En mantıklısı servisi arayıp sormak. Caddemotors'un servisi hem hızlı, hem de iyi insanlar tarafından işletiliyor :

www.caddemotors.com

www.subaruservisi.com deneyin derim. bulunamayan parçaları getirtebiliyorlar.

genelde tur operatörlerinin çok çok iyi olduğu bir ikı ülke oluyor diğerlerinde üzüyorlar.
mesela italya turlarında pronto yu tek geçerim onun gibi. siz de benelux e çalışanını bulunuz derim. cafetur da oldukça iyidir.

google kâr etmiyor denedik:) ama telaffuzu böyle olabilir.

mertskn vardı sanırım, bulgar kökenli olan
ona sorarsanız yardımcı olabilir

Emin olmamakla birlikte arkadasımın söylediğine göre hoşçakal demekmiş.

s bogu vam = tanrıya emanet olunuz olabilir ama rusça dan giderek tabii.

eğer öğrenim hayatınız devam ediyorsa ve biraz da sosyal bir insansanız kısa sürede yeni çevre edinebilirsiniz. tabi ki ankaradaki arkadaşlar geri gelmez ama belki de onları aratmayacak, "hatta ne iyi olmuş lan antalyaya geldiğim" diyeceğiniz insanlar bulabilirsiniz

Eğer alkolü seven biri isen ve yaşın 16-28 arası ise antalyada çoğunluğun olduğu yerler kaleiçidir, şu garanti bankasının olduğu dönerciler çarşısının arkasından herhangi bir ara yola girip gezersen bolca yere rastlayabilirsin.Tavsiye edebielceğim yerler ise Jungle ardından ise Gizli Bahçedir.Fakat elbetteki bunlar gidilebilecek veya insanların olduğu yerler, arkadaş konusunda ise yapman gereken gözlem ve girişken olmak.Antalyada bir çok üniversite öğrencisi veya 20+ insan olduğundan, basit bir sorudan bile muhabbet başlatarak yeni kişiler tanıyabilirsin.Genellikle Antalyadaki insanlar sıcak kanlı ve oldukça rahattır, o sebeple çekingen olmak için bir sebebiniz olmamalı.Arkadaş edinebilmenin en önemli yolu ise öncelikle en azından 1 arkadaş edinmektir.Sonuçta o arkadaşının arkadaşları eninde sonunda seninde tanıyacağın insanlar olacaktır.

mezun olduğunuz üniversitenin mezunlar derneği varsa antalya şubesine bakın derim :D

istanbulda soyle işliyor ilk once gidip bankaya harcı yatırıyorsun. bankadan aldıgın dekontla + hazırladıgın belgelerle gidip basvuruyosun. istedigin butun emnıyet mudurluklerıne basvurabılıyosun. eger basvurdugunuz sube yogun degılse aynı gun ıcınde alabılıyorsunuz ama eger yogunsa ertesi gun veriyorlar genelde yogun oluyorlar o uzden sabah erkenden gıdıp numaratorden numara almanızı onerırım sora numara bıtıyo bok gıbı kalıyosun.

1)pasaport müdürlüğü konakta, il emniyet müdürlüğü bünyesinde, oraya gitmek zorundasın.
2)başvurudan itibaren en erken 1 gün sonra alabilirsin.
3)ücreti başvurduğun gün ödüyorsun..

en son 2 yıl kadar önce yapmıştm, böyleydi.

artı olarak mümkün olduğunca az süreli vize al türkiyede çok pahalı, gideceğin ülkede türk konsolosluğu varsa oradan 5 yıllık vizeyi
en son 52$ gibi bi meblağa veriyorlardı
tabiki gittiğin ülkeye görede değişir bu ama en pahalısı bile türkiyenin yarı fiyatı kadar falan oluyor

1) iki sene önce ben konağa gittiğimde adreste bornova geçiyor diye bornova emniyete geri yollamışlardı.

www.izmirpolis.gov.tr

Öncelikle bu formu doldurmanız gerekiyor. Pasaport süresi uzatırken bi gün sonraya gel diyolar ama ilk defa pasaport alırken süre ne kadar bilmiyorum.

artık olay yeri inceleme bölümüne gidip parmak izi vermeniz gerekiyor dolayısıyla aynı gün almanız namümkün iyi ihtimalle 1 gün sonra.

aynı hastalık eve misafir bir yorkshire terrier kırması geldikten sonra benim valideye de bulaştı. bir köpek aşkıdır gidiyor. birkaç tanesiyle ilgilenme fırsatım oldu, onlar da gayet canayakın köpekler. köpekler hakkında kediler kadar çok şey bilmesem de şu bir gerçek: bunlar küçüldükçe cesaretli ve hareketli oluyorlar. ne bileyim dana kadar bir golden'ın güvercinlerle hiçbir alıp veremediği yokken, el kadar terrier'ler manyak gibi camdan cama koşabiliyor evde. birbirlerine karşı da durum aynı sanırım. ama bu resimdeki düğme burun da çok tatlı yahu.

ayrıca şimdi tüylerine takan anne böyle küçük emrah bakışlı bir şeyle birkaç önemli an geçirince yelkenleri suya indirebilir, ona peluş yatak almaya falan kalkabilir.

hayatını bir köpekle paylaşmak çok güzel bir şeydir. insana olan sevgisini köpek kadar belli edebilen başka bir hayvan bilmiyorum. Ancak maalesef zordur, köpekler ilgi ve sevgi isterler, her gün net 2 saat vakti (en azından)onunla geçiremeyecekseniz, bir süre sonra bıkacaksanız, aşısı, hastalığı bunaltacaksa, terbiyesiyle ilgilenemeyecekseniz. Almayın.

Köpek almak için ise, pet shop hariç her yolu deneyin, önce barınaklar ve tanıdıklar tabii. Küçük boy bir köpek daha az egzersiz ister ama daha çok ilgi sevgi ister öte yandan, büyüklere göre daha akıllıdır daha çok şey öğrenebilir ama akıllı olduğu için aklı çakallığa da çalışır tabii:)

Son 4 yıldır evimde bir Yorkshire Terrier ile birlikte yaşıyorum. Havlamaz (bu biraz köpeğin karakteri ve terbiyesiyle alakalı)tüyü dökülmez, mükemmel oyuncudur. Köpeğe allerjiniz olup olmadığını iyice denemeden de almayın ne size ne ona yazık olmasın. Kolay gelsin.

evde köpeğe bakabilir miyim diye çekinceleriniz varsa önce evde köpek misafir etmeyi deneyebilirsiniz bence. mesela yedikule hayvan barınağında bazen ozel bakım isteyen yavru köpekler, hasta köpekler oluyor. bu köpeciklere bir süreliğine evinizi açıyorsunuz. iyilesene kadar mesela. bu bir öneri. çünkü köpek bakmak zor iş.(bizim de var) gün geliyor hastalanıyor tuvaletini tutamıyor, bir yerlere tatile gidince her zaman yanınızda götüremiyorsunuz,yalnız kalınca çok üzülüyorlar vs vs. yani her zaman opup sevmek olmuyor.ama iyi bir arkadas olacağınıza kuskum yok.
fotodaki cok sevimliymis.petshoplardan köpek almayın bence.sorup sorusturun yavru bir terrier de bulabilirsiniz. onlar da cok kücük. oyle topak topak da tüy dokmuor. tüy dokme mevsiminde biz tüylerini kısaltıyoruz mesela. kapı calinca havlıyor bizimki genelde. ona da artık komsular birsey demez. nasıl büyütürseniz oyle alısır diyor ve noktalıyorum.

Dekonjestan herhalde.

kulak eşitleme sorunu olanlara dekonjestan verilir genellikle de dalış teknelerinde (bkz: sudafed) bulundurulur. ancak aslında dekonjestan kullanmak pek de iyi bir şey değildir. eşitleme için uygulayacağınız bir kaç basit tüyo sizi oldukça rahatlatır:

-dalış eşinize (buddy) kulaklarım yavaş açılıyor deyin ve yavaş yavaş alçalın
-ilk metreden itibaren kulağı açmaya başlayın fazla basıç vermeden ufak hareketlerle
-bu mevsimde dalış başlığı olur neopren üşümemek için, başlığın içine su alın yoksa eşitlemeniz güçleşir.
-bir derinlikte açamadıysanız acele etmeden biraz yükselip tekrar deneyin.

bütün bunlara rağmen ben açamıyorum, hayat zehir oluyor diyorsanız dalıştan 1 saat kadar önce 1 tane sudafed alın faydası olur. güzel bir sezon geçirmeniz dileğiyle :)

sudafed reçeteye bağlanmış, bilginize.

(bkz: hürriyet emlak)

niye hepsine de vermiosn?

bu büyüklükte bir arsayı bu rayiç bedelle ancak aklında herhangi bir yatırım planı olan büyük şirketler alabilir. O da ilan yoluyla olmaz bu işi yapan profesyoneller vasıtasıyla olur. Sanayi odalarına ve mesleki bazı gruplara , sektörlere yönelik ilan verin. Ayrıca sanayi bölgesi derken , bacalı sanayi mi? bacasız mı? Yakında liman var mı, ortalama deniz derinliği ne kadar ? Bunlar da önemli sorular.

www.renkemlak.com

Nerede bu arsa? Ve gerçekten 20.000.000 TL mi, 20.000 TL mi? Çünkü 20.000 TL ise emlakçıya ilan vermene gerek kalmayabilir (alıcı bu satırların yazarı olabilir zira), 20.000.000 TL ise emlakçıyla satılmaz kolay kolay sanki.

@jadle/ veriyorum ki zaten?

@justaddwater/ ilan yoluyla bişey çıkacağından pek ümitli değilim ben de. Sanayi odalarına faks çekebilrim. esleki gruplara ve sektörlere yönelik nasıl ilan verebileceğim konusunda yardımcı olabilirsen sevinirim. Ayrıca arsa İzmit körfezi'nin doğu ucunda, bilenler için Vezirçiftliği mevkiinde, İzmit şehir merkezine 4-5 km mesafede, Sanayi Sitesinin dibinde. yakındaki limanlar izmit, yarımca evyap felan. Sanayi tabi bacalı oluyo bu durumda :)

@Yudheyn/ 20 milyon lira abi, 20 trilyon eski parayla. pazarlığa açığız ama. kısmi satış da olabilir. emlakçıyla ilanla olmaz kolay kolay da böyle bi arsayla ilgilenebilecek kişi/kuruluşlara ulaşmanın yolunu arıyorum zaten.

sahibinden koma falan ilan verirken direk telefon falan vermeyin randevu alınız tarzı şeyler yazın daha etkili oluyor bu kadar yüksek fiyatlı şeyleri satarken.

gezindim biraz en ayrıntılı cevapların burada verildiğini gördüm.

www.turkforum.net

bazen virüs de bu hataya sebep olabiliyor ve temizleyince geçiyor. önce bir yedek alıp, combofix ve chkdsk ile (sırasıyla) deneyin derim.

ok google da baktım genelde disk in arızalı olmasından bahsediliyo. olmazsa servise yolluyacağım.

birinin işine yarar diye yazıyorum, servisine götürdüm yenisini verdiler.

Şimdi yanlış anlaşılacak ama,önce çevrenizdeki doktorların gözlük (ameliyat yapanların çoğunda lens) kullanım oranına ve milletvekili gibi üst düzey kişilerin kullanım oranlarına bakarsanız bu sorularınız hakkında daha net cevaplar bulunabilir.
Cevap olarak verilen işte benim yaşımdan dolayı,gözümün uygunluk durumundan dolayı gözlük kullanıyorum bahaneleri bahaneden ibarettir.

bu ameliyatı daha önce olmuş ve tüm komplikasyonlarını bilen biri olarak söyleyebilirim ki:
- bu bir ameliyattır, yani risk her zaman vardır her ameliyatta olduğu kadar.
- doktor, LASIK için uygun olduğunuzu gözünüzün topoğrafyasını çıkartıp kornea kalınlığınızı ölçtükten sonra söylemiştir (öyle olması gerekir) eğer bu incelemeler yapıldıysa ve olabilirsiniz deniyorsa olabilirsiniz.
- bu tür müdahaleleri güvenmediğiniz veya tanımadığınız bir doktora yaptırmak sakıncalıdır. Doktorun hakkında ne tür bir geribesleme alıyor sunuz? çevrenizde onun hastaları var mı? Kaç vaka yapmış? Hangi hastanede ve hangi teknoloji ile yapılıyor (Piyasada 5-6 yıllık Teknolas laser ler de var Wavefront teknolojisi de var hangisi?)
- Yaşınız kaç? İlerleme büyümenin durması ile birlikte durur, yaşınız 20 nin üzerinde mi? Bu ameliyatı olup sonra göz numaralarınız değişirse neticesi iyi olmaz mutsuz olursunuz.
- Doktorunuzun size ameliyattan önce tüm komplikasyonları anlatması gerekir, anlatmadıysa ve göz bebeğinizi büyüterek damlalı muayene yapmadıysa uzak durun derim.
- Her şey yolunda giderse ameliyat 5-10 dakika sürer ve masadan bambaşka bir insan olarak kalkarsınız, görüşünüz her geçen saat daha da iyileşir ve gözlüklerinizden kurtulursunuz. Problem çıkarsa revizyon yapılması gerekebilir her şey çok çok ama çok kötü giderse (epitel yürümesi, free flab yada lost flab gibi) çok çok ciddi komplikasyonları da olabilir.
- yaşam kaliteniz ameliyattan sonra bariz şekilde iyileşir. Ama kontakt sporlardan (basketbol, judo, karate vs) uzak durmanız gerekir.
Kısaca budur, başka sorularınız da olursa sözlükten mesaj atın cevap vereyim.

Ben 26 yaşımda oldum. Normalde her 1~1,5 senede gözlük camlarım değişirken; son 2 senede değişklik olmamıştı. Açıkcası ben biraz buna güvendim, doktor da muayene ettikten sonra ameliyata uygun olduğumu ve eğer numaralar sıfırlanmazsa veya ilerleme olursa, bir kez daha ameliyat olabileceğimi söyledi. (Kornea kalınlığım ikinci bir ameliyat için uygunmuş.)

Ben Wavefront/Lasik oldum. İlk gün sadece, gözler ışığa aşırı duyarlı olduğundan rahat edemedim. Onun dışında yanma batma vs. olmadı.

Fakat, ismini tam bilmiyorum (lasek ya da intralease) onu olanlar (Korneası yeterli kalınlıkta olmayanlar) onların iyileşme süreleri 3-4 günü buluyormuş. Yanma, batma oluyormuş. Artı çok göz kuruluğu yaşıyorlarmış. Bir süreliğine. Ben de o derece bir kuruluk yok, sadece çok bilgisayar başında vs. kalırsam çok oluyor. (Göz yaşı damlası kullanıyorum)

Bana sorarsan bu ameliyatın en büyük eksisi gece görüşü. Ben hala ışıkların etrafında hare görüyorum. Bu da özellikle yorgunken ve araba kullanırken görüşümü kısıtlıyor. Kısıtlıyor derken, çok daha fazla dikkat etmem gerekiyor. Örneğin, karşıdan gelen arabanın farlarının etrafında oluşan hare, benim yolumun görüşünü kapatıyor. (Şehirlerarası ve aydınlatması olmayan yollarda) Ayrıca kapalı havada ve aydınlatılmış ortamlarda yine çok net göremiyorum. Fakat gün ışığında, açık havada görüş çok çok iyi.

Bir bak. Artılarını ve eksilerini tart. Sana göre hangisi daha ağır geliyorsa ona göre hareket et. Mesela sabah uyanıp da, gözlük olmadan banyoya gidip, traş olurken aynaya bakınca suratını net görebilmek güzel birşey. Tabii gözlüğü olmayan adama veya gözlük takmamış adama bunlar gayet basit ve saçma gelecektir.

Ha bir de benim doktorum ve bazı kişiler de "Bu bir estetik ameliyat" lafını kullanıyorlar. Ben katılmıyorum. Gözlüklüyken mal gibi bir tipsen, gözlüğü çıkarınca da aynı malsın. Burada konu gözlük/lens engelinden kurtulmak. Gözlüğünü/lensini kaybettiğinde göremiyorsan, araç kullanamıyorsan (Güvenli bir şekilde), bu bir engeldir. Geçmiş olsun...

Doktorların muayenehanelerinde yapılan lazer ameliyatlarından kaçının çünkü kullanılan aletlerin teknolojileri genellikle daha eski oluyor. Eski teknolojide hem hata payı daha yüksek hem de kötü sonuçlar olabiliyor.

Ben dünya göz hastanesi feneryolu kliniğinde oldum (şimdi İstanbul Cerrahi Hastanesini öneriyolar) ameliyattan sonra gözlerim ilk başta acıdı ve ışığa karşı çok hassaslaştı, ameliyattan 30 dk sonra ilk muayene yapıldı, sorun olmadığı için eve gittim. Evde biraz uyuduktan sonra kalktığımda hiç bir sorun yoktu.

Ameliyattan sonra ilk 1 hafta enfeksyon riskine karşı bir ilaç kullanılıyor, bir de ilk ay göz kuruluğuna karşı suni göz yaşı. 1 ay sonra kontrollerde sorun olmazsa başka bi şey kullanılmıyor...

@optisyen
evet farkındayım fakat ilkokul 2den bu yana gözlük olsun lens olsun kullanıyorum ve artık yük olmaya başladı benim için.

@justaddwater
araştırmalar için yarın ayrıca çağırdı ve uygunluğunun test edileceğini falan belirtti. doktora karşı şüphe derken de genel olarak söyledim. fazlasıyla önyargılı olmamdan ileri gelen bir şey bu. yoksa doktorun icraatlerini falan bildiğimi söyleyemem. yaş 23. zaten eski doktorum da ilerlemenin yavaşladığını ve yakında ameliyat için uygun olabileceğimi söylemişti bir kaç sene önce. bu yüzden içim biraz daha rahat. komplikasyonları da dediğim gibi uygunluğunu test ettikten sonra anlatacak sanırım. aksi durumda ben de taraftar olmam elbette.

@sheba and the albino girls
bu durum ben gözlük/lens kullandığımda da ışığa hassaslıktan olsa gerek vuku bulmakta. ama dikkate alacağım yine de.

@selimse
ameliyat muayenehanede olmayacakmış

genel olarak cevaplamış olayım hem ALMAN hastanesinde ameliyatın yapılacağı söylendi.
böyleyken böyle. eksiği fazlası varsa tekrar uyarırsınız sanırım.
cevaplar için de tek tek teşekkür ederim.

daha önce yaşadığım deneyimlere dayanarak söylüyorum ki bence kesinlikle cerrah olmayan bir göz doktoruna da muayene olun.

ben bahçelievler göz hastanesini öneririm bu konuda. cerrah olmamasına dikkat edin.

kocam 2004, ben 2002'de bu ameliyatı olduk. benimki biraz mecburiydi, eşiminki gözlük ve cam yenilemekle hemen hemen aynı fiyata geleceği için mantıklıydı.

ben de sheba & albino girls gibi gece araba kullanırken sorun yaşıyorum (ışıkların etrafında haleler oluyor), loş ortamlarda televizyon seyretmekte zorluk çekiyorum. ama gündüz herşey süper.

eşim gece de gündüz de mükemmel görüyor, ikimizin de miyop dereceleri aynı sayılırdı (0.25 fark sol gözde, 0.50 fark sağ gözde) bende 0.25 astigmat hala var, onda hiç yoktu.

iki ameliyatı da aynı doktor yaptı (veni vidi/emrullah taşındı). ikimiz de sabah olduk ameliyatı, eşim akşam maç seyredebildi, ertesi sabah işe gitti, benim gözlerim güneşe ve ışığa çok hassas olduğu için ben 2 gün evde oturdum.

hepsine değer diyorum. benim gzölerim artık 5.5 numara olmuştu ve retina yırtılması yüzünden sık sık lazerle dikiş attırıyordum. gözümün resmen şekli değişmişti. retina yırtılması ihtimali olanlara tavsiye etmiyorlar bu ameliyatı, ama benim sol gözümde ameliyat öncesi zaten 187 dikiş olduğu için, koptuğu yerden kopsun teah düşüncesiyle gittim, 2002'den beri yırtılma olmadı (nazar değdirmeyin len acıyo lazerle dikiş atarkene).

www.ilkyardimkursu.org
cprilkyardim.com
tabii öncelikle nerede siniz? fazla pahalı bir eğitim değildir.

acibadem ve medline da sertifikalı kurs veriyor. fiyatları bilemiyorum.

Ben olsam Cengiz Han, Sun Tzu ve Atatürk ü harmanlayan bir sunum yapardım.
Şu linkler işinize yarayabilir kolay gelsin :))

www.opentechnologies.com
www.nwlink.com
sonshi.com
it.toolbox.com
www.evancarmichael.com

teşekkür ederim ama ders yönetim dersi daha çok sanayiyle ilgili, yine de çok teşekkürler.

stephen king demeyeceğim elbette :)

lakin jean-christophe grange ve maxime chattam isminde iki fransız yazar var. okumadıysanız okuyun...

büdüt: bir de ben zamanında ahmet karcılılar'ın akrep ve semender'ine hasta olmuştum, bu da bizden olsun...

ups integralin sinirlarini belirtmeyi unutmusum. elbetteki stephen king'in cogu kitabini okudum.

grange'inda bazi kitaplarini okudum. grange pek aradigim sey degil nedense, siyah kani okudum; kurtlar imparatorlugu ve kizil nehirlerin hem filmini izledim hem okudum, tas meclisinin sadece filmini izledim. cevirilerinden midir bilmiyorum bana sadece heyecan kismini veriyor, gerilimi gelmiyor (kizil nehirleri biraz ayri tutarsak).
chattam'a bakacagim ama ozellikle bir kitabi varsa daha makbule gecer.

chattam'ın üç kitabı çevrildi yamulmuyorsam türkçe'ye ve hepisi de sanırsam grange'dan iyiler...

stephen king in richard bachman müstear ismiyle yazdığı kitapları okuyun okumadıysanız. chattam fena değildir ama bir süre sonra çok zorlama gelebilir kurgusu. cinayet polisiye janrında patricia cornwell çok çok iyidir gerilimi de fena sayılmaz.

h.p. lovecraft'ın herhangi bir kitabı işinizi görür. charles dexter ward olayı, cthulu'nun çağrısı ya da deliliğin dağlarında iyidir. gerçi hepsi iyidir.

(bkz: v.c. andrews)
tüm kitapları

agatha christie demeye gerek yok sanırım ?

dean koontz - hız

@coffee and cigarettes: Lovecraft'ı ben de çok severim ama neden gerilim ya da bildiğimiz anlamda korku türüne sokulduğunu anlamış değilim. Nedense Lovecraft öyküleri beni korkutmak ya da germekten çok, daha ziyade korkuyla karışık bir huzur duygusu, tuhaflığa özlem, merak, evren, varoluş duygularına gark ediyor.

Dünya kadar fatura birikti, canım sıkkın, o sebeple eleştiresim geldi.

(bkz: craig russell) olabilir. chattam daha iyi gerçi...

Edit: bir de robin cook'u önerebilirim ancak polisiyeden ziyade tıbbi gerilime ağırlık verir.

selamlar ikinci el ve temiz bir motor almaya dikkat etmeli bence :) birinci eli euro bazında oldukça pahalı ve satarken de değerinin oldukça düşmesinden dolayı. sizin yerinizde olsam istinye de bmw ya bir uğrar sorardım, üşenip sıkılmadan anlatıyorlar herşeyi. test sürüşü imkanınız da olurdu o zaman.

size fazla gelir. daha küçük bişeyler bakın.

büyük motorların çoğunda bilgisayara bağlanabilme ve servis kodları vs vs böyle şeyler var.bence alacağınız motoru bir ustaya götürüp pc ye bağlattırın öyleki motor kaç kere hata vermiş ne hataları vermiş yana yatmışmı düşmüşmü kalkmışmı hepsini gösteriyolar.

büyük gelmek ne demek? motorun büyük gelmesi?

eğer ilk motorunuz ise 600cc civarı bir aletle başlamanız daha uygun olabilir demek.

birde bmw motorlar periyodik bakımda servislerde 1.5 milyardan aşağı çıkmıyo diye bişeyler duymuştum.gayette mantıklı geldi.

ilk motorum değil, aletin teknik özelliklerini yeterince biliyorum, teşekkür ederim. "yeni motor alacağım ne almalıyım" şeklinde değil de "ikinci elini alırken nelere dikkat etmeliyim, kronik arızaları var mı?" şeklinde bir tavsiyeye ihtiyacım var.
periyodik bakımlarının pahalı olduğunu ve borusan'ın çok ilgisiz olduğunu da duydum. bunlar beni tereddüte düşürmüyor değil aslında.
teşekkür ederim.

büyük ihtimalle proxy üzerinden erişemeyeceksiniz. amaç sadece içerik görmek ise websense gibi musibetlerde bazen admin google ın önbelleğini bloklamayı unutuyor. Hal böyleyken istediğiniz siteyi google dan aratıp önbelleğinden erişebiliyorsunuz.

hotic'e bakabilirsin, gnctrkcll liysen indirim var.
erkek ayakkabilarini bilmiyorum ama adidas bagimlisi bi kiz olarak ordan aldigim iki ayakkabinin da cok rahat oldugunu soyleyebilirim

ucuz diyosun ya, hotiç gittiğinde zor çıkarsın elinde ayakkabı ile. zamanın varsa, gittigidiyor'a bak hem şık hem ucuz ama kalitesiz ayakkabılar bulabilirsin.

flo' ya bi' bak derim. Takımın altına giyilecek rahat ayakkabılar mevcut ( spor tarzda klasik değil ama takımın altına giyilir daha 2hafta önce aldım ) gitmeden önce sitesine uğra flokart formunu doldur kartın gelsin %10 indirimli al. Bu kıyağımı da unutma:p

ayakkabı bazında kozyatağı optimum ve kurtköy via port AVM'leri candır benim son 1 yılda gördüğüm. hem ucuz, hem kaliteli, hem seçenek bol.

bağdat caddesi üzerinde çiftehavuzlar civarında rrm diye bir dükkan var. eski ismi mrm idi, deriden mamul her türlü ürünü (ayakkabı, palto, mont, çizme, cüzdan) ucuz ve kaliteli olarak orada bulabilirsin.

adam ucuz diyor, öğrenciyim diyor.. :)
pazardan bak kardeşim, böyle spor gibi rahat klasik ayakkabılar mutlaka vardır, dene dene beğen.

bir günlüğüne giyceksen kesinlikle pazardan al. ben misal bi keresinde düğünde giymek için 5 ya da 10tl'ye almıştım. kimsede anlamadı pazar malı olduğunu. işin bitince de atarsın ya da ihtiyacı olan birine verir sevaba girersin. eminönü'nde var dediğim ayakkabılardan.

kostüm partisi olabilir. ama tabii kelli felli adamlar varsa "rezil mi edeceğim kendimi bu yaştan sonra" diyebilir.

dipnot: recep ivedik 2 izledim evet ama sinemada değil korsan çekim pc'de.

burada fikir biraz da o ay partiyi duzenleyen ekip disinda kimsenin son ana kadar ne yapildigini ogenmemesi, cekisme var anlayacaginiz :)

80'ler partisini duzenleyen grup icindeki kelli felli insanlar da gayet 80'ler tarzi giyinmisti, insanlar rahat yani.

bence herkes bir başkası gibi katılsın yarışmaya. mesela siz Ahmet seniz, Mehmet gibi katılın. onun gibi giyinin, onun gibi konuşun. ama kim olduğunuzu söylemeyin. partide herkes karşısındakilerin kim olduğunu bulmaya çalışsın :) ehe süper olur ya :)

farkli konseptleri gelistirebilirsiniz, genelde otellerde animasyon gecelerinde yaparlar ya, turk gecesi, brezilya gecesi gibi ulke konseptleri olur...

ya da mekan konseptleri olabilir, night club partisi, bar partisi, uzay, hayvanat bahcesi :p

ya da olay, durum, eylem, aktivite ilgili bir konsept, tenis turnuvasi, oscar odulleri, eurovision :)

boyle boyle yaratici konseptler cikabilir, illa benim yazdiklarim degil tabi...

cevap olmayacak, hatta alakasız bir soru olacak ama çalıştığınız şirketin/ofisin adını merak ettim.

güzel bir dansöz getirtebilirsiniz. bana hala çok gizemli geliyor. ama daha güzeli üç dansözdür tabii.

1. mayıs ayı boyunca ofistekilerin mümkünse çaktırmadan komik fotoğraflarını çekin. komik ama hani alınmayacakları bir şeyler olsun. sonra onları projeksiyonda döndürün. olaya alengir katmak isterseniz, sonrasında en ilginç foto yu çekmek için insanlara kağıt dağıtıp oylama yapabilirsin. kazanana da bir ödül verilebilir. oylamada karmaşa olmasın diye üzerinde mayıs partisi vs yazılı bir kağıt dağıtılabilir.

2. ortama midye dolmacı çağırın. tepsiyle satın alıp kenara koymak gibi değil de önceden anlaşın en az 2 midyeciyle, tezgah açıp, servis yapsınlar derim.

3. öncesinde de yazıldığı üzre size bir konsept lazım. daha önce yapılanlardan farklı olması açısından türkçe müzik üzerine oynayabilirsiniz. sevmeyenleri de çoktur ama iş eğlenmeye gelince de herkes döktürür üç beş. ne bileyim erken saatlerde eskili yenili tr rock, arada yerli, yabancı ufaktan pop takılarak 45'lik modası rüzgarı estirebilir.

4. müzik tr olsun derseniz yine bu kez sağlam bir fasıl ekibi ayarlayabilirsiniz ya da ne bileyim sulukule gecesi ya da hıdrellez, kakava şenliği tadı yakalamak seçenekler arasında. aslında sahne alırlar mı bilmem ama tr rock, roman hepsini tek grupta yaşatmak isterseniz gayda istanbul bu iş için doğru adamlar. luxus da aynı şekilde coşturmalık babında doğru bir seçim olur ama maliyet kısmını araştırmak lazım, o kısmını bilemedim ama sallamam gerekirse 1.000 tl'ye olur mu sanki ne :s

5. pamuk şekerci çağırın partinin erken saatleri için. bende bir tanesinin telefonu olcak ama sokaktan çevirip bulabilirsiniz de. bir de elma şekeri de alın ve de sağa sola bonbon, horoz şeker vs koyun. ucuz ve renk katan bir ayrıntı olur.

6. konsept olarak latin gecesi gibi bir şeyler de olabilir. o zaman da dansçı çağırabilirsiniz ama tüm gece latin müzik bayar mı emin olamadım. roman gecesi yaparsanız onda dansöz ve de çiçekci ablalar illa olur zaten.

7. küçük ilüzyonlar yapan palyaço kiralayabilirsiniz.

meksika gecesi yahu. margarita. fajita. tekila. koca şapkalar. pinataya abanan muhasebeci filan. ben gelirdim mesela.

neresi o ofis ya biz de calısalım orda.

playstation gecesi?
tabu gecesi?
sucuk mangal + bira gecesi,
kfc kova + bira gecesi?

arkadaşlar süpersiniz, bütün fikirleri eninde sonunda değerlendirip, belki bir kaçından da yararlanmayı planlıyorum, sonunda tam olarak ne yapılacağına bakacağız. daha da açığım önerilere. her yazdığınız en ufak şey pek mühim.

neresi o ofis diyenler için de; avrupa yakasında danışmanlık hizmeti veren bir şirket diyeyim.

cv göndereyim ?

60lar rock veya 70ler disko zirvesi tadında olabilir.

tahtakale ellerinden oper. bi han var ici sirf parti malzemesi dolu, ordan incik boncuk, top, kaynana dili, balon, duduk, molotof kokteyli, mini tombala, odullu cekilis sehpasi vb. gibi seyler alabilirsiz...

not: 100 kisiye 2000tl mi butce? bence istifa et ne bicim sirket orasi? (islem tamam bryan, atil!)

vampir temalı bir parti de olabilir, piyasayı twilight çılgınlığı sarmışken. erkekler kocakafalı edward gibi giyinsin, kızlar da diğer vampir karakterleri gibi, kırmızı şarap ve punch sular seller gibi aksın, blade deki gibi tekno müzik olsun falan :)

yahu sırf ofis partisi yapılıyor diye süper bir yer değil burası, yanlış anlama olmasın o kadar :))

direk pijama partisi yapın işte. hem samimi olur. gerçi siz ofiscenek çoktan kaynaşmışsınız gibi ama =)

en çok midye dolma fikrini tuttum.

Trio (gıygıycı) çağırın. 300-400 TL

30 tane hazır sıcak şarap alın, büyükçe bir tencerede ısıtın, seramik fincanda servis yapın. 500-600 TL

Arkasından kahve yaptırın, 5 tane falcı bulun, gelsinler konuşsunlar... 300-400 TL.

Meze olarak çiğköfte yaptırın. O da yaklaşık max. 300-400 tutar.

fasıl felan yapın, olmadı sıra gecesi.. çiköfte dansöz saz vesaire. alaturkanın dibine vurun..

ama niçin sabit bu duyuru?

black metal grubu çağırın, herkez kaçsın para size kalsın.

@hikaye mesture: ben moderatör arkadaşlardan rica ettim 1-2 gün üstte durmasını, daha çok kişi görsün, daha çok fikir olsun diye. bu ara kalkar zaten.

@korpse: aslında senin dediğin en güzeli de, namümkün :)

Folk dediğinizin halk müziği olduğunu var sayıyorum ve macar super grup "arasinda" diyorum.

Rusça :
Vladimir Vysotsky (Bard, Tüm Şarkıları 800+ adet)
Bulat Okudjava (Bard)
Alexander Rosenbaum (Bard)
Akvarium (Deneysel)
DDT (Rock)
Lyube (Pop / Folk)

titanic-ballad of a rock n roll loser.

yine internet ortamlarından balkan blues diye aratın çok güzel şeyler çıkacak karşınıza :)

işi fotoğraf makinesi imal etmek olan nikon, canon dururken sony de nereden çıktı diye höykürür deli gönlüm.

sony a100 2 senedir kullanıyorum, dediklerinizi tabiki karşılar. üstündeki 18-70 bilindiklerden de iyidir. canon nikon hikaye, sony şahane. sony cacık diyenler işi bilmiyor, makineyi eline almadan konuşuyor onu da söyliyeyim :) çok arkadaşım(nikoncu canoncu) eline alınca makinanın hakkını verdiğini söyledi. a100ü kaldırdılar gerçi 200 var şuan. paranız varsa 350 alın derim. son olarak canon nikon tabiki de iyi, birazcık sony'den iyi de olabilir bunu da kabul ediyorum ama kesinlikle sony kötü değil.

direkt olarak -git:numara- olarak verirseniz eger daha iyi anlasabiliriz diye umuyorum.

+350 serisine vericek param yok mealesef saygideger romalilar. 100-200 sinifinda kapistiralim makinalari.varsa bu ayarda canon-nikon-pentax-olympus-vb. onerin,cekinmeyin

yeni arama özellikleri de ne güzel oldu di mi.

kendi pilleri yok mu? onları şarj edip öyle deneyin.
dijital kameralar sağlam güce ihtiyaç duyarlar ve her kalem pil karşılayamaz bunu. ama bende nikon vardı duracell ile bir mikatr fotoğraf çekebiliyordum kendisiyle. duracell dışındakiler açamıyordu bile.

edit: and the winner is ... :)

duracell ile deneyin bir de şayet denemediyseniz. o biraz daha uzun götürür. normal standart pillerin gücü yetmiyor onları çalıştırmaya, şarjlı pil gerekiyor. ben duracell ile yirmi otuz tane çekiyordum diğerleri hiç çalıştırmıyordu makineyi.

edit: 1 saniye fark ile aynı şeyleri söylemişiz :)

bir arkadaşımdan almıştım pilleri yoktu. şarjlı pil alarak deneyeyim. teşekkürler.

şarjlı pillerin de amper/saat değerlerinin yüksek olmasına dikkat edin. 2400 Ah civarı olsun tutup da 750Ah alırsanız çabucak biter yine :)

gp marka şarjlı pilleri tavsiye ederim.

şarjlı pile para gömmeden önce duracell alıp dene. belki makinede sorun vardır.

teritori haklısın. öyle yapayım. teşekkür ederim cevaplar için.

şarjlı pil ile çalıştırmazsan eninde sonunda yolda bırakır seni. şarjlı pil istemiyorum diyorsan da duracell işini görür ama o da bir yere kadar. tavsiyem odur ki şarjlı pil ve şarj aleti edin.

Aynı sorun bende de var. 2400 Ah şarjlı pil aldım bana mısın demedi, oramakoma buramako dedi. Akü bağlamayı düşünüyorum yakında.

İşin şakası bir yana acaba bu makinalarda kısadevre filan mı var?

unutkanlık benim de sorunum. ama işte sana benim süper önerilerim:

*sabah aç karnına bir avuç kadar kuru üzüm ye. bu, beynin ihtiyacı olan glikozu bir anda sağlayacak ve müthiş bir zihin açıklığına sebep olacak.
*ceviz de yiyebilirsin. unutkanlığa iyi geldiğini okumuştum.
*ananas, depresyondan çıkaran bir meyve. insana moral motivasyon sağladığı, enerji verdiği söylenir. bimde beş liraya satıyorlar. bir tanesi benim gibi danalara bile bir hafta gidiyor.
*her akşam yatmadan önce bir kase yoğurda bir tatlı kaşığı keten tohumu karıştır. zayıflattığı söyleniyor ama hikaye. bu zımbırtının asıl özelliği zihin açmak ve kan şekerini düzenlemektir.
*c vitamini takviyesi al. unutkanlık da varsa, b vitamini takviyesi de al. bir eczaneye gitsen, sana önerirler. ben bir ara yanlış olmasın, supradin mi supradil mi öyle bir vitamin takviyesi kullandım.
*yatmadan önce başına masaj yap.
*odandaki elektrikli aletlerin fişlerini yatmadan önce çek, karanlık bir ortamda uyu.

önerilerimiz bu kadardır efenim.

pharmaton diyorlar bu durumda. ben bir etkisini görmemiştim ama düzenli kullanmak gerekiyor belki de.

vakti zamaninda bende one a day kullanmistim ama bir faydasini gormedigimi belirtmeyi unuttum.ayrica vitamin takviyesi olarak bunlari dogal yollardan almak yerine yapay olarak vucuda sokmanin zararlari neler? ayrica balik yagi nin faydasini gorebilirmiyim?

meditasyonun da yatmadan önce çok faydası olur. 10 minutes of deep relaxation deyu bir audiobook var acaip faydasını görürsünüz. multi-vit de iyi gelir lakin iştah açar meretler.

ben de 2 hafta önce pharmaton aldım eczacı tavsiyesi ile. faydasını gördüm.

artı c vitamini, sinirlerin takviyesi için b vitamini ve kalsiyum, bir da hafıza için ginkgo-ginseng filan bunlar iyidir.

köpek 1 yaşında ve eliniz 2 gündür kan içindeyse mütemadiyen psikopat bir köpeğiniz var, tez vakitte elden çıkartın, ha eğer maximum 2 aylık bir köpek ise işler değişir. o zaman elden çıkartmayın.

sadece buraya değil, herhangi bir köpek forumuna bu tip sorular yazarken köpeğin yaşı, cinsiyeti, nereden alındığı, anne ve babasının genel karakteristiği, neler yapıyorsunuzda köpek ne yapıyor, köpeğin genel hareketleri nasıldır gibi gözlemlerinizi anlatırsanız ve bunu detaylandırırsanız o zaman daha isabetli öneriler gelebilir. ha ben elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışırım ama şu anda olamam çünkü önümde sadece elleri kan içinde kalan bir sahip var. bunun yüzlerce sebebi olabilir.

köpek kaç aylık ? yapılması gereken eğitimin neresinde siniz? eğer sadece ısırma problemi varsa bu çok normal bir durumdur küçük köpekler için, ısırma bile denmez dişleriyle yoklama dır o :) böyle bir şeyi yapar yapmaz parmağınızı onu rahatsız edecek kadar sert bir şekilde retriever ın boğazına sokup yüksek sesle hayır yada yapma diyin. olumsuz her hareketi için aynı uyarıyı kullanın hayır yada yapma. ortalıkta oyuncak bırakmayın, sadece siz istediğinizde oyun oynanır. yanlış yapınca oyuncaklarını alın. her gün eğitmeye çalışın, eğitimleri tok karnınayken yapın ve 20 dakikayı geçmesin.
asla sofradan yemek vermeyin. sürekli boynunda tasma ve kayışı ile gezdirin.
Daha fazlası için leerburg.com a bakın eğitim videolarını internetteki kaynaklardan da bulabilirsiniz. Bu yöntemle 2. köpeğimi eğitiyorum ve sonuçlarından çok memnunum

bence köpeği hiç bir şart altında çıkarmayın elinizden. sabreder ve uğraşırsanız sıkıntılara değecektir.

köpek öyle kendi kendine eve ve evdeki insanların hayatına uyum sağlayabilen bir canlı değildir. köpek aldığınız zaman ciddi bir eğitim vermeniz gerekir. o kendiliğinden olacak iş değildir. eğitim verilmemiş köpek de yanlış davrandığında o köpeğe manyak diyip, elinizden çıkarmak çok cahilce olur. golden retriever genellikle çok heyecanlı bir köpektir. oyun arkadaşı olarak alınır genelde. çocuklu ailelere daha uygundur. sevecen, hareketli ve oyuncu bir hayvandır. delirip sizi fazlaca rahatsız etmesini engellemek istiyorsanız gün içinde mutlaka ona vakit ayırıp onunla oynamanız gerekir. bu seansları düzenli yaparsanız o da diğer zamanlarda sizin başka şeylerle meşgul oluşunuza saygı duyar hale gelecektir. genel olarak eğitimi için saldırmamayı, ısırmamayı öğretmeyi istiyorsanız, ne yaptığını anlamasını sağlamak zorundasınız. çok heyecanlı olduğu için heyecan anında ne yaptığının farkında olmaz. genellikle zarar vermek için ısırmazlar. ısırdığı zaman tepki verin. sadece yanlış bir şey yaptığı zaman kullandığınız bir ses tonunuz ve kelimeniz olsun. mimiklerinizi de kullanın. köpekler yüz ifadelerinizi okuyabilirler ama köpek eğitimi ayrıntılı bir iştir, böyle etrafa sorarak olmaz. kaynak bulun, kitaplar alın ve istikrarlı olun.

en.wikipedia.org(steel)

bi bağlama elemanları(basitçe vida) broşüründe "paslanmaya karşı mavi oksit kaplı" gibi bir özellik yazmışlardı bu olay için. tam teknik adı nedir bilmiyorum ama bu bluing işlemi "paslanmaya ve korozyona karşı çeliğin pasivasyonu" demek.(tr.wikipedia.org) ya da "blued razor blade" için "paslanmaz jilet" dersin olur biter.

(bkz: meneviş)
(bkz: menevişleme)

Bor yağı ile yapılırsa dadından yinmez :))

bu wikipedia'da bluing adiyla anilan islem. bunun siyah-kahverengi renk veren turleri de var.
menevislemeden gelen mavi renk ise daha baska bir nedenle oluyor: celik yuzeyinde olusan cok ince oksit filminin kalinligina bagli olarak degisen -evet agirlikla mavimsi- bir renk olusuyor. rengin olusma mantigi sabun kopugunde renk gormekle ayni, isigin o tabakadan kirinimi sonucu olusuyor. mavilestirmeden bu nedenle farkli.

temperlemek le pasivasyon farklı seyler ki ? birisi ısıl bir islemken digerinde oksitlenmesini engelliyorsun.

lens kullanmak müthiş bi şeydir. gözlükle kıyaslama bile. dünyan değişir. doktorun takabilirsin dediği sürece tak.

optisyenlerin bu konuda ahkam kesmesi baştan yanlış bir harekettir. siz göz doktorunuza danışın ve onun dediğini yapın yeter. lens size gözlüğün veremediği tam görmeyi verir, başka bir deyişle görme alanınızda kör nokta kalmaz. eğer tolere edebiliyorsanız ve temel hijyene dikkat ediyorsanız size problem de çıkarmaz. lens iyidir. spor yaparken rahat edersiniz.

spor yaparken rahat edersiniz demişken,örneğin ben futbol oynarken lensi çıkarmasam,bu şekilde koşsam,zıplasam,kafa topuna çıksam,futbol oynarken yapılabilecek her türlü hareketi yapsam işte,lense bir zarar gelir mi(daha önemlisi gözüme)ya da düşer mi?

dostum hiç tavsiye etmem. ilerde göz yanması, bulanıklılık gibi durumlarla karşılaşırsın. bende kullandım ve başıma gelenleri söylüyorum. haa unutmadan "herşeyin doğalı güzeldir" ve en baştada sağlık.

öncelikle göz doktorlarının hepsi de optisyenlerler, lens&gözlük firmalarıyla anlaşmalılardır. komisyon alırlar-verirler. fakat ben hayatımda hiç lens kullanan göz doktoru görmedim.
bence lens sağlıklı değildir, korneayı inceltir anacım. 3-5 sene lens kullanan kişilerin ışığa hassasiyeti oldukça artar, insanın gözü yaşarır güneş ışığında.
fakat lens benim dünyamı değiştirmiştir açıkçası, hem de 5 senedir. inanın lisede doğru dürüst kız arkadaşı olmayan, göz rengi -5 dolaylarındaki miyopi yüzünden seçilemeyen ben, üniversitede bereketli yıllar geçirmiş, genç kızların gözde ismi olmuşumdur.
yağuşuklu olduğumu lens fark ettirdi diyebilirim. artık top oynarken gözlüklerim kırılmıyor, kimse gözlüğü gözüne sokarım, gözlüklerini lens yaparım demiyor.
marka önerim: focus visitint-aylık
yaz aylarında havuz deniz için ise günlük focus, hatta kadıköy ozan optik uygun fiyatla satar....her türlü soru için yazarınız karrdanadam hazırdır...

13 senedir lens kullanıyorum, bir iki kere konjonktivit yaşamak haricinde hiç bir sıkıntısını ya da zararını görmedim. Ayrıca kolaylığı, huzuru vb. her halukarda gözlüğü ezer geçer.

dalmak ve yüzmek hariç her sporu gayet güzel yapabilirsin. bak alex'e takıyo lensini takır takır oynuyo :)

lensin bi çok durumda gözü koruduğu bile olur. mesela benim doktorun hastalarından birinin gözüne aseton sıkmış küçük kardeşi. lens bembeyaz olmuş ama gözü yanmaktan korumuştu.. zaten öle eskisi gibi kırılıp gözü çizecek lensler falan kalmadı artık. bundan 15 sene önce çok dertli lensler kullanırdık. tozun zerresi değdiğinde günün rezil olurdu. artık öle bi dert de yok..

hijyene çok takılıyorsan solüsyon olarak aosept kullan.. pahalıdır ama en iyisidir.

bu kisiden kisiye degisiyor galiba. ben ikisine de kullaniyorum, spor yaparken lens kullaniyorum ama onun disinda gozluk kullanmak daha rahat geliyor. hele bilgisayarla filan ugrasirken veya bir sey okurken lens mahvediyor beni...

alex maçlarda lens kullanıyor yani?şaşırdım bayağı:)

eğer yüzme gözlüğü veya dalgıç maskesi kullanıyorsanız lensle çok şahane yüzülür de. angut gibi gözlüksüz dalar da suda gözünüzü açarsanız (benim gibi) o lens gözden çıkıp deryalara yelken açar.

lens kullanırken temizliğe ve de kullanım koşullarına çok dikkat ettiğiniz sürece herhangi bir sorunla karşılaşmanız zor bir ihtimaldir genelde. bir de lensin uzun vadede zararları olduğu söyleniyor ama o konuda çok derin bir bilgim de olmadığından yanlış bir şey demek istemem. ben dışarı çıkarken lens, evdeyken gözlük kullanıyorum sanırım en ideal kullanım bu şekilde olanı.

üşengeçseniz hiç bulaşmayın. "sabah kalktığımda çıkartırım", "okula geç kaldım; artık yarına", "suyunu değiştirmesem de olur" derken bir düzensizliğiniz daha olur. gün içinde gözleriniz yaşarır, birini takıp birini takamazsınız garip görürsünüz, gözlerinizin sağlığını düşünüp "bu hafta temiz kullanmaya başlayacağım" dersiniz olmaz, yapamazsınız. bunlarla birlikte sinirlenirsiniz ki gözünüzde duracak bu hede; öyle göz ardı edilecek bir detay olmaz sizin için. gözlük kötü duracak diye lens alırken bu sefer insanlarla ilişkileriniz etkilenir. abartmıyorum.

Lens kullanan göz doktoru görmedim demeyin gözlüklü doktor hemen anlaşılırken, bi doktorun lens taktığı öyle kolay anlaşılmaz..

Ama lensin gerçekten zararı var kalıcı göz kuruluğuna neden olabilir ve her gün gözüne lens takıp çıkarta gözün refleksleri azalır yani gözüne bi cisim kaçma ve gözü zedeleme riskini arttırır lens.

Bence direk lazer ameliyat yaptırın (benim yaptırdığım gibi)...

kaç kilosunuz, kaç kilo almak istiyorsunuz?
ağır mı çalışıyorsunuz, mesela benchte kaç basıyorsunuz?
kas kütlesini arttıran çiğnenebilir creatine tabletleri var ama kullanmayı kestiğinizde su ile birlikte alınan kasları da kaybedersiniz.


bunlar karaciğeri yorar, böbrekleri yorar. hepsi sentetiktir. siz düzgün beslenin, spora devam edin.
ben yılda toplam 3 ay kadar protein tozu kullanıyorum. onu da spordan hemen sonra tek ölçek (24gr) olarak alıyorum. oturup ölçülerimi almadım, toz öncesi ve sonrası bir fark var mı bilmiyorum. yarım kutu yumurta tozum kaldı. onu da bitirdikten sonra sentetik supplementleri tamamen keseceğim. yumurta makinası aldım. sabahları 4 yumurta beyazı yiyorum, en azından doğal.

1.75 boy 58 kg.

en azından 5-6 kg almam lazım.vücudum şu an için iyi göğüs çatalım karın kaslarım falan var .kollar da keza öyle ama beslenmem yetmediği için daha fazla basamıyorum veya bassam da pek bir işe yaramıyor.benchte şu an 50 basıyorum.incline bench 40 vs.

bir takım ciğeri yoran ilaçlar kullandığımdan dolayı hafiften tırsmıyo değilim o yüzden sordum.

Ağırlık çalışacağın günler protein tozu + amino asit alabilirsin, ancak diğer günleri de es geçme, çalışmadığın veya kros yaptığın günlerde karbonhidrat tozu al.

Amino asitlerin hap olanları güzeldir, özellikle universal markayı tavsiye ederim. Ama protein ve karbonhidrat olayında hap görmedim hiç Karbonhidratın yine universal markalarda, çukulatalı olanlarının tadı inanılmaz güzeldir, fakat protein tozlarını ne yaparsan yap tadı kötü kalıyor.

Ciğeri ve böbrekleri yorar, ancak yine de belirli bir süre (6 ay-1 yıl) kesintisiz kullanman daha yararlı olur.

@want2die

ahaha yemek yiyebilsem bu tür hareketlere girişmem zaten:d 3 öğünden fazla yiyemiyorum.ayrıca spor yapmasam daha kötü olur en azından üzerime kıyafet bulabiliyorum :d

Protein tozu daha iyidir. Alın, kullanın, hiçbir zararını görmezsiniz...

Eskiden whey'lerin yani protein tozlarının biyolojik değeri düşüktü yani vücut içerisinde amino asitler kadar iyi kullanılamıyorlardı ama artık filtrasyon teknikleri gelişti ve aradaki bu fark kapandı. Bir de artık whey'lerin içerisindeki yağ ve karbonhidrat değerleri sıfıra yaklaştı; amino asit ile arasında bir fark kalmadı. Hatta protein tozlarında tek serviste 30 gram alırken amino asitlerde 8-10 grama bağlı kalıyorsunuz. Protein tozu ve amino asit aslında aynı şey ama protein tozu daha ekonomik.

İçiniz de rahat olsun, hiçbir zararı yoktur. Protein tozu bebek mamasından daha masum bir gıda desteğidir. Peynir altı suyunun filtre edilmesiyle elde ediliyor.

Günlük beslenmeniz sağlam değilse protein tozu almanızın da bir değeri kalmaz. Protein tozu mucize yaratmaz, sadece günlük beslenmeyi destekler. Eğer desteklenecek kaliteli bir beslenme programı takip etmiyorsanız boşuna para verirsiniz. Sistematik bir şekilde yüksek proteinli beslenin.

çok uzun zamanlar önce uzunca bir süre bu işle uğraşmış hali hazırda yaş 40+ olunca sadece koşu ve fitness yapan birisi olarak 1.75 boy 58 kilo ve adele definition ı tamam bir vücut için toz vs kullanmanıza gerek yok sanırım. 65 kilo ve üzeri sizde çok fazla gözükecektir. benim naçizane önerim kiloyu 60-62 arasında tutup yağ yüzdenizi %15 civarında tutmanız olur hem six pack , eight pack olur hem de daha high definition görünürsünüz. vücudunuz ürkütücü de olmaz.

Hizli bir sekilde kilo almaya ihtiyacim var diyorsan protein tozundan ziyade gainer kullanmalisin. Marka olarak da Hardline fiyat/verim acisindan iyidir.

Bana sorarsan eger paran varsa ikisini de kullan, zaten duzgun bir beslenmeyle bunlari takviye olarak kullanirsan 2-3 ay icerisinde diledigin kiloya ulasacaksin. Bu kadar surede karacigerler o kadar da yorulmaz.

Aminoasit hapiyla tek seferde alabilecegin protein miktari dusuktur fakat kullanim kolayligi acisindan iyidir. Gun icerisinde okulda-iste 4-5 tane suyla birlikte alip ihtiyacini giderirsin. Protein tozu ya da gainer'i hazirlamak o kadar kolay degildir.

amino daha ileri safhalarda iyi olur.
şimdilik toz iyi.
ama bu kiloyla önce weight gainer lazım bol bol.

günde iki kez, yarım litre süte bir doz gainer.
kusarım deme, bi iki kez kusacaksın ama değecek.

whey aminoya göre daha ekonomiktir. ve amino asit diye sıkıştırılmış kazeini de dayayabiliyorlar.
haldır huldur kilo almaya çalışma. çok hızlı alırsan aldığın kilo çoğunlukla su ve yağ olur. senin ihtiyacın izole bir whey. all stars'ın iso-techi iyidir. kalktığın gibi bir ölçek, antreman sonrası 30-40 gr al. onun dışında kaliteli bir şekilde beslen, kilonu alırsın ama acele etme. göbekten şişmenin bir anlamı yok. bulk ekmek yiyerek yapılmaz.

gloria jeans?

özsüt

caddebostan caffe nero bu konsepte uyar

istanbul çok geniş bir alan olmuş bu soruyu sormak için. isterseniz duyuru'da biraz arama yaparak ulaşabilirsiniz bu bilgiye. ilk aklıma gelenler de şunlar;

(git: 6160)
(git: 57433)

sirf olayi beyoglu desek bile genis dusunebilecekken, istanbul diyince ucsuz bucaksiz olmus.
hm mesela feslegen olabilir, istiklal mcdonaldsin sokagindan girip nargile cafeleri gecince sagda ilerde.

kahve dünyası.

avrupa yakasi diyeyim. gloria jeans e karsiyim. ozsut olabilir. hmm.

aa feslegen muhtesemmis, ben internet baglantisi oldugunu bilmiyodum orada.
iyi hadi kalkiym gidiym madem.
tesekkur ederim.

besiktastaki mado mesela... hatta wireless sifresi "kurabiye" : ))))

garson kurabiye dediginde kopmustuk..

feslegen'de bir kahve icersiniz tum gun dizi izlersiniz. biz oyle yapiyoduk : )

ehheheh ben de madodan starbucks a gectim zaten, cidden sifre super

(bkz: john's coffee)
(bkz: moda)

nero

nero?

isin komigi bu duyuruya cevap verip yine ayni gunun aksaminda feslegen'e gidip tum aksam orda kaldik kiz arkadasimla.
asagida laptopla takilan siz miydiniz acaba : ))

internete baglandim ceple orda, ama sayfalari acmadi sinir oldum. umarim sadece iphone ile oyle bir sorun olmustur.

ehheh oyle mi : ) yok ben gitmedim bugun : )
tam kalkiyodum bi arkadas geldi kalkamadim falan.. internet de sorunluysa isabet olmus. ama en kisa zamanda gidicem : )

yüzmek candır.. müthiştir inanılmazdır.. yüzünüz efendim.. doktorlar bas bas bağırmaktadırlar.

doğru kobrettii haklısın da, havuz-klor ilişkisi ve havuzda gözde gözlük git-gel keyifsizliği çok bıktırıcı. zaten tembellik had safhada :)
hadi bir de şunu sorayım; sultı rugbysi hakkında fikri olan var mı? yapan?

kürek. kurek her bi yerini calıstırıyor insanın diye biliyorum. manzara falan da olur etrafta, acık hava temiz mis.

valla yanlis anlamazsan, kisa surede max enerji harcatan ve kas yapmayan tek spor sekstir.

onun disinda kaya tirmanisini onereyim ben de, ama biraz vaktini alir ve kas yapar...

alternatif olayım squash yap, zevklidir ama tabi istanbulda çok zor, salon falan...
bisiklete binersen sadece bacak kası yaparsın bi de popo iner biraz.
seks ise erkekler için güzel bir alternatif, kadınlarda pek etkili değil enerji harcama bakımından.

sporlar arasında açık ara en fazla enerji harcatan tenistir efendim.

seks daha cok psikolojik faydasi olan bir aktivitedir bayanlar acisindan dogrudur. valla havuz klor iliskisi goreceli cok fazla suda kalmayip yuzup durulandiktan sonra eger gozunuzde asiri hassasiyet yoksa sorun olacagini sanmiyorum ben. eger suyun altinda gozunuzu acmazsaniz ehehe 1 saat yuzseniz superdir yani.

tenis'den de ekseriyetle iyidir yüzmek.

dalış spor değildir. kilo verdirmez, müsabakası olmaz :))
bir aktivitedir. bence kilo vermenin en iyi yolu iyi bir diyet
ile destekli koşu ve ağırlık çalışmasıdır. scuba ya başlarsanız
çok eğlenirsiniz ama size kilo verdirmez bu iş :))

45 dakika kardiyo kesinlikle. kas yapmaktan korkma zaten kas yapmak zordur.

Bir de ben ekleme yapayım: Bu kriterlere en uygunu ip atlama ve hula hoop çevirme bence.
Özellikle hula hoop, kadınsı hatlar için ideal. İp atlamak da enerji yakmak için.

hiç yapmadım ama yapan arkadaşlarım pilatesin accaip etkili olduğunu söylemekteler. belki sizin için de değişik bir deneyim olur.

ayrıca, pilatesi ben yaptım ve çok memnun kaldım. nasıl yapıyor bilmiyorum ama bir şekilde kaslara ince uzun bir şekil verip dolayısıyla vücudu inceltiyor. dvd düşünürsen mtv pilates mix tavsiye ederim. biraz zordur, canına okur ama iyidir. ebru şallı'nınkiniyse hiç tavsiye etmiyorum, matın üstünde uyuyup kalabilirsin mazallah.

dalış

konu hakkında bazı üniversitelerimizde mekatronik, robotik gibi başlıklar altında çalışmalar yapılıyor. bu bölümlerden bilgi almak doğru olabilir.

basit bir düzenek için, hala satıldığını düşündüğüm lego technic'lerden yardım almak mümkün olabilir.

daha kapsamlı çalışmalar için internette araştırarak bilgi almak mümkün olabilir.

yine profesyonel yardım almak için maket dükkanlarına gitmek yerinde olabilir. hani böyle uzaktan kumandalı araçlar satanlar. onlarda hazır kumanda kitleri falan satılıyor.

kamera görüntüsnü aynı anda yayınlamak kısmına bir şey diyemem ama en azından hafif, ama çok hafif bir kamera ile söz konusu problemi halletmek mümkün olur sanırım.

tabii su altında radyo dalgaları nasıl çeker bilmiyorum.

kumanda devresini azicik bu isle ugrasan elektronikcilerde bile bulursun. en azindan kucuk sehirlerde en az bir tane oluyor bu tur elektronikcilerden ama ben sana tecrubemi anlatayim. belki isini gorur.

benim zamani vaktinde yaptigim gibi tamami el yapimi bir denizalti olacaksa yalitimi gercekten iyi yapman gerekiyor. yoksa derin bir yerde daldiracak olursan su aliyor ve dipten cikartamiyorsun mal mal bakiyorsun. bu yuzden ikinci denemede daha gelismisini yapmistik.
one bir adet motor koymak yeterli gelmisti bize. motorlari uzaktan kumandali arabalardan almistik. bu yuzden uzaktan kumanda sorunumuz olmamisti. ikinci bir motoru ise kic tarafina yon belirlemek icin takmistik. tabii motoru bir sekilde sinirlamadigimiz icin kictaki azicik buyuk pervane yunusun kuyrugunu sallama hareketine benzer hareketler yapmisti ama guzeldi. ucuncu motoru ise hava sirkulasyonu icin yapmistik. soyle ki ileri hareketinde icerisine hava dolduruyordu. kumandadan geriye cektigimizde havayi disari pompaliyordu. uzunca bir kamisla hava tahliyesi olayini halletmistik. kisaca bir dalgica benzemisti bizim denizalti. o an kafamiz calismamis, pompa makinasi yapmak yerine pervanenin yonunu dondurecek bir sistem dusunememisiz.
3 kumandali (hepsi de ayriydi tek kumanda da birlestirmeye de calistik sonradan ama o sirada bozduk bir tanesini) super bir aletimiz olmustu. sonra o da su aldi batti itfaiye havuzunda.
bu dediklerimi yaklasik 10 sene evvel nufusu 2000 olan bir kasabada yaptigimizi da belirteyim.

kamera olayi icin en basitinden aklima gelen sey casus kameralar. hem ufak oluyorlar hem de hafif. ustelik yayin yapanlari da var. tek sorun disariyi nasil gorecek. onune saydam bir parca yerlestirmek istenilen performansi almanizi engeller tahminim. cunku hali hazirda duzgun isik duzeneginde bile iyi bir goruntu elde edilemiyor. su altinda yeterli isik olmayacak bir de bu saydam kisim gelince cok dandik bir goruntu elde edersiniz. diyecegim o ki isik takmayi unutmayin.

ani yazar gibi oldu ama belki isinize yarar dedim.

bir kere fazla sofistike bir şey olmasın hem yapmanız zor olur hem de su alınca ağlarsınız. sonra kendinden yüzerliği değişebilsin batacağı zaman negatif çıkacağı zaman pozitif olsun :) genellikle küçük wireless kameralar kullanılabiliyor bu durumda denizaltı :) nın ön kısmı lexan yada camdan olması gerekli :) aslında basit bir video housing e hareket kazandırmak sizin olay. engin aygün ve galatasaray üniv. sualtı teknolojileri bir şeyler yapıyordu bu tür rov gibi araçlar. kolay gelsin :)

www.mini-rc-cars.net

yukarıdaki linkteki hazır oyuncaklardan düzeneği sökebilirsin. hazır kablosuz kameralar var 100$ falan fiyatları var.

bu arada ineceğin derinlik önemli mesafe arttıkça radyo sinyallerinde kayıp oldukça artıyor(muş) - okuduğuma göre.

eğer teknik bilgin varsa udea.com.tr adresinden yüksek menzilli modüller alıp onları test edebilirsin.

Arkadaşlar, çok teşekkür ederim, gayet güzel bilgiler vermişsiniz. Aşağı yukarı birşeyler canlandı kafamda, yazdıklarınızdan hareketle.

Misal öncelikle şu üç dört milim kalınlığında sert pimaşlardan almayı düşünüyorum. 12-15 cm çapında olanlar işimi görebilir. Hatta ilk aşamada 10 cm çapında olanları düşünüebilirim. ön kısmını çapraz keseceğim. oraya bir cam yerleştireceğim. kamera görüşü için. yine bu ön kısmın iç kenarlarına, dışarı bakar şekilde minik ışıklar koyacağım, şu webcamların kenarındaki ışıklar gibi..10 cm'lik bir çapta dizdiğim ışıkların yeterli olacağını düşünüyorum. Ayrıca pvc boru ve cam arasındaki sızdırmazlığı sağlamak daha kolay olacaktır sanırım. Motor bölümü falan arkada haliyle.. uzaktan kumandanın radyo dalgalarının su altında çekmemesi olayı için de şunu düşündüm. diyorum ki misal bu aleti onbeş metreye daldıracağım. onbeş metrelik bir kabloyla suyun yüzeyine çıkıyorum, kablonun su üstündeki uçuna da küçük bir şamandıra, ucunda havada anten. böylece denizaltı gittikçe, şamandıra da su üstünden onu takip ediyor. bu noktada tek düşündüren şey, o metre kabloda iletimi sağlayacak yeterli enerji seviyesi olması. onu da elektronik konusunda bilgili arkadaşlardan soracağım. aleti, Haliç'te kullanmayı düşünüyorum. Yok lan define aramayacağım valla:)

LAvaboya bayağı uzak yüksek musluklarda var ancak umuma açık yerlerde genellikle küçük olanlar kullanılıyor.Daha ucuzda ondan.

@want2die

Abi ama aralarinda bosluk var,hem musluk kisa hem adamlar sifirlamiyorlar lavaboya. Hani sifirlasa, musluk kisa ucuz aldin dese lafim yok

sanırım umumi helalardan abhsetmişsin. tek sebebi var bana göre o da ucuz olması. arada boşluk var demişsin ama o parçaları alanlar asla bir bütün olarak bakmazlar işe. önce lavaboları alırlar alabilecekleri en ucuz fiyattan. ondan sonra da bataryaları alırlar. e haliyle de uyumsuz olmaları kaçınılmaz olur.

@teritori, umumilerde daha sık gorebiliriz evet. Ama inan bana sen bir musluk lavabo al, tesisatciya hic bir soyleme. Goreceksinki musluk aynaya dayanmis, neredeyse su lavaboya degilde sete akiyor

cevabı buradadır (bkz: esoterik turk sihhi tesisat standartlari) :))

memlekette sıhhi tesisatçı yok. yok derken "yok".
ciddi bir girişimci çok iyi para kazanabilir. ülkede tek adam olacak.

Kendi kararları ile başbaşa bırakıldığında sıvasız evlerde oturup, yıkanmayan bir milletin evlatlarıyız.
Delik deşik, çamur içinde sokakları reva görürüz kendimize.
İki çiçek dikilse yolunur.
Pikniğe gitme bahanesi ile dağı taşı çöplük yaparız.

Özensizliği yaşam biçimi yapmış bir toplum olmuşuz, musluk kimin ipinde?

mükemmel bir soru. ben de hep merak etmişimdir.

ucuzlukla falan alakası yok. dangalaklık, tasarım nedir bilmemek, bir tasarımı yaparken kullanım kolaylığını düşünmemek gibi öküzlükler yüzünden hep.

kardeşim lavabo öküz kadar. musluk da kısa. o zaman lavabonun musluk vidalanacak deliğini o kadar geriye koyma, tekne kısmına sıfırla, böylece o musluk, suyu biraz daha lavabonun ortasına doğru akıtsın. niye gidip en geriden deliyorsun?= bunun ucuzla pahalıyla ne alakası var? o seramik lavaboya musluk deliği açan götlek matkabı kafasına göre sallamayıp az önden delsin, "musluk takınca su ta en kenardan değil de ortadan aksın" diye düşünsün. bu kadar yahu.

matkapla mı delinir bilmiyorum, belki kalıba dökülerekyapılıyordur. her neyse o deliği lavabonun tekne kısmına yakın yapmayan her kimse ona kafam girsin.

olay biraz da olsa godless commie nin bahsettigi noktada bulusuyor. Genimiz boyle, yasantimiz bu sekilde sanirim...

Yanılmıyorsam çekce ve yine yanılmıyorsam biz yaşayalım diye ölenlere adanmıştır diyor.
ancak tamamen başka slav dillerinden yaklaşımla söylüyorum feci sallıyor da olabilirim.

ya$amamiz icin ölenlere adanmi$tir.

formattan sonra düzelir o yeni bir şey almasınız olur yani. içindekileri kurtarma yolunuz var mı bilmiyorum. olmayabilir.

başka bir usb kablo ile tekrar deneyin, wd ler gücü usb den aldıklarında kablo yada port voltajı yetersizse mık tık hık sesleri çıkarıp sıçıyorlar.

benzer bir durum başıma gelmişti, acronis değil dos'taki chkdsk işimi görmüştü, denemediysen onu tavsiye ederim. teknik servise verdiğinde onlar garanti dahilinde cihazı tamir ederler bir arıza varsa, veri kurtarma yapmazlar (beleş). bir de ubuntu live cd'si ile açmayı dene şu hdd'yi. madem 98'te çalışır diyorlar, ntfs ile bi alıp veremediği vardır belki.

ek'e cevap, seagate tartışmasız bir numara.

gecen hafta external wd diskim mefta oldu benimde..410gb kadar verim puff oldu gitti, umarim ayni durum ile karsilasmazsiniz.

ben yanlislikla harici diske quick format( sag tiklayip format seceneginden hizliyi secerek ) atmistim. ayni anda 2 gb flash kartimi sokmustum dalginliga gelip silmistim 200gb veriyi. ama geri kurtardim %90'ini, yani en son care format atmak olduysa hizli at ve kurtarmayi dene...

@only
peki ne kadar sürdü o kadar veriyi kurtarmak?ayrıca klasör yapıları, dosya isimleri filan olduğu gibi döndü mü gerisin geri???

dil manidar bir şekilde macarca ya benziyor. o şekilde bir bakın bence :)

yamulmuyorsam keratokonus lensleri gözün base curve ü (kornea eğimi) ölçülüp derecesi belirlendikten sonra göz hekimi tarafından yazılan reçeteye göre verilir. Bu bağlamda keratokonus teşhisini koyan doktorun da bu hesabı yapıp lensleri deneyerek size bir lens reçetesi yazması gerekir. Bu nedenle deneme seti kısmını tam anlayamadım. Bu lenslerin yapısı serttir ve amacı da korneayı fiziksel olarak baskılayarak keratokonus ilerlemesini durdurmaktır. Sorduğunuz lens fiyatları ise biraz sonra bildirebilirim sanıyorum.

Doktor deneme setini kullanarak ölçüm ve deneme yolu ile size uygun lensi belirler. Son zamanlarda keratokonus un değişik lensleri çıktı bunlar genelde alışması zor olan lensler olduğu için. Fiyat mertebesi ise kenarı yumuşak ortası sert olan tipler için 1000-1500 TL arası ve bir yıl kullanılabiliyor. umarım bu bilgiler işinize yarar.

Yardımınız için çok teşekkür ederim. Çok makbule geçti.

rica ederim geçmiş olsun :)

kadinlarkulubu.com un forumlarında doktorları konuşuyorlar. istersen bir bak.

kıymetli alkolik imam ve romalılar!!!
benim sorum da aynı konu olduğu için ayrı başlık açmıyorum. her şey tamam sadece doktor... op. dr. a. emre ilhan (central hospital) mı yoksa op. dr. barış çakır (memorial hospital) mı? var mıdır ikisinden birine operasyon yaptıran? sonuçlar nedir ne değildir?
teşekkür edip, gözlerinizden öpüyorum. =)
dipnot: kadınlarkulübü.com forumları okunmuştur.

valla ben ameliyat olmadım ama barış çakır iyi gibi geldi. fakat forumlarda ameliyat olanları gördüm. içlerinde iyi olanlar var ama kötü olanlar da var. garip...

yav ne zormuş böyle bilgileri öğrenmek :)

rinoplasti bildğim ve izlediğim kadarıyla basit bir ameliyat. birçok arkadaşım da rinoplasti oldu, sadece tecrübe edinmiş bir doktor olsa bile sana yeterli gelecektir. über süper doktor bulmana gerek yok. fiyat aralığı derken de sanırım istanbul için normal rakamlar bunlar.

bu rhinoplasti den ne beklediğinize bağlı biraz da. bence bu işi en iyi yapanlardan birisi doç. dr. teoman dal dır. www.teomandal.com sitesinden kendisine ulaşabilirsiniz.
ameliyatlarını amerikan hastanesi ve alman hastanesinde yapar muayenehanesi de nişantaşı ndadır.

Merhaba,
Ataköy Hastanesinde 1 buçuk sene kadar evvel ben de plastik bir operasyon geçirdim. Aynı şekilde Çapa'da profesor olan tanıdık bir doktor, orada yapmayı önerdi, ben de kabul ettim. Toplamda 1200 civarında bir ücret ödemiştim, bu para da yalnızca hastanenin parasıydı zaten. Doktor operasyondan para almamıştı.
Hastaneyi öneririm. Küçük ama temiz ve güzel bir hastane. Çalışanlar da gayet ilgili. Ben ameliyatımı olup akşamında hastaneden çıkmıştım, kalmana gerek yok demişti doktorum. Tabi çok pahalı özel hastanelerle karşılaştırmak anlamsız olur. Ama dediğim gibi, tavsiye edebileceğim bir hastane.

Sormak istediğiniz başka bir şey olursa, seve seve yardımcı olurum.

ben bir buçuk sene önce bir üniversite hastanesinde rinoplasti ameliyatı oldum. Muayene için doktora yalnızca vizite ücreti ödedik. 2 gün sonraya ameliyat günü alındı. sizde niye yaza verdiler acaba.. ve evet, ben yazın olmuştum ve kışın olmak daha iyi..
Ameliyatı "solunum zorluğu" nedeniyle olacağım diye yazdırdığımız için sadece 600 küsur bir şey ödedik hastaneye, gerisini devlet karşıladı.*

Selam,

Ben size Prof. Dr. Mehmet Emin TINAZ ı tavsiye edebilirim.
www.mehmettinaz.com

Benim deviasyon ameliyatımı yapmıştı, hem operasyondan hem de kendisinin ve ekibinin ilgi, alakasından çok memnun kaldım. Ayrıca diğer tavsiye ettiğim arkadaşlarım, yakınlarım da aynı düşüncedeler.

İlgilenirseniz kendisi ile konuşurum.

burun ameliyatı kolay bir ameliyat denmiş. ameliyat sonrası pek ağrı, sızı olmadığı için kolay geliyor olabilir ama hem doktorlar, hem da hastalar için orta zorlukta bir ameliyattır.
ameliyat sonrasına kendinizi psikolojik olarak iyi hazırlayın. kişiden kişiye değişmekle birlikte, bandajlar açılınca patlıcan gibi bir burun, mor gözlerle karşılaşacaksınız. şişliklerin inmesi 3-4 ayı buluyor. estetik ameliyatlar içinde, ikinci bir operasyonu gerektirecek aksaklıkların en çok yaşandığı ameliyat, rhinoplastidir. kıkırdaklar eski şekillerine dönme eğilimindedirler. ameliyatın hemen sonrasında şekil olarak güzel bir burun, zamanla bozulabilir. dikişler iyi atılmamışsa burun ucu düşebilir. burun sağa veya sola doğru eğrilebilir. burun köküne konulan kıkırdak yerinden oynayabilir vsvs. revizyon ameliyatı en erken 10-12. ayda yapılır. kötü bir operasyon geçirirseniz, 1 yıl o burunla dolaşmak zorunda kalabilirsiniz.
ameliyatı sonrası hasta(nezle, grip) olmamaya azami ihtimam göstermek lazım.
3-4 ay boyunca 2 yastıkla, sırt üstü, put gibi uyumaya alışmanız da gerekiyor.
velhasılı kelam, burun ameliyatı, kolay bir ameliyat değil.

herhangi bir pet shoptan veya çiftlikten alabilirsiniz, yeter ki secere belgesi olsun. secere belgesi, memlekette köpekcilik gelişmediği için henüz yurt dışında çıkarılıyor. kendiniz yapmaya kalkarsanız yanılmıyorsam 500 600 dolar civarında bir maliyeti var. onun içindir ki secere belgeli köpeğin fiyatı 1000 dolar kadar fark eder. anasının veya babasının secere belgesini köpek secereli diye yutturmaya çalışan çakallara da dikkat edin.

bana kalırsa, beğendiğiniz köpeği zaten birileri alacaktır. eminim iyi de bakacaktır. bence siz barınaklardan köpek almayı deneyin. hem barınakların yükünü hafifletir hem çok tatlı bir yavru sahibi olursunuz, hem de barınaktaki köpek kendisine yuva bulmuş olur.

ben bir sonraki köpeğimi barınaktan almayı düşünüyorum.

ben de 2 tane kopek besledim secereli olmasinin avantajlarini biliyorum. aslinda haklisiniz barinaklardan almak daha mantikli ama kaliteli bir yavru olmasini istiyorum. yani bu sebepten guvenilir bu isin satisini yapan petshop var midir bilinen?

bu arada tavsiye ve bilgi icin tesekkur ederim :) en basta hizlidan yazarken atlamisim.. :)

juen var istanbulda, işinin ehli. bana 4 günde border collie getirmişlerdi.

www.juenpetmarket.com

bir de çiftlik vardı hatırladığımda onu da yazarım.

bende juen'in klinik sitesine baktim pet shop'ini ariyodum :) biraz tuzlu galiba orasi ama hemen bakayim cok tesekkur ederim tekrar..

bu arada orada, kopek satisi goremedim ama hep urunler vs. var gibi..

barınaklar yavru ve cins köpek kaynarken; pet shoplara para vermek yerine , barınaktan bir can kurtarıp , bir hayvanın hayatını değiştirmeyi düşünseniz keşke...

köpek bakımından anlamam ama secereli "kaliteli" yavru ne demek ?
secereli olunca patileri altından mı oluyor ?

sizi koşulsuz sevecek , eğitebileceğiniz , düzgün bir ırk almaksa niyetiniz ; emin olun barınaklarda aradığınız gibi bir köpeği bulabilirsiniz.
hem paranız cebinizde kalır hem de bir hayvanın hayatını değiştirmenin paha biçilemez zevkini yaşarsınız.

labrador retriever "apartman yaşamı için en uygun biçilmiş kaftan küçücük içi dolu turşucuk bir köpek cinsi" kesinlike degildir. altinci aydan sonra evde bakmak zorlasmaya baslar cunku adi ustunde bu bir retriever (vurulani avi geri getiren), yani bu bir av kopegi. tekrarlamak zorundayim, sana da yazik, ona da. mutlaka bahce gerekli.

hayır tabii ki patileri altından olmuyor. ancak köpek ırklarının bir karakteri ve bu ırklarında bir kan yapısı vardır dolayısıyla, secere köpeğin ırkının korunduğunu ve yapısının bozulmadığını gösterir ve ne kadar safkan ise köpeğin karakteri o kadar normal olacaktır.

Ben daha önce köpek besledim, elbette bende barınaktan almak isterim.. ama suan icin o sekilde dusunmuyorum. ama yinede goz atacagim.. ilgilenen herkese tesekkur ederim.

uygun egzersiz imkani tanindiginda teras katinda genis bir alanda beslemek, uygun degil midir? bu tip bir ortam icin uygun olan kopek cinsi ne onerirsiniz?

golden icin ne dersiniz bu kosullarda?

apartmanda bakacaksanız size torkshire terrier veya maltese türü bir terrier cinsi öneririm. hem ufak hem de son derece akıllı ve uyumlu köpeklerdir (özellikle yorkie) barınak olayına ben de katılıyorum pet shop tan almayın! illa alacağım diyorsanız sakın bağdat caddesi üzerindeki bağdat hayvanat mağazasından almayın derim. 2 yıl önce bizim oğlanı oradan aldık, ilk 2 ay içinde sırasıyla kanlı ishal/gençlik hastalığı kombosu, uyuz ve başka illetlerle mücadele ettik. başkası olsa lanet olsun der köpeği geri verirdi sanırım yaşadığımız yürek üzüntüsünü anlatamam. bu süre zarfında hayata sarılan eleman tedavi ve şansla hepini yendi sekelsiz..en iyisi anası babasını bildiğiniz bir köpeğin yavrularından almaktır. golden, labrador, kangal, husky gibi ırklarda apartmanda hem size hem de ona çok çok yazık olur. pet shop lardan alınan şecere ve aşı belgelerinin yalan yanlış çıktığı da görülmemiş şey değildir. en önemlisi ise seçtiğiniz arkadaş ırkına ve bakımına göre 9-15 yıl sizinle birlikte yaşayacak 1 sene sonra askere gidiyorum, ev değiştiriyorum, apartman istemiyor, bıktım bundan vs deyip değiştirecekseniz köpek almayın yazık olur. hiç bir hayvan ve çoğu insan, bir insanı köpek kadar sevemez. kolay gelsin

@hickiran karasinek ve uyuyan karinca

secereli köpek, o cinsin karakter ve fizyolojik özelliklerinin bilindiği gibi olması anlamına geliyor. yani safkan olmayan bir golden yabancılara ve küçüklere karşı zannettiğiniz gibi dost canlısı olmayabildiği gibi, koruma içgüdüsü olan bir cinsin secereli olmaması halinde, gelen hırsızla kanka olması sorunuyla da karşılaşılabilir. zaten, köpek beslemiş biri olarak kobrettinin bunları bildiğini düşünüyorum. ayrıca köpek alırken, oyuncak, spor ayakkabı, veya benzeri bir şeye olan aşkla, istekle köpek seçtiğini de düşünmüyorum.

@kadirsavun
labrador a bahçe konusu ise, eğer bahçecilikle uğraşıyor ve bahçenizle vakit harıcıyorsanız, bahçede yaşayan labrador bi kaç ayda bütün bahçeyi kullanılmaz hale getirebilir.

@kobretti
labrador a gelince büyük boy grubundan iri bir köpektir. apartmanda beslenebilir fakat hangi köpeği alırsanız alın, düzenli dışarı çıkış saatleri, buna bağlı olarak düzenli yemek saatleri belirlemelisiniz. yine bunları da bildiğinizi biliyorum. bence köpeğin eğilitebilirliği, istediğinize göre koruma içgüdüsü olanı, cinsiyeti daha belirleyici köpek seçerken. örneğin erkek köpeklerin sürekli bir alan sahiplenme içgüdüsü ve buna baülı olarak her yere işeme isteği, erkekliğini farkettikten sonraki dönemde sürekli bitmek bilmeyen enerjisi ve kız peşinden koşturmak amaçlı evden kaçma denemeleri olur. kısırlaştırmak veya çok dikkatli bakmak gerekir. düşi köpeklere bu sorunu, altı ayda bir belirli bir periyotlarda yaşarsınız. köpeğin köpek olmaktaki amacı aranızdaki iletişimdir kanaatimce. aranızda yüksek telden iletişim olsun isterseniz karakterinize yakın ve eğitilebilir bir köpek seçin. örneğin her sabah uzun koşular yapıyorsanız, dalmaçyalılar çok sever uzun koşuları. evi koruması için, görev bekleyen ve görev verilmediğinde mutsuzlaşan alman kurdu, doberman doğru tercih olabilir vs vs... yine bunları da değerlendirmiş olacağınızı düşünüyorum : )

artı köpek alınacak yer konusunda da; hafızam beni yamultmuyorsa, beykoz'da green dog club diye bir çiftlik vardı. konusunda uzman insanlar. size daha fazla yardım edebilirler. bi buldurun internetten googledan falan.

bu vesileyle, köpeği olmayan arkadaşlara da sesleneyim: köpek barınaklarına yardım etmek için ille köpek beslemiş olmak şartı aranmıyor. siz de barınaktan kendinize bir köpek seçer, zaman zaman ziyareyine gider, ya uzaktan sever, ya yalaşır ama her halükarda onun için birşeyler bırakırsanız barınağa, hem gönüllü barınak çalışanlarının gönlünü almış, hem de köpeciklerimizin, aşıdır, mamadır, ottur, boktur, ihtiyaçlarını gidermiş olursunuz.

böyle.

herkese cok tesekkur ederim cevaplar icin.

@sunay,

tuzla barinagini inceledim en kisa zamanda yardim etmek icin arkadas ile gidecegim oraya ama dedigim gibi kopegi bir ciftlikten almayi yeglerim. dedigin ciftligi arastiracagim apartuman yasamina uygun, her aksam maksimum 1 saat minimum 40 dakika haftasonlari daha cok sure ayirabilecegim, bununla tatmin olucak bi kopecik almak istiyorum. cinsiyet secimi iletisim acisindan cok onemli haklisiniz, erkekden mutevellit ortaligin sidik olmasini istemem tabi.. :)

Saygilar.

(bkz: güzelliğin on par' etmez şu bendeki aşk olmasa)

cemal süreya'nın aşkı (bkz: #1298689) ile atilla ilhan'ın ben sana mecburumu ilk beşe oynar.

(bkz: senede bir gün)??

gerçi hala onun bi aşk mı, takıntı mı olduğunu tartışırım kafamda ama.. aşksa helal olsun :)

(bkz: ben seni sevdugumi dunyalara bildirdum)

bi sonraki yemek için.

@gerrain: öğle paydosu vaktinin geldiği anlaşılıyor :)

sıkıntıların sonundaki tatminleri yaşamak için olabilir. sıkıntı çekmeden yaşayasak o haz verici, tatmin edici şeyleri bir anlamları olmaz, insan sıkılır.

alternatifi bilinmediğinden bence. bilsem ki diğer taraf diye bir şey var, avokado ananas vs, hemen geçerim oraya. ama ya yoksa?

sanırım yaşamak insanın genlerine kodlu birşey.
hayattaki mutluluk, hayata bağlılık filan demiyorum. genel olarak surviving. yaşamak için çaba sarfediyor vücut sen istemesen de... eline iğne batınca canının yanması bile o tehlikeden uzaklaşmak için. sonrasında libidon var. libido da, soyunu devam ettirebilmen için. sevişeceksin ki üreyeceksin, üreyeceksin ki, artacaksın.

ha bir de, şu anda yaşadığımız sıkıntılar tamamen modern insanın dramı tadında.

bu konuda sorularının tam cevabı demesem de, kesin olarak ışık yakacak, gen bencildir kitabını okumanı tavsiye ederim.

Aliskanliktan.

Ne yaptigini anlayana kadar iyice kaniksamis oluyorsun. Yasamamak zor geliyor.

yaşamın bize getirdiği yükümlülükler var (en basiti yukarıda bahsettiğim faturalar) biz bunlara rağmen gelmedik dünyaya, getirildik, bunun icin getirildik, günlük hayatın basitliği ve sorumluluklarını yerine getirmek, yaşıyorsun ve bunun bir bedeli var (her anlamda) çektiğimiz cilenin özü, anlamı bu, ölünce de kavuşacağız Allah'a. en basitinden bence böyle.

kahvegibi'ye katılıyorum ve artırıyorum:

yalnız insan değil, bütün canlılar yaşamaya çalışır ve bu onların genlerine kodlanmıştır. çünkü "yaşamaya çalışmayan" bir canlı türü olsaydı, zaten evrim gereği soyu tükenirdi. dolayısıyla etrafımızda gördüğümüz canlıların hepsi de içgüdüsel olarak "yaşamaya çalışan" varlıklar olmak zorundadır.

benim de konunun başından beri vardığım sonuç ilk insandan beri süregelen hayatta kalma içgüdüsüydü. neyse adam gitti de ben de tartışmaktan kurtuldum :)

insan neder yaşar sorusunun cevabı bence bi bakıma insan neden neslini sürdürmek yani çocuk sahibi olmak ister sorusunun cevabında yatıyor. içgüdü olsun, ego tatmini olsun veya kendinden geriye bişey bırakma arzusu olsun bir şekilde insanlığın büyük bi kısmının arzusu çocuk sahibi olmak, bir gün öleceğini bildiğin birşeyi neden doğurmak? üstelik görülen herbitürlü pisliğe rağmen. sonu olmayan bir döngü bu. doğduktan sonra da bari birileri bizi buraya getirmişse bi tadına bakıp deyip aynı yanılgılara düşüyor aynı hareketleri tekrarlıyoruz. yani şöyle tartıp biçince, yaşamak var olma savaşı bi şekilde bi yerimizde kodlanmış, sistemin işlemesi için gerekli çarklardan biriyiz. veya daha optimist bir bakış açısıyla bişeyleri iyileştirme güzelleştirme çabası insanın yaşama nedeni de diyebiliriz. sonuçta her yeni doğana yeni bir umut diye bakmazmıyız?

bir şeyleri başarmak için yaşar. o "şey" iş olur, aşk olur, ideallerini gerçekleştirmek olur kişiye göre değişir yani. ama özünde hayatta başarılı olmak. öldüğü zaman arkasında bir şey bırakmak ister insan. kısacası "loser" olarak ölmek istemez, evet istemez.

"Yaşadığım dünyadan iğreniyorum, ama orada acı çeken insanlara bağlıyım."
albert camus
korkarım en bütük nedeni bu...

bir sürü kismen katildigim yorum yapilmis ama bir sosyolog ve antropolog olarak yasamanin amacini kesinlikle üremek olarak görüyorum, zira en baskin icdürtü olan cinsellik de insan disindaki bütün canlilarda sadece üreme amaclidir.

insanın bildiği tek şey yaşamaktır. ölmeyi bilmez, çünkü deneyimleyemez.
ölüm yaşamın alternatifi değil ki? ölüm sadece yaşamı bitirme eylemi. yani insanın sadece bir seçeneği var, o da yaşamak. yaşamamak diye bir eylem de yok. yaşamayan insan da yok.

ölüm, yani yaşamı sonlandırmak, yaşamdan daha riskli ve korkutucudur, çünkü hakkında hiç bir şey bilmeden karar verip uygulamak gerekir ve geri dönüşü yoktur. Bu da, bir canlının, hiç bilmediği şey olan ölmek yerine, tek bildiği şey olan yaşamak eylemine devam etmesini sağlar.

bunun tartışılacak bir yanı yok ki; üremek için tabi ki!
:P
geri kalan her şey bunun için.

Ama arada bir bünye "fatal error" verip intihar eylemlerine sebep olabiliyor tabii...
Zaten yaşadığımız dünya standartlarında yaşamı ve ölümü sorgulayabilme yetisi bile bir "error" gibi geliyor bana bazen...

bakınız the happening'de de kahvegibi'nin bahsettiği insanı yaşayamaya iten gene zarar veren bişi salgılıyordu bitkiler. insanlar da direk intihar ediyorlardı en kolay yöntemle. tabi bu işin uc noktası ama sanırım cidden genlerimizde var yasamaya calısmak..

dogdugu icin

cengiz han dan alıntı yapacak olur isek (ki bu alıntı arnold un conan the barbarian filminde de edepsizce aparılıp kullanılmıştır...

-Düşmanları yenmek
-Mallarını yağmalamak
-Kadınlarının çığlıklarını dinlemek için diyebiliriz.

dini boyutu katmazsak her cevap geyik oluyor bir bakima ama felsefe katarsan ne ala.

dini boyutu en aza indirgeyerek cevap verirsek, en yakin cevabi gdduman vermis oluyor o zaman, dogdugumuz icin yasiyoruz...

o zaman baska bir soru doguyor burdan, neden doguyoruz?

bunu cevabi da olmek icin mi, hayir, yasamak icin doguyoruz.

burdan sonra kisir donguye giriyor iste

olum ise kisir donguyu sonlandirmaya yarayan olgu ama sonumuz degil.

ben de tek kelimelik wpi ın yorumuna tek kelime ile katılıyor ve birkaç bkz ile artırıyorum:
(bkz: çalışmak için yaşamak, yaşamak için çalışmak)
(bkz: insan gibi yaşamak için eşek gibi çalışmak)
(bkz: yaşamak için çalışmak, çalışırken yaşayamamak)

ne yazik ki gen bencildir. ayni ismi tasiyan kitapta guzel bir bakis acisi bulabilirsiniz.

Misal ben daha büyük zevklere ulaşmak için yaşıyorum. Basite indirgersek :

Daha iyi bir evde oturmak için
Daha iyi bir araba kullanmak için
Daha güzel kadınlarla birlikte olmak için
Daha güzel mekanlar görmek için...

diye uzayıp gider.

Madem gidiciyiz sonuna kadar değerlendirmek lazım. İnanç varsa diğer taraf için de bir şeyler yapmayı unutmamalı.

mutlu olmak için. yaşamanın birincil amacı mutlu olmaktır. en azından olmalıdır.

lazım ziyaret kbb uzmanını, muhtemelen var sinüzit. geçmiş olsun.

sıgara ve kahve, geniz akıntısını tetikliyor diye biliyorum.
az su içiyosanızda gölüyor bu akıntı

eğer sorun mikrobiyotikse (mikrobiyotik ne bea, mikrobik diyecektim) eczanelerde antibakteriyel göz damlaları var. ama yorgunluktan kaynaklanmış gibi duruyor. öncelikle eczaneye gidin ve gözyaşı damlası alın. onu bol bol damlatın gözünüze sonra da çayla maske yapın. iyi gelir diye tahmin ediyorum.

Kafanıza göre yada eczacıya danışarak ilaç almaktansa bir göz doktoruna uğrayın. Kirpik dibi iltihabından, kuru göze, glokoma kadar her bir halt olabilir. izin alamıyorsanız mesai bitimine randevu alın. bazı merkezlerde saat 21:00 e kadar uzman doktor bulunuyor.

çoktan seçmeli önlemler serisi cilt 1 cüz 2:
a)iguana besleyin serbest dolaşsın evde shelob gelse tillahını tanımaz yer.
b)bir böcek ilacı ile (isim vermeyeyim bende) süpürgelikleri, pencere denizliklerini ve sokak kapısı önünü kesintisiz bir çizgi olacak şekilde ilaçlayın hatta gerekiyorsa paralel 2 hat çekin. Bu sizin kill zone olacaktır. Bu işlemi 1-2 hafta yapın, mahsulü temizlerken sayılarında azalıp azalma olmadığını da kontrol edin. en iyisi günlük tutun:
"13 cemayizelevvel 1432 muhterem günlük, bu gün üç leşim var" gibi
c)giriş ve bahçe katlarının derdidir bu günde 1-2 tane görmenizde bir infestasyon olduğu anlamına gelmez ha harry potter orman sahnesindeki gibi halay çekiyorlarsa o zaman evi bırakıp kaçın.
d) kafanıza takmayın bir süre sonra ölürler üstelik onları yok ederseniz sinekler artar besin zinciri bozulur.

Kolay gelsin.

Bilmiyorum neredesiniz ama bunlardan İstanbul'da çok var. Ben de evde aramaya çıkarsam mutlaka birkaç tanesine rastlarım.

Zıplıyan örümcekten kastınız, böyle minnacık olanlarsa ve mutfak, yemek masası gibi yerlerdegeiznmiyorlarsa, bırakın takılsınlar. En sevimli örümcek de budur bence. Pıt pıt zıplarlar.

Havalar biraz daha soğusun, kendi kendilerine ortadan kaybolacaklardır.

Merak ettim bir ara ankara'da falan bu örümceklerden çıkmıştı ''solifugae'' cinsi. Bunlarda zıplayan musibetlerdendi. Sizin evinizde çıkan da bu mu ?


www.nmpest.com

@justaddwater;
a) iguana güzel fikir aslında genel olarak beslemek isterim ama ya benim beceriksizliğimden ya da evin soğukluğunan ölür gibime geliyor.. zira kardeşim kendi evinde besliyordu, nispeten sıcak bir yer olmasına karşı hayvancaazlarından biri öldü.. yine de hoş bir fikir, duruma göre kullanabilirim..
b) o kadar uğraşmak istemiyordum normalde ama durum ona dönecek sanırım..
c) beni korkutan hiç yoklarken birden ortaya çıkmaları, hepsi aynı cins ve büyüklükte, birini yakalayabilirsem fotoğrafını da koyucam..
d) sinekler içinde elektrikli mor ışığım var, acaba sinekleri ben öldürdüm diye yiyecek avına falan mı çıktılar ki?

ilgin için çok sağol..

@sheba and the albino girls;
safranbolu'dayım.. aynen öyle minnacık şirin örümcekler gibi gözüküyorlar ve mutfakta felan değil daha çok benim odamdalar.. gerçekten o böcek yemlerinden korkuyorum.. eğer mesele buysa yine de garip böceklere nazaran bu şirin örümcekleri evlat edinebilirim..
dediğin gibi bir süre havaları beklemek belki sonuç getirebilir.. az sabretmek lazım..
sen de çok sağol..

@joehigashi;
yok o değil.. bu biraz daha büyük ve iğrenç gözüküyor.. bendekiler, sheba and the albino girls'ün de dediği gibi minicik şirin örümcekler aslında.. zıp zıp geziyorlar.. yine de koşsunlar dağda bayırda gezsinler ne bileyim.. kiraya da ortak değiller, oh sinek elden su gölden..
ilgin için sana da teşekkürler..

beyaz çimento ya da kireç gibi birşeyle evde duvarlarda gördüğün bütün delikleri kapat, ondan sonra da ilaçlarsın.

450d'nin 18-55 kit lensinde is yok mu, var =)
Ayrıca is de çok mühim konu değil bence. Yani makine ortalama 800iso da fazla gren yapmıyorsa gerek yok.
Piyasayı çok yakından takip edemiyorum ama 450d fiyat/performans açısından iyi gibi...

nikon d60lar 1100 ytlye kadar düşmüştü teknosada arttımı şimdi bilmiyorum 18-55 kit ile

hocam, is'in hiç bir numarası yok. olmasa da olur yani. nikonun giriş serisinden (d40,d40x,d60) uzak dur. canon 450d nikon d80'i sollamış bir makina. giriş seviyesinin lideri diyebilirim şu an. bütçen el veriyorsa düşünmeden al. seni en az 2 yıl idare eder.

kendi halinizde amatör bir fotoğrafçı olarak IS lensleri karşılayamaman gayet normal. bana sorarsan şimdilik IS'yi kafandan çıkar ve almayı düşündüğün makinelerin ISO performanslarını incele derim. anti titreşimin bedelini karşılayamayacağına göre ve cerrah ellerine sahip olmadığını da varsayarsak düşük hızlı lenslerde mecburen iso'yu yüksek tutmak zorunda kalacaksın, veya alan derinliğinden feragat edeceksin. ki bu da kompozisyonunu istemediğin yerlere sürükler. ben en son baktığımda canonlar nikona göre daha az grenleme yapıyordu tabii şimdi piyasada sony de var. iyice araştırıp kararını vermelisin.

alabiliyorsanız makinanın lensini almayın onun yerine

tamron 17-50 mm f:2.8 veya
sigma 17-70 mm f:2.8 lens alın.

bence tripod kullanma alışkanlığı edinin hiç bir şeye benzemez. IS, VR için ekstra para ödemenize gerek yok, yüksek ISO performansı iyi bir makine, sağlam bir tripod + remote deklanşör combosu veya kamera tutuş ve nefes antremanları istediğiniz sonucu verecektir.
makinelerin kit lensleri genelde dandik olurlar onun yerine makineyi gövde olarak alıp ne çekeceğinize bağlı olarak uygun prime lensler almanızı tavsiye ederim.

içindeki suyu yılda bir değiştirin derim. kireç olmaz ama zamanla su simsiyah zift gibi soba kurumu vardır hani onun suyu gibi oluyor bu da çabuk ısınmasını engelliyor. ingiliz anahtarıyla petekleri söküp ters çevirip boşaltabileceğiniz gibi kulak şeklinde bi anahtarı vardır onunla da boşaltabiliyorsunuz suyu.

önemli, olan radyatörün yüzey alanıdır. yüzey alanı büyüdükçe ısıtma verimi artar. içlerinin kireçlenmesi su sirkülasyonunu etkileyeceği için bir miktar verimi düşürebilir tabii arada sırada prujör vasıtası ile havalarını da almak gerekebilir.

İç yüzeyin kireçlenmesi ısı aktarımını zorlaştıracağından verimi düşürür.

"kendi posterini kendin edin." uygulamasına geçseniz daha ucuza gelmez mi?

nasıl mı ?

şöyle ki;
internetten beğendiğin/indirdiğin veya kendin tasarladığın bir afişi kopyalama merkezlerine |~copy center| götürerek poster ebatlarında, poster kağıdına çok rahat bastırabilirsin. ha diyecekseniz ki görüntü kalitesi büyük ölçülere geçildiğnde düşüyor. sanıyorum yüksek çözünürlüklü bir şeyler çıkar netten. veyahut bu kopyalama merkezleri ona göre bir ayar yapıyorlardır.

bu yöntem daha ekonomik geldi ? ne dersiniz?

lejant'ın önerisi bence de en mantıklısı. en azından size sınırsız seçme özgürlüğü tanımakta. $uraya da bir göz atın konuyla ilgili olarak:

www.blockposters.com

eskinin yerini tutmaz onlar.

kopyası orijinalinin yerini tutar mı yahu? bembeyaz kağıda... cık!
olmaz senin işin bacım |:-|

shop.ebay.at

sovietposter.blogspot.com
buralarda bir yerlerde bir link görmüştüm zamanında sanırım.

sorunuza cevap değil ama yazma ihtiyacı hissettim,Honda en sevdiğim markadır benim ama bu hrv nin tipini hiç sevmedim.ozellikle arkadan gorunusu çok tipsiz geliyor bana.

bence guzel. piyasasini bilmiyorum ama 2 senelik bir jip icin fazlaca ucuz degil mi? hepsi mi bu fiyattan gidiyor? eger oyleyse aliniz, en kotu ihtimalle sirali lpg olayina girersiniz ama diger hrvlerin fiyati yuksek de bu boyleyse o zaman bir is vardir, kaciniz.

hrv güzeldir, çakma cip gibi ama honda kalitesi. ben de istiyordum sonra jazz aldım. yalnız üretimi durduğu için ileride yedek parça sıkıntısı olabilir. kazalarda hondaların dışı yamulur ama içindekine bişi olmaz.

valla şekil itibariyle gördüğüm en iyi sub-suv cihazdır. ama kamyonet gibi, panelvan gibi diyenler çıkacaktır illa ki.

5 para etmez:/

hrv yerine crv alın. crv de çok yakıyor ama sürüş keyfini düşününce deyiyor bence. hem ikinci elinin fiyatları da uygundur. yakıt konusunda da şu enjeksiyonlu tüpler vardı, performansı olumsuz etkilemiyor falan diyorlar, arabanın bagajının altındaki yedek lastik yerine simit depo koyuyorlar, ortalıkta da görünmüyor. ama tüp nedir ulan ben sevmem öyle şey derseniz bilemem. biz de taktırmamıştık, ben de sevmiyorum.
crv nin tek problemi de arka koltukların biraz yüksekte durması, daha doğrusu arka tarafa uzun boylu birisi için sığmak pek kolay olmuyor.

fiyat performans olarak fena değildir aslında. motoru biraz zayıftır ama en büyük handikapı arazi aracı kategorisinde olması yani her yıl fenni muayene gerektirmesidir. Fiyat da oldukça yüksek verilen linkte.

karaköy. kabataşa giden cadde üstünde tükkanlar var.

scuba dalış için kullanılan paletler, yüzme paletlerinden farklıdır. uzun süre kullanırsanız kramp girmesine sebebp olurlar. arkası açık palet almayın. anadolu yakasında kızıltoprak civarında bir kaç dükkan var.

www.pet.gen.tr

www.juen.com.tr

www.evcilkopekler.com

belki de çok eski bir duyurudur bu ama görünce cevap vermeden geçemedim. golden, husky, alman kurt köpeği baktım yıllarca. yorkshire kadar akıllısını görmedim. üç yıldır oğlum benimle, apartman dairesi için ideal bir köpektir. fazla havlamaz, kakası çişi ufaktır, bazıları yemek seçer ama benim oğlan ne bulursa yer, yalnız kalmayı sevmez, eğer iyi bakabilirseniz (her gün veya gün aşırı fırçalamak gerek, uzun tüyleri mükemmeldir ve dökülmez, ama kısa tüylü de çok yakışıklı olur mendebur. süper bir köpektir velhasılı kelam.

öncelikle ortalıkta kemirilecek bir şey bırakmamaya çalışın, girmemesini istediğiniz yerleri kapalı tutun, kemirmemesini istediğiniz şelere acı biber sürün. Ama hayvan tüm bunları yalnız kalmaktan sıkıldığı için yapıyor olabilir, yalnız bırakmayın. Bu dönem köpeğin öğrenme/oynama dönemi merak ettiği şeyleri ısırıp koklayarak dener eğer sizin yanınızdayken bir şeyleri kemirirken yakalarsanız yüksek sesle kızın, kızarken hep aynı kelimeleri kullanmaya özen gösterin HAYIR gibi. asla dövmeyin faydası olmayacağıgibi pısırık karaktersiz bir köpeğiniz olur. Zor zamanlar,Kolay gelsin. benim köpeğim notebook adaptörünü resmen yedi,hoparlör kablolarını kopardı falan,zamanla geçiyor ama üzerine eğilmezseniz tekrar eder.

kardesimin terrieri vardi, bir yil kadar ikisi bende kaldilar. siz yine sanslisiniz, birakin esya parcalamayi, bizimki kesinlikle evde yalniz kalamiyordu. bir gun birakmak zorunda kaldik, aksama kadar kesintisiz havlayip aglamis. kiz kardesim delicesine simarmisti onu, kucagindan indirmez, kopek ne isterse o olurdu vs.. kucuk ya da orta irk kopeklerde bu sorun daha cok oluyorum sanirim. galiba zen spider bahsetmisti. yalniz kalmaya alistirmak icin evden uzak kaldiginiz sureyi misal 10 dakkayla baslayip, zamanla uzatarak yalnizliga alistirabiliyormussunuz. muhtemelen size kizdigi icin normal kemirme, parcalama olayini biraz abartmis, sizi cezalandirmaya calistigini dusunuyorum. en temel cozum yalniz kalmaya alistirmak gibi gozukuyor.

11 aylık bir köpeğin diş değişimi de olmuştur, sosyalizasyon periyodu da bitmiştir. yani bu saatten sonra, karakteri oturan bir köpek ile başbaşasınız. öncelikle bu konunun önemini kavramalısınız, şu anda köpeğin istediklerini yapıp, kendi hayatınızı kısıtlar iseniz ( oda kapısı kapatmak, eşya kaldırmak, yatağa çıkmak, protesto için işemek vs) , bu kısıtlamalarınız artarak devam edecek ve eviniz köpeğinizin egemenliği altına girecektir.

ne yapılabilir? burada iki yöntem uygulanabilir;

zıt koşullandırma : mesela köpeğiniz sizin istemediğiniz bir şeyi kemirdiği an, suç üstü yaparak bir korkutabilirsiniz. balon patlatmak veya refleks tetikleyici bir ses olabilir. köpek davranış ile korkuyu bağdaştıracağı için kemirme olayını azaltacaktır, bu kısımda duyu tetikleyen (acı sos, sıcak demir, iğne vs) bir şey olduğu zaman, köpek sadece o eşya ile acıyı bağdaştıracaktır.

standart ceza : köpeğinizin mutlaka ceza eşiği vardır, bu sert bir bağırış olabilir, boğma tasma ile uyarım olabilir veya dayak olabilir. mutlaka ama mutlaka köpeğinizin bir eşiği vardır. gene suçüstü halde yakalarsanız, direk cezaya girişebilirsiniz, ancak burada cezanın sürekliliği esastır. köpek olumsuz davranışlarını söndürdüğü zaman, ceza eşiğini düşürmelisiniz.

ancak bunlar köpek açısından yapılabilecek şeyler. bence ana sorun sizde. mesela siz köpeğinizi ne kadar çalıştırıyorsunuz? neticede köpek enerjini bu yolla atıyor, mesela bir teriyer olarak ne kadar burnunu kullanacağı çalışmalar yapıyor, günde ne kadar geziyor? bir şeyleri takip ediyor mu? mesela duyularını zorladınız mı, birden fazla uyaran ile karşılaştırıp enerji harcamasına izin verdiniz mi? bunların hepsi faktördür. rutin gezdirme ve tuvalet ihtiyacı için dışarı çıkartma köpek için yeterli değildir, köpeği yormaz.

köpek düzenli eğitim ve tekrar ile adam olur ve sahip ilişkisini pekiştirir, zaten otoritenizi hissettiği zaman da dizinizin dibinden ayrılmaz.

kolay gelsin şimdiden, gelişmelerden haberdar ederseniz sevinirim.

@ galahad

öncelikle cevabınız ve zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim.

bir şeyleri kemirdiği gördüğüm zaman ceza veriyorum ama en büyük sıkıntı onun enerjisini atmaya yardımcı olmak konusunda. çok hareketli ve sürekli oyun isteyen bir köpek ancak ben çalıştığım için sabahları ve akşamları yarım saatlik tuvalet gezintisi dışında dışarıda zaman geçiremiyoruz. eve zaten çok yorgun geldiğim için akşamları da 1 saatlik oyundan fazlasına enerjim kalmıyor.

bir de eve döndüğüm zaman parçaladığı eşyaları gösterip koklatıp, ceza veriyordum ancak nette okudğum kadarı ile bunun bir faydasının olmadığını öğrendim. anlık hafızlaları olduğu için bunu anlamıyorlarmış ve bir süre sonra geldiğimde kaçması eve gelişimle ona ceza vereciğimi sanmasıymış. açıkçası bunun doğru olduğuna inanıyorum çünkü bir şeyleri parçalamadığında bile geldiğimde ceza alacağını sanarak , pısarak yanıma geliyor.

sanırım en büyük sorun yeterli otoriteyi bir türlü kuramamış olmam. fazla zaman geçiremediğimiz için beraber olduğumuz zamanlarda da sürekli ona kızmak, eğitmek için küsmek içimi kaldırmıyor. Çok sevdiğim için bu duruma üzülüyorum ve çaresiz hiisediyorum kendimi.

zaman ayırıp ayırmamak bir yere kadar önemlidir, misal ben sabah 6 da evden çıkıp akşam 8 de eve giren birisiyim. köpeğim ile bütün gün babam ilgilenir, 3 sefer çıkartır, ona peynirli kanepeler hazırlar, sofradan yemek verir, tarar, sever vs. ama ikimiz birden eş zamanlı çağırdığımız zaman bana gelir, zaten gelmek durumunda, çünkü ben köpeğime köpekmiş gibi davranıyorum.

bunu zaten çözdüğünüz an, köpek buyruğunuz altına girer, neticede köpeklerin evcilleşme sürecine bakarsanız , insan köpeği evcilleştirmemiştir. köpek evcilleşmek için insanın buyruğuna altına girmiştir.buradaki bu küçük nüansı yakaladığınız an pek çok şey olacaktır.

ben açıkçası günde 30 dakikamı ayırıyorum köpeğime. iz sürdürüyorum, koku koklatıyorum, gerekirse sokak köpekleri ile oynatıyorum, onlar tarafından hırpalanmasına ses çıkartmıyorum vs. çünkü köpeğim o aman köpek olduğunu anlıyor. ödül alırken mutlu oluyor, çünkü hak ettiğini biliyor, ceza alırsa da boynunu büküyor, çünkü bir sebebi olduğunu biliyor.

köpeğin anlık zekası olduğu bir şehir efsanesidir, köpeğe ceza verileceği zaman verilir. köpek kabahatinin farkındaysa bunu zaten anlar. köpeğin zekası anlık ise, neden protesto için sahibi evden gittiği zaman yatağına işiyor?

burada bir şeyi çok iyi oturtmanız lazım. ceza nedir? ödül nedir? bunların sürekliliğini ve standartını sağlamak zorundasınız. zaten sonrası çorap söküğü gibi gelir.

köpekler her ne cins olursa olsun.yanlız kalıp sıkıldıkları zaman.kemirmekten başlarlar ortalık yere tuvaletini yapmaya kadar giderler.
yanlız bırakmamak kesin çözüm zira bunu size kızdıkları için yapıyolar.

not: çok ender zamanlarda kendi köpeğimizi evde 12 saat yanlız bırakabiliyorduk.ve hiçbişey yapmıyodu.bunun sebebi sanırım annemin onunla konuşmasıydı.bak paco ben gidiyorum sen gelmiyorsun akşama görüşürüz gibi.hayvan anlıyodu bunu abi.

göz kapağı düşüklüğü gibi bir şeyse; göz hastalıklarının değil de, estetik cerrahinin (ya da plastik cerrahi mi diyorlar adı her neyse) konusuna giriyormuş gibime geldi.

göz kapağı düşüklüğü (pitoz) oküloplastik bir müdahale gerektirir. oküloplastik cerrahi konusunda iyi bir göz uzmanı size yardımcı olabilir. Plastik cerrahlar da yardımcı olur ama ben olsam göz uzmanına görünürdüm. Saydığınız hastanelerin hepsi iyi abıbadem göz de iyidir bu konuda ama bence hastaneyi değil de doktoru bulun derim.

kesinlikle istanbul cerrahi.

Kartal Med Göz Hastalıkları Tedavi Merkezi
Petrol İş Mah.
Kızılay Bulvarı No 9/17 – 18
Kartal

Tel: 0216 473 77 66 , 444 0 481

buraya baya iyi diyorlar...

Sonata in E Flat Adagio e Cantabile Josef Haydn ın.
Google da "Lestat playing piano" olarak aratabilirsiniz
IMDB de aratmak için uygun :)

''burhan felek spor kompleksi'' içerisinde bulunan kapalı yüzme havuzunda gayet iyi hocalar eşliğinde gerçek anlamda yüzme öğretilir. öyle şapada şupada da değil hemde.. harbi yüzme..

güzel..teşekkürler
peki başka?

istek acıbadem okulunun da hoş bir havuzu vardır. sağlık raporu ve üyelik aidatı ödeyerek yüzebilirsiniz. Ayrıca levent tarafında spor yazarları derneğinin de havuzu vardır diye biliyorum. bakınız www.tsyd.org başka alternatifler de var tabii.

sisli belediyesının var
enka nın var
enkanın yanında namık ekin var

ümraniye'de...dışardan güzel görünüyor içini hizmet ne durumda bilemem...
www.ibbsporetkin.com

not: taksim-şişli civarlarında bir yerler yokmu dur ki?

beyoğlu belediyesi'ne bağlı iki tane kapalı yüme tesisi var. birisi cemal kamacı spor tesisleri diğerde $i$hane kasımpa$a arasında yeni açılan kapalı spor tesisisidir. fiyatları ve durumları iyi diye biliyorum. belediyeden detaylı bilgi alabilirsiniz. bir de genel olarak tüm tesislerin olduğu link var onuda incelerseniz faydalı olur.
www.ibbsporetkin.com

yeditepe üniversitesi.

mükemmelsiniz dostlar.. teşekkürün bini bir para size..
buraya yazılan her bir havuzda her biriniz için birkaç kulaç atacağım ..
esen kalın..

Kağıthane şelale evlerinde var bir adet. 2 sene önce aylık 100 kağıt sınırsız idi.

bir de ataköyde olimpiyat evinin kenarında olimpik bir yüzme havuzu var, ücretleri geçtiğimiz sene aylık 80-90 ytl idi yanlış hatırlamıyorsam. haftada 2 gün (pzt-çarş veya salı-cuma) saat 9-10 arası faydalanabiliyorduk havuzdan. farklı seviyeler için ücretsiz yüzme dersi verenler vardı. oldukça temiz ve büyüktü havuz. yanlız işte haftada 2 gün ve belirli saatlerde olması sıkıntı tabi.

bir de şöyle bir adres var, belki faydalı olur.
www.istanbul.net.tr