Yarışa sokmazsanız, çok büyük iyilik etmiş olursunuz çocuğa. Öyle amansız bi yarış var ki, sıra hayata atılmaya geldiğinde, çocuk bıkmış oluyor.
Yarış niye var? İngilizce öğretecek okul için var. Peki o okul İngilizce öğretebiliyo mu? Hayır. Peki o zaman bu yarış anlamlı mı? Hayır. Naapcaz? Yarışa sokmadan, İngilizceyi biz öğretcez. Nası öğretcez? Yaz tatillerinde yurtdışına gönderecez, gerekirse yabancılardan dersler aldıracaz.
Ortaokulu yurtdışında okutmak iyi bir çözüm olabilir. Lisede cozutuyolar çocuklar. Onun için lise biraz sakat. Üniversite ise, maddi açıdan sakat. Cukka sağlamsa mesele yok. Ama değilse, Türkiye'de okulların parasız ya da ucuz olmasının çok büyük avantajı var. 50 Yaşına geldiği halde, hâlâ yüksek öğrenim kredisinin borcunu ödeyen insanlar tanıyorum.
Yurtdışına gitmek gibi bi hedef varsa, üniversiteyi yurtdışında okuması iyi olur tabii. Şart diil ama işler çok daha kolay yürür o zaman.
Sizin o çocuğa aktarabileceğiniz en önemli katkı, bu hayatta malı, sadece çalışkanların götürdüğünü öğretmek. Bunu da, sözle değil, çalışarak öğreteceksiniz. Onunla beraber ders çalışarak değil. Siz çalışacaksınız. Sizde ne görürse onu yapacak çünkü. Hadi oğlum, hadi kızım diye dürtüklemek yerine, kitap okuyan, ders çalışan bir anne baba görecek, kitap okunan, ders çalışılan bir ortamda büyüyecek. Tıpkı, Roman çocukların, 7-8 yaşından itibaren, darbuka, keman çalarak büyütülmeleri gibi. Ailece öğreniyor olacaksınız. Ailece belgeseller seyredeceksiniz. Ailece seyahatlere gidip, kumsalda malak gibi yatmak yerine, o topraklarda bin sene önce yaşamış olanlar neler yapmışların izini süreceksiniz.
Siz maç ve dizi seyrediyosanız, o da feysçi, instagramcı, Gangnam staylacı olur.
Sizde ne görürse onu olur.
En kötü ihtimalle, Rosetta stonela öğretir, gene öğretirsiniz o Anadolu lisesinin öğreteceği İngilizceyi. Önemli olan, düzenli olarak çalışma alışkanlığını kazandırabilmeniz.
Sadece sizin çocuğunuz için değil, bütün yetişkinler için, şu hayatta bilinmesi gereken sadece iki şey var:
1. Ağustos böceğiyle karınca masalı
2. Tavşanla kaplumbağa masalı
Sadece bu iki masalı, okusun, anlasın, içselleştirsin ve tam mânâsıyla uygulasın yeter.
Bir diğer mevzu da, her akşam, ertesi gün yapması gereken, 3 şeyi belirleyecek. Ertesi gün de, iki eli kanda olsa bile, listedeki o 3 işi mutlaka yapıp ve bitirecek.
Çocuğu yarış atı sınavına hazırlayacağınıza bunu öğretin. Bir de, yaz tatillerinde çalıştırın çocuğunuzu. Bir yere çırak verin ve çalışsın. Hayâtı erken öğrensin. İnsan ilişkilerini erken öğrensin. Bu duyurudaki sorulara bakın genel olarak. O at yarışlarından, kafayı sıyırmadan kurtulmayı başarmışlar, iş de bulabilmişler ama iş yerindeki iç dinamikleri çözemedikleri için bocalıyolar. Halbuki, yaz tatilinde çalışmaya başlayan çocuk, işyeri dinamiklerini çözmüş halde hayata hazırlanmış olur. Çok daha kolay uyum sağlar. Çalışarak para kazanmanın, alın teri dökerek kazanılmış parayla, eve katkı sağlamının erdemini o yaşta öğrenmiş olur. Bunları düşünmek için erken demeyin. 2007 Senesinde ne yapıyor olduğunuzu bi düşünün. İşte şu günden itibaren o kadar süre geçince, çocuğunuz ergen olacak. 2001 yılında ne yapıyor olduğunuzu düşünün. O zamandan bu zamana geçen zaman kadar bir süre sonra da, çocuğunuz üniversiteye gidiyor olacak. Çalışkanlık alışkanlığını şimdiden ve uygulamalı olarak kazandırmanız lâzım. Lafla sözle olmuyor, size bakıp, sizi taklit ediyor. Misal, akşam yemek yendi, televizyon kapatılacak ve ailenin okuma ve çalışma saati başlayacak.
Ben iki senedir, Çinli bir aile ile aynı evi paylaşıyorum. İki yaşındaki bebeklerinin 1 gün dahi televizyon seyrettiğini görmedim. Kendilerinin de, bir gün dahi televizyon seyrettiklerini görmedim. Bütün uğraşıları, o çocukla oyun oynamak. Çocuğa piyano çalmak, ona ev işleri öğretmek. Evet, iki yaşında ve ev işi yapıyor çocuk. Fasülye ayıklıyor, bulaşık yıkıyor. Lavabonun önünde sandalyeye çıkarıyolar, yanında duruyolar ve bulaşık yıkatıyolar mesela. Bi bakmışssınız, ekmek kızartma makinesine ekmek yerleştiriyor. Bazen yerleri fırçayla süpürüyor. Fırça ve faraş. Hayatı öğretmeye iki yaşında başlattılar. Biz naapıyoruz, üniversiteyi bitirine kadar anamızın babamızın sırtında asalak gibi yaşıyoruz. Hayâta atılınca da, herşey kâbus gibi geliyor. Anadan babadan bağımsız olamıyoruz, bağımsız kalamıyoruz.
0