geldi. Diş aralarını öyle rastgele zımparalamak dişe zarar verir gibi bir şey düşünmemiştim tabi doktorun yanındayken. Sonradan geçti aklımdan "lan alıp zımparalayacağım da, diş minesine zarar verir bence bu" deyü.

Bir daha doktora görüneyim en iyisi.

ocean86+1 ama ben de ortodonti tedavisi gören biri olarak katılıyorum. ayrıca en yakın arkadaşlarımdan biri diş hekimi.

hem mantıken zımparalamak oradan milimetrenin onda biri gibi diş çapıyla oynamak olur. diyelim ki her dişi zımparaladın. toplamda iki diş kalınlığında zımpara yapman demek olur bu. ayrıca buna dayanarak söylüyorum ki zımparayla düxeltilebilecek dişlerin varsa hiç düzeltmeni gerektirecek bir çapraşıklığın yok demektir.

@ocean86 hasta ve hekim işbirliği böyle bir şey işte :)

:))))

@bıdıbıdı

Alt yirmilik dişlerim yer bulamadığı için çıkamıyorlar. Minicik ufacık bir yer olsa çıkmaları için hemen fırlayacaklar. 3 senedir uçları gözüküyor; ama bir türlü çıkamadılar. Filmde göründüğü kadarıyla herhangi bir yamukluk da yok. Düzgün yani 20lik dişlerim. Fakat dediğim gibi işte, çıkacak yer bulamıyorlar.
Dişlerim çok sıkışıkmış(diş ipi bile sor giriyor. doğrudur) o yüzden öndeki dişlerimi ittirip de kendine yer açamıyormuş. Bu yüzden zımparalamamı söylemişti.

anladım ama ortodontik tdv göreceksin bunun için. dişlerini zımparalamak ancak senin diş ipi kullanabilmene olanak sağlar. bunun dışında pek bi amacı olmaz diye düşünüyorum. az bi derken atıyorum bir mm yer lazımsa zaten dişin o 1mm'ye aldırmaz, çıkar. olmadı git cerrahi yoldan alsınlar dişini.

dişlerini zımparalama. hele bu tip konuda pek bilgin yok gibi görünüyor, hiç elleme. illa yapılması gerekiyorsa söle hekimine o zımparalasın. hem diğer dişlerin inci gibi sıralandıysa 20likleri aldır gitsin. evrimsel açıdan zaten bi kaç yüzyıla tamamen yok olacaklar di mi? bari katkın olsun :)

valla soyle soyleyeyim; 2 tane buyuk azi disine yer acabilmen icin.. en az iki tane buyuk azi buyuklugunde zimparalama yapman lazim
senin yapacagin sey o yirmiyas dislerini kuzu kuzu cektirtmek
baska birsey degil

2012'de çektirdim yirmilikleri

www.pekguzelseyler.blogspot.com ilgini çeker mi bilmem.

www.biyolokum.com

yazarodasi.blogspot.com

her resmin altında hayatın sırları tadında şeyler var.

wesago.blogspot.com

benbugunbunuogrendim.blogspot.com

www.beslenme-cantasi.com

nasıl unuturum bunu:

meyvelitepe.org

müthiş! tamamiyle doğal yöntemlerle tarım yapıyorlar ve bu konularda kafa yoruyorlar. dervaes ailesinden (urbanhomestead.com) sonra benim idolüm bu çiftlik.

karaentari.tumblr.com

michaelsikkofield.blogspot.com

bazı bankalar* otomatik hesap adı altında sıfır riskli hesaplar sunuyorlar. işin esprisi, parayı b tipi likit fona yatırmak. ancak sözkonusu meblağ için senelik 20-30 lira gibi bir getiri ya getirir ya getirmez. istediğin zaman çekebiliyorsun, vade vb. yok.

ana paraya bir şey olmayacak şekilde denince getirinin yükselmesi için vadeli yatırman lazım. (b tipi vadeli) bu durumda vade dolmadan paraya ihtiyacın olduğunda "0" getiri almak demek.

not: a tipi fonlar ana para korumasız, b tipi fonlar korumalıdır.
not2: güzel bir alternatif ise bankaların ana para korumalı borsa hesapları olabilir. hem de borsa gibi bir enstrümanla da tanışılmış olunur.

hemen altın al.. yaza bozdurursun en az yüzde 20 kazanırsın..

zırt pırt paraya ihtiyacım olur, arada çekmek zorunda kalırım diyorsan vadeli hesaptan uzak dur astarı yüzünden pahalı... B tipi likit fon alıp paranın değerini koruyabilirsin 3-5 de bişiler getirir ama çok ümitlenme.. En azından risksiz bir fon.. Hem istedğin kadar bozdurup tekrar yapabilirsin kaybın büyük olmaz.. Ama ben risk almayı severim dersen ona uygun yatırım fon'ları da var.. Ama ben çok risk almayı severim azıcık finansal analiz de bilirim, ekonomiyi takip ederim diyorsan azıcık borsaya girip ufak ufak bişiler yapabilirsin..

iddaa oyna. banko küçük oranlara bas.

dinen caiz olsa b tipi likit fon diyeceğim ama caiz değil be kardeş (aldın mesajı :p)

bence de altın.
meblağ düşük olduğu için yatırım fonu, repo vs cok bısey kazandırmaz.
ama altın arada dusse de genelde hep yukselıste.. düşünün derim..

kaşların arasına ve üst kısmına uyguluyorlar. yalnız alt kısımlar göze yakın olduğu için uygulamıyorlar. en azından benim gittiğim yerde öyle yapıyolar.

ne kadar tutar peki sadece o bölge? bilginiz var mı?

ataşehir acıbadem hastanesi 25-30 lira arası tek seansı.

metamizol("novalgin" olmuş artık adı) vs parasetamol(asetaminofen)
-metamizol yan etki potansiyeli daha yüksek cox inhibitörü bir NSAID.
daha çok şiddetli ağrılarda kullanılmalı. diğer nsaid ler etkisiz olursa başvurulmalı.
en büyük avantajı sodyum tuzu halinde sudaki çözünürlüğü ve stabilitesi ki böylece parenteral kullanıma uygunluğu.
mide rahatsızlıklarında (gastrit-reflü...) fena yapar...
-parasetamol bilinen en güvenilir NSAİD. aslında ne oldugu da meçhul. keza diğer nsaid ler gibi cox&lox inhibisyonu sözkonusu değil, tam olarak da etki mekanizması belli değil. muhtemel bilinmeyen cox3 inhibitoru oldugu düşünülüyormuş.
diğer nsaid lere ki bu nsaid bile değil gibi, avantajı mide-barsak sistemine yan etkisinin diğerleri gibi olmaması hatta belkide hiç olmaması. şahane ağrı kesici işte.
çok kullanılırsa vucut tolerans geliştirebilir bide fazla dozda ya da genetik enzim eksikliğine bağlı metabolizasyonu tamamlanamazsa NAPKI bileşiğinin oluşması ve bunun toksik olması..nadir bir durum...

ben oda sıcaklığında 3-4 ay boyunca tuttuğum whey'i sorunsuz kullandığımı hatırlarım. zaten whey'ler genelde büyük paketler halinde satılıyor ve 3-4 aylık ihtiyaca yönelik oluyor. kesin bir rakam veremem ama benim tecrübem bu yönde, yani açılmış whey'i 3-4 ay kullanmıştım ve hiçbir sıkıntı yaşamadım.

1,5 senelik paketim var, evde içecek bir şey olmayınca arada içiyorum, henüz motoru bozmadım. he etki eder mi etmez mi onu bilmem :D

2009 aralık ayında aldığım optimum whey'i bir süre kullandım, sonra ara verdim. bu aralar tekrardan kullanıyorum, bir şey de olmadı şimdiye kadar. son kullanma tarihine baktım onda da 05/2011 yazıyor o yüzden bitirmeye çalışıyorum bu aralar =)

zaten skt tarihleri onun icin. sonucta kapak var, kapaksiz sekilde dolanmiyodur ortda :)

14ÇK ve 14ŞB geçiyor İmes'in önünden.

şu otobüs de var: harita.iett.gov.tr
19ES

en yakın geçen bu sanırım

14/ES kadıköyden kalkıyor.

www.kadikoyweb.com

(bkz: öyle ki)

ee?

133 öyle ki...? ne?

en.wikipedia.org

dolayısıyla

"Sonuç olarak" anlamında kullanılır genelde.

www.allaboutcircuits.com
akım yok zaten.

www.youtube.com


25. dakika civarlarında alıcaksın sorunun cevabını.

iyi iskender kol gibi fiyatlıdır. yeri de "garaj"dır, levent'te.

maksimum 20 lira falan olsun. kol gibi fiyattan kastım daha yukarıdaki rakamlar.

20'ye yersin orda :)
sonuçta kaliteli et pahalı o yüzden pahalı oluyor. kol gibi derken ben 20-25 tl anladım.

taksimde bereket halk döner fena değil bence ama beşiktaşta karadeniz dönercisi var ufacık bi dükkan orayı şiddetle tavsiye ederim vedat milör falan da gitmişti oraya:)

(bkz: iskender iskenderoğlu ) mucidi

besiktas karadeniz tek geciyorlar.

idil dizdar.
poisonunic.deviantart.com

o muhakkak ücretsiz servis için yazılmıştır.

kaç yıllık alet ? garanti süresi dolmadıysa eğer, çamlıca da ki servise gönder ücretsiz yapıyorlar. benim menteşeler kırılmıştı, götürmedim uzun süre kasa falan da çatlamaya başlamıştı. vatan bilgisayar'a götürdüm, garanti kapsamında değil bıdı bıdı ettiler bi ton. aldım asus servise götürdüm direkt, cillop gibi 3 günde yaptılar.

Garanti süresi olan 2 yıl geçen ay doldu maalesef. Yapsınlar da para önemli değil. Fazla tutmaz zaten. Menteşe alt tarafı.

orası öyle tabi, ama yaparlar kısa sürede sıkıntı olmaz. ben bi menteşe için verdim komple kasayı değiştirdi adamlar.

Mentese ne kadar tutacak ki demeyin servis buyuk ihtimal 300 lira veya daha fazla para ister, garanti disi olsa da yapiyolar ama yaptirmayin orda derim. Notebook tamiri yapan baska bi yere verin ya da kendiniz degistirin

Benimde yeni basima geldi, 180 lira istedi baska servis.

şurda sonuçlar nasıl? Bazen speedtest'te düşük çıkabiliyor
speedtest.turktelekom.com.tr

kullandığınız ağda dışarıdaki bir peer ile yapabileceğiniz veri alışverişinin hızı sınırlandırılmıştır belki. speedtest bozuk değilse anca aklıma böyle bir açıklama geliyor "peki ama niye" sorusunu göz ardı ederek.

@edip

ilginçmiş. 60mbit çıktı burda. sadece speedtest değil başka sitelerde de düşük çıkmıştı hızım. bir tek burda böyle oldu. hayret.

edit: sunuculardan kaynaklı olabilir aslında. adana sunucuna 6mbit ile bağlandım şimdi de.

2.nesil ipod nanom vardı 5 yıl kullandım. sonunda pili dayanmamaya başladı, 1-1.5 saatte biter oldu, kardeşime devrettim şimdi o kullanıyor hala, başka bir bozukluğu da olmadı. bende 5. nesil ipod nano var şimdi. gayet memnunum tavsiye ederim.

2 yıl de ömrü biten ipod görmedim ben :) ben de 3 yıl ipod touch kullandım 2-3 ay önce sattım da iphone almak icin. 3 yıl boyunca ilk günkinden farkı pilinin daha gitmesiydi sadece o haliyle bile piyasada cogu mp3 calardan daha uzun süre dayanıyodu pili. pilini değiştirebiliyosun zaten. yakın bi arkadasım ipod classic kullanıyo onnuda 4 yıl falan olmuştur yine aynı şekilde ilk günki gibi kullanıyo.

2. el ipod classic(80gb) aldım 3 yıl kadar önce, hala taş gibi.. parlak metal tarafı çizilmekten korumanı tavsiye ederim alırsan bundan. ben korumadım çok ince ince çizikler var, biraz da arkası siliniyor..
bu arada en sevdiğim ipod modeli classic oldu benim.
pil ömründe kayda değer bir azalma gözlemlemedim.. sık sık müzik dinliyorum, boşaldığını fark edince şarja bağlıyorum.. bazen açık unutuyorum cebimde : ) neyse tık demedi işte 3 yıldır.. böyle gider gibi görünüyor daha uzun süre.. ayrıca ölürse pili, götürüp değiştirtebilirsin servisinden herhalde..

ayrıca ipod kullanıyorsan güzel bir kulaklık da al kendine..

okunacak verinin konumunu değiştirmiyorsun. dosyanın başından account number'ı ve başta oluşturduğun struct'ın size'ını kullanarak o account number'ın dosyada bulunduğu yere gidiyorsun fseek'i kullanarak.

yani burda 72 nolu account'u doldurucam diyorsun. ve fseek'le dosyanın başından itibaren 72. sıradaki account'un olması gereken yere gidiyorsun önce. ve sonra oraya yazıyorsun. fseek olmasa en başa yazardı ve sen account number girmiş olsan da her programı çalıştırmanda öncekinin üstüne en başa yazardı.

en ucuzu posta sanırım ya da yerel gazeteler falan ucuz oldukça

Yerel bir gazeteye de ilan verebiliyoruz. Ulusal olması şart değil. Neyse bir tanesini arayıp sorayım bari.

Milliyet'e vermiştim 15-16 tl tutmuştu diye hatırlıyorum. Havale yapıyorsun hallediyorlar.

karakola gitmen gerekiyor bence. kayıp tutanağı tutup bir kopyasını sana veriyorlar. aşırı bir önlem gibi dursa da bir süre yanından ayırma onu. gazete ilanına da gerek yokmuş artık bu arada(kaynak:dört farklı karakoldaki polisler).

her şeyini kaybedip kayıp tutanağıyla bir yıl gezen adam izmir'den bildirdi.

Posta gazetesine bir telefonla verdim ilanı. Sanal kart numarası ile ödeme yaptım. 15 lira aldılar. Kolaymış baya.

(bkz: electromigration)

Elektrolitik kapasitörlerin de ömrü kullanıma bağlı.

İlgilenirsen bir seri bilgi şurada var :
jianghai-europe.com

yapısal tasarımına bağlı olarak electromigration dan etkilenebilir.

ancak aralıksız kullanımda teoride binlerce yıl çalışabilir de.

programlama bildiginize emin misiniz? Eger yeni basliyorsaniz anlatayim ne ise yaradigini... Degilse bosuna yorulmayayim...

return 0'a çok takıldıysan boşver yazma o zaman. ya da yazmayınca hata veriyorsa yaz. (ki genelde vermez ama compiler'ını bilemiyorum belli olmaz). o main fonksiyonunun sorunsuz bi şekilde tamamlandığını belirtiyor. return 0'ın üstünde çok düşünmeye gerek yok.
ve factorial da product'ı döndürücek tabii. çünkü fonksiyonun içinde faktoriyel işleminin sonucunu product'ta tutuyorsun ve main'in içinde "factorial(x)" yazarak bu fonksiyonu çağırdığında return'ün yanına yazdığın değer yani product dönücek ve ekrana sonucu yazıcak.

Yeni başladım sayılır. C dersi alıyorum yarın da vize var. diğer konularda bir sıkıntı yok ama return olayını anlayamadım gitti. şunu anlasam oturacak her şey.

ok uzuncana bir cevap yaziyorum simdi...

Düşünün ki siz bir patronsunuz (programın main kısmı). Bir iş yapıyorsunuz, altınızda çalışan elemanlar (alt programlar) var. O elemanlara işin parçalarını veriyorsunuz, yapıyorlar, sonra yaptıkları işin sonucunu size raporluyorlar. Mesela birine "git borunun uzunluğunu ölç" dediniz. Adam gidip ölçüyor, sizin ilgilendiğiniz adamın o işi nasıl yaptığı filan değil, tek ilgilendiğiniz borunun uzunluğu. Adam size gelip "borunun uzunluğunu 10 cm olarak ölçtüm" diyor. Yani size (main program) 10 değerini return'lemiş oluyor. Siz bu alt programlardan gelen bilgilerle işinizi yapıyorsunuz. Ama sizin de bir üst patronunuz (CEO :) ) var, o üst patrona işin başarıyla bittiğini söylemenin adı main programı "return 0" ile bitirmek. "return 1" genelde programda hata olduğunu bildirir.

Çok teşekkürler. Sonunda anladım sanırım.

simdi her bir fonksiyonun bir sonucu vardir. mesela matematikte f(x)=x2 fonksiyonunu dusunelim. f(x) fonksiyonunun sonucu nedir? x2'dir dimi? iste return tam olarak budur... fonksiyonun sonuc olarak ne verecegidir...

fonksiyonu bir makine olarak dusunebiliriz. bir hammadde girer, bir urun cikarir...

mesela patates cipsi uretelim. y=f(x), patates cipsi ureten bir fonksiyon olsun.
burada x'imiz, yani girdimiz patates olmak zorunda. y'miz, yani ciktimiz ise cips oluyor. iste C ve diger programlama dillerinde de her fonksiyonun bir girdisi, bir de ciktisi vardir. ama bazen bir girdisi, bazen ciktisi, bazen de her ikisi birden olmak zorunda degildir. ornekler vereyim...

fonksiyonumuz kendisine verilen malzemelerden salata yapsin. bu fonksiyonda girdilerimiz domates, salatalik, marul vs'dir. ciktimiz ise salatadir.

salata salataYapmaFonksiyonu(salatalik x, domates y, marul z)
{
salata mySalata;
mySalata=karistir(kes(x),kes(y),kes(z));
return mySalata;
}

ama diyelim bir fonksiyonumuz bana rastgele bir sayi versin. bu fonksiyona girdi vermemize gerek yok. ama ciktisi nedir? rastgele sayimizdir.

int rastgeleSayiUretenFonksiyon(){
int randomSayi = random();
return randomSayi;}

diyelim ki fonksiyonumuz yerleri paspaslamak olsun. burada girdi de yoktur cikti da yoktur.

void yerleriPaspasla(){

paspasla()

}//dikkat ettiniz mi, void fonksiyonlarda return yazmiyoruz

ama eger sana bir sayi verecem, bunu ekrana yaz istegine cevap veren bir fonksiyon varsa bunun girdisi vardir ama ciktisi yoktur.

void ekranaSayiYaz(int x)
{
printf("%d",x);
}

bunun gibi sacma yahut anlasilmaz bir girizgah yaptik... neyse, devam edelim...

simdi beraber bir f(x)= x2 fonksiyonunu algoritma ile anlatalim...

yani bilgisayara diyecegiz ki:

kardesim, simdi sana yeni bir fonksiyon ogretecegim.
fonksiyonun adi kareleme olsun
bu bir tamsayiyi alip karesini verecek bana
bunun icin, once sana diyorum ki, bu "kareleme" adli fonksiyon bir tamsayiyi girdi olarak alir
sonra da diyorum ki sonuc olarak bir tamsayi verir
bu fonksiyonun icinde olan da $udur, girdi olarak aldigi tamsayinin karesini hesaplar.
sonra da bu kareyi sonuc olarak verir.

simdi C'de bunu nasil yapiyoruz gosterelim:

1.kardesim, simdi sana yeni bir fonksiyon ogretecegim.
fonksiyonun adi kareleme olsun:
kod:
.... kareleme(.......){
.......
}

2.bu bir tamsayiyi alip karesini verecek bana:
kod:
//this function takes an integer and returns to its square value
.... kareleme(.......){
......
}
3.bunun icin, once sana diyorum ki, bu "kareleme" adli fonksiyon bir tamsayiyi girdi olarak alir:
kod:
//this function takes an integer and returns to its square value
.... kareleme(int x){
.......
}
4.sonra da diyorum ki sonuc olarak bir tamsayi verir:
kod:
//this function takes an integer and returns to its square value
int kareleme(int x){
int y;
......
return y;
}

5.bu fonksiyonun icinde olan da $udur, girdi olarak aldigi tamsayinin karesini hesaplar.
sonra da bu kareyi sonuc olarak verir:

kod:
//this function takes an integer and returns to its square value
int kareleme(int x){
int y;
y = x * x;
return y;
}

boylece kodumuzu tamamlamis olduk....

simdi bu fonksiyonumuzu main fonksiyonu icinde cagiralim:

int main()
{
int girilenSayi;
int sonuc;
printf("bi tamsayi gir:");
scanf("%d",&girilenSayi);
sonuc=kareleme(girilenSayi);
printf("%d'nin karesi %d eder.",girilenSayi,sonuc);
return 0;
}

eger kareleme fonksiyonumuza return y yazmasaydik. bilgisayar y degerine girilen x degerinin karesini atardi ama bunu bize sonuc olarak vermezdi.
o zaman da sonuc=kareleme(girilenSayi) diyemezdik... cunki sonuc bir int degeri ve bir int degeri ile eslesmesi gerekiyor. oysa kareleme fonksiyonunun bir int degerine esit olmasi icin bir int degerini sonuc olarak kabul edip return type'i olan o sonuca esitlenmesi lazim...

yani bir pastaneye dort musteri gelsin ve dordu de ayni kek'ten istesin... o zaman bir kek fonksiyonumuz olsun:

kek elmaliKek (un x, sut y, seker z, elma q)
{
hamkek x1= karistir(x,y,z,q);
kek x2 = pisir(x1);//buradan anliyoruz ki pisir fonksiyonunun prototype'i [kek pisir(hamkek x)] olmali
return x2;
}

simdi main fonksiyonda 4 tane kekimiz olsun:

int main()
{
kek kek1;
kek kek2;
kek kek3;
kek kek4;

kek1 = elmaliKek(guzelUn,falanYag,tozSeker,5elma);
kek2 = kek1;
kek3 = kek1;
kek4 = kek1;

return 0;
}

olmus olur...

neden int main fonksiyonuna return 0 yaziyoruz diyorsaniz... main bir fonksiyondur. fonksiyonun isi ise programinizin basindan sonuna kadar ne yaparsaniz onu calistirmaktir. [int main()] bir int fonksiyondur. yani sonuc olarak bir tamsayi dondurur. bu tamsayi ise c compiler'imize bir sifre mahiyetindedir. compiler eger int main() sifir dondururse programimizi normal kapanacak sekilde derler... ama baska bir deger donerse (1, 2, 4593 gibi) programimizi kaparken baska seyler yap yahut su mesaji vererek kapa vs, gibi bir islem yapar. ne yazik ki her c compileri 0 degeri icin main fonksiyonunda programi normal sekilde kapatsa da sifir olmayan sonuclar icin belirli bir standart yoktur, compilerdan compilera degisir... evet, C dili her ne kadar standart bir dil olsa da piyasada cesitli farkli derleyiciler (compiler) mevcuttur. her biri programimizi kendi gereksinimlerine gore uretir. kimisi paralidir, kimisi belestir...

siz en iyisi int main() fonksiyonunu degil de void main() fonksiyonunu kullanin. o zaman return yazmaniz gerekmez... ornek:

#include <stdio.h>

void main()
{
printf("Welcome to C!\n");
}

//evet, hepsi bu kadar... return 0 yazmamiza gerek kalmadi...

zorlastirmaya gerek yok, bir fonksiyonun ne donmesini istiyorsaniz onu return e yaziyorsunuz. mesela ben yas fonksiyonu yazdim:

int yasinNe(){
return 10;
}

burada ben kisinin yasini soruyorum ve onu bana dondurecek:
int main(){

int yas;
yas=yasinNe();
printf("yasiniz =%d",yas);
}

ya da isim fonksiyonu yazdim:

char* adinNe(){
return "trinitrotuluen";
}

gibi gider. anlamadiysan daha fazla dusunme ustunde, biraz ara ver dinlen uyu sonra tekrar bakarsin.

benden once uzun uzun guzelce anlatilmis bu sebeple bir daha anlatmama gerek yok ama genelde bu fonksiyonlari-return olayini anlamamanin sebebi, degiskenler ile fonksiyonlari ayirmaktir. Ayri seyler gibi gormemek lazim. fonksiyon da bir degiskendir-degeri olabilir gibi bakmak gerekiyor olaya.

benim cevabin son paragrafinda neden main fonksiyonunda return 0 yazildiginin aciklamasi var. olur da tum cevabi okumaya usenenler (ki haklaridir) icin soyleyeyim...

@thunder

adam emek vermiş adeta. sözlüğe yazmalık bilgi :D çok çok teşekkürler

baba zula'nın değil büyük ihtimalle ama herhngi bi baba zula konserinde buna benzer bişey duymuş olma ihtimalin var :)

hehe www.youtube.com

neden kullanılmadığını bi kere kullanırsan anlarsın :)
ben yüzümde kullandım bilmeden yüzümün orasında his gitti yumuşak plastik gibi böyle bi acayip oldu o bölge 2 gün sonra düzeldi anca. elmacık kemiklerimin üstü göz altı denilen kısıma sürmüştüm.

bu tarz hassas bölgelerde kullanılmıyor bu yüzden.

cunku bunlar tuyu dokmuyor, bildigin kaziyor. jilet kullan ayni sey yani.

tüy dökmediği doğru eritiyor tüyleri kılları

Fazladan bir ses kartına ihtiyaç duymayabilirsin. Asio4all.com'da bulunan sürücüler ile mevcut ses kartını latency olmadan kullanabilirsin ( kullanamayadabilirsin düşük ihtimal ile ), bir dene.

Latency sorununun alacağın klavye ile bir alakası yok, rahat olsun için - beğendiğini al.

Tercihen MAudiio ProKeys Sono yoksa KeyStudio alirsan ses karti olayini da asmis olursun. Latency olayini bizzat tecrube etmisligim yok ama en azindan daha cebinden tomarla para cikmamis olur. Samplingi 44.1 kHz @ 16 Bit vermis donanim ozelliklerinde. Tahminim isini gorur...

eğer pad'siz bi klavye düşünüyorsan rahatlıkla alabilirsin çünkü pad kullanırken biraz latency olabiliyor.

Ne kadar süre oldu, durumu anlat arkadaşım almış ama ben bunu istemiyordum de, fişiyle git değiştirirler.

3 eylülde almıştım. 2 gün oldu daha.

değiştirler neden değiştirmesinler, yırtık falan yoksa kitapta.

ben başka yerden aldığım kitabı d&r'da değiştirmiştim hediye geldi vs ayaklarıyla..

Tamamdır. Değiştirdiler.

ben bu üçlüyü kullanırım hatta ek olarak susam yağı , zeytinysğı falan da eklerim.
soruna gelince , doktor tanıdığım bunları aynı tarif ettiğin şekilde şampuana ekler. ek olarak kafasına bişey sürmekten üşenir çünkü hatta bana da tavsiye etmişliği vardır. Bundan yola çıkarak cevaplıyorum
herhangi bi etkileşme olmaz, şampuan zaten köpürmez.
ha etkisini yitireceğinden korkuyorsan da kalkıp da 750 ml lik şampuana koymazsın olur biter.

212nin kodu c1'miş, google'ın yalancısıyım...

Realtek ALC888 8-Kanal ses kodlayıcı

destekler

Öyle bir durum yok TNT, elindeki kontörlü hatta al babalar gibi internetini çatır çatır kullan.
Ben de ne kontrat ne birşey uğraştım aldım 50 liraya bi modem, taktım kendi hattımı kullanıyorum 4gb'ı.

bir mecburiyet yok ama konturlu hatlar, 3g düzenlemesindeki bi açık yüzünden daha daha pahalı oluyorlar. vergi indiriminden faydalanamıyorlar.
3g kullanacaksanız faturalı kullanmak daha avantajlı...

modemlere data hattı takmanız gerekiyor normal hatla çalışmaz?

saatler burada yazıyor

www.iett.gov.tr

öğle vakti ben de 40 dk civarı bi sürede gidebilmiştim. siz en kötü ihtimali düşünün bence.

saatler doğru mu değil mi bilmiyorum ama, hafta içi saat 18:15 ya da 18:20 gibi binip 19:05 civarı sabiha gökçene varmışlığım var ekspresle.

@ferishtah | iett'nin sayfası açılıyor mu yaa? :S Ben okul içinden hiçbir yerden bağlanamadım, sayfa görüntülenemiyor diyor.

ben de acamadim..

40 dakika az. en az 1 saat 15 dakika sürüyor o hat. evim 4. levent'te okulum tuzla'da, ordan biliyorum.

ekstra para yok, hatta bazen hesapladığımdan az kesiliyor (kur farkı tabii)

Kendi cevabımı kendim vereyim bari.

Yurt Dışı işlemler

Yurt dışında gerçekleştirilen harcamalar VISA Premier kredi kartlarımız için $ veya Euro olarak,VISA Klasik Yurt Dışı kredi kartlarımız için $ olarak, VISA Klasik Yurt İçi-Yurt Dışı ve MasterCard kredi kartlarımız için ise işleme ait borç kaydının Bankamıza geldiği anda geçerli olan Bankamız Gişe Döviz Satış Kurundan TL'ye çevrilerek hesabınıza borç kaydedilmektedir. Diğer taraftan, kredi kartınızla yurt dışında gerçekleştirmiş olduğunuz işlemler, VISA /MasterCard kuruluşları tarafından Bankamıza $ cinsinden gönderilmektedir. $ dışındaki döviz cinsinden harcamalar için VISA kuruluşu tarafından kur dönüşümü yapıldığından, kredi kartınıza ayrıca %1 oranında kur dönüşüm ücreti yansıtılmaktadır.