-11'i doldur > (11/0)
-11'den 7'ye > (4/7)
-7'yi bosalt > (4/0)
-11'den 7'ye > (0/4)
-11'i doldur > (11/4)
-11'den 7'ye > (8/7)
-7'yi bosalt > (8/0)
-11'den 7'ye > (1/7)
-7'yi bosalt > (1/0)
-11'den 7'ye > (0/1)
-11'i doldur > (11/1)
-11'den 7'ye > (5/7)
-7'yi bosalt > (5/0)
-11'den 7'ye > (0/5)
-11'i doldur > (11/5)
-11'den 7'ye > (9/7)
-7'yi bosalt > (9/0)
-11'den 7'ye > (2/7)

oburu de:

-7'yi doldur > (0/7)
-7'den 11'e > (7/0)
-7'yi doldur > (7/7)
-7'den 11'e > (11/3)
-11'i bosalt > (0/3)
-7'den 11'e > (3/0)
-7'yi doldur > (3/7)
-7'den 11'e > (10/0)
-7'yi doldur > (10/7)
-7'den 11'e > (11/6)
-11'i bosalt > (0/6)
-7'den 11'e > (6/0)
-7'yi doldur > (6/7)
-7'den 11'e > (11/2)

Hesap actir oncelikle bi bankada. Bankamatik kartlarinla para cekebilirsin sorunsuz olarak. Oranlar/miktarlar nasil degisti bilmiyorum ama, 4 yil once miktardan bagimsiz, her cekim basina 8 dolar kesiyordu bank of amerika. yuklu miktarda cekip oraya aktarirsin. swift ile falan baya komisyon biner.

tr bankamatik kartlarini alisverislerde kullanamiyorsun maalesef. hesap actirinca debit card vercekler zaten. o sorunu da halletmis olursun. kredi kartlarinda sorun yok.

baska soru kalmamis.

SSN olmadan banka hesabi aciliyor mu? eger oluyorsa hemen hesap ac. Turkiye hesap ve kredi kartlarindan Amerika'daki atmlerden para cekebilirsin. ek kartlarla alisveris yaparsin gibime geliyor.

SSN olmadan I-20 kullanarak hesap acilabiliyor. Gunluk 500 dolar gibi bir para cekme limiti var turk kartlarindan. Atm'ler 3 dolar civari bir para aliyorlar para cekildiginde kendilerine ait olmayan bir karttan. Bir de Turkiye'deki bankada ayrica ucret aliyor para cekme isleminden.

Ben de ailemin İş Bankası ek kredi kartını kullanıyorum, şu ana kadar hiçbir sıkıntı yaşamadım. Neredeyse bütün alışverişlerimi de onla yapıyorum. Onun dışında çok az nakit kullanıyorum (kredi / banka kartı kabul etmeyen dükkanlar var, gidip sokaktaki sosisçiye kredi kartı veremezsiniz).

Yine de bir banka hesabı açmak rahat olur. Öğrenci belgelerinizle giderseniz rahatça açarlar. Tavsiyem bulunduğunuz yerde bol bol şubesi / ATM'si olan bir banka seçin. Bazı İnternet alışveriş siteleri ABD'den alışverişte illa ki ABD kartı istiyor, o açıdan da rahat olur.

Gerekmedikçe Türkiye'ye gidip gelirken yanımda nakit götürüp bankaya yatırıyorum. Türkiye'den yurtdışına elektronik olarak para yollamak sıkıntılı bir süreç çünkü.

Ailenin ek kredi kartıyla yaşayabilirsin, yalnız Visa ve Master olmasına dikkat et diğerleri geçmiyor. Ailem bana güvenmediğinden kredi kartı vermedi, kaybolur vs diye.

Turkish Bank'tan dolar hesabı açtım ben, tüm paramı oraya yatırdım. 500 dolarda bir 8 dolar kesiyordu sanırım ama şimdi 10 olmuş olabilir. Amerika'ya gider gitmez bi bankada hesap açtırdım, 500 dolar Turkish Bank'tan çekiyordum, Amerika'daki bankaya yatırıyordum, işlemleri oradan yaptırıyordum.

Neden Turkish Bank'ı kullanamadım ? Çünkü maestro ve o her şeyde geçmiyordu.

4 bin dolar yanında götürülür mü hiç?:( iyi düşün, hırsızı var hırlısı var.

Amerika'da hesap açtırırsan gelirken kapatmayı unutmaaaa!

İyi eğlenceler, mecara dolu Amerika :)

Bagajda. Kabine sokamazsin.

Benzinini boşaltırsan sorun çıkmaz sanırım. Ayrıca bildiğim kadarıyla bagaja almak yasak, ama yanına (carry-on) alabilirsin. Çünkü bagajda kendi kendine yanma olasılığı var, kabinde böyle bir şey olsa hemen fark edilir ve müdahale edilir.

5 ağaca 6 tane, 2 ağaca 5 tane?

Bir şey mi kaçırdım?

Bana da soru eksik gibi geldi.

şimdi malca bir cevap vericem galiba da soruyu anlamadım ben.
yani her ağaca 6şar olmak üzere altı ağaca atların 36'sını bağladık. kalan 4'ü de son ağaca bağladık. oldu?

eşit sayıda falan mı bağlamak lazımmış soru onu mu istiyor acaba?

40'ını da bir ağaca bağlasak?

ok ok. soru eksik hakkaten. ağaçlara tek sayıda at bağlıyoruz, çift sayıda değil. kusura bakmayın.

agaclarin hepsine at baglamak zorundaysan ve bagladigin at sayisi tek olmak zorundaysa mumkun degil.. kisacasi 7 tane tek sayinin toplami cift sayi olamaz..

@buzzlightyear evet sıkıntı da orada zaten.

@benaaymi ata at bağlamak benim de aklıma geldi ama onunla ilgili bir durum var mı bilmiyorum. en mantıklısı o duruyor hali hazırda. yine de alternatif bir şey düşünen varsa yazsın.

Oyununa göre değişir. Oyun dışı kalacak şekilde (mesela okeydeki gibi), yere atıldıysa "discarded" kullanılır genelde. Briç, king, batak gibi oyunlarda ise daha çok "play" fiili kullanılır, "you just played an ace of hearts" gibi. Sıfat olarak "in play" denebilir, ama çok kullandığını görmedim. Yerdeki 4 kağıdın oynanışına ise trick denir. "4 el aldım" cümlesindeki "el" yerine geçer.

problem çıkarmak için.

amaç dinli dinsiz çatışması. yani yasal değilse git cezası neyse kes.

türkiye'nin en büyük yavşağına meydanlarda anıracağı yer verebilmek için.

Çünkü yasada kılıfı vardır bunun, uydurursun.

Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri aşağılamak kılıfına sokulabilir.

Yeter ki istensin, ülkede kılıf bol.

Jesse, çocuk çalıştırıyor diye Gus'ın adamınlarına çok kızdı, öldürmek istedi. Gus araya girdi, adamlarına çocuk çalıştırmayın dedi. Adamları çocuğu öldürdü. Çocuk aynı zamanda Jesse'nin kız arkadaşının oğlu ya da kardeşiydi (tam hatırlamıyorum). Jesse sinirlenip adamları öldürmeye gider, tam adamlar Jesse'yi vuracakken Walt gelip adamları arabasıyla ezer. Sonra da kafalarına sıkar.

Ondan sonra zaten Gale olayları olur.

walt'u gebertip o hafif tombul elemanı işin başına getirecekti eleman işi iyice öğrendikten sonra.sonra walt öğrendi durumu falan falan...

aaron paul'un oynadğı karakter adını şimdi unuttum. bunun şişko arkadaşını mıntıkalarında mal saattığı için 2 torbacı bir çocuğa öldürtmüştü. bu torbacılar gus'un adamıydı. daha sonra gus ile birlikte çalışmaya başlayınca gus aaron ile torbacıları barıştırdı. fakat bu barışmanın ertesinde torbacılar tetikci çocuğu öldürdüler. (bu çocuk galiba aaron'un sevgilisinin kardeşiydi) daha sonra aaron bu 2 sini öldürmek üzereyken walt geldi bunları dandik arabasıyla ezdi. daha sonra gus aaron'u kovup walt'ın yanına kimya mezunu yardımcı koyunca walt bizi ortadan kaldıracak diye paranoyak oldu bilmem anlatabildim. bu saatte anca bu kadar. aaron'un oynadğı karakterin adı jessy idi şimdi aklıma geldi.

Sıraladıktan sonra fprintf(mat,"%f",x[i]); yapıyorsunuz, ama tekrar okurken fscanf (mat,"\n %f",&s); diyorsunuz. Yazarken \n koymadğıniz fscanf \n'i bulamıyor ve sayıyı da okumuyor.

Bu gibi durumlarda fonksiyonların döndürdüğü değerlere bakıp hata olup olmadığını anlamak faydalı olabilir. Mesela fscanf bu durumda 0 döndürür, siz de bir hata olduğunu anlarsınız.

kodu alıp compile etmedim ama fscanf sıkıntı çıkarabiliyor, önce fgets ile bi denesen?

Elimde var, ama nereden bulduğumu hatırlamıyorum. İsterseniz bir şekilde ulaştırabilirim ama.

kod hatalı.

çalıştırınca gerçekten söylediği değeri yazdırıyor.

kod hatalı değil block scope olayı var orada.

publib.boulder.ibm.com

ama soru garip açıkçası çünkü her zaman 2007 sonucunu vermeyebilir.

{ int y = 2007;}

şeklinde tanımladığında program memory'de 2007 değerini yazar ve block'tan dışarı çıktığında y'yi serbest bırakır.

yani block dışında y değişkenini kullanamazsın.
fakat memory'de hala 2007 değeri beklemektedir. hemen sonrasında yeni bir integer tanımlarsan memory'de y'nin bulunduğu yere cuk diye oturur. haliyle değeri de default olarak 2007 olur.

Her zaman 2007 yazmayabilir, bunun garantisi yoktur. Sakın ola buna güvenip bu şekilde kod yazmayın, bir gün çok başınızı ağrıtır.

Okuyalı çok oluyor, ama poker oynayıp epey bir para kazandığını hatırlıyorum. Bir de trende kondüktörün karısına telefon açıp treni philadelphia'ya götürmüştü. Lokanta olayı bilinçli olmayabilir.

www.imdb.com

filmin sadece iki üç sahnesinde italyanca söz geçiyor ama catch 22'yi mutlaka izle (dayanamadım affedin)

www.imdb.com

Çok aşırı süper bir film değil, ama komik ve keyifli bir film. Dili de basit sayılır.

www.imdb.com

şöyle bir şey var.

merhaba.
inan çok güzel www.imdb.com

Komut girişi ve veri girişi var. Komut girişine, işlemci kaç bitlik ise o kadar bitte bir bakıyor. Yani 32 bit işlemci, 32 girişte bir kelime olacak şekilde ayarlı.

Veri girişi ise, yine 32 bit'te bir giren veriye, komut girişinde ona söylenen işlemi yapıyor.

Mevzunun en temeli bu.

yeterince temeli değil. 32 bit ise 32 bite bakıyor dedin mesela. fiziksel bir şey sanal bir şeyi nasıl inceliyor onu soruyorum ben.

Sanırım senin sorduğun 1 ve 0'ın farkını elektronik devrenin nasıl anladığı, her ne kadar bilgim kısıtlı olsa da 1 ve 0 o an devrede elektrik var veya yok olarak giriliyor.

evet onu soruyorum aslında.

(bkz: combinatorial circuit)
(bkz: logic circuit)

İşlemci mimarisine göre çok değişkenlik gösterir. İşlemcide şunlar gibi mantık devreleri bulunur:

- 11. bit 1 ise ALU'yu aktive et. Ondan sonraki 4 bit ALU'nun hangi işlemi yapacağını belirlesin (0000 r1 + r2, 0001 r1 - r2, 0010 r1 & r2, vs), sonraki 3'er bit de hangi registerları kullanacağımızı belirlesin (000 eax, 001 ebx, vs)

Mesela böyle bir decoding mantığı, 010001000001 bitlerinden eax - ebx işlemini yapacaktır.

- 14., 17. ve 18. bitler 1'se memory'den bir şeyler almak gerekecek, eip'den adresi al, o adresden veriyi alıp 5-7 arasındaki bitlerdeki register'a koy.

- opcode 1010001100111000 ise bölme işlemini yapan finite state machine'e geç.

vs. Hepsini salladım. Ama mantık böyle, o bitlere göre işlemcinin bir sonraki state'ini belirleyen koca bir decoding devresi var işlemcide. O devre de yukarda saydığım gibi mantık yürüterek işlemcinin ne yapacağına karar veriyor.

ben soruyu tam anlatamıyorum sanırım. bu da değil beklediğim cevap. siz işlemcinin çalışma mantığını anlattınız gibi. ama ben onu sormuyorum.

11. bit 1 ise ALU'yu aktive et dediniz. ben de şunu soruyorum, elimizde fiziksel bir yapı var. bu yapı bilgisayardan girilen "bit" dediğimiz kavramı nasıl anlıyor? 11. bit tamam 1; ama sanal bir kavram fiziksel olarak ne gibi bir etkileşim yapıyor da devrenin elektrik vermesini sağlıyor? daha da açıklayıcı anlatamıyorum ki :(

işlemci dediğin milyonlarca röleden oluşan bir yapı. Röle açıksa 1, kapalıysa 0 konumunda oluyor alet. Bu röleleri neyin açıp kapattığını mı soruyorsun?

Her bit, fiziksel olarak bir voltaj değeri olarak saklanır. 0, 0 ve 1 3.3 veya 5V civarındadır. Bir yerde bit saklamak istediğinizde o voltaj değerini bir devreye uygun bir şekilde verirsiniz, o da saklar. Bir bit okumak istediğinizde o voltajı ölçersiniz, eğer yüksekse 1, düşükse 0 dersiniz.

Bu voltajlar, işlemcideki transistörlerin durumunu belirler. Mesela:

upload.wikimedia.org

Bu resimde her transistör NMOS türünden. Yani ortasından çıkan yere 0 seviyesine denk gelen bir voltaj verirseniz öbür iki ucu arasındaki bağlantıyı kesiyor. 1 bitine denk gelen bir voltaj verirseniz uçları arasında elektrik bağlantısı kuruyor. Transistörün (dijital açıdan) çalışma mantığı bu.

Bu devrede ise a veya b 0 olursa, 3. transistörün girişi ile toprak arasında bağlantı olmayacağı için 3. transistör input olarak yüksek bir voltaj (1) görecek. Bundan dolayı toprakla bağlantı sağlayıp 0 çıkaracak. Hem a hem b 1 olursa 3. transistör düşük voltaj görüp output'un yüksek bir değer (1) almasını sağlayacak.

Transistörleri bu ve daha karışık şekillerde dizerek 1-0 bitlerini, yani düşük ve yüksek voltajları manipüle edebilirsiniz, sistemden istediğiniz çıktıyı alabilirsiniz.

ALU örneğinde de ALU'nun bir transistörüne yüksek voltaj verirseniz, ALU'nun çıktısını işlemcinin kalanının görebileceği bir şekilde okunabilmesini sağlarsınız. Düşük voltaj (0) verirseniz, ALU'nun çıktısını çöpe atabilirsiniz, ALU'nun inputları okumasını engelleyebilirsiniz, ALU'nun gücünü kesebilirsiniz, vs.

bir kişi mesaj atmıştı ve aşağı yukarı onun dediğini dediniz. ben yine bunu sormuyorum :( yazdığım aynı mesajı buraya yazayım

ortamda elektriğin varlığı durumunda(yani 1 geldiği durumda) kapılar/transistörler nasıl davranır onu söylediniz siz. orda bir sıkıntı yok zaten. çünkü zaten fiziksel ortamdayız. elektrik var, devre var. siz 5 voltu verirseniz devrenin tabii ki bir davranışı olur.

fiziksel bir şeyin(elektrik) fiziksel bir şeyi(devre elemanını) etkilemesini sormuyorum; sanal bir şeyin(1 0) fiziksel bir şeyi nasıl değiştirdiğini soruyorum. somut bir şey değil çünkü 1 ve 0. yok aslında onlar.

elektrik üzerinden gideceksek şöyle sormak daha doğru olacak: bilgisayardan girilen 1 değeri nasıl oluyor da gatelere girecek olan voltajı değiştiriyor? fiziksel bir sistem tarafından sanal bir şey nasıl algılanıyor?

edit: eşşeğin ziki deyip cevap vermeme hakkına sahipsiniz. alınmam :)

Dediğiniz gibi, 0 ve 1 diye bir şey yok. Bilgisayardan da 1 ve 0 diye bir şey gelmiyor zaten. Voltaj geliyor.

RAM'de bitler bir kapasitör üzerine saklanır, kapasitörde yük varsa uçları arasında voltaj vardır, o voltajı okuyup işlemciye gönderirsiniz.

Hard disk'te durum biraz farklı. Plate'lerin üzerinde ufak manyetik alanlar var. Bunun üzerinden bir coil geçirirseniz diskteki manyetik alanın yönüne göre yüksek veya düşük voltaj alırsınız. Sonra bu voltajları RAM'e gönderirsiniz, orada kapasitör üzerinde yine düşük veya yüksek voltaj olarak saklanır. Bu voltaj işlemciye gider, ordaki transistörleri açıp kapatır.

Bilgisayara USB mouse taktığınızda oradan 1 ve 0lar geçmez. Kablonun içinde bir yerden yüksek ve düşük voltajlar geçer.

Şu an bu sayfayı okurken ethernet kablonuzdan geçenler bit değil, voltaj değerleri.

Kısacası, aynen dediğiniz gibi 1 ve 0 diye bir şey yok. Sadece yüksek ve düşük voltaj var. Sadece biz insanlar için yüksek voltaj = 1, düşük voltaj = 0 demek kolay geliyor.

neyse ben sorumun cevabını alabilecek gibi değilim. dayak yemeden kaçayım o yüzden :) ilginiz için teşekkürler yine de.

dugmeye basinca sen, o bir elektrik sinyaline cevrilir, sonra tekrar islemcide baska bir elektrige donusur, o elektrik tekrar ekrana yansir bir lcd yi isitir ve renk olusur.

bilgisayarda surekli devir daim yapan elektrik vardir sen dugemeye basinca sadece bunun akisini bozarsin ve bildigin program calisir. elektrik dedigim dusuk elektrik 5 volt en fazla.

durmadan yanip sonen alisveris merkezi dolduracak lambalar dusun belli duzenleri var ama cok kucultulmusler.

gordugun 0 ve 1 ler soyutlamadir 5 milayar lambayai idare edemeyecegin icin onece 0 ve 1 ler sonra if else ler falan icad oldu.

Sanıyorum kavramlarla ilgili bir sıkıntı yaşıyorsun.
Aslında olaya başka bir açıdan bakabilirsin.
Sanal diye adlandırdığın ortam aslında pratikte salt elektrikten ibaret.

Sanal diye adlandırdığın her işlem pratikte bir elektrik gerilimi işte. Başka bir olay olduğu yok.

Kısacası aslolan sanalın yokluğu. Var olan tek şey elektrik diye düşün.
Verinin işlenmesinden tut da ekranda karşına gelmesine kadar olan süreçte her şeyin temeli elektrikte.

Aslında sanalın sözlük tanımı da bu durumu gayet güzel anlatıyor...
Gerçekte yeri olmayıp zihinde tasarlanan, mevhum, farazi, tahminî

Kavram olarak olayı sana daha net açıklaması için adamlar oturup bu süreçlerin bir bölümünde 'sanal' kelimesini kullanmışlar.
Eh bazen de kafa karıştırıcı olabiliyormuş bu durumdaki gibi :)

Halen kafan karışık ise 'sanal' diye adlandırdığın süreci somut olarak yazabilirsin.
Yani sanal olarak adlandırdığın bölüm, parça, işlem, vb her ne ise spesifik olarak tanımlarsan bunun üzerinden gidebiliriz.

"Çok büyük projelerde her değişkenin adresinin direk bilinmesi hız kazandırır." demişti bizim hoca.

yani diyorsunuz ki, ilk gösterilen şekilde kullanıldığında istenilen adresi bir kere alıp bir yerde saklıyor ve gerektiğinde hızlı bir şekilde kullanıyor; ötekinde ise adresi her seferinde baştan alıyor öyle kullanıyor? doğru mu anladım?

Genelde basit değişkenlerde, ve aynı function'ın içinde pek kullanılmaz zaten. Çoğunlukla bir function'a, function'ın içinde değiştirilecek bir şey verilecekse kullanılır pointer'lar.

Özellikle mesela büyükçe bir struct varsa, o struct'a pointer geçirirsiniz function'a. Daha az yer kaplar, ve orijinal struct'ı değiştirebilirsiniz.

Onun dışında bir loop içinde bir array'in tamamına bir şeyler yapacaksanız ve eski, dandik bir compiler'ınız varsa:

int i, arr[100];

for (i = 0; i < 100; i++)
arr[i] = i;

yerine

int i, arr[100];
int *p = arr;

for (i = 0; i < 100; i++, p++)
*p = i;

daha hızlı çalışabilir. Pointer aritmetiği kullanarak ileri düzeyde ilginç şeyler yapılabiliyor.

sadece onlar mı uyku moduna geçiyor mu?

yok uyku moduna geçmiyor, sadece torrent duraklıyor.

Resmin alt tarafında "Su anda kullanılmayan ayarları değiştir" yazan yere tıkla. "Güç düğmesi ve LID" ya da benzeri bir başlık olması lazım. Bendeki İngilizce olduğu için tam olarak nasıl çevirmişler bilmiyorum. O başlığa tıkla. Alt başlıkta "Lid kapatma hareketi" ya da benzeri bir şey vardır, ona tıkla. Batarya'dayken ya da şarjdayken şeklinde iki seçenek var. İkisini de "bir şey yapma" olarak ayarla ve kaydet.

@otonom, onlar zaten o şekilde ayarlı duruyorlar

başka bir torrent yazılımı kullanmayı denediniz mi? utorrent kullanıyorum, bahsettiğiniz sorunu bir kere bile yaşamadım. çok da manasız geliyor teorik olarak düşününce, zira güç ayarlarınız doğru şekilde ayarlanmış.

Not: Windows'um İngilizce, ama sanırım Türkçelerini bulabilirsin.

Sağ alttaki internet simgesine sağ tık > open network and sharing center > active networks altında connections: yazan yerin sağında bir link var. bende local area connection diyor, wireless'dan bağlanıyorsan farklı olabilir. ona tıkla. properties > üstte configure. sağ üstteki power management tab'i. orada bütün kutucukları boş bırak. ayarları kaydet.

İngilizce orijinalini bulmak kolay. Çevirisini bilemeyeceğim.

Eskiden kimdir nedirde yazarın kaçıncı nesil olduğu kabak gibi yazıyordu. Artık yazmıyor.

ekşistats'tan sorgulanabilir.

bence sizin voltajı değil amperajı artırmanız gerekiyor. elektronikçi değilim. ancak 10 led 3.2'den 32 volt etmez. siz 12 volt sağlamışsınız bile zaten.

hazır bulman zor bir ihtimal 12-24 bulabilirsin.

ikinci çözüm 3 erli grupları paralel bağlamak.

Google'a step up switching regulator yazdım, ilk çıkan sonuç bu:

www.sparkfun.com

40V / 1.5A sağlayabiliyor. Belki işinizi görür. Yoksa google'dan aratıp diğer sonuçlara bakabilirsiniz.

yakında biter eminim ama n'olur trol olma :)

1 haftaya kalmaz amma zeki bir trol ol yoksa direk uçururlar. öyle mantıklı güzel bilgilendirici entryler yazarım falan diye düşünürsen işin zor.

8700 deyken sıra gelmişti bana. 16. sıra çok tuhaf :S

bir anda 500. sırada olduğunuzu görüp birkaç saat sonra yazar olarak girebilirsiniz sözlük'e. ilk bin, hatta birkaç bin pek bir değişkendir (ben sanırım üç binlerdeyken birkaç günde yazar olmuştum). ama bence de 1 haftayı bulmaz. ne olursan ol mantıklı, güzel, bilgilendirici entry'ler yaz derim yalnız ben.

her gün online ol. her an olabilir.

Yardımcı olayım biraz.

benim başıma gelmişti. birkaç yıl önce ekşide yazar olunca başka bir sözlükte yazdıklarımı aynen kopyalamıştım. biri görüp bir moderatöre ispiyonlamış, o nickin sahibinin ben olduğumu söyleyince "diğer sözlükten entryleri silerseniz sorun olmaz" dedi.

bence yazar olduktan sonra yapın bu işlemi. çaylakken sıkıntı çıkmasın.

Çaylakken başka sözlükten entry alıp buraya girerseniz, onay sırası size geldiğinde uçarsınız. Zira diğer sözlükteki entry'nin sahibinin siz olduğunuzu bilmemize imkan yok. Kaynak göstermeden alıntı/copy paste yapmış sayılıyorsunuz bu durumda.

Winamp yapabiliyor benzer bir şeyi. Şarkıları winamp'ten seçip sağ tık > send to > auto-tag diyebiliyorsunuz. Her şarkı 100% doğru olmuyor, ancak genelde bayağı iyi iş görüyor.

teşekkürler ama hem daha güvenli hem de otomatik bütün şarkılar için yapmak istiyorum. biraz daha rahat yapabilecek program varsa daha iyi olabilir.
bu arada www.tuneupmedia.com diye bir yer buldum, biraz pahalı ancak işe yarayabilir, belki başkasının işine yarar

Array döndürmen gerek. Ama boyutunu önceden bilemeyeceğin için işler biraz karışabilir. Şöyle yapabilirsin:

Fonksiyon içinde 10'luk (10'dan fazla çarpan olmayacağını varsayarak) bir int array'i açarsın, çarpanları bulup sırayla array'e doldurursun. Array'i return etmeden önce de kalan elemanlarını sıfıra eşitlersin.

Main'de fonksiyondan dönen array'i önce bir dolaşırsın kaç tane elemanı sıfır değil diye, böylece kaç tane çarpan olduğunu öğrenirsin. Sonra da çarpanları ekrana basar ya da ne işlem yapacaksan yaparsın.

Doğrudan mümkün değil.

Fonksiyondan bir struct döndürebilirsiniz, struct'ın içine de birden fazla değer koyabilirsiniz. Ancak kaç tane döndüreceğinizi kodu yazarken belirlemeniz gerekiyor, bir üst limit koymalısınız.

Fonksiyona birden fazla variable'ın pointer'ını verirseniz, fonksiyon o pointer'ların gösterdiği variable'lara istediğini yazabilir. Bu da birden fazla değer döndürmek sık için kullanılan bir yöntem. Ancak burada da kaç tane değer döndüreceğinize kodu yazarken karar vermeniz gerekiyor.

İstediğiniz kadar değer döndürmenin de yolları var, ama daha karışık. Aklıma gelen en basit yol, argument olarak ek bir int pointer'ı alıp yine pointer döndüren bir fonksiyon yazmak. Argument'taki pointer'ın gösterdiği yere kaç tane değer döndüreceğinizi belirtirsiniz, döndüreceğiniz sayıları da malloc() la ayırdığınız bir hafıza bloğuna sırayla (array gibi) yazıp bu bloğa bir pointer döndürürsünüz. Daha sonra o pointer'ı free() le geri vermeyi unutmayın yalnız.

Kolay gelsin.

C'de vector/list falan hazir gelmiyor degil mi?
pointer-malloc da olur tabi konuya yabanci degilseniz.

(bkz: türkçe ve ingilizce sesi ve anlamı aynı sözcükler)

(git: 159624)

kilim

Ayran?

"I run" diyin, hemen öğrenirler.

www.eksisozluk.com Buradan deneyin?

Eski bir sözlük yazarı olarak durum şu: Kontrol merkezi'nden eski entrylerinize ulaşıyorsunuz. Bu entrylerde tahminen hata var. Bu entryleri silerek veya düzelterek uygun formatta yeni entryler giriyorsunuz/düzelttiğiniz entryleri formata uyduruyorsunuz. Ondan sonra lanet sürenizin bitmesini bekliyorsunuz.

bilgisayarınızın uygun modemi ve gerekli telefon kablonuz bulunuyorsa bağlanabilirsiniz.

www.ttnet.com.tr

çevirmeli bağlantı oluşturdum,"modeminizle veya ağ bağdaştırıcınızla ilgili bir sorun olduğu için bu bağlantı kullanılamıyor" diye bi uyarı çıkıyor. pc de uygun modem yok demek mi bu?

Artık üretilen bilgisayarlara modem kartı konulmuyor, çünkü gerek yok. Ama harici bir dial up modem alıp bilgisayara bağlayabilirsiniz, modemi de telefon hattına bağlayabilirsiniz.

açıkçası eğer bilgisayarınızı telefon hattına doğru kabloyla bağlayabildiyseniz muhtemelen modeminiz vardır. ama benim anlamadığım bu bağlantıyı nasıl yaptınız?

kablonun iki ucu da böyle olmalı;

images.gittigidiyor.com

hiçbirinin böyle olmaması gerek;

www.computercablestore.com

kablonun kasaya taktığım ucu ilk resimdeki gibi ama diğer tarafı telefon hattına bağlı yani uç yok, fiş gibi birşey. laptoptan bağlanmayı denedim modem algılanamadı uyarısı verdi. masaüstünde böyle bi uyarı yok çevirmeli bağlantı oluşturdum ama bağlan butonu silik ve sorun gider dediğimde kabloda sorun buldu. bağlantıyı doğru yapamadım heralde.

anladım. üç uçlu telefon fişi var o zaman sizde.

images.gittigidiyor.com

bununla bağlantı gerçekleştiremezsiniz maalesef, iki ucun da bir önceki resimdeki gibi olması gerekiyor.

bu devirde dial-up bağlantıyla neden uğraştığınızı merak ettim şimdi.

If you connected your computer to the phone line with the right cable, you likely have a modem, but it's unclear how the connection was made.

For more information, visit: www.microsatacables.com

Bir ortodontist daha detaylı bilecektir, ama tel takılabilir.

tedavisi var, sıkıntılı bir sürec, fiyatlar 2500euro civarinda da var 2500tl de.. sana kalmis..
ama yasla ilgili yani belirli bir yasin üzerindeysen daha zor..

kizkardesim yaptirdi 1 sene sonunda ön disleri birlesti 2.sene damak teli gibi birsey kullandi bu 3.senesi hala degisik aparatlar kullanmaya devam ediyor.

dolguyla da kapatılabilir.

luiz nazario de lima ronaldo ayrıklığında değil, son 1-2 yılda oluştu ya, küçük de olsa kötü gözüküyor.

Ben German diye anladım. Zaten üzerine bir de kağıttan okutuyor.

kilo joule-kilo kalori tahmin şey ettim

kj gıdanın enerji değeri
kcal kalori zaten.
Günlük almamız gereken miktarı bilmiyorum ama -bisküvi için- 2,3 paket yiyip belirttiğin değerlere ulaşabilirsin :)

2000 kalori gunluk alinmasi gereken miktar..

kj: kilojoule
kcal: kilokalori

Ufak bir not: beslenmede kalori diye geçen birim aslında kilokaloridir (kcal). Yani "günde 2000 kalori alın", teknik olarak "günde 2000 kilokalori alın" demek. O bisküvinin 100 gramında da 452 kcal var. Ne kadar enerji aldığınız belli olsun diye yazılıyor onlar.

1 kJ = 0.239 kCal

dizi yerine malloc kullanılabilir. Hata yapma riskiniz artar, mallocta pointerınız'ın null döndürme riski olur.

Malloc kullanımı şu işe yarar, kullanacağınız değerleri bilirsiniz, o değerlerin kaplayacağı alandan daha fazlasını bilgisayara yüklemezsiniz, mesela uzun bir işlem yapacaksınız ancak, en fazla iki haneli integerlar kullanılacak. mesela 10 tane 2 basamaklı integerla işlem yapacaksanız, malloc kullanarak hafızadan sadece 40 bit ayırarak bu işi yapabilirsiniz, ancak dizi kullanırsanız otomatik olarak 8*10=80 bitlik yer ayrılır ve 40 bit boşu boşuna işlenir. Malloc kodunuza kullanılmayacak fazla bitlerin gereksiz yere beyinde açılmamasını sağlar.

Edit: mini bir somutlama yaparsan,
Sallıyorum malloc ile 1 den 8'e kadar olan sayıları şöyle tutabilirsiniz
001
010
011
100
101
110
111 total 24 bit
Ama bu sayıları dizide tutarsanız
00000001
00000010
00000011
00000100
00000101
00000110
00000111 total 64 bit
şeklinde olur.

edit2: lightblue'ya bir ek, mallocta da sınırı önceden vermek zorundasınız ne yazıkki, sınırı pointer ile aşarsınız sıkıntı olmaz(null dönmesi, ya da bi sonraki kısmın işletim sistemi tarafından zaten kullanılıyor olması elbetteki çok büyük sıkıntı), ama bunu pointerlarla dizilerde de yapabilirsiniz.

int D[30]; dediğinizde kodun içine bir data satırı eklenmiş olur. kod yürütülürken stackte 30 intlik yer ayrılır. mallocta ise koda bir işletim sistemi çağrısı eklenir. bu çağrı heap ten istediğiniz miktarda yer alır sizin programın address space'ine ekler. aradaki fark büyüktür.

bir de c'de(gerci yeni compilerlar yeni versiyonlar varsa bilemem) fonksiyonun basinda butun degiskenleri initialize etmek lazimdi, sonrasinda fonksyonun mantigi baslardi. daha en bastan bilmiyorsak kaclik array lazim bize - örnegin kullanicidan alinacak ileride - fonksiyon basinda pointer yaratip, gerektigi yerde malloc ile gerekli alani reserve edebilirdik.

c++da sonradan new int[30] diyebiliyorsun tabi..

Sanal belleğin programcıyla alakalı iki kısmı var: stack ve heap. Stack'in genelde küçük bir sınırı vardır, 8 MB gibi (değiştirilebilir, ama genelde gerek olmaz). Heap ise bilgisayarınızdaki bellek miktarıyla sınırlı, günümüzde yüzlerce MB.

Bir function içinde array yarattığınızda stack'ten belirli bir miktar ayırılır. Eski C standartlarında bu miktarın daha programı yazarken belli olması gerekiyordu, yani

int n = 30;
int arr[n];

gibi bir kodu derleyemiyordunuz. Sanırım yeni standartta mümkün bu. Bunu sıkıntıyı aşmak için malloc kullanılır. Malloc, istediğiniz hafızayı heap'ten alır, ve size pointer verir, "al abi, sana istediğin kadar byte verdim, tepe tepe kullan" der.

Bir kaç önemli nokta:
- Array'lere pointer gibi davranabilirsiniz. Ama bir array olarak yaratılmış bir pointer'ın değerini değiştiremezsiniz, yoksa segfault yersiniz. Yani şu yasak:

void func(int* ptr)
{
int d[30];
...
d = ptr; //olmaz
}

Bunun bir sınırı: bir kez bir array yarattığınızda boyutunu değiştiremezsiniz. Ama malloc'la aldığınız bir pointer'daki alanı realloc ile değiştirebilirsiniz. Boyutu değişecek bir veri yapısı için bu çok faydalı ve gerekli.

- Malloc null döndürebilir. Kontrol edin.
- Malloc'la aldığınız bir bloğu, daha sonra free fonksiyonu ile "işim bitti bunla" diyip serbest bırakın. (bkz: memory leak) Daha sonra o pointer'ı sakın kullanmayın.

Kısacası, arrayler daha basit ve ufak diziler için rahat. Basit ve temiz oluyorlar. Ancak daha büyük hafıza blokları, ya da değişebilir boyutlar için malloc daha rahat olacaktır.

Unutmuşum: Ayrıca arrayin içindeki sayı, kaç eleman alacağını gösterir. Yani int d[20] derseniz, 20 int'lik blok ayrılır. Malloc'ta ise kaç byte istediğizi verirsiniz. Yani ptr = malloc(20) diyip oraya 20 tane int koymaya çalışırsanız, geçmiş olsun. Doğrusu malloc(20 * sizeof(int)) olacak.

içkiler eşe dosta kıbrıstan 1/3 fiyatına getirtilir,

chivas regal içiyorum. alışkanlık diyelim.

johnnie walker... ne olursa.

Gentleman Jack favori viskim. İçimi çok rahat, tadı çok güzel, ancak biraz pahalı. Genelde 90 lira falan şisesi, fiyatı pek değişkenlik göstermiyor.

Johnnie Walker Black Label
ne kötü ne çok pahalı. Kararında.

kafadan walker black

abi sana aynı geliyosa tatları, en ucuzundan iç yani nedir ki?

Hiç kullanmadım, ama anladığım kadarıyla fonksiyona bir array veriyorsunuz, o objeleri içeren bir list veriyor size. Şöyle ki, diyelim ki s diye bir String array'imiz var.

List<String> strList = Arrays.asList(s);

yapıcna strList diye bir List'imiz oluyor. strList'e yapılan değişiklikler de s'ye yansıyor.

arch enemy.

:)

soru işaretine gerek yok usta, teşekkürler.

mastodon. türlerden çok anlamam ama çok iyiler.

mastoon+1 kesinlikle. between the buried and me, gojira, animals as leaders. meshuggah 2000 öncesi ama ne olur ne olmaz hatırlatayım. core etkileşimleri seviyorsan protest the hero var.

austrian death machine
death trash
www.youtube.com
videoyu izle

(bkz: between the buried and me)
(bkz: revocation)
(bkz: lamb of god)
(bkz: pelican)
(bkz: municipal waste)

hepsine kefilim.

@groove çok iyi be, teşekkürler

@pas eyvallah
konsept death metal grubu :)
sanirim as i lay dying'in vokalistinin ya da gitaristinin yan projesi. armut subattanegezer abinin filmlerinden esinlenerek tarzi bozmadan (neredeyse tum parcalar ayni-hatta bununla ilgili parca da var) 2 album yapmislar. bi video serisi var, elemanin biri usenmemis fan videolari yapmis ayni sana yolladigim gibi. youtube'da bulursan 1 saatini guzel guzel gecirtir.

Ciddi bir grup olmasa da (bkz: dethklok)

(git: 341564)

indukti hastasıyız ailecek. riverside bile olur size.

kesinlikle textures.

bence bunu kalkışta görebilirsin, sabit tutsan bile uçak havalanmaya başlıyor kendiliğinden

hacı uçağın motor gücü DRAG olayına
sürtünme thrust olayına
yerçekimi weight olayına
ve uçağın kanat yapısı lift olayına sebep oluyor...
sadece gaz vermen lift olayını bağlamaz, kanatları uçağın yükselebilmesi için gerekli konuma getirmen gerek...yani uçağın yükselmesini sağlayan şey motor kuvveti değil kanatların açısı...
www.pistbasi.com

hızlandıkça yükselir, değişen hızlarda irtifayı sabit tutmak için kanatçıklardan trim ayarı çekilir.

demek istediğim şu: havanın kanadın üzerinden daha hızlı akması, daha çok kaldırma kuvveti yaratmayacak mı ? sabit hızda sabit irtifada uçarken kaldırma=ağırlık. e ben hızlanınca kaldırma>ağırlık olmuyor mu ? olmuyorsa neden olmuyor ?

edit: @r_u_h bu manüel bir olay mı yoksa uçuş bilgisayarı mı hallediyor ?

Oluyor, zaten uçak da bu şekilde kalkıyor. Pistte hızlanıyor, hızlandıkça kaldırma kuvveti artıyor ve bu şekilde yükseliyor.

Daha sonra kanatların üzerindeki çeşitli mekanizmalar kaldırma kuvvetini azaltıp arttırmaya yardımcı oluyor. Emin değilim (yanlışsam düzeltin, fikir yürütüyorum), ancak inişte ve kalkışta flapların açılmasının sebebi bu olabilir, kanatların şeklini değiştirip düşük hızda kaldırma kuvvetini arttırmak amaçlı olabilir.

Tabii ki pilotların elindeki kumandanın (adını unuttum şimdi) da hava akımına etki etmesi olayı var.

Levyeyi cekmezsen ne kadar da hzilansan ucagi kaldiramazsin, ufurmeyelim beyler..

evet flaplerin açılmasının sebebi bu.
manuel veya bilgisayar ayarlama oayı uçağina göre değişir. F16 gibi avcılarda veya büyük yolcu uçaklarında uçuş bilgisayarı bir yere kadar ayarlar, Cessna gibi küçük uçaklarda ise manue ayarlanır.
Pilot değilim, zaman zaman simülatör uçuşu yapıyorum, yanlışım varsa düzeltilsin lütfen.

puan sistemi faktörü önemli, olmazsa eger 30+15+8+4+2 diye belirlerim ben
büdüt: 1 fazla olmuş tabi

59. her maç 1 kişi elenir.

herkes aynı anda oynamaz. ilk maçta iki kişi oynar, her defasında kazanan henüz oynamamış olanlardan biriyle oynar. yani 59

30. Rastgele çiftler seçilir, çiftler turnuvasıyla 29 maç yapılır, 1 çift kalır.

Son maç da şampiyon çift arasında oynanır, teke tek.

İş tekliflerinizi bekliyorum.

2 kişi, 1 takım olur. toplamda 30 takım. her maçta bir takım elenirse 29 eder. sonra onlar da aralarında yaparlar 30 maçta tek kişi şampiyon olur.

kutlu olsun!

@wide +1

60 kişi 2 şerli çiftlere ayrılır rastgele 30 takım oluşur. 30 takım 2 ye bölünüp her çift başka bir çiftle maç yapar. 15 maç yapılır yenilenler elenir. geriye 15 çift kalır. 15 çift ikiye bölünür 1 çift direk tur atlar 14 çift 7 maç yapar 7 çift elenir. geriye 1 tane direk tur atlayan çift kalır. 7 tanede yenen çift kalır. toplamda 8 çift. 8 çift 2 ye bölünür 4 maç daha yapılır. 4 çift elenir geriye 4 çift kalır. sonra 4 çift aralarında maç yapar. 2 çift elenir 2 çift kalır. 2 çift aralarında maç yapar 1 çift kalır... daha sonra istenirse geri kalan 1 çift ayrılır birbiriyle maç yapar. böylelikle 1. belli olur. toplamda 15+7+4+2+1=29 bu maçlardan sonra 1 çift kalır. en son çift arasında maç yaparsa 30 olur.

Oyunun korsanı engelleme mekanizmalarından biri bu, oyun korsan olduğunu tespit ederse böyle bir cinlik yapıyor.

Tamamen silip tekrar yüklemeyi deneyin.

kaldırıp tekrar yükledim çok cin herhalde yine olmadı....

mount edebiliyormusun deamon tools ile acaba?

mount?

Güvenlikte tutuyorlar siz çıkana kadar.

Bence zorunda değilsen götürme. İstersen Maslak'a uğra, bana bırak, dönüşte de uğra al.

Updated: Hicbir sekilde kapida almiyorlar, "Bir yere birakin gelin" diyorlar.

Arada sırada oluyorsa, eksi++'nın o iş için kullandığı server'da sorun olduğu için olabilir. O iş için sözlük dışı bir server'la bağlantı kuruyor çünkü. Sorun varsa yapamıyor doğal olarak.

the imam

www.imdb.com
(bkz: easy rider)
imdb'de biker diye arat istersen.

film değilde dizi izlerim dersen kesinlikle.
Sons Of Anarchy..

www.imdb.com

www.imdb.com

torque izleyebilirsin ben baya sevmiştim :)

Ghost Rider var. www.imdb.com

Öyle süper bir film değil, ama güzel vakit geçirtebilir.

easy rider +1.
+2
+3
...

kantin icin alternatif olursa daha etkili olur.. yemekhane icin alternatif yoksa zaten boykotun anlami olmaz gibi..

Lisedeyken toptan pizza söyleyip dilimleri satan bir öğrenci grubu vardı. Hem değişiklik oluyordu, hem de para topluyorlardı. Bir pizzacıyla anlaşıp belki çok sayıda pizzayı ucuza sipariş edebilirsiniz.

ytü'de yapmıştık biz. alternatif olmalı. soğuk sandöviç ayran mesela...

elektrik biraz soyut bi kavram aslında. akım yönü denilen şey tamamen kabul meselesi. elektronlar - den + ya doğru akar fakat akım yönü dünyada genel olarak "elektron akış yönünün tersi" olarak kabul edilir.

Akımın + dan - ye gitmesi fizikten ileri gelen bir konvansiyon. Derdiniz varsa benjamin franklin'e anlatabilirsiniz.

Sebebi ise çoğu fizik kuralının sadeleşmesi. "Hareket eden şeyler + yüklüyse şöyle bir formül, - yüklüyse şöyle bir formül olsun" demek yerine "akım + yükün hareketidir, formülü de şudur" demişler. Elektronların aktığı klasik elektrik akımı da bundan dolayı elektronların aktığı yönün tersine doğrudur.

gene anlamadım. ben mantığını soruyorum yani elektrik akımını hortumdan geçen suya örnek göserelim hortum çapı volta karşılık gelirse içiden geçen su da elektron akımı ise. bana burda akıma karşılık suyun gittiği yönün tersine giden birşey söyleyin? boru içindeki hava mı mesela? ezberim berbat ötesi ( tamam akımı ezberleyebilirm elbet) bu nedenle konularda daha da karmaşıklaştığında ezberlenecek çok şey çıkıyor haliyle bir sik anlamıyorum :/

:) dostum elektrik ezber yapılacak en son bilim türüdür diyebilirim. bu ve bundan sonraki hiç bir konuda ezbere kaçmamaya çalış, patlarsın sonra. elektrik akımını somut bir akış olarak alman gerekmez bu aşamada. dediğim gibi bunu bir kabul olarak alıp devam edebilirsin yoluna. sonraki tüm devre teorileri bu kabul üzerinden uygulanır zaten.

işte benimde kastettiğim şey bu ezberlemek istemiyorum. mantığını oturtmak istiyorum ama akımın bir mantığı yok hehralde? + den - ye hayali birşeyleri geçiriyolar?

akım yönünü "kaynağın (+) ucundan (-) ucuna doğu" olarak kabul etmek yeterlidir. mantığı var aslında ama gerilim düşümlerinden falan bahsetmek gerekiyo daha da karıştırır meseleyi o. takıldığınız herhangi bir yer olursa mesaj atabilirsiniz, bilgim dahilinde yardım etmeye çalışırım.

kabul edilen artıdan eksiye doğru olsa bile pratikte elektronlar her zaman eksi yüklü olduğu için mantıken tam tersi olması lazım.



van.physics.illinois.edu

www.rare-earth-magnets.com

ilk cevabım hatalıydı. seri bağlantıda gerilim artar akım aynı kalır.

seri bağlamak yerine gerilim katlayıcı devresi de kullanabilirsin.

Seri bağlarsanız kapasitesi 9 Ah olarak kalır, ancak 48 * 5 = 240 V üretirsiniz. Paralel bağlarsanız 48 V gerilimle 45 Ah kapasite alırsınız.

www.amazon.com

lmgtfy.com

www.thinkgeek.com
www.play.com
www.flashwear.com

Yapılıyor diye biliyorum. Yani 7-8 yıl önce falan babam yaptırmıştı. Hala oluyordur herhalde.

simimi kaybettim derseniz olmaz, eskisini silerler

Aynı numaraya iki sim benim bildiğim kadarıyla yapılamıyor. Yeni sim çıkartıp aktif edersen önceki geçersiz olur. metalik'in bahsettiği tek sime iki numara koymak olabilir.

edit: ters yazmışım.

tamam da ben mesela ipad 2 almak istiyorum diyelim şöyle 3g'lisinden. illa ki ona özel bir sim mi almam lazım ?

yedek sim diye birşey var. araştırın derim. ama aynı numarayı 2 mobil cihazda aynı anda kullanmak mantıksız geldi bana..

Sen firmaya gidip ipad'e 3g paket alıcam dersen onlar sana simi de paketi de verirler zaten merak etme.

yok biliyorum ama iki tane sim kullanmak biraz mantıksız geldi.

iki tane sim mümkün,yapılıyor.şu an kullanıyorum.

ikinci kısımdaki isteğiniz olur fakat ilk sim iptal olur ve yenisini almış olursunuz.eğer bu aşamada ikiz kart isteğinizi belirtirseniz bu konuda size yardımcı olurlar.

ikiz kartlarda aynı anda açık olamıyor.birisini açtığınızda diğeri otomatik olarak etkinliğini yitiriyor.aynı anda kullanımı sözkonusu değil.benim alış amacım birini eski aracımın telefonu olarak kullanıyordum.aracı sattıktan sonra başka bir telefona taktım.bagajda yatıyor kendisi.telefonumu bir yerde unuttuğum zamanlarda kullanıyorum.

1 hafta ile 15 gün arasında değişir diye tahmin ediyorum.

normal postayla 1 ayda elime ulaşıyor

En az 2 hafta.

max 2 hafta

@kocayusuf, @metalik o kadar sürüyor mu yav gerçekten. vize için belge bekliyorum, eğer dediğiniz gibiyse her türlü geç kalıyorum. bugün tam 9 gün oldu postaya verileli, herhangi bir takip numarası da vermediler..

ABD'de üniversitelere başvurmuştum, aldığım bütün cevaplar mektupta yazan tarihten en az 2 hafta sonrasında geldi, hatta bazılarının gelmesi 1 ayı bile geçti. Belki de yoğun bir döneme denk gelmiştir ama.

facebook öyle bir özelliğe sahip olmasa da bu yaygın servis için bu işi gören bir imleme aracı oluşturulmuştur diye düşünüyorum. javascriptler kullanılarak birçok şey yapılıyor. bilmiyorum nasıl yapılıyorlar ama belki yapmışlardır diye düşündüm.

timeline'da istedigin paylasimlari starred (ya da highlight miydi oyle bi seydi iste) olarak isaretleyebiliyorsun.. sonradan sadece onlari gorebildigin bi yer oluyor mu bilmiyorum ama..

Bildiğim kadarıyla altta çıkan saat ibaresine (42 dakika önce, dün gibi) tıklayınca bir link alabiliyorsunuz. Linkleri bir yere kaydedebilirsiniz.

ikinci soru için cevap hayır. kütle, sıcaklıktan bağımsız bir şeydir. ilk soru için ise daha ağırdır, çünkü pilin içinde enerjiyi veren metallerin de bir ağırlığı var ve bunlar zamanla enerjiye dönüşüp harcanıyor diye biliyorum. atıyor da olabilirim.

düşündüm de bence atmıyorum, çok da güzel söylemişim.

Hiç annamam bu işlerden ama şöyle bi mantık olabilir sanki:

Masada duran kitabı tartın, sonrasında yakıp küllerini tartın.. Enerjisi yandı bitti kül oldu :)

Bence doğru bildim.

en.wikipedia.org

kütlenin korunumu yasasına göre değişmemesi lazım:
pilin içindeki kütle bir yere kaçamıyorsa ağırlığı değişmez. yani içindeki kimyasal sızıntı yapmıyorsa, difüze olmuyorsa neden ağırlık değişsin. kimya'nın da temellerinden değil midir kütle korunumu? bir reaksiyona giren ve çıkan maddeler hep eşit değil midir?
masada duran kitabı da yakarsak eğer tüm kütleyi koruyabilecek bir şekilde yakarsak giren çıkan eşit olur ama küllerle etrafa saçılan vs dediğimiz zaman olay zorlaşır ama kütle korunum kurallarına uymaz bu durum.
enerjinin korunumunda sürtünme kuvvetini neden sıfır aldığınızı hatırlayın.

İki durumda da aynı kalır. Sıcaklık zaten açıklanmış.

Piller basit bir kimyasal redox presibiyle çalışıyor, yani olan tek şey elektronların bir maddeden öbürüne geçişi. Pilden çıkan her elektron, kablonun öbür ucunda pilin öbür tarafına geri geliyor. Pilden eksilen herhangi şey yok, sadece bir metal iyonize olurken bir iyon da nötr hale geliyor.

@ozdek yanma olayı biraz daha farklı, orada ısı enerjisine dönüşüyor. tüm külleri toplasak bile kütle azalır. mesela arabanın yakıtının bitmesi gibi, ya da bi kapta mazot yap hepsi yanınca boş kap kalır..

Pillerin çalışma prensibine hakim değilim. Ama ısıtılan demir için ağırlığı artar diyebiliriz.
Isıtılan bir nesne, kaba tabirle enerji alır. Enerjinin kütlesi yok diyemeyiz çünkü fotonların bile kütlesi vardır. Sadece bu kütle hesaplanabilecek sınırların çok çok altındadır.

Bu duruma şöyle bir örnek vereyim ki daha çok anlaşılsın.

Aynı yükseklikten serbest bırakılan cisimler (sürtünme cart curt gibi etkenler göz ardı edildiğinde) kütleleri ne olursa olsun aynı anda düşer diye biliyoruz.
Yani 100 gram'lık bir nesne ile 3 kilogram'lık bir nesne aynı "g"ye maruz kaldığı için aynı anda düşer diyoruz. Lakin bu yanlışdır. Çünkü her iki nesneye de aynı g etki etmesine rağmen bu nesneler de dünyaya bir kütle-çekim kuvveti uygulayacaktır. Bu sebeble kütlesi fazla olan nesne daha hızlı düşer.

Aynı enerji alan nesnelerin kütlesi değişmez dediğimiz gibidir bu durum.
Eğer 100 dereceye ısıttığımız cisim ufak tefek bir şey ise ağırlığı sabittir diyebiliriz ama bahsedilen cismin kütlesi dünya ile eşit olursa kütlesinde ciddi bir değişme olacaktır.

görelilik teorisini okuyunca anladım ki enerjinin kütlesi olması gerekiyor. yani artıyormuş. teşekkürler herkese

her gün yaza ne kadar var diye takvime bakıyorum o derece sıkıldım.aslında severdim kışı.

bu havaların yanında yaz iyiydi.tam bi hastalık havası aralığın sonuna geldik 10 derecenin üstünde istanbulda bi gün deli gibi esiyo bi gün yağmurlu bi gün yazdan kalma gün.sonra insanlar grip oluyo zatüre oluyo.ya adam gibi kar yağsın soğuk olsun yada kıyamete kadar yaz olsun.burdan yetkililere sesleniyorum :D

valla ben de senin gibiyim.kışı hiç sevmedim, kıştan nefret ediyorum,zaten bu ara ülke bi yağmurlu hava dalgasında iyice gerginim...bi de soğuklar gelicek 2-3 haftaya o zaman düşünemiyorum:D

yağmur bile haziranda yağsa keşke..

asla asla asla. kış çocuğuyum ben.

Yazın durduk yere ne kadar fazla terlediğini, gece o sıcakta uyumaya çalışıp uyuyamadığını, sokakta yürürken güneşin kafanın içini mikrodalga fırına çevirmesini düşün; geçer.

ben de yazı çook özledim.soğuğu, kışın yağan yağmuru,nezleyi çekmek yerine mis gibi güneş olsaydı şimdi keşke.ama olsun kışın da yazı beklemenin heyecanı oluyor,bir de yazın yağan yağmurun tadi çok başka,çok güzel...

yağmur hastası olan biri olarak yazın yağmuru bile güzel değil bence, sonbahar&kış insanıyım

öyle demesine bakma sen. su an coktan kafa iznine ayrıldın. istersen bi giris yapmayı dene..

kayıp görünüyorsunuz, izniniz başlamış. 19 ocak 2012, saat 02.01'ta bitecek. İzni aldıktan sonra giriş yapılı olarak kalıyorsunuz, ama çıkınca bir daha giremeyeceksiniz.

"dedirten"i düzelteceksin işte.

daha açık yazayım, entry'lerinin birinde dedirten var onu kaldırıp normal tanım cümlesi yazacaksın.

tanım yaparken "... dedirten" kalıbı kullanmıyoruz arkadaşım.. yassah...

İyi diyorsunuz, güzel diyorsunuz da on giri içerisinde dedirten kelimesini kullanmamışım bile..

illa o kelimeyi kullanman gerekmez. o anlamı veren bi tanım yaptıysan da o uyarıyı yazmışlardır. istersen yaz entrylerini buraya.

"düşündürten", "dediğim", "demek istediğim" gibi kalıplar da dedirten sayılıyor.

Başlık: sakin öner

adnan ersan'dan sonra tüm istanbul liseliler olarak kendisine lanet okuduğumuz müdürümsü kişilik. bir senede okulun içine etmiştir. konuşma yapmayı ve reklamı çok sever, her törende boy (dediğime bakmayın, çevresi boyundan fazladır) göstermeye bayılır. okulumuzda geçireceği iki sene de bendenize denk gelmiştir ki ne kadar mesut olduğumu tahmin edersiniz. her törende milliyetçiliğini sonuna kadar gösterir (bir kere zaman tuttum, tam on beş dakika konuştu, el-insaf...), öğrencilerinin iyi niyetli dileklerini alır, cinayet sebebidir.
evet, çok içliyim sözlük. bu son senem ve tüm eski müdür muavinlerimiz gitti, başımıza da bu yarım dünya müdür müsveddesi kaldı. vefalılar da çok severlermiş bunu, alsınlar geri azizim; biz bıktık bundan bir yılda...



Başlık: necati şolt


istanbul lisesinde okuduğum dört sene boyunca en çok sevdiğim iki müdür muavininden biri (diğeri için bkz: ahmet mehmet genç). canın sıkılırsa izin vereyım çık demesiyle gönlüme taht kurmuş, ancak bu son senemizde meb'in yeni rotasyon uygulaması sebebiyle atakan alan ile beraber okulumuzdan alınan en bir baba adam (baba adamdı vesselam, lakin bizden önceki dönemlerde uçan tekmeleriyle bilinirmiş, artık sinir ilacı kullanıyormuş.)... her sene son sınıfların mezuniyetinde herkes etrafında yarım çember yaparak çömelir ve bu baba adamın konuşmasını dinlerdik. kendisinin de gitmesiyle beraber artık istanbul erkek lisesi'nin eski müdür ve müdür muavinlerinden (bkz: adnan ersan, atakan alan, necati şolt, ahmet mehmet genç, muhittin özbay) hiçbiri kalmamıştır yeni nesillere. neyse ki ben yalnızca bir yıl dayanacağım bu yeni istanbul erkek lisesi'ne...


Başlık: pipo tütünü

pipo içmek için gereken ikinci şey (ilki için (bkz: pipo)). türlü türlü harmanı, türlü aromalıları ve farklı şekillerde kesimleri vardır bunun.

ribbon cut ve flake cut en çok tercih edilenleridir. iyi pipo içicileri genelde flake kesimini severler (sormayın, neden ben de bilmiyorum.). bir de medallion, navy roll ve spun cut gibi kalın çubuk şeklinde sarmalanmış, kıyılarak içilen türleri de vardır.

çikolata, vanilya, vişne hatta viski aromalandırılmış tütünler olup, kimyasal oldukları için uzak durulması gerekir bunlardan. bunların tadını zaten fazla almazsınız, sadece etraftakilere yarar (bkz: pasif içici), acemi içiciler içindir. lakin bazı tütünler (bkz: oriental) kendinden aromalıdır ki bu tütünlerin, tadı aromalandırılmış, kimyasalı olan tütünler ile aynı kefeye koyulmaması gerekir.

harmanlara gelince, en güzelleri virginia, latakia ve oriental diye tabir edilen türk tütünü gibi tütünlerin değişik kombinasyonlardaki harmanlardır. en güzel harman ise (tabii bana göre) virginia ile izmir tütününün harmanı olan mcclelland smyrna no:1 dir. bunların dışında cavendish ve black cavendish gibi aromalandırılmış tütünler ve fazla kullanılmayan kentucky gibi tütünler de vardır.

kısacası kişiden kişiye değişmek suretiyle çok farklı lezzetler ve içme şekilleri vardır bu pipo denen meretin. fakat bu lezzetlerin ne kadarını türkiyede bulabilirsiniz, o ayrı mesele...

ekleme: en son peterson old dublin içtim, harmanı tek kelimeyle mükemmel. aromasız bir tütün, tadı harika, tavsiye ederim. yalnız uyarayım, aromasız olduğu için kokusu yanınızdakileri rahatsız edebilir.




Başlık: otobüse orta kapıdan binen insan

sabah sabah işe geç kalmamak için henüz üçüncü durakta binilecek yer kalmayan otobüste (bkz: 97a) gah muavin gah şoförün kendisinin gösterdiği binme şeklini uygulayan masum yolcu. bindikten sonra yaklaşık beş dakika pasolar akbiller vs. trafik oluşturur orta kapıyla akbil basma hedesinin arasında.

ayrıca iett taşımacılık hayatına bu otobüs sayısıyla devam ederse sadece orta kapıdan binen değil, otobüsün tepesine tırmanan insanların da türeyeceğinin en büyük kanıtıdır.

düzeltme: artık muavinler yok, band kayıtları var. sabah sabah sesi sonuna kadar açıp "sayın yolcularımız" şeklinde başlayan anonslarla ne yapmaya çalıştıklarını anlamış değilim.




Başlık: doğaçlama sunum yapmak

zordur efendim, pek zordur. hülasa yabancı bir dilde yapmak ölümüne zordur. zira aynı anda hem mabad-ı muazzamanın var gücüyle çalışması, hem de dilinizin mabadınızdan yabancı dile çeviri yapması gerekir. bu da fazlasıyla zorlar insan metabolizmasını, adrenalin patlaması yaşatır, ter akıtır.



Başlık: die seepferdchen

almancada deniz atının çoğulu olan kelime. kelime yapısı şöyledir:
der see: deniz
das pferd: at
-chen: küçültme takısı (-cik, -cık gibi). kelimelerin sonuna gelir ve artikeli ne olursa olsun yeni kelime "das" artikelini alır. çoğulu ise sadece artikelini "die" olarak değiştirmekle yapılır. şöyle ki:
das seepferdchen: deniz atı
die seepferdchen: deniz atları



Başlık: tanbur

ismimden de anlaşılacağı gibi çaldığım, daha doğrusu çalmaya çalıştığım, oldukça uzun bir sapı ve yarım küreden armudi bir şekle kayan teknesi ile sanat müziğinin çalması en meşakkatli enstrümanlarının belki de ikincisi (en zoru için (bkz: klasik kemençe) ). zorluğu tüm notaları tek sıra tel üzerinden çalınması, başka bir deyişle yukarı- aşağı değil, sap üzerinde ileri-geri giderek icra edilmesindendir. yavaş hareket eden şarkılar bile yeterince zorken, hızlı şarkılarda ise tam bir eziyettir. ama bu eziyete de değer, zira çıkardığı ses, hem tek sıra telden çalınmasının yarattığı yek-ahenk sesinden hem de teknesinin tamamen kapalı olmasındandır ki insanın kalbini yerinden oynatacak, durulmuş yaraları tekrar kanatacak, hatta yeni yaralar açacak bir tınıdadır. o eski istanbul kokan sesi içinizde bir şeyleri koparır götürür. hele ki iyi bir tanburiden dinlenirse, hatta ve hatta yanında bir de klasik kemençe çalarsa, içmeden sarhoş olmanız, en sevinçli gününüzde bile kendinizi kederler içinde bulmanız, derin düşüncelere dalmanız kaçınılmazdır.


başlık: borkum riff

belki de her (özellikle türk) pipo sever gibi ilk pipomun açılışını yaptığım, nikotin suyu ve dil ısırmasıyla acaba sorun bende mi diye düşünmeme sebep olan, ama dil-damak katletmesi ve acı suyu ile daha bitmedi ama söndüreyim bu seferlik dedirten, belkide en kötülerinden biri olan pipo tütünü markası/üreticisi. isminin* hakkını fazlarıyla verir. özellikle yeni başlayanlara kesinlikle tavsiye edilmez, pipodan soğursunuz daha başlamadan zira.

içilebilecek markalar için:
(bkz: amphora)
(bkz: savinelli)
(bkz: dunhill)

düzeltme: akıllı bakınız



başlık: pipo

ilk olarak beş ay önce şahin marka süper 3 yıldız gemici tipi ile başladığım, tütün tüttürmenin en asilzade, en karizma ve en sanatkârhane şekli olan, nam-ı diğer barış çubuğu duman alma aracı. doldurması ayrı sıkıntı, tüttürmesi ve tüterken çıkan sesi dinlemek ise başlı başına bir keyiftir; netekim doldururken yok ilk katman bebek poposu, ikinci katman genç kız üçüncü katman bileğe kuvvet gibi şeylere eliniz alıştıkça içimin keyfi bambaşka olur. ama lakin ki arkadaş ortamında içilmesi, o piponun bong olmasına sebebiyet verir ki içilmez o pipo bir daha temizlenmeden.

ayrıca çaylaklığımın biteceği gün için:

(bkz: ilk entry)
(bkz: milli olmak)


Evet böyle...

brkum riff

"belki de her (özellikle türk) pipo sever gibi ilk pipomun açılışını yaptığım, nikotin suyu ve dil ısırmasıyla acaba sorun bende mi diye düşünmeme sebep olan, ama dil-damak katletmesi ve acı suyu ile daha bitmedi ama söndüreyim bu seferlik dedirten,...."

Eheh, bu gözümden kaçmış. Çok teşekkür ederim rodeocu, belki de yazarlığımı kurtardınız...

sakin öner başlığına yazdığınız müdürümsü kelimesini de düzeltin bence.

entry'lerin yazarımsı, müdürümsü, şarkıcımsı, doktorumsu ve benzeri -ımsı ekiyle yazılması da gg fasilitesiyle silinmesine sebep olabiliyor.

(bkz: götümüze girebilir/478)
(bkz: götümüze girebilir/613)

konuyla pek alakalı değil ama entryler çok uzun. çaylak entrylerinin kısa ve öz olması daha makbuldür bence.

1) Volanaro isimli yeşil kıyafetli büyücüyü bul onunla konuş
2) Volanaro sana bir büyü verip git guildmaster'ın dolabından kitap çal diyecek
3) Kitabı çal Volanaro'ya ver sonra sana git şu saatte gel diyecek
4) O saatte gittiğinde J'skarın invisibility büyüsünü kaldırıp gösteriyor sana Volanaro

valonaroyu buldum konuştum ama büyü vermiyor bana. sanırım j'skar kendine büyü yapmış gibi bir şey diyor sadece. görevi alamıyorum yani.

Volanora'yla disposition oyunu yapmak gerekiyor sanırım. Aklınızda bulunsun, genelde bir şey yapması gereken ama yapmayan adam varsa konuşup o disposition yükseltme mini-oyununu oynamak gerekiyor. Hala olmuyorsa üstüne ek olarak charm büyüsü yapabilirsiniz, veya rüşvet verebilirsiniz.