Üstünkörü olarak; birden fazla fotoğrafını çekiyorlar mekanın ve bunları da bir program yardımıyla iz kalmayacak şekilde birleştiriyorlar diye biliyorum, diyebiliyorum.

Bu işi yapan şirketler var ve bunların özel kameraalrı var mekanın ortasına kurup çekmeye başlıyorlar. sonra bunları özel yazılımla birleştirip 360 derecelik bir ortam yaratıyorlar. bunun programı var flash değil de quicktime ile elinizde bu tip bir foto öbeği varsa birleştirip web sitesinden yayınlayabiliyordunuz. (5-6 sene önceki bilgi neredeyse)

canon dijital fotoğraf makinesi bile yapıyor bunu. panoramik ayarı seçtiğinizde, çektiğiniz resim sola kayıyor, siz de lcd ekrandan resmin devamını göz kararı denk getirip ikinci, üçüncü resmi çekiyorsunuz. bitti dediğinizde makine ile birlikte gelen bir program bunları bilgisayarda otomatik olarak ve hemen hemen hatasız birleştiriyor. lakin yukarı ve aşağı tarafları ekleyemiyorsunuz ama x ekseninde 360 derece çepeçevre fotoğraf çekmek mümkün.

www.ssk.gov.tr
muhtemelen buradakilerden birisidir :) fakat reverse lookup tarzı birşeyler gerekirse onun için tckimlik.nvi.gov.tr adresini kullanamazsın :). bunun yerine mesela o arkadaşı o tc kimlik no yu kullanmış olabileceği yerlere bak. mesela iett, yüksek seçim kurulu vb. gibi, oralardan direk tc kimlik no ile diğer bilgilerine ulaşabilirsin.

numarayı biliyoruz zaten diyor? ssk'dan eğer son işyerinde prim yatıyorsa işyerinin numarasını öğrenebilirsiniz. bu numara ile işyerini nasıl eşleştirirsiniz onu bilemeyeceğim sanırım başka bir işveren şifresi ile bunu görebilmeniz mümkün olabilir ama olmayabilir de.

app.ssk.gov.tr

adresinden ssk numarası ile hizmet dökümüne ulaşabilirsin. buradan, kişinin son çalışıyor gözüktüğü tarihteki işyeri sicil numarasını öğrenebilirsin. adres yok ama işyeri sicil numarası ile herhangi bir sigorta il müdürlüğü'ne gittiğin zaman yardımcı olacaklarını düşünüyorum.

işyeri numarası da belli hizmet dökümünden çıktı. ama o işyeri numarası nerenin o belli değil. artık sigorta müdürlüğüne gidicez. teşekkürler arkadaşlar. :)

herhangi bir bankaci arkadasindan rica edersin tc kimlik numarasiyla arama yapabilirler kendi bankalarinda hesabi, kredi karti atm karti varsa ulaşabilirsin. buyuk bankalari tercih edersen ulasma sansin yuksek olur.

resetlemek de sonuc vermiyorsa teknik servis yolu gorunuyor demektir..

ipodların pili çıkmıyor amma ve lakin bir kez laptop bir kez de psp ye kitlenince uyguladığım yöntem; pili çıkarmak ve/veya şarjının bitmesini beklemek. sonra düzeldiler... kısaca ipod un şarjının bitmesini bekle tamamen. sonra şarj et tamamen. o zaman da düzelmezse servis... en azından ben böyle yapardım.

palm'lerde olduğu gibi bir hard reset olayı var mı ipod un? onu yaparsanız olur belki ama emin değilim ipod a o kadar para verilse de bir palm kadar gelişkin olmadığını tahmin ediyorum.

nero ile ben de cok denedim olan dvd lere oluyor. en iyisi nero yu hic kullanmamak. ashampoo ya da deepburner da bir dene istersen

ayarlardan maksimum dvd boyutunu 4510 gibi bir deger yapin, disk adi bolumune geldiginizde ayrintilara bastiginizda birkerededisk ve diski kapat isaretli olsun. bastiginizda boyut yeterli degildir dediginde zorla (overburn) deyin. olmasi gerek, dvdlerde pek denemedim ama cdlerce bolca yapmisligim vardir.
o olmazsa kisa metin kullan secenegi ile 12 mb kadar kazanabiliyormussunuz.

entrapmen in söyledigini denedim az once kopyalamaya basladi ama islemin ortalarina geldiginde hata verdi yine.

nero yla ben de overburn edemedim dvd yi, aynı sekilde 7-8 mb overburn yapacaktım memorex+r ye olmadı.

club.cdfreaks.com

surda medya ve dvd rom uyumu var, hepsi hepsine overburn edemıyor diyor. yine de cozum amaclı bir sey yazılmamıs.

nero nun sayfasını kurcaladım orda da rom destegine gore diyor overburn için.

avichop diye güzel bi program var dvd'ye sığmayan kısmı kesebilirsiniz filmden. Birkaç kb bir şey. Gerçi soruya cevap değil ama acilse yapın derim.

7 Mb overburn yapmak için ideal bir büyüklük. hiç düşünmeyin derim.

Eğer bir kere yaktıysa denemeyin. Dün 3 tane yaktım da. Sorun neroda ndeğil muhtemelen dvdden kaynaklı. O yüzden kasmaya gerek yok zorlamaya gelmiyor pek belli. Filmlerden birinin son kısmını kesip çıkarabilirsin böylece sığar.(can sıkıcı ama ayrı dvd ye yazmak da kesin çözüm olabilir neden olmasın ;) )

Sunum sırasında ekran kaydedilerek videoya çevrilebilir(aslında ekranda görünen her şey kaydedilebilir mantık olarak ama boyut sorunu olur tabi). Direk pps den avi kaydı soruluyorsa onu bilmiyorum.

www.download.com

burdaki programlar denenebilir.
pps to avi diye arattim download.com'da

pps to video ya da ppt to video diye programlar var otomatik yapıyor ama bana soran birine de ben ekran kaydeden program önermiştim.
bir kere video yaptıktan sonra istediğin formata cevirebilir boyutunu istediğin kadar ayarlayabilirsin

peki ekran kaydeden bir program önerebilir misiniz?

"snag it" işimi görüyordu bir zamanlar.. ama uzun zamandır kullanmıyorum. yeni çıkan ve kullanışlı alternatifler varsa buraya yazabilirsiniz...

camcorder mıydı camtasia mıydı neydi
ekran kaydeden artı sesi de kaydeden artı sıkıştırabilen de bir program.

youtube'u indirmek için videodownloader'ı bulmadan önce çok kullanmıştım.

nero 7 yapıyormus, az once farklı bi tutorial incelerken gordum.

Ppt2avi gibi bi program var bende bir de sanırım camtasia olacaktı. İstersen gönderebilirim. Yalnız bir de şu var çok çok uzun sürüyor ppt'den aviye dönüştürmesi programın.

www.techsmith.com
Denenmiştir, gayet güzel çalışıyor. AVI, DivX, WMV, Flash formatında video almak mümkün.

Valla kokuyu yaratan arkadaş kendi öz evladınsa ve bu bir bebek formundaysa yapacak pek bir şey yok. Koku arabadaysa genelde geçmez. Giysilerde falan ise yıkayarak genelde geçer. Arabayı iyice yıkasanız da ancak 1 sene havalandıktan sonra geçebilir yine de kalır bir miktarı.

umarım arabaya kusulmamıştır.duyduğuma göre arabaya sinen kusmuk kokusu çoook uzun süre geçmiyormuş.

yok arabaya değil de odanın içine daha doğrusu zeminine. sabahtan beri 10 kere paspasladım,camı hiç kapatmadım,şimdi geldm odaya hâla kokuyor.işin kötüsü bir kaç gün sonra gidiyorum ve 3 hafta kadar oda kapalı kalıcak.böylece bu koku odama siner mi?

çamaşır suyuyla silinirse, "kokudan eser kalmaz".

mumkun oldugunca havalandirmak lazim. Bence su belli araliklarla otomatik koku sikan makinelerden alip, kusmuk ciktisinin yakinina gecici olarak kurabilirsin. En azindan agir koku birikimini onler, gibi geldi bana

Aktarlarda bu konu hakkında da bir çözüm sağlayan bitki, nane, ot, kök vardır sanırım. Ama evde çok kalacağını sanmam kokunun.

Uc gunde cogu gecer onun.

direksiyona ve göstergelere böarkkkkkkkkk diye kusmuş adamım. evet abartısız böyle oldu arabayı sağa çekip lan kuscam demeye kalmadan kusuverdim. noldu allahtan köy kasaba yollarındaydım da hemen ilerde bi çeşme buldum ve resmen yıkadım kabini. ıslak bezle yarım saat sildim her tarafı. güzelce de parfüm sıktım. kokudan eser kalmadı mükemmelliği yaşıyorum teşekkürler hepsiburadakom.

olur mu öyle şey. barajı geçemediyse geçemedi o oy ilk verdiğin partinin oyu. öyle aktarma gibi bir şey söz konusu yok. eğer 2 ya da daha çok turlu seçim olursa tekrar tekrar oylama yapılabileceği için oy dağılımı eşit sağlanabilir. %20lerle nasıl iktidar olundu bu ülkede yıllardır?

verdiğin oy verdiğin gibi kalır fakat seçim bölgesinin kaç milletvekili varsa o vekaletler sadece ülke barajını geçen partiler tarafından bölgedeki oy oranlarına göre paylaşılır.
o oylar birinci partiye gitseydi herhalde şu an akpnin 500 vekili falan olurdu.

o oylar yanar... milletvekili de barajı geçen partiler arasında aldıkları oya göre paylaştırılır

bakınız şimdi d'hont seçim sistemini kullanıyor türkiye.

1. parti x aldığı oy 120.000
2. parti y aldığı oy 52.000
3. parti z aldığı oy 40.000
4. parti t aldığı oy 22.000
5. parti k aldığı oy 16.000

şimdi o bölgeden 10 milletvekili çıktığını düşünelim ve sistem şöyle olur;
tüm partilerin aldığı oy sırayla 1,2,3,4 e bölünür

1.120.000 60.000(1) 30.000(2) 15.000(3) 7.500(4)
2.52.000 26.000(5) 13.000(6) 6.500 3.250
3.40.000 20.000(7) 10.000(8) 5.000 2.500
4.22.000 11.000(9 ) 5.500 2.750 1.375
5.16.000 8.000 4.000 2.000 1.000

görüldüğü gibi bir milletvekili 7.500 oyla alınıyor. listede 5. parti(ravioli nin oy verdiği) 8.000 oyla 10. milletvekilini almış olması gerekiyor normalde ancak baraj sistemi olduğu ve barajı geçemediği için oyları çöe gitmiyor ve 7.500 e en yakın oy sayısına bakıyoruz ve 10. m.v. ni 6.500 oyla 2. parti alıyor. durum aynen böyledir. yani her zaman 1. parti almaz barajı geçemeyen oyları. hatta 2. partinin oyları 5.500 altında olsaydı 4. parti çıkaracaktı 10. m.v. ni. sistem görüldüğü gibidir aynen.

ama tabloyu kurabilmek için ne uğraştım bi bilseniz.

ilk yazdığım cdler medyalarında kalitesine bağlı olarak okunmuyor. yaklaşık 10 sene oldu cd yazmaya başlayalı.

dvd'lerde sorun yaşamadım böyle ama anca 4-5 senedir dvd yazıcılar var piyasada.

tozdan, çizikten uzak bir şekilde düzgün saklarsanız evladiyeliktir. hiçbir şey olmaz. durduğu yerde okunmaz hale gelmez. örneğin ben, 1997 yılında ilk bilgisayarım olan 386dx-40'ı elden çıkarırken 250 mb'lık harddiskini cd'ye çektirmiştim. o cd ne kadar kötü koşullarda saklandı. çizildi. üst tarafındaki tabaka döküldü, ojeyle kapattım. çok eskidi. ama içindeki bilgileri zor da olsa cd rom okudu. düşünün. 10 sene geçmiş tam olarak.

Teoride cd medyaları uygun koşullar altında binlerce kez okunabilecek ve ortalama 75 yıl veri saklayabilecek şekilde üretiliyorlar. DVD ler için de 30-50 yıl arası ömür biçiliyor. Ancak bunları sınayabilecek kadar uzun bir zaman geçmiş değil. Pratikte bu süre tamamen medyanın saklanma koşullarına ve nasıl kullanıldığına bağlı olarak değiştiğinden net bir süre vermek zor bence. Ama her halükarda 10 yılı geçer zira 90'ların ortalarında yazılmış bir sürü NT ve 95 cdsinin şu günlerde bile sapasağlam çalıştığını bizzat gözlemlemiş durumdayım. Tabi ben standartlara uygun üretilen medyalardan bahsediyorum. Dandik medyalarda bu süre çok daha kısa olacaktır.

Aşağıdaki linkte CD medyalarının ömrünü uzatmak için birkaç ipucu verilmiş:

www.practicalpc.co.uk

DVD ler için de buraya bakılabilir.

www.pcworld.com

İyi saklanırsa neden dayanmasın 10 senelik disketlerin bile çalıştığına şahit oluyoruz.

dms alırsanız 1-2 yıl, zira kaplamaları dökülüyor

o ayaklı kolonları beğenmediğim için SONY DAV-DZ110 aldım. çıkış(ses) olarak da gayet tatmin edici, artı sony kalitesi. bir dene, karşılaştır derim. sony nin ayaksız kolonlarını cam önü perde arkasına sakladım, görüntü kirliliği yapmıyor salonda.

ses olarak çok bir mucize bekleme derim. hoş bu hazır sistemler için normal değerler ama çokta iyi değil. empedans değerleri de düşük.

Televizyonun üzerindeki 2 hoparlördense. Binada yeterli olacak bir ses istiyorum. Tabiki gönül yamaha güzel bir sistem kurmak ister ama. Ne mekan ne bütçe uygun.

Bu konu tamamen parayla alakalı. Ne kadar bütçeniz varsa ona göre bir şey alın ve başkalarını pek dinlemeyin ;) Pişmanlığın sonu olmuyor yoksa ya da istemenin. Bir bakmışsın 3-5 bin dolarlık bir ses sistemi almışsın. Halbuki ona yakın performansı 250 ytl lik sistemde de alabilecektin. Para her zaman ilk kriterdir gerisi hikaye. Bu kadar parası da olmayan ya da ayıramayan olabilir ne yapacak gidip parasıyla alabildiğinin en iyisini alacak . Ben vestel'in ucuz bir ev sineması sistemini kullanıyorum mesela ve ev küçük olduğu için de memnunum.

bu linktekinden var annemlerde çok da güzel bir tvyle kullanıyorlar -daha iyi bi sistemi hakeden bi tv- ama gayet memnunlar gerçi çok da bişey izledikleri söylenemez ama ben şahidim gayet güzel. onun dışında ben arçelik kullanıyorum evde 5+1 ondan da memnunum. zaten dvd izleyeceksen önemi oluyor bunların. benim gibi vcd arşivinden kurtulamıyosan hiç gerek yok daha fazla para vermene.

Şimdi Microsoft diyeceğim pahalı diyeceksin. Ama dizayn olsun, pil kullanımı olsun, durabilite olsun Microsoft'u öneririm. Her kuruşuna değiyor öyle böyle değil.
alakasız dipnot: ben laptopta kablosuz sevmiyorum normal desktop mouseu iyi oluyor 2 m kablo oh paşalar gibi. bir de dayanıklı ki sorma geçen seneden beri yerlerde sürüklüyorum bana mısın demiyor.

Dediğin şunun gibi bir şey mi?

bu ise ben de bunu düşünüyordum açıkcası.

www.hepsiburada.com

datron aldim biraz irice ama kocaman elli birisi iseniz cok ergonomik birsey onu söyleybilrim. ideefixe te cok da güzel bri fiyati var.

Evet bu linkteki model gibi bir şey mesela.Gerçi bakıyorum şöyle bir fiyatları makul seviyelere inmiş. Ben de alayım bari bir tane ;)

a4tech modelleri çok güzel

www.a4tech.com
bunu kullanıyorum iki senedir.gayet memnumum ele cuk oturuyor, uzaktan çekiyor. 1500ma ve üzeri şarj edilebilir pille bikaç hafta çalşıyor. tuşları da güzel standart geri iler hariş ofis tuşları var, misal kopyala yapıştır atıyorsun şahane oluyor sözlükte her yerde.

bende de logitech var. aslında ucuz degil o kadar. sanırım 40 ytl gibiydi. ama cok isime yarıyo. uzerinde winampı falan kontrol edebildigin tuslar var. guzel hos bir alet. tavsiye ederim.

microsoftun aşmış güzellikte notebook laser mouse 6000i var. Lazer olduğundan optiklere göre daha da abuk subuk yerlerde düzgün çalışma ve daha az pil yeme özelliği var. www.microsoft.com

İşyerlerinin anlaşmasına bağlı olarak değişiyor bu işlenme günü, bazıları 1 gün sonra geçiyor ama açık provizyon alınıyor(kredi kartı limitinden anında düşüyor yani). Bunu kesin olarak söylemek pek mümkün olmasa gerek ama zaten seni sıkacak bir konu olmaması lazım geç çekerlerse çeksinler o onların problemi. Önemli olan fazla ya da erken çekmememeleri ;)

provizonlar bazen bekliyor. 3-5 gün bekledilleri bile oluyor..

genelde başka bankanın pos cihazından cekildiginde oluyor.

sana tavsiyem limitini takip et.. işlem geç yansısa bile limitin anında düşüyor. yani kalan limitin 500 ise 100 ytl harcadıgında işlem 1 gün sonra yansısa bile kalan limitin anında 400 e düşüyor.. ben o şekilde kendimi kontrol ediyorum.. gerisi bankaların işi.. yansıtırlar muhakkak er ya da geç

Gün sonu muhasebeleştirme işlemi her firmada farklı olduğu için öyle oluyor. Ama kontrol etmekte fayda var.

rosetta stone için yazdığım şu entry var. sozluk.sourtimes.org

Valla bu tarz programlara o parayı vermek yerine kursa gitmek daha mantıklı olur herhalde. Gerçi kursların da ne kadar öğretmeye yönelik olduğu tartışılır. Bana göre anadilden farklı bir dili öğrenme kişiden kişiye göre değişen bir süreç. En uygun yöntem şudur demek zor. Ben yaklaşık 8 yıl önce öğrenmeye ilk başladığımda BBC nin setlerini falan kullanmıştım ve acaip derecede sıkıcı bir metod olduğunu söylemeliyim. Sonra çok kısa bir süre kursa gittim ve açıkçası derste uyumaktan başka pek bir şey yapmadığımdan bıraktım. Sonrasında direk ingilizce gramer bilgilerini veren kalınca bir kitap satın aldım. Gramer yapısını çözdükten sonra gerisi pek zor olmadı zaten. Üniversiteyse tam bir komdediydi. İlkokul düzeyinde verilmesi gereken şeyleri ingilizce dersi diye öğretmeye çalıştıklarından ilk dönem derslere bile girmeden AA düşürüp, ikinci dönemde otomatikman muaf oldum. Bir yerden sonra olay kendini geliştirmene bakıyor. Ben 15-20 farklı kaynak kitap/sözlük kullandım 8 yıl boyunca hala da yeni kaynaklar bulmaya devam ediyorum. İngilizce metinleri Türkçesi varsa bile İngilizce kaynağından okumaya dikkat ediyorum. Geldiğim noktadan da memnunum zira altyazı çevirisi yapmaktan, Dil Edebiyat okuyan arkadaşlarımın ödevlerine yardım etmeye, tercüme işlerinden para kazanmaya kadar pek çok işimi rahatlıkla görebiliyorum.

Self Trainingteki en büyük eksiklik pratik konusu malesef. Etrafında sürekli bu dili konuşabileceğin birilerinin olması gerekiyor. İngilizce'de okuduğunu anlamaya başlamak aşırı kompleks edebi cümleler dışında çok uzun zaman almayan bir süreç. Ancak söyleneni anlamak ve konuşabilmek için epey uzun bir pratik dönemine ihtiyacın var. Bir de nacizane önerim, self training veya kurs hangi metodu tercih edersen et (düzensiz fiiller vs hariç tabi ki) bir kağıda yazılı kelimeleri tekrar ederek ezberlemeye çalışma işinden uzak dur. Kelime hazineni genişletmenin en kolay yolu başlangıç seviyesinde hikaye kitapları, dergiler vb. ve bir adet cep sözlüğüdür. Otobüste, dağda, kırda, bayırda artık boş kaldığın her an o kitapları okuyup, anlamını bilmediğin kelimeleri sözlükten öğrenmeye çalış. Kısa sürede kelime hazinenin ne kadar genişlediğini görünce sen de epey şaşıracaksın eminim. Mükemmel bir hafızan yoksa diğer metod sadece zaman kaybı olacaktır. Kulak alışkanlığını edinebilmenin en kolay ve zevkli yolu divx filmleri ingilizce altyazıyla izlemektir. Hem sıkılmaz hem de öğrenmiş olursun. Ayrıca walkman, mp3 player gibi araçlara sırf ingilizce konuşma içeren ses dosyaları atarak gece yatarken, arabada, otobüste falan dinlemek eminim limp bizkit falan dinlemekten daha yararlı olacaktır:)

cd ile olmuyor pek, ingilizce bir dil ve her dil gibi konusularak okunarak yazarak ögreniliyor. iyi bir kurs veya ucuz yollu ama isini ciddiye alan özel bir hoca ile bir noktaya kadar gelirsin, sonra kalin kitaplara cd lere filmlere bakarsin daha iyi olur gibime geliyor.

Kendi kendine öğrenmenin ve kursa gitmenin farklı artı ve eksileri vardır. Özetle: Kendin çalışırsan, düzenli, sistemli bi programla kendini disipline etmek kolay bir şey değildir.. amma işte evde rahatça, gönlünce takılırsın. Kursa gidersen; kurs programları genelde haftada 6 saattir, haftaiçi 3 gün ikişer saat, haftasonu 3'er saat şeklindedir. Haftalık 6 saatlik bi programda sıfırdan başlayıp eh fena değil seviyeye gelmen en az 2 yıldır. kurs olayında da haftasonunu önermem 5 günlük bir ara mevzu bahis ve bu öğrenme çemberi,( cycle) için olumsuz bir etken.. kursun iyi tarafları da şudur: şayet sıfırdan başlıycaksan bi sınıf ortamı daha iyidir.. misal speaking için, pair work yaparsın, interaktif bi ortam vardır.. öğrenme sadece kullanılan kaynakla ya da öğretmenle gelişmez, misal sınıf arkadaşlarımız da devreye girer.. Sonuç olarak, bence ikisini de uygula.. hem kursa git, hem de cd den çalış ve pororfosyonel bi öğretici olarak sana ENGLISH PLUS'ı öneririm.
Haa bi de ek olarak, kendin çalışırsan, okuma ve dinleme becerin gelişir ama speaking daha geride kalır olması gerekenden ve de yazmada da sorun çekebilirsin, onun için de sana feedback verebilecek biri yoksa etrafında.. kolay gelsin.

Aslında kursa gidecek vaktim yok, öğrenmek için acelem de yok, zaten iş için düşünmüyorum, sosyal açıdan istiyorum, tabi çalıştığım şirkete de mutlaka işime yarar.

alt yapın varsa cdler işe yarar. alt yapıdan kastım hazırlık sınıfı, kurs, özel ders vs vs. cd değil de hacettep taş yayınlarının building skills for proficiency kitabı var oldukça yararlı. unuttuğun şeyler olduğunda açıp kolayca bulabilirsin.

ama eğer tarzanca biliyorsan bence kurs daha faydalı olur çünkü kitaplar ve cdler de ingilizce çık işin içinden çıkabilirsen...

kendi başına bayarsın. mutlaka kursa git. en azından sınavları falan olacağından motive olursun. o kadar para verdim bari geçeyim dersin. bunun yanında ingilizce birşeyler yapmazsan öğrendiklerin havada kalır. zaten sağda solda ingilizce hüküm sürdüğünden pratik yapmak pek zor olmaz ama mutlaka müzik dinleyerek, film izleyerek, kitap okuyarak (örneğin sevdiğin bir romanın ingilizcesini) ya da bilgisayar oyunlarıyla pratik yapmalısın. orta2'de 1 olan ingilizcem sırf bilgisayar oyunları yüzünden lise sonda 5 e çıktı.

rosetta stone'u buldum, (aslında indirdim) gerçekten harika bir set. herkese öneririm.

cevabın için teşekkürler,
rosetta stone'u emule den indirmiştim, bir süre inceledim sonra sıkıldım :P
bu arada tell mu more'u indiriyorum, bir de ona bakıcam.

senelerdir kullanıyorum emule'u gayette memnunum, gerçi bu ara sadece emule çalışan eski bir pc'im var, yani 24 saat emule açık duruyor.
istesen www.divxplanet.com forumlarından emule hakkında çok detaylı bilgi alabilirsin.

eger baska bankaya gondericeksen ucret alinir ama cok bisey oldugunu sanmiyorum. internetten kolay bi sekilde gerceklestirebilirsin bunu karsi tarafin hesap numarasini ve sube kodunu bilerek ama eger internet bankaciligi kullanmiyorsan sana tavsiyem en yakin bankaya gitmen (telefonla oluyormu bilmiyorum)

bir bankadan farklı bir bankaya para gonderilmesine denir eft.
havale ise bir bankadan aynı bankanın birbaşka şubesine gönderilmesine denir.

eft ücreti ise 1 yada 1.5 ytl dir tabiki internetten. ama hemen para gitmiyor.
gündü saat 12 ye kadar verdiğin eft talimayı öğlen geçer hesaba. öğlen 1 den sonra vereceğin talimat ise bir sonraki gün sabah geçer hesaba.
ve cumartesi pazarda kapalı oluyor eft sistemleri.

Başka banka hesaplarına yapılan aktarmalara eft denir. İnternet şubesi olsa bile para alınır ama 1,5 - 2 ytl gibi bişi. Öğleden (13:00) sonra yapılan eftler ertesine güne sarkar.

Çok teşekkürler: )

eft (ing.ks. electronic fund transfer) farkli iki banka arasindaki fon transferidir evet. fakat islemler yurtdisindan (evet usa) yapilir. yani TEB den ziraata gondereceginiz para amerikayi dolasarak gelir. bir muhabir banka komisyonu soz konusudur. bir de islemi gerceklestiren bankanin komisyonu. internet uzerinden yapilacak islemlerden genelde sembolik bir rakam alirlar. eger maasinizi aldiginiz bir bankanin internet bankaciligini kullanirsaniz genelde masraf almazlar. eft saati denen bir kavram vardir ki bu da eft yi son yapabileceginiz saattir. iyi musterilere saat 15:00 e kadar vaktiniz var denir. standart musteriler icin saat 14:00 e kadar vakit taninirken bu eft saati aslen 16:00 da olabilmektedir. bu saati asan islemler 1 gun valorlu olarak gerceklestirilir. zaten internet bankaciliginda da belirli bir saatten sonra yapilan eft islemine ileri tarihli eft talimati falan denmektedir.

bir de grup yapmak ve grup saati vardir o apayri

telefonla bilmiyorum ama şubeden göndermeye işbankası 15 lira alıyordu, resmen soygunculuk..akbank internetten göndermeye 1,5 lira alıyor, diğer bankalar da öyledir sanırım. en kısa zamanda internetten halletmeyi öğrenmek en faydalı yol.

garanti 1.5 ytl alır, finansbank 0 ytl almaktadır. internet şubesi dışında genelde daha pahalıdır dikkat diyelim. hele şubeden hiç mi hiç yapmayın.

Eğer yurt içindeki bir hesaptan yine yurt içindeki başka bir bankanın hesabına TL gönderecekseniz EFT yapacaksınız. EFT işlemlerinde para yurt dışına çıkıp gelmez, dolayısıyla herhangi muhabir banka ve buna bağlı bir komisyon söz konusu değildir. Bildiğim kadarıyla internet şb ya da bankmatiklerden yaptığınızda nispeten ucuz oluyor. Eğer yurt dışına para gönderecekseniz ya da yurt içinde ama döviz gönderecekseniz o zaman SWIFT yapmanız gerekli (muhabir banka burada söz konusu) ve bunu şubeden yapmanızı öneririm.

menusunu begendigimden pivx kulluniyorum ama daha iyileri vardir mutlaka.

whereisit iyidir.

komik ama bir dvdnin yüzeyine bütün filmleri yaz içindeki çok rahatlıyorsun.

ve maksimum 6-7 film aldığı için küçük ve düzgün yazdın mı sığıyor.

whereisit vs bir yere kadar ama böyle yapınca hiç gerek kalmıyor.

not: tabii yazarken normal cd kalemlerinin ince uçlu versiyonları var onları kullanman lazım.

diviks var eskilerden beri varolagelen, yakinda yeni surumu cikacakmis aciliyeti yoksa onun cikmasini bekle en guzeli odur.

onun disinda pivx iyidir (hicbir zaman pek isinamadim).
dvdlerin uzerlerine yazmak iyidir guzeldir ama aradigini gene en iyi bulma yolu bir yardimci program kullanmaktir. 1000 lerce film icinde arama yapmak o kadar kolay olmuyor cunku.

ben de whereisit öneriyorum hararetlen.

bi program tabii iyi olur. ben de excelde listeliyorum. ama üzerine de yaz dvdlerin. çünkü insan çoğunlukla açıp bilgisayardan bakmak yerine diskleri içeren çantayı kutuyu eline alıp bakarak seçiyor seyredeceği filmi.

onun bi programi vardi,
excel tablosu olarak listeliyordu sonucunda, fps, kac cd, alt yazi falan gibi seyleri de tutuyordu, adini bulur ve yazarim.

valla heryerde kendisinin Istanbul dogumlu oldugu yaziyor...

Eşkiya'da oynamıştı bence senin kanıtın o ;)

eşkıya'da oynaması değil de muhsin bey ve arabesk isimli filmlerde oynamasıdır seni böyle zannettiren. zira eşkıya'da istanbul piçini oynuyordu. muhsin bey ve arabesk'te ise urfadan kopup gelen türkücüyü (yamuluyorsam düzeltin).

urfalı biri var mıydı bari eşkiyada?

www.film.gen.tr
# 1957'de İstanbul'da doğdu
# 1975 ve 1984 yılları arasında Kenter Tiyatrosu, Tef Kabare Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu ve Şan Müzikholü’nde çeşitli oyunlarda oynadı...

* hostes bi arkadaşım uçakta muhatab olmuş, istediği yabancı içki yok diye oldukça huysuzlanmış tatsızlık çıkarmış. kaprisli birisiymiş.

bir röportajında kendisinin kuzguncuklu olduğunu söylemişti.

yok ben tipinden çıkarım yapmıştım, ancak sorun çözüldü. herkese teşekkürler

showtv'de ismini hatırlayamadığım bir dizide komser rolündeydi. Antep-urfa arası bir adam rolündeydi. ya bu adam oscarlık bir oyun sergiledi ya da harbiden urfalı.

istanbul doğumludur. eskiden yaptığı tek kişilik gösterilerinde de kuzguncuk'ta geçen çocukluk hikayelerini anlatırdı. son dönem oynadığı dizilerden alacakaranlık'ta kars kökenli ancak uzun yıllar urfa'da görev yapmış komiser kemal tahir rolündeydi. hala oynamakta olan bir diğer dizisi hırsız-polis'te de oto hırsızlığı çetesi lideri rizeli nadir oluvermiştir. bu iki dizi için de kullandığı şiveler için uzmanlarla çalıştığını biliyorum. normalde konuştuğu türkçe ile oynadığı karakterlerin türkçeleri arasında dağlar kadar fark vardır. kendisi gerçekten üst düzey bir oyuncudur.

ilk öneri yazma hızını düşür. çok kasıyor olabilir. ma normal birşey. dvd kalitesi, boş dvdnin üstünde leke olması, bilgisayarın performansı, sistemin tıkalı olup olmaması etkiliyor. 10 dk idealdir

25-30 dak. sürüyorsa tahminim 4x civarı ya da biraz aşağısında yazıyorsun gibi. laptopda da benzer performansla yazıyorum gerçi 20 dakika falan sürüyor bir dvd. o yüzden sisteminle alakalı olabilir hızı kesinlikle düşürmen lazım zaten o hızda yazamadığın belli.

16x ile 25-30dk hiç normal değil. dvd writerım 16x olmasına rağmen 8x ile yazıyorum genelde, taş çatlasın 8-9dk sürüyor.

o kadar süre alma nedeni bir ihtimal "verify" demiş olmandır. yazdığı bütün dosyaları kontrol etmeye çalışıyordur belki. ama gene de fazla.

kullandığın boş dvd markasını değiştir. ben uzun süredir philips ve verbatim kullanıyorum, arada dandik markaları da denedim bazıları 8dk yerine 18 dk da bitiyor. sanırım senin problemin kullandığın boş dvd den kaynaklanıyor.

dvd yazarken alttaki yatay buffering çubuğuna bak, onun yüzde 95 lerde olması gerek. eğer yüzde 95 lerde değilse denetim masasından dvd writer ın mode una bak, muhtemelen pio mod da çalıştığından yazamıyorsun, onu dms moda getirmen gerek. nasıl mı getiricen, ver bi yüz gayme söylerim, nihahah :)

kimlanbu nun degindigi verify olma olasiligina gitti benim gozumde. sayet oyleyse dvd-r dvd+r olayindan kaynaklanan bir secme yapiyordur dvd-writer'in. misal benim lg dvd+r lere 16x le yaziyor ama verify ederken 2x in uzerine cikamiyor. dvd-r lerde herhangi bir sorun yok.

söylenenleri uyguladım. verify seçeneği işaretli değilmiş ondan emin oldum. dvd'yi 8 hızla yazmayı denedim. lakin bir değişiklik olmadı. sadece dikkatimi çeken, yazım sırasında üst tarafta process status'ün hemen üstündeki used read buffer çubuğu %100 dolu olmasına rağmen, aşağıda yer alan küçük buffer level çubuğu bir yükelip %100 oluyor, bir alçalıp %10 oluyor. bir türlü yerinde durmuyor. zırt pırt oynuyor. eskiden bu da %90'larda sabit dururdu sanki. bu arada kullandığım medya, maxell dvd+r, dvd yazıcım ise kutusuz olarak satılan lg dvd yazıcı.

nero ile yazarken gorev yoneticisi (taskmgr) yi acip oradan ram ve cpu kullanimina bakin. buyuk ihtimal nero cok fazla cpu kullaniyor cikacaktir. nero yu kaldirip tekrar kurun olmadi bir ust versiyon falan kurun duzelmesi gerekir (birkac defa boyle oldugunda duzelmisti)
sayet cpu kullanimi %80 lerin uzerinde sabit kalmadan inisli cikisli ise ve ram oranida 120mb in altinda ise harddisk kaynakli olabilir. diski duzenleyin ve/veya chdisk yapin.

bunlarda duzeltmezse baska bir program ile cd yazmayi deneyin. eger onda da sorun varsa dvdwriteriniz bozulmustur.

%100'e çok yakın bir ihtimalle torrent kullanamazsın okuldaki internet bağlantısından. portları kapatmışlardır.

Torrent kullanabiliyorum hatta dediğim gibi 1-2mbit'lere kadar çıkıyor hızım ama aşırı hız korkutuyor beni :)

o zaman süpermiş ama yakalanma riski var. tabii yakalarlarsa sonucu ne olur bilemem. sadece torrent kullanımını engellerler diye tahmin ediyorum.

bilgi islem in görmezden geldigi ölcüde indirebilirsin ancak. abartirsan sorun cikabilir. bir arkadasimin baglantisini bir günlügüne kapatmislardi mesela.

Artık bim ler tarafından her port trafik için denetleniyor. Yakaladıklarını enseliyorlar. En fazla portunuz bir daha açılmamak üzere engellenebilir makul hızlarda indirmek ve akşam saatleri ve haftasonuna yaymak daha güzel çözüm. (gün içinde 20-30 kb a ayarlayıp akşam 6 dan sonra 150-200 e ayarlamak en azından insafınızı belli edecektir). Eninde sonunda kapatacaklar vakit varken kullanın derim. Bir de ünilerde hala bir ağ falan oluşmadı mı her ünide bir node olsa herkes localdan 100 mbitlerle film indirse de yurtdışı trafiğini azaltsanız devletin üstüne yük bindirmeseniz diyor insan.

arkadaşım bunu adını vermek istemediğim bir üniversite de yaptı 3 saat içinde 30gb upload etti o yakalanmadıysa sanırım sen de yakalanmazsın :)

yakalanip yakalanmama diye bir olay yok, zaten kabak gibi görünüyor hangi bilgisayardan ne kadar veri gidip geldigi. Baskalari da yapar da sistem yavaslarsa o zaman eh be ya deyip tedbir aliyorlar, onun disinda bim dekiler de insan onlar da indiriyor gönderiyor bir sürü sey. pek dokunmuyorlar o sebeple bildigim kadari ile.

ben de sömürmek istiyorum bağlantıyı, nasıl yaparım ederim? geçen sene emule ares mares her bok çalışıyordu, bu sene blokladılar...

3 saatte 30gb upload?

30/3= 1 saatte 10gb = 6dkda 1gb =
1024/6 = 170mb dakikada =
ve 170/60 = 2.83mb/sn eder.

ve bir de bu upload hızı?? nasıl olur bu ya?

hergün yaptğım şey :)

insan yaşar bazen böyle patlamaları. Bence iyi bir şey çünkü normal yaşam döngüsüne tıkılıp kaldığımız zaman geçim derdini düşünmekten kendi fikirlerimize ayıracak zamanı bulamıyoruz. Bir de evli ve çocukluysan zaten kendine çok az vaktin kalıyor o yüzden de işinden memnun olmayan ama aynı işi yapan mutsuz yüzbinlerce insan görüyoruz. bunların çoğu da işini değiştirmek yerine eşinin mutsuzluk verdiğini düşünüp eşini değiştirmeyi seçiyor. sonuç ortada kalan on binlerce kafası karışık çocuk.

o değil de, bazen aynı anda birkaç problemle birden uğraşırken bir anda hepsi çözülüyor. güzel oluyor :)
evet...

bence bu parlak fikirler uzun birikimlerin sonucunda oluşuyor ancak bunu farketmemiz de işte bir anlık bir olay.

asosyalite. geceleri vites 5 e çıkar, uçarsın uçarsın ama sona motor yanar, gündüzleri öylece kalırsın, canın hiçbir şey yapmak istemez. işte bu asosyalite ve tembelliğin mükemmel kombinasyonuna dalalettir. düşman başına..

onemli olan kagıt kalem bulundurup not almak. yoksa unutuluyor pek cogu.

böyle aletlere merakım vardır, o yüzden yanlış hatırlamıyorsam praktikerde 50 liraya bir tane görmüştüm.20m ye kadar ölçüyor.

ben de arıyorum bundan yoksa bi gün ölçü alcam diye çatılarda geberip gitcem

Ucuz etin yahnisi bu aletler için geçerlidir. Leica distometer marka almaya çalışın. Sanıyorum perpa'da ucuza bulunabilir. Yerinden alırsanız avantajlı olur. Açıkhavada ölçüm yapmak için kapasitesi yüksek bir model almanızı tavsiye ederim. laser görünürlüğü vs. açısından leica iyidir. çin malı taklitleri de satılıyor olması lazım ama ben uyarımı yaptım benden günah gitti.

şu yeni açılan tchibo mağazalarında mevcut bunlardan cidden de ucuz fiyataydı. 26 ya da 36 falandı fiyatları iki ayrı çeşitte mevcuttu. ama tchibo da ürünler 15 günde bir değişir acele edin. en azından beşiktaş mağazasında geçen hafta itibariyle mevcuttu.

www.yesilkoyelektronik.com

Nero Cover Designer var bu işleri yapan. Nero Burning Rom la beraber geliyor.

salak olduğumu cd zarfının printerda eriyen jelatin kısmı gösterdi. uşan ben de diyorum niye bir tane cd zarfı yazma programı yok. afferin bana

dms de cd nin üzerine yapistirilan cd sticker i gibi birsey görmüstüm, galiba onlar yazicida yazdiriliyor.yazdirip cd nin üzerine yapistiriyorsun anladigim kadari ile. bir arastir istersen.

yazıcının içinden geçerken kağıt olmayan jelatinli yüzey problem çıkaracaktır. dikkat ediniz heba etmeyiniz lazer yazıcıda yanlışlıkla ters konsa drum falan ele alınabilir mesela sanki. inkjette ise pek bir sorun olmaz.

Ben linkteki A4 ten yapılma zarfları bolca Kullanıyorum, printer ile istenen yerine istenen şey basılabilir.

www.athensmusician.net

cd üzerine yapıştırılan etiketleri kullanmayın ilk başta çok güzel geliyor ama sonradan feci sorunlar çıkartıyorlar. bunun dışında birazcık kalın kağıda basabilen bir printerın varsa o cd keselerini ölçüp printera kağıt olarak tanıtabilirsin.

türkiye'de "ortalama ingilizce bilgisi" çok muğlak bir ölçü olduğundan, bence önce bir toefl denemesi yapın, ne kadar eksiğiniz var, nerede eksiğiniz var onu bir ölçün. kim bilir, belki de yoktur?

ben de yapayım bir ara bunu. :P

Zamanda sinirin pek yok gibi. Maasin iki kati artacaksa bu ise biraz para da yatirabilirsin. Iyisin yani.

Bence bir TOEFL hazirlik kitabindan ya da baska kaynaktan bir deneme yaparak basla olaya. (bkz: #10264861) Bir kere alman gereken puana ne kadar yakin oldugunu anlayinca ona gore calisirsan.

Eger kaydetmen gereken cok mesafe varsa bir yandan bir Ingilizce kursuna (sadece TOEFL kursu degil) basla. Obur yandan Ingilizce kitap okumaya ve altyazisiz film izlemeye basla. Birkac ay sonra kendine guvenin artinca bir deneme testi daha yaparsin.

Eger alman gereken puana yakinsan ya kitaptan calismayi dene, ya da daha istikrarli calisacagina inaniyorsan bir TOEFL kursuna yazil.

neresi orası yahu, 85 toefl'a bir maaş tazminatı ha... başlangıç için en iyi ve cüzdan dostu yol internette de bulabileceğiniz cd lerden test çözmek. kaplan ve longman cd leri çeşitli paylaşım ortamlarında mevcut. zayıf olduğunuz bölümü tespit edince gerekirse oraya yüklenirsiniz, speaking kursları, bol bol dublajsız ingilizce altyazılı film izleme, essay örnekleri okuma vs gibi yöntemlerden birini seçersiniz duruma göre.

Madem sonunda böyle sağlam maaş artışı var. Öncelikle bir toefl denemesine girin bakalım kaç çıkıyor. Sonra da kitap falan kasmadan çok iyi bir kursa yazılın. Yanında uydudan film-haber, internetten altyazısız dizi vs. öneriyorum. Eğitim yanında film izlerseniz toefldan 90 almazsanız bırakırım 98 kpds puanımı hibe ederim size. ;)

toefl ibt çalışmaktan çok genel ingilizce bilgisine dayanıyor. bu yüzden direk sınava çalışmaktan ziyade, genel olarak ingilizceni geliştirmeye bak bence (tabi eğer yeterli değilse). ayrıca gmat e filan girme çünkü o çok daha zor bir sınav. ben gmat e iki ay filan çalışmıştım. ama toefl ibt ye sadece bir gün. kolay gelsin.

cevaplar için çok teşekkürler. kursa gitmeden önce evde kendi başıma çalışmaya karar verdim. ama ilk önce test çözüp seviye ölçmek en mantıklısı, evet. bi de bu arada toeic 'in toefl'dan çok daha kolay olduğunu ve işyerindeki çoğu insanın toeic ile çatır çatır birinci dereceden dil tazminatı aldılarını öğrendim. bu da aklımızda bulunsun.

gümrük mevzuatı uyarınca 100 euro bedeli aşan malzemeler için gümrük ödemek durumundasınız. Biraz da şans işi tabi eğer faturada düşük bedel yazıyorsa bazen geçmesi mümkün. 100 euro yu geçerse ne olur gümrük vergisi ve kdvsi ödenir ürün alınır.

total commander ;) her işi görür süper rename yapar. multi rename tool u ctrl + m tuşu ile aktif olur.

oups ctrl m, te$ekkürler halloldu :)

batch rename die bişi vardı yamulmuyorsam.. arayıp bulabilirsin.

Neden usb ile bilgisayarına bağlanacak? Buna gerek yok network kablosu ile sana bağlı olup wireless ile anneni bağlayabilecek tonla modem var piyasada. iyi bir şey istiyorsan usrobotics den aşağısına gitmesin elin. Ucuz istiyorsan tek desktop varsa tek portlu bir wireless modem al, eğer para sorun değil ya da çok desktop olabilme ihtimali varsa 4 portlular iyidir.

usb olayini bende anlamadim... usbden cok performansli olmaz bir lan karti alsaniz yoksa sayet?

her neyse bazi modellerde usb destegi var. linksysnin modellerinde vardi yamulmuyorsam. linksys, airties guzeldir ama digerlerine bakarak biraz daha tuzludur.

ethernet varken usb kullanmak uçak varken planör kullanmaya benzer der bir çinli. diye sallayayım.
ama 480 mb /s ile 100 gb /s bağlantı tercihi senin. işin teknik komplikasyonlarını saymıyorum bile.

neden bilgisayara bağlanacak? ben us robotics 9110 almıştım içinden kablosuz bağlantı cihazı çıktı ufacık. ha perforans düşük kablosuzken ama bu da bi seçenek.

(bkz: airties)

usb de sanki daha sorunsuz oluyor ondan dedim..
plug n play in tak kendisi

takıosun ayara bile gerek olmuo çat die çalışıo
ilginç tabi

zyxel'i hiç önermiyorum, 2 sene önce vardı bende, sürekli kopuyordu bağlantı, sonra robotics'e geçtim, 2 seneden beri hiç kopmadı.

hocam airties rt-205 alabilirsin. usb portu yok ama. tek ethernet portu bi de kablosuz özelliği var.

usbye gelince boşver plug and playi. modemini resetlemediğin sürece konfigürasyon duruyor nasılsa.

o göbek erimez ben söyleyeyim.. boğazını tut. için dışın pizza oldu.

nutella kavanozunu kaşıklarken de böyle mi diyeceksiniz bordo hanım çok merak ediyorum...

koşmak yetmez mekik falan da koyuver... ama olmaz o iş mangalla spagettiyle.

evet evet ben de spor salonuna gideyim koşayım diyorum

kesin bişeylere yarıyor olması gerek bu koşmanın
yoksa sıçtık

ya ekşi duyuru,bana laf sokmuyacak bir cevap bul. sen de mi menti? peki madem,istersiniz sonra makarna sosu tarifi falan siz benden...

evet demlikpoşet,bir işe yaramıcaksa boşuna koşmayalım : )

2 yıldır düzenli spor yapıyorum.
hergün 30km bisiklet , haftanın 3 günü koşu ve ağırlık çalışması.

gözlemlediğim faydaları :

eskiden sokakta yürürken , yokuş çıkarken nefes nefese kalırdım.artık nefesim hiç kesilmiyor.
geceleri deliksiz uyuyorum.sabahları dinç kalkıyorum.

adam gibi spor yapmanı öneririm. caddebostana yakın oturan varsa satılık 6+ aylık normal fiyatının çok altında AFM GYM üyeliği bulunur bir mesaj kadar yakınınızdayım.

koşmak çok işe yarar, hele ki düzenli koşarsanız vücudunuz ciddi ciddi toparlanır şekle girer. Tabi koşmakla omuzlar genişlemez ancak göbek bel kalça falan pek hoş olur

sağlık açısından çok faydalı. kardiyovasküler sistem (kalp-damar) gelişir. daha sağlıklı olursunuz. ilerideki muhtemel dolaşım sistemi rahatsızlığı riskini azaltırsınız.

amma velakin koşuya başlamadan önce bir miktar yürüyüp sonra da açma germe hareketleri yapılması tavsiye olarak verilmelidir çünkü anlaşıldığı kadarı ile sakat bir gioberg'den kimseye fayda gelmez. Ayrıca koşudan 2 saat öncesine kadar birşey yememek, koşu esnasında da çok su içmemek önemli. kardiyo hareketlerine giren bisiklet ve koşma kondisyonu arttırır, vücut genelinde yağ yakılmasını sağlar.

sabah kalktığınızda yapacağınız koşuyu haftada 3-4 gün ve bunu iki ay filan düzenli yapınca göbek filan kalmıyor efenim. tabi bünye ile alakadar kısmı daha büyük.. ama bira göbeğiyse öyle kolay erimez koşmayla.

sdc göbek gitsin istiyorsan hergün sabah 30 mekik çek, tabi ilk başlarda daha az eğer ham isen, gider o göbek.

babam 8 senedir yürüyüş yapio düzenli olarak.. 90 kilodan 70e indi koşsa daha çabuk iner miydi bilemiyorum bir de erkek bünyesi falan bilemedim:))

İzin vermiyor olabilir çevirenler. Divxplanet çeviriler konusunda ve çevirmen hakları konusunda çok hassastır.

savas degil de soyle bir sey var. Daha evvel herkes cevirisini yukleyebiliyordu bu dizilere ait. Ama ozensiz ceviriler furyasi ortaya cikinca buna engel getirmeye basladilar.

Simdi bolum yayinlanmadan evvel cevirmen sifatina sahip birisi gonullu olup yayinlanacak bolum ciktiginde cevirisini yapiyor. Hal boyle olunca 1-2 gunde bitirilen 700 satir nedeniyle emege saygi vs vs denilip baska ceviri yuklendirilmiyor.

Heroes, Lost, Prison Break, 24... gibi populer dizilerde boyle. Filmlerde de bazen benzer seyler gerceklenebiliyor.

divxplanet çevirmenleri küstürmemek için böyle bir yol seçti, çevirmen işini bitirene kadar(2-3-4 gün dahi olsa) başka birinin çevirisinin eklenmesine izin verilmiyor. kaldı ki divxplanet ve divxforever dışında bir yerden gelen çeviri de genelde kalitesiz oluyor özenilmemiş oluyor.
(edit: yukarıdaki mesajı görmeden yazdım ama bulunsun :)

Lostforum çevirileri,ekip çalışmasıyla türkçeleştirilmektedir.
Bu sebeple çok daha hatasız ve hızlı çeviri gerçekleştirmekte.
Sordugunuz soruya gelince,
bizim açtığımız bir savaş yok lostforum olarak..
3. sezonun başıydı ve herkes diziyi indirmiş altyazı bekliyordu
ben kendi adıma konuşmam gerekirse,altyazısız izlediğim dizi bölümleri de oldu..
Aramızda bu kadar iyi ingilizce bilen kimseler varsa neden kendimiz çevirip paylaşmayalım dedik
sonuçta paylaşım günlerimiz doruğundaydık ve başaracağımızı biliyorduk.
İlk altyazımızı paylaştığımızda,geçici bir heves olarak nitelendirildi ve meyve veren ağacımız tam anlamıyla taşlandı
iğrenç,berbat diye nitelendirildi işimiz.Burada kalite sorgulamayacağım zira kalitemizi bilen bilir.
Çok dileyen altyazıları karşılaştırabilir..
Son olarak forumda seçim özgürlüğü açısından farklı çevirmenlerin altyazılarına da yer vermekteyiz.
Dileyen dilediği altyazıyla izler.

Finansbank'ın cardfinans (şu sıralar çoğu ünide standları var diye duydum) ya da HSBC tavsiye edebilirim. İkisinin de 10 ytl yıllık aidatı var cardfinansta mezuniyetten normal karta geçerseniz 30 ytl parapuan veriyolar falan.

bence garanti'de hesap ac kendine.
hesaba bagli sanal kart var, ne ekstreyle ne ba$ka bi$eyle ugra$irsin. hesabindaki parayi karta aktarip ali$ veri$ini yaparsin internette.
ben oyle yapiyorum, gayet de memnunum.

evet garanti çok daha mantıklı bende onu kullanıyorum gayet memnunum sanal kredi olayıda cok kullanıslı

denizbanktan alma da hangisinden alırsan al bence. ama cardfinans bazı yerlerde 10 milyar aya kadar peşşin fiyatına kadar taksit yapıor(göçertiyor)

isbankasına da bak istersen...

alması en kolay olan hsbc.

yurtdışına çıkan biriysen yada çok yolculuk yapan biriysen hsbc advantage süper avantajlı

hem havalimanında lounge 'ı hem puanlarını 4 ile çarpıp uçak otel otobüs vs bileti vermesi süper.

iş bankası'nın "iş'te üniversiteli" kartı bu konuda gayet kullanışlı.200ytl limiti var. o yüzden internette gönül rahatlığıyla kullanılabiliyor. 3 sene önce almıştım ben o sıralar kolay veriliyordu ama şimdi nasıl bilmiyorum.

vennus: private key şifreyi açabilen ve gizli kalması gereken, public key ise o private key için şifreleyebilen ve herkesin erişimine açık bir keydir.

jkulakwalker: biraz google yapınca one way SSL ve two way SSL diye iki kavram ortaya çıktı fakat farklarını bulmaya ya da garanti net şubesinde nasıl kullanıyoruz mesela diye araştırmaya vaktim olmadı üzgünüm.
Güncelleme: gmail e ssl ile bağlandım 256 bit şifreleme varmış ve firefox bu sayfalar size gönderilmeden şifrelendi gibi bir yazı yazdı. garanti ye bağlandım rc4 128 bit ile şifrelenmiş ve aynı yazı yazıyordu (yazı genel bir yazı olabilir demek ki iki taraflı şifreleme var) Gmail in 256 bit şifrelemesi varken garantinin 128 biti gözüme çarpmadı da değil hani. Bir zamanlar bazı bankacılık siteleri 40 bit inadındaydı hatırlarsanız.

iki taraflı şifreleme diye bir şey olduğunu anladığımıza göre şu sorumu tekrarlayım. O halde bizim browserlerin içinde gömülü bir RSA key generator mu var? secure bir sayfaya bağlantı yapmak istediğimizde, private ve public key oluşturup bunu server a mı gönderiyor? böyle bir şey yoksa ve server kendi şifreliyorsa private key i bana güvenli bir şekilde nasıl ulaştırıyor?

SSL Netscape tarafından yaratılmıs olan bir protokoldur, bu protokol third party dedigimiz bir onay kurumu (CA) ya ihtiyac duyar. kısaca soyle calısır

- browserdan guvenli sayfaya baglanırsınız (https)
- web server bir public key ve sertifikasını gonderir. sertifika dedigimiz sey genelde hash fonksiyonudur.
- browserınız CA ya gider sertifikayı o siteye ait oldugunu ve gecerliligini kontrol eder.
- browser artık bu public keyin guvenli olduguna ve siteye ait olduguna emin oldugundan public key ile kendi urettigi rasgele bir simetrik anahtarı, urettigi anahtarla sifreledigi sifreli url ve sifreli http datasını sifreler ve servera gonderir
- artık bu bilgiyi sadece private keye sahip olan site acabilir. actıktan sonra browserın urettigi anahtarla browserın gonderdigi sifreli url ve http datalarını acabilir. ve istenilen bilgileri simetrik anahtarla sifreler ve gonderir.
- browser http bilgilerini ve html datasını simetrik anahtarla acar ve dokumanı ekrana sunar.

ozetle akıs bu sekildedir...

jkulakwalker: vennus e yazdığım cevaba bak. senin browserın private keyi yayınlamaya ihtiyacı yok ki. public key yayınlar, aynı şekilde server da public key yayınlar. private keyler sende kalabilir bir sakıncası yoktur onu hiçbir zaman aktarma ihtiyacın olmaz çünkü senin ya da serverın public key i şifrelemek için gerekli her datayı sunar!

ozdek: abi 256 bit sifreleme okuz gibi pahali... bir ara sacma sapan bir mevzudan dolayi incelemistim de ordan biliyorum. bizim bankamiz cimrilik etmis demek ki :)

private key'in adı üstünde, private key her zaman gizli tutulur.

rsa konusunda şöyle bir şey ekleyeyim. rsa'da bir sunucunun public ve private olmak üzere iki anahtarı vardır. sen sunucuya veri göndermek istediğinde önce sunucunun sana verdiği public key ile ham verini şifrelersin. elde edilen şifreli veri ancak ve ancak private key sahibince (sunucu) deşifre edilebilir.

sonuç browser için herhangi bir rsa generator yoktur.

oyle bi$ey mumkun degil.
ve evet, $u an official 3.10 firmware icin downgrader yok. 2.00 gibi muamele yapma $ansin da yok. oyle bi$ey zaten mumkun degil.
game bolumunde cikan ya senin memory-stick'e attigin update dosyasidir, ya da oyun umd'sindeki update'tir. o update 1.50, 1.51 gibi versiyon kullananlar icindi. korsan oyun oynamasinlar diye zamaninda.

3.10 olmuş seninki şimdilik geçmiş olsun. Herhangi bir update daha yapma ve bekle mutlaka çıkar birşeyler. system about gibi bir yerden bakman lazım versiyona senin elin update e fena alışmış ;)

10 sene önce zordu da artık tc kimlik nosuyla herşeye ulaşmak mümkün. Başkasının kimliğini kopyalarsan ve kılıfına uydurursan sorun olmaması lazım.

Kendin cevabini vermissin ama yine de belirteyim: cok dikkatli bakilinca anlasiliyor. Sahteyi yapanin uzmanligi ne kadar artarsa anlamak icin gosterilmesi gereken dikkat da o kadar artiyor.
Takli edilen seyin guvenlik unsurlarina ve taklidinin zorluguna gore anlasilamayabilir tabi baska nufus kaydi ile karsilastirmadan.

soğuk damga ile anlaşılır genelde, geri kalan kısmını anlamak(nasıl yapıldığına göre) imkansız olabilir.

gerçi soğuk damgayı da taklit edennler vardır elbet...

kütük numarasıydı, şusuydu, busuydu rutin işlemlerde kontrol edilmez, lakin bürokratik işlemlerde bakılır

bazı püf noktaları var bunun için: kimliklerdeki seri numaraları erkeklerde tek rakamla, kadınlarda çift rakamla bitiyor ve hiçbir zaman italik olmuyor. özensiz hazırlanan bir sahte kimlikte bunlara dikkat edilmeyebiliyor.

yine kimlikteki tarihler kendi aralarında da kontrol ediliyor: ön yüzdeki "doğum tarihi" 01.01.1979 şeklinde yazılmışken arka yüzdeki "verilme tarihi" 01/01/1999 şeklinde yazılmışsa sahte kimlik olduğu daha rahat anlaşılıyor.

genellikle baştan savma yapılıyor bu tür belgelerdeki sahtecilikler, görünüş olarak harika oluyorlar ama içeriğe özenmiyorlar. sahte imam hatip diploması görmüştüm; gerçeğinden ayırdetmek çok zordu.. ama "eğitim süresi" hanesine "3 yıl" yazılmıştı mesela..

BBC turkçe servisinde bir kadın haberci, tüm avrupayı dolaşıp 20'ye yakın sahte pasaport toplamıştı. Bu konuyla ilgili bir kaç bölümden oluşan haber dizisi hazırlamıştı.

bir uzmana danıştı. bunlardan bir kaç tanesi çok iyi işçilikmüş. sanırım letonya pasaportu ile de ingiltereye giriş yapmıştı.

yani senin elindeki türkiye cumhuriyeti pasaportunun sahtesi olsa nolur gerçeği olsa nolur. zaten her yere vize ile girmek zorundasın.

sahte pasaport çeteleri genelde EU, UK pasaportu falan yapıyorlar.

bu pasaportları alanlar da , o pasaportla kendi ülkelerine değil, başka ülkelere giriş yapıyorlar.

enterasan bir konu.

ah ah bir şeyin sahtesini yapmak her zaman sıfırdan imal etmek değildir arkadaşlar ;) hayal gücünüzü kullanın.

Sigorta=SSK her türlü iş kaybı,hastalık, allah korusun sakatlanma-yaralanma vs. gibi konularda senin yardımcın olacak olan bir olaydır. SSK'yı dışarıdan yaptırmak nasıl oluyor emin değilim ama uyanık olun SSK'nızı zaten tam yatırmayacaktır bu şahıs o yüzden aman diyeyim. Başta emeklilik olmak üzere her şeye faydası var bir kere o şirkette çalıştığını ispatlayan bir olaydır. Kıdem tazminatı var, askerlik tazminatı ya da doğum izni olayları var. Çok ama çok önemlidir kısaca. Özel sağlık sigortası zaten SSK üstüne yapılır.
Gelirine göre %30 ile %40 gibi bir orandadır yamulmuyorsam devlete ödenen para. 1000 ytl NET maaşın varsa sen işverene kabaca 1300-1400 ytl arası bi maliyete gelirsin.

Diyelim seni bir süre sonra işten çıkardılar. Sana ödenmesi gereken tazminatını da vermediler. Bu durumda kime gideceksin? Orada çalıştığını nasıl ispat edeceksin?

İşverenin sana özel sağlık sigortası yaptırması onun için tabii ki daha ucuza mal olman demek... ( tabir biraz kaba oldu galiba) özel sağlık sigortaları da gerçi kapsamlarına göre değişiyor.. misal yatarak tedavi dahil ya da değil / ayakta tedavinin yüzde bilmem kaçı gibi bissürü alternatif sunuyorlar. SSK denen atraksiyonda tek olay sağlık gidrlerinin karşılanması değil haliyle, işin içinde toplam çalıştığın iş günü sayısı karşılığında emeklilik ya da tazminat gibi bazı sosyal güvencelerin de var... Tüm bunlar göze önüne alındığında bence SSK derim. özel sağlık sigortasını tercih etmen özellikle uzun vadede senin için hayırlı olmayacaktır.. Sen dışarda yaptır vs olayları da tanıdık bir şirket bul, maliyetini cebinden öde vs.. üstüne bi de işten atılma gibi senin aleyhine olabilecek durumlarda sosyal haklarından yararlanamama gibi sonuçlar doğuracak bir sürü dezavantaj barındırıyor.. Ayrıca belli bir deneme süresinden sonra yasal olarak sana sigorta yaptırmak zorundalar ( SSK ) Bu senin bi çalışan olarak en doğal hakkın.. Özetle SSK derim.

bir dönem ssk başkanlığında çalıştım.bu konu hakkında özdek ve pyro gerekli açıklamayı yapmış.
yalnız söyle bir durum var,

"şimdi patron dedi ki 'sen git dışardan yaptır sigortanı, ben de sana özel sağlık sigortası yaptırayım' filan dedi"
demişsiniz.böyle bir şey yok.özel sigortadan bahsediyorsanız ,bunun zaten patronla bir ilgisi yok.işveren, çalıştırdığı işçiyi kuruma bildirmek zorunda zaten.
sigortalının , iş kazası ve meslek hastalıklarında , emeklilik , malulluk,analık ve yaşlılık durumlarında ,tazminatlar ve fesih bildirimlerinde ayrıcalıkları var.

başka sorunuz varsa özelden mesaj atabilirsiniz

patronunun seni sigortasız çalıştırması yasal olarak da suçtur.

bir sosyal sigorta kurumu'nun himayesinde olmak, her vatandaşın -itiraz eden olur, hadi her çalışanın diyelim- vatandaşlık hakkıdır.

yamulmuyorsam eskiden ilk uc ay deneme suresi olarak gecmekte ve isverenin ilk uc ay sigorta yaptirmasi zorunlu tutulmamaktaydi. fakar artik ise baslandiginde isveren ve is goren ssk'ya bildirimde bulunmak zorundalar. isgorenlerin bildirimlerini de genellikle isverenler yapiyor. fakat patronun sana sen git disardan yaptir talebine olumlu yanit verirseniz siz de yasal bir zorunlulugu cignemis oluyorsunuz. (is goren icin beyan suresi 1 aydir) hatta sosyal guvenlik yasasi der ki: "Çalıştırılanlar ile işverenleri arasında sosyal sigorta yardımlarını ve yükümlülüklerini azaltmak konusunda anlaşma yapılamaz. Yapılan anlaşmalar geçersizdir."

mat couthon: iş kanununa göre adamı ağaca bile çıkartacaksanız sigorta yaptırmanız gerekiyor. o 3 aylık deneme süresinde sigorta yapmayanlar büyük ihtimal çakallıktan yapmıyordu. yoksa sözleşmelerde şu an 2-3 aylık deneme süresi olmasına rağmen işe girdiğiniz gün sizi sigortalı yapma mecburiyeti var. tabi kağıt üstünde böyle de ssksız adam çalıştıran primi düşük gösteren şerefisizler yok mu? var elbette.

her ihtimale karşı çalışanın adresini bilmek için. kötü düşünürsek şirketi dolandırıp kaçarsa, hırsızlık yaparsa, usulsüz bir şey yapıp ortadan kaybolursa gidip bulabilmek için. bunları yapacak adam elbette ki kendi adresini vermez. ama ikametgah denilen belgeyi muhtar verdiği için yalan olmaz o belgede.

Iyi de kac calisan sirketi dolandirabilir ki? Cogu calisan ise gidip gelip ay sonunda maasini aliyor. Muhasebecinin ikametgahinin istenmesini anlarim da herkesinkine de gerek yok degil mi?

SSK'da zorunluk var her kişi için özlük dosyasını şirket tutuyor. Özlük dosyasında da bu ıvır zıvırlar olmak zorunda. Sağlık raporu da olmalı hatta iyi hal kağıdı da. Başka ne vardı 6 adet foto?

ama i$yeri ilk ba$tan risk almak istemez. tanımadığı adama en nihayetinde cihazını ofisini vs. teslim edecek.

verem sava$tan alınmı$ mikrofilm, diploma, kimlik fotokopisi, banka hesabı, kan grubu kartı. seçenekler bol :)

sigorta içindir.

Peki sigortanin ikametgah istemesi mantikli mi o zaman? Yani ne de olsa odemeleri sirket yapiyor calisanin yerine. Calisanin nerede oturdugunu bilmek isteyebilir ama kanitlanmasina gerek yok gibi yine.

Sleepy99, senin dedigini de anliyorum. Ama o seviyede guven her gun herkese verip aliyoruz zaten. Yani taksici onu oldurmeyecegine, koltugunu cizmeyecegine guvenip seni aliyor arabaya. Supermarket calmayacagina guvenip seni mallarin arasinda dolastiriyor. Bilmiyorum yani, tam ayni olmayabilir tabi ama yakin geldi bana.

işe girecek kişi satış danışmanı/temsilcisi/müdürü/zırtı/pırtı gibi bir pozisyonda çalışacaksa ikâmetgâh ilmühaberi ve bilumum belgeyi aldıktan sonra bir de açık senet imzalatıyor birçok şirket. sebebi:
- tahsilatla ilgilenmiyorsa naylon satışlar yapma ihtimali.
- tahsilattan da sorumluysa hem birinci ihtimal hem de yeme içme ihtimali.

Biraz klişe olacak ama bu dökümanlar gerçekten işine yarar.

www.divxplanet.com

www.divxplanet.com

www.divxplanet.com

www.divxplanet.com

1.Bunu sürekli yapmak istiyorsan işkence haline dönüşüyor. Eğer 1 film için düşünüyorsan ok de sürekli yapacaksan boşver derim sıkılıyor insan çok uzun sürüyor falan. Bir de divxplanet'da gerçekten daha fazla yardımcı olurlar.
2.Dat eşit değildir mpg diye düşünüyorum.Bir de avi ye altyazı olabilir de mpg e olmayabilir falan diye bir yazılımı olabilir divx playerının onu kontrol etmek gerekebilir.

divx'den dvd veya vcd yapmak
1. vcd yapmak yerine divxleri dvd formatina donusturmek daha mantiklidir. harcanan sure de yaklasik aynidir, dokumanlar verilmis zaten.

2. soylediginiz sey mantik disi :) encode denilen bir sey var. hepsi farkli sikistirma formatlari. .dat bu tarz vcdlere ozel bir sey. mpg ayri bir sikistirma tarzi. .avi ise xvid olabilir divx olabilir. sadece uzantiyi degistirmek sikistirma bicimini degistirmek degildir dogal olarak.

yukardaki dokumanlari okuyun ama kolayca yapilacagini sanmayin. bilgisayariniza gore sureler degisiklik gosterse de en asagi 2-3 saatinizi harcamaniz gerekebilir.

kolay gelsin simdiden

divx>dvd için vso divxtodvd converter gayet iyi.

modeminizin modeli ne? vpn destekliyor mu?

usrobotics usr9105 adsl modem kullanıyorum, vpn destekliyormuş.

vpn e gerek yok, kullandiginiz vnc programindaki portu modem uzerinden acmayi deneyin. buyuk ihtimal bundan kaynaklaniyordur.

www.logmein.com kullanın(beleş). hamachi 'nin yapımcısından. Pişman olmayacaksınız ;)

Bir de şöyle bir sorum olacak, evdeki bilgisayarlarla bağlandığım zaman VNC Viewer' ı açıp, diğer makinadaki vnc servera verdiği adresi yazıyorm (192.168.1.4 gibi) yeterli oluyor, dışardan bir bilgisayar ile bağlanmak istediğim zaman viewer'a nasıl bir adres yazmam gerekli, ip adreside eklemem gerek mi yani?

dı$arıdan bağlanırken bilgisayarının ip'sini yazman gerekir. "192.168" ile ba$layan bir adresle dı$arıdan bilg.ına ula$amazsın. ip'ni nasıl bileceğini merak ediyorsan dynamic dns ba$lığına bir göz atıver. bunu yapan siteler var. (bağlanılacak bilg.da server'ın çalı$ıyor durumda olduğuna emin olmandan hiç bahsetmiyorum bile:) )

dı$arıdan eri$ilebilmek için 192.168.1.1 veya 192.168.1.2 ile modeme bağlanıp port açmanız gerekir. yanılmıyorsam port 5900 idi. $u baya yardımcı olur: portforward.com

Tekrar yazma ihtiyacı hissettim. www.logmein.com kullanmayı deneyin. Bir client programı kuruyor ve ondan sonra firewall muş dinamik ip imiş portmuş demeden bağlanıyor kendisi. VNC ile kasmaktan daha kolay sistem kaynağını hiç tüketmiyor ve BEDAVA. Ben 4-5 bilgisayarda kullanıyorum webden bağlanıp direk remote control e geçiyorum inanılmaz faydalı.
Not :Neden bir deneyip görmüyorsunuz kafayı yemekten iyidir.

alakalı mı bilmiom ama biz windows firewall u disable ettikten sonra sonra bağlanabilmiştik. bir de öyle deneyin.

logmein gerçekten bu konuda başarılı fakat ücretsiz olanı deneme sürümü diye hatırlıyorum.
edit:Şimdi baktım 30 gün trial'i var sonrası için 5-6$ para istiyorlar...

portların kapalı olmasından gibi geldi bana da. usr 9105 kullanıyorum ben de ve bildiğim kadarı ile vpn özelliği yok.

192.168.1.1

admin
admin

...
.

Kesip bicmekle tehdit ettin ama yine de uyarayim. Diyelim kastin, yaptin ettin. Youtube son zamanlarda copyright'li eserleri kaldiriyor. Yani ugrasirsin ugrasirsin iki gun sonra adamlar silebilir, ona gore.

Yok oyle degil diyorsan movie maker kullanmaya baslamadan once filmi dvd'den divx'e rip etmen lazim ki bilgisayarinda movie maker'in acabilecegi bir film dosyasi olarak bulunsun. Onun nasil yapilacagini bilmiyorum ama gerek sozluk'te gerekse google araciligiyla web'de bulabilirsin herhalde.

forum.divxplanet.com
www.divxplanet.com

bu iki dokumana goz atabilirsiniz. movie makerla ugrasmadan buradan bakarak yapmaniz mumkun. (ozellikle gordian knot ile)

ayrica wpi hakli, bunca ugrasip upload etmek icin kastiginiz sey aninda ucurulabilir...

uncut dvd ise bunlar altyazıları ripleyip divxplanet a yüklese ndaha büyük hizmet edersin ;)

youtube a friends i yüklersen copyright ıvır zıvır bahenesi ile silinir, boşuna uğraşma derim naçizane.

ahahaha ulan ulan?
yahu kardeslerim, yurttaslarim, romalilar!
filmi kesip bicip koyacam derken tamamini kesip bicip koyacam mi dedim ben guzel vatandaslarim. kendime gore komik buldugum yerlerini eklemek istiyorum ben. ki bunun ornekleri de var youtube'da. telif melif derdi de olmuyor.

hani boyle dvd'yi cevirmekle ugrasmayip da direkt ekran goruntusunun capture'ini alan, video olarak kaydeden bi'sey ariyordum mamafih bulamadim.

podnapisi.net'e bakınız.
ingilizcesi var dixplanette ilgilenirseniz.

Elindeki CAM falan olsa gerek R5 çıkmadı henüz. O yüzden sabret derim daha kaliteli çıkınca izlersin. Bak sinemada izlersin bile demiyorum çünkü anladım ben seni.

divxplanet te çıkmış, eğer hala bulamadıysan.

www.divxplanet.com

Çok teşekkürler efenim: )

ben norveçte buz gibi havada paltoyla titrerken çorapsız mini etek ve beli açık elbise giyen iskandinav insanlarını gördükten kendimden utanmıştım lan ne kadar kolay üşüyorum diye.

donmasına rağmen giyiyor. ya da bir arabayla yolculuk yaptığı için otoparktan gideceği yere kadar donmayı umursamıyor.

tamam donmasına rağmen giyiyor da e peki giymeden sağladığı marjinal fayda nedir ?

arabayla falan çözülcek iş değil laykınmi kardeşim. ben de arabayla gidiyorum kapalı otoparka parkedip asansöre zıplıyorum ama içime don giymesem de paltosuz çıkamıyorum evden. deli değilim divane değilim....


marcinal faidesi nedir bilemedim, edemedim ama giysinler yani benim için bi sorun yok kesinlikle...

norvec rusya fln iklime uyumdan dolayı oluyor da, bir de yag tabakası gayet yalıtkan bir seydir. bu nedenle de birim zamanda erkek den daha az ısı kaybediyordur[tabi burda kıl yogunlugu onemli, o da onemli oranda yalıtım saglıyor, sebebi de kılların akıssız bi hava ortamı saglaması; hava da dunya uzerindeki en yalıtkan ortamlardan birisidir]. kadınlarda daha gelisken oldugundan usumeyebilirler. bir de evet montla kabanla yanlarından gecerken iyi olmuyor.

bi de corap denmıs de, corap dediginiz cam elyafından yapılmıyor ki; incecik bi sey nasıl sıcak tutacak bi anlatın da ogrenelim.

ben kendimi feda edip bir gün denerim sözlük erkeği. o zaman bana destek olur musunuz?

arkamda bir "rocko" desteği ve etekliyim aman allahım sözlük ne yaptın bana....

Kıçları donuyor, ama yine de giyiyorlar işte. Öyle kızların bacakları üşümez diye bir şey yok.

ben bu konuyu vakt-i zamanında giyen bir kız arkadaşıma sormuştum. kalın çorap giyince üşümediklerini söylemişti bana. ama çorapsız olanlarına lafım yok. ben evimde ısıtabilirim onları.

başta üşüyolardır ama yürüyünce, hareket edince falan ısınıyordur vücutları herhalde.
annemin zamanında pek modaymış bu mini etek, o zamanlar rahat rahat da giyebilirlermiş tacize uğramadan, öyle anlatır hep, o derdi bana "işte kıçımız donardı da çaktırmazdık ama hızlı hızlı yürüyünce ısınıverirdik" diye.. bu arada annemin şu an romatizmal problemlerinin olduğunu söylememde fayda var sanırsam:)

yukarda daha önce sözü edilen yağ takasıdır olayın sebebi bence. elbette belli bir miktar üşüyorlar. ben aynı konuyu sobanın karşısında saatlarce oturabilen kızlar üzerine merak etmiştim.
kömür sobası olur elektrikli olur, kadınlar 50 cm uzaklığında uzaklığında oturuyrlar kızarmadan. ben 1.5 metreden kavruluyorum, dayanamıyorum.
o zaman edindiğim bilgi aynen @bryan fury'nin dediği gibi kadınların derilerinin altındaki yağ tabakası erkeğinkinden kalın olduğundan ısıya daha az duyarlılar.

marjinal faydası da şöyle diye düşünüyorum cümle hanımları karşıma almak pahasına: 5 derece havaya rağmen bunu giyerek özgür hissediyor hatun kişi. bişeylere karşı dik durduğunu düşünüyor.(falanca kişiyi etkilemek gibi direkt amaçlar bi yana) nasıl oraokul-lise öğrencileri sigara içerek, babasından araba kaçırarak özgür olduklarını hissediyorlar/sanıyorlarsa bu da öyle birşey herhalde.
(cok kötü butonunu arayanları görür gibiyim :)

erkeklerle kızlar yağları farklı bölgelerde depo ederler; kızlar kalça ve bacaklarda depolarken, erkekler de göbeklerinde depolarlar. hepsi bundan ibaret.
dipnot: tamam çok kültürlüyüm ama bu kadarda teşekkür iltifat edilmez ki.
dipnot2: kızlar biraz da başka erkeklere sulanın yeter ama, aaaa!

1. Kadınların yağ depolamaları vücudun basen ve pop kısmında olur.
2. Kadınlar erkeklere oranla daha fazla yağlıdır anatomik olarak daha fazla yağı da kaldırabilirler. Eğer dokunabilecek kadar şanslı olanlar varsa bir deneyin de görün.
3. Bu kadın milleti güzel görünmek için yüzüne her gün 100 gram makyaj yapıp , topuklu ayakkabı giyip, tüylerine ağda yapabiliyor güzel görünemenin ölçüsü kış gününde donsuz dışarı çıkma olsa bunu dahi yapar ve hiç şaşırmam siz niye şaşırıyorsunuz?

özgürlükle falan ne alakası var anlayamadım ben hangi çağda yaşıyoruz yahu?? bacaktan üşümeye gelince kişiye göre değişir gayet de üşünebilir. ha zaten tayt üstü etek modasının bu yüzden çıktığını düşünmekteyim. ama agk bey arabayla alakası var, şahit olduğum için söylüyorum deli gibi soğukta açık ayakkabı ve mini şortla gezen insanlar mevcut o halde otobuse ya da herhangi başka bir toplu taşıma aracına binmeleri pek hoş olmaz galiba:P ankara kar topluyor bekleyelim görelim tespit yapalım.

birincisi, bacaklarımız en az üşüyen yerimizdir. gövdemiz her zaman için üşür. diğer yandan çorapsız etek giymek yine de zordur. bir diğer neden ise naylon çorap dediğimiz şeydir. o çoraplar tüm teninizi kaplar ve her zaman için kot pantolondan daha sıcak tutar. yani erkekler de sadece kot pantolonla dışarı çıkarlar ama pantalon içine hava akımı daha fazla olduğu için çoraplı mini etekli kızlarımızdan daha çok üşürler. bir de kadınların vücut ısıları erkeklerden daha fazladır o yüzden (bunu salladım). kısacası bu kızlarımız mutant diğillerdir, korkmayınız, ürkütmeden yaklaşınız.

beğenilme arzusu üşümeyi geçiyor.

ondan sonra neden kadınları anlamıyorsunuz derler.

evet kadınların vucut ısısı daha dusuktur; lakin yine de dokununca yakanları da var o da ilginc bi detay.

bir de evet bacaklar kas yogunlugu olarak en fazla olan yer. bundan dolayı da ısı uretimi tuketimi karsılayabilecek duzeydedir; hızlı yuruyup ısınma olauı da bu olaiblir.

naylon coraba gelirsek o da sıcak havayı dısarı salmamasından sanırım. genel olarak naylon/plastik de ısı iletimi dusuk mazlemedir. kalınlık arttıkca iletimle ve tasınımla kaybedilen ısı mıktarı dusuk olackatır.

bi de merak ettim bu ba$lıga yazanlardan kacı kadın, kacı erkek. kadınlardan giyen var mı ?

üşüyoz ama giyiyoz işte.

ben şunu idda ediyorum..
mini etek altına çorap giyen bir kadın(ten çorabı değil, azdaha kalın yünlü çorabımsı)
erkekten daha sıcak hissediyordur..
NEDEN?
derseniz, pantolon zaten ortalama bacak ile arasında yürüdükçe oluşan 1-2 cmlik bir tampon kısım yaratıyor ve vücut ısısı oraya hapsoluyor, ama dışarısının soğukluğu+rüzgar öğresi ile bu havanın kalıcılığı değişebiliyor..

ama çorap giyince sımsıkı sarıyor o güzelim bacakları(selam ederim:P) ve ısıyı vücuda daha yakın tutuyor

bacağın az üşümüesi de cabası
fizikten mini eteğin günlük kullanımından zerre anlamayan bir insan olarak böyle bir iddiam var,
kimsede aksini ispat edemeyebilir

Ya kalın çorap da giysen it gibi donuyosun işte. Üşüyosun kardeşim, yağla çorapla felan alakası yok. Ha ama şu var ki sürekli ince giymeye alıştırırsan kendini bir yerden sonra eskisi kadar çok üşümemeye başlıyosun. Fekat böbreklere elveda, gelsin mesane iltihabı ve idrar yolları enfeksiyonu.

son kullanma tarihi geçtikten sonra gıdanın kalitesi düşmeye başlıyor, "bozulmayabilir ama yiyip de zehirlenirsen ya da 'ıyk bayat çıktı bu' dersen sorumlusu biz değiliz" mantığı geçerli.
ama mesela eczacı bir tanıdık ilaçların üzerinde yazan son kullanma tarihi geçtikten sonra bir kaç ay kullanılabileceğini söylemişti.
he ben olsam ikisini de yemem içmem o ayrı.

Aldığın ürüne göre değişken olabiliyor opsiyon.. Misal süt ürünleri gayet gerçekçidir tarih konusunda ama kedi, köpek mamalarında paket hava almadıysa artı 8 ay ekleyebilirsin, özellikle ithal mamalarda. İlaçlarda da bi 3, 5 ay ekleyebilirsin ama misal açılmış göz damlası için geçerli değildir vs vs.. Dediğim gibi ürünle paralel bir değişkenlik gösteriyor..

urunlerde degisiklik gostermesinin sebebi de iclerindekinden kaynaklaniyor. havayla temasiyla oksitlenen veya bozunmaya ugrayan maddeler son kullanma surelerine daha fazla uyarlar.

ilaclarda etkisi azalir ama bozulmaz genelde (antibiyotikler icin vs) ama hava almamasi, guneste kalmamasi, sicakligin yuksek olmamasi vs durumlar varsa bu dedigim gecerli. zira etken maddelerin bazilari cok zor sartlarda bozunuyor. her seye ragmen son kullanma tarihlerine onem gostermek en sagliklisi.

son derece gerçekçidir hepsi fakat o opsiyon hesaplanırken bir sürü etken göz önünde bulundurulur fakat s.k.t geldiğinde o etkenlerin hepsi kendini göstermemiş olabilir. ama ya gösterseydi.
asansör de güzel örnek: ağustosta 35-40 derecede taşıyabileceği yükle kış soğuğunda taşıyabileceği yük bir olmaz haliyle.
uçaklar da misal 3 saatlik yol için gerekli x ton yakıta ek olarak bi ton ek yakıt alıyor: hava durumu için ayrı, yedek meydan yakıtı, meydan yoğunluğu, iniş sırası gelmezse diye holding yakıtı, ihtimal yakıtı, alçalma yakıtı... böyle böyle 3-4 ton fazladan yakıt alıyor. şimdi bunların hiçbirine gerek olmayabilir. %95 olmuyor da ama bunlar da hesaba katılmak zorunda.

yiyecek içecek dünyasında da olay bunun gibidir zannımca. bunun iso9000'i var haccp'si var var oğlu var.

Asansörler aslında gerçek kapasitesini yazıyorlar diye biliyorum(pazarlama harikası olarak daha fazla kapasite ve hız eşittir daha fazla para). Evlerimizde kullandıklarımız değil de plazalarda falan olanlara ağırlık sensörü takılıyor bu nedenden dolayı ve yük aşımı varsa zaten harekete geçmiyor. bir reklamda vardı hatırlarsanız.tabi ki de kapasitesi üstünde kullanılabilir ama genelde 100 kg bile aşarsanız katta tam durmama gibi sorunlar çıkıyor. hatta 1450 kg lık bir yük asansörünü bu yüzden haşemat eden dallamalar biliyorum asansör bi oturuyor en alt kata bir daha kaldırmak için servis çağırıyorsunuz. tabi emniyet dalgası olsa yük aşımını anlayıp hiç harekete geçmeyecek ama o parça ya pahalı ya da bizde zorunlu değil allaha emanet kullanıyoruz.

şurada da konu ile alakalı, ingilizce olaraktan güzel açıklamalar var:

www.organizeyourlife.org

geçenlerde gazetede okumuştum. traştan önce sıcak suyla yıkamak gerekiyormuş yüzü, kıllar yumuşasın diye sanırım. bittikten sonra da soğuk suyla yıkamak ardından da traş kremi iyi geliyormuş.

bi kaç defa nivea balsam kullanmıştım. fena değldi.

ben traş öncesinden bahsediyorum, bir de sıcak suyun olmadığı durum için...

ciltle ilgili sıkıntı bir yana, soğuk suyla traş bıçağını temizlemek de çok zor olacaktır.

tazyikli su olunca sıkıntı olmuyor jılet in temızlıgı de, soguk suyla sıkıntı gercekten tras olması. jel ya da krem gibi daha yogun urunler daha iyi oluyor. bir de jılet i daha sık degistirin, keskin olsun her zaman.

krem ya da jel markası verir misiniz? bu arada mach3 kullanacağım?

jel de balsam da nivea olmalı. hassas ciltler için olanından, beyaz rengiyle ayırt edilebilir.

ben nivea jel kullanıyorum gillette den daha rahat geldi benim için. frische-acık mavi renkli olanlardan kullanıyorum ben, cildiniz hassas ise arkadasın dedigi gibi beyaz kutulu olanları hassas ciltler için olanı daha iyi olacaktır.

balsam da iyi oluyor tras sonrasında, hatta batıkları, kızarıklıkları da azaltıyor bi miktar. balsam ın hassas ciltler için olanı beyaz kapaklı[balsam da aıyrt etmek için kapak renkleri farklı sadece] yalnız papatya kokulu; koku kısmında sorununuz yoksa o da olabilir.

traj öncesi krem diye birşey yoktur :) sonrası vardır.

traş sırasında sakallarla birlikte cildin en üst tabakasıda sıyrılarak tahriş olur. nivea balsam gibi traş sonrası kremde bu ciltte yaşanan tahribatı gidermek cilde bakım yapmak için kullanılır. umarım nivea balsamı traş öncesinde kullanmıyorsunuz? ehehhe lakin o sonrası kremdir.
traş öncesinde bir losyon yoktur..

mesela iyi bir traş şöyle olur. sıcak suyla yüz bolca yıkanır. ardından traş jeli yada köpük ile cilt sabunlu hale getirilir. iyice bol keseden sabun yapın köpürtün yüz üzerinde. ve bu sabunlu hal yüzde 2dk kadar durmalıdır! sebebi ise o jel / köpük sakalları yumuşadır, sakalın ciltle birleştiği yeri gevşetir filan yani rahat traş olmanızı sağlar ardından jileti elinize alıp traşınızı olursunuz.
yüz daha sonra yine sıcak suyla temizlenir, kurutulur! ardından traş sonrası bakım ürünleri yüze masaj edasıyla sürülür. nivea balsamı öneririm. traş kolonyası asla sürmeyin! değil yararı, zararı vardır.

arkadaşlar sağolun traş hakkında güzel şeyler yazmışsınız, yeni başlayacak olanlara faydalı olacaktır kanaatindeyim, benim sorduğum soruya ise henüz faydalı bir cevap gelmedi, ben zaten en az 15 yıldır sıcak suyla güzel güzel traş oluyor sonrasında da, eskiden nivea balsam, şimdilerde ise yüz kremi kullanıyorum, yalnız bir kısa dönem askerlik olayı hasıl oldu ve maalesef sıcak su yokmuş orada, ayrıca haftada 1 en fazla 2 ya da 3 kez traş olan ben orada hergün soğuk suyla kısa süre içinde traş olmak zorundaymışım, o yüzden soğuk suyla traş tecrübesi olanlardan bir fikir edineyim istemiştim...

askerde her gün olunca alışırsın dert etme. ben de problemli bir sakal-cilt kombinasyonuna sahiptim. askerde 28 gün acemilikte her gün traş olunca bir açıldım bir açıldım sorma ilk günlerde tahriş oluyor ama sonra bir alışıyorsun sorunsuz hallediyorsun. yanına yedek jilet al tabi en fazla 1 ayda bir değiştir ki jilet körelip fazla acıtmasın. soğuk suyu dert etme ben hep soğuk suyla traş olurum (asker sonrası daha rahat oluyorum nedense) hem insanı kendine getiriyor dinçleştiriyor güzeldir soğuk su. balsam falan yapmayın etmeyin askere götürüp balsamla yüzünüzü ovalayıp ondan sonra 40 derece güneş altına ya da 0 derecede soğukta (mevsimine göre) bekleştiğinizi düşünüyorum da komik geliyor o sahne. dalga geçer uzun dönemler sonra aman diyeyim adınız çıkmasın balsamcıya ;)

philishave cool skin sarjlı traş makinelerinin kullandığı nivea kartuşları kullanabilirsiniz. sözkonusu makine traş anında bu jeli sıkarak sakalları yumuşattığı için bu jelin traş sonrası için değil de traş anı için olduğunu söyleyebiliriz. herhangi bir parfümeri mağazasından alacağınız nivea jel kartuşlarının ucunu iğneyle patlatıp traş öncesi yüzünüze sürerek sakalların yumuşamasını sağlayabilirsiniz.

bi de fırca ile tatbik etmek de elden daha iyi oluyor, jel, krem iyice etki ediyor boylece.

Bağımsız labaratuvarlara ya da üniversitelere sorulabilir. Döner sermaye denen bir olay var böylece bedeli karşılığında bu tip analizleri yaptırtabiliyorsunuz.

sanırım istediğin şeyi yapman pek mümkün görünmüyor,bildiğim kadarıyla pahalı bir teknik. adamlar misal kayalara çok iyi tutunan bir kabuklunun salgıladığı maddeyi tanımlamaya ve yeniden sentezlemeye çalışıyorlar. bioderived materials ve bioinspired materials konularına göz atarsan sanırım bu işin tekniği hakkında da bilgi bulabilirsin. spektrum analizi ile yapıyorlar bildiğim kadarıyla ama o aşamaya gelene kadar neler oluyor pek bilgim yok.

kimya ya da kimya müh.de okuyan bir arkadaşın varsa ona yaptırabilirsin, ya da dışardan bir laboratuvara. o kadar teknik isteyen, pahalı bir işlem olmamalı bu.

elementler kolay bileşiklere nazaran. sadece elementler varsa basit tüp deneyleri ile bulunabilir bir analitik kimya kitabında ilgili deneyleri bulabilirsin. periodik cetveldeki gruplara göre deneyler yapılıyor. Ama bileşikler dediğinde sadece tüp deneyleri yeterli gelmeyecek bu nedenle aletli analiz tekniklerini kullanmak gerekecek. belki sıvı içeriği hakkındaki tahminlerini yazarsan daha ayrıntılı cevap verebiliriz

elinde ne kadar sıvı var, bu önemli. pahalı analiz aletleri, çok küçük numunelerden analiz alabiliyorlar, fakat pahalı analiz aletleriyle yapılan analizler pahalı oluyor haliyle. fakat elindeki örnekten bol bol varsa (mesela bu göl suyu olabilir) klasik metodlarda analizi yapılır. bu klasik metodlarla yapılacak bir analize başkamadan önce içinde en azından ne olabileceği tahmin edilmeli, hazırlıklar buna göre yapılmalıdır. (önce neyle titre edilecek, sonra ne yapılacak vs.)

Klozetin kapagi ile ustune oturulan parca birbirinden ayri degismiyor diye biliyorum ben. Ikisi tek parca halinde alinip kullaniliyor. Tutturulus mekanizmalarin standart olmayisi da buna isaret ediyor.

Genelde klozetin üstünde vida geçecek iki delik olur. Kapaktaki iki vida çıkıntısı önce üstüne oturulan halka şeklinde parçadan geçerek o deliklere girer. Sonra somun gibi olan parçaları uzun vidaların ucuna takıp sıkıştırırsınız o kadar.

Üstten deliklere gelecek şekilde kapağı takıyosunuz sonra klozetin altına ya da arkasına geçip kelebek uçlu vidayı sıkıştırıyorsunuz. tam sıkıştırmadan önce düzgün oturup oturmadığını kontrol ederseniz sorun olmaz. Bazı dandik klozetlerde gizliyorlarbu alttan sıkıştırdığımız kısmı. eğer mekan da darsa biraz sıkıştıramayabiliyorsunuz.

Az önce operasyon mutlu sonla bitti, çok kolaymış.. Uzaktan seyretmek değil, eğilip klozetin arkasındaki alttaki vidaları görüp çıkarmak gerekiyormuş.. Teşekkür ederim yardımlarınız için.

semt olarak nereye düşer bilmiyorum ,cebeciden aşağıya doğru gidiyorsun.ankara tıp fakültesine gelmeden sağ tarafa dönüyorsun.hep sağ taraftan giderek , yokuş yukarı 500 metre kadar çıkıyorsun.oralarda bir cami var,caminin karşısında.
memleketine faks çekiyorlar,genelde 1 gün sonra gidip alıyorsun.

istedigin şubeden alırsın. kutugunun baglı oldugu subeden alırsan , yani yerli şubenden alırsan hemen verirler. yabancı subeden alırsan 1-2 gun bekletebilirler. eger aktarabılırlerse aynı gun , hatta aynı saat alırsın. ama fax cekerlerse 1-2 gun ıcınde alırsın. eger fax cekerlerse , yerli şubeni arayıp askerlık durum belgesı ıcın basvurdugunu soylemeni tavsiye ederim boylece işlemi hızlandırırlar.
unutmadan hangi ilçedeysen oranın subesine gitmen en iyisi olur.

dikimevindeki askerlik şubesinden sabah erken gidersen aynı gün, öğlene doğru gidersen ertesi gün alırsın. dikimevinde ankaraydan in, şubeyi sor, kime sorsan gösterir.

askerlik şubeleri kıllık ortamıdır genelde. ya kütüğün orda olacak ki o zaman kralsındır ya da ikamet ettiğin yere en yakın şube olacak. bunun dışında kıl bir şube ise süründürür adamı vallahi. askerlik durum belgesi dediğin şey 10 dakikada çıkar ama son yoklama falan yaptırmadıysan yaptırmanı isteyebilirler. O yüzden uğraştırabilir de.

Benim İstanbul Zeytinburnu şubesinden almam 7 gün sürmüştü. 7 gün boyunca gittim geldim. Bilseydim memlekete gider alırdım.

mynet iyi sömürüyomuş. alan adını 5$ a bile yaptırabilirsin yıllık.

sana isimtescil.net i önerebilirim en ucuz o olmalı şuan.

com.tr uzantılı alan adımın sadece alan adı tescili için nic.tr'ye yıllık 25 ytl. ödüyorum kdv dahil. referans olur diye yazıyorum.

isimtescil.net kullanıyorum memnunum. Hostingde php-mysql falan yoksa google 'ı öneririm. bedava reklamsız oh mis web alanı hem de yanında sınırsız mail (2000 mb x kullanıcı sayısı), calendar vs bedava. Hatta google docs bile var unutmayayım.

godaddy.com da i$ gorur, saglamdir.

ya az kaldı unutuyordum eğer kasmadan com org net domain alıp bunu direk gmail ve google hosting vs.vs ile kullanmak için sadece 10 dolar vermeniz yeterli. www.google.com adresinden ulaşabilirsiniz. alternatif olarak dnsleri falan kendinizin ayarladığı domaininizi başka yerden almayı da seçebilirsiniz. yine de alan adını gidip mynet'ten aldıysanız (başka yer mi yoktu kuzucuğum) en iyisi direk google dan alın bu hizmeti rahat edersiniz baş ağrıtmaz. free versiyonu seçin ayrıca öteki daha büyük şirketler için bile pahalı bence.

yahoo.com'dan 2.99$ 'a alıyorum

işte yaptık bir hata, aceleye geldi o zaman aldık mynetten, kilidi kaldırmak için fax çekmemi istiyolar, parayı alırken fax falan gerekmiyo hizmetten vazgeçerken uğraştırıyolar, free hosting olarak 50webs i kullanıyorum gayet iyi ama google a da bi bakayım o zaman...

aa.bosch.de

burda sag menude yeni model sileceklerden bahsediyor belki ise yarar.
aerotwin silecekler basliginda ozellikle bayaa bir liste yapmislar +'lar bakimindan. karizmatik buldum : )

swips alabilirsin, eheheh
www.youtube.com

Bosch iyidir. Hatta en iyisi diyebilirim. Çakma bir bosch olmasın diye servislerden sorarak alın. Fiyat marka-modele göre çok değişmez ama öyle çok pahalı bir şey değil diye hatırlıyorum. 1 sene önce 30-40 ytl gibi bir fiyata almıştı bir arkadaşım ama fiyat orjinalliğine göre falan değişir.
meali: tezgahtan almayın.

hiç kasmadan gidip silgeç alınabilir. açık gri renklilerden. kesinlikle kalitelidir. tabi sadece lastikler değiştirilecekse.

gecen haftalarda bir arkadasim lazerla goz ameliyati oldu ve kurtuldu. cok da memnundu sanirsam.
yarin sabah is saatinde msn i actiginda detaylari sorup bu mesaja edit olarak girer veyahut mesaj atarim.

benim de bi arkadaşım ameliyat oldu bikaç önce istanbul'da. la traviata ile aynı yöntemi uygulayayım.
__________________________
dünya göz hastanesinde olmuş, 550€ imiş, gayet memnunmuş. 4-6 ay oldu o amleliyat olalı tam hatırlamıyorum. miyoptu galiba.

merhaba,

lazerle göz ameliyatı (lasik) en fazla yapan dünya göz hastanesi, acıbadem göz ve istanbul cerrahi hast. diğerleri de yapıyor ama bu tür ameliyatlarda en önemli şeylerden biri doktorunuzun vaka sayısıdır. Yani nerede ameliyat olursanız olun onlara şu soruları sorun:
- Doktorunuzun kaç vakası var (bu sayı en az 2000-3000 civarında olmalı
- Kullanılan teknoloji nedir (wavelight? technolas ?) Eski teknoloji daha kalın flap kaldırılması (korneanın daha çok kesilmesi) demektir
- Daha önce bu ameliyatı seçtiğiniz doktora olanların izlenimleri nelerdir (etrafınızda böyle biri var mı?

Bunlar fiyattan daha önemli, bu arada doktorunuzla birebir görüşmeniz ve onun da size bu işin risklerini açık açık anlatması gerek. Doktoru ameliyattan önce göremiyorsanız yani muayeneyi başkası ameliyatı başkası yapıyorsa kaçın oradan hemen!

Bu ameliyat kimlere yapılmaz : Kornea kalınlığı belli bir seviyenin altında olanlara (400 mikron ve altı sanırım), Korneası aşırı düz yada aşırı dik (keratokonus) olanlara, aşırı pimpirikli insanlara :-P
Gözün miyop + astiğmat olmasının ekstra bir önemi yok ama bunların dereceleri önemli, -6.00 üzeri miyoplarda numaraları tam sıfırlamak mümkün olmuyor çoğu zaman. Muayeneden önce eğer kontakt lens takıyorsa 1-2 gün çıkartıp ondan sonra muayeneye gitmek gerek.

Bazen ameliyat sonrası kontrastları algılamanız değişebiliyor, geceleri ışıkların parlamasına ve floresan ışığına toleransınız azalabiliyor. Kontakt sporlarda kendinizi sakınmanız gerekiyor. yaş olarak da 18 den büyük hatta tercihan 20 den büyük olmak gerek.
Ben ameliyat olalı 4 yıl oldu, tüm risklerini bilerek ve iyice araştırdıktan sonra oldum, son derece memnunum. Umarım arkadaşınız da memnun olur.

birçok insan tanıyorum çok memnun olan ama bir arkadaşımda (onunda sanırım romatizması varmış romatizmal hast.olanlara yapılmıyormuş)korneası zarar gördü ve tamiri mümkün olmayan bir hasar bıraktı.tabi bunları duyunca insan tırsıyor.bir de muayene olmaya gittiğiniz doktoru da gözlüklü görünce daha bi muallakta kalıyosunuz.benimde gözüm 2 derece miyop hiç gözlük kullanmadım sürekli lensle idare ediyorum.bu da sıkıntılı bişey açıkcası ben de olmayı düşündüm ama hep caydırdılar hem numaram çok küçük diye hem de birkaç sene daha sonra bu ameliyat konusu daha iyi oturur falan diye

dünya göz hastanesi bu konuda uzmanlaşmış bir kurum gibi görünüyor. justaddwater da çok güzel yazmış zaten riskleri bilmeden kan bile aldırmamak lazım bu zamanda oktay babuna vakasını hatırlarsınız. ;)

dunya goz hastanesi
dr tamer fazil yildiz
altunizade subesinde olmus
444 44 69 dan randevu aliniyormus
miyop imis ama su an harikaymis durumu cok mutlu

ve esas guzellik

31 marta kadar kampanya var,
"geldiler" in dedigi 550 euro fiyat bu tarihe kadar yarisina dusmus : ) yani 550/2

--

lakin kisisel fikrim, her turlu ameliyat isinde risk vardir, 1,5 ay once bademcik ameliyati oldum. ameliyattan bir hafta onceki diyalogumu aktarmak isterim bir doktorla..

ben : peki bunun riski var mi?
doktor : hayatta her seyde risk var, evde bile riskin var sonucta
ben : ne guzel moral oldu

: )) iste boyle. gecmis olsun

En önemlisi doktoru seçmektir. Bunun yöntemi de bir kaç doktorluk bir short list yapıp hepsiyle görüşmektir. Size şu sebepten dolayı lasik uygulanamaz diyen birisi varsa zaten vazgeçin. Herkes yapılır diye hemfikir ise o zaman doktorunuzu seçin.

Doktoru seçerken en önemli şeylerden birisi de doktorun yaklaşımıdır. Piyasadaki "Sosyetik" isimlerin çoğu maalesef hastayı nakde çevirmeye yönelik yaklaşımlar sergileyebiliyor. O nedenle doktorla görüşme çok önemli. Tüm sorularınıza layıkıyla cevap vermeyen bir doktorla işiniz olmasın sakın.

Her ne kadar 5-10 dakika da sürse bu bir ameliyattır ve komplikasyon riskleri her zaman vardır. Sizi bunlardan kurumun tecrübe ve özeni, doktorun yetenek ve etiği, kullanılan teknolojinin imkanları korur.

En ciddi komplikasyonu korneal ektazi dir ve kornea nakli gerektirecek kadar ağır olabilir. Operasyonel olarak ise cerrahi hataya bağlı free flap (kaldırılan kapağın tamamen kopması) , button hole flap (kaldırılan kapağın donut biçiminde ortası delik olması)gerçekleşebilir.
Hesap hatasına bağlı olarak da aşırı veya az düzeltme meydana gelebilir.

Bu komplikasyonlar sıklıkla laser endikasyonu olmayan hastalara uygulandığında görülebilir (en basitinden keratokonus hastası bir kişinin dik korneasından flap kaldırırsanız sonu free flap, buttonhole yada daha kötü olabilir)

Doktorunuz size ilk muayene sonrasında lasik uygulanıp uygulanamayacağını söyleyecektir. Riskleri anlatacak ve muhtemel sonuçları da söyleyecektir. Ameliyat öncesi korneanın yükseklik ve eğimini belirleyen bir topoğrafik haritası çıkarılır. Bu harita üzerinde çalışılarak doktor uygulanacak laser miktarını ve düzeltmeyi belirler. Komplikasyonların çoğunun ameliyat öncesi önlemler yada sonrası müdahalelerle çözümü vardır.

Velhasılı kelam önemli bir karardır bu, iyice araştırmadan balıklama atlanmamasını ve gökyüzündeki yıldızları vaadedenlere inanılmamasını salık veririm naçizane.

dünya göz veya istanbul cerrahiyi tercih edin.1-2 gün önce haberlerde vardı lasik sırasında doktorun ihmalinden dolayı hasta yüzde 90 oranında görme yeteneğini kaybetmiş.bunları da göz ardı etmek lazım.

veni vidi tek geçerim

Benim duydugum kadariyla bunlarin icindeki uzun ve karisik metinler insanlar arasindaki normal konusmaya benzesin diye kullaniliyor. Yani amac o metinler sayesinde spam filtrelerini atlatmak. Spam filtresine takilmayan mail'i sen gorup o ekteki gif ile gelen reklami goruyorsun.

bana da çok geliyo bunlardan. bi parça jpeg gif geliyo genelde, o resimlerde de sanki borsayla falan ilgili şeyler yazıyo ama alakasız gibi geldi. pek reklama benzetemiyorum ben.

Hahah bana da sene oldu belki yağıyor gmail'de bunlardan. buyrun bi tanesi:

Board, posts updated replacing friendly cd.
Blackthe nanny diaries completed judylaw order criminal intent, maureen. Alongside may report errors! Edison death machine police! Service, provided youan company advertise license. True lies others pay cash, fcf signature sinners saints. Usa albatross tvepisode pagolisthe fountain bettyworld.
Showtimes, amp tickets imdbpro imdb resume login register. Todd american revolution, mini, abigail sacred.
Clips view, photosview contact detailsadd in. Soundtrack way evelyn blackthe?
Vocalist performer fourth letter read! Spirit substance, wenn ruth geddy behind.
New, look see redesign!
You flashback loving no has. Weekends experts les canada french. Episodes names, companies keywords, characters, quotes bios plots more.

ekte de viagra fiyatlarının olduğu bi gif resim var.

Arkadaşlar onlar spam mail fakat son zamanda moda olan değişik ve şeytani bir amaçları var. malum borsa denen bir nane var ve amerikada falan herkes borsadan para kazanmayı hayal kuruyor.bana gelen gif lerde görüyorum ki her gün ya da her hafta belli bir KAĞIT üstüne spekülasyon yapılıyor. Fiyatı çok fırlayacak herkes alsın falan gibi kekleme denemesi yapılıyor. Tabi bu oyuna bu maili alanların %1 i bile gelse bu dalgalanmadan bazı uyanıklar büyük paralar kazanabilirler. Bu konuda da iki düşüncem var. Ya bu yöntem yeni denenmeye çalışılıyor ya da gerçekten para kazandırıyor ki sürekli geliyor. Dünya sosyal mühendisliği kıvırabilen insanların omzunda yükselecek diye boşuna söylemiyoruz zaten.

viagra, cialis, enlarge, penis, sex falan gibi kelimeler spam filtrelerine takıldığı için reklamcılar bu ürünlerin reklamını text olarak değil de resim dosyası olarak kaydedip gönderiyorlar. resimlerin amacı bu. hatta photoshopta direkt beyaz üstüne siyahla yazıp gif veya jpeg olarak da kaydetmiyorlar. sanırım yüksek teknoloji bunu da yakalıyor. dikkat ederseniz siyah üstüne karışık renkli bulanık bir ayzı geliyor. tamamı spam filtrelerinin sözkonusu yasaklı kelimelerini görmesini ve maili bloklamasını engellemek.

vay canına, korkulur bunlardan

benim hicbiryere vermememe ragmen edu.tr mail adresime geliyo bide anlamis degilim

evet, neredeyse hiç kullanmadığım edu.tr uzantılı mailime de geliyor ki bilgi işlem sözde filtreliyor mailleri...

philips iyidir aslen ama piyasada su siralar pek bulunmuyor.

verbatim biraz daha pahalidir ama ondan iyisi can sagligi. fiyatlari karsilastirip bakmak en iyisi.

dvd-r dvd+r olayinda dvdrw inize gore farklilik olabilir de olmayabilir de. misal benim asus dvdrw bazi dvd+r lari 4x den hizli yazmiyor (uzerlerinde 16x yaziyor ve diger dvdrwlerde 16x yazabiliyorum).

bildiğim kadarıyla +/- dvd okuyucu ile ilgili.bazıları sadece +'ya yazıyor,bazıları -'ye,bazıları her ikisine de yazıyor.dvd yazıcın hangisini destekliyorsa onu alman lazım.
son 3 yılda herhalde 300'den fazla dvd yazmışımdır.benq,verbatim,philips,maxell ve fly markalarını kullandım.fly haricinde hiçbirinde yazım sırasında bir problem yaşamadım.philips ve maxell'e 3 yıl önce yazdığım dvdleri hala hiç takılmadan izleyebiliyorum.

bütün dvdleri www.hepsiburada.com'dan aldım.

dvd almadan önce alacağınız marka, dvd writer'ınızla uyumlu mu mutlaka test edin ya da edilmişi bulun. uyumsuz alırsanız 50 boş dvd ile kalakalırsınız öyle. ha ben de philips kullanıyorum, beşiktaş sinanpaşa pasajı'nda 50 tanesi 30 ytl. dvd writer'ım sony ve hiçbir sorun yaşamadım şimdiye kadar.

edit : bu arada divxplanet forumlarında hemen hemen her writer markasıyla her dvd'nin test edildiği bir başlık var, oraya bakabilirsiniz.

philips ve verbatim aynı fabrikanın ürünleri

ikisini de saçma sapan dükkanlardan sahte almadığınız sürece en iyi performansı alırsınız.


belki bir miktar daha pahalıdır (ki öyleler) ama bu iki markayı tercih etmek 5 sene sonra dvdlerin okunmaz hale gelip isobuster ile saatlerce uğraşmaktan iyidir.

+- olayı daha önceden tartışıldığı için arama kısmından ararsanız yeterli bilgiyi bulursunuz

kısaca hemen hemen hiç bir farkı yok artık.

colg fusiondoğru söylüyor. daha önce hp ve sony kullandım çok iyiydi. sonra şimdilerde dms ve verbatim denedim rezalet. 6 avi dosyası çekiyorsam 2sinde okuma sorunu var.

Hangi markayı kullanırsanız kullanın şunu hatırlatayım. Eğer arşivinize koyacağınız bir DVD ise yazdıktan sonra verify seçeneğini işaretleyin. Bunu yapmazsanız aslında o anda yanlış yazılan veriyi 1 ay 1 sene sonra açmaya kalktığınızda bozulduğunu zannedip üzülürsünüz. Ama 5 dakika daha harcayıp verify ettirseydiniz zaten bozuk yazıldığını anlayacak ve üzülmeyecektiniz. Bir de Verbatim ya da philips alacaksanız netten alın da diğerleri için dükkanlardan daha iyi fiyatlar bulmak mümkün.

özdek, verify da bi bişe yaramıyor. nero 6.bilmemkaç sürümü ile yazıyorum, verify ettiriyorum. bikaç gün sonra bi bakıyorum dvdnin yüzeyi tertemiz olmasına rağmen okumuyor. gerçi o sürücüden kaynaklanıyor ayrı. ama verify da kesin çözüm değil demek istediğim.

sevgili geldiler,
cd ve dvd yazma konusunda beni bilen arkadaşlar bilir (robin mesela) kaliteli medyayı nereden alacağınız bildiğiniz sürece çok sorun yaşamazsınız. eğer sürekli bir problem varsa markayı(cd-dvd) değiştirin, eğer yine sorun varsa yazıcınıza bir el atın. eğer kaliteli medya (pahalı değil bakın kaliteli) ve yeni dvd yazıcı ile hala oluyorsa elektronik aletlerin yanına yaklaşmayın sizde ya radyasyon ya fazla manyetik alan var demek ki :)bir de bunun yüzdesi önemli. yazılan 50 dvd den 1-2 sinde bu oluyorsa normal, 5-10 tanede oluyorsa bir sorun var, 10u geçiyorsa oha falan demek lazım bir el atmak lazım bahsettiğim metodlarla.
ve önceden bahsettiğim gibi verify etmekten vazgeçmeyin.

hepinize ilginiz nedeniyle sonsuz tesekkurler. oldukca yardimci oldunuz, minnettarim..

selam

ilgili diyalog everything is illuminated filminde geçmektedir.

sozluk.sourtimes.org

lostta böyle bir replik geçiyor mu hatırlamıyorum. (lost izleyicileri olarak uğraştığımız o kadar çok şey var ki.) ancak lostla alakası olduğnu da hiç sanmıyorum çünkü radyoda ya da başka bir yerde dizinin tanıtımını bu replikle yapmak çok saçma olur.

Ben bu hafta bu repliği bir yerde duydum sanki. Dizilerden birinde olabilir bir tanesi de lost tu zaten.

Cok saolasiniz, elleriniz dert gormesin

Bu arkadaşın boyu kaç 170 cm mi? sanırım aslanın boyu da bir o kadar var genişliği de yaklaşık 1 metre alırsak 1.7 x 1.7 x 1 =2.89 metreküp. bir metreküp taşı 2-2.5 ton gibi alırsak kabaca 5 ila 7.5 ton arası olabilir. Eğer fotodan kaynaklanan boyut problemleri varsa çarpın toplayın tahmin edin.

mühendis adam başka oluyor yahu,
ben müzenin sayfasında varmıdır
googlde mı bulurum yoksa
kitaplarımda da olabilir mi diye düşünürken
çatçat hesapladı adam
saygılar

haha bravo. biz de 3-5 ton kesin var diyoruz, bikaç arkadaş 1-1.5 ton anca diyor. yanız genişliği 1 metre yoktur gibi 60-70cm falandır.
teşekkür:)

5 ton 10 ton arası derim ben de

ben cevap verdiğimi unutmuşum adamlar 7 sene sonra soruyu hortlatmışlar. hiç mi utanmanız yok? :)

içi boş olabilir mi der kaçarım.

aqua balls

vay anasını kunduza falan benzeyen kahverengi renkli bir tane vardı sanki bende. unutmuşum bunu hatırladım şimdi nostalji oldu.

wendy's veriyodu cocuk menusuylen bi ara hatta.. bunlar olmadan bici yapmazdim.

benim hatirladigim adi "apaabos" mus hehe

akbabos derdik biz :)