bunların atası var friends.

friends hepsinin babası.

friends 3

Formattan değil espri anlayışından gidersek 1 yaklaşık sonuç ile Big Bang Theory, 2 yaklaşık sonuç Seinfeld, 4 yaklaşık sonuç ile de Monthy Python'a ulaşırız.

friends +1
bir de, bu aralar Big Bang Theory hoşuma gitmeye başladı..

modern family

sitcom değildir ama komikli şaka dizisi severim diyenin izlemesi lazımdır.

friends+1

eğer istersen komedi çok var ama tam formatında başka aklıma gelmiyor.

friends ve big bang theory disinda olursa daha da makbule gecer sanki broooos!

two and a half men

friends it is.

hocam himym couplingin 1. dereceden türevi biliyorsun. coupling de ingiliz espri anlayışı olduğuna göre: cinsellik+absürtlük.
monty python (1969) bölümlerinden başlanabilir. oralardan hitch hikers guide to the galaxy (1982) dizi olarak izlenir. oralardan da zaten günümüze doğru it crowd (2005) olsun falan yardırılabilir. hatta bu espri anlayışının karikatür versiyonu da türkiyede yiğit özgürdür diyor yarışmacı arkadaşlara başarılar diliyorum.

ama diyorsan ki daha, o zaman amerikadan friends, seinfeild, taxi, roseanne, everybody love raymond, my name is earl (bunu seversin, yepisyeni), curb your enthusiasm (çok absurt, daha türkiyede popüler değil)

seinfeld'in kafasına alışabilirsen çok başka tatlar alıcaksın. hatta himym, coupling ve big bang theory (2. sezondan itibaren) gayet komik ama geleneksel mizah yaparlarken seinfeld başka dünyaların işidir. 9 sezonu temizleyip altyazısı çıktıkça da curb your enthusiasm dan devam edersin zaten, larry david'e doyaman zira.

(friends'in ilk sezonunun 6. bölümünde falan bıraktım, o kadar mal buluyorum o diziyi. buna göre değerlendirebilirsin önerilerimi)

@kelimeyounu

çok çabuk pes etmişsin 2 sezon sabretmek lazım, sonra bambaşka.

ben izmir'de gitmiştim mcse kursuna. laçka bi insan olduğumdan hiçbir fayda görmedim haliyle. kursa gitmeye ve o kadar para bağlamayı seçiyorsan mutlaka bu iş için kararlı olmalı sürekli üzerine uğraşmalısın. o zaman kursun da faydası olacaktır haliyle. kursta lab ortamı, çoklu bilgisayar ve senaryolar olacağından faydasını görmen olası.

eğer ilgilenirsen elimde microsoft'un orijinal kurs kitapları var. cüzi bi miktara elimden çıkarabilirim.

eğer ki o alanda bir yandan çalışıyorsan kurs faydalı olur. ama önce kursu alayım sonra işe gireyim dersen bocalarsın. sistem mühendisliği ccnp'yi dahi kapsayan bir şey(ben öyle biliyorum) olduğu için illa ki uygulamadan öğrenemezsin.

ne o kursların ne de okuyacağın kitapların sana bir faydası olmayacaktır. ya da şöyle demek daha doğru olur; sana elle tutulur, işine yarayacak ölçüde bir faydası olmayacak görüşündeyim ben. sadece ve sadece o sektörle alakalı bir işe girmiş olursan ve oradaki şirket kültürüde senin kendini geliştirme çabası içinde olduğunu kabullenip ona göre benimsemiş ise bu şekilde öğrenebilirsin. gerisi yalan bence. kendimden biliyorum.
(git: 172354)

mecidiyekoyde babacan (oemci.com) dan aldim ucuz kablo da cope gitti. disi da ici de asir dandik, jack takmak icin bir saat ugrasmak istiyorsan gidip alabilirsin.

rj45 ve kablo mu network kablosu? yazıcıoğlu'nda var 3 mt 5 liraydı galiba.

cat-5 diyorsun mtresi 1tl nın altında olması lazım. bilgisayarcılara fln sor mecidiyekoyde. o sokakta bulursun illa.

praktikerde metresi 0.79 tl, ucunda r45 yok.

avcılardaki bir bilgisayarcıdan 1.5 m yaptırmıştım. kablonun metresine 50 kuruş, iki uca jack de 1 lira dan almıştım. ki küçük bi bilgisayarcıydı. demek istediğim hazır pakette almak yerine özel yaptırın.

karaköye in, perşembe pazarına giderken küçücük bi dükkan vardı mesela. hem ucuzcu epey hem de güvenilir adamlar.
mecidiyeköyde gülbağ'da da bir sürü vardır tabii.

Hım önerilerinizi değerlendiricem ben cat-5 kablo alıcam ve ortalama 60 mt. civarı. bu duyuru yukarı taşınır mı acaba? :S

klostrofobik orumcek ve saz arkadasları na ait.

@incisözlük tabii

(bkz: klostrofobik orumcek ve saz ekibi)

edit: bir de (bkz: chewbacca defansı )

(bkz: #19906677)
(bkz: #19948571)

ve evet, arama butonu işe yarıyor...

iki yıl önce 22 almıştı.

20-30 TL arası bişi alırlar.

noter kafasina gore birsey alir
35 falan derse verme 25 var de ogrenciyim de salla birseyler konusamiyorum de dilim tutuldu tek gozum duymuyor de..

2 gün önce yaptım 20 lira aldı.

illa noter onayı demiyorsa devlet dairesinden bir müdür falan da onay verebilir. tanıdık varsa bir sor derim.

ingilizceyse çok pahalı.

kapı gibi raporun varsa ve raporları inceleyip ikna edici bulurlarsa (ki büyük ihtimal bulurlar) verirler çürüğü. boşuna kestaneyi çizdirme şimdilik :)

(bkz: pembe tezkere)

ayrıca www.radikal.com.tr

edit:link sözlükten alıntıdır.

@mrtksn
akademik kariyer niyetim yok; lisans bana yetecek gibi görünüyor. ki onu yapsam bile sonrası var.. mcdonald's + göz olayları da zor; turp gibiyim.
@sakingitarist
raporlar var da, hangi raporlar çürük için geçerli bulunur ki; masaba$ı i$ de verebilirler bu durumumda, benim niyetim hiç gitmemek.
@herkes
kestaneyi çizdirme niyetim yok da, aktif halde olunca da geçerli mi merak ediyorum. askerlikte yakalanırsan ceza alıyormu$sun, ya öncesinde kanıtlarsan gitmeme durumu yok mudur; yok mu aranızda/tanıdık bi askeri doktor neyin :(

mühim not: kimseyi askerlikten soğutmak da istemem; ya$asın tsk, ya$asın askerlik! helololo

duhül halinde (belli olduğu) resim istiyorlar. pasif olarak resim gösterip yırtan var aktif olunca oluyor mu? bilmiyorum ve sanmıyorum.

aktifte de yırtamama durumu var bence :)

umarım askere gidersiniz ve şansınıza da doğu'da bi karakol çıkar.

@ahtapotsalatası
umarım ölürsün.

yurtdışı olayı var hafız. 3 yıl falan yurtdışında resmi olarak çalışınca bedelli var 28 gün.
bi de abartmaya gerek yok ya. 5 ay işte. zaten kafan meşgul tıkır tıkır geçiyo zaman. kitap falan okursun bol bol.

@dorian greyfurt
hiç olmazsa ona giri$eceğim de ($artlar elverirse) saçıma (yıllardır uzatmı$ım) zarar gelsin istemiyorum. hadi onu geçtim, bi de nereye dü$eceğin muâllâk; garip bi yerde ahtapotsalatası kıvamında bi komutana denk gelebilirsin. 'ü$üyoruz reis' kıvamında ölme/öleyazma ihtimalimi bile göze alamıyorum.

@bunch of
counter falan oyna sen, 5 numaralı silah vardı orda çok iyiydi; sonra n'ooldu bilmiyorum :/

bence boşuna hayal kurmayın, gidip yapacaksınız o askerliği.
migren, karaciğer ile falan bırak çürüğü, eğitimden bile yırtamazsınız (acemi birliğinde yaptım askerliğimi, 4 dönem gördüm, kimler geldi aklınız şaşar). yurtdışı da alt kattaki bakkal değil, öyle her canınız istediğinizde gidip istediğiniz kadar kalamazsınız. cinsel ilişki olayını ise şakasına söylediğinizi farzediyorum.

@turkish tekila
ye$il pasaportum ve iyi derecede ingilizcem var; gider çalı$ırım. benim için askerlikten çok daha kolay ve keyifli bir süreç olacağından da $üphem yok. çalı$ma iznini de alınca çatır çatır çalı$ılır; ki bunun ardından tam muafiyet söz konusu olsa imkânlarımı da zorlarım hiç dü$ünmeden. askere gitmemek de hayalperestlik falan değil; mümkün bu belirli $artlarda, ben de o $artları ara$tırıyorum.

toplumu askerlikten soğutmak hukuki bir suçtur.

@0dy
+rep
bunun için yukarıda askerliğin ne kadar iyi bir $ey olduğunu, tsk'yı ne kadar sevdiğimi belirttim. 'mühim not: kimseyi askerlikten soğutmak da istemem; ya$asın tsk, ya$asın askerlik! helololo' $eklinde; soğuyosa toplumda vardır bi $ey.
benim sağlık problemim olduğu için yapamayacağımı dü$ünüyorum ne yazık ki :( gönül ister yapmak; ama fizyolojim elvermiyor. cinsel tercihlere saygı duymamak, ayrımcılık yapmak vs. de insan haklarına aykırıdır; suçtur.
(bkz: masum değiliz)

@ateistanbul gel beraber resim çekilelim ikimiz de yırtalım. ikimiz de tanımıyoruz birbirimizi, ibne de değilim lan gülme. ben de üniversite mezunuyum ama 5.5 ay da çok. yurtdışına gidecem bende olmazsa. ama resim onlarda kalıyosa yandık.

yurt disina yuksek lisans vs. egitim gibi biseyle gitmeyi dene, sonra oralarda is falan ayarlamaya calisirsin. yesil pasaport ve ingilizce calisma izni almani kolaylastiracak seyler degil. bir de 3 sene calisinca dovizli yapabilirsin ama askerlikten sonra da donup 6 ay mi 1 yil mi ne calisman gerekir. tekrar edeyim ki yurtdisinda bir yerden calisma izni almak bir hayli zor / imkansiza yakin eger cok ozel bir konuda uzman vs. degilsen.

@shell :)
orada 5.5 ay'ı da çok bulan insanları gördükçe mutlu oluyorum; insanlar çok normalmi$ gibi kanıksamı$ genelde. + ben de ibne değilim hocam. olmayı da dü$ünmüyorum; ama 'bi kereden bi $ey olmaz' mantığına götürür bu $artlar adamı :) dü$ündüm de resimler bizde kalırsa 'askerlik hatırası' olarak saklanır falan, onlarda kalırsa da ilerde ünlü olmadığımız sürece sorun çıkmaz gibime geliyor (:

@interkamil
zaten y.dı$ı olayı en son ihtimal; bedelli vs.'den de öte muafiyet alma durumum olsa iyi olacak (@0dy'de söylediğim üzere fizyolojik açıdan iyi olacak; yoksa çok istiyorum askerlik yapmayı, vatanıma milletime hayırlı bir birey olmayı) cCc

silopi'de yüksekova'da yapan bazı arkadaşlarım biz her gün s.kildik diyor aylarca. sen bir kere s.kilirsin ne olacak diyor hacı. gülüyorum şimdi ama dur bakalım ne olacak. ben de ciğerimden ameliyat olmuştum ama yerler mi bakacağız.

not: askerlik çok iyidir. her Türk genci askerlik yapmalıdır. her Türk asker doğar. ay akşamdan ışıktır.

@shell
umarım ciğerlerin hayat boyu sana yardımcı olur (:

soğuyan arkada$lara zorunlu not: $ehitler ölmez, vatan bölünmez. + en büyük asker sizin asker.

şu radikal linkini okurken şunu gördüm soğudum yeminlen eşcinsellik isteği kalmadı içimde:)

“Doktor fotoğraflarıma baktı ve yüzümün açıkça belli olmadığını söyledi. Ardından benden yeni fotoğraflar çektirmemi istedi. Fotoğraflar konusunda bana yardımcı olan arkadaşım Ankara’daydı. Yanımda sadece güvendiğim, ancak aramızda cinsel ilişki bulunmayan bir dostum vardı. Çaresizlikten bu işi onunla yaptık."


edit: ccc'ler uyanmadı daha. ben yazayım şimdi faşistlik yapmasınlar. "40 yapar"

i.radikal.com.tr fotoğraf da harikulade :)
o kısmın ba$lığı da süper: ‘Fotoğrafları bastırırken çok sorun yaşadım’ zaytung haberi gibi..

(bkz: beyin bedava)

@shell: arkadaşlarınıın dediği kadar zor değil be. özellikle kısa dönemleri kimsenin iplediği yok. geçer gider.

"Karşınızdaki insanların eşcinsellikle ilgili bilgileri medyadan edindikleriyle sınırlı ve siz de o profili seçmek zorundasınız."

bu arkadaşın da tsk hakkındaki bilgisi medyadan edindikleriyle sınırlı sanırım. eşcinsellere karşı ön yargılara değinmiş hep ama kendi ön yargılarını görememiş.

ateistanbul, şahsi kanaatim git yap askerliğini. girdiğin her iş görüşmesinde bu soru sorulacak, arkadaş ortamında sorulacak özel deyip kestirip atarsan insanların kafasında soru işaretleri olacak. karaciğer raporunu bile sunma bence.

ya ne epilepsi hastaları ne şizofrenler, yapıyor. turp gibiyim diyorsun başım ağrıyor askerlikten yırtar mıyım diyorsun puhahaha

tüm hastalıklarını bildir. sonra askeriyede başına bişey gelirse bakımsızlık ve ilgisizlikten ölüm noktasına gelirsen vay babam ben niye hastalıklarımı bildirmedim vs. dersin. şubedeki ilk sağlık kontrolüne girdiğinizde bildirirsiniz.


ayrıca hastalığınızın büyük ihtimal herhangi bir engeli yok gayet askerlik yapabilirsiniz. hatta boyunuz posunuz varsa komando olmak isterseniz komando bile yapabilirler.bu gayet kesin maddelerle belirlenmiş hastalıklar dışında hastahanede tetkikten geçmeden gidip gidemeyeceğinizi anlayamazsınız. fakat 1 ay boyunca askeri hastanede güzel güzel gezebilir ucuz ve leziz yiyeceklerinden yiyebilirsiniz. ama dikkat edin raporlarınız kaybolmasın. takibini acı acı yaparsınız. ayrıca askeri hastahaneden tekrar rapor çıkarmanız gerekecek askeri hastahane devlet hastahanesi raporlarını tınlamamaktadır ve güvenmemektedir. haliyle raporunuzu aldığınız hasthaneden tekrar rapor çıkarıcak ve tekrar askeri hastahaneden aldığınız bir raporla (çifte rapor)
doktorunuzun ( büyük ihtimal albay - korkma o kadar hızlı olacak ki görmeyeceksin bile ehe ehi ) karşısına çıkıcaksınız.

bu süreç yaklaşık bir ay sürecek ve sonunda askere gidiceksiniz ve eğitime çıkmayacak genelde koğuşta oturacak veya iş yapacaksınız.

askerliğe gerçekten gitmesi imkansız görünen sakat, ağır hastalık geçirmiş insanları hastahanede görünce içiniz kahrolacak bu insanların zamanını çalıp kalabalık yaptığınızı farkedeceksiniz.

tabi götünüze fili livata yaptırıpta yırtma ihtimaliniz var. bence bunu siz düşünmelisiniz tam size göre fakat askere gittikten sonra 1 ay içinde hastahaneye gönderilir pembe teskerenizi alırsınız.

son cümlemi tüm hasta olupta askere gidemeyen ve türlü zorluklar çeken insanlarla dalga geçtiğinizi, götünüzü siktirmekten hoştnut bile olabilceğinizi düşünerek söyledim.

(bkz: sike sürülecek aklı olmamak)
(bkz: liseli detected)

@fukka vb.
halkı askerlikten soğutma suçu varmı$ ya; o eğer gereğince uygulansaydı, hakikaten hapishaneden çıkamazdınız.

araçtan araca değişse bile ortalama 100 km'de 15-20 tl civarı bir şey yakar..

10$-14$ arası

araçtan anlamadığınıza göre 100 km de 23 tl den aşağı hesaplamayın.

evet, herhangi bir sesten müzik yapılabilir.

emek harcanıyor ki hepsinde. vuvuzela çalınırken bile emek harcanıyor mesela.

elektronik müzik, bir müzik türüdür ve dolayısıyla sanattır..

bana göre, emek harcamadan asla 'müzik' yapılamaz. ama elektronik müzik de hiçbir emek yok ki ben zaten onu müzikten saymıyorum.

edit: canlarım benim ben de benim sevdiğim müzik tarzına eleştiri gelse sevinmem ama farklı düşüncelere de açık olmak lazım değil mi? yukarıda yazdıklarımın tamamen arkasındayım, bu konuyu tartışmayı isterim ama ne yeri, ne de zamanı. bu asabilikle bir yere varılmaz. hadi öptüm bb.

ben ıslıkla dokuzuncu senfoniye kadar geldim.

elektronik müzikte duygu soruna bazı parçalarla yanıt vereceğim;

missing (todd terry remix) - everything but the girl
remind me (someone else's remix) - röyksopp

bunları dinle, sonra gel bakalım emek var mıymış, duygu var mıymış.

teyallahım ne insanlar var ya...

elektronik müziğin sanat olup olmadığını anlamak için bir konçerto, bir arya dinleyin de 'gerçek' sanatın ne olduğunu anlayın. kimsenin müzik zevkine karışacak değilim ama neyin sanat olup neyin olmadığını bilmek lazım.

elektronik müzik olarak neyi ele alıyoruz, zira dinlediğimiz herşeyde zaten elektronik birşeyler var,
triphop taki elektronik davullardan dolayı emeksiz mi sayacağız

yada en basitinden midi klavye ile bas gitar samplesi çalınca emek oluyorda bir sawlead çalınca emeksizmi oluyor.

elektronik müzik içinde deli gibi müzik bilgisi lazımdır, elbette emek vardır
ama her müzikte olduğu gibi iyi müzik ve kötü müziği ayırt etmek lazımdır.

elektronik bir müzik türü müdür ?

- evet elektronik bir müzik türüdür. ve elektronik müzik çok geniş dallara ayrılan bir müzik türüdür. dubstep'den tutun chillout'a kadar gider bu yol.

elektronik müzikte duygu var mı?

- bana göre en fazla duygu içeren müzik türü elektronik müziktir.

"elektronik müzikte emek yok"

bunu söyleyebilen birisi "müzikten anlamıyordur". bu kadar basit. 2 kere 2 = 4. sen elektronik müzigi hayatında sadece clublarda duydugu müzik zanneden zihniyetin bunu söylemesi çok basit ve anlanabilir.

howard shore ile yapılan bir roportajda bu konu üzerinde durdular. howard shore elektronik müzigin şu an icra edilen en kaliteli müzik türü oldugunu üstüne basa basa söylüyordu. (2005-2006 arası bir roportajdı) Ayrıca hangi sanatçıları takip ettigi sorulunca, bir Trance efsanesi olan Airbase'i göstermişti.

www.youtube.com

Gidin, Trance dinleyin, Chillout Ambient Lounge Downtempo dinleyin. Commercial House'ı elektronik müzik sayanlar, sizler bu konularda fazla yorum yapmayın. Benimle aynı ortamda bu konuyu açmayın. Fena ezerim.

Çok uzun bir yazı yazacaktım ancak bu kadarı yeterli.

elektronik müzigi dinlemeyi bilmek lazım önce. evet.

bir de rock müzik icra edip hastası olan bir arkadaşım elektronik müzigin rock müzikten etkiendigini söylüyordu. odasında ise elektro gitar asılıydı. hala her müzik türünün digerlerinden az da olsa etkilendigini, hiç bir müzik türünün digerinin "alt kümesi" olamayacagını anlamayanlar var.

burada "bizim pink floyd, deep purple gibi, rolling stones gibi efsanelerimiz var diyip" elektronik müzigi küçümseyen kişilerin kesinlikle bir kaç tane elektronik müzik "efsanesi" dinlemesi gerekiyor. araştırınız.

elektronik müzik dinleyen bir insan değilim, ama devils trill bir işin sanat olup olmayacağını sizin kıstaslarınız belirlemiyor. kaldı ki elektronik müzik ileri seviyede müzik bilgisi gerektiren ve emek harcanan bi müziktir.

Müzik entrumansız yapılmaz. Bilgisayarda yapıyorsanız enstrumanınız bilgisayardır.
Emek harcamadan müzik yapılabilir ama başkalarının emeklerini harcamak gerekir bunun için.

Bir de elektronik müzik dediğiniz çok geniş bir genre. Şu dj lerin çaldığı sürekli kendini tekrarlayan ritimler de bu genreın içinde Mike Oldfield'da. Çok saçma örnekleri de var ama başyapıt diyebileceğimiz örnekler de var.

Bir de elektronik enstumanları entruman olarak kabul etmemek o kadar saçma ki. Acaba Moog'dan çıkan sesi ne gibi bir akustik entrumandan çıkarabilirsiniz. Çıkaramazsanız bu gibi seslerden feragat mı edeceksiniz.

Bir de konçerto, arya dinle falan denilmiş. bir konçertoyu tamamen elektronik enstrumanlarla çalabilirsiniz. Hatta elektronik bir enstruman için (mesela hammond orgiçin) bir konçerto bile besteleyebilirsiniz. Kubrick'in A Clockwork Orange filminin müziklerini dinlerseniz klasik eserlerin elektronik enstrumanlarla nasıl icra edildiğini görürsünüz.

elektronik müzik 19. yy sonundan itibaren başlamıştır. ancak günümüzdeki şeklini daha çok 1950'lerden itibaren aldı desek hiç de yanlış olmaz. özellikle pierre schaeffer'in "concrete musique"i ile karlheinz stockhausen'ın "electronische musik"i öne atıp geliştirmesiyle, ses örneklemesi ve sesin işlenmesi, müzik içerisindeki yerini en sağlam haliyle aldı.

öncelikle elektronik müziğin aslında hiç de yeni olmayan, aksine önemli geçmişe sahip bir müzik yapma çeşidi olduğunu belirtmek istedim. malum yanlış bir anlaşılma var gibime geldi. şöyle ki, elektronik müzik sadece chill-out, drum n bass ya da trance'den ibaret değildir.

matematik, geometri ve mimarinin özelliklerinden yararlanarak bu müziği üreten çok fazla elektronik müzik sanatçısı vardır. kimisi tam bir programcı edasıyla dijital ortamda kodlamalar yaparak müziğini üretir, kimisi ise, analog modüler sistemler kurarak ya da analog olarak üretilmiş sesi, dijital ortamda process'e uğratarak bize sunar. ve tüm bu olanlar sandığınız kadar basit bir süreç değildir.

buradaki önemli nokta, elektronik müziği nasıl ve ne olarak algıladığınızdır.

amma aşıkmışsınız elektronik müziğe yaa. tamam her şey emek olduğu gibi elektronik müzikte de emek vardır. ama ve lakin benim uğraştığım müziğin yanında elektronik müzikteki emek hafif kalıyor.
bilgisayarla falan programlamak farklı, tuşe de elin yara olana kadar kreutzer çalmak farklı.
bir paganini eseri çalabilmek için değil yıllarını, tüm hayatını ona veriyorsun. parmakların yara, sırtın, belin, boynun ağrıdan geçilmez duruma geliyor. sadece bir notaya bile günlerce uğraşıyorsun. haftalarca kreutzer, han sitt vs. kasıyorsun. çalışıyorsun, çalışıyorsun ama hoca beğenmiyor. sayfalarca süren en can sıkıcı, en zor etütlere çalışıyorsun. enstrümanını çalmadığın zaman bile parmakların sanki çalarmış gibi hareket ediyor, çünkü ondan başka bir şey düşünemez hale geliyorsun. bir nevi çıldırmak yani. sizin 5 dakika dinleyip geçtiğiniz eser üzerinde o kadar çok emek var ki bunu, o enstrümanı çalandan başkası anlayamaz.

biri için ömrünü veriyorsun, diğerini ise dijital ortamlarda yaratıyorsun. aradaki o kadar çok emek farkı var ki yazacağım hiçbir şey ifade edemez bunu. ayrıca kendimi övme meraklısı değilim ama, 'müzikten anlamıyor' denilecek son kişilerden biriyim emin olun.

herkes kendi sevdiği müziği dinlesin. hiç yoktan yere düşmanlık yaratmaya gerek yok.

susucam diyorum olmuyor.

devil trill, güzel arkadaşım. sen elektronik müzigin bilgisayarda çat diye yapıldıgını mı sanıyorsun? benim ugrastıgım müzigin yanında hafif kalıyor ne demek? elektronik müzik tüm müzik dalların arasında "yapım sonrası" en fazla emek harcanan müzik türüdür. senin çaldıgın, bahsettigin isimler zaten müzige yön veren isimler. sen gelmiş klasik müzikle günümüz müzigini kıyaslıyorsun ve çaldıgın şeydeki emegin fazla oldugunu söylüyorsun. sen 1700 1800lerde yapılan müzigin yapım şartlarıyla günümüzün şartlarını bir tuttugundan böyle konuşuyor olabilir misin?

kısacası her müzik türünün kendine has bir havası dogası vardır. ben transa'nın söylediklerine katılıyorum ama biraz sert çıkışmış kendisi. onun verdigi link'e bir ekleme de ben yapayım :

www.youtube.com

1.45'den sonrasını dinleyiniz, klasik müzik etkilerini yaşayınız. bu başlıkta elektronik müzik fazla savunulmuş ama umarım türkiye'de hak ettigi ilgiyi görür.

elektronik müzik çok emek isteyen, çok müzik bilgisi isteyen, nota bilgisi isteyen bir sanat dalıdır. sanattır. duygu vardır.

devills trill ise elektronik müziği beğenenleri kendi cevabına karşı gelinmiş gibi değerlendiren bir bireydir. ya cevap verip durma adamın sorusunun içine etmişsin. kimse seninle tartışmamış ki. kime cevap veriyorsun?

elektronik müzik yapmak için bile bence bi enstrüman çalmak şart çünkü ritim duygusunu geliştirmen lazım

elektronik müzik de bir müzik türüdür. sevenlerine de saygı duymak lazım. elbette kişisel zevkler tartışılmaz fakat genel manada müzik dünyası da gitgide bu yönde bir müziğe doğru evrilmektedir. Bunun en önemli getirilerinden biri de eski sistemlere göre çok daha az bir maliyete oturduğunuz yerden bir orkestra kurabilmek olmalı.

öncelikle herkesin bir başka müzik türü müzisyenine, bestecisine ve dinleyicisine saygı duyması gerekir.
genelleme yapılırken de dikkat etmesi gerekir.
en duygusal müzik elektronik müziktir demiş bir türk düşünürü az önce yukarılarda bir yerde...
hayatınızda kaç kere klasik müzik dinlediniz? ne dinlediniz?
neye göre kime göre karar veriyorsunuz?
mozart, verdi requiemdeki duygu yoğunluğunu, adnan saygun yunus emre oratoryosundaki duygu yoğunluğunu algılayabilecek kadar derin bir algınız var mıdır?
elektronik müzik dum tıstan ibaret değil elbette, bunun farkındayım. ama lütfen bu müzik türü için en yüksek duygu yoğunluğuna sahip gibi saçma sapan sıfatlar koymayın, gülerler...
farkında mısınız bilmiyorum ama ben de herhangi bir müzik için bunu koymuyorum...
bu biraz kişisel bir olgudur zira.
her ne kadar bir müzik parçası 10 saatte (attım) diğeri ise 7-8 ayda besteleniyor; bir müzik parçası tek kişi ile 1-2 saatlik bir prova ile diğeri ise 100lerce kişi ile 20-30 saatlik bir prova ile anca sahnelenebiliyor ise de ikisine verilen değer, tamamen kişinin algısı ve dolayısıyla algılayabildiği ve sonrasında hoşuna gidebildiği doğrultuda yüklediği değerdir...
bugün müzik gibi sanatın önemli bir konusunda bile "pr" "reklam" türevi ticari konular konuşuluyorsa o zaten müzikliğinden çıkmaya, ticari bir olgu olmaya yüz tutmaya çalışan birşey olmuştur zanımca...
konuya gelince.
eskiden, özellikle kompozsiyon bölümünde okur, saatlerce kontrpuan ve armoni kasarken elektronik müzik türünü ciddiye almaz, müzik olmadığını düşünürdüm.zira dj olup eline turntable alan -ki teknoloji sayesinde gerçek pikaplarda kullanılmıyor artık- kendini müzisyen ilan ediyor... öte yandan 3-5 akor bilen gitarı kendi kendine öğrenmiş kişiler de müzisyenim diye geçiniyor... kim müzisyen peki? ben mi o mu? konservatuvarda resmi sınav saati 12-24-48 saat gibi hayvan uzun sürelerde olan, odada günlerce çalışarak ortaya bir şey çıkartmaya çalışan, kağıdını jüriye teslim ederken bile kafanda acaba orasını öyle yapmasaydım daha iyi olurdu türevi düşünen bizle mi gerçek müzisyendik, yoksa orda burda çeşitli kayıtları sample edip stüdyosunda çok büyük emek harcayarak ortaya şarkı çıkartan gubikler mi?
enstruman, kelime itibariyle araçtır zaten. kim hangi araçla müzik yaparsa o müziktir. ama müzik, baside indirgendiğinde duygu ve düşüncenin notalara aktarılması ise, bir tarafta sıfırdan yaratılan bir duygu hüzmesi, tamamen size ait, daha önce kimse tarafından yapılmamış, edilmemiş bir duygu bulutu varken öte yandan birilerinin birşey çalmasına muhtaç olan, başkalarının duygularını kendi duygusuymuş gibi özümseyen kişiler var...

bestecilik orkestra şefliği haricinde esasen kemancıyım bir fiil 10 yıldır önemli bir orkestrada çalan. birçok tv, reklam, albüm, dvd kayıtlarına giriyorum 100lerce kez. her seferinde de önem arzedip sorarım, nasıl olsun diye... çünkü notaların içindeki duyguyu bir tek müzisyenler anlar. aranjörler veya prodüktörler değil. ama para kazanmak için onların istediğini hatta onların hayal bile edemeyeceğini en kısa sürede en kolay şekilde ortaya koyman gerekir. sorarsın nasıl olsun usta diye, şöyle olsun böyle olsun diye söyler kendi dağarcığındaki müzik bilgisiyle. çok kötü ise durum, çalarsın yok olmadı şurayı gııy gıy burayı gıy gıy gııy yap der bu mu dersin... yine olmazsa zaten hiç oraya gitmemeliydin...

şöyle birşey var, mutlaka alakalıdır...
bir takım tesbitler yazıyorum, belki hoşunuza gidiyor, belki gitmiyor bilemem. ama emeğe saygı ise söz konusu olan, laf edememelisiniz...
zira bir elektronik müzik müzisyeninin (yazar bu lafı yazarken çok güldü kendi kendine...) eğitimi kaç senedir? pardon, sene midir? aletleri çözdüğünde zaten içindeki duygusunu enstrumanları olan o aletlerle halka sunamaz mı?

ben size yazayım okuyunuz. klasik müzik kemancısının minimum eğitim süresi 10 yıldır. 3 yıl ortaokul, 3 yıl lise, 4 yıl üniversite. konservatuvarda geçer bu yıllar ve sizin anca üniversite karşılaştığınız finaller, vizeler ortaokul bebesinin karşısındadır.
eğitim sistemi çoğu avrupa ülkesinden daha köklüdür.kendisini daha da geliştirmek isteyen müzisyen, mezun olduktan sonra yurtdışında okul araştırır. birebir eğitim sisteminden ötürü iyi bir hoca bulur, gideceği ülke ile ilgili maddi manevi herşeyi hazırlayabilirse çeker gider... 1-2 sene yüksek lisan sonasında ülkesine 3-5 senelik kazanımla döner...

diğerinde ise belki arada bir setupı için birkaç bin dolar ödüyordur...

başka bir türk düşünürünün sarfettiği youtube linkine de üşenmedim tıkladım.
söz konusu elektronik müziğin en efsane grubunun muhteşemötesi muazzamissimo eserini de dinledim.
dayanabildiğim kısmına kadar olan form analizini yazıyorum.

8 ölçü elektor kick girer.
2. 8 ölçüde hihatler girer.
16 ölçü sonrasında 3. 8 ölçüde o ünlü efsanevi melodi girer.
do minördür, daha dün annemizin melodisinden biraz daha komplikedir.(söz konusu daha dün annemizin melodisi mozart tarafından bestelenmiştir.helal, ne güzel kompğlike birşey yapmış mozarttan bile komplike... ama o beste esnasında mozart 4 yaşındaydı...) neyse,
bu parçanın o muhteşem melodisi 3 kez tekrar ettiğinde takribi 4. tekrar girerken bir crash sesi gelir. reverse edilmiştir ve 4. tekrarın başındaki ölçüye kadar uzatılmıştır...
bu böyle sürer gider.merka ettim gerçekten böyle mi sürüyor diye, yok sürmüyormuş. usta müzisyenler bundan sıkılıp parçanın 2.30 ları civarlarında bu melodiyi es geçip başka bir melodi bulmuşlar.bu melodi inici yapıda bir melodi o da sürüyor hayli...
yapılan en enteresan gelişme, bu mzikte herşeyin üstüste bindirilmesi.ama bunu 8 ölçü 8 ölçü yapıyorlar ki dinleyici iyice algılasın. yoksa basmıyor sanırım...
oysa senfonik olaylara bakıldığında aynı anda zaten 15-20 ayrı track var.(yazar burada algıda seçicilik için elektronik müzik ağzıyla konuşur) her track, kendini asla tekrar etmediği gibi, diğer tracklerin de pek tekrarı değil... üstüste eklemek bahsinde zaten üstüste gelirken, ayrıca yatay biçimde de ciddi bir form oluşiturmakta. 8 ölçü olan bir tema, tekrarıyla total 16, hadi bir tekrar daha yapalım desek 32 ölçüğ sonrasında gider. yerine bir başka tema gelir. bazen temasız, geliştirme bölümleri, köprüler ve diğer parçalı yapıdaki formlarla gelerek dinleyiciyi monotonluktan çıkartır.sürprizli bir yapıda bambaşka şeyler doğurur...
duygu ön plandadır. kimi senfonik eserler, senfonik şiir tadında konusu olan, birşeyler anlatılan şeylerdir... bunu en iyi anlamanın yolu (esasen çocuklar için yazılmış olsa bile) prokofiev'in peter ve kurt'tudur.


...bu mudur sizin duygu dediğiniz şey?
eğer buysa çok duygusuz bir nesil yetişiyor azizim !

eğer buysa sizin top noktanızdaki elektronik müzik, bir mozart requiemi alıp oturtursanız bilgisayar ortamına, her 16 ölçüsünden bir elektronik parça çıkar. tek requiem ile de muhtemelen hayatınız boyunca dinleyeceğiniz binlerce elektronik parçayı dinlersiniz. daha da ihtiyacınız kalmaz...

yazıktır beyinlerinize, kulaklarınıza...

son sözü şöyle söylemek istedim...
nota bilmeden müzisyen olunmaz.
budur.
2x2=4...



saygılar.

"The shirts are usually kept tied in a ball overnight to get them to wrinkle.[77]"
en.wikipedia.org

aynı soruyu bayan arkadaşlarıma soruyorum, bulurlarsa haber versinler diye. ama tahmin ettiğim dockers ve camelda yok. o kumaş çok garip bir kumaş bu başlığa yazdım ki kaybetmeyeyim belki cevap veren olur.

görsel koysaydın. house izlemeyenler de var :)

c&a da var işte abi bir sürü nasıl arayıp da bulamıyorsunuz...

hayır c&ada yok

redbull iç.

bir süre ayakta durma şansın varsa, uyku dalgası gelip böyle bir an için düşer gibi olunca sağlam uykun kaçar. ayakta dur.

(git: 44229)

dışarı çık biraz yürü önce.. marketten soğuk neskafe al. iç onu. tuvalette elini yüzünü enseni yıka. yapman gereken acil bir iş yoksa intertte sevdiğin şeyler yap. öğle molasına kadar dayan, öğleden sonra açılır büyük ihtimalle.

bişeyler yemeden düzelmiyor , canlandıracak bişeyler iç gizli gizli

git bi elini yüzünü yıka.

2 tane redbull iç.

öğrencilikte final zamanlarından kalma en büyük klişe "kahve-kola"dır. yarım bardak kolanın içine bir kaşık kahve at. içmeye çalış. cin gibi olursun.

@katina scissorhands kolaya neskafe eklediğinde o kola köpük manyaa olur. dikkat.

olmuyor. sadece mideyi delme ihtimalin var.

100 e yakın

noterlerde sabit fiyat uygulanmıyor.
aynı şehirdeki iki noter arasında bile fark oluyor.
yukarıdaki belgelerin bir tanesini 15 ila 20 liraya onaylatabileceğinizi tahmin ediyorum.
ancak bir belgeden birden fazla onaylattığınızda fiyat düşüyor sonrakiler için. bu yüzden üçer tane filan yaptırın, diğer başvurularda da kullanırsınız. tabi ihtiyaç hasıl olacaksa.

istanbul ve ankara'da sayfası 22 lira.

Fotokopi tarzı şeylerde 19,50 liraydı ama zam gelmiştir kesin. 4x19,5 diye düşün sen en az.

eğer ki o belgeler ingilizceyse benimki gibi, 400 ilra civarı tutar. darmadağın ederler ayağında don bırakmazlar. tercümesi falan bayağı para tutuyor.

ya genelde kendi okulundan mezuniyet belgenin onaylı fotokopisini, transcriptin resmi onaylı versiyonunu alabilmen lazım. noter onayına gerek olmayabilir iyi araştır. özellikle ales belgenin onaylatılmasına gerek yok bence, bazı okullar internet cıktısını bile kabul ediyor.

ist üni kabul etmiyor illa onaylı diyor. birde hacı mezun oalı 7 yıl olmuş 20 lira onay parası versem daha kolay olur okuldan almaktan :) zaten şehir dışında okul.

tavlada vur kaç yapıldığı anda kapatır bir daha da o kişiyle oynamam. dışarda yapılınca kural dışı sayılmaz ama gıcık olmak icin bahanedir.

yasak değil de etik değil. biz "yavşak"lık diyoruz..

ha içeride önce vurup sonra vurduğu taşla herhangi bir açığının üstünü kapayıp kapı yaptıysa o zaman sorun yok. yani 5-2 geldi diyelim. 5 ile sizin taşı kırdı, 2 ile de tek duran taşın üstünü kapadı. bu normal. olabilir. ama vurup zaten var olan kapının üzerine koyduysa taşı ayıp. uyuz olurum ben de.. ama böyle bir kural olduğunu sanmıyorum.

götünüzden kural uydurmayın. tavlada yasak falan yoktur. zarın oynayabileceği her hamleyi oynamak serbesttir. ister vurur kaçarsın, ister tepesine kapı alırsın, yasak falan yoktur. kapatıp oynamayan da gelen zarı hazmedememekten başka bir şey değildir. tavla dediğin gelen zarı akıllıca ve sana avantaj sağlayacak en iyi şekilde oynama oyunudur. bu kural, zar işinize gelmeyince mızıtmaktan başka bir şey değildir. asıl rakip vurup kaçınca ağlamak, kız gibi oynamanın daniskasıdır. tavlada zar müsaitse istediğini oynarsın.

ha vurup kaçana takılmak için konuşursun, dalga geçersin, racon icabı takılırsın. o ayrıdır.

tavlanın da bokunu çıkardınız ha. elbette açık pulu vururum, sonra da vurduğum pulu gider, var olan kapının üstüne koyarım. veya orada açık bırakacağıma, gidip ileride açık bırakırım. o da benim stratejimdir. buna mızıyıp "vur kaç yaptı ühüü" diyen adamla da ben oynamam. ne var lan bunda. pul çalmadıkça, zar tutmadıkça, çaktırmadan fazla/eksik oynamadıkça, kısacası hile yapmadıkça zar ne gelmişse istediğin pulla, istediğin şekilde oynamak serbesttir. etiği götüğü yoktur hoca.

ne alakası var kardeşim oyun bu daha fazla oyun sayısı kazanabilmek için yapılır tabi. kuraldışı değil bi kere.

kapatıp oynamamak gelen zarı hazmedememek değildir evet ama bu kendisi içinde geçerli bir şey. üstüne kapı alabiliyorsa vurup kaçmak olmaz zaten.

herkesin doğrusu kendinedir biz büyüklerimizden "yavşakça" oynamamayı öğrendik bunu devam ettirtmeye çalışıyoruz gelen zarla kendine avantaj sağlama bikbiklerini esas karı gibi ağlayanlar yapar istediğimle oynarım istediğimle oynamam bu benim kendi tercihimdir ben de tavlayı kapatarak kendi raconumu uyguluyorum. o adamla konuşmamazlık falan yapıyo olsam hazmedememe muhabbetine girerdik ama o benim yine cancişimdir.

Ben hiç bilmiyordum böyle bir kural, öğrenmiş oldum. Standart kurallar arasında yok ama etik açıdan desteklesin diye koyanlar olabilir.

içerde vur kaç yapınca " kız tavlası deil olum erkek tavlası" diye azar çekebilirsin:D

benim dedem insan-i kamil bir insandi, tavlada kirmaya izin vermezdi, insanlar birbirlerini kirmasin derdi.

biri tas kirinca, tavlayi kaparim ben de o yuzden.

Neyse ciddi olmak gerekirse hic duymadim oyle bir kural.

götünden element uyduranları protesto ediyorum.

vurup kaçmak yasak değildir. aynı hareketi 10 kez üstüstüste de yapabilirsin.
tavla aynı zamanda sabır oyunudur. karşı tarafın tüm bu hareketlerine, ballı zarlarına, ve gıcık gıcık konuşmalarına katlanma ve mümkünse cevap verebilme sanatıdır. yenilince koltukaltınıza sıkıştırılan tavlaya tahammül edebilmektir. kırılan pulları çat çaaat diye vurup rakibin önüne fırlatabilmektir. zarları yere düşürünce çarşaf istemektir kahveciden. o yüzden ergenlerin oynaması tavsiye edilmez. 30 yaş üstü oyunudur. sen pulunun kırılmasını istemiyorsan açık vermeyeceksin kontrollü oynayacaksın.
bu kuralı icat edenler için zaytung'tan bir haberle noktalıyorum;
"14. Dünya Poker Turnuvası'nda, 'ütüp ütüp kaçmak yok' diyerek kavga çıkaran Adanalı yarışmacı apar topar diskalifiye edildi..."
zaytung.com

'ütüp ütüp kaçmak'tan bambaşka bir şey.

cagkan ne dediyse iki katı. öyle şey mi olur? vurup kaçamaz.

vurkaç oyun dahilinde bir hareket. açık bırakmayacaksın o zaman. ona göre oynayacaksın. birisi çıkarmış vurkaç yok diye. böyle bir kural varmış gibi böyle gidiyor. hatta oyunun keyfini arttırıyor diye bir iddiada bulunayım. yoksa herkes kapı ala ala gidiyor oyun. emekliler kıraathanesinde miyiz.

Tavla kuralları gibi bir durum olmadığı için gayet normaldir. Normaldir de...

Bir oyun için sana dönüp de 'karı gibi','kız tavlası' gibi cinsiyetçi bir yavşaklıkla (kendiliğinden gelen) laf eden adamla zaten bi' muhabbet oluşmaz. Alt tarafı zar atıyosun, pulları taşı, kaldır yapıyorsun ve erkekliğini burada ispata kalkıyosun. Ulan ne derdimiz varmış bu erkeklikle bu kadar.

kaçırdığınız bir nokta var yalnız. vurkaç tabiki oyun içinde olabilen bir şey ancak içeri dediğimiz bölgede bunun olması değinmeye çalıştığım nokta. içerisi neresi peki? rakibin pullarını topladığı yer!

heryerde olur hocam. savaş gibi düşün. savaşta her yol mübah mı. bu da böyle. tatar ramazan gibi açmayacak o zaman pullarını. ne içerde ne dışarıda.

arkadaşım taşını açıkta bırakma gibi bir risk alıyorsan nerede olursa olsun kırarım. bir kere bu oyunu daha heyacanlı yapıyor.

olsun varsın bunu görünce kapatın tavlayı... tavla oynayacak adam mı yok?

aşkta, savaşta ve tavlada her yol mübahtır, demiş atalarımız. tavla değişken, diye de eklemişler.

rakibin bölgesindeki her pulun açık zaten. kapatma ihtimalin çok az.

@ cagkan : ıyk

hocam,hararetlenmiş burası.
iranda bunu yapamazsın. yasak. bi persli napıyon lan mal tavla oynuyoz der boyle oynarsan. ha ben basında sorarım, bilmiyorsa boyle bi bok aynen bildigimiz gibi oynarım, ha sevmem ben oyle seyi derse yapmam. ha, genelde de kırarak oynarım etrafımdakilerle, bizimkilerin bi sorunu yok kırmayla.

sonucta bu oyunu zevk almak icin oynuyorsun, sormadan etmeden tavlayı kapayıp gitmek vurup kaçmak gibi geliyor bana.
sahsi gorusumdur.
ha, lakin ki, oyle degildir.

sözlükte tavla oynuyoruz zirvesi düzenlense kavga çıkar sırf konudan. :):)

kapı kaydırmak da hoş bir durum değil. acemi olmadığı halde kapı kaydırma ve vur-kaç yapan adamla o kadar samimi olmam arkadaş! (tavlayı çok ciddiye almak)

boylesini de ilk defa duydum.
sistemiyle birlikte o kocaman ficidan alabilirsiniz,
olmadi su ya da soda karistirin.

nereden alabilirim?

birahanelerdeki fıçı sisteminden kurmalısın. ama nasıl yaparsın bilmem

valla ben de aslinda hediye olarak almayi dusunmustum, evlerde guzel bir detay olur bence. ama hic arastirma kismina gecmedim, o yuzden bilemiyorum. nereden aliniyor herhangi bir bara sorulabilir diye dusunuyorum.

lisans falan lazım degil mi öyle birşey almak iicn

ya ben illa ki o düzeneği alacam nerden alayım demedim. alternatif bir yol varsa bu birayı içmek için buyrun söyleyin.

evdeki biraya su veya soda karıştırma, bardaki gibi olmaz.
zaten barlarda da su veya soda karıştırlmaz,
şimdi biraz kafa çalıştır, adamlar maliyetinin 3-5 katına satıyorlar, yan, 1,3 liraya falan maledip 5e falan satıyorlar, net karları bardak başına 3,5 lira diyelim.
şimdi buna %20 oranında su veya soda katsalar net karları bardak başına en fazla 3,8 liraya falan çıkar, ki biraya %20 su katarsan bi boka benzemez o bira, eşşek olsa anlar su kattığını. ve sen de karını %10 bile artırmamış olursun... herkes de ne mal olduğunu anladığı için tonla müşteri kaybedersin.
tadı kötü birayı satan barlar muadil marka bira kullanan barlardır, normalde efes veya tuborg satılırken, piyasada efes benzeri ve tuborg benzeri ve fiyat olarak da çok daha ucuz olan markala var, bu adamlar da işte o markaları kullanır, yani biraya su veya soda katmazlar. zaten o düzenekte biraya su veya soda katmak da kolay iş değildir...
senin tek seçeneğin var, o da fıçı bira almak, ilk alışta pahalı olur (fıçı depoziti-sistemi kurma vs.) ama ondan sonrası ucuza gelir.

bu sistemler satılmıyor, tabi efeste müdür amcan falansa ayarlayabilirsin büyük ihtimal. Onu geçtim çok masraflı bir şey parayla kurdurtmaya kalksan bile belki 5-10bin lira vermen gerekir. ve bunun sürekli temin etmen gereken karbondioksit tüpü var suyu var sogtutma sistemi var 50litrelik fıcısı var. ordaki sistem direk fıçıdan alıp çeşmeye vermiyor kısaca.

çok zengin değilsen içemezsin. 50lt lik koca fıçı + co2 tüpü + sifon sistemi satın alman lazım.

5 litrelik efesler vardi belki o olur? aklima gelen en yakin cozum o..

daha önce çok soruldu diye hatırlıyorum. barlara verilen fıçıyı kesinlikle dışarı satmıyor efes pilsen. dışarıdan kastım son kullanıcı

ya ben böyle bi sistemi zamanında yabancı bi sitede görmüştüm. adam evine kurmuş höpür höpür içiyordu biraları. googldan bi bak bakalım, belki yurtduşında falan satışı vardır. shipping falan halledersin amma tuzluya mal olur gibi.

craiglist.org dan arastirabilirsiniz.

www.housingmaps.com craiglist'teki ilanlari harita uzerinde gosteriyor, ayrica fiyati, oda sayisini vs siz belirtip filtreleyebiliyorsunuz. oradan bir bakin dediginiz yerdeki kiralara.

sizi donald trump ile tanıştırabilrim kendisi çok değerli bir dostumdur...

he amk. donald trump dostundur senin. o trump towers var ya dünyanın her yerinde, hah işte o sana ...

craiglist kullandım başka bir şehir için işe yaramıştı dostum.

www.craigslist.org

hah işte o trump towerslar varya, işte hepsi bana....
feda olsun...

academic earth topluyor onları ama en sağlıklısı youtube'dan ilgili üniversitelerden subscription alman. daha güncel oluyorlar.

al burda listesi var
www.ocwconsortium.org

direkt php'e dal. bu arada html her ne kadar içinde language geçse de pek dil sayılmaz. yapacağın php örneklerinde zaten html'de çikacak karşına ordan çözersin mantığını. html'e 1 gün ayırsan yeter.

c dilini gördün mü hiç? eğer biliyorsan kolaylaşır öğrenmen. html bilmene öncelikle gerek yok ilk aşamada gerekli olan html bilgisi verilir zaten kaynaklarda. direkt olayın göbeğine dal ama sakın şu videolu anlatım siteleri var onlara girme sağlam bir kitaptan çalış. öncesi için değil ama sonrası için ilk iş javascript.

edit: dreamweaverla php'nin bir alakası yok ama dreamweaver üzerinden öğren.

(git: 155166)

tinyurl.com

Bu gece organizasyonunu bir arkadaşımın yaptığı boğaz gecesi bot turu var. Fix Menü+Sınırsız içki Balkan müzikleri ( suzan kardeşler ) yapılacakmış katılmak isterseniz uygun fiyata ayarlarım size

www.di.fm

www.protonradio.com

techno.fm

www.thespacelab.tv

tinyurl.com

tam da bana ukalalık yapacak bir denyoya ihtiyacım vardı iyi oldu. "frisky radio" kalitesinde bir radyo arıyorum dedim. o zaman ekşi duyuru kapansın herkes google'dan arasın arayacağını, forumcular buraya da sarmış.

screamer radioda güzel kanallar olabiliyor bir deneyin isterseniz.
www.screamer-radio.com

c64 gibi lo-fi müzikler kulağımı zütmez diyorsan, c64 remix'lerinin yayınlandığı slayradio hoşuna gidebilir...
www.slayradio.org

aradığın radyo

di.fm dostum.

-tinyurl.com

-Trance.fm ( vallaha ben de çalıyorum diye değil yahu )

karakter tanımlama gücünden kastın ne?
ctrl+space yapmadan sen yazarken mi maydonoz olsun?

aynen öyle. bir de studio kullandıysan bilirsin daha mantıklı önerilerle geliyor. senin işine yaraması muhtemel olanı öne alıyor.

nasıl olsa uydu şifreli olduğu için herkes yüklenecek, ee okadar insanada yayın yapacak alt yapımız yok. bari toptan kapatalım taktiği.

bende bi gökkuşağı geliyo bi yayın geliyo biraz sorun var yayında ttnet kaldıramadı muhtemelen yüklenmeyi

uyduda şifreli değil gayet izleyebiliyorum ayarsız. garip.

tivibu dan izleyebilirsiniz

son ki uc dort

sozluk.sourtimes.org

(bkz: aramaya inanmak)

bidunyafilm.com ?

bence bir de icheckmovies.com'a da bak. O da güzel

(bkz: filimadami.com)

suzer'in açtığını bilmiyorum ama bu sizte zaten var www.filmaffinity.com

gözümde canlandı da..olmaz bence ya

olmaz

bence giyilmemeli.

sakın ha
www.facebook.com

Olmaz Diesel giyme. Giyersen de kimse sana neden giydin demez.

tam hazırlanamadan acilen dışarı çıkmışsın gibi bir imaj oluşur, olmaz bence hacı.

"zorlama imaj" dediğimiz olay gerçekleşir. hani clubber ve tarz olmaya çalışan, böyle umursamaz bir giyim yapmaya çalışırken aslında gereğinden fazla umursadığını hissettiren insanlardan olursun aman diyim.

ben giydim - valla apaçi deilim oaksdpoaksdpoaskdas -

tişört üstü kısa kollu gömlek giydim altına da aşofman:) spor ayakkabı tabi

şimdi iki tane güzel kısa pantolon aldım onlarla gömlek daha şık ya da işte nası' desem kabul edilebilir duruyor.
:)

you have 0 friends tavsiye edeceğimiz en bi güzel bölümdür belki de..

s04e12 www.amazing-planet.net

cartoon wars episode'ları da muhteşemdi..

you have 0 friends, üstelik altyazılı.
www.facebook.com

ardakaşlar, npovemerın dediği böölüm o değil.dediği bölüm, youtubeun en çok seyredilen video karakterlerinin olduğu bölüm.sizin gösterdiğiniz facebook bölümü..

herkes facebooklu bölümü övüyor ama bence kötü bölüm olmuş.daha yaratıcı birşeylerle uğraşabilirlerdi.zaen south parkın tüm kötü bölümleri böyle popüler kişi ve olayları konu olan şeylerden oluşuyor.

facebook bölümü hiç de öyle yardıra yardıra güldüren bi bölüm değildir aslında pek çok bölüme göre. mesela make love not world of warcraft gibi :)

canada on strike

cruex ve madyb'ye katılmakla beraber herkes kendinden bir şeyler bulduğu için sevmiştir south park'ın o bölümünü. berbattır. izlenilecek bölüm ise scott tenorman must die

lüks tüketim malzemesi denen bir şey var mesela. lüks falan da değil çoğu

İthal arabalar. sanki yerli varmış gibi.

parfüm. yurtdışında sevil-tekin acar vs. kıyasla nerdeyse üçte biri. amerikada eczanelerde 25 dolara satılır hale gelen davidoff cool water'a tekin acar 170 lira istiyor

Gittiğin sinemanın büfesi gibi düşün; yani bi kola dışarda 1,5 tl iken sinema büfesinde 5 tl. aynı durum. özellikle elektronik cihaz vb. eşya dışarıda Türkiye'dekinin neredeyse yarı ve hatta bazıları üçte biri fiyatına satılıyor. Devlet büyük kodamanlardan toplayamadığı verginin acısını ne yazık ki bu tip ithal alış-verişinden çıkartıyor.

yeni arabalarda genelde rahat oluyo. tek koltuk falansa süper zaten en arka.

çok sallanıyor arka taraf bir de aşırı koku oluyor orada nedendir bilmem... bir de en arka koltuğun yatmıyor olması lazım.

neoplan'da yatıyor arka koltuklar her koltuk kadar. diz mesafesi falan da aynı diğer koltuklarla. pek farkı yok yani. ama arka sıranın orta koltuklarının hafif çaprazında koridor olduğu için rahatlıkla bacak bacak üstüne atılabilir.

en arka koltuklar 4 lu ise daha genis oluyor. bu da rahatlik sagliyor. yalniz genelde o arka koltuklarin arkasina bir seyler sikistirildigindan (takil tukul) bazen yatmayabiliyor. basima birkac defa geldi.

starliner larda özellikle cok rahat. ayak mesafesi daha fazla, sarsılma falan pek olmuyo yartılabilir sorn değil arkanızda kimse yok. ve yanındaki koltukla aranda mesafe oluyo az da olsa.

her hafta yolculuk eden biri olarak arka koltuğu tavsiye etmiyorum.keza rahat,pamuk ve bilimum tek kişilik tvli internetli otobüslerde buna dahil.çok sallanıyor bir,muavin koltuk altına yanına sağına soluna sürekli bişiler sıkıştırıyo iki,soğuk oluyo üç,nereden geldiği bilinmediği gibi yağmurlu havalarda yağmur damlaları bile girebiliyo ve bunu muavin yastıklarla önlemeye çalışıyo dört,ha bi de hatun kişiysen en arka koltuklarda genelde boş olup muavinlere ayrıldığı için rahat edemiyosun özellikle gece yolculuklarında bu da beş!pencere kenarı ve önlerden en makbıl olanıdır!

çok zıplatıyor..bilginize.

starliner'lardaki koltuk yukseklikleri travego'dakilerden daha az. yani yere yakin koltuklar. bu acidan gorece daha rahatsiz ama ben hep en arkada sag koridor tarafinda yolculuk yaparim. ozellikle orayi aliyorum yani. cok guzel.

hiç tavsiye etmem. çok havasız. acayip kokuyor. çok sallanıyor. insanın kusası geliyor. mümkün mertebe önlerden al. önler daha temiz.

starliner da olsa güzel olmuyor. eziyet oluyor. sıcak oluyor. dar oluyor.

cam kenarında cama kafa dayiycaksanız zor oluyor arasında diğer koltuklardan daha fazla mesafe var. travegoda böyle idi en azından

peygambersin dostum.

duymak istediğim şey işte! bu cevap yeterlidir. artık şüphem kalmadı.

dur la mail atsana bi lagoongreen gmail e

ben mi atayım? ne yazayım?

ben de küçükken çok korkarmısım ama büyüyünce geçmiş belki de daha büyümedin?

ilk ayeti fln yaz lan, en basından takip edebilelim su dini.

tamam hacı ilk ayeti yazayım hemen...

obsesif kompülsif bozukluk olabilir mi? kimi insanlar sese karşı acaip takıntılı olabiliyor. mesela bizim hanımda da var böyle bir rahatsızlık. yanında sesli şekilde kabuklu yemiş, ya da ne bileyim, kütür kütür bir elmayı ısıra ısıra yiyince deliriyor kendisi. psikolojisi kaldırmıyormuş. elinde olmadan sinirleri bozuluyormuş.

bir psikiyatr'a görünmen fayda sağlayabilir. eğer peygambersen takılma ama bunlara. allahın işidir de geç.

ilk ayet ne olsun moruk? bişey bulamadım ben.

evet yaa seslere karşı çok takıntılıyım. özellikle sakız sesine, öksürüğe ve hatta sigarayı çekerken gelen çıtırtı sesine. sanki beynime çivi çakıyorlar gibi oluyor.

Fobin var. Akustikofobi büyük ihtimalle. Elektrikli süpürge sesinden korkmanla ilgili olarak söyledim.

elektrik supurgesi olayi farkli. kucuk seslerden (yemek, sakiz, kemik kitirtilari falan) rahatsiz olma olayini ise "selective sound sensitivity syndrome" adi altinda arastirabilirsin. cok kiside bulunan bir durum.

Dostum küççükken o sese tepki vermeye koşullanmışsın. Muhtemelen süpürge sesini kötü bir şeyin gelişiyle birleştirmişsin. Korkunu kademeli olarak aşmanı tavsiye ederim. Mesela, çalışmayan ve de ses çıkarmayan bir makinayla biraz vakit geçir.

pavlovun kopegi dedi sana

ilk ayet: Dinle!

yani bilimsel bir köpek olmak zoruma gitmez ama, hacı şimdi sen de her içinde koşullanma kelimesi olan şeye pavlovun köpeği aklına geliyorsa yani...nası desem..

ikinci ayeti de söyleyin söz gerisini kendim yazıcam.

yok direk o aklıma gelmedi, sonuncuydu o.

ev arkadaşı varsa onunla problem çıkabilir,
öğrencinin geliri olmadığından masraf artmış oluyor,
kıl tüy yüzünden daha fazla temizlik yapmak zorunda kalınıyor,
eğer aile şehir dışındaysa yanlarına gidildiğinde sorun haline geliyor...

ev arkadaşı yok. masraf gözümü korkutmuyor. bu temizlik işi de bi süpürge tutsak yetme mi gı? bi de otobüsle götürülmüyor demişler duyuruda ama ben hep görüyorum gidip gelen kedişler?

iyi de ben bunları göze almasam kedi almak istemem ki. alan caniler varmış demek ki. ev sahibini ayarlarsam başka önemli bir sorun gözükmüyor. başka diyeceği olan?

(bkz: mevlana kedisiyle aynı türbede yatıyor)

sonunda bakamayip sokaga atma ihtimalin varsa, noolur kiyma o bebise, hic alma, uzaktan sev.

sen bilgisayarda calisirken, ilgi istedigi icin gelip klavyenin uzerine yatar. Yazi yaziyosan da kagidin uzerine.

kedi yavruysa büyüyene kadar ısırıyor. kolların diş izi oluyor.

ben boxer köpek besledim. Tek sıkıntısı tüyleriydi. (ki kedide de böyle bir problem yaşayacağını düşünüyorum)
Üstünden süpürgeyle geçeyim tamam olur tüy kalmaz demekle olmuyo. Ben uğraştım olmadı. 3 temizlikçi abla 1 günde koltukları ve halıları yıkamasına rağmen yarım yamalak temizleyebildi.
Bilmiyorum ya ben bakamadım, yada bu işin usulû böyle.