Dine bakış açım eleştirel. Dinlerin, kültürel bazı geleneklerin, ahlaki öğretilerin; sağlıklı bir toplum kurmak için insanlara empoze edilen bir ambalaj olduğunu düşünüyorum. İnsanların bilgi eksikliklerinin olduğu dönemlerde, sosyal hayatta kötü ahlakın olmaması için bir ceza mekanizması gerekiyordu. Bilgisiz insanlara yapmamaları gereken davranışları bir korku, yapmaları gereken davranışları da bir ödül ile öğretiyorlardı. Bu ödül ve ceza maddi olamazdı, çünkü sosyal sistemde henüz adalet ve mahkeme gibi yönetim mekanizmaları gelişmemişti. Manevi yönden "iyi" olanı ödüllendirmek ve "kötü" olanı cezalandırmak gerekiyordu. Bu işi yapması için de olmayan bir kavram yaratıldı ve "din, tanrı, sevap, günah" gibi kavramlar oluşturuldu. Böylece cezalandırılan kişi kimseden intikam alamazdı veya ödüllendirilen kişiye kimse çıkarıp da hediye veremezdi. Böylece insanların kendilerini bir davranış kafesi içinde tutabilmesi ve aşırı davranışlar yapması engellendi.
Zaman içinde insanoğlunun ortalama bilgi düzeyi arttıkça bu farkındalık artmaya başladı ve yavaş yavaş dinlere karşı eleştirel bakışların doğru olabileceği kanıksandı.
Bu görüşe karşıt görüş hâlâ daha kuvvetlidir. Yani dünyanın çok büyük bir kısmı dinlerin, Tanrı'nın, peygamberlerin, cennetin, cehhennemin, sevabın, günahın... varlığına inanır. Dinlerin kitaplarında veya uygulamalarında temel şart bu olgulara inanmaktır çünkü. İnananlar da tabi ki kendi dinlerinin sağlam temellere oturduğunu ve en doğru inanış biçimi olduğunu savunur. Fakat her bir dini kitapta yazan cümleler sadece o kitaplarda yer alır ve ikinci bir kaynak tarafından o kutsal kitapta yazılanlar doğrulanamaz. Birden fazla dini kitapta yer alan ortak öğretiler ise aslında hiç bir din var olmasaydı bile olması gereken davranış modelleridir. Örneğin her din yalan söyleme, hırsızlık yapma, kendinden büyüklerine iyi davran, ideal bir aile ortamı oluştur, dürüst ol gibi öğütler verir. Fakat bu olması gereken davranışlar zaten sosyal bir toplumda bulunması gereken temel ahlaki kavramlardır. Bu davranışları uygulamak için de dine ihtiyaç yoktur. Nitekim ateist kişiler arasında da bu davranışlar görülür.
Benim şahsıma dönersek ise; müslümanım. içki içerim, mümkün olduğunca söylememeye çalışsam da yeri geldiğinde yalan söylerim, yılda bir iki gibi namaz kılarım. yakın arkadaşlarım veya ailemden kişilerin dini hareketlerine de karışmam. kimseyi dini inanışına göre yargılamam. Sadece o kişilere hayatlarında bir kez ve sadece konu açıldığında "bu kadar kaptırma kendini, bir gün bildiklerinin yanlış çıkabileceğine de olasılık ver, ileride inanmaktan vaz geçersen bugünlerin için pişman olmanı istemem" derim. Tabi bunu dediğim için bir kamyon laf işitirim ama cevabım sadece şu olur; "seni yargılamıyorum, sana kızmıyorum. sadece en doğru yoldan gitmeni istiyorum. bu yol hangi yol olursa olsun sen seçmelisin, kimse sana bir dini veya dinsizliği seçtirmemeli" diyorum ve konu kapanıyor.
Benim bakış açım da şudur; Ne Tanrı'nın varlığı ne de yokluğu (benim nazarımda) ispatlanamamıştır. Bu dünyayı ancak bir Tanrı yaratır gibi bir bahaneyi de Tanrının varlığı olarak kabul etmem. Bilimin çözümünu bulamadığı her sorunun yanıtını "Allah öyle istedi" diye doldurmam. Bilimin, insanoğlunun, zekanın cevabı bulmasını beklerim. Bu nedenle müslüman olmama rağmen kendimi kaptırmam. Ama Tanrı'nın yokluğu ispatlanmadığı için de inanmamazlık yapmam.
Ayrıca okul adını yazmaya ne gerek var. Bu işin ösym yerleştirmesi ile alakası yoktur.
0