çok klasik olacak ama hareket etmeden önce içinden en az beşe kadar saymak çoğu zaman yeterli oluyor, en azından ani sinir patlamalarını önlüyor

öfkelendiğim zamanlar birkaç saniye beklerim önce.(zaman en etkili ilaç aga) daha sonra dik oturup gözlerimi kapatır ve derin nefesler alırım(nefes egzersizleri). bir yerden sonra oksijenle kafa oluyorsun ve geçiyor öfke. bu sefer de o yaşadığın kafadan kurtulmaya çalışıyorsun ama. gerçi bu iyi bir şey çünkü kendini kontrol etmeyi öğreniyorsun.

tek başına halledemezsin. profesyonel destek şart.

hafif bi nefes alıp tamamen dışarı veriyorum. rahatlatıyo hemen.

derin nefes al ver gözlerini kapayıp. hatta böyle kaslarını kas, derin nefes al, sonra yavaş yavaş verirken kaslarını da gevşet. pozisyona göre artık hangi kaslarını kasabiliyorsan. yumruğunu sık mesela en olmadı. çok acil değilse ayak - baldır - uyluk - kegel - karın - yumruk - pazu diye çık yukarı doğru sırayla. bu bir psikolog önerisi.
ha ben edemiyorum. çılgın patlamalar yaşıyorum insanların içinde. sonumuz hayrola.

türkiye'de bekaret algısı değiştiği zaman (yani hiç bir zaman).

kadınsınız benim gözümde. ya da dişi.zira 7 yaşındaki kız çocuğuyla 35 yaşındaki kadını kapsayan bir sözcük. female karşılığı. ama bayan/bağyan değil. hanımsa bazı durumlarda gerekli. mesela bir grup arkadaşınızı selamlarken "selam kadınlar" denilmez. "selam erkekler/adamlar" denilemediği gibi. benzeri durumlar dışında her kullanımda kadın derim.

insanlar bilinç evrimini tamamlayınca. daha çok var.

küçük şeyleri dert etmemeyi öğrendiğinizde.

derbeder58 ne demek istediğini anlamadım

mallığıma verin, kız - kadın arasındaki o limit ne zaman değişiyor ? 18 olduğu an kadın mı deniyor, ne oluyor ? Bekaret algısından dolayı kız lafı dilimizde var diye biliyorum ben de. Bu teyze ile abla arasındaki farka benziyor.

Yabancılarda bu sorun yok, olayı he she diye çok rahat çözüyoruz ama Türkçe'de bsod durumuna geçiyoruz.

Bu arada hanım bildiğim hitap şeklidir, yani : ayşe hanım denir hitap edilirken, ayşe kadın değil.

Sınırları biri söylesin biz de uyalım

nedir bu takıntı anlat bi derdini panpa.

ben sana kız demişim,kadın demişim,bayan veya hanım demişim.nedir problem ?

sonra da küfretti oluyor arkadaş!

ayrıca,divit +54351354684635431351

edit üstüne edit: kız derken bekarete atıfta bulunduğumu(zu) neye dayanarak söylüyorsun?
gereksiz takıntılar bunlar.zamanında kadın diyenlere kaba denirdi bide...

gavurlardaki girl-woman farkını gözardı etmeyelim bu arada.

"Kadınlara sözde nezaket icabı 'bayan' denmesi hem kadın cinsine hakarettir hem de Türk dili kurallarına aykırıdır. Bayan bir cinsi ifade etmez, bir hitap kelimesidir. Kadınlara bayan denmesine karşıyız, çünkü kadına bayan demek erkek egemen toplumun kadınları toplumsal statülerine, yaş ve medeni durumlarına göre kategorilere ayırarak kadın bedeni üzerinde tahakküm kurma arzusundan ileri gelir." KADER Başkanı Aydın'ın bir açıklaması bu. "Kız" diye bir kullanım olmamalı aslında, "kız çocuğu" vardır. Eğer sen 18 yaşında birine "kız" dersen bekarete atıfta bulunuyor olursun. Gerçi 35 yaşına gelmiş evlenmemiş kadınlar özellikle kendilerini tanımlarken "kız" derler bu daha dehşet bir durumdur. Hanım ise, belli çizgileri olan bir tanım bence. Yani "hanım hanımcık"tan kalma çağrışımlar var belki de. "Ya da azcık hanım ol kızım", "hanım hanım otur" bla bla. Toplumun kalıbına sığmaya zorlayan bi tanımlama. Ki "hanım" da kadın cinsini tanımlayacak bir kelime değildir. Ya kendi soruma bu kadar uzun cevap vermek doğru olur mu bilemedim. Kısa tutmak için de uğraştım. umarım yanlış anlaşılacak birşey yamadım. bitti.

insanların çüküyle değil de beyninyle düşündükleri an kurtulacağız.

----spoylır----
-bu var ya kız değilmiş
---spoyşır----


bayan kelimesi de düşünülünce aşağılayıcı, bay'dan türetilmiş olması yeterli. ve kadınlarımız kabul ediyorlar buna şaşarım..

ha aklıma gelmişken 275 kadın milletvekili diye bir şey çıkardılar, ne kadar acı değil mi?

p a t r i o t aslında soruna cevap verdiğimi sanıyordum. "kız" dişi çocuk demektir. sen 18 yaşında birine yani çocuk olmayan birine kız dersen bu bekarete atıf olur. yada kelimenin anlamını bilmiyorsundur yanlış kullanıyorsundur. Öğrenirsin, kullanmazsın.

o şekilde bakarsak batıda da bekaret algısına dayalı bu sistem var. mesela miss , mrs ayrımı veya women girl ayrımı gibi. 18 yaş sınırı gibi bi kuralda koymazlar girl demek için. kimse kimsenin bakireliğine göre kadın demiyor bu ülkede. yaşı ilerlemişse kadın deniyor gençse kız deniyor. batıdan bi farkı yok bence. bayan kelimesinden neden bu kadar rahatsız olunduğunu da tam anlayamadım. genelde minibüsçüler kullandığı için yaygınlaşmış bi sinir var sanırım.her bayan kelimesi geçtiğinde bayğan geyiği yıllardır yapılır. halbuki baylar ve bayanlar dendiğinde rahatsızlık duyulmaz. beyefendi denmesi de benim için gayet kibardır. hanımefendi de öyle. kelimelere takılmak çok doğru değil kanımca. yani tek bir ifadeyle dişi dense çok mu memnun olacaksınız. bence çok daha itici.

ekleme: "Nerede bayan nerede kadın kullanacağım kafam karıştı?" diyorsanız. Rehberiniz şu olsun:

Erkek kullandığınız yerlerde kadın, bay kullandığınız yerlerde bayan deyin.

Birine hitap edecekseniz, beyefendi, hanımefendi deyin.

Ama cinsiyetten bahsederken bayan değil, kadın demek gerekir. Gramer olarak da, etimolojik olarak da, etik olarak da, siyaseten de doğrusu budur.

@durdenist: "kimse kimsenin bakireliğine göre kadın demiyor bu ülkede. yaşı ilerlemişse kadın deniyor gençse kız deniyor. batıdan bi farkı yok bence." nerde yaşıyosunuz siz? :) gerçeklerle alakası yok bu söylediklerinizin :)

dil değişiyor. eskiden karı da mesela normal kadın anlamında sıkça kullanılan bir sözcükmüş (yanılıyor muyum?) ama şu anda argo. eskiden günlük kullanımda normal karşılanan fakat günümüzde argo sayılan bi sürü sözcük var böyle.

bayan, tdk nın ilk kurulduğu yıllarda icat edilmiş bir kelime. biraz batıya özenmeciliğin ürünü bence. o zamanlar "hanım" ve "bey" biraz alaturka kalıyordu sanırım ve alternatif olarak "bayan" ve "bay" diye iki tabir icat ettiler. "bay" da direkt "bey"den esinlenerek yaratılmış bi sözcük.

ve şu an hiç de işler durdenist in söylediği gibi değil, "kız mısın kadın mı?" gibi bi soru var bi kere, kız olmak kadın olmak gayet de cinsel ilişkiye girmiş ve girmemiş olmak gibi iki durumu ifade ediyor yerine göre.

batıdaki mrs ve miss kısaltmaları ise eğer çoook büyük yanılgılar içinde diilsem evli ve bekar olmakla alakalı, kimse evlenmemiş birine kalkıp mrs demez. o ifadeler medeni durumu anlatıyor daha çok.

benim şahsen "bayan" kelimesine sinir olmamın sebebi şu ki, kadın sözcüğüyle alıp verilemeyecek hiçbir şey yok, bakire-bakire değil ayrımı dışında. ve eğer biri "kadın" demeye çekiniyor da, bu henüz 70 sene önce icat edilmiş zorlama sözcüğe yönelip "bayan" deme gereğini duyuyorsa, o insanın "kadın-kız" ayrımındaki bekaret olgusunu tanıdığını ve onayladığını düşünüyorum. ve bu durum beni kıl ediyor.

hanım sözcüğünde bu tür bir iticilik yok kanımca, kibarca bir seslenme sözüdür. hanım, bey, beyfendi, hanfendi, bu sözcükler biraz mesafe ve saygıyo yansıtır, ki gerekli gayet de.

"ne zaman bayan olmaktan kurtulucaz?" a cevap olarak sayfalarca kitap yazılır, ama özet olarak, kadınlığımızdan utanmayı önce bi kendimiz bırakınca diyebilirim.

bayana sinir olunmasının çok temel bir sebebi var. erkek sözcüğünün kolayca kullanıldığı yerde kadın denilememesi, sanki kadın olmak, kadın demek ayıpmış gibi davranılması. yoksa "hanımlar, beyler şimdi karışınızda..." , "selam hanımlar nasılsınız" "bayan brown bugün işe gelmemiş" türünden kullanımlara bir denilen yok. ama gayet de hanzoca bir biçimde "erkek olsun bayan olsun farketmez" "erkekler de bayanlar da bu hatayı yapıyor" türünden kullanımlar insanı çileden çıkarıyor. ulan kadın demenin nesi ayıp? nedir bu hanzoluk? erkek denilen yerde rahatça kadın sözcüğünü kullanmıyorsan hata sendedir, sinir olanda değil. bunu anlamak zor olmasa gerek sanırım.

sikayetci oldugunuz seyleri yapanlarla birlikte olmadıgınız/yapmayacak cocuklar yetistirdiginiz zaman,

vallahi şimdiye kadar gördüğüm en saçma feminist söylemi olabilir bu bayan-kadın muhabbeti. kadın erkek eşitsizliği üzerine yüz binlerce büyük sorun varken, bir sürü yanlış anlama varken bu ülkede, gidip sana kibarlık olsun diye bayan diyen birini "aa kadın diyeceksin, bayan olmaaz''2" modunda terslemek hangi zihniyetin ürünü çok merak ediyorum.

bayan-kadın arasındaki farkı da anlayamıyorum açıkçası, ne farkı var abi? kadın daha kaba bence. "KADIN" demek var "BAYAN" demek var.

"beyefendi otobüste "kadın yanı"na denk gelmişsiniz"
"hemen bu dosyaları o kadına iletelim (o bayana iletelim"

en basitinden iki cümle, hangisi daha kaba, hangisiyle hitap edilsin istersiniz bilmiyorum ama ben "kadın" kelimesini kaba buluyorum.

bütün cevapları okumadım ama:

türkiye'de "kadın" dediğim anda sanki küfretmişim gibi "ay terbiyesiz, ne kadını" diyen bir tane bile kadın kalmayana kadar bayan veya hanım demeye devam edeceğim. siz farkında değilsiniz belki ama sokakta yürüyen kadınların en az %95'i (bakın en az diyorum), "kadın" dediğiniz anda cırlar. siz %5'lik dilimde olabilirsiniz. çevreniz de bu şekilde düşünenlerden oluşuyor olabilir. ben erkek olarak laf yemeye, sarkıntılık etmişim gibi herkes içinde küçük düşürülmeye niyetli değilim. lütfen gidip vergi dairesinde şefe mesela memuru göstererek, o kadının da duyabileceği şekilde "şu kadın size gönderdi, imzalayacakmışsınız" diyin. bir deneyin. olay çıkmıyorsa gelin suratıma tükürün.

oğlan / erkek / adam ... sadece kadına yönelik değil bu.sinekten yağ çıkarmaya çalışma

@roket adam: kullandığınız sözcükler düşünce biçminizi, dolayısıyla yaşayışınızı, karakterinizi, hayatınızı direkt olarak etkiler, çünkü konuşarak düşünürsünüz. kullandığınız dil bu yüzden çok önemlidir ve bu yüzden böyle bi olayda "kelimelere takılmak çok saçma" yaklaşımı bilinç eksikliğine işaret ediyor. (www.eksisozluk.com

insanların "kadın" sözcüğünü kaba bulduklarından "bayan" demeye gayret ettiklerinin hepimiz farkındayız zaten, sorguladığımız şey bunun sebebi.
şu anda kulağınızı tırmalıyor, kabul. ama neden? biraz düşünüp de bunun arkasında, şu an belki etkisinin çok da bilincinde olmadığınız bakire ve bakire olmayanı işaret eden "kız-kadın" ayrımının olmadığını söyleyebilir misiniz?

kibritsuyu +50150451

ayrıca mori de doğru söylemiş. aynı şey erkekler için de geçerli. kadın kelimesindeki kadar sert olmasa da vergi daireisinde "şu adam size gönderdi" dersek olay çıkmıyorsa da "o adam" bozulur.

herif - karı (kaba)
adam - kadın (kaba değil ama kaba zannedilen)
bay/bey) - bayan/hanım (kibarca, suya sabuna dokunmadan)

"şu bey gönderdi, şu bayan/hanım gönderdi" derseniz başınız derde girmez.

gavurcada da aynıdır durum. sorry mister, sorry ma'am denir mesela. kibar olacaksanız man woman falan denmez. sadece bize özgü değil yani.

@kibritsuyu şu adam sizi gönderdi dediğinizde de söz konusu kişi sizin bu söyleyişinizden rahatsız olur. bu durumda hanım/bey dersiniz. veya birisine hitap ederken "heey, kadın baksana" demezsiniz. ama "erkeklerin aksine bayanların şöyle şöyle huyları var" dediğiniz anda hanzolaşıyorsunuz. kadını kullanmak sanki ayıpmış gibi. yoksa insanlara hitapta bey/hanım kullanılmasını kimse yadırgamıyor ve söz konusu etmiyor. mesele bay denilmeyen yerde bayan denilmesi. "bayanların bu konudaki bakış açısı farklı" diyenleri gördüm ama "bayların bu konudaki düşünüşü daha farklı" diyen birisini görmedim. bu kadın demekten utanmaktan kaynaklanıyor ve bir görgü eksikliği, pek çok durumda da hanzoluk göstergesi.

rahatsız olduğumuz, cinsiyetin kastedildiği durumlarda "erkek" rahatça kullanılırken "kadın" yerine alternatif üretilmesi. seslenme veya belli bir kişiden bahsetme esnasında "kadın" deyin demiyor kimse size.

yaa ne kadar güzel ne kadar şeker şeyler söylüyosunuz, erkeklerin bu tarafını çok seviyorum, o kadar yalın bakıyosunuz ki insan paranoyak hissediyor ahhahah
kadın kelimesi kimselerce hiiç öyle sapıkça bi anlamla kullanılmıyor da ben kendi kendime manyak manyak bok atıyorum diye düşünmeye başlamak üzereyim, ha ikna oldum ha olacam yani :)
hem size de adam demiyolar di mi ayıp olur diye. "adam olmak" diye böyle yüce bir deyim falan da yok mesela o da ayıp.

dünyalar toz pembeeee kafalar rahaaaaatt oooohh her şey tıkırında
biraz bize de verin :)

"kadınlarımız" aynı kafada gitmeye devam ederse hiçbir zaman. sorunu sadece toplumda ya da erkeklerde aramamak gerekiyor. bunu değiştirmek kadınların elinde, erkeklerin değil. topluma bok atmak çok kolay bir şey. topluma herkes bok atıyor zaten, toplumu bozan da topluma bok atıyor.

soruna cevap değil ama çok merak ettim, kadınlara yönelik onca şey varken sen bu iki kelimeye mi takıldın ?

ben ikna olamadım açıkçası, bence gereksiz kuruntu bu. şimdiye kadar

bakire=kız
bakire değil=kadın

anlamlarında ennn fazla bi sefer kullanmışımdır yani o da bilinçsiz.

bilmiyorum belki sosyal çevreyle de alakalı, belki bu arkadaşların çevresindeki erkekler kız-kadın ayrımı yapıyolardır bekaret üzerinden, bilemiyorum.

(bkz: ören bayan)

antihero iyi ki diğer takıldığım noktaları söylememişim. buna aldığım cevaplar tatmin etti beni. algıyı değiştirmeden hiç bişeyi değiştiremeyeceğimiz, yapılan herşeyin boşa gideceği ortada. birçokları halen bu kadar küçük birşeyi bile "sorun" olarak görmezken, kadınları aşağılamak için kullanılan bu kelimeye hala bu kadar sahip çıkarken diğer sorunları söylemenin ne anlamı var ki?

pisiklet pisiklet :)

yok ki pisiklet :)

hava çok ayarsız. yağmurluğunu çek üstüne.

tempolu yürüyüşten sonra koşma ihtiyacı hissedeceksin zaten, kaptır gitsin.

ben koştuğum zaman çabuk yoruluyorum, o yüzden 8-9 km yürüyorum 1.5 saatte filan. öyle de güzel oluyor.

sabahın erken saatlerinde(6-8) koşmanı öneririm.yağ pigmenleri gece uyku halindeyken kana karışıyor ve uyandıktan 2-3 saat sonra tekrardan hücrelere giriyor.yag pigmenleri kana karıştıgı zaman vucut tarafından atılması daha kolaydır

NOT:eğer tabi ki form tutma amacınız varsa

Yemeklerler en az 3 saat koşmayı dene. az buçuk çakan bi kondisyoner bulsan ala olur. yok bulamadım, önemli olan kondisyonuna uygun ritmi yakalaman gerekir... onun için ipodu neyle fullediğinm önemli, eminem lossin my self falan denk gelirse bir anda kanter içinde kalırsın bi daha tövbe edersin. bence ritmi ayarlayana kadar kulaklık zımbırdtısını "kafana takma", yavaş dan koşmaya başla, hızlı yürümekten 5km/saat, akabinde 7 km/saat akabinde biraz daha yükselt çıtayı 10 km/saat, sonra tekrar yavaşlamaya başla, yavaş temponu da mümün olduğu kadar uzat birden durma...
en önemli olay ritimdir. bunu da şöyle ayarla" hep esirgeyen ve bağışlayan rabbin adıyla başlarım", eğer cümleyi sdüzgün bir şekilde fazla soluklanmadan söyleyebiliyorsan hızı arttır. söyleyemiyorsan orada dur..

love actually
music and lyrics
notting hill
500 days of summer
just like heaven

aklıma ilk gelenler bunlar.

ısrarla

the notebook

www.eksiduyuru.com

garden state

stardust
wristcutters: a love story

across the universe
before sunrise
sweet november

when harry met sally
sleeplesin seattle
while you were sleeping

geçenlerde bir arkadaşın ensesinde renkli yusufçuk dövmesi gördüm güzeldi. Pembeli, mavili janjanlı renklerde...

su damlasıyla oluşan halkalar hoşuma gitmişti hep. ama güzel bir model bulamayınca yaptıramamıştım. işini bilen bir dövmeci yol gösterir size bu konuda.

şöyle boyundan kulak arkasına doğru giden 3 tane kedi patisi görmüştüm bir ara. beğenmedim ama arkadaşınızın zevkine uyabilir.

dovme onerisi diye bisey olmaz. bu o kisinin omru boyunca vucudunda tasiyacagi bisey, aksesuar takmak veya sac kestirmek gibi degil. vucudunda ne tasimak istedigine kendi karar vermeli, lutfen moda diye dovme yaptirmasin. illa bi anlam icermesi gerekmiyor ama yillar boyunca sikilmayacagi ustunde tasimaktan mutluluk duyacagi bisey olsun.

öncelikle devlet memuru olmak gerekiyor bildiğim kadarıyla.

resmi görevi ifa amacıyla yurtdışına çıkmak gerekiyor. daimi bir pasaport değil, iş bitince teslim edilir.

şurada bilgi var:
pasaport.kocaeli.pol.tr

Kurumunuzda bunu bilen birileri vardır çünkü kurumdan alacağınız belgeyle gidiyorsunuz almaya.

oleay, kolaymış, teşekkürler..

uygun dersen(fiyat bakımından) işin içine çin malı olanlar girer. güzel dersen yamaha rulaz.

ya yeni başlıcağım için çok pahalı birseye gerek duymuyorum profesyonel değilim sonuçta ama adam gibi de ses çıksın dandik olmasın yamahalar biraz pahalı :D

selmer iyimiş diye okudum şimdi bilgisi olan var mı?

J.Michael iyidir. en ucuz alet 200 lira falan. onlardan alıp da tiksinme yeni başlıyosan. bu dediğim iyi, fox iyi, selmer de bunlardan az pahalıydı. 400- 500 arası fiyatlar. musaitsen öyle bir şey al.

kesinlikle çin malı almamanı öneririm, özellikle helena miadan uzak dur. tünelin orada bir sürü dükkan var, oraları git bi dolaş bakalım. ismi bilinmeyen ama aslında yamaha kadar güzel ses çıkaran başka markalar da var. mesela benim flüdüm "king" markalı bir fransız flüdü. 5 yıldır sapasağlam duruyor. :)

wisemann

işlemleri internetten yapmadım ama sözlük'te şöyle bir şey okudum:

(bkz: #20781583)

internette benim de çıkmamış görünüyordu, telefonla aradım, kartınız hazır gelin alın dediler.

Orjinaldir.

www.eksiduyuru.com

nerden buldunuz olm bu kadar parayı :D kardeş misiniz :D

Konuyu incele...

ne kadar cok risk o kadar cok kazanc durumu soz konusu oluyor bu gibi durumlarda.

@janavarorion

ehemehe. komik. ama o arkadaş euro yazmış. bu lira. buldum demedim, soruyorum sadece. ayrıca kardeş değiliz. evet.

forex

-İşletme yeteneğin, çok çalışma arzun varsa kendine iş kur, güzel bir franchise yapabilirsin.

-Eğer çevren genişse iyice araştır, arsa al.

-Eğer garanti olsun diyorsan dükkan al. Bu paraya aldığın dükkandan aşağı yukarı 3 milyar kira alırsın.

bu arada sakın ev alma, vergisi çok.

150-200 ü ile ev alabilirsin kalan 300 içinde bi iş fikri veririm ama beleşe olmaz seni çakaaal. özelden mesaj at :D

enerjin varsa hayvancılık işine giricen gerisini düşünmüycen...

hayır üretim tarihiyle bir alakası yok. ama şuruptan dolayı tat farklılığı olabiliyor.kalibrasyonları hergün yenileniyor çünkü.

@straight gigolo +1 evet üretim yerine göre çok değişiyor tadı.

güneşin altında bekletilince tadı inanılmaz kötüleşiyor. bizim ülkede de hiç dikkat edilmiyor buna..

ben var diye biliyorum. eski tarihli cola yı içmeyip geri gönderen birinin yalancısıyım gerçi.

Son kullanma tarihine bir ay kala inanılmaz çirkinleşiyor tadı, henüz kullanma süresi var ama o koladan hayır bekleme.

Matematik öğretmenliği

bilişim teknolojileri öğretmenliği

ogretmenlik degil...

bencede öğretmenlk olmamlı.. tşkrler

Nikah memurluğu o zaman.

aldığın malzemelerle sote tarzı birşey yapabilirsin. malzemeleri pişme hızlarına göre sırasıyla koyman lazım. önce tavuklar, biraz pişince mantarlar ve havuçlar, sonra da k. biberleri pişir. biberler de yumuşamaya başlayınca tuzu, bir tatlı kaşığı köriyi,soya filizlerini ve tercihine göre 2-3 yemek kaşığı soya sosunu ekleyip en fazla 5 dk. daha biraz karıştırarak pişir(soya filizleri çok ölmesin). that's all.

soya sosunun kalorisi üzerinde yazıyodur, 2-3 posiyonun tamamını da sen yemeyeceksen çok da bir etkisi olmayacaktır tahminimce.

asıl çin usulü tavuk için tatlı-ekşi sos en ideali bence ama onu da herkeş sevmiyebiliyor.

afiyetle.

Bence hiç yeme onları, valla kalorisi çok mu bilmem ama GDO'lu olduğu kesin...

sorularınızın yanıtı değil ama yine de uyarmak istedim, soya östrojen hormonunu tetikler. yani erkekseniz çok kullanmanız halinde göğüsleriniz çıkabilir :)

usa da bir adam kadınlara ilgisini kaybettıgını ve uzun bi suredir ereksiyon olmadıgı sikayetiyle doktora gidiyor, sebep soya. boyle de bir zebze kendisi. erkeksen uzak durmak gerek.

konserveyse soya filizi yumusamis olabilir. kendisi cabuk pisen bir nesnedir ve cok pisince porsur, yemekte gorunmez olur. o nedenle yemegin altini kapatmaya yakin, son 5,10 dakika ekleyin.
soya sosunun bir kismini tavuklar piserken, birazini da altini kapatmaya yakin koyuyorum. miktari damak tadina kalmis ama tuzludur ona dikkat et. her markanin tuz orani degisiyor ama bol soyali seviyorsan kimi markalarda sadece tuz tadi geliyor.

rapidde 600 kb görüyorum.

rapid 850-900 arasi gayet stabil. arada 950 oldugu oluyor

bu rakamları nasıl görüyorsunuz yaa,
şu anda torrent açık 200 civarı, ortalaması da bu zaten.
nasıl oluyor da oluyor?

ben de en çok 350 gördüm de o yüzden sormak istedim. modemim eski acaba desteklemiyor mu şüphesi var, olabiler mi öyle bişey ?

jugador, aydınlat bizi benim de lokasyon antalya, ama adsl için sorunlu bir bölgedeyim sanırım.
pandora..., modem ile alakasının olacağını sanmıyorum da benim de modem çok eski bee :S

hani şu adsl2 destekli modemler var ya, onlardan değil misal benimki. bana sanki ondanmış gibi geliyor halen =/

ben kızılarık'tayım ilk abone olduğum zamanlar çok sorun yaşadım bağlantı konusunda, arıza bildirimimlerimde o günden beri söyledikleri şey benim ev sınır bölgedeymiş, onun için hat zayıfmış bıdı bıdı...
buna da şükür diyorum yine de.

%20-25.

minumum %25

bu tarz bie site ortalama 400-500 e falan yapılır... bunun 100-125 TL sini sana vermesi gayet normal

@jana

sahibinden.com tarzı bir siteyi 400-500'e yapan varsa orada bir yanlışlık vardır.

@uzunbinik

site yapmak eskide kaldı artık. sahibinden.com tarzı bir template 100-150$ a satılıyor. Param yok benim dersen de biraz araştırarak bedavasını (rapidshare) bulursun.

arayıp,bulup,indirip, host'a upload etmek toplamda 1-2 saatini alır. ufak tefek düzenlemeler,logo,renk,türkçeleştirme kısmı en fazla 1 gün.

dreamviewer ile kişiye teslim edersin bundan sonrası sizin işiniz dersin.
asıl para ondan sonra gelir. adamlar seni arar; "yaaa janavar biz bunun içinden çıkamadık,bir el atıver"... sende tabiki dersin. ayda 100-200 verdiğiniz sürece herşeyiyle ilgilenirim.

@jana hah işte yanlışlık vardır dediğim buydu zaten :)

« :) çok komik lan bide site yapıyorlar. enayiler nohoho. »

100 dolara 150 dolara daha ne kadar satıcaksınız bu siteleri. bu paralarla anca gofret çikolata alırsınız. yada direk gofrete çikolataya site yapan komşu çocukları yapsın siteleri.

o paralara yapılan 1 günlük işlerden hayır gelmez. bu işleri yapan arkadaşlara söylüyorum. işportada cd kitap satan korsanlardan farkınız yok. aklınızı kullanın yeteneğinizi geliştirin. belki gelecekte bu mecrada yeriniz olur. belki.

@fukka
senin dediğinin aksini söylemiyorum zaten... 100-150 dolara alınan yapılan siteler zaten yok olmaya hata vermeye mahkumdur. benim anlatmak istediğim; bu ücrete site yaptırıyorsan kat be kat fazlasını siteyi ayakta tutmak için her ay adama vermek zorunda kalırsın.
Şuan web tasarım sektörü eskiye oranla pek revaçta sayılmaz. 3-5 kuruşun hesabını yapan insanlar,siteyi oğluna,oğlunun arkadaşına yaptırıyor. isim için 20 lira,200 mb host için de 35 lira verdi mi tamam işte... ekranın yarısı kadar logo koyar, hakkımızda, ürünler, iletişim,anasayfa linklerini ekler al sana site der. az biraz flash ta biliyorsa kayan yazıdan banner yapar ohhhhh der adam yeter bana bu site artar bile...


@velhasilkelam

şuan piyasada 5 tane alt sayfası olan bir web sayfası için bu paradan fazla bir para isteyemiyorlar. işin içine forum girer,SEO girer,java,flash,asp, ıvır zıvır girer çekersin fiyat 2000 lira... eğer kurumsal çalışmıyorsanız alcağınız para 500 liradan fazla değildir sitenin içeriğine göre. maksimum çıklacak rakam 1000 lira olur...

"Hurdacıdan arabayı alıp sağını solunu yamamaktan farkı yok söylediğinin. "
bende bundan farklı birşey söylemedim zaten. o fiyata olup olabilecek site o kadar olur.
hatta diyorum ki o fiyata bana site yaptırıyorsanız her ay bana 200 lira verirsiniz sitenin düzenlenmei için. (evet biraz sahtekarlığa giriyor bu dediğim ama bir işin hakkı olan parayı vermeyrek sahtekarlığı yapan siteyi yaptıran oluyor)

her şeyin az çok bi yeri olsun ve aldığın şeyi işin bitince geri yerine koy. ilk kural bu bence :)

önemli olan toplamak değil, dağıtmamak.

(bkz: aldığını yerine koymak)

aldığın şeyi yerine koy

aldığın şeyi daha iyi bir yere koy

aldığın şeyi çöpe at

aldığın şeyi yerden almadıysan asla yere bırakma

aldığın şeyi yiyebiliyorsan ye bitir, artık bırakma

aldığın şeyi asla uygunsuz bir yere koyma.

odayı uyunacak bir yer olarak görmeye çalış.

odan kafanın içini yansıtır. topladıkça kafanın da toplandığını göreceksin. beni toplanmak konusunda en çok harekete geçiren hissiyat budur. insanların yanlış anlamalarına rağmen feng shui'nin esas anlamı da bu. etrafına bakıp nasıl bir insan olduğunu anlayabilirsin ve aynısı tersine de çalışır, nasıl bir insan olmak istiyorsan etrafını ona göre düzenlersin.

kimisi çok dağınık görünür, ama her eşyasının yerini bilir. dağınıklık değil önemli olan yani aslında. :) herşeyi düzene soktuğunu sanarak başka bir insan olmaya çalışma, olamazsın. mesela annenin gözüyle bakıp toplanmanı ona göre yaparsan orası senin odan değil, annenin odası olur :)

bi de bu konudaki çok klişe bir lafı söyliim arkadaşlar da bahsetmiş
everything has a place, everything in its place.

bir ekleme daha; görünüme göre değil kullanımına göre karar ver. çok müzik dinliyosundur, cdlerin hep ortalıktadır mesela. bir kutu koy, tepesi açık olsun böyle yayvan. onda topla mesela cdleri. yani kullanımın nasılsa bunu zorlaştırmayacak bir düzen bulursan, dağılmaz. makyaj malzemelerini kutulara tıkıştırırsan ikinci gün hepsi yine ortalığa dökülecek. genelde üstü açık sepet ve gözlü kutular kullan. bunları da çekmecene koy. çekmeceyi çekersin, farlar bir sepette, kremler bir sepette filan. çekmeceni kapatınca da dağınıklık kalmaz. ikea bu konuda çok iyi, fikirlerini çalabilirsin :)

böle kapaklı gözleri olan bir kitaplık edinmelisin ilk olarak. ıvırdı zıvırdı dvd ydi kapalı bölmelere koyarsın. makyaj malzemeleri için şu büyükçe cicili bicili kutulardan al. takılar için de böyle ayaklı kancaları olan askılar mevcut. kolyeleri bilezikleri falan asıyorsun hem birbirine karışmıyor. hepsinin kendine ait yeri olunca toplamak daha kolay oluyor.

bence den de benim gibi odana sığmıyosun.hep ondan oluyo böyle. aldığımı yerine koysam da olmuyo. illa ki dağılıyo.

*benim makyaj malzemelerim için geniş alçak bi çantam var. far, allık vs onun içinde duruyor. açtığım zaman çok deşelemeden neye ihtiyacım varsa görüp seçebiliyorum. kalem- rimel gibi uzun-ince şeyler için ise geniş bi kupam var. onlar da onun içinde duruyor. böylece bütün makyaj malzemeleri belli bi yerde gözümün önünde ama derli toplu duruyor.

* takılar için küpe yüzük vs. için şu nalbantlarda satılan çivi vida koymak için büssürü gözü olan küçük kutular var ya onlardan adım. sanırım şu takı malzemesi satan yerlerde de var o kutulardan. küpelerimi de renklerine göre yada abiye- spor taşlı- sallantılı vs gibi sınıflandırıp ona göre belli gözlere koydum. giydim kıyafete göre nası bi küpe takacağımı bildiğimden bütün küpeleri tek tek dökmüyorum., sadace o gözdekileri karıştırıyorum. kolyelerim için çok alçak ve çok geniş bir kutum var. bilezikler için de gene benzer bir başka kutu. büyük tokalar için başka bir kutu. küçük tokalar için başka bir kutu.
bu kutuları boy boy alırsan büyükten küçüğe doğru üst üste koyarsın hem dekoratif bir görüntü olur hem de fazla yer kaplamaz.

eğer çok fazla takın yoksa mantar panoya asabilirsin. böylece hepsi gözünün önünde durur sürekli.

* kıyafetlerimde aynı şekilde raflarda katlı duruyor. inceler- kalınlar- spor-abiye vs sınıf sınıf tasnif ederek katlı. yada renklerine göre katlayabilirsin. askılara asacaklarını da mümkün olduğu kadar her askıya bir tek şey as, böylece alttakini çıkarmak/görmek için önce üsttekini çıkarmak zorunda kalmazsın. askıda olanları da gömlekler yanyana, pantolonlar yanyana, etekler yanyana, elbiseler yan yana olacak şekilde as. böylece bi gömlek için büütün dolabı alt üst etmek zorunda kalmazsın.

*giyinmeden önce ne giyeceğine karar ver. ozmana tek tek deneyip çıkardığını yatağın üstüne atmazsın sabah aceleyle. ben akşamdan kara veriyorum ertesi gün ne giyeceğime, sabah dolabın kapısını açıp alıp giyiyorum.

*her şeyin belli bir yeri olsun. aradığın şeyi nerde bulacağını bilirsen fazla karıştırmazsın heryeri.

* ve en önemli kural aldığın şeyi işin bittiği anda yerine koy, sonraya bıraktığın anda kar topu, çığa dönüşür.

odaya her girdiğinde gözüne batan en az bir şeyi yerine koy, kaldır toparla. iki güne derli toplu bir odan olur. takılara birşe diyemiycem biz erkekler takı takmıyoruz.

pikap almaya niyetlenip kızlar ağasına bakmıştım. orda satılık uygun fiyata pikaplar var idi. almayı düşünmezsen o başka tabi.

çankayadaki bit pazarında sırf pikap satan yaşlı bir amca var. en son 45-50 liraya iş görecek güzel pikaplar satıyordu. ona başvurabilirsiniz. bit pazarında sağdan 3. sokağın sonundaydı sanırım. esnafa sorarsanız bilirler.

bunlar için fileler var onları kullanabilirsin, ama bir gün bu çoraplar başına iş açar, makina tıkanır kalırsın işte böyle :)
edit: makinenin ön tarafındaki tahliyesini aç oradan kontrol et, dikkat makina banyoda değilse başına iş açma.

makine banyoda değil, ama yaklaşık iki senedir çoraplar böyle kayboluyor. şimdiye kadar bokluk çıkması lazım değil miydi? yaklaşık 100 çift çorap kayboldu diyebilirim. bide hep yeni çoraplar kayboluyor :)

edit: bide bu filelerden nasıl temin edebilirim acaba ?

makinenin kazanından içeriye çorap kaçması zor sanki:)
başka çamaşırların arasına giriyordur.benim öyle olur genelde,haftalar sonra bulurum diğer teki...

aynı sorunu yaşayan birileri varmış:)
ben bulamadım çözümü ama üniversite başladığından bu yana kaybolmadı. yani makine değişti ortam değişti.

çamaşır arası falan nereye baktıysam yok. zaten artık giden çoraplardan vazgeçtim. yeni çorap alacam bari onlar gitmesin. kullan at gibi oluyor.

o zaman hoot'un dediği yöntem işe yarar.filenin cinsi önemli değil,limon filesi bile olur.olmadı bez torbalarda da yıkayabilirsin...
illa alacağım dersen bilimum büyük marketlerde bulunur file.

çengelli iğneyle birbirlerine sabitleyin?

aynısı bende de oluyor. kaybolanların paralel evrene geçtikleriyle ilgili söylentiler var. [ben diyenlerin yalancısıyım]

bilişim ve internet kulübü

karanfil çiğne, dişlerini fırçala, parfüm diye bir olay var yeni çıkmış. onu dene.

yahu yediklerin derinin kokusunu pek etkilemez diye biliyorum ben ama yanlış mı biliyorum muammada kaldım şimdi.

gerçi buna inanmıyorum ama ortada bir pastırma var

duş jeli işe yarıyor. hatun tayfası ciltleri parlak görünsün diye güzel kokulu kremler de kullanıyorlar, erkek adamı biraz bozar. cillop gibi parlayan bir ten nahoş durur :P

pastırma yeme.

teninin kokmasini saglayan sey derinin nefes almasi, yani terlemesidir. pastirma yedigin zaman falan diskiya karisan sey de baharattir. yani evet yediklerin derinin kokusunu, dolayli yoldan da olsa, etkiler. guzel kokutan var mi dersen, kokusu cok baskin olan bir yiyecek bulabilirsen olabilir. mesela cilek gibi kokmak isteyebilirsin ama cilekte inanilmaz dusuktur koku siddeti. 2 kilo yersen kokarsin belki...

hardal da yemeyin.

ananas.
meyve.

nane, reyhan işe yarayabilir.

tarçın ye bol bol

düzenli banyo ve isteğe bağlı parfüm tek çare. yoksa çiçek bahçesini de yutsan işe yaramaz.

sigara falan içme dedikleri gibi soğan pastırma vsden de uzak dur geri kalanını duş jeli deodorant ve parfüm üçlüsü halleder zaten

deotak işe yarıyordu sakim

urun.gittigidiyor.com

img708.imageshack.us

buysa eger, ikea'da 289 tl ye satilmaktaymis : ))

ama taksimde, akm nin karsisinda yolda poster satan adam 5 milyona aynisini satiyodu 5 ay once ben askere gitmeden once. simdi nedir ne degildir bilmem.


(bkz: behlül eyfeli)

poster olarak alip siz cerceve yaptirabilirsiniz,
veya direk poster olarak yapistirabilirsiniz,
ya da biraz pahaliya daha guzel gorunumlu kalin halini alabilirsiniz.

www.posteradam.com

heangi poster satan bi dayıya gitsen alırsın enteresan bisi degil ki baya bildigin klişe.

bi de nevresimi varmış bu dizinin. belki gerekir.

bit.ly

mecidiyeköyde profiloya giderken yayınan seyyar bi postercide gördüm aynını geçen gün.

evet seyyarcılarda da moda oldu haliyle.

taksim meydandaki vakıfbankın köşesindeki postercide.

ahahah fiyatlara cok guldum ya. 120'ye falan vardi gg'de.

kiz arkadasim 8 ay once aldi geldi bunu 7 milyona. bahceli'de bi muzik marketten almis.

en ucuzu posteradam, sipariş verdim bile!!!!!
tşk!

e ozman bi zahmet cevaba tıklayıver;)

www.posteral.com.tr adresinde de bulabilirsin..

taksim'de imam adnan sokağa gir, yaklaşık 50m sonra sağda (meydandan geldiiğin varsayıyorum) karaoke yazısını görceksin.ismini unuttuğum için böyle tarif ettim ama güzeldir

taksimde; klub karaoke (0212) 293 76 39
ortaköyde; mido karaoke (princess otel'in içinde) (0212) 327 18 03

ravenous'un dediği yer mymoon'du sanırsam.

Klub Karaoke harici demiştim yahu. şu ortaköyü deneyeyim bir de.
ilk tarif mymoon ise orası da aranmalı. ilk önce orayı daklub-karaoke sanmıştım ben.

sozluk gibi ne anlıyorsan ne amacla kullanıyorsan o.

takip ettiğin kişilere göre değişir ne anladığın. şahsen ben mesleğimle bile alakalı kullanıyorum kendisini. "twitir_pufnokta"yı takip et, tüm sorularına cevap var onda.

ve hatta: medyasyon.wordpress.com

yok valla dangozluk bir tek sende değil, bende de var ondan biraz. manasız geliyor nedense friendfeedmiş, twittermış...

vallaha lime diye yazdigin seyden kastin yesil limonsa, onu mahallenin manavina soyle hale gittiginde sana ucuza alsin.

maltepe carrefour'da görmüştüm. daha dün hem de... ayrıca ben balkonumda yetiştiriyorum fidanını, daha üç tane meyvesi var. gelecek sene büyüyeceğiz elbet.

2m 3m migroslarda bi de makrocenterlarda tanesi 4ytl+ fiyata bulabilirsin. daha ucuza bulursan bana da iletirsen sevinirim.

www.kangurum.com.tr kilosu 18tl imiş

nişantaşı makro'da kilosu 18 tl.

edit : büyük ihtimal margarita için arıyorsundur. sakın pahalıymış diye gidip sarı limonla yapma. hiç yapma daha iyi. aman.

beyoğlu balıkpazarında da var.

yalnız 70mm imax 3d sadece istinye park ta var.

yalnız istinye parkta değil ankara ankamall'de de bulunmaktadır.

kesinlikle imax 3d.

kesinlikle istinye park'ta izlemeyin. imax diye kalktık gittik, sinema 20 dk geç başladı altyazılar 3 boyutlu değildi 10 derece astigmat gibi bakıyorduk yazılara, altyazıları okumamaya çalıştım, üstüne üstlük verdikleri gözlükler leş gibiydı ve ıslaktı. fim çok güzeldi ama bütün film boyunca keşke başka bi yerde izleseydik demekten filmden tad alamadım.

zararlı değildir heralde çünkü onlar pişmiş çorbanın kurutulmasıyla yapılıyor. diğer paket çorbalar gibi yarı pişmiş değiller.

bu biraz nesquik mısır gevreğimidir nedir(hakkaten neydi yaw:S)sütsüzz yemek gibi bişeydir herhalde sanmamki zararlı olsun yinede sen suyla yap yaw nollur nolmaz :D

zararlı bildiğim kadarıyla.

onların zararlı olmasının sebebi monosodyum glutomat mı ne oyle bişey. tadı guzelleştirmek için koyuluyor çerçöpün içine. kısacası bence hazır corba hic bir şekilde tüketmeyin. reklam gibi olacak ama naturamax diye bişey var onun dışında.

naturamax mı? ilk defa duydum nerede satılır ki bu?

migroslarda var diye biliyorum naturamax.

Naturamax kıvamlı, bildiğiniz çorba. Toz değil yani.

Tüketin elbette ama abartmayın. MSG'den kaçış yok. Alerjik reaksiyonlar dışında kanıtlanan bir zararı da yok.

bozulmaması için bir sürü katkı maddesi koyuyorlar içine.

Css?

editör olarak dreamweaver cs4 mü kullansam?

dw çok yerinde bir seçim olur. photoshop ile beraber şahane işler çıkarabilirsiniz.

en kolayı milföy hamuruyla yapılan börek olur. içine de sucuk, kaşar, vb. koyabilirsin.

fırın tavuk yapabilirsiniz. Patatesleri elma dilimi gibi kesip fırında pişirebilirsiniz.
Çok güzel kabak tatlısı yapılır mesela.

(bkz: paşalimanı cafe)

kahvaltıyı kendisi sunan bir yer değil ama moda çay bahçesi, yakınlardaki süper pastanelerden kahvaltılık alan herkesin favori kahvaltı mekanıdır. tamamen de deniz manzaralı.

hisarda sade kahve... idealdir..

kaymakçı pando ya da diğer ismiyle bulgar'ın yeri.

çengelköy çınaraltı kahvesi de güzeldir. havanın güzel olduğu bir günü tutturmak lazım ama oraya gitmek için.

araba var ise uzunya. şahanedir.

Olur da sakal ile olur. Saç ile olmaz.

aynaya baktım ve olmaz diyorum.

bırakılan uzunluğu bağlı bence keçi sakalla birlikte çok güzel olur.

favori saçtır. sakala da favori diyorlar ama öyle değil. gerçek anlamıyla favori diyorsanız olmaz. sakalla olur evet.

olur gördüm, abimde de var çok da güzel..

En güzel kıvırcık saçla olur. Favori de kıvırcıksa ekstra güzel olur.

adamına göre değişir :P
yapın, fotonuzu koyun, öyle söyliyelim.

süper olur.

ben yaptım oluyor ama favorileri ve kulak cevresini kısa tutman lazım. diger turlu cok pespaye oluyor. kıvırcık olan kısım bu kısa bıraktıgın yerlere duscek fln.

size tavsiyem disk partitioning ile ilgili bir şeyler okumanız, yanlış bir şey yapmayın diye. eskiden (gençken) anlamazdım bu işlerden çok data kaybettim.

windows kısmına ayrılan 132Gbyte'ı os x'e uygun biçimde formatlarsanız oraya da os x ile veri yazabilirsiniz ancak sadece formatlamak bu iki farklı partition'un birleştirmez, sadece 2. partition'a da os x'in yazabilmesini sağlarsınız.
eğer isterseniz parted gibi bir yazılımla o 132Gbyte'ı os x partition'una ekleyebilirsiniz, ancak programı kullanırkan dikkat etmezseniz os x'in kullandığı partition'u tekrar formatlamanız ve oradaki data'yı kaybetmeniz olası. bu yüzden lütfen patitioning yaparken biraz teknik forumları okuyun, yanlış yapmayın.

windowsu hic kullanmiyorsaniz, direkt o partitioni silip mac icin bicimleyin. Disk Utility'de boyle bi secenek vardi galiba.

ntfs kısmına yazabilmek icin un oficial yazılımlar vardı. bızıklamak gerek biraz.

bir antalyalı olarak olimpos da en çok kaldığım ve sevdiğim yerin türkmen olduğunu söyleyebilirim , bir de şerif pansiyon var yanında o da iyidir ama türkmenin yemekleri ve temziliği daha iyi şerife göre.
bu yaz dalyana gitmeyi düşünüyorumn ve ben de nerede kalınır diye başlık açacaktım şimdi :)

oralara değil de amasra'ya gidin. kaleiçinde kalın, akşamları yürüyüş yapın, her daim serin ve ucuz.

(bkz: orange pansiyon/@la traviata)

bu entrymi okuyun bir.

walla ben kadir de kaldım, bir problem de yaşamadım. personel de kafaydı baya...

orange pansiyon candır. müzikleri güzel, yemekleri güzel.
türkmen çok daha büyük, daha kalabalık ve hareketli orange' a göre. o da olur.

ölüdeniz'e gidin bence.

teşekkürler cevaplar için. dalyan için bir öneri yok sanırım. sözlükte bir kaç yer tavsiye etmişler gerçi. bir kaçı :

www.beyazgul.info
www.myramotel.com

Bu duyuruyu yeni görmüş olmanın hüznü içindeyim :D umarım daha gitmemişsinizdir ama çıralıda kalınız olymposu geziniz. Ha yok illa olympos diyorsanız limon pansiyon (kadir'den sonra sağda) yukarıdaki tanıma uygundur.

piratebay da discography vardı. flac hem de.

kanat! nar ekşisinde marine edilmiş tam sarmısak! tabii ki pirzola, kekikli mekikli.

sucuk

sucuk aklima geldi ama bulabilir miyim bilmiorum ki
bu arada kekikli pirzola on numero

mantar

kebap
kusbasi
pilic sis
pastirma!!

pastirma pek guzel gorundu
mangalda guzel olur mu bilemedim
ama gene de denicem

ingilizler mısır koyuyor mangalın üstüne etlerin yanına falan, nerden geliyor misafirin bilmem ama aklında olsun.
Mutlaka sucuk yap..Çünkü sucuk geleneğinden çok sosis gelenekleri vardır..Acısız olmasına dikkat et..Ketchup, mayonez ve hardal gibi sosları sakın unutma...
avrupa' dan geliyorlarsa biber, çarliston ve soğan unutma ama, ekmeği de kızart üstünde coss diye bastır; bizim ekmeklerimiz farklı..
acıktım.

kanat kanat kanat... acılı böyle, soslu moslu.

sonra köz daha otururken patlıcan, kırmızı biber, yeşil biber, domates filan közle. etin yanında patlıcan salatası yaparsın, ölürler.

ve folyoya sarımsağı saracaksın, közün içinde bi yarım saat duracak. ondan sonra sarımsağın kafasını kesip alttan sıkıp içini boşaltacaksın.

canım çekti vallaa.

mısır da közlenebilir tabi.

mantar çok uzun sürer. kanat da zor pişer. bunları en evvelden koy.

abartmak istersen közde patates kömürün içine yatırcan bir de soğanı da aynı şekilde kömüre yatırıp sonra zeytinyağı pul biber vs ile servis etcen. yok daha da abartmak isterim dersen dalak, koç yumurtası (bildiğin taşak), kulak, dil gibi daha önce tatmamış oldukları iddialı sakatat pişirebilirsin. bunları bol tuzla servis etmelisin. ya beğenirler ya iğrenirler ortası yok.

photoshoptan ziyade bazi resimlerde lightroom veya makinenin kendi edit programiyla minik düzeltmeler yapilmasi iyidir. yani güzel bir kompozisyon bulup ufak ışık hataları yaparak kompozisyonu harcamak acı geliyor. şahsen her cektigim fotografi hem arw hem de jpeg olarak sakliyorum. uzerinde minik degisiklikler (Saturation, noise v.s.) yaptiklarimin orjinal halleri de kaliyor. ama photoshopla bokunu cikartmaya karsiyim evet. kanaatimce o zaman fotograf ceken degil fotograf editleyen oluyorsunuz.

elbetteki en iyi fotoğraf manipule edilmemiş olanıdır. ama günümüzde photoshop ve türevlerinin aşmış durumda kullanılması ile gerçek fotoğrafçılık teknikleri arka planda kaldı ne yazıkki. önüne geçilemeyeceği için bunu kabul etmek gerekiyor bir yerde(şayet ihtiyaç ise).
fotoğrafları da iki ayrı kategoride incelemek gerekiyor bu durumda; manipülasyon görmüş ve görmemiş olarak.

hiçbir fotoşap eseri usta bir fotoğrafçının müdahalesiz fotoğrafının yerini tutamaz illaki.

bence el değmemiş, işlenmemiş fotoğraf candır. ama işlenince çıkan süper sonuçlar da canandır. tepkili olmaya gerek yok. tarz meselesidir. dileyen analog çeker el bile değmez, dileyen fotoğraf daha karta bile düşmeden bin filtreden geçer ve enfessonuçlar verir... Ama sıkıyorsa fotoşopsuz gelinsin yani :]

bir, resim değil fotoğraf. (fotoğrafçılar çok kızıyor buna)
iki, dijital manipülasyon fotoğrafçılık içinde ayrı bir koldur zaten, kolaj falan yapıyorlar, kesip biçiyorlar. diğer taraftan sizin dediğiniz küçük düzenlemeler filmle çekilen fotoğraflarda da yapılıyor. karanlık odada bile ışık ayarlamaları gibi çeşitli düzenlemler teknik olarak mümkün ve profesyonel bütün fotoğrafçılar bunları yaparlar. dolayısıyla dijital müdahaleler de abartıya kaçmamak kaydıyla hoş karşılanmalıdır bence.
maksat seyir zevki veren ve mesajı olan bir fotoğraf yaratmaksa ve müdahaleler de buna yardımcı oluyorsa neden hor görelimki.

sanırım siz hdr tekniğinden bahsediyorsunuz, bana da çok yapay geliyor. fotoğraf değilde yağlı boya tabloya bakar gibi oluyorum

dijital fotoğrafçılıkta düzenleme yapmamak imkansız gibi artık. ama buna illa kötü yönden bakılmamalıi o da işin sanat kısmının bi parçası. ciddi güzel bir fotoğraf oluşturacak şekilde editlemek de zor bir iş sonuçta ve sanatçı sanatçılığını o aşamada da konuşturuyor.
"ayrıca resim değil o fotoğraftır" demek de yanlış. fotoğraf da bir resimdir. basitçe bakıldığı zaman fotoğraf çekmek, ışığı kullanarak, özel bir kağıt üzerine resim çizmektir.
(bkz: camera obscura)

1. djital geldi mertlik bozuldu düşüncesi saçmadır. dijital değil de film çekince fotoğrafa müdahale yapıl(a)mıyor mu sanki ? neredeyse 100 senedir yapılıyor nitekim. yani bu konu film/dijital ikiliğine falan dayandırılamaz.

2. fotoğraf çekmek eylemi kendi başına müdahaleci bir eylemdir. "olduğu gibi çekmek" diye birşey yoktur. fotoğrafladığınız konuyu çekerken kullandığınız açı, objektif, hatta fotoğrafı kullanma şekliniz ve daha bir sürü şey doğruca müdahale oluşturur. kısacası fotoğraf çekerken kullandığımız tüm değişkenler zaten bir müdahaledir.

şimdi kendi adıma konuşim. çektiğim fotoğraflardan fotoşoptan geçen olursa benim gözümde değeri kalmıyor. sevmiyorum. üvey evlat muammelesi gösteriyorum. ancak özel durumlarda kullanıyorum ve bununda belirtiryorum. fotoğraf üzerinde digital ortamda manipulasyon yapmak ayrı bir iştir. bir kere baştan yanlış yoldasınız. fotomanipulasyon diye birşey vardır ve hakkını vererek kullanana saygı duyarım. ama fotokritik şimdiye kadar rastladığım en saçma platform. fotoğraflarınızı oraya upload ediceğinize gidin market önündeki gençlere gösterin, inanın ki daha mantıklı tepkiler alırsınız. kullanmıyorum kullandırıtmıyorum. nedeni ise bir arkadaşımın fotoğraflarına (kendisi de sözlük yazarıdır)"keşke hiç çekmeseydiniz" gibi yorumların utanmadan yapılmasıdır. fotomanipulasyona ilgi duyuyorsanız çok meşekatli bir iştir, fotoğraf çekmenin ötesinde bambaşka bir kulvardır. birkere bunun iyi ayırt edin. kolay gelsin.

photoshop ile yapılan müdehaleler ikiye ayrılır:

1 - rengini, tonunu, kontrastını, kadrajını falan ayarlarsın ki bu işlemlerin hepsini karanlık odada kart baskısı ve banyosu yaparken de yapmak zorundasındır. ayrıca analog olarak çok zor olan temizlik işlemlerini de bu kategoriye sokabiliriz, lekeleri silme, tozları veya fazla noise temizleme gibi..

2 - manipülasyon dedikleri işlemler, kesme yapıştırma, hdr, ldr gibi aşırı ton değişiklikleri vb. işlemler ki bunların da hemen hemen hepsi aslında analog alarak yapılabilen ama üstün bilgi ve deneyim ile başarıya ulaşılan şeylerdir.

önemli olan, fotoğrafa dokunulsun ister misin, istemez misin, odur. photoshop sadece bu işleri kolaylaştırdığı ve yaygınlaştırdığı için günah keçisidir.

bir fotoğraf gerçekten iyiyse, bunu net bir şekilde ayırdedebiliyorsan,
neyle nasıl yapıldığının ne önemi var?

geçen ay bu soğutucuyu ev arkadaşımın şirket müdürü için aldım. ortadaki kare kısım metal geri kalan kısım delikli.fan içinde bu fotografta gözükmüyor. sadece deneme amaçlı kullandım ve gayet güzel soğutuyodu.

www.gold.com.tr

kullanıyorum, tavsiye ederim.

ben bir sene önce fanlı bir laptop soğutucu aldım ve şimdi bir kenarda duruyor öylece. işe yaradığını söyleyemem pek. optimize hava akışı yapısı diyor gerçi bunda ama esprisi nedir bilemedim. laptopun duruşu bakımından bilek ağrısını engelliyor evet, o kısmı doğru ama soğutma konusunda pek başarılı değiller genelde bu tarz aletler.

(bkz: 3 fanlı laptop soğutucu ve standı )
bakmayın entry'de geyiğe vurduğuma. iş gören, fiyat/performans oranı yüksek bi ürün.

ben de o 3 fanlıyı kullanıyorum. laptopu yerden ayırıyor ya yeter de artar bile. gittigidiyor'dan 15 liraya mı ne almıştım.

bunun bir sonraki aşaması harddiskinde kendiliğinden oluşan exe dosyaları ise evet virüs bulaşmıştır. eğer öyle ise kaspersky in bu virüsü silmek için bir programcığı vardı. hatta eğer tahmin ettiğim şey ise antivirüs programının da güncelleme yapmasını engelliyordu.

@pandoraninkutusu, kaspersky'nin hangi programıydı acaba?bakınıyorum ama net bir şey bulamadım

www.kaspersky.com

burdan indirebilirsin.
[brontok removel tool]

onu da çalıştırdım, bir şey bulamadı. teşekkürler yine de

combofix kessin çözümdür...

acaba bilgisayariniz c-d falan diye partitionlara ayrilmis durumda ve siz dolu olan yere falan mi indirmeye calisiyorsunuz?

c ve d olarak ayrılmış ama ikisindede yer var gözüküyor.

256 mb bos yeri telefonda istiyor olmasın(:

bu ilanı düşen bilgisayardan yazdıysan bişeycik olmamıştır.en fazla bir süre sonra ekran eğilmeye başlar geriye doğru yalama şeklinde.

@pandoraninkutusu

evet düşen bilgisayardan yazdım. Özellikle baktım ekrana öyle bir sorun yok, düşmeden önce ekranı kapalıydı heralde o yüzden bişey olmadı orasına.

şakaydı lan

şu an bu cevabı yazdığım bilgisayar kucağımdan yere düştü iki kere bir metre mesafede. ikisinde de ekranından tut photoshop'ına kadar açıktı. ucu çizildi bi o kadar.

ben benimkini 4-5 defa düşürdüm 3 yıl önce. hala çalışıyo.

hiçbi şeycik olmaz. en azından sorun hemen çıkmaz sanırım. artık ölmek üzere olan notebook'umu ben de düşürdüm. ekrana giden kabloların çoğu kopmuşken hem de. 10 ay oldu hala çalışıyor.

anne nasihati: o kablolara dikkat :)

muhtemelen en fazla hard disk zarar görür.

ben pencereden attim bisey olmadi

benimki 2 yıl önce, yazlıkta bir gemi turunda açık denize düştü, 3 gün sonra dalgıçlar tarafından bulundu. o heyecanla power tuşuna bastım mis gibi çalışıyor. şu an ondan yazıyorum.

ama sen sen ol düşürme bir daha. o kadar da dayanıklı değiller :)

kapalıyken düştüyse hiç önemi yok da çalışırken düştüyse şimdilik anlamayacağın bir harddiskinden ömür yemiş olabilirsin.

sanal uyku'nun belirttigi gibi en hassas bilesen harddisk. onemli bilgileriniz varsa yedegini alin mutlaka.

toshibaysa bişeycikler olmaz. (defalarca tecrübeyle sabit..)

@zeki baba

evet toshiba

@desdinova

sadece ekranı kapalıydı yani uyku halindeydi.

ram ve ekran kartı yetersiz gibi

edit: 667 MHZ'yi ben ram sanmıştım ama değilmiş, son duruma göre. 2 GB ram yeterli olur herhalde ama ekran kartında hala aynı şekilde düşünüyorum ve bildiğim kadarıyla bahsettiğin programlarda ekran kartına biraz ihtiyacın olacak. paylaşımlı ekran kartı, paylaşımsızlar kadar iyi performans vermiyor o nedenle böyle söyledim. ekran kartının kendi belleği 128 mb yerine 256 mb olsaydı idare ederdi.

ne için kullanacağına göre değişir özelliklerin önemi. Ki hiç te kötü bir sistem gibi gelmedi bana.

kesinlikle hp alma da ne alırsan al. herkes şekline şemaline kapılıyor zaten alırken. 2 senedir dünyanın en saçma bilgisayarı pavillion la uğraşıyoruz. aman diyim. para varsa sony, yoksa dell den şaşma.

ekran kartı biraz yetersiz evet ama düşük çözünürlükte crysis oynanabiliyormuş kullananların yorumlarına bakılırsa.
ram 2 gb onu eklemeyi unutmuşum

@vengeance is mine, kafamı karıştıran arkadaşla aynı şeyleri söyledin,biraz daha bastıran olursa vazgeçicem, evet.

geforce 9600 gt den aşağısını alma bence. ram ihtiyaca göre takılır. kolay iş.

ben de yeni sayılacak bi süredir HP kullanıcısıyım. Kendisiyle birbirimizi çok sevmekle beraber tek sorunu beraberinde verdikleri office programının süreli olması. taş gibi anliican (maşallah) hatta ismi bile var benimkinin. Zaten beğenmişsin al gitsin. Sorun çıkarsa firmanın başına ekşirsin.
Güle güle kullan...

Ben yaklaşık 3 yıldır DV2xxx serisi kullanıyorum, hiçbir sorunla karşılaşmadım. Sayısız kere çantada gezdi, yere düştü, sahnelerde süründü banamısın demedi.

hp'ler ciddi ciddi çok fazla sorun çıkartıyor.


sırasıyla dell - sony - acer tavsiye ederim.

alma.

bir de benden alma tavsiyesi.

asus da dusunulebilir bu arada.

okullarda(1 ya da 2 okul) 08:00-17:00 arası çalışırlar.okuldaki bilgisayar sınıflarının bakım ve kontrollerini yapar.öğretmenlere bilgisayar sınıflarının kullanımı konusunda yardımcı olur, gerekirse eğitim ve kurs verir.
kesinlikle tavsiye ederim(ben bizzat bu işi yapıyorum)
bir öğretmenin alabileceği max maaşla çalışır ayrıca.

ilk başlarda sınıfların,bilgisayarların düzenlenmesi biraz yorabiliyor(zamanında bakımı yapılmamış ise).onları hallettikten sonra okula misafir gibi gidip elinizde kahveyle dolanıyorsunuz.bence kaçırmayın öyle bir imkanınız varsa.

Tavsiye etmem. Öğretmenlikten formatörlüğe kaydırılıyorsunuz ve öğretmenden çok bir memur gibi çalışıyorsunuz. E tabi tatil süreleriniz değişiyor. 3 ay tatili unutun.

Sabah 8 akşam 5 mesaisine dönüş başlıyor.

Kurs açılacağı zaman hemen siz gönderiliyorsunuz formatör eğitici olarak.

dipnot olarak: @pandoranın kutusu
Evet bir öğretmenin alabileceği maksimum maaşı alacaktır ama ek ders olarak maksimumu alacak. Zaten bir bilgisayar öğretmeni haftada yaklaşık olarak 28 saat derse giriyor bu yüzden pek farkeden bir şey olmaz.

100-200 lira farkeder en fazla diye tahmin ediyorum.


Kısacası tavsiye etmem.

zaten bir kac yil icinde bote liler direk bu alana kaydirilacak. ve eger bote mezunu degilseniz ikinci plana atilacaksiniz. ama formatorluge deginirsek, bence ogretmenlik yapmaktan daha iyi. sabah 8 aksam 5 olayi resmi olarak dogru ama, bunu sallayan hic bir formator ogretmen yok. ki sallamasina da gerek yok. ayrica mudur uyuz bir tip degilse pek karisani da yok. uzun lafin kisasi rahat bir meslek bence.

soğuk su mu diyorsun yani bu mudur?

çalışan cd işini görür evet.benim de başıma gelmişti aynısı.

Bana da oldu ben de format attım diyerek umutsuzluk aşılayan insan moduma devam ediyorum.

gavurcanız varsa burda anlatmışlar çözümü:
www.opentechsupport.net

bi de şu var tabi:

www.google.com

linux d sürücüsüne kurabilirsin yada dediğin gibi livee cd ile dosyalarını kurtarabilirsin.
ya bide şu windows cd xp kurtarma konsolu var onu denesen ben hiç denemedim ama yarar gibi geliyor.

hiren's boot cd ile yeni bir kullanıcı hesabı oluşturup dosyalarınızı falan kaybetmeden aynı windows kurulumunu saklamak mümkün. linux ya da benzeri daha zor işlerle uğraşmaya gerek yok bence.

yine olmazsa, aynı cd'nin içindeki değişik programlar ile dosya kurtarmak ve benzeri hareketleri yapmak mümkün.

içinden çıkan alet bildiğin tahta tokmak onun.bulamazsan al bi havan tokmağı bir de büyük cam bardak,tamamdır.

birkaç gün önce izmir alaybey tansaşta görmüştüm. büyük marketlere bakmak lazım.

ankara da, hilton un karşısındaki kazıkçı büfede var.

cem özkan

cem özkan - ben böyleyim

hardwareda bir problem olmasın? kablolarını falan kontrol ettiniz mi?

hatta belki de jumper yanlış yerde duruyordur

aynısı değil ama benzeri bi durum başıma geldi.bios boot ayarları tamamsa kablo değiştirmeyi dene.o da değilse çalışan cd deneyebilirsin.pardus çalışan cd iş görüyor.
elinde yoksa www.frozentech.com adresinden iso lara ulaşabilirsin.

belgeleri kurtamaksa tek amacın harici bir disk kutusu al ya da başka bir bilgisayara 2nci disk olarak bağla. muhtemelen diskin işletim sisteminin kayıtlı olduğu ya da bailangıç sektörlerinden bir kısmı arızlanmıştır. belgerin çok büyük bir ihtimalle sapasağlam duruyordur rahatça yedeklersin.

kabloyla ya da jumperla durumun alakası yok, nitekim denedim ve olmadı. aslına bakarsanız bilgisayar mühendisi olduklarını iddia eden bir kaç kişiye de gösterdim. hepsi de bu hdd çalışmaz, içindeki verileri kurtarmak istiyorsan şirkete göndereceksin orda açacaklar da bilmem ne yapacaklar diye muhtemelen yeni bir tane alayım diye beni yediler. hdd uzun süredir kenarda duruyordu. aklıma gelmişken yazayım buraya muhtemelen biri çıkar bilen diye düşündüm. ilgilendiğiniz için sağolun.

farklı bilgisayarlarda, farklı kablolarla denedim. ikincil olarak takıp açmayı da denedim ancak, ya ben başaramadım ya da arızalı hdd yi bilgisayar görmedi.

O hard disk olmus gibi geldi bana.

hardiskin tam modelini yazarsan yardımcı olma ihtimalim var. Maxtorun 40gb lık bir serisinde kronik bir problem var. Romuna nette bulunabilecek bir yazılımla müdahale ederek kurtarılabiliyor. Ama önerim bütün verilerini yedekle, bir daha ulaşman çok zor olabilir.

Arkadaşın 40gb lık maxtoru aynı saçmalıkları yapınca kurtaramadım, 600$lık bir donanım alınması gerekiyordu.