empatiyle bir ilgisi yok ki bunun. sen genlerinsin. teknik olarak genlerini yaymak senin varolma amacın. ve diğer insanlar da senin genlerine en yakın genlere sahip canlılar. genlerini gelecek nesillere aktarmak için deli gibi sevişirken insanları yemen mantıksız.

ha, yemeye yersin. ama bunu istemezsin yani. kendi türünü yiyen canlılar yok mu? var. ama onların olayı bambaşka. sebepleri var.

edit: kendi türünü yiyen hayvanlara çiftleştikten sonra erkeğini yiyen "karadul"u örnek verebiliriz misal. ama başka gelmiyor aklıma.

hayvandan bir farkımız olsun diye.

insan olduğumuz için?

kanunen yasak! :)

yamyamlar var. insanın eti nedir budu nedir ki neresini yiyeceksin.

bu videoyu izleyipte aklınıza bu soru geliyorsa

(bkz: etnosantrizm)

Hayvanlarda da kendi cinsini yeme olayı pek yoktur. cro magnon'un dediği gibi asıl amacın kendi türünü yaymak olduğu için, diğer türlerin de senin yaşam alanına rakip olduğu için ve diğer türlere karşı en yakın ittifakın ancak kendi türün yani insan olduğu için insan yemezsin. Milliyetçilik, hemşerilik, büyük şehirde birbirlerini tutmak gibi olgular da bunun biraz daha komplike örnekleri.

Tabi böyle teorileri önemseyebilmek için önce insanın bir hayvan türü olduğu, bir canlı olduğu gibi rasyonel kanılara varabilmen gerekir. Aksi halde kildi topraktı felandı derken bu soruya cevap bulmak bana kalırsa imkansız.

Diğer yandan, kendi türdeşini yeme canlıların birçoğunda zaman zaman ortaya çıkabilmekte. İnsanlardan örnek vermek gerekirse, yendiği düşmanını yemek, ölen babasını yemek felan gibi nispeten manalı ilişkileri bulunan fenomenler var. Sanırım Sigmund Freud'un Totem ve Tabu adlı kitabında bu konuda epey bilgi vardı. Yine benzer konularda meraklıysan Gordon Childe vb sosyolog antropolog abilerin kitaplarını tavsiye ederim.

Şu meşhur cenin yeme olayına gelince. Biliyoruz ki dünyanın en acaip en cins milleti Japonlardır. Aslında Çinlileri de bunlara katabiliriz. Cenin yeme olayının da gerçek olduğunu varsayarsak -bence ortada sağlam hiçbir kanıt yok- muhtemelen zenginlerin yaptığı bir çılgınlık olduğunu düşünüyorum. Ben bir Türk olarak çok zengin olsam şöminede dolar yakarım, cam sehpadan kokain çekerim, Japonlar gibi abuk subuk bir milletin zengini de heralde cenin yiyebilir bu durumda. Çok akılcı bir çıkarım olmadı farkındayım ama kesinlikle hissediyorum olabilir böyle birşey.

aslında neden insan yiyoruz? diye sormalıydın insan ırkı olaraktan. biz yemesek de yiyenler var. ilginç!

hala yiyen varmis:
(bkz: korowai)

"Hayvanlarda da kendi cinsini yeme olayı pek yoktur". Katılmıyorum. Hayvanlarda kendi cinsini avlamak yoktur, yemek amacıyla öldürmek yoktur, ama yemek olabilir. (Büyük istinsa, yenidoğanların babadan başka bir erkek tarafından, bazen anne tarafından yenmek için öldürülmesi). Bunun dışında "doğal" sebeplerden ölmüş hayvanın 1 hastalık sebebiyle öldüyse bunun yayılmasına sebep olmamak için uzak durma 2 başka bir hayvan tarafından öldürüldüyse zaten o hayvanın bunu yemek için yaptığından ortada pek birşey kalmaması kendi cinsini tüketmeye engel olabilir. ama öte taraftan da eğer yenilirse büyük tasarruftur enerji bakımından.
Psikopatalojik vakalar dışında, bazı insan topluluklarında da ölen bireylerini yemek vakidir. Ama bu biyoenerjiden tasarruf etmekten çok bir ritüel özelliği taşımaktadır.

Buna karşın, hemcinsin seninle aynı sosyal grupta olup senin yaşama şansını arttırmıyor, hatta bizzat rakip bir grupta bu şans için savaşıyorsa bile, aradaki savaş asla öldürme amaçlı değil, sadece güçlü olan seçim şansı verme, ötekini de sağ bırakıp başka yerde şansını deneme hakkı verme amaçlıdır. Sebebi bahsedildiği gibi türün devamı motivleri.

Gelgelelim bu ilkel açıklamalar yine de neden insan yemediğimizi anlatmıyor pek. Bir arkadaş demiş ya "hayvanlardan farkımız olduğu için" diye, taksonomik hatayı görmezden gelirsek, aslında çok doğru bir laf etmiş, anlatayım neden;
Öncelikle empati yeteneğinin alıkoyma gücü bahsettiğiniz gibi olsaydı, gelir adaletsizliğinin bifiil insan yemek olmasa da çok da farklı olmadığı düşünüldüğünde, en azından o konularda bir boka yarardı bunu dipnot düşeyim.
Gerçek sebep şu ki, insan hemcinsini tüketmenin farklı yollarını geliştireli uzun yıllar olmuş, onun enerjisinden ve hayatından faydalanmak için yapacağı tüketimin hedefini öldürmediği yollar bulmuştur.
İşte insanlığın şanı!
Karşılaştırınız; orta sınıf bir aileden gelme üniversite mezunu ortalama bir genci yiyecek olsanız kaç kilo et çıkacaktır? et olarak sadece kasları yediğimizi düşünelim, yapılı bir genç ise 30 kilo falan çıkacaktır.
Kasaptan etin kilosunu kaça alıyorsunuz? Ortalama 20 tl diyelim, bu genci tüketmenin size sağladığı etti mi sadece 600 lira.
Şimdi onun bedensel bütünlüğünü bozmayın, ama insansınız ya, gelişen teknoloji bok püsür ile masa başında yapacağı bir iş bulun. 600 lira o gencin bir aylık asgari maaşıyken, üzerinden kaç katı para kazanabilirsiniz siz düşünün. Şimdi o parayı istediğiniz gibi ete çevirebilirsiniz. Arttı mı? Onu da elzem olmayan birsürü saçmasapan şeylere harcayabilirsiniz.

Şimdi tekrar soralım, neden insan yemiyoruz? Çünkü sağ iken daha çok fayda alabiliyoruz. Et olarak tüketmeyle, işgücü olarak tüketme arasında tüketim olarak bir fark olduğunu sanmayın.

bazı maymunlar da yiyor. düşman kabileyle savaşıp öldürdükleri maymunların proteinleri boşa gitmesin diye yiyorlar (akıllı maymunlar bunlar). geçmişte insanlar da yemiştir birbirlerini.. tarihin başlangıcından sonraki dönemlerde bile savaş alanında kalan ölülerin vücutlarından kondom yapıyor insan oğlu, daha eski çağlarda yememesi mümkün mü?

aslında avlamıştır yanılmıyorsam kanadanın buz hokeyi takımını taşıyan uçak düşmüştü ve oyuncular yardım gelmeyince bir müddet sonra takım arkadaşlarını yemeye başlamışlardır... sanırım ozel soslarla iyi gidebilir nutellaylada sabah kahvaltısında denenmeli

bence günümüzdeki mantıklı tek açıklaması gerek duymadığımız için. yiyebilecek o kadar halt varken ve uygarlık düzeyimiz taş devrini biraz aştığı için şu an itibariyle insan yemek manasız. ama şartlar değişir kıtlık ya da bir şekilde yaşamı sürdürme noktasına gelindiğinde pekçok kişi başta iğrenerek sonra alışarak sonra tatlandırarak sonra seçerek beğenerek birbirini yemeye başlar.

Bir insanı açıklıktan kurtulmak, hayatta kalmak için yemek , o insanı ne kadar süre hayatta tutar. Siz birbirinizi yiyin en sonuncusu ne yapacak. Geleceği düşünemeyen insanların gelecek ile ilgili teorileride olamaz. Gelecek ile ilgili teoriler üretemeyenler ölümden sonra bu kainatın kendi içinde tekrar bu katmanları yaratabileceği gerçeğini ve o aklı göremeyenler ancak insan yiyebilir. Ey insan hiç ölmeyeceğinimi düşünüyorsun? "Her canlı ölümü tadacaktır."

Düşün ki arkandan bir Müslüman ne yapar.

ÖLÜM ÖNCESİ

Ölmek Üzere Olan Kişiye Yapılan Uygulamalar

1- Öleceği anlaşılan kişi yüzü kıbleye karşı gelecek şekilde sağ tarafına çevrilir. Kişiye Kelime-i Şehadet getirtilir. Başında bulunanlar da onunla birlikte Kelime-i Şehadet getirirler.

2- Bu sırada kişinin yanında akrabaları bulunur ve bu anda Yâsin ve ya Ra'd suresi okunabilir.

ÖLÜM SIRASI

Kişi ölünce çenesi bağlanır gözleri kapatılır elbiseleri çıkartılır ve ince bir örtüyle üzeri örtülür. Ölünün şişmemesi için ölünün üzerine bir demir parçası konur. Yıkanıncaya kadar ölünün yanında Kur'an okumak yasak olmamasına rağmen yapılmaması gereken bir davranıştır.

Ölünün Yıkanması

İslam inancına göre ölünün yıkanması gerekir. Bunun için ölü teneşir üzerine veya yüksekçe bir yere sırtüstü yatırılır. Sonra ölüye abdest aldırılır. Abdeste önce yüzden başlanır ağza ve buruna su verilmez; parmağa sarılı bir bezle dudaklarının içi dişleri ve burun delikleri ıslatılır. Kolları yıkanır başı meshedilir ayakları yıkanır. Abdest bittikten sonra üzerine ısıtılmış su dökülür saçı ve sakalı başı ve bedeni iyice temizlenir. Sonra sol tarafına çevrilerek sağ tarafı sağ tarafa çevrilerek sol tarafı yıkanır. Yıkayıcı ölünün karnına yavaşça dokunarak ölünün vücudundan bir şey çıkarsa onu da yıkar. Ölüyü yıkarken her organı üç defa yıkamak sünnettir. Ölünün tırnak ve saçları kesilmez. Saçları ve sakalı kesilmez. Erkek ölüyü erkek kadın ölüyü kadın yıkar. Kadın ölen kocasının cesedini yıkayabilir; ancak erkek ölen karısını yıkayamaz.

Kefenleme

İslam'da kefen üç çeşittir:

a) Sünnet Kefeni: Erkekler için gömlek izar ve lifafe olmak üzere üç kattır. Boyun kökünden ayaklara kadar uzanan gömleğin yeni ve yakası yoktur. İzar ve lifafe baştan ayağa kadar uzanır. Lifafe İzar ve gömleğin üzerine giydirilir. İzardan biraz daha uzun tutulur. Kadın kefeninde ise bunlara ek olarak baş ve göğüs örtüsü kullanılır.

b) Kifayet Kefeni: Ölen kişinin maddi durumunun bozukluğuna paralel olarak kifayet kefeni ile yetinebilir. Bu kefen izar ve lifafeden ibaret olup ölen kadınsa bunlara ek olarak baş örtüsü dahil edilir.

c) Zaruret Kefeni: Zorunluluk halinde ölü ne bulunursa onunla kefenlenir.

"Kefen hazırlandıktan sonra tütsülenir" "Sünnet kefen şöyle yapılır: Önce lifafe yayılır. Onun üzerine izar konulur. Daha sonra ölüye kefen gömleği giydirilip izarın üstüne konur. İzar önce ölünün soluna sonra sağına sarılır." Lifafe de sağa sonra sola sarılır. Ayaklarının altından ve başının üstünden bağlanır."

"Kadın cenazenin kefenlenmesinde kadının saçları ikiye ayrılarak göğsünün üstüne konur. Kadın kefenlendikten sonra başı ve yüzü başörtüsü ile örtülür. İzarın üstünden göğüs örtüsü bağlanır. Göğüs örtüsü göğüsten göbeğe veya dizkapaklara kadar olan bir örtüdür." Daha sonra ise lifafe sarılır.

Cenaze Namazı
Ölen bir kişinin cenaze namazının kılınabilmesi için her şeyden önce Müslüman olması ve ölünün yıkanmış olması gerekir. Bunun yanında ölünün vücudunun bütünlüğünü korumuş olması yani başı ile beraber vücudunun yarıdan çoğunun olması şarttır. Cenaze namazını topluluk içinde birkaç kişinin kılması da yeterlidir. Tüm topluluğun kılması şart değildir. Cenaze namazını usulünü bilen herkes kıldırabilir."

Ölünün Gömülmesi

"Cenaze namazından sonra ölü mezara konur. Mezarın en az göğüs hizasına kadar kazılması şarttır. Ölü gömülürken kefenin bağları çözülür ve sağ yanına yatırılarak kıbleye yöneltilir." "Ölü kadın ise ölünün en yakınının onu mezara koyması gerekir. Kadının mezara inmesi yasaktır. Mezarların üzerine yapı yapmak süslemek islamda haramdır. Ancak taş dikmek isim yazmak ağaç dikmek yasak değildir."

Telkin

Ölü mezara konulduktan sonra ve üzeri toprakla örtüldükten sonra topluluk mezarın başına oturarak imam veya başka birisinin okuduğu Kur'an-ı dinler ve ölünün ruhuna fatiha okur. İslamiyet'e göre bütün insanlar ister Müslüman olsun ister olmasın ölüp de mezara konunca Münkir ve Nekir adlı iki melek tarafından sorgulanır. Sorgu dinsel olup ölünün Müslüman olup olmadığını saptamak için yapılır. Cenazenin defin edilmesi sırasında imamın mezar başında verdiği talkın (telkin) sorgu sırasında ölünün korkudan dilinin kekelememesi içindir.

ÖLÜM SONRASI
Taziye

Ölünün yakınları komşuları akrabaları tarafından ziyaret edilerek "Allah size sabır ve ecir versin hüküm Allah'ındır Allah cennete kavuştursun" denilerek teselli edilirler. Ölünün gömülmesinden sonra kederli olan ve yalnız kalan ölü evinin ziyaret edilmesi yani taziye konusunda peygamber "Kim felakete uğrayan kardeşini taziye ederse Allah ona kıyamet gününde ikram elbiseleri giydirir" demiştir. Taziye üç gündür; ancak uzakta olanlar daha sonra da taziyeye gelebilirler. Bu süre içinde komşular yemek yaparak ölü evine getirirler.

Mezar Ziyareti

İslamiyet'e göre kabir ahret âleminin başlangıcıdır. Ölümü her canlı tadacaktır. Ölüm yok olmak değildir. Bir evden bir eve göç etmek gibidir. Ölen her kişi kıyamette dünyada yaptıklarından hesaba çekilip cennete veya cehenneme gönderilinceye kadar kabirde kalacaktır. Kabirde hem ruha hem de bedene nimet ve azap vardır. Peygamberler veliler ve şehitler mezarlarında da diridirler. Kabirde ölü kendini ziyarete gelenleri tanır. Bunun için kabirde bulunan ölülere selam vermek sünnettir. Bir hadiste peygamber" "Bir kimse din kardeşinin kabrini ziyarete gider ve mezarı başında oturursa onu tanır ve selamına cevap verir" demiştir. Ölü kabrinde bilinmeyen bir hayatla diridir. Müslümanların kabrini ziyaret etmek peygamberin de yaptığı tavsiye ettiği bir davranıştır. Bir hadiste peygamber "Kabirleri ziyaret ediniz! Kabir ziyareti ölümü hatırlatır" ve "Kabir ziyaretini size yasaklamıştım. Şimdiden sonra ziyaret edebilirsiniz. Böylece ibret alır gafletten uyanırsınız" demiştir

özenle sıralanmış doğru genlere sahip olmanız!?

meyve aroması tamam da pamuk şeker aroması almak için karşındaki kadar sarhoş olman lazım.

@jamesjersey
anam babam şarap uzmanı olsa herşey farklı mı olacaktı yani ?

@drip nick i zaten kullanilmakta
www.sarapgunlugu.com sitede yazmasa çoktan siktir çekerdim :)

once bir koklanir sarap, sonra bardak cevrilir ve icine hava molekulleri karismasi saglanir ve tekrar koklanir, en sonda tadina bakilir, ilk yudum agizda gezdirilir ve tat molekulleri hissedilmeye calisilir. not: degüstatör degilim.

çok şarap çeşidi denemiş ve denediğiniz şarapların içinde ne olduğunu öğrenmiş olmanız gerek sanırım.

@huleyn

burda yazı içinde biraz abartılı olarak şeker tadı alındığı anlamında kullanılmış sanırım, kayra'nın kendi sitesinde ve yazıyı ordan aldığı belli olan bir kaç sitede bu tanım var.

sorunlu ilgili ise üzüm türlerini ve hangi tür şarapyan hangi lezzeti beklemen gerektiğini biliyor olman lazım. bunun dışında dolucanın bir dönem tadım günleri oluyordu. tadım yapılacak şaraplara uygun menüler haızrlayıp bu şarapları denetiyorlardı.

jamesjersey in demek istedigi bazı insanların yetenekleri oldugudur hatta buyuk sarap firmalarının degustatorleri sigara içmiyorsa baslayamazlar iciyorlarsa da bırakmazlar koku ve tat alma duyuları değişmesin diye.

Sanırım Doluca'nın 2-3 ayda bir yaptığı eğitimleri ve tadım günleri vardı. Onlara katılarak öğrenebilirsiniz. En başta basit basit ne tadı alındığına felan bakılır. Mesela meyvemsi tadlar alıyorum felan dersiniz. Eğitmen onaylar. Meyvemsi tad var dediğiniz birkaç farklı kadeh arasında fark sorulur, kayısı tadı alıyorum felan dersiniz. Yavaş yavai isabet oranı artar. Bunlar tamamen farazi örnekler elbette.

Caz müziği çoğu insanın yabancı olduğu bir tarzdır. İlk dinlemeye başladığınızda şarkıların hepsinin birbirine benzediğini söyleyebilirsiniz. Ancak zaman geçtikçe sağdan soldan duyarak, okuyarak dinleyerek bossa nova, smooth, nujazz, lounge felan diye caz türlerini tanımlayarak ilerlemeye başlarsınız. Şarap da aslında bunun gibidir. Eğer daha önce bahsettiğim caz örneğinde olduğu gibi bir ilerleme kaydettiyseniz -herhangi bir konuda- şarap tadımı için de aynısını yapabilirsiniz.

ot cekiyorsun galiba.

zuhaaa. alakası yok, kullanmadım hiç ot mot.

pasif içici olabilir arkadaş =)

(bkz: şaşı bak şaşır) la dolaylı yönden alakası olmalı bunun. nadiren de olsa değişik/anlam veremediğim bi' konsantrasyonla tv'ye doğru dalarsam aynısını ben de yaşıyorum. ve isteğim dahilinde olmuyo bu. sanki o isteğince oluyo gibi. := )

gözlerinde bozukluk vardır, ya da apartmanda asitçi.

belki şöyle bir şey olabilir (bkz: astigmat)

yanıltmış olmayayım ama, tansiyon ilâ ilgili sanırım. yükselince bu tür görme sorunları olabiliyor. özellikle dürbünle tersten bakıyormuş tribi. (kulakta da hafif bir vınlama)
sıcaklar tetikliyebiliyor bâze. yine de bir doktora derdinizi anlatın. panikleyecek bir şey yok :)

eskiden bana da olurdu. insanlara anlatsam saçma gelir diye kimseye söylememiştim. başkasına da olduğunu duymak ilginç. kendi açımdan artık olmadığına göre "zamanla geçer" diyebiliriz :)

ya gözler tamam da elim ayağım ve diğer uzuvlarım sanki 10 kat daha kalınmış gibi hissediyorum. sadece ufak görmek degil. o ara sanki zaman da çabuk geçiyo gibi hissediyorum, zaman hızlanıyor benim için o dakikalarda. mesela kafamı sola çeviriyorum sanki çok hızlı çevirmişim gibi geliyo öyle değişik biraz.anlamadım gitti.

oke tmm ot deiglmıs ex fln heralde, boyle zaman kayması fln ondandır direk.

Buna yakın birşey bana ateşli bir hastalık geçiripte yataktan bile kalkamayacak durumdayken olabiliyor. Bir anda dünya kocaman oluyor. Üstüme üstüme geliyor devasa kütleli cisimler. Benim ellerim ayaklarım büyüyor hareket edip kaçamıyorum. Sonra çarkların arasında sıkışıyorum. Bazende tasvir edemeyeceğim büyüklükte bir cisme(ağaç kütüğü sanırım) sarılmış/yapışmış vaziyette düşüyorum yavaş yavaş. Herşey, herşey orantısızlaşıyor. Şimdiye kadar iki kere bu şekilde hissettim. İkiside acil de penisilin vurulurken son buldu.

Hiçkimseye anlatmamıştım. Zihnimin bir oyunu deyip geçtim hep.

sanırım milyarda bir hastalık bendeki.

sirt ustu uzun sure yatiyorsun karabasan yani uyku felcinin ilk belirtileri diyebiliriz. uyku halinde olmadigin icinse seni tam olarak ele geciremiyor.

hayır uyku halinde veya uykuya dalarken falan değil, çevrimiçi durumdayken vuku bulmakta

@sokak cocugu : valla ne diyeyim, yıllardır "bi ben mi deliyim lan" diye düşünürdüm..
ilk 6-7 yaşımdayken başıma geldi..
ateşlendim, annemlerin yatağında yatarken parmaklarımın büyüdüğünü hissettim.. hepte aynı görüntü oluşurdu kafamda, bir toplu iğne başı tutmaya çalışıyorum, ama ellerim o kadar büyüyorki elimde kayboluyor meret..
yataktan anneme bakıyorum uzaklaşıyor.. hepsi canlı görüntü rüya değil. annem neyin var diyor yüzüme, "üheee" den başka ses çıkartamıyorum. televizyon desen karşı mahallede bir evdekini izliyorum gibi.
heleki iustitia omnibus birşey demiş zaman konusunda; birebir aynı durudmayım. bazen kafamı sağa çevirmem 10 dk sürüyor gibi, bazense herşey hızlanıyor, kafamdaki bir ses yükselmeye başlıyor.. sakinleş sakinleş birşey yok diye ses gittikçe yükseliyor.
ben o ses odaklanmışken elim kolum başka birşeylerle ilgileniyor.. tamamiyle bilinçsiz hareket ediyor gibi oluyorum.
aslında şöyle bir his: sanki bedenim başkasının kontrolunde ve ben ona hapsolmuşum gibi.. pencereden bakar gibi etrafı izliyorum eller kollar aktif hatta bazen normal normal konuşuyorum ama kafa içinde herşey yavaş ilerliyor sakiin sakiin diye bağırıyor..

tamam sonunda deli olduğumu da itiraf ettim sanırım..
teşekkürler bu imkanı sunanlara hehe..

@quaker: seninki de bana yakın bi durum gibi. belki de ikimizde deliyiz. bende aşırı bi hızlanma oluyo. normal yürüyorum mesela çok hızlı yürüyomuş gibi hissedeiyorum. değişik bi durum.

ben de hastalık olanını diyecektim ama söylenmiş defaatle. gece karanlık odada olur bana da yatarken. ellerim parmaklarım büyür. büyük silindirik veya kübik cisimler birbirlerine dönüşerek bana doğru gelir. tıbbi bi adı vardır bunların eminim.

bakınız pink floyd ve arkadaşları da ne güzel demiş comfortably numbda

"when i was a child i had a fever.
my hands felt just like two balloons."

@geldiler: sana da gelmişler:))

oluyo oluyo, böyle bi büyük gibi ama sanki sonra küçük. Anlat desen anlatılmaz, enteresan bişi, "ya bi siktir ne dion?" demesinler die söylemiom kimseye.

TV olmak zorunda değil, bazen ciddi bişi konuşurken yüzyüze de oluyo. Adamın elleri yaratıkmışcasına gelio, ilk defa el görüyom sanki. Ya da kulak, ne acaip diorum kulak var iki tarafta, yamuk yumuk.. Ama aynı ikisi de. vs. vs. vs..

benzer şeyler banada oluyor.bende fazla yakınlaşıyorum. :)

delilerin ortasındaymısız da haberımız yokmus be. herkes bi alengirli.

bende de oluyor zaman zaman. kucukken daha cok olurdu. simdi nadiren.
herhangi psychoactive bisiy de kullanmiyordum tabi ki kucukken.

su linkler isine yarayabilir.

en.wikipedia.org
en.wikipedia.org
en.wikipedia.org
en.wikipedia.org

maersk yönlendirmesiyle, sözlükte şu var.
(bkz: alice in wonderland sendromu)

(bkz: alice in wonderland sendromu) benim ki. tam uyuşuyor. eyvallah.

Haha deliyim sanrdım bende.Aynısı bana 2 kere oldu.herşey büyüdü bid ebend eşu vardı ayırt edici olarak ellerim çok büyüyodu ve gücümü kontrol edemiycekmişim herkeze zarar verecekmiş gibi oluyordum.Buda varmı sizde?

türkçe bilemiyorum da şimdilik ingilizce olarak şunu verem:

www.w3schools.com

tr.wikipedia.org

hayır.

aynı ilanı tekrar yazmaya sevkeden bir uygulama. (bkz: başlık kirliliği)

fakat duyuru'yu forumdan ayıran da bir uygulama.

buna benzer soruldu daha once, aslinda ilk sayfada duyuru gosterilme sayisi artsa daha iyi olur gibi ama o zaman da veritabanina yuk bindirecek, bunu cozebilecek bir durum gerekiyor. senin dedigin sey cok rahat kotuye kullanilir, hersey kendi duyurusuna cevap yazip uste cikarmaya calisir, zaten gercekten onemliyse uste aliyorlar rica edersen.

ya gerçekten önemlisi yok, bana göre önemli bir duyurum vardı. demin yenisini açtım mecburen. bu veritabanına yük olmuyor mudur diye merak ettim ondan sordum. yoksa bana ne ben açarım yani yeni başlık. ama üste çıkması en mantıklısı bence. kendi başlığı üste çıksın diye yazacak tabii herkes nedir yani?

"kendi başlığı üste çıksın diye yazacak tabii herkes nedir yani?"

böyle bir şeye izin vermeyeceğimizden, istediğiniz özelliği burada görmeniz pek mümkün değil.

öyle bir şeye izin vermeyip de farklı bir şey yapmıyorsunuz ki. hatta daha kötüsünü yapıyorsunuz; aynı içerikli başlığın açılmasına izin veriyorsunuz.

cevap alamadiysan daha sonra bir daha sorman normal, cunku kullanici sayisindan artis oluyor ve baska kisilerin de gorebilme olasiligini arttiriyorsun. ama abartmamak lazim onu da, 2-3 kere tekrar sormak normal olabilir ama 5-10 kere de ayni soruyu soruyorsan sacma olur, goze batarsin. yani uste cikarmayla ayni seyi tekrar sormak ayni degil. soruya cevap yazdikca uste cikarmak kotuye kullanima daha musait. biz burda konu tartismiyoruz forumlardaki gibi, cevap yazdikca konuyu onemlilestirmek gibi bir derdimiz yok. onemli olan en cok soruya en cok sayida yardimci olabilmek. senin dedigin bu sistemi aksatir yani. ama yine de bu iki olaydan farkli olarak ve forum yapmadan gelistirilebileck yanlari var sitenin, onlar da yavas yavas yapiliyor zaten, bir de feedback kisminda isteklerimizi yazabiliyoruz. bu aciklama yetmediyse ve sorunuza cevap alamadiysaniz, sorunuzu ozel olarak cevaplayabilirim seve seve.

köri sosu olması lazım. sarı bişey. oldukça lezzetli.

edit: baharat demişsiniz ama. köri sosu değil o vakit.
edit2: direk köri de olabilir. tavuk yemeklerinde kullanılan sarı bir baharatmış.

yenibahar da tavukta sık kullanılan bir baharattır.

safran?

daha çok kekik ve köri kullanılıyor tavukta. kimyona benzerse muhtemelen köri gibi geldi bana

köri,safran yada yenibahar değil.farklı bir ismi vardı.4 yada 5 harfliydi.2 hece olduğuna eminim.muhtemelen türkiyede çok bilinen kullanılan birşey değildi.
netten araştırdım cajun olabilir belki.

muskat?

(bkz: zerdeçal)

bugün o lokantaya yeniden gittim.baharatın adı tako.mısır unundan yapılan meksika baharatı.baharatçılarda bulmak çor zormuş.tavsiye ederim herkese.

ay misket gibi değil sonuçta, bir yeryüzü şekli var... tepesiydi, krateriydi...

olur o mars'ta da var. girintili cikintili yuzeyler sayesinde oyle algiliyoruz. dunya'da bile bulursun.

ayın dünyaya hep aynı yüzü dönüktür. sanırım biz ay dedeyi hep üzgün üzgün görürken amerikadaki birisi başka türlü, kamboçyadaki birisi başka türlü görmektedir. bizim gördüğümüzün özel bir açıklaması yoktur, kraterler vesaire.

google earth'te ayı inceleyebilirsiniz bu arada.

(bkz: pareidolia)

hiç uğraşmayıp yalancı dolma yapsan?

gerçek kıyma gibi olur mu hiç.. yalancıyı dene. pirinçle falan.. hem birkaç gün bekleyebilir de o şekilde. ooh mis.

ama et de yemem lazim lan, denesem mi, olur diyin, cesaretlendirin :(

olmaz o. bu saatte onunla ugramayacagina gore yarin gider kiyma alirsin. yapraklara kiyma.

biftegi de baska yemek icin kullanirsin.

yaprak dolmasi degil kuru patlican dolmasi, yine mi olmaz?

abicim/ablacım sen cok heveslenmişsin olur diyorum ben :)

dolma yaparken değil ama blenderla kıyma yapmaya çalışırken vereceğim bir püf noktası var, blender 500-600 watt falan değilse bozuluyor :)

sen bifteğini kıy, kıyma niyetine koy içine bence olur. hiç denemedim ama olmaz gibi de gelmiyor bana. içi hazırlarken de sakın sağlıklı olsun diye az yağ koyma çok kötü oluyor denedim gördüm, baharat seversen bol koy, naneyi unutma derim. bu saatte bu kadarı aklıma geldi. afiyet olsun

hacım dolmayı salla.. sen o büfteği koy ızgaraya.. çıkar ızgaradan koy üzerine tereyapını erisin.. aç yanına rakıyı rokayı.. dolma olayına sonra girersin bilahere..

bak biftekleri ince ince açarsın yaprak şeklinde daha sonra içine biber domates soğan pirinç v.s kavurup harç yaparsın sonra yaprak haline gelmiş biftekleri harçla doldurup sararsın. daha sonra biftekleri ayrılmayacak şekilde kürdanla tutturursun. daha sonra
1. yumurta kırıp pane harcına bulayıp kızartırsın.
2. bifteklerin üzerinde biraz yağ gezdirip üzerlerine kaşar peyniri rendeleyip fırına verirsin.

yaz günü zeytinyağlı dolma gider. etliyi boşver.

evet baktım ama orada en yüksek, en düşük sıcaklık rekorları var.en yüksek gece sıcaklıgından bahsedilmemiş.

evet yokmuş. bende şimdi bakıp ilk yazdığımı silmiştim ki cevap yazmışsınız, öksüz kalmış (: kusura bakmayın.

şu anda ben odamda boğuluyorum eryamanda öyle söyleyeyim. camdan sarkıyorum. ilk defa bu kadar oldu bana. sokağa çıkıp fıskiye arayasım geliyor.

rekor mudur bilmem ama sokayım böyle rekora.

bu konuda en boktanı izmir olsa gerek. geçenlerde saat 01.00 de bile sıcaklık 32 derece idi.

dunyada olculmus en yuksek gece sicakligi 40 C imis. Kaliforniya, Olum Vadisi'nde olculmus.
Kaynak kicim degil surasi:
www.usatoday.com

Turkiye'de ise en yuksek gece sicakligi Adana'da olculmustur buyuk ihtimalle.

edit: Adanalilar nerdesiniz, sicakligi soyleyin, Antalyalilar ve Mersinliler siz de soyleyin, Turkiye su siralar cok sicak heralde...

26 ne ki şu an odamda 31.5 dereceyi gösteriyor termometre -izmir.

@espandon

hocam benim oda da 30 gösteriyor. ama benım 26 dıye soyledıgım dısarının sıcaklıgıydı.

ayrıca 1975-2007 yılları arasında agustos ayında 39 derece ıle 1987 de en yuksek sıcaklıgı gormus ankara. oda sıcaklıgı ıle dısarının sıcaklıgını karıstırmayalım.

dubai'den bildirince simdi haksiz rekabet oluyor ama burada yazin zaten resmi rakam olarak 33-34 veriyorlar..bu da turist kacmasin diye uydurrulan bir yalan..
39-40 civarinda disarda oturup bira icmisligim var(evet gece yarisi)..ustunu bilmem

cidden güzel cevap olmuş. motorla pek alakam yoktur, yani enteresan karşılanabilir ama yazmak istedim..

iki motor çapraz şekilde önleri kalmış olarak dursa, bir tanesinde kanatlar olsa (melek hesabı) diğerininin de elle tutulan yerinden boynuzlar olsa vs.

bunlara bir diyalog da katılabilir. pek bir sıradan aslında ama fena olmaz sanki. motorun beden olarak daha önceden kullanıldığını sanmıyorum..

motorla hızla gidiyomuş hissi veren güzel bi fotoğraf olabilir..

yolda fren iziyle 7 cizmis bir motor olabilir, yol perspektif olarak ufka dogru gidiyordur, motoru da ufka giderken goruruz ve gun batimi...

yol fotoğrafçısı bir artçı olarak kanımca motoru ve yolu, hissiyatını anlatan en güzel fotoların içeriği şöyledir: etrafı ağaçlı toprak yol, kadrajın kenarında motorun tek aynası. isteğe bağlı olarak aynadan yansıyan kasklı sürücü yüzü de eklenebilir.
fikir hoşuna giderse, msg atarsan örnek için bir link verebilirim.

not: sag/ sol aynayla birlikte motorun gidonu / gidonun bir kısmı kadraja dahil edilebilir.

zannedersem basınç buna izin vermeyecektir. yoksa kuşlar da, çok çok yükseklerden uçabilirlerdi; ancak alçaktan uçuyorlar.

@pomolilik
basınç masınç herşey tamam, son teknolji, dümdüz giden uzay mekiği gibi düşün.

yükselme yoksa ve hızda sabit ise yerçekimine karşı olan direnç sabit olacağından (dünya'yı küre aldım) dünya etrafında dönecektir. Siz uçağı düz dünyayı yuvarlak alıyorsunuz.
Anlık hız hesabı olarak bir nokta alırsanız daha kolay anlaşılabilir takıldığınız nokta. Herhangi bir nokta seçildiğinde yerçekimi ile uçak arasındaki vektörel açı sürekli 90 derece olacaktır.

şimdi uçak gerçekten dümdüz gidecekse dünyaya göre yükselmesi gerekecek(dünya'nın şekli malum). yok eğer düzden kastınız uçağın yeryüzüyle paralel olarak seyretmesiyse burada dönmekte olan bir cisimden söz ediyoruz. burada da hız devreye giriyor. eğer uçağın hızı yeteri kadar yüksekse(ki atmosfer içindeyken bu hıza ulaşması pratikte imkansız) atmosferden de kurtulur yerçekimi alanından da.

@zgrydn şimdi uçak gerçekten dümdüz gidecekse dünyaya göre yükselmesi gerekecek (dünya'nın şekli malum).
ben de böyle düşünüyorum. bi' otomobil yerde gittiği için dünyanın ovalliğine uymak zorunda ama havadayken işler değişiyor gibime geliyor. Ama şöyle düşününce; uzay mekiğini ha karadan uzaya fırlatmışsın ha havadan yere dik uzaya fırlatmışsın bi' taraflardan terk-i dünya eder herhalde, galiba...

simdi normal olarak ucak belirli bir yukseklikte durmayi da hedefler, o yuzden dunyanin kavisine paralel bir kaviste gider ve yolcu ucaklarinin belli bir yukseklik limiti vardir. bu yukselikten sonra hava, ucagin ucamayacagi kadar seyrelmeye baslar ve baska faktorler de var. yani ucagin ucabilmesi hava yogunluguna ve oksijene de bagli. uzaya giden roketlerin calisma prensibi ise farkli, onlar havaya bagimli degil, itis gucuyle alakali (inis disinda). yani senin demek istedigini roket yapiyor zaten..

edit: uzaya gidebilen yolcu ucaklari da yapim asamasinda sanirim (roket calisma prensibi olacak tabi)

düz'den ne anladığına bağlı. öklid geometrisinde uzayda 2 noktayı birbirine bağlayan en kısa çizgi doğru iken, riemann geometrisinde eğri olabiliyor bu. dünya da riemann geometrisine daha uygun.

ayrıca "pilot uçağı hiç alçaltıp yükseltmeden olduğu gibi sabit tutsa" diyorsun. irtifa denilen şey senin yeryüzüne dik uzaklığın. yani yeryüzüne alakalı bir şey, eğer yükselmeyip alçalmıyorsa dünya etrafında dönmeye devam eder. senin dediğin gibi atmosferden çıkması için uçağın sürekli yükseliyor olması lazım.

"pilot uçağı hiç alçaltıp yükseltmeden olduğu gibi sabit tutsa" ucak sonsuza kadar dunyanin etrafinda ayni irtifada ucmaya devam eder.

"pilot uçağı hiç alçaltıp yükseltmeden olduğu gibi sabit tutsa" uçağın bu yüksekliği zaten dünyaya göre hesaplanıyor. Pilotlar uçağın dengesini filan ufuk çizgisine göre ayarlıyorlar. O yüzden wpi ın da dediği gibi bu durumda uçak uzayda düz bir çizgide ilerlemeyecektir, aksine dünyanın etrafında dönecektir. Bir uçağın ya da aletin uzaya çıkması için tırmanması gerekir...

@paketinsonundakiğrençekirdek
eğer yere paralel giden bir uçak normal ve sabit hızla hareket ediyorsa atmosfer dışına çıkamaz. sonsuza kadar döner durur. önemli olan uçağın hızının ne kadar olduğu.

"uçağın aynı irtifada yol alacağı ve atmosfer dışına çıkmadan dünya etrafında devamlı döneceği" ortak kanaat olmuş, teşekkür eder, saygılar sunarım ;)

circumstances are respectfully submitted as a contentment.

bunu beğeneceğini düşünüyorum al bakalım gibisinden

ya bir bilirkişi raporunda, raporu mahkemeye sunma cümlesi bu. ben 'Respectfully submitted as our opinion' gibi bir şey uydurdum da, keyfiyet ne alaka cidden anlamadım?

"koyu sacli" anlamina geliyormus.
www.thinkbabynames.com

diğer dillerde de var galiba? münchen/munich?

soru ne?

Birebir teması olan ülkeler bile birbirlerinin isimlerini doğru telafuz edemiyorlar. Kaldı ki şehir isimlerini doğru telafuz etsinler. Kulaktan kulağa hesabı bize ulaşana kadar iyice bozuluyor kelimelerin orjinalleri.

Mesela Almanya'nın orjinal ismi Deutschland olmasına rağmen bize oradan değil de Fransızca olan Allemagne kelimesinden geçmiştir. Biz de Almanya olarak telafuz ediyoruz.

AŞağıdaki linkte ülke isimlerinin dillere göre değişimlerini okuyabilirsin.

tr.wikipedia.org

Şimdi asıl sorun şu: Burada mı öpersin paket mi yapalım?

translate.google.com

adresine gir. İngilizceden hangi dile çevirmek istiyorsan o dili seç. Örneğin ben London yazıp from English to Turkish seçtim. Londra çıktı. Şehirlerin İngilizce isimlerini biliyorsan çok işe yarıyor.

P.S. öpücük olayını yeni gördüm, hakkımı atatürkiye'ye devrediyorum

Hadi bir bilgi daha;

Bir ülkeyi genelde hangi ülke dünyaya açarsa o dil üzerinden biliyor ismi. Etiyopya Osmanlı yüzünden yıllarca Habeşistan isimle bilindi ama oradaki insanlar neredeyse isyan edince ismi Etiyopya olarak değişti. Bugün hâlâ bazı ülkeler Habeşistan kırması kelimeler kullanıoyorlar. Misal Abessinien (Almanca), Abessinia (Fince) gibi.

dillerarası özel isim başkalaşımı. salladım ama böyle bir cevap aranıyor galiba.

(bkz: fas/#11343211)

(bkz: exonym)

herkese teşekkürler
ama öpücükler ermanen'e gitti.

-yagli, baharatli, acili yeme, abur cubur yeme
-bol su ic, sulu ve taze meyve ye,
-asitli icecekler ve alkol icme

iyi gelebilecek seyler:
- yogurt yemek
- sut icmek
- ilik su icmek
- ilac onermeyin demissin ama soyleyim yine de: rennie
- bir de tamamen yatay yatma, egimli yat

bütün bunlara ek olarak sakız da çiğnememeni tavsiye ederim.

kusmaya çalış. anında rahat edersin, bir süre de devam eder böyle.

şiir benzetmesine hasta oldum bu arada.

rennie, talcid, lansor gibi mide ilaclari ile destekleyiniz.. ice tea yi aabartmayip arada yogurt ayran, soguk sut filan goturunuz.

talcid şurup. ciddi bir ilaç değildir zaten.

ice tea çok sevdiğim halde benim reflümü azdırdığını söylemeliyim. asitsiz diye sorun olmaz sanıyordum fakat çok ice tea içtiğimde kusmayla sonuçlandığını gördüm.

bisküve ye petibör. çok iyi geliyor. tecrübeyle sabittir.

hazır gıdadan uzak dur bence, bisküvidir poğaçadır böyle yağı kötü şeylerden. daha genel olarak yağlı şeylerden bir süre uzak durabilirsin.
sindirimi zor sebzelerden de (kırmızı dolmalık biber, maydanoz vs) uzak dur.
portakal-limon yeme
baharatı kes.
sigara içmediğini varsayıyorum zaten, tek sebebi o bile olabilir..

bende de reflu benzeri birsey var sanirim ayni yanmadan ben de sikayetciyim.

soyle bi oneri okudum ve bir cok kiside cok etkili oluyormus.

bir bardaga bi kasik elma sirkesi bi kasik bal, sonra icicen. tadi konusunda hic bi fikrim yok boyle bisiyi denemek istemedim daha ama deniycem sanirim. cok ise yariyormus.

"apple cider vinegar" diye aratirsan ilgili yazilari bulabilirsin.

elma sirkesi işe yarar içine azıcık karbonat koyup bir yemek kaşığı için aç karna. midenin asidini dengeliyor işte. bir de şeftali suyu içebilirsiniz. çok sıcak asla içmeyin çay kahvenin refluyu azdırması tamamen sıcak olmalarından dolayı.

yıllarca bu hastalıktan illallah demiş biri olarak sana ilaç değil ama bitkisel birşey önereyim: kudret narı macunu. sabah akşam bir çay kaşığı hüplettim, 1 ayda düzeldi midem. ülser hastası bir arkadaşım tavsiye etmişti bana da.
ha modern tıptan başkasına inanmam dersen de bilemem. ben tavsiye edeyim de.

tam emin değildim ama google da aratınca tam türkçe'deki gibi kullanıldığına rastladım: "makes you laugh and think" şeklinde:

www.google.com.tr

"satire" yani hiciv sanati var hem gulduren hem dusunduren. guldururken dusunduren de "satirical" olabilir mesela..

Satirical aynı zamanda "alaycı" anlamını da içerir.

uludag sozluk olabilir bence. yazar olmak icin pek bekleyeceginizi sanmıyorum sıcak bir ortamıda vardı başlarda şimdi tam nasıldır bilmiyorum. Hem takip edeni ek$i den sonra en fazla olan yer herhalde.

eksi sozluk'un benzeri ve daha ciddi olani everything2 var.

not: diger sorunu da yanitlamaya calistim.

www.fokurfokur.com
(bekleme var mı bilmiyorum)

satis vergisinden muaf urunlerin oldugu gunler oluyor.

abd'den alinan mallarda tax free uygulanmiyor. yani magazadan form doldurup havaalaninda bunu geri alamiyorsunuz.
avrupa icin gecerli tax free shopping

and'de kdv yok, sales tax var. onun icin de vergi iadesi olmuyor. ben oyle biliyorum yahut. ama colombus day falan yakalarsan vergisiz satis olyor.

birbirlerine düşür. binlerce yıllık siyasi taktik; böl, parçala ve yok et.

buyuk olasilikla meyve sinekleri:
www.wikihow.com

mutfakta patates veya soğan da çürümüş olabilir.

e kovalayın! Ama üç boyutlu düşünün...

süpürge iyi gelir kesin. acımayın!

işe gidiyosanız sabah giderken evi ilaçlayın. dönünce de havalandırın. ölürler herhalde.

tinnitus hastalik degil ki bildigin kulak cinlamasi. ama bir hastaligin semptomu olabilir.

akufen anlamında soruyorsan evet tedavisi yok. ancak deneysel olarak geliştirilen bazı yöntemler var. bunlardan biri kafaya takılan implantlarla (veya özel bir cihaz da var takılıp çıkarılan ama daha güçsüz) belirli bir dalgaboyunda sürekli yayın yapıp çınlamanın etkisini nötralize etmeye çalışıyor.

akufenin ilerleyen türüne sahipseniz ileriki yıllarda sağır olma olasılığınız yüksek maalesef.

yaptığın çalışma legal mi bir bilene sormak lazım.

bir de yaptığın tanımların ne anlama geldiği nerede yazıyor göremedim.

hmm ilginç bişeye benziyor. uğraşılmış baya. neye gore seçildi bunlar? favoriler marjinaller trendistler?

not:aa nicklere bak.

butun nickleri listelemek bir guvenlik problemi olusturuyor. ayrica 5 milyondan fazla entryi kendi bilgisayarindan isletemiyorsan, binlerce kisiye hizmet veren bir servera da yuk getirecegini dusunme ngerekir herhalde?

bunun disinda emege saygi rep.

legal olup olmadığını hiç düşünmemiştim. daha doğrusu illegal olabileceği hiç aklıma gelmemişti. ama yine de preator lere sormak lazım. tanımların açıklamalarını eklerim birazdan linklere.

hayir legalligi kanuni acidan degil sozluk yonetimi acisindan idi. butun nickleri cikarmak listelemek vesaire ciddi bri guvenlik problemi olusturuyor (millet nicklere sifre deniyor falan). bu yuzden bunlari iceriden bir yazar hesabiyla aliyorsan toptan ucurulabilirsin bile, bence siteyi simdilik kapat ve bir sor.

"ekşi sözlük" markası konusunda çok hassaslar, oradan sorun çıkabilir. onu "mayhoş istatistik" falan gibi saçma bir şeye çevir bence..

terimlerin açıklamalarını girdim, linklerin üstüne gelince çıkıyor.

server a yük olayına gelince; bunu düşünüp sırf bu yüzden sözlüğün boş olduğu saatlerde bağlanıp bilgileri güncellettiriyorum. 24 saat sürekli olarak veri çekilmiyor. geceleri boş olduğu saatlerde. bunu nerden biliyorsun dersen, sözlükteki istatistikler kısmında var giriş yapılan saatler, onu baz aldım.

nick leri listelemenin güvenlik problemi oluşturecağını sanmıyorum. çünkü sözlüğe girilirken ya mail adresi yada kullanıcı adı giriliyor. ki kullanıcı adı da nick ile aynı olamayacağından ötürü bir güvenlik problemi oluşacağını sanmam.

adını mayhoş vs koysam da bariz bir şekilde belli sonuçta ekşi ile ilgili olduğu. öyle ayak oyunları yapamam. sorun oluşturursa kapatırım olur biter :(

açıklamalarda mesaj yerine entry yazarsan daha iyi olur gibi.

düşündüm ama bokunu çıkarmıyayım dedim :)

guzel olmus, elinize saglik. severim boyle seyleri, sozlukteki istatistikler az geliyordu :) istatistik istegi yapilabilecek bir kisim eklerseniz iyi olabilir, gerci sistemden cekilebilecek bilgilerin cogu var zaten.

evet nick ile girisi kullanici adi ile degistirdiklerini unutmusum, eskiden boyleydi bu, sonra bu sebeple degistirdilerdi.

@turtle

düzelttim hocam.

@emcedeltate

not:aa nicklere bak.

daha yeni anladım walla :))))

@lykos

istatistik isteği alamıyorum hocam. yakında silahlanıcam :)

net bir şekilde tebrik ederim. valla bravo..

ben de tebrik ederim, saglam parse edilmis ve belli emek harcanmis.
keske izinsiz olmasaydi. server'a bindirdigi anormal yuk dusunulurse ip'nin banlanmasi cok dogal.

yaw o kadar entry i bir günde işlemedi sonuçta. 3 haftadan fazla sürdü. bu kadarcık bandwith ve cpu rate koskoca ekşi engine dokunmaz bile. ama saldırı yapanlarda aynı yolu izliyor ise beni de öyle zannettiler heralde.

bu arada kimse yönetime felan sordu mu? mahkemelik olmayalım durduk yere :) askeri mahkeme ile uğraşmıyayım şimdi. gerçi kanun değişti artık sivil mahkeme de yargılanırım ?)

hehe güzel güzel. ben de çok ve boş'lara girmişim üst sıralardan.

ilginc olmus, daha fazla istatistik gormek isteriz.

eline sağlık güzel olmuş. yalnız nesilleri, entry sayıları ve karmalarına göre sıralayabilirsek de güzel olur. istek oldu ama idare et artık :)

harika :) tebrik ederim.

öncelikle yorum yazmış herkese teşekkürler.

@maniac and my pretty prozac

hocam çaylak olduğum için normal mesaj fasilitesini bilem kullanamıyorum. ssg ye nasıl ulaşayım.

@bykush

rekortmenlere ve favorilere şimdi bak bi de.

@scugnizzi

en çok entry girilen 10 başlığın gösterilmesi sözlükte olan birşey benim scriptte yok o. ona göre ayar çekilebilir tabii ileride.

sözlükte hakkında en çok entry girilen yazarların listesinden çok; başlıkları gruplandırıp entry sayılarına göre sıralatmayı düşünmüştüm. örneğin yazarlar, spor takımları, şarkıcılar,... ama askerlik işte naparsın vatan borcu. eğer askerde unutmazsam php yi, gelince olabilir bu.

her nesilde, en çok entry giren yazarlar listesi yerine rekortmenler sayfasına nesil seçimini koydum.

@istanbul beyefendisi

kıymet bilen yok hocam, harcanıp gidiyoruz :))

tebrik ederim. pek basarili. hemen pivot table yapasim geldi ^^

Hocam ellerine sağlık. Bu emeğin karşılığında ben olsam dakikasında seni sıralamada öne geçirir ve entrylerini incelerdim. Uygunsa da anında yazar yapardım, şaka yapmıyorum. Sabırtaşı çaylak mısın?

Bu arada başlığın hala açılmamış:) Kafa iznim bitiyor 2-3 güne, o zamana hala boşsa ben açacağım. Takdire şayan bir iş çıkarmışsın.

@mat couthon

pivot table ne demek yaw

@o s c a r

sağolasın hocam. sabırtaşı değil onbirinci nesil çaylağım. sabırtaşı olan hesap banlandı işte. bir yerde şöyle bir şey okumuştum "banlandıktan sonra tekrar tekrar üyelik alabilirsiniz, ta ki sözlük konseptini kavrayıncaya kadar". şimdi yeni hesapta banlanmasın durduk yere :)

eline sağlık bilader, gayet işe yarar bi site..

başlığını da açtım, turtle kardeşim ukte vermiş ;)

sağolasın kardeş. yönetimden birileri birşey (iyi/kötü) yazar umarım. sonra papaz olmayalım :)

ekşistats türlü yanlışlarla dolu ve hala bu devam ediyor.
ekşi üzerinden mesajlaşmayı iptal eden arkadaş bu işe nasıl el atacak diye bekliyoruz !

hediye olayı karşılıklıdır hep. yani en basitinden eve komşu bir şey getirir, siz tabağı boş yollamazsınız. daha çok örnek var=)

pahalı hediye karşılık vermek zor olacağı için kabul etmezler bence..

'bunu veren adam, elbet bir karşılık bekliyordur ya da bekleyecektir' şeklinde bir şüphe olabilir.
'ne demek ya, satılık mıyız biz' şeklinde bir soru işareti olabilir. şahsen ben kendimi kötü hissederim çok pahalı hediye vermeye kalksa biri. neyse ki vermeye çalışan olmadı:p

hediyede amac, verilen kişiyi "dusunmek" oldugundan, maddi bir yogunluk altına girmek hediyeyi alan kisi tarafından ters algılanabilir. bir selam vermek, bir hal hatır sormak bile hediyedir tasavvufta. (bu aralar mevlana okuyorum pardon)

yuzumu gulumset yeter, daha guzel hediye mi var...

genelde değer verilen insanlara daha pahalı hediyeler alınır. ben olsam bu kadar pahalı bir şey almam, o kadar önemsemiyorum çünkü diye düşünülebilir ve karşındakinin sana bu kadar değer verio olabilme düşüncesi rahatsız edebilir. bir nevi iç rahatlatma olabilir ama tabi peşin edit : insanara verilen değer verilen hediyenin tutarıyşla bir tutulamaz.

karşıdaki insanın maddi anlamda zora girmiş olmasını istemezler. "beni sevindirmek için böyle para harcamana gerek yok" mesajı işte.

altta kalmak istemiyorlar, utanıyorlar falan herhalde.
fakat ben o hediyeyi artık almışım o kadar para vermişim, sen almazsan afedersin götüme mi sokayım ben onu? senin için alınmış işte, uzatma al geç...

sebep gururdur sanırım. insan kendi imkanlarıyla alamayacağı bir şeyi hediye olarak alınca reddetme eğilimi gösterebilir.

yıllar once bir arkadasım (orta 1 fln) nie aldi onuda hatirlamiom ya bişi almişti hoca red ettmişti cocugu.kızda sinifin ortasinda göt gibi (afedersiniz) kalmişti.2si
ekonomik durumu aman aman ii olmayan ve bu aylarda sıkısık olan bi akrabamızın bebek dogumu,ev tasınması gibi seylerde tam ya da yarım altın getirmesi üzerine aklıma geldi
bu akrabimiz bana da böle hediye getiricekti telde sordu ben direk reddettim
oradan aklıma düştü bu soru

(bkz: az veren candan çok veren maldan)

aynı şekilde lisede bir arkadaş hocaya takı cinsinden bir şeyler almıştı. hoca kabul etmemişti (biz gülme krizine girip hayvanlar gibi böğüre böğüre gülmüştük. sahi ne gülmüştük ya haehah. neyse). bi böyle yakın olmadığı kişilerden küçük hediyeler dışında hediye almayan kişiler oluyor prensip olarak.

yakın arkadaş falan ise ya para harcamasını istemiyordur ya da el altından yardımı kabul etmeyi hoş görmüyordur.

hediyeyi verene göre değişebiliyor. yaşam standardı, geliri yüksek biri pahalı hediye verdiyse çok da batmaz bana. o kişinin zaten alışveriş alışkanlıkları öyledir, gittiği dükkanlar pahalıdır, özellikle pahalı bişey alayım diye almamıştır büyük ihtimalle. onun için normal bi hediyedir. ama gelen hediye, veren kişinin hayat standardına göre pahalı kaçıyorsa ben de rahatsız olurum. sonra mutlaka biyerden bi olumsuzluk çıkar. ya sizin ona verdiğiniz bişey için "ben ona ne aldım, o bana ne aldı" yapar ya, "ona şu kadarlık hediye aldım yine de ...." şeklinde sizden bi beklenti içinde olduğunu duyarsınız. hatta kendisi yüzünüze vuranlar bile oluyor.

cereal killer'a katiliyorum. hayat standartlarina gore degisir. iki zengin birbirine pahali hediye alir heralde, yillanmis sarap falan :p

eğer uzun süreli kullanmayacaksan plastikleri, kutuları da kullanabilirsin.

karton kutuların içi alüminyum kaplama olmasın, metal yüzeyleri olursa mikrodalgalar yansıtılır.

çikolata gibi sıvıların içerisindeki su benzeri şeyler düşük sıcaklıkta kaynadığı için sorun yaratır. ne bileyim patates yapmaya çalışırsanız içindeki sıvılar daha önce ısınıp genleşeceği için patatesi patlatır.

ince olmayan cam kaplar ve porselen kaplar kullanılabilir ısıtma için. metal bir şey filan sakın kullanmayınız. plastik kap kalınlığına göre değişiyor. ince bir şeyse kalma süresine bağlı olarak erimiş ya da çok yumuşamış olarak çıkıyor. kalın kaplarsa bir şey olmadan çıkabiliyor bazen ama denememek lazım.

çikolatayı alüminyum folyoyla atmıyorsunuzdur?

e ama millet corba pisiriyor bu cihazda gozumle gordum. resmen kaynıyordu corba.hıc te kıvılcım yoktu. ama cikolata koyunca cızır cızır yanmaya basladı kıvılcımlar cıktı. alumınyum felan da degıldı.cıkolata mı adiydi acaba nedır.

nasıl çikolata koydunuz ki? o kısmı anlamadım ben..

sek'in sıcak çikolatası mı?

cikolata mikrodalgada eritilir ama kisa sure tutman gerekiyor, bir sure sonra yanmaya basliyor. daha iyi bir yontem icin (bkz: double boiler)

genelde kaplarin ustune "microwave safe" yaziyorlar ya da etiketlerinde, Turkiye'de yazmaya basladilar mi bilmiyorum. Mikrodalganin kullanim talimatinda da yazar zaten.

Bir de soyle bir test varmis:
www.wikihow.com

hayır :) kocaman bi pidenin üzerine nutella doktum. onu da fırına sürdüm.

atıyorum 30 sn tutsaydınız erirdi ama 1 dk tutarsanız yanar biter iğrenç bişiy olur. mikrodalgada bubir çok şey için geçerli

çikolata eritmenin başka bi yöntemi var adını unuttum ama google'a yazsanız çıkar yani tavada da ermeyen bişey ama ne hikmetse sıcak ekmeğin üzerine sürünce yavşıyor.

yok valla mikrodalgada patates patlamıyor, gayet de kumpir gibi oluyor mübarek. fakat soymadan koymak lazım, aksi takdirde dış yüzeyi çok sertleşiyor, kuruyor.
hatta yağsız/tatsız yumurta yemek istersen kırıp karıştırıp mikroda 45 saniyede yapabilirsin. ya da istersen kırmadan kabuklu koy mikronun içine dekorasyon olur.

bir de bir tabağın mikrodalgaya uygun olup olmadığını ısınmasından anlayabilirsin, içindeki tepsiden daha çok ısınıyorsa mikrodalgaya uygun değildir.

çikolatanın mikrodalgada çok rahat erimesi gerek, bir kase içerisinde deneyebilirsiniz..

mikrodalga için üretilen plastik kaplar da var. hem buzdolabında hem de mikrodalgada kullanılabiliyor. üzerlerinde hava kapakları var onlar mikrodalgaya girerken açık, buzdolabında kapalı kalıyor. yalnız türkiye'de satışta mı emin değilim.

bunun dışında enteresan fikirler olarak; poşet içerisinde mısır haşlayabilir, fırın torbasında mısır patlatabilir, kahvenizi mikrodalgada ısıtabilir(bazı filtre kahve makineleri hemen soğutuyor da kahveyi) omuzlara atmak için havlu ısıtabilir(uzun yolculuklardan sonra) vs vs vs yapabilirsiniz. doğru kullanıldığında dünyanın en pratik aleti ama tutup da içine haşlanmış yumurta atarsan kendine yeni bir damak alman gerekebilir, dikkat..

ek: sebzeleri de çok güzel haşlar. fırın torbası içinde hafif nemli brokoli, havuç ve karnabahar 3 dk'da mis..

mikrodalga kullanma.
"ya hocam, şimdi ne alakası var. sen de olup olmadığını bilmediğin zararlardan bahsedeceksin bik bik bik diyorsun" deme. projemiz gösterdi ki uzun dönemde zararlı.

çeşitli peynirleri dizip üzerine yumurta kırıp bir de zeytinyağı ekleyince muhteşem oluyor

aiskhylos

kuş da sakallı akbaba

sorduğunuz kişi büyük ihtimal johnes forbes nash , kendisi hakkında kitap yazan kişi de sylvia nasar olması lazım, ama sanırım profesör değil bu kişi, ortada başka kitap da olabilir.

hayır nash değil.. olay amerikanın atom bombası yapma projesi sırasında geçiyor. adam şizofrenisini baştan beri kontrol edebilen birisi. hatta hatırladığım çocukluktan hatta küçük çocukluktan çok yalnız olduğu için hikayeler uydurmaya başlıyor, bir süre sonra içine bilerek giriyor şizofreninin. profesörün kanma sebebi ise sorduğu tüm sorulara her ayrıntıya adamın rahatlıkla cevap verebilmesi. neredeyse mükemmel bir dünya kuruyor adam. google ı taradım bulamadım. ünlü bilimadamı derken hani çok iyi bir bilimadamı ama tabiki nobellik birisi değil hele elli sene olunca bilinmiyor. belki de böyle bir kitap vardır, kurgulanmıştır, romandır, konusu budur. ama gerçek diye hatırlıyorum. hatta profesör işten atılıyor falan filan. yanlışlar olabilir ama ayrıntılardadır olay genel hatlarıyla böyle olması lazım.

kişilik bölünmesiyle 8-10 karaktere sahip bir kadın vardı yanlış hatırlamıyorsam. bir gazetecei ya da psikolog kadın hakkında kitap yazıyordu ama anlatılanları kitabında biraz(!) abarttığını kabul ediyordu sonra. sizin anlattığınız aklıma o olayı getirdi ama maalesef isimleri hatırlamıyorum.

dr. james watson'dan mi bahsediyorsunuz acaba. kendi sizofren degil ama oglu sizofren imis ve onu tedavi etmeye calisiyordu ve ayni zamanda inceliyordu.

surda bahsetmis mesela:
www.schizophrenia.com

@seffaf bi hal almis sener sen, sizin bahsettiginiz Sybil.flora rheta schreiber adinda bir gazeteci yaziyor romani.

kurdeşen olabilir.

zona olabilir.

panik atak olabilir kalp atis hizi yukselir ,nefes alamazsın.
beynini zorladikca motor su kaynatir ve ciltte boyle semptomlar ortaya cikar.

cilt renginiz acik ten sanirim.

hafif bir kisilik bozuklugu olabilir ,tani koymak cok guc dinamik psikiyatri hizli cozumler buluyor ama sizin durumunuz baski ve stresle ortaya cikiyorsa sakinlesmek icin eger durum ciddi ise anti-depresan ki tavsiye etmem , ikincisi gidip rahatlamakla sakinlesmekle ilgili kitaplar okuyun orda yazanlardan kendinize uygun tavır gelistirin, nefes tekniklerini uygulamak da iyi gelir bi de banyo kurleri , uc yoga filan gibi dusunceleri bir noktada toplamak ve beden egzersizi tarzinda bir dogu felsefesi de faydali olabiliyor.

ama muhim olan sonuc degil ,nedeni net olarak tespit etmek.

dediklerin bende var ama titreme nöbet geçirdigim zaman gelio
yüzde kızarıklık ztn var rahatsızlıgım 'beyin iltihabi'

zona olduğunu pek sanmam. o çok ağrılı bir hastalıktır, kaşınan kırmızı pötürcükler gibi olmuyor.

cevaplar için teşekkürler fakat beyin iltihabi olamaz çünkü titreme nöbetleri ve benzeri uyku problemleri yok zona olma ihtimali çok düşük zona gerçekten çok agır bi hastalık en nihayetinde hala ekşi duyuruya yazabilecek kadar iyiyim kurdeşen pötürcük yerine daha çok yayılım şeklinde oluyo panik atak olma ihtimalı olası sanırsam ama panik ataksa bile diger semptomlar ortaya çıkmıyor gayet normal bi halde oluyorum gergin olsam bile kalp atışlarım ve soluk alıp verişim normal halde =/

sindirim konusunu bilemem ama aldığın maden suyunda nitrit ve/veya nitrat oranının 0 (yazıyla sıfır) olmasına dikkat etmek gerekir. örnek olarak kızılay maden suyunda sıfırdır bu miktar

karizmaya büyük zararı var bence

bizdeki maden sularına CO2 basıyorlar. yeraltından o derece asitli çıkmasına imkan yok. asit de sindirime yardımcı olsa da boğazı tahriş edicidir diye düşünüyorum. meret sanki koladan daha asitli.

ben de bu kadar olmasa da baya maden suyu tüketiyorum, nil ablamız fena kafaladı bizi vallahi, beynimiz döndü..

o deil de maden suyu+taze sıkılmış limon işbirliği en iyi gazoz kola vesaireden daha iyi bence, şekeri kalorisi az hemide..

ecnebilerin su yerine maden suyu tükettiğini duymuştum bi yerlerde, kaynak popomdur ama..

böbrek taşı yapıyor diye duymuştum bir de her gazlı içecek gibi mideyi genişleyiyor çok yemeye sebebiyet veriyor.

aman tansiyonu olanlar içmesin mümkünse. hele sodyumu yüksek olanlar çok fenaymış. bence o nil abla'nın reklamında bu uyarının da geçmesi lazım.

polonya ve çek cumh. de normal su pek yok, su ile soda arasında bi tür soda var ve sürekli onu tüketiyorlar. zararı olsaydı onlara olurdu sanıyorum ki.
tabii türkiye'deki sodaların (arkadaşların da dediği gibi) bir şeyleriyle oynanıyor ya da bir şeyleri fazla yüksekse (asit, co2 vs.) bunlar bünyenize zarar verebilir.

@ zombikanı: karizmaya niye zararı olsun yahu? :)

günde 5 öğün kebap yiyen adamları anımsatan bi içki.nerde koli koli soda alan adam görsem ne yedin de sindiremiyosun be adam koş zıpla bi şey yap sindir derim ben.ama sana afiyet olsun.

aslında sindirim sorunu çektiğim için değil de, terle kaybedilen mineraller, ekstra serinleme gibi sebeplerden içiyorum ama tabi öyle de görünebiliyordur. :)

maden suyu bobrek tasi yapmak bir yana, eger normal calisan bir bobreginiz varsa onun daha saglikli olmasina yardimci olur. yetiskinlerin su yerine maden suyu icmesi oldukca tavsiye edilen bir harekettir, simdi usendim ama guzel kaynaklar bulabilirim cok istersen.

icinde asit falan yoktur, o dilimize kola gibi aci gelen sey karbondiyoksittir. sindirim tembelligi ile de dolayisiyla alakasi yoktur, sindirime herhangi bir sividan fazla yardimci olmaz, bu sebeple tembellikle falan alakasi yoktur.

mide genislemesi olayi zaten hurafedir.

ancak ictigin maden suyuna dikkat edeceksin, denildigi cok iciyorsan gibi nitriti mumkunse sifir olacak. ayrica maden suyu diye aldigin seyin "soda" olmamasina da dikkat etmek gerek, turkiyede ozellikle soda ve maden suyu ayni anlamda kullaniliyor, fakat ecnebilerde soda malum sekerli gazli icecek, maden suyuyla alakasi yok haliyle.

iciniz iciriniz, saglikli bir insan icin su yerine kullanmakta bir sakinca yoktur, faydasi vardir. ictigi seyle karizma yapmaya calisacak kadar problemli kisileri de gormezden geleceksin haliyle...

ilerde ciddi mide sorunlari yasarsin o kadar cok icilmez.
bunlarin labaratuvar tetkiklerine de pek tamah etmeyin.
en iyisi beypazaridir.
amma koladan iyidir su ile karistirarak icmen daha iyi olur.

Su tüketiminizi azaltırsanız taş oluşmasına sebebiyet verirsiniz. Soda içtiğinizden daha fazla su tüketmelisiniz ki taş oluşmasın. suyu buz gibi ve içine bir dilim limon atarak içmeyi deneyin. belki işe yarar.

soda içip mide sorunu yasayan bi insan evladı bulun getirin yahu. ne kadar acayip hurafeler var. yok mıdeyı genısletırmıs fln fln. plastık heralde mıdenız ?

kurukafa cok nefis anlatmıs tek tek. tas olayı da gayet yalan. mınerallerin fazlası kemıklerde depolanır o da olmuyorsa direk idrarla atılır. budur baska da bi yerde birikmez. yedigini ictigini temız tuket tas için.

@kurukafa
@bryan fury

"icinde asit falan yoktur, o dilimize kola gibi aci gelen sey karbondiyoksittir."

demişsin güzel arkadaşım da, CO2 nin yani senin tabirinle karbondiyoksitin asidik özellikte bir gaz olduğunu suda çözündüğünde iyonlaştığını ve PH skalasında suyu asit tarafına doğru kaydırdığını bilmen gerekirdi.

koladaki asit de CO2 dir, maden suyundaki de hatta biradaki de. hepsine sonradan basılır ve boğaz-yemek borusu için tahriş edicidir.

eyke, ciklama icin tesekkurler. asit denilince genelde insanlarin "hidroklorik asit" falan gibi hardcore asitleri "her seyi eritip bitiriyor hocam" tadinda gozunde canlandirmasina binaen dedim "asit falan degil" olayini. belli ki isin kimyasal kismini benden iyi biliyorsun yoksa, tesekkur ediyorum.

dogal maden suyu zararli degil ama su da icsen daha iyi olur, bir de soda adiyla satilmayan yapay maden sulari da var sanirim, ona da dikkat etmek lazim.

bu arada yalan borcu varsa boynuna, istanbul tip fakultesi hidroklimatoloji bolum baskani prof. dr. zeki karagulle'den alintiliyorum:

"Burada büyük bir kavram kargaşası yaşanıyor. Türkiye'ye maden suları ilk geldiğinde yani 80 sene önce, bunlar Amerikan menşei olduğu için soda diye adlandırılmış. Soda yapay bir Amerikan içeceğidir. Çeşme suyuna bikarbonat atılarak yapılan bir çeşit sudur. Türkiye'de de soda var ama maden sularının çoğunu da biz yanlışlıkla soda diye biliyoruz. Maden suyu son derece yararlıdır ama soda bu kadar yararlı değildir. Amerika'daki araştırmalar sonucunda, sodanın kalp hastaları için zararlı olduğu açıklanıyor. Türkçe`ye öyle çevrilip açıklamalar yapılıyor. Maden suları da zararlı damgası yiyor. Halbuki maden suları kalp hastaları için ilaç gibidir, çok yararlıdır. Hipertansiyon hastalarına soda kısıtlaması getiriliyor ama maden suyu tüketimi öneriliyor. Maden suyu, yüksek tansiyona yararlıdır. Benim önerim; her öğün bir şişe maden suyu içmenizdir. Sabah, öğle ve akşam bir şişe maden suyu içme alışkanlığı edinin. Günde 2 litre sıvı tüketeceksek bunun en az bir litresi maden suyundan olmalıdır. Mineralli suyu bu miktarlarda içtiğimizde, sağlıklı bir böbrek fonksiyonunuz varsa bize hiçbir zararı olmaz. Tam tersine yararı vardır. Eğer taş sorununuz varsa, maden suyu bunun çözülmesini sağlar. Sanılanın aksine taş oluşumuna yol açmaz. Maden suyunun içindeki kalsiyum en az süt kadar yararlıdır. Öyle ki; bir gram kalsiyum tabletinden tam 3 kat daha yararlı olduğunu söyleyebiliriz."

peki dostlar hangi markalar candır, hangi markalar rerörerödür?

kızılay ve sırma nın tadı guzeldi.

prof. dr sıddık ülgen ise maden suyu ve hipertansiyon için şöyle söylemiş: www.habervitrini.com

belki biraz daha fazla uyuman gerekiyor veya yatağın/yastığını değiştirmelisin. ayrıca oturduğun koltuk, masadan falan kaynaklı yanlış oturma biçimi yüzünden çabuk yorulmana sebep oluyordur. o da olmadı supradyn kullanabilirsin. çok su içmeye ve düzenli beslenmeye çalış. düşük besin değeri olan gıdalar aldığından enerjin çabuk tükeniyor olabilir. haftada 2-3 gün fitness yada step gibi basit spor aktiviteleri yapman da yardımcı olabilir(fitness'ın bana faydası çok oldu çünkü), hiç olmadı 20-30 dklık yürüşler yap hergün sonra bi duş alıp yatabilirsin.

ayrıca depresyona da gireyim deme! (bu da bi sebep bu belirtiler için)

oncelikle kansizlik var diyorsun ve tedaviye baslamadim diyorsun, yorgunlugun sebebi de bu buyuk ihtimalle, doktora git ve tedaviye basla bir an once.. ikinci olarak duzenli spor yapmak da ise yariyor, bunu da daha onceki sorularinda soylemistim zaten.. vitamin ve enerji verici icecekler de ise yarayabilir, ve bol su icmek..

ilac sınıfına girmedigini dusunerek pharmaton onerebilirim..

Son 10 aydır sporu bıraktım işe girince. Spor yaşam enerjimi arttırıyordu çok haklısınız ama yazın yapmak istemiyorum, eylülde kesin başlayacağım. Kansızlık var ama ilaç kullanmayı sevmiyorum, bir süredir de kan yapıcı şeylerden uzak durdum, belki de düşük besin değerli gıdalar da enerjimi alıyordur. ama 8 saate yakın uyuyorum. Erkenden yatıyorum. Kalktığımda hiç uyumamış gibi oluyorum. 1000 saat daha uyumak istiyorum. Eskiden geceleri dışarı çıkar içerdim gezerdim her yeri bi sürü şey yapardım, şimdi hemen uykum geliveriyor, hemen yoruluyorum. Tüm bunların sebebi kansızlık mıdır yani? Çok ileri seviyede değildi gerçi ama ilerlemiş de olabilir. Kan testi yaptırdım sonuçlarına göre doktorumla konuşacağım. Deli gibi su içerim, düzenli de beslenirim ama az yiyorum, iştahım hiç yok. Belki de sıcaklardır yoran. Eski enerjik halim kalmadı. Sinirlerim de bozuk ama depresyon konusunda allah korusun diyeyim. Kansızlık sinir de bozarmış gerçi.

pharmatron, arcalion.

kilo yapıyor mu bunlar? one a day'ler vardı bi ara o da bu tarz bi vitamindi sanki. karaciğeri yormuyorlar mı

Beslenme bülteni sitesinin ziyaretçi defteerini okumanızı şiddetle öneriyorum.

bi de bodytr sitesini okuyun (reklamlar)

tamamdır göz atacağım. kan yapıcı besinleri bilmem öğrenmem ve yemem lazım artık.

7 saatten fazla uyumayın.
evden çıkacağınız saatten yarım saat-40 dakika erken kalkıp kahvaltı filan edin.
pilates yapın. evde kendi kendinize. topa da gerek yok. ebru şallı'nın videolarını açın izleyin hatta :)

spora fitness'la değil de pilates'le başlamak istiyorum yine. bi aklım da neden yazın geçmesini bekliyorsun hemen pilates yap diyor, diğer aklım bu sıcakta spor salonunu çekemem diyor. kahvaltı da ediyorum. ama evde değil tabii işe gidince.

kahvaltı.

Pilates konusunda harika bir eğitmen tanıyorum ama mailine bakmıyor mudur nedir daha yanıt vermedi. Telefonunu da kaybolan kartımla birlikte kaybettim. Onu yazmaya bi ikna etsem muhteşem olacaktı yani pilates hakkındaki bilgi seviyesi çok yüksek bir bayan, doktor zaten kendisi de ayrıca spor hekimliği alanında uzmanlık yapmış birisi.

Ama ses seda yok, ikna edebileceğim de meçhul. Keşke onu yazmaya ikna etsem de yazılarını okuyabilsek.

Fitness pilates welness şuness buness hikaye işin özü hareket. Pilates de bana göre hiç büyülü bir şey değil ama madonna sayesinde inanılmaz bir ilgi artışı olduydu buna. Sonra aldı başını gitti. Pilates güzel mi? evet güzel. Ama adına pilates demeden de fitness çalışmalarıyla pilates yapılır. Bilemiyorum anlatabildim mi?

Sağlıklı, dengeli, yeterli kaliteli beslenme. İyi işleyen ve sağlam bir metabolizma. Uyku konusunda 7 saatlik bir kısıtlamaya katılamam ama uyduğunuz yerdeki oksijen ve iyon seviyesine falan dikkat etmenizi öneririm.

pharmaton'dan bi cacık olmuyor, belirteyim dedim. eczacıya da danışaraktan onun önerdiği biçimde düzenli olarak kullandım, bildiğin hiçbir etki göstermiyor.
Şahsi kanaatim; sabahları kuvvetli bir kahvaltı, gün içinde muhtelif meyveler, uyumadan önce süt ve güzel bir uyku sizi zinde tutacaktır. Akşamüstü güzel bir yürüyüş de bünyeye iyi gelecektir.
Şu da var, yaz günü ne yaparsanız yapın bünye yorgun düşüyor. insanın uyudukça uyuyası geliyor. yapacak çok da birşey yok yani, ben ve çevremdeki birçok insan da böyle..

Yapılan son araştırmalar aşırı kafein,şeker ve hamurişi tüketiminin bu tarz sorunlar yaratabileceğini gösteriyor,bunlar yönünden de kendinizi bi değerlendirmeniz faydalı olur kanaatimce,ben de baya etkiliyor hakkaten,bol abur cubur yediğimin ertesi günü sabah yatakdan yorgun kalkıyorum,dengeli düzenli beslenme olursa zıpkın gibi kalkıyorum,iyi bir beslenme bilgisi edinerek uygulayın bence,geçmezse genel bi kan kontrolünden geçmeniz icap eder,acil şifalar

(bkz: co enzyme q10)

Ben kafein tüketmeyen, asitli gazlı içecek içmeyen bir insanım 10 yıldır. Gastritim var kendime dikkat ediyorum. Hamurişi de tüketmem çok fazla, şekerle aram yoktur. Çay içerim bir tek, nescafe asla içmem, arada türk kahvesi içerim o da belki. Sütlü tatlı severim ağır şerbetli şeyler yemem. Kan testi sonucunu doktora göstermedim henüz ama tahlil çok tuhaf çıkmamış normal gibi her şey. Normal değerler arasında görünüyor. Yine de eski enerjik halimi istiyorum ya :(

halk arasında "yaşlanmak" da deniyor bu belirtilere.

yaşlanacak yaşta değilim ya, 20lerin başındayım. enişteme bi keresinde yaşlanıyor muyum neyim sürekli yorgunum demiştim, bana kızıp biz senin yaşında düz duvara tırmanırdık cevabını vermişti. sorun yaşlanıyor olmak olmamalı yani. şimdi böyleysem 30 40lı yaşlarımna naparım acaba

dharma puanından çok "'Cevap bu'/Toplam cevap oranı" önemli aslında. kafanıza takmayın dharmayı.

kendi cevabına tik koymak bana kalırsa gereksiz. ama yanlış değildir heralde.

dharma'yi dusunmeden herkes dogru/uygun cevaba tik koysa cok guzel bir yer olur burasi :)

onun disinda eger kendi soruna yazdigin cevabin dogruysa/uygunsa tik koyabiliyorsun, genelde soruyu sorduktan sonra cevabi kendin bulup yazdiginda oluyor bu..

edit: ama her soru sordugunda altina cevap yazip tiklersen sacma olur tabi..

birth ?
www.imdb.com

nıtç :( bu kadar yeni değildi

www.imdb.com

sakın ola bu olmasın?

dead again olabilir mi

(git: 6027)'de sorulan olabilir.

vallahi de chances are. ainothia sen süper bi insansın. allahım çok mutluyum

Rebecca
Psycho

pi

gerilim degil de seventh seal e iyi diyorlar da ben sıkılmıstım baya bi.

(bkz: lolita)

Teşekkürler hepsini seyrettim. Fransız bulabilirsem onlara el atıcam artık.

sunset boulevard
les diaboliques
13 tzameti (eski değil de babadır ve gerer.)

suspicion
shadow of a doubt
double indemnity

yav ben de hep aynı filmi öneriyorum ama carnival of souls

the cabinet of dr caligari - das kabinett des doktor caligari
epeey eski, ilk korku filmlerinden ama tabii şimdi izleyince pek korkutucu olması mümkün değil, expresyonisttir ayrıca. 1918-1920 arasında bi tarihte yapılmıştı

fiziksel olarak zarar veriyorlar iste, beynin nörotransmitter sistemini etkiliyorlar boylece kafamiz allak bullak oluyor.

eğer o kafa bulduran şeyler zarar vermeseydi sen onları içmezdin..

zarar verdiği tartışılıyor, vermeyenleri de varmışmış.

sen birazcik asit birazcik tuzsun, baz varsa baz da olur. ictigin teraziye tIkIlIyor. dengen bozuluyor. biri demisti, aslinda biz bu halimizle anormaliz de icince normale donuyoruz. belki de cok genel bi kanI. ne bileyim. ama ic iyidir.

derinlik sarhoşluğu var mesela. benim bildiğim kötü bir etkisi yok vücuda ama güzel de kafa yapıyor.
benim "hayat böyle kalsa, sonsuza kadar hiç değişmese" dediğim tek kafa modu.

doğada bu yok mesela. hayvanların kafa bulmasına neden olan şeyler onlara zarar vermiyor. catnip'in bir kediye zarar verdiğini duymadım hiç :) hatta şu dev kırkayakları korkutup koku bırakmasını sağlayan, böylece hem parazitlerinden kurtulan hem de kafayı bulan maymunlar çok keyifli oluyor :P belki av olma ihtimalleri artıyodur hehe

bizim bu ülkede bulabildiğimiz kafayı bulduran şeyler aslında o kadar da zarar vermiyor. meth'i araştır birazda gör bak zararlı olmak neymiş. ama bu kafayı bulduran şeyleri bir süre daha içmek istiyorsan methi çok araştırma.

meth`i cok arastirma, cunku turkiyede de bulunuyor.

soyliycem hayatimda yasadigim en temiz kafa ameliyat olmaya giderken vurduklari o dalgadan sonra yasadigim kafadir. sen koca adam, uzerindeki gotunu acikta birakan o ince entariyle bile hemsirelere sarkmakta bir beis gormuyorsun. amelyatin ertesi gunu adini sordum soylemediler. gece tuvalete gidiyorum ayagaa gittim gizlice ilaclarin durdugu dolaba baktim tanidik bir siseye denk gelirim diye yok bulamadim. cok guzeldi bee gulucukler el de karincalanma falan.

zarar vermediği iddia edilenleri de var kafa bulduran şeylerin. ama bir ortalama olarak bakarsan yasal ilaçlar da yasadışı maddeler kadar çok insanın ölümüne sebep oluyor. Esrar mesela tıbbi açıdan çok değerli ve görece en risksiz maddelerden biri.

iki taraflı birşey bu hem organizmanın homeostasisini bozabiliyorlar (kan tablosu değişimleri vb.) hem de vücudun kendini onların varlığına göre yeniden düzenlemeye çalışıyor. Hepsi belli reseptörlerle etkileşime girerek ruh halinde değişime sebep oluyor. Söz konusu reseptörlere bağlanan endojen maddeler de var. Ama sen sürekli dışardan bir etkiyle o reseptörleri uyarırsan sayılarında azalma oluyor. Bu reseptörlere bağlanan endojen maddeler de var. Sen reseptör sayını azalttığın için bu endojen maddeler de hücrelerine daha az etki etmeye başlıyor. Bunun da reseptör tipine bağlı olarak fiziksel bağımlılıktan duygu durum bozulmasına kadar birçok etkisi olabiliyor. Bazı maddeler için (örneğin eroin) bunun etkisi daha şiddetli ve zararlı, bazıları için (örneğin esrar ya da kafein) daha az şiddetli.

zararı zaten kafayı buldurması..

kafa bulduran maddeleri birer "ilaç" olarak kabul edersek; en nihayetinde her ilacın bir yan etkisi vardır. no pain no gain diyelim biz.

bir de ayrıca vücudumuza aldığımız her madde toksiktir. ama vücut bu toksinleri ayırır, süzer, bize gerekli olanı alır, gerisini atar. atamadığı hastalık yapar vs.

icerideki seyler (icerik) en onemlidir (onemli olandir).

önemli olan içindeki.

ben de 1-2 sene öncesine kadar aynen sizin gibiydim. hayatımda benden başka hiç kimsenin varlığına tahammülüm ve ihtiyacım yoktu. ve bu durumdan gayet memnun olduğum için hiç değiştirmek için çaba da sarf etmemiştim. 1-2 senedir ise çok sosyal bir insan oldum. hatta bazı özel dönemler ve zamanlar dışında yalnızlığa gelemiyor ve birileriyle görüşmek istiyorum. belki sizin durum da benzer bir şekilde zamanla geçer diye yazdım bunu. sevgiler.

ehehh valla ben de ozlemiyorum:) Ozlemedigim icin de arayip sormuyorum kimseyi. Beni arayan olursa gorusuyoruz.

Cok sorgulamisimdir "Ulan ben odun muyum acaba" diye :) Hele ki "canimm cok ozledim seni minnosum" tepkileri veren insanlari gordukce. Tabi yarin obur gun baba olursam ozlerim belki evladimi.

Bir de kaybettigim yakinimi ozluyorum. Hayatta olan kimseyi ozlemem diyim :)

ben de özlemiyorum. küçükken annemi özlerdim, o kadar. bi daha kimseyi özlemedim. insanlarla ilgisi yok. sevdiğim insanları da özlemiyorum.

hiç kimseyi özlemiyorum demek için bu duyguyu hissedebileceğiniz kişilerin teker teker hepsinden yeterince uzak kalmış olmanız gerek, bunu yapmamış olabilme ihtimalinizi tamamen çıkış noktası alarak belki özlersiniz diyorum.

bence ileride bazı sorunlara yol açabilir bu durum yani herkes birileriyle birlikteyken takılırken falan sen tek olursun ve neden diye sorduğunda kendine geç kalmış olabilirsin oyüzden bu soruyu şimdi sorman güzel :) sonuçta özlediğin kadar özlenirsin bu bri gerçek

ailemi ozluyorum, cunku cok uzagim.. onun disinda pek kimseyi ozlemiyorum, arkadaslarim zaman zaman aklima gelir tabi, ama bu ozlem midir bilmiyorum. Ozlemek onlara ihtiyac mi duymak yoksa onlari dusunmek mi, hicbiri degil sanki, ozlemek sanki onlar olmadan bu hayatta yalniz kalacagini hissetmek sanirim... agir bir duygu, araya mesafe ve zaman girmesi gerekiyor...

bence kendini biraz zorlasan iyi olur daha sonra birikiyor b.ka sarıyor kafa falan kalmıyor..

Özlem duyamama durumunun tembellikten ve hatta vakitsizlikten kaynaklı olduğunu düşünmekteyim ciddi ciddi, bende de aynı sıkıntılı ve bir o kadar absürd hissiyat mevcut...

Insan doğası gereği, kişiler daha fazla üstüne düşmeye başlıyor sonra. (her ilişkide güç daima az umursayan tarafta olduğundan)...

Basit bir örnek verecek olursak, annen seni haftada 2 gün aramasa tuhaf karşılarsın, bir sorun olup olmadığını anlamak için ona ulaşmak zorunda hissedersin kendini... Fakat bu rutin bir hal aldığı için, özleme fırsatın kalmıyor, buna pay bırakılmıyor. Ikili ilişkilerde de bu böyle, genel bir örnekti yalnızca.

bunu ben de hep merak etmisimdir, bir rahatsizlik oldugunu dusunmuyorum, bir kisilik ozelligi bence. genelle (veya genelin goruldugu haliyle) benzesmedigi icin korkutucu gozukebiliyor sadece. sevdigim, cok sevdigim kisilerden uzak (kimisinden ebedi) kaldim ama ne bileyim hic "simdi 1 dakkacik bile olsa gorsem ne super olur" dedigim bir an olmadi, biraz fazla kabullenici ve biraz rasyonel olmayla alakasi olabilir (yani gorebilecek olsam zaten gorurdum, goremiyorsam demek ki mumkun degil, kafayi bunla mesgul etmenin alemi yok demek gibi). yani evet uzaktaki sevdigim birini gorsem guzel olur, ama goremeyecegime gore oturup onu dert edinmenin anlami yok falan gibi... tabi bu otomatik bir proses yani boyle yapayim diye dusunmuyorum.

sevdigim kisilerle beraber olunca cok mutlu oluyorum evet ama olmadiklari zaman da pek dert olmuyor aklima gelmiyor. insanin kafasini surekli mesgul eden ilgi alanlari olmasi ile alakali olabilir demisler, bende de var ondan o yuzden alakali olabilir, dusunmemistim hic onu.

ailemi özlüyorum uzakta olduğumda ,hatta 2 ay kadar görmessem gün sayıyorum dönüş tarihi için, birkaç arkadaş dışında kimseyi özlemiyorum.sevdiklerimi değil sadece çok sevdiklerimi daha doğrusu bende alışkanlık yaratmış insanları özlüyorum .akrabaları görmesem aklıma gelmez. alışkın olduğunuz insanlardan uzak kaldığınızda özlersiniz siz de, öyle abartılıcak özlemde değil aslında bu bir iki saat görmek bile yetiyor.altında farklı nedenler aramayın bence , etrafınızdakilerin çocuğunun değersiz olduğunu düşünmek yeterli nedeni teşlik ediyor.

ben de ozlemiyorum. anlar ve duygular baska tabii, ama onlar da daha cok insanlarla degil, insanlarin o anki halleri ile ilgili ve kimse ozlendigi andaki halini korumuyor.. relativity.

özlem alışkın olduğun bir şeyden yoksun olmakla oluyor. her şeye kolaylıkla adapte olabiliyorsan hiçbir şeyin eksikliğini hissetmezsin, özlemezsin..

ben de yalnızlığımı çok severim yalnız şöyle oluyor mesela biriyle ilgili bişey geliyor gülümsemesi, karekteristik bi sözü falan o anda özlem gibi bişey hissediyorum ama yanında olmak istemiyorum ille de o kişinin. bazı insanlar böyle bişey hissettikleri zaman o insanın yanında olmak istiyorlar. erken çocuklukla, nesne ilişkileriyle, bağlanma biçimleriyle falan ilgili bişey olsa gerek.

ama insanın yaşı ilerledikçe özlem de başka biçimler alıyo sanırım. mesela geçen hafta uzun süredir görüşmediğim lise arkadaşlarımla tatile gittim, onlarla vakit geçirirken beni uzun yıllardır tanıyan, kendimi anlatmak zorunda olmadığım insanlarla olmayı özlediğimi fark ettim. yani insanları değil, onların yanındayken olduğun kişiyi de özleyebiliyorsun ki sanırım bu benim için daha baskın bir özlem.

tüm hücrelerim adına konuşuyorum:
insanları özlemiyoruz çünkü insanlar yani çoğu insan adilikleriyle ibnelikleriyle hatırımızda

uzak kaldigimiz donemlerde kiz arkadasimi ve izmir'deki arkadasim tolga abi disinda ben de hic kimseyi ozlemiyorum. hele hele bolumdeki arkadaslari gormek dahi istemiyorum. yaz tatili boyunca bi hal hatir sorulmak icin aranmayip ilk sinav doneminde "oo naber ya, su senin notlari alsam" muamelesi gordugum icin olsa gerek. ibneler.

belki insanları sevmiyorsundur, insan sevdiği şeyleri özler. ben askerdeyken ne annemi ne babamı özlemiştim. ama misal yiğenlerimi hatırlayıp ağlayasım gelirdi. bir de çiğ köfteyi özlemiştim.

birşeyleri özlememek iyidir bence, kafan bulanmaz en azından.

bence bu bir huy, yani ozleyen cok seviyor, ozlemeyen okuz gibi bir sey yok. ben sevdiklerime karsi gayet pitircik birisiyim ama o insani gormezsem de aklima gelmez pek. yani hatirlarim, bir sey gorurum aklima gelir o insan anlik olarak ama oyle bir ozlem duygum peydah olmaz. yillardir ailemden uzaktayim ama ozlemem onlari. ozlediklerim var ama,
mesela oldukten sonra babami ozlemeye basladim. bir de asik oldugum insani ozlerim ama hemen oyle kisa surede degil, biraz zaman gecmesi lazim. bu bir mizac, karakter, kisilik ozelligi gibi geliyor bana. goz rengimiz gibi bir sey, kimi insan ozlemiyor ya da baskalarina gore daha az ozluyor. unutkanlik da var bende, simdi dusundum de ondan da olabilir. belki ozlemeyi unutuyoruzdur :s

tek bir "an"i buyun hayatin boyunca yasarsan o "an"a hapsolmus olursun, o yuzden hayati tek bir "an"a indirgemek dayanilmaz bir iskence olur, hayat farkli anlarin birlesmesiyle guzeldir asil.. Herkes tabi ki her zaman tatilde olmak ister, eglenmek ister veya en zevkli an olarak kabul edilebilir olan orgazm belki de cevap olarak bicilmis kaftandir bu soruya, ama hayatin boyunca ayni seyi yapmak veya hissetmek insanin dogasina aykiri zaten, ruhun bogulur. kisaca hayat guzeldir :p

orgazm

insan sıkılmaz mı yahu?

(bkz: esnemek sıçmak boşalmak)

bir nevi :
(bkz: orgazmdan daha zevkli anlar )

şu an..

18 temmuz 14:00 - 17:30 arası geçti gitti

şimdi her dakika içim kanıyor :(

anket mi var? hani seçenekler? bizim bilgilerimiz size ne fayda sağlıycak? orgazm cevabı geldikten sonra hayatınızda ne gibi değişiklikler olacak?

@bykush: sadece öğrenmek istiyor olamaz mı arkadaş? "ekşi duyuru'ya takılan tiplerin hayatlarında hiç bitmesini istemedikleri an" bir bilgidir neticede. x tipindeki adamın y tv'de klibi yayınlnanan "dürüp dürüp o ye" şeklindeki şarkısının adının ne olduğundan daha değersiz bir bilgi de değildir kanımca.

uyku psikolojisiyle bakarsak bu uykudur. ancak oyle bir an olmamalı kimse için.

photofunia

funphotobox.com
www.befunky.com

www.faceinhole.com

SELECT FaturaNumarasi, Tarih, m.Adi, Soyadi, Kodu, Adet, Fiyati, SUM(Adet*Fiyati) AS Toplam
FROM tblFatura AS f, tblFaturaDetay AS fd, TblMusteri AS m, tblUrun AS u
WHERE m.MusteriID=f.MusteriID AND f.FaturaID=fd.FaturaID AND fd.UrunId=u.UrunID;
GROUP BY FaturaNumarasi, Tarih, m.Adi, Soyadi, Kodu, Adet, Fiyati;

aynısını ben de yazdım ancak yukardaki sorgunun aynısını alıyorum aradan birini çıkardığımda da toplam bir işlevi olan.... bıdı bıdı bişeyler diyor sevgili access

group by kullanirken select komutunuda yazdigin sutunlarin hepsini kullanman gerekiyor. denemedigim icin sonucu bilmiyorum, belki where komutu ile ilgili bir durum vardir.

Bu uzun süreli etkiler için oceral diye bir merhem var fakat lütfen prospektüs ve yan etkilerini iyice okumadan kullanma neme lazım:D

bebanten.

terramycin olabilir mi ?

bepanthen bence de. bi kremi bi de merhemi var.

yazdıklarınızda doğruluk payı olduğuna inanıyprum ama sözlükte okuduğum ilaçlar bunlar değildi.. sanki bi tanesi "s" ile başlıyordu ve hatta bi tane de muadili vardı.. başlıkta yönlendirmesi falan bulunuyodu.. fiyatı25-30tl arasındaydı ve sigorta karşılamıyordu vb..

silverdin ?

scarfade'i soruyorsun sanırım. muadili de contractubex. eskice yara izlerinde de işe yarar mı merak etmekteyim şahsen.

@tarantinoesque
Contractubex'in mudalili yok. scarfade ise ilaç değil. Yara izinin üzerinde silikon tabaka oluşturuyor. Böylece hipertrofik skar için basınç tedavisinde kullanılıyor. Contractubex devlet tarafından ödenen bir ilaç. Eğer sosyal güvenceniz yoksa 70 küsür lira fiyatı var. Scarfade ise yaklaşık 90 lira.

@achara
oluşan yara izleri tamamen geçmez. kullanılan ilaç veya destek tedaviler sadece izin daha az belirgin olmasına yönelik. Contractubex ve diğer ilaçların üzerinden çok zaman geçmiş yara izleri için herhangi bir faydası yok. Geçmiş olsun.

madecassol dür o krem. izleri vs yok etmede kullanılıyor. sivilce yada herhanbir bir yara izi vs. hatta vücutta oluşan çatlakların tedavisinde bile kullanılıyor.
ha bu değil diyorsanız da bu tür problemi olanlar kullanabilir. faydasını görürsünüz. duacı olursunuz.

piraldyne veya kenacort

tuzlu su gargarası bile iyi gelir. ya da medikal gargaralar. bir de c vitaminini eksik etmeyin.

Kaynamış suya 3ü1arada nescafe hazırlar gibi toz haline getirilmiş bir çay kaşığı kişniş katın. Çay niyetine için. Tamamdır. Maranki dediydi TV de. Oluyor hakikaten. Sabah kalktığında farkı hissediyorsun. Başlama eğilimindeyken iki gün ardarda içiyorum birer bardak hiçbişey hissetmeden atlatıyorum.

Kilosu 10tl. 100gr ı sizi uzun süre idare eder.

aft varken tuzlu su gargarası yapmamalısın bence. bana çok kötü geliyor o. kenacort denmiş zaten, iyidir o oldukça..

kenacort aft'ın başlangıcında iyi gelir ilerlemişse pek etkisi olmaz o durumlarda piraldyne daha iyidir biraz yakar ama rahatlatır. Ayrıca doktorum bana aft sırasında tuzlu ve baharatlı şeylerden kaçınmamı söylemişti azdırabilyormuş...

haa bir de eğer oral aft'la beraber eklem ağrılarında varsa bir romatoloji uzmanına görünmende fayda var mazallah romatoid bir hastalığın habercisi olabilir.

Kullanılabilecek ilaçları diğer kullanıcılar yazmışlar. Ayrıca ağız içi aft için sigara dumanını ağızda bekletmek oldukça yararlı bir yöntem. Her ne kadar sigaraya karşı biri olsam bile bu yöntemi önerebilirim. Sizi çok rahatsız ediyorsa gümüş kalemi ile aft koterize edilebilir. Geçmiş olsun

bu konuda bahtsız biri olarak kenacort ve karadut kesinlikle tek geçilir

tam olarak sirri cozulmemis ama durduk yere alev almiyor. ya darbe gelince ya da isininca (gunes isigiyla) alev aliyormus. uzerlerinde kimyasal madde oldugu dusunuluyormus.

ismini hatırlayamadığım bir üniversitede (büyük ihtimalle istanbul üniversitesi) incelemeye alınmıştı taşlar ve yapısında yüksek miktarda fosfor bulundu. yanma olayının kaynağı da fosfor olarak belirtildi.

katı sodyum?

beyaz fosformus. yanan taslar, yanan taslar hederehodoro diye gezdiler ortaliklarda.

tam anlamadim ama kendi yarattigin bir facade nesnen varsa, entity'lere olan referanslari icermiyor mu? web servisin de birbiriyle iliskili entityler gondermesi gerekiyor sanirim. evet kompleks.

walla gördüğüm kadarıyla buranın en süpersoniği assert h. bence şansını bir de stackoverflow.com da dene..

bazen visual studio kendinden geçiyo durup dururken projeyi yeni proje diye aktarınca kendi kendine çalışmaya başlıyo poltergeist misali

bi doktora görünmeyi denedin mi?

(bkz: gilbert sendromu)

ilk antremanlarda normaldir. aspirin filan için faydası olur.

sürekli halsizlik ve uyku yetmemesi filan için b vitamini takviyesi diyorum. vitamin eksikliği olabilir.

(bkz: gilbert sendromu) diyeyim ben de müzdarip biri olarak.
O yorgunluk ve yüksek bilirübin seviyesi dinlenerek geçecek.Kendinizi çok yormaz/çok içmez iseniz normal bir insan gibi yaşamaya devam edersiniz.Antrenmanın falan alakası yok yani durumla.

hepsiburada'nin kendi server'lardan kaynaklanan birsey buyuk olasilikla, cookie'leri silmeyi ve firefox'u da yeniden kurmayi da denedin mi, yine olmuyorsa spyware olabilir ama bu cok sacma bir ihtimal..

duzenli spor yapiniz.

kafanızı dağıtacak hobiler bulun. fotoğraf çekmedir, ermanen'in dediği gibi spordur vs vs..

biran önce kavga etmelisin biriyle. denedim işe yarıyor.

- sigara kullanıyorsan bırak,
- düzenli spor yap, (günde en az bir saat randımanlı olarak koş )
- yaşınında etkisi var tabi, o yaşlarda bende öyleydim.
- hap falan kullanma, vücüdunu ilaca bagımlama.
- bol su iç,

saydıklarımın faydasını göremezsen ki, görmemen icin bir neden bulamıyorum ben. uzman bir hekime görün derim.

Enerjiinizi herhangi bir şekilde boşaltın, ben çalışmaya başlayınca melek gibi olmuştum, yoksa gayet çekilmezim :)
Ayrıca bunun sebebi doğru zamanda doğru kişiye sinirlenmemeden ötürü, farklı kişilere yüklenmek olabilir mi? Yani ben de diğer insanlara yeterince tepki gösteremeyip ailemin üzerine fazla gidebiliyorum, belki benzerdir? Aile deyince kendimle özdeşleştirdim de... Bir de ben boks falan yapmak istemişimdir, bu şekilde sanki agresiflik daha iyi atılır. Boks yapmadım ama yumruk atmak rahatlatıcı.

Bir konuda içinde barındırdığınız olduramamışlık, konduramamışlık sizi etkiliyor olabilir. Bu duruma eziklik diyenler çıkabiliyor ama sanırım sizin sinirliliğinizin kaynağı başka. Belki evde nazınız geçtiği için öylesinizdir.

Bir yerlere bir şeyler karalayın. İçinizi bildiğiniz bütün kelimelerle dökün. Bana teşekkür edeceksiniz. Mesela ekşi sözlük benim anı defterim gibidir. Bazı entry'ler aklıma geçmişte yaşadıklarımı getirir.

Mutlu günler geçirmeniz dileğiyle...

en olmadık kişiye bağırıp temiz bir dayak attırın kendinize, farkedeceksiniz ki o dayaktan sonra bir daha kızarken iki kere düşünmeye başlayacaksınız.

önceden olan bir şey değilse ve ciddi sebeplerden dolayı kızmıyorsan yada başka nedenlerden dolayı gergin değilsen şizofreni başlangıcı olabilir.yok öyle değilse arkadaşlarn dediği gibi oyalancak bişiler bul birde aile içi değilde arkadaşlarına karşı böyle yaparsan sıkıldıkça seni gaza getirip kavga çıkartabilirler.eskiden bende öyleydim.(çabuk gaza gelirdim yani şizofrenik değildim:D )

duzenli seks.

çabuk sinirlenme aslında bazı hastalıkların ya da bileşen eksikliklerinin habercisi olabilir. mesela magnezyum eksikliğinin çok çeşitli sinirsel bozuklukları tetikleyebildiğini okumuştum bir yerde.

aileden uzak üniversitedir bu işlerin tek çözümü.
Ailene bagırıp çagırıyorsun birşey demiyor kimse

dışarda çakarlar agzına 2 tane oturursun götünün üstüne
alamadan gidersin

öyle öyle adam olursun.

seks ve sporla ilgili cevaplara katılıyorum ve arttırıyorum empati kurun. karşınızda size öyle delice bağıran birini hayal edin. derin nefes alıp ona kadar sayarken dev bir evrenin içindeki dönüp duran bir kaya parçasının üstünde bulunduğunuzu anımsayın.
buda demiş ki öfke elinde tuttuğun köz gibidir. içi de dışı da seni yakar yani.

ayrıca durum gerçekten yalnızca psikolojik olmayabilir. araştırın derim.

sivi yag ve istedigin baharatlari karistirip tavuklara yediriyorsun ve tavuklari firina atiyorsun, al sana en guzel tavuk yemegi..

ayrica:
(bkz: marine etmek)
(bkz: avcarlamak)
(bkz: en lezzetli tavuk yemekleri)

Tavuk göğsü kuru bir ettir, bundan sonra aynı menüyü yapmak istersen tavuk but yada kanat yapmanı tavsiye ederim, eti daha yağlı olduğu için lezzetli olur.

göğüs eti bi halta yaramaz, en fazla haşlayıp yaptığın pilavla karıştırırsan bir gideri olur, aksi halde (hele de fırında) kuru kuru bişeyler olur, istediğin kadar marine et...

hacım kalça eti denen bişey var. elindeki göğüs etini pilavda kullan. tavuklu bi yemek yapmak istiyosan kalça etinden yap. yağlı et olduğundan yemesi de güzeldir. baharatlarla ve yağla marine edersin, hatta içine soya sosu katarsan da leziz olur. sonra da teflon tavada bi güzel pişirirsin. cillop olur.

1.köri sosa bulayın tavukları, az yağda kızartın tavada, tavanın kapağını kapamayı unutmayın (hem et kurumaz hem de tüm ocak sarı sarı köri olmaz).
2. severseniz mantar + halka halka doğranmı biber (kırmızı ya da sarı renkliler süper oluyor) + isterseniz küp doğranmış domates ve kuş başı doğranmış tavuk etlerini kısık ateşte çevirin birkaç kez. tavuk eti tamamen beyaz olana kadar pişireceksiniz. yine tavanın kapağını kapamayı unutmayın.
3. tavuk etini, zeytin yağı + baharat + soya sosu karışımına yatırın, yarım saat kadar beklesin. sonra az yağda kızartın. bu karışımı soya sosu yerine şarap ya da sirke ile de deneyebilirsiniz.
4. pane harcı alın marketten, galeta ya da mısır unu da olur. tavuk etlerini önce süte ya da yumurtaya bulayın sonra da bu harca ve kızartın. bunun yağsı biraz bol olabilir. çok da sıçrar dikkat edin.

bir kaşık sıvı yağ, bir kaşık yoğurt, iki kaşık su, sarımsak, köri(az), kekik, karabiber ve tuzu karıştırarak yapacağın sosta eti yarım saat beklet. sonra tavada bile yumuşacık olur. sebzeyle beraber fırın torbasına da atabilirsin istersen ama tavada yap bana sorarsan. yanına rokalı, marullu bir salata... oyyyyşşhh mis;)

duyuruda yemek sormak yasaklansın artık!

@zihua, böyle duyuruları fav yapıyorum, sonra kullanıyorum. bence yasaklanmasın.
ehm.. tavuğu suda az haşlayıp, sonra az salçaya bulayıp tavada kızartabilirsiniz pembe oluncaya kadar. çok lezzetli oluyor.

göğüs etinden yaptığım 3 ayrı çeşit yemek var. göğüs etinden bir bok olmaz diyenler halt etmiş.

1- baharatlı tavuk sote: önce göğüs etimizi boyuna ve enine doğrayarak ufak sote haline getiriyoruz. tavaya kısık ateşte atıp beyazlaşana ve suyunu salana kadar çeviriyoruz. saldığı suyunu döküp tekrar tavaya atıyoruz. bu kez bir miktar sıvı yağ (mısır ya da ayçiçek) koyup kızartmaya başlıyoruz. bu sırada 2 çorba kaşığı salçayı bir kabın içinde su ile karıştırıp eritiyoruz. tavuklarımız orta ateşte kızarırken salçayı tavaya atıp üzerine tavukların seviyesine yakın olacak şekilde su ekliyoruz. bu sırada bir miktar tuzunu da atıyoruz. yüksek ateşte suyu buharlaşıp salça sosu kıvamına gelene kadar işleme devam ediyoruz. bu sırada tavuklarımız yumuşuyor. buharlaşma tamamlanmadan bir süre önce tuzot, pul biber, kara biber, kimyon gibi baharatlarımızı atıp karıştırıyoruz. servis ederken üzerine bir miktar kaşar rendeleyerek fantazi yapabilir ya da yanına küp patates kızartması hazırlayabilirsiniz. afiyet olsun.

2- kordon buluğumsu tavuk: göğüs etlerimizi yatay şekilde ortasından ikiye ayırıyoruz. tamamen değil arka taraftan tutacak kadar kesmemiz gerekiyor. açtığımız bu aralığa kaşar ya da eriyen başka bir peynir koyuyoruz. bir yandan da ince dilimler halinde kestiğimiz mantarı tereyağı ve kısık ateşte soteleyip peynirlerin üzerine bir miktar yerleştiriyoruz. daha sonra yumurta sarısı ve galeta ununa buladığımız tavuklarımızı orta ateşte içindeki peynir eriyene kadar üstlü altlı kızartıyoruz. servis ederken ince dilimler halinde kesersek enfes oluyor.

3- kalamar taklidi yapan tavuk: göğüs etlerini ince şeritler halinde dikine kesiyoruz. bu şeritleri önce yumurtaya sonra da pane harcına bir güzel buluyoruz. bir miktar kürdanı 2'ye kırıp, halka şeklinde yuvarladığımız tavuklarımızın iki ucundan geçirerek tutturuyoruz. hafif kızgın sıvı yağın içine atıp kısa sürede kızartıyoruz. çıkarttıktan sonra kağıt üzerinde yağını aldırıp kürdanları çıkartıyoruz. bunun servisinde de yanında bir miktar mayonez ile karıştırılmış konserve garnitür ile evde hazırlayacağınız mis gibi rus salatası öneriyorum. en favorim de bu.

çerkez tavuğu da göğüs etinden yapılıyor :)
kasarım derseniz, tarifini yazalım.