Çok güzel bölüm iyi üniversite daha ne olsun.

itü makina da düşünüyorum ama kararsızım. itü daha ağır basıyor çünkü ankarada yaşamak pek istemiyorum.

bizim hoca zamanında bir demir çelik fabrikasında 20 makine mühendisi çalışıyorsa 2 metalurji mühendisi çalışır demişti.

ayrıca metalurji mühendisleri genelde döküm üzerine çalışır. sanayiye gidip bi döküm atelyesi görmeni tavsiye ederim karar vermeden önce.

@rony haklısında, türkiyede 1 senede 10 makine mühendisi mezun oluyorsa, sadece 2 met. ve mal. mühendisi mezun oluyordur. sadece döküm fabrikaları değil çalışma alanları.


öte yandan ben olsaydım. itü mak. seçerdim. çünkü doğma büyüme istalbuldayım

ben de itü makinaya daha sıcak bakıyorum ama bir çok kişi çok övdü bu bölümü bir de buraya sorayım belki okuyanlar vardır diye düşündüm.

ikamet istanbulsa itü makinayı tek geç.
onun dışında odtü metalurji de iyidir, işin garanti gibi.

kabaca birbirinden çok farklı bölümler değil. ama iş imkanı makinada daha fazla.

ben olsam illa odtü olsun derdim ama sen bence itü makinayı seç mantıklı olanı yap. türkiyede odtü seviyesinde hatta belki bazı açılardan daha üstün mühendislik eğitimi veren tek okul itü.

Metalurji ve Malzeme Mühendisleri sadece döküm sektöründe çalışmazlar, bugün mühendisliğe konu olmuş bir çok malzemenin (demir, demir dışı metaller, seramik polimer, kompozit, cam vs.) geliştirilmesinde, üretilmesinde malzeme mühendislerine rastlayabilirsiniz. bölümde okulda iyidir. iti makina da iyidir tabi.

genelde çift takım tutarlar. misal izmirde çoğunluk ya bucalı ve fbli, ya altaylı ve beşiktaşlı, ya göztepeli ve galatasaraylıdır. yani izmirde durum budur. 1. takım x takımı 2. takım galatasaray mesela. istanbul'da doğup büyüyen biriside kasımpaşaspor veya istanbul büyük şehir belediye sporu zor tutar.

eskişehir'de adamı dövüyorlar. hiç hoş bir şey değil. hele şampiyonluk kutlaması filan yapan olursa arabasını porsuktan çıkarmak zorunda kalıyorlar. şiddete hayır.

koaceli'de de eskişehir'deki durum geçerli.

Herkes tek takımı desteklemez Anadolu'da. Misal haftasonu Afyon maçına gidip akşama Galatasaray'ın derbi kutlamalarına katılır. Bir tek doğduğu yerin takımını destekleyenler çok azınlıkta. Diğer soru için

(bkz: izmirli köpekler istanbul'u destekler)

son sorudaki örnekler mutlaka vardır ama ben hiç görmedim.

Denizli'de de öyle bir güruh var. Ama küçük bir topluluk. Tezahürat falan da yaparlar maçlardan önce. Ama gitsen kendilerine sorsan 3büyüklerden birini her halükarda destekliyorlardır. Denizli'de Galatasaraylılar denizlisporlulardan fazladır.

Genelde lokal takım desteklenir. 3 büyüklerden biri lokal takımla maç yaptığında 3 büyüklerden birini destekleyen de çıkar lokal takımı destekleyen de. "sivaslı adam sivassporu tutar arkadaşım" muhabbeti de her zaman döner.

istanbulda büyüyüp trabzonu tutan 1-2 tane arkadaşım var.

sakarya da var.

trabzonsporu ve trabzonsporluları incelemenizi tavsiye ederim,
Trabzonsporlu olmak 4 büyük din içerisinden Müslümanlığın hikmetini anlamak gibidir.

(bkz: antibizans)

kayseri için de durum benzer. şehrin %60ı tatlı su galatsaraylısıdır. en fanatik taraftar grubu ua-kayseri'dir. ayrıca genç 38 filan gibi saçma sapan kayserispor taraftarları da aynı zamanda ultraslan üyesidir.

kayseri galataray maçlarında bu tipler kendilerini yakın hissettikleri tarafta dururlar. büyük takımlarla yapılan maçlarda diğer iki takımı tutan üç büyük taraftarları da kayserispor'u destekler.

Kayserispor'u birinci takım olarak söyleyenlerin sayısı çok çok azdır. öyle söyleyenler dahi pek maçla ilgilenmezler, gidip stadyumda çekirdek çitlerler kırk yılda bir maça giderlerse.

kriterine göre hiçbiri :)
hemen hemen hepsi benzer bölümler zaten.

boş ver bence aç bir tekel bayi eğitime vereceğin para ile hepsini teorik olarak değilde pratikte tecrübe etmiş olursun.

www.eksisozluk.com

İstanbul İktisat daha çok akedemisyen yetiştirme odaklı.( bunu bilinçli mi yapıyor yoksa gelişine mi vuruyorlar da böyle oluyor bilmiyorum ama ). Kendini geliştirebilirsin. Tavsiye edebilirim.

İktisata gir. Bir sene oku. Fırsat maliyeti nedir ne değildir. Enine boyuna öğren. Sonra üniversiteye yumruğunu vur kapıdan dışarı çık ve çalışırım daha iyi ulan diye bağır. :D
Şimdi matematik gereksiz bi bölüm. (matematikçilerden özü diliyorum ama birazdan kendi okuduğum bölüme de küfürler yağdırcam merak etmeyin). İstatistik de saçma sapan bi bölüm. ekonometri iktisat ve istatistiğin karışımı bi bölüm. İşletme biraz daha sözel ve kolayca mezun olabileceğin bi bölüm. (ama muhasebe ve finans derslerine dikkat). Şimdi bı bölümlerde kendini geliştirmen pek geliştirici olmaz. Nesini geliştircen abi kendi teorini bilim dünyasına kabul ettirmedikten sonra. Bunlar tıkanık bölümler. Fen bilimine benzemez, kesinlik yoktur, varsayım vardır, kafayı yedirtir. Ben iktisattan mezun oluyom kısmetse, yok aga, bu kadar kafa siken bi bölüm olamaz. Zaten iktisat diğer saydığın tüm bölümlerden bişeyler barındırır. ekonometri derslerin olur, işletmeden ders alırsın, matematik dersin olur, istatistik dersin olur vesaire.. İktisatı önermek isterdim ancak ne yazık ki tek zevk alacağın ders iktisadi düşünceler tarihi olabilir. (marx ne demiş,adam smith ne demiş,ricardo ne demiş falan filan.) şimdi sana hayatında yapabilceğin en mantıklı şeyi söylüyorum bu ülkedeki. Açıköğretime kaydını yaptırırsın, evde kendin pişirir kendin yersin, ki okulda da zaten yaptırılan budur. öğrencinin kendisinin öğrenmesini isteyen ve ders anlatmakla uğraşmaya hocalardan ibarettir okullar. Dolayısıyla hocalara ihtiyaç duymayacağın bir hayatı seç, kendi hocan ol. Para kazanmak en güzelidir. Hepimiz para kazanmak için yaşarız. Erkenden hayata atıl, kendini bu şekilde daha çok geliştirirsin. Hatta insan ilişkilerin okuldakinden daha iyi olcaktır. Üzülerek söylüyorum ama okulda gerçekten birşey öğretmiyorlar be..(en azından sosyal bilimlerde). Kusura bakma genç, Çok konuştuğumun farkındayım. Ama inan ki ben pişman oldum duvarların arasında okuduğum için. Bi tecrübe paylaşmak istedim, belki opsiyon olur hayatında. :)

Cevaplar için teşekkürler.

@Cimo

Matematik mühendisiyim diye demiyorum ama : ) matematik bilimler üstü bir "şey"dir. Türkiye' de anlaşılmaz hale getirilmiştir, o ayrı.

Ya ben çocuğun hayatını kurtarıyorum. siz gelmiş ne diyosunuz. Başladık hemen matematiği koruma altına almaya. :)
Bu arada editi geç yazman benim cevabım için iyi olmadı pek. :( Matematik okuduysan sorudan çıkar istersen. O konuda kardeşine yol gösterebilirsin. ;) bir de matematiğe saygım vardır elbet. Ama felsefeye de aynı oranda önem verilmesi gerekir.

ben 1000 liraya aldım zamanında.

edit: "ne zaman aldın?" diyenler var. 1000 lira makul geldi heralde insanlara. arkadaşım manyak mısınız?

ben 20.000 euro'ya satıyorum, sanırım iyi para kaldırıcam.

zamanında 10 tane almistim. ikisinin parasi ile bahce icinde ev aldim. kaldi 8 tane.

eskiden iyi para ediyordu son 7-8 aydır önüne gelen yazar oldu artık 5 para etmiyor.

ben çikolatalı gofret teklif ettim geçenlerde birkaç kişiye, bana küfür ettiler. demekki iyi para istiyorlar.

yasak

ben bazen kiraya veriyorum.

makine okuyup otomotiv seçmek çok daha mantıklıdır.(bkz: ota boka mühendislik)

hacettepe ve çukurova dışında seçeceksen salla. onun yerine @nedendir bilinmez'in dediği gibi yapmak daha mantıklı.

uludağda da tofaş desteği diyorlar?

türkiye'de (otomotivde) arge çok az (ford'da var epey bir de renault başlayacakmış ya da yeni başlamış) üretimi sevmezsen de (pek sevilecek bişey değil, yoğun ve stresli argeye göre) kendini kısıtlamış olursun. ama mesela duyduklarıma göre hacettepe otomotiv mezunları tercih ediliyormuş türkiyedeki firmalar tarafından (duyum sadece bu). ama benim görüşüm otomotiv yerine makine mühendisliği okumak eğer iyi bir okulu tutturabiliyorsanız son sınıfta istediğiniz dersi seçebileceğinizden bir otomotiv mezunu kadar birikiminiz olur, sevmezseniz de başka alana yönelme şansınız olur.

son tavsiyem okullara filan gidip görüşün 1-2 kişinin fikrine göre karar vermeyin

bizde stajın yanıyordu bildiğim kadarıyla. bence ivedilikle öğrenci işlerini ara.

2sini aynı anda oku garanti olsun;)

Kamu Yönetimi İktisadi İdari Bilimler kapsamında bir dal olduğu için işletme, iktisat, maliye bölümleriyle ço benzer bir müfredatı vardır ve idare ağırlıklıdır. Yani kamu kurumlarının nasıl çalıştığını, hukuk, muhasebe ve maliye bilgileri ile beraber öğrenirsiniz, mezun olduğunuzda sınavla idari hakim, müfettiş, mali müşavir ve kaymakam olabilirsiniz. Özel sektörde de idari pozisyonlarda iş bulmanız mümkün olabilir.
sanat tarihi hakkında çok bilgim yok ama, her ikisini bir arada okuma imkanınız varsa fena olmayabilir.

Birini seçmek zorundaysanız kamu yönetimini seçmeniz daha mantıklı olabilir...

sanat tarihini kendin için, kamuyu hayatta yer bulabilmek için okursun. tabi en iyisi ikisi birden

İtü Makine o civarda kapar. Ya ucundan girersin ya da ucundan kaçırırsın.

geçen yıl bölüm kaçla kapanmış peki?

makineci mi olmak istiyorsun inşaatçı mı? makine istiyorsan makine inşaat istiyorsan inşaat yaz.

tercih.itu.edu.tr

İnşaat'a kesin girersin ama Makine'ne büyük ihtimalle olmaz.Bende İtü İnşaat'ta okuyorum.Okulla ilgili sormak istediğin soru olursa mesaj atarsan yardımcı olmaya çalışırım.

tercihini alan içi yapıcağını varsayarak konuşuyorum: itü makine (türkçe) geçen sene 13600le kapamış. yani belli olmaz ama ucu ucuna kaçar gibi gofs un dediği gibi ya kılpayı girersin ya da giremezsin. inşaat müh. hakkında görüşüm yok ama rahat giriyosun. bir de insanlar sana burada karşılıksız yardım ediyor görüşlerinizi alayım. nasıl kaba bir ifadedir yahu?

inşaat konusunda herkes çok kalıp konuşuyor.Makine sonra inşaat yazıcam.İkisi istediğim bölümler zaten.Geçen sene Makine 2000'e yakın bir düşüş yaşadı ona dayanarak belki bir umut diyorum.

not:Görüş belirtenlere teşekkür ederim.Sınav stresi unutmuşuz yahu.

2. el piyasasından falan bahsedin. bir de yakıttan girerseniz damardan olabilir.

12 bin liralık araç ile 26 bin liralık araç arasında illaki model ve teknoloji farkı vardır?
Eğer öyleyse, "Baba eski araba çok sorun çıkarır, sürekli bakım ister valla aldığımıza pişman eder" şeklinde bir şeyler diyebilirsin.
Veya ucuz alacak kadar zengin değilim diyip kestirip at gitsin =)

limon problemi

dostum ben de 4.sınıf üni öğrencisiyim .aynı muhabbet bende de var.pederi can damarı olarak güvenlikten vur derim nacizane tavsiyem.allah korusun olası bir kazada olucak durumu anlat vs.ben oyle ıkna ettım.2009 model focusumu kaptım.kolay gele..

herkes senin tarafinda madem ben de babanin tarafinda olayim;ya hakliysa?

-krediyi odeyememe durumu
-para biriktirme
-soforlukteki acemiligini ucuz bi' arabada atma istegi(gerci bilmiyorum ne durumdasin)

gibi durumlardan dolayi istemiyor olabilir.

bir de soyle yapabilirsin arabayi alip biraz kullanirsin(3-5 ay civari) baktin hakkaten kesmiyor seni,satar alirsin yenisini.hem bu sefer daha kolay ikna olur hem cok fazla kaybin olmaz hem de amacina ulasmis olursun.

de ki; 12 milyarlık arabaya canımı mı emanet edeyim?

çok ısrar ettiyse bir bildiği vardır babanızın, onu dinlerseniz daha iyi olur gibi geliyor bana.

hocam şoförlük aşağı yukarı 15 senelik. 2 senesi ingilterede sol şeritte :)

güvenlik en mantıklısı sanırım. Sağolun arkadaşlar.

hacım kredi işine şu an girme. herkes kriz kapıda diyor. ona göre derim. hadi 15 bin olsun derim. 15 bin liralık bir araba ile her işini görebilirsin. 15 bin liralık arabada da klima abs hava yastığı bulunur. o yüzden ben babanının tarafındayım.

tren garı?

havaalani?

termini hacı. zaten zilyon tane sabahlayan uyuyan var. güvenlidir

içinde hamilelik kelimesi geçen tek bölüm 6x13 torrentten indirin.
bu arada özete göre o "bir kadın" değil "judith" yani eski karısı.

yok temizlikçinin kızımı yoksa başka birimi ne hamile onu görüncae direk yazıyordu. judith'de bu ilginin sebebini açıklıyordu sadece.

4. sezonda 7. bölüm. sharebustan indirebilirsin ya da online dizi izleme sitelerinden izleyebilirsin.

Olur.

Kısa zaman öncesine kadar 2 kedi, daha öncesinde de bir kaç kez köpek besledim. Bu şekilde onları hapsetmiş olursunuz, işkence olur. Evin tamamını gezebilirken bile strese giriyorlar, mutsuz oluyorlar. Gündüzleri olsun serbest bırakabileceğiniz bir bahçe vs. yoksa yapmayın.

kedi belki sıkıntı yaşamaz çok fazla. ama köpek olmaz. kapıyı bile kırar. ama kediyi de yalnız bırakmamanız gerek. yok sınav yok gezi yok bilmemne diye odaya kapatırsanız o da kafayı yer. yani özetle balık besleyin.

kedi küçük yaramaz çocuk gibidir. yaşadığı yerde fiziken girebileceği her yere, en azından keşfetmek için 1 kere de olsa, girip çıkmak ister. Kontrol edebileceğinizi sanmıyorum. etseniz bile söylendiği gibi hem size hem ona eziyet olur.

balık dışındaki önerim kuş. papağan, kanarya, muhabbet ...

köpeği kesinlikle düşünmeyin.
köpeğin bitmez tükenmez enerjisi vardır. çıkarır 2 saat kadar koşturursunuz gezdirirsiniz, eve gelir koşmaya zıplamaya devam eder. evde bile sıkıntı yaşarken odada düşümiyorum bile.
kedi genelde her ortama uyum sağlayabilir. ama onu o odada tutamazsınız söyleyim. kedi kapalı kapı gördüğü zaman dayanamaz. bulacağı ilk fırsatta çıkar. ama köpeğe göre biraz daha zaptedilebilir. bence düşünülebilir yani.

2 tane besleyebilecekseniz (bkz: Guinea Pig) ve tr.wikipedia.org

Sorun olur, hem sana hem ona. Sokakta bulup evime aldığım kedimi (özellikle de ben yokken) odamdan dışarı çıkarmıyordum ev arkadaşımı rahatsız etmesin, eşyalara zarar vermesin diye. Gece aynı odada uyuyorduk, gecenin üçünde canı sıkılıp suratıma pati attığında odadan dışarı atamıyordum kendisini. Sonra yaz geldi, ikimiz de aynı odada. Cam falan da açamıyordum 13. kattan aşağı atlamasın diye. İkinize de eziyet olur bence.

Ha bir de, ev arkadaşların nasıl insanlar bilmem ama yeri geldiğinde kedinin en ufak mırlamasını bile sana karşı kullanabilirler.

Köpeği aklından bile geçirme zaten. Evde zor yaşıyor, odada nasıl yaşasın.

Kuş fare gibi kafes hayvanlarına yönelebilirsiniz.

gonzales besle,balık besle.

kendine durup dururken iş çıkarma bence.

ısıyı ne ile ölçtüğüne de bağlı. en güzeli hiç kapatma o çok ısınınca kendini kapatır.

Şurada tartışılmız vakti zamanında;
www.yeniforumuz.biz

95 gibi bişi diye hatırlıyorum.

işlemci ısıları her farklı model için değişmekle birlikte şuradaki testte max 100 derece olarak belirtilmiş. sonra işlemci voltajı kısarak gücünü düşürüyormuş.
www.pugetsystems.com

Ayrıntılı bilgiye intelin sayfasındakiş datasheetlerde bulabilirsin. Onun dışında dinlendirme olayına bir açıklık getireyim; işlemciler çalışmaya başladıkları andan bir kaç dakika içinde çalışma şartlarına göre belli bir sıcaklığa çıkarlar. bu süre oldukça hızlıdır. eğer ki fanda veya soğutma ünitesinde diyelim, bir sorun olursa; sistem işletim sistemini bile çalıştıramadan kendni kapatacak veya işlemci yanacaktır. Sorunsuz ve iyibakımlı bir soğutma ile o makinayı 7/24 çalıştırabilirsiniz. Ha tabi ki ekipman ömürlerinde bir nevi kısalma olacaktır ama deme o ki; "dinlendirme" mevzusu pek doğru değil. şirketlerde soğutması özel sistemlere bağlı serverlar, üzerine deli gibi yük binen işlemcilerle beraber durmadan çalışırlar mesela

95 değil 85 ve üstü çok ısınmışa kaçıyor şahsen benim bilgisayarım hp 90 dan aşağıya inmiyor.

evet. sanırım.

6591,3TL ediyor galiba.

Tamam rakamsal olarak o çıkıyor ama o rakamın değeri tam olarak ne onu anlayamadım.

İMKB ise TL'dir muhtemelen. :)

yani eski parayla 6 milyon civarı mı diyosunuz

ben gerilirdim. direk bi "siktir git o zaman ona! " haykırışı atarsın içinden ama sevdiceğin sonuçta ses etmezsin, genelde sessiz kalırsın, canın sıkılır anlar.

Bende onu kıyaslarım başkasıyla. kıyasa kıyas.

okyanustan gelen ve palmiyelerin yapraklarını usulce titreten meltemin tazeleyen serinliğini hissederim.

ağzının payını oracıkta verir lafı ağzına tıkardım.

ermanen+1

tam olarak aynısını hissederim ben de.

soğurum. bir daha da ısınmam.

incitici olur. kıyaslamam, kıyaslanmak da istemem. kişiyi olduğu gibi sevme yanlısıyım. onda olmayan şeyler başkasında varsa, onda olanlar da başkasında yok çünkü.

iliski, yetinmek demektir.

her zaman daha iyisi, daha yakisiklisi ya da guzeli, daha incesi daha dusuncelisi, kisiye daha uygunu vardir.

iliskiyse karsisindakine bu gercekleri bile bile "tum eksikliklerinle, ben seni istiyorum" deyip yetinmektir.

iyi hissetmezdim ama aynı şeyi ona yapmazdım, saçma olurdu herhalde...

böyle gereksiz ve anlamsız bişiy yapanın ya kafası yeterince çalışmıyordur ya da iyiniyetli değildir diye düşünürdüm. ama "eee?" diyebilirim, yani neden konuyu açtığını, bunu yapmasının "ne işe yaraması"nı beklediğini sorarım belki. konuşmadan önce düşünmesi gerektiğini öğrenir en azından... (hoş, aklından geçirdiğini söylemese daha kötü olurdu, iyi ki söylemiş de foya yüzeye çıkmış diye düşünmek de mümkün.)

bence tonlamaya soylenis sekline ve konuya gore normal sayilabilecek bi hadise de olabilir.. belki hakkaten elestirilmesi gereken ya da iyilestirilmesi gereken bi tarafiniz vardir.. defalarca konusulmasina ragmen bi degisiklik olmamistir .. sevgili de bak efendim x kisisi boyleydi bu oldu vs.. bu tur diyaloglar insanlik halidir yani sevgili de yapar anne baba da yapar kardesler de yapar..

ben kazandıysam sevinirim egom şişer :) yani beni övmek için yapıyosa eywlh! yermek içinse ve halitavrı da uyuzsa önce üzülür sonra duruma göre ya terk eder ya küserim.

o kıyaslarsa birşey olmaz ama sen kıyaslarsan kıyamet kopar.
siktir git ona de o zaman.

'deal-breaker'

çok komplike bir olay değil. bence deneysel çalış gözlemsel sonuçlandır bu soruyu. belki için içine giren insan faktörüdür. biraz uğraş kendi tarzını yakalarsın. damak tadına göre ayarlarsın.

yağı, mısırı, tuzu koy, altını aç, patlamaya başlayana kadar karıştır diyorum.

@lemmiwinks +1
yağı çok koyma altı tutar

lemmiwinks +1
karıştırdan kasıt tencereyi 1-2 dakikada bir sallamaktır, içine kaşık sokup karıştırmaya kalkma :D
sallamaktaki amaç tüm mısırları patlatmaktır.
Afiyet olsun.

yağı fazla koyma patlayan mısırlar ıslak gibi olur. çıtır çıtır olmaz. önce tencereyi kızdır. sonra bir avuç mısır koy. 45-60 saniye salla tencereyi. böylece mısırın içindeki nem oranı düşer. az bir şey yağ koyup tuz ekele. aç altını ocağın patır patır patlat derim.

Teflon tencerede hem dibi tutmuyor, hem de patır patır patlıyor. Ve evet, ilk önce yağı tuz döküp kızdırmak lazım, sonra mısırları atıp kapağı kapatmak yeterli.

ben yağı tuzu ve mısırı aynı anda koyarak yapıyorum.tencerenin kapağını kapatıp tencereyi sürekli sallamak gerekiyor ki yanmasın.

hepsini aynı anda atıyorum ben. iyice karıştırıyorum. sarılaşıyor gittikçe. arada yine karıştırıyorum. patlamaya başladığı anda kapağını kapatıyorum. kapağı açıp içine buhar suyu akıtma. cızırdar. afiyet olsun.

bos vaktın mı cok aga. git hatun mu kalmadı dısarda.

abi seviyorsan git başkasını bul. hep konuşacaksın diye bir şey yok ya.

açılmayın boşuna.

açıl, sonrasını da yaz buraya panpa. Merak ettim

beyler ben açılmak istemiyorum. bu kız annesiyle hala neden bize geliyor onu anlamaya çalışıyorum. yoksa açılsam yine reddedilecem onu biliyik zati.

@nedendir bilinmez
seviyrsan git baskasını bul nedir abi :D

sen şimdi şu soruya cevap ver!?


"sen, bu kıza, muhtaç mısın?"

Spartalı, bu kısıler akrabanız ya, o yuzden sız gelebılıyor olabilirler mi? belli ki hatun kişi sallamıyor seni, altında arama bişey, koşarak uzaklaş.

@nedendir bilinmez
oda ayrı bir dangalaklık.

hatun kişi bence orospuluğuna yapıyor olabilir gibi geliyor bana. egosunu tatmin ediyor kancık. son kez daha gelsin siktiri suratına kovacam evden.

dostum almanya'dan geliyorsa yaralı stayla modunda gezen gurbetçiler var. biraz imajını değiştir gelir o kız yine. yabancılamıştır ilkin.

Kız geldiğinde evde olma. Yoksa bir daha reddedilecekmişsin gibi geliyor bana.

beyler açıldım ve yine reddedildim. ama hala seviyorum.

ağzının üstüne vur.

kaçır o kızı sen. bir iki ismail yk'dan bir şey söyle hemen yumuşar aşık olur.

senin kivranmani gormek icin geliyo canim surekli yanina. bundan haz alan insanlarimiz var, yapacak bisey yok.

eve geldiklerinde bi arkadaşında kalmaya git. yüzyüze gelme.

şunu da anlamıyorum bu kadar red edilmeye hala nasıl isteyip seviyosun ? maymun iştahlık bu resmen yaa elde edene kadar hepsi. kız belki kabul etse iki güne soğursun. iyi yapıyor da red ediyor seni.

takmıyo sallamıyo işte seni, neyi, anlamıyosun ?

Annesi "ayıp olur kızım gel" diyodur.

Reddetmişse reddetmiştir, uzatacak bi tarafı yoktur bu işin. Her şeyi de üzerinize alınmanın manası yok, annenizin sohbetini seviyordur ne bileyim, sizden çıkınca annesiyle pazara gidecektir falan. Bi sürü sebebi olabilir, kız her planını da size göre yapmak durumunda değil. Uzatmanın alemi yok gibi.

agacım karılar ilgi pezevenkliğini sever hepsi böyle ilgi pezevengi. Hep biri onlara asılsın pohpohlasın onlara aşık olsun isterler egolarını tatmin ederler.

Ona göre değerlendireceksin.

panpa tekrar açıl. bugün ki kotayı doldurmadın daha

bu sizin eve geliyorsa, annenle falan ortak noktaları vardır. annenle konuş bence neymiş bunların olayları, neden zırt pırt geliyorlarmış.

olmadı arıza çıkar, hazzetmiyorum bu insanlardan falan de.

kız da mal galiba... anlam veremedim. ben olsam gelmezdim yani sürekli sürekli...

kim malak anlamadım ki? defalarca reddedildiği halde tekrar teklif eden mi?

yoksa annesi ile beraber akraba ziyareti yapmak zorunda olan mı?

tövbe tövbe. çocuum acık dışarı çıkın. hayat dışarda. kalkın bu bilgisayarın başından. beyinler sulanmış yeminle.

yurtdışındaki kızlar rahat. gelir yani size. onun için normal böyle şeyler. bence.

öncelikle millet baya cevap cvermiş hepsini okuyamadım bu söyliyceğimi birisi demiş olabilir. eğer öyleyse kusuruma bakma :)

hocu sen bu kıza defalarca açılmışsın reddedilmene rağmen. e niye bunu soramıyosun ki. git takır takır sor neden geliyosun kızım buraya hala, biz burda yurtdışından gelen ve beni reddeden insanları sevmeyiz diye :D

belki de annesine "bu çocuk bana defalarca teklif etti ama ben kabul etmedim, gitmek istemiyorum onlara" diyemiyordur. mecburi akraba ziyaretidir. merak etme o kadar çok reddettiyse o da seni görmeye meraklı değildir. onlar geldiğinde dışarı çık, görme onu.

Basit diyorsun ama excel candır canandır.

Excel isini gorur. Kullanmayi bildikten sonra yeterlidir.

peki excel grafiğin üzerindeki bir dilime tıkladığımda bana ikinci bir grafik çıkarabilir mi? benim istediğim iç içe geçmiş grafikler.

matlab'da kastır excel kesmezse...

Kuş adasına gidin kişi başı 25tl kahvaltı dahil pansiyonlar var. Çeşme derken de ılıca mı alaçatı mı neresi tam olarak?

yok, çeşme diye karar verdik. kuşadasına daha önce gittim, pek beğenmedim açıkçası.
ılıca mı alaçatı mı işte onu biz de bilmiyoruz=) o yüzden neresi daha iyidir diye de soruyorum, neresine gitmeliyiz?:)

fena görünmüyor. cod serisinde bütün oyunları açar gibi. ama battlefield 3 mü nedir öyle bir oyun gelecekmiş onu açar mı bilmem (yeni oyun olarak)

oyun için olumsuz. i7 2xxx, tarzı yeni işlemci ve directx 11 destekli ekran kartı olan bir modele yönelsen iyi olur. tabi seneye oyun oynamak istiyorsan.

Çok güzel bilgisayar ben benzerini aldım i7 gereksiz fiyat artırır. bu paraya çok iyi gözüküyor.

ııh ekran kartı olmaz. hem oyun laptop'u olmadığı sürece uzun süre laptop'ta oyun oynamak iyi değil.

augmentin vermişlerdi bana ama biraz ağır kaçabilir

bence bilmeden antibiyotik kullanma sonra daha ağır sonuçlarına katlanırsın. sabahı bekle ya da ağrı kesici falan al. apranax gibi...

eczaneye gidip geniş spektrumlu bir şey iste.

20'lik dişin iltihabı için largopen vermişti doktor, geniş spektrumlu. ama yine de eczacıya iyice sormak lazım kafaya göre ilaç almamak için.

hemen çıktıkları yere geri sok.
Baytara bir uğra bence.

Hemen veterinere götürün, iç parazit belli ki.

beyaz ve iplik şeklinde ise,
-kedinize çiğ et vermemeye çalışın.
-eve yeni geldiyse olur öyle. sorun değil.
-kontil alın eczaneden 3 gün günde 3 kez 1 damla ağzına damlatın. biraz iştahı kesilir ancak 3 gün sonunda kurtlar gider. sorun yaşamazsınız. biraz kızacaktır damladan dolayı.
-vet. gitmenize gerek yok eğer şüpheli bir durum yoksa. kontil kullanın, geçmezse gidin.

Korkmayın, veterinere götürün iç parazit iğnesi yapacak.

kontil, 1.5 tl. kesin çözüm. stop.

1-hemen veterinerden randevu al.
2-kendin tedavi etmeye kalkma.

çarkıfelek çiçeği / passiflora

edit: saat çiçeği diyenler de var.

çarkıfelek çiçeğine benzettim.

çeşme 1 saat.

foca 45 dakika

urla yarım saat

bodrum 3,5 saat

ayvalık otobüsle 2.5

taksiyle 1.5 saat

urla kafama yattı kalacak yerde söylerseniz sevinirim pansiyon fln?

urlaya gideceğine çeşmeye git daha karlı çıkarsın

@goldentitan +1

foça da iyidir gerçi sakindir.

dolaşım ile ilgili olabilir. nasıl oturuyorsun ki sürekli omzuna mı baskı yapıyorsun?

Sürekli fareyi tutmaktan kaynaklı yakında kireçlenmede başlayabilir. saatte bir basit kültür fizik ile dolaşımını hızlandırabilirsin.

omuz kalsifik tendiniti, dirsek epikondiliti ya da özellikle kolda uyuşma varsa disk taşması/fıtığı olabilir. bu kadar ön bilgiyle ancak bu kadar, geçmiş olsun.

Şimdi bu güvercini havaya attın mı elli km.lik bir alanı hafızaya alır. Sen sonra 100 km öteden atsan bile o gelip yuvasını bulur böyle böyle mesafeyi arttırarak kuşu 1000 km bile öteye gönderebilirsiniz.

şimdi güvercini ben yetiştirip sana veriyorum. benim evini biliyor kuş. sonra sen mektubu bağlayıp atıyorsun kuş da gidiyor eski yuvasını buluyor ben de mektubu alıyorum.

iyide biraderler kuş, gitmesi gerektiğini nasıl anlıyor?
bide ya yolda süt gibi dişi güvercin falan görüp skerün postasını diyip verilen görevi yapmaması, yarı yoldan dönmesi yada kaçması mümkün değil mi?

mumkun tabii ki o yuzden adamlar telefon, telgraf filan icat ettiler

güvercinler tek eşlidir. eşine dönmek için kaçmıyor olabilir.

@4ever yani bugünki telekomünikasyon sektörünün oluşmasının ardında güvercinlerin isyankar politikası mı yatıyor?

şöyle düşünün, göçmen kuşlar da göz ederken izleyeceği rotayı ve yolu biliyor, o rotanın dışına çıkmıyor ve şapadanak buıluyorlar bir yıl önce gittikleri yeri. ya da kuşlar etrafta binlerce kuş yuvası olmasına rağmen kendi yuvalarını buluyorlar. bir yerde bir yuvada büyüyen yavru kuşun da ilk o özelliğinin geliştiğini ve yuvaadan ayrılsa bile o yuvayı geri bulabileceğini okumuştum.
özellik işte.
kedi ve köpeklerde de bir raddeye kadar var bu durum.

o kuş gelene kadar eşini de salmazlar. güvercin yuvasına olduğu kadar eşine de düşkündür.

eşlerine düşkündürler ama zaman diye de bişey var. uzun bi zaman eşinden ayrı kalınca başka eşe sarma ihtimalleri de olabiliyor ki benim beslediğim güvercinlerde olmuştu. onun için fazla ayrı kalmamaları gerekir. ha şimdi benim de aklıma şu takıldı. hayvan yuvasından başka bi yere götürülüyo sonra salınıyo yuvasını buluyo ama bu sefer o eski yere niye gitsin? hayvanın yuvasından öbür tarafa tekrar gönderemezsin bunun için de öbür tarafın güvercinlerini buraya getirmek gerek. ama bi sefer mektup gönderdin mi bitti. sonra hayvanı tekrar öbür tarafa götürüp bırakman gerek bence.

ama bu da saçma. sadece bi sefer haber göndermek için kuş beslenmez. ha 10-15 kuş beslersin. sonra hepsini topran götürürsün desem o biraz mantıklı ama bence bu kuşların özel başka eğitimi vardır. sonuçta hayvanları o kadar da küçümsememek lazım özel eğitimlerle neler neler yapabiliyor çoğu hayvan :)

deltanın sayfasında açıklama vardı.

mağazaya gidip deneme imkanı varsa pratik bir çözüm: ayakta dururken apış aranızla kadro arasında birkaç santim/parmak boşluk olması, dayanmıyor olması gerekiyor.

www.uzmantv.com

genel bilgi vereyim,

son ödeme tarihi kart borcuna faiz işlemeye başlamadan önce paranı ödemen son gün.
asgari ödeme tutarı, kart borcunun %20si, bu tutarı ödersen, kalan kredi kartı borcuna normal alışveriş faizinden (%4 müydü neydi emin değilim) daha düşük tutarda faiz işlenir. Sonuçta yine faiz ödemek zorunda kalırsın.

Özet : Bankalar müşterilere asgari borcu ödesen yeter hacı abi sen dertme gerisini diyerekten borçları katlıyor, ve öyle bir süre geliyor ki, millet kredi kartı faizini ödemekten kendi borcunu ödeyemiyor.

Eğer kartın son ödeme gününe kadar, o ay harcadığın tutarın %90 ınını kadar ödeyecek paran varsa cebinde, ne mutlu sana. 0 %10 luk kesim çok göte kaçmaz.

Ama halka uyup sen de ben asgariyi ödeyeyim gerisinin koy götüne dersen, o kart götüne kaçar. Borcunu ödemek için başka yerden borç almak zorunda kalırsın.

Kredi kartı kullanmayı bilmiyorsan, emin değilsen, banka kartı kullan, elindeki parayı yemiş olursun.

Yoksa kredi kartı almakta da, harcamakta da, limitte de sorun yok, tek telefonla 4 kat limitini arttırırlar. Harcama yapmana herkes yardımcı olur ama borcunu ödemeye geldi mi sıra kimse gözünün yaşına bakmaz

hesap kesim tarihi: kredi karti eksterinizin duzenlendigi borc icin yeni bir donemin basladigi tarihtir. ornegin hesap kesim tarihi ayin 13 u ise 13 nisan ile 13 mayis arasindaki harcamalarini 13 mayis gun bitimi ile listelenir ve toplam borc ile asgari odeme tutarlari belirlenir. genelde bunun 10 gun sonrasi da son odee tarihidir. o da yaklasik ayin 23 yapar. yani siz borcu 22 mayista odersiniz.

ekstre bir kere hesaplandiktan sonra asgari borc veya toplam tutar degismez. ama siz kredi kartiniza herhangi bir donemde para yatirdiginizda bu limitiniz acar ve harcama yapmaya devam edebilrsiniz.

eger ki asgari odeme tutarini odemis olmak ve devaminda harcama yapmak istiyorsaniz bu durumda hesap kesim tarihinden sonraki herhangi bir zaman diliminde odeme yapabilirsiniz. boylece onceki aydan devreden asgari odeme tutarinizi temizlenmis olur. buradaki odeme miktari asgariden az olmamak sarti ile istediginiz meblag olabilir.

hesap kesim tarihi tek bir gündür belli bir dönem değildir. hesap kesim tarihin 13 ise 13 ünden sonra ödersen borcu ödemiş olursun. faizler %2 civarında yani 1.000 borcun varsa 20 lira faiz ödüyorsun. kim sana 20 lira karşılığında 1000 lira verir ki bankalar ne kadar iyi değil mi?

dikkat et adamın donunu alırlar.

alınma ama bence sen kredi kartı kullanmayı bırak. nakit parayla yaşa. para taşımak zor geliyorsa da debit kartları kullan. ilerde başın büyük derde girer dizini döversin bu mantıkla gidersen. (daha doğrusu plansızlıkla diyim)

ya zaten bi kartımın limiti 750. paramın hepsini diğer kartıma yatırsam, bu kartıma 500 milyon kalıyor. bugün direk yatırayım diyorum. ama hemen hesaba işlesinler diyorum. direk limitim düzelsin, borcum 250 ye insin filan.

dediklerinizden hiç bişey anlamadım yahu, ben parayı ne zaman yatırayım şimdi. bugün mü? yoksa 23 ünden sonra mı? hangi gün yatırır yatırmaz param işleme alınır?

hafiz hesap kesim tarihinden sonra yatir.

her zaman düşmanı vardı diye biliyorum ben. kafayı yememizin tarihi çok daha eskilere dayanmalı bence.

depremi bile; oyunlarından birinde "sen depremde bile insan ayırıyorsan, bu depremi yaşarsın" gibisinden boyundan büyük laflar ederek, o iğrenç siyasete alet eden biri nasıl olur da sevilir, çkhb denen şeyleri tv'de nasıl reyting alır diye merak ederken bunu duyduğum iyi oldu. evet hiç sevmiyorum mezkûr şahsı.

evet kocaeli depreminde ciddi sayıda yakınımı kaybettim. ve bu adam, bingöl depremini devlet sallamadı, ama zamanında kocaeli depreminde herkes ayaklandı, o zaman başına gelir böyle şeyler işte gibi şeyler diyerek tipik devlet tü kaka kürtlüğü yaptı. lan bingöle yapılan yardım kampanyalarının haddi hesabı yok. en azından ben gönderdim bingöle varımı yoğumu. sen benim ölen akrab alarımdan ne istedin şimdi?

"siz de hakkari nin gevaş ilçesinde doğsaydınız ingiliz lordu değil kürt olurdunuz" diye bir lafı var bu adamın.

aslen bakıldığında mecburiyetten kürt olmuş gibi bir his yaratmakta yani seçme şansı olsa seçmezmiş gibi bir havası var. ama kendisi bildiğin kürt milliyetçisi bir insan. yani o yüzden de iki tarafa da yaranamıyor benim anladığım. ama ben kendisini oldukça severim.

toplumun belli bi kesiminde kendisine olan tepkinin 2 çıkış noktası var diye tahmin ediyorum. ikisi de kürt meselesiyle öyle ya da böyle ilgili. ilki yeğeninin pkk gerillası olması. yazdığı bi mektupta bundan bahsetmişti falan, öyle bi şeyler vardı. o zaman bi linç kampanyasına dönüşmüş gibiydi, forward maillerle yılmaz erdoğan'ın aslında pkk'li olduğu falan iddia edilmişti. bi de eşinin şeyh sait'in torunu olması ve ikisinin de bununla gurur duyması olayı var. bu iki nedenden ötürü bi kesim kendisine düşman oldu.

onun dışında bana da kendisi pek sempatik, kendi halinde falan gelmiyor. nedenini bilemediğim bi soğukluk var. belki bi kesim de bunu hissediyodur bilemicem.

kusura bakmayin ama kendisini yapmacik buluyorum. samimi bulmuyorum. kendi adima. benim gibi dusunenler vardir zannimca. ama dusman olmak falan uc seyler tabi...

bi gazetede güvercinli mi ne bir mektup yazmıştı. sanırım kırılma noktası oldu o yazı. şahsen sevmem; sempatik, kendi halinde, mütevazi, art niyetsiz olduğunu düşünmüyorum ama romantik adam katılırım, o da şiirlerinden dolayı yoksa birebir münasebetimiz yok tabii.

sempatiklik, kendi halindekik, mütevazılık vs. olayına gelince, ata demirer diye adam gibi adam denilecek biri varken, bu piyasada başkasına bakmam ben. ne cem yılmaz, ne diğerleri. bana göre, bu piyasada yukarıdaki sıfatlara haiz tek adam ata demirer.

not: sevmeme kısmı benim fikrimdir, sevilmeyecek biri olduğunu düşünmem, senin sempatik vs. bulmana saygı duymamamı gerektirmez. fikirlerine saygılıyım arkadaşım.

www.yilmaz-erdogan.net

www.sayokanforum.com

yorum yapmıyorum.

edit: diğer yorumlarda bahsi geçen mektup yukarıdaki linkte mevcut.diğer linkte ise o mektuba cevaben yazılmış başka bir mektup var...

kendisi ne kürtcü ne de solcudur. eğer sahsina karsi bu sebeplerden nefret besleyen varsa, kürt teali aydinlara ve solculara haksizlik ediyordur en başta. a romantik adam, ara sira komik oluyor, bkm iyi işler yapiyor, güzel bir işletmeci. ama yilmaz erdogan kürtcüdür, pkk lidir, solcu gominizdir diyorsaniz ya hic pkk li görmemissiniz ya da hic dayak yememissiniz demektir.

kendisi bariz kurtcu. organize isler filmindeki o illegal faaliyetleri yapan insanlari kurt sivesi ile konusturmayarak benden yildizli pekiyi aldi. it iti isirmaz derler ya o hesap.

kendisini günahım kadar sevmem, kürttür ama asimile kürttür arkadaş.. mücadeleye sırtını dönmüş herkes gibi..

yemek artığı olabilir belki.

diş dolgusu olabilir belki

diştaşı olduğundan oldukça eminim.

tarife göre, diştaşı olduğu kesin.

editleyeyim bari: her akşam diş fırçalamakla olmuyor öyle. günde iki kere fırçala ve diş ipi kullan.

aynı şeyi sürekli yaşıyorum ben de. yenip içilen şeylerin diş aralıklarında sıkışıp taşlaşmasından oluyor. hatta diş ipiyle temizledikten sonra ayrıldığı yerdeki boşluk rahatsızlık veriyor. diş hekiminde sağlam bir temizlik yaptırıp sonrasında da düzenli diş ipi kullanmak gerekiyor ama üşenip diş ipini bir kaç gün salladığın anda yeniden oluyor.

tartarartıbir.

masajı yaptırınca düzelme oluyor mu peki?

hatha yoga yapmaya başlayabilirsin. vücudu esnetip meditasyon süresinde ağrı sancı cekmemek için türemiş bir tür. hem vücudu esnetiyor, hem sağlıklı oluyorsun.

benim eski yoga hocam 60 küsür yaşında bir kadındı, 21 yasında sürekli tekrarlayan omuz cıkıgı sebebıyle baslıyor yogaya. o zamanalr 17 yasında olan bizlere "odun" der dalga gecerdi. uzatmanın anlamı yok, sağlam bir yoga kursuna başla, hareketleri doğru öğrendikten sonra kart/dvd filan desteğiyle evde devam edebilirsin.

@nedendir bilinmez, öyle profesyonel masaj değil de, kardeşime falan yarım yamalak bir masaj yaptırınca tahmin edilemeyecek kadar çok rahatlıyorum. ama bu rahatlık maks. 3 dk sürüyor. 5'i bile bulmuyor.

@dahser, çalışma saatlerim çok esnek. gün içinde boş vaktim oluyor ama bu günün hangi saatine denk geliyor beli olmuyor. bunu bir çözebilsem yokga, plates ve adam akılı da spor yapmayı deneyeceğim ama...

@absolutely esential words, refleksoloji, şu ayak mesajı sanırım. bunun için tavsiye edeceğiniz yerler var mı? kaça patlar?

kesin bir bilgim olmamakla beraber yapabilirsin. o değil de parasetamolden nasıl zehirlenmeyi başardın. tebrik ederim.

4 gün boyunca, basit ilaçlardır bişey olmaz diyerek grip ilaçarına abandım. 4-5 tane attım heralde günde çok rahat

hangi konuda kullanacaksınız kelimeyi?

parça, bölüm

ayrılıkçı

@terp "aynı görüşler içerisindeki ayrılıklar" anlamında. devrim konusunda rusya'daki manşevik ve bolşevik fraksiyonları gibi.

akım olmaz mı ki acaba.

kimya derslerinde mol fraksiyonu mol kesriydi yani kesir diyebilirim direk aklıma geldi.

www.tdk.gov.tr

bölüntü, bölüngü, hizip diyor tdk.

hizip kullanılabilir. ama özellikle sol ideoloji hakkında bir şey yazılacaksa fraksiyon kullanılması yerinde olur çünkü genel geçer bir kullanımdır. terminolojiye daha uygun olur.

"apartheid" kullanılır siyasi terim olarak ama biraz ırkçılık/ırk ayrımı anlamındadır, bilmiyorum size uygun mu değil mi?

benim bildigim kadariyla fraksiyon televizyon kadar turkce bir kelime. koken acisindan bakiyorsak, hizip fraksiyondan daha turkce bir kelime degil.

zaten fraksiyon için iki karşılık var. (bkz: bölüngü) (bkz: bölüntü) bu arada kedifelix'e katıldığımı da belirteyim.

akım,siyasi oluşum olarak biliyorum ben.
örneğin;
dev-sol'un dağılma sürecine girmesiyle yine öğrenciler tarafından çeşitli fraksiyonlar oluşmuştur.

erkek olana kadar kız çocuğu yapılıyor. Dolayısı ile kız çocuğu sayı olarak daha fazla olur.

değişkenlik gösterir. kesin bir şey söyleyemeyiz. 5 kızın ardından 1 erkek doğabileceği gibi, ilk çocuk erkek de olabilir.

iki aile düşünelim. birinin erkek çocuğu olsun ötekinin kız çocuğu. kız çocuğu olan ailenin yeniden kız çocuğunun olma olasılığı %50x%50= %25 üst üste kız çocuğunun olma olasılığı, giderek düşüyor. diğer ailede zaten bir erkek çocuk vardı, kız sayısının erkeği geçmesi için bir kız çocuğu daha lazım ki bu düşük ihtimal (%25). bana erkek daha fazla olur gibi geliyor.

bence de erkek.

erkek olamaz çünkü %50-%50 oranda olan bir evrende erkek oranı en fazla %50 olur, 51 olmaz.
çünkü erkek olursa daha doğum olmaz.
ama erkek olmazsa kız çocuğunun sayısının devamlı arttması kaçınılmaz olacaktır.
dolayısıyla kız çocuk daha fazla olur.

her ailede 1 erkek çocuk var. kız birden fazla olabiliyor. kız çocuklarının sonsuza gitme şansı var ama erkek çocuklarının yok. dolayısı ile kızların sayısının daha fazla olma şansı daha büyük.

ben de şöyle düşünüyorum
yapılmayan çocuklar da kız erkek oranı eşit olacağına göre,
hiç bu kural olmasa kız erkek eşit oranı eşit olacağına göre,
yine eşit olur kız erkek oranı.

arkadaslar aylak bakkal modunda soyle bir spreadsheet yaptim:

buna gore erkekler her zaman daha fazla oluyor:


www.fileserve.com


dosyaya bakan cozecektir ne oldugunu::

Hesabımı yaptım %50 çıktı.

daha farklı bir cevap vereyim ben. bir kaç grafik görmüştüm. bu grafikler 2. dünya savaşına katılan ülkelerin savaşa katılmadan önce, savaş bittikten sonra ve savaş bittikten 5-10 yıl sonraki kadın erkek oranlarını gösteriyordu.

Savaşa katılmadan önce kadın-erkek oranlarında maksimum %3lük bir fark var. Genellikle erkekler fazla. (erkekler savaşıyor, ölüyor, öldürüyor vs.) savaştan sonraki grafiklerde ise erkekler %35, kadınlar %65 gibi sonuçlar çıkıyor doğal olarak. İşin güzel kısmı şu; en fazla 10 yıl içerisinde grafikteki ülkelerin çoğu kadın-erkek oranını ya eşitliyor, yada erkek oranı yine %1-2 civarı üste çıkıyor. (yine %1-2 lik kadın nüfusunun fazla olduğu ülkeler mevcut ama bir kaç tane)

bildiğim kadarıyla bebeğin cinsiyeti için %50lik oranlar söz konusu. ama evren / doğa / tanrı bir şekilde eşitliyor.

tüm bunları göz önünde bulundurarak söyleyebilirim ki bahsettiğiniz toplumda oran %50-%50 olurdu.

www.fileserve.com adresindeki dosyada olay iyi analiz edilmiş. Sanırım tatmin oldum.
100 ailelik bir toplumda:
50 aile tek erkek çocuk yapacak: 50 E
25 aile 1 E 1 K çocuk yapacak: 25 E 25K
12,5 aile 1E 2 K yapacak: 12,5 E 25 K
6,25 aile 1E 3 K yapacak: 6,25 E 18,75 K
3,125 aile 1E 4K yapacak: 3,125 E 12,5 K
1,5625 aile 1E 5K yapacak: 1,5 E 7,5 K
0,78 aile 1E 6K yapacak: 1E 4,5 K
...

yani bu toplumda 99 erkek (x sonsuza giderken 100 erkek) 94 civarı kız çocuk olacak.
Evet erkekler daha çok. Sanırım X sonsuza giderken de erkek çocuk sayısı kız çocuk sayısından daha çok. Kafa yoran herkese teşekkür ederim.

32 aile olsun
16 ailenin ilk çocuğu erkek diğer 16 kız
16 ailenin
8inin 2. çocuğu erkek diğer 8inin kız
8 ailenin
4ünün 3. çocuğu erkek diğer 4ünün kız
4 ailenin
2sinin 4. çocuğu erkek diğer 2sinin kız
2 ailenin
1inin 5. çocuğu erkek diğer 1inin kız
geriye kalan tek ailenin 6. çocuğunun erkek olma ihtimali %50 kız olma ihtimali de %50.
sonuçta 31kız 31 erkek.

şimdi biraz matematikçi gibi düşünüp aile sayısına x diyelim
ilk çocuklarda x/2 ailenin 2. çocuklarda x/4 ailenin y. çocularda x/ebenin ailenin erkek çocuğu oluyor bunların toplamıda toplam erkek nüfusu.
kızları düşünürsek gene aynı sayıların çıktığını göreceğiz. buradan da eşit olduğu kanısına varabiliriz.

ha şu var ki benim matematiğim baya bir kötüdür.

Oluşabilir. Fakat ekonomik olmaz. Aynı paraya 10 tane (atıyorum) normal gökdelen dikersiniz.

İstanbul'da iki örnek var. Birincisi Astoria. Ama oradakiler sadece dış cepheyi ve kendilerini taşıyorlar ve çelikler.
Trump towers'da ise dediğin şey yapıldı betonarme perdelerle. Türkiye gibi katı bir deprem yönetmelilğine sahip bir ülkede ise nasıl geçirdiler bunu, ne sen sor ne ben söyliyim.
Sorunun cevabı olarak da baştan sona eğik kolonlardan oluşabilir mi? E oluşur tabi ama tasarıma bakar. Sen tüm katları sadece eğik kolonlara taşıtırsan o kolonlarda acayip etkiler çıkar. Teoride yapılırdı pratikte zor.

iyi hesaplarsan olur

para olduktan sonra yuvarlanan bina bile yapılır. kolon eğik olmuş yan yatmış dibe batmış fark etmez.

erhan bayraktar'ı tavsiye ederim. bugüne kadar beni en adam akıllı dinleyen ve doğru tespit yaptığına inandığım psikiyatr kendisi; ancak 200 liraydı... psikolog+psikiyatr gibi adam, bir saat dinledi resmen beni. ayrıca kuzenim ve bir tanıdığımız daha ona gitmişti, epey memnun kalmışlardı...

erhan bayraktar'ı kesinlikle tavsiye etmem. 7 sülaleme baktı. Bir hayrını görmedik. Çok fazla kişiyle ilgileniyor. Dolayısıyla yetişemiyor.

cevaplar birbirinin tam ters olunca ben de şaşırıyorum ama :/

üniversite hastanesini dene. ikisi de iyi.

karbonatlı ekmek var yermin?

duymamıştım, olabilir : ) nerde bulunur ki?

Aslında satıldığını bile bilmiyorum. Babaannem yapar genelde oradan biliyorum. Mayalı ekmeğe göre daha kısa sürede yapılıyor. Belki evde kendin deneyebilirsin. Bir kaç fırına sor istersen.

Matso benzeri, mayasiz, karbonatsiz bir ekmek:

www.nytimes.com

beyaz masa

Edemezsin. evini izole ettirmen en kolay çözüm yolu olur.

not: bir an yazdığıma bakınca barın sahibi sandım kendimi. şikayet et istersen şikayet edebilirsin çünkü ama sonuçlanıp sonuçlanmayacağı muamma.

banvit kırmızı et sektöründen çekildiğini açıklamadı mı daha bir kaç ay önce ? Oyuncak ettiler sektörü, piyasa araştırması yapmadan girme işe.

hayvancılık hakkında pek bilgim yok ama;

şöyle haberler buldum mesela:
www.gidatarim.com
www.etfiyat.com
www.milliyet.com.tr

şöyle bir söz verilmiş bir de:
www.siyasalbirikim.com.tr

çiftlik olmasa da ahırlarında ortalama 5 büyük baş hayvan besleyen bir köyden bildiriyorum: iki ay öncesine kadar herkes pek umutluydu, ineği olmayanlar bile ahır kurmaya başladı öyle söyleyeyim. hatta biz de annemle acaba kredi çekip bir çiftlik mi kursak diye konuşur olduk. ama işte bu iki aydır ithal et yüzünden olduğunu söylüyor bazı kesimler, et fiyatları düşmeye başladı, köylü hayvanını satacak kasap bulamıyor bu günlerde. kasaplar randevuyla çalışıyor o derece. eskiden aracıyla gelip kapıdan hayvanı alan adam şimdi hayvanı siz getirin keserim diyor ve şu anki fiyatlar geçen yıldan düşük diyebilirim. bizim köy sütaşla çalışıyor, dün aldığım duyumlara göre süt fiyatları da düşmüş.

Valla para yok diyorlar. Böyle heveslenip hesap kitap yapanlar en sonunda vazgeçtiler hep.

inovatif düşünme, kendini geliştirme, hızlı öğrenme ve takım çalışmasından zevk alma artılarımdır.
eksilerim ise başladığım bir işi yarım bırakamamam ve bazen iş için yakınlarımı ihmal etmem olabilir.
sizin gibi kurumsal bir şirketle çalışmak isterim.
daha önce sektöründe lider bir firmada 6 ay tosunluk ve uluslar arası bir firmada 2 yıl büyük baş hayvanlık yaptım.

cv'm ektedir.

para var yok bilemem ama cipe kısa yoldan binmek için yapılmaz bu iş. son derece meşakkatli ve tüm zamanını vermen gerekiyor. 140 büyük başlık bir çiftliği olan bir arkadaşım var. yüzünü unuttuk. biz ona gidebildiğimizde anlattıklarını duyunca " senin de işin harbi zormuş be abi" diyoruz.

yani demem o ki seviyorsan gir bence.

bütün iş hayvanları emanet ettiğin cobanda bitiyor arkadaş.
eğer işe tek girersen iyi para var ama bu seferde işi bilmen lazım.
olmadı ortak ile girince bu sefer de paylar bölüşür ve anlaşmazlık çıkar.
yani ona yatıracağın parayı bildiğin bir iş varsa ona yatır.
yok benim çok çok iyi bir çoban arkadaşım var falan diyorsan ona güvenerek gircen işe.

"Başbakan İthal Eti Durdurmak için söz verdi" ise sakın et işine girme. burada denilmek istenen şu ki "et'i türk'ün para kazanacağı iş olmaktan çıkarıp yabancıların türkiye'de et/hayvan üretmesine izin vereceğiz. sakın bu işe girmeyin"
bu sözüme gülüyorsanız bir kaç sene bekleyin. hele ki 11 haziranda koalisyon çıkmasın... o zaman daha bir "gülersiniz"

para var ancak işi bilmen lazım.
hayvanları sağabilmeyi bilmen lazım.
çamurun akpun'un içinde durabilmen lazım.
o pis kokuyu kabullenmen lazım.
hayvanların ne zaman neyi nasıl yiyeceğini bilmen lazım.
yoksa para yok.
eğer işi iyi bilen birine 10 tane hayvan (büyükbaş için konuşuyorum dana veya buzağı) teslim edersen önündeki kurban bayramında köşeyi dönersin.

şu sıralar et ithalatı açık olduğu için piyasaya devasa miktarlarda ithal et giriyor. bu izin düşük vergi oranlarıyla kalıcı hale döner mi, dönerse iç piyasa yurtdışı ile rekabet edebilir mi bunlar hep sorun. ama sonuçta küçük çiftçi olacağın için bu durum seni fazla etkilemez. banvit'e bakma, tezgahları bozuldu diye ayak yapıyorlar.



ayrıca nasıl bir hayvancılık yapacaksın?
besilik mi? kesimlik mi? mandıra mı? vs.. vs..
et randımanı yüksek hayvandan anlıyor musun?
hayvan hastalıklarından haberdar mısın?
... bu böyle gider.

bana kalırsa herşeyini bırakıp, köye yerleşip uzun süre bu konuları araştırıp-soruşturup yapanları 7-8 ay takip edebileceksen gir bu işe. öbür türlü zaten köylülükten başka bir şey olmaz. öyle de bir yere varılacak olsa zaten köyde herkes ciple gezerdi.
ben bi çoban tutar veririm ona 1 sene sonra gelsin paralar diyorsan hiç uğraşma.

şahsen benim babamın da yaptığı iş. ama süt hayvancılığı yapıyor. yani kesimlik değil. zaten kesimlik yani besicilik hayvancılığı ölü vaziyette. süt hayvancılığı yapacaksan da ne kadar çok hayvan o kadar çok kâr demek. yani 2 hayvan alıp da para kazanayım diye düşünme. zarar edersin. ama misal 20-30-40 hayvan aldın mı çarkı da çevirirsin para da kazanırsın. ha her işin bi zorluğu olduğu gibi bu işte zor. zira kışın soğukta hayvanları yemlemek gübresini toplamak veya veya hava soğuk da olsa az biraz hayvanları dolaştırmak için meraya çıkarıp gezdirmek falan biraz meşakkatli.

diyeceğim o ki besicilik olarak düşünüyorsan çok çok iyi fizibilite araştırması yap. ama süt hayvancılığı olarak düşünüyorsan elde edeceğin kâr buzaktır. yani hayvanın yavrusu. hayvan ancak kendi masrafını karşılar sana buzak kâr kalır. dediğim üzere bu 2-3 hayvanla da olmaz. min. 5-10 hayvanın olacak ki cipe binebilesin =))

aynı şey evlendikten 4 ay sonra benimde başıma geldi. göstermem diyemezin. ancak senin uygun olduğun zamanda gelip görebilirler yani uygun değilim sonra gelin diyebilirsin ben yaptım. :-))

@karabela
evet bende böyle duydum ama yasalar ne der bu durumda onu çok merak ettim?

Kontratın varsa ve bitmediyse bırak emlakçıyı ev sahibini bile eve sokmayabilirsin. hatta bunu kontratın bittikten sonra 6 ay boyuncada yapabilirsin. Ha polis filan dayanırsa kapına beni tanımıyorsun ona göre.

yasalar evi satma durumunda müşteriye göstermek zorundasın diyor maalesef. elindeki kontrat olması sorun değil. bir de evi emlakçıdan kiraladıysan sana öyle bir sözleşme iteliyolarki herşey oluyor içinde hatta evi itiraz etmeden boşaltma kağıdı bile imzalatıyorlar.

kirayı ödeyip ödememen ev üzerindeki haklarını etkilemez. kirayı ödemiyor bile olsan ev üzerinde hakkın devam eder. kontrat maddeleri ne olursa olsun bu seni etkilemez.

bence bunu bir avukata sorun. benim bildiğim kadarıyla, göstermek zorundasınız, ama belirli ve size uygun saatlerde, bu da haftada x saatten fazla veya az olmamalı.

senin için bağlar çok uygun olur ama ben öğrenci çekmek istemem diyorsan batıkenti de önerirm fiyat daha pahalıdır bağlardan..bağlarda da 70-80 bin lira falan rahatlıkla bulabilirsin..

65.000 75.000 civarında mesaj atarsan yardımcı olabilirim.
İstersen 1+1 seçeneğini de düşünebilirsin.

0507 218 61 10
0542 389 38 10

numarayı yücel verdi deyin yardımcı olacaklardır.

örnek soruya cevap: evet.

Örnek sorunun cevabı ilk arkadaşın dediği gibi olabilir ama bunun zorunluluk olmadığını bi yerden duymuştum ama net değilim.
mesela yök şöyle bir şey der ilk dönem x hafta ders işlenecek der üniversite buna uymak zorundadır ama tatile ne zaman girecek okul ne zaman başlayacak buna üniversite karar verir. yeter ki x haftayı doldursun gibi.işlenecek dersin içeriği de yöke bağlı değildir.sorunuz çok geniş olmuş.şeklen üniversiteleri denetler.

örn cevap: Y.Ö.K desin başbakan desin cumhurbaşkanı desin kim ne derse desin türbanla derse girilemez, girilmesi hukuka aykırıdır.

Bu arada, YÖK'ün açılımı Yükseköğretim Kurulu'dur.

teşekkürler arkadaşlar.
@nedendir bilinmez, merak ettiğim cevabı aldım galiba.

Hızlı tren ile eskişehir'e gelip has hamamına gidebilirsin. gardan hamam yürüme mesafesinde. şehrin pek içinde bir yer olmadı ama zevk içinse biraz yol gidilebilinir.

otel etap altınelin içinde var. biz ünvdeyken çok giderdik güzel yer

eynebey hamamı olabilir, temizdir ve tellakları da ben gittiğimde iyiydi 3-4 kişi gitmiştik onlar da memnundu. altındağ belediyesinin ışıkların olduğu kavşaktan ulus'a dönen yolda hemen sağda.

Bilkent otel'in hamamı ;)


Edit:Spa'nın günlük kullanım ücreti 50/80 tl arası bir şeydi,

Aslında özel değil de tıp fakülteleri iyidir ki sizde dokuz eylül'e gitmişsiniz. en iyi ihtimal bir de ege'yi deneyin.

dokuz eylul kardıyoloji cok ıyı. illa ozel dıyorsanız kent hastanesi.

9 eylül hastanesinden uzak durun, canınızı seviyorsanız.

kent hastanesi var çiğli tarafında. peder bey orada by-pass filân oldu. doktoru kontrolleri için eve kadar dahi geliyordu. parasını veriyorsun, belli kısmı sonradan dönüyordu en son. arayıp görüşün.

Şifa Hastanesi Uzm. Dr. Ahmet Taştan. Muayene farkı alınmıyor.

istatistikte bir değişme yok ama. hemen yansımaz gerçi.

basliga refresh yap bi kac sefer basliklar ayni duruyorsa yalan.

bana yalan gibi geldi ama neyse artı.

son 2 ay içinde olmuş olabilir belki ama an itibariyle böyle bir şey olması zor. çok zor.

yok ya, olacağını da sanmıyorum.

olmasın zaten. zira 40 bin kişi bayağı bi büyük rakam hem de tek kalemde. kutsal bilgi kaynağı, kutsal izdiham topluluğuna dönüşmesin :)

yok artık

ev arkadaşım ne yazar olabildi, ne sırası değişti üstlerde olmasına rağmen. safsata anlayacağın.

yetenek de işin içinde var tabii ama araba kullanma sıklığına bağlı
alışkanlık olayı sonuçta. temmuza ağustosa kadar aşağı yukarı her gün arabayla çıkar gezer tozarsan gayet ustalaşırsın. ilk 10 bin kilometre çok önemli, sonrası su gibi gidiyo diyolar mesela.
ama uzun yol olayını bilmiyorum o başka bi boyut sanki ya :/ aşırı konsantrasyon gerektiriyor.

ehliyeti almadan trafiğe çıkmamanızı öneririm öncelikle. türkiye'de yaşıyoruz. neyin ne olacağı belli değil. bir kaza durumunda hata karşı tarafta bile olsa ehliyetsiz olan(yani normalde trafiğe çıkmaması ve o kazaya dahil bile olmaması gereken) siz olursunuz.

ben ehliyeti aldıktan sonra önce şehrin tenha yerlerinde babamdan devraldım direksiyonu. sonra her hafta biraz daha şehrin içine girip öyle geri verdim. öyle öyle emekli ettim kendisini. artık özel şoför olarak bile beni kullanıyor. ne kadar süreceği hakkında bir şey diyemem. gerçekten de size bağlı. acele etmezseniz, zamanın geldiğini kendiniz anlarsınız. hareketlerinizin refleksleştiğini görürsünüz. ama yoğun trafik(özellikle rampa yerler), dar sokaklar en son gireceğiniz bölümler olsun.

uzun yol konusunda ise; dikkat, dinç kafa/vücut gibi şeyler önemli. şehir içindeki kadar ustalık gerektirmez genelde ama daha fazla dayanıklılık ister. kısaca, uzun yola çıkmadan kendinizi hazırlarsanız, özellikle hız ve sollama kurallarına dikkat ederseniz sorun olmaz.

ben öğrendikten hemen sonra başladım. çünkü otomatik araba vardı. :)

aslında bir kaç püf noktası var işin onları kaptıktan sonra 10 gün sürsen şahane araba kullanırsın. ilk olarak kulandığın yolları bilmek önemli. sen şeridinde giderken ışık çıkar durursun fakat bir bakarsın sağa dönenler için yeşil yanıyor sende o şeritteysen mecbur ilerlersin.

bir de kavrama noktası var bu tecrübe ile olur boş bir alanda bolca denersen araba hangi noktada istop ediyor hangi aralıkta daha iyi gaz olıyor hepsini rahat rahat denersin.

sonra aynalara bakma sorunu var aynaya bakarken ya kendini kaptırır önüne çıkan yayayı ezersin ya da hiç aynaya bakmadan gidip bu sefer sağından solundan geçeni görmezsin. bu durumda çok kısa aynaya bakıp arkandan seni sıkıştıranlara aldırmadan sabit hızınla ilerlemyi öğrenmelisin.

debriyaj çok önemlidir baktin sıkıştın bas debriyaja sonra rahat rahat git. bunların dışında gene boş alanda freni filan dene. çok zor değil sakin ol ve etrafındaki arabalara aldırmadan sür.

üç kez 15 dakika trafiğe çıktım, 4. seferde gecenin bir yarısı ankaraya gittim istanbuldan. benim ki cesaret ayağına gereksiz bir mallıktı belki ama anlatmak istediğim şu ne kadar rahatsan o kadar çabuk olur. sadece arabaya bişey olur mu diye korkma yeter.

sıklıkla araba kullanırsan temmuz, ağustos aylarında gayet rahat seyahat ediyor duruma gelirsin. araba kullanırken artık bazı şeyler otomatikleşiyor ve bu da ne kadar sıklıkla araba kullandığınızla doğru orantılı. eskiden vites değiştirirken motor sesini takip ediyorken bir süre sonra hiç farketmeden arabanın devrine göre vites değiştirdiğinizi farkedersiniz. falan filan.

sadece arabayı çalıştırmayı bilen,mahalleyi ayağa kaldırarak,zar zor kalkış yapabilen ablamı 2 gün evet yanlış duymadınız 2 gün çalıştırarak saldım trafiğe.
ama bu 2 günü sırf arabaya adadık desem yeridir.sonraki 2 haftada iyice ustalaştı.
önemli olan trafikten ve araçtan korkmamak,sakin olmak ve bi süre en sağ şeritten gitmek.
ha bide benim gibi sakin bir öğretmene ihtiyacınız var,bu şartları tamamlarsanız hayal değil,hatta çok kolay.

Direksiyon dersine değin herhangi bir otomobilin sol ön koltuğuna dahi oturmamıştım. Direksiyon sınavından önce 6 saat bir hoca ile çalıştık. Allah için iyi bir öğretmendi.

Ehliyeti aldıktan sonra ilk denemem İstanbul-Adapazarı arasındaki yaklaşık 150 km idi. Varış noktasına 50 metre kala çok küçük bir kaza yaptım. Yalnız şehir içi dur-kalk yaparken oldukça stres yaşıyorsun.

O günden sonra 3 gün araba kullanmak istemedim, İstanbul'a dönüşte sorun yaşamayınca o günden itibaren İstanbul'da şehir içinde de çok şükür ki sorunsuz araç kullanıyorum.
Yalnız benimki sadece aptal cesaretiydi. Aklı başında adam bayram arefesinde otobana çıkmaz ilk araç kullanımında.

Sükunetini koruyabiliyor ve stres yapmıyorsan, fazla vaktini almaz. Dikkat sorunun da yoksa 2 haftada sorun yaşamadan dolaşabilecek hale gelirsin. Tecrübesizlikten kaynaklı ani sorunlar mutlaka olacaktır. Ki 20 senelik şoförlerin de kaza yapma olasılığı yüksek. Kendin 1 ayda harika araç kullanacak hale gelebilirsin ama başkaların hatasını zamanında farkedip anında tepki verebilmek çok uzun zaman alıyor.

En önemlisi ne kadar tecrüben olursa olsun kaza denen şey anlık mesele. Asla oldum ben deme, hiçbir zaman fazla rahat olma.

Bu tamamen seninle alakalı bir durum, şöyle ki, yeteneğin ve özgüvenin ne kadar birbirleri ile doğru orantılı olursa o kadar rahat edersin.
Ama her şeyden önce muhakkak trafik akışının çok yoğun olmadığı yerlerde Fren hassasiyetini geliştir,aynaları kullanmayı ve sinyal vermeyi öğren ve kesinlikle hız yapma.Ve unutma ki makas atmak,hız yapmak usta sürücülük anlamına gelmiyor.

Uzun yol konusu ise biraz karmaşık, her ne kadar araba kullanmak oturduğun yerden geliştirilebilen bir şey olmasada bir anda koşmamak gerek, 2 ayda şehir için de sorunsuzca dolaşırsın ama uzun yol riskli olur.Bir de kullanacağın arabayı tanıman çok önemli.Aracın tepkilerini bilmen ona alışkın olman bunlada hep sürüşünü etkileyen faktörlerdir.

Bir de ara ara benimde yaptığım ama elimden geldiğince yapmamaya çalıştığım bir hata,trafikte kimseyle dalaşma,bedelini hayatınla ödeyebileceğini veya geri kalan hayatını mahvedebileceğini unutma.
Bir de bana bir şey olmaz deme, anlık bir şey, üstelik sen ne kadar iyi olursan ol önemli olan başklarının da iyi olması.

trafiğin yoğun olmadığı yollarda arabayı tanımaya çalışın, ani fren, park, rampa kalkışı, debriyaj kavrama noktası, vites geçişleri gibi olayları deneyin. hem olayın mantığını kavrarsınız hem de tecrübe olmuş olur. arabayı hırpalayın, olur o kadar, tecrübesiz olmaktan daha iyidir. sürüş esnasında yanınızda anlayışlı(arabanın sahibi olmasın)birisi olsun ya da kimse olmasın. bu tür pratikler sizi trafiğe daha çabuk adapte edecektir. uzmantv de sürüş eğitimi ile ilgili videoları izleyin, küçük püf noktaları öğrenebilirsiniz.
hayırlı yolculuklar :))

3 haftada ankara trafigine çıktım. bol bol rampa da kalkışı ve iki araç arasına park etmeleri deneyin. araç sürmek çok zor değil, asıl bu yazdıklarım zor öğreniliyor, özellikle park etme.

yukarıdaki bütün güzel bilgilere ek olarak, sakin bir yerde hafif bir eğim (yokuş) bulun ve orada çalışma yapın. bu sizin hem kavrama olayını çok hızlı "kavramanıza", hem de trafikte başınıza gelebilecek olan aracı yokuşta kaldırma\kaldırabilme konusunda yardımcı olacaktır. ayrıca yeni sürücülerin ya da kimi zaman araç değiştiren\alışılan dışında araç kullananların ortak sorunu olan arabanın boyunu hesaplayabilmek de özellikle dar yollarda canınızı sıkabilir. bol bol park çalışması bunun çözümü olacaktır.

hiç kasmayın direk E5'e çıkın ehliyeti aldığınız zaman. Belli bir süre asla en sol şeritten ayrılmayın böylelikle özgüveniniz gelecektir. Dur kalklarla birlikte de arabanın dilinden anlamaya başlayacaksınız.

ben 2 hafta gibi bir sürede alışmıştım. 2 ay kadar sonra artık araba kullandığını düşünmüyorsun yolsa yürümek gibi oluyor. önemli olan kendini kasmadan sıkmadan rahat olabilmen. kısaca arabayı kullanırken düşünerek değil içgüdüler-refleksler ile kullanır hale gelmen.

edit: önceden epey bi motosiklet kullandığım için trafik tecrübem vardı ama motosiklet ve otomobil 2 farklı dünya.

olay tek basina cikmakta. yaninda bence biri olmasin. yani biri olmasin derken, hicbir sey bilmeden cik demiyorum. birisiyle biraz calisirsin, ogrenirsin. sonrasi sende tek basina kullanmada yani...
once sokak aralarinda, sonra yavastan caddeler sonra da ilce merkezi vs. diye gider. olay tamamen guven meselesi. gozunuzde buyutmezseniz rahatlikla kullanirsiniz. akliniza "kimler kimler kullaniyor araba" lafini getirin.

muhtemelen çok büyük ihtimal kör olabilirsin

metil alkol sakattır, içinde olmadığından emin misin ?

kör olursun.

ihtimal dahilinde olabileceklerden biri. ama illa içeceğim diyorsan sulandırıp iç bari.

panpa iki shot kolonya vur üstüne bir bira çak. kör olma ihtimalini azaltır. metil alkolu etil alkol sikertir çünkü.

kanka o son kolonyayı içme.

türkiye'de sizin gibi saçmalıkları yapanlar çok olduğu için kör eden alkol yerine (hangisi hangisi bilmiyorum) diğer "sağlıklı" alkolden kullanılma mecburiyeti geldiğini okumuştum yıllar önce (3-5 yıl) ancak biliyorsunuz ki türkiye'de kırmızı ışıkta durmak da mecburidir.

etil alkol (ethanol) dogal üretilen bizim alkol niyeine içtigimiz.
metil alkol(metanol) sanayide karbon monoksit(co) ve hidrojen(H) reaksyonuyla oluşur kör eder vücutta yara açar hatta miktarına baglı olarak öldürür.
etil metili bastırmaz birşey yapmaz onlar sahte rakı çıktıgı dönemlerde rakı masası geyikleridir.

kolonyanın etil alkol olması lazım.
illa içecem diyosan bikaç şişe bira al,shotları yaptıktan sonra o biraları iç, etil alkol metil alkolden daha iyi bağlandığı için reseptörlere, metil alkolün zararlarını azaltır.
ama içme tabi.
he bi de efsane değil etil alkol işi, ailenizin moleküler biyologu konuştu.

etil metili bastırmıyor ki vücudu kandırıyor, vücut başka bir şeyle meşgulken metil o sırada atılıyor fln.

kolonya da olsa içinde bir miktar metil vardır, kimyası böyle adamlar böyle yapıyor.

muhtemelen narkoz durumuna girersin. çok bir şey olmaz.

house un bir bölümünde house metil alkol içen bir adamı viski içerek düzeltmişti.

içme kolonya falan öleceksen adam gibi öl bok yoluna gitme.

Kolonyalarda metil alkol olmaması lazım. Ama yine de içme, kolonyanın içinde alkol dışında başka kimyasallar var.
Metil alkol, vücutta formaldehit ve formik aside dönüştüğü için zararlıdır. Metil alkol alan birine etil alkol verilmesinin sebebi metil alkolün formik aside parçalanmadan vücuttan atılmasını sağlamaktır. Geyik falan değil yani, erken davranıldığında hayat kurtarabilir.

Disciye sordumdu ben, 5 senede falan aslinda degistirmek gerekiyo demisti

kanal baya uzun süre idare eder kaplama ise 10 yıl idare ediyor ama 5 yılda bir değiştirmek istiyor dişçiler anlamadım.

8 ayda ya da durumua göre +- bir sürelik peryotlarda röntgenle kontrol ettir, diş ipi kullan. eğer temiz bir iş yapılmışsa onlarca yıl da gider. patlarsa da kötü patlar söyliym eksik yapılmış kanallardan birinde lezyon oluşuyor ileride, kanalı değiştirmek gibi bir şey yok, kanal tekrarı çok çok da verimli olmuyor çoğu zaman. ama kaplamaları kontrol ettirmek mantıklı