Nasi ucuyo acaba?

backup yoksa, big f.ckup, yedek varsa yedekten kurulur anca,

joomlayı da düzenli update edin.

Ekleme: Nasıl uçtuğu hosting şirketinin bileceği iş. Yedek yok, veritabanı yok. Bu iş nasıl çözülebilir?

Yedek yoksa yapacak bir sey yok. Sitenin butun icerigi veritabanlarinda durur, dosyalarin pek onemi yok. Veritabaninin yedegi yoksa veriler gitmistir (hakkaten silindigini varsayiyorum). Hosting sirketlerinden bazilari en azindan haftalik / aylik backuplar alip ucretine mukabil geri yukleme yapabiliyorlar, onlara sormak gerekiyor.

misfits güzeldir.izleyipte beğenmeyen birini henüz görmedim.

supernatural
fringe

www.youtube.com

the wire ve breaking bad seven oz ve the killing'i de sever. yanlarina bonus boss (politika) ve hell on wheels (tarih ve western).
genel olarak luther'i da sevebilirsiniz. zaten cok fazla eli yuzu duzgun polisiye yok.
henuz cok fazla bolumunu izleyemedim ama fransiz isi braquo bayagi sert ve iyi bir dizi izlenimi vermisti bana.

sherlock vari polisiye-ajan burn notice var. hafif ve eglenceli bir dizidir.

kesinlikle the lost room diyorum.pişman olmazsın.

Ripper Street

2.bp.blogspot.com

the wire izlemiş adam the sopranos ve oz da izlemelidir.

Supernatural+1
uzun zamandan sonra tekrar benden başka öneren gördüm. çok mutlu oldum gece gece.

yazılmamış bir de (bkz: Doctor Who)

Sopranos & Rome & OZ izlememiş adam lütfen dizi izliyorum demesin..

mentalist
law and order
csi miami falan
x-files hatta
walking dead

oz ve the killing +1

Leverage.

person of interest.

Önerileriniz için teşekkür ederim.

Ripper street, Braquo, Lost room ve Luther'ı sayenizde keşfetmiş oldum.

supernatural, fringe, doctor who +1

criminal minds

lost room

gerçi bitti ama ben seviyordum, legend of the seeker vardı bir ara. fantastik bu da.

www.teknobiyotik.com

Sanırım işini görür. ben bu markayı kullanıyorum. 850W. çok sessiz çalışıyor. tavsiye ederim yani.

bilmediğin markalara gitme sakın..

corsair,
coolermaster,
enermax ve silverstone. bu markalardan şaşma.
ekran kartın ve işlemcini söylersen sana watt tavsiyesi de verebilirim.

Intel q9550 quad core işlemci
P5Q Pro anakart
Radeon hd 4870 ekran kartı fekat ekran kartımı yakın zamanlarda değiştirebilirim daha iyi bir şeyle.

700w fazla, ekran kartını da gtx 560 dan daha fazlasına değiştirme derim. yada amd 6950 den fazlaya değiştirme derim.
600w hayli hayli görür işini. 550watt da olur gibime geldi.

Peki önerebileceğiniz spesifik bir ürün var mı? "Ben şunu kullandım ve iyi olduğuna eminim" diyebildiğiniz?

Selam,

Sistemin güç ihtiyacını şu adresten hesaplayabilirsiniz: www.cizgi-rma.com
Fiyatına göre iyi olan güç kaynağı markalarına Highpower'ı da ekleyiniz. Birçok güvenilir firmaya güç kaynağı üreten Sirtec'in markasıdır.

corsair'den şaşma. zaten minimum 5 yıl garantisi oluyor. bilirsiniz ki psu'lar cortlayabilen aletler. bende 450 watt corsair var. 7 yıl garantili (bu kadar garanti beyaz eşyalarda var anca).

ek olarak portable kablolu al. yani istediğin kabloyu söküp takabilirsin, gereksiz olarak bütün kablolar bağlı değil yani. kalabalık yapmıyor.

portable kablo denen şey, modüler kablolu diye geçiyor. evet highpower'ı unutmuşum.

thermaltake'ten uzak dur bence, bir kasasını kullanmıştım bundan yıllar önce, aman dedim, yani thermaltake ürünleri gene bir derecedir belki ancak ona vericeğin parayla daha iyi şeyler alınabilir.

corsair'den şaşma denmiş ancak corsair'in öncelik verdiği departman power supply değil. daha çok ram, ssd, ve flas belleklere öncelik verirler. daha sonra power, yeni yeni de kasalarıyla oyuncu ekipmanları (mekanik klavye mouse hoperlor kulaklık) gibi ürünler piyasaya sürmeye başladılar.

bende biraz sisteme göre fazla olan enermax 1050watt modüler psu su var, biraz overkill ancak 2. hatta 3. ekran kartını bile eklersem banamısın diyeceğini sanmıyorum.

i7 930 işlemci , rampage extreme iii anakart, dominator gt 2ghz 3x2gb ram,
480 gtx ekran kartı, 3 harddisk, 2ssd güç çeken bileşenler. eminin 500 wattı biraz geçiyordur, yüke girince de 650 max çekiyodur.

(bkz: pharmaton)

multivitamin olarak solgar vm 2000 en iyisiydi en son ama kombinasyon istiyorsan centrum'un su urunu var:

"Centrum Performance Multivitamin & Minerals Plus Ginseng & Ginkgo Biloba Supplement"

yeri gelmişken sorayım, ben demultivitamin almayı düşünüyorum. çok halsizim ama akşamları sabaha kadar kitap okumak zorundayım. özellikle bu 2 hafta içerisinde 13*500 sayfa okumam lazım. duydum ki bu multivitaminler insana enerji verirmiş dinç olurmuş insan, ki ben bu zamanlarda felaket durumdayım, sabahları bile halsizim.

supradyn dediler iyi dediler, onun yerine daha iyisi ya da "yok hacı bu daha sağlıklı" diyebileceğiniz alternatif var mı? solgar vm 2000 nasıldır? fark var mıdır arada?

Bahsi geçen "ticari" ürünlerin içinde, doğada bulunmayan ve bizim ihtiyacımız olan bir şeyler mi var? Bunları doktor mu kullanın dedi?

Bu ürünlere harcayacağınız para ile çıkın pazara alışveriş yapın.
Anlıyorum, piyasa sizi bu yöne doğru itiyor; ama bari şu daha iyi bu daha şahane diye yorum yapmayın. Bunlar bildiğin hap, bir fabrikada üretiliyorlar. Omega3 varmış da içinde bilmem ne, arkadaşlar ne çabuk unuttunuz balık yemeyi, meyve yemeyi...

@hunter the dayworker, sen de haklısın fakat 1 aydır hazır yiyecekler tüketiyorum. ne sebze ne meyve yüzü gördüm. hazırlayacak vaktim de yok malesef, en azından 2 hafta daha vaktim olmayacak ve çok çalışmam gerekiyor. mecburen bu vitamin ya da benzeri bir şekilde takviye yapmam lazım çünkü hazır yemekten çok halsizleştim. yoksa tabii ki normal beslenerek hepsini karşılamış oluruz. "ben sana yemek yaparım" dersen durum değişir tabi.

@cevaps
Supradyn'in daha ziyade yasli insanlar icin hazirlanmis bir urun oldugunu duymustum. Solgar urunlerini gozun kapali alabilirsin fakat biraz pahalidir.

svcshost gibi bişiler karışmasın araya. bir kontrol et istersen.

yok hepsi svchost.
şimdi saydım 15 olmuş. bellekte kapladıkları yerler de değişiyor.

svchost altında birçok servis çalışır, normaldir.
lakin dikkat etmekte fayda var, virüsler de genellikle svchost altında çalışırlar...

yanında system, local service, network service vs gibi şeyler yazıyorsa sorun yoktur. kullanıcı adınız yazıyorsa virüstür.

ram'in dusuklugunden olabilir.

size garip gelebilir, ancak emin olunuz ki sizinle dalga geçmiyorum, marx bu kitabı işçilerin anlayabileceği bir dille yazmak istemiş. ara vermeden, küçük notlar tutarak okumanız mümkündür. iktisadi terimler ve grafiklerin ağırlıkta olduğu kısımlar geçilebilir yerlerdir...

ben de benzeri bir cevap bekliyordum. zaten benim planım da önerdiğiniz gibi küçük notlar tutarak okumaktı. yalnız terim ve grafik ağırlıklı yerlerin dediğinizin aksine göz ardı edilemeyecek kadar çok yer kapladığını düşünüyordum. o sebeple bir el altı kaynağa ihtiyaç duyabilirim belki demiştim. bilmiyorum, belki de benim gözüm fazla korktu.

-ek-
@wayvard cloud:
ingilizce biliyorum ama türkçe sipariş verdim. çeviride bir sorun yaşayacağımı düşünmediydim, yoksa yaşar mıyım?

çok teşekkürler. kitabı elime aldığım andan itibaren verdiğiniz link paralelinde okuyacağım.

peki, ayrı bir hususa geliyorum. diyorlar ki.. kitabın yayınlanmayan bazı bölümleri var, onları bulamazsın.. bunun sadece ilk cildini marx son iki cildini ise engels yazmış.. hatta son cildin büyük kısmını engels dahi yazmamış.. bunların doğruluk payı nedir ve kitap hakkında bilmem gereken (daha doğrusu ilgimi çekebilecek) başka ayrıntılar da mevcut mu?

tekrar teşekkürler.

önce althusser'in kapital nasıl okunmalı üzerine bir makalesi var onu okuyun bence, ilk önce hangi bölümden başlanmalı sonra hangi bölüme geçilmeli çok iyi anlatmış...

www.kurtuluscephesi.com

üç cilt halinde tüm kitap burada mevcut. artık geç olabilir ama bir inceleyin bakalım bir fikir verir.

güçlü bir pc fiyatına basit bir server alınabilir... 1200$ diye sallayın bence.
evet, ben de sallıyorum; zira ftp derken şirket içi mi, şirket dışı mı, boyutu ve trafiği nedir söylememişsiniz. mail ve web ile ne kast edildiğini söylememişsiniz...

aynı durum benim de başıma gelmişti. gerçi ben 6 yıl kullandıktan sonra bırakıp sonra tekrar başladım. ancak, bıraktığım dönemde şu ilaç tableti gibi sakızlar varya onlardan kullanıyordum. çok etkili oluyordu nedense. psikolojik oluyor sanırım bilmiyorum ama gerçekten sigara isteğiyle yanıp tutuştuğum zaman o tablet sakızlardan bir tane atıyordum ağzıma ve sanki ilaç kullanıyormuşum gibi beni sigara içmemem konusunda uyarıyordu. belki bir yardımı olur.

nerdeyse 3 sene olacak, hala rüyalarımda içtiğimi görüyorum, hala yemekten sonra ya da canım sıkıldığında bi tane yakmak istiyorum. sanırım bu his hiç geçmeyecek.

nerede okuduğumu hatırlamıyorum, bir araştırmaya göre nöronların nikotin bağlantılarını unutması sanırım on bir sene sürüyormuş(on iki de olabilir, emin olamadım)

on sene boyunca hiç sigara içmediği halde, geçen sene tekrar başlamış bir tanıdığım var. etrafınızda sigara içenlerin sayısı azalmadıkça, sanırım nikotine karşı durmanız daha da güçleşiyor. ben on aydır içmiyorum, buna rağmen "bıraktım" demiyorum...

bahsi geçen nikotin krizi kimi zaman zorlayıcı olabiliyor; ama karşı durulamaz değildir. bu şekilde devam etmen dileğiyle, sevgili diadra.

tam 2 yıl oldu. arada (ayda bir-iki kere) bana da geliyor öyle bir ama 10 dakkadan fazla sürmüyor, geçiyor.

ama rüyalarıma girmeyi sürdürüyor, orasına bilinç karışamıyor neticede.

osuruklu's special.

tavuk memeli hayvan değil..

annem de yapıyor bunu, yalnız o meme değil göğüs :)
az yağda pişiriyor ama, adına da "tavuk ızgara gibi bişi" diyor.

edit: he pardon, kuşbaşı doğruyormuşsun. kavurma?

bana kalırsa sote deseniz olur, çekinmeyin deyin.

domates yok kavurma değil.

yahni derim ben azcık sulu olsa ama tavugun memesi kısmından emin değilim.

ızgara tavuk
veyahut tavuk sotedir bu

sote olabilmesi için içinde domates ve biber de olması gerekiyor yalnız, ben demiyorum tdk diyor;

"sote: Küçük küçük doğranmış et, ciğer, böbrek vb. şeyler yağda hafifçe kavrulduktan sonra su, domates, biber vb. katılarak yapılan yemek."

baharatlı tavuk göğsü, soslu tavuk kavurma vb. isimler uydurulabilir. kısaca tavuk yemee işte hem önemli olan adı değil lezzeti :)

poulet sauté a la cart.
(hatta bir akşam yemeğe davet ettiğin bir kıza yapıp da kız "hmm gerçekten çok hoş. ne bu yemeğin ismi?" diye sorduğunda kendinden emin bir şekilde poulet sauté a la cart dersen gecenin ilerleyen saatleri için hanene bir artı puan yazılır.)

Yani aslinda tavada az yag ile pisirme islemine sote denir diye biliyorum.

tavuk kavurmadir bahsetiiginiz... ama sizinkisi soslu tavuk kavurma da olabilir...

tavuk memesi hhahahaha :):))))dombultavuk bence :)

aynı yemeği tavuk mexicana ya da mexicana tavuk adıyla yiyorum bazı yerlerde.

sadece amatör ya da kişisel kullanım amaçlı düşünmemek lazım tabi.

o tür modeller profesyonel amaçlar için de kullanılıyor sanırım, yoksa her keseye uygun sennheiser bulmak mümkün. ama kulaklığa 1000 ytl verip ipod'a takan var mıdır bilemedim. yine de benim gibi sürekli kulağında kulaklıkla gezen bir insansan bir süre sonra kulaklığın sesi, bastır, tizdir bunlar senin için önemli hale geliyor ve kulaklık için ayırdığın bütçe mp3 player için ayırdığını geçebiliyor.

ayrıca o linkteki kulakılığı dün mediamarktta 850 ytl civarında bir fiyata gördüm, niyetlenenler kaçırmasın :)

ben vermek üzereyim açıkçası, müziği önemsiyorum, alınca bir kere alma taraftarı olanlardanım.

seni anlıyorum; (git: 26990)

öncelikle şunu söyleyeyim, o kulakliga 1000er liradan amfi ve dac, 400-500 liralik da recabling (after-market tabir edilen hi-fi kablolarla tekrar kablolama; dikkat edilirse kendi stock kablosunun detachable -cikarilabilir- oldugu gorulur) yapinca tam kivamini buluyor. yani aslinda yerine gore 3000-4000 liralik bir hi-end kulakliktan soz ediyoruz ki bunlar oyle minton mp3 player'in drive edebilecegi, uzerine "eheh bendeki onboard ses kartina taktim muthis lost izliyorum," seklinde menkibeler anlatilabilecek urunler degil. mamafih, evini, studyosunu, is yerini vs. 25-30 bin liralik klipsch, b&w kolonlarla, genelec monitorlerle vs. doseyen adamdan bunu alan adamın farki, bunu alan adamin dinleme seanslarini kisisel nedenlerden oturu -müzik prodüksiyonu, muzigi tek başına ve hi-fi dinlemek istegi gibi- "bireyselleştirme" çabasıdır. sözün özü, izolasyon istiyor olabilirsiniz ya da kulaklıkla daha rahat ediyor olabilirsiniz, veyahut aynı hi-fi deneyimini odanızda ancak 10 binlerce liralik bir düzenekle kurabileceğinizden ve söz konusu bütçe sizi aştığından böyle bir yola girmiş olabilirsiniz, veyahut daha bir sürü gerekçe.

velhasıl bu ürünlerin de hedef kitlesi var, ama tabii ki bu tür modeller orada-burada peynir-ekmek gibi satan kitle ürünleri değil, biraz daha ni$'e giriyorlar diyelim. bu arada ankara mediamarkt'ta gezerken sirf merakından "bu hd650'lerden şimdiye kadar hiç sattığınız oldu mu?" şeklinde bi soru soran arkadaşın, görevliden "valla satmadık, geldiğinden beri duruyolar öyle," yaniti aldığını biliyorum (bu diyalog yaşandığından mediamarkt henüz 1-2 aylıktı tabii, satmışlardır belki sonradan bir iki tane). demem o ki 300-400 dolar olan abd fiyatını bence hak eden bir ürün hd650 (ve diğer bazı sınıfdaşları) ama ben de 1000 lira saymam gidip; dolayisiyla iç pazardan almam demek istiyorum.

final: bunlar, "oyun oynarken takayım, anime izlerken süper olur, 128k mp3 dinleyeyim," düşünceleriyle satın alınacak ürünler değil, bazı spesifik amaçlar ve zevkler için kullanılacak ürünlerdir. zira diğer türlüsü mallığa girer, ev-migros-ofis arasında ortalama 60km hızla günde 30km yol için 150hp'lik & 100 bin liralik otomobil alıp "abi benim araba da 150 beygir yeaaa..." diyen adam kadar eleştirilmesi icap eder.

ben, örneğin, bir çift masaüstü boyutundaki hoparlöre 2000 küsür ytl para vereceğim ilk fırsatta. :) ürün açıklamasındaki sayısal değerleri mesela bir cx300'ünkülerle karşılaştırırsanız daha açıklayıcı gelecektir.
bu kulaklığı çok incelemedim, ama büyük olasılıkla profesyonel veya yarı-profesyonel bir alettir. yani üretim amaçlıdır. anahtar kelimeler: referans monitörü, flat response, empedans, frekans cevabı...
:)

bir şey daha diyecektim, unuttum: esasında bu tür lowest-end'den highest-end'e giden ürün skalalarında fiyat geometrik gibimsi artiyor gibi (kanımca). yani söz gelimi, 10 liralık snopy kulaklikla 120-130 liralik kulaklık arasında dağlar kadar fark varken gene bu kulaklıkla hd650 arasındaki fark tepeler kadardır. hd650'den çok daha pahalı kulaklıklar da var ve bunlarla hd650 arasındaki farklar da tartışılacak düzeylere kadar iniyor; örneğin 900-1000 dolarlık bir ath-w5000'ün 3oo dolarlık bir hd650'den daha kötü ses karakteristiğine sahip olduğunu savunan onlarca insan görebilirsiniz. velhasıl "reference" düzeylerine gelindiğinden belki de yalnızca %2-3 lük performans artışlarını yüzlerce dolarlık fark ödeyerek deneyimleyebiliyorsunuz.

actionary'nin dediğine bir ek: kağıt üstündeki spesifikasyonlar (frekans aralığı vb.) gerçekten de birçok ürüne ilk bakışta sağlıklı birer yol göstericidirler ancak gene birçoğunun da işkembeden salladığı değerlere itimat etmemek gerekir (dinleyip fikir edinmek daha yerinde olur). örneğin 20-20k hertz frekans aralığı olduğunu iddia eden birçok ucuz piyasa kulaklığı bu aralığın yakınına bile uğramamaktadır, onlara da he deyip geçmek lazım.

www.elmasepeti.com bu shure marka kulaklıkların bundan daha pahalısını da satıyordu site ama şimdi kaldırmışlar.

shure, kulaklıklarını satarken öyle ipod'a falan takmayın diye değil bizzat "ipod'un mercedes'i" sloganını kullanır.

öncelikle (bkz: shure/#13848096).

herhangi bir lüks malın satılmasını nasıl hayretle karşılamıyorsak bunun da bir farkı yoktur diye düşünüyorum. bu soruyu sorarken bazen art niyetli bir yaklaşım da seziyorum. bunları alanlar sanki sana hava atmak için alan saf insanlar iması. biri diyor bunlar adam sikiyorlarmış. biz de bu durumda sikilen oluyoruz. ha canım bi akıllı sensin.

actionary alacağın hoparlörün markasını merak ettim. genelec mi?

bu tür referans kulaklıkları, aynen söylendiği gibi, kullanmadan fiyat biçilebilir şeyler değildir. bu kulaklığı kullanmış olan kimi ses mühendisleri, tonmaisterler, daha pahalı olan muadil ürünlerden daha iyi performans verdiğini söylüyorlar.

ben, arkadaşımın stüdyosunda, hd 650'nin yanına bile yaklaşamayacağı söylenen bir kulaklıkla, miksi yeni bitmiş bir şarkıyı dinlerken, şarkının yarısında orgazm olmuş, ağzımdan salyalar saçarak mikserin düğmelerini dişlemiştim. o günden beri benim kayıt odasına girmeme izin vermiyorlar :)

yani, param olsun, hd 65o'ye o kadar hızlı parayı basarım ki, satıcı bile neye uğradığını şaşırır.

@boshi: her markanın değil tabii, ama sennheiser'ın verdiği değerleri doğru kabul ediyorum :) çünkü sennheiser'ın değerlerini de doğru kabul etmezsem, referans alabileceğim çok az marka kalır :)

@caturanga: tüm ekipmanım m-audio olduğundan, ve m-audio'nun tüm ürünlerinden çok memnun kaldığımdan, ve bu konuda bir nevi marka takıntısına sahip olduğumdan, monitörü de m-audio almak niyetindeyim. m-audio ex66 niyetindeyim, ama dediğim gibi "ilk fırsatta" alabilirim. o ilk fırsat pek yakın görünmüyor şu aralar :)

görebildiğim kadarıyla, ilgili kulaklık yurtdışında 450-500$ arası satılıyor.

düşünün yani bizdeki kazığı, yazık...

bose diyecem çekilin,

yurtdışında bir mağazada geziniyordum mağaza hi-fi ın dibine vurmuş bi yer oyle ki kapıda bir güvenlik görevlisi var biraz kozmopolit bir memleket olmasından ötürü herkesi almıyor içeri (tasvip etmiyoruz elbette)

neyse efendim bi stand vardı boseun, çok denişink hi fi sistemlere bağlı bir kulaklık teşhir ediliyor. deneme fırsatım oldu nasıl bişi olduğunu anlatmam mümkün değil. dünyanın tantanasının yapıldığı mağazadan çıkarıp okyanusun dibine götürüyordu sizi. sadede geliyorum kulaklığın fiyatı 3600 dolardı.... ki söz konusu memlekette elektronik eşya bizimkine kıyasla yaklaşık %30 daha ucuzdu.

@divit: altın kullanımı korozyonu önlemeye yönelik zaten hi-fi'da, iletimi sağlamak konusunda gümüş ve bakırın yapısal olarak altın adlı elementimizden daha üstün olduğu söylenir. kaldı ki altından yapılmış hi-fi kablo göremeyeceksiniz araştıracak olursanız (maliyet de bunda bir etkendir tabii, katar seyhi degil sonucta bu ureticiler), metresi yüzlerce dolar olan kablolarda dahi "pure silver", "pure copper" gibi ibareler bulunur. o bakımdan teknosa'da gördüğünüz kabloda bi katakulli yok sanıyorum, oksidasyon hızını minimize etme amaçlı kullanılmıştır muhtemelen.

bu arada hi-fi kablo üretiminde çok büyük tezgahlar döner son kullanıcı için, o ayrı. örneğin james randi adlı hurafesavar amcanın Pear Cable adlı firmanın Anjou marka kablolarını nasıl itin şeyine soktuğunu okuyup eğlenebilirsiniz ==> gizmodo.com

bu arada bose'un da genel olarak bir hype, bir marketing yalan-dolani olduğuna dair çok sayıda iddia mevcut (hiç bose ürünü kullanmadığımdan görüş belirtemeyeceğim), en etraflıca yazılmış iddianamelerden biri için bkz. www.intellexual.net

@divit: altın oksitlenme riski olan kontak noktalarında kullanılan ve ses kalitesinden öte uzun vadede tak çıkar sonucu oluşan iletkenlik azalmasını önleme amaçlı kullanılır ciddi hifi kablolarda.

ayrıca gönderilen sinyal dijital değil boru gibi analogdur.
(bkz: adc)
(bkz: dac)

her sektörde şarlatanlar ve parası bol kişileri soyma amaçlı kuruluşlar da vardır bu arada. "snake oil" satma muhabbeti dedikleri.

zamanında birer metrelik farklı konnektör kablolarını ciddi high end sistemlerde karşılaştırma fırsatı bulmuştum. bu kabloların fiyatları 1000euro ile 4500euro skalasındaydı(metresi!!). bütün değerlendirmeyi fiyat üzerinden yapmamak gerekli, bunlardan bir tanesi bizim kulaklarımıza göre standart bir bakır kablodan bile kötü sonuç verirken aralarından ucuzlardan bir tanesi hepsini dövüp geçmişti.

specler önemlidir, ama bunları kimin yazdığına da bakmak lazım. bu yüzden isim yapmış şirketler ve başlarındaki kişilerin sözlerine de kıymet verilir. ciddi firmaların tasarımcıları çeşitli makalelerle kendi tekniklerini savunur ve karşılaştırırlar zaten.

ama bunlar öyle "mp3 dinliyim hacı" diyen kişilerin dert etmesi gereken şeyler değil. bu kişilerin "oha adam soyuyorlar safi salaklık" şeklindeki yorumları da yerine göre boş ve geçersiz olmak durumunda. işin iç yüzü derdi sadece müzik dinlemek olan birinin doğuştan kavrayamayacağı derecelerde karışık.

linkini de vereyim tam olsun

www.istanbulbilisim.com.tr

garanti konusunda değildir derler, kafasına göre bi garantisi var. özellikle lcd tvlerde.

garanti konusuna katılıyorum. "kullanıcı hatası" deyiverip sizi sinir sahibi yaparlar. aklınızda bulunsun...

eğer problem sadece adamların internet sitesi ise, mecidiyeköy tarafında adamların showroom'u var. yazıyor zaten sitelerinde. oradan da aynı fiyatlarla almak mümkün.

peki bu appleın dünya çapında bi garantisi yok muydu. mesela istanbul bilişimden aldığımı bilkoma falan veremiyor muyum garanti için?

şimdi anneciğim hddnin içinde dönen diskleri okuyan okuma başlıkları var. pek bi hassas olur bu başlıklar. çalışır durumdayken darbe alınca bozulmaya müsait oluyorlar ne yazık ki. disklerdeki veri sağlam duruyordur ama kafa diskleri okuyamadığı için içindeki bilgileri göremiyorsunuz.
nolcek şimdi? hddyi içindeki veriyi kaybettirmeden tamir ettirmek gerek. bozulan harddiskleri kurtaran yerler var. yalnız tuzludur biraz.

not: anne olayına biraz fazla kaptırmış olabilirim :)

i$ini görür belki;
www.download.com
aratirsan crack'i de mevcut, yer çekimi kusurlarında 'bad sector' ihtimali yüksek, büyük olasilikla tamami olmasa da bir kaç bişey çekersin ordan (;

lütfen yazdıklarımı dikkatlice okuyunuz!

* sabit disklerde oluşan fiziksel hasar durumlarında "asla" veri kurtarma programlarını kullanmayınız!(ssd disklerde bu türden sorunlar yoktur)
bu, bir şekilde ulaşılabilir verilerinizi de geri dönülemez bir şekilde uçurabilir.

* fiziksel hasarlı sabit diskleri "tamir etmek" diye bir şey yoktur!
veri kurtarma işinde uzman olan kimi şirketlerde, sizin için önemli olan veriler, oldukça tuzlu bir fiyata kurtarılırlar. buna rağmen, bahsi geçen diske, sorunsuz çalışıyor olsa dahi, güvenilemez.

* veri kurtarma işi, bu gibi durumlarda, yazılımsal değil donanımsal olarak çözülmelidir. bu iş için özel üretilmiş kimi donanımlar vardır ve bu bahsi geçen donanımları da aslında kullanabilen pek az insan vardır.

not: verilerin çok da önemli olmadığı ve hatta sırf merak için yere atıp tekmelemiş olduğum disklerden yazılım yolu ile veri kurtarma denemelerim olmuştu. kimi veriler kurtarılabiliyor; ancak bu "tamamen" şansa kalmış bir durum. genelikle diskin hiçbir sektörüne ulaşılamıyor...

bilgisayarımdan ses geliyor ama görüntü yok demiştim ya, dün sistem özelliklerine girince orda göründüğünü farkettim. ve linkte de görülceği üzere "bu aygıt düzgün çalışıyor" diyor. zaten bilgisayar takınca da o herzamanki çalışma sesi geliyordu ama dosyalara ulaşamıyorum. şimdi ordan "sorun gider" desem mi? içindekilere bişi yapar mı "sorun gider" demek?

img.zamazim.com

bir de şimdi aklıma geldi bunun 2 yıllık garantisi vardı, götürsem onlar bişey yapabilir mi, ya da kullanıcı hatası diyerek gönderirler mi?

ya hocam kutusunu acip bi bak istersen. belki bi kablonun lehimi atmistir, bi sey olmustur.

(bkz: du$urulebilir hard disk)

boyle bi$i olmadigi surece garanti di$i olur, kullanici hatasi tabi :) maalesef..

anlam olarak nedir bilmem ama bir sonra ki kuşak siyah olduğuna göre kork ama belli etme.

eğer bir beyaz kuşağa bile sahip değilsen beyaz kuşaktan bile kork bence.

neyi ifade ederden kastın nedir anlayamadım ama siyah kouşaktan bir önceki kuşak olması ile tabii ki korkulacak bir seviyedir. benim zamanlarımda bir de bantlar vardı. 4 banttan sonra siyah kuşak olunabiliyordu şimdi nasıldır bilemem ama kahverengi kuşakta uzun süre kalmış bir adam en korkulacak cinstendir. çünkü bu adamlar seviye olarak siyah kuşaktan bile yüksek bir yerde olma ihtimali barındırırlar. ya disiplin cezasından dolayı siyahtan düşürülmüştür, ya gençlik spor müdürünün oğlunun müsabakada burnunu kırdığı için siyah kuşağı bir türlü alamıyordur vs. vs.

mesele korkmaksa korkulur tabii, ama çeşitli nedenlerle sınavlardan geçememiş bir yeşil kuşaktan daha fazla korkulması için sebepler de olabilir.

bir de bizim zamanımızda ben kahverengi kuşak judocuyken 18 yaş barajı vardı. 18'ini devirmeden siyah olamıyordun. en iyimser 6 ayda bir kuşak atlatsak bu şahıs yaklaşık, en az 3 yıl karateyle uğraşmıştır. yeteneksiz bir sporcu olsa bile daha atletik ve çeviktir.

korkmak?

bahsi geçen kişinin, resmi bir müsabakada rakibimiz olmasından mı,
yoksa sokakta bol küfür eşliğinde kavga etttiğimiz adam olmasından mı bahsediliyor?

karşınızdaki "keinosuke enoeda" ise, disiplin fark etmez, mutlaka çekinmeniz gerekir. Yoksa siyah kuşak sahibi de olsan, gerçek bir dövüşte muay thai sporcusu seni hayatın boyunca unutamayacağın bir şekilde pataklar. tabii keinosuke enoeda değilsen...

12 yaşında falan karate kursuna gitmiştim.
mavi kuşağa kadar geldim.
benden korkmana gerek yok.
kursiyerler öle kendileri de verebiliyolar sanırım. bir buçuk senede falan olmuştum heralde.
lakin hocamız siyah kuşak. yardımcısı kahverengiydi.
korkulucak adamlardı.
yani belli olmaz.

bahsini ettiğiniz barsak tenyası ise(ne deniyordu unuttum), herhangi bir eczaneden alabileceğiniz bir tablet ile hakkından gelmek fazlasıyla kolaydır.

Albendazol iyi bir ilaçtır, ancak eğer bağırsakta tıkanma oluşmuşsa kontrendikedir; Levamizol kullanılmalıdır. Bunun için de direkt batın gratisinde bağırsaklara bakmak gerekir.

Osmanlı Tıbbı'nda kullanılan "kabak çekirdeği + bal" karışımı halen -çok ciddiyim, halen- etkin bir tedavi şeklidir. Tenyayı öldürür ve bağırsaklarla dışarı atımını sağlar.

hlatguth tesekkurler. kabak cekirdegini evet duydum.

albendazol a baktim da yan etkileri cok fazla. yemosan adli hapi okudum netten. onunla ilgili bir bilgin var mi acaba ?

tesekkurler tekrardan.

Yemosan konusunda -ne yazık ki- fazla bilgi sahibi değilim. Albendazol bir doktor tarafından güvenle size reçete edilebilecek bir ilaç ama.

opentype font kullanmalısın. genelde hata ş ve ğ lerde çıkar bahsettiğin sorun.
birde bazı reg yöntemleri var forumlarda bahseder olayı kökten çözen, rastlarsan onları dene. ama genelde notepad yetişir imdada...

Photoshop'un "Central European Version" larında bu türden sorunlar yoktur. bilginize

oncelikle her makinanin statik bir ip adresini almasini sagla (reserve ip olayi), sonra da her ip icin firewall'dan kisitlama getir.

Wireless modemin ayarlarindan MAC filtresini etkinlestirebilirsiniz. Sadece tanimli MACler baglanacak sekilde ayarlarsan senin belirtmedigin bilgisayarlar baglanamaz.

ağ kurarken interneti paylaş gibi bişey vardı sanki. bilemedim şimdi ayarların falan var mıdır?

bu konuda (git: 34319) verdigim yanit isini görecektir.

internete çıkmasını istemediğiniz bilgisayarların varsayılan ağ geçidi (default gateway) adresini siliniz (bunun için, eğer ayarlar otomatik ise, ip ve dns adreslerini elle vermeniz gerekecektir)

hepsi bir arada nerde olur bilemem. yolu yakınsa ben cevahirdeki 2-3 magazanın kümeleştiği yerden aldım galiba 3. kat sağ taraftaydı. belirlenen bir model sonrası fiyat karşılaştırması için doğubank denenebilir. duydugum anektodlar holden'ın dediklerini tersi oldu şimdiye kadar.

sanırım doğubank diyen arkadaşlar platin han'ı kastediyorlar. doğubank'ın hemen yanında, gözlükçüler çarşısından bahsediyorum. doğubank'ta gözlükçü varsa, bilemiyorum. varsa da uğramanız gereken yer platin han'dır.

not: gittim yerinde gördüm, doğubank'ın üst katlarında epey gözlükçü varmış. bilginize...

Aşırı doz, adı üzerinde. Normalde uyuşturucu sonucunda oluşan etki zamanla azalır, bağımlı olan kişi de aynı etkiyi yakalamak için dozu artırmaya başlar. Bir noktadan sonra bağımlının aldıı doz merkezi sinir sistemini çeşitli noktalarda etkileyerek (kalbin durması, solunum sisteminin durması vs) ölüme sebep olur.

Uyuşturucuyu tek başına bırakmak belki mümkün ama yardım alındığında başarı şansının artacağı kesin.

Kendi idaresiyle bırakacakları vardır, bırakamayacakları vardır.

Eroin haricindeki hicbir uyusturucunun kimyasal bagimligi oldugunu zannetmiyorum, irade ile ustedsinden gelinebilir amma ve lakin bagimlilik zaten iradesizlik oldugu icun ya kendini gelistireceksin ya da profesyonel yardim alacaksin..

a$iri doz da insanin kendine yaki$andan fazlasini alip a.g.d. durumuna gelmesidir..

kib sçs ii ok bye

kişi kendi iradesiyle zor bırakır ve oldukça tehlikeli olur. zira bu cold turkey dediğimiz durumda vucudun verdiği tepki azımsanacak şey değildir. alkol bağımlısı ise insan ölebilir bile bu süreç içerisinde, ona da delirium tremens denir. acile bu şekilde gelen hastalar bazen o kadar feci oluyorlar ki, benzodiazepin türevleri yeterli olmuyor, bu durumda hastaya direkt alkol verildiği oluyormuş, psikiyetrist kıdemlim öyle demiş idi, ki mantıklı. dolayısıyla detoxifiye olurken tıbbi gözetim altında olmak şart. dahası metadon ile uyuşturucu arama bulma zincirinden hastayı çıkarıp, onu o çevreden uzak tutmak da mümkün, hem ağızdan alınıyor. o şartlı refleksler önemli, mesela sigarayı bırakırken en önemli şey, yaparken otomatikman sigara aradığınız şeylerden uzak durmak..

aşırı doz, genelde bırakma denemeleri sonrası, vucudun önceki tolerans düzeyine uygun miktarda eroin alınmasıyla oluşur. ya da satıcı yamuk yapacak müşterisine normalde sattığından daha saf bir doz satar, veya kendisi katkıları vb hazırlarken dozlamada hata yapmıştır.

ben sırf bu nedenle uyuşturucunun legalize edilmesi gerektiğini düşünüyorum. zira bağımlı olduktan sonra bu gerçekten bir hastalık ve hiçbir hasta grubu içinde ne olduğunu bilmediği bir ilacı allahbilir kaç defa kullanılmış bir enjektörle vucuduna zerk etme durumunda değil..

oncelikle kara kadifeye katiliyorum.

bence kendi kendine birakabilmek cok cok zor. oncelikle cevreni degistirmelisin, cevreni degistirmedigin muddetce istedigin kadar birak en ufak bir zayif aninda tekrar basliyorsun, ortami oluyor vs vs.

alternatif olarak akupunkturu deneyebilirsin ama iyi bir doktora gittiginden emin ol derim.

edit: basarisi tecrube edilmistir.

madde bağımlılığından kurtulabilmek için en makul yöntem profesyonel yardım almaktır. türkiye'de bu işi en iyi bilen kurum da amatem'dir. bu konuda insanların sahip oldukları fikirlere fazla itibar etmemek gerekir. tecrübe edilmemiş bilgi çoğu zaman içi boş, kulaktan dolma bilgidir. siz ne kadar eroin dışında kalan maddelerin bağımlılık(fizyolojik ya da psikolojik) yapmadığını düşünürseniz düşünün, gerçek hayat fikirlerle işlemiyor. "ben istesem hemen bırakırım" türünden laflar boş laflardır. irade ile sorunlar çözülebiliyor olsaydı, hayat bu kadar dandik olmazdı...

uyuşturucular, uyarıcılar,halüsinojenler hep "uyuşturucu" olarak bilinir. ancak kimilerinin uyuşturucu etkisi yoktur, kimilerinin çok ciddi kültürel geçmişi vardır, mesele sanıldığından çok daha karmaşıktır. misal nikotin homosapiens sapiense en çabuk ve en güçlü bağımlılık yapan maddelerden birisidir; fakat sigara yasaldır...bağımlılık denen şey için ortada bir madde olmasına dahi gerek yoktur. kumar buna çok güzel bir örnektir.

söylediklerim, amatem'e yatmış tanıdıklarım olduğu için, sağdan soldan duyduklarımla değil, bizzat madde bağımlılığı tedavisi görmüş arkadaşlarımdan edindiğim bilgilerdir.

madde bağımlılığından kurtulmak isteyenler, etrafındaki insanların fikirlerine değil, madde bağımlılığı tedavisinde uzman olan insanların fikirlerine itibar etmelidirler. başta söylediğim gibi, benim bildiğim, amatem bu konuda en iyi kurumdur.

not: www.geocities.com şu adreste "kapitalizm ve drug" adında çok iyi bir makale vardı. çok eskiden gördüğüm bir sitedir. muhtemelen 5-6 yıldır kimse uğramamıştır; fakat yazılar başlığında faydalı şeyler vardı. bahsini ettiğim makaleyi ararken farkettim, geocities de bloklanmış meğer. artık uygun bir proxy ile siteye bakarsınız...

aşırı doz efx'in de söylediği gibi "doz aşımı" ile ilgili. vücudun "yetmez bu, daha fazla ver" demesi ile kişinin dozu arttırması ve neticede vücudun tölare edemeyeceği miktarda uyuşturucun vücuda girip kişiyi öldürmesi aşırı doz seviyesini belirliyor. buna bağlı olarak vücut tam ters duruma da uyum gösteriyor:

o amatem vs yerler bağımlının safi iradesi ile yapamyacağı bir şey yapıyorlar; hastaya uyuşturucu vermeye devam ediyorlar fakat bilimsel olarak onaylanmış belli bir düzen/plan dahilinde ve dozu azaltarak (özellikle bilimsel diyorum çünkü bağımlının kendi keyfine göre bu miktarları ve süreyi belirlemesi mümkün değil ya da çok çok zor). vücut uyuşturucuya yoksunluk tepkisi verdiğinde, yani uyuşturucu maddeye olan istek açıkça ortaya çıkıp kişiyi manyağa bağladığında o esnada kişinin ihtiyacı olandan daha düşük bir miktar veriyorlar. bu miktar doğal olarak yetmiyor bağımlıya ama nefsini körlüyor. doz yavaş işleyen bir süreçte tamamen sıfırlanıyor. bir süre de sıfır doz ile yaşayıp yoksunluk gösterecek mi diye kontrol altında tutuluyor. neticede hasta cillop vaziyette taburcu ediliyor.

tabii tekrar başlayıp başlamamak sadece kişinin elinde fakat amatem gibi bir kuruluş bir kişiye "sen tedavi oldun artık haydi koş özgürsün" dediğinde fizyolojik bağımlılık tamamen sona ermiştir, kalanı psikolojiktir, dombililiktir.

herkese ayri ayri te$ekkur ederim. ama spey$il tenks tu hunter the dayworker. ozellikle verdigin link cok i$ime yaradi.

bütün kabloları çıkarıp ilk paragrafta yaptığını yazdıklarını yap.

switchlerde donanımsal bir problem olmadığını varsayarak söylüyorum, hangi switche kabloyu bağladığınızın bir önemi yoktur.

pclerin (ya da mac, linux farketmez. tcp ip networkünde haberleşen cihazlar diyelim de rahat edelim) sorunsuz haberleşebilmeleri için, arada router yoksa tabii, aynı ip networkünde olmaları gerekir.

"ana makine"den kastınız nedir bilemiyorum ama, tüm pcler modem üzerinden internete çıksınlar, paylaşım gibi sorunlar da yaşamasınlar diyorsanız eğer, her birini modemin ip numarası ne ise, onun ip adresine uygun bir şekilde ayarlayınız. tabii ortamda dhcp server varsa, bunu otomatik olarak yapmanız mümkündür...

kimi makinalar 192.168.1.0 networkünde, kimi makinalar ise 10.1.1.0 networkünde olurlarsa, haberleşme sorunları yaşamaları normaldir (dediğim gibi arada bir router yoksa).

örneğin, tüm makinaları 192.168.1.0 networküne alınız. sorun kalmayacaktır (ister manuel ister dhcp yardımıyla otomatik olarak)

biliyorsunuzdur, hub lar sadece elektronik devrelerdir, bi porttan ne alırsa onu aynen diğerlerine iletir. switchlerse tablo tutar, neyi nereye yollayacağını bilir. bu bağlamda herşeyi baştan almak bi çözüm olabilir. kablolarda da sorun olabilir, bi kablo testerıyla ana makineye giden kablo test edilmeli bence. bir de şöyle birşey var, switchlerde uplink çıkışı oluyor makinelerden birini ona bağlamış olmayasınız?

dis macunu. (bkz: #11206529)

ben arabanin plakasini cift tarafli bantla yapistirdim. sokebilene askolsun.

www.hepsiburada.com

daha hareketlilik verebileyim ama sağlam da olsun dersen blue tac denen bir nesne var, kırtasiyelerde bulunur, faber castel ya da uhu marka. uhu marka sarıdır, faber castel yeşil. sarısı hafif leke bırakıyor ama yeşili daha iyi. büyüklüğüne göre de işte daha çok koyarsın duvara. istersen sökersin sorunsuz. birden fazla kere de kullanabilirsin parçalarını. kısaca aradığın yerinden kıpraşmasın dersen çift taraflı bant, kıpraşsın da dersen blue tac. turkçesi yok bu meretin galiba :s varsa da bilmiyorum.
hüleeen, sen yazmışın ilanı şinci farkettim. aklıma şey geldi onu yazcaktım. kırtasiye modasında son soluklardan. tarif edeyim; şimdi böyle küçük bir sünger düşün, ince dikdörtgen ve 3 boyutlu. o süngerin de iki tarafı yapışkan. yani çift taraflı bantın 3 boyutlu hali gibi. deli gibi yapıştırıyor ve hafif yükselti olduğundan dolayı da ve süngeri ezip büzerek daha kolay çıkabiliyor. sanırım bu son yazdığım en iyi. bu da sarı bir kutudaydı, uhu marka olabilir o zaman ama kendisi beyaz. yani rodi'yi bile assak durur kıpırdamadan, odderece ;P

piro, "allahtan kork" ve "atma recep din kardeşiyiz" deyişlerini hatırlatırım. rodi hanfendiyi de bu işe karıştırmayalım lütfen. kendisi ince ve narin birisidir, ayıp oluyor ama :)

sahi, şu "süngere" benzer şey nedir, bilen var mıdır?

ya posteri siyah elektrik bandıyla hem çerçevele hem de duvara yapıştır 50 kuruş, sökerken boyasıyla beraber :).... ama ben çift taraflı bant kullanıyorum idare eder. 1.5 lira.

print ya da siyah elektrikçi bandı

1. tac ya da tack diye geçenler, yapışkan macun. patafix de öyle. bundan alıcaksan beyazını al. uhu'nun sarısı bir süre sonra duvarda leke yaptıydı bende.
www.hepsiburada.com
2. bu yapışkanlı sünger son moda olduğundan mıdır nedir, nette bulamadım. kullandım işte ve çok güzel bi ürün, inandırıcı olayım bi sn:
yıllardır posterlerinizi duvara yapıştırıyor ama söz mü dinletemiyorsunuz? bu çileye son! kırtasiyede son moda: yapışkanlı sünger! her şeyi yapıştırır, istediklerinizi istedikleriniz sürece! duvarınızı alçısına kadar sökmeyen, ev sahipleriyle de dost, yapışkanlı sünger.
not: yapışkanlı süngeri duvardan çıkartmayı denemedim ama ambalajın üzerinde yazıyordur.
not2: ah ha adını buldum. çift taraflı köpük bantmış. Kimi yerlerde de montaj bantları diye geçiyor. büyükleri de var ayna yapıştırmakta kullanılıyormuş. sen biraz daha küçüğünü alırsın, poster için olanını mis gibi olur.
solutions.3m.com.tr
www.ucuzu.com
www.gedikgross.com
solutions.3m.com.tr

şeffaf silikon derim ben. hem ucuz hem de söktüğünüz zaman duvarda iz bırakmaz.

Posteras diye bir ürün var. Şık ve uygun fiyatlı.
www.posteradam.com

allway sync ile beinsync gibi bi kac program var da lisanslı kullanır mısın bilmem.

synback adlı program istediğiniz şeyi yapabilir, üstelik ücretsiz sürümü de var:
www.2brightsparks.com

gerekli gün dolduktan sonra maaş bağlansın diye 65'i bekleyeceksin.

çok eskiyi saymazsan eski kanunda da (yani halihazırda geçerli olan durumda da) bu böyleydi. yalnızca 65 değildi de daha erkendi.

yani kanun çıkmadan önce sigortalı olanlar

o anki kanuna göre değil
değişen kanuna tabi oluyorlar öyle mi

ssgss hakkında ayrıntılı bilgilere ve eylem takvimine şu adresten ulaşabilirsiniz:
www.hsggplatformu.org

kyocera ürünlerine bakmanızı tavsiye ederim.
www.hepsivar.com

yazarken "yeyin" ama yiyin şeklinde telaffuz edilir.

"yeyin" tabii ki. ama günümüzde konuşma dili, yazı diline yansıdığından dolayı "yiyin" zannediliyor.

düzeltme: "yeyin" yanlışmış.

edit: fikir değişikliği

yeyin olduğunu söylen arkadaşlar "yemek yeyorum" mu "yemek yiyorum" mu derler ve yazarlar acaba? :)

yiyin'dir doğrusu, sesli harf inceliyor.

evet "yiyinti" ve "yiyintili" diye kelimeler olduğuna göre doğrusu da "yiyin" olmalı sanırım. ilk cevabımdaki onayın kaldırılmasını talep ediyorum.

-yor eki (ı)yor ve (i)yor şeklinde yerine göre eklenir yani daralma değildir :)
örnek: gel-(i)yor-um

ÖSS zamanını yaşayan ve yaşatan zavallı bir suser olaraktan bunun daralma olmadığını net hatırlıyorum. "ye"mek fiiline gelirken bizzat fiildeki seste düşme oluyor.

neyse "yi"qwertyu sonuçta.

tamam ama benim dediğime zıt bir şey değil ki :) aynı şeyi ifade ettim. verilen örnekler "başlıyor, kanı­yor, oynuyor" vs. "başla, oyna, kana" köklerine sahip örnekler. bunlar + -yor eki daralmaya örnek tıpkı "yiyor" gibi. çünkü kökte değişme oluyor.

ama "-yor" her halükarda ses daralması yapar derseniz öğrenci jargonuyla "cort"larsınız :) ki, itirazım da bunaydı. kendi (i) ve (ı) da getiriyor demek istediğim. ama bir yerde "-yor eki olan şey daralma değildir" gibi yazmışım sanırım, yanlış ifade etmişim.

bu sohbeti şöyle bitirelim: ekşi duyuru, kazandırır!

"demek" fiili de "diyip" olmaz bu arada. yemek ile benzeşiyor ya hani, değineyim dedim :)

yeyin gari..
yimeyin.. yeyin
(bkz: yemeyin)

Yeyin olcak abi o bakma sen bu elitlere:P Ben de "yemek"ten, "demek"ten yeyin diyorum. Gittikçe kibarlaşıyo dil, kaba olanlar, direnenler kazanacak! (du baken daha ne kadar saçmalıcam ehah)

'yiyin efendiler' demisti cem karaca.

yemek eylemine gelen eklerden sorunun çözümünü bulmak mümkün olabilir.
burada kafa karıştırıcı olan kök ile ek arasına giren "y" harfidir. bu yüzden pispinti'nin ilk akıl yürütmesi aslında akla yatkındır; fakat kendisinin de sonradan ikna olduğu gibi, yanlıştır.

buyrun örnekler:
yi-y-ecek (ye-y-ecek değil)
yi-y-en(ye-y-en değil)
yi-y-erek(ye-y-erek değil)

haliyle sevgili pyro'nun verdiği örnek duruma şahane bir açıklama getirmektedir.

"yiyin" efendiler

Siz de bunu yediniz? Eheh doğrudur abi yiyin olcak herhal. Eskiden böyle değildi sanırım. Çok eskiden... (duygusal üç nokta)

"yiyin"
ye- kökünde daralma oluyor..

avast home edition da fena değil.beni bir kere dışında hayal kırıklığına uğratmadı.norton internet security laptopu yeni aldığımda 3 aylık deneme sürümü olarak kullandım.antivirüs,spwyare ve firewall koruması sağlıyor.

Öncelikle nortonu silerek başlayalım...
avast, avira kullandım. Avast nedense bana daha güven veriyor, Avira ise daha hızlı sanki.

Ki şurada güncel bir karşılaştırma mevcut:
blog.chip.de

Daha genişi ise şurada:
(git: 23035)
Benim bir bilgisayarda avast, diğerinde avira var ikisinden de memnunum...

bir keresinde avast'ı kaldırıp yerine kaspersky'i kurmuştum. kaspersky de avast'ın bulamadığı tam 90 tane virüsü bulmuştu. daha sonra kasper'i kaldırım avira antivir'i kurdum. bu sefer de avira kaspersky'nin bulamadığı 2-3 virüsü bulmuştu. avira olmadı nod32 kullan derim ben.

bi renk körüne öyle renki istatistik verilir mi. ilk 5-6 sıradaki bütün renkler aynı

orda norton yok en iyisi avk mi peki

avira kullandım uzun süre, bir ara ekşi sözlükle anlaşamadığı için kaldırıp avast kurmuştum. sonra avira'nın ekşiyle arası düzelince tekrar avira kurdum ve avastın ne derece kolpa olduğunu o an anladım. ayrıca avira'yı düzenli update edince (ki otomatik update ediyor kendini tahmin edebileceğiniz gibi) tıklamadan çalışıyor. yıllardır sorunsuz kullanıyorum.

nod32 bilgisayara yüklenmiyor ama her virüsü de bulamıyor. yinede kullanıyorum çünkü autorun'ları silerek virüsün çalışmasını engelliyor virüs orda dursa da bi zararı olmuyor. flaşdisk virüslerinden bıkmıştım kurtardı beni.

avast, size çökmeyecek bir makina vaad eder, hafiftir ancak italyan ordusu gibidir, pek bir hükmü yoktur. bilgisayarın vefat etmemesini sağlar. ben bir takım ağır programlar yükledim son formattan sonra, netekim bilgisayar kasılmıyor, su gibi. bunun yanında beleştir, güncellenir.

kaspersky rus ordusu gibidir, çöreklenir, ağırlaştırır makinayı. çünkü çok fazla farklı alanı tarar (ram'leri de tarıyor galiba) ve bazen bilgisayarı kitler.

nod32'yi bir türlü çözemedim. bence 5 para etmez. hiçbir şeyi yakalayamadığı gibi hiçbir şeyi de temizleyemeyen, full sürüm kullanıyorum zannedenlerin yanılmış olabileceklerini düşüüyorum. hasılı gereksizdir.

yapılabilecek en güzel şey, önce kaspersky indirmek, 1 aylık ücretsiz. makinayı güzelce taramak ve sonra kaspersky'ı uçurup avast kurmak..

bunun yanında, benim bilgilerim çok ehemmiyetli diyorsanız, işletim sisteminizden vazgeçmelisiniz, zira xp ya da vista varsa virüs vardır, trojan vardır, her şey mevcuttur.

bu yüzden kasmadan avast kullanmak en iyisi. en az 6 ay makinayı sağlam götürür ;)

nod32'nin ayarlarini dogru yapmak onemli olan.
sistemi cok yormamak adina bazi dosyalari/klasorleri manuel tarama yapmadikca taramiyor mesela kendisi.
hedefler dogru secilir, tarama ayarlarindan da "potentially unsafe applications" secenegi aktif hale getirilirse hic sorun ya$atmaz.
uzunca bir zamandir kullaniyorum ben (birden fazla bilgisayarda) hic bir sorunla kar$ila$mi$ degilim.
yani evet ben nod32 derim.
v3 cok daha etkili 2.7 serisine gore. bu bahsettigim i$lemleri kendisi otomatik yapiyor.

Nod32 v3'ü denemedim ama Symantec Antivirus'e de bir bakın derim.

nod32 yi yeni linki ile kurdum. bad link demiyor artık ama şöyle birşey çarptı gözüme

tararken bazı dosyaların içini tarayamadım gibisinden bişey diyor. mesela dbx ya da ttf dosyalarını. bu dosyaları atlıyor mu

ve bi sürücüyü taradığında bir liste çıkarıyor. misal 50 dosyanın içini tarayamadım, 3 de trojen buldum diyor.ama bu virüslere ne yapacağını sormuyor. ok diyince kapanıyor. sağa tıklayıp clean dediğimde bişey yapmıyor. ama virüslü dosyaya explorerdan girdiğimde otomatik siliyor hemen görür görmez

ah norton, görünce ya da tarayınca sorardı onarayım mı karantinaya mı alayım sileyim mi diye

avast etkisiz elemandir. antivir.

@efruz
Renkler önemli değil, en üstteki en iyi oluyor...
Ve renk körü olmayan biri olarak; ilk 8 aynı renktedir evet. Renklere takılma sıralamaya bak...
Norton "Symantec" oluyor.

nod32 kullanmama rağmen kaspersky den şaşmamak gerektiğini düşünüyorum... nod32 pc yi kasmio olabilir ama bunun nedeni update'ten başka bişey yapmaması... kaspersky bi antivirüs yazılımının kastırması gerektiği kadar kastırır pc yi... 3-4 ayda 1 format atcam diosan bence av bile yükleme sadece güsel bi antispyware bul adaware ya da spybot tadında yeterli olur bence

bu birinin bulmayıp digerinin buldugu dosyalar crack ler de olaiblir mısal kasper kendi cragini nasıl bulsun ya da oteki kendi cragini nerden bilecek.

Antivirüs yazılımları hakkında ara sıra yazılan şeylere bakıyorum da, sanıyorum ki konu hakkında yeteri kadar bilgisi olmayan kişilerin yararlanabilmesini mümkün kılmayan bir tarzımız var. bu konu hakkında yazılmış olan yüzlerce yorumu alt alta sıraladıktan sonra dahi bir sonuca varmamız mümkün olamıyor.

öncelikli olarak vurgulamak isterim, yazılımlar kişisel kullanım ve kurumsal kullanım diye ikiye ayrılmak zorundadır. ekşi duyuru-ek$i sözlük gibi benzeri yerlerde, genellikle kişisel kullanıma dair bilgiler verilmektedir. bu aklımızın bir köşesine not alınması gereken bir bilgidir; çünkü kişisel kullanım için rezalet olan bir yazılım, kurumsal kullanımda harikalar yaratıyor olabilir.(symantec buna harika bir örnektir. tabii kişisel ya da kurumsal farketmez, aynı kurulum paketini kullanan nod32, başka bir açıdan şahane bir örnektir...)

gelelim antivirüs yazılımları hakkında yapılan yorumlara.
dikkatinizi çekmiş olmalı, bir kişi bir yazılımı önerirken herhangi bir kriter, test
edilebilir bir veri sunmamakta, kendi muhteşem "hislerini" bizim veri olarak kabul etmemizi beklemektedir. "bence bu harika" bizim karar verebilmemiz için yegane kriter olarak bize sunulmaktadır. kimse üzerine alınmasın, bu genel bir eğilimdir demeye çalışıyorum.

bu konu hakkında yapılan yanlışları, belki aramaya inananlar için bir çeşit referans olur diye, sıralamak isterim:

* pc dergileri, kişisel bloglar, haber siteleri ve hatta cnet gibi portallar antivirüs yazılımları testlerinde referans olarak kabul edilmezler.

örneğin pc dergilerinde, testlerin hangi platformda, hangi virüs imzası ile yapıldığı
türünden bilgiler yer almaz; çünkü böylesi bir test yapılmaz. belki genç bir yazara "şu programları bi kuruver, ekran görüntülerini de toplayıver" denilir, o kadar. bu türden "testlerde" kimi zaman yazılımlar hakkında yanlış bilgiler verildiğine dahi şahit oluruz. kimi testlerde ise "iyi" olduğu herkes tarafından bilinen yazılımları test dahilinde göremeyiz, bunun herhangi bir açıklaması da yapılmaz.

* "makinayı kasıyor" ya da "hiçbir numarasını göremedik, boş boş oturuyor" türünden
sözlerin kıymeti yoktur. bu tür yorumları kanıtlar desteklemelidir.

çok kapsamlı bir test yaptığını iddia eden bir sitede, task manager dan bir ekran görüntüsü referans gösterilerek bir antivirüs yazılımına "aha da bakın makinamın ağzına sıçtı" manasında yorum yapıldığına şahit olmuştum. ilginç olan şey ekran görüntüsündeki çalışan servisler idi. çok iyi bilinen bir virüsün pc ye bulaşmış olduğu bahsi geçen ekran görüntüsünden anlaşılabiliyordu. yani, pc nin stabil çalışmadığını, makinanın yavaşlığının nedeninin bir virüs olduğunu dahi anlamayan kişilerin yazdıklarına aldanmayın.

gelelim sadede. #18539 numaralı duyuruda bahsettiğim gibi, antivirüs yazılımlarının güvenilirliği virus bulletin gibi kuruluşlar tarafından test edilir. dikkatli kişiler mutlaka fark etmişlerdir, antivirüs yazılımları virus bulletin sertifikalarını web sitelerinin en görünür yerlerine koyarlar. VB100 logosu her antivirüs yazılımının kazanmak istediği, gururla sergilenen bir başarı belgesidir. eğer VB testlerinin sonuçlarını görmek istiyorsanız www.virusbtn.com adresinden ücretsiz olarak üye olmanız yeterli olacaktır. 1998 yılından beri yapılmakta olan tüm testlerin sonuçları VB web sitesinde yayımlanmaktadır.

vb 100 hakkında genel bilgi vermek gerekirse eğer, iki kriterin gözetildiğini söylemek gerekir:

* in the wild denilen, karşınıza çıkma ihtimali olan virüslerin hepsini tespit edebilmek (hem erişim anında hem de manuel taramada)

* yanlış virüs uyarısı vermemek.(temiz olan verilere virüs tanısı koymamak)

bir antivirüs yazılımına "iyi" diyebilmek için nesnel kriterlerin dışında, kişiye özel kriterler de olabilir. bunlar da kullanıcı arabirimi ve kolay kullanılabilirlik gibi özelliklerdir; ancak kanımca bu özellikler antivirüs yazılımının gücünü belirtirken çok fazla önem verilmemesi gereken şeylerdir.

(git: 24358)
bence yaki$maz :P

oha 2 gün sonra sormuşum hem de hıyar gibi.
ama deneriz be abi:))

rasta degil ama dreadlock yakisir sana bence, ama once yanaklar azalcak biraz tabii :P

sahi, benim bu işin ustası bir tanıdığım var (dreadlock).

bana bu konuda mesaj atanları kendisine yönlendirebilirim.

istanbul kadife sokakta negatif te yapiliyordu.
www.hadiyap.com

ethernet kartınızın tcp/ip ayarları kısmında, "varsayılan ağ geçidi" ve "dns server" adresi olarak modeminizin ip adresini, "ip adresi" olarak da modeminizin ip adresi ile aynı ip segmentinden herhangi bir ip adresini girmeniz yeterli olacaktır. bu ip adresini şu şekilde belirleyebilirsiniz:

varsayılan ağ geçidiniz 10.0.0.1 diyelim, siz 10.0.0.herhangi bir numara ile, öerneğin "9", internete bağlanabiliyor olmalısınız.

not: varsayılan ağ geçidi, sizi internete "çıkaran" aygıtın ip adresidir.buraya modemin ip adresini girmek zorundasınız.
dns server adresi, modem ile aynı olmak zorunda değildir. sorun yaşamamak için, varsayılan ağ geçidi ile aynı ip adresini veriniz. isim çözümleme kısmını ttnet'nin dns serverları yapacaktır. ama, dilerseniz benim yaptığım gibi, dns server adresi olarak "open dns" adreslerini de belirtebilirsiniz. yani bu kısım tercihe kalmıştır.

i$inize yarayabilir belki:

(bkz: adsl modem ip araliklari)
(bkz: adsl modem ip leri)

usb hdd kutusu vasıtasıylan bağlanmayi dene madem.

usb hdd kutusu ile de görmedi

kör olmayasıca...
hdd kurtarma programlarina doğru yönlen madem sen.

-diske bağlı olan ide kablosunu değiştirip deneyin. her ihtimale karşı, başka bir pc de çalışıp çalışmadığını kontrol edin (anakartın ide portunda arıza olabilir)

-usb portundan bağladığınızda, disk yöneticisinde görünüp görünmediğine bakın. disk yöneticisinde görünüyorsa ve bir sürücü harfi atanmamışsa, bir sürücü harfi atayarak diski kullanmanız mümkün olabilir.

-bilgisayarınızın ethernet kartını
-cat 5 kablonuzu

kontrol ediniz.
bu işlemleri yaparken ve dahi sonrasında usb portunu kullanmayınız.

anladığım kadarıyla, kablosuz ağ geçidi özelliği olmayan modeminiz ile birlikte, kablosuz ağ geçidi özelliği olan modemlerden birini kullanmak niyetindesiniz. kablosuz ağ geçidi özelliği bulunan modeminizin AP (access point) özelliği varsa, kullanmış olduğunuz modemi ve AP özelliği olan modemi bir switche bağlayarak sorununuzu çözebilirsiniz.

not:linksys'yi bilmiyorum; fakat zyxel'in bahsini ettiğiniz modelinin adsl2+ standartını desteklediğini biliyorum.lütfen modemi tekrar kontrol ediniz.

ufak bir düzeltme yapayim, zyxel'in bahsettiğim modeli evet aslında adsl2+ destekliyor, ancak şöyle bi durum var, arcor-dsl firması bu modemi taşeron olarak zyxel'e yaptırmış ve şu anki firmware'iyle desteklemiyor, arcor'u flashlayıp zyxel'e cevirsem aslında istediğime tamamen kavuşabileceğim. ama flashlamak için gerekenleri şu an bulabilecek konumda değilim. www.stkaiser.de
şu sitede anlatiyor hatta.

konu tam anladığınız gibi aslında, ama işte arada adsl'in login olması lazım.
gatewayler bunu kendiliğinden yapabiliyor ama modemim kendisi yapamıyor bilgisayardan yapiyorum. şimdi modemimi switche ve switchi de access point olarak kullanacağım router'a bağladığımda hangisi login olacak?

daha rahat anlaşılsın diye bi de çiziktirdim bi taslak.
img353.imageshack.us

elinizde fazladan bulunan modemlerin bu türden bir desteği varsa (hiç denemedim) şemanızdaki gibi kullanmanız mümkün olabilir. aksi halde bir AP almanız gerekir.

kablosuz özelliğini kullanmak istediğiniz modemin lan ayarlarına "default gateway" ve "dns" adresi olarak castlanet'i göstermeniz yeterli olacaktır. yani castlanet internet erişiminizi sağlamaya devam edecek, wireless modemlerden birisi ya da satın alacağınız bir access point ise bu internet bağlantısına kablosuz olarak erişmenizi sağlayacaktır.

vapurla eminönü'ne gidip, oradan da tramvay ile çapa'ya gidebilirsiniz.

yine vapurla eminonune gelip ordan topkapi otobuslerine de binebilirsiniz.

veyahut kadikoyden taksime dolmusla gecip, taksimden meydandaki cicekcilerin hemen yanindaki capa sehremini dolmusu ile gelebilirsiniz

veyahut (hadi hic biri olmadi diyelim) kadikoyle deniz otobusu ile bakirkoye gidip, ordan bir otobusle capaya gidebilirsiniz (bu en uzunu)

kadıköy-topkapı arabalarına binip kaleiçi'nde inmek suretiyle yürüyerek on dakikada gidersiniz

dosyalarınızı bir yerde toplamanız en mantıklısıdır.
bunun için bir file server alacağınıza, üzerinde gigabit ethernet portu olan bir nas aygtıtı almanızı öneririm. lacie'nin ürünleri oldukça hesaplılar.

gigabit ethernet kartına sahip olmanız yeterli olmayacaktır, bilgisayarların bağlı olduğu switch in de gigabit olması gerekir. ancak, veriler bir file server ya da nas aygıtından alınıyorsa, tek bir gigabit port size yeterli olacaktır (verilerin bulunduğu aygıta bağlı olacak).

bunun çözümlerinden biri şudur: alıyorsunuz wd 2tb pro book 'u. firewire 800 den dağıtıyorsunuz bilgisayarlara.

kablosuz ağ kuracaksanız, şundan alıp bir harici disk bağlayabilirsiniz mesela:
www.donanimhaber.com
yalnız türkiye'de bulunmuyor henüz, getirtmeniz lazım.

firewire'da 15 feet'i yani 4.5 metreyi geçemezsiniz. böyle bir handikapı var, gözönünde bulundurmak lazım.

xeon işlemcili bir server ve windows server 2003 neden olmasın?

IBM System x3400 serisine bakmanızı tavsiye ederim.

xeon ya da quad core islemcili bir server, yanına da windows server 2003 ki 8 gb ram takabilin.

eger mecbur degilseniz windows sunucularla gitmeyin ,
ozellikle ibm'in orta olcekli sunucu serisine gozatin , tamam windows kadar yanar donerli degil ama cok daha hizli , dayanikli ve az isinan oldugu garanti.

Emule'dan kolayca indirebilirsin recover my files'ı. böyle açıktan crack linki vermek hoş olmuyo sanki? paylaşım forumu gibi.

r studio programını denemenizi tavsiye ederim.

r studio kurtarir %100 ben de onu tavsiye ederim.

www.gfi.com

incelemenizi tavsiye ederim.

çözünürlüğü arttırdığın zaman tazeleme hızı da düşüyor ekran kartı kalitene göre.yani yüksek çözünürlük - düşük tazeleme.ama performans olarak başka bir sorun olacağını sanmıyorum gözlerinin bozulması hariç.

detay vermek gerekirse, yenileme hızı bir saniyede ekrandaki piksellerin kaç kez yenileneceğini ifade eder. 1024*768 bir ekranda 786432 piksel vardır, 800*600 de 480000 piksel.. bu demek oluyor ki 1024*768 çözünürlükte ekran kartının daha çok piksel işlemesi gerekir ki bu da performansa yansır.

ek bilgi:
insan gözü 70 hz ve üerinde rahat eder. istediğiniz çözünürlükte 85 hz tarayabilen monitör şahanedir

1152*864@75hertz gayet hoş oluyor tavsiye ederim...

domaine logon süresinin çok fazla olması, genellikle dns problemidir.
bununla birlikte server üzerinde çalışan bir servisin sorunlu olması ihtimali çok yüksektir.
event viewer dan logları kontrol ediniz.
logları kontrol ettikten sonra duruma tekrar bakarız...

client tarafinda dns serverin ic bacagini gosteriyor, dedigim gibi olay policy tanimladiktan sonra ortaya patlak verdi. yarin ilk i$ event loglara bakmak.

resımdekı sey ile benım bıldıgım sey arasında fark oldugunu dusunuyorum..18731 numarı duyuru ya sılınmıs yada es kullanıcılarına acık sadece ben goremedım..

fingerboard : bıldıgımız skate board yanı kaykayın kucuk olanı dıye bılıyorum.ve bununlada ılgılı sunları buldum.
istanbulda alınabılecek yerler : Kunteper, Redrum, AkMerkez Nezihler ve www.freedomsports.net diyorlar..fiyat olarak 20-30 ytl cıvarındaymıs..

daha genıs bılgı icin www.fingerboardtr.com adresıne bi bak istersen..

umarım dogru seyı anlamısımdır cunku resımdekı seyı buna benzetemedım..


ayrıca su adresde yazan bılgıyı oku bence bır fıyatına 4 adet alınabılıyomus ebay den.. www.fingerboardtr.com

şimdi anladım sanırım aynı seyden bahsetmıyoruz :)

cok merak ettim ben de nedir bu?

fotoğraftaki garip şey,kaya tırmanışı yapan kişilerin, tendonlarını çalıştırmak için kullandıkları bir antreman aracıdır. parmak tahtası denmesinin nedeni de budur...
sanırım bu gidişle bi marangoza "abi parmaklarımı sokabileceğim yampir yumpir bi şey yap bana" diyeceğim:)

kandi uretiyor diye duydum. turkiyede baska yok sanirim ama internetten bulabilirsin.

www.boulderhane.com

bi skateboardın küçüğü olan var bir de gitar saplarına deniyor sanırsam. zamanında ebayden aratınca gitar sapları da çıkıyordu ordan esti.

bence anti-virus programları zaman icin de işlevini yitirmektedir.bi şekilde bulamadikları virus oldugunu dusunmekteyim..

ben kullanılabilirse deep freeze i onermekteyim..

tabiki kaspersky zonealarm ortaklığı. çok objektif olarak. :) Kaspersky'nin dünyanın en iyi antivirus firması olduğunu kabul etmeyene rastlamadım. zone alarm'da en iyi firewall ise bu ortaklık tamamdır.

virus bulletin 1998 yılından beri antivirüs yazılımlarını test ediyor. o tarihte nod32 ver 1.00,

kaspersky ise v3.0.119 imiş. son testlerde kaspersky 6.0.2.621, nod32 ise 2.70.32 sürümüyle katılmış.

bu testler farklı işletim sistemleri üzerinde sürekli olarak yapılmaktadır. wildlist denilen gerçek hayatta karşılaşabileceğiniz virüslerle yapılmaktadır. bu testlerin yapılmaya başladığı 1998 yılından beri kaspersky 15 kere bu testi geçememiş(40 denemede 15), nod32 ise 3 kere geçememiş (47 denemede 3. ayrıca eset'in ilk başarısızlığı nod32 ile değil, başka bir yazılımla olmuş)

haliyle, bir antivirüs yazılımının iyi olup olmadığını söylerken, neye göre değerlendirdiğinizi de söylemeniz en mantıklı yöntemdir. arabirim, özellikler, sistem kaynaklarını ne kadar harcadığı gibi kimi şeylere dikkat etmek gerekir. vb test sonuçları, mümkün olduğunca nesnel yaklaşabileceğiniz verilerdir. bunun dışında, sistem kaynakları kullanımı, kullanıcı arabirimi gibi dikkat edilmesi gereken şeylere de kullanıcı karar verebilir.

not: verileri tekrar gözden geçirdim, hataları düzelttim. ayrıca benimkullanmış olduğum antivirüs yazılımları içerisinde en beğendiğimi de belirtmemişim. benim tercihim son 4 yıldır nod32 dir.

reviews.cnet.com

Bana göre de Kaspersky...

kediler kendi tüylerini kendileri temizlerler, ayrıca tarakla ya da buna benzer şeylerle uğraşmanıza gerek yoktur. sadece mama vermeyin,evde yediğiniz yemeklerden verin arkadaşa.bildiğiniz gibi, evinizdeki kedi kaplan minyatürüdür, avcılık yeteneklerini sergileyebileceği oyunlar oynayın.ha, bu arada, o ev kedinizin. siz uyumlu bir ev arkadaşı olmaya çaba gösterin :)

1 yaşına kadar kaliteli yavru kedi mamalarıyla (market mamaları değil) beslemeni öneririm.
Tüy dökülmesini aza indirgemek için kedi fırçalarıyla düzenli fırçalamak işe yarar. Ev daha az kıl tüy olur. Hiç olmaz demiyorum ama.

ilgi gostermeniz, duzenli oyun oynamanız onemli.
mecbur kalmadikca kisirlastirmayin. tembellesir, kilo alir.

Kedinizin sagligina deger veriyorsaniz kesinlikle ev yemegi, sakatat, haslama et veya whiskas, kitkat gibi market mamalari vermeyin. Vermeniz durumunda mide sorunlari, dis taslari ve agiz kokusu gibi etkileri olacaktir kediciginize. Onun yerine profesyonel mama denen mamalarla besleyin, misal (bkz: nutrience) kullaniyorum ben fiyat/performans olarak gayet iyi geliyor. Gunluk maliyeti yaklasik 1TL oluyor bana, market mamasi alsam da asagi yukari ayni olacak zaten. Tabi kedinizin yasina ve kilosuna uygun olcude vermek lazim mamayi. Ha tabi arada evde pistigi zaman tavuk ya da balik vermenizin bir sakincasi yok ama surekli etle beslerseniz protein yuklemesinden dolayi karacigeri yipranir ve almasi gereken diger besinleri alamaz. Profesyonel mamalarda gerekli olan tum maddeler (vitamin, yag, protein) uygun miktarlarda mevcut.

Cevabimi su deyisle bitirmek isterim 'kedinizin her gun market mamasi yemesi sizin her gun bigmac menu yemeniz kadar sagliksizdir'

yok canım 2 tane aşı yapıldı bu gün. 15 gün sonra yapılacak bir kaç tane. sonra bir 15 gün daha sonra.

eagle pack demiler sözlükte carrefour'da filan bulunur mu bu mama?

bir goddy yavru maması bitsin de.

öncelikle mecbur kalmadıkça goody vs gibi market mamalarıyla beslememenizi öneririm ki arkadaşlar premium konusuna değinmiş yeterince.market mamaları felaket ishal yapar diğer zararlarının yanında.
şöyle bir örnek goodyle de doyar ama premium ile beslenir.
suyunu sık sık değiştirin,ayak altı bir yerde olmasın mümkünse şeffaf ya da cam kapta olsun.
ilk yıl aşı takvimini özellikle sıkı tutun.
tüyleri kendisi temizler ama ekstrası gerekırse tarakla tararsınız bazıları bayılır bazısı nefret eder :)
oraya buraya yapısan tuyler için ise ben yıllardır koli bandı kullanıyorum.cııırtt şraak yöntemi :)
hayırlı ugurlu olsun bebişiniz :)

market mamaları ileri yaşlarda böbrek yetmezliği yapıyor.

maddi durumun nasıldır bilemiyorum şimdi bunları okuduktan sonra gidip kaliteli mamaların fiyatlarına bakacaksın şaşırcaksın. nasıl alayım bunları diceksin. özellikle büyük pet shoplarda filan bunları kilo ile satıyorlar. fiyatları daha uygun oluyor. özellikle royal canin markasının fit 32 isimli ürünü bulunuyor buralarda.

istanbul için konuşuyorum. istanbulda bile evine yakın bir yer yoksa bile ayda bir filan toptan al bu mamalardan.

bir de kedişi mutlaka kısırlaştır.

efendim öncelikle güle güle büyütün. 27 yıllık kedisever 1,5 yıllık da düzenli kedi sahibi bir insan olarak tavsiyelerim aşağıdadır.
* mama konusuna arkadaşlar değinmişler kesinlikle katılıyorum. kullanabileceğiniz mamalar:nutrience, hill's, royal canin, proplani iams. iams için hayvanlar üzerinde test yapıyor diye haberler çıkıyordu ben kıllandım almıyorum ama alınabiilir çünkü o da iyi bir mamadır. eagle pack de iyidir ama bulmanız zor olur. bunların içinde en iyisi hill's dir ve kolaylıkla da bulursunuz. fiyatı pahalıdır ama kedinizi en iyi şekilde besler. çok da severek yiyeceğini tecrübelerime dayanarak söylüyorum.
*Kedi 1 yaşına kadar çok aktif deyim yerindeyse kudurgan olacaktır. evin altını üstüne getirecek, girip çıkmadığı kıyı bucak kalmayacak, sokağa da çıkan bir kediyse rengini bilmiyorum ama eğer beyazsa kısa süre içinde kapkara olacaktır. tavsiyem yılda 1-2 kez sadece yazın yıkamanızdır. onun dışında kendini yalayarak tertemmiz yaptığını görecek ve zaten yıkamaya gerek duymayacaksınız.
* silica kum kullanmanızı tavsiye ederim. diğer kumlara göre çok az daha pahalıdır ama kesinlikle koku derdi, sık sık temizleme derdi olmayacaktır.
*evde pişirdiğim yemeklerden sık sık verdiğim ama ana yemek olarak kuru mama kullandığım 1,5 yaşında 6 kilo ağırlığında sapasağlam (burda tahtaya vurup maaşallah diyoruz) bir kedim var. her ne kadar kuru mama kednin ihtiyacı olan tüm vitaminleri karşıladığı söylense de ben yine de arada evde hazırlanmış tavuk, balık, ciğer veriyorum. yaş mama (whiskas vs) vermeyip balıkçıdan kilosunu 2,5 liraya alacağınız hamsiyi haşlayarak kedinize süper bir ziyafet çekebilirsiniz.yalnız hayvana 1 kilo balığı bir anda vermeyin :)
*kedinin tüyleri uzunsa taramak ve tüy temizliği konusuna ayrı bir önem vermek gerekiyor. benim kedinin tüyleri kısa olduğundan ve biraz da huysuz olduğundan tarama işine hiç girişmedik. kendisi yalayarak hallediyor o kısmı sağolsun. ama bir ara çok fazla tüy dökülmesi problemi yaşadık. bunun önünegeçeblimek iin çok şey denedik: tüy dökülmesini engelleyen haplar, tüy dökülmesine karşı mamalar, tüyleri traş ettirmek, taramak vs. İşe yarayan sadece hill's in sağlıklı deri ve tüy için olan maması ile yazın tüyleri traş ettirmek oldu.

lütfen lütfen lütfen market mamalarından ve whiskas vermeyin. proplan marka kedi mamaları yavru kedinizin sağlığı ve gelişimi için güzel bir seçim olur. kedinizi en az gün aşırı tarayın. kesinlikle sakatat vermeyin, artık yemeklerinizi vermeyin. kendi mamasını yemesi en doğrusu. aşılarını aksatmayın. aşıları bitene kadar dışarı çıkarmayın. aşıları bitene kadar başka hayvanlarla yakın ortamlara sokmayın. (kedi köpek kuş vs) bol bol oyun oynayın. ilgi gösterin. sevginizi verin. oyuncak alın bol bol. evde ağzına alıp yutabileceği tehlikeli şeyleri onun ulaşabileceği alanlardan kaldırın. boğulmasını vs istemezsiniz. şayet evinizde saksı bitkileri varsa, internetten kedilerde zehir etkisi yapan bitkileri araştırın, evinizdeki bitkiler bu listede varsa, derhal bu bitkileri arkadaşlarınıza hediye edin. aşıları bitmeden kedinizi kesinlikle yıkamayın.

ÖNEMLI: lütfen market mamalarıyla beslemeyin. besin değeri olmayan mamalardır. neyden yapıldığı belli değildir. kaliteli değillerdir. vitamin takviyesi yapamazlar. lütfen bir veterinere danışarak bir mama alın. whiskas'dan kesinlikle uzak durun.

Nedir bu whiskas korkusu ya? Whiskas'ı kötülemek için millet veterinerlerinden o tazsız tuzsuz sağlıklı!!! mamaları bedava mı alıyorlar? Bırakın bu fantastik korkuları hiç bir mama yokken whiskas vardı. Anlatılanların hepsi kesinlikle markalar arası çekişme ve ticari kaygılar ile yapılmış abartılar. Kediniz seviyorsa verin korkmayın...

muhtemelen ağınız cain türü bir yazılım ile arp poison saldırısı altında. yani varsayılan ağ geçidine giden arp requestleri aynı zamanda bahsi geçen kişiye de yönlendirilmiş durumda.

bu işle uğraşan kişinin bilgisayarında çalışmakta olan servisleri ve programları takip ederek delil toplamanız (dameware nt utilities bu iş için uygun bir yazılımdır), akabinde kafasına klavye vurarak ıslah etmeniz mümkündür.

çok teşekkürler, adamı yakaladık. mac adresini değiştirmediği ve bilgisayar adını kendi soyadı yaptığı için kabak gibi ortada kaldı. zaten sabıkası da varmış bu konuda bi ara modem şifremiz kırılmıştı kimin yaptığını açıklamamışlardı şimdi onun olduğunu itiraf ettiler.

olayı idareye anlattım ve yasalara göre suç olduğunu söyledim. eğer uyarmazlarsa ve bu yaptığına devam ederse savcılığa gitmekle tehdit ettim. inşallah tekrar yapar ilk önce savcılığa gider ardından bir temiz döverim.

anlamadığım şey evli barklı bir makina mühendisi ne diye böyle bir şey yapar ?

lamer'ın yenisi yakından gelir mac adresi...
hekır olmaya özenmiştir... başka bir sebebi yoktur.

merak ettiğim sizin network ne network'ü yurt felan mı yada iş ???

the color of money olabilir mi paul newman ve tom cruise oynuyodu...

ben de boyle bir film hatirliyorum ama sanki tom yoktu icinde.

tom cruise yok filmde. bu adamlardan hatta abi olani birakiyodu bilardoyu kardesinin borcu icin tekrar basliyodu falan. insaat iscisi olarak calisiyodu o donemde

Anca şuradan çıkar herhalde;

www.imdb.com

Bi de vodi vuldbörg (neydi bu kadının adı ya? zenci olan hani) ün bi filmi vardı bilardoyla ilgili ama o değil çok büyük ihtimal.

otomobili kaptıran kişi ömer şerif; fakat filmin ismini hatırlayamadım. buradan hareket ederseniz, sanıyorum sonuca ulaşabilirsiniz.

Hunter'ın verdiği bilgiden yola çıkarak şu sonuçla karşılaştım;

us.imdb.com

yok bundan daha yeni bir filmdi. tam sahneyi anlatiyorum, adamimiz karisinin patronunun partisine mi ne gidiyo ust katta bilardo oynuyolar iddasina cok degisik bi atis kaliyo, iste bu delige atarsin atamazsin, bizimki arkadan "ben onu tek elle atarim" diyo. karisinin patronuda ordaki diger zengin adama giciklik arabami koyuyorum diyo(bizim adam adına). bizimkide atıyo o atışı ve karısının patronu diger adamın arabasini kazaniyo falan. hatta ikinciye koyuyolar tekrar atıyo

buldum: (bkz: Poolhall Junkies)

modem firmware update yapmayı deneyin, grevden de olabilir tabi

modeminiz arızalanmış olabilir.

port değişikliği talep edin türk telekoma dilekçe verip. ben kafayı yemiştim böyle kurtuldum.

modeme reset atmayı nasıl yaptığınız önemli.
elektiriği kes-ver yerine telefon kablosunu çıkar-tak yapsak aynı şey (bir nevi yeniden bağlanmayı sağlama) oluyorsa o tercih edilmeli sanırım.

fişi çıkarıp taktığınızı ya da düğmesinden kapatıp açtığınızı varsayarsak bu işlem modem ömrü için tehlikeli. özellikle e-con marka modemlerden bu şekide bozulan bir kaç tanesini forumlarda okudum. bu modelerin kapama açma düğmesi yok ve fiş tak/çıkar yapılıyor. bir süre sonra (yalnızca bir kaç ay) modem buff tabi. aynı durum düğmeli modemler içinde geçerlidir büyük olasılıkla çünkü düğmeli olup kapa açlar sonunda artık daha bir zor kendine gelen modemler gördüm. örneğin açılmayı bir süre reddetmek gibi

mevzu harddiske bilgi yazmak ise tabiki 7200 rpm li olanın yazma performansı daha yüksektir

ama bilgisayarın genel performansı açısından t7700 da yüksek

yani birinci bilgisayar veriyi daha hızlı işler, ikincisi ise daha hızlı yazar, ama önemli olan işlemektir yazma işlemenin hızının gerisinden gelir ve birincisi daha performanslıdır

sabit diskin marka ve modeline göre değişmekle birlikte, 7200 devirli diskler 5400 devirli disklerden daha performanslıdırlar. işlemcinin disk okuma yazma hızına pek etkisi yoktur.

160 olanı al sen.

grev devam ediyor. bu türden lokal kalmış grevlerin kazanabilmesi çok zordur. örneği çokça görüldüğü üzere, işveren şirketi feshedip aynı yerde yeni bir şirketle bile üretime devam edebilir.

www.bianet.org

peki ne bileyim çalışma bakanlıgı falan bir el atamıyor mu olaya yasal olarak?
ya da idari mahkemeler bilmemneler ne için var?

adsl modemlerin üzerinde çalışan dhcp ve nat servisleri, bu işi yapan network cihazları ya da serverlar kadar ayrıntılı ayarlara izin vermezler. dhcp de ayrı classlar tanımlamadan, lan ve wireless diye iki ayrı yapılandırma ayarı kullanabilmeniz mümkün değildir.

benim bildiğim kadarıyla, airties modemlerde bu türden bir ayar yapmak mümkün değildir. küçük bir networkten bahsediyorsak eğer, örneğin ağa kablo ile bağlı olan bilgisayarlara manuel ip tanımlaması yapabilir, kablosuz bağlananların da modem üzerinde tanımlamış olduğunuz ip bloğundan ip almalarını sağlayabilirsiniz.

"lan istemcileri" ekranında "rezerve et" diye bi seçenek varmış o seçilince o istemci her zaman o ipyi alıyormuş.

juniper, çok sayıda network ve güvenlik ürünü bulunan bir markadır. muhtemelen tüm internet trafiğini loglayacak şekilde yapılandırılmıştır. sorunuzun cevabı muhtemelen "evet"

Hımm..Peki aslında bu Juniperin Network Connect diye bişeysi yüklü bilgisayarda, bende internet explorerla https ile başlayan bi adrese gidip şifre kullanıcı adı yazarak bağlanıyorum networke sonra çıkıyorum. Çıktıktan sonra da bilgisayarımı loglamaya devam eder mi yani?? Şu yüzden soruyorum, network connect felan yüklü olmasa da ben herhangi bi bilgisayardan https li adresi girerek networke bağlanıyorum atıyorum akşam oturmaya gittiğim tamamen alakasız arkadaşımın bilgisayarından...Juniperin yada herhangi bi programın log alıp almadığını, internet siteleri kaydedip etmediğini nasıl anlarım??

şirket ağına güvenli bir şekilde bağlanıyorsunuz(https). şirket içindeki veriler üzerinde herhangi bir işlem yaparken, bunların tamamı kolay bir şekilde loglanabilir. juniper ise, kullanmış olmasam da, tüm internet trafiğini loglayabilecek bir ürün olsa gerektir. şirketin iç ağına, dışarıdan erişimi açtıysanız eğer, bu iç ağa erişen kullanıcıların neler yaptığına dair logları da toplamanız normal bir uygulama olarak görülür. tabii bunlar şirket politikasına bağlıdır...herhangi bir firewallun sizin hangi etkinliklerinizi logladığını bilemezsiniz.tabii bilgi işlemde bir tanıdığınız yoksa :)

örnek bir log şunları içerebilir:
kullanıcı adınız ya da ip adresiniz, kullandığınız protokol (http,ftp gibi),bağlandığınız ip adresi ve port numarası (isim çözümlemesi de yapabilir, yani www.bilmemne.com gibi), kullanılan uygulamalar (msn messenger, firefox gibi), uzantılarına göre indirilen ıvır zıvırlar ve bunların boyutları (mp3, avi gibi)...

ed2k ağında bulmak mümkün (emule); lakin görüntü kalitesi pek iyi değil.

www.cithiz.com

bende tamamı var ama upload edilebilecek bir yer bilmiyorum. emule kullanmam kampüs içi ağ nedeniyle yasak, ama bağlantıya güvenebilirseniz msn'den de gönderebilirim. ya da başka bir çözüm yolu??

camurdan beter, oyle diyim size. bende cekmistim zamani vaktiyle, bir kere izleyeyim diyip koydugumda bas agrisiyla yarisinda kalktim (goruntu ve ses o kadar berbatti yani).
sonra sildim mi yoksa arsive mi kaldirdim emin degilim, sayet arsivdeyse ve yine sayet isterseniz gonderebilirim bir sekilde.

Poetaster sendspace'e upload edebilirsin ya da tabi ki rapidshare'e.

sozluk.sourtimes.org

muhtemelen işinize yarayacaktır.

herhangi bir programa gerek duymadan da bir siteye giriş engellenebiliyor, şöyle ki;

C:\WINDOWS\system32\drivers\etc\ klasöründeki hosts dosyası notepadde açılır. yazıların altına şu satır eklenir;

1.1.1.1 www.engelleneceksiteninadresi.com

sonra dosya kaydedilir. engellemeyi kaldırmak için de aynı şekilde ilgili satırı silmek yeterli olacaktır.

Geçen gün de buna benzer bir soru sorulmuştu ve bir arkadaşın dediği gibi monitör ayarlarında mıknatısın üzerinden geçen bir çizgi simgesi olan şeye(magnet bilmem ne gibi bi şeydi sanırım) gelip seçin seçme düğmesiyle. İşe yarar gibi.

Düzenleme: O "şey"in adı "Degauss"imiş.

Düzenleme2: Aha hatta;

sozluk.sourtimes.org

uyarı: degauss denen şeyi sadece bir kere yapınız. yarım saat geçmeden bir daha yapmayınız.

cortlamaya ba$lami$ abi seninki

Şimdi tam olarak hangi pin olduğunu hatırlamıyorum (11 veya 12 ydi sanırım) ama monitörün data kablosunun ucundaki pinlerden biri bükülmüş, kırılmış olabilir. Onu bir kontrol edin isterseniz. Bükülmüşse cımbız gibi bir şeyle düzeltip tekrar VGA girişine takın bakalım renklerin normal duruma gelmesi lazım. Eğer orada sorun yoksa belki kablonun içinde bir yerlerde kırılma veya temassızlık vardır ki onu da bir elektronikçiye yaptırmak gerekir. Eğer monitör etraftaki hoparlör, cep telefonu gibi manyetik dalga yayan şeylerden etkilenmişse monitörü yaklaşık 10-15 saat kadar kapalı tutun, bazen mıknatıslanma etkisi azalınca bu şekilde düzelebiliyor.

büyük bir ihtimalle (ntldr'in dediği gibi) monitör kablosunun anakarta giri$indeki soketteki pinlerde sorun vardır.

geçen sene kasayı yana çekeyim derken, birden yere dü$tü. kaldırdığımda benim ekran da kırmızıla$mı$tı. neyse kabloyla biraz oynadım görüntü gitti. biraz daha oynadım yemye$il, sonra da pembe oldu. uzun bir süre pembe kullandım. sonra monitörü sırtlayıp götürdüm soketi deği$tirdiler.

yanisi soketi sağa sola oynat/pinlerine bak kırık olan var mı.

konuyla direk ilgili olmayabilir ama güçlü mıknatıslı hoparlörleri ekrana fazla yaklaştırında da monitörde abuk sabukluklar olabiliyor, aklınızda bulunsun