takmayacaksın. kartlar rfid çipli oldu, her yerde de kullanılabilecek.

(bkz: istanbulkart)

bütün akbil cihazlarının altında kart okuma aparatı var, dikkatinizi çekmedi sanırım ))) diye bir simgesi var hatta.

emin olmamakla birlikte o metal zımbırtı sizde varsa geri verip 6 lira alıyorsunuz diye biliyorum.

evet metal zimbirti hasarli, ezik vs degilse icini bosalttiktan sonra (kullanip bitirin yani), 6 tl'ye iade edebiliyorsunuz.

o okuma aparatlarını paypass yapsalardı bir boka yarardı. böyle gene kadirbil'e muhtacız.

@fukka
paypass özellikliydi onlar galiba. yani bonus trink vs. eğer belediye ile anlaşma yapar ise kullanılacaktı.

dershane yalan özel ders şahane.

yada hepsini boşver. çalışmak muazzam.

nikahta keramet vardır derler.
ara nazikçe konuş, buluşmaya davet et.
öncesinde hakkında biraz istihbarat edin.
kaybedecek bişeyin yok :)
atıl kurt!

arada abinin eşi gibi potansiyel ve başarı oranı çok yüksek bir çöpçatan var. bence kullan o avantajı.

yıl 2200 de olsa aradaki yengeyi çöpçatan olarak kullan derim ben... geçen çöpçatan taktiğiyle başarılı bir çift oluşturma operasyonu organize ettim ordan biliyorum 2010da da hala etkili bu sistem...

çöpçatanlık kurumuna laf yok
tümüyle hissikablelvuku ile kendilerinin bile haberi dışında çöpünü çattığım arkadaşlarım, tanıştıkları gece sevgili oldular ve şu an evli ve gayettene mutlular. :) önemli olan tek detay durumu iki tarafa da çaktırmamak. :P

kaybedecek bişey yok. keşke telefon yerine facebook messenger tarzı bir iletişim olsaydı. başlangıç için daha iyi olurdu. merhaba düğünde böyle oldu şöyle oldu gibisinden. bildiğin şeyleri sorabilirsin. direk telefonla arayıp merhaba ben mahmut buda sizi seven kalbim hadi çıkalım demek olmaz tabi.

zaman yengeyi devreye sokma zamanı.

tam olarak nereyi kaybettin bilemedim ama file edit...menusunun sonunda window var ordan bütün pencereler ulaşabilirsin.

ya da direk file butonunun bulunduğu araç çubuğunda window butonuna tıklarsan istediğin pencereyi geri getirebilirsin.

windows tan toolbarı açıcan

hallettim geri geldiler.ya bi de göz rengi nasıl değiştirilir.gözleri seçip layer olarak eklemeye çalışıorum boş alan seçiyor.(resimde gözleri seçiorum sonra baktığımda sadece alt zemindeki boş alanı seçmiş hani o gri beyaz kareli en alt zemin var ya orası) mavi olsun diye seçtikten sonra çeşitli oynamalarla göze orjinale yakınlık veriliyordu o nasıl yapabilrim.

www.google.com.tr

layerın üstüne boş bir layer açın. fırçayla gözün üstüne bir kaç darbe atın. ardından layer'ın modunu değiştirin overlay yapın multiplay yapın ışığını ayarlayın felan.

o sosun içinde aslında kekik, pul biber vs tarzı baharatlar vardı evde kolayca hazırlanabilir kanaatimce çünkü onlar baya once kalktı piyasadan

cipside farklıydı. onu nasıl ayarlıycz?

Evet piyasada yok ama sana benzer tarifini yazayım.

Yoğurt, varsa bir miktar krem peynir, pul biber, nane, kekik, tuz, çok hafif karabiber, iyice dövülmüş sarımsak. Hepicini birden karıştırıyorsun mis gibi oluyor.

cipsi baharatsız sade mısır cipsiydi.
bulabileceğini sanmıyorum, en hafif doritos çeşidini bulun onu kullanın, şu sıralar baya bi çeşidi var yok haydari bilmemne, yoğurtlu bir çeşitle yakışır diye düşünüyorum.

ben de cipsini arıyorum. sadesinden. siyah pakette satıyolardı.

tortilla chips diye geçiyo adı. üşenmesem oturup yapacam. bi de beceriksizim o konuda. yapacak birisi olursa parasını virir alırım. guacamole ile süper olur.

ama o patates hamuru cipsi, mısır cipsi lazım arkadaşa sanırım.

ya bi boka benzemiyordu o dippas soslar plastik gibiydi. ondan kalktı piyasadan zaten. evde kendin hazırla en güzeli.

ya fiziksel zararı olduğunu sanmıyorum da mastürbasyon karşı cinse olan ilgini bir iki günlüğüne sıfırlayabilir, sıkıntılı bir ruh haline sebep olabilir. bir de sadece hemen boşalmaya odaklı çalışırsan sevgilinle sevişirken erken boşalmaya sebep olabilir. sevgili yapana kadar normal tabii mastürbasyon da, sevgili bul bırak, sonra alışkanlıktan kızdan çok elinle sevişmeye başlarsın. asosyallik ne alakaymış onu bilemedim. bir de dini kaynakları bilimsel açıdan umursama, saçmalıyor çoğu.

pipin düşebilir ansızın

ne gibi zararları vardır peki esref?

ya candost ne zarari olabilir allahasen. fiziksel olarak basina gelebilecek en buyuk zarar tahris yani.

psikolojik olarak zarari vardir tabi, orasini kabul ediyorum. sonucta yapay bi is yapiyorsun.

hayal gücünle yapacaklarında bir sınır yoktur. gerçekle karşılaştığın zaman büyük bir çöküntüye uğrayabilirsin.
hayal gücünün sana vadettiklerini kadınlarda bulamamana yol açabilir. sekste odaklanman gereken çok parametre vardır, mastürbasyon gibi tek odak noktası yoktur. aşrı mastürbasyon sonucu sekste kadınını tatmin edemeyebilirsin. sekste sen tatmin olmayabilirsin. sanırım montaigne denemeler kitabında mastürbasyonla ilgili bu durumu anlatan bir yazı vardı. okumanı tavsiye ederim.

burda sayılan tüm zararlar aşırı mastürbasyon yapanlar için, günde bir veya iki kez yani.
sen haftada iki kez falan yaparsan bir zararı olmaz, zaten hiç yapmazsan, uykunda patlar silah...

erken boşalma ve iktidarsızlık kaçınılmazın olur. pornodan uzak dur biraz.

porno içinde yüz bir süre sabah akşam çalış. kusma gelince zaten kendin bırakıcaksın.

(bkz: şimdi sakin ol ve o penisi yavaşça yere bırak)

o koridor boyunca eski tramvay'lar, otobüs'ler falan var. zamanında böyleydi, "ve şimdi böyle, bakın etrafınıza" demek istediklerini tahmin ediyorum. benim de kafama takılmıştı zamanında.

Ve şimdi yazan yerler dikkat ettiyseniz ayna. Yani toplu taşımanın o eski, zor hallerini gösterip daha sonra aynadan şu an modernize edilmiş metro istasyonlarını gösteriyorlar. Ben böyle bir anlam çıkardım. Öyle olmasa neden ayna kullanılsın, di mi?

tamamen, ref ve winstoncash'in dediği cevaplardaki şeyleri amaçlayarak aynalar üzerinde "ve şimdi..." yazısı kullanılmıştır. kaynak götüm tabii ki, ne amaçlayabilirler ki?

ve şimdi'leri yazan yeri okurken genelde yürüyen platformda olduğumuz için, "eskiden hani neler çekiliyodu, şimdi düz yolda bile yürümek zorunda kalmıyosunuz" anlamında yapılmış bir şey. yani tabii göz boyama da işte.

keşke o fotoğraflardaki eski zamanlarda olsaydım daha iyiydi :)

çok gizli emelleri olan sanatsal bir yaklaşım rözönanz bence.

nikkfurie - the a la menthe

çooook teşekkürler..

filmde oceans serisi Ocean's Thirteen olsa gerek. ali kırca ile atv haber az ekmeğini yemedi o müziğin. mundar ettiler

O kız sanırım bostancıdaki bir otelde spor danışmanı. Gri bir ceketi varsa odur. Hoş hatun.

oeah bende gördüm onu mega köy istanbul olduğunu gene kanıtladı.

motorsiklet forumlarını kurcalasanıza oralarda mutlaka denk gelirsiniz..
ikiteker.org vs..

sarışın motorda ben olayım bari..

Kıraç'ın karısı da böyle değil miydi?

Teoman da sizinle aynı dertten muzdaripti sonra ne mi oldu?
fizy.com

aa belki de aynı kızdır.

niye 444 0 333'u arayip 3 ve 3'u tuslayip bu soruyu onlara sormuyosun?

sence biz mi daha iyi biliriz bu sorunun cevabini yoksa onlar mi?

hee akıllı ol kızdırma bizi :)

büyük ihtimal sistemler yoğundur vs. dir. arayıp şifrenizi tekrar oluşturun.

benimde başıma benzeri gelmişti. aradım şifreyi tekrar oluşturup denemiştim.

@compadrito
arama imkanım yok şu an acep niye sordum ben diye kendime sorarken farkına varmamı sağladın sağol

@fukka
yok ama ben hiç şifre oluşturmadım. iki kere gireceksiniz şifrenizi tamam dedim iyi günler dedi kapattı.

şifre değiştirmek için adımları takip edin. kredi kartları olarak geçer.

ama ben kayıp bildirimi yaptığımda eski şifrem uçtu. değiştirmek değil de şifre almak lazım.

canlı kişiyle konuştuktan sonra sizi tekrar otmatik konuşma sistemine* bağlıyor, orda şifrenizi iki kere girmenizi istiyor, o şekilde oluşturuyorsunuz. Elif'le konuştuktan sonra siz de kapattıysanız ondan olmamış olabilir. Fırsat bulunca tekrar arayın en iyisi.

depresyon / ben / kalb

d20 zar / kız arkadaşım / cthulhu

buzlukta vodka / emanuela de paula (cıblak) / memelerinden vodka iciyorum

oajksdf duyuru error verdi resmen

motosiklet/ kredi / borç /göte giren job

ben / eski sevgilim / nah işareti

tekerlekli mouse üretimi durdu diye biliyorum :)

artık lazer mouse a geçme zamanınız gelmiş. buuuyrruun

yeni mouse almak ile çok güzel çözülür.

@fukka

nasıl durdu yahu :D sen toplu mouse anladın zannedersem.
mouse u alalı çok olmadı. zaten kendisi 3600 dpi laser gaming mouse.

@ sutlu nescafe

ciddi misin?

tekerleği topla karıştırdı arkadaşlar herhalde. biz o mouse'ın altındaki zamazingoya top derdik yani..

muhtemelen kir kaçmıştır içine veya bir şey dönmesini engelliyordur tekerleğin.

@fukka
Sanırım scroll topunu kastetti Henry kardeş :)

Bence de en güzelinden yeni bir fare işini çözer senin. Yada bir içini aç belki içindeki topla ilgili olan bir kaç parça yerinden oynamıştır

ehe ehe tekerlek teyince tabi insanın aklına scroll wheel gelmiyor. ehi ehi.

onu bozanı henüz rastlamadım. galiba temassızlık var. alalı çok olmadıysa aldığınız yere götürün değişimi yapsınlar.

"Top", "tekerlek", "fare" yeter arkadaşlar. Scroll'a, wheel'e, mouse'a ve diğer İngilizce sözcüklere hiç gerek yok :)

Soruna gelince, aşağı yukarı kaydırırken sayfa sürekli aşağı veya yukarı kayıyorsa sorun fareden olmayabilir. Böyle bir bilgisayarla bir süre boğuşmuştum, bilgisayarı yeniden başlatınca geçiyordu! Sizde böyle bir durum var mı?

scrollun kenarından köşesinden giren toz zerreleri içerde birikip denyoluk yapıyolar, bende de a4tech'in x7si var aynı sorunu yaşıyordum. açıp temizledim içini, herhangi bi sorun kalmadı.

19 mayısı bilmem ama 23 nisanda gittim ben poliklinik ve hastaneler kapalı sadece aciller açıktı.gitmeden önce telefon aç sor

değildir.

kapalıdır. iş yokken muayeneye gerek yok. iş varken izin alabilirsiniz sonuçta eğlence için almıyorsunuz mazeretli izin alabilir kontrol ettirebilirsiniz. türkiye için ütopik olcak ama çalıştığınız yerde doktorunuz var mı?

resmi tatilde poliklinikler acık olmaz. sadece acil çalışır.

emin ol, istisna bir durum yaşamıyorsun (iş hayatına hoş geldin). ayrıca çoğu iş yeri 12 ayını doldurmadan yıllık izin vermez. en azından bir hafta izin vermişler.

hangi sektördesin ne iş yapıyorsun söyler misin?

benim de 6 ay oldu, ayni durumdayim. koleden bi farkimiz yok harbiden, belki biraz daha moderniz ve kole olmadigimiza inandirilmisiz.

isi gucu birakip siktir olup gitmeyi dusunuyorum valla.

sozluk.sourtimes.org

bir kere yaşlıyorsunuz, dayanamıyorsan katlanma.

başka yerde de çok farklı bir muamele olmayacak. genellikle bu şartları baştan konuşmak gerekiyor. biraz da işinde başarı ve kararlı duruşunla ilgili. patron bana ctesi iş var geleceksin dedi. gitmiyorum. gitsem bile; 2-2,5 saat durup çıkıyorum. ama benzer statüdeki iş arkadaşım pazar bile gelmek zorunda. tabi bunun karşılığında prim veya mesai almıyor.

patronlar çalışana bir sabır testi yapıyor. hele tepki göstermezsen, konuşmazsan öylece gider o. ama patrondan patrona değişir. konuşmaya gidersin muhasebeye de yollayabilir.

ayrıca 9 ay çok kısa bir süre. 2,5-3 yıl sonra sanırım şartlar değişir.

biraz sabredip kendini kanıtlaman lazım bence. bu sırada da fırsatlar için gözünü açık tutmalısın. atalete kapılıp kabullenmediğin sürece her zaman daha iyi bir yaşam şansın var.

haklarının farkında ol ve kendini, kişiliğini ezdirme.

gerçi sektörler farklı ama, örneğin ben, şu anda senin patronunun keyfiyetine benzer koşullarla çalışıyorum ama, her zaman böyle değildi. ilk sene paşa paşa takım elbisemi giyip, sabaha otobüs geç gelirse kendi cebimden verip taksiyle bile işe gidiyordum. ve elektrik-elektronik mühendisi olmama rağmen yaptığım iş çevirmenlikti.

sonra ne oldu? bastım istifayı ostim'e mühendislik yapmaya gittim. takım elbise hariç aynı koşullarla bir süre çalıştıktan sonra eski işyerinden tekrar teklif geldi. teklif onlardan gelince de ben şartlarımı oldukça özgür belirleyebildim. bunun gibi fırsatlar yaratmaya çalış derim.

biraz daha katlanın bence sıkılmak için 9 y çok erken. ben de aynı düşüncedeydim bir buçuk yıllık işimden çıktım ve şu an evde çok sıkılıyorum ayrıca her ay bankaya maaş yatması çok güzel bişeymiş olmayınca değerini anlıyor insan...

tatil mi ne tatili ya unut tatili kölesin sen bide üstüne para veriyorlar. hangi köle para alıyor.

şaka biryana 1 seneyi doldurun en azından sonra konuşmaya gidin böyle böyle diyin maaşımı arttırın şu olsun bu olsun diye haklarınızı arayın. vermiyorlarsa çıkıp gidin.

iş arayın bulamazsanız gezin tozun simit alın yiyin. takılın yani. işinizi iyi yapıyorsanız mutlaka 3 ay içinde iş bulursunuz merak etmeyin.

bulamazsanız ağlamayın çay demleyin iyi gelir relaks.

abi kusura bakma ama, sen bu kafayla gidersen, sermayedar olmadigin surece, girdigin her isten SIKILIRSIN. Soyledigin ilk sey su:Patron tatilleri birlestirip geziyor. E gezer tabii, parayi veren dudugu calar abi. Sen de yatir o kadar sermaye, sen de kur basarili ve istihdam yaratacak bi is, ondan sonra sen de birlestirirsin tatillerini. Kendini nasi kiyasliyosun boyle sermayedarla? Kolelikten yirtip bu dedigimi yapan olmadi mi? Oldu. Bi arkadasim vardi, it gibi seyahatlere giderdi, ne zaman arasam sehir disinda olurdu. Otuz bin dolar para biriktirdi. Sonra is kurdu. Gene it gibi calisti kendi isinde. Simdi kokten bina sahibi oldu. Kendine villa yaptirdi, her sene yurtdisi tatil, hem de bi kac kere filan. Neydi abi bu adam? Babasi astsubay emeklisi bi gariban muhendisti. Sen daha is hayatina "off yaa" diye baslarsan, isin zor. Koy takkeni onune ve hangi sosyoekonomik sinifa mensup oldugunu bi daha dusun. Senin meslektas benzetmen de biraz tegmenin kendini orgeneralle mukayesesi gibi olmus. Evet tegmenle orgeneral de meslektas. Bu isi ya seve seve yapacan, ya da sike sike yapacan. Onun icin sen kendini bu isten nasi zevk alir hale getirirsin onu bi dusun. Isi ve isyerinin kurallarini degistiremeyecegine gore, kendini degistir. Ben askere gittigimde SS kuralini ilk gunden benimsedim ve seve seve yaptim askerligi. Bir gun bile safak da saymadim. Beraber askerlik yaptiklarimiz her gun kahrede ede kalktilar yataklarindan. Benim aylarim vizir vizir gecti, onlar dakikalari saydilar.

Tatil lazim mi? Lazim degil, sart. Yedi sene ust uste tatil yapmayip ruh sagligi bozulan ve intihar eden birisini biliyorum. Senede bir hafta nasil? Eh, cok az ama az olan da daha degerlidir.

Sen ve senin gibilere hic kimse ogretmedi mi abicim, basini sokabilecegin bi cati alti varsa, evinde musluk ve akan su varsa, buzdolabin varsa, bankada iki kurus paran varsa, duzenli bi gelirin varsa, dunyadaki bilmem kac milyardan daha sanslisin diye? Sen kendini niye patronunla mukayese ediyosun? O bilmem kac milyar acliktan surunen insanla mukayese etsene. Bugun sen Afganistan'in Tora Bora sehrinde dogmus buyumus de olabilirdin. Veya Mozambik'te, Cibuti'de. Simdi ya elinde keles, daglarda yasiyodun, ya da acliktan yerlerde kivraniyodun. Kendini onlarla kiyaslasana. Annen seni pamuklara sarip da buyuttu herhalde. Sen once "mind set"ini degistir abicim. Bu kafayla gidersen, omur boyu mutsuz olursun. Istersen tuvalet temizleyicisi ol, isini severek yapmayi kendine ogret. Oyle kolay is degildir ha! Cok zor istir ama imkansiz da degildir. Biz hic birimiz gelip sana bu konuda yardimci olamayiz. Bunu sen kendi kendine basaracaksin. Guzelce iki kurus parani da biriktir. O bir hafta tatilinde de hic bi sey yapamiyosan, asgari bi sahil cay bahcesinde oturup dalgalari seyredecek kadar paran olur herhalde. O her anin ne kadar kiymetli oldugunu anlarsin. Ben Pazartesi gunlerini cok severim biliyo musun? Her Pazartesi, insanin bir isinin oldugunu hatirlatir cunku. Keske benim de bi isim olsaydi da simdi, dun yataktan firlayip isime gidebilmis olsaydim.

@compaditro maşallah yazıların adete rakı sofrasında demlenen amca gibi abi gibi duyuruların böyle bir havaya ihtiyacı vardı. rakı çekti canım

@fukka

aynen. bir tekirdağ devrilir bu yorumun üstüne :))

Tatil derken?
9 günlük bayram tatilinin sadece 1 günü bana tatildi.
2 ayda bir pazar tatili kullanıyorum (60 günde 1 yani)
15 aydır hiç uzun süreli tatil yapmadım.

İşine geliyosa hemşerim olayı :)

sıçarken düşünmeyi dene asla eski gözle bakamıyorsun :)
anca işte aşıksan pek farketmiyo

tamam kafan güzel değilken sıçmışsın da aklın başına geldiğinde o mesajı atıp tekrar niye sıçıyorsun onu anlamadım. hatayı kendinde buluyorsan daha çok, öyle bir mesaj olmamış.

o kafayla nasıl davrandıımdan emin olamadığım için en azından bi özür diliim dedim. ama ona nası davranmış olursam oliim, beni o halde bırakmasını doğru kılmaz sanıyorum?

ohoo. ama sen üste çıkmışsın. kendi hatan için özür dileme kısmıyla giriş yapıp, finalde yaptığın öküzlüktü(oha), hayatta başarılar demişsin. yani lafımı sokarım bu işi burda bitiririm demişsin.

ya aslında kendimi suçluyorum demem çok içtiğim için "keşke içmeseydim o kadar" şeklinde. ama diyelim ki oldu bi kere, insan sevmediği birini bile o halde bırakmaz, bu yüzden o maili attım, çok üzüldüm çünkü.

ne dediğini hatırlamadan üste çıkmaya çalışman ve hala kendini haklı görmen garip. örneğin çocuk seni evine bırakayım dediyse ve sen "sen kimsin lan" diyerek karşılık verdiysen ne olacak?

bana birisi öyle bişey dese arkama bile bakmadan yoluma devam ederdim örneğin :/ elemana saydırmadan önce keşke neler olduğunu öğrenmeyi deneseydin.

e üzülmüşsün ama üzüldüğünü belli edecek biçimde yazmamışsın ki. ayrıca bence insan sevmediği birini dahi o halde bırakmaz diyorsun, demek ki ne haldeydin allah bilir :P ya kendin gibi düşünme hiç insanları. gayet de bırakırlar, bırakmışlar da. ben de bırakırdım. 3 günlük bir insan diyorsun. daha ilk buluşmada bu hale geliyorsa, sallamıyordur bu beni vs gibisinden düşünüp uğraşmamıştır seninle, sen de bu attığın maille onu haklı çıkarmışsın. üzgünüm böyle düşünüyorum (:

benimle aynı sıçışı yapmana izin veririm eğer içkileri ortak ödeyeceksek. sonra seni o halde bırakmam ama kesinlikle ikinci bir buluşma olmaz söyleyeyim baştan.

ya sanırım ayrıntıları yazmam lazım:) önem kazanmaya başladı çünkü. utandım bu ayrıntıları yazmaya ama yazıcam:) arkadaş zaten yabancı, tesadüfen tanıştık, hoşlaştık birbirimizden. ama her halükarda bu ülkede yaşamıyor ve gidecek. beklentiler sınırlı bu yüzden. bu ilk buluşma dediğimiz şey dışarıda olacaktı aslında ama son anda "evinde kaldıım arkadaşımın d. günü var. insanlar gelecek, sen de buraya gel, buradan çıkalım" dedi. ben de kezbanlık yapmiim şimdi diye reddetmek istemedim. zaten kendisiyle görüşeceğimiz için epey heyecanlıydım, bi de arkadaşları da işin içine girince iyice titreyerek gittim, başladım votkaları yuvarlamaya yatışmak için. zaten beraber kalan 2 arkadaşı dışında da kimse yoktu bu arada. her neyse sohbet muhabbet iyi gidiyodu ama tabi ben kafayı iyice bulmaya başladım. sonra hatırladıım şey kendimizi odada bulduumuz. malum şey tabii. neden bilmiyorum ama seks işlemi sırasında canım acıdı ve durdurdum. sonra bir baktım kendisi giyinmeye başlamış "arkadaşlarımın yanına gidiyorum" diye. çok sinirlendiğimi hatırlıyorum, sinirli sinirli tepkiler vermeye başladım. o da bi kıllaştı iyice "zaten seksi de durdurdun" falan dedi. birkaç konuşma geçti aramızda, "benden ne bekliyosun?" dedim, "seks" diye cevap verdi ahaha. (çok dürüst). "sen ne bekliyosun, evlilik mi?" diyerek kezban yaptı beni. "tabii ki hayır, ama biraz daha özen gösterebilirsin. ben buraya senden hoşlandıım için geldim" falan dedim. sonrasında zar zor giyindim, ayakta duramıyordum zaten, ne bir yardım etmeye çalışmak ne bir şey, önden önden gitmeye başladı. bi taksi durdurdu, gel seni bırakıcam dedi. ben de sinir yaptıım için "ben kendim giderim" dedim. o da bastı gitti. olayın aslı budur:)

olaya kafanı takıp üzülmeye bile değmeyecek birisiymiş, saygıyı da sevgiyi de hiç mi hiç hak etmiyor, onun için üzülmeye devam ederek değerini arttırma. ileriye bak, bu olayı da öküzün birine denk gelmenin kötü bir anısı olarak hatırlarsın. sana uygun birisi olsaydı senin davranışlarının hiç birini hata olarak görmezdi.

@pitch.shifter
ikinci mesajda haksız olduumu düşündüren şey ne, onu anlamadım:)

gitmek için kalkıp hazırlanan ilk oydu, ben de tek başıma orada kalamayacağım için mecburen onunla çıktım. neyse olan oldu ve buna kafayı takmanın faydasız olduğunu biliyorum aslında. buluşmadan önce fazla anlam yüklemişim demek ki, şimdi de işin böyle boktan bi şekilde başlamadan bitmesini bi türlü kabullenemedim.

erkekler hic sevmez bu tarz benden ne bekliosun sorularini hemde sexide baltaladigin düsünülürse çocugun bu konuda terslemesi normal bence.hem ne kadar ters yapmis olsada eve birakmak konusunu gayet teklif etmis.bunu cok yazmak istemesemde daha ilk bulusmadan olay sexe geldiyse cocuk zaten seni cok ciddiye almamista olabilir bu sebeple. 1night stand mantigiyla hareket ettigin bi insani ne kadar sallarsinki?? (bu son cümle gercek olan bi durumdur alinmaca,gücenmece yok ltfn)

@berginyonbaenre
yok alınmadım, zaten birkaç gün sonra gidecek birinden fazla bişi beklemiyordum ben de. ama tek amacın seks olduğu durumlarda bile biraz özen istiyorum sanırım, olmadı diye hayvanlaşmasına ne gerek var? :)

insan değilmiş, delikanlı hiç değilmiş onun adına üzülmek yersiz. sen de umarım kısa zamanda atlatırsın ve kendini benzer bir duruma sokmazsın.

herifi rahatsız eden şey seksin olmaması değildir büyük olasılıkla. seks oluyorken sorun çıkarmandır. eğer o noktaya getirmeseydin belki o da ilk bulusmadan böyle birşey beklemeyecekti. belki dısarı cıkıp eglenecektiniz. seni tipik kararsız kadın gibi görmeye basladıgından kıl olmustur..

@eleventh american esme has met
haklı olabilirsin tabi ama gerçekten uyuzluk olsun diye durdurmadım seksi, acı hissettiğim için durdurdum. kapris gibi algılanması çok anlamsız, acıya acıya devam etsem daha anlamsız olmaz mıydı?

şanslı çocukmuş ucuz atlatmış ya oda size aşık olsaydı aman allahım düşünemiyorum.

acıyacak tabiki söks buğğ acıdığını söyleyip acıtmadan dersen daha mantıklı olurdu. çocuğu fordçu gibi itip kakarsan heralde giyinir gider.

@fukka
o da size aşık olsaydı derken? aşık falan değilim, okuduğunu algılama problemin mi var? fazlaca etkilenmiştim çocuktan, o kadar. şimdi de böyle tatsız bir deneyimi atlatmakta zorlanıyorum, bu kadar basit.

*titreyerek yanına gitmek*, *votkaları yuvarlamak*

aşık olmak kötü birşey mi? ayıplanacak tu kaka yapılcak birşey mi? aşık olduğunuzu söyleyip rahatlamak yerine bu inkar niye.

uçmak varken yürümek niye a kuzum

tabii ki ayıp değil ama sadece bir kere görülmüş birine aşık olunacağına inanmıyorum. fazlaca beğenme, etkilenme olabilir benim aşk tanımıma göre. ayrıca şanslı çocukmuş falan demen bana nasıl hissettiriyor sence?

e bu durumdaki şanslı kafası ağrımayan kim şanlı çocuk değil mi?

e peki kafaya takan canı sıkılan fazla içip beyin hücrelerinin toplu intiharına sebep olan kim sen şanssız çocuk olmuyor musun?

o açıdan bakarsan evet ama o cümleyi öle bi yazdın ki "şanslı çocukmuş ucuz atlatmış ya oda size aşık olsaydı aman allahım düşünemiyorum" kendimi çok kötü hissettim:) keşke o da benden bu kadar etkilenmiş olsaydı da, belki o şekilde davranmaz, ya da sonra arar durumu düzeltmeye çalışırdı. neyse, hayırlısı diyelim.

şu noktadan sonra kazanılacak kaybedilecek bişey kalmamış. adam zaten ydışına gidiyor. uzun vadeli duygusal bir beklentiside yok.

kendini rahatlatmak isiyorsan eğer şöyle düşünebilirsin. senin hatan çok sarhoş olmak, onun hatası öküz gibi davranmak. üstüne bir de kültür ve bakış açısı farkı eklenince işler iyice karışmış.

o vakit yapılması gereken bir dahaki sefere bu kadar sarhoş olmayıp. hayatta hiçkimseyi gözünde büyütmemek.

tabiki acıya acıya devam etmek gibi bir zorunluluğunun yok, ama erkekler genelde söyle bir mantık yürürtür belki farkında bile olmadan: "eve geldi, yakınlasmaya basladık, demekki o da istiyor, tipik türk kızı gibi naz da yapmıyor, muhtemelen tecrübeli de, oh ne güzel bir gece geciricez" derken senin durdurduğunu görürse rahatsız olur. eğer senden tek beklentisi seksse (bu seninle alakalı olmayabilir bile, mesela kız arkadasından kotu ayrılmıstır, bir süre kadınlara güveni yoktur vs..) bu beklenti karsılanmayınca "öf hem bu noktaya kadar geldi hem de acıdı macıdı diye işi yokuşa sürüyor" diyip sıtkı sıyrılabilir. bir de bu düşüncelerin mantıktan uzak heyecan dolu ve ereksiyon halindeyken aklından geçtiğini düşün.. sen suçlu değilsin de böyle olaylarda her zaman olduğu gibi zaman suçlu mekan suçlu vs..

bir de orpheus'un yazdığını sonradan okudum. cok haklı. kültür farkı da önemli. sokakta gördüğümüz ve hayvan dediğimiz (sözlükte de itin götüne sokulan)türk erkeği değil de okumuş ve görmüş geçirmiş (no pun intented ahaha:)) olanları cok anlayışlı davranıyorlar kadınlara pozitif ayrımcılık kanlarına işlediğinden, işbu nedenle bazen avrupalı erkek cok öküz gelebiliyor. yani yukarıda dediğim gibi, yanlış mekan yanlış zaman ve hatta belki yanlış insan..

cevap soruda gizli.

1. bi daha gormeyecen
2. herif harbi okuzdu. hos vakit gecirmek degil, kelimenin tam manasiyla "ciftlesmek" istiyodu.
3. attigin mesaja cevap vermeye bile tenezzul etmedi.
4. kafana o kadar takmis olmana ragmen, ust beynin (yani beyninin frontal lobunun korteksi) sana diyo ki, "sacmaliyosun" ve o yuzden oturup bu soruyu yaziyosun bizlere.
5. sen duyarli ve ince bi insan oldugun icin, one night stand olsa bile, duygularin tavan yapti. ama gel gor ki karsinda hakiki bi hayvan vardi. isler orada ters gitti.
6. bundan sonra da bunu dusunmeye devam et ama "mind set"ini degistirerek, bu yazdiklarim esliginde dusun. bu sana guzel bi tecrube olsun. (ders demiyorum bak, tecrube diyorum, cunku ben bu olan bitende senin bi hatani goremedim). mesela birine ilgi duydugunda, once, erken algi sistemlerin, onun okuz olup olmadigini incelesin, isler yataga kadar gitmeden daha. isler ilerlerse diye tedbir olarak yaninda jel filan bulundur. (belki de herif sen daha hazir hale gelmeden saldirdigi icin canin acidi, Allah bilir, o detaylari hatirlayamayacak kadar dumanliydi kafan)
7. kendini suclama egiliminde olan yer, alt beynin. ust beynin bunun sacma oldugunu biliyo ve bu soruyu yazdiriyo duyuruya. Sonunda bu catismadan ust beynin galip gelecek ve sen bunu asacaksin. Ille de sallaman gerekmiyo. Alt beyin, ust beyin ayriminda daha fazla bilgi edinmek istersen, Daniel Goleman'in Duygusal Zeka kitabini tavsiye ederim.

Sonuc: Sen hatali degilsin, ayiplanacak, uzulunecek, utanilacak, pisman olunacak bi sey yapmadin.

Bonus: Alkol serebrotoksiktir. Yani dogrudan noronlari (beyin hucrelerini) oldurur. Alkolden ayakta duramayacak kadar etkilenmis olmak, akut alkol entoksikasyonuna giris asamasidir. Konumuzla ne alakasi var bunun? Sen olaydan sonra kafani toplayip, mantik yurutup, akil yurutup hadiseyi rasyonalize etmeye calisiyosun ya, orada hala alkolun etkisi var. Yanlis anlama olmasin, tamam olay gecti gitti, senin sarhoslugun da gecti ama, uzerinde mantik yurutmen gereken verilerin tamami diske kayitli degil. Yer yer bosluklar var, bad sectorler var diskte. Dolayisiyla akil yurutmen, saglikli bir durum muhakemesi yapabilmen zor oluyo. Ah gozunu sevdigimin neuroscience'i be!

sirf kezban demesinler diye kralice kezban durumuna dusmek bu olsa gerek :)
ama alinma sakin bu yazdigima , onunla oyle bir ortamda bulusmanin sonunun nereye gidecegini iyi kotu tahmin etmissindir, hazir degilsen neden gittin ki ya da neden o kadar ictin, keske en basta kezbanlik yapip disarda bulussaydin en azindan rahatlardin biraz, geceniz de farkli biterdi belki.

bir de yabancılarla türkler bir değil. türkler ayıp ettiğini anlar bir süre sonra ama yabancı herif o mesajı aldığında kesinlikle "aa manyak mı ne? sordum seni bırakıyım mı diye hayır dedi, şimdi bu mesaj ne ki??!!" diye düşünmüştür.

toolların yerlerini kast ediyorsan window dan workspace> default veya basic seçerek sıfırlayabilirsin.

edit den preset manager girip eklediğin brushları patternleri diğer ıvır zıvırları silebilirsin.

yeni gibi oldu işte.

ilk anda cekmek gerekiyor. buz bulunuyorsa buzla bir sure temas ettirdikten sonra duz durmasini saglayacak sekilde sarmak.
sonralari ise ben bengay ile ovup atel takiyorum. yetinmezsem sariyorum bir guzel.

simdiye kadar onlarca defa gelmistir, hic doktora gitmedim. genelde en gec 1 ay icinde tamamen geciyor. 2 hafta icinde sorun yaratmayacak hale geliyor.

iki kere basima geldi. Kaleciydim ondan olsa gerek.

ilkinde cok canim yandi ama erkeklige laf surdurmeyelim dedim 5 dakka daha maca devam ettim. sonra dayanamadim ciktim buzlu su icinde beklettim. 3 gun falan elimi ne zaman buzlu sudan cikarsam bir agri yanma hissetmistim. 3-4 haftaya agri azaldi ama sisen parmak inince gordum ki parmak yamuk.

yani orta parmagim kirilmis ve yanlis kaynamisti ben soguk su disinda mudahalede bulunmayinca.

ikincisi de gecen sene oldu ayni sekilde. bu sefer aninda hastaneye gittim, cikan parmagi taktilar. 2-3 haftaya gecer dediler. 2 ay oldu hala eskisi gibi oynatamiyordum. baska bi doktora gittim, benim devlet hastanesinde cekilen rontgenlerden bisi anlasilmadigini soyleyip bir daha rontgen cekti. meger serce parmagimdaki 3 kemikten ortadakinin ucu kirilmis araya girmis vesaire. 10 yillik gitar calan biri olarak bir anda serce parmagimi kullanamaz hale geldim.

kisacasi diyecegim sudur ki. hakkaten ufak bir darbe olduguna eminsen gitme doktora falan dedikleri gibi krem agri kesici ile bir kac gun takil. ama ortalama veya ustu bir agri ise bile direk doktora gitmeni oneririm. bok yoluna sagligindan olma derim

baş parmağıma gelmişti benim zamanında.. doktor kemiğin çatladığını söylemişti.. 1 hafta falan sargıyla dolanmıştım.. 2-3 ay sonra aynı parmağın üstüne düşmüştüm yanlış hatırlamıyosam aynı yerden tekrar çatlamıştı.. ama krem+sargı vermişti sadece doktor amca:)
doktora gitmek her durumda en mantıklısı.. çünkü "kırıldıysa duramazsın olm" olayı yalan:)

evet çok az acıma olduğu halde kırılmış olabilir. parmağı oynatırsın sağlam lan bu dersin ama çatlamış veya kırılmış olabilir. acile gidip röntgen çekerler 2dk da hemen pansuman yaptırırsın. mutlu mesut dönersin eve.

geçen hafta aynı şekilde benim de parmagıma top geldı. şişti, morardı. gittim doktora, parmak çatlamış (:

Mathematica adlı program bu işi yapıyor iye hatırlıyorum

autocade atip, ustunden azicik cizilerek hesaplanip, oran bulunabilir.

autocadde yapılır
daire falansa hele çapı girilir çizilir en iyi onda yapılır yani.

autocad bilmiyorsan veya yoksa.

yapamazsın ama rullers'ı açıp (ctrl+r) cetvel hesabı yapıp info penceresinden (F8) ölçülere bakıp hesaplayabilirsin. hatta illustrator varsa orda yaparsan daha net sonuçlar elde edersin.

gecenlerde arkadasım garanti bankasından aldı.5000 tl .eline 4500 geçti. 5800 olarak geri ödeyecek. ayda 161 tl * 36 ay şeklinde.

evet bonusun kampanyası vardı en fiyatı o çekiyodu

teb den al. şu an için en iyisi o.

valla hiç alma daha iyi aslında. götü boklu banka çalışanlarının afrasını tafrasını çekeceğine para biriktir.

haklısın fukka en sağlamı

te allaaam ya :D

ne var kardeşim alla alla :)

harika

güzel olmuş, ödev miydi, canın mı çok sıkıldı :)

binan alt kısmı biraz aceleye gelmiş gibi.

layer üstüne koyarak çizilseydi daha iyiydi. öyle olduğu halde mi böyle oldu acaba.

stock sitelerine ekleyebilirsin. işe yarar.

burda ne işin var? :)

kendimi geliştirmek için çizmiştim.belki güzel şeyler söylersiniz diye paylaşayım dedim.yorumlarınız için teşekkürler.

evet alt tarafları aceleye geldi.ayrıca sol tarafta ki balkonlarıda çizmedim 1 küsür saat o sağdaki balkonlarla uğraştım.maalesef hayalgücüm o kadar kuvvetli değil.en alttaki resimde göreceğiniz üzere başka bir resimden kopyalarak yaptıum..fukka'nın dediği gibi alt layer'a orj. i koyup movie klip'le brightness düşürdüm sonra onun üzerine çizdim.

çok başarılısın ama perspektif ve detay hataların var. çizdiğin resimler için de en önemli şey perspektif olduğuna göre biraz daha geliştirmelisin.
şöyle söyliim
ikinci resimde üst çatı ile alt çatı aynı perspektifte durmuyor. ölçersen sen de fark edeceksin. soldaki pencere yanı kolonda ince bir hatan var. biraz daha incele olur mu? çok iyisin bence devam et mutlaka.

kediebesi tşkler.itiraf etmeliyim ki flashdan başka program bilmiyorum ve bu ilk çizimimdi.acaba başka bir program(mesela illustrate) öğrenip çizimlerimi ordan geliştiriim mi? bide bir sorum olacak.şimdi böyle kopya çizmek iyide olayın içine hayal gücü, yaratıcılık girmediği sürece bu yaptıklarımın bana bir faydası olmaz dimi?

perspektif çizgilerinden faydalanabilirsin. hangi program bunun için daha iyidir bilemiyorum. teknik çizim çok daha kolay ama işin temelidir. tüm büyük ressamlar taklitle başlamıştır, taklit sorun değil. tekniği kavrayınca yaratıcılığın akacaktır. önemli olan gözlem. iyi gözle. çizmek üzere bak. 3. boyutu da unutma hiç :) içinden gelen şeyleri yapmanın her zaman bir faydası vardır. ümitsizliğe kapılıp çalışmaktan kaçınma, en önemlisi pratik.
kolay gelsin. :)
cesaretlendirilecek kadar yeteneklisin. :)
ustalarla çalışmalısın bence. onların çırağı olmaya çalış, ustaların resimlerini alıcı gözle incele.

hocam sorma yaa 5 saatdemi ne yaptım.senin verdiğin linklerdeki olayı anlamadım:( tam olarak farkları söylersen anlarım.şu an sabancının ikizlerini çiziyorum bugün bitirebilirsem gene paylaşırım..çizimim gelişsin diye böyle kasıyorum.şu fotoşop ve illustürator dünyasına adım atmalıyım..

can sıkıntısı nelere kadir :)

ben sketch-up kullanıyorum(evet, can sıkıntısından). Sen de üç boyutlu modellemeler yap, hem kolay, hem bedava

Size, bisikletinize, trafiğe bağlı olarak 10 dakika ile yarım saat arası sürer gibi. Aman çok dikkatli olun, memleket bisikletli insana alışık değil, mazallah...

oluyor çok güzel oluyor pek güzel oluyor.

bu sıcaklarda duş şart aslında 6,5 km sürme hızınıza göre değişir. ama yormayacak uzaklık çok kısa mesafe ( tabi bana göre ) eğer duş alamıyorsanız çantaya kıyafetleri doldurup üstünüzü değişin.

ben 8km yi 20 - 25 dakikada alıyorum mesafe baya duz yer yer gozle anlasılmayacak yokuslar var. kıyafet işi de iş yerinde esofman giyebildiğim iiçin sorun olmuyor.

bence istanbul için fazla iyi niyetli bir yaklaşım bisikletle işe gitmek. özellikle belirttiğiniz muhitlerde. umarım trafik sıkıntısı yaşamadan gidersiniz.

www.realage.com.tr

surda sebepleri falan anlatilmaya calisilmis. onlardan biri olabilir mi acaba?

normal, korkulacak bir şey değil. gün içinde bol bol konuşturun, anlattırın. gece dinlensin.

adamda yazık muhabbet kuşu gibi olmuş. konuşturun felan karizma yerlerde.

kusura bakma ama sevgilin bir odun. evlenmeden once iki kere degil, yirmi kere dusun.

Sizce hakli miyim? soruna cevap:

Evet haklisin.

7sinde neyse 70inde de o olacaktır. 3 yılda bu kadar bunalmışsınız, sizce bir ömür geçer mi?

okurken çok güldüm vallahi. sanki eğlence olsun gibi yazmışsınız :)

omur gecer mı bununla be? ayrıl... ben okurken bunaldım kendisinden. hadi hediye neyse de kuaför olayı kotu yani... sen kibar o kaba sen bakımlı o magaraadamı yurumez bu ılıskı...

bence hikayedeki erkek sensin ve sevgilinin seni terk edip etmeyeceğini merak ettiğin için bizi kullanıyosun :p

Şaka mı bu yazdıklarınız? Cidden inanılır gibi değil. 3 sene emeğiniz var tabi kolay değil ama bu adam şaka gibi. Daha evlenmeden bu kadar şaşırtıcı özelliği varsa evlendikten sonra ortak yaşam da ne gibi özellikleri çıkacaktır çok merak ediyorum.

Karar almak zor olsa da korkmayın bence hayatta alternatifler çok merak etmeyin biri giderse biri gelir.

Senin yerine Angeline Jolie veya bir top model olsaydı yine bu şekilde mi davranırdı ?

şaka değil gerçekten. bu yaptıklarının iyi mi kötü mü olduğuna tek başıma karar veremiyorum kime anlatsam iyi çocuk herkesin bir kusuru vardır idare et gibi yaklaşıyor ya da kendisiyle bunları konuşsam tepkisiz kalıyor anlamıyor anlamak istemiyor. ben onun parasının miktarını sorgulamıyorum ama bi insan illa pahalı hediye almak zorunda değil di mi ne bileyim sevdiğimm bi yazarın kitabını alsın mesela işporta mal alacağına.

@chaud, evet eminim benim yerime başkası olsa da aynı şekilde davranıcaktı. hayatı boyunca bi daha benden daha iyi birini bulabileceğini sanmıyorum.

@witcher, yok hep saçları uzun ucları kırık kırık bazen kendisi kesiyormuş uçlarından (sacları dalgalı)ama bakımsız görünüyor. bi de ben neden kuaföre gideyim neden süsleneyim kızlar süslenir diyip duruyor delircem.

Bu soruya düzgün cevap almak için erkek arkadaşınızın yaşı çok önemli bir etken olurdu.
25+ ise at çöpe gitsin. Değilse büyüyünce geçer.
Edit: Yok vazgeçtim, ilişkinizin sonlanmasında bir etkim olsun istemiyorum.

1) Hediye konusunu şahsen önemli bulmuyorum, sizin için önemli göründüğünden ilgili şahısla sürekli sorun yaşamanız muhtemel.

2) Cimrilik iyi bir özellik değil ama kasıtla yapılabileceğine ihtimal vermiyorum, yani hesaplayarak değil kendiliğinden yapıyordur bu hareketleri, huyu öyledir belki. Öte yandan huy çıkar can çıkmaz.

3) İlgili şahsın cimrilikten ziyade, hediye konusunda farklı düşündüğünü ve bunu ima etmek için size bir mesaj vermek üzere hareket ediyor olabileceğini düşünüyorum. Tabii onu tanıyan sizsiniz, benimkiler sadece hariçten gazel.

4) Bakımlı olmak, had safhada değilse de asgari ölçüde bakımlı olmak yani, önemli. Ama bu da can çıkar huy çıkmaz kategorisinden. Acaba sizi test mi ediyor? Yoksa uyuz edip uzaklaşmanızı mı istiyor? Yine atıyorum kafadan tabii, sadece fikir; ciddiye almayabilirsiniz şahsı ve ilişkinizi bildiğinizden.

5) Bahsettiğiniz meseleler dışında ilişkinizin nasıl gittiği de önemli bence. Sizi birlikte tutan sizce ne? Buna anlamlı bir cevap verebiliyorsanız gerisi önemsiz.

benim bildiğim pokemon falan erkek çocuklarına hitap eder o nedir ya sana bu yaşta hemde bayansın al pokemon dalga geçer gibi. işin zor bir anlık duygusallıkla nikah masasında evet dersin sonra bir ömür evet demen gereken zamanlarda kafanı sallayarak idare edersin( o derece nefret yani) işin çok çok zor umarım her şey düzelir ama düzelmez yani sen bana bakma.

cimri bu cimri, evlendikten sonra 20 tl den pahalı çanta aldırmaz sana. kaç kaç!

adam artık bırak be kadın işime gücüme bakiyim demek istiyor siz hala aşktasınız sevgidesiniz yahu.

haydarpasadan tren mantıklı degil. belediye otobusunu kullanmalisin ekonomik olmasi icin.

sayet treni kullandin diyelim. guzelyali yada pendikte inip taksiye binebilirsin. takside yaklasik 15 lira yazar.

belediye otobusu var. double billettes.
eminonu iskelesinin hemen yandan kalkar.

eminönünden kalkan daha bi işime yarar.kaç saatte gider acep?bide kadıköyden e10 varmış sanırsam havaalanına giden.

www.iett.gov.tr

budur.

e10

e10. hemi de sabahlara kadar:D

e10-yada havaş!!

:D

sabaha kadar e10, dumtısss!

saatte bir kalkıyor dikkat e10lara gelme.

kanımca euro'daki 10 kuruşluk bir değişim şu haftalarda dramatik bir değişim olacaktır. dolayısı ile 100-120 lira kazanmanız veya kaybetme ihtimaliniz pek gözükmüyor. kredi kartı borcunuzu ödemeniz sizi daha rahat hissettirir, "şu bikaç günü euro 100 lira getirecek diye bekledim" sorusu ile canınızı sıkmazsınız hem.

kredi kartının faizleri 1000 euroyu bekletip elde edeceğin üç beş liradan daha hızlı büyür.

için rahat olsun dahada düşecek , makro hedef 1 dolar 1 euro tadında donmekte piyasada taa parite 1.50 lere tırmanırken bıle soylenen buydu.. kısa vadede pek bisey gelmeyecektır uzun vadede gelısmeler etkılı olacak ama bunda bıle dusecegı tahmını daha agır basmakta..

kredı kartı borcunu ode kurtul

kesinlikle hemen boz. kısa ve orta vadede türk lirasında pozisyon almak en rasyonel hareket olur.

p.s. kredi karti borcuna yatir kalaninida arkadaslarindan borc alip kapa ama mutlaka kapa...

dolar bozdurdum borcu ödedim hala borcum var.

özetle borcu öde bugünün borcunu yarına bırakma.

murat bardakçıyı fazla izleme. pelin batu da aynı dertten muzdarip.

@2 beyler adam haklı! başka önerisi olan?

olur öyle.

valla %99 stres mtres bilidigin seyler iste. ya da mekanik bi$i mesela bel/boyun fitigi gibi... bir-iki hafta bekle, cok takarsan da noro$irurji denen bolume git.

Birsey olmuyor bende de uykuya dalmadan once falan oluyor bazen ama yorgunlukla alakali, yani ben de o sekil.

12 yaşındayken üç haftalığına ingiltere'ye yollamışlardı pederle valide beni, ingilizce eğitimi muhabbetleri... orda evinde kaldığım insanlar üç hafta boyunca her sabah ben ve ev arkadaşıma kahvaltı olarak bir kase sütlü gevrek, üzerine iki dilim kızarmış ve üzerine tereyağı sürülmüş ekmek, bir kayısı kıvamında haşlanmış yumurta, bir bardak da portakal suyu veriyorlardı. açıkçası ömrümde ilk ve son kez düzenli mısır gevreğini o dönemde tükettim ve hala daha diyebilirim ki şahane oluyor.

valla bende periyodik olarak 4 kere 2 hafta boyunca diyet mısır gevreği + süt tükettim sabahları..valla diet olmasaydı katlanamazdım...insan, peynir-zeytin-yumurta-biber-domates-sucuk vs..'yi çok özlüyor...talaş yiyor gibiydim.kahvaltının cool yönlerinden biri yedikten sonra tadının damakta kalması veya hem yerken hem yedikten sonra hafif bir keyif vermesidir..mallesef bu hedeler bu keyfi öldürüyor..

illaa sağlıklı, diet bişeyler arıyorsun.favorimi söyliyim.

altın ekmek + peynir zeytin....ımmmm dilışışşşşşşşş.

bence: olmayan kahvaltı keyfi, kalmayan damak zevki. çok sevilen bişiy diyilse ne gerek var?

yaz geldiğinden popoların küçülmesi gerektiği aklımıza geliyor.

fiyat aralığını söylersen ona göre daha uygun tavsiyeler gelebilir. bir de peşinen söylemiş olayım çin mallarından uzak dur. anladığım kadarıyla motosiklet deneyiminiz yok. sıfır yerine 2. eli öneririm.

sağol @ justathought

5.000 tl ye kadar alınabibilir; ama 3.000-4.000 arası çok daha uygun.

o fiyatlara ancak çinli bulabilirsin. ilk deneyim ise zaten düşük hacimli bir motor alırsın 125 150 250 gibi. 1 sene kullanıp yükseltmeye gidersin gibi gibi.

düşük fiyata ikinci el çinli bile alabilirsin. kanuni tiger var junlin var.

ama belki araştırırsan yüksek kilometre yapmış eski model yamaha da bulabilirsin.

sahibinden.com da bak bakalım.

nası bişey istediğini az çok biliyorum. hem hacimli hem gösterişli olsun hem de chopper gibi görünsün... ben de ilk motorumu alırken böyle düşünüyordum. ama gel dön bu yanlıştan. yolların halini, dağlık bölgelerin, yükseltilerin çok olduüunu düşününce türkiye'de kullanılabilecek en uygun motorlar cross/enduro lar.
senin bütçene en uygun motorlar xl 200, nx 400 falcon vs. 2. el seçenekleri. hatta biraz zorlayıp sezon dışı olmak şartıyla f600, kle 500 bile bulabilirsin(bunların hiçbiri cruiser değil)illa 0 olsun diyorsan o fiyatlara ancak çin motorlar alırsın ve inan bana kısa bir süre sonra pişman olursun. ayrıca 0 motorun bakımı dikkat, tecrübe ve bütçe ister.
(3000-4000 civarlarında cbf 150 'ler var bi de. onu da tavsiye ederim. hiç kullanmadım ama eğer bi motoru kuryeler kullanıyorsa o motor sağlamdır)
son bir tevsiye motosiklet almak için kötü bi zaman. sezon açılmış durumda ve fiyatlar min. 1000 lira artmıştır. kışa doğru almak daha mantıklı.

surekli aynı yere bakıcna goz kasları fln yoruluyor normal olagan.

o tuşlar az yalama olmamıştı vay anasını hala var demek.

Lcd ile alakası olacağını sanmıyorum, gözün normal yorulması olursa olur

@fukka
BİM bundan 1-2 ay önce sattı bunlardan ben de aldım

şu anda göz grup optik mağazalarında kampanya var. 99 - 169 - 199 diye 3 fiyat yapmışlar geçen sezonun gözlüklerini. 199 olan grupta armani bile var açıkçası.

biz bursa'da aldık ama bence istanbul'da da aynıdır. bir göz atmanızda fayda var.

Ben avcılardan sıradan bir gözlükçüden 50 Lira'ya aldım geçenlerde. Gayette memnunum. O yüzden çok fazla para vermene gerek yok. Uygun fiyata gayet güzel gözlükler bulabilirsin. Yeter ki biraz ara.

acımız büyük gözlüklerinden olmasın. ufak camlı ince çerçeve yakışır gibi.

atasun optiklerde de 99-199-299 kampanyası var, mesela güzel raybanler vardı 99 ve 199'a. 6 ya da 10 taksit yapıyorlarmış, cevahirin yanında ve kanyonda var birer atasun ama diğper şubeleri bilmiyorum, internette yazıyordur muhtemelen.

Dogubank a git orada OScar marka gozluklerden bul 100 tl ye daha once hic gunes gozlugu kullanmadiysan deneme mahiyetinde orta kalitede guzel bir gozluktur, degisik sekillerinden mevcut orada gozlukculer katinda

skyfire

browser'ın proxy ayarlarına pac.byterelay.com yazabilir youtube'a girebilirsin diye düşünüyorum.

flash evet skyfire

Ben! Gerçi daha 7 ay oldu başlayalı ama ben çok zevk alıyorum. O yüzden zaten akşam 7'lere kadar kalıyorum her gün.. Ama bence bunda esas etken, benim çalışırken patronumun veya bir şirketin yararına değil, kendi yararıma çalışıyor olmam. Bence anahtar nokta bu. Yaptığın işten kendin de yarar görmen, yani para kazanmak dışında. Bu da ancak kendi işini kendin kurduysan veya akademik hayatta ilerleme gayesindeysen olabilir sanıyorum.. Başka birşey aklıma gelmiyor..

işimi seviyorum, kariyerimde bir basamak daha yukarı zıplayabilirsem hele iş konusunda benden mutlusu yok..

kendini yaptığın her iş için onaylanmak zorunda hissediyorsan, yaptığın bütün çalışmanın bir "şimdi şuna odaklanalım, onunla ilgilenecem ben" diyen supervisor, yönetici,vb. kişi tarafından çöpe atıldığını, ihmal edildiğini görüyorsan çalışmak istemeyebilirsin. dolayısıyla kendi işine yarayacak notları almaya, iş ortamından gerekli bilgi ve iletişim alt yapısını ilerlemeye bakmalısın.
şirketin sektörü ile ilgili paralel firma tanışmaları, sergisi, fuarı varsa oralara bakma, bir şekilde kendini kendi yaptıklarınla göstermek ve ileride böyle çalışmak istiyorsan bulunduğun noktadan en iyi verimi almalısın.projeni yöneten beğenmeyebilir, çöpe atabilir ama sen atma. 1 yıl sonra kurcalarken belki zamana göre bir update / upgrade yaparsın işine yarayacak bir hal alır?

işimi seviyorum. kazancım bazen neredeyse çok çalışmadığım halde çok olurken bazen kendimi yırtsam bile az oluyor. ve işimde hala ilerleme noktasındayım ve bu ilerlemenin sınırı yok zaten. 4 yıldır bu işlerle meşgulüm 20 yaşındayım henüz bi an ama off yeter artık ya demedim( ki aşırı zorluklar çektiğim oluyor ve katlanılmaz şeyler oluyor ama önemli olan sizin iradeniz ve katlanabilme gücünüz bi yerde)
en önemli şey ise okulun sandığınız kadar büyük bir etken olmaması. evet boğaziçi bitirmek önemli ve prestijli fakat tecrübe ve kişisel gelişim ve öngörü gibi pek çok nitelik aranıyor bitirdiğiniz okuldan ziyade. bilhassa iyi okul bitirince iyi bi iş sahibi olacağını sanan insanlar beni bir hayli güldürüyorlar zira iş hayatını gerçek anlamda görmediklerini bağıra bağıra belli ediyorlar :).

son olarak bu tarz depresif başlıkları açmaya devam ederek ( bi başlığınızı daha hatırlıyorum) kendinizi bi yerlere getiremezsiniz. mutlu ve başarılı olmaya siz bu kadar derecede umutsuzken biz ne desek boş olacak, fakat gördüğünüz gibi işini seven ve kazancı yüksek olan bi sürü insan daha şimdiden yazmış bile.

işimi sevmiyorum.

satış danışmanıyım. size şimdiki işimde aldığım rakamı söylesem götünüzle gülersiniz. daha öncekinde de pek kayda değer bir durum yoktu. işimde ilerlemem kendimden, ruhumdan, yaşamımdan fazlasıyla ödün vermeme bağlı. vermeyeceğim.

kullanılıyorsam benimde yeri geldiğinde, daha iyisini bulduğumda veya bulana kadar onları kullanmaya hakkım var.

ha şu da var. vicdanım rahat. bana verdiklerinin karşılığını fazlasıyla veriyorum. asıl mesele de burada zaten. sorulduğu zaman evet çalışkan dürüst adamdır derler. ama iş karşılık istemee geldiğinde veya en ufak bir hata yaptığınızda başınıza kakılacak bir mesele çıkabiliyor.

sokayım işlere diyorum çoğu zaman.

Tabiki de işimi sevmiyordum !!!

4 yıl üniversite 2 yıl master sonrasında okuduğum, dirsek çürüttüğüm eğitimimin dışında bambaşka bir alanda işe başlamıştım. Dünyanın 44 ülkesinde faaliyet gösteren çok uluslu ve kurumsal bir firmada...
Bir sabah uyandım işe gidiyorken, sürekli aklımdan, gözlerimin önünden şu cümle geçti. ''Kendi kaderini yaz'' akabinde şirkete girdiğim gibi masama oturdum istifa mektubumu yazdım...Altına da afilli bir imza attım... İnsan kaynaklarına teslim ettim... Bir sigara içtim, sigaramdan her nefes çekişte o cümle geliyordu gözlerimin önüne...
Başarmıştım belki de kaybetmiştim...Ama beni mutlu eden, kendim için bir şey yapmıştım...İstifa etmiştim...

aslında hazır böyle bir konu bulmuşken içimi döküp rahatlamak istiyorum müsadenizle.

bendeniz liseden sonra 4 sene migrosta çalıştım. üniversiteyi açıktan okumaya gayret ettim. pek başarılı olduğum söylenemez. 4 senenin sonunda hala işimde bir rütbem olmadığı için askere gittim.

sonrasında gömlek firmasında çalıştım. bir şubesine müdür yaptılar beni. ama ne müdürlük! tam 1 ay boyunca izinsiz sabah 10 akşam 10 olmak üzere alışveriş merkezinde çalıştım. ulen parası iyi olsa çalışılır kabul. ama kardeşim 700 tl ye yaptım bu işi. herşey yolunda götümüzdeki kazıkla mutluyken beni işe referans gösteren arkadaşımı patron özel ofisine çağırıp bir güzel tartakladı. sebep mağaza açığı. açığın tutarı 500 tl. zorla istifa imzalattılar. mahkemeleri sürüyor (merak edene firma ismini özelden atarım). hal böyleyken benim orada durmam kendime yediremediğim bir durum oldu ve istifa ettim.

günler geçti ve ben bir ayakkabı firmasında işe başladım. oraya 2 senemi verdim ve işimde bir yerlere gelemedim. bakın takıldığım mesele şu. çalışmamı, satışlarımı efendi oluşumu tepedekiler beğeniyor. ben göz yumuyorum herşeye. fazla çalışma saatlerine ses çıkarmıyorum. gerektiğinde sabahlıyoruz hep beraber ama benim bir işim düşünce karşılığını alamıyorum. ne fazla mesai ücreti ne de başka birşey. satışlardan iyi para kazandım eyvallah. lakin sadece tek mağazası bayramda aylık 1 trilyon ciro yapan bir firma cozuttu ve çalışanların primlerinde kesinti yapma yoluna gitti. kriz dönemi tasarrufuymuş. hade len!

ilk fırsatta sigorta firmasından teklif alıp işe başladım. kabul edersiniz ki sigorta satmak ve insanları ikna etmek zor bir mesele. ben bu işte başarılı olamadım. 1 ay boyunca hiç satış yapamadım. anladım ki elle hissedilebilir birşeyi satmak (ayakkabı gibi) insanları geleceği için para ayırmaya (bireysel emeklilik ve sigorta) ikna etmekten kolay birşeymiş. ilk zamanlar motivasyon dolduran müdürümüz satmadan gelme laflarıyla iğnelemeye başlayınca bir gün ofisten çıkıp satış yapamayarak eve gittim.çayımı demleyip istifa mektubu hazırladım.

3 ay boşta kaldım. koca bir üç ay. şimdi başka bir ayakkabı firmasında işe başladım. maaşımı yazıyorum sıkı durun!

450 tl!

450 tl olan maaşımla artı prim alıcam bu ay. primde mağaza cirosunun kdv sini düşüp 1000/4 oranında para getirisi. yani;

mağaza ortalama 80 - 100 milyar ciro yapıyorsa biz 80 diyelim buna;

73,6 kdv siz. bunun binde dördü ;

300 lira para demek. maaşla etti 750 toplamda. ben haftanın 3 veya 4 günü sabah 10 akşam 10 çalışıyorum. bayram yok resmi tatil yok. bu tip işyerleri mesai ücreti vermiyor (esnek çalışma saatleri).

vay babam vay. durup bir düşüneyim. hmm. boşta kalmaktan iyidir.

işimi seviyor muyum?

nefret ediyorum.

hazır başladım bir de erkek kardeşimden örnek vereyim size. kızkardeşimde var. kardeşlik güzel. üç çocuğuz :)

erkek kardeşim okulu sevmedi. okuldan kaçıp birsürü sokak köpeğine beni kovalattığını bilirim. ortaokulda sigaraya başladı. okulu orta 2 de bıraktı.o zamanlar piçti. hala da öyle.

neyse.

bizimki rahmetli pedere okumucam ben dedi. babamda aklı başına gelir diye rot balans ustasının yanına topkapı sanayi sitesine verdi. kardeşim pederin restini gördü. bir hafta sızlandı ama haftanın sonunda eline para geçince yüzünde güller açtı. şimdi mi?

askerden sonra biriyle tanıştı. adamın brigstone lastik ve jant dükkanı var. gel demiş kardeşime hunter marka rot balans cihazı alıcam. dükkanın yanı boş. alet edevat dükkanın durumu hazır ben anlamam. sen başında dur kazancımız yarı yarıya.

rot balans ücreti 40 lira. günde en kötü ihtimalle 2 araba geliyor istanbul un yolları malum. kaldı ki bunun far ayarı var, jant düzeltmesi var.

maaşallah bizimki parasız gezmiyor. 3 ay boyunca kardeşim hergün cebime sigaramı aldı. harçlık verdi. sabah 8 de gidiyor. akşam 6 paydos. cumartesi öğlene kadar çalışıyor. pazar tatil.

işini seviyor mu?

az önce sordum. sevmesem yapar mıyım lan dedi.

öncelikle şunu söyleyeyim neden hep aynı mantık düşünüyoruz ki bir işe girmek ve para kazanmak sevdiğin işi yapmak ama yine bir başkasının şirketinde veya işinde her neyse. ya kendi işimi kurayım kendi işimi yapayım mantığı yok mu? çok baba bir şirkette finans da çalıştım biraz sabır gösterseydim hani şu rapor hazırlayan üst düzey yöneticilere sunan onlarla toplantılara giren adamlardan olacaktım belki de üst düzey yönetici ama tartmadı bünye fare gibi hissettim kendimi sabah gir plazaya akşam çık. bazen daralıyorum 10 dakika dışarda gezsem açılacam yani kafa dağılacak ama birinin git "10 dakika sonra gel" demesi ile aynı olmuyor benim on dakika. çok düşük sermaye ile kurulabilecek çok iş var illa üni mezunu olmaya gerek yok bende üni mezunuyum ama bu devirde para etmiyor etmeyecekte. her şey para değil ben önce ki işimde aldığım paranın 3 de birinden daha az paraya çalışıyorum şuan. belki aranızdan salak diyenler çıkacak ama o zaman ki mutsuzluğumu hatırladıkça şimdi gülümsüyorum. herkes bana imrenirken ( çevremdeki ve üni den arkadaşlar) ben nefretler içindeydim. arkadaşlarım şirketin herhangi bir şubesinde çalışmaya bile razıyken ben genel müdürlükteydim düşünün artık. mesleğimi pek sevdiğim söylenemez ama belkide başka çarem olmadığından ve biraz aklıma yattığından seviyorum sonuçta kendi işimi yapacağım. smmm stajyeri

sivrisinek dostum ben hiç bir arkadaşımın arandığını duymadım örnekleyeyim : itü uçak mühendisliğinden , ankara sbf den( yüksek lisansı da vardır) , odtü kimya - makina, bi de avukat olanlar var vs. taşra üniversitelerinden olanları yazmadım bunlar seçkin üni ve seçkin bölümlerde. hadi ben arızalıyım yaa bu adamlarda mı arızalı? uçak mühendisi adam iş bulamıyor makina mühendisliği alanında çalışıyor şimdi baktı olmuyor askere gitti. senin mantığın tam türkçesi şu "kendini pazarlamayı iyi bileceksin" (sakın yanlış anlaşılmasın) onuda her adam yapamaz. durumlar böyleyken böyle.
saygılar

seydunya size katılmıyorum. zira aranan bir insan olmak için okul bitirip master yapmaktan fazlası gerekli :). herkesin düştüğü en büyük düşünce hatası bu: iyi okul bitirip bi de iyi bi yerde master yapmak... demişsinizki arkadaşım itü bitirdi uçak mühendisliği: güzel peki bu okul her yıl ve her yıl mezun vermiyor MU? diğer mezun olan arkadaşlardan ne artısı var ki bu arkadaşın (artık kaç yıldır mezun veriyorsa okul siz hesap edin) tercih edilsin ve aranan olsun. zamanla işinizde iyiyseniz zaten adınız çoğu yere sizden önce gitmeye başlıyor.

madyb örnek verdiğin uçak müh. arkadaştan yola çıkalım bu adam ilk 1000 e girdiği için okuldan bile burs alan istese tıp a girecek puanı almış yani zekası ortada bir adam. mng teknik te tübitakta staj yapmış. projelerde bulunmuş, güneş ennerjisi ile çalışan araba olayı vardı üniversiteler arası yarışma işte o projede yer almış aynı zamanda gerçekten sosyal insani yönü iyi( moda oldu bu laf) yani demek istediğim zeki ama andaval duran tiplerden değil kendini gösterebilen bir insan. ayrıca bu bölüm sadece itü de vardı şimdi izmir de bir üniversitede de var yanılmıyorsam ama orası daha mezun vermedi galiba. olsun olsun 70 mezun versin her yıl. askeriye kapıyor ama gitmiyor asker olmak istemiyyor. thy cuma günü görüşmeye çağırıyor ve görüşmeye gittiği adam cuma namazına gidiyor ( arkadaş namaza gitmeyince olmuyor tabi) sonra geliyor sen gel pilot ol diyor. özel uçak fabrikası olmadığı için iş alanı kısıtlı. bunlarıda bi göz önündde bulunduralım. yani donanımlı birisidir ama iş bulamıyor.

selamlar

efenim ben seviyorum işimi, sıkıntım olursa çalıştığım yerler ile oluyor.

ben teknik lise okudum. akabinde 2 yıllık bir meslek yüksek okulunu çok büyük başarıyla 5. senenin sonunda kovularak tamamladım ve aöf kamu yönetimi okumuya başladım sırf askerden muaf olabilmek için. hala da okuyorum aöf'de. bu arada bi af çıktı ondan yararlanıp kovulduğum okuluma geri dönüp derslerimi falan verdim fakat halen bir çıkış belgesi yahut diploma neyim alabilmiş değilim. anlayacağınız 27 yaşında ve lise mezunuyum şu an.

lise bitti, cuma günü karneyi aldım sonraki pazartesi çalışmaya başladım. o gün bugündür de aralıksız çalışıyorum. şu an 2500'e yakın bir meblağ kazanıyorum. şimdi benle beraber aynı okulları okuyan arkadaşlarıma bakıyorum bir çoğu işsiz, kalanların bir kısmı okuyup ettikleri ile alakasız işler yapıyorlar ve bir kısmı da benle aynı işi yapıyorlar. benle aynı okulları okuyan ve hatta bitiren hatta ve hatta askerliğini yapıp gelen ve benle aynı işi yapan arkadaşlarım benden daha az kazanıyorlar. bu benim, yaptığımi işte üstad olduğumun göstergesi değil bunu biliyorum, zaten yemiş bitirmiş de değilim. fakat sanıyorum ki az evvel 3 gruba ayırdığım arkadaşlarımın içerisinde yaptığı işi seven bir tek ben varım. ve daha geçtiğimiz hafta 2 farklı teklif aldım. her hafta böyle 2-3 teklif almıyorum tabi ki ama "piyasa"daki diğer çalışan tanıdıklarıma göre bana olan talep daha fazla diyebilirim.

"insan yaptığı işi severse iyi kazanır" ya da "iyi kazanırsan yaptığın işi seversin" gibi sonuçlara varmaya çalışmıyorum yanlış anlaşılmasın. ben kendi adıma şunu söyleyebilirim, liseye başladığım zaman yapmak istediğim işi biliyordum, bu yüzden meslek lisesine yazıldım bu yüzden 1. senenin sonunda teknik liseye geçiş yaptım. ve şimdi o zaman yapmak istediğim işi yapıyorum. belki de benim işimi seviyor oluşumun nedeni budur. bilemiyorum :P

bu arada programlamacıyım.

öncelikle @soul cancer allah kolaylik versin.

bende hobisini işe dönüştüren yani sevdiği işi yapan şanslı vatandaşlardanım. işimde 5. yılım bitiyor ve aldığım maaş ile keyfe keder yaşıyorum. diğer arkadaşların dediği gibi işini severek yapmak bir çok şeye katlanmayı ve inatçı olmanı sağlıyor. haliyle istikrar başarı getiriyor. tabi ileriyi hiç bir zaman tahmin edememeye alışmak ve günlük yaşamaktan mutlu olmak gerekiyor. her an herkez işsiz kalabilir.

okul olayına bu kadar takılmaya gerek yok türkiyede yaşıyoruz. emeklerin paraların üstüne bir bardak su içip yolunuza devam edin.

yazılımcıyım, sektörde 10ncı yılım doldu bu süreç içerisinde halihazırda çalıstığım kurum 2nci işyerim.

Yazan arkadaşların iletilerini okudukça memleketin aslında nasıl yaşanmaz bir yer haline geldiğini sırf bu sebepten kaynaklı "mutsuzum" diye bir işi bırakmanın doğru olup olmayacağını sorguluyorum.

Yaptığım işi seviyorum, tercih şansım olsa yine aynı işi yapmak isterdim. 7sene boyunca bünyesinde çalıştığım kurumdan sırf mutsuz olduğum için ayrıldım, maddi olarak bir sıkıntım yoktu ancak nedenini bilmediğim bir mutsuzluk dolayısıyla artık o kuruma gitmek istemiyordum (kaşınmak değil bu).

3 yılımı doldurduğum bu yeni kurumda da esasında mutlu olmadığımın farkındayım, yönetici pozisyonundayım, çoğu kişi için güzel şartları olan bir işim var ancak "mutlu değilim" (orta yaş bunalımı dedikleri nane bu olsa gerek) saat 10:15 ve ben odamda alkol almaya başladım :) sanırım içerisinde bulunduğum mutsuzluktan kısa süreli kaçışın yolu bu.

özetle işimi seviyor / kurumu sevmiyorum, dolayısıyla bu şartlarda birbirine küs olan karı kocanın aynı yatakta soğuk bir şekilde uyumasına benzettiğim ilişkiyide sonlandırmak gerekiyor.

bu kararımla birlikte maddi sıkıntı yaşayacağımda aşikar, lakin daha huzurlu olacağım gibi.

@lucy in the sky with diamonds , pek sorunun cevabı olmasa dabir kaç bişey yazmak istedim.

hem okuyup hem calisiyorum icmimarim, belki herkezin imrendigi bi alan, calisma sartlari rahat ,okula gitmeme izin veriyorlar ama isimden nefret ediyorum 650 lira aliyorum fuuuuuuuuuuuuuuck

işini sevmek biraz çetrefilli bir konu, yani eğer sanatla bilimle ilgili bir iş değilse benim görüşüme göre hiçbir işi sevmek mümkün değil. Sonunda dönüp dolaşıp politikaya dayanıyor ucu. Biraz kafası uyanık, sistem düşmanı biriyseniz her türlü meslek/iş bir süre sonra manasızlaşmaya başlar.

4 yıllık lisans eğitimine severek girip nefret ederek çıktım. Bilim yapmak gibi yüce birşey gözümde küçüldü, belki bir çıkış yolu bulmalıydım ama ben sırt dönmeyi tercih ettim. Okuldan hemen sonra alakasız pek çok yerde çalıştım. Bir üsre iyi gitti sonrasında hepsinden nefret ederek ayrıldım. Öyle böyle değil hem de çağıl çağıl bir NEFRET akmasından bahsediyorum. Son işim çok rahat bir ortam, süper çalışma saatleri falan derken ayakta adam düdüklüyordu. Ufacık havasız bir alana tıktıkları insanların üzerine basarak büyüyen pastayı kendine ayıran ve bize ambalajı reva gören bir işleyiş. Bunları görerek ben işime bakarım diyemiyorsunuz, en azından ben diyemiyorum, sokarım çarkına diyip ayrıldım işten. Beş parasız.

Sistem çökmüş zaten, şimdiye kadar "ssk! emeklilik! yapma demiyorum emekli olunca hobi olarak yap!" diyerek iyi bir uyutmuşlardı ama ben köle olsam nolur 58 yaşıma kadar asgari ücretten halliceye talim edip sürekli bir gelecek kaygısıyla yaşayacaksam? 58 yaş az değil yahu!

şimdiye kadar bir çok farklı yerde çalıştım. ama oturup da bir cv'ye yazabileceğim şeyler değildir bunlar.günü kurtarma çabası içerisinde idim hep.
bilgisayar teknik servisinde de çalıştım ki 10 senedir bilgisayar kullanıyorum.hani gözüm kapalı söker takarım pc'yi. he, ne işine yarıyo dersen, kendi işime yarıyo derim. emlakçılık yaptım. garsonluk yaptım barmenlik yaptım. liseden mezun olalı 5 sene oluyo ve ben hala üniversite birinci sınıftayım. bu okul bitecek..
türkiye şartlarına göre iyi bir okul denebilir aslında okuluma da.iş arıyorum halen de.ikinci öğretimde okuyorum ve bütün gün boş durmak yerine çalışmayı yeğliyorum.ama iş veren var mı ? yok. gidip muhasebecilerle konuştum. adamlar sırf ssk ödememek için iş vermiyorlar. ssk ödemeyin dediğimdeyse kararsız kalıyolar.
fakat şöyle söyleyebilirim, patron olgusu sorun yaratmadıkça çalışmayı da iş yerinde bulunmayı da seviyorum. çalıştığım bütün işlerde de mutluydum. verimli olduğumu hissettiğim sürece..
şimdilik tecrübe yetersiz görünebilir ama şöyle söyleyeyim: bu memlekette üniversite okunmadan bi b*k olunamayacağı görüşünde birleşen bir toplum var olduğundan, ve hatta üst düzey yöneticiler bile nereden mezun olduğun önemli değil, kafan çalışıyosa, detayları görüyorsan, bir bütünü kafanda parçalara ayırabilip sorunları çözebiliyorsan elinde de diploman varsa piyasada mükemmel olmasa da iş bulup yükselirsin diyorlar. bunu bir çok kişiden duydum. işinde yükselmek de yukarıda sayılı yetilerinin geliştirilmesi ile alakalı.ki söyleyenlerin hepsi de lokal veya ülke bazında ismi bilinen markalaşmış ve kurumsallaşmış firmaların genel müdürleri veya genel müdür yardımcıları.
mevzu şu ki, işini sevmek veya sevmemek işinde yakalayabildiğin başarı ile alakalı genelde. maslow'un piramidine falan girmicem hiç. ama haklılık payı da var kendisinin.ayrıca genelde diyorum çünkü mutsuzlukların çoğu işte profesyonelleşme sürecinden sonra artık daha fazla gelişememekle alakalı olgulardan kaynaklanıyor.ya da iş arkadaşlarının sevilmemesi, patronun sevilmemesi türden sebeplerle..(zaten patron dediğin sevilir mi lan ?! =) )

durduk yerde sırf mutlu olmak için sektör değiştiren, iş değiştiren, hatta ülke değiştiren insanlar da tanıyorum. ve evet sonuç başarılı. onlar mutlular. ki kendimde de bu potansiyeli görüyorum. netekim her şeyi bi anda silip yeni bi şehirde başladım ben de hayatıma ve şu anda meyvelerini topluyorum bu kararımın. iyi veya kötü. mutluyum ama..

iş hayatı da özel hayat gibi aslında..hem sevdiğin hem de seviştiğin bir sevgilin/eşin olabilir mi sorusuyla paralel bu soru. insanın hem zevk aldığı hem de üstüne para aldığı bir işinin olması mümkün..hem sevdiği hem seviştiği kişiyle yaşayabilmesi kadar mümkün..

Bende meslek lise ve ardından 2 yıllık biyomedikal bitirdim. Mezun olduktan sonra Uzun süre işsiz kaldım. Burger Kingte çalıştım, Bİlgisayar teknik servisinde çalıştım bir arkadaşımın firmasında, maaş sigorta yok arada bir aldıklarımı saymazsam hayrına çalışmış oldum. Orada çalışırken iş aramaya devam ettim fakat bulamadım. Sonunda 5 ay önce mesleğimle pek alakalı olmayan bir sektörde Teknik servis sorumlusu olarak göreve başladım.Ünvanıma aldanmayın sadece göstermelik.
Çalıştığım firmada iki adet mühendis,iki tekniker, 4 tanede işçi var fakat bunların arasında bana işi bilen, bildiklerini bana öğretecek yardım edecek işi bilen usta kıvamına gelmiş kimse yok. Kendi çabamla bir şeyleri başarmaya çalışıyorum elimden geldiğince ve bugüne kadar idare ettim. Fakat üstesinden gelemediğim bir arıza ile karşılaştığımda benden kötüsü yok. Müdüre ben eğitim istiyorum dediğimde ben eğitim aldım da sana eğitim vereyim diyor. Hal böyle olunca benim üzerime çok büyük bir sorumluluk biniyor. Bazen diyorum istifa edeyim, sonra işsiz olduğum günler aklıma geliyor, vazgeçiyorum... Ne yapacağımı şaşırmış haldeyim bana bir fikir verin dostlar

Bu duyuruyu görmemiştim ama gören bi arkadaşım sen bunu cevaplamalısın diye habr verdi, arayıp bulup linki gönderdi sagolsun.

uluslararası ilişkiler mezunuyum ve mezun olmaya yakın, bilen bilir, bnaka uzman ve müfettişlik sınavları başlar, iktisadi idari bilimler mezunu herkes gruplar hatta sürüler halinde bu sınavara girer. Neyse ben de girdim, bu arada ODTÜ'de bi master prıogramından kabul almıştım ona gidicem diye planlıyordum ama bi yandan iş de bulmam gerekiyordu ekmek parası vesilesiyle. Neyse işte akbanktır garantidir vs derken işbankasının uzman yardımcılığı sınavını kazandım ve uzuun bir sınavar mülakatlar silsilesinden geçtiğim için, görece iyi bir ücret vaadettikleri için, istikrarlı bi gelecek vaadetikleri için(keza işbankası çok extreme kişisel bi durum olmadıkça işten atmıyor ve kariyer çizgin en başından beri belli) masterı falan bırakıp o şatafatlı genel müdürlük kulelerinde işe başladım. Ama daha ilk haftadan (eğitimin ilk haftası) bunun hiç bana göre bi iş olmadığını anladım. Bi kere etek ceket giyiyordum, çok hiyerarşik bi yapılanması vardı, güneşışığı görmeden florasan ışığında çalışıyrudm, gerçek oksijen almıyorduk, sürekli bir turnikeler, plazalar, asansörler vs gına gelmişti. Pazar akşamları oturup ağlıyordum, sabhjalrı mutsuz uyanıyrodum vs. Onun ötesinde yaptığım işe çok yabancıydım, dış ticartelerle ilgilib i finans işi yapıyorduk, herkes sürekli şikayetleniyordu, şubelerle telefonda konuşmaktan sesim gidiyordu, bir paragraf mail atmak için bile insiyatifim yoktu, yazıdığım herşey birilerinin oanyından geçip 3 kişiye imzlalatılıyordu, herşeyin hardcopysi dosyalanıyordu vs hep tiksindiğimiz devlet bürokrasisinn kağpıt kürek işlerinin tam ortasına düşmüştüm. Çook mutsuzdum hatta net şekilde depresyondaydım. Sonra iş aramaya başladım, reklam-medya sektöründe pijamayla-kotla işe gidebileceğim, hiyerarşik olmayan yaptığım iş beyaz yakalılarca hakir görülse bile kendi insiyatifi vev yaratıcılığımı ortaya koyabileceğim bir sektörde iş arıyordum. 2 ay kadar iş aradım, sonra bi riş arkadaşımın vasıtasıyla daha düşük maaşlı bir iş buldum ve uluslararası bir şirkette, bir medya ajansında eskisinden çok daha düşük bir maaş ve sıfır iş güvencesiyle çalışmaya başladım.

İş değiştirme aşamam çok sancılı oldu, bankadaki kimse anlayamadı, tutunamadı gözüyle baktı çünkü herkes olabilcek en iyi işin o olduğunu düşünüyordu, iyi maaş, iş güvencesi, sağlık güvencesi, havalı şık kıyafteler, plaza vs vs. Ailem de çok karşı çıktı, beni büyümemekle maymun iştahlı olmakla suçladılar ama ben verdiğim kararda çok emindim çünkü mutsuzluğum artık elle tutulabilir gözle görülebilir bir hal almıştı. Velhasıl kelam, çok sevdiğim çok mutlu olduğum, işimi sevdiğim, insanları sevdiğim, maaşımın giderek arttığı hatta daha iyi maaşla başka bir ajansa transfer olduğum, işimle ilgili konularda okuyuz araştırmayı sevdiğim bir mesleğim oldu. Master içimde kaldığı için Galatsaray iletişimde reklamcılıkla ilgili ikinci öğretim master yaptım. Hayatımda verdiğim en doğru kararlardan birinin bu olduğunu düşünüyorum.

Bazen kimse onaylamasa ve hatta siz bile doğruluğundan emin olmasanız bile sizi mutsuz eden şeyleri bi cesaretle bırakmak gerekiyor bence :)

polis kolayla ev basamaz..izin gerekir ya da genel bir müsade için olaganustu bir durum..
kendi halindeyken kapıya polis dayansa bile sen kapıyı açmazsan gerisin geri gider..sabah savcıdan izin alır geri gelir(sen kapıyı açarsan durum değişir ya da nöbetçi savcı varsa izin hızlanabilir ya da ihbarın buyuklune gore hep bir savcı bulunabilir:))..
işi ticarete dökmezsen sorun olmaz..ama ortada para varsa ticaretini yapıp yapmadıgını da kolaycana kanıtlayamazsın..cip varsa sadece, bunu viskinin yanında hediye olarak aldık, eglence için arkadaslarla takıldık, sorunu bir nevi çözer...
iyisimi ir masadan fazla olmadan, ortada para bulundurmadan, evde batak oynayıp kola içiyormuş gibi yapmak..bitince hesabı kendi aranızda görün artık:)

hahaha karikatür gibiymiş. hacı amcayıda çağırsaydınız adam kıskanmış.

AMATEM?

bence böyle şeylerin ilacı sevgi ve profesyonel destek'tir.

Ya pardon, benim bahsettiğim eroin bağımlılığı idi, karıştırmışım;yanlış yönlendirme olmasın. Ama linkte ikisine de değiniliyor.

bildiğim kadarıyla kokain mesela eroin gibi fiziksel bir bağımlılık yaratmıyor yani psikolojik destek ve detoks ile kurtulması mümkün. gördüğüm en iyi detoks yeri de maalesef nepalde bir yerlerde, çok ucuz ama gitmesi zor :)
birkaç hafta boyunca maddeden tümüyle uzak durması, bol terlemesine, bol çiş yapmasına, yani toksinleri atabilmesine yönelik egzersiz, diyet ve vitamin/mineral desteği ile eski haline gelebilir. yalnız uzman desteği şart, çünkü bu tür maddelerden (gerçi başta da dediğim gibi büyük fiziksel değişiklik yarattığını sanmıyorum ama) elini çektiğinde vücudun tepkisi büyük olabiliyor. bu illetten kurtulmak isteyen eroinmanların bazıları eroin aldığı için değil, yıllarca kullanıp bir gün bırakıverince ölebiliyor (arkadaşın ölür demiyorum) bu nedenle bağımlılık konusunda uzman birilerini araştırmanızı öneririm. arkadaşınızı amatem'e yönlendirseniz bile (ben olsam yapmam) her gün ziyaret edip onu yalnız bırakmayın. hazır yardım için elini uzatmışken o ele sıkıca sarılın lütfen ve sabırlı olun geri dönse bile ona darılıp yalnız bırakmayın, yanında olun.

bırakmazsan bende başlarım diye tehdit et..

@ kediebesi'ni okuyunca aydım; benim verdiğim örnek eroin bağımlılığına dairdi, düzelteyim. Gerçi linkte ikisine de değiniliyor.

kokainden sonra geriye büyük bir boşluk kalacak. onu doldurmaya çalışın. oyalayacak şeyler bulun. hatta elinizden geldiğince bu aktivitelere siz de katılın. ps ve bilgisayar oyunları, bol bol seks ve sosyal faaliyetler direk bunun ilacıdır. eğer bunlar kesmiyorsa düzenli içki içsin, ancak tek başına içmesin siz de eşlik edin. hiç olmadıysa daha hafif ve daha az zararlı bir bağımlılık olarak esrar kullanabilir. böylelikle en azından bağımlılığını bir alt kademeye geçirebilir. aşama aşama çözebilirsiniz. sonuç olarak zaman alacak bir şey ancak kesinlikle sandığınız kadar da büyük bir şey değil. olur öyle. geçmiş olsun..

amatem'e yatmasına, ilaç tedavisi görmesine, doktor gözetiminde tutulmasına gerek yok. sigarayı bırakmanın daha zor olanı sadece.

korkulacak olan kokain degil eroindir.

kokain dedigin madde ekranda gorduklerinin %80'inin kullanmis oldugu ya da kullandigi bir madde. kokainin bagimliligi biraz ergen tribine girmek gibi...sir gawain cok dogru demis.

arkadasin gereksiz triplere girmesin, bir iki dov kendine gelir.

öeaeah sizde yani kullanın çok hoş bişey denmediği kalmış. burdan fikir almayın efenim gidin doktoruna sorun bu tip konuları.

diskler kesinlikle yağlanmaz, o ses genellikle kalitesiz malzemeden dolayı oluşur. papuç/balata değişimini daha kaliteli bir markayla yaptığında sorun çözülecek tahminimce.

ha belki balataya sıkılıp yumuşamasını sağlayacak bi hede vardır tabi.

ses geliyorsa ya pabuc ya da diskin kendisi bitmişir. hatta sudan gecince bi kac fren yapmak gerekir, diskin yuzeyindeki su filmi temızlensın fren mesafesi artmasın diye. su bu dedigim bak. yag gibi metal yapısıp surtunmeyı azaltma amaclı bi sey değil.

yaglarsan fren fren olmaktan cıkar duvarda patlarsın.

örnek olarak geçen gün motorun disklerine pas sökücü bakım spreyi sıktım ve vauleeaahğğhhm durşkkkkkkggg oldu.

şaka şaka allahtan arka kampana yoksa fena giriyordum taksiye.

teşekkür ederim mamafih haksızsınız dostlar.

yağ spreyleri var ya, pas da söküyor. MOS katklıl yazıyo. onlardan sıktım, bir gün açık havada bekledi, hem frenler canavar gibi, hem de ses falan kalmadı. bundan sonra lazım olan olursa böyle yapabilir bence.

edit: fren mesafesi artmış olabilir, iddalı değilim, ama arttıysa da %3 gibi bir oranda arttı. ben de zaten o kadar hız yapamıyorum daha :)

oda küçükse ucuz olaraktan 23' led monitör tavsiye ederim. hdmi olan. tv ye o kadar para bayılmaya gerek yok. hem %40 enerji tasarrufu yaparsın aslanlar gibi.

3,5 metreye 42 inç bile gider. en kralı ikibin liraya düştü. biraz daha paranız varsa lede gidin. yeni teknoloji o çünkü.

şimdi biraz daha detay alsak çok iyi olur, tv'yi sadece kablolu seyretmek için mi alcaksınız yoksa ps3 alırım, b.sayar bağlarım gibi hayalleriniz var mı ve en önemlisi bütçe ne kadar gibi detaylar:) genel bir bilgi vermek açısından samsung ve lg'nin size uygun olacaktır diye tahmin ediyorum. sony biraz pahalı olabilir tabii ama para bok bende diyorsanız o en kralı olur =) bu arada bir önerim de iki duvar arası 3,5-4 mt ise 32inç ideal olacaktır, showroomlarda durduğundan daha büyük duruyor eve gelince aklınızda olsun :)

toshiba 42" xv serileri, muadillerine göre uygun fiyata bulabilirsin. hem full hd. hem 100 hz. hem ses çıkışı mükemmel bir alet. dilersen yine toshiba rv serisi de uygun ama av ve lv serileri tavsiye etmem parana yazık. alacaksan rv-xv yada zv serilerinden yürü.

dogru aslinda bunlari onceden soylemem gerekirdi.

ps3 yok. uydu alici ve dvd player var evde sadece tv'ye baglanabilecek.

fiyat olarak da 1500 milloru gecmese fena olmaz.

o zaman samsung 32b650 serisi olabilir, işinizi fazlasıyla görecektir. ileride ps3 alırsanız, b.sayar bağlamaya falan karar verirseniz de işinize görecektir..

www.hepsiburada.com

yok ben kısa vadeli düşünüyorum şimdilik işimi görecek, fazla özellikli olmayan bir şey istiyorum derseniz de:

www.hepsiburada.com

not: hepsiburada fiyatları biraz daha fazla tabii ki, daha ucuza bulabilirsiniz showroomlarda veya teknomarketlerde..

bu tur oyunlar hamachi ya da garena ile multiplayer oynaniyor. kisaca senin gibi adamlari bi sekilde buluyorsun googledir forumdur sonra hamachiyle kendi aranizda bi sanal network olustuyursunuz lokal biseymis gibi ve oyunu oynuyorsunuz bu kadar.

basıyosun parayı steam'den alıyorsun, herkes gibi oynuyorsun.

orijinal alsan sıkıntısız olarak multiplayer oynarsın evet

bu hafta bedava deneyebilirsiniz steam üzerinden, free mw2 weekend yapıyolar.

Eskiden orjinal olmadan oynamak mümkündü fakat şuan orjinal şart.

pentium 4 2gbram HD4650 ile nasıl oynanıyor bu oyun.

mw 1 rahat oynanıyor belirtiyim.

5110

5110
+1

nokia 1112

piyasada olan bir telefon olsun mümkünse..

(bkz: philips xenium)

nokia'nın 150 200 lira segmentindeki neredeyse tüm telefonları yoğun kullanımda bile 4 veya 5 gün gidiyor. pok püsür özelliği olmayan ürün daha uzun süre bekleme ve kullanma süresi veriyor.

philips'ler deli gibi gidiyor arkadaşım günlük en az 2 saatlik müzik dinleme ve normal kullanmayla 8 gün falan götürüyordu telefonu...

ya philips istemiyorum. 6303 düşünüyorum nasıldır acaba?

evet kitap alarak çalışan ve başaran kişiler gördüm. ben henüz başaramadım ama azimle duvarı bile delerim. tavsiye ederim.

over a frame eklersen mouse üzerine geldiğinde frame'e gider.

buttonu normal bir şekilde oluşturup. action ayarında

On (Release)
Go to and Stop (1)
End On

diyebilirsin. böylece üzerine baslılıp çekildiği zaman istediğin frame e gider.

o butonu movie clip yapacaksın. movie clip yaptıktans onra kod kısmına on(rollover) property'sinin içine gotoandplay(x bir sayı) yazacaksın hareketli bir şey yaptıysan. yok butonun üstüne geleyim hareketsiz dursun bir frame'de dersen gotoandstop(x bir sayı) yazacaksın. x sayısı istediğin frame numarası olacak.

Adobe flash cs4 kullanıyorum. Mouse üzerine geldiğinde olmasını istediğim şekli 2. frame olarak düzenledim. Buton eklediğim alanda, timline civarında sağ tıklayıp Actions'a girdim. Layer 1: Frame 1 alanına dediğinizi yazdım. Fash'ı çalıştırdığımda sonsuz döngüye girmişçesine 2. frame açılıp kapanıyor. Ben nerde yanlış yaptım?

telaşa gerek yok. layer açıp 2 frame stop(); esc+st yani ekleyerek durdurabilirsin.

aynı amaç için fiat palio almıştık 9 bin liraya. 2 sene oldu hala kullanıyorum. fazlasıyla memnunum. kimselere vermeye niyetim yok. tapıyorum arabaya resmen.

edit: bi de "acemilikte çok kaza yaparım" diye düşünüyorsanız 2-3 direksiyon dersi alın. zira yaptığınız kaza sadece sizi etkilemeyebilir. trafiğe çıktığınızda karşı tarafa da zarar verebilirsiniz. ha ağaca direğe çarpsanız arabayı boşver, size bişey olabilir. allah korusun tübe tübe..

çok yararlı olur cidden. yabancı model bir arabanın arka stop lambayı kırsanız 400 tl , doğan-şahin 20 tl =). çok yakmayanından (slx cart curt vardı çok yakan) alın bir toşaf ürünü tepe tepe binin. Hem düz vites ve zor bir araç olmasından bundan sonra alacağınız hidrolik direksiyonlu klimalı araba size uzay mekiği gibi gelir =)

renoult 19 da aynı ayarda sanırım..

bence 10 bine palio falan var hatta 3 kapı corsa bile bulabilirsin o fiyata. bence hiç bulaşma şahine doğana.

Palio güzel, corsa süper.

Lakin haftasonu satayım diosan Broadway falan öneririm o da 4000-5000 civarı canavar bişey bulursun.

Bu arada bi arkadaş 9.500 TL'ye 99 model 90.000'de 2 kapı polo aldı, süper ötesi

ne alırsan al ama abs olsun, abs sayesinde atlattığım kazanın haddi var hesabı yok. ilk arabalarımdan bir tanesi de doğandı. Hidrolik direksiyon bir lüks gibi sunuluyor gerisini sen düşün. Park konusunda vs kötüyüm demişsin, hidrolik direksiyon olmayan bir araba alırsan vay haline diyorum sadece. Palio, Clio vs al ama çarpa çarpa öğrenme, pahalı araç sahibi olanlara yazık :)

www.sahibinden.com!_cabrio-48WQQaXQQ23607758WQQpXQQdisplayitem

bunu al bence :) güzel bu,yakışır sana.

@orange coffee: ben de palio düşünüyordum ama şu direksiyon işi kafamı karıştırdı.

@angelofdeath: evet ondan doğan tercihlerime girdi zaten:)

@kimlanbu:. abs olan arabalar benim rahatça çarpıp, vurabileceğim arabalar değiller:)

her türlü yorumu bekliyorum. yoruma açım:)

acemilik için ucuz ve dikkat etmeyeceğin bir araba (doğan gibi) almak bana çok mantıklı gelmiyor. ikinci el ve kısmen iyi dikkat edeceğin seveceğin bir araba almak daha mantıklı. daha dikkatli kullanmayı öğrenirsiniz vs.

buradaki en buyuk tehlike, sordugun sorunun son satirindaki "acemilik atmak" ibaresi. nasi olsa bi sey bulup alacaksin, nasi olsa, 3 vakte kadar direksiyonun, geri manevran, park etmen duzelecek. ben sana, hayat boyu kulagina kupe olmasi gereken bi sey yaziyorum: istersen 20 yildir araba kullaniyor ol, asla ve kat'a "ben acemiligi attim" psikolojisine girme. trafikte ne kendine, ne yayaya, ne baska suruculere, ne de altindaki arabaya guven. hic bir seye guvenme. tirsa tirsa araba kullan demiyorum bak. ama hic bir seye de guvenme. hele "usta" soforlugune hic guvenme. ben on kere ucaktan parasutle atladim Turkkusu'nda. ilk atlayisimizdan once bize dediler ki, sakatlanmalarin cogu 5. atlayistan sonra olur. sebebi, 5. atlayistan sonra, parasutcunun, "tamam ben oldum artik" psikolojisine girmesidir. hakikaten de, bizi bastan uyarmis olmalarina ragmen, dedikleri gibi cikti ve 5. atlayistan sonra sakatlanmalar basladi. araba kullanmak da aynen boyle. dikkati, emniyeti, araci temkinli bir sekilde kullanmayi, lastik havalarini, kurallara uymayi asla ihmal etme. hava atanlardan, canbazlik yapanlardan olma. (o canbazlik yapanlar, sadece kendi canlariyla yapsalar onu neyse.) maalesef ulkemizde "vehicular homicide" yani motorlu tasit araci kullanarak cinayet islemek diye bir suc tanimi yok. sehir icinde ve her turlu hava sartinda iyice ama cok iyice (senelerce) pismedikten sonra da, uzun yola cikma. varsin gittigin yerde araban olmayiversin. ben televizyonda bi roportaj seyretmistim bundan otuz sene once. sunger avcilariyla ilgili bir belgeseldi, bodrum filan gibi bi yerde cekilmis. 80 yaslarinda bir dedeyle konusuyolar. adam anlatiyo, o soyle oldu (hayatini kaybetti manasinda), bu boyle vurgun yedi ve oldu filan. televizyoncu "e peki amca, sen nasi hayatta kaldin?" diye soruyo, cevap:"ben biraz KORKAKIDIM"

isin sirri bu iste. ne kendi canina kastet, ne de baskalarinin canina...

Yolun acik olsun, kazasiz ve cezasiz yolculuklar dilerim.

sonrada ben motorla giderken arkadan vur bana dimi. acemiğilinizi gidip kurs özel ders neyim onlarda atın. 4 tekerlekli taşıtların hepsini yakmak istiyorum neron olucam yakında. trafik canavarları sizi.

@fukka

motora binmiycen hocam o zaman. ne kursu. türkiye'de muhtelif araçlara çarparak öğreniliyor bu iş:))

www.deltabisiklet.com

kaçkar bisiklet de mavic parmaksız eldivenler var. mesela sedona gibi ucuz ama kalitesiz değildir bikere alırsın.

Şuna binenler alıyor:
tinyurl.com

ben de sinir oluyorum bu duruma ama her tarafta bunlardan olduguna göre alan da birileri olmalı ne mantıkla alırlar bilmem. ben de marka aşagı marka yukarı diyen bi adam değilim ama gidipte bu ayakkabıları almam ya parasını verir orjinalini alırım ya da bilindik bilinmedik bi şeyler alırım.

@cosmicstring

hayır işte ona binenler almıyor. bir şeyi benzetirsin, çakmasını yaparsın, paran orijinaline yetmiyordur, kendi çapında benzerini yapar, satın alırsın. bu araba gayet orijinal. adam benzetmiş. eyvallah. ama çıkıp şunun üstünde "lamborkhini" diye marka koyarsa herkes götüyle güler. adamın lamborghini taklit etme iddiası falan yok ki. modifikasyonui kapıları mapıları benzetmiş ama yine şahin diye, ya da herhangi bir marka diye kullanıyor. "lamborghini'ye benzettim" diyip üstüne de dava açılmasın diye tek harfini değiştirip marka koymamış ki.

sakin ol şampiyon :)

"kim alıyor bunları?" sorusuna, istanbul'un varoş bir semtinde öğretmenlik yapan biri olarak rahatlıkla cevap verebilirim: %50, orijinal ayakkabı giyen arkadaşlarına özenenler; %50, ekonomik gücü buna yetenler...

varoş semtler için gayet normal bir durum zaten bu... istanbul genelinde nasıl bi talep var bilemiyorum.

ekonomik gücü buna yetenler üstünde abibas, nixe falan gibi çakma markalar yazmasa da alırlar. onları kapsam dışı tutalım. zira ben de ekonomik durumum yetse bile ucuz olsun diye gidip bu ayakkabıları alırım.

peki orijinal giyen arkadaşlarına özenenleri, böyle çakma olduğu bas bas bağıran ayakkabılar tatmin ediyor mu? orijinalini giyen arkadaşlarına daha çok mahcup edici bir şey değil mi? orijinalini giyen, özenen kişinin ayağında abibas, nixe diye markaları görünce dalga geçmez mi?

sonuç olarak her ikisi için de markasız üretmek ya da illa çakma yapılacaksa, çakmanın üstüne de adam gibi üç çizgi çizip adidas yazmak, nike yazmak, tam benzetmek daha iyi değil mi?

90 ların başında daha bu çakmacılık sektöründekiler bunlar imitasyon falan demezken pazarda satılıyordu mesela adidas taklidi adidaş vardı sadece o değil direk kendi adıyla yapıp pazarda satıyorlardı. daha disel gap falan bilinmezken memlekette , diesel ve gap satılıyordu semt pazarlarında. bunlar da sanırım aynı düşünceyle yapılıyor bilmeyen aileler çocuklar için falan.

Marka koymuyor (arka camdaki California plakalarını saymıyorum) ama özeniyor ve elindeki imkanlar dahilinde kendi Lamborcini'sini yaşıyor. Nixe'leri alanlar da bu özenme sebebiyle (ve kendi mekap ayakkabısını daha ucuza modifiye edemeyeceği için) çakma markalara yöneliyorlar. Nike giymeye yaklaşabileceği en üst nokta bu çünkü adamların/kadınların.

alanlar marka takıntısı ile almıyor bence. marka takıntısı olsa ne yapıp ne edip gidip markayı alır. yemek yiyecek parası olmayıp da lacoste giyen adamlar sürüyle..

marka takıntısında ziyade mesele dendiği gibi ekonomik. insanların aklını çelen şey adidas ve nike'ın kalitesi, çakmaların da öyle olabileceğini düşünüyorlar. "aa bak aynı adidas hatta fazladan bir çizgisi bile var". marka takıntısı yoksa, sıradan ucuz bir ayakkabı alınacağına adidas ve nike'a benzer bir ayakkabı almak bu açıdan mantıklı olabilir. birebir aynı mı bilmiyorum da, ayağa oturması, rahatlığı felan benziyodur diye bir düşünce ile hareket ediliyodur.

bence de saçma tabi.

bütün sorunlar haloldu garibanın nixesine adedasına mı geldi sıra yapmayın etmeyin arkadaşım. bırakın gelsinler bırakın giysinler. herkesin bir buçuk milyarlık alberto guardiani alacak parası yok ya. yolda görsen mahallenin muhtarı, tekel bayi sahibi recep abi diyebilceğin adamlar gidiyor iki milyarlık ayakkabı alıyorda bir boka yarıyor mu?

soruyu yarım yamalak okuyup, belki de hiç okumayıp, kendi anladığı gibi cevap verenler... ne sormak istediğimi anlayan anlıyor, doğru düzgün cevap veriyor. gayet anlaşılır yazdım. cevaplar ve cevaplara verdiğim cevaplar da destekliyor. önce okumaya inanın. doğru düzgün okumayıp, sorulmak isteneni anlamıyorsanız cevap vermeyin. net.

çünkü onun parası yok !

çünkü ben burda doğru düzgün okuyup anlamayan cevap yazmasın diye boşuna götümü yırtıyorum. çünkü ben embesilin önde gideni bayrak sallayanıyım.

peki o zaman şunu söyle sevgili süperzeka arkadaşım. o parası olmayan dediğin, gariban dediğin (ki kendimi de koıydum en başta bu gruba) niye illa üstünde abibas, nixe yazan ayakkabıyı tercih ediyor? yazısız, düz olsa olmuyor mu aynı ayakkabı? niye illa gudik markalısını alıyor da düzünü almıyor, üretici de bu yüzden düz üretmiyor da gudik markalı üretiyor? anladın mı, okuyabildin? heceleyerek de yazayım mı anlamadıysan? çevir kafanı bir daha oku soruyu. senden önceki cevapları da oku. onlara yazdığım cevapları da oku. oku.

Yahu tercih meselesi diye bir şey var o sana niye adidas giyiyorsun diye soruyormu ki sen ona neden çakma giyiyor diye hesap soruyorsun !
Ayrıca insanların kişisel tercihi "sebebi her ne olursa olsun" kimseyi ilgilendirmez.
Belki çakma seviyor belki canı öyle giymek istiyor..
Sana dokunan ne senin canını sıkan ne?
Ha tüm derdin bitti milletin çakma ayakkabısına takıldın öylemi..

Birisi embesil mi dedi?

o "çakma"nın ve çakmalığın farklı bir albenisi var. üzerinde dahan gibi abidas nilce a. ficth yazan şeyleri giymek ayrı bir varoluş demekki.

Ha bu arada neden düz üretilmiyo demişsin ;
Bunlar arz talep meselesi demekki o embesiller senin gibi süper zekalardan daha çoklar..
Bunun için yapabileceğin tek şey sadece böyle yakınmak olacaktır
Ki buda kanımca nafile bir çaba olacaktır..
;)

apaçiler alıyor onları, abercrombie pantolunun altına oldukça yakışıyor. ayrıcana lütfen aziz kedi'nin yaptığı gibi fakir edebiyatı yapmayalım be abi, bu biraz da bakış açısıyla alakalı, şimdi bu devirde vcd izleyen adamla dalga geçsek onun parası ancak vcdye yetiyor diye de mi savunacaksınız? ekonomik gücün zayıf olması bu ayakkabılara giymeye bahane olamaz bence.

piyasada bu yüzden sadece iki çeşit ürün kalmış, orijinaller ve çakmalar, başka hiçbir şey bulmak mümkün değil, ucuzlar naylon pahalılar deri olsa çok pahalı, bu ülkenin kendi sermayesi nerede bilmiyorum.

ay onca yazıdan sonra hala "sen adidas giyiyorsun o da çakma giyiyor sana ne tercih meselesi, o sana soruyor mu, belki parası yok" dememiş mi bir de. sanki ben "orijinal duruken niye çakmasını giyiyor insanlar" demişim gibi.

he canım, he bebeğim tercih meselesi. ben de zaten sabahtan beri insanların neden çakma giydiğini sorguluyorum, maddi durumlarını eleştiriyorum. tövbe yarabbim yahu.

ya anlamaya çalış, ya git başkasının sorusunu sabote et. ben anlayan abilerinle tartışıyorum bu konuyu. oku bak, senin dışında herkes doğru anladı, cevap veriyor. tanında nike işaretine benzeyen işaretli cevapları okuyacaksın.

"arz talep meselesi demek ki" demişsin. bravo. süper tespit yapmışsın. ama zaten sorunun niye arz talebin bu şekilde geliştiği ile ilgili olduğunu anlamamışsın. oysa ki ta en başta yazıyor bu.

saygılarımla.

Siz ayakkabıların, düz yapılması yerine markaların çakmasının yapılmasını eleştirmedinizmi?
Sıkıntınız bu yönde değilmiydi?
E ben de dedim ki bunlar arztalep meselesi cicim!
İsteniyor ki yapılıyor e yapılıyor ki isteniyor
Bunların nedenleri de uzaaarr giderr o yüzden bence siz sizinle aynı fikirde değiliz diye bize kızmayın..
Madem böyle sosyal bir platforma bir konu açtınız her kişiden cevap alacaksınız..
E madem sizinle aynı fikirde olmayanlara tahammülünüz yok bi zahmet konu başlığında bunu belirtiniz ki bizde size yazmayıverelim bir zahmet!

Abilerinize selam!


Editasyon:
"arz talep meselesi demek ki" demişsin. bravo. süper tespit yapmışsın. ama zaten sorunun niye arz talebin bu şekilde geliştiği ile ilgili olduğunu anlamamışsın. oysa ki ta en başta yazıyor bu"

Bence sen de arz ve talebin niye bu yönde geliştiğini anlamaya çalışma..
Burası Türkiye.. ;)
Bazı şeyleri anlamak çok zor olabilir bazen..
Mesela İsmail Yeka gibi..
Ne kadar sorgularsan sorgula bir sonuça varamazsın..

sen benim tartışmaya açtığım konuyla tamamen alakasız cevaplar veriyorsun. evet aynen "niye düz yapılmıyor da bas bas bağıran çakmalar yapılıyor, ikisi de aynı derecede ucuz olduğu halde insanlar düzü yerine niye bunları tercih ediyor" diye sordum, sen dedin ki "orijinalini giyemeyen parası olmayanlar alıyor onu. herkes sen gibi adidas giyemiyor. niye çakma giyenden hesap soruyorsun" dedin mi bunu demedin mi. aha yazıyor orada. şimdi benim sorduğumla bu cevabın ne alakası var sen söyle. kime hesap sormuşum onu da söyle. orijinalle çakmanın kıyaslamasnı mı yapmışım? çakma giyeni mi aşağılamışım ki "parası olmayan alıyor sana ne" gibi cevaplar veriyorsun?

ha dersin ki arz talep meselesi, ona eyvallah. zaten soru da bu. arz talep meselesi ama niye arz talep o şekilde gelişiyor diye. üstünde çakma marka yazan, niye düze göre tercih ediliyor. mesele ekonomik durumsa düzü de aynı şekilde ucuz. niye çakma markalı? buna cevap verebiliyorsan buyur ver. her türlü fikre açığım. bak kimi demiş "ben de uyuz oluyorum", kimi demiş "nike giymeye en çık yaklaşılan nokta o", kimi demiş "çakmanın çakma markasının ayrı albenisi var". bakın ne güzel cevaplar bunlar. tam almak istediğim gibi. niyesini söylüyorlar. alakasız şekilde "onların parası yok ondan çakma alıyorlar, sana ne onlar seni sorguluyor mu" ya da "arz talep meselesi, sebebi çok sorgulama" gibi cevaplar vermiyorlar. sorgulamayıp boş boş beklersek elbet cevap bulamayız. sorgularsak bir şeylerin cevabını alabiliriz. ufkumuz genişler. bu okulları bize bunun için okutuyorlar. "boşver salla gitsin türkiye'de olur öyle" demek için değil.

Elbette ki sor elbette ki uzun uzuuuun tartış hatta fikirlerini söyleyenleri de azarla! ama lütfen bana çakma ayakkabı ve ismayil yeka oluşumuna engel olabileceğini söyleme (:
e dolayısıyla okullarda bununla ilgili birşey yapamaz sanırım..
Zira bahsettiğimiz insan da lise mezunu bir insandır..
Her neyse konumuz insan değildi ayakkabıydı değil mi?
Bu konuya çok specific bi yaklaşımda bulunup konuyu okula bağladığınız içinde sizi ayrıca tebrik ederim...
bu arada "almak istediğim gibi cevaplar" demişsiniz..
sizin almak istediğiniz cevapları vermek zorundamıyım ?
Değilim?
Sizde benimle aynı fikirde olmak zorunda mısınız?
Değilsiniz..


Sonuç itibariyle herkes kendi fikrini beyan eder..
E güzel de eder ama değil mi?
İnsan olmanın incelikleri...

almak istediğim cevaplar derken soruma cevap olan cevapları kast ediyorum. cevap olmayan alakasız cevapları değil. soruma cevap olmak şartıyla isteyen istediğini söyler. kendi okuduğum okuldan bahsediyorum, böyle şeyleri okullu eğitimli insanlar tartışır, sonuca ulaşır diyorum, ayakkabıyı giyen lise mezunu diyorsun.

ben bu kadar zor anlayan birini daha görmedim. meşhur sekreterim de dahil. yoruldum, artık cevap yazmayacağım. istersen anama küfret yine cevap yazmayacağım, zira ne kadar yazsam da anlamıyorsun.

Ayakkabıyı giyen değil ismayil yeka lise mezunu :)
anlayamadın galiba :D
neyse tamam tamam ben de sustum hadi iyisin ;)

boncuk gozlu toyota corolla vs. mercedes gibi bir sey bu ya da cin mali iphone muadili kullanmak gibi.. mercedes almaya paran yetmiyorsa ancak tasarimini begeniyorsan en yakin/makul alternatife yoneliyorsun. adidas superstari begeniyorsan ancak bir ayakkabiya 150 lira veremem diyorsan pazardan ayni sekle semale sahip 20 liraya abidas aliyorsun. eh bir superstarin da cizgileri olmazsa zaten o superstar olmuyor, stan smith'e yakinsiyor, cakma urunlerdeyse amac orijinale en cok benzetebilmek.

Benim başıma şöyle bişiy geldi: Kılık kıyafet satan biyerin broşürleri dağıtılıyordu, pek bişiye benzemeyebilir ama bakalım diye girmiştik, hani pazar gezer gibi. Oradan bir-iki kazak, bir bere aldım ve açık kahverengi, çok tatlı bir çift spor ayakkabı gördüm, giydim, oldu, ben de aldım. Dünyadan bihaber değilim ama gerçekten yandaki dediğiniz çizgileri dikkate bile almamıştım, Nike, Adidas ve Reebok filan da giydiğim ve görsel bir tembelliğim olmadığı halde aklıma ne Adidas gelmişti, ne de bunlarda dört çizgi olup taklit yapıldığı. Herhangi bir yazısı da yoktu. Takip eden günlerde bir arkadaşım "Salak bunlar Adidas değil lan, taklit!" filan dedi, bayağı şaşırdım, şaşırdığım şey ise Adidas'a benzer birşey almaya meyilli olduğum sanılmasıydı, hem de beni iyi tanıyan biri tarafından.

Bu örnek belki tek istisna da olabilir ama anlatayım dedim işte.

çünkü herkeste öyle gerçek adidas'a nayk'a saçacak para yok.

@dağlarca: sen hiç eşek taşağı gördün mü?

@uyuklayankedi: bahsetmek istediğim tam olarak da bu işte. ama niyeyse bazı insanlar bir türlü anlamadı bunu demek istediğimi.

ucuz ayakkabı almaya gücü yetenlerin, veya gücü adidas'a nike'a yetse bile ucuz ayakkabı alıp giymek isteyenlerin, "ahaha çakma almış salak" laflarına maruz kalmalarına, kalacak olmalarına bozuluyorum. zira bu ayakkabılar orijinalden başka giymeyen marka hastalarına "ahaha" dedirtir. her gören çakma olduğunu, adidas, nike çakması olduğunu anlar. marka göstermek isteyenleri, buna özenenleri bile ttmin etmez diye düşünüyorum. ama üstünde hiçbir yazı olmayan aynı model bir ayakkabı, aynı fiyat olmakla birlikte, "çakma" iddiası ve gubik marka taşımadığı için herkes tarafından rahatça giyilebilir, kimse de "ahaha çakma almış mal" demez.

eşim 15 liraya ayakkabı almış nerden almışsa. çok da şık, çok da rahat. orasında burasında marka yazmıyor. no name bir ayakabı. şahane. çok beğendim. kendisi de beğendi.

ama şimdi şu ayakkabının üstünde "nixe" yazsaydı, "aibbas" yazsaydı, bütün öğrencileri (ki tiki dershanesi öğrencisi, hepsi ergen yaşlarda) "ahaha x hocanın ayakkabılarına bak çakma nike giymiş puhaha" derdi. şimdi? kimse bir şey demiyor, diyemiyor o şahane 15 liralık ayakkabıya. çünkü bir şeyi taklit etme iddiası yok. mis gibi değil mi?

herkeste taşağa saçacak para yok!

bi de buna benzer baskılı tişört ve svetşört problemi var. uyduruk kıydırık "shark university champions of 66 falcon aircraft" gibi yazılar oluyor hepsine. düzünü bulamıyorsun. o da buna benziyor.

Ne seviyorsan onunla guzel olur. Ama bence cok fazla malzeme ile kotu oluyor. Sevdigin birkac sey koydur. Mesela ben cikolata sosu, muz ve ceviz ile seviyorum.

moda kup'tan genelde şöyle yerim:

alta yarısı beyaz, yarısı siyah çikolata sürdürürüm
meyve olarak muz, çilek, vişne ve kivi
çok az karamel
en üste antep fıstığı kırıntıları

moda kup'ta çok çeşit var, o yüzden insanlar sapıtıp göze hoş gelen her şeyi koyduruyolar ve çok bayık bir karışım elde ediyorlar. sana tavsiyem alta dilediğin çikolatadan sürdür, üste bol meyve doldur, en üste de fındık fıstık. ezme, marmelat türü şeylere çok girme şekerden bayılırsın.

eyvellahh, az kaldı çıkıcam birazdan tadına bakıcam zaten ancak son bir soru; bu özel kaymaklı bir waffle ı varmış sanki buranın ona da dediklerinizi ilave edebiliyor muyuz @wpi ??

kaymaklı yemedim hiç ama öyle bilindik, hazır bir waffle'ı yok moda kup'un. belki özel kaymağı vardır. koydur istiyosan güzelse biz de yeriz (:

valla ozel kaymakli waffle duymadim ne yazik ki. eger waffle'in hamuruna degil de pistikten sonra ustune koyduklari bir seyse (bizim diger konustugumuz malzemeler gibi yani), ona uygun birkac sey de eklemislerdir herhalde (orn bal). neyse canim, gidince sorarsin :)

sütlü çikolata biraz karamel üstüne fıstık ananas çilek üstüne krema. yemede yanında yat bitanede bana getir piliz.

aslında @sir gawain e soracaktım ama yanlışlık olmuş affedin..:) neyse çıktım ben zaten tavsiyeler için teşekkürler..

e-psikoloji.com

belki burası daha çok yardımcı olabilir. geçmiş olsun.

(bkz: format factory)

www.formatoz.com

super converter var.

parfumu daha once kullanmısmıydın? cok kalıcı bi parfum olmasına ragmen, tenden tene degişir kalıcılık aslında.
bir parfumeride tester dene bakalım aynı etkiyi vericek mi?

hayır kullanmadım daha önce. orijinal kullanmadım yani. az önce deney yaptım. sahte parfüm giysilerde leke oluşturur diyorlar ben sıktım beyaz peçeteye hiçbir leke de oluşturmadı üstelik.

valla bence en rahat dedigim gibi anlayabilirsin,git herhangi bir parfumeriye yada orda calısan satıs elemanlarına da sorabilirsin bu orjinalmi diye karsılastırma yaparlar..veya sık bilegine parfumu farka bak

onu da düşündüm fakat yaşadığım şehirde armani code satan mağaza ya da parfümeri yok.

gerçek parfümün kokusu terlediğinde ter kokusuyla tiksinç bir kokuya dönüşmez. sahtes parfüm ter kokusuyl birleştiğinde parfümün spesifik kokusunu alamassın.

@rubiks cube- öyle bir durumla henüz karşılaşmadım.

satıcıya yapılmıs olumlu yorumlar parfumun orcinal oldugu anlamina gelmez.

kutusuz gelmesi tester urun olmasi ile ilgili olabilir. yine kapali bir urun ise kapagi da yoktur tester urunlerin. onun disinda sahtesini tam olarak nasil anlarsiniz bir fikrim yok. ancak, koku size ucup gidiyor gibi gelebilir (burnun ayni kokuya duyarsizlasmasi durumu). size seven birine kendiniz fark ettirmeden koklatin derim. :)

ben defalarca bunu yaşadım, o yüzden bir kaç denemeden sonra vıraktım sahtesini almayı. ya da psikolojik bir şey ama kesinlikle bu kokuyu alıyorum...

parfum bavul ticaretiyle gelmiş olabilir veya biri elinden çıkarmak istiyordur, kutusu falan da yoksa ondan böyle kurt dusmustur içinize.

galiba kazıklandım ben. d&p açık parfüm kullandım,aynı marka, o daha etkili ve kalıcıydı. koku olarak aldığım ürün daha orijinal kokuyor, alkol filan yok gibi. ama hiç kalıcı olmuyor. halbuki orijinal parfümler zamanla açılıp farklı kokular, notalar oluşturması gerekmez mi?

açık parfümle karşılaştırarak değerlendirme yapmayın. bütün parfümlerin çakması orijinalinden daha kalıcı ve menzili daha geniş. orijinal parfüm belirli bir mesafeden algılanır. o çakma parfümler ise 24 kişilik bir servis aracının atmosferini bile istila edebiliyor. bir de kişi tenine giden parfümü bir süre sonra duymaz.

90 liraya alınan parfüm genelde sahte olmaz fiyat gayet normal. yurt dışından aldığınızda 70 80 liraya gelir. bazende gümrükte takılan parfümleri el altından satın alıyorlar. onlar çok daha ucuz oluyor maliyeti yok :)

öncelikle gittiğin mekanda bir hedef belirle, ve arada sırada kes, eğer cevap veriyorsa oldu bu iş. sana sadece benim bildiğim bir sır vereceğim, bir kadın ilk bakışta senden hoşlanmamışsa farkettir kendini, ister istemez senle ilgilenmeye başlayacaktır. ama öküz gibi bakma, göz göze geldiğinde gözlerini kaçır ( utanır gibi yap ) hala bakıyorsa yuhhaaaaaaaaaaaaa. :))

senin şu okudugun blogları bizimle de paylaşsana. her sorunda bloglar böyle şöyle diyorsun, ya senle kafa buluyorlar ya da etrafında herkes sikici, verici.

valla aslında tuvalet sırasında ii tanısılıo..tecrübele sabittir..yoksa diğer yerlerde ben pek yapamıom ne bilim. bide karaokede de güzel tanıslıo..ama düşürmek ayrı konu bilader..

onda biraz da şeytan tüyü oclak.

tanışmak çok kolay sorun eve götürmek. eğer kızın o gece için planı varsa mekandan herhangi bir erkekle çıkar gider. sadece buna istekli olduğunu abartmadan belli etmen gerekli. kızın planı sadece eğlenmekse kenan imirzalıoğlu tipi bir etkin yoksa bişi yapamazsın.
altın öğüt: olgun ablaların potansiyeli daha yüksektir.

dans etme.

değilsin.

evet.

m.friendfeed-media.com

sen de anlat kardeşim. anlatması bedava. en hırbo eb kro en kekosu bile anlatıyosa sen de anlat. ıspatla mı diyecekler. adam yazar tabi bolağa. sen de yaz. aha şöyle seviştik. böyle öpüştük diye uzun uzun znlat yani.

sevgilisi olan sevi$iyor; ağzı olan konu$uyor.

~çatır çatır.

sevişen insanlar nasıl sevişiyor ona bakmak lazım. mesela ben, buna uygun bir ev, ve bekaret takıntısı olmayan kız arkadasa sahibim. buna uygun bir ev derken, giderlerim gelirlerimle uygun orantıda olmasından mütevellit, sekse ulaşmak daha basit bir hal alıyor. unutma ki sevişmek için partnere ihtiyacın var, ev de bir yere kadar, paran yoksa public seks dahi yapabilirsin. bu yüzden bir kız arkadas edinmeye çalış, seks zaten gelecektir. :)

yok hacı mesela ben sevişmiyorum.

kız (ya da erkek) varsa sevişirsin, yoksa elinle sevişirsin. bu kadar basit. manita yap.

senin şu okudugun blogları bizimle de paylaşsana. her sorunda bloglar böyle şöyle diyorsun, ya senle kafa buluyorlar ya da etrafında herkes sikici, verici.

eskiler hatırlar/bilir; kral, pleymen falan vardı. işte o dergilerin editörü bi sayfada sütçü olur, birinde muslukçu olur fantazilerini paylaşırdı bizimle. orada komşunun bi kızı olurdu, biz de bizim komşuların kızlarına bakardık bunlar ne biçim kız lan diye.

şimdi herkesin, editörünün kendisi oldugu bi bloğu var. apartman ortamı bar olur, mahalle disko olur olaylar gelişir...

şimdi taşlar oturdu mu yerine?

bülent ortaçgil'in sırtına sakın binme. metallica'nın sırtına binip seksi kovala.

sıra sanada gelecek. hoop kaynama yapmayalım arkadaşım. keh keh

o değilde elalemin yazdığı yazılar seni niye bu kadar geriyor anlamadım. çabuk etkilenen birisin galiba.

hayatın tadını çıkar. bunların dışında hayat akmaya devam ediyor. en iyi sevgili partner sosyal hobilerde olur. elini beline atacaksın mecburen.

a8'i var yazıyordu gastede.

Sanirim ben de okudum o haberi, fakat bazi kaynaklarda Smart, ve BMW 330 dan bahsediliyor, kesin sonuca nasıl ulasabilirim, onu sahsen tanıyan biri yok mudur?

aziz kedi bilir.

harley motörü vardı bir ara. hala var mı bilmiyorum nede olsa aile babası :)

bir ara range rover'ı vardı. çünkü jiplere laf atıp kendisine range rover aldığını habe yapmıştı bir kanal zamanında. oradan hatırlıyorum.

Aziz Kedi'nin bilecegini ben de biliyorum, fakat kendisine ulasabilecegimi sanmıyorum, lakin actigim bir duyuruda da soylemistim, sozlukteki hesabim silinince..