mantar olabilir.
hassasiyet geliştirmiş olabilir. işitme cihazı kullanıyorum, kulaklarım alışmıyor o kadar zaman geçmesine rağmen. hala zaman zaman kaşınıyor, bazen yara oluyor. doktor kulak çubuğunu sirkeye batırıp silmemi istedi. o hassasiyet geliştiğinde her gün bir kez yapıyorum, kısa sürede geçiriyor. ama bunu bana kulağımı gören doktor önerdi, aman dikkat.

Mantar ve sirke+1 aile hekimine git ilaç yazar

Nasil bir kulak ici kulaklik kullandiniz?

Ayni sorun bende de var, doktor damla ve kasinti icin krem vermisti ve 'bu senin hayat arkadasin, en ufak bir sikintida yine ortaya cikacaktir' demisti, nitekim cikti da, simdi yine krem kullaniyorum, cok kasindiginda alerji ilaci da kullanabilirsin ama sorunu lokal olarak cozmeyi tercih ederiz dedi doktor. Bu arada benim de kulagimda sorun gozukmuyor, iltihaplanma vs gibi.

Gecerkenugradim: klasik samsung paketten cikan, icine giren cinsten hani seffaf bi seyi oluyor...
Cok seviyodum ama kulak ustuye gectim. ama yine kasinti basladi.

Bir kedi sayenizde güzel bir ziyafet çekecek.

Kuşu aldık ordan bırakmadı arkadaş.

senin suçun değil, kuşun uçması gerekiyordu.

www.youtube.com

geçmeyecek. bununla yaşamayı öğreneceksin.

kuşun kaderi oraya kadarmış. kurtarabildiğiniz kadarıyla hayvan destekçisi olursunuz umarım. zira hiçbirinin ağzı yok. bir cana karşılık gelemeyecek yaptıklarınız belki ama rahatlatacaktır.

git birazcık yürü hava al kendine gelirsin ablacım. kaza olmuş istemeden bir daha olmaz inşallah. fazla da büyütmeyin.

Artık yapacak bir şey yok. İnsanlar günah olarak gördükleri şeylerden duyduğu acıyı iki şekilde azaltabiliyorlar genelde dinlerde: tövbe ve kefaret. Bir dahakine zaten daha dikkatli olursunuz bu kadar üzüldüyseniz. Kefaret olarak da sokaktaki hayvanları beslemeyi pencere önlerine kış günlerinde kırıntı bırakmayı düşünebilirsiniz.

Gecmis olsun. Cocukken balkonda besledigimiz civcive kaza ile basarak olumune sebep oldugum icin ne hissetiginizi çok iyi anliyorum. Bence allahim sen biliyorsun isteyerek yapmadim ama eger yapabilecegim bir sey varken yapmadiysam beni affet ve bundan sonra canlilara bilerek bilmeyerek zarar vermekten beni koru diye dua edin. Bazi mama sitelerinde barinaklara mama bagis linkleri var oralardan katki yaparsaniz da kendinizi bir nebze daha iyi hissedersiniz diye dusunuyorum.

Yediğin tavukları düşün :)

Birinde karşı şeritten gelen arabaya çarptı, sonra sekti bana çarptı. Üstelik humming bird idi, canlısına bakmaya kıyamazken motora çarpma sesini duymak beni bitirdi. Diğerinde yine aynı cins dünya güzeli motorun aynasına çarptı, yarım saat yol kenarında oturup ağladım başında. Hissettiklerinizi anlıyorum. Zaten kuş aşığıyım. hiçbir canlının ölümüne sebep olmak istemem, hele kuşların...
Bu kış sokaktaki kuşlara, buğday ve arpa verebilirsiniz. Her gün belli bir noktaya bırakırsanız öğrenirler. Acınızı hafifletmez ama belki birkaç tanesinin kışı çıkarmasına faydanız olur, mutlu eder sizi.

en az sorun yaşadığım ups.

Ups

kargo firmaları şubeden şubeye çok değişiyor, şu kargo çok kötü bu kargo çok iyi algısı yanlış bir algı o yüzden. ama babilbaligi'in dediği gibi ups bence de bir tık önde.

bence birden fazla kargo ile anlaşma yapabiliyorsanız öyle yapın ve seçimi kullanıcıya bırakın, en azından kafanız biraz daha rahat olur.

Yurtiçi Kargo ama tamamen şube bazlı bir memnuniyet.

bu bölgeye göre cevabı çok değişen bir soru olacak. Bir grup X markasını övecekken diğer grup yerecektir şimdiden hazırlıklı ol.

İstanbul çekmeköy için puanlamalarım şöyle:

PTT Kargo: -9999999
Sakın ama sakın bunlarla iş yapma 1 hafta boyunca kargoyu gezdiriyor şanlıysan 2. hafta kargon geliyor. Aliexpress vs. muhabbetlerine sıkılaştırma geldikten sonra aşırı yavaşladı. Pişmanlık net.

Yurtiçi kargo: 9
Eskiden çok kötüydüler ama toplamaya başladılar. Ankara'da otururken de sorunlar azalmıştı, şimdi çekmeköy şubeleri de gayet iyi. Akarı kokarı olmayan bir şubesi var burası için. Ama hala mükemmel mi değil.

Sürat kargo: 9.5
Bu ekip bir ara çok bozmuştu. ama sonradan iyi topladılar. Dakikler, ellerine kargo gelirse hemen dağıtıyorlar. Sitelerinde bilgiler sürekli doğru güncelleniyor.

Aras: 3
Yeni yurtiçi kargo desem yeridir. Yurtiçi işleri eline yüzüne bulaştırınca bir çok e ticaret şirketi bunlarla çalışmaya başladı. Hepsiburadanın işlerini yaptılar vs. Ama altından kalkamadılar. Sürekli geç teslim var. Sitede yer alan bilgi asla doğru olmuyor. Müşteri darlamasın diye şubeye gelen korgoyu sisteme girmiyorlar. Girilen kargoyu merkezden sıkıştırmasınlar diye müşteri teslim almadı diye işaretliyor 2 gün sonra getiriyor vs. Dediğim gibi çekmeköy de bu yorumum geçerli.

UPS: 9
Hantal ama ne vaat ettiyse onu yapıyor. 1 gün deyip 3 günde getirmiyor. 3 dediyse 3 günde getiriyor. Kargolarla şu ana kadar top oynadıklarını görmedim gayet düzgün teslimler oldu.

Hepsiexpress: 8.5
Piyasanın yeni oyuncusu. Yoğun bölgelerde gömeni çok. Ama çekmeköy de çalıştıkları insanlar gayet düzgün. arada kata çıkarmadan güvenliğe atıp kaçıyorlar. akşam teslim olması büyük kolaylık. insanların çoğu çalışıyor, kargoyu alamıyorlar, alamayınca şubeye gidemiyorlar. Çalıştıkları kişiler sokaktan ahmet mehmet abi olunca güven sorunu yaşanması olası. Ama teslim saat aralıkları büyük avantaj.

MNG: 8.5
Şubesine göre çok değişir. Çekmeköy şubesi gayet stabil. Ne vaat ettiyse onu yapıyor. arada gecikme oluyor ama genelde şubeye gelen kargo gün içinde çıkıyor. online takip süreçleri çok sık olmasada arada bir aksayabiliyor.

ailenizin online alışverişkoliği bildirdi.

Şimdiden hayırlı olsun bu arada

Şube olayına katılmakla birlikte sürat kargo diyorum. Birkaç şubede test ettim memnun kaldım. Mng ve Aras fıtık ediyor insanı. Bu da birkaç şube tecrübemden.

yurtdışından gelen ürünler için PTT'den şuana kadar memnun kaldım. ayda 2 adet siparişim oluyor en az. sadece 1 kere gereksiz yere gümrüğe soktular ancak onun da PTT'nin dağıtım ağıyla tam alakası yok. dağıtımda da bir kere paketi yanlışlıkla Kırıkkale'ye gönderdiler Kocaeli yerine, 1 hafta fazladan bekledim. Tekrar UKIM'e gönderip oradan ulaştırdılar.

DHL, UPS falan yurtdışından sipariş veriyorsan tam uzak durulacak kan emici şirketler. Aramex fena değil.

Diğer bilindik şirketler arasında en memnun kaldığım Yurtiçi. En kötüsü Sürat.

Yurtiçi > Aras > MNG > Sürat olarak sıralayabilirim.

UPS.


Ama Amazon.com.tr kendi kargo şirketini faaliyete sokar sokmaz en yaygın firma olmasa da en iyi hizmeti veren firma olacağını düşünüyorum.

tamamen şubeye göre değişiyor +1000000000

otuz küsur yaşındayım bu sorunun cevabını hala bulamadım.

Varsa UPS yoksa yurtiçi tercih ediyorum. Yurtiçi bulunduğum yere çok yakın şubesi olduğu için. Ups ise yamuk yapmayacağını düşündüğüm için

UPS güzel de pahalı biraz. Acelem varsa UPS, yoksa PTT tercih etmeye çalışıyorum.

eski evimizin orada yurtiçi harika çalışıyordu inanamıyordum şikayetlere. Ancak şubedeki iyi ise iyi kötü ise kötü kargo olayına katılıyorum.

Onlinearabic.net
youtu.be

@nick dedigin
hızını 1.5 yaptım, harika oldu. :) teşekkür ederim.

Rica ederim, işinize yaradigina sevindim :)

öncelikle geçmiş olsun. çok klişe bir şey söyleyecek olsam da, hiçbir şey senden ve hem bedensel hem psikolojik sağlığından önemli değil.
üstelik 22 geç bir yaş da değil. ki bu arada mezun olacağın yaş olan 25 yaş da gayet normal, standart bir yaş.
türkiyede her şey bir yarış gibi algılanıyor malesef. ha 23 yaşında mezun olmuşsun ya 25 yaşında. istemediğin bir şehirde istemediğin bir bölüm okuyup zorla mezun olacağına, istediğin bir bölümü okuman hedeflerin için de daha doğru bir karar olur bence.

bir de kendinden 4 yaş küçüklerle okumak konusunda şüphelerin olmasın bence. üniversite en nihayetinde, lisede değilsin. benim üniversitede çok fazla benden 4-5 yaş büyük yakın arkadaşım vardı.

25 yaşında mezun olmanın nesi kötü ? 26-27 ? nedir yani bu korkaklık durumu onu anlamıyorum. Ailene açmama konusuda saçma , ebeveyn olduğunu düşün , şanssız bir kaza geçiriyor çocuğun , ona bağlı olarak düzgün olmayan bir psikolojiyle yanlış tercih yapıyor ve iyice mutsuz oluyor hatta o kadar ki intiharı düşünecek raddeye geliyor , dönüp senden yardım istiyor yada mutsuzum diyor , sırtını mı döneceksin?

Bu korkaklığı , tedirginliği anlayamıyorum ben , sen daha vereceğin kararın arkasında durmayı değil , gelen tepkileri şimdiden kafanda kurup yolunu direkt değiştirmeyi tercih etmişsin ama iç rahatlığı için burada paylaşmışsın , hatta o kadar reddedilmeyi kabul etmişsin ki herşeyden vazgeçip intihar edeyim demişsin.

Al eline kalemi kağıdı otur hesabını kitabını yap , hormonlarınla değil aklınla kararını ver ve harekete geç.

Ben ikinci üniversiteme 21 yaşımda başladım. Okulu bırakmayı aileme kabul ettirmesi çok zor oldu ama oldu bi şekilde. Kendimden küçük tribine hiçbir zaman girmedim. Çünkü ben ilk ünimde 18-19ken çoğunlukla kendimden büyükler ile takılmıştım. Doğal olarak onlar da benle takılmıştı ve çok da güzel insanlardı. Bu yüzden bu düşünce bana çok saçma geliyor. Zaten yeni bölümüne geç girmiş hazırlık okumuş insanlar da olacak. Şimdiki sınıfında senden büyük hiç mi insan yok?

Eğer bırakırsan geriye dönüp baktığında bu bikac senen gözüne görünmeyecek bile bana inan. Sadece eline yeni bir fırsat geçmiş olacak ve bunu çok iyi değerlendirmeni öneririm. Bölüm bırakan tonla insan var tonla yani. Eğer gerçekten istediğin bir bölümse ve öyle mutlu olacağına inanıyorsan kesinlikle yapmalısın. Çünkü istemediğin bir hayat içinde yaşanmıyor.

Teşekkür ederim fakat bir türlü

kazaya sebep olup kendimi bu duruma getirmek...
bir türlü bu pişmanlık duygusunu aşamıyorum.

ben de ikinciye 22 yaşımda başladım 26 da mezun oldum. kaza geçirmedim ama maddi yönden başımıza felaketler silsilesi geldi. çok çok zor zamanlardı. kendimi suçlayıp durdum ama bunun kimseye bir faydası yok. mutsuzsan son bir değişiklik daha yapılabilir bu senin hayatın. önemli olan bir sonraki okuluna başladığında, çalışma hayatına daha fazla geç kalmamak için staj, part time ne varsa kovalamak. gerisi hallolur. düşürme kendini.

insan kendini bunlar sadece benim başıma geliyor sanıyor ama o kadar fazla insan bizim gibi şeyler yaşamış ki. hayat devam ediyor. başka yollar açılıyor.

öncelikle kaza için çok geçmiş olsun bunu bir tarafa koyuyorum.
ama bahsettiğin x yaşında y'ye başlamak meselesi bu çağdan o kadar uzak bir mesele ki artık.. eğer gerçekten eğitim almak, hayatında eğitim yoluyla bir şeyler başarmak istiyorsan zaten yaşına değil amaçlarına odaklanman gerekir. (bu arada 22 yaşında bu krize girmek kırmak istemiyorum ama gerçekten abartılı bir durum) eğer iş, evlilik, çocuk silsilesinde geri kaldım meselesiyse iki yıllık bölümler var, hemen bitirip bir yerden hayata atılmak da mümkün. yok eğer 4 yaş küçüklerle okuma stresi bile sende intihar düşüncelerine yol açıyorsa burada söylenen hiçbir şey seni tatmin etmeyecektir, çünkü bakış açının gerçekten olgunlaşmaya ihtiyacı var.
ha bak sana gerçek trajediyi söyleyeyim bir şekilde doğru zamanda bitirip işsiz kalan milyonlarca genç. onlar hakikaten bir mücadele içerisinde. bu yazdıklarım seni kızdırabilir belki ama kendine bir hedef koyup ikna olmadan aileni de ikna edemezsin zaten. o yüzden umarım biraz sakinleşip, kapalı düşünce yapından uzaklaşarak farklı hayatların deneyimlerin farkına varırsın.(mesela amerika'da üniversite parası biriktirenler, ingilizce öğrenmek için ara verenler, lise sonrası dünyayı gezip sonra okula bakanlar...)
sağlığının bir an önce düzelmesini diliyorum, çok geçmiş olsun, onu baştan da söylemiştim zaten.

her seye gec kalmis hissediyorum bir-çok hayalime . bu kaza yuzunden

Hocam ben 18'de girdim de yine de 27'de mezun olabildim :D Hatta sizin geçerli bir sebebiniz de var, kaza geçirmişsiniz falan, benimki safi itlik serserilik. Kötü hissedecek bir durum yok yani bana sorarsanız, tekrar hazırlanın girin istediğiniz bölüme.

4 sene iktisat okudum.
4üncü senemin sonunda bitirmeden 6 sene daha konservatuvar okudum.

hiçbişey için geç değildir bu hayatta. yaşın önemi yok. sevdiğiniz şeyi yapın.

hşşş intihar falan yok, ne intiharı? geçmiş olsun. kaza oldu, geçmişte kaldı. kendini suçlama bu yüzden. önüne bak. 25 yaşında üniversite okumayı çok kolay sananların, o yaşta üçüncü üniversiteye başlayıp "ne var ki ben de okuyorum" diyecek kadar olaydan bihaber kişilerin aksine ben 25 yaşında ilk üniversitemi okuyorum. en iyi ihtimalle 28 yaşında mezun olacağım. ingilizce bilmek dışında hiçbir meziyetim yok diyebilirim, bölümü bitirince de bi' şey olamazsam işim yaş. niye devam ediyorum? çünkü biliyorum ki iki ihtimal var: ya 28'inci yaşımı göreceğim ya da öleceğim. ölürsem sorun yok... ölmezsem, o yaşa eriştiğimde şu anki bölümümü bitirmiş biri olmayı istiyorum.

o nedenle hiç çekinme derim. zaman her türlü geçecek, buna yapabileceğin hiçbir şey yok ama kendi yolunu değiştirmek her zaman senin elinde. ailenden destek alamayabilirsin, alsan bile kendini çok kötü hissedebilirsin ama inan 23 yaşında "niye okudum ki?" diyeceğin bir bölümden mezun olmak, 25 yaşında mezun olmaktan daha iyi değil. üstelik direkt okul sonrasını düşünme. daha okurken bi' şeyler yapma şansın var. hayat mezun olduğunda başlayacak diye bir kaide yok yani.

ben çok geriliyorum, her gün üzülüyorum ama biliyorum ki okumasam durumum çok daha kötü olurdu. şimdi "yaşım ilerledi, hala okuyorum, daha mezun olmama yıllar var" diyorum. okumasam "zaman geçiyor ve elimde hiçbir şey yok" diyecektim. şimdi en azından umudum var. eğer bu kadar rahatsızsan zaten önünde sonunda o bölümden ayrılırsın... yol yakınken yap bunu. güllük gülistanlık olmuyor, 30 yaş altı artık çok genç sayılsa da insanların "hmm bu yaşta hala bi baltaya sap olamamış" tavrına alışmak, çok ağır gelecek kaygısı yaşamak durumunda kalabilirsin ama tüm bunlar hiç istemediğin bir alanda sıkışıp kalmaktan her halükarda daha iyi. uzun vadede avantaja çevirme, geleceğini şekillendirme şansın var. risk almayıp olduğun yerde kalırsan muhtemelen eline hiçbir şey geçmeyecek.

ben kendimden 5 yaş küçüklerle okuyorum ama emekli asker sınıf arkadaşım da var :) böyle şeylere takılma, üniversite orası. her türden ve yaştan insan olacaktır. hem zaten nikahına almayacaksın ki ya kaç yaşında olduklarıyla niye ilgileniyorsun ki, yapacağın şey iki geyik, bırak sınıf arkadaşların kaç yaşında olursa olsun.

22 yaşımda okula girdim bir sebepten 31 yaşımda çıktım şimdi 33 üm yüksek kasıyorum.

Zorlandınız mi sınıfta okurken

arkadaşım 36 yaşında, hala okuyor, etrafındaki insanların yaşı küçük olsa bile kafası büyük oluyor.

Bir kadın tanıyorum. 20'sinde evlendi, liseden 2 yıl sonra. 3 yıl evli kaldı. Boşandı. Bir süre tedavi gördü, nöropsikiyatri hastanesinde yattı. Sonra sınava girdi, 25'inde üniversiteyi kazandı. Erasmus'la 6 ay yurt dışına gitti. Okulu bitirdi, bir süre öğretmenlik yaptı. Ardından en çok istediği işe girdi ve şu anda dünyayı geziyor.
Söyleyeceklerim bu kadar.

lisansi bitirmek icin 30'a kadar zaman var bence, 22 cok genc. sikinti yok.
30'dan sonra yuksek falan yapilabilir, orasi baska.

Aslı erdoğan
Latife tekin

Türk edebiyatından takip ettiklerim arasında ilk aklıma gelenler.

Şiir ve biyografi severim. Dolayısıyla son 20 yıl kriterini bağlı kalmadan sadece ilgi alanlarıma yönelik yazarlar ya da ilgilendiğim konularla
ilgili kitapları alıyorum.
Tavsiye edilen kitaplara bakıyorum, hoşuma giderse onları da alıyorum.
Böyle böyle büyüyor kütüphane.
Mobildeyim, düşük cümleler gramer hataları için özür dilerim.

Edit:yeni kitaplardan arkadaş tavsiyesi, İnternet yorumları ya da gazetelerdeki kitap tanıtımlarıyla(kitap ekleri vb) haberdar oluyorum.

Polisiye severim mesela sevil Atasoy, Ahmet Ümit dememiştim. Onları da ekleyeyim. Daha düşünsem neler neler çıkar da...

Arkadaşlarıma soruyorum

Turk edebiyatiyla sınırlamayın lutfen dunya edebiyatını daha cok bilmek istiyorum aslinda

Dilerseniz kütüphanemim parti parti fotoğrafını çekip atayım. Tek tek yazamıyorum çocukla zor oluyor.
Ama genelde eski kitaplar oluyor bende de...

"Roman türü tüm dünyada düşüşe geçti" çok acayip bir önermeymiş. Sadece self-published kitaplarin bile on yılda yüzde dörtyüze yakın arttığını düşünürsek, edebiyat alanında artık daha diverse açılımlar yapıldığını göz önünde bulundurursak en azından sayı olarak bir düşüş olmadığı aşikar. Kalite olarak düşüşe geçtiği düşüncesiyse burada öne sürülen, yine elimizde yetersiz data var. Bu klasik kitapların zamana yenilmediği bir gerçek, fakat günümüzde yazılan bazı romanların da ikiyüz yıl sonra okunup okunmayacağını bilmiyoruz, zira daha o kadar zaman geçmedi üstünden. Sırf yeni diye "salla gitsin" diye bakmamak gerekir. Ha tabii, yukarıda bahsettiğim self-publishing imkanlarının artmasıyla herhangi bir sektörel onay ihtiyacı olmadan bir çok şey basılabiliyor ama o da genelleme yapmak için yeterli değil diye düşünüyorum.

Ben okumayı sevdiğim türlerden gidiyorum. Mesela modern dönem İngiliz yazarları özellikle ilgimi çekiyor. Jodi Taylor, Gavin Extence, Alastair Puddick, Christopher Shevlin, Caimh McDonell vs gibi yazarlar birbirine benzer tarzlarda ürünler çıkarıyorlar, onları takip ediyorum. Haliyle sevdiğim bir yazarın yeni bir kitabı çıkınca onu alıyorum.

Booker ödülü vs almış kitapları takip etmeye çalışıyorum bazen. Ya da seçmemde faydası oluyor diyeyim.
İnstagram'da sevdiğim bazı yazarları takip ediyorum, onların önerdikleri kitapları okuyorum. (bu en önemli kriterlerimden biri olabilir.)
Non-fiction içeriğinde ilgimi çeken konuları takip ediyorum.
Amazon'da ve başka kaynaklardaki yorumları okuyorum.
Ayrıca yazarlardan oluşan bir community (buna ne deniyorsa) içindeyim, herkes birbirine tavsiyede bulunuyor.

"Önereceğiniz kitap var mı?" çok geniş bir soru, ne tarz, nerelerden olan kitaplarla ilgileniyorsunuz ki?

al benden de o kadar.
benim gibi insanı okumaktan soğuttular. daha gençken ne kadar okursan o kadar iyi mottosu ile okuyordum. sonra boş beleş birbirini tekrar eden şeyler okuduğumu fark ettim. önüne gelen kitap yazıyor yazıyordu ki okuyarak bitiremezdin. bu bende paradigma değişikliğine yol açtı. sonraları seçici olmaya başladım. bir nevi diyete benzedi bu. bazı tür ve kişilerden uzak durdum. özetini bile okumadım merak etmedim. ---hiç bir şey kaybetmedim--- bunu görünce de diyet azdı. daha da seçici oldum derken öyle bir noktaya geldim ki neyi okuyacağımı ince eleyip sık dokurken okuyacağım şeyle ilgili okurken zamanım geçiyordu. bunu netflixde izleyecek film bulamayıp filmleri önceden araştırmaya başladığın ve sonunda saat 11 de hiç bir şey izlemeyemeden yatıp uyuduğum bir sürece benzetebilirsin. şimdi de bu döngüden çıkamıyorum iyi mi? yani bir şey okumaya karar verip, bu okunur mu deyip, hayır bu daha iyi diye düşünür olduğum ve enerjimi buna harcayıp okuyamamakla sonuçlanan döngüden. aradığım şey sahicilik ve stil.. konu önemli değil neredeyse. cevap olmadı yorum oldu ne yapalım idare et.

takip ettiğim goodreads hesapları var. zevkini sevdiğim insanlar var. her zaman birebir tutmasa da beğeniler çoğunlukla denk geliyor.
goodreads'te bir süre geçirdikten sonra benzer zevklere sahip insanlardan bir kitle oluşuyor. oradan oraya derken de o istediğiniz kapı açılıyor. ya da yeni çıkanları takip edip risk alacaksınız.
türk yazarlarda o risk %90 ihtimalle gerçekleşiyor, yabancı yazarlarlarda da %50, %60 oranında... yeni çıkanları takip ederken çok övülenlerden genellikle uzak duruyorum ben. yeni çıkan değil de, dilimize yeni çevrilen "kalbin yardımcı fiilleri" diye bir kitap okudum mesela, macar bir yazarın, kendimi kesecektim. sonra hakkında ne yazılmış diye biraz gezinince yere göğe koyamayan pek çok yazı ve blogger gördüm. garip cümleleri art arda dizme telaşındaki deneysel yazarlardan zerre kadar hazzetmiyorum ama nedense türkiye'de çok övülüyorlar. anlaşılmayanı en iyi ben anlarım zihniyeti herhalde bu.

sürekli klasik klasik, daraltıyor. keşiflerden biri mutlu edince yepyeni bir dünya açılıyor önümde, o yüzden o riski almaya devam ediyorum.

Sevdigim yayinevlerinden cikanlari listeletiyorum idefix.com benzeri sitelerde.

Melisa kesmez'in kitaplarini oneririm. 3 oyku kitabi var ve hepsi birbirinden sevimli. Yeni yazarlara baslangic icin dogru bi tercih olabilir.:)

Takip ettiğim, sevdiğim yazarların yeni kitapları çıktıkça online satış sitelerinden haberim oluyor.

Bağımsız kitapçıların Twitter ve instagram sayfaları çok faydaları oluyor yeni yazarlar keşfetme konusunda.

Mesela izmir'de Yerdeniz kitapçısı. Sahibi Nuray hanım çok tatlı kadındır. Twitter sayfasında sürekli "okuyun, duacım olursunuz" şeklinde kitaplar paylaşır. Çok faydasını gördüm.

twitter.com

Merak ettigim konularla ilgiliyse yazarı da bilim insanıysa

Zihni milli eğitim ve medya tarafından iğdiş edilmiş bir nesilden olduğum için henüz Türkçe edebiyatın klasiklerini okuyorum. 20'li yaşlarımın ortalarına kadar Tanpınar'ı ve Kemal Tahir'i rejim karşıtı olarak gördüm diyeyim, siz anlayın :)

80 sonrası modern Türkçe edebiyattan sadece İhsan Oktay Anar'ı hakkıyla okudum.

Ben de arada bir acaba neleri kaçırıyorum diye düşünüyorum ama eğer son 30 yılda yeni bir Yaşar Kemal çıksaydı bir şekilde haberimiz olurdu :)

Kitap tavsiyesi için bir sürü kaynaktan faydalanıyorum. Murat Sevinç'in Gazete Duvar'daki kitap yazılarını takip ediyorum. Emrah Safa Gürkan herhangi bir konu ile ilgili kaynak eserleri paylaşıyor. Sevan Nişanyan'ın önerdiği kitapların da boş çıktığını görmedim. Daha Harari ve Kahneman bu kadar patlamamışken o önerdiği için okumuştum.

fivebooks.com'da alanında uzman kişilerin önerdiği kitaplara bakıyorum. Eğer Goodreads ve Amazon'da çok fazla zıt yorum okuduysam libgen'den kitabı indirip göz atıyorum.

Dünya edebiyatında diğer alanları bilmiyorum ama bilimkurgu alanında son yıllarda iyi yazarlar çıktı.

Herhangi bir kırtasiyeye sorsanız? 200 sayfa üstüne mahalle arasındaki kırtasiye bile 12 kuruş demişti.

Beşiktaş'ta meydan fotokopi hem güzel hem de ucuza çekim yapıyor. Arayıp bilgi alabilirsiniz.

adamkirtasiye.com
FOTOKOPİ ÇEKİMLERİMİZ
SİYAH-BEYAZ
0,08 krş
RENKLİ
0,45 krş
Çoklu çekimleriniz için lütfen fiyat isteyiniz.

GRUP VEYA ÇOKLU ÇEKİM İŞLERİNİZDE ADRESE TESLİM

sanki tahris olmus gibi, ben olsam bi sure sicak ve sert seyler yemekten uzak dururdum, daha ilik ve yumusak seyler yiyip birkac gun takip etsen cozum olmuyorsa doktora gitsen iyi olur sanki? bi de aklima bogaz pastili geldi, belki faydali etkisi olur ama mentollu degil de daha yumusak, bepanthen pastil gibi mesela.

birkaç yıl önce dalgınlıkla çok sıcak pilavı ağzıma atıp dilim yanınca refleksle yutmuştum. yemek borusu boydan boya yandı. 2 hafta filan sürdü acısının tam olarak geçmesi. birkaç gün çay vb sıcak içeceklerden, tahriş etme ihtimali olan sert yiyeceklerden uzak dursanız iyi olur. asidi az, soğuk içecekler iyi geliyordu bana. bir de bolca su... azar azar ve gün içinde sürekli...
geçmiş olsun.

ankara'da ayakkabı sanayi var mı ya da nerede var bilmem ama böyle yerlerde çivici tabir edilen dükkanlar olur. kesim, dikim, yapıştırma, delme...vb malzemeleri oradan alırsın. alternatif olarak n11'den sipariş de edebilirsin ama önce alacağın malzemenin ismini öğrenmen gerekir. sanayilerdeki dericilerden parça deri de alıp başlarsın. çok zor değil.

şurada güzel bir entry var;
seyler.eksisozluk.com

www.instagram.com
Linkteki ürünleri yapan arkadaş her şeyi yabancı youtube kanallarından öğrendi; yaş benzer, çizimlerini de ya kendi yapıyor, ya da satın alıyor. Yani öğrenirsiniz.

eksisozluk.com

strawderi.com.tr

Ocakta sirkeli su kaynatabilirsiniz yarım saat kadar.

kurtulur, benim babamla alakam yok, fazla yüz göz olmazsanız benzemezsiniz.

Keşfettiğiniz her detayda kendinizi eğitmeniz, dizginlemeniz, iç sesinizi ve sağduyunuzu mütemadiyen dinlemeniz gerekir. Bir yaştan sonra anne babaya benzemek kaçınılmaz oluyor, şikayetçiyseniz sağduyuyu devreye sokmaktan başka bir yol yok. Şikayet edilen şeye, kişiye dönüşmek çok kolay yoksa.

Ben kurtulamadım ama sorun da etmiyorum bunu. Kötü özelliklerimiz vardı, konuşa konuşa düzelttik birbirimizi. O kadar benzeyince iyi de oluyor, karşıdakinin ne anlattığını çok iyi anlıyorsun.

Baya geciktik ben bıraktım uğraşmıyorum

Mizaç anlamında kurtulmak imkansız

şema terapi

farkındalık kazanarak, duygularınızla iletişime geçerek.

gündelik yaşamda verdiğimiz kararların çoğunu bilinçli olarak vermiyoruz aslında, bizi yönlendiren farkında olmadığımız süreçler var. bu, küçükken nasıl cezalandırıldığımızdan ne şekilde takdir gördüğümüze, sevilmek için, korunmak için hangi duygularımızı bastırmamız gerektiğinden bunları nasıl dönüştürmemiz gerektiğine kadar değişiyor. Bunları öğrendiğimizin farkında bile değiliz. Erken çocukluk yaşantıları maalesef...

Yolu ise önce örüntülerimizin farkına varmaktan geçiyor. Duygularınızla bağlantı kurmalısınız. Meditasyon bunun için iyi bir başlangıç olur. "Anda" yaşamaya çalışmak, tüm duyularınızla yaşadığınız anı kavramaya, keşfetmeye ve zevk almaya odaklanmak bir diğeri.

safezone'dan çıkıp dışarıdan bakmak gerekiyor önce bir kendine. fark ettiğinden çok daha fazla kötü iz bırakıyorlar.
peki nedir bu safezone'dan çıkmak? yapmaktan korktuğun şeyleri yapmak, ertelediğin şeyleri yapmak, söylemeye korktuğun şeyleri söylemek, kendini sevmeyi öğrenmek sayesinde savunma mekanızmamızı kırmamız lazım. çok zorlanıyorsak destek almak lazım. yönlendirmeler işe yarıyordur sanırım.

evde hayvan varsa dyson'ın üstüne makine bilmiyorum ben.

hayvan yok evde (eğer dyson almanın ön şartlarındansa :) )

Dyson var bende, tam bir para israfi cop. Hayatimda ilk defa kaziklandigimi hiasettim. size de aman ha diyorum.

karcher

Şunlardan herhangi biri gayet iyi iş görecektir. Diğer ev ahalisine, yazlık evlere, tanıdıklara vs derken bu gruptan 10 tane elektrikli süpürge almışızdır. Hiç sıkıntımız olmadı. 2500 lirayı süpürgeye verirsem kalpten giderim ben. (Evde hayvan var.)

www.akakce.com

Bu tip sorulara hep aynı yanıtı veriyorum. Ev müsaitse (eşik, kabarık halı yoksa) Xiaomi robot süpürge alın derim. Bugüne kadar aldığım en işlevsel cihaz olabilir. Harika iş görüyor.

Philips’in maraton serisi var 4 farklı makine içeriyor bu seri . Size 3. Makineyi yani turbo fırça içeren modeli önerebilirim. Hb de 2 ay önce 1500 TL civarıydı . Toz torbasız çekim gücü , filtresi, ek ekipmanları güzel. Çok pahalıya gerçekten gerek yok. Ben de mielelere, dysonlara baktım işin ucu bucağı yok. F/p oranına bakarak tavsiyem bu.

Dyson her ne kadar aşk markam olsa da fiyatı yüzünden ancak vitrinde görebiliyorum.

2 senedir karcher kullanıyorum ve çok memnunum.

Elle pek temizlenmez, koltuk yıkamacılara başvurmalı

kosla'nın vardi bi ara basit lekelerde de işe yarıyordu bi dene reis.

Ben yeni yatak aldim gecenlerde sordum nasil temizliyim diye. Ilik sabunlu bez biraz da sirke karistirn dediler. Bi de kosla kullanan oluyomus. Camasir suyunu asla onermediler cunku sarartiyor yatagi.

temizlenmiyor. kosla vs tarzı leke çıkarıcılar lekeyi yayıyor ve kuruduğunda bir de onun lekesi kalıyor üstünde. internette dolaşan çözümler de kesinlikle işe yaramıyor. koltuk yıkamacılar +1. o bile garanti değil.

o koltuk temizlemecilerden bi fiyat alin bence de. bir arkadas koltuk arti yatak temizletti. yeni gibi oldu her sey. cok ucuk bir rakam da degildi.

ofiste ve çalıştığım çoğu firmanın ofisinde hep bu makineden var
www.hepsiburada.com

teklisi vardı bunun sanırım ama piyasada yok artık, arçelik markası gayet iyi. tekli modellerine bakabilirsin.
www.hepsiburada.com

www.hepsiburada.com

ben de bunu kullaniyorum gayet memnunum.

@ in vino veritas hocam biz de okka kullanıyoruz ve gayet memnunuz ancak ablam daha ucuz ve küçük bir şey istiyor yurtdışı kullanımı için. Elektrikli cezve şeklindeki kahve makinalarından kullanan var mıdır, memnun mudur diye sormak istemiştim. Sanırım eksik ifade etmişim.

pardon oyleyse :) bu durumda aradiginiz marka sinbo sanirim. bi bakabilirsin onun modellerine fiyat acisindan en uygunu o sanirim bilinen markalar icinde.

Ben de bunu aldım, otomatikleri tam 2 katı olduğu için.
www.gittigidiyor.com

ben kendime türk kahvesi yaparken makina, elektrikli alet vs. kullanmayı sevmiyorum ancak evde www.tantitoni.com.tr var. birden fazla kişiye yaparken kullanıyorum, oldukça iyi ve pratik.

örneğin bu www.kahvedunyasi.com ürün de var bende ancak bundan hiç memnun değilim, dökülmesi vs çok kötü.

Arzum’unkini kullanıyoruz ama ben onda yapmayı pek sevmiyorum, acele olunca yapıyorum.
Kahvesi gayet güzel bol köpüklü pişiyor fakat çok çabuk taşıyor başında beklemek ve kaynarken hemen kaldırmak lazım.

Eğer şehir dışına kampa gezmeye falan gitme niyetin varsa rally biraz daha avantajlı duruyor ama o tür planların yoksa bence 250l gayet uygun.
Ben olsam 250l alırım ilk motor olacaksa. Sonrasında nasılsa daha seyahat odaklı bir şeye geçersin istersen. 250 rally de seyahat için çok harika sayılmaz.

Ben 10 gün önce crf 250l aldım. Pcx'in 17bin olduğu zamanda 22bine crf250l çok uygun fiyatlı oluyor. Ayrıca yurtdışında 5bin dolar bir motor bu. Motorlu araçlarda ve elektronikte gavurdan daha ucuza alabileceğiniz tek şey. Çok sürmez sene sonunda 30bini görür. Gerçi temmuza giriyoruz. Yarın ötv ile 25bini geçer.

15 yıldır scooter kullanıyorum. Daha önce kısa süreli vitesli motor tecrübelerim oldu. 6 ay kadar da integra kullandım. İntegra scooter sayılır ama 750lik olduğu için ayrıca belirtiyorum.

İlk motor olarak önermem. 1. Viteste gaz tepkisi dengesiz. Tecrübesiz adamı maymun eder. Daha önce Mt-09 da kullandım. Bundan çok daha atak olmasına rağmen, 1. viteste oturaklıydı. Buna alışana kadar birkaç kez düşersiniz. Acemi olduğunuzu da gözönüne alarak söylüyorum.

Ayrıca motor çok yüksek. Boyum 183cm. Benden kısa biri pek rahat kullanamaz. Her gören de bunu söylüyor. 180nin altındaysa boyunuz çok rahat inip binemezsiniz. Yüksek süratlere uygun değil. Rüzgardan da etkileniyor. Avantajları da var elbette. Ama anladığım kadarıyla siz en uygun fiyata en şekil motora binmek istiyorsunuz. Başlangıç motoru olmaz. Bir çılgınlık yapıp alırsanız korumasız binmeyin. Kask yetmez. Mont ve eldiven de olmalı. Sürüş pozisyonundan dolayı dirsekler özellikle korunmalı.

çok teşekkürler.
açıkçası www.stephmoto-adventurebikeblog.com da gördüm ben bu motoru ilk kez. o zamanlar motosikletlerden korktuğum için vay be diyip kapatmıştım ama şu sıralar korkuların üzerine üzerine gidesimin geldiği bir süreçteyim.

benim boyum 169. bu şekilde ayaklarım yere basıyor fakat seleye jel vs koymak gerekecek anladığım kadarıyla. insanlar amortisör bağlantılarıyla oynayıp, alçaltma kiti vs kullanarak boyunu ayarlıyorlarmış. tabi bunlarla hiç uğraşmadan alçak motorlara bakmak var ama onlar da f/p açısından içime sinmedi açıkçası (ya da ben denk gelmedim henüz). benim canım biraz uğraşmak istiyor sanırım.

@the coon, fren performansından memnun musunuz? kaydırma yapıyor mu? lastikleri değiştirdiniz mi?

Rally'nin aradaki fiyat farkına değdiğini düşünmüyorum kesinlikle. Ayrıca Rally'nin sele yüksekliği zaten 250L'den fazla. Ben 1.64'üm, dog bone ile oynayıp motorun bütün ergonomisini bozup 4,5 cm alçaltarak sürebildim 250L'yi. Bacak boylarımız eşit olsa, demek ki siz hiç oynamadan da sürebilirsiniz. Ama Rally'ye yetişemezsiniz. Motoru alçaltmak da hiç parlak bir fikir değil.
Hem konforu, hem sürüşü çok etkiliyor.
O küçük depo ile 35k km yaptım 1 yılda, bir kez bile sorun yaşamadım.

Sele konusunda abarttıklarını düşünüyorum. Elbette rahatsız bir sele. Ama uzun yola çıkılmayacaksa alışılır. Henüz sert fren yapmadım. Yani abs'nin devreye girdiği bir durum olmadı. Ekipmanım yetersiz olduğu için motorun her şeyini test etmedim yani. Montu ve eldiveni ayarlamam 1 hafta sürdü. Bu süreçte şehiriçinde kullandım. Nadiren çevre yoluna çıkıp 90-100 gibi süratlere çıktım. Lastik konusunu bayiye danıştım. Şehir lastiği alıp almama konusunda. Yolların çok bozuk olduğunu ve bu lastiği değiştirmeye gerek olmadığını söyledi. Motor için koruma demiri taktırdım. Çanta taktırmayı istemiyorum. Kebapçı motoruna benzemesin diye. Ama yaz günü elde mont eldiven kaskla gezmek yoruyor. Sanırım çanta almak zorunda kalıcam.

crf 250'yi baslangic motoru olarak tavsiye etmem. motor konusunda olmaz diye bir sey yok, 900cc ile baslayip hic kaza da yapmayabilirsiniz. ama bunlar yuksek motorlar, motosiklet kullanmaya, trafige, motosikletin dengesine vs. alisana kadar daha alcak bir vitesli motorda daha huzurlu olabilirsiniz.

9 yasinda bir ufakligin crf'den de yuksek bir cross motora atlayip taker yaparak uzaklastigi bir video var mesela. yani alistiktan sonra boy mesele degil. bunlar cok hafif motorlar. az yan yatsa rahatlikla dusmeden tutulabilir.

rally l'den daha guzel. ama gene ilk motor olacagindan l almak daha mantikli saniyorum. aradaki farki ekipmana yatirin. bir seneye motordan sikilir degistirirsiniz belki. ama iyi kaliteli bir mont ile birkac sene idare edilir.

kucuk depo dert evet. ama insane planli olmayi ogretiyor. benzinin ne zaman bitecegi belli. yolda nerede benzinci bulacaginiz belli. ona gore gideceksiniz. buyuk depolu arkadaslariniz da size bekleyiverecek 5dk.

Lastikler ve sele mevzusu...
Üstündeki lastikleri değiştirdiğimde motor 20 bindeydi, yağmurda da sürmüştüm, arazide de. ABS yoktu benim motorumda. O lastikler asfaltta titreşime ciddi bir katkıda bulunuyor, belli bi hızın üstünde motor yalpalıyor ama maksimum 110 bandında sürerseniz ve yağmurda dikkat ederseniz, ki ABS olan versiyonunu alacaksınız muhtemelen, sizi idare eder. Garantici olayım , zaten ağırlıklı olarak asfaltta süreceğim derseniz de değiştirin gitsin.
Sele... Rahatsız evet. Ölümcül değil ama. Tucano Urbano cool fresh ile sürdüm ben hep, sele minderi güya ama bulaşık telinden hallice idi. Yine de bir süre sonra alıştım. Jel vs yapmak, sele ile oynamak yüksekliğini arttıracağından riskli ama motoru uzun süre kullanmak istiyorsanız ideal olanı jel sele tabii.

www.idefix.com

Maya Kitap'ın Dünya Masalları Serisi var ve çok başarılı. Hem masal anlatayım, hem ufkunu açayım derseniz kesinlikle öneririm. Kore, Japon, İskandinav, Kızılderili... Seri sürekli genişliyor.

Ben kasımdan mayısa kadar kullandım. Mayıs olduğu anda bırak demişti dermatologum. Leke yapıyor yoksa.
Sizi uyarmadı mı?

Hepsi doğru :)

Gramer olarak son cümle yapısı doğru bir şekilde sıralanmış.

ikincisi kısmen en doğru olandır. özne başta yüklem sonda.
-ken eki zaten cümleyi bağlıyor. virgül kullanılmaz.

edit son cümleyi görmemişim @aynabugusu 'nun da dediği gibi son cümle kısmen en doğrusu

kulağıma en doğal gelen "12 yaşındayken süt içerdim." ama bu durumda kimin 12 yaşında olduğu muğlak kalıyor. o yüzden "ben 12 yaşındayken süt içerdim" en doğrusu.

iken'den sonra virgül konmaz +1

genel olarak;

---> ben sözcüğü gereksizdir (bkz: anlatım bozukluğu)
---> -ken'den sonra virgül kullanılmaz
---> "yaşımdayken" denmez.

"12 yaşındayken süt içerdim."

edit: denmiş ki " kimin 12 yaşında olduğu muğlak", olur mu öyle şey? "içerdim" diyor ya. neresi muğlak? "içen kim: ben"

www.nasil-yazilir.com

@cemallamec,

bir anne, çocuğuna "sen on iki yaşındayken ben çok süt içerdim" manasında bu cümleyi kurabilir mesela. öyle düşünüp muğlak demiştim. düşük ihtimal de olsa 12 yaşında olan kişiyle süt içen kişi farklı olabilir. cümle buna izin veriyor. gramer olarak doğru cümleyle pratikte doğru cümle farklı olabiliyor bazen.

12 yaşındayken süt içerdim.

"o 12 yaşındayken ben süt içerdim." olamayacağına göre... doğrusu üstteki.

edit: bir üstteki cevabı görünce vazgeçtim, olabilir. :)

@cemallamec 'Ben' sözcüğünün gereksiz olduğunu söylemiş ama, beslenme alışkanlığından hoşnut olunmayan bir çocuğa çemkirirken bu cümleyi kurarsanız, o 'Ben' sözcüğü gerekli oluyor.

Ya ayağına büyük geliyodur ya da üst tarafı gereğinden kısadir.

Bazı çoraplarin topuk kısmında silikonlar oluyor kaymasin diye, onlardan bulmaya çalış.

ayağınıza krem sürüp çorabı üstüne giyin.

Yeni babet çoraplar çıkmış. Topukta 3 tane silikon şerit var. Hiç sıyrılmıyor . Pazardan almış annem.

Penti'de silikon şeritli çoraplar var, erkeği de vardı. Uzun zamandır kullanıyorum, kesinlikle sıyrılmıyor.

öncelikle cevapların çoğunu okurken çok eğlendim. duyuru tam bir otobüs durağı gibi, her cins insan var :)

o silikonlu çoraplar da ayaktan çıkıyor demeye gelmiştim. gene daha iyi dayanıyorlar ama eninde sonunda çıkıyorlar. ya da ben bir şeyleri yanlış yapıyorum.

şahsen çözümü üstten bantlı yoga çoraplarında buldum. büyük rahatlık. ahanda şu: (spoiler: erkek adam kalmadı vs diyenler açmasın.)
www.katiaandbony.com

kadınım, babet çorapla alakalı bir sıkıntı yaşamıyorum, ama çoraplarım arkadan kısa duranlardan değil. tam ayağımın arkasına oturan çoraplardan alıyorum. sizinkiler büyük geliyor olabilir, yine de ayaktan çıkıyorsa arkası silikon şeritli olanlardan alın. o yapışır.

hapur hupur opmuyorlarsa abartmanin alemi yok (diye dusunuyorum)

asagidaki cevaplardan sonra edit: bahsettigim opme durumu en fazla dede-babanne-dayiya falan kadar.

Bebeğin ne kadar küçük olduğuna bağlı, ben de çok küçük bebeğim olsa öptürmezdim, hatta çok yakın aile bireyleri dışında dokundurtmazdım, kucağa bile vermezdim. Başkasının (yakınım da olsa) çok küçük bebeğini öpmem, kucağıma fln almam ben de, zarar vermekten çok korkarım.

Dogru yapiyor. Sahsen sinir oluyorum her gelenin bebegi opmesinden, minciklamasindan, soyle bir kucagina almasindan. Sonra yanaklari falan dokuyor cocugun.
Zaten zamanla bagisikligi gelisir. Bunu bahane yapip salyalarini ve elindeki mikroplari cocuga bulastirmak gereksiz bence.

Zaten yeni doğan bebeği kimse öyle şapur şupur öpmez de birkaç aylıksa öpülüyor ve bence öpülmesinde de sorun yok.

Çocuğu opunce ne oluyor tam olarak? Öpmeden sevilmiyor mu? Ablamın kızı var, doğduğundan beri öptüğüm sayılıdır. Çocuk benim bakterimle tanışmasa da olur. Bizi herkes öptü de ne oldu yani Hulk mu olduk bakterilere karşı?

Normal.
Bu nedenle öpmek ya da mıncıklamak istediğim bebeğin velisinden izin istiyorum, haldır huldur girişmiyorum sabiye.

Ben de izin vermezdim. Bizim zaten artık toplum olarak öpme huyumuzu bırakmamız lazım. Sevgi göstermenin başka yolları da var. Ayrıca çok yakın aile bireyleri dışında çocuğuma kimsenin dokunmasına da izin vermem anne olsam.

Bebeğim olsa asla öptürmem. Kendim bile öpmekten sakınırım. Bebeğini öptürmeyen anne en doğrusunu yapıyor. Tebrik ederim onu. Ayrıca şunu da bir okuyun:

ww2.milliyet.com.tr

iyi yapiyor; ben de olsam opturmezdim. Hadi mikroplari gectim, niye baskasi tukurugunu bulastirsin istiyim ya les les

bence bu anne normal. bebegi opmek isteyen kisiler tuhaf. bazilari ciddi ciddi kafasini bozmus oluyor bebegi opmekle. annesi izin verse bile kafayi mi yedin arkadasim niye opmek istiyorsun? tuhaf icguduler.

Tanışması gereken bakterilerle tanışması için öpmeye gerek yok. Öpmek doğru değil. Ağzımız bakteri açısından vücudumuzun en pis yeridir. Yukarıda linki paylaşılan şey de gerçekten mümkün. Ayrıca başka sıkıntılar da var. (Hsv gibi)

Ayrıca küçüklüğümden hatırlıyorum bizim yaşlılar öpmeyi bilmiyor zaten. Resmen vakumlayıp komple tükürük yapan vardı. Gereksiz. Hadsiz.

öpücükle bağırsakların güçlendiğini yazanlar var da bana çok detay gibi geliyor. o zaman hastanelere gidip tahlil sonuçları güzel çıkanlara bol bol öptürelim kendimizi.

Kendi çocuğum yok ama başkasının bebeğinin kulağını severim, kolunu okşarım ama öpmem.

öpülmekten yanakları kırmızı kırmızı alerji olan tahriş olan bebekler gördüğümden beri hak verdiğim anne. Öpmeyin kadın istemiyorsa, çok da lazım değil bence.

ne amaçla öptürmediğine bağlı. hastalık kapıcak diye sağlıklı insalara bile öptürmüyorsa bu yanlış, bağışıklık sisteminin gelişmesine yardımcı bile olur öpülmek o yaşta. veya günde 250 kişi öpmek istiyorsa o da sinir edebilir anlayışla karşılarım ama o kadar kalabalıkla da muhattap olmuyorsa oldukça nahoş bi davranış bence.

Ben de zarar vermekten korkarım. Kendi yeğenime bile çok dokunmam. Başkasının çocuğuna zaten asla dokunmam.

Küçüklüğümde annemin arkadaşlarının öpme gazabına uğradığımı hatırlarım ve midem kalkar. Travma olmuş. Hatta annemin bile beni türkürüklü öpmesinden nefret ederdim. Çocukların bu davranışı sevmediği görüşünde olan biri olarak anne haklı.

Ayrıca olay sadece bakteri değil. Kadın/adam küçükken tacize uğramis ve bunun travmasını yaşıyor da olabilir. Bu durumda ne kadar 'yakin' olursanız olun izin vermeyebilir. Kimsenin alnında bu sapiktir yazmıyor ki.

Bakterisi, virüsü türlü türlü hastalığı var, iğrenç salyaları var, gereksiz samimiyet var. Hiç gerek yok öpülmesine. Öpecekse annesi babası belki kardeşi öper o kadar. Büyük annesine bile öptürtmemeli bence..

Bazı aileler/aile üyeleri gerçekten sınır bilmiyor. Bazı insanlar gerçekten "beni pis mi görüyorsunuz hıh" tribi atıp bencillik etmeyi bir şey zannediyor böyle durumlarda.

Evcil hayvanlara dokunurken, severken bile izin alınmalı sahiplenen kişiden. Bu durumsa insan bebeği için, dolayısıyla daha da ciddiyetli bir durum.

Bildiğim kadarıyla bebek belli bir yaşa kadar herpes virüsü olan birisi öpmezse uçuk çıkarma riski oldukça düşüyor. Bu bile yeterli bence.

Niye opuyorsunuz zaten onu bilmiyorum ama hadi diyelim opturulmediniz. Niye bir sorun oluyor bu, her istedigini opmesi gerektigini dusunenler mi var aranizda?

öptürmeyen anneye saygı duyarım öpmem. ben kendi çocuğumu öptürüyorum.

dudaktaki uçuğa homurdanıyorsunuz ya, birileri sizi öpmese bulaşmazdı belki.
her denk getirdiğimiz yetişkini öpmediğimize göre bebekleri de öpme hakkımız yok. ben dokunmuyorum bile.

geçen hpv bulaşmış bi bebek gördüm kötü oldum. benim desteklediğim bi davranış.

anne ne derse o olur bence. esas garip olan başkalarının ne düşündüğünü sorgulamanız. en fazla tavsiye verip fikrinizi söyleyebilirsiniz ama sonunda annenin dediği olur.

Annem uçuğu olduğu için beni öpmezmiş ve öptürmezmiş. Elimi öper sonra temizlermiş. Kimde ne hastalık olduğunu bilemezsin bebekler her şeyi kaldıramayabiliyor.

40i cikmadan disari cikarilmaz bizim adetlerimizde, e disari cikmiyosa disardan gelen her tur geri zekali niye mirc mirc opebiliyo, cok sacma. Ayrica anne ne istiyosa odur kardesim, kadin doguruyo ve bakiyo, birak nasi rahat edicekse oyle yapsin, iki dakka opecen diye o anneye bisey olur mu diye stres yasatmanin manasi yok.

daha 1 ay önce baba olmuş taze bir ebeveyn olarak, bu akraba teröründen tiksindim resmen.

bebek doğmuş daha ilk gün, hastaneye ziyarete geliyor gerizekalılar. odaya girer girmez ne el yıkama ne dezenvekte etme, direk çocuğun yüzünü yanaklarını parmaklamaya başlıyorlar.

bir başka manyak metrobüsten inmiş gelmiş 1 günlük bebeği kucağına almaya çalışıyor.

diğer manyak ağzı dudakları çok tatlıymış diye dudaklarına dokunuyor. eller yine yıkanmadı.

başka bir manyak da öpmeye çalışıyor. ulan bebeğin anası babası daha öpmedi bir durun hele.

bu salak akrabaları uyarınca da bana küstüler bir de. çok da umrumdaydı.

benden size tavsiye, eğer arkanızdan böyle sövülsün istemiyorsanız kardeşinizin dahi olsa kimsenin bebeğine onlardan bir telkin gelmeden çok yaklaşmayın. onlar zaten kucağına al teyzesi der size uygun gördüğünde.

Tarcın hayfene markasına bakin

Seylan tarçını arıyorum ben her seferinde. Çin tarçınının hem kokusunu, hem de tadını sevmiyorum. Kumarin oranı yüksek diye okuduğumdan beri çaya filan da eklemyorum.

Tarçin için makarnalutfen adresine bakın. Gözü kapalı alabilirsiniz.

memnunum, gerçekten fark ediyor.

Ben de çok memnunum. Almadan önce mekanik temizlik konusunda sıkıntı yaşayabileceğimi ifade etmişlerdi fakat sonuçta bu da bir fırça ve iyi kullanırsan kendinden dönen bir başlığı var.Usüle uygun fırçalarsan diğerinden daha iyi bile.

Performans olarak çok memnunum ancak 4. yılda bozuldu ve yenisini aldım.
Ucuz modellerinden almanızı öneririm. Hepsi aynı şeyi yapıyor sonuçta.
Dişçiye gittiğimde de dişlerimin durumunu gayet iyi buldu.

2006-2007 gibi denedim. aldiktan sonra cop oldu.

Hiç sorun yaşamadım. Çok memnunum

Ben de çok memnunum.

4 yıldır kullandığım model bozuldu, manuel fırçaya geçeyim dedim yapamadım. çok farklıymış. yani oldukça memnunum.

15 gün önce şunu aldım
www.hepsiburada.com
çok memnunum

10 yılı aşkındır kullanıyorum. Birkaç model değiştirdim. Bütçenize uygunsa piyasadaki en üst modeli almanızı öneririm. Teknolojisi değişyor çünkü. Son modeller sadece dönmüyor, tık tık vurma hareketi de yapıyor dişe. Manuel fırçadan çok daha başarılıdır. Ancak... Fark etmeden dişetlerine bastırırsanız dişeti çekilmesi yapma riski var. Siz hareket ettirmeyeceksiniz elinizi, o kendi kendine dönecek.
Qxy-jet de kullanıyorum ben, bunu sevip düzenli kullanırsanız onu da öneririm. Ağızlarda bahar ferahlığı... ^_^

memnunum. bunla fircalamak daha keyifli oldugu icin duzenli dis fircalama aliskanligi olustu. ama dis hekimi ablam dis etlerinde zamanla cekilme yaratacagi icin tavsiye etmiyor.

Memnunum. Pahalı olanların gerekli olduğunu düşünmüyorum.

çok iyi ben kullanıyorum 5-6 aydır

1 ay tayland, Laos, Vietnam ve Kambocya yi gezdim, hic asi yaptirmadim.

dedem günde iki paket sigara içerdi, 90 yaşına kadar yaşadı @euteamo
4 ay kalacağım bölgede riske girmesem daha iyi, yine de teşekkürler hastalık kapmama ihtimali de bulunduğunu gösterdiğiniz için

Zorunlu olanlar hangileri?
1 yıl seyahat ettim, gittiğim coğrafyada zorunlu tek aşı sarıhumma idi, onun da aşı karnesini kontrol etmedi hiçkimse. Hepatit A ve B yaptırmıştım. Şimdiki aklım olsa hiç uğraşmam, sadece tetanoz yaptırır giderim.

Hepatit B için şöyle bir süreç var zaten:
Hepatit B’nin 1. ve 2. dozu arasında en az 4 hafta, 2. ve 3. dozu arasında en az 8 hafta olmalı, ayrıca 3. doz 1. dozdan en az 16 hafta sonra uygulanmalıdır.

Bir de bazı aşılar sağlam sersemletiyor, 2-3 gün kendine gelemiyor insan. Unuttum şimdi hangisiydi, onu da göz önünde bulundurun. Aynı gün yaptırmak pek iyi bir fikir değil.

www.seyahatsagligi.gov.tr

bunlar t.c. sağlık bakanlığının önerdiği aşılar, üstüne ben bir de beraber gideceğim italyan ve ingiliz arkadaşlarıma önerilen aşıları ekledim 2 tane, bu liste ortaya çıktı. "zorunlu" olan yok. @benyazarsamolur

yaptırmanın bana hastalığı kapma ihtimaliyle karşılaştırınca pek bir zararı olmayacağı için yaptırabildiğim kadarını yaptıracağım.

ne kadar sürede hallolur onu anlamaya çalışıyorum yalnızca, türkiye'de 3 haftam olacak çünkü seyahat öncesi

sarı humma kendi başına sıkıntılı, min 2 gün yorgan döşek yatırıyor haberin olsun.

Hepatit B hariç hepsini hızlıca sıraya dizip yaptırabilirsiniz öyleyse. Benimkilerin hepsini aile hekimim yapmıştı.

Sarı humma on gün önceden olsanız kâfi.

Tetanoz üç doz ve ilk iki doz arasında bir ay var. Üçüncü doz arası daha fazla diye hatırlıyorum.


Hepatit a ve b de iki doz ve, ikinci doz altı ay sonra vuruluyor. Ki bu aşıları piyasada bulmak çok zor.

Tetanos-difteri-tifo için karma aşı vardı zannedersem. Ya da sadece difteri ve tifo.

Yani 3 haftada tamamlamak imkansız. Ama gereksiz aşılar var cidden. Seyahat sağlığı ile görüşün. Telefonda yardımcı oluyorlar. Zaten sarihumma aşısını bir tek onlar yapıyor.

Diğerleri basit demişler. Hepatit olmuştum ben, ilk doz için bile gün belirliyorlar. Sonra 2. doz için 2 hafta sonra gel diyorlar bütün dozlar 1-2 ayı buluyor. Tutmuyormuş bazen aşı, bir kere daha çağırıyorlar. Hepatitin aşısı bile sıkıntıaq.

Sarı hummayı 5 yıl önce yaptırmıştım. Beni yatırdığını hatırlamıyorum ama 10 gün önce tetanoz yaptırdım. Ağzıma sıçtı. İkinci gün koldan ufak bir ağrı. Akşamına baş ağrısı, sersemlik. 3 gün kolumu kaldıramadım. 4. Gün azaldı. 5. Gün bitti. Bilgi olsun diye kalsın burda.

çocukken hiç aşı olmadınız mı? Polio, kızamık, hepatit b gibi aşılar zaten aşı takviminde var. Tetanoz da öyle(ama bunun 10 yılda bir idame dozu yapılmalı. Onu yaptırın). Kuduz aşısı eğer veteriner değilseniz ya da profesyonel olarak mağaracılık yapmıyorsanız köpek ısırmadıkça yapılan bi şey değil. Hepatit A'yı ülkemizde çoğu kişi geçirmiş oluyor zaten. Aşı olmadan önce baktırabilirsiniz bağışıklığınız var mı diye.

Difteri de aynı şekilde çocukluk aşıları içinde. Kolera ve Japon ensafaliti aşılarının ne olduğu konusunda çok bilgim yok çünkü muhtemelen çook nadir aşılar.

Yapmanız gereken tek aşı sarı humma. Diğerlerini zaten ya olmuşsunuzdur çocukken aşılarınız yapıldığında ya da olmanız gerekmiyor.

Edit: Zaten attığın linkte "Rutin aşılarınızın olduğundan emin olun" yazıyor. Dediğim gibi bu aşılar hali hazırda çocukken yapılmıştır. Tekrar olmanıza gerek yok.

sarı humma ve meningokok aynı gün yaptıydılar bana.

bu ikisinden birisi hangisiydi hatırlamıyorum (meningokok olma ihtimali yüksek) öyle kafana esip ben geldim bana aşı yapın deyince olmuyordu. 10lu paketler halinde aşıları mı ne vardı. o paketler için randevu falan olayı vardı. üstünden yıllar geçti unuttum.

bunlar için havaalanlarında seyahat sağlık birimleri oluyor.

onlara sorun direkt. randevu mandevu gibi önceden prosedürleri var mı onları da öğrenirsiniz hem.

İşitmen 2 kulakta da 20 db ve altı. Hiç bir şey olmaz elenmezsin. Normal sınırlarda çok çok çok hafif bir kayıp var Yüksek sesle müzik dinliyorsan, tuzu ve sigarayı çok kullanıyorsan azalt hatta bırak.

Tizlerde kayıp başlamış yavaştan. Yaş 35+ ise normal olabilir, değilse nedenini araştırmak lazım. Baslar normal, konuşma aralığı da normal. İşle ilgili sıkıntı yaşamazsınız bu test sonucuyla ama tizler 35'ten büyük değilseniz, niye öyle diye bir konuşmak lazım odyometrist ile. Ben işitme cihazı kullanıyorum, benim tizlerim 3-4 aralığından başlıyor, sizinki 15-20 aralığından.

mahallede her yere fotoğraflı ilan yapıştırmayı deneyebilirsiniz. son zamanlarda kaçan pek çok kuşu böyle buldu insanlar.

en son evime muhabbeti kuşu girdiğinde, evdeki kafese koyup bir süre baktım. bir gün işten gelirken yakındaki apartmanın camında kuş kafesi gördüm. kapılarını çalıp sordum. bendeki kuşu tarif ettiler. teşekkür dahi etmedi kadın :) dışarıya belli edin kayıp kuşu aradığınızı. yakındaki bir yerde olabilir.

bugün bir haber aldık. osmangazi alsancak dolmuşlarında bir kadın elinde kafes içinde bizim kuş durumdan bahsetmiş işte geldi bizim balkona kondu demiş. kadın ege üniversitesi lojmanlarında inmiş. bundan sonra ne yapmak lazım?

yara izi için kullanılan kremleri vs denediniz mi? sirkenin iyi mi kötü mü yapacağını bilmiyoruz.

@sttc evet 1 buçuk aydır 30'dan fazla krem ve yağ denedim herhalde.

30 tane krem deneyip sonuç alamadıysan, tüm güzellik endüstrisinin arayıp bulamadığı formülü sirke özetle asetik asitte bulabileceğini düşünmen pek normal değil.

kaldı ki böyle 30 çeşit krem, merhem kullanırsan cilt kanseri olman işten bile değil. hem bunlar sihirli kremler değil, sürdüğün anda güzelleşeceksin. her kremin merhemin etkili olma için zamana ihtiyacı vardır.

merakımdan soruyorum, kadın mısın, erkek mi?

Her gün düzenli elma kabuğu sürün. Yara izlerine birebir.

1,5 ayda 30 dan fazla ürün denediyseniz, hicbirini iki gün üst üste denemediniz anlamina geliyor. Buna ragmen etkili olup olmadiklarini anlamis olmaniz pek mümkün degil.

Her neyse, seker hastaliginiz falan olmasin, yaranin bu kadar uzun süre gecmemesi garip gercekten.

Sarı kantaron yağını DÜZENLİ olarak sürün. Ciddi bir yara iyileştirme gücü var.

Kantaron +1
Ama sürüp güneşe çıkmayın, leke yapar.

yara mi yara izi mi? yara izi gecebilen bir sey olmuyor her zaman. contracrtubex diye bir sey vardi ama her yara izinde etkili olmuyor.

yara deseydin, derdim ki bende 1 sene gecmeyen vardi, hem de kocaman. ama yara degil belli ki seninki o yuzden herhangi bir isim telaffuz etmeyecegim.

asetik asitin sorunu cozecegini ne dusundurdu gercekten?

belki gercekten estetik ameliyata gerek vardir?

Bende de var gecmeyen bir yara. @supergirl senin nasıl geçti yara merak ettim

opitsen, pm atiyorum ilac ismi burda vermek dogru olmaz

@bosver nicki + 1

iki günde hiçbir krem işe yaramaz. mucize olur o. bence de doğru kremle en az 1 ay uygulayıp fotoğraflarla fark var mı yok mu karar vermek lazım.

O fiyata zor gibi. bulursan beni de yesillendir hayrina.

istanbul için yakınsanız olivium nike mağazasına bakabilirsiniz.

Sporda pek airmax onermiyorlar hocam sanırım. İşin ehli olan insanlar daha iyi yönlendirir tabi ama. En ucuz nike'in kendi outlet mağazalarindan alırsınız. Sık sık gitmeniz lazım ama mağazaya. Arada mal gelince denk geliyor. Belli olmuyor ne zaman olacağı.

İzmir için Optimum Nike outlet.

Deposite (ikitelli)

2 hafta önce Boyner'de pek çok Airmax modeli 400 tl'nin altına düşmüştü. Kampanyalar için takip edilebilir.

Taşıma. Foto çek, fotokopi çek onu taşı. Kaybettiğin an boku yersin, ben yedim ondan biliyorum.

En fazla seni karakola götürürler ama kaybedersen dönüşü yok.

ben pasaportumu yanımdan ayırmıyorum, nadir de olsa polis çevirmelerinde lazım oluyormuş. bir kere trende sormuşlardı.

asla taşımam. ingiltere için yanınızda kimlik vs taşımak zorunlu değil mesela. polis sorarsa 48 saatiniz var karakola gidip beyan ediyorsunuz.

taşımadığı için bütün gününü nezarette geçiren birini biliyorum. ülkede konuşulan dili bilmiyorsanız, orası 3. dünya ülkesi ise hele de allaha emanetsiniz.

diş ipinin tam olarak yerine geçmiyor.

diş ipi yerine geçmiyor ama ekstra ferahlık ağlıyor, içine gargara suyu vs eklenince.
manuel diş fırçası, dönüşümlü olarak sarjlı diş fırçası, diş ipi, dil fırçası ve ağız duşu kullanıyorum.
genetik olarak çok kötü bir altyapısı olmasına rağmen dişlerim inci gibi, diş hekimi her kontrolde dişinde bi şey yok diyerek kovalar beni. ağız duşunu da o önermişti. oral-b'nin oxy-jet'ini kullanıyorum.

Diş ipi yerine geçmiyor.
Diş bakımı, ağız temizliği konularını takıntı haline getirmiş biri değilsen birkaç kullanımdan sonra 'bir hevesle alınmış kullanılmayan eşyalar' arasında yerini alacaktır.

Oralb oxyjet kullanıyorum. Mem nunum bana yetiyor. Diş ipi zaten kullanamam. Arada kalan bır şeyler olursa gayet de güzel söküyor

diş teli var ve diş ipi kullanamadığım için aldım. braun oxyjet.

diş ipi kadar iyi temizlemiyor. bi yüzeyi su ile yıkamak ile silmek arasındaki fark gibi. tek avantajı aradaki büyük partikülleri itip çıkarması.

bi de, suyuna ağız gargarası karıştırmak güzel oluyor.

Ağır sallamış olabilirim. Doğrularını görmeyi ben de isterim.

1- Bu kitaptaki öykülerin çoğu - çok acı bir sonla - bitiyor.
Sırasıyla özne, zarf, yüklem.

2-Yoğun sis - yavaş yavaş - dağılmaya başladı.
Sırasıyla özne, zarf, yüklem.

3- Salondakiler - bir anda gelişen olaylara - bir anlam veremediler.
Sırasıyla özne, nesne, yüklem.

4- Bilemedim.

1- bu kitaptaki öykülerin çoğu-çok acı bir sonla-bitiyor.
özne, zarf, yüklem.

2- yoğun sis-yavaş yavaş-dağılmaya-başladı.
özne, zarf, dolaylı tümleç, yüklem

3- salondakiler-bir anda gelişen olaylara-bir anlam-veremediler.
özne, dolaylı tümleç, nesne, yüklem

4- ağacın dallarında-yeşil yaprakların yanı sıra pembe beyaz çiçekler-vardı.
dolaylı tümleç, özne, yükle

satıcı sağlam, yorumlar güzel ama yarı fiyatı olması şüpheli biraz.

bi de bu ürün karaciğere mi iyi geliyo? yorumlarda öle yazmışlar. alkole bağlı karaciğer yağlanması için kullanılır mı?

evet deve dikeni karaciğere iyi gelir deniyor ve karaciğer yağlanmasında da kullanılıyor. tabii bu bilgiyi bazı medikal çevreler reddediyor, bazıları kabul ediyor ama genel olarak olumlu görüş var.

www.webmd.com

www.webmd.com

benim merak ettiğim solgar'ın 100 lira civarına sattığı bu ürünü 62 liraya almak anormal mi, seçimden sonra fiyatı artar diye de çekiniyorum.

Eczacı arkadaşımdan internet üstünden satılanların yarısı sahtedir, alma uyarısını aldığımdan beri internetten bu tarz ürünleri almıyorum hiç. Biotin kullanıp da zerre kadar işe yaramadığını fark edip sorunca almıştım bu cevabı.

eller için zeytinyağı+limon. yüz için zeytinyağı. kaynağı belli zeytinyağı.

alıştıktan sonra cildin de saçların da güzelleşecek. canım ankara^^

eller ve cilt için sarı kantaron

Zeytinyağı kıl köklerini de beslediğinden kıllanmaya sebep olabilir. zeytinyağı yerine yüz için, bepantholvari bir krem kullanmanı öneririm.

akşamları silverdin sabahları hametan pomad. Su toplarsa patlatmayın. Dışarı çıkarken güneş kremi kullanın iz kalmaması için. Geçmiş olsun

geçmiş olsun. silverdin işe yarayacaktır. böyle ufak yanık izlerini de kantaron yağı geçiriyor.

Ben üni'ye giderken lokma yağı patlamıştı yüzüme. Kantoron yağı ile geçmişti.

Hindistan cevizi yağı + deniz suyunu karıştırıp jelimsi hale getirip her gece düzenli kullanırsanız kısa sürede iyileşecek ve iz kalmasını engelleyecektir