insan her yerde insan da diğer yerlerde yasalar türkiyediki kadar izin vermiyordur.
bir nevi kan alırlar durumu.

Değil. Hamburg diye bir yer var mesela, şehrin ortasında kocaman bir göl, adamlar çevresini tamamen parkla ve yeşillikle çevirmiş. Millet koşuyor, bisiklet sürüyor, birasını içiyor. Hatta ücretsiz tuvalet ve içme suyu koymuşlar. Cenevre hakeza, göl çevresine kurulmuş şehir, ama göl hep yürüyüş yoluyla çevrilmiş. Aklıma gelen örnekler bunlar şimdi bir çırpıda, ama Avrupa'da katiyen böyle değil.

simdi yalniz sunu bir ogrenelim, o adam orayi isletmek icin kiraladigi ve insanlar gelsin diye yol actigi icin siz gidip de "lan para aliyorlar" derseniz olmaz :)

yani o adam orayi isletmese belki siz oraya kadar gidecek yol bile bulamayacaksiniz.

piknik ve motocross sever biri olarak istanbul anadolu yakasindaki neredeyse butun ormanları karis karis gezmisimdir.

hic de oyle dogal ortama girerken para vermedim.

he ama ailecek gidiyoruz, arabanin gotu de yere degmesin dedigimizde parali girişi olan bir yere gidiyorum.

erzurumda tortum şelalesinin yakınında piknik alanı işleten götveren bildiğin kamu yolunun kenarına park etmek için dahi para istiyordu.

istanbul ayrı bir ülke olmuş amk. taşrada her yerde durum boktan. kaldı ki piknik alanı doğal haliyle güzel. oraya yol olmasa da olur. kamu yolları gerçekten yetiyor. yarım saatte patikadan gidiver ne olacak.

dublaj yapıyorum. 3-4 senede artık uzmanlastım diyebilirim. mühendisim aynı zamanda.

trombon çalıyorum, bir de ileri sürüş motosiklet eğitimlerim ve derecelerim var bu ikisi olabilir

Yan flut kursu verebilirim. Ki ogrettigim bikac kişi oldu. Hicbisi yapamazsam is hayatinda (isletme okuyorum) gidip öğretmenlik sertifikasini alip ordan yururum belki kimbilir.

Uzman olduğum iki meslekte de iş bulamıyorum. Şu anda yaptığım işte de iyiyim ama uzmanliklarimla çok alakasız. Tuhaf bir kariyerdeyim yani.

yazılımcıyım ama bu işimi yapmasam format falan atabilirim herhalde en fazla.

Bisiklet. O olmazsa her türlü tesisat işleri. Satış pazarlama.

Mühendisim; 3-4 sene kadar birkaç dergide editörlük yaptım. Şimdiki işimi yapmasam herhangi bir dergide editörlük yapabilirim ya da topluluk önünde konuşan herhangi bir siyasinin (dernek başkanı vs. gibi) konuşma metinlerini yazabilirim herhalde.

Coook caresiz kalirsam fransizca ceviri falan yapabilirim ya da turizm isinde calisabilirim. Muhendisim.

Tıpçıyım.
Çeviri işine girerim, liselilere özel ders veririm (fizik, kimya, biyoloji, İngilizce, Analitik, matematik, çok aç kalırsam coğrafya.) Web tasarım öğrenirim. Fotoğrafçılarda sivilce silerim, baskıya kitap dergi hazırlarım. Turist rehberliği falan Yaparım. Bunlar ekstrem koşullar tabi.

müzikden biraz anlarım, gitar tamiri bakımı vs. bilirim (peder luthier oradan geliyor bilgiler, gitaristden bi tık fazla, luthierden bi kaç tık aşşada) mesleğimi öğretebilirim birde

Ticaret

Amatör boksörüm, dövüşerek para kazanabilirim lokal maçlara çıkıp falan.

Redaktörlük falan yapabilirim belki dergilerde.

İlkokuldan lise sona her seviyeye özel ders verebilirim ingilizce ve fen dersleri dışında.

Şimdilerde hukuk okuyorum.

Ameleyim. Ağırlığım kadar malı yükle sırtıma bana mısın demez taşırım. En geçerli meslek.

montajcı falan olabilirim. yada eve gelip tadilat yapan joker ustalar var ya onlardan. aslında baya da para kazanabilirim bu işten sanırım.

-boya yapabiliyorum seviye baya iyi
-dolap, duşakabin, kapı vb. her şeyin montaj ve kurulumunu yapabilirim
-matkap ve türevlerini çok iyi kullanabilirim.
-mutfağın evyesini takabilirim(alttan hemde :) )
-duvar örüp alçı sıva da çekebilirim.

en güzeli de zevk alarak yapıyorum bunları.

-çatıda kiremit değiştirmişliğim ve yine çatıya çanak anten takmışlığım var :)

mühendisim. diplomam elimden gitse çok iyi düz işçi olurum yani amele.

hukuk

ingilizce tıbbi çeviri
şoförlük

başka da bi bok yapamam.

veri güvenliği, veri depolama, şifreleme algoritmaları, patlayıcı ve silah yapım, tasarım ve onarımı.

cok guzel yemek yaparim, elim de cok hizlidir. meslegimi yapmazsam -ki yapmak istemiyorum- asci olmak isterim.

ikinci olarak da manikurcu. oje surup tirnak deseni falan yaparim, ona da cok para aliyor yapan yerler.

aşçılık elimin kiri. sadece yemek değil, fırın işi ve pastacılık da yaparım. mühendisim, mühendislik de yaparım, zaten aile geleneği olarak ticaret de olur, kasarsam çiftçilik bile yaparım.

kuaförlük o olmadı dizi izleyicilik

meslek harici para kazandıran yeteneğim 3 boyutlu çizimler yapan programları kullanabilmek.

Web sitelerine makale yazarlığı ve editörlüğü yapar, basit WordPress ve eklenti kurulumları gerçekleştirebilirim (hiçbir kodlama bilgim yok şu anda, tamamen el yordamıyla)

Bunun dışında edebiyat, türkçe ve İngilizce için ortaokul ve lise öğrencilerinin seviyesinde özel ders verebilirim.

Bir de Türkçe dersinde geçer not almak isteyen üniversite öğrencileri varsa, bu kişilere üstte yazdığım makaleler benzeri yazıları yazarak yardımcı olabilirim.

müzik.
bi piyanom, bi davul setim, bi bas gitarım, sağlam kayıt aletlerim ve güzel bi mikserim olursa yutup'taki tek kişilik dev orkestra misali cover'lar yapıp orijinalinden daha iyi olan cover'lar başlığında boy gösterebilirim. milyon tık da para demek tabii...

fresh mühendisim. henüz mühendislikten çok az para kazandım. yeni yeni kazanmaya başlıyoruz bakalım...
fakat 5-6 yıl boyunca türkiye'de ingilizce bilmenin ekmeğini çok yedim. legal olarak çalışabilir yaşa basar basmaz, yani 18, ingilizce ile ilgili her türlü şeyden deli para kazandım. kendime ne ciciler, ne ayakkabılar kıyafetler aldım o paralarla, yurtdışlarına gittim gezmelere oooh... ama artık bıraktım, mühendisliğe odaklandım.

Personal training.

raad ol.

olmaz

yürütmeyi durdurma, geçici bir tedbirdir. Bunun dışında iptal davasıyla aynı hukuki sonucu doğurur.

İdari işlemin iptali davasında zarar ortaya çıkmasın diye alınan önlem olarak düşünün yürütmenin durdurulmasını. Eğer yürütmenin durdurulmasına karar verilmeseydi ne olurdu? Hukuka aykırı olduğu iddiasıyla iptali istenen idari işlem -iptal davası sonuçlanana kadar hukuka uygun kabul edileceği için- yürütülürdü ve bundan ötürü de zarar ortaya çıkardı. Bazı zararlar var ki parayla telafisi mümkün değil. Bu yüzden de tedbiren yürütmenin durdurulmasına karar verilebiliyor.

İlave: Telafisi parayla mümkün olan bir zarar doğacak dahi olsa, arzu edilen, hukuka aykırı bir işlemden ötürü sonuç doğmaması. Bu nedenle de işlemin hukuka uygunluğu/aykırılığı tespit edilene kadar tedbir alınıyor.

hayatta en hakiki mürşit nexus 5'tir.

dipnot:
mobil hayatta.

S3 mini zaten perte cıkmıs bi cihaz iyisimi htc nin yeni desire modellerine bakın zaten onun haricinde nexus veya iphone minik donut canavarının dediği gibi
Ama cok bağımlı değilseniz güncellemeler genelde göz boyama sadece bazı güncellemeler performansa katkı yapıyor oda donanımın bastan belli olduğu bi cihazda cok farketmez

ustalarım. acep nexus 5 beni ne kadar müddet götürür mobil hayat yolunda?

hem küçük(diğerlerine nazaran) hem güçlü olsun istiyorsanız (bkz: sony xperia z3 compact)

ikinci soruna cevap:

aşağı yukarı 1 yıldır nexus 5 kullanıyorum. nexus 6 çıkmadan önce nexus 5'i birine hediye eder, kendime bi 6 alırım diyodum. cihaz çok büyük üretilince (6 inch yaptı eşşek herifler, phablet oldu) nexus 5 ile yola devam kararı aldım. minimum 2 sene daha kullanırım diye düşünüyorum.

ama bu sorunun cevabı, sen akıllı telefon aldıktan sonraki kullanım şekline göre değişir. net bi cevabı yok. standart/ortalama kullanıcı için çok çok çok rahat geçirilecek bir 2 yıl demek olur, 1.000 liraya bir nexus 5 almak. bunu neden söylüyorum; akıllı telefona ilk kez geçip de bi süre kullandıktan sonra, bugüne kadar telefondan anladıkların ve buna bağlı kullanım alışkanlıkların da değişecek. o gün geldiğinde kendini yeniden bi yere konumlandırırsın zaten.

ustalarım,

peki akıllı telefon denilen icat gerçekten harcattığı parayı hak ediyor mu? gerçekten işlerinizi kolaylaştırıyor mu? daha önce hiç akıllı telefon kullanmamış, aylık konuşma süresi ortalama 200 dakika olan mesajlaştığı hiçkimse olmayan, alışverişlerinin-fatura ödemelerinin-para işlemlerinin çoğunu internetten yapan birine tavsiye eder misiniz bu icadı?

akıllı telefon bende kullanmıyorum ancak whatsapp gibi uygulamalar nedeniyle çevremden al diye baskı görmüşlüğüm var. gereksiz bir icat değil kesinlikle ve üstelik şayet işin gereği durmadan dışarıdaysan ve internetle,alışverişle haşır neşir bir insansan almanı öneririm. kullananlar baya memnun bu aygıttan.ios,anroid uygulamaları nedir ne değildir hiçbir fikrim yok ama maddi durumun nedir bilemem bir telefona 1000-1500 tl arasında bir harcama yap. fazlası biraz kerizlik

Aldıktan sonra "Lan ben bu alet olmadan nasıl yaşıyormuşum?" dersin. :) Benim önerim de sony Xperia serisinden yana. Z1 compact olabilir, Z2 olabilir, Z3 compact olabilir. Hangisi bütçene uyuyorsa onu al.

os güncellemesi cihazı perte çıkarmaz.

s3 mini zaten demode olmuş bir cihaz. s5 mini ye bakın.

@want2die +1

gözünüzü seveyim:

nokia lumia serisi (windows mobile)
iphone (ios)

bu iki tür dışında lütfen nolursunuz android telefon bakmayın.

@want2die, @kosun lan mevzu var: yok biliyorum telefon kullanmayı. neden öyle dediniz ki hocam valla meraktan soruyorum :)

isik hizini gecmek mumkun degil de, iste o bukme olaylari falan. yolu kisaltma bir nevi. cok da bilgili degilim. yardimci olacak arkadaslar vardir.

öyle bir şey varsa ve ben göremeyeceksem sokayım öyle teknolojiye :(

warp olayinda evreni büküyoruz ve kat edecegimiz mesafeyi isik hizindan da daha hizli bir sekilde kat etmis oluyoruz, ve de yanlis bilmiyorsam isik hizini gecmis olmuyoruz sadece mesafeyi kücültüyoruz.

Akı kapasitörünü de inceledin mi? Stark Trek evreninde miyiz?

Teorik olarak mümkün. Ancak terminolojik kargaşaya düşmüşsün. Işık hızına yaklaştığında zaman genleşir ve zaman senin etrafında daha yavaş akmaya başlar. Işık hızını yakalayamazsın (çünkü zaman genleşerek buna mani olur) ama katettiğin yol artar. Görecelilik devreye girer burada da. Dışarıdan bakan birisine göre ışık hızının katlarında yolculuk yapmış olursun. Ancak esasında sen genleşen zamanın sayesinde, dışarıdaki birim zamana göre, ışık hızından daha hızlı yol alırsın.

Işık yılı bu arada zaman birimi değil, mesafe ölçüsüdür.

Interstellar'ı fazla kaçıranlar var gördüğüm kadarıyla.

yok yav. ne interstalleri, ne star trek i izledim. izlediğim en uzaylı film dünyayı kurtaran adamdı.

bu arada sanırım spoiler verdin.

(bkz: warp)

Okudun mu bunu? Warp'ın ne olduğunu biliyor musun?

kör olursun yıvrım.

Önce kaç kanal kayıt almak istiyorsun? yani bir rock müzik kaydı mı alacaksın yoksa bir belgesel kaydı mı alacaksın? bunlar için hangi tip mikrofonlar kullanmak istiyorsun? örneğin bir röportaj alacaksan omnidirectional yani çok yönlü bir yaka mikrofonu tercih edebilirsin. öte yandan bir davul kickin'de mümküm mertebe sağır mikrofonlar tercih etmelisindir. her mikrofonun kazancı farklıdır. bu da senin mikser ya da kayıt cihazının türünü belirlemende yararlı olacaktır. Ben analog sistemlerdense dijital sistem kullanmanı öneririm. her kanal üzerinde değişiklik yapabilmen daha mümkün olur. bu işi yarı profesyonel ve üzeri yapmak istiyorsan da önerim tascam kayıt cihazları var. bu konuda çok iyiler. önemli olan kayıt cihazına gelecek seslerin her birinin frekansı ve bunların birbirine oranı.

bazı mikrofonların empedansı yani direnci yüksektir. bu yüzden kayıt ünitesindeki sesin frekansıyla ortaya çıkan sesin frekansı aynı olmaz.bundan bahsediyorum yani.

Dunya'yi hedef falan almiyorlar, sinyaller uzayda kuresel, yani heryone dagilir.

Isigi da bir tur sinyal olarak dusunebiliriz. Ya da sinyali isik. Ona bakarsan isik isik hiziyla gidiyor, isik hizina ulastik mi diyecegiz? Uydulardan gelen sinyaller de isin oldugu icin, isik hizinda gitmeyen birseyi isik hizina ulastiriyoruz diyemeiz.
Yani kullanmak baska, o hiza ulasmak baska.

hacı ben de şunu merak ettim, uzayda kayıp oluyor mu? geometrik kayıp var di mi? uzay ile hava arasında ne fark var kayıp açısından?

ışık hızına ulaşan elektromanyetik dalgalar, biz veya uydularımız değil.

(bkz: elektromanyetik dalga)

"Bir radyo dalgası iyonosfere ulaştığında, elektromanyetik dalganın elektrik alan birleşeni iyonosferdeki elektronları radyo frekansı ile aynı frekansta titreşime zorlar. Titreşim enerjisi, elektronların yeniden düzenlenmesini veya elektronların orijinal radyo frekansını tekrar oluşturmasını sağlar. İyonosferin çarpışma frekansı radyo frekansından düşük ve elektron yoğunluğu yeterli ise tam yansıma gerçekleşir.

Eğer gönderilen radyo dalgasının frekansı iyonosferin plazma frekansından büyük ise elektronlar yeterince hızlı dönüt veremez ve sinyal geri yansımaz."

Kaynak: Vikipedi

Yani yansimasin diye, ona gore bir frekansta dalga yolluyorlar dostum.

Bir sinyal sistemi tasarlanırken mesafe, ortam geçirgenliği ve datanın ihtiyaç duyduğu bandwidth gibi parametreler dikkate alınır; kullanılacak sinyal frekans aralığı, modülasyon tipi, anten tipi ve anten gücü bunlara göre ayarlanır.

Bir ortam, mesela iyonosfer, spektrumun belli bir kısmı için kırıcı etki gösterirken başka bir bölgesi için bu etkiyi göstermeyebilir. Bir sıvının farklı renklerde ışığı farklı açılarda kırması gibi.

Mesela uçaklar için kullanılan radarlar su altında çalışmıyor, çünkü tuzlu su bu radar sinyallerinin bulunduğu frekans bölgesinde büyük direnç gösteriyor. Bu nedenle audio spektrumu ile kesişen sonar dalgalar kullanılıyor.

Uzay iletişimi için de aynı bu kıstaslar kullanıyor. Anten tipi ise yine sinyale göre değişir.

bilek güreşçi kazanmış.

Bg sker

Bilek güreşçisi kazandı onu.

(bkz: frequency response)

her frekansta eşit sesi çıkartmıyor gibi düşünebiliriz. daha kaliteli kulaklıklar daha geniş bir frekans bandında istenen responseu sağlayabilir.

çoğu pahalı kulaklık yeterli sesi veremiyor. değmez.

hele ki kulağı hassas olmayan biri için tamamen gereksiz olur.

kulağı hassas olan biri zaten frekans aralığı vs. hakkında bilgi sahibi olur ister istemez.

yani kulağı hassas olmayan biri için basları gümlesin tizleri cızlamasın yeterlidir.
bunun için de cok para vermeye gerek yoktur.

eskiden aynı şekilde bu sorunun cevabını düşünürdüm, sonradan kendi deneyimlerimle öğrendim, beats gibi pahalı kulaklıklar cidden parayı hak ediyor çünkü ses kalitesi müthiş, sanki canlı dinliyormuşsun hissi yaratıyor.

Dunyadaki en degerli iletken altin. Kullanilan malzemenin kalitesi arttikca fiyatta artiyor dogal olarak. Soylendigi gibi frekans araligi mevzuda var. Daha genis frekans araligi daha cok enstrumani duyman demek bi yerde.

daha geniş frekans aralığı daha çok şey duyman manasına gelir elbette ama...

dinlediğin şeylerin yüzde 90 ı 128 lik mp3 lerse ne gereği vardır geniş aralığın?

iyi bir kulaklık iyi bir kaynaktan ses aldığı sürece işe yarar olur.

1200 liralık kulaklıkla sıkıştırılmış müzik dinlesen ne olur yani

tv gibi düşün, millet full hd izliyor sen 720p. senin hayatında değişiklik yapar mı tartışılır. izlediğin filmler recep ivedik'se bişey değişmez, ya da sen full hd tv'de analog yayın izliyorsan o da gereksiz.

beats kulaklık amerikada pek pahalı sayılmaz, türkiye fiyatları hak etmiyor olabilir ama güzel kulaklıktır, vurmayın öyle.

www.beatsbydre.com

bu kulaklık ile altta verdiğim şarkıyı dinlemek inanılmaz keyif veriyor.

www.youtube.com

cok net bir sekilde söylüyorum, %90 i marketing sektörün.

yani isim vermeden söyliyim ama o fiyatini hakediyor denenlerin cogunun düsük fiyattaki sony kulakliktan farki yoktur.

bir de su var, kulak hassasiyetiniz de dahil olmak üzere müzigi dinlemek icin ne kadar gözden cikarabilirsiniz, salliyorum cok seversiniz aradaki farki anlayabilecek kulak hassasiyetiniz vardir, ederi olanlar var.

bu konudaki cok bilinen, burda da savunulan seylerin bazilari efsane.

bu kalite farkini anlamak icin blind test yapin, arkadasiniz ile birlikte gidin, gözünüze bant cekin, arkadasiniz versin size 5-10 kulakligi. aradaki farki anlayabilirseniz sonra eledikleriniz arasindan secin.

snr; signal to noise ratio. sinyalin gürültüye oranı diyelim. bu ne kadar yüksekse o kadar iyidir.

ek olarak frekans bandı olur. ornegin 20hz, 20khz. ne kadar düşüge inerse o kadar iyi bas, ne kadar üste cikarsa o kadar iyi tiz verir.

bunlar bi araya gelince kulaklıgı iyi yapar. beats kulaklıgı iyidir, ama "en iyisi" kesinlikle degildir, + o para edeni ismi ve sunumudur kalitesi degil.

sennheiser baya iyidir. oyun icinse onemli degil.
ama müzik dinliyorsanız ve kulaklıga onem veriyorsanız bi zahmet 320kbps falan dinliyor olun, yani youtube rip mp3 ü dinlerken 1000 liralık kulaklıga lüzum yok.

sana buradan dünyaları anlatsak anlayamazsın çünkü deneyip görmen lazım.

ama değmez diyen adamlara kulak asma. sennheiser iyidir diyenlere de kulak asma. 100 liraya cx200 alıp "süfer bu abiee" muhabbeti yapıyorlar. üst seriler başarılı ama tabii ki de.

şimdi diyeceksin ki "yarram sen ne kullanıyorsun?" ben sony mh1 kullanıyorum tavsiye de ederim. ebayden 30 lira civarına getirmek mümkün. kulaklıkların bug'ı bu alet. 100-200 liralık kulaklıklara verdiğim paraları sorgulattı bana yani.

divit olayı çok güzel açıklamış. Pc oyunları içinse beats yahut atıyorum sony almak yerine, razer kraken,logitech g930(amazon'dan aldım,memnunum),steelseries siberia v2,creative tactic serisi kulaklıklara bakabilirsin.

Sansa clip +'da vsonic vsd3s kullanıyorum,pc'de logitech g930 var.

müzigini youtubedan mp3e cevir diye indiren adama ikisi da fark yaratmaz. önce düzgün müzik bulacaksin. sonra onu düzgün oynatacak bir alet alacaksin. sonra o müzigi düzgün kulaklikla dinleyeceksin. beatsmis suymus buymus diye gezinen tanidiklarim var dinledikleri sey ses cikisindan alinma kayitlar. öhm - gerzekler - öhm.

cogu pahali kulaklik fiyatini haketmiyor. düzgün aratilirsa cok güzel seyler cikar. senin durumunla alakali daha dün teksyndicate güzel bir video yayinladi bak derim. direkt headphones for gaming temali.

Dava ile ilgili teknik kısmından bağımsız söylüyorum. İdealist iseniz girin, değilse girmeyin. Bugün o sendikadakiler fişlenir, yarın diğeri.

rasyonel ve bireysel düşüneceksek bu devirde en mantıklısı eğitim-bir-sen e üye olmak :)

fakat gönül, başkanının "karma eğitim bitmeli" dediği bir sendikaya girmek ister mi mesele o.

Bu devirde bireysel mücadeleyle kendine zarar vermekten başka birşey yapamazsın

hukumete karsi sendikalar arasinda en dislisi ve en gelismis olani egitim-sen. amaciniz hak aramaksa size en cok yardimci olacak olan odur, turk-egitim sen'e gore daha gelismis bir orgutu ve altyapisi var. ama tabi ki fisleneceksiniz oraya uye olarak. ya da egitim-bir-sen disinda hangisine uye olursaniz olun zaten fisleneceksiniz de bari fislendiginize degsin.

bir de sirf davanizda yardimci olsun ve az ucret alsinlar diye bir sendikaya uye olmak ne kadar etik bilemedim. sonucta onlar bireysel dava degil, toplumsal dava pesinde kosuyorlar. kendi davaniz icin bir sendikaya uye olup, isiniz bitince ordan istifa etmek toplumsal orgutlenme ruhuna cok ters degil mi? ornegin sendikalarin en buyuk savasi zaten fislenme korkusuna karsi. ya da ben cok idealist bir sendika ruhuna sahibim.

İnsanların haklarını almak için kafaları gaz bombası tarafından patlatılma tehlikesiyle eyleme çıkarken, bazı sendikalar Mustafa Ceceli konserleriyle üye eyliyorlar 1 Mayıs'larda. Tercih sizin, yöntemlerine inanmadığınız bir sendikaya girdiğinizi 10 sene sonra çocuğunuza rahatça açıklayabilecekseniz, hiç düşünmeyin girin.

meb'e dava açacaksanız eğitim-bir sen başvuracağınız son adrestir. eğitim-sen'i öneririim.

ayrıca idealist biri ile sendika üyesi olmak nalaka? sendikanın amacını bilmiyor olsanız bile alakasız bağdaştırma yapmayın.

bir de zaten müdürlerin hepsi eğitim-bir-sen'li. olmasaydılar müdür de olamazdılar. durumu anlıyoruz di mi? ne kdr boktan bir dönemdeyiz.

nicki martin'e katılıyorum.

kişisel çıkarlarınız için sendikaya üye olup akabinde ayrılmak bence de etik bir davranış olmaz. ayrıca sendikalı olan bir sürü öğretmen var. bu kadar insanı fişleseler ne olur? sendikalı olmanın ne demek olduğunu ya da neden gerekli olduğunu düşünün. davanız için değil.

siz olsanız ne yapardınız demişsin, illa sendikalı olacaksam sarı sendikaya üye olmazdım.

birbirimizi mi ...kelim yoksa seni mi diye bi cevap ver evi de tutma (buradaki fiil onların zihinlerinde canlandırdıkları imaja uygun olduğu için söylenmiştir, hanımlarımız alınmasın)

+ kontrat bir sözleşme, adama söz vermiş oluyon yani, dolayısı ile tutman beklenir, aksi halde yaptırımı da belirtilmiş.

Kesinlikle o evi tutmazdim. Kimi getirip getirmeyeceğim ev sahibini ilgilendirmez.

yani şimdi özgrülük falan filan iyi hoş tabi ama ev de adamın. istediği kuralı koyma özgürlüğü var. tutmazsın olur biter.

ev sahibinin kendisi bölünerek çoğaldıysa böyle bir sözleşme maddesi olabilir elbette.

Zaaaaaa. Zaaaaahahagagafaadf

Bence olur abi, ev adamın. Yani kanunen olmasa bile o kafadaki ev sahibiyle anlaşamayacaksan hiç girme o daireye. Muhtemelen komşular da o kafadadır.

Bizimkiler de çok hassastır, fatihteyim tek yaşıyorum bağyanım. Bi keresinde evde tamir işi vardı, babam anlar diye eniştemi çağırdıydı. Eniştem kapımdan içeri girerken yan komşu bi hışımla açtı kapıyı shahshjfjhdsas görmen lazım. Babam seslendi eniştesi merak etmeyin diye. Eve hiç erkek çağırmadığım için sorun yaşamıyorum ama evime kim girdi çıktı her ay komşum ev sahibime rapor veriyor :) bişi için aradığında diyo bana ev sahibi annen gelmiş geçen falan diye :D

Yani uyumlu değilsen hiç girme diyecektim yeniden. Çok konuştum pardon

oha. tutma o evi. daha sözleşmede buna karışan ilerde her şeye karışmaya çalışır. birbirimizi mi mikelim diyebilirsin ama.

olmaz uygulanabilirliği bence. temel haklardan birinin içine sokarsın bu durumu. evine kim girecek kim çıkacak ona ne etrafa rahatsızlık vermediğin sürece.

ama canın sıkılır bence tutma.

sözleşmeye istediğin şeyi yazmakta özgürsün ama hukuk o maddeleri tanımaz. mesela bir kağıda "divit beni tutsak edebilir izin veriyorum" yaz karşılıklı imzalayalım sorun olmaz. mahkemeye gittiğimizde babayı alırız.

Divit duyuruları kişisel fantezilerine alet etme lütfen asfsdad

@emirkulu2 ahaha duyuru sahibi erkek ama :D

Ben de onu diyorum divit, çoluk çocuk okuyor buraları

bence de tutulmasın o ev.

Ev sahibi kirasını alıyorsa kiracının, özel hayatına karışma gibi bir lüksü yok diye düşünüyorum ben

saçmalık olmasına saçmalık da o kafadaki insanın da kafa yapısını değiştiremezsin bu saatten sonra. imkanın varsa başka eve bak. evi boş kalıp da kira alamadığı, kira gelirinden mahrum kaldığı gibi bir de evin aidatını ödemek zorunda kalacak olan ev sahibinin bu konularda dertlenmesi gerektiğini düşünüyorum açıkçası. kiracı değil misin, parasını verebildiğin bütün evler senin.

Uygulanabilirligi yok. Tc de hukuken sözleşme serbestisi ilkesi geçerli yani , herkes sözleşmelerin içeriğini serbestçe belirleyebilir. Ancak bu içerik vw sözleşmeler emredici hukuk kurallarına genel ahlaka temel insan haklari vs ye aykırı olamaz. Sizin evde kaç kişi ikamet edeceğinize karisabilir ancak eve gire çıkan kişiye karisamaz, sözleşmeye böyle bir madde konulamaz konulsa bile o hukum yok hukmundedir.

yazamaz. oldu ya yazdı bu sebeple evi boşaltmasını talep edemez.

Olabilir ama uygulanabilirliği yok, ben eve çıktığım dönemde arkadaşımla beraber kalıyordum sözleşme iki kişi üzerinden yapılmıştı ama sonra 3 olduk 4 olduk kız da geldi, kaldı, gitti değişen birşey olmadı..

ben bir ev sahibiyim ve kira kontratına ''balkonda kutup ayısı beslemek yasak'' ibaresi koydum du zamanında bir de yakın arkadaşım yeni evliydi ve boşanmama maddesi eklettiydim.

siz bu ev sahibine he diyin, istediğinizi yapın baktınız ses çıkarıyor 3 ay kirayı takın çıkın ki ders olsn

pantolon indirteni değil ama buz koyduranı buldum. ceza olarak buz koydurtuyormuş pantolonlarına.

(ne manyaklar var lan)

www.mirror.co.uk

www.queerty.com

hipnotize ettiğini söyleyip pantolonlarını indiriyormuş?

haberdar olmadan ziyade anlaşarak yapılıyor.

Tedarikçiler haber uçuruyodur:)

Olmazdı. Porto da da aynısı oldu. Gelen teklifler oyuncu hayalleri, yıldız ihtiyacı, ve yaş faktörü.

kadrodan ziyade yönetim(faruk süren) terimle yeni anlaşma yapmaya pek yanaşmadı.
terim aslında kalmak istiyordu. zaten bir röportajında "kamp yapmayı kaldırmıştık. artık hepimiz birbirimizi tanıyorduk. devam etseydik bu işin sonu cl şampiyonluğuydu" gibisinde bir şeyler söylemişti.
tabi terim gidince bi otorite zayıflığı olduğundan hakan şükür'ün intere transferi gerçekleşti, sonra devamı geldi.

galatasaray gibi bir takımla yaşayabileceğin en büyük başarıyı zaten yaşamışsın. neden daha fazla kalasın ki? avrupa devlerinde veya büyük kulüplerde oynamak varken niye tekrar türkiye'ye dönüp petrol ofisi'yle, vanspor'la oynayasın? oyuncuların çoğu büyük piyasa yaptı ve uefa kupasını kendileri için bir sıçrama tahtası olarak gördü. cimbom avrupa devi falan değil. küçük-orta seviyeli takımlar, bu tip başarılar elde ettiği zaman oyuncularını kaptırır. yapılması gereken şey bu satışlardan elde edilen rakamları iyi kullanmak, bu tip kadroların devamlılığını sağlamaktır. yani her sezon yeni emreler, okanlar, popescular yetiştirmek ya da transfer etmektir. böyle böyle büyük takım olursun. "ulan ne güzel takımmış işte, keşke dağılmasaymış!" düşünceni normal insan kafasıyla çok makul ve normal buluyorum ama futbolun biraz içinde olan birisi bu soruyu saçma bulacaktır. biraz şey gibi oluyor çünkü, "ulan 500 lira zam almışsın, neden 2 bin lira daha fazla veren genel müdür pozisyonunu kabul ettin ki?"

ikinci olarak, o kadro dağılmasaydı galatasaray yine bundan farklı olmazdı. takımlar sezonluk başarılarla veya 3-4 futbolcuyla büyümez ya da küçülmez. takımları büyülten ve küçülten yönetimleridir. vizyondur, misyondur. türk takımları hiçbir zaman 10 sene sonrasını düşünmemiştir çünkü düşünememiştir. millet olarak başarı odaklı, sabırsızız. hem zirveye oynayayım hem de efsane takım olayım işi bayağı zor. o yüzden olmuyor.

nickini ben de tanıyorum

Nickini biliyorum.

Ben de nickini biliyorum.

Nickini biliyorum. Sordugun turkce sorularini cok seviyorum.

ne kadar yanitlarsan o kadar cok taninirsin. bu is boyle. sacma sapan da olsa her basliga atlayan adamlar cok taniniyorlar. ben de yillardir girerim ama benim ceyregim kadar girmis adam benden daha fazla yanit verebiliyor. ben gercekten bildigim ve yardimci olabilecegim konularda yaziyorum. millet her seyi yaziyor. her konuda fikirleri var. sonra onlar celebrity oluyor iste.
herkes her seyi bilemez zaten. soruya o an arastirip cevap veren arkadaslari tenzih ederim.

cevaba gelirsek: evet nickini hatirliyorum. ama az cok takilan herkesin nickini hatirliyorum zaten.

Tam bi gökhan tipi var sende. Duyurudaki çoğu kişinin bende isim tipi var. Sana yapışan bu olmuş.

Nick'ini biliyorum.

Nickin tanidik geliyor o kadar.

geçen gün de birisi böyle bir duyuru açtıydı. ilk önce aynı kişi sandım :D demek ki tanımıyormuşum malesef. nick tanıdık geliyor ama. ben fazla bakmıyorum nicklere duyuruda. çok ekstra bir durum olması lazım bakmam için.

İnsan farkedilmek istiyor.

Nick tanıdık geldi ama cikaramadim.
Şaka şaka hiç tanımadım,demek yanitladigin duyurular hiç ilgi alanima girmemiş.
Neyse tanisalim geç olmadan, ben burak :)

Nikini biliyorum. Nasil birisin onu bilmiyorum. Mesela hakaret ettigi icin iyi tanidigin insan da oluyor:) Sende oyle birsey gormedim. Aslinda bi de ya ben lan neyse:D

bu arada tanınmak istiyorsanız kaliteli yazmak değil çok yazmak önemli. ota boka bilseniz de bilmeseniz de yorum yapın, bir şeyler yazın, o zaman tanınırsınız.

hayır, tanımıyorum.

Denk geliyorum nickine. Tanidin mi beni tanidin mi?

iskenderunda bi işiniz olmuştu, kardeşiniz mi askerlik yapmıştı neydi...
bunu hatırladım nicki görünce, başka da hatırlayamadım... rastlıyorum arada..

Yukarı ile klasik olacak ama ben de nickini tanıyorum.

Hakkında hayırlısı olsun, seni tanımak güzeldi, zirveye de gel.

mümkündür. antikoru saymak için bazı maddeler ekliyorlar o maddeler antikora tutunuyor böylece daha kolay sayıyorlar. ekledikleri madde başka türden kimyasallara da bağlanıp antikormuş gibi sayılabilir. böyle durumlar için spesifite ve özgüllükten bahsedilir.

bkm express dedigimiz sey paypal'in kopyasi.
1- sanal kart cikarmiyorsun
2- kullanici adin ve sifren oluyor.
3- alisveris yaparken siteye kart bilgilerini vermiyorsun.
4- site bkm express'e yonlendiriyor seni. sen bkm express'in sayfasinda onay islemlerini yapiyorsun.
5- bkm onay aldiktan sonra tekrar siteye geri yonlendiriyor seni.
6- site odeme asamasinda devreden cikmis oluyor. Butun guvenlik bkm ekspres tarafindan saglaniyor.
7- bkm ekspress butun bankalarla anlasmali oldugu icin bkm ekspress'e de butun kart numarani yazmiyorsun.
8- bkm ekspress hesabin calinsa bile calan kisi kredi karti bilgilerinin tamamini gorememis oluyor.

Öznel?

nesnel. çünkü senin en sevdiğin rengin yeşil olduğu tartışmaya açık bir konu değil. sen en çok yeşili seviyorsun. "bence sen yeşili sevmiyorsun" diye bu konuyu tartışmaya açamam.

"en güzel renk yeşildir" desen öznel olurdu. ama bu haliyle nesnel.

nesnel

öznel. kendini anlatıyorsun, genel geçer kurallardan bahsetmiyorsun.

"dünya yuvarlaktır" dersen bu nesnel olur.

öznel. Bence anlamı taşıyan her cümle özneldir. Tartışmaya yer bırakmayan doğruları içeren cümleler nesnel: misal istanbul bilmemkaçıncı paralelde yar alır.

www.cokbilgi.com

Nesnel. Bagdf +1 sebep.

Bu cumle bence anlami tasimiyor ki. "Bence en sevdigim renk yesildir, sence ne canisi?" Mantikli mi?

En sevdigi renk yesil yani adamın. Net.

öznel.

Kesinlikle nesnel. Doğruluğu kanitlanabilir bir cümle. Gidio sana sorarsam en sevdiğin renk ne diye doğru ya da yanlış mı öğrenirim

öznel tabii ki

bir saniye nesnel. çünkü "en güzel renk yeşildir" dememişsin. böyle deseydin öznel olurdu.

edit: futbolcuyla aynı yazmışız :)

nestle

içerisinde duygu, düşünce içeren her cümle özneldir. bunu öğrenmeden nasıl mezun oluyorsunuz ilkokuldan, anlayamıyorum.

Nasil ogrenecegiz dogrusunu, devilredin ilkokuldan nasil mezun oldugunu merak ediyorum da :'')

cümlenin içeriği öznel olsa da yapı olarak nesnel. bence.

Nesnel

Cümle eğer "En güzel renk yeşildir" olsaydı o zaman öznel olurdu.

Şu haliyle öznel mi nesnel mi olduğuna karar veremiyorum.

Edit: Nesnel diyorum ben de. Tartışmaya açık değil, onun en sevdiği renk o.

sonuna "bence" ekleyebiliyorsak özneldir diye öğrenmiştik zamanında.
bir de tartışabiliyorsak öznel oluyordu. gerçi her şeyi tartışabiliriz de...

nesnel diyorum.

öznel.

çünkü, her ne kadar tartışmaya açık olmadığı için nesnelmiş gibi görünsede en sevdiğin rengin yeşil olduğunu sadece senle kanıtlayabiliriz.

sana bir sürü renkli eşyalar sunarız aralarından yeşil olanı seçersin.
deriz ki bu adamın yeşil sevdiği doğrudur.
fakat sadece seninle kanıtlanabilen bir doğru. farklı deney grupları oluşturup, diğer şartlar altında da doğru olacağını kanıtlayamıyoruz. çünkü sadece senin sevdiğin rengin yeşil olduğu verisi var.
eyyorlamam bu kadar.

Bu kitaplarda hep yer alan ve çok kötü olan bir soru. Kişisel beğeni ifade eden cümleler kanıtlanabilirlik açıından değerlendirilmemeli. bugünkü antremandaki arkadaş haklı. Ama doğru cevap muhtemelen "öznel" olarak kodlanmıştır.

edit: cümleyi değerlendirirken yargıya bakıyoruz. bu yargı benim en sevdiğim rengin yeşil olduğunu söylüyor. beğenim öznel olabilir ama yargı nesnel. cevabım yine de: her cümle bu açıdan değerlendirilmemeli.

öznel demek, ille tartışılabilir demek değildir. öznel demek, söyleyen kişiye göre değişebilir demektir. bu şekilde bakarsanız daha kolay ayırırsınız.

eb guzel renk tesildir dememis nesnel

hava ve ışık almıyor çünkü.

pastörizasyon ve tetra pak sayesinde.

1- tabi yapabilirsin.

2- kalıyor. indirimdeyken al, kütüphanende dursun. istediğin zaman indirir oynarsın.

3- sınırsız. satın aldıktan sonra kafana göre sil sil yükle.

edit: donut canavarı varken ben niye atladıysam. ama birinç yazacaktım demin. sonra editlerdim. neyse artık bir daha ki sefere. sağlıcakla kalın.

edit2: yalnız saniyelerle kaçırmışım :/

önümüzdeki yaz oynayacağın oyunları şimdi alma bence. daha da indirime girebilir yazın çünkü.

Steam'in iki büyük indirimi var. Yaz ve kış indirimi. Arada bahar, cadılar bayramı falan da oluyor ama en büyükleri bunlar. Eğer oyunları önümüzdeki yaz oynayacaksan şimdi alman için bir sebep yok bence. 6-7 ay sonra daha da düşmüş olur fiyatları.
Bir de kartı tanımlatman gerekmiyor eğer son birkaç ayda öyle bir zorunluluk gelmediyse. Ben 7 sene tanıtmadan kullandım.

Elektronlar birbirini kuvvetle iter.

Uzayda vakumda çok az madde vardır. Sürtünme sıfıra yakındır. Asıl sorun kütleçekimiyle başa çıkmak.

Işık öyle bişi işte. Dalga de geç. Madde de dalga. Çok kurcalamamak lazım. Karışıyor.

1- atomlar arasındaki bağların güçlü olması sebebi ile elin geçmiyor. zaten boşluk olmasaydı var sen düşün nasıl bir hal alırdı.

2- bunun için astro bilmek lazım sanırım

3-ışık elektromanyetik dalgadır. dolayısı ile de yayılması için bir ortama ihtiyacı yoktur. ver gitsin hesabı. foton ise salınan ya da absürbe edilen bir şey. enerjinin fazlası da diyebilirsin. kütlesi yoktur. ancak atomlar etkileşime girerse, enerjisi E=h.v olan bir foton salarlar. burada h plack sabiti, v ise frekans. dolayısı ile salınan foton frekansına göre bir renk vs. de belirtebilir.

1- bi de sürekli hareket ettiği için boşluklar birbirine denk gelmiyormuş, onun için içinden gecilmiyormus diye okumuştum. (bkz. çok anladım)

2. Uzayda sürtünme yok(a yakın). Dolayısıyla güce ihtiyaç olmadan hızlanıp yavaşlamadan gidebilir uydular. Ancak etrafındaki gezegenler/gök cisimlerinden dolayı kütle çekim kuvvetine uğrayacağından güç kullanıp rota değiştirmesi gerekir. Burada da süper zeki bilim adamlarımız krizi fırsata çeviriyor ve bu kütle çekim kuvvetlerini kullanıyorlar. Daha yolculuk başlamadan önce 10 yıllık yolculuğu hesaplayıp, gezegenlerin yanından geçerken o gezegenin kütle çekim kuvvetiyle hızlanıyor, tabii sonradan o kuvvetle gezegene çakılmamak için az bir yakıtla gezegenden kurtuluyor ve yoluna daha hızlı devam ediyor.

3. Işık hem parçacık hem de dalgadır. O nasıl oluyor diyeceksin, açıklayamayacağım. Ben de tam olarak bilmiyorum. Ancak bilim adamları "Işık parçacık mıdır?" ve "Işık dalga mıdır?" sorularına yanıt arayan deneylerinin ikisinde de olumlu sonuç aldılar. Dolayısıyla hesaplama yaparken iki teori de kullanılıyor.

Ek: Zamanın Kısa Tarihi isimli kitabı okumanı şiddetle tavsiye ediyorum. Bu tarz konularda çok ilgini çekecek bilgiler sunacaktır sana.

itiraf et dün geec intersteller izledin dimi

1.elektrik iletimi tahmin edebileceginin cok daha üstünde bir hiza sahip. evet ve hayir. bilemiyorsun tam rotayi. sadece nerelerde olabilecegini kestirebiliyor ve manyetik özellikleri üzerinden tahmini yörüngeler cikariyorsun. son gelismeler aksi yöndeyse ben bilmiyorum, daha gecen ay molekül fotografi cekilmeye calisiliyordu cünkü. ama öyle dahi olsa aralarindaki cekim cok güclü sen öyle el sokamazsin kisacasi. ama aradan foton atabiliyorsun öyle bir olay var rutherford diye aratip devam edersin oradan.

2-hava sürtünmesi yok / sifir kabul edilecek kadar az. nedeniyle nearly vacuum olmasi. tam bombos da degil hani. ama mekik hesaplarinda yok kabul edebiliyorsun resmen. cok daha baska hesaplar var ama onlari da pas geciyorum simdi. yüzde kac oldugunu ne yapacaksin ayrica?

3-orasi ucu acik bir konu. dalga oldugu icin madde degil ama salinima falan yok acabildiginden madde. bir özelligine bakarken ahanda bu madde diyip aliyoruz bir özelligine bakarken dalga imis gibi aliyoruz. simdi söyle bir deney yapildi gecen sene civarlarinda, isigin mutlak sifir ortaminda nasil davranacagi üzerine idi deneyler. simdi bir ortam var, ortamdaki sicaklik senin atomlarin ne kadar nasil titrestigiyle alakali. bunu absorbe edip edip atomlari neredeyse durgun hale getiriyorlar. sonra ortama laser tutuyorlar. laser bu ortamda dalga özelliklerinden neredeyse siyriliyor ve madde gibi davraniyor daha cok. bu da isigin aslinda cok ama cok hizlandirilmis enerji yüklü madde olduguna isaret ediyor ki foton. kuantumdan gir madde dalge ikililiginden cik. gene de pek bir sey ifade etmiyor sonunda. güzel kafa acikcasi. karadeliklerden emilimi üzerine hangisi dogru bilmedigim cok teori var. yok spacetime bükülüyor, 4 boyut, ama isik aslinda bükülmüs bu yolu normal bir sekilde katediyordan tut isigin madde özelligi sapmaya yol aciyor vs vs vs. bu konu uzar. basitce böyle derim ben ama.

fizikci degilim. cogunun matematiksel cikarimlari var zaten, einsteinin hesabi karadeligin var olmasi gerektigine cikiyor mesela. ordan ordan bir sürü hesaptan ilerliyor bir noktadan sonra her sey. sonucta ufaldikca hizlandikca newton fizigi yalan.

Onu "Science is for people" veya "Science is for science" diye ayırıyorlar genelde.

science is/should be in the public domain, denir.

yani bunu desek çok mu gülünç ya da uydurma olur arkadaşlar?

veya anlaşılmaz mı?

science is public olmaz. yukarıda dedik işte nasıl demen gerektiğini, varmak istediğin anlam itibariyle o şekilde kullanman lazım. hadi en fazla "science is for public" diyebilirsin ama bu tür "kamuya aittir" anlamını vermek için "domain" i kullanman gerekir.

dostlarım gülünç duruma düşme konusunda görüşleriniz?

çaktırma devam et sosyolojik bi aforizma çakmışsın gibi olmuş :)))

benim saçım da kıvırcıktı 3-4 sene önce, şu an dümdüz.

Aynı dert bende de var. Minoxil falan deyin, yeminle gidip alacağım. Sanırım zayıflamaya bağlı kıvırcıklaşma oluyor. Önlerde özellikle.

benimde saclarım dokuldu kanka yapcak bişi yok.

kazımak/3 numara çözüm olabilir denemek lazım

Tavuk ciğeri seviyorlar genelde. Akciğerse hele pek yanaşmıyorlar.

alıştırmakla da alakalı aslında. purusha'nın dediği gibi akciğeri ciğ veya pişmiş mama kabından dışarı atıp geri kalanı yiyen kedi de biliyorum, çiğ akciğere ortalığı inleten de.

akciğer değildi yalnız. karaciğer.

O kedi hayatinda ilk kez gormustur.bizim aslan parcasina senelerce pismis dana cigeri yedirdim.her seferinde gozu donuyordu en sevdigi yemekti.hazir mamayi hic yemezdi.

hayır.

Bedelli askerlik sadece kısa dönem hakkı olanlara tanınan bir hak mı ki? Benim bildiğim tek kriter yaş.

bedelli askerliğin esprisi sen devlete parasını veriyorsun, o da seni tüm askeri vecibelerinden kurtarıyor. savaş, seferberlik vb. halleri hariç.

Nasıl olduğunu merak ettim şimdi.

yapılmış askerlik görevi hangi durumda yanacak onu merak ettim.

karma olmayan eğitimin karmadan "daha" iyi olacağını düşünmenin sebepleriyle ilgili hiçbir şey söylememişsin?

argüman eksik. "bana göre dezavantajları var" demek yetmiyor doğal olarak, argümanlar nedir?

tp adam + uy adam + 1 adam

askerlik neden bu kadar sert bir ortam biliyo musunuz? kadın eli değmediğinden. bir toplulukta sadece erkeklerin olması, o topluluğu sağlıksız hale getiriyor.

eğitim öğretimde sadece akademik başarı mı kıstas alınmalı, bireylerin kişisel gelişimleri, diğer bireylerle hatta hayvanlara ve çevreye davranışları, yaklaşımları ?

az önce ionna kuçuradi'nin bir düşüncesine denk geldim

"biz insan haklarını da ters yönden öğretiyoruz, bize yapılacak muamele olarak. oysa önce bizim yapacağımız muamele olarak öğrenmemiz gerekir"

okullarda akademik eğitimin yanında insan olma ile ilgili öğrenim de gerçekleşmeli, cinsiyetlerimiz yüzünden birbirimizden küçük yaşlarda izole edilmeye başlanırsak, bu öğrenmeyi hangi alanlarda gerçekleştirebiliriz ?

yurt dışından akademik anlamda çok başarılı örnekler de verilebilir fakat orada kız ve erkek çocuklarının kamusal alanı paylaşabildiği sosyalleşebildiği seçenekler mevcut, türkiyede maalesef bu alanlar çok yetersiz (üniversite yaşamında dahi)

ilkokulda başlayan bu ayrım lise hatta üniversitede de çeşitli politikalarla devam ediyor, örnek vermek gerekirse gençlik ve spor bakanlığının kadın-erkek ayrı gençlik kampları

ekleme: verdiğin örnekler üzerinden gidersek, eğer sorun erkek çocuklarının kız çocuklarına uyguladığı psikolojik ve fiziksel şiddetse bunun çözümü toplumsal cinsiyet içerikli eğitimler olabilir

eğer sorun istenmeyen gebeliklerin önlenmesi ise, yaşlara uygun olarak doğum kontrol yöntemlerinin de içeriğinde olduğu cinsel sağlık ve üreme sağlığı dersleri sunulabilir

bunların çözümü farklı cinsiyetteki insanları birbirlerinden ayırmak değildir

bir eğitimci böyle düşünüyorsa, türkiye'deki bu yapının düzelmesine imkan yok. zaten en başta öğretim olması düşünülmemeli ki okulda, önce eğitim. öğretim olayının altyapısı bu.

gönül işlerinin karma eğitimin sonlandırılması ile biteceğini düşünmek... hele iletişim sistemleri bu kadar gelişmişken. bence kız çocuklarını psikolojik ve fiziksel şiddetten korumak için evden çıkarmayalım, gerçekten korunmuş olurlar bu sayede.


edit: nasıl bir şey gerek?

eğitim-öğretim sisteminin düzelmesi için para gerek. var olan öğretmenlerin yarısının, üçte birinin(artık ne kadar gerekli ise) işinin sonlandırılması diğer yarısının da önce kendilerinin eğitilmeleri gerek. yeni öğretmenlere eğitim masrafı harcamamak için eğitim fakültelerini de ıslah etmek gerek, ki oradan donanımlı olarak gelsinler. artı öğretmen eksiklerinin tamamlanması gerek. hep para bunlar.

para olduktan sonra gelişmiş bir ülkenin kaliteli bir eğitim sistemini(karma oluyor) kısım kısım buraya uygulanabilir; fakat uygulanabilir olması için sistemdeki insan altyapısının sağlam oluşturulması gerek. düzgün işleyen, nitelikli kişilerin çıktığı bir eğitim sistemine sahip olduktan sonra da eğitimin karma olup olmamasına bakılmayacak zaten.

tabii tüm bunlar için kültürel devrim cart curt gerek. bu devrimi yapacak unsur da tüm eğitimciler. öyle "ama aile de çocuğunu hiç eğitmemiş ki" demekle olmuyor. 6 yaşında çocuğu teslim alan bir sistem pekala tuvaleti nasıl kullanması gerektiğini öğretir. çünkü aynı sistem bunu bilmeyen ana babalara da öğretmekle yükümlü. fakat ana babalardan daha da kötü örnek olan hatırı sayılır bir kitle var eğitim sisteminde(az önce dediğim sistemden çıkarılması gerekli kişiler). eğitim işi emek, özveri işi. bu işi yapacak kişiler hem nitelikli hem de bu erdemlere sahip olmalı.


şu ülkenin bu halinde bir çözüm yok. çocuğu eğitecek kadronun sıkı bir eğitimden geçirilmesi gerek önce. ancak eğitimciler özveri gösterirse bir şeyler düzelir. o da olmuyor, çünkü balık baştan kokar. bundan dolayı da hevesli eğitimcilerin motivasyonu kırılıyor.

insanları herhangi bir şeyden ne kadar çok alıkoyarsanız o bir şeyi çok daha fazla merak ederler.

diyelim bir ailenin bir kız bir de erkek çocuğu olsun. yaşları arasındaki fark da 1-2. okula başlayana kadar bunlar ister istemez aynı evde yaşayacaklar aynı masada yemek yiyecekler vs. büyürken aileleri küçük yaşta cinsiyet ayrımını bu çocuklara aşılayacak ve okula başladıklarında bu tavan yapacak. her iki cinsin de karşı cinse olan merakı artacak. biraz uçuk olacak belki ama böyle bi durum bana kalırsa ensest ilişki sayısını artırabilir bile. daha bir sürü şey söyleyebilirim ama; en basit cinsiyet ayrımcılığı dahi bana iğrenç geliyor. bu şekilde araya duvar örmek sadece kötü sonuçlar doğuracaktır.

eğitim sistemindeki sıkıntı bu değil. bu bazı beyinlerdeki örümcek ağı başka bir şey değil. şu ülkede seks, cinsellik, kadın-erkek konuları üzerine kafa yorulduğu kadar başka bir şeye kafa yorulmamasına üzülüyorum. küçücük saf çocuklar bu sapık beyinler yüzünden sapıklaşıyor.

bana kalırsa olması gereken, tüm toplum olarak küçük yaşta çocuklara cinsel konularda doğru cevapları vermek. hiçbir şeyi gizlememek. kilit cümle de başta dediğim gibi, "insan merak ettiği, alıkonulduğu şeyin üzerine gider." bu konulardaki merakını girerip, gizemli bir şey olmadığını küçük yaşta benimsetmek gerek.

karma olmayan eğitimde erkek ergenler birbirini s.ker, çok korktuğunuz eşcinsellik tavan yapar benden söylemesi. kızlar da birbirini yalar durur.

her dönemin bir gelişim ödevi var. her dönemin çevreyle etkileşimden de doğan getirileri var. senin sebeplerine yönelik yazacak olursam;
# gönül ilişkilerinin ergenlik çağında okul dahilinde olmayıp akademik başarıyı yükseltmesi..
gönül ilişkileri dediğimiz şey toplumsal bir gerçek. şöyle açıklamaya çalışayım; ergenlikte beden artık oturuyor, cinsiyet farkları iyice oturup işlev kazanıyor. öğretmensiniz benden daha iyi bilirsiniz ki şu an eğitim sistemimiz ilerlemecilik akımını göz önüne alıyor. yani okul sadece öğretim yapılan yer değil 'hayatın ta kendisi' olmalı. yani okul bizim kişisel, sosyal gelişimimizi de sağlamalı. artık yetişkinleşen gençlerimiz için bunu kız-erkek diye ayırmak yerine bilinçlendirmek daha makul ve olması gereken bir çözüm benim nezdimde.

# erken cinselliğin, çocuk hamileliklerinin -belki 10-15 sene sonranın sonunu, şimdinin ingilteresi...- önüne geçilmesi, bilhassa kız çocuklarının psikolojik ve fiziksel şiddetten uzakta tutulması..
az önce dediğim gibi bunun çözümünü kızları erkekleri ayırmak yerine gayet etkili bir psikolojik danışma servisi kurarak, aileyi öğrenci ve tüm personelleri bilinçlendirerek yapmak çok daha mantıklı.

# öğretim yöntem ve tekniklerinin sadeleştirilip her anlamda tasarruf sağlanması (erkeklerin ve kızların öğreniminde yöntem farklılıklarının avantajları var..
?? ne gibi? gerçekten bunu pek anlamadım.

# okulların inşasında cins ayrımının gözetilip verim artışı sağlanması -erkeklere futbol sahası, kızlara jimnastik tesisi en basit örnek..
kız futbol takımı, erkek voleybol takımı vs.. yani erkek futbol oynar saha yapalım, kız voleybol oynar onu yapalım demektense tek okulda iki imkanı da sağlayıp talebe göre takımlar oluşturmak yine aynı şeye denk geliyor.

çok şaşırdım böyle bir haberin olmasına. bana mantıklı gelen hiçbir tarafı yok. eğer yanlış anlayıp yanlış açıklama yaptığım bir taraf varsa söyleyin başka bir açıklamayla düzeltmeye çalışayım kendimi.

lisede 1 sene boyunca malum topluluğun sadece kızlara eğitim veren okulunda okumuş, o sıralarda aynı zamanda jimnastikten çok top koşturmayı seven bir hatun kişisi olarak, özellikle son cümlende sağlam cinsiyetçilik yapmışsınız, bunu belirteyim.

karma olmayan eğitim sistemiyle kendince çocukları uzak tuttuğun her sorun, okul dışında ve ileriki dönemlerde daha büyük bir sorun olarak karşına çıkmayacak mı? çıkacak. o 1 senelik acı tecrübemde, ergen aklımla oradaki kızlarda gözlemlediğim o kadar çok sağlıksız hareket vardı ki (özellikle erkeklerle ve erkeklere karşı bakış açılarıyla, haklarındaki bilgileriyle ilgili).

çocukları nasıl bir dünyaya hazırlıyorsunuz ki siz eğitimci olarak da, kız çocuklarını her sıkıntıdan uzak tutmaya çalışıyorsunuz? yapay, sağlıksız bir ortamla mı hayata hazırlanacak o kadar çocuk? olası sorunlarla karşılaştığında eğitimci olarak sizin yol göstermeniz ve çocuğun bundan ders çıkarması daha doğru değil mi? bakın eğitimci diyorum, umarım kendinizi eğitimci olarak görüyorsunuzdur. çünkü, örneğin, yalnızca 'fen öğreticiyseniz', kızlarla erkekleri ayırıp olası sorunların ortadan kalkması kafa rahatlığı olarak elbette işinize gelir. üzgünüm ama bende durumun yarattığı tek izlenim bu.

sevgili sitedaşlar,

duyuruyu açarken açık fikirli olmaya çalıştığımı dilim döndüğünce belirtmeye çalıştım. yani elbette düşüncelerimi değiştirebilirim.

mesele de çok afedersiniz "erkek kız birbirini z.ker" değil kesinlikle. aslında akademik başarı bazlı düşünüyorum. elbette sosyal gelişim de çok önemli.

akademikplatform.net

mesela yukarıdaki link bu konuda düşünce inşa etmede etkili olabiliyor.

ya da şu alıntı:

"ingiliz the times'da yayınlanan habere göre, kız ve erkek okullarının başarı oranı, karma eğitim yapan okullara göre daha yüksek.

karşılaştırma, ingiltere'de liseyi tamamlama sınavı olan a level ve gcse sonuçlarına bakarak yapılmış. a level, bizim üniversite sınavına tekabül ediyor denebilir, çünkü öğrenciler bu sınavda aldıkları puanla üniversitelere başvuruyor.

bu listeye göre ilk üçe giren okulların hepsi özel! st. paul's girls school'un birinci, perse school for girls'ün ikinci olması, özel kız okullarının fark attığının da kanıtı. genel olarak kızların başarısı göze çarpıyor: ilk 50'ye giren liseden, 27'si kız, 14'ü erkek okulu. sadece yedi tanesi karma eğitim yapıyor!"

@uzunuzunilgi: hocam kızların dil, erkeklerin formal ve doğa bilimleri konusunda ileride olması yöntemleri değiştiriyor elbette.

ya da erkeklerin hareketli, dinamik öğretim yöntemlerine, kızların dilsel, imgesel yöntemlere yönlendirilmesi örneği.

ben reşit olmayan ergenerin kendi aralarında gönüllerince cinsel maceralar yaşayabilmesi taraftarıyım. ve önerini saçma buluyorum. sağlıksız bir toplum ve cinselliğini keşfedememiş bireyler üretecek bu öneriyi maksatlı buluyorum.
(not: evet aynı şeyi benim bacım-kızım yapsa da iyi olur, çok da güzel olur tamam mı?)

Olmaz

Karma egitim rules <3

@ya ben lan neyse, ingiltere'nin eğitim kapsamı, sistemi, strateji, yol, yöntem, program, müfredat vs. ve toplum, kültür, şartlar.. gibi türkiye'yle tam anlamıyla aynı olsa ve aynı kalitede olsa haklısın derim. ama türkiye'nin şu yarım yamalak eğitim sistemini daima oradan buradan parça parça alıp uyarlamaya çalışıp becerememesi beni çileden çıkarıyor. tepkim sana değil.) demek istediğim şu tam olarak ingiltere'deki o başarının sebebi sadece cinsiyet ayrımı mı? cinsiyet rollerinin yüklediği anlam bile etkiliyor eğitimi. bu türkiye'de de bu sonucu doğurabilecek mi? bence bu soru düşünülmeli ilk olarak.

YÜZ YILIN PEDAGOJİK YANLIŞI KARMA EĞİTİM SORGULANIYOR
dan sonrasını okumadım. "yanlışı" diye net bir hüküm giydirilmiş bir konu sorgulanıyor olamaz. yazının manipüle edici olduğundan okumadığım halde adım gibi de eminim. bu şekilde başlık kullanılmış bir yazı manipülasyondan başka bir şey olamaz.

uzunuzunilgi'nin dediğine katılıyorum

@ya ben lan neyse, açıkçası verdiğin linkteki ingiltere verileri doğru olabilir fakat bunlar tek taraflı bakış açısıyla hükümetin "makbul insan" yetiştirme projesini destekelemek için yazılan yazılar

ekleme: yazıyı yazan Ali Erkan Kavaklı'nın özgeçmişi bu konuda ne kadar yetkin olmadığını açıklıyor

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nden 1976 yılında mezun oldu.
Dergi ve gazetelerde yazıları yayınlandı, romanları tefrika edildi.
Yeni akit Gazetesinde köşe yazarı.
Başarı ve motivasyon Konferansları ile dikkat çekti.

tr.wikipedia.org

Karma egitim olmasa daha iyi olur evet. Ama karma egitimin anlami erkeklerle kizlarin birbirinden tamamen soyutlanmasi zannediyor bazilari, oyle degil iste. Egitim karma olmasin diyorum ben sadece.

okul insanı hayata hazırlayan, çeşitli bilgilerle donatan bir yer ve bu bilgiler sadece kitaplardakiler değil. hayatı karma yaşadığımıza göre karma olmayan bir eğitim sistemiyle insanları karma olan hayata hazırlamak en kibar deyişle saçma.

ayrıca gmzo+1 sporları ya da hernangi bir etkinliği cinsiyetler özeline indirmek cinsiyetçiliktir. hatta bence karma olmayan eğitim direkt siz eşit değilsiniz ayrılın deyip cinsiyetçiliğin en büyüğünü yapmaktır. dünya bunu aşmaya çalışırken karma eğitimden vazgeçersek bence direkt okulları kapatalım çünkü bir yere gitttiğimiz yok.

Karma eğitime karşı olanlar Aziz Nesin'in "Böyle Gelmiş Böyle Gitmez" serisini okusun. Orada Aziz Nesin'in askeri okulda yaşadıkları ve gördüklerine dair bölümler var. Orayı kuyun sonra yine karşı olursunuz.

10 yılını, yatılı olarak, sadece erkeklerin bulunduğu okullarda "harcamış" biri olarak, tekli eğitimin kişinin bireysel gelişimini, iletişim becerilerini olumsuz etkilediğini kendimden ve çevremdeki örneklerden biliyorum.

Sadece kız ya da erkek okulları, ihtisas gerektiren, meslek eğitimi veren okullar için bir zorunluluk olabilir ki günümüzde istisnalar hariç sadece erkek ya da kadınların icra ettiği meslek kalmadı.

Bu tür bir zorunluluk halinde bile kız ve erkek okulları sosyal faaliyetler için, kardeş okul gibi projelerle tiyatro, dans, müzik kulüpleri gibi ortak çalışmalarla bir araya getirilmeli, toplumun sadece tek cinsten oluşmadığını, farklılıklara saygı duymayı, bir arada yaşamayı öğrenmeliler.

Toplum sadece kadın ya da erkeklerden oluşmuyor ve tekli eğitimle izole edilen bireyler uzun eğitim öğretim yılları boyunca aynı yerde sayıp sonra takvim yaşı yirmibeş, iletişim becerisi onbeş yaş seviyesinde topluma karışıyor.

Eğitimci gözüyle sadece teknik olarak değerlendiriyor olabilirsiniz. Sadece kızlar ya da erkeklerden oluşan bir okulda eğitimcilere müfredat dışında daha az yük düşüyor olabilir.

Öğretmenlik yaptığım iki yıl boyunca, derslerine girdiğim imam-hatip lisesinde gözlemlemiştim, ders anlatmak diğer liselerin karma sınıflarına ders anlatmaktan çok daha kolaydı. Aynısını dershanede öğretmenlik yapıp bir dönem sadece Polis Koleji öğrencilerinin derslerine giren kızkardeşimden de duydum. Bu, konunun geneli için bir bakış açısı değil tabii ki ama işin mutfağından size öyle geliyor olabilir :)

yıllarca şu kafa aşılsın diye uğraşıldı, işin mutfağında olduğunu söyleyen biri için sonuç vehamet verici. eğitimi ayırdık diyelim, sokakta da mı haremlik-selamlık şeklinde gezecek bu çocuklar? hiç mi karşı cins görmeyecekler, hiç mi birinden etkilenmeyecekler? bir arada olduklarında hiç değilse karşı cinse nasıl davranmaları gerektiğini öğreniyorlar.

ayrıca sadece akademik başarı mıdır önemli olan? peki ya sosyal başarı, duygusal başarı? ha ama doğru, haremlik-selamlık olarak devam edecekleri için hayata, bunlara gerek yok.

böyle öğretmenler olmaz olsun işte.

"cinslerin karşı cinse olan ilgisinden dolayı yaşanan sevgili çatışmalarının, ergen triplerinin sonlanması, erken cinselliğin, çocuk hamileliklerinin -belki 10-15 sene sonranın sonunu, şimdinin ingilteresi...- önüne geçilmesi,"

amiyane tabirle; güzel kardeşim sen işine bak.
güzel tabirle;
sen öğreteceğini öğret, gerisi ile ailesi ilgilensin.

oturduğum maallede, ortaokuldaki bi qız hamile kaldı. Az kalsın ABD başkan yardımcısı olacak olan Sarah aplamın qızı da, lisedeyken doğurdu. Çünkü anası kürtajın şiddetli aleyhdarı.

peki soruyu şöyle soralım: o qızlar karma okulda okumuyor olsalardı, hamile kalmiycaklar mıydı? okulda mı seviştiler?

diğer bi hikâye benim başımdan geçti. sene kaybedip, sınıfta âşık olduğum qızdan geri kalmamak için, büt'e asıldım ve en yüksek puanı alarak geçtim.

not: soruya cevap verenler, lütfen tezi çürütmeye çalışın. tezi ortaya süren kişiye saldırmayın.
barika-i hakikat, müsademe-i efkârdan doğar.
meali: gerçeğin kristal gibi berrak bir şekilde ortaya çıkması, düşüncelerin çarpışmasıyla olur.

Çocukların sosyal yaşamlarını baltalamak psiko-sosyal gelişim açısından nasıl bir avantaj sağlayacak, anlamadım ben.

"Sevgili çatışmaları bitsin", "ergen tripleri sonlansın" gibi gerekçeler gayriciddi kaçmıyor mu biraz? "Ergen tribi" dediğiniz şey karma eğitimin değil insan doğasının sonucu bir kere. Ayrıca kızlarla erkekleri ayırınca bu gibi şeylerin ortadan kalkacağını nerden çıkarıyorsunuz ki? Mesela kız-erkek ayrılınca çocukların eşcinsel eğilimler geliştirip yine sevgili çatışması yaşamayacaklarının bir garantisi var mı? Yok. Çocuğun okul dışı hayatında bir sevgili edinip sevgili çatışması yaşamayacağının bir garantisi var mı? Yok. Eee? Niye kaldırdık o zaman karma eğitimi?

Aşk-meşk ilişkilerinin çocukların derslerine negatif etkisi olduğuna dair bilimsel bir veri var mı ayrıca? Belki çok sağlıklı bir aşk hayatı olacak ve sevilmenin getirdiği iç huzur ve özgüven ile derslerinde daha başarılı olacak o çocuk? Nerden biliyorsunuz başarısız olacağını? Varsayımlarla olmaz bu işler.

Çocuk hamilelikleri karma eğitimden ziyade okulda ve aile içersinde yeterli ya da doğru cinsellik eğitimi verilmemesiyle ilgili. Çocuklara bu konuların ciddiyetini anlatırsanız, anlarlar. Anlatamıyorsanız, anlatmanın daha iyi bir yolunu arar bulursunuz. Faturayı çocuklara kesmezsiniz.

Okul inşasında paradan tasarruf edeceğim diye de çocukların sosyal hayatıyla oyuncak gibi oynanmaz.

Sadece kızlara ya da erkeklere eğitim veren özel okullar falan olabilir. Çocuğunu öyle okutmak isteyen parasını verir, öyle okutur. Ama devlet okullarında bu sulara girilmesi bence saçmalığın daniskasıdır, altında bir keramet aramaya da gerek yoktur. Bir öğretmene yakıştıramadım ben saydıklarınızı.

@ya ben lan neyse, ilk olarak 'nasıl öğretmensin!' diyenlerden daha açık görüşlüsün ki benim argümanlarımı çürütün diyebiliyorsun, en azından yaftalanacağını bile bile yazma cesaretini de göstermişsin. farklı görüşlere saygılıyız arkadaşlar değil mi? kendi fikrini savunabiliyorsan savun, bu daha doğru şu şu sebeplerden dolayı' diyorsan tamam. ama lütfen yaftalamayın ya vallahi bak.

neyse kızlarla erkeklerin öyle bir farklılığı olduğunu ben de düşünüyorum. hatta bu konuda bir yerde bir şey de yazmıştım. ama eğitim öğretim sisteminde bir değişiklik olacaksa bunu kızlarla erkekleri ayıracağımıza başka bir yeniliğe giderek tolere edebiliriz. beyin fırtınası yapsak bile bir sürü fikir çıkar eğitimcier arasında. ama daha uygun, daha faydalı bir çözüm mutlaka vardır bu konuda da uygulansa. diyorum ya eğitim sistemi için kimse dört dörtlük çaba harcamıyor. bir yapılsa adam akıllı şeyler eminim çıkar, var zeki insanlarımız.

Hocam bahsettiğiniz eğitimin %80'i ergenliğe denk geliyor. Kişiye bağlı da değil, otomatik olarak kişiler karşı cinsle ilgilenmeye başlıyor. Ama bu demek değil ki bunları birbirinden ayırırsak kafaları sağa sola gitmez. Tam tersi uzaklaştıkça bir haller oluyor.

Ayrıntıya girmeyeceğim, benim hayattaki gözlemim bir şeyi insandan ne kadar uzaklaştırırsanız o şeye ilgi o kadar artıyor. Sadece karşı cins değil her şeyde böyle. Erkek ve kadın sayısının çok yüksek olduğu bir ortamda insanlar bu durumu zihninde normalleştiriyor bir nebze. Kırk takla atmaya meyilli olmuyorlar.

Bir diğer şey de, okul sadece hesap makinesi gibi kafa üretmek için değil ki. Görmemiş adamı yarın karma bir ortamda işe sokunca ne yapacağını bilemez. Lisemden hatırlıyorum erkek lisesinden bir eleman geldi, çocuk öyle bocalamıştı ki okulun garip çocuğu oldu adı.

Sözün özü, karma iyidir. İnsanların birbirini cins değil insan, yani normal olarak görmesini sağlar bence.

sorularınızın cok basit cevabi var.

erkek ve kadın davranıslarının genellenebilirligine dair herhangi bir başarili calisma yok. yani erkekler söyle, kadinlar böyle diye başlayacaginiz her cümle yanlis olur.

karma olmayacaksa egitim, kiz ve erkek ayrilacaksa, escinsel ögrencileri nereye koyacaksiniz, yoksa sizin tahayyülünüzde escinselligin başlamasinin bir yaşi mi var?

hiç kız erkek ayrı okulda görev yaptınız mı hocam?

zamanında erkek anadolu teknik lisesinde iki yıl ücretli öğretmenlik yapmış (ayrıca öğretmenlik mezunuyum ama mesleğimi yapmıyorum) biri olarak şöyle söyleyebilirim bu milletin kız erkek ayrı öğretime değil öncelikle düzgün bir eğitim sistemine ihtiyacı var. sistem kökten değişmedikçe hiç bir şey düzelmez. koca okulda hiç kız yoktu ama öğrencilerin hali içler acısıydı aynı zamanda öğretmenlerinde. kız meslekte görev yapan arkadaşlarım da aynı şeyi söylüyordu. önce tabandan sorunları çözmek lazım ondan sonra bu dediğiniz şeylere sıra gelir.

Kız ve erkekleri ayırarak elinize ne geçecek? Haremlik-selamlık mı yapacaksınız? Şu ankinden 1000 kat psikolojkisi bozuk insanlar mı istiyorsunuz? Karşı cinsi hiç tanımayan, duygusal ve sosyal gelişimi yetersiz bireylerle ve daha sayamayacağım binlerce dezavantajı varken, Karma eğitimin hiçbir dezavantajını göremiyorum. Editte saydığınız hiçbir maddenin bu konuyla alakası yok.
Edit: Üstte arkadaşlar söylenmesi gerekenleri söylemişler zaten.

atmaca.ged+1

çünkü insanın doğasına aykırı.
eğitim dışında sosyal hayatımızda zaten doğaldışı bir dayatma;standartize edilmiş bir hayat yaşıyoruz.
benim çocuğum her cinse her yaşta olması gereken yakınlıkta olmalı. ama yakınlıkta olmalı uzaklıkta değil.

ingiltereden örnek vermişsin de çok komik.. o başarı yüzdesine giren öğrenciler 16sında sevgilileriyle "yasal olarak" sevişebiliyorlar öyle bir dünya geldiğinde belki sadece okullarda birbirlerinden ayrı kalmaları anlaşılabilir.

gerçekten samimiysen belki kastettiğin şey şu tip bir şey olabilir; www.egitimpedia.com
ama ne yazıkki böyle bir dünya da mümkün değil.

son olarak kız çocuklarının/kadınların/annelerimizin şiddet görmemesi için erkek ve kadının her yaş ve ortamda birbirine yakın olması gerekir ki hayatı paylaştığımızı hatırlayalım.

Yukarda bazı İngiliz okullarıyla ilgili verilen birtakım istatistikler var. Yeni gördüm. Bu gibi bilgilere de daha geniş bir perspektiften yaklaşılması gerektiği kanaatindeyim.

Ne diyor çalışma? "X sınavında ilk 50'ye giren öğrencilerin çoğu özel kız ya da erkek okullarından çıkma"... Peki bu başarılarının ne kadarı kızlarla erkekleri ayırmalarından kaynaklanıyormuş, o konuda bir bilgi var mı? Belki adamlar ticari kaygılarla başarılı öğrencileri bulup bir şekilde bünyelerine katıyorlar. Belki teknik imkanları sıralamadaki diğer okullara göre çok daha geniş. Belki öğretmenleri çok daha kaliteli... Bunları biliyor muyuz? Yok. Bunları ölçme gibi bir şansımız var mı? Yok. Dolayısıyla adam ölçebildiği kadarını yazıyor oraya. O da ne? "Okullardan kaçı karma, kaçı değil". Halbuki o arada gözardı edilen o kadar çok parametre var ki... Bunları yok sayıp o çocukların başarısını salt kız-erkek ayrımına bağlamak büyük hata.

şimdinin ingiltere'si demişsin de..

slkdjfdsl şimdinin ingilteresi fersah fersah önümüzde bizim? keşke olabilsek öyle.

şimdinin norveçi ya da finlandiyasinda karma eğitim mi var mesela yaşam standartlari vs bu kadar üstün?

Senin mavi broadway'in var. diyorsun ki bunu kırmızıya boyasam ferrari italia olur mu?

askerlikle ilişiği yoktur yazıyor galiba.

e-devlet sakıncası yoktur yazıyor.
zaten o belge yeterli senin için.

efsanedir, grand theft auto efsane işte. nasıl her oyun kendi efsanesini yarattı, gta da öyle, o zamanlar zaten piyasa böyle değildi, altın değerindeydi.

gta 3 tek cdydi?

çıktığında olay oldu tabii ki. level incelemesinin olduğu sayı var bende. 6 sayfa dolu inceleme, tam çözüm, tüyolar vs.

biz baya olay yapmıştık valla. ilk kez bir oyun için pc almıştık falan.

mafia cikmisti o zaman. cocugu koyduydu. hala ilk 3 dedir bana gore.

melancholia +463562

benim için tek efsane vardır ama, Quake 2.

quake 2 + 1, yani quake 3.

yok lan quake 2 baskaydi.

Trenli olan mıydı, trene biniyorsun filan çok gzüeldi eğer oysa. Tramvayın sürücünü öldürünce tramvay duruyordu ve dolaşıp geri gelince o tramvay hala orda durmuş oluyordu. yhani stacke atıyordu demek ki, çünkü normalde hafızada tutmazlar bu tür şeyleri.

O zamanlar için efsane niteliğinde bir oyundu. Çünkü 3d ne demek öğrendik.

Kraldı.

benim oyunlarla aram yoktur. dota2 oynuyodum onu da lag yüzünden oynayamıyorum artık. işte tır sürerim, menajerlik oynarım falan oyunla alakam bu kadardır.

ama gta3 yüzünden hastanelik olmuştum. yaş 10-11 falan olsa gerek, küçüğüm bayağı. 15-16 saat aralıksız oynamıştım. günlerce böyle devam edince gözüm görmemeye, başım ağrımaya başladı. doktora gitmiştik ama bi şey çıkmadı, oyunu azaltınca düzelmişti.

başından kalkamadığım, 1 saat içinde sıkılmadığım, insanlıktan çıkmışçasına oynadığım tek oyundu. dün ne yediğimi hatırlamam ama gta 3'ten çoğu sahneyi hala çok net bir şekilde hatırlıyorum. o yokuş aşşaaa inen sokaklardaki siyah mafya arabaları falan ne güzeldi. banshee vardı benzin istasyonunun orda mı ne. hey gidi.

bi de çocuk aklıyla ben pek idrak edemiyodum. beni o dönemde şiddete de yöneltmişti yalan değil. sakin bi çocuk olduğum için oyunda da olsa beyzbol sopasıyla adam dövebilmekten müthiş keyif alıyodum. atmosferi falan karanlık geliyodu bana. belki sadece bilgisayarın parlaklık ayarındandır bilmiyorum sjhfsjk.

velhasıl benim için efsane bi şeydi. o dönem başka oyunlar da oynamıştım ama aklımda kalan gta3, fifa ve dune 2000 var sadece.

Bence gta iv hariç tüm gta lar zamanının efsanesi oldu. Gta iv çok sıkıcı gelmişti bana, grafikleri de 2009'a göre vaov! filan değildi.

süperdi tabi. gta 2'den 3'e geçiş arasında çok fark var. 2 boyuttan 3'e geçildi sonuçta :) çok oynanıyordu o dönem her yerde.

Zamanla olur o pat diye olmaz.

bir kısmı hala öyle, yani ilk okuldaki mantıkla yürüyor. görüyorsun beğeniyorsun, dışarı çıkıyorsun (göz boyama aşaması) sonrası hanım kişinin değerlendirmesine kalıyor.

Diğeri de (ki tercih ettiğim) arkadaş gibiyken sevgiliye dönmesi, tabii ayrılırkende düzgün ayrılacan.

hee ya. bi defasında kızın biriyle hamburger yiyoduk arkadaşça, iki üç gün sonra elbisesinin fermuarını çekmesine yardım ederken buldum kendimi. ben sonra evlendim de bununla hatta.

zamanla bir şeyler hissedilmeye başlanır. o kadın erkek için o erkek de kadın için diğerlerinden bir adım ötededir, fark edilir. sonra o adım adım sevgililiğe geçer zaten. espri olsun tarih konsun diye bir teklif belki sunulur, sunulmayabilir de.)
hani hiçbir şey yokken sevgilim olur musun sorusuyla sevgililik yok çevremde. en fazla şu olur; kızla erkek o amaçla tanışır arkadaş aracılığıyla vs. ama o bile tak diye olmaz zamana yayılır.

Keske dedigin gibi bir takim normlara bagli olsaydi bu durum. İnan tum insanlik daha rahat ederdi.

Bıçak kadar keskin ilişkiler genelde sekse dayalı oluyor. Benim gözlemlediğim böyle. İnsanı o kadar zorlayan tek şey seks dürtüsü. Eğer normal bir ilişki nasıl olur diyorsan işte o zamanla. Sevmeler aşık olmalar nazlar falan. Zamanın getirdiği yükler-mutluluklar-üzüntüler aşık ediyor zaten. Yogsa burular heb sekis.

kafanı daha da karıştırmak gibi olacak ama belirgin biçimde başlamadığında, bir bakmışsın sevgili olmamamışsın, olmayacakmışsın aslında durumu da olabiliyor.

Pat diye de oluyor, zamanla da oluyor. Pat diye olunca, "Ben bu ihtimali düşünmemiştim ama olur, iki güne yetişirim ben sana" şeklinde oluyor biraz. İki mıncıklaşınca bakmışsın bir şeyler hissediyorsun.

Zamanla olunca da teklifli meklifli olmuyor, genelde en güzeli bu. Bir noktadan sonra konuşmaya gerek kalmadan ikiniz de aslında ne olduğunuzu biliyorsunuz.

alkislarlayasiyorum.com

sizdeki etkilerini de merak ediyorum ben.

çok uzun süre direndim her ikisine de. dedim ki, farmakolocik bağımlılık gelişmesin. kafeinman, teinman olmiyim. gerçek kafeinman gördüm ben çünkü. klinik araştırmada, üzerinde ilaç deniycektik. kaave içmesi yasak tabii. bizi dövecek kadar saldırganlaştı, korkunç bir başağrısı olduğunu tarif etti ve çalışmayı yarıda bıraktı, gitti kaavesini içti.

iki sene önce, qanqanın annesi, 'hadi birer çay daa içelim!' diye burnuma dayaya dayaya alıştırdı beni de. sabah çay içmeyince afyonu patlamayan insannar olur ya, onnardan biri değilim diye çok mutluydum hep. şindi benim de afyonum patlamıyo sabahları. mutlaka o yeşil çay içilecek. 1 tane sabah, 1 tane öğlen. misal şu anda burda saat sabahın 10'u, çay içmedim, uyurgezer gibiyim. o mutluluğumu sona erdirdi o apla. eskiden bööle miydi? sabah kalkar su içer ve ayılırdım.

gel gör ki, yeşil çayın müthiş faydaları var. kaavenin de öyle. kaavede hâlâ decaf'e devam. haftada iki üç bardak. keyif için, kokusu için sırf.

Am-man diyim hocam, nikotinman ve toksikoman olmayın da, kafeinman, teinman olmanın çok da bi zararı yok. hayat kalitesini düşürüyo sadece. içmezsen gendine gelemiyon, etrafını kırıyon, gafan basmıyo.

ekleme: Lim5, hay aazına sağlık qız! nası unuttum demir emilimini? kansız bırakıyo seni.

Evet öyle olacak, bugün bir yarın beş sonra yirmi diye gidecek. Şu an günde iki üç fincan çay ve yarım litreye yakın kahve içiyorum. Zamanla tolerans gelişecek, bir de bol bol su içmek lazım. Vücuttan su kaybettirir. Kansızlık da yapabilir demir emilimini azalttığı için. Abartmamak lazım. Benim abarttığıma bakmayın.

Edit: Böyle yazınca hiç faydası yok gibi olmuş, tabi var. Icinde bir sürü faydalı bileşik var. Söylemeyi unutmuşum bunlar bir yere kadar uyarıcı bir yerden sonra tam tersi uyutucu etki yaparlar. 5 bardak çok iyi oluyor 15 bardak iceyim üstün insan olayım şeklinde işlemiyor.

Edit: Sağ olasın compadrito! Beni de annemler başlattılar çaya, ben ne güzel kahve insanıydım. Babam tam bir caykolik olduğundan onlarla takila takila sonunda böyle oldum.

Demir eksikliği varsa içmemek lazım. Emilimini engelliyor. Yemekten 1-2 saat önce sonra içmemek lazım.

kafein alışkanlığı ilk zamanlar belirgin faydalar sağlar. daha sonra ise 3 su bardağı çay içmeden kendine gelemeyen tersi pis bir karakter haline gelirsiniz. olumlu etklileri de azalır. bir zaman sonra yine uykunuz gelir, yine yorulursunuz aynı çayı kahveyi içtiğiniz halde. geçen sene dağ başında bir şantiyedeydik, kömürde çay tek zevkimizdi şantiyecek. sonra suyunu çıkardık. günümün sadece 2 saatini çay faslına harcar oldum. bugün günde 1,5 l kadar çay içiyorum. öğlene doğru halen daha 3 kupa çay içmemişsem avucumda sigara söndürüp direkleri yumruklayasım geliyor. dandik çayların boyalarına falan da müptelayım. o çayların içine başka boklar da karıştırıyorlar. ama onlar da güzel. 2 haftadır su içtiğimi hatırlamıyorum.

Hassasiyetin zamanla düşecek, normal o. Haftasonları sıfırlayıp yükseltebilirsin.

Olacak. Mesela kahve benim artık uykumu açmıyor. Sınav dönemlerinde uyumamak için kkahve yapıp, kahveyi içip uyuyorum.

ben çaykoliğim, günde iki demlik çay içerim yaklaşık 7/8 yaşından beri (babam sağolsun) netekim çay içmeden kendime gelemezdim, şimdi kesmiyor. zevk için ok, ama bokunu çıkartmamaya bak, gerçekden ihtiyacın olduğunda yada keyif için iç.

günde en az 9 10 bardak çay içerim. hem de yeşil falan gibi değil direkt siyah hatta kaçak diye nitelenirilen seylan çayı. bir ara yetti artık keseyim şunu dedim. olmadı meğer bağımlısı olmuşum. yemekten sonra çay içmeden imkanı yok bir şey yapamıyorum. midem bulanıyor, başım ağrıyor, ağırlığı hiç atamıyorum, sinir falan bilem oluyor hani. sonra tekrar vazgeçtim bırakayım demekten falan.
mesela iki bardak çay içip uykum kaçtı demem ben. alışmış galiba vücut işte. sende de böyle olur abartırsan. ama her çay içen bu raddeye de gelmiyor.
not: bir çaykolik öhm.

1. Tahliline gore degisir
2. Acil bir durumunuz olmamasindan dolayi aslinda yapilir mi'yi gectim, yapilmamasi lazim. Sordugunuz kisiye gore degisir ama. Cok ters bir cevap da alabilirsiniz (yuzlerce acil hastanin arasi kesmekeste boyle bir sey istediginizi varsayarsak), olur diyen de olabilir.

Ayrica isyerinden izin alip veya almayip poliklinikten bu isi halledip o gun icin rapor isteyebilirsiniz, ki yapilmasi gereken de budur aslinda. Ama isyerinizin bu konudaki tutumu nedir bilemiyorum.

Ozel hastaneyse yaparlar bence. Devlet hastanesi ise o kadar acil vakanin icinde sallamaz gibime geliyor.
ben özelde gece 10 da gidip o gun icin rapor bile yazdirmistim yoktan yere. Yeter ki parasini ver bi de usturupluca iste.

özel hastane aciline git sıra yoksa doktora muayene olmak istiyorum diye belirt, eğer acil bekleyen hasta yoksa yaparlar, normal hizmet almış muamelesi yaparlar ona göre ücret ödersin.

Ozelde yaparlar. Devlet kenarda olmeni bekliyor.

Bildigim kadariyla hastanenin kullandigi sistem (probell vs) ile alakali bu durum. Oraya erisim de hastanenin icindeki agdan kullanici adi ve sifre ile oluyor. Dolayisiyla o is olmaz gibime geldi. Ama ozel olarak sormak istediginiz tahlili sorup uzmani burda varsa cevap alabilirsiniz.

Sen tetkikleri soylersen yardimci olmaya calisiriz. Yani sonucta istenilen tetkikin bolumle alakasi olmasi gerek tabi bu hastanenin otomasyon programina tanimlamasi ile alakali her hastanede degisebilir. Urolog hba1c isteyemez mesela ama kardiyoloji ve dahiliye isteyebilir gibi.

jilet de işini görebilir

sıfır gibi yapmıyor ama oldukça başarılı.

Oldukça başarılı ama zaman içinde çok kullanıldıkça eritiyor kumaşı, yünü. Bir vakitten sonra elek gibi bir kazakla kalakalma durumu olabiliyor.

parlama da yapablir.

ben eşimin hırkalarına yapıyorum yeni almış gibi oluyor. ama bir süre sonra tekrar yapmak gerekiyor.

soruya cevap veren arkadşalar marka tavsiyeleri de verebilir mi?

marka a101

markasını hatırlamıyorum bişeyin yanında promosyon gelmişti. eve gidince bakayım. pahalı bir şey değildi ama 10-20tl gibi bir fiyatı vardı.

aa, neyini beğenmedin. a101'de satılıyor.

olabilir-di. demek ki yeterli/gerekli şartlar oluşmamış. "neden olmamış" sorusu doğru bir soru değil. daha ziyade "olabilir mi?" sorusunu sormak lazım.

birkaç gün önce #47102990 numaralı entry'de görmüştüm bak adam hesaplayıp şunu bulmuş:

"dünyanın evrende kapladığı alan, bir bakterinin dünyada kapladığı alandan kabaca 600 katrilyon kez daha küçüktür."

sadece güneş sistemindeki 3-5 gezegeni inceleyip kesin bir kanıya varmak sırf bu yüzden bile mümkün değil.

Diğer gezegenlerde hayat olup olmadığını bilmiyoruz, misal Andromeda Galaksisi'ndeki bir gezegende, gezegendeki şartlara uyumlu canlılar yaşıyor olabilir. Bilemiyoruz. Gidip göremeyeceğimiz, herhangi bir makine gönderip öğrenemeyeceğiz kadar uzaktalar. Mars'ta şu an hayat varmış gibi gözükmüyor ama geçmişte olup olmadığını da bilmiyoruz, zira insanlı seyahat mümkün olmadığı için gerekli araştırmalar yapılamıyor. Robotlar bir yere kadar veri gönderebiliyor o kadar. Geçmişte oranın şartlarına uygun bir hayat vardı belki de, bilemiyoruz. Ayrıca canlılık illa insan formunda olacak diye bir şey yok; bakteri bile varsa, orada hayat var demektir. Umarım bir gün hepsi keşfedilir.

abi co2 inert bi gaz. onu solumak ne işe yarar ki?
solunumun olayı elektron verici element (o2, s) ve nihai alıcı (karbon) arasındaki basamaklardan maksimum atp'yi üretmek.
bizim solunum metodumuzda o sitokrom enzimleri silsilesinde daha fazla atp üretebilmemiz imkansız. (gibi, aslında flor işin içine girerse verim maksimuma çıkabilir ama tabii floru metabolizmaya katmak mesele) (kaynak: umitkaradeli.blogcu.com)
kaynak akademik değil idare et.

her ortamda canlılık oluşmalı gibi bir önkoşul kainata bir rol biçmek ama bunlara hiç gerek yok. evrenin bir projeksiyonu yok muhtemelen.

Olup olmadığını bilmiyoruz. Şu an dünyada yaşamın en temel maddesi su ve dünyadaki su esasen dünya dışından gelmiş bir yapıtaşı.
www.youtube.com

Bu bakımdan, dünya dışı bir yerlerde yaşam olması bence çok mümkün.

hayat için gereken en önemli şart kendini kopyalayan bir molekülün varolması. böyle moleküllerin varlığını devam ettirmesi ve çoğalması belli şartlarla mümkün. soğuk gezegenlerde bunu yapacak kadar enerji bulunmaz. ha önceden ortaya çıkmış hayat oralarda evrimleşebilir ama köken o gezegenin o hali olmaz.
ikinci olarak hayatın temelindeki maddede belii bazı kimyasal özelliklerin olması gerekir. bunları karşılayan maddeler de karbon ve silisyum. ancak silisyumun karbondaki gibi kararlı bir aminoasit oluşturması için gereken sıcaklıklar o aminoasitin varolması için çok yüksek ve devamlı olarak dışarıdan desteklenmesi gereken düzeylerde. bunu sağlayan tek madde de karbon.
bu arada bitkiler zaten karbondioksitle yaşıyor.

bitkiler de oksijenle yaşıyor. beslenmeleri ototrof sadece.

Var. (Bkz: tasavvuf)

Bilirsiniz, (bkz: muhyiddin ibni arabi), bu alimin kitabinda (bkz: futuhati mekkiyye)... Yalniz agir tasavvufi kitaptir.

inscancıl koşuldan kastınız ne? Mars'ta doğru dürüst atmosfer yok, su sıvı halde değil. kendisini günesin radyasyonundan koruyacak bir manyeti alanı yok.

bizim bildiğimiz yaşam için öncelikle suyun sıvı halde bulunması gerekiyor, diğer gerekler için (bkz: goldilocks bölgesi)
jupiter'in uydusu europa gibi goldilocks bölgesinde bulunmayan ama istisnai durumundan dolayı suyun sıvı halde bulunma ihtimali bulunan yerler de var.
NASA gelecekte buraya bir sonda gönderebilir mesela.

her şeyin temeli enerji, yani enerji üretebilen canlılar yaşayabiliyor, belki evrenin bir köşesinde nükleer enerji ile yaşayan canlılar olabilir, kim bilir, ki aborjinlerin bazı zamanlar sadece güneş ışığı ile beslendiklerini bir yerde okumuştum.

kime göre neye göre hayat? sadece dünya üzerindeki hayatla sınırlandırırsanız en azından güneş sistemimizde hayat olmaması kadar doğal bir şey yok. ideal sıcaklık, güzel korunaklı bir atmosfer, zamanında çarpmış bir kuyruklu yıldızın bıraktığı organik parçalar...

organik: karbon içeren şeklinde basitçe bahsedebiliriz

evolution diye bi film vardı, silikon bazlı canlılar dünyayı sarıyolardı ve kepek şampuanı ile onları püskürtüyodu insanoğlu :)

doktorların kendi arasında mahremiyet olayı yok diye biliyorum. ama ayıp etmiş, insanlığına tükürüüüm onun. başka doktor seç kendine.

O sekilde konusmasi etik degil ama pek bir yaptirim uygulatabileceginizi sanmiyorum

yaptırımı olmaz ama isterseniz şikayet edin tabii.

Yaptigi hoş değil ama illa ki hak ihlali değil. Utandirmamaliydi. Krem vermeye geldiğinde muhabbete daldiysa uyaracaksiniz. Girmeyin ben muayene oluyorum diyeceksiniz, kapıdan diğer hastalar da açıp açıp bakıyorlar. Hikaye veya muayene sırasında başkası oradaysa gitmesini isteyeceksiniz. Sonradan gelmişse ikinci fikir veya konsültasyon için çağırdım/paylaştım der ve işin içinden çıkar. Karşıdaki tedaviyle alakasız biri sayılmaz. Paylaşımı gerçekten fikir amaçlı ya da ilginç vaka paylaşımı için de olabilir.

Sözleşmenizi okuyun ama genelde sözleşme bitiminden bir ay öncesine kadar evden ayrılacağınıza dair yazılı bildiride bulunmalısınız, eğer sözleşmede bu sözleşme kiracı ayrılacağını bildirmezse otomatik olarak yenilendi varsayılır gibi bir madde varsa da sıkıntı çıkabilir, sözleşmenizi inceleyin bir bence, aksi takdirde dediğim gibiyse kötü şeyler olabilir :P

adam kenarda o uçan 210 milyar haricinde kuruş para bırakmamış mı sence?
hiç sanmıyorum abi, herkes kazıklanabilir ama ancak gerçek enayiler bütün parasını tek bir işe yatırıp kaybeder (biri kirada, biri kendi oturduğu evi var bu arada enayi ise bunları iyi düzmüş o kafayla) o adamda daha en az bir kazıklanmalık daha para vardır.

karadayi olayi cok fena patladi. ninja arkadasin olayi bilmedigi asikar.
arkadaslarina sor sorustur eve yeni kiraci bul derim.
kar yagmadan once bulabilirsen ne ala.

mazur görün 6 aydır tc sınırları dışındayım. dünyayla tek bağlantım ekşi duyuru.
şimdi..
karadayı faciası çernobil+kastelli ayarında bir şey anladığım kadarıyla. bütün potansiyel kiracıları öldürüp piyasadaki bütün parayı tokatladılar. doğru mu anlamışım? sanmam.
abi adam 210 milyar kaptırmış. daha da o kadar parası vardır.
zengin 600 liranın değil 10 liranın hesabını yapa yapa zengin oluyor zaten.
erzurum gibi yerde de tek eve 210bin para yatırmamıştır herhalde. muhtemelen iki daire parası gitti. yatırım denemiş elinde patlamış. üzücü. ama sen zannedersem çok daha ufak meblağlar yüzüden sıkıntıya düşebilirsin.
karar senin.

neyi kapmamak için?

antikor işte o. aşılı olduğun içindir. antijen yok çünkü.

değerler hepatit enfeksiyonunu göstermiyor gibi. tekrarlanmalı kesin sonuç için ama total antihbc yüksekliği hastalık anlamına gelmiyor.

madem öyle biraz teknik detay vereyim. antihbc yüksekliği aşılanmış olmayı göstermez, aşılı olsa antihbs'nin yüksek olması lazım. total antihbc, antihbc igM normal iken yüksekse antihbc igG yüksekliği anlamına gelir. bu da virüsle bir zamanda karşılaşılmış olabileceğini gösterir. sizin durumda bu da değil muhtemelen, zira virüsün varlığını hbsag'nin normal olması ekarte ediyor. dediğim gibi tekrarlanmalı ama, ben olsam endişelenmem.

ha bi de madem bu kadar tırsıyosunuz, aşılanın hocam. aile hekimleri yapar mı bilmem yapıyor olabilir bi sormak lazım, o olmazsa enfeksiyon hastalıkları yapar.

abi 9gag oyle bir site değil. orada "ineklere iyi davranın, ne olacağını bilemezsin" diyor. altta kalanlarda yorumlar. iyi yapmış falan filan.

abi dedim ya ingilizcem yok. ama bu cosplay, art ya da close enought li başlıklarda kullanıcıların kendileri ile ilgili paylaşım yaptığına çok şahit oldum. belki bunu yazan adam da kendisiydi diye şeetmiştim.

iki fotoğraf arasında sıkı çalışma ve en a 5 yıl fark var. 5 diyorum çünkü adamın yüzü de oturmuş kemikleri de. yoksa haplanıp 1 yılda da yapardı aynı ficudu sıfırdan..

fotoğaf pinterest kaynaklı. çağımızın kanserleri, 9gag, tumblr, pinterest ve diğer sikko siteler sebebiyle bu adamın gelişme grafiğini bulman imkansıza yakın.
ayrıca

tehlikeli buharlarda yüzüyorsun. yapma sakın.

sil camları düzgünce.

çok mantıklı.

bir şey yapmadan da ölür ki. yanılıyorsam hekim arkadaşlar düzeltsin de virüsler öyle açık havada sinek gibi uçup günlerce yaşamaz. sinek bile ölüyor yav. virüsü bulaştırma kapasitesi olan biri birkaç gün belki birkaç saat oraya girmezse virüs mirüs kalmaz, kendiliklerinden ölürler.

hiv, hepatit, influenza gibi viruslerin olup olmedigini nasil anliyorsun?

wowowow haram. olmaz. yasak. öldürür. öldürmese de ciğerleri mahveder.

yürü be, karpatların walter white'ı seni.

yapma öyle şeyler.

abi, bi pskiyatriste görünmelisin, eğer ciddiysen tabii. yani tanımadığın birini eve attın diye.. böyle çılgınlıklar.. yapma.

anaa ninca doğru diyo laaaa
hadi camları sildin, üstüne içecen mi çamaşır suyunu, kendini nası temizlicen? veyahutta kim attıysa artık?

insanoğlu çeşit çeşit.

olayın zeka ve sağlık boyutlarını atlayıp teknik olarak yaklaşırsak;
camların buğlanması için kaynatmanız gereken su miktarı ortalama bi küvet kadar olmalıdır. (tek oda için) Banyodaki küvete açık rezistans atarak işlemi hızlandırabilirsiniz!
Ek olarak camları buğlandıracak kadar olan çamaşır suyu buharı sizin televizyonunuz, telefonunuz, saatiniz vb eloktronik eşyalarınıza da temas edecektir. Böylelikle, bu yöntem evinizi yeni alacağınız aletlerle yepisyeni yapmanızı da garanti eder.

aynen devam.

bi defasında büyükçekmece içme suyu arıtmada klor sızıntısı olmuş da etrafta ağaç kalmamıştı. hepsinin yapraklar bildiğin yanmıştı.
klor metal olan ya da metal içeren her malzemenin de amına kor ayrıca.

tuz ruhu ile karıştır daha etkili olur

ta.şak geçen arkadaşların t.şakları patlasın.

oğlum biliyorum bahsettiğim miktarın 10 da 1 inin bile ebemin 7 sülalesini zikeceğini.

teorik konuşuyorum.

işe yarar mı yaramaz mı?

yaramaz. onun yerine bi morötesi ışık al. uvli. onu yak sen yokken. garanti çözüm.

valla kirli kalması daha iyi. manyaklaşmanın alemi yok.

yap. ölür.

Buharina gerek yok kendisi ile sildiginizde 10-30 dakika sonra hiv, hepatit gibi virusler etkisiz hale gelir.

cevaplara bakmadım. sazan avı mı bilmiyorum ama ciddi cevap vereyim. virüsler ölmez rna bölünmez. yani virüsler canlı değildir bu nedenle ölmezler de. canlı vücudunda değilken kristalize olurlar. bir hücreyle temas edince canlı forma geçerler. yani çamaşır suyu onları öldürmez ama camı dezenfekte etmen faydalı olabilir yani virüsleri oradan uzaklaştırmanda.

Yapma olmaz oyle şey eğer böyle bir şey olsaydı dünyada hivli insan kalmazdi :)))

mesela bazı thermofilik bakteriler var 70 100 Serçe sıcaklıkta çanlilik faaliyeti gösteriyor misal bazıbazıları da 0 in altına biyolojik aktivite gösteriyor. Bu bahsettiğin ve benzeri patojenler de üç planda aktiviteye devam eden syko bir hale sahip olabilir. veya endospor olusturmus bir bakteri ise yine emek boşa...

Kısaca boooosveeeer :))))

Virüsler hem canlı hem cansız varlıklar. Hücre dışında Cansiz hücre içinde canlı olarak davranirlar. Bir adet de olsa enzimleri ve bir tane yinetici molekülü var. Canlı diyorum.

Bu arada ben bakteri falan tek tek anlatmıştim bu b c virusleri için ve hiv için de yüzde yüz sterilite sağlamaz.

ben prionlara bile canlı diyorum ohooo virüs ne ki?

kaynatmana gerek yok 1/10 oranda agzi acik kovada odaya birak yeter. ve hepsini oldurmez

menus ninjasi boyut sıkıntısı yaşayan protein diyorum ben prion için. Atsan atılmaz satsan satilmaz.

Deep Impact olabilir mi?
en.wikipedia.org(spacecraft)

yoo ayıp falan olmaz. gayet normal.

olmaz

çıkma gerekçenizi gözden geçirin. çıkmanız gerekiyorsa,taşınacağinız ev hazirsa çıkın. ayıp olmasını istemiyorsaniz nezaketen zorunlu bir durumdan bahsederek/uydurarak makul bir süre önceden durumu bildirin. anlattığınız kadarıyla bu durumdan hoşlanmasa da anlayışlı biri olduğu için mecburen eyvallah diyecektir. düzenli ödeyen kiracı ve anlayışli ev sahibi bulmak zordur. o nedenle ticari ilişki karsılıklı anlayis ve karsilikli kazanc gerektirdiginden ikinizin memnun olacagı bir çözüm bulabilirsiniz.

1 ay önceden haber vermek makul bir süre, ayıp olmaz bence de. güzel bir dille söylersiniz çıkış sebebiniz neyse.. ama çıkacaksanız hemen karar verin ki haber vermeyi daha geciktirmeyin, o da zor durumda kalmasın çünkü kışın özellikle ısınma ciddi bir masraf.

yine erzurumda kalacaksan ve de 3-5 kuruş tasarruf ederim diye düşünüyorsan bence bu kış taşınma...
zira taşınma masrafları senin karını otomatikman götürüyor... ev sahibinden de memnunsan çıkma...

bilgi yetersiz. o kabuk tutmuş yara nerde ve neye maruz kaldı? nası bi yara bu? (bu soruma cevap gelirse yarın yazacam bişeyler. çıkıyorum şindi).

kabugun altindaki bolge ne kadar iyilesmis, ne kadar hep-b icerigine maruz kaldi (hep-b bulasiciligi yuksektir bu arada) bunlar da etken olabilir...

not: cok tirsiyorsa(aniz) immunoglobulin yaptirin. hemsire olan anama hepatit b'li igne batmisti, kanatma-camasir suyu solusyonu ile yikama ve immunoglobulin ile bulasmadan kurtarmisti.

evet

ingiltere'de bu fiyatlara araç bulmak mümkün. bizdeki gibi değil onların araba piyasası. hatta sözlükte konusu vardı az önce :D

www.ooyyo.co.uk

Evet pesin. 2000 model, VW, buyuk hacimli motor. Normal yani fiyat. Golf falan olsa 1500-2000 Euro'ya gidiyor gorece az yaktigi icin.

www.carzone.ie

nickimi yermisin'in cevabı üzerine bulduğum

(git: eksisozluk.com )

hayır

üst katlar daha çok sallanır ama olası çökmelerde ulaşılması daha kolaydır.

bina yıkılırsa en üstte kalanların yaşama şansı ve kurtarılma şansı daha yüksek diyorlar.

Altta kalanın canı çıksın lafı vardır bildin mi? Yanlardaki duvarlar çöktükçe kat tabanları hep üstüste yıkılıyor.

yaşama süren ve kurtarılma şansın daha yüksek

depremine bagli.

bina olduğu yerde yıkılırsa yani alttan direk hasar alırsa şanslısın evet. ama tam tersi olup bina komple yan tarafa göçerse bu sefer geçmiş olsun. her ikisi de olabilir. üst alt fark etmez, bina komple sağlam olmalı.

binanin durumu belirsizken boyle bir genelleme yapilamaz.

cesitli etkenlerle, ornegin yandaki baska bir binanin salinim sirasinda carpmasiyla, yahut yapisal sureksizliklerle, duzensizliklerle, bazi ozel hatalarla vb. ust katlarin alt katlardan daha cok hasar gordugu vakalar yasanmistir ulkemizdeki depremlerde.

yine de, ulkemize ozgu tipik hasarlarin dukkan mahallini teskil eden girislerdeki yumusak katlarda, bant pencereli zemin / bodrum vb yerlerde yogunlastigi ise yadsinamaz.
yani ust katlar guvenli diyemeyiz, ancak ozellikle giris katlarin ve merdivenlerin ciddi tehlike potansiyeli tasiyabilecegini soyleyebiliriz.

oluyor, evet.

Tabi ki oluyor resmiyeti. İkinizde de ıslak imzalı sureti olsun.

yeni taşındım. iş için geldim.. geçici ikametgah alır mısınız de.

öğrencilerini küçümsemesin, onlar gibi düşünebilsin. her yaptıklarına kızmasın. şakalaşabilir, esprileşebilir. arada dersi biraz bırakıp havadan sudan konuşsun, içten olsun. biz bunu okulda ki hocalarımızdan göremedik ne yazık ki. dersane hocaları çok makaracı oluyor ama.
bizim kpss kursunda çok tatlı bir tarih hocamız vardı, yersin böyle o kadar tatlı bir insandı. kızın birisine sevgilisi 5 yıldır evlenme teklif etmemiş, derse ara verdiğinde muhabbet açıldı. kıza taktikler verdi, eğer olmazsa da at suratına yüzüğü bu ne be dedi. çok samimi, içten bir kadındı :))

gerçek hayattan örnekler vererek bence en güzel ve eğlenceli olur.

şarkı fıkra falan konsantreyi bozabilir bence, gereksiz olur yani.

ama gerçek hayattan örnekler ve yapılan deneyler hem daha fazla ilgi çeker hem işi daha eğlenceli hale getirir hem de akılda kalmayı kolaylaştırır.

sınıfına göre değişir. lise için aşk, 1. sınıf için çiş kelimeleri ilgi çeker mesela :)

ilköğretim için, dersin yarısını az geçe ayağa kaldırıp bir iki fiziksel hareket yaptırmak çocukları derse geri topluyor. (kolları havaya kaldırıp iyice yükselip birden bırakmak gibi)

fıkra anlatılacaksa çocuklar anlatsın, şarkı söylenecekse çocuklar söylesin. derse dahil oldukça dersi severler. ait olduklarını hissederler, kendilerini tanırlar, güven kazanırlar...

yoklama için de şöyle bir tavsiyem var, çocuk ayağa kalksın, adını bilen arkadaşları parmak kaldırsın. sınıf arkadaşının adını bilmeyen çok çocuk oluyor. öğretmenin de adını bilmiyorlar, lise dahil hem de buna. onun için kendi adını da mutlaka söyle. iki isimli olanların hangi ismi kullanmak istediklerini sor, isimlerinin anlamlarını sor (şaşılacak şey, bunu çoğu biliyor)
Bir süre sonra çocukların farkındalık düzeylerinin arttmaya başladığını, konuşmaktan çekinenlerin anlatmaya başladığını göreceksin.

Suç olma ihtimali olsa neden bu kadar büyük ikinci el piyasası olsun? Soruda eksiklik var sanırım.

Ne demek istediğini cidden anlamadım. Suç falan değil.

abi adam suç işlemiştir telefonla ya da ülkeye kaçak sokmuştur falan...

Şüpheniz varsa bilgi teknolojilerini arayıp telefon üzerinde bir sıkıntı olup olmadığını sorarsınız.

yok ya o akıllarına gelmemiştir. denildiği gibi hayvani ikinci el piyasası var.

suç değil fakat üstünüze suç kalabilir. o yüzden telefon aldığınız yerlerden belge alın diyorlar... Çalıntı değilse problem olmuyor..

kaçak soktuysa kaydedilirken vergisini zaten ödüyorsun.
imei değişip klonlanabilen bir şey zaten. önceki sahibi her yerde aranan bir suçluysa belki gelip seni ziyaret ederler. o azılı kişi olmadığını görüp giderler.