GASTRİTİN BELİRTİLERİ

Gastrit aniden oluşan, akut ve sürekli kronik olmak üzere ikiye ayrılır.

Kronik gastrit, genelde çok az belirti verir ya da belirti vermeden seyreder. Uzun süren mide iltihabı vardır. Karnın üst tarafında ağrı, mide bulantısı, kusma meydana gelebilir. Geğirti, iştah azalması, şişkinlik görülebilir.

buradan aldım: www.bizimdoktor.com

Benim de midemde bir keresinde saatler süren acayip sancılı bir şişkinlik problemi olmuştu. eczaneden flaton diye bir ilaç verdiler. veriş o veriş. pek memnun kaldım. Evde yemeği çok kaçıran arkadaşlara bile soda yerine flaton ikram eder oldum. Tekrarlayan durumlar için doktora gitmek şartıylan kısa süreli olarak deneyebilirsiniz.

reflude olabilir bunun sebebi. duzenli yemek yiyip, bol su icmeyi deneyin olmadi doktora gidin. ihmal etmenizi tavsiye etmem daha kotu sonuclar dogurabilir. ama ote yandan doktora gitmeniz demek endoskopi demek, amanin.

doktora danışmanız iyi olur, endoskopi derler eninde sonunda evet ama korkmayın (ben de korkuyordum eskiden) ctesi yaptırdım, 5 dk sürmedi, çok basitmiş..

sorgularını hangi arayüzde calistiriyorsun?

edit:uniondan baskası zor gibi, union icinde tüm selectlerin aynı sayıda alan döndürmeli yada sen bunu esitlemelisin

arayüz falan bilmiyorum, pl/sql developer açıyorum yazıyorum çalıştırıyorum, bağlandığım db deki kayıtları görüyorum. dediğim gibi detaylara hakim değilim..

eğer tablolar bir biriile baglı ise hepsini birbirine baglayacak tekbir select yazabilirsin,

sorgu ve tabloları görmeden yanıtlamak zor

eğer aynı sutunlar yok ise union ile halledemezsin.
pl/sql developer da birden fazla sorugyu tek bir ekrandan caıstırdıgnda her bir sonucu tablı bir yapıda sana verir. tek tek ayrı her taba girip sorgu sonuclarını sonuna kadar getir(normalde 30 tane falan getirir aşağı doğru yeşil bir buton vardır ok şeklinde) sorgu sonuçlarında sağ tık -> export results->csv de . bu kadar.

tamam dediğiniz gibi yapıyorum zaten fakat o zaman bir tab daki sonucu aktarmış oluyorum.. merak ettiğim tüm tabları aynı anda 1 excel e atabilir miyim?

pl/sql de yapabileceğini sanmıyorum (toad veya sql navigator belki boyle birsey sunuyor olabilir). sürekli gerçekleşen bir durum ise , excel otomasyonu yapabilirsin.

her türlü tavsiyeyi yaparız da bütçe önemlidir.

:)) eczacı kalfalarını geç. kozmetikçilerde de sevil parfümeriye gidersen her markanın kendi uzmanı var, kendi ürünlerini satmak isterler. tekin acarda ise markanın çalışanları yok, sadece mağazanın elemanları var. orası daha iyi o açıdan.

önereceğim makyaj malzemesi de yapan markaların ürünlerini almaman. sadece cilt bakım ürünü yapan markalar daha ciddi yaklaşıyorlar işe. (örneğin la colline, la praire gibi)

hatta daha bir kalitelileri özel olarak güzellik ve esterik merkezlerinde satılıyor. ordaki estetisyenler tavsiye ediyor. ben böyle bir yerden amerikadan gelen bir markanın ürünlerini alıyorum.

benim cildim de sizinkine benzer

ben babe aloe gel kullanıyorum
www.farmasaglik.net
aha şurada gorduğunuz reklam gibi olmasın ama. bir kere hem güneş sonrası için hem de genel nemlendirme için inanılmaz. çok az miktarlarda çok uzun süre gidebiliyor. asla yağlı bir his bırakmıyor. onun yanında temizleme vs gibi şeyler için de neutrogena şimdiye kadar en memnun kaldığım marka. alcohol-free toner la da mükemmel bir üçlü oluyor.

nivea visage young serisinin control it nemlendiricisi baya iyi idi

shiseido - skincare serisi. pahalı ama yüzyıllarca gidiyor.

aynı cilt yapısına sahibim, daha dün akşam diadermine'in bi nemlendiricisini aldım. su bazlı bir nemlendiriciymiş. bir kere kullandım bu sabah ilk izlenim güzel..
www.pinokozmetik.com

aynı cildin extradan hassasına sahibim. Clinique - 2.nolu cilt tipi için olan seriyi kullanmaya başladım, memnunum. nemlendiricisi hafif ve güzel.

excipial hydro'yu denemenizi tavsiye ederim. kozmetik değil, medikal su bazlı bir nemlendirici bu. yüzünüz de dahil olmak üzere tüm vücudunuzda kullanabiliyorsunuz. eczanelerde 4-5 liraya filan satılıyor olması lazım.

pahalıca ama bence la roche posay'ın effeclair'i güzel, bi de dermalogica active moist. yurt dışından tanıdık varsa stila tinted illuminating moisturizer ın üstüne hiçbişi yok ama bu dünyada - gündüz için muhteşem.

ben de clinique 2 numaralı seriyi kullanıyorum, nemlendiricisi çok hafif.
@kıpkızıl;excipial hydro'yu cilt doktorları vucut için veriyorlar genelde, belki yüz için de kullanılır bilmiyorum ama kokusu fenadır:)

l'occitane, creme de miel. çok hafif tabaka yapmıyor ve doğal malzemeden üretiliyor.senelerce heves edip aldığım kremlerin hiçbirini bitiremedim, bozuldu attım. üç yıldır bunu kullanıyorum. neredeyse mükemmel.

eğer yağlı bölümlerdeki parlamalara da engel olsun ama kuru yerleri de nemlendirsin diyosanız kesinlikle shiseido!

www.cosme-de.com linkinden satın aldım ben, türkiyeye ücretsiz gönderiyo hemi de.

bir de ben bulaşayım hepten kafanız karışsın:)
la roche posay veya avene iyidir, kokusuz ve antiallaerjiktir. ne çok pahalı ne de çok ucuz segmenttedir. bunlardan bağımsız olarak, 50ml'lik bir nemlendirici kullanım sıklığına bağlı olarak 6 ile 1 yıl arası kullanılabilmektedir.

avène cleanence emulsion muhteşem bir nemlendirici. t bölgesini yağlandırmadığı gibi kuruyup irrite olmuş yanak ve burun kenarlarını da yatıştırıp nemlendiriyor.

new balance'ın koşu ayakkabıları da fena değildir.

adidas'ın vitesse pro lea vardı, gayet hafif ve sağlamdı.. fiyatını hatırlamıyorum ama 200 kadar yoktu..

barcin da güzel ayakkabilari var nike'in. seri sonu ise cok ucuza gelebiliyor. egs parkta bornova daki subeyi bir dene istersen.

adidas adiprene'ler iyidir. hatta plus versiyonlar daha iyidir.

d'oh!

cetinkaya magazasinda, misal istiklal, nike ayakkabilar var onceki sezonlar da dahil. 100 civarina guzel seyler vardi en son.

lisedeyken aldığım (yaklaşık 6-7 sene önce) adidasın bir superstar modelini hala kullanırım koşu bandında filan. ama öyle antin kuntin, alengirli tiki modellerinden değildi. bildiğin spor için üretilmişlerindendi. eğer bulabilirsen öyle bir superstar bence gayet leziz olur.

bu tip durumlarda adrenalin her zaman kaliteli mallar satar, tavsiye edilir. bir de bugünlerde garaj indirimi vardı, eğer bitmediyse 30% - 40% gibi indirimler söz konusu. Benim elimde bunlardan var, uzun zamandır giyiyorum, koşucu değilim, ama koşsam biliyorum ki baya rahat ettirecektir beni.

www.adrenalin.com.tr

fiyatı da 50% indirime girmiş, kaçırma derim.

kadıkoy cetınkaya dan nike ayakkabı gördüm geçen (koşu ayakkabısıymış) ve 79 ytl idi. yakınınızda çetinkaya varsa bakmanızı öneririm.

beşiktaş iskeleden e-8 otobüsü direk kartala gider atalarda iner ordanda oraları bilen bir taksiye binersin

eğer kadıköy'den gideceğim diyorsanız, kadıkoy haydarpaşa dan trene bınersenız daha kolay ulaşabilirsiniz atalar'a. zaten tarif de istasyon baz alınarak verilmiş. donuste kartal'dan minibus caddesinden giden minibüslere binip kadıköy e inip oradan karşıya geçebilirsiniz. iett otobüslerinin son seferlerini de iett nin web sitesinden öğrenebilirsiniz.

Eee, Turkiye'nin durumu belli derken? Turkiye = overseas. EU ile de alakamiz yok zaten. Gece tarifesi gozuktu sana.

UK de master yapan arkadaslarım her zaman overseas ucret odedıler, cok farklı olması can acıtıyor evet.

Teşekkürler.Burs bulma vakti geldi anlaşılan.

12000 öro yillik. deli para.

EU vatandaşı olmama rağmen, türkiye'de yaşadığım için beni overseas saydılar diyeyim de durumun vehametini anla sen.

british council'in websitesinde burslar hakkında bilgi bulabilirsiniz. Ayrıca EU vatandaşı olsanız dahi son üç yılda yaşadığınız ülke EU dışında olursa yine overseas sayıyorlar.

Çene Suyu nu deneyebilirsiniz. Kireç de yok içinde tadı da güzel.

(bkz: sırmakeş)

yakınlarınızda varsa javsu, 19 lt'lik birim fiyatı: 5.5 ytl.

javsu.com.tr

# "yakınlarınızda" ne demek ya? tanıdık, eş, dost, akraba, gibi durmuş, "çevrenizde" olacak o. düzelterek durumu kurtarıyorum. =)

ha akrabalarınızda varsa ne ala... en azından bilgi alırsınız biz kullanıyoruz memnunuz.

Çene de artık "kuyu su"yuna dönmüş, yani turkuazdan aquafinadan farkı kalmamış; tanıdık toptancılar var, onlar söyledi.

erikli'den sonra dağdelen iyidir - www.dagdelen.com.tr

jav iyidir.

javsu cok kotu sakın alma. rezalet bi tadı var hele ılık olunca. pınar en iyidi erikliden sonra. 6.5 falan olması lazım.

türk kızılayı. gayet memnunum. 4,5 ytl.

bizim burada (bkz: konya) belediye bakıyor o işlere.

istanbuldayım malesef.

bizim ofise aşağıdaki numaradan geliyor: 0 212 626 50 90.

evdeki birikmiş onlarca kilo gazete, kağıt v.s için ibb beyaz masayı aramıştık gelip almışlardı. belki yardımcı olabilirler. mail atsan cevap bile yazıyorlar. 153 beyaz masanın numarası. ayrıca online başvuru için:
application2.ibb.gov.tr

@cedilla aradım yanlış numara dediler.

Tema Vakfını denediniz mi? Tam anlattığınız şekilde çalışıyorlar.
www.tema.org.tr

@islakkedicorbasi: eyw, ilk orası geldi aklıma ama sitede hiçbir şey yok..

hay allah ya, ofisteki görevliye soruyorum, kız ısrarla o numarayı veriyor, belki de değişti.

oluklu mukavva üretimi yapan fabrikalardan temin edebilirsiniz.
Üretimini oluklu mukavva fabrikaları toplamasını belediye yapıyor.

www.tema.org.tr

saolun temadan buldum arayıp ayrıntıları yazarım buraya

malibu olabilir hindistan cevizi likoru,
archers olabilir, seftali aromali..
baileys zaten demissiniz..
bunlar disinda meyvali votkalari meyva sulari ile birlestirebilirsiniz.. (gazli icecek icmediginiz icin, yoksa sade gazoz diyecektim)
aklima gelenler bunlar..

hare' nin kremalı turk kahveli likörünü önerebilirim eğer denemediyseniz. gercekten fiyat performans oranında harikalar yaratıyor kendisi.(aha canım çekti işte)

safari kola güzeldir.
ben cok sevmesem de (bkz: appletini) (bkz: martini)

smirnoff green apple-schweppes bitter lemon ikilisinin mükemmel karışımı.

mojito tam sana göre

karadut şarabı derim :) meyve suyu gibi zaten şekerli, ööyle gidiyo. şirince olabilir marka olarak,ya da ev yapımı kapadokyadan. e benim canım çekti ama

karadut şarabını dener ve seversen herhangi bir öksürük şurubu -tatlı olması şartıyla- işini görebilir bence : )

kahula tavsiye edebilirim ayriyeten bulabilirsen mozart likörü bağımlılık yapabilir.

iç ısıtmaktan kastın kışın ısınmaksa küçük bir matara al içini de acıbadem likörüyle doldur kahveye damak tadına göre ekle, hastası olabilirsin, olmayabilirsin de.

iç ısıtmaktan kastın her türlü alkolün çarpmadan bir kaç kadeh önce yaptığı ısınma hissiyse dediğin kriterlere en güzel rum uyar. cuba libre yapabilirsin mesela az bir zahmetle akşam evde otururken.

(bkz: sangria)

(bkz: limoncello) icimi kolay ama alkolu biraz yuksektir
(bkz: martini) icimi kolay bana gore meyvasuyu gibi

(bkz: pina colada)

bacardi breezer

blue curacao

(bkz: tatli ickiler)

smirnoff north enfes olur diyeyim ben sana.

bi de likorler de tatlıdır genelde.

1 fincana(mug olan fincan yani);
2 kapak konyak+sicak cikolata ekle, istersen biraz da seker katabilirsin. kisin super olur bu. kar veya yagmuru seyrederken bunu icmek +1000 mutluluk puani getiriyor.

sıraselvilerde depo var, orda salsa yapılıyordu. tango da vardı.

holy dıver'a mesajla sorabılırsın.

taksim sıraselvilerde - pera'ya sorulabilir. Genelde eğitmenleri güney amerikalı oluyor. Latin de var Flamenco da ama yıllık kayıt isterler muhtemelen.

bir ihtimal, havalimanına gittiğiniz zaman kimliğinizi ve ref nonuzu vererek biletinizi alabilirsiniz. (check in esnasında) ama saglama almak için pegasus ofislerine telefon edin derim.

bilet al yok. ref no nuzu bile vermenize gerek olmuyor bazen. kimlik götürmek yeterli. (yolcunun kimliğini tercihen tc kimlik nosunu istiyorlar kontrol ona göre oluyor)

almış olduunuz biletin bilgilerini de seyahatlerim kısmından görebilirsiniz.
pegasus eyrlayns iyi uçuşlar diler.

üye değilsen internetten satın alamazsın. pegasus müşteri hizmetlerinden 6 ytl karşılığı alabilirsin.

rezervasyonun opsiyon tarihi geçmişse silinmiş olabilme ihtimali var.

Pegasus u bilmiyorum ama atlas ta şöyle belki yardımı olur. Netten bilet aldığınız an, telefonunuza ref no. gelir. O numarayla havaalanındaki atlasjet şeysinden kimlikle çat diye alır gidersiniz. Belki böyledir.

şimdi önemli soru: elinizdeki referans numarası rezervasyon numarası mı yoksa online bilet ref.i mi?

eger sadece rezervasyon yaptırdıysanız, yani herhangi bir kredi kartı bilgisi girmediyseniz,rezervasyonunuz sayfada açıldığı zaman sayfanın en altına inin uçuş puan ile ödeme, kredi kart ile ödeme, garanti cep bank ile ödeme gibi seçenekler var. oraya miktarı girip devam dediğiniz anda ödeme sayfasına geçip biletinizi satın alabiliyorsunuz. Eğer bu işlemi yapamıyorsanız, bileti satın almak için opsiyon terihiniz sona ermiştir. Yeniden rez. yaptırmanız gerekecek.

İkinci bir ihtimal kredi kartı numarası girdiyseniz zaten bileti satın aldığınızdan satın alma ekranı çıkmıyordur, havalanında kimliğinizi göstermeniz yeterli

teletabize laf atmanıza ragmen (bkz: entourage) ı önerebilirim :)

Coupling (UK tabii) eğer tarzınıza uygunsa seçenek olabilir.

eureka da güzeldir. İngiliz değil ama diğer yanlardan keyif verebilir.

komik ve bilimkurguk olsun, o olmadı içinde nerd olsun geek olsun = spaced
ayrica nefis ingiliz komedileri : yes minister, black adder

"tnt" kanalinda denk geldigim "cold feet" var benim son zamanlarda.
hic surukleyici gibi gorunmuyordu ancak birden bire kendimi takip ederken buldum diziyi. komedi/romantik/kari$ik ili$kiler, koyu ingiliz aksani (ki $ahsen hic hazetmem).. ne ararsan var.

eklemeyi unutmu$um - bahsettigim bu kanalda bolca UK dizisi var polisiye falan da dahil..

the it crowd'i sevdiyseniz the officei öneriyorum kesinlikle. amerikan versiyonunu ama. ingilizi iyi değil diyorlar.

legal olarak calisamazsin. ancak bir turk kebapcisi bulup yaninda kacak takilabilirsin.

bahsettigin sekilde egitim tamamlanmasinin ardindan calisma, uzun sureli egitimler icin (universite, vs) oluyor tahminimce. 6 aylik gecici vize tarzi birsey, iste tutunabilirsen isyerin sana normal calisma vizesi cikariyor. (irlanda icin bu boyle, irlanda da ingiltere icin bir nevi yavru vatan dersek benzerdir.)

elbette vizede değişiklik yapmanız gerekir. çalışmamanızı tavsiye ediyorum. kaça çalışırken yakalanırsanız bir daha ingiltere'ye alınmayabilirsiniz.

peki bu vizeyle tekrar bir okul için gidiş yapabilirim rahatlıkla... ???

sizin vizeniz ne vizesi tam olarak? Benim bildiğim öğrenci vizesi ise haftada 25 saati aşmama şartıyla çalışma hakkı vardır ki öğrenci kendi kendine yaşayabilsin hayatını idame ettirebilsin diye. bir okula bağlı olduğunuz (para ödediğiniz ve kaydınız bulundugu) sürece öğrenci vizenizi elinizde tutmaya hakkınız da vardır. ( no work or recourse ibaresi au-pair vizelerinde olurdu hatırlıyorum ama öğrenci vizesinde olmazdı sanki) yakın zamanda öğrenci olarak gitmiş/gelmiş olanlar daha iyi yardımcı olacaklardır. son olarak 6 aylık vizeniz varsa ülkeye giriş yapabilmeniz gerekir sanırım. öğrenci belgenizi göstermeniz istenebilir.

edit:
25 değil, 20 saatmiş,
www.ukvisas.gov.uk
www.ukvisas.gov.uk
siteyi inceleyebilirsiniz.

yapamaz. isvicre schengen vizesi ister.

isviçre schengene dahil oldu mu? ben değil diye biliyorum

aslina bakarsaniz benim de bildigim oyle. schengene dahil degildi diye biliyorum.

nasıl da yine atlanmış hemen.

özel bir ikili antlaşma gereği bazı tip ingiltere vizesi olanlar isviçre'ye vizesiz giriş yapabiliyor. ayrıntıları şurada bulabilirsiniz: www.bfm.admin.ch

ben önceki ay gittim gayet bu şekilde.

klan? eğer dalga geçmiyorsanız, berbat bir zevkiniz var. anam mekan berbat, müdavimleri ya ben lan neyse.
çok masraftan kasıt nedir anlasam ya, götür kardeşim nevizadeye. hem beraber gitmişiliğiniz olur. cumartesi akşam geç saatte( 2 den sonra) süper zevkli oluyor üst katlar bomboş bile kalıyor bazen. ama geç saat uymaz diyorsanız. sahilde yürüyün biraz. ya da götür hatunu tiyatroya ucuzundan, sohbet kaynaşma ortamında oyun başlamadan arada ve bittiğinde güzel şeyler olur.

ergenlerle beraber iceriz diyorsan klan abi. ama ole bir bulusma icin kesinlikle tercih edilmmemesi gereken biyer. nevizadeye gidin hocam.

ev kiralayım size üst kat kompile, içeçek dahil değil. çift kişilik şişme yatak :)
bence gidip nevizadedeki bir yerde iki kadeh bira için. sonra hatun kişi canım kahve istedi deyip starbucksa giderse, orada üç beş saat, sessiz sakin ortamda rahaaat rahaaat otururlar bence.

en iyisi evdir kardesim, bulusma icin. sakin sessiz muhabbetini yaparsin, istedigini icersin, hem samimi ortam olur. hem de gece geri dönme sorunu olmaz. eger ilk geceden rahatsiz etmeyeyim yatagi veririm ben salonda yatarim diyorsan arti puanda olur belki (gerci bu durumda ibne imis ulan bu diyen kizlarin haberini de almiyor degiliz). bence makul bicimde sebeplerini söyle ve eve davet et.

gecenlerde bir arkadasin olayi vardi :P, buyukparmakkapi'da girgir'a gittik. cuma aksami ve cok sakindi. fiyatlar da pahali degil. teras ayrica. yolun duserse bi ugra istersen.
bekar sokak 'super' de iyidir. 4 lira olmali 33'luk. muhabbet icin ideal ve erken saatlerde sokakta, duvar kenarinda bi masaya konuslanirsiniz. mis gibi olur.

taksim'de asmalımescit'de Tavanarası adlı mekana gidebilirsiniz. Tünele gelmeden 3 sokak falan önce, köşesinde Scooter diye bir dükkan var, sokağa girince sağda, karşısında market var ufak. Samimi, çok aşırı pahalı olmayan bir mekandır. (İşin içine alkol girerse fiyatlar her zaman artar malum, ama 2. buluşma için hoş ve tatlı bir yerdir.)

oncelikle cevaplar icin tesekkurler. :)

-Nevizade'ciler, 'sessiz ve sakinlik' unsurunu atlamissiniz sanki? :)
-Hatun kisi ben oldugumdan, ev ihtimali de yok :)) Daha ikinci bulusma hem ;)
-Girgir ile Tavanarasi fikirleri aklima yatti.. Bir gidip bakayim ikisine de cumartesine kadar. tekrar tesekkurler...

klan'a sessiz diyenler var. hey allahım!

evet, bildiğim kadarıyla kullanılabilir. onceden planlanmamış ani ortaya çıkan durumlarda kullanılabiliyor, misal I'll go now der bir şnsan ve bu önceden bilinen birşey diildir. I'm going now dan daha anlık'tır.
Future tense'in bir de bu yönü var. Br diğer örnek restorant'ta yemek siparişi verirken, kişi menuye falan bakıp, I'll have a xxx diyebilir, bu da anlık karar verildiğinde kullanılır.
Future tense'ın 3 hali var sonucta, I'll have gone / I'll go / I'll be going vs gibi, ingilizce öğretmeni arkadaşlar daha iyi açıklayacaklardır eminim.

Evet "will" planlanmamış, anlık kafada beliren düşünceler için kullanılıyor. "Going to" kalıbı daha kesin şeyler için. Ayrıca buna benzer bir örnek de mesela, sonraki bir zamanda yapılacak işin şimdiki zamanla belirtilmesi. "I am swimming this weekend" gibi.

Ama mesela bu verdiğiniz örnekler hep birinci kişi, sonuçta etken olan biziz anlık da olsa. Restorant örneğinde mesela, türkçede de "Ben bir kola alacağım" diyebiliyoruz ki bu gelecek zaman oluyor, ama "The car won't work" cümlesini tam çevirdiğimizde "Araba çalışmayacak" oluyor ama kullanımı "Araba çalışmıyor", kontrol dışı bir olay ve etken kişi araba. Yani anladığım kadarıyla, şimdiki zaman ve gelecek zaman arasında kalan bir kullanım bu. Yine de bilenler cevap yazmaya devam ederse iyi olur, kafamda tam oturmuş olur.. Teşekkürler

insanlar için de aynı kalıbı kullanabilirsiniz, tam Türkçesi, "çalışmaya niyeti yok"tur.

hiç kafanızı karıştırmayın, "anlık olay" burada anahtar bence. arabanın o an calısmayacagı anlasıldı ise, the car is not going to work denmez, zaten dediniz ya filmde de arabadan cıkıp kosmaya baslamıslar, anlık kararlar anlık olaylar da kullanırsınız. Bir de her cumlenin Türkçesini düşünüp o şekilde kafanıza yerleştirmeye çalışmayın bence işin içinden çıkamazsınız. yani şimdiki zaman gelecek zaman arası kalma gibi bir durum yok, present future tense gelecek ve anlık olan durumlarda kullanılır.

Aslında kolay yoldan şöyle düşünülebilir: Ne kadar uğraşırsam uğraşayım, bu araba çalışmayacak. Hani elimden geleni yapıyorum ama çalışmıyor. "The car doesn't work" yerine "won't" kullanımı daha uygun.

konuyu ozetle toparlarsak:
be going to'nun temel 2 kullanimi var.
1. planlanan gelecek - The manager is going to call you at 4. ( sekreteri birisine soyluyor)
2. tahmin ( genelde de dissal veriye dayali tahmin - her zaman olmayabilir de ama!)
misal kontrolunu kaybetmis bir kaykayci cocuk gorduk yolda ve arkadasimiza donup soyle diyoruz: he is going to hit the car.
gelelim will'e.
1. anlik kararlar ( on the spot decision) Misal,arkadasimiz yemek soyledi, yok ben tokum vs dedikten sonra garson yemegi getirdi ve canimiz cekti, fikir degistirdik. garsona donuyoruz: I'll have the same, please diyebiliriz.
2. gelecek zamanin disindaki kullanimlari da oldukca yaygin ve populerdir. isteklilik ( eagerness), rica ( requests), soz verme durumlarinda da gelecek zamanla alakasiz olarak will kullaniriz.
Will you marry me?
Don't worry! I'll help you.
I won't do it again, gibi mesela.
3. tahmin ( daha cok kisisel)
He won't call you dedigimizde, o seni aramiycak, kizdirmissin, ben boyle dusunuyorum kastedilir. ama soyle deseydi he is not goingto call you. seni aramiycak, yani bunu biliyorum. ben belki he'nin sekreteriyim ve seni aramak he'nin programinda yok.. gibi bir anlami var.
simdi burdan yola cikip replige donersek, ordaki durum anlik karar degil. arabanin calismamasinin karardan daha cok tahminle ilgisi var yani this will work :)

Niye bu kadar irdelenmis anlamadim. Arabanin calismayacagini soylemis yani arabayi calistirmaya ugrasmicam diyor.

Aynı olay How I Met Your Mother 2. Sezon 15. Bölümünde de var.
Barney Ted'i arayıp "My legs dont work" diyor,
Ted de Marshall'a dönüp "Barney's legs won't work" diyor..
Nasıl bir iş bu ki..

Arkadaşım gitti, çocuk filmi gibi olduğunu ve 3 boyut+gozluk olayının feci gözlerini yorduğunu sersemlettiğini iletti. tabii herkesin zevki farklı...

Ben de uzun zamandır neden kimse bu film hakkında yazmıyor diyordum. Bir kaç hafta önce gittim ve çok çok etkilendim. Şöyle ki; gece yattıkdan sonra yav bu filmi izledikden sonra başka filimleri nasıl izleyeceğim diye düşünmeye başladım. Kurgu, olaylar ve oyunculuk anlamında vasatında altında ama reald teknolojisi inanılmaz birşey. Öyle böyle değil... yada ben fazla abarttım ama şöyle söyleyeyim:
--spoiler--
film sırasında kafama kayalar düşmesin diye eğilirken koltukda kaçmaya çalışırken bir yandan da bitanesini yakalarmıyım diye elimi uzatıyordum :)...
--spoiler--
Tabi her konuda olduğu gibi fazlaca beklenti ve heves yapmamak gerek ama gerçekten etkileyici, en azından 3D olayının geldiği nokta ve gelecekte sinema teknolojisinde neler olacağı hakkında fikir vermesi için bile gidilir...

film 3d özelliği olmasa pazar sabahlarında yayınlanan çocuk filmlerinden öte değil. ama 3d deneyimi yaşamak açısından bakıldığında son derece keyifli olduğunu söyleyebilirim. 92 dk mı ne zaten. sıkmadan etmeden eğlenceli zaman geçirmenizi sağlıyor.

berbat kotu olmus, sakin ola ki gitme. kitaba yazik, hikayeye yazik, resmen soguttu beni!!

valla onlardan en son "abilerim ablalarım şu elimde görmüş olduğunuz..." modunda bi abi satıyordu vapurda yıllar yıllar evvel, o zaman görmüştüm. aletin basitliği ve fonksiyonalitesi beni etkilemişti o zamanlar ama sonra geçti :)

belki pazarlarda veya milyoncularda bulunabilir bundan.

ben gecen kis sali pazarindan almistim, ama denildigi gibi milyoncularda da bulabilirsiniz cok rahat.

super yararli bir alet bu arada.

züccaciyelerde bulamamıştım evet pazar olabilir ama.

pazarda

anane evinde!
sanırım ananemde vardır anane babane varsa yakınıınızda sorun illaki bulursunuz

vapurlarda hala satılıyo o sıkaçlar.

2 hafta once kadikoy eminonu vapurunda 2 tanesi 1 ytl ye satiliyordu ve esek gibi de limon cikarmisti o alet. adam da deli gibi satmisti o anda :)

Metalden yapilmis olani Akmerkez Esse magazasinda (yer alti katinda) indirimde, 9,90 YTL olmasi lazim.

özellikle ada vapurunda var sanırım, 2de 2 gördüm o aleti, aldım da hatta

valla ta oralara gidilir mi bilmem ama tahtakale'de, mısır çarşısının sahil tarafından girip tam karşı kapısından çıkınca karambol olan sokaktan alabilirsiniz. ama yukarıdakilerin dediği gibi her 1 milyoncuda olsa gerek.

1 sene önce ada vapurunda bir amca o değişik aleti 1 ytl'ye satıyordu. Birde nasıl bi limon kullandıysa pelte gibiydi. Sert limonda işe yarar mı bilemem.

daha gecen haftalarda gormustum yanimdaki kadin aldi vapurda. kadikoy - eminonu vapuru idi. illa cikar karsiniza : )

when harry met sally türün atalarındandır. groundhog day şahanedir bill murray'ın. my best friend's wedding, sleepless in seattle, you've got mail, two much, before sunrise...

50 first dates ve ashton kutcherlı filmler.

çok sevdiğim ve vıcık vıcık olmayanlarından şöyle var birkaç tane:

moonstruck - us.imdb.com
annie hall - us.imdb.com
punch drunk love - us.imdb.com
high fidelity - us.imdb.com

son zamanlarda August Rush izledim ben, gayet seyirlik cici bir film :)
bir de hollywood dışına çıkarsak Jeux D'enfants

tabii ki Notting Hill
ve Love Actually

Definitely maybe var 2008 yapimi. Keyifli.

guru

bollywood filmi köyden şehre inip seks gurusu olan bi delikanlının porno yıldızına aşkını anlatıyo biz çok eğlenmiştik filmi izlerken ehue

runaway bride, julia roberts'ı pek sevmesem de canlandırdığı karakter güzel
aklıma gelmişken pretty woman dicem ama heralde izlemişinizdir yani :D

mad love (yannış hatırlamıyorsam drew barrymore'un oynadığı, rahatsız bir kızla bir çocuğun aşk hikayesi, cool filmdir, drew ablanın en şık dönemidir) bir de soundtrack'i love buzz'dır :D

bir de ben stiller'ın oynadığı meet the fockers isimli film varki (tv'de çok gösterildi) inanılmaz komik bir romantik komedidir. kaçırmayın.

(bkz: four weddings and a funeral)

biraz eski ama while you were sleeping

(bkz: me myself and irene)

bridget jones'un günlüğü 1-2.
bir oe çok komik değildir ama, romantik seviyorsanız,eski türk filmlerini seviyorsanız daha doğrusu notebook'u tavsiye ederim,pişman olmazsınız.

böyle teorili falan bişey değil ama nil gün ün çekim yasası kitabını tavsiye ederim. the secret ın yüzeysel anlatımının aksine kadın resmen yaşayarak anlatmış çekim yasasını.

merhaba :)
olasiliksiz veya empati diyorum kesinlikle,
olmadi grange romanlari daha serttir ama onlar da cok surukleyicidirler.. kolay gelsin :)

Maxime Chattam ve Jean Christophe Grange'ın bütün kitaplarını tavsiye ederim. Gayet gerilimli ve sürükleyicidir yazdıkları polisiye romanlar. Şifre/bulmaca çözme, kafa çalıştırma üzerine kuruludur çoğu. Gerçi Grange'ın "Taş Meclisi" biraz fantastik gelebilir, onu sonra da okuyabilir.

Adam fawer ın olasılıksızını deneyin

ayse kulin - adi aylin

erkek-kadin cogu insan begenir. uydurmasyon degil, tamamen gercek olaylar, sürekliyici hikaye, gizemli bir kadin vs. vs. tavsiye ederim.

semerkant - amin maalouf
puslu kıtalar atlası - ihsan oktay anar
araf - elif şafak
kürk mantolu madonna - sabahattin ali

dördü de süper kitaplardır. hem sürükleyicidir hem de hakkaten süperdir :)

emrah serbes'in iki polisiyesi. her temas iz bırakır ve son hafriyat, yazdığım sırayla okumalı hele ankarayı biliyorsa çok zevk alacaktır. son yıllarda okuduğum en sürükleyici eserler bunlar.

orhan kemal'in neredeyse tüm kitapları bu talebi karşılamaya yetebilir. öyle ki bi orhan kemal kitabı eline alan biri bırakamaz, bitirir. ayrıca hem edebi değeri yüksektir, hem de sürükleyicidir, yormaz okuyucuyu.
yine benze şekilde marquez'in romanları, özellikle yüz yıllık yalnızlık; eline alsın yeter ki, bırakamaz.
türk edebiyatından sabahattin ali, kemal tahir, tahsin yücel (yaşar kemal diyecem, ilk etapta yorabilir diye demiyorum) aziz nesin vs. olabilir.
dünya edebiyatından george orwell ilgisini çekebilir. özellikle ve özellikle jules verne(bizde çocuk romancısı gibi algılansa da katiyen öyle değil).

bahsettiğiniz kitaplar zaten page-turner thriller diye tabir edilen kitaplar. Dan Brown ve J.C. Grangé bu işin hocası. Üstüne Harry Potter, Diskdünya serisi ve Yüzüklerin Efendisi tavsiye ederim, deli sarar. Ha bi de bulursanız Celil Oker'in kitapları harikadır.

Şu kitap beni sürüm sürüm sürüklüyor:

www.netkitap.com

Kabalcı Kitabevi'ndeki indirim reyonlarından 1 YTL vererek satın alabilirsiniz. Bu sitede 9 YTL demiş ama aman diyeyim. Kabalcı'da 1 YTL.

Bir de Henri Charrieré adlı Fransız bir yazarın "Kelebek" (Papillion) adlı bir kitabı vardır. Gerçi Kelebek yer yer sıkıcı olabiliyor ama onu da öneririm. En azından hikayenin sonunu merak eder.

Yalnız ilk başta söylediğim "Direnme Savaşı" kesinlikle okunması gereken bir kitap. Nutkum tutuluyor okurken. Yaşanmış şeyler, o yüzden sürüklenmemek elde değil. İnsan kendini o zindanlarda hissediyor..

jurassic park veya harry potter(serinin sonuna doğru çocuk kitabı olmaktan çıkıyor)

harry potter serisini eşime bir gösterdim bütün seriyi okudu :) sizin derdiniz de bestseller lar gibi. bence trevanian kitaplarını deneyin. şibumi'yi okuyacak ve mutlaka sevecektir (söylediğiniz kitapları okudum ve şibumiyi severim o halde herkes sever gibi bir genelleme yaptım). sonra diğerlerine geçer.

Arkadaşlar çok çok teşekkür ederim önerileriniz için..

Ben şimdi önerdiklerinizden birkaçını alayım koyayım önüne , umarım beğenip okur da bir süre sonra "benimki çıtır çerez kitaplardan sıkıldı , başka ne tavsiye edersiniz" diye bir soru da açarım :)

Tekrar teşekkür ederim..:)

ben daha iyi bir tavsiye olarak $unu söyleyebilirim:

bu durumdaki e$inize kitap okuma ALI$KANLIĞI KAZANDIRMAK İÇİN YORMAYIN KENDİNİZİ. ÇABALARINIZIN NAFİLE KALACAĞINA BİR KASA BİRASINA İDDİAYA BİLE GİREBİLİRİM.

ahmet umit - patasana

sürükleyici deyince benim aklıma bu kitap geliyor. nası bi iz bıraktıysa artık?

trevanian'ın shibumi de olabilir.

www.akvaryum.com
psikolojik sorunları vardır (valla) veterinere götürün. ya da bazıları kış uykusuna falan yatıyormuş ama ağustos daha. aha: #26506 bu numaraya nası link veriliyo ya neyse kaplumbağa diye aratınca üstten 5. bayağı yazmışlar.

belirtilen hastalık tanımlarına uymuyor.Kış uykusu fln da haliyle olamaz büyük ihtimalle psikolojik sorun :)Veteriner ne yapabilir ki psikolojik soruna konuşup derdini dinleyemeceğine göre.Bu arada verdiğin entry numarası alakasız bir konunun.

bizim simdiye kadar baktiklarimiz genelde bu evreleri atlatamamislardi, fakat en son rahmetli olanda ayni sey baslayinca annem sicak su icine koydu, yani normal suyuna oranla daha ilik bi su koydu akvaryumuna ve kendine geldi, bikac ay daha yasadi...

suyun altinda yuzerken vucudunun bir kismi yukari cikiyor mu (yamuk mu yuzuyor)? Usutme gibi hastaliklarin en gorunur semptomlarindan biri bu. Eger oyleyse, suyun derecesini belki bir yarim ya da bir derece arttirmayi deneyebilirsiniz; ya da yoksa akvarumu gunes alan bir yere koyabilirsiniz.

Psikolojik olanini bilemiycem ama ayni kosullarda ayni sorunlardan muzdarip bir kaplumbagaya gozumuz gibi bakmamiza ragmen bir turlu hastaliktan kurtaramadik maalesef. Bu pet-shoplardan falan direk rahatsiz geliyor hayvancagizlar.

neyse, umarim iyilesir.

param olsa taksimde bir restoran veya cafe/bar'a ortak olurdum. yemek ve içki sektörü muhteşem.

ayda 1000 ytl? ... belediyeden araba al ve simit, mısır falan sat. sana 2000 ytl garanti ediyorum!

@insanimsi, tamam garantini kabul ettim, ne yapacaz peki:)

şunu belirtmek gerekirki bu konu ile ilgili öyle internette veya yüzyüze herkesle konuşmayınız ortalık dolandırıcı kaynıyor. en mantıklısı hiç bi fikriniz yoksa, frençayz (franchising) tabir edilen ortaklıklardır. bununla ilgili google da arama yapınız çok güzel bilgilendirici siteler var.

yeme-içme sektoru muhteşem ,harika gibi sacma sapan iddaalara lutfen ınanmayın. dunya capında yemek/lokanta/restoran gibi yerlerin kapatma/batma oranı %65 civarındadır.
ayrıyetten hizmet sektoru her insanın kaldırabileceği bir dal/bolum değildir.
sadece cok goz onundedır, ınsanlar sanayıde ne kadar para dondugunu gormedıklerı ıcın bol keseden atıp tutuyorlar.

konuyu dagıtmak istemiyorum ama elinizdeki para faiz, repo, vs. ile ayda 1000 ytl getirmez zaten di mi? aklıma takıldı?

@islakkedicorbasi

bilmem, getirse dahi ben meşguliyet, iş, aksiyon arıyorum.

yeme içme işi zaten ilgi alanım değil, daha iyi fikirler, ya da şu işe dahil ol, ya da şöyle şöyle yol izle diyecekler. yaratıcı ekşi ahalisi uyuma, sıra sende:)

20-30 bin ytl ile en güzeli gidilir üniversitelerden, teknokentlerden fikir proje geliştiren kişilere sponsor olunur. sözleşmeye göre üretilecek şeyden bir yüzde alınması garantilenir. hem ülke kazanır hem siz kazanırsınız da tabii riski yüksek bişiy.

bence bu miktardaki bir parayla istediğiniz gibi bir sey mumkun degil.

serbest pazarlama? serbest ticaret?

10-15bin ytl daha kredi çekip-borç bulup bar açabilirsin kadıköyde..

@darknum, çok riskli.
@kayranin kedisi, çok da az bir miktar değil sanırım
@insanimsi, evet serbest meslek:)

kedi pansiyonu.
kopek olsa zor olur da kedi bakimi kopege oranla daha kolay. yazin kedisine bakabilcek birilerini/ bir yerleri arayan insan cok oluyor. kopekler icin otel/ ciftlik mevcut zaten. yasal prosedurunu bilmiyorum da bana hep akla yatkin gelmistir. tatil zamani is olur, diger zamanlarda sinek avlayabilirsiniz ama isletme giderlerini de ona gore ayarlarsiniz. bi gun kardesime acmak istiyorum boyle bi dukkan.

serbestlikten kastım elindeki paranın %80'lik kısmıyla kendi başına (prim usulü çalışacak bir kaç eleman da bulabilirsin) satabileceğin bir ürün al. bu ürün nedir dersen üzerinde günlerce düşünmek gerekebilir. basit bir örnek: al 800 liradan 20 tane iphone, sat 1000 liraya. 1 ayda hepsini satarsan -şaka bir yana fazlasıyla satarsın;)- sana temizinden 2000 lira kalır.
bu taktik çok bilinir. etrafında kesin duymuşsundur ''şunu şu kadara aldım şu kadara sattım sonra dükkan tuttum sonra plazaya çıktım'' muhabbetlerini ki çoğu doğrudur.

(inceden züğürdün çenesine döndüm ama böyle işte)

8-9 milyara iş görür bi panelvan alıp istoç'taki toptancılardan da alet edevat, ilgi çekici elektronik cihazlar, olta takımları, av malzemeleri vs. toplayıp köy köy dolaşabilirsin.


bayram önceleri ayakkabı, pantolon, kazak mazak alıp satabilirsin.

ne yapılırdan ziyade "ne yapılmaz" ına gireyim.

asla ve kata o parayla bilmediğin bir iş yapılmaz.

20000 ytl ile ayda 100 ytl demek %5 getiri demek, kaba bir hesaplamayla da yıllık %60 eder bu.. maalesef öyle bir şeyin söz konusu olduğunu sanmıyorum.. belki 1000 ytl cira elde edilir ama 1000ytl kar mümkü değil derim ben

ayrıca sorulmuş madem belirteyim, 20000 ytl ortalama 200-250 ytl gibi bir faiz getirir aylık olarak

ne iş yapıcaksan yap sıfıra sıfır işe başlanmaz. en az 2 3 ay dayanacak* parayı kenarıya koyabilmen lazım. sermayenin bir kısmıyla bürokratik engelleri aşarak iddaa bayii öneriyorum kesinlikle. ama istanbulda 400 metre yakınında iddaa bayii olmayan yer bulabilir misin bilmiyorum. ben izmirde 2 ay arayıp bulamadım zira.

sucu aç. çok iyi para var.[şaka yapmıyorum]

1-ingiliz yemekleri genelde fastfood tarzı oluyor. kültürel bir etmen yok fazla. bizdeki gibi öyle ahım şahım bir sofra olur mu.. şüpheli.
2-bildiğim kadarıyla yok.
3-ailenin tercihine bağlı. bazı aileler çok ilgilenirler kültürel alışveriş açısından. bazıları yüüzne bakmazlar sabah çıkar akşam girersin, sıkılırsın yanlarında.
5-muhtemelen içmiyor olacaklar. sormak lazım evdekilere.
6-birşey olmamalı normalde. bavulunun ağırlığı sınırı aşmadıkça koyabilirsin.

4- dönüştürücüyü burdan alman daha iyi olur bence. oralar da bulamazsın belki, bulsan da pahalı olur. pratiker,koçtaş gibi yerlerde bulabilirsin.
diğerleri için, fikrim yok.

dönüştürücü orada çok rahat bulabilirsin, pek çok turist seninle aynı problemi yaşıyor çünkü. fiyatı da çok dehşet verici boyutlarda değil.

1) Valla tatsız tuzsuz şeyler yiyorlar. Yağsız tuzsuz bir pirinç pilavı, kızartılmış konserve beans, patates kızartması vs şeyler...
2) Hayır yok...
3) Ben gittiğimde otel gibiydi, öyle bizdeki gibi bir ilgi alaka yoktu...
4) Buradan al git dönüştürücüyü, zaten elektrikçilerde 1 ytl civarında satılan basit bir şey...
5) Evet sormak lazım, doğrusu sormak ama en kötü bahçeye çıkar içersin hemen her evin bahçesi var...
6) Bence yaşamazsın ama bu konuda kesin bir bilgim yok. Gene de bence Calve gibi yurt dışında da tanınan veya üstünde İngilizce açıklamalar olan bir markanın çorbalarını al ki gerekirse adamlara izah etmen kolay olsun :)

ingilterede de hazir corba satiliyor zaten. burdan goturmen mantiksiz olmaz mi?

lisede bir yazımı londra'da geçirdim ve 15 kilo vererek döndüm..benim kaldığım yer mi çok boktandı yoksa her yeri mi öyle bilemiyorum ama yedikleri hiçbir şey benim ağzıma uymamıştı. resmen aç yaşıyordum..gerçi orada bir yaz okulunda bulunduğum için ve kafama göre takılamadığım için her an gidip marketten istediklerimi almam ya da dışardan yemem pek mümkün olmuyordu.belki sen dişine göre bir şey bulamadığında gider bir şekilde doyurursun karnını ama benim için gariban bir dönemdi..

bizim anladığımız anlamda bir sofra kurma alışkanlıkları falan yoktu gördüğüm kadarıyla..kahvaltı dedikleri şey reçelimsi tuhaf bir zamazingo ekseninde dönüyordu.. zeytinler,çeşit çeşit peynirler falan beklememelisin kesinlikle.akşam yemeği de keza öyle..damak tatları çok farklı..ama diyorum ya dışarda envai çeşit yer var,bir şekilde doyurursun karnını..

benden iki sene sonra ingiltere'ye giden bir arkadaşıma, "yemekler çok tuhaf,sen sen ol,yanına bir şeyler al" demiştim , o da bi sürü hazır çorba,peynir,zeytin,kraker falan koymuştu bavuluna..hiçbir sorun da yaşamamıştı havaalanında..muadillerini orada da bulabilirsin ama para harcamak istemiyorsan, özleyeceğini düşündüğün bir şeyleri alabilirsin bence yanına.

yanında kalacağın aileye göre sorduğun soruların cevabı değişecektir bence.. şimdiden genelgeçer bir şey söylemek güç. ilk başlarda mutlaka zorlanacaksındır ama zaman geçtikçe uyum sağlayacaksındır bir şekilde..adamların bunu iş gibi görüp profesyonel davranacaklarını da düşünmüyorum , misafirmişsin gibi seni ağırlayacaklarını da.. ikisinin ortasında bir şey olacaktır ama rahat etmen için ellerinden geleni yapacaklardır herhalde..(bu şekilde aile yanına giden iki arkadaşımdan biri , günleri saya saya döndü türkiyeye..diğeri ise aradan geçen yedi yıla rağmen hala o dönem kaldığı aile ile görüşmeye devam ediyor..tamamen şans işi anlayacağın )

ya taharet musluğu var mıydı diye düşünüp duruyorum son on dakikadır..bu kadar mı zaman geçti üzerinden nasıl hatırlamıyorum bilmiyorum ama sanırım yoktu..

her şey istediğin gibi gider ve rahat edersin umarım.

1- akşam yemegini saat 5 te yerler, ailenin hanımı veya beyi çalılşmıyorsa ev yemeği pişebilir, çalışıyorlarsa genelde hazır yemekler yenir. ev yemeğinden kastım haşlanmış patates, havuç, bezelye, yanına et tavuk, pilavları denildiği gibi haşlama pilavdır..
2- taharet musluğu yoktur.
3- tamamen yanlarında kalacağınız aileye göre değişir. önemli olan sizin saygılı davranmanız, onlar da öyle davranacaklardır o zaman...
4- burdan alın, hiiiç uğraşmayın gidince bi de..
5- aile içiyorsa ve ailenin çocukları varsa buna göre degerlendirmelisiniz. içecekseniz de evde odanızda falan içmeyin, bahçeyi kullanın.

1- bunların yediği yemeklerde genelde iş yok. hazır ve mikrodalga yemekler hiç fena değil ama.
2- yok
4- gelmeden alın tabii ki. burada tanesi 4 pound. onun dışında voltaj çevirici almanıza gerek yok, 220v kullanıyolar.
5- soracaksanız da dikkatli sorun. sigara içmek çok normal bir şey gibi algılanmayabiliyor her zaman.

kiss kiss bang bang (*), lucky number slevin, layer cake (bi tek layer cake ingiliz ama senaryolari istediginiz gibi, ozellikle kiss kiss bang bang tavsiye ediyorum)

The 51st State
The Full Monthy (bu action değil ama İngiliz mizahının yogun hissedilebildiği filmlerdendir)
ilk aklıma gelenler..

smokin aces

(not: butonlar pratik olmuş)

Mean Machine'i önerebilirim ben yukarıda sayılanlara ek olarak. Öyle çok senaryosal bir film değil ama eğlendiriyor yine de. Yapımcısı Guy Ritchie, Vinnie Jones da başrolde.

Shallow Grave de iyidir. Bunda da Ewan McGregor döktürüyor. Ewan McGregor demişken Trainspotting dememek olmaz ama kesin izlemişsindir onu sen.

Trainspotting ve Shallow Grave filmlerinin yönetmeninin (Danny Boyle) bir de Millions diye bir filmi var. "Çocukların gözünden Shallow Grave" diye tabir ediliyor/edebilirim. Onu da izleyebilirsin.

danny the dog var.. bakmayın siz jet li nin oynadığına.. hemen hemen aynı tarz..

Revolver gene aynı kadrodan doğru hatırlıyosam

death at a funural
www.imdb.com

sabır işi sadece, 5000 kere de olsa deneyeceksin o parçayı yerine koyabilmek ve tamamlamak için puzzleı

tavsiyem şudur, alın 500'lük ya da 1000'lik. hemen başlamayın. önce bütün kenar parçalarını ayırın, çerçeveyi kurun. sonra üşenmeyip bütün parçaları resimdeki ana renk tonlarına göre ayırın. ben hep bu yöntemi kullanmaktayım,hep işe yaradı.

Valla evde 4 senedir bekleyen 2000 parça yapbozum var. Kimbilir kaç parçası kayboldu gitti. Onu hatırladım şimdi kötü oldum.

Önce şunu bir okuyun:
(bkz: puzzle yapmak)

Puzzle yapmak öyle hebele höbele dalınabilecek bir iş değil, yolu var yordamı var. Gece yapılmaz ayrıca, gün ışığı lazım.

puzzle yapmak hakikaten sabır isteyen bir iş. whoosie'nin dediği dogru, once koseler ayrılacak, sonra renkler ayrıstırılacak, fakat atıyorum 15 renge bile ayırsanız hiç bitmeyecekmiş gibi geliyor.. Ben renklere gore ayırdıktan sonra o parcalara en/boy(zaten 2 cesıt parca oluyor ya) olarak da ayırıp tepsılere/tabaklara diziyorum. hem gormek hem ayırt etmek daha kolay oluyor. tepsı sayısı azaldıkca seviniyo insan :) 2000 lik olanı bilemem ama diğerlerini yaparım sizin için : ))) puzzle aşkım kabardı birden :)

ben de bu olaya 2000lik puzzle ile başlamıştım. tek başıma yapmaya başladım. 3.5 ay falan sürdü. hemen hergün de başındaydım. gerçekten sabır işi. püf noktası olarak da whoosie nin dediklerine aynen katılabilirim.

yarım kalıp taşınma yaşamış bir puzzle yeni başlamıştık. parçalar eksik olabilr mi kaybolmuş olabilir mi bilmioyruz. onca ayıklamaya rağmen iki kenar parçasını bulamadık.

ev arkadaşlarıma götürdüm. kalan parçaları ikiye bölüp incelediler. teki sıkkın biçimde hemen bitirdi elindekileri diğeri ise parçaların her kenarını kontrol etmek suretiyle bi köşeyi buldu. sonra diğer arkadaşın parçalarını aynı metotla inceledi ve diğer parçayı da buldu: )

sabır ve azim işi bence de..

500'lük puzzle, 2000'likten kolay olacak diye bir şey yok. sadece daha az uğraştırır.

kolay puzzle, bol bol desenli ve değişik değişik renkleri olan puzzle'dır. eğer bulutsuz mavi bir gökyüzünün yarısını oluşturduğu bir puzzle alırsanız, boş boş bakarsınız. ama karışık desenler, en azından hangi parçanın nerede olduğunu daha kolay tahmin etmenize olanak sağlar.

bence vazgeçmeyin. tekrar deneyin.

hatta bir gün beni de misafir edin, beraberce yapalım. eğer sıkı çalışırsak 2 saatte 500'lük puzzle, 3 saatte 1000'lik, 5 saatte 2000'lik puzzle yapabiliriz. (zamanları attığım ne kadar belli oluyor değil mi?)

arkadaşlar hepinize çok teşekkür ederim,söylediklerinizi dikkate alıcam..artık okuyup üfleyip iman gücüyle dalıcam bu puzzle'lara..
ama ne yalan söyleyeyim ,"hakkaten çok zor iş puzzle yapmak,ben de bi türlü beceremiyorum" türünden cevaplar da bekliyordum :) "demek yalnız değilmişiz geronimo" diyecek,sevindirik olacaktım.
neyse,kader utansın..

madem hepiniz puzzleyapabilengillerdensiniz.. ben biraz daha uğraşıp saç baş yolayım , olmadı açık adresi yazıp hepinizi bizim eve davet edicem..iyi ev sahipliği yaparım , yemekler pişiririm, iki de kedimiz var,gönlünüzce mıncırırsınız..vallahi bir dediğinizi iki etmem..karşılığındaysa, sistematik çalışıp puzzleları bitirmenizi isterim. :) sonra da yaptıklarınızı çerçeveletir ,ele güne hava yaparım "hepsini bi başıma üç günde bitirdim" diye..(evet,yaparım bunu,böyle de edepsizim)

@co2s2 , "zamanları attığım ne kadar belli di mi" yi okuyana kadar yüreğime iniyordu.. çünkü 500lük bir puzzle'ın 2 saatte bitirilebilirliği varsa, biz eşimle el ele tutuşup onaltıncı kattan kendimizi atıvermeliyiz..10 gündür canla başla üzerinde çalıştığımız(!) puzzle'ın halini görseniz vallahi ağlarsınız..

500`luk puzzle 2 saatte bitirilmese bile, 10 gun de biraz uzun bir zaman.

1.grup kendine güveni olmayan, yanlışlanabileceği veya anlaşılamayacağı kaygısı yaşayan dolayısıyla kaygı bozukluğu olan birisi olabilir gibi geliyor bana.
2,grup ise tahakküm kurmak, etki altına almak isteyen ve bu noktada kararlılığını göstermeye çalışan bir model gibi anladım.
(veya bunların hiç birisi değil tamamen yanıldım)

1. grubu da ikiye ayırmak lazım. -2-3 cümlenin sonunda değil tabiki sadece birşey anlatma derdine düşüldüğü zaman- benim gibi "anladın mı" yerine "anlatabiliyor muyum"u tercih edeneler (tevazudan dolayı) ve çoğunlukla anlaşılamamış olmanın verdiği rahatsızlıkla herkesi kendini anlamadığını sanarak "anlatabiliyor muyum" diyenler.

neyse soruna bir kıssadan hisseyle cevap vereyim (zamandan bol ne var anasını satiyim) -ömer baba mode on-

hz. hasan ve hz. hüseyin bir gün yürürlerken derenin yanında abdest alan bir adam görürler. ama farkederlerki adam yanlış abdest alıyor. ona doğru abdest almayı, kendisini kırmadan nasıl anlatacaklarını düşünürler. ikiside gider adamın yanına ve sorarlar "amca bir baksana hangimiz doğru abdest alabiliyoruz?". önce hz. hasan alır bir abdest sonra da hz. hüseyin. ikiside aynı şekilde ve doğru olarak abdest alırlar. sonrasında adam hatasını anlar ve "siz ikinizde doğru abdest alıyorsunuz, yanlış alan benim" der.

diyeceğim o ki, herkesin bir kusuru olması çok normal insan fıtratı gereği. bu hatasını onun anlayabileceği şekilde anlatmakta çok normaldir. yeterki başlangıç noktasını bulabilin.

farkli komplikasyonlar ortaya surulebilir bu durumla ilgili.
1: "anlatabiliyor muyum" kismi, karsindaki insana bi seyi anlatirsin anlamaz, kufretmek yerine soylenir
- ya da kisi yalan soyluyordur, onay alma ihtiyaci hisseder
- teatral bir halet-i ruhiye icindedir, coskuyla sorar "anlatabiliyor muyum?!" seklinde. bu bahsedilen konuya gore degisir

2: tekrarlama da, tahminimce "cok buyuk is yapmis" olma veya "buyuk bir seye engel olma" hissi sonucu ortaya cikabilir. karsisindaki insandan onaylayici tepki bekler bazen.. "ben bunu yaptim, zor oldu baya kastim, baskasi olsa yapamazdi" gibisinden. bu durumda "helal olsun abi/abla en iyisini yapmissin, senden de bu beklenirdi" gibi bi sey soylenebilir, gerci daha bi suslu soylenmesi daha guzel olur.
- tekrarlamada onleme ya da zorlama varsa, guc gosterisi tavri ortada olabilir. "yaptirmam tamam mi, yaptirmam!" ya da "yapacaksin anladin mi, yapacaksin!"
bazen bu duygusallik olcutu de olabilir, "seviyorum abi, seviyorum!" yani icgudusel beslenimlerin dis dunyaya coskuyla cikmasi gibi bi sey.
anlatabiliyor muyum? (eheh saka)

2. grubu köprü dizisinde yazıcıoğlu'nu canlandıran adam teşkil ediyor, bir gün dalacam bu gruba, benim de sinirlerimi bozmaya başladı. artist oluyorlar sanırım.

kişisel görüşüm, her iki grubun da farklı şekillerde özgüven sıkıntısını saklamak için bu kalıplara başvurduğu şeklinde. 1. gruptakiler "genel manada" bilgi eksikliği, yalan söyleme, karşı tarafı ikna etme eksikliğinden korktuklarından her cümle sonunda onay alma ihtiyacı hissediyor.

2. grup ise, belki yine 1. grubun temel sıkıntılarıyla aynı, ya da güç/otorite ihtiyacından hem dolaylı yoldan onay bekliyor, hem de bu şekilde o güç odağını üzerinde kurmaya çalışıyor.

eğer sürekli iç içe olduğunuz ya da çıkarınız için yüzüne gülmek zorunda olduğunuz zatlarsa, ihtiyacı olan ilgi, otoriter ilişki, inanç vs her neyse, sizin egonuzu ezmeyecek şekilde verin. sonuçta, ne onlar farkında yaptıklarının ne de herhangi bi kusur söz konusu.

ha, sinirlerinizi yersiz geriyorsa, tabii ki konuşup üstü kapalı, onu anladığınızı, bi susması gerektiğini, onun aslan, koç, yürü be vs. olduğunu söyleyip yolunuza devam edebilirsiniz.

ama annemin çok sevdiğim bir lafı vardır: "görme çocuum, konuşsun."

çok yardımcı bi cvp olmayacak belki fakat, 1. gruba giren insanlarda bu her zaman özgüven eksikliğinden olmayabiliyor, tamamen konuşma alışkanlığı olduğunu da gördüm. Mesela eski işyerimdeki genel müdürüm, her birşey anlattığında sonunda ne demek istediğimi anlatabiliyor muyum derdi kafasını eğip psikopat bakarak :) artık belki siz de karşınızdaki bu şekilde konuşurken ona aynısını yaparsanız accık farkeder... belki....

salı pazarı çok kalabalık her zaman diye pek gitmedim ve açıkcası bilmiyorum hala var mı. çünkü kumaşların tarafı arkadaydı, ve orası kalkmış olabilir.
ama perde için pazar tavsiyesi istersen, cumartesi günleri sahrayıcedid pazarı var. orda bir perdeci var (ordaaa bir köy var..), bi sürü perdesi var ve parça parça inanılmaz uyguna satıyor, hatta dikilmiş hazır durumda, sen sadece korniş zımbırtılarını dikiyorsun zaten hazır olan şeride falan. tanesi 5 YTL ye de var 10 YTL'ye de, renk renk çeşit çeşit. ahahah sanki benim malım ha, nasıl pazarlıyorsam başka pazarın pazarcısının malını...

pazarlarda birak perdeyi yesil renkte civciv bile bulunuyor...

salı pazarı aynı yerde kuruluyor, taşınma olayı hep gündemde ama bu yıl sonuna kadar gerçekleşir mi muallak. ve evet perde dahil her şey bulunabilir.

bauhaus'ta, tekzen'de, praktiker'de falan da var öyle hazır..

ikea'da da oldukca ucuz olanlar var..sipsak takılabilyo hem de veya sen kumasini alabilirsin sadece istersen olcup bicip..reklamlarrrr

te heeyy.. pazar ruhu kalmamış ki mirim.. ikeası, tekzeni, praktikeri piyasayı hallaç pamuğu gibi atmış.. sağolun varolun..

salı pazarı kuruluyor kurulmasına da siz aynı pazarın cuma (cumartesi de olabilir) günü kurulan versiyonuna gidin.

e kimdir nedir'ine baksan?

büyük ihtimalle "kimseye mesaj atmayayim kimse de bana mesaj atamasin" demiştir.

sözlükte "kontrol merkezi-> ayarlar" sekmesinde söz konusu opsiyon.

mallar listesine girmiş de olabilirsin

bende de aynı sorun var ne oldu ki acaba?

schimsonique'in dediği olaya başvurmuşlardır. başka bir açıklaması yok. mesajlaşma fasilitesini iptal etmişlerdir, çiçek bir dünyaya adımlarını atmışlardır.

benim tanidigim 2 yeni yazar olmus kisiye de ayni sey oldu, ayarlarina baktik kimseye mesaj atmayim kimse de bana atamasin secenegi secili degildi, o haliyle bir defa kaydet dedik ve mesaj atabilmeye basladi. Biri cok yeniydi tamam ama digeri mesaj atabiliyordu onceden, aniden atamamaya baslamisti. bu sekilde halloldu.

evet ayarları kaydedince sorun düzeldi. ilginç

ilerde ne iş yapmak istediğinizle alakalı bu. sistem adminliği diyorsanız elbette faydası olur bu sertifikaların ama siz egitim içeriğini zaten gayet iyi biliyorum, sertifika işe yarar mı dıyorsanız olmasa da olur.

Hem bilgisayar mühendisi olup hem de sistem mühendisliği sertifikası almak pek gerekli değil sanırım. Sizde zaten isteyen kişinin sınava girip alamayacağı bir diploma olacak. gene de almanızın zararı yok elbette...

valla bi bilgisayar mühendisi için çok çok önemli bişe değil o sertifikalar. genelde eğitimi bilgisayar olmayan kişilerin cv farkı yaratabilmek için aldğı sertifikalar. ayrıca testking tarzı yerler yüzünden soru ezberleyip sertifikayı alan çok olduğu için çok büyük bi etkinliği olmadağını düşünüyorum. kendin kasıp öğrenmen daha iyi. amaç sertifika almak değil, öğrenmek olsun. sertifikalı alup bilmeyen de çok var çünkü..

Sistemle ilgili çalışacagımı düşünüyorm zaten bununla ilgili çalışmalarım oldu!Eğitim içeriğini tam olarak bildiğimi söyleyemem!

konuyu bilmiyorsan ve parası koymaz diyorsan kursa git. hatta sınavına da gir. Ama bence illa sertifika alacaksan Cisco sertifikası alman daha hayırlı olur sanırım. MS teknolojilerini nasıl olsa öğrenirsin.

şimdi bazı üniversitelerin bilg. muh eğitiminde boyle bır sertifika programına katılmaya ihtiyac bile olmuyor, bazıları ise sistemin s'sinden bihaber mezun oluyorlar. İçerik için www.netron.com.tr buradan bilgi alabilirsiniz.
Dediğim gibi ezberden sınavlara girmiş, sertifikaları almış insanlar çok var ama sahiden bilen kişiler ile ayırt ediliyorlar elbette mülakatlarda vs. Siz okulda alacagınız egıtım yazılım agırlıklı falan dıyorsanız ve durumunuz elverıyorsa bunu da dusunebılırsınız. Cisco sertifikaları da gayet gecerlidir, www.netron.com.tr buradan içeriğine bakıp, hangi tarafa yönelmek istediğinizi seçebilirsiniz. Kolay gelsin.

ikametgah belgesiyle sınava girdiğin yerin arasında bir bağlantı yok diye biliyorum. benim de ikametgahımı ankara'ya geçirtmeme rağmen memleketimde ehliyet aldım. ikametgah belgesini de memleketten alabilmiştim.

sanırım aynı anda iki yerde ikamet edilebiliyor.

öncelikle ikametinizi sınava gireceğiniz yere almanız gerekiyor. ben ankara'da oturuyorum ama ehliyeti trabzondan aldım o yüzden ikametimi trabzon'daki evime almam gerektigini soylemislerdi bana kurstan :S

2niz de yardımcı olmaya çalışmışsınız sağolun fakat cevapların 2sini de okuyunca tam bir paradox içerisindeyim bekleyip göreceğiz artık bakalım n'olcak diye

bekleyip göreceğinize ehliyeti almak için yazılacağınız eğitim kurumuna sorabilirsiniz yardımcı olmazlarsa da emniyet müdürlüğünü arayabilirsiniz belki.

yolunuzun üstünde olması lazım (tam emin değilim) fethiye-kaş arasındaki saklıkent bence mutlaka görülmesi gereken yerlerden.

olımposta kalınabilecek en iyi yerlerden biri olan orange'ı öneririm.
sozluk.sourtimes.org

korkuteli antalya yolunu kullanacaksanız termesos'u gormeden geçmeyin.. yannız kondüsyon lazım... fethiye kaş kalkan üzeri gelecekseniz kaputaş, mavi mağarası, patara da gorulmeye değen yerler arasında..

olympos'ta ise evet evet kesinlikle orange.. hatta kadir ve turkmen de kalmayın da nerde kalırsanız kalın..

Demre de noel baba kilisesi var gidin bakın, kaputaş,kalkan,patara bence olimposa gideceginize buralara gidin kaş ta kalın kekova da dalın daha iyi tatil yapmış olursunuz.

olimpos da maalesef bütün pansyonlar denize uzak. Yani en yakını 500 metre-1km filandır bilemiyorum. Ben geçen yıl sheriff pansiyon da kalmıştık bi sorunla karşılaşmamıştık, bu yıl da bayramın yerinde kalmayı düşünüyoruz. Sahile biraz daha yakın turist popülasyonu biraz daha fazla...

bayram 1-2 sene once gayet guzeldi

hmm peki eşiniz kardeşinin karakterinden rahatsız degil mi? yalancı ve palavracı ise o da farkındadır, açık açık konuşsanız, sevmediginizi?

aslında yalancı ve palavracılığı biraz ben abartılı vurguladım. yani, adam sonuçta iş güç sahibi, parasını kazanan evine - ailesine bakan "iyi" bir insan. ama ben gıcık oluyorum. eşimin onunla herhangi bir muhabbeti yok zaten (doğu kültürü). mesela eşimin annesinin evine gidiyoruz (kb de karşı dairede oturuyo zaten), eşim kız kardeşleriyle, annesiyle konuşurken kb ile biz başbaşa kalıyoruz. o da bana bayılmıyodur muhtemelen ama racona ters düşmesin diye "yalnız bırakmayım, ayıp olmasın" diyordur herhal. işte palavracılık dediğim de buradaki muhabbette başlıyor. sallıyor da sallıyor. anlatacağı şey 1se 100 diyor. ben de mal gibi oturup kafamı sallayarak adamı dinliyorum. sanırım biraz da kompleks yapıyor. "sen üniversite mezunusun ama ben lise yi bile zar zor bitirmeme rağmen bilgi gücümle seni ezerim" gibi.

idare edeceksin maalesef. adam palavracı falansa dalga geçmeyi ogren, tuzak sorular sor coştukça coşsun, sen de o ara daglanı geç. bi sefer böyle yaptıysan bir dahakinde, başım agrıyor falan de, tavana bak, gözlerini kapa. dinleme, cevap verme. ama idare et bi şekilde. ya da yalnız kalmamaya çalış. sen de bi arkadasını, kardesini al öyle git mesela kb ye giderken. ya da bi kaç kere ekebilirsin mesela. görüşmek üzere söz verip gitmeyiverirsin. o da seni sevmez belki o zaman.

acik acik ben sevmiyorum kb'yi boyleyken boyle diyin esinize. esiniz eger zaten deger yargilarini dogru oturtabilmisse sizi o tur ortamlara birakmamak icin elinden geleni yapacaktir. "bos kuruntu, vesvese yapiyorsun" diyebilir, ayak diretin. kendi psikolojinizi bozmaktansa elinizden geleni yapin derim. cekilmez oyle tipler.

Ahah her ailede vardır aynı tipten. Ne yazık ki idare etmek gerekiyor hatta eğlenceli hale bie getirebilirsiniz "hadi yaaaa" diye gaz verdiğinizde daha kuvetli sallamaya başlayacaktır, tadını çıkarın (: Hatta siz de abartılı bir şeyler sallayın belki yaptığının farkına varır.

- Adamın kapısına bi kamyon adamla gittim
+ yuh daha neler
- ama bak bi kamyonet vardı
+ nerden buldun o kadar adamı
- ya ama bak valla bi araba dolusuyduk

doğru söylemesi için köşeye sıkıştırın her seferinde, otomatikman sizden uzaklaşacaktır (:

taşınınız.

bence de en mantıklısı akrabalardan uzakta yaşamak.

bence esinizle konusun.
bide atıp tuttugunda sıkıştırın ispat isteyin, ne bileyim yalanını ortaya çıkartın vs. bi daha atması n:)

bence eşinizden anlamasını veya size hak vermesini falan beklemeyin, ne kadar yakın olmasa da kardeşine sonuçta ailedir kardeşidir. Sevmek zorunda diilsiniz siz elbette ama mümkün olduğunca uzak durup bunu belli etmemeye devam edin. Vecihi iyi fikir :) Sonuçta aile içi böyle problemler ne olursa olsun eşinizle huzurunuzu bozmanıza değmez kaldı ki vecihi sadece sallıyosa bol bol, kötü niyetli bi karakteri yoksa takmamaya çalışın, veya vecihi kendine kompleks yapmışsa bunu aşması için yardımcı olabilirsiniz. allah kolaylık versin

Eşiyle neyi konuşacak? Ben onu anlamadım. Eşinin kardeşi bahsettiği kişi. Kardeş bu yahu! Dünyanın en iğrenç ve en pis insanı bile olsa kardeş! Vazgeçilemezdir. Unutmamak gerek bunu. Bu bağlamda, ben derim ki; "kb"ye usulca olanları anlatmanız iyi olacaktır. "Ya abi bak!" diye girmek iyi olabilir olaya. Asla sert ve kalp kırıcı değil, ama sakin ve usturuplu. Böylelikle her şey rayına oturacaktır bence. Konuşmazsanız kötü olur.

Bu arada "(doğu kültürü)" parantezlerini algılamakta zorluk çektim. Hangisi doğu kültürü? Doğuda insanlar kardeşleriyle konuşmuyorlar mı? Anlamadım.

abi sende salla ona gitsin, o 100 diyorsa sen 150 de ti ye al fln eglenceli olaiblir.

hava alanından alabilir. istanbul ataturk hava alanında gayet ucuzdu.
www.atu.com.tr

www.marketsenin.com

bakkallarda havaalaninda satilana gore daha ucuz bulunabilir.
70lik raki 11.50 idi. (havaalaninda accik daha yuksek)
baileys/absolut dolu idi havaaaninda. burada satilmayan ne var bilmiyorum ama absint falan diyorsaniz o da vardi.

vallahi benim tavsiyem lefkoşa daki ender diye buyuk bir market var orada fiyatlari cok uygun içkiler bulabilirsin ya da magosa da da buyuk bir market vardi orada da uygundu fiyatlar... kendi kampanyalari oluyor bazen kibris duty free den de daha ucuza olabiliyor... ama sunu kesin soleyim ne alacaksan kibris duty free de hallet istanbul ve adana duty free cok daha pahaliydi benden solemesi... bu her zaman boyle...

ercan havaalanın en üst katında solda köşededeki dükkan. hem çeşit fazla hem de ucuz, diğer shoplarda etiket yok ve tutturabildiklerine satıyorlar. bu dükkanda etiket ve barkod sistemi var.

alkol ve parfumeride ercan kesinlikle daha ucuz. sigarayi bilmiyorum

mailleri istediginiz bir klasore arsivlersiniz, arsiv dosyasini nereye isterseniz yazarsiniz.

pst dosyasini direk kopyalayabilirsiniz. (sanirim acmak icin yine outlook gerekiyor.)

outlook.pst dosyasını yedek alabilirsiniz. Baska pc'de outlook acıp bu pst dosyayı gosterırsenız aynen karşınıza çıkar tüm mailleriniz.

mailleri sürükle bırak yaparak bir klasöre atabilirsiniz. yani boş bir klasör açın ekranın bir tarafında, sora outlook'u açın, bir maili tutup klasöre bırakın.
sonra yeniden yüklediğinizden klasörden aynen outlook'a atabilirsiniz.
microsoft outlook'ta çalışıyordu. outlook express'te nolur bilmiyorum.

atu.com.tr'ye girip, sonra da katalog bölümüne girseniz, oradan da çikolataları seçseniz mis gibi.

(bkz: mon cheri)

adını bilmiyorum, zaten gerek de yok aslında siz onlara "içinde konyak olan çikolata" derseniz gösterirler

votkali tum cikolatalari tavsiye ederim. marka falan muhim degil sorunca zaten gosterirler :) boyle metalik renkli jelatinlerde olanlari $ahaneydi.

Anthon Berg diyin, pişman olmazsınız.
farm1.static.flickr.com
[12,50 euro :)]

ben de oyumu anthon berg icin kullaniyorum. ilk defa yedim bu hafta ve muthis..

asbach uralt
kanyaklı çikolata

amaretto'da el yapımı likör dolgulu Belçika çikolatası oluyor

Eğer aynı filmden bahsediyorsak, esas oğlanın eski kız arkadaşının eviydi orası.
Yeni kız arkadaşını onlarla tanıştırmak için götürmüştü ve eski kızarkadaşın kocası tekerlekli sandelyeli biri(!)ydi.
Bizim elemanın kız kardeşi kırmızı saçlı garip bir kızdı.

De işte ben de hatırlayamadım ki...

Notting Hill olabilir mi?
Gerçi ev kasvetli diildi ama ev sahibesi tekerlekli sandalyedeydi.

''music from another room'' bir jude law filmi olabilir mi?

pilavın suyunu önceden ısıtırım ben, bulyon da o sıcak suya girdiğinde erir direk?

bulyonu catalla ezip, sonra da ilik suda dagilmasini saglayip ekleyebilirsin pilava.

toz halinde bulyonlar var böyle kabartma tozu paketlerinde varmışçasına.. onları kullanabilirsin.

bulyonun uzerinde eklemeden once sicak suda eritin yazmiyo mu?

yani normal şartlarda,pirinç kavrulurken bulyonu koyarsınız,üstüne de sıcak suyu eklerseniz erimesi lazım,hani yok ben soğuk suyla yaparım diyosanız da e o su kaynıyo içinde her halükarda eriyor ama,ben anlamadım,nası bulyon o ama. neyse cevap olarak: kaynar su koyun eritin öyle koyun.

pirincleri kavurduktan sonra suyunu koydugum esnada koyuyorum ben. ka$ikla eziyorum tencere icinde. sonra 4-5 tur kari$tiriyorum. homojen dagiliyor genelde.

evet sicak suda eritin diye bir ibare var kutusunun uzerinde. pilav yaparken ayrica su isitmak tuhaf bir hareket gibi geliyor bana. assert h'nin yolunu tercih ediyorum fakat istedigim kadar homojen dagilmiyor. ben her cm2'sinde hissetmek istiyorum o bulyonu, olmuyor. karafatmalar gibi bir noktada toplasiyor. halbuki yayik tencerede yapiyorum. bir dahaki sefere ozel su isitacagim. ya da bulyonu minik ve esit parcalara ayirip bir catal pilav, bir parca bulyon seklinde yiyecegim. kitlatma yontemi. garip.

aklima ne geldi. yeni katkisizlari cikti bunlarin ya. artik katki maddesi koymadiklari icin de oluyor olabilir. dibe cokuyorlar genelde. bir de altini kapattiktan sonra karistiriyorum bir kac tur ve cabucak kapagini kapatip demleme surecine terkediyorum.

yok yok, bulyon pılava dııl suyuna konur yoksa hem dediğiniz gibi iyi dağılmaz, karıştırmaya kalksanız pilav ezilir, siz nasılsa tencereye pirincleri atmadan su koyup kaynatmıyo musunuz? o suya koyun işte.

pilav yapmayla ilgili buyuk celiskilerimiz var. once tereyagi koyuyorum tencereye. eriyince sehriyeleri atiyorum. onlar hafiften kizarinca onceden cesmeden akan sicak suyla yikadigim pirincleri tencereye atip bir guzel kavuruyorum. daha sonra halihazirdaki suyu, pirinc seviyesini bir parmak boyutunda gececek sekilde tencereye dokuyorum. burdan sonra sorunlar basliyor. toz bulyon deneyecegim. o degil de lostfinal bolumunun altyazisi neden hala yok ortada :( ? kdhakgfdg

ben bi keresinde 3 şişe kıbrıstan alıp bavuluma koydum, 3 şişe istanbuldan alıp elimde çıkardım kimse bişi demedi, hatta kıbrıstaki hava alanından da 3 şişe civarı alıp elimde geçirebilirdim herhalde... elinizde torba falan görmüyolarsa, sırtınızdaki çanta da çok hayvani değilse pek kontrol etmezler...

atatürk geliş'te sadece 2x 1 litre ya da 4x750 lilik satıyor duty free. bundan fazlasını satmıyor istesen de. kıbrıs'ta istediğin ya da işte alabileceğin kadar al( departure'da hakkın daha fazla), el bagajına ( sırt çantası vs)koyarsın. ist atatürk geliş'te de ordaki hakkını alırsın.

valla aynen pyro'nun dediği gibi, çıkışta sınırlama yokmuş hiç :)

The secret life of us - www.imdb.com - melbourne da geçiyor.

dizileri bilmsem de www.imdb.com $urdan seçip seçip bakın yardımcı olur belki.

lost?

sağolun linkler için.

yok lost almayım :)

bence zamana bırak.
o çocuk da zaten bu zaman zarfında ya bırakacak ya da bırakılacak.
şu anda bir hamle yapmak karışıklığa ve istenmeyen durumlara yol açabilir.(şahsen bende açardı ve ikisinden de uzaklaşmak isterdim)

ama az çok anlıyorsam zaten pek umutlu görünmüyor vaka.
sabırla ve zamanla derim.

kısa ve öz söylüyorum, ya da ben söylemiim, jeff baba söylesin.

(bkz: #896783)

aynı evde falan kalıyorsanız, 24 saat beraberseniz ve sevgilisi varsa, zaten "arkadaş olarak görülme" ihtimalin 1. yani %100.

sen kıza açıldıktan sonra sevgilisi olduğu halde "tamam" derse hissedeceklerini (ya da uçup gidecek şeyleri) düşün. üzülme boşuna.

Valla bana kalırsa sizin durumunuz bir su yolunu bulur durumu. Bir şey olacaksa engel olmak çok zor olur, ama engel olmak istiyorsanız kızdan uzak durmanız gerekir -ki bu zor görünüyor.

O değil de kızın sevgilisi işkillenmiyor mu sizden kuzum?

oeh ne biçim sevgilisi var be, sevgilim başka bir erkeğin evinde kalacak, üstelik bu adam samimi arkadaşım olmayacak yol veriririm gider. şekil 1-a minimum taraflardan birisi niyeti bozuyor.

ondan sonra "ama samimi arkadaşım, top 10 da ilk beşe girer, asla öyle bir şey düşünmem" diye savunmaya geçiyorlar. al işte canlı kanıt...

hatta lütfen bu sorunu silme okutayım ben ilgili kişilere.

Bundan böyle artık kendi yolunu kendin çizeceksin evlat. Sözlük de bir yere kadar. Bunun yanıtını sadece sen bulabilirsin. Doğrular kafanın içinde.
Şaka bir yana nasıl soru lan bu?!:)

oh be millet hayat yerine romantik komedi - sitcom yaşıyor. bizimkide hayat mı ühühü :) sorunuza yanıt olarak tavsiyem açık açık konuşun ya en güzeli dürüstlük

şimdi bir defa hem sevgisini kazanayım hem dostluğunu kaybetmiyim, ne yardan ne serden mantığı bu işlerde yürümez. kendinize sorun bi benim istediğim nedir, aşkı mı arkadaşlığı mı diye.. öyle hareket edin.. biraz zaman verip arkadaşınızın duygularını anlamaya çalışın, kanka olarak görüyorsa sizi çok umutlanmayın bence... ha eminseniz o da birşeyler hissetmeye başlamışsa açık konuşmakta fayda olabilir..

tonic'ten if you could only see'yi dinlemeye başlamanı tavsiye ederim.

(bkz: if you could only see)

merhaba, eger guvenilir ve adam gibi çalışan bir seyahat acentası tavsiyesi isterseniz size isim ve numara verebilirim. biliyorum sordugunuz bu degıl ama aklınızda olması acısından.

herhangi bir promosyonel durum sözkonusu değilse seyahat acentalarından alcağınız fiyat genelde star alliance üyelerinin internette bulacağınız ucuşlarından dahi fazla olabiliyor. en azından izmir ve ankara'daki seyahat acentalarında durum bu yöndeydi. Benzer güzergah için yaptığım uzun araştırmaların sonucu şu yönde. Sabiha gökçen'den airarabia ile birleşik arap emirlikleri'ne, Sharjah'a uçup oradan yaklaşık 30 dakikalık karayolu yolculuğu ile Abu Dhabi'ye geçerek oradan da etihad airways ile sydney'e ulaşabiliyorsunuz. Şu anda biletinizi gidiş dönüş olmak üzere alırsanız yanlış hatırlamıyorsam her şey dahil 1500 ytl ye geliyor ki, diğer seçenekler bunun yanına dahi yaklaşamıyor. ilgili adresler airarabia.com ve etihadairways.com.
toplam havada geçireceğiniz zaman 18 saat civarı. aktarmalarla birlikte 22 saati bulabiliyor.
"opera binasına karşı zafer bayramını kutluyoruz" isimli bir sözlük zirvesinde görüşmek dileğiyle..

www.sinema.com var. www.yedincigemi.com da iyidir.

www.turksinemasi.com

vardı..ancak güncellenmiyor nedense uzun süredir..

sinema.com iyi bir alternatif olabilir..

www.sinemalar.com

www.film.gen.tr

www.sinematurk.com

Buraya yazılanların hepsi aynı kalitede mi şimdi?

aynı kalite mi bilemem ama şu da mevcut:

www.bigglook.com/biggcinema

bence saksi cicegi gondermen daha yakisikli olur diye dusunuyorum. mazur gor lutfen.

www.tazecicek.com

yapay yollayanlar var,ilk bulabildiğim bu oldu, google da daha dikkatli aranırsa başka da bulunacaktır kanımca.
www.gulciceksarayi.com

2-taksici ile konusursun ama gunduz acar herhalde.
3-taksim'den var.

o saatte tramvay olur mu bilmiyorum ama metronun havaalanı yönüne ilk seferi saat 6:01'de, yarım saat civarı sürer emniyet-fatih'ten, yeterli olur o da sanırım.

6da evden taksi ile mertere gidip, ordan direk metroya binmeye karar verdim sanirim.
evet : )

yahoo widget deneyebilirsiniz

active desktop calendar isteklerinizin tümünü karşılar, güzeldir.

mercedes in vardı wallpaper da yapıyor kendisi.

www.egm.gov.tr

amerika icin pasaport almak diye bir sey yoktur. pasaport almak diye bir sey vardir.

pasaportu alıp vizeye başvuracaksın. pasaport neyse de vizeye başvur da gör işte prosedürü.

önce bulunduğunuz ilde en yakın emniyet müdürlüğünden pasaportunuzu çıkartın.
sonra amerika konsolosluğunu websitesinden telini alıp arayın ve başvuru için gerekli belgeleri, görüşme tarihi vs ayarlamaya çalışın.
Belge hazırlama kısmı asıl prosedür evet.

pasaport almak kolay bişiy. parayı veriyorsunuz bir iki gün sonra alıyorsunuz denebilir.

amma amerikan vizesi gerçekten dert bişiy. mümkünse sözlükteki amerikan vizesi başlığını okuyun. dikkat edin.

gordugumden degil ama ikea da vardir kesin.

migros ve tansaş'larda da var, "English Home" isimli yerli bir markanın ürünleri. Hem makul fiyatlı hem puf puf. Hem de istediğin gibi düz renklerde de var.

özdilek mağazalarında var, galleria'da vardı bi tane

Bu aralar her yerde açıldılar 'For You'da vardı, kampanya bitmediyse. Bu yıl moda, o yüzden büyük marketlerin çoğunda bulmak mümkün ya da ev mağazalarında.

ticaretini yapmayacaksan tam bahsettigin olculerde THY nin polarlari cok super isini gorur...mavisi var, beyazi var...ailecek tum kisi bu polarlarla geciriyoruz...iki ucusta ihtiyacin kadar polar battaniyeyi elde edersin die dusunuyorum...kolay gelsin...
sirf bu yuzden baska havayolunu kullanmayiz...tesekkurler thy...

mutedeyyinler icin ozel not: otel havlusu ve ucak battaniyesi gunah yazilmiyor...iciniz rahat olsun...

migrosda tek kisilik 14 çift kişilk 16 ytl.

eger usenmezseniz polar battaniyelerin bi dunya cesidini kadikoy sali pazarinda da bulabilirsiniz :)

bende var, ebatlar da tutuyor olması lazım bakarım yine, fakat bebek motifleri var üzerinde ve renkleri cırtlaktır. fosforlu yeşil pembe, fuşya gibi.

fiyatı yüksek ama burada yazandan. 49 ytl normal satış fiyatı. malum bebek battaniyesi olduğundan. gelişine bakarım, tam fiyat söyelerim ilgilenirsen.

gerçi pek istediğin gibi değil.

assert h yazmadan ben yazayım, utorrent'in stabil sürümlerinden olan 1.6.1'i kullanın :)

1.7 sürümlerinde hatalar olabiliyor. ben 1.7.5 kullanıyorum bi şey olmadı ama...

ya google'da arattım cart diye laptop kapanıyor keyword'üyle. forumlarda hep cpu fazla ısınıyodur, fanı tıkanmıştır filan diyolar. olabilir mi?

bu arada bir kez daha kapandı. üstelik o sırada utorrent açık diildi. fişe takılıyken açmaya çalıştım açmadı, fişten çekince açıldı. sıçtık mı?

utorrent versiyonu 1.7.6

genelde aniden kapanma fazla isinmaya delalettir, acin ve task manager dan bi gozlemleyin cpu kullanimini en cok ne kullaniyor, eger utorrent cok zorluyorsa kaldirin ve o sekilde bir bakin degisiklik var mi diye. duzelirse denildigi gibi baska versiyon deneyin derim.

utorrent kapalıyken de aynı şey oldu. bi çevirdim laptopun altı alev alev yanmakta?
garantisi bitti ve servis kol gibi sokar diye korkmaktayım.

fan ınanamayacagın kadar kirlidir, boyle elektrik supurgesi torbası gibi olmustur orası. ya da capon liseli kasıkları da olabilir. sok alt tarafını ısı plakasını ve de fanı temızle biseyi kalmaz.

Fanı çalışıyor mu?
Fanın hava çıkışından içeri basınçlı hava tutarak temizleyebilirsin...
Çat diye kapanmalar genelde anormal ısınmalarda sistemin ulan yanacam kapatayım bari demesinden olabilir. Eğer açmanın ilk 2 dakikasında hiç kapanmıyor da ısındıktan sonra kapanıyorsa bundan şüphelen.

yok 2 dakkada diil yarım saat filan takılıyo. basınçlı hava niyetine bi el süpürgesi tuttum bi de soğuk tarafından saç kurutma ama gene oldu..

olmadı laptoplar için böyle tahta tepsi gibi soğutucular var plastikten falan. onlara bak bi.

şöyle bir gezindim de google'da, 2008'de sefere başlayacak yazıyor tam tarih falan yazmıyor.. ben o zamanlar oylama yapılırken 2009 diye okuduğumu hatırlıyorum ama çok emin değilim..

sehir hatlarinda uzun zamandir yeni 2 vapur calisiyor ama onlarin disinda bisey gormedim.

Levent de Yapi Kredi Plazalarin onunden direk 2. kopruden Sabiha Gokcen'e giden Havas otobusleri kalkiyor gunun belirli saatlerinde, onlari arastirabilirsiniz.

4.levent iett garajından buraya iett otobüsü var. yanılmıyorsam 2 yahut 3 otobüs biletine gidiyor.

o havaş'a ait özel servis araçları sağlam para alıyor benden demesi :P
hemen yanındaki iett garajından atla iett otobüsüne git. tabi öncesinde iett nin websitesinden kalkış saatlerine bak.

iett sitesinde kadıköy'den başka hat bulamadım. (arama kısmına sabiha yazdım)

www.iett.gov.tr

sabahları sürekli görüyorum, oradan biliyorum bu hattı.
bu arada hat ismi çok uzun olduğundan "S.GÖKÇEN" şeklinde iett tarafından kısaltılmış. sabiha yazınca sadece kadıköy çıkıyor.

**********

E-3
S.GÖKÇEN-HAVA ALANI-UYDUKENT-4.LEVENT METRO hattı
www.iett.gov.tr

**********

10 ytl falan ya havaşlar sağlam para mıdır yani?

4 ytl verip mercedes citaro (iett) ile gitmek varken?

evet 10 ytl çok sağlam paradır 4 ytl ye gitmek varken.

bu da bu kadar basit.

Havaş - 9.5 YTL (Taksim/levent aynı fiyat)

www.havas.com.tr

www.sgairport.com

evet sanırım E-3 hatlı iett otobüsüne bineceğim. herhalde sabah 9'daki otobüse binsem 12'ye yetişirim (127 dakika diyor, beklenilmeyen trafik koşulları vs.) Havaş'ı da işaretledim, eğer uyuyakalırsam onu tercih edeceğim.

peki size çok gelsin ama bir gün sabahın 3-4 ünde havaalanında kaldığınızda en ucuz ulaşım 60 ytl civarı taksi göründüğünde görürüm sizi. adamlar 24 saat her saat başı karşılıklı otobüs kaldırıyorlar. sahrayıcedide kadar geliyorsunuzx mesela taa yeşilköyden. neyse 2 bilet iett ararsınız da bulursunuz merak etmeyin :)

hehehehe gecenin bi vakti Havaş'ı tercih etmek tabi ki daha mantıklı, ona hiç şüphe yok. diğer yandan hazır 4.levent'teyken direkt bu semtten araca bineyim diyorum, Taksim'e gitmeye üşeniyorum :)

yalnız en son saat 03:00'de bile s.gökçen'de iett otobüsü vardı. yani daha ucuzu var :D

var olan thy seferlerinin hepsine koymuşlar galiba. dönüş için en azından.