Çekirdekten ağaç olur ama meyve vermez diye biliyorum. Atıyor da olabilirim.

dogru, meyve vermesi icin aşılamak gerekiyor.

eğer olur da büyürse kökleri zamanla balkonu kırmaya başlar. Ama bir süre büyütüp sonra bahçeye ekebilirsiniz. Ayrıca söylendiği gibi meyve vermesi için iyi bir erik ağacıyla aşılamanız (çeliklemeniz?) gerekebilir.

Asi gerekiyor ve 5-6 sene sonra gercek verim alirsiniz. Sonra da balkona sigdiramazsiniz

illa meyve versin demiyorsan bonzai tekniiklerini araştırabilirsin.

Gelecek sene bi kilo erik verir

@tmby2; veren bir ağacla aşılasak?

ayrıca meyve vermeme durumu olursa bonzaiye cevirebilirim

benim bildiğim kadarıyla yabani erikler de meyve veriyor fakat orjinalinden farklı olarak küçük ve ekşi oluyor bir de ağaç dikenli oluyor. bizim memlekette doğada kendiliğinden çekirdekten düşüp yetişmiş eriklerden biliyorum.

genelde arıza kaydında aşağıdan hallediyorlar, haberin bile olmuyor ama modemle alakalıysa eve gelirler.

Gelmisler asagidan yapmislar ama bi boka yaramamis aradim yarin yediden sonra eve gelsinler dedim biz burdan yapamiyoruz ekip kacta gelirse artik sansiniza gibi konusup iyice dellendirdiler beni

İlkinde hap derken ertedi gün hapı mı? tek kullanımlık başka hap yok çünkü. Eğer öyleyse kendisi kesinlikle doğum kontrol yöntemi değildir, sakın bir daha öyle kullanmayın.
Prezervatif çeşitleri markaları ile ilgili daha iyi bilen birileri tavsiye verecektir, eğer tek eşli güvenli bir ilişki içinde olacaksanız partneriniz doktora başvurup kendisi için uygun bir doğum kontrol hapı kullanabilir düzenli olarak.

ertesi gün hapı her kullanımda kadının doğurganlık oranını azaltmaktadır.

www.uzmantv.com

ecnebi memleketlerde iud diye de gecer
en.wikipedia.org

kızın içinde kalırsa görürsün amk.

birader, ertesi gün hapı korunma yöntemi değildir. doğum kontrol hapı korunma yöntemidir. ertesi gün hapını en sağlıklı kadına ver; o bile yamulur. mal mal, bilmedeni araştırmadan işler yapmayın.

ikincisi, kondomu sadece başına kadar takarsan ikinci girişte çıkar penisinden, kadının içine kaçar. sonra uğraş dur.

doğum kontrol hapı alsın. onu da kafasına göre değil. doktora gidin, yazsın.

diskonnektus erektus.

ertesi gün hapı'nın dk hapından farkı nedir?

kızın senin yanında durması bile kabahat. koşarak kaçmalı senden. bencilsin.

durex elite diyorum. Ekstra ince ötekilere göre bariz his farkı oluyor. Birde yeni birşey çıkmış durex fetherlite diye elite den daha ince ama bunu kullanmadım birşey diyemem. Ama elite kullandıklarımın içinde en çok his vereniydi. Ertesi gün hapı yani norlevo çok sık kullanımı tavsiye edilmeyen bir ilaç.

spiral (UID) (@tomcat +1)

hormonlu ve hormonsuz(bakır) tipi var. avantaj vs dezavantajlarına göre karar verebilirsiniz.

bazı doktorlar doğum yapmamış kişilere önermiyor ama sözlükte bununla ilgili detaylı bikaç entry var.

check-in yaptiginizi ve de bagajiniz olmadigini dusunuyoruz degil mi?
cikis harcini da bankadan yatirin isterseniz (gerci artik cok kuyruk olmuyor ama daha iyi olur)
en gec 6:00 diyorum.

bilmediginiz bir hava alani veya yurtdisinda bir yer degilse bence gece yarisi gitmenin anlami yok.

çıkış harcını yatırıp pulumu aldım ama bagajım var :/

bagajınız varsa online check in aman aman önemli değil, en iyi tarafı sıradan yırtabilisiniz. 2 saat önce alanda olun siz yine de.

e online check in yaptiysaniz bile bagaji verceksiniz check-in deskine.. e napacan kuyrukta bekleyecen o zaman mecbuuuur..
yine de en kotu sartlarda bile en gec 5.30 yeterli diyorum.
servis sefer saatlerine bakin bence gece gitmeyin.. dah aonce tecrubelemis ve sabah saatlerinde hava alanlarinin aslinda ne kadar tenha oldugunu; kuyruk muyruk olmadigini gormus biri olarak soyluyorum.

(bkz: simültane tercüme)

eğer çok iyi bakarsan kalmaz.

Büyük ihitmal ile kalacaktır. Kremlerini uzun süre düzenli kullan iyileşince de güneşte bol bol yan deri atsın yeni deti gelsin filan baya farkeder ama tamamen geçmez diye düşünüyorum

yağ yanıkları göründüğünden daha derine inebiliyor ; 2.dereceler 3. dereceymiş gibi etki gösterebilir. iyi bir pansuman ve mümkün olduğunca iyileşme süresince güneş ışığından korunma diyorum ama iz kalma ihtimali var.

Yaşına bağlı olsa da büyük oranda geçer ancak hafif iz kalır bence. İyileşmen için verilen kremler dışında çok iyi iz kapatıcı (yani boyayarak kapama değil, deriyi iyileştirici) ve genelde pahalı bazı kremler var. İsmini bimiyorum ama doktorunuza ya da bir estetisyene sorabilirsiniz.

Bebe pisik kremleri iyi geliyor yanığa ve lekeye. Bir de eskilerin z.yağı ile kireç suyunu karıştırarak yaptıkları bir ilac var. Gecmis olsun.

geçmiş olsun. siz o kuralı bagaja değerli bir şey koymayın olarak değiştirin derim çünkü bağdat caddesi civarlarında farketmiyor adamlar belli arabaları sürekli yokluyorlar. kardeşimin aracı yanılmıyorsam 6 kere yoklandı böyle. her seferinde kelebek camını kırdılar.
sorunuza cevap olarak gider bir yerde format attırır öyle satarlar. aceleleri varsa içindekilere dokunmadan okuturlar. tekrar satacak ya da kullanacak adama kalıyor format kararı.
bilgilerinize ulaşmak da çok ama çok kolay. hdd şifreleme falan kullanmadıysanız 1 dk sürer bilgilerinize ulaşmak.
windows un kendi şifrelemesi var böyle cihazlarda en azından onu kullanmalı ve yedekli çalışmalı.

kolay abi kolay.en kötü format atar.hatta onla bile uğraşmaz.parçalara da ayırmaz ikinci el olarak 100-200 ne alırsa götürür satar bi yere.

büyük ihtimalle format atıp satarlar.
Ancak eşimin bir arkadaşı çaldırdığı bilgisayarını sahibinde.com ya da gittigidiyor.com'da bulmuştu,polise başvurup polisle birlikte gitmişlerdi satıcıya. çok büyük şans ama bir süre gözünüz açık olsun. Öyle bir şey olursa bir data recovery firmasına verip bir kısım bilgilerinizi kullanabilirsiniz.

Konuya aradan giricem ama böyle durumlarda preyproject.com laptop ve telefonda şunu yüklü bulundurmak en azından küçük de olsa kanıt bulmanızı sağlar.

Bu arada bence hemen birine satarlar, o adam da en fazla tarayıcıyı falan kontrol eder sanki. Ya da hiç bunun gibi programları tetiklememek için internete bağlanmadan formatı basarlar.

windows şifresini kırmak kolay falan değil. ama harddiski söküp d deki bilgilere ulaşabilirler.

Böyle durumlarda bilgilerin gitmesini önlemek için de, bence çalışma klasörlerinizi dropbox'a yükleyin. Ufak bir tavsiye olarak...

bilgileriniz için çalınmadıysa bi şey olmaz. adam 200-300ün peşinde onla mı uğraşçak basar formatı. D olduğu gibi kalır doğal olarak. aleti alan uğraşırsa bilemem.

eğer para edecek bilgilerin olduğunu düşünürlerse rahatlıkla kırarlar.

Windows şifresini kırmak değil de değiştirmek/sıfırlamak 2 dakika. Usb'den linux boot edip çat diye değiştirebiliyorsun.

Öyle olsa bütün kısa saçlı kızlar yalnız olmaz mıydı? Garip çıkarımlar yapmayın.

Hayır.

hayır. dönem dönem değişebiliyor da, uzun süre küt saçlı kızlar bana 1 milyar kat daha cazip geliyordu (tabi yakışıyorsa). sonra bir ara moda oldu, herkes yaptırınca o cazibiyeti gitti.

ha, erkek gibi saçını kesen kızlar elbette kötü bir imaj oluşturuyor her halukarda.

saç konusunda takıntılı biri olduğum halde ben bile olmazsa olmaz demiyorum.
kıza kısa saç yakıştıramıyorum demekle yetiniyorum sadece ki buna rağmen kısa saçlı güzel kızlar var.

erkeğim \ uzun saçlıyım.

Erkek değilim ama ben de şöyle bir yorumla cevaplamış olayım; erkek arkadaşımın da uzun saç takıntısı varmış ama bizim ilişkimiz başladığında benim saçlarım kısaydı ve ben de uzun saç düşkünlüğünü sonradan öğrenmiştim. O elektrik tuttuğu vakit, kısa-uzun saç takıntısı pek kalmıyor herhal.

ben kısa saçın hastasıyım, öyle böyle değil - yakışıyorsa tabi -.

kisa sac yakisiyorsa o kiz guzeldir. yoksa erkekten farki kalmaz

Babam ve sevgilim kısa saç seviyor; ben de kadınları beğenen biri olarak kısa saçlı kadınlara hastayım.

kısa ama stilli saçlar bence daha güzel. uzun saç sevmiyorum.

olmazsa olmaz değildir elbette. kısa saçlı hali uzun saçlı halinden güzel olan kızlar var.

bende var.

Teorik olarak en başarılısı kusmak olur tabii.
Onun dışında tavsiyem mümkünse 1-2 shot jägermiester içmektir, güzel hazmettirir. Soda da işe yarayabilir, önce iyice şişip sonra rahatlarsınız falan.

soda iç hemen

1 ve 3'ten yakışıklı, 4'ten değil. imaj var, fena değil. kızlar sever böyle tipleri.

ikinci eleman soldan sağa mı sağdan sola mı bilemedim ama dördü de tipsiz abi. üstelik karizmatik de değiller. fail hepsi amk.

Biraz uzun suratlı ama gideri baya var.

spor giyinmemesi lazım, idare eder yoksa.

silik

@borderline, üzgünüm borderline, benziyorum :( :)

elemanla tarzlarımızın yakından uzaktan alakası olmasa da, fotoğrafı ilk gördüğüm dakikadan itibaren gülüyorum. anca bu kadar benzeyebilir lan, adanalı ronaldo gibi buluşma düzenlicem arkadaşlar.

berbat resme bakarken sagimdaki iidir

Ses de benziyosa her turlu yakisiklisin

Eşcinsel olmadığını belirtmene ne gerek var anlamadım ama ortalamanın hayli üstünde.

hafif atlık var ama fena değil.

4lü arasında en iyisi bence. 1 ve 4. çok apaçi, 3. çok sıska. en iyisi 2. yani siz görünüyorsunuz sıkıntı yok bence.

Dördü de düzgün insanlar, biraz şekil yapacaklar o kadar.
Senin dediğin kot montlu olansa, saçını biraz daha kısalatacak. daha yandan ayıracak, o sakallar gidecek. Düzgün giyinilecek.

@firez hocam soldan 2. sağdan 2. değil yani

Eğer o ise daha iyi ya, içlerinde en düzgün olanı o zaten. Pırlanta gibi çocuk. Yalnız biraz daha şık şeyler şeyler giyecek. (resimdekine diyorum).

en sağdakini tercih ederim ama bence 1 ve 3'e oranla iyi sayılır.

ya kafein uçabilir bi süre sonra. benim tavsiyem sen yap kahveni günlük,soğuk istediğin zaman içine bol buz atıp karıştır. kahve tazeyken güzeldir

işte bol buz atınca buz erir bol sulu saçma bi şey olur gibi geldi. bir de sürahide bol kahve fikri hoşuma gitti. olmaz yani öyle mi?

termosa koyup o gün içerisinde tüketirseniz sorun olmaz. ama sürahide 1-2 gün tutmayı denemek lazım. deniyorsunuz gibi de amaç ne? sonuçta her gün kahve makinasının yanına uğrama şansım varsa taze taze yapar ve termosuma koyar dışarıda da devam ederim. aroması koybolacak ötek türlü falan uğraşılmaz.
buzla termosa koyarsınız da 2 bilemedin 4 saatte içmek lazım (dış ortam sıcaklığı ve termosuna bağlı) sonra su olur o muhtemelen.

bişi olmaz nolcak sevdiysen tadını iç işte neden olmasın.

12 saatte soğuk suyla kahve demleme yöntemi bile var sonuçta: vimeo.com

Tadı kesin kaçar, çöker dibine kahvesi ama çalkalayarak nasıl bir lezzet yakalarsanız bilemeyeceğim. Ayrıca alakasız ama onu sakladığınız kap, cam falansa acayip leke olur, kokusu da lekesi de çıkmaz bir yerden sonra.

1 shot espresso koy ben öyle yapıyorum. sulu olmasını engelliyo aksine sert bile oluyo

@whoosie,
leke domestosla çıkıyor.

@ozdek,
termos kullanmayı sevmiyorum. amaç eve gelince dolaptan istediğim zaman buzlu soğuk kahve içmek. limonata gibi.

@GibsonRules,
mantıklı geldi. sağol,

@rotten head,
üşenmezsem deneyeceğim :)

öyle soğuk kutu kola gibi kahveler satılıyordu, ve tadları da güzel oluyordu. Onlar kapalı kutuda falan gerçi ama aylarda raflarda duruyor, 1-2 günde bir şey olmaz bence, tadı güzelse koyver gitsin.

dışarda yapılan soğuk kahveler de zaten espresso'ya eklenen buz ve aromayla falan yapılıyor, o yüzden dolapta falan bekletmeyin, taze olmaz direkt buzla yapıp için.

Madem buz koyunca içine sulanır diyorsunuz o zaman buzdolabı boşetleri var temiz onların içine buz koyun ağzını sıkıca bağlayıp kahvenin içine bırakın biliyorum extra zahmet ama buda kahve özen ister.

ulus29

Biz karaköy'de bir restoranda yemek yiyip faces'a gittik. Çok kalabalık değilseniz güzel oluyor.

nomads

ikinci paragraf dil okulu değil kalacak yer ayarladınız mı sorusu. Diğerleri için emin olmadığından yorum yapmayayım.

abitur sınavı bizde avusturya ve alman liseselerinde oluyor. eğer girdiyseniz onları yazabilirsiniz. eğer yoksa boş bırakın bence bu kısımları.

ikinci dediğiniz kısım, kalacak bir yer için başvurdunuz mu diye soruyor.

fach kısmı için sanki daha detaylı bilgi gerekiyor hangi bölümün altında sormuşlar, sadece bu kelimeden ne sorduklarını anlamak zor. alacağınız dersleri de soruyor olabilir.

"art der abiturprüfung/hochschulzugangsberechtigung"

eksisozluk.com



"haben sie sich für einen wohnheimplatz beworben?"

-kalacak yer için başvuru yaptınız mı?


"fach/facher" - bunu erasmus danışmanı falan bilir böyle anlamadım.

"haben sie sich für einen wohnheimplatz beworben"

kısmında kafam karışmış (:

ama fach/facher kısmı kaldı...

en baştan başlıyorum.

"art der abiturprüfung/hochschulzugangsberechtigung":

istanbul erkek, alman lisesi ve avusturya lisesi mezunu değilsen, yani abitur veya matura belgen yoksa, burada kastedilen öss oluyor. sendeki form master için mi sadece yoksa genel yüksekokul başvuru formu mu? lisansı bitirdiysen öss'ye gerek kalmayabilir, üniversite belgelerini isterler sadece.

"haben sie sich für einen wohnheimplatz beworben?":

yurt başvurusu yaptın mı diye soruyorlar. başvuru yaparken bana yurt ayarlayın da diyebilirsin, o yüzden sormuşlar.

"fach/facher":

bölüm demek. ne yazacağını bilmiyorum, formu görmeden söylemek yanlış olur.

ebru.sadreddinozcimi.com üsküdardaymış.

bence kendiniz yapın yüzüğü. ankara'da da istanbul'da da bu iş için uygun atölyelerin olması lazım. açıkçası bana evlenme teklifi edilecek olsa gidip marketten alınan bir yüzük yerine o yüzüğü takacak adamın kendi tasarlayıp ürettiği yüzüğü takmayı tercih ederim. pırlantaymış, bilmemkaç karatmış boş bence.

İstediğin kadar araştır renk, berraklık olarak satın aldığın şahıs sana ne derse ona inanmak zorundasın, yok ben anlamak istiyorum diyorsan bir ay kursa gideceksin ( 3 ay önce bitirdim ben :)
Güvendiğin, tanıdığın bir kuyumcu varsa ondan almak senin için en mantıklı çözüm, böyle bir seçenek yoksa burda markalar devreye giriyor Atasay, Zen vb. onların marjları da öyle bir marj ki yani neyse:)
Bütçen önemli paşam, en önemli şey.

evlilik teklifi için ille tek taş alman gerekmez, hele de minimalist düşüncede bir kadın demişsin, bundan 20 sene önce türkiyede tektaş mı vardı, benim anam babam incecik altın alyansla evlenmişler, babam o yüzükle hem teklifi yapmış hem nikahı kıymış, 35 senedir gül gibi geçinip gidiyorlar tektaşsız:D
sorunun cevabı bence kuyumcu, bir de damar geçen, çatlağı olan taşlarda fiyat baya azalıyor, kimse de kuyumcu merceğiyle bakmayacağına göre, sembolik olduğuna göre öyle bir şey bulursan al.

Pırlantanın içinden " damar " geçmez paşam :) Aman diyeyim bi' yerlerde söyleyip de güldürme kendine.

sevgilinle beraber blood diamond izle :)

Tektaş değil safir, yakut gibi taşı olan bişi alabilirsin zarif olarak, anne işi olanlardan değil yani. Eğer pırlanta sevmiyorsa benim gibi daha iyi olur. Ha, benim safir yüzük de kutuda duruyor, sadece anlamı var. Takmıyorum, benim için fazla şık. Bazıları parmağından çıkarmaz pırlantasını, ben kot tişört insanı olarak takmıyorum. Gerçi biz karı koca alyans da takmıyoruz tabii.

Direkt soruna gelecek olursak, atasay'dan alma mesela. Aynı yüzüğü daha orta seviye bir dükkanda çok daha ucuza bulabilirsin. Tabii sertifikalı falan.

roberto bene'den al, kuyumcudan pırlanta alınmaz. telefonda istediklerini sorabilirsin sonra web sitesinden satın alabilirsin, hem daha uyguna gelir.

1- evet orası.
2- tam bilmiyorum yanlış bilgi vermeyeyim ama bugün telefonla falan bir ulaşmayı deneyin bilgi almak için. En geç kaçta orada olmanız gerektiğini falan söylesinle en azından. Kalabalık olabiliyor ciddi şekilde. Boşuna beklemesin babanız.

internet üzerinden randevu alın ki orada beklemesin.

arkadaşlar uzun uğraşlar sonucu hastaneye ulaşabildim. kardiyoloji kliniğindeki bir hemşireyle görüştüm, eğer durum acilse geldiğimde resepsiyondan destek alabileceğimi söyledi. bu tip durumlarda muhakkak önceden klinikle görüşmekte fayda var.

ben de yazdıktan sonra baktım, mhrs den randevuyu en erken 29 mayıs'a verebiliyormuş.
bunu öğrendiğimiz iyi oldu. çok geçmiş olsun

1-d

2-hayir

1. aslında yazdıkların hepsi geçerli sayılır.
2. bu inanma inancını biri uydurmuş sanırım, inanmayınca inanmıyorsun; bu kadar..

1-a, tabi tam olarak sadece "a" değil ama temeli o.
2-hayır, ihtiyaçtan dolayı inanmam. gerçek olduğunu bildiğimde inanırım.

birşeye inanmamak için sebep gerekmez, o yüzden inanmayan neden inanmıyor diye sormak saçmadır. inanmak için sebebin varsa inanırsın, inanmıyorsan inanmazsın.
toplumlarda din çok yaygın olduğundan ve inanmayanların oranı daha az olduğundan, hatta birçok inanmayan bile sorulduğunda açıklamaya çalıştığından bu yanlış düşüncenin varlığı normal tabiki, ancak yaygın bir soru olması bu soruyu mantıklı yapmıyor.

1-D
2-Hayır

1-d
2-evet-seks

1-ben c şıkkı diyorum fakat kişisel görüşüm şudur ki olay ailede başlıyor bence. kimse çocukluktan çoğumuza allah konusunda korkutucu baskılar yapmasaydı şuanda inanma oranı diğer dinlere göre üstün olurdu kanımca.
2-hayır

önce fantastik edebiyata sonra da mitolojiye merak saldım. sonra da doğal olarak dinler geldi, ki artık dinler de mitolojiye dahil benim gözümde. baktım hepsi kendisini haklı görüyor, her toplumun farklı inancı var, dolayısıyla binlerce milyonlarca din var, hangisine inansan patlıyorsun diğerlerine göre. hepsi doğru olamayacağına göre hepsi yanlış.

ayrıca bilimle ilgilendiğim için de gerekli tüm soruların cevaplarını bilim ile alabiliyorum, alamadıklarım da bilim çerçevesinde çözülecekler zaten.

son olarak da şuncağızcık bebeklere tecavüz edilen dünyada, insanların parçalandığı işkence gördüğü birbirini para ile güç ile ezdiği bu dünyada adalet yok ve adalet yoksa tanrı/tanrılar da yoktur. öteki dünya ile avunmaya gerek yok, kendi yarattığı dünyadaki insanları kendin korumuyorsan yoksundur.


2. soru içinse, sevdiklerimin üzüleceği/üzüldüğü durumlarda bir yerden sonra, etrafımda doğuştan beri gördüğüm tanrı olan allah'a yalvarabiliyorum. bu inancın doğuşunun çıkışı olsa gerek zaten. bir şeyin düzeleceğine olan inanç, senin elinden bir şey gelmeyince bir düşünceye sığınarak rahatlamaya çalışmak. hatta belki ileride iyice yaşlanınca, ailemi falan kaybettikçe onları öteki dünyada görürüm umudu bilinçaltıma yerleştikçe etrafımdaki din olan islam'a da inanırım.

ama burada doğduysan müslümansın, eski kuzeyde doğsan kuzey tanrılarına inanırdın, göktürkler zamanında doğrsan gök tanrıya inanırdın, eski mısır zamanında ayrı, eski yunan zamanında ayrı, sümer zamanında ayrı şeylere inanırdın. doğduğun çevre inanç açısından çok etkili.

edit/ek: şizofren misin diye bir soru geldi, değilim. ama yukarıda yazdıklarımdan da inançlı arkadaşlara düşman olduğum sonucu çıkmasın. bunlar benim düşüncelerim ve beni bağlar. bir sürü dindar arkadaşım var. özünde insan olduktan sonra insanın inadığı veya inanmadığı değerler kendisini bağlar bence.

1- d
2- hayır

1. a. Çok çok küçük olduğum zamanlar hariç hiçbir şeye inandığımı hatırlamıyorum. O çok çok küçük olduğum zamanlarda da kafamdaki doğru düzgün bir imaj ve inanç olmadığını büyüyünce farkettim.

2. Hayır. Dünyanın oluşumu, insanın gelişimi gibi konularda bilimsel araştırmalara "inanıyorum". Ahlak konusunda da kendi sağduyu ve değerlerime..

1. d
2. galatasarayla kapatıyorum

sizofren hayaller'in su cumlesine katilmakla beraber cevabim b

"son olarak da şuncağızcık bebeklere tecavüz edilen dünyada, insanların parçalandığı işkence gördüğü birbirini para ile güç ile ezdiği bu dünyada adalet yok ve adalet yoksa tanrı/tanrılar da yoktur. öteki dünya ile avunmaya gerek yok, kendi yarattığı dünyadaki insanları kendin korumuyorsan yoksundur. "

tabi isin icinde bir de big bang var.evreni yaratan bir guc var demek islam daki hristiyanliktaki vs. tarz hem yaratip hem yuruten hem her turlu seyde parmagi olan bir guc var demek degil.. bir seyler var.. her sey bilimle cozulemez.. ama kitaplarda anlatilan tarz bir tanrinin var olduguna inanmiyorum..

e. kendimi müslüman sanıyordum. tanrı inancı var gibiydi ama öğretilenle uyuşmuyordu. sırayla animizm, panteizm, ateizm aşamalarını geçtim. şu sıra ignostik (i ile evet) takılıyorum. tanrı tanımında bir aksilik vardı. aileden kopup yalnız başıma yaşamaya başlayınca fikirler olgunlaşmaya başladı, o zamana kadar çok şey biriktirmiştim. değişim ortamım aile baskısından kurtulmamdan sonrası değil ama, yalnızlık insanın hayat algısını değiştiriyor. ergenlik heyecanlarım ise sosyalist olmamı sağladı, dinsiz olmamı değil.

2. aşka inanmak istiyorum (mehmet coşgundeniz stayla), bir de sözlere bağlı kalmadan karşımızdakini anlayabileceğimiz bir nörolojik iletişim yolunun bulunması gerekliliğine inanıyorum. bir de dünyaya eninde sonunda bir carl sagan daha geleceğine inanıyorum. onun ikinici gelişinde, batıl zail olacak. buna da inanıyorum.

1. a + materyalizme yöneldim.
küçükken; yukarıda olduğu ve çarptığını öğrendiğim allahın elektrik direği olduğuna kanaat getirmiş bir insanım, düşün kafam nasıl çalışıyor.

2. hayır ama bazen tevekkül edip rahat rahat uyuyan kişilere özeniyorum, ne kolay lan işiniz.

Aile yapım pek müsait değildi, yani benimkler sosyalist müslümanlardandı, inançlı ama zorla bir şey yaptırmayan tarzda. Çocukken "yattım sağıma döndüm soluma" duası okunurdu her gece yani :) Sonra c dönemi başladı okulla beraber. Sonra Ortaokul-lise arasında "ulan bu insanlar niye öldürüyor birbirlerini, manyaklar mı?" diye çeşitli dinlerin kitaplarını okudum. Bence kuranı iyice okuyup ateist olmama şansı yok insanın. Eski ahit daha kurgusal geliyor tabii tarih romanı gibi ama kuran bayağı vahşi.

1- a ardırdan d ile destekledim

2- hissetmiyorum. akla güveniyorum. hayatın boka sardığı noktalarda ise sanata sarılıyorum. zaten tutkulu bir karakterim var beni hayatta tutan bir şeyler hep bulabilirim. ama diğer türlü özellikle ölümü kabullenmek çok daha kolay olurdu, inançlı olanlara bu açıdan özeniyor musun dersen evet özeniyorum.

1- d
2- doğa gözümde çok yüksek bir değere sahip. Ama doğaya inanıyorum denemez.

1. a
2. hayır

1- b + d

2- karma'ya inaniyorum ben. iyi de yapsan, kotu de yapsan geri seni buluyor. yasadigim bir takim olaylardan dolayi da tesaduften daha kuvvetli bir guce inaniyorum. kadercilik belki de. kaderci demek de dogru mu aslinda tam bilemedim ama "olacagi varsa zaten bir sekilde oluyor" diyorum.

su akar yatagini bulur.
keser doner sap doner, gun gelir hesap doner.

severim bu laflari.

1-D

2- İnanmak yerine 'bilmek'i öğrendiğinde dadından yenmiyor. Galiba inanan birinin anlayabileceği birşey değil. İnanan biri bişeylerin eksik olacağı "inancı"ndan sıyrılamıyor.

Zati bi sıyrsılsa bilecek :)

benim uçaklı mesajı da ben silmedim, netadamın mesajını silmediği gibi. biraz alakasız kaçtı yazdıklarımız ama silinmeyebilirdi.

netadam hala inançsız olmaz diyor. ne diyeyim, din felsefesi skalası cinsel yönelim skalası gibi, karman çormandır. gnostik, teist, şamanist, animistik, deist, tekamülcü (hindular gibi), ateist, agnostik, ignostik, panteist, politeist, monoteist eşşeğin kuyruğuna kadar uzayan bu inanç, inançsızlık haritasında birinin diğerine göre daha anlaşılmaz olduğu falan yok. bir çok tanrılıyla tek tanrılı ne kadar bağdaşamazsa bir hiçe "inanan" ile bir "şeye" inanan da o kadar bağdaşmaz. anlamak için benzerlik kurmaya gerek de yok aslında. bazıları, tanrı fikrini kabul etmez, inanç onlar için içi dolmayacak bir kavramdan ibarettir. son olarak, huzur (bence) ignostisizmde arkadaşlar. kalın sağlıcakla.

1-hayır
2-hayır
3-evet

araya bir de venedik ya da floransa ekleyebilirsin eğer eklemediysen.
paris için 5 gün hem çok uzun hem çok kısa. bana 1 ay yetmemişti:)

Paris için 5 gün tam kararında. Rezervasyonunuzu yaptırıp kağıdı yanınızda taşıyın sınır kontrolünde.

1-hayır
2-hayır
3-hayır. zaten gidiş ve dönüş yarım günlerin yolda geçecek. hava alanına 2 saat erken gidiş, uçuş, bavulları bekleme, otele yerleşme vs. bi de gezeceğin yerlere bağlı. louvre'la, disneyland'la işim olmaz dersen 5 gün çok.

içeriden nemi tamamen almanız lazım. eğer ıslaksa kuruyana kadar açık kalsın.

kapağını her daim açık bırakın yoksa bakteri apartmanı kurmuş olursunuz.

kapağının aralık durması lazım.

kapak aralı olmalı +1
yoksa her türlü kokar hacı.

M - 1931 diyorum. zamanının çok ilerisinde bir filmdir. www.imdb.com

1923
A Woman of Paris,
1925
The Gold Rush (Altına Hücum),
1928
The Circus (Sirk),
1931
City Lights (Şehir Işıkları),
1936
Modern Times (Modern Zamanlar),
1940
The Great Dictator (Büyük Diktatör),
1942
The Gold Rush (Altına Hücum), 19 Mayıs 1942 (Filmin sesli versiyonudur. Müzikler düzenlenmiş ve Chaplin hikâye anlatıcısı olarak sesini eklemiştir.)
1947
Monsieur Verdoux,
1952
Sahne Işıkları (Limelight),


3 tanesi söylediğiniz tarihlerden daha sonra fakat izlemeye değer.

www.imdb.com
www.imdb.com

"the jazz singer"(1927). sinema tarihinin ilk sesli film.
"Das Cabinet Des Dr. Caligari
"Nosferatu, eine Symphonie des Grauens"

Yeni moda şifalı meyveciklerden biri. Kurusu satılır etrafta, çay falan yapılıp içilir. Bir sürü şeye iyi geldiği söylenir.

salataya koyuyoruz biz, ya da kuru meyve gibi yiyoruz

geçen sene annem almıştı, ağacıyla falan beraber

1-Sana davetiye göndereceklerse ziyaret, göndermeyeceklerse turistik
2-evet, dediğin gibi
3-Öyle deme, ailem karşılayacak de, davetiye gelecekse zaten onu da işaretlersin.

Ayrıca turistik dersen rezervasyon göstermen lazım. Bunun için booking.com'dan ücretsiz iptalli rezervasyon yapabilirsin. Sonra iptal edersin. Ama rezervasyon kağıdı yanında dursun, ülkeye girişte sorabiliyorlar, gösteriyorsun geçiyorsun.

teşekkür ederim dilekçenin türkçe olmasında bir sorun olmaz değil mi veya noterden tasdikleme olayı var mı?

hayır hayır, her türlü belgeyi türkçe olarak verebilirsiniz. sadece davetiye almanca olur ki o da almanya'dan geleceği için.

kuytudur daha az rüzgar alıyodur daha sıcaktır.
muhtemelen yumurta var ya da bırakmak üzere..

bozun pişman olursunuz o yuvalar pislik yuvası evi pire bit vs sarması riski var. benim balkonumda güvercin yuvası vardı ve haftalarca elektronik aletlerimin arasından beyaz böcekler çıktı. alın bence.

Valla apartmanın içinde doğalgaz saatlerinin üstüne yaptılar ve o bile bildiğin pislik. İkisi de yokken kaldır at derim kuş doğmadan. Alışırlarsa üçer beşer gelirler. Sokak kuşları hiç sağlıklı şeyler değiller. Hele evin içinde...
Tabii hayvan düşmanı değilim, o saatlerin üzerindekini de kaldırıp atamadım ama her sene biri geliyor, diğerinin yumurtasını atıyor yuvadan, etraf pislik doluyor falan, of yani. Atın, eve her nasıl giriyorlarsa onu da engelleyin.

sabah dişisi gitti, yuvaya bir baktım ki yumurtlamış!
@whoosie eve girmelerini engellemek istemem; üç senedir böyleyiz, yani evde bahar-yaz kuşlarlayız. korkutamam, girmeyin diyemem. öte yandan bit vs haklısınız.
@yuto yumurtlamışken nasıl alayım, mümkün değil.

elim kolum bağlı kaldım.

artık mecbur o kuş yumurtadan çıkıp büyüyene kadar duracak orada, yerini değiştirirsen ya da ellersen genelde yumurtayı ya yuvadan atıyorlar ya da bir daha üzerine oturmuyorlar. çok rahatsız olmam diyorsan bırak büyüsün, çok güzel oluyor yavruyu izlemek. uçabildiği zaman gelince hepsi birlikte gidiyor zaten o zaman izin vermezsin tekrar girmelerine sorun çözülür.

e bebeğe uçmayı nerede öğretecek, evin içinde mi? kuş beyinli yaa fghsfdsh
yuvayı bozmaya vicdanın el vermeyecek sanırım, keyfini çıkar. herkese nasip olmaz böyle bir şey, benim başıma gelse ellemezdim.

peki bit sarıyormuş diyorlar allah aşkına evin içinde ben ne yapacağım, yani ne yapmam, nasıl bir önlem almam gerekir? bir de evde köpeğimiz var.

bit açısından bir şey diyemeyeceğim çünkü bizde hiç öyle bir sorun olmamıştı. biraz pisliği oluyor ama bit böcek vs. görmedik hiç. anneannemin evinde yüklüğün üzerine yuva yapmıştı. torunlarım diye seviyordu :) hatırladığım kadarıyla 20 güne falan yavrusu yumurtadan çıkıyor. biz seslerinden rahatsız olmuştuk sabahın köründe manyak gibi bağırıyorlar :)

edit: yumurtlamasaydı balkona falan taşınabilirdi ama bu saatten sonra taşınmıyor diye biliyorum. yerini değiştirmeden sadece yumurtaya dokununca bile kabul etmiyorlar. aslında köpekten korkarlar yavrusunu yiyebilir diye ama sizdekiler cesurmuş anlaşılan :D

yavrularını yumurtadan cıkarsın, ucursun, ondan sonra temizliginizi yapıp yuva yaptıkları alana oyuncak bebek vs koyun. korkululk gibi görüyorlar ve bir daha gelmiyorlar.
bizim de balkonumuza yaptılar, hiç bit böcek vs olmadı. dünya tatlısı yavruları oluyor, yazıktır kıymayın.

@maral yok kıyamam zaten, imkânı yok.

Bitler için aktardan okaliptus yaprağı alıp bulunduğu yere koyabilirsiniz...

Geçenlerde böyle bi duyuru vardı ya bi arat istersen, olağan bi şeymiş. Hep yapıyomuş haytalar. Başın saolsun bu arada.

Annesinin emzirmediği bir kediye bakmıştım zamanında o da parmak emerdi. Anne sütünü yeterli emmedikleri zaman yapıyorlar diye biliyorum. Anneleriyle daha uzun süre vakit geçirmeleri gerekiyordu belki de. Senin durumda nasıl tabi onu bilemiyorum. Uzun bir süre devam etti şimdi kesilmiş sanırım şu an bizimle kalmıyor.

kendi patisini emen bile gördüm.

Son derece normal, bir süre sonra bu huy geçiyor.

bizim evde 4 yaşında bir dana gibi kedi var, hala bazen tişörtün kıvrımları arasına kafayı sokup cuk cuk emiyor. annesinden erken ayrılmıştır belki ondandır. hayvana bir zararı yok, size de olacağını sanmıyorum. baya çok rastlanan bir durum. bizim evdeki vakada geçmedi mesela.ama eskiden daha sık yaparmış şimdi ayda bir falan aklına geliyor bebekliğine dönmek:)

normal bi durum. genelde yavru kediler yapıyor bunu. kulagınızı emmeye başladığında ona kızın. üçüncü dördüncü seferde bunun yanlış olduğunu anlayıp yapmayacaktır. kızmayı unutmayın çünkü küçükken buna alışırlarsa büyüyünce de yapıyorlar

Evet, yapınca sakince kızın dendiği gibi, ben küçükken "annesizliktendir" deyip kızmadım, 8 yaşına geldi hala arada yapar onu, kulak falan değil de üst vücutta nereye denk gelirse ki özellikle büyüyünce kıyafetlere zarar verecek hale geliyor o patilerle emme hareketi.

çok normal, her kedide görülmese de yapıyorlar bunu. evdeki tekne kazıntısı olan kedim yapıyor bunu, kızdığım içinde sinsice yaklaşıp ansızın saldırıyor kulağıma :) bir tanesi de gizli gizli battaniye emiyor, yanına gidince duruyor :))

çok teşekkürler herkese. ben de yazıktır diye kızmıyor engel olmuyordum. demek bağrıma taş basıp kızmam gerekecek bıcırığa. napalmmm

Evet annesiz kediler sürekli emme ihtiyacı hissettiklerinden boyun, parmak, kulak ne bulurlarsa emmeye başlıyorlar. Bugüne kadar bize gelen annesiz kedilerin hepsi yaptı bunu. Bu bağ aslında büyüdüğünde de devam ediyor farklı şekillerde. Çok başınız sağolsun.

dolaptaymis zaten bisey olmaz gotur. zaten sut bozulunca acilasiyor. yogurt eksiyor. tarih biter bitmez kendilerini imha etmiyorlar

ya gel sana ben ısmarlıyım birkaç kuruş şey için riske atmaya değer mi? Hadi ölmezsin diyelim de en kötü miden bulanır ama ne gereği var?

mantar yarına çıkar çürümemişse, yoğurttan ayran güzel olur ya da cacık. Süt pert olabilir, gerçek günlük sütlerin ömrü 2 gün gerçekten ve kokusu değişiyor.

öncelikle zamanın ötesi değil, zamanının ötesi. anlamına gelirsek yazdığın bir entry'nin aldığı negatif oylar pozitif oylardan fazlaysa zamanının ötesine gidiyor. giden geri gelir. feryat edenlerin derdi ise, onlar sadece yazdıklarını başkalarına beğendirmek için yazdıkları için bu durum onlar için bir utanç kaynağı oluyor. böyle şeyleri sallamayanlar içnise hiç bir anlamı yok

"çok kötü" olarak oylanmış demek basitçe. Fazlaca çok kötü oyu alan entry zamanın ötesinde oluyor.

bir bakıma da sözlüğün esprisi. fazlaca "çok kötü" oyu almış entry'nin anlaşılamamış, zamanın ötesinde bir fikir ürünüymüş gibi bir komedisi.

berline falan gelmeyi düşünüyosan sana arkdaşlık ederim. bende haziran gibi çantamı alıp avrupada biraz takılacam diye plan yaptım. işte berlin diye başlar paris roma yada aklıma neresi eserse.

Kesinlikle interrail yapmalısın. Yolculuk boyunca istediğin gibi.Gezebilirsin kafana eser barcelonaya gidersin. Sikilirsin isvicreye gidersin. Bence planınbu şekilde olmalı bali ye gitsen mutlaka bir iki güne sıkılırsın.

Phuket'e gidin. Uçak pahalı, yol uzun ama gittiğinizde değdiğini göreceksiniz. Hem ucuz, düşük fiyata kalacak güzel yerler var. Ruhunuz açılır, insanların devamlı gülen suratlarını görünce şaşırırsınız falan. Seks turizmiyle ilgilenmediğim için o gözle bakamıyorum tabii.

chili biberi olarak aratabilirsin.

daha mevsimi gelmedi ondan bulamamış olabilirsin

(şubat gibi ihtal ediliyor, haziran gibi de yerlileri piyasada oluyor)

Omuzları geniş gösterir. Giyilebilir.

çerçeveler olmasaydı daha mı güzel olurdu diye biraz kararsız kaldım. giyilir ama.

güzel fikir ama o kadar geniş çirkin olur. Bence iki taraftan da en az yarım karış küçülmeli.

çerçevenin rengini biraz daha soluk yapsanız, bu kadar parlak olmasa daha iyi olur bence.

çerçeve olmayınca siyah t-shirt olduğu için griye hemen dönüş oluyordu, flu değildi geçişi o daha çirkin geldi gözüme

daha antika duran ve oval bir çerçeve tercih ederseniz gözü daha az yorar ve daha hoş durur.

dostlarım kramer'ı tanımadan yorum yapmış olabilirler.

ama dedikleri tek bir şey doğru; bu kadar büyük basılmaz. biraz küçült, beyaza bastır bana sat.

xxl. (bol seviyorum.)

Boyle buyuk baskilar sirtta daha iyi oluyor. baskiyi yaptirdiysan ters giy :)

acun'un kedisi gibi krameri giyeceğim anlaşılan :)

baski bu kadar buyuk olunca cerceve tasiyorsun gibi durmus biraz. 102030 hakli, bence de ters giy.

cerceve rahatsiz edici

resimeki eleman unlu biri mi?

Resimdeki eleman cosmo kramer. Seinfeld dizisinin efsanevi karakteri.

Bu resim bu çerçeve ile ünlü o yüzden çerçeveden bağımsız koymak istemedim.

beyoğlu "mor meyhane" .

taksimde bibuçuk'u karşına aldığında sol tarafta şiirci diye bir mekan var. Fiyatları gayet uygun. Güzel zeytinyağlıları var. Sanat müziği yok ama ezginin günlüğü vs tadında müzikler çalıyor. Biraz eski püskü görüntüsünün altında sıcacık bir mekan. Sanki mekan sahibiyim anasını satayım.

eksisozluk.com

kadıköy piraye fena değil.

salaş meyhane havasında değil ama Sarnıç güzeldir (Cuma cumartesi fix menü olayına geçtiler sanırım). Moda meyhanesi pek popülerdi bu kış ama gitmedim. Onun dışında Osmancık sokakta (Shaft'ın sokağı) pek çok yer var. Balık pazarı da var ama çok çok kalabalık oluyor. Shaft'ın sokağı da gerçi.

Kadikoy tarafinda diyorsaniz Moda Meyhanesi. Kadikoy'de pek cok yer denedim ama duzgun meze yapan baska yere denk gelmedim. Hem istediginiz tarz muzik caliyor hem de eski meyhane dekorasyonu var.

Ama restoran degil, yani sicak yemekler yok. Meyhane oldugundan meze ve ara sicaklar var sadece. Bir de rezervasyonsuz giderseniz yer bulamayabilirsiniz, bilginize.

piraye +1

ilk gireceğiniz ülkeden al, daha önce de almışsınız, belgeleriniz tamsa sorun olmaz.

Edit: turla gideceğinizi okumamışım, sizin tercihiniz ama zamanınız falan kısıtlı değilse kendiniz alabilirsiniz. Ya da rahatım 150 lira eder derseniz kendileri yapsınlar.

vaktin varsa, uğraşabilirsen kendin yap. aynı tur için bizim tur firması ispanya'dan almıştı :)

tur firmasına bırak, hiç uğraşma. illa uğraşacaksan yunan konsolosluğu daha kısa sürede veriyor ama vermeyebilir de. çek cumhuriyeti zaten en zor veren. vize hizmeti veren firmalar var, 100 tl hizmet bedelleri var, muhtemelen yunandan alırlar. sana kalmış.

Tur firmasına bırak...

Geçen bir haber vardı nette, Yunan vizesiyle Almanya'ya mı ne sokmamışlar adamı. Yunanistan vizesine karşı temkinli olmakta fayda var gibin. İtalya da zorlamadan veriyor vizeyi. Bana altı ay verdiler.

Aynı Tura geçen sene çıktım ve Macar konsolosluğundan aldım. Belgelerin tamsa sorun çıkmıyor. Toplamda iki defa yarımşar saat ayırabiliyorsan tabiiki 120 euronu yakma. Hatta vize başvurusuna şahsen gitmek zorundasın. Banka dekontunla giderse başkası da teslim alabilir vizeni.

yunanistan vizesinde gerçekten de sıkıntı var.

yunanistan vizeli arkadaşımı almanya'da herkes geçene kadar beklettikten sonra başka bir odaya alıp konuşmuşlar, davetiyesi de olmasına rağmen ziyarete geldiği kişiyi arayıp arkadaşımın adını soyadını, anne, baba adını ve doğum tarihini sormuşlar. neyse ki karşı taraf da bunları bilmiş de yaklaşık 1 saatten sonra almanya'ya öyle girebilmiş.

soyle olmasin da senin gonderdigin normal. www.normalmale.com

aman bırak yorumları, bacakların kalın değil ve düzgünse biraz çok da güzel olur. Resimdeki de gayet normal bir pantolon.

severiz iyidir bence

sizin linkteki normal de sözlükte milletin çemkirdiği hipster styla kısa,dar paçalar vs sanırım.benim için öyle en azından.
misal sunlar güzel değil;
www.bonlook.com
katdish.net

göndereceğiniz şehirdeki bir pastaneden rica edin götürmesini. bozulursa rezil olur hediyeniz. (sürpriz diye tahmin ettim yamulmuyor muyum?)

riskli iş. pasta erir, dağılır, ezilir yani gidene kadar pasta olarak kalması zor. bilindik markaların göndereceğin yerin yakınlarında mutlaka bir yeri vardır ararsın ödemesini havale yaparsın.

en iyi ihtimalle şu şekilde gider www.5minutesformom.com
söylendiği gibi oradaki bir pastaneyi bulabilirsin, bunun için yemeksepeti'ni falan kullanabilirsin ya da kek-meyve sepetlerinden yollayabilirsin.

değil kargoyla göndermek, pastaneden aldığın pastayı kendi ellerinle eve kadar getirirken bile yanlardan yamulma ihtimali var. kargoları bildiğin hop hop karpuz gibi atıyorlar. krgocular kutuyu ellerinde taşımayacak sonuçta. diğer kargolarala birlikte arkaya atacaklar. kimbilir üstüne yanına ne denk gelecek, ne devrilecek. hadi kırılacak ibaresi koydurdun diyelim yine de kayıp, sağdan soldan kutusunun içinde dans etme ihtimali yüksek.

velev ki yeni doğmuş bebek özeniyle taşıyacak bir firma buldun, sıcaktan kremasının erimesi hatta ekşiyip süpriz yapmaya çalıştığın kişiyi hastanelik etme ihtimali de var.

ayrıca da yanlış hatırlamıyorsam zaten kargo sözleşmesinde yiyecek maddesi taşınmaz diye bir kural da vardı.

en iyisi yerel bir pastane bulup oradan siparişi vermen ya da yemek sepeti ya da şu çiçekli böcekli kurabiye zımbırtılarından göndertmek.

google'dan hangi şehire göndereceksiniz o şehirdeki pastaneleri arayın. telefonla görüşür hesaplarına havale yaparsınız. onlar da istediğiniz adrese gönderirler. defalarca kez yaptım.

Noter onayını bilmem de email değil basılı olarak yollanıyor genelde.

Hocam romanımı yayımlatmaya çabalayan (10 ay oldu) bir kişi olarak söyleyebilirim ki, paranız yoksa o kitabı yayınlamanız imkânsız. Bakın zor demiyorum, imkânsız. Her ne kadar her yayın evi, yazar adaylarına şans tanıdıklarını, onlara olanak sağladıklarını söyleseler de bu koca bir yalan. Bazı yayınevlerinin yetkili kişileriyle görüştüm, kitabı basılan yazardan bile referans alarak yayınevine ulaştım, kendi imkânlarımla bütün yayınevlerine kitap özeti ve iletişim bilgilerimi kapsayan mailler gönderdim ve tahmin edebileceğiniz gibi kitabım hâlâ basılmadı. Bunu kişisel başarısızlık olarak görmeyin lütfen, öyle görseniz bile ilerleyen dönemde kendiniz de deneyimlersiniz zaten.

Ama 2500 tl verirseniz bu "edebiyat aşıkları"na, işte o zaman 40 gün içinde kitabınızı Migros'ta, D&R'da falan görmeye başlarsınız. Günümüzde kitaba verilen değer bundan ibaret.

@tim

yazdığınız kitabın telif hakları için yazdıktan sonra herhangi bir işlem yaptırdınız mı? noter, vs. gibi.

2500 TL'yi görüyor ve arttırıyor :)))

@eller aya ben yaya Güvenli bir yerden romanın çıktısını aldım, vaktim olunca bunu posta ile kendi adresime gönderip paketi açmadan tutacağım. Böylelikle bir koruma sağladığını söylemişti hukuk hocalarından birisi. Aksi takdirde notere para dayanmayacak, zira sayfa başı 5 tl gibi bir ücretten bahsetmişlerdir aylar önce. O parayı gözden çıkarınca zaten kitabı bastırır insan. Bunun dışında tavsiyem, posta yoluyla -özellikle internet ortamında- kesinlikle yayınevlerine romanı göndermemeniz. Tabi, karşılıklı bir anlaşma olur ve yayınevi romanı değerlendirmeye alacağı vaadinde bulunursa durum değişmekte.

konu nedir? cevap ona göre değişir. çok önemli bi şey değilse kısa tripler ve sonrasında gelen özürler çözer durumu.

Konuya bağlı, yani bulaşıkları kim yıkayacak gibi bir şeyle, atıyorum "bebek istiyorum-istemiyorum" gibi bir şey farklı tabii.
Küçük şeylerde genelde bizde kısa süreli bir trip olur, bir taraf işi yapar ki bu da sırayla olur, yani geçen sefer biri tamam deyip (örnekten gidersek) bulaşığı yıkamışsa bu sefer diğeri yapar. Sonra da birimiz diğerine komikli hayvanat resmi yollar, güleriz eğleniriz, işler normale döner.

klasik olacak ama orta yolu bulmaya calisin. bazen uzun uzun tartismalariniz da olacaktir ama tartisirken saygiyi kaybetmeyin, onu dinleyin ki o da sizi dinlesin. trip atmalar ya da kabullenmeler gecici bir cozumden oteye gitmez ileride daha buyuk sorunlar dogurur.

Eger yeni evliyseniz bunlar cok dogal konulardir ilerleyen zamanlarda birbirinizi daha iyi anladigiizda ortadan kalkacaklar.

herhangi bir tartışma ise en iyisi bir süre küs kalmak özlemek işe yarıyor. ama bir şeyin yapılması ile ilgili ise o konuda ortak bir karara varmanız şart.

(bkz: jedi mind trick)
nasıl yapıyorum bilmiyorum ama önce aynı görüşteymişiz gibi davranıp, kendi isteğimi onun fikri yapıyorum çaktırmadan. 4,5 senedir evliyiz tartışmamız öyle olmadı.herkes bu inat adamın sana karşı zaafı var diyor, o da olabilir bilmiyorum.

evli değilim, konu yok. sadece evlilikte bu işler nasıl oluyor onu merak ediyorum. malum bekara karı boşamak kolay :)

@urasil, kadınlar için dediğin yöntemi ortaya koymak daha kolay sanırsam malum sebeplerden :)

Fotoğraf makinesi, cep telefonu falan alabilirsin.
Hatta paran varsa yakınlarda termal otel rezervasyonu vs de olur.
Ya da sade pırlanta kolye de olabilir. Kıyafet basit olur, bir de anne zevkini tahmin etmek zor olabilir.

arişte falan indirimli veya outlet ürünler olabiliyor. ben anneme tektaş yüzük almıştım. karatı falan çok düşüktü ama onu düşünerek pırlanta almam, onun pırlantası olması çok hoşuna gitmişti. hala da der oğlum bana yüzük bile aldı diye.:) 400 500 tl ye bu işi halledebilirsin. hatta bütçen daha fazlaysa daha büyük veya üzerine de başka bir hediye daha alabilirsin. önce diğerini verirsin sonra ha bir de bu var unutmuşum diye komiklik, şakalarla olayı bezeyebilirsin.

edit: ben kocaelindeki outletten bir mağazadan almıştım. adını hatırlayamadım. eğer direk mağazaya falan gidersen pazarlık şansın da olabilir.

Kıyafet niye basit olsun? Pazardan tişört alacak değilsiniz, kaliteli bir markanın trikosu gayet de hoş ve ömürlük bir hediye olur. Fular severse, yanına fular da olabilir veya zarif bir broş olabilir.

kesinlikle altın takı!!
daha zenginsen daha değerli bi taş/maden de alabilirsin tabi.

borges'in düşsel varlıklar kitabı

Evet, ırkçılık yapmış oluyorsun ve evet, istediğin kişiyi, milleti sevmeme hakkın var.

edit: böyle yazınca atar yapmış gibi oldu. Niyetim o değildi. Seninle aynı durumda aynı duyguları paylaşıyorum. Dünya pembe değil, o yüzden yaptığın şey literal olarak ırkçılık olsa da aslında bence kendini korumaya çalışma. Sonuçta bunları yapan çerkes olsaydı da tatar olsaydı da o gruba karşı aynı şeyleri hissedecektin. DEdiğim gibi sevmeme hakkın var, o hak da elinden alınabilir bir şey değil.

uğraşmak istiyosan 50 tl'ni alırsın.

geri kalanı hakkında yorum yok.

ırkçılıksa ırkçılık..insan gibi yaşasınlar.Ne kadar hanzo varsa kürtlerden çıkıyor.Ben de sevmiyorum

iyi kötü bir şekilde örgütlü kürtlerden bu anlattığın gibisini pek görmedim, hatta hiç görmedim. ama nerede lümpen ipsiz sapsız varsa aynen anlattığın gibidirler.

Sevmemek gibi bir hakkın var. Ama herkesi o şekilde değerlendirmek de kötü bir şey. Birkaç milyonluk bir topluluğu 3-5 örnekten yola çıkarak kötü olarak genellemek kalanlara haksızlık bence, o yüzden yanlış yapıyorsun. Ha genellemeden yola çıkarak olumsuz düşünmekte haklısın tabii.

Ben de sana katılmadan edemeyeceğim. Memleketimde çok fazla Kürt komşularımız ve akrabalarımız vardı, hepsini de çok severdim; çok iyi insanlardı ama hep bir şeyden şikayet ederlerdi. Şehrimize göçmüş olmalarına rağmen sanki bizi hiç beğenmiyorlar gibi geliyordu ve söylendiğinin aksine her şeyden şikayet ediyorlardı. Türkiye'nin batısında olup memleketimdeki insanları sürekli eleştirirlerdi -işte yaşam tarzlarını falan vs.- ama nedense de memnun olmadıkları bu yerden bir türlü de gitmek istemezlerdi. Ayrıca özellikle Kürt askerlerden çok rahatsızdık, çünkü sürekli pazar günü çarşı iznine çıkıp gördükleri her kıza küfürlerle dolu laf atıp rahatsız ederlerdi, bunun için de korkuyordk ve özellikle pazar günleri dışarı çıkmıyorduk. Bu nedenle çok çok üzüldüğüm ve kızdığım zamanlar olmuştur ama tabii genellemiyorum hiçbir zaman.

bana da bu zamana dek tüm kazıkları türkler attı aslında. hatta anadolu kökenli türkler attı diyebilirim.
acaba diyorum, sendeki gibi bi öfkeyi ben de anadolu kökenli türklere karşı hissetsem mi?

kürt çok arkadaşım olmadı, olanlar da gayet düzgün insanlardı.

bir milleti ve ya bir dine ya da mezhep e mensup kişileri sevmemek ırkçılıktır. başka bir açıklaması yoktur. bir yahudiyi de sevmemek ırkçılıktır bir çingeneyi de. hatta çingene demek de ırkçılıktır.

Söylediğin şeylerin hepsi doğru ve genelleme yapmak da yanlış değil.Gayet olan şeyler bunlar salağa yatıp sevgi kelebeği olmak çok saçma.Ama bunların temelinde ırk değil ekonomik altyapı ve dolayısıyla eğitim yatıyor.Dünyanın her yerinde böyledir bu.Amerika'da zenciler,Fransa'da banliyöler,İtalya'nın güneyi vs vs.
Bazı coğrafyalar insanı suça teşvik eder ayrıca.Coğrafya-Ekonomi-Eğitim.Bütün olay bunlar ırk değil.

üni için istanbul'dan ayrılana kadar dünya pembeydi çiçekler böceklerdi insanlık birdi vs vs. istanbul'da epey de güzel bi yerde yaşıyodum böyle ırkçılık yapanlara "ama işte 1 insanın yaptığından tüm millet sorumlu tutulamaz" falan diyordum

sonra üni için buraya geldim işte. yine kötü değil de oturduğum yer açısından falan, sınıfta kürtlerle tanıştım. kürtlerin biraz daha üst tabakası (okuduğum bölümden dolayı). her fırsatta "haklarımız, eziliyoruz". tmm kardeşim eziliyosun haklısın, ama aynı şeyler bana yapılınca nerdesin? (burada politik meselelerden değil okul için olaylardan bahsediyorum. bir olay onlar için hak oluyor, sonuna kadar savunmamızı istiyorlar, aynısı benim başıma geliyor kimse yok ortada)

işin ilginç yanı kürtlerle sınırlı kalıyor bu hak olayı. yani diğerleri ya o kadar cıngar çıkarmıyorlar haktır ezikliktir diye, ya da onlar da başkalarını savunuyorlar, sadece kendilerini değil

sevmeme hakkın var kardeşim

Evet, ırkçılık yapmış oluyorsun. Kürtleri sevmeme gibi bi hakkın olup olmadığı konusunda bişey diyemem.

Ben de Kürtlerle ilgili kendi yaşadıklarımı anlatayım, üniversiteyi kazanmıştım. Yurt falan çıkmamış, yedeklerde 2000li sıralardayım, yurdun ne zaman çıkacağı belli değil, gideceğim şehirde yanında kalabileceğim kimse yok. Özel yurt tutacak, otelde, pansiyonda kalacak para yok, KYK yurdunda misafir olarak kalacağım ama onu ayarlamak için bile en azından bir gün bi yerde kalmam lazım.

Aklıma benden önce aynı şehirde üniversite kazanmış, uzaktan tanıdığım bi arkadaş geliyor. Onu arıyorum, o da yurtta kalıyor ama aklına yeni eve çıkmış Kürt arkadaşları geliyor, onları arıyor beni misafir etmeleri için. Bi an tereddüt etmeden, kimin nesi olduğumu sormadan gelin diyorlar. O gün evdeki eli yüzü düzgün tek yatakta benim uyumam için ısrar ediyorlar, normalde kendilerinin yaptığından daha güzel bi kahvaltıyı misafir için hazırlıyorlar. Öbür gün yurt işini ayarlamak için KYK müdürlüğüne nasıl gideceğimi soruyorum ama kalmam için ısrar ediyorlar, benim de işime geliyor. Bi hafta yeni tanıştığım insanlarla kaldıktan sonra yurda yerleşiyorum, yurtta kaldığım iki ay içinde her gün eve çağırıyorlar, sonunda ben de yanlarına taşınıyorum ve okul bitene kadar beraber kalıyoruz. Hala da görüşürüz, şehirler farklı olsa da en yakın arkadaşlarımdır o gün beni misafir eden Kürt arkadaşlar.

Bunu herkesin aynı olmadığını, böyle bi konuda genelleme yapmanın mantıksız olduğunu göstermek için anlattım. Belki karşılaştığımız insanlar bakımından ben daha şanslıydım ama senin yaşadıklarını yaşasam da böyle bi genellemeye gitmezdim. Daha başka örnekler de verebilirim ama yeterince uzattım zaten.

Söylediğin şeylerde kısmen haklı olabilirsin, ben de sevmiyorum Kürtlerin arasındaki mafyalaşıp her türlü pis işe bulaşan, hala feodal şekilde yaşayan kesimi ama bunu ırk temelinden bağımsız olarak, ekonomik ve sosyal yönden değerlendirmek gerekiyor. Hemen nefret etmeden önce Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da boşaltılan köylerden büyük şehirlere göç eden insanların neler yaşadığını öğrenmek ya da Kürtlerin neden devlete karşı olmayı Kürt kimliğinin bi gereği olarak gördüklerini anlamaya çalışmak daha mantıklı değil mi?

Bu söylediklerim sadece Kürtler için değil, sadece ırkına bakılarak önyargıyla yaklaşılan tüm insanlar için geçerli.

Cevap: Evet, ırkçılık yapmış oluyorsun. Ama anlatış şekline bakılırsa, kötü niyetli bir arkadaşımız değilsin. Yani, o "ne pis herifler" dediğin Kürtlerden birini 15 kişi araya alıp kafatasını çatlatana kadar dövse, bunu izleyip "Oh olsun" demezsin gibime geliyor. İnsanlıktan çıkmış, gözü dönmüş, iflah olmaz bir ırkçılık değil seninkisi. Tamamen reaksiyoner bir tavır.

Anlattığın hikayeler elbette ki hoş şeyler değil, ama "o" çevrede olduğun ve "o" çevrenin "o" tür adamları da, malum sebeplerden ötürü Kürtlerden çıktığı için, karşılaştığın kötü adamlar da hep Kürtler arasından çıkmış ve seni bu -bence- yanlış düşüncelere itmiş.

Bak mesela, ben Sunni kökenliyim, sülalemde Alevi falan yok, ama bugüne kadar gördüğüm tüm şerefsizlikleri Sunnilerden gördüm. Hayatımı karartmaya kalktılar, hakkımda olmadık işlemler yaptılar, kariyerimi bitirdiler, ismimi lekelediler vs. vs. Ama ben hiç "Sunniler şerefsiz" diye düşünmedim. (Yukarıda da sırf örnek olsun diye "Sunni" diye bir grup adı kullandım, yoksa normalde böyle bir sınıflandırma yapmıyorum.) Benim başıma gelen tüm kötülüklerin Sunni-Türk camiasından gelmesinin sebebi ise;
1- Lisede yaşadığım şerefsizlikler: Milli Eğitim camiasında -yönetici kadrolarından söz ediyorum- ciddi bir Türk-İslamcı kadrolaşma var. Müdüründen bakanına kadar zihniyet aynı olunca, öğrenciler bile bundan etkileniyor, okuldaki ülkücü-gerici çeteler arkalarını sağlam görüp seninle uğraşıyor, okul yönetimi de bu haksızlıkları destekleyip senin nefretini topluyor.
2- Polis ve adliyede yaşadıklarım: Polisimiz. Malum.
3- Kariyer hayatında yaşadıklarım: Kamu kurumlarının halini, yöneticilerin niteliklerini biliyorsun.
4- İş yaşantısında yaşadıklarım: Tarikatler, cemaatler, onlara yanaşanlar, o zihniyetten gelen maliyecisi, müfettişi, şusu busu... İnsana kendi işini yaparken bile hayatı cehenneme çeviriyorlar.

Peki senin durumuna geri dönelim: Kürtler neden böyle? Kürt vali yok ki, milletin üstüne gaz sıktırıp deşarj olsun. Kürt emniyetçi yok ki, sokakta önüne gelenin kafasını kırsın, sinirini boşaltsın. Kürt general yok ki, millete tepeden baksın, kendini kral, peygamber, tanrı zannetsin. Kürt'ün pisi de gidiyor site yönetimini ele geçiriyor, orada millete kan kusturuyor. Kürt dediğin, bu ülkedeki hakim güç olsa, çok daha tepelerde dolaşacak, site yönetimiyle, mahalle kabadaılığıyla uğraşmaya tenezzül etmeyecek. Sen de topunu kesenlerin çoğunun Kürt değil Türk olduğunu görüp onlara kızacaksın bu sefer. Dikkat edersen, hakim güçler Sunni-Türkler değil de Kürtler olsaydı her şey çok daha iyi olurdu; Kürt yöneticiler, Kürt muktedirler insanlara daha iyi davranırdı demiyorum. Kürt Türk'ten daha iyidir demiyorum. Kürtlerin senin nefretini çeken davranışları salt dışsal faktörlere dayanır, yoksa özünde dünyanın en iyi insanlarıdır da demiyorum. Çünkü bunu demek de ırkçılığın bir başka yönden ifade edilişi olurdu.

İnsana "insan" olarak bakarsan, asansörde komşunun çocuğunu taciz eden pisliklerin bu işi, içlerinden yükselen "Kürtsün sen, bu şekilde davranmalısın, Kürtlük genlerin bunu emreder" sesine uyarak yapmadıklarının ayırdına varırsan, ırkçılık illetinden sıyrılma yolunda büyük bir adım atmış olursun.

Son olarak, şunu bil ki, o senin her türlü eylem ve davranışını "Kürt" olmalarına bağladığın adamlar o dediklerini yaparken Kürt olduklarını sürekli akıllarında tutuyor değiller. Sen bir şey yaparken Türk müsün, Alman mısın, aklına ne kadar sıklıkla geliyorsa, Kürt dediğin "insan" da o kadar "Kürt" haliyle yapıyor onları. Sen bu noktayı kaçırıyorsun; ırkçılık yaptığını söylememiz de bu yüzden.

oha lan herkes irkcilik demis. acip baktiniz mi irkciligin tanimina? irkcilik nedir diye bi yazin lan arama motorlarina :}

sen kendi irkini baska bi irktan ustun gorursen bunun adi irkcilik olur ama, belli bi grubun sana zararlari oluyorsa ve bu yuzden o insanlari sevmiyorsan bunun adi irkcilik olmaz.

işin açıkçası sen ''bu kürtler de hep böyle oluyor yau'' derken içinden geçen ''biz türkler hiç böyle değiliz'' değilse bu ırkçılık falan değildir güzel kardeşim, için rahat olsun. ırkçılığın temelinde etnik milliyetçilik ve 'renk' ayrımcılığı vardır. geri kalanların hepsi modern çağa uydurulmaya çalışılmış eğreti ırkçılık tanımlarıdır.

ben türküm, oransal çoğunluk olarak kürtleri sevmiyorum, gelgelelim türkleri de sevmiyorum. buyrun burdan yakın.

Dogdugumdan beri gazi mahallesinde oturuyorum, bir kac sene oncesine kadar kirsaldan gocenlerin biraz 'tuhaf' oldugunu dusunurdum yalnizca. Kurtler soyle, kurtler boyle diyenleri sustururdum. Ayni kosullarda biz de onlar gibi davranirdik, derdim ama oyle degil galiba ya.

Sorun sevmek sevmemek degil. Benim kafami karistiran "kurtleri sevmiyorum" gibi bi genellemeye gidebilir miyim? İcim hic almiyor ama bu kaidenin istisnalari da hic ikna edici degil.

"hepsi bir olmaz" deniyor ama genetik miras diye bir durum var. Kurtlerin gorunusleri, konusmalari rahatsiz etmiyor ama her seye cok fazla tepkili oluslari, provakatif tavirlari rahatsiz ediyor beni. Bunun yaninda bir milyon iyi taraflari olabilir. olumsuzluklari cok fazla gozume batiyor. Bana da cok tuhaf geliyorlar acikcasi.

cevabım evet; şöyle uzatayım gece vakti uykum kaçmış:
galiba daha önce yazılmamış, ırkçılık dediğimiz şeyin, ve aynı zamanda cinsiyetçilik, homofobi, islamofobi vs. gibi benzer durumların hepsinin dayandığı yer "özcü" (essentialist) yaklaşım denen şeydir. yani bir şeyin, bir kişinin ya da bir grubun belli bir kimliğinden dolayı özünde -ve dolayısıyla kaçınılmaz olarak- bazı karakterlere sahip olduğu düşüncesi. içinde yaşadığımız toplumlar da bizi pek çok "özcü" sınıflandırmalarla donatıyorlar. genel olarak bugünün -özellikle batılı- sosyal biliminde ve hukukunda bu yaklaşım reddedilir ve mücadele edilmesi gereken bir şey olarak görülür; bunun yerine "constructivist" (inşacı?) yaklaşım benimsenir. yani örneğin bir insan "kadın olarak doğmaz ama süreç içinde kadın olur" ya da kimse "kürt olarak doğmaz sonradan kürt olur" vesaire. buradaki vurgu; toplumsal yapının, kültürün, politik yapının onun bunun insanları zaman içerisinde ciddi bi şekilde etkilediği noktasında. ya da belli fiziksel özelliklerin, ırkın, etnisitenin filan hiç bir şekilde belirleyici özellikler olmadığına vurgu. zaten ırk, etnisite filan bilimsel olarak çok problemli kavramlar.

bu üstteki yazdıklarım elbette hiç kimse arasında bir fark olmadığı anlamına gelmiyor. sadece bu farklılıkları nasıl yorumlamamız gerektiğine dair şeyler. bu kategorilerin hepsini tarihsel, kültürel, politik-ekonomik süreçlerin sonucu olarak görmemiz gerekiyor. bu biraz zahmetli bir iş, ama ırkçılık çok kolay.

her neyse, toparlayamıyorum diyeceklerimi, o yüzden durum üzerinden gideyim: senin yaşadığına benzer şeyleri ben de yaşadım ankarada çocukluğumda; doğantepede büyüdüm çinçinde lise okudum. buraları bilenler bilir bunlar kürt mahalleleri değiller. ama çok benzer durumların yaşandığı yerler. ayrıca bu sadece ankaraya ya da adanaya özgü bir durum değil dünyanın neredeyse tüm büyükşehirlerinde, özellikle dengesiz büyümüş sosyoekonomik uçurumu derin üçüncü dünya metropollerinde yaşanan bir şey. demek ki küçükken senin topunu kesenler kürt oldukları için değil, bambaşka süreçlerin parçası olarak orada o kültürün içinde yetiştikleri için bunu yapıyorlar. ve böyle semtler de genel olarak o toplumun en marjinalize edilmiş kesimlerinin yaşadığı yerler (yine küresel bir bakışla bakınca; göçmenler, azınlıklar, çingeneler, işçiler) ve genel kanı bunda (yani, şiddetle kendini ifade etmede) sistem ve toplum tarafından dışlanmışlığın büyük bir rol oynadığı. türkiye özelinde de kürtler bu konuda başı çekiyor, bunun nedeni de 60-70'lerin kırdan kente göç dalgasının ötesinde, 90'larda yüzbinlerce Kürdün zorunlu olarak batıya göç etmesi ve buralarda şehrin en düşük sosyoekonomik seviyeli semtlerine yerleşmeleri olmasın?

senin yaptığın şeyin (yani -benim yorumuma göre- ırkçılığın) birinci zararı işte bu yukarıdaki durum. yani biz sistemin bokluklarını, çarpıklıklarını, bazı grupları marjinalize etmesini göremeyip, bunu onların bir kimliğine (bizim durumumuzda "kürtlüğe") atfedip işin içinden çıkıyoruz. ikinci zarar; ırkçılık insanları bu kategorilere hapsediyor ve bu kategorileri her an her saniye yeniden üretiyor. en başta anlattığım "toplumsal/kültürel olarak inşa edilme" meselesini hatırlarsak, biz sürekli bir "kötü kürt" kimliğini/algısını yeniden üretiyoruz ve sürekli bu kategoriye göre insanları değerlendiriyoruz. bu ikisinin bileşkesi olarak da üçüncü zarar ortaya çıkıyor: toplumun genelinde "kürt" kimliği sadece bir etnisitenin ifadesi olmanın çok ötesinde bir yığın negatif özelliğin atfedildiği ve artık bizden bağımsız bir "şey" olarak ortaya çıkıyor. yani bu toptancı/genellemeci algı herkesin zihnine yerleşiyor ve hepimiz adaletsiz davranmaya başlıyoruz artık. bugün batı anadoluda pek çok ev sahibine memleketini söylediğinde sana ev vermemesi gibi, nasıl bir insan olduğuna hiç bakmadan. veya avrupaya gittiğinde türk kimliğinin, amerikada müslüman kimliğinin, pekçok yerde önüne engel olması gibi. veya geçen okumuştum, bugün abd'de hakimler, benzer suçu işleyen siyah erkeklere beyaz erkeklere oranla yüzde 20 daha fazla ceza veriyorlarmış istatistiksel olarak. yani beyaz-siyah ayrımı hukuki olarak biteli onyıllar olmuş, bu pis algı hala devam ediyor.

yani çok uzun oldu galiba, özetle bu algı boktan bi algı, çok sinsi ve zihnimizi ve vicdanımızı kilitleyen bir şey. vanda deprem olunca sevinenler oldu bu memlekette. bu yüzden sürekli buna karşı mücadele etmek gerek. senin bu gayretini de takdir ettiğimi belirteyim. "kürtleri sevmemek" gibi bir hakkın vardır tabii de, işte onu öyle yaptığın zaman ırkçılık oluyor, ve üstte bir kısmını saydığım nedenlerde dolayı sakıncalı bir bakış açısı. şöyle denebilir: bazı kürtlerin içinde yaşadığı ve benimsediği kültür şiddet/haksızlık vs. üretiyor olabilir. ama buna da 3 şey derim: (1) sadece kürtler değil genel olarak anadolu kültüründe bir ton sıkıntı var; bağnazlık, cahillik, şiddet, farklılıklara tahammülsüzlük falan filan. bi futbol tribününde pekçoğu gözlemlenebilir. (2) bunların kaynağı "kürt" olmak denemez, üstte saydığım pekçok sistemsel/kültürel faktörü görmemiz lazım. (3) bu büyük ağırlığı herhangi bir -iyi ya da kötü- kürt bireyin üzerine yüklemek çok büyük bir haksızlık ve zulüm.

bu arada şu tezde galiba senin büyüdüğün mahallenin gençleri anlatılıyor. mahallenin ismi değiştirilerek verilmiş gençlerin kimlikleri ifşa olmasın diye. bi de ingilizce. ilgini çekebilir.
research.sabanciuniv.edu

@quisuisje Nevruzlarda taşkınlık yapanların kürtler olduğu gerçeği dikkatinizden kaçtı sanırım. Büyük şehirlerde onbinerli aşiret grupları oluşlarını kullanarak cesurca yasadışı işler yapanların kürtler oldukları gerçeği de herhalde dikkatinizden kaçtı. Kamplaştıkları semtlerin sınırları içerisinde burada bize polis karışamaz demeleri de öylesine önemsiz bir detaydır herhalde. Kürdü sokak kedisi gibi kaç tane çocuk yapsa itildiği sosyal tabakadan sıyrılabileceğini hesap edemeyen akılsız bir varlık diye düşünsek evet 15 tane çocuk yapıp onunu sokağa çalışmaya beşini dağa göndermek kürtlerin istemsizce yaptığı bir içgüdü neticesidir diyebiliriz herhalde. Gündüz çalışıp gece bomba imal eden adamın da kürt oluşu, adının içinde "kürt" kelimesi geçen bir terör örgütüne hizmet edişi sanırım pek bir şey ifade etmiyor. Bu çirkinlikleri yapanların kürt olduklarını söylemek çok ayıp çok yazık diyorsunuz.
Tüm bu çirkin işleri bütün Anadolu halklarına mal etmişsiniz. Bunu nasıl başardığınıza aklım ermedi. Tüm kürtlerin terörist olmayışı, tüm teröristlerin kürt oluşu gerçeğini değiştirmiyor. Siz işin içine Tatar'ı, Boşnak'ı nasıl katıyorsunuz? İnsanlar Kürtler derken ayan örneklerden yola çıkıyorlar. Keyfi olarak, kürtlere gıcıklık olsun diye bunları yapanlar kürtler demiyorlar. Siz ise futbol tirbününden, Anadolu insanının tahammülsüzlüğünden bahsediyorsunuz. Bence siz tahammülsüzlük görmemişsiniz.

@True Story
benim anlatmaya çalıştığım şey şu idi: burada "ırkçılık mı yapmış oluyorum" diye soran arkadaşın sorusunda "ırkçılık" teknik bir anlamda soruluyor. bunun teknik cevabını verecek olan da evrensel olarak büyük ölçüde kabul görmüş sosyal bilimler ve hukuk normlarıdır. ben bu normlara göre bunun ırkçılık olduğunu ve neden böyle olduğunu anlattım. bunun da en belirgin kriteri bir ırka/etnisiteye mensup bir bireyi ve herkesi -bireysel ve genel olarak- belli genellenmiş ve "constructed" algılara göre değerlendirmek ve yaftalamaktır. burda da daha evrensel, kültürel, tarihsel ve ekonomik-politik bir bakış açısı önerdim.
şunu görmek ve anlamak çok mu zor: dünyada bir tek kürtler mi nevruz gibi özel günlerde bayramlarda kendilerini otoriteye/devlete/polise karşı şiddetle ifade ediyorlar? cevap hayır. dünyada bir tek kürtler mi sistem/devlet ya da çoğunluk tarafından ezildiklerini/yok sayıldıklarını düşünüp silahlı mücadele veriyorlar? cevap tabii ki hayır. (örneklerle uzatmıyorum, birazcık düşününce aklınıza onlarca örnek gelebilir diye umuyorum, araştırırsanız yüzlercesini dahi bulursunuz). dünyada bir tek kürtler mi aşiret/aile/etnisite bağlarını kullanarak kollektif hareket ederek mafyatik vb. işlerini yürütüyorlar? bunun cevabı da hayır. burada bir çok kültürel/tarihsel faktör devreye giriyor: aşiret/klan kültürü, terörizm, kollektivizm, azınlık hakları, ezilmişlik/dışlanmışlık duygusu falan filan. bunların her biri başlı başına uzun ve karmaşık kavramlar. bunları burda anlatacak olsak bilimsel makale olurdu zaten, ki yazılmış binlercesi vardır.
yani özetle sadece şunu demeye çalışıyorum: insanlar kürt oldukları için bunları yapmıyorlar, daha geniş bir perspektiften bakınca, dünyanın başka coğrafyalarında ve/ya geçmiş zamanlarda pekçok benzer duruma rastlıyoruz. demek ki bu işlerin başka dinamikleri var, altında yatan başka pekçok nedenler var, etnisite bunlardan biri değil, ve bu nedenlerin/dinamiklerin birleşmesiyle bu pratikler ortaya çıkıyor. ben bunu demek istiyorum, ve diğer (ırkçı/genellemeci) bakış açısının zararlarını da önceki cevapta anlatmaya çalıştım.
dikkat ederseniz hiç hakim kültür, çoğunluk kültürü, türk medyası, devlet eğitimi, hegemonya filan da demedim.

çok bi problem olmaz. fakat acil ulaşmak istediğinizde belki sıkıntı yaşarsınız. ya da o size ulaşmak istediğinde. ama işini iyi yapan biriyse zaten buna gerek kalmayabilir. bence daha iyisi yoksa bi şans verebilirsiniz.

yengelerim okuma yazma bilmiyor hiçbirşeyden eksik kaldıklarını görmedim.
telefonu kullanmayı biliyorsa bir de şehir okuryazarlığı varsa; yani örneğin kargo gelince alabilecek, damacana sucuyu, doğalgaz sayacı okuyusunu vs bilecek bir kadınsa sorun olmaz.

Bence iyi niyetli olduğuna inandıysanız gerisi çok dert değil, sonuçta bebeğe ilgi ve sevgi göstermesi önemli olan. Masalını akşam siz okuyuverirsiniz. Sonuçta çoğumuza bakan anane babanelerimizin de çoğunun okuma yazması yoktu.

Ha, 2 yıl sonra değişir tabii durum.

@erasmusda beni hep ispanyola benzettiler;
etrafında çocuk gelişimi filan okuyanlar ve küçük kardeş büyütenler hariç (ki bunun da üniversiteli olmakla alakası yok)
bebekte alt değiştirmiş, gaz çıkartmış, mama pişirmiş, gözde arpacığı, ağızda aftı, popodo pişiği bilen kaç öğrenci var?
hem de 2-3 tane bulacaz bunlardan ha! vay anasını
hayır varsa bilelim bize de lazım olur.

okuma yazma bilmemek zaten problemdir.bence başka bakıcı bulun.

okuma yazma bilmeyen insan mı kaldı yahu

aslında madem anne de 5-6 ay evde, o kadıncağıza yetecek kadar okuma-yazma öğretse ya? hem ilerisi için aklınız da kalmaz.

pek çok cahil çiftçi okumuş ziraat mühendisinden daha bilgili ve tecrübelidir

bence anne bebegin yanindayken kadina okuma yazma ogrenmesi icin yardimci olun.

Tüm arkadaşlara yorumları için teşekkür ediyorum. Eşimle paylaşacağım hepsini.

@feykalade: Evet, hem de sandığımızdan da çokmuş. Ablam bir kadın doğum hastanesinde çalışıyor. Tırnak içinde, "kenar mahalle"de bulunan bir hastane. Hastaların -abartmadığını iddia ediyor- dörtte birine parmak bastırdıklarını söylüyor.

Benim sözünü ettiğim kadın da büyük ihtimalle nüfus sayımında okur-yazar sayılmıştır, çünkü dediğine göre kursuna gitmiş. Ama öğrenememiş. Biz de sanıyoruz ki, nüfusun %98'i okuma-yazma biliyor. Birkaç haftalık kursa giden herkese okur-yazar belgesi verdiğimiz için oluyor bunlar.

Aslına bakarsanız, biz "iyisini bulmuşken bu konuya takılıp elimizden kaçırmayalım" noktasına çoktan gelmiştik ama çevremizden birkaç kişi -aile büyükleri de var aralarında- "Aman, siz ne yapıyorsunuz, okuma bilmeyen insana çocuk teslim edilir mi? Böyle bir risk alınır mı?" diye öyle tepkiler verdiler ki, üzerimizde baskı oluştu. Her 3-4 saatte bir fikir değiştiriyoruz o yüzden. Kadın da bizden haber bekliyor. Bakalım ne olacak.

Deneme-yanılma yoluna girip "Bir süre çalıştıralım, olmazsa 1 ay sonra işten çıkarırız" da diyemiyoruz, çünkü kadın sigortalı işini bırakıp (iş temposu çok çok ağırmış) bizim yanımızda başlayacak. Serde insanlık var, işini bıraktırdığımız insanı 1 ay sonra ortada bırakmak da olmaz. Karın ağrımız o yüzden...

sağol ama sorduklarım dışında bir tavsiyeye ihtiyacım yok.

efekan coskunseven tavsiye ederim.. dunya goz daha pahalidir ama bence deger, goz bu sonucta..
diger hastaneleri ya da doktorlari kotulemiyorum hatta hic bir bilgim yok kudret hakkinda ama bildigim bir sey varsa o da bu tur seylerde teknolojinin onemli oldugu.. en son gelistiren teknigi, aleti alma gucu olan dunya goz bence.. ilasik oldum ben de orada.. yeni bir teknoloji sayilir internetten arastirin
ilasik yapan dunya gozden baska bir yer var mi bilmiyorum ama turkiye ye getiren onlar.. amerikan donanmasinin pilotlarinin olmasi icin onayladigi bir teknik

lasik in bir kademe ustu oluyor daha kisiye ozel.. doktorun soyledigi ise suydu diger ameliyatlar normal ayakkabi ise bu teknik ortopedik ayakkabi

ama benim bahsettigim sube etiler de idi yamulmuyorsam

Kudret göz hastanesinde mehmet ali özdil'e ameliyat oldum, tavsiye ederim.

Kızkulesi - Kişi başı 140 falandı sanırım.
edit: içki hariç.

Anjelique.

Venue bölümünde 5 kişi 1000 tl, club bölümünde absolut: 420 tl, 8-10 kokteyl 300 tl.

rejans,
litera.
midpoint istiklalin de gideri var.

Mavibalık: iki kişi 392 tl + 50 tl bahşiş.

Masquerade Club: absolut 450 tl. kokteyl tanesi
30-40 tl.

en sik olmasa da aklimda kalan, uskumru iyidir. iki kisi ickili 200 300 arasi

chilai. hesabı ben ödemedim tam hatırlamıyorum ama kişi başı 150 civarı bir şeydi sanırsam.

daha asortik yerler de var ama lacivert'i severim ben, 2 kişi 400-500 civarı.

- çırağan tuğra restaurant 2 kişi 350-450 tl arası
- les ottomans 2 kişi 700 tl'ye kadar çıkabiliyor, aman diyim.

Toms modeli bez ayakkabılar olabilir

toms, superga?

imagecache.born2wear.com şu tarz platformlu oxford ayakkabılar çok moda bu ara da bulması biraz mesele

Toms, keds

cezve yoksa tencere vardır.

En küçük boy tencere?

ne kadar ısıtman gerekiyor ?

evde kettle varsa su kaynat. kaynar suyu bi kaseye döke sütü bardakla kaseye koy 5 dk bekle.

tavada olabilir, demlikte olabilir.

bardağa koyup çakmakla alevi bardağa değdirmeden de olabilir.

Düdüklüde ısıt 45 dk kadar. Sonra üstündeki mandalı yavaş yavaş aç tıslasın iyice havası bitince sonra kapağı aç yoksa patlar.

1 ton süt ısıtmayacaksan, düdüklüde 45 dakikada uzun bir süre olabilir

türk malı damgası derken "Türk Malı" mı TM mi ?
TM, trade mark demek çünkü

nestle cafe

Nestle Karacabey fabrikasında üretilmiştir büyük ihtimal.

nestle cafe.(isviçre)
bizim yiyip içtiklerimiz tabii ki türk malı.

ayrıca gereksiz bilgi: milka'yı da burada sabancı üretiyor.

benım bıldıgım nestle ıspanyol markası ayrıca sahıplerı yahudı ancak turkıyede 115 yıldır varlar ve burda uretım yapıyorlar o yuzden turk malı dogru. Gereksız bılgı nescafe ıle bırlıkte jacobs dunyadakı cozunebılır kahve pıyasasını elınde tutan ıkı fırmadır ıkıısde yahudıdır

provakasyon var dediler geldim;

Nestlé, diğer yandan bulunduğu topluma karşı sorumluluğunun bilinciyle hareket eder. 1913 yılında Balkan Savaşı gazilerine gıda yardımında bulunan Nestlé, dönemin padişahı V. Mehmet tarafından devlet teşekkür beratı ile onurlandırılır. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra Nestlé Türkiye'deki faaliyetlerini artırarak İstanbul'daki ofisine ek olarak İzmir'de bir satış ofisi, Samsun ve Trabzon'da da temsilcilik açar....

kaynak:www.nestle.com.tr

şeftali çekirdeği derken içindeki bademimsi şey mi? Öyleyse evet. Yok, çekirdeğin kendisiyse zor, makineyi bozarsın.

şeftali çekirdeği yağlı değil mi? toz değil de macun gibi bir şey olur bence.

direk kabuğuyla atmayacağını düşündüm tabi ki.

ps: (bkz: şeftali çekirdeği)

istanbul ev-iş yakın olursa güzel olur bence. antalya'ya da tatile gidiverirsiniz.

@mavijojobatanecigi benim durumda hangi şehri tercih ederdiniz demek istedim.
kız her durumda iki şehirde de benimle olacak.

antalya = belirsiz kariyer + manevi anlamda rahat yaşam
istanbul = iyi kariyer + iyi para + iş açısından ego tatmini +stresli yaşam

iyi kariyer iyi parayla şehrin stresi azalır merak etmeyin. Her türlü istanbul diyorum, Antalya zaten her zaman cepte gibi görünüyor. İşinizde ustaysanız küçük şehirde bile daha az paraya da olsa iş bulursunuz. Denenmesi gereken şans İstanbul, Antalya değil.

Antalya"yı hiç bilmiyorum ama İstanbul"da en büyük stres kaynağı trafik.ben mecbur kalmadıkça haftasonları evden çıkmam o rezilliği çekmemek için.eviniz ve işyeriniz Anadolu yakasında olacaksa stres kısmen azalacak.bir de şahsi aracınız olursa daha güzel olabilir.benden bu kadar.

stanbul tabiiki maas da iyiyse iyi bir ev tutarsiuniz yakin mesafeden

Birebir değil ama anlamı şu; sen kendin ışıldayan (zihin olarak) biri olmasan da ışığı ileten birisin. Bazı insanların dehaya sahip olmasalar da dehayı harekete geçirme yetenekleri vardır.

tweetdeck ile olur.

masaüstü uygulaması. web'de öyle bir özelliği yok, farklı tarayıcılarla girebilirsin. veya bir tarayıcının incognito modunda ikinci hesapla giriş yapabilirsin.

hootsuite ile de olur

çirkin

demode

kötü

yaş, cinsiyet, yaşam tarzı, hayata bakış açısı, alırken veya kullanırkenki beklentilere bakarak değişiklik gösterir.

kötü.

üstündeki iki tane ince kısım olsa sadece güzel olur öyle bileklikler var onlardan al. kahve krem rengi keten pantol giyince güzel duruyor.

harbi çok kötüymüş

liseli bilekliği beyaz gömlek içi siyah gömlek giyen tarzda :D

tam lisedeyken takılanlardan

Değişim işlemi yapılıyor belgeleriniz varsa.
BTK'ya posta yollayacaksınız. Öncelikle pasaportun kapak içi ve ilk sayfası, giriş çıkışın olduğu son sayfa, resimli sayfa çıktısı alıncak.
Ben iphone için yapmıştım, oradan anlatayım, apple'dan alınma ve üzerinde eski ve yei telefonların imei numaralarının göründüğü bir belge. Bende ikisinin de göründüğü bir belge yoktu, o yüzden yeni telefonun değişimi için verdikleri pdf'in üzerinde oynayarak bir yere eski imei numarasını ekledim.
Son olarak dilekçe. Şu imei'li telefonum tamir gördü ve şu imei no'lu telefonla değiştirildi, ekte ilgili belgeler vardır, kaydın değiştirilmesini rica ederim vs.
Bunları postayla yolluyorsun btk'ya. Takipli yolla tabii. Yalnız sonra yaptık diye bilgi vermiyorlar, ben de bir hafta sonra falan ne oldu bu iş diye bakarken hallettiklerini gördüm. Kendin imei sorgulaması yaparsın ulaştıktan birkaç gün sonra.