girilir.

türkiye'den öğrenci kabul ediyorsa neden olmasın?

giriliyor ama zor hocu.
(git: www.dha.com.tr)

içim elvermedi biraz daha bilgi vereyim.
Lisans okumak için:
SAT'a girip çok iyi bir puan almalısın (Reading ve Math bölümlerinden oluşuyor)
TOEFL'dan da iyi bir puan alman gerekir.
Bunların yanı sıra üniversitenin istediği ek şeyler olabilir, lisedeki ortalamanın 4 üzerinden karşılığı, hatta bazen referans mektubu vs.

Ayrıca şurayı da incele:
www.uzmantv.com

Benim arkadaşımın kardeşi var orada okumuştu yıllar önce. çok zekiydi yalnız.

girilir tabi. ama bu soru soruluyorsa bence zor.

3a, 3-4 senedir hizmette. 3a'da sorunlar vardı ama yenisi fırlatılmadı daha. türksat'ın tüm uyduları 42 derece doğudadır, 42e(east) yani.

kanallar eksikse uydu.turksat.com.tr
hiçbiri yoksa 11844 dikey sembol:2222 frekansını girip şebeke aratmak lazım.

hocam bahsettigin gibiyse ortam bence küflü seyler birak hep.

Altı üstü bir tatlı ya.

Abartma bu kadar, çaycının ne düşündüğünü kim önemsiyor.

aynı tatlıdan bir tane daha al dolaba koy. üstünede al tatlı zıkkımlanırsın yaz :))

haklı olan sensin, her zamanki tavrın nasılsa, aynı kıvamda devam et..

Üzerine adını yazdıysan, bu benim kimse almasın demektir ve bizim ofiste olsaydın sana gıcık olurdum. Pinti damgası yemiş olman bu açıdan normal. Ortak buzdolabına konan her şey benim gözümde ortaktır. Alan kişinin haber vermesi gerekirdi, o açıdan haklısın ama tutup da herkese benim tatlımı yemişler diye vıkvıklanılmaz.

belki o kendisi yedi, şimdi baskın çıkmaya çalışıyor.
sonuçta ne derse dersin, 1 liralık çikolata bile olsa, sana ait olan bişeyin, senden habersiz alınması saygısızlık ve hatta hırsızlıktır. o anda görünce çok canı çekmiş dayanamayıp almış olsa bile, sana haber vermesi hatta muadil bişeyi vermesi en azından borcum olsun demesi gerekirdi.

hocam ben bu ofis ortamlarına ilk girdiğim de neredeyse böyle bir hata yapacaktım.
dolapta bir tane taze sıkılmış meyve suyu vardı. üstünde de kime ait olduğu yazıyormuş. ama ben hiç dikkat etmedim. dolap ortak ya, her istediğimi alabildiğim için onu da aldım. bu başkasının olabilir gibi bir düşünce gelmedi hiç aklıma.
herneyse aldım bunu masama götürdüm. tam açacağım, kapağı zorluyorum işte bir anda üstündeki yazıyı fark ettim. ohannes deyip geri götürdüm.
belki de kapak zorlanmasa, farkında olmadan götürecektim başkasının malını.
demem o ki, olabilir böyle şeyler. çok abartmamak lazım. insanız sonuçta

tatlıyı oraya koyman adını yazman falan tuhaf bir davranış bence, alakasız zamanda alakasız birisi alıp yiyebilir, yemese bile canı isteyebilir. sadece bir tatlı o an yemediğin için zaten bayatlayacak, ben olsam isteyen yesin diye dolaba koyardım sorun olmazdı lafını etmeye utanırdım açıkcası.
tabi bu demek değil ki o kişinin yaptığı doğru yaptığı şey sinir bozucu evet.

ortak yere konan herşey ortaktır mantığı nedir abi? Ortak otoparka konulan arabanın çalınması felan normal bu durumda? Benim anlatmak istediğimi çoğu kişi anlamamış. Ben yapılan saygısızlığa ve akabinde parasal boyutuna dikkat çekilmesine takıldım. Bir tatlıyı kafaya takacak kadar manyaklaşmadım henüz..

Buzdolabı ortak kullanım alanı algısı çok yanlış.
Ne demek içinde ne varsa ortaktır?
Ben diyet tatlı alıcam oraya koyucam, "burası ortak alan" deyip biri götürecek? Kafalar iyi galiba?
Askılar da ortak alan o zaman, beğendiğimiz montu hırkayı giyip gidelim her gün.. Breh breh..

madem olaya tatlı değil para açısından yaklaşmışlar...
dolaba tatlı değil, tatlı parası bırak.

oharey
sanki herkese buzdolabı veriyolarda ortak olana koyunca herkes kullanabilirmiş
haklısın bu sefer komşu
ama ipleme uzatma, ye tatlıyı geç, kafana takma
-Homer

araba ve tatlı örneği çok alakasız malum. benim demek istediğim bu tarz şeyler pek hoş karşılanmıyor ya da önem verilmiyor bu toplumda çünkü herkes fazlasıyla paylaşmaya alışık. arkanızdan bu böyle yapıyor bak bu cimri bile derler. alışkanlıkları değiştirmek zordur. tek sorun tatlıyı yiyen kişinin ben yedim ama sorun olur mu şeklinde, bir açıklamayla beraber durumu size anlatmaması.

buzdolabına konulan ıvır zıvırların herkes üstüne birşey yazıyor. Bu genel bir uygulama. Önemli olan insanın güvenerek birşeyi oraya bırakamayacak olması. Evet onun canı istedi yedi afiyet olsun..ancak benim de bugün canım istemişti o nasıl olacak? Ben de daha önce ortak bir yerden bir ürün alıp sahibine haber vermiştim. Ve akabinde yerine koymuştum. Bence olması gereken budur. Demekki ben birşey söylemeseydim hiçbirşey söylemeyecekti.Ayrıca üzerine al tatlın orda ye sus tadında yorum yapılması çok ağrıma gitti anlatmak istediğim bu.

dolabı tatlıyla doldururdum.ve isteyenin alıp ordan yemesini söylerdim.

ofiste çalışan sayısı azsa herkes için tatlılar alır, üstlerine isimlerini yazar dolaba koyardım. alan kimse utanırdı.

demekki çaycınızla aynı şekilde algılamıyorsunuz olayı siz isminizin yazıldığı şeyin sorulmadan alınmasını saygısızlık olarak görüyorsunuz fakat o bunu cimrilik, malını sakınmak olarak algılıyor bunu kolay değiştiremezsiniz yapabileceğiniz bir şey yok hayatınıza devam etmekten başka, o tatlıyı da canı isteyen yesin diyerek hatta belki üzerine yazarak dolapta bırakabilirsiniz böylece tatlısında olmadığınız belki anlaşılır.

her şey bir yana:

"ortak dolaba konan her şey ortaktır"

böyle bir şey asla olamaz.

fantezi dünyasında çareler çözümler etik utandırmalar didaktik hareketler bitmez ama gerçek hayat farklı. wc'nin sifonunu çekmeyen (aynen s.çtığı gibi bırakan...) insanlardan dolayı çıkan tartışma, mesela bunu bile 3 ayrı yerden duydum. gerçek hayata bakalım:

1. herkese tatlı koy falan filan, kimse utanmaz oturur bir de yerler bir de sana "eee bir tatlı için mızmızmanlandı da bak kendisi utandı" derler.

2. bizim millet böyle şeylerden anlamaz. sen "tatlımı kim yedi ben malında değilim yapılan hata" desen de herkesin diyeceği "yaa bir tatlı için ağladı" gibisinden bir şey olacak.

3. toplu yaşamda en mal en salak en gerizekalı adama göre hareket edeceksin. işyerinizdeki şartları bilemem ama dolaba böyle şey koyma işte. olacak olan budur.

4. ben olsam sesimi çıkarmazdım bir daha da koymazdım oraya bir şey.

5. askerde yatılı okulda vs vs buna benzer çok şey gördüm. askerde ben kola koymuştum dolaba. falanca komutan kola istemiş emir eri bulamamış dolaptaki ---kolanın benim olduğu kendisine söylenmesine rağmen--- kendi komutanından korkup almış. sonra ben öğrendim durumu çocuk hem benden hem kendi komutanından sopa yedi. tüm gün çocuklara kola ısmarlayan ben dolaptan 1 kutu kolasını kaptıran yine ben. belki o bana hediye belki tenekeye bir şey yazdım belki kola içme hastasıyım vs vs sen nasıl başkasının malını dolaptan alırsın diye yedi bu sopayı. ağladı falan. ha nedir sonuç ne? hata yine bende. bölüğün dolabına bir şey koyarsan olacağı bu.

şu an gittiğim spor salonu mesela, tek kat 200 metrekare bir yer. salon sahibi dolaba uzum koymus. adam da tum gun orada ha. nasıl olduysa diyor uzumun yarısı buhar oldu. adam spor yaparken gıtmıs yemıs. dedım hata sende. koyma. kendı salonunda kendı gozu onunde kaptırdı. neyse böyle işte. ben kendı abımın ablamın evınden dolaptan bır sey cart dıye almam yemem ne olur ne olmaz sorarım.

6. ha nedir şu olur: (bu önemli*****)

adam cok canı cekmıstır sekerı dusmustur delırmıstır tatlıyı yer ama sana da not bırakır dolaba veya masana:

"ned flanders tatlını yedim kusura bakma yarın ısmarlarım" der. ha tamam.

bu yok ama.

o zaman bu yürümek falan değil net hırsızlık. kimse kusura bakmasın böyle.

yani sonucun da sonucu:

1. koymayacaktın.

2. kaptırırsan da sesını cıkarmayacaktın. yok 1 tatlı ıcın mızmanlandı yok o ona soyledı o gıttı yedı ama esas bu yemedı ot bok bıtmez geyık.

Büyük ihtimalle kendisi yemiştir. Ama mal olduğu için üste çıkmak için herkese senin pinti olduğunu yaymıştır. Ama tatlı mevzuunu kapatın artık. Konuşmak aleyhinize çalışır böyle durumlarda.

yarın iki tane tatlı al, birine kendi ismini yaz, birine de ortak fln yaz... baktım birilerinin canı çekiyo, kendikimden olmiim dedim en azından, afiyet olsun kim yerse dersin... zaten yeterince maraz çıkarttığın için bir daha yapmazlar muhtemelen, senin de adın pintilikten çıkar, kapiş?

Ben olsam bişey yapmam ama haklısınız. Ev arkadaşlığı filan söz konusu olduğunda dolaptaki şeylere isim yazmak aşırı tuhaf geliyor bana ama ofisteki buzdolabına konan herşey ortaktır diyenler de düpedüz saçmalamış. Bir kap tatlı kaç kişi için ortak olabilir? İmkansız. Ortak olacaksa herşey, anca herşeyden (ofisiniz kaç kişiyse) 20 porsiyon filan almanız lazım. 20 kişilik ofiste 1 kap tatlının ortak olması demek, ilk görenin götürmesi demektir anca. Onda da ortaklık, paylaşmak filan gibi güzel kavramlardan söz edilemez.

buzdolabının ortak olması, içindekilerin de ortak olduğu manasına gelmez. herkes kendi dolabını getiremeyeceği için bir tane ortak kullanılır.

uluslararası bir organizasyona yeni başlamıştım. brifing odasında ufak bir soğutucu vardı, şu sandık gibi olanlarından, içinde de bir tane açılmamış votka şişesi vardı. haftalarca orada durdu kimse almadı. bizden öncekilerin bıraktığına kanaat getirince içtik gitti. orada aylarca bulundum. oraya ne konulursa konulsun sahibinden başkası almazdı. üstünü isim yazan da olmadı.

ben olsam kimseye söylemezdim. alan kişi anlayışlı olsa onu oradan almazdı zaten ama dolabın kapısına "bu dolabın içindekiler ortak değildir. kendi koyduğunuzdan başkasını almayınız" gibi bir şey yazıp asardım.

uzaydan görünmek'i tanımlamalı önce. teleskobu olan uydu gelir zoom yaparsa görür tabi.

ne kadar yakından baktığına bağlı. yoksa benim ev de görünür. atmosferin hemen dışından çıplak gözle ise... buradan bakınca görünmüyor ama: upload.wikimedia.org

hurafe. dünya yüzeyindeki insan eliyle yapılmış hiç bir şey uzaydan çıplak gözle görülemiyor.

göğe ne yakınsa onun görünme ihtimali daha yüksek gibi geliyor bana. dolayısıyla görünse görünse everest görünüyordur.

o varsayım ne yazık ki reddedildi. uzaydan dünyaya bakıldığında görünen her şey tanrı'nın ürünü, insan etkisi -değil yapı, küresel ısınma neticesinde denizlerin hacminin artması bile- uzaydan bakıldığında sezilemez.

uzay dediğin ne kadar yükseklikten bahsettiğine bağlı. "karman line" denen çizgi dünyanın atmosferinin bittiği ve dış uzayın başladığı yer olarak kabul ediliyor mesela. bu çizgiden çoğu yapı, şehirler vs. gözükebilir. ama mesela insanlı uzay araçlarının bulunduğu dünyanın alçak yörüngesinden çoğu şey gözükmüyor. çin seddi de gözükmüyor. astronotlar da doğruluyor bunu. yaklaşık 2000 km yüksekikte burası. ama dünyanın yörüngesinden otobanlar, barajlar ve şehirler seçilebiliyormuş mesela. çin seddi'ni görmek bunları görmekten çok daha zor yani. aydan hiç bişey gözükmüyor.

uzay derken atmosferin üstü kastediliyor orada.

startv.com.tr

star tv'nin kendi sitesinden. dikkat ederseniz "kendi" sitesinden dedim. yayın hakkı kimdeyse onun verdiği kanalla izlemek lazım, diğerleri yasal değil zaten. belki çetele filan tutuyorlardır, reyting gibi, izlerken bir işe yararız bir ihtimal.

startv.com.tr

Startv'nin binasında bile 10 saniye içinde 3 kere startv denilmemiştir lan. Bu ne hız beyler.

Bu arada startv'yi de boşver, dizi sitelerine bak.

yasal zımbırtılar yüzünden kaldırılmıştır bölümler. başka dizilere de öyle oluyor.

Startv'den izleyemedim ya la.
Donup duruyo. Dizi sitelerinden izliom. Sağolun.

startv kendi sitesinde bipsiz veriyor yayından 2 gün sonra falan. ağız tadıyla onu izleyin, çok daha keyifli.

(ara: total war)

(bkz: stronghold)

(bkz: Knights of Honor)

(bkz: hearts of iron)

edemezsiniz. cep telefonunun içindeki vco o frekanslarda çalışmaz ayrıca çıkış katı filtreleri vs. vs.

1.2ghz'de 1.5 watt çok yüksek bir değer. bi yanlışlık olmasın o işte nasıl bir ödev o ?

yüksek frekanslı devreleri üretmek, test etmek epey tecrübe ve pahalı ekipmanlara gerek duyan bir iş. bu yüzden nasıl yapacağınız anlatmak da pek bir işe yaramayacaktır.

sormasi qyip sizin oglan kac yasinda ? universite odevi heralde bu.

cep telefonu değil de, ses/görüntü taşıyan cihazlar var. 1.2 ghz 3 watt bile vardı 150 dolara. anahtar kelime "a/v transmitter".

ne için kullanılacak?

(bkz: postal)

wwp.greenwichmeantime.com gmt -7 ise türkiye ile 9 saat fark var.

şimdi sakin ol ve elindeki cipsi yavaşça yere bırak dostum burası amerika değil ruffles sana yalvarsın da para versin :D ayrıca o patates çöpü, kabuğu gibi bir şey.

paketin arka tarafında müşteri hizmetleri numarası var. arayıp şikayet bildirmek lazım.

valla adamların üst düzey bir yetkilisini "medyaya veririm, koskoca frito lay'i rezil ederim" falan dersen belki dediğin gibi bir numara olur. olmadı üstteki arkadasın dedigi gibi amerika'ya git sonuçta orada da ruffles var ve orada çıkmış gibi davran ohooooo yaşadın :D

hemen tazminat davası aç, hemen! yıllardır beklediğim fırsat eline geçmiş, hala soruyosun :O

klasik cevap gelsin o zaman: ''BURASI AMERİKA MI KARDEŞİM TAZMİNAT FALAN'' bi şey çıkmaz ondan, kılı at ruffles'ı yemeye devam et :)

tadı hep o kılda kalmıştır. onu da ye bir güzel.

ruffles'a dava aç ve milyoner ol

yememek için kendimi tutmaya çalışırken hiç bi zararı şu anlattığın kıl kadar etkili olmamıştı. çok sağol gerçekten soğumamı sağladın bu gereksiz kanserojen şeyden. bida ağzıma koymam sanırım. ıııyyyyk böğğğk

dava açsan ödeyeceğin masraflarla kalırsın sanırım.

Fritolay'de staj yaptığımdan biliyorum üretim yerindeki hijyen koşulları çok üst düzeyde böyle birşeyin olabilmesine pek ihtimal vermiyorum.

ciddi cevaplıyorum, burası amerika değil denen saçma cevaptan sonraki cevapları okumadım.

o ruffles cipsini bi şeffaf poşete koy ve hakem heyetine git, daha sonra cipsinden kıla benzer bi madde çıktığını ve manevi tazminat talep ettiğini belirten bi dilekçe yaz.

borçlar özel dersinde bize hocanın verdiği örnek;
haber.gazetevatan.com

geçen gün bi başka haber daha okumuştum ama bulamadım şimdi. cipsten tiksindiğini ve ruhsal piskolojinin bozulduğunu (saçma biliyorum ama tazminat almak istiyosan böyle işliyor olay) belirten bi dilekçe yazacaksın. daha sonra gerisi hakem heyetine kalıyor ki emsal belirten diğer kararlarıda dilekçende belirtirsen daha işini sağlama almış olursun. tutupta trilyon tazminat bekleme, 200 300 lira tazminat alırsın en fazla.

cevap verenlere gelsin;
burası amerika değil ama insanlarda koyun değil, koyun gibi yaşamayı bırakın azcık hakkınızı aramayı öğrenin.

edit: diğer haberi de buldum
www.sikayethaber.com

vücudumuzdaki en kalin kil sakal, sakal bile bu kadar kalin degil la. sen de demissin zaten patatesin ipi sapi cöpü yani bu.

nokia 1110 tek geç o zaman. ozellik yok ama dediklerini birebir

şarjı uzun giden, deyince aklıma hemen philips geldi. piyasası olmadığı için de çok ucuzlar.

philips cep telefonu var mı

nokia'nın classic versiyonlarına bak sıfır satılırlar 200-300 liraya falan elinde şık görünüşlü bir alet olmuş olur hem 1110 falan bozar dersen. ben de 250ye nokia 5130 xpress music almıştım müzik dinleyim diye. bir sene falan çok memnun şekilde kullandım.

philips'in şarjı 1 ay giden cep telefonu mu ne vardı. Onlardan bulabilirsen çok şükela olur. Ama mecbur 2.el alacaksın, şimdiye kadar bataryaları ölmüş olabilir. Mümkün olduğunca az kullanılmış-şarj edilmiş olanını bulmaya çalışın.

philips xenium mu neydi.

www.akakce.com

bende aynı niteliklerde arıyodum samsung sgh c260 aldım.küçük, hafif ,görünüşü güzel, şarjı çok gidiyor. ikinci el fiyatları:
www.sahibinden.com
ben herhangi bir telefoncuda rastlayıp 65 tl ye aldım.belki biraz pahalıya almış olabilirim , zaten çok küçük bir ilde okuyorum fazla alternatifim ve zamanım yoktu.

borcunu taksitlendir, kızı terk et.

sevgiline senet imzalattır. kardeşini terk et.

ayda 1000 lira ödesen 559 ayda biter, bir şey değil.
şaka bir yana babanı reddet, öyle bir şeyler oluyordu sanırım.

borç benim üstüme, lanet gelsin.

5 seneye yayarsak, aylık ödemeler neticesinde, güncel kazancıma nazaran (sezondayık), her ay 4 bin içerdeyim, olacak iş değil.

bu vaktine kadar yaklaşık meblalarda borç takıp gitmiş yahut iflas eşliğindeki abilerin, kardeşlerin nasihatlerini dinlemeye hazırım.

odeme boyunu asıyorsa odemeye calısma.paranı biriktir.anlasmaya varmaya calıs.obur turlu hem odersin hem borcun bitmez.

borcun bankalaraysa sakın tahütte bulunma birde ödeyemeyeceksen zorlama malı mülkü başkasının üstüne yap hemde acilen...

öncelikle, hakikaten, hay aksi şeytan!
-şirket borcuysa şirketin devrini gösterip, tanıdık birine sat(ıyormuş gibi yapmak). tanıdık, şirket devri için kredi çekiyor gözüksün.
-hangi sermaye grubundan kallavi tanıdık varsa o grubun bankalarından birisi ile anlaşın kredi konusunda. (kuveyttürk vs. işbanka gibi)
-bir diğer opsiyon borcu yapılandırma. yine bankaya yapılandırabiliyor olmak lazım. ama şirketlere falansa borç böyle oluyordur sanırım.
-bu durumda sorumuz: baba borcu nereye? tek bir yere mi? resmi bir yere mi? kumar borcu (gibi) mu? kumarsa, ödense de bitmeyen ve bitmeyecek borç diye mi algılamalıyız? hatta öyle olursa az para biriktirip, ülkeyi terk etmek daha bile mantıklı (yoksa değil mi?).
-kardeşin bunu bırakmasını sağlamak zorundasın. neden böyle? değişmiyor mu? neye bağımlı? ne bu, 70 bin ne ya?! o 70 bini kim bilir kime borç? nasıl olcak o iş, hiç bilmiyorum!! sinir oldum.
-sevgilin nasıl seni anlamıyor? neyi, hangi kısmı anlamıyor? anlamamak ne demek? dinlemiyor mu? dinliyor da umursamıyor mu? anlaşılmayacak ne var? boka batmanın neresi anlaşılmıyor?

--babaların özellikle 50 yaşlarında bunları yapmasına hususi garezim var. lütfen kendine hunhar davranma bu süreçte. ve babanın borcu bu. 50 çok yaşlı değil. nasıl bu borca soktuysa kendisini çıkmak zorunda. seni genç yaşında böylesine hak etmediğin bir borcun içine sokamaz. sırf kendi borçlarından dolayı seni yeni borçlarda göstermesi olarak anladım ben olayı. bu hiç adil değil. neden borçlandı bu kadar? neden durmadı?

-cidden sağlam plana ihtiyacın var. net maaşını da düşünerek iyi bir hesaplama yapman lazım.

-bu dediklerimin hepsini birilerine danış. hukuki ve pratik yöntemlerinin olurunu öğren. ben çok iyi bilmiyorum çünkü. ama hızlı davran!

ve edit: vejeteryan pirana'nın dediğini ise hemen yap. üzerine olan malları güvenilir, ama yüzde bir milyar güvenilir, birinin üzerine yap. annen gibi.
gerçi kardeşin ve babana bakılacak olursa... neyse. sakın yanlış anlama. sadece çok üzüldüm başına böyle bir şey gelmesine, seni tanımasam da.

aciz sertifikası al. borçların silinsin.

oh mis.

aciz sertifikası al da onu almak öyle kolay değil borçluların senin için istemesi lazım dıye bılıyorum sızın elınızde degıl yanı o vesika.

aciz vesikası için öncesinde icra memurunun haczedilecek birşeyi kalmamış bununlu rapor sunması lazımmış ayrıca haciz davalarında 2 yıl süre içerisinde devredilen menkuller de incelemeye alınıyormuş bu da süreyi uzatıyormuş falan, hukuksal boyutta pek bir çıkarını bulamadık biz bu işin ya da avukat pek ilgilenmedi anlamadım.

aciz vesikası alındıktan sonra alacaklı alacağını gider olarak gösterebiliyormuş, zarar olarak geçiyormuş. ben de bunun üstüne alsak bu aciz sertifikasını, adamlar zarar gösterse, kalan borcu nakde çevirip kdv'siz ödesek mi dedim, olmaz dedi :(

şu an için 2 farklı bankadan icra talebinde bunulmuş durumda zaten, ne yapılır bilemiyorum.

ne yaptın acaba Ryu? uçmuşsun da.

sen milyar, sen bu paraları ne yaptın?

hidroelektrik santralleri de yenilenebilir enerji kaynağı sayılıyor. o da dahil olunca eder o kadar bence.

rüzgar enerjisi yatırımları yapılıyor gördüğüm kadarıyla. yatırımı orana dahil etmiştir bence.

mümkün değil gibi gözüküyor zira avrupa 2010 oranlarına göre 4. sıraya yerleşiyoruz %25 ile.

upload.wikimedia.org

onlara nikinden bahset.
bir de abartmayın. hem olayları, hem yurtdışına çıkıyor olmayı.

"savaştan kaçıyorum" diye vize istersen oturum bile verirler.

evet. tureng.com

hizmeti sunacak olan taraf sizseniz, evet, vermis oldugunuz hizmetlerle ilgili olarak teklifinizi gormek istiyorlar.

tureng.com

"storage bag" en uygun kelime sanırım.

televizyonun görüntüleyebileceği modların dışında bir şey kullanıyor olabilirsin. çözünürlük veya renk derinliği gibi şeyleri değiştirip tekrar deneyin.

bir ihtimal bozulmuş olabilir, servisi arayıp sorun.

samsung lcd'de bir sorun yaşamamıştım.

hiç izlemediysen henüz 2 kez izle tüm 6 filmide

ilk izleme sıran 1-2-3-4-5-6 şeklinde olsun
ikinci izleme sıranda 4-5-6-1-2-3 şeklinde

2-) 4-5-6-1-2-3 filmdeki zaman akışına göre böyle bir sırayla gidiyor.

1-) bu soru soru bir çok insanın kafasını kurcalıyor. ben olsam "bir bildikleri vardır" diye düşünür, çıkış tarihine göre izlerdim.

asuahsuashuda bu soruyu ben sorduğumda herkes daşşak geçmişti "duyuruda da ilk kez soruluyor canım" diye :) harbi komik oluyormuş la. şahsi fikrim, bu seri hangi yayın sırasıyla yayınlandıysa sende öyle izle, eskiden yeniye yani. sonuçta bu şekilde efsaneleşti :)

4-5-6-1-2-3. Ben 123456 diye gitmistim o gorsel efektlerden sonra eskiler o kadar hos gelmiyor gozune.

hiç izlemediysen henüz 2 kez izle tüm 6 filmide

ilk izleme sıran 4-5-6-1-2-3 şeklinde olsun
ikinci izleme sıranda 1-2-3-4-5-6 şeklinde

adamların bir bildiği vardır hakikaten, nasıl çektilerse öyle yap
önce twin peaks dizisini sonra filmini izlemek gibi
imla için özür, copy paste ile bu kadar oluyor

çıkış tarihine göre izlemeyeceksen hiç izleme arkadaşım. 456123

1) kesinlikle ve kesinlikle 4 5 6 yı izle, sonra 1-2-3 ü izle, bak 4-5-6-1-2-3 demiyorum, önce 4-5-6 sonra sanki 1-2-3 sonradan çekilmiş gibi, "aa bak şu hani star wars 3 lemesi varya onun öncesini anlatan filmler varmış" tadında izle, yani 1-2-3 yokmuş gibi, her şey 4-5-6 ymış gibi izle, bana güven

bence en iyi sonuç için 4 5 6 - 1 2 3 - 4 5 6

marionette +1

"hükmü şahsın memur/mustahdemine teslim" diyor. o geri dönen, teslim edildiğine dair belgedir büyük ihtimalle.

evet.

öyle bir şey yok ki. ben her cevap aldığımda teşekkür ediyorum mesajla. teşekkür ettiğini herkes görsün mü istiyorsun? bu daha acayip bence.

tesekkürü özel mesajla yazarsin.

olay soru ve cevap seklinde isliyo, zaten cevaba tik koyuyosun.

ben sahsen sadece "tesekkürler" seklinde cevaplari ispikliyorum hemen.

teşekkür ettiğim bazı seferlerde, o teşekkürün silindiğini gördüm, "soruyla alakası yok, yazarlar arası sohbet" diye. o yüzden belki de duyuruyu açan teşekkür etmiş, ama yazdığı silinmiş olabilir. (gerçi bu sürekli olmuyor sanırsam, benim bazı teşekkürler duruyor, bazıları yok)

idyl +1 kaç kere sadece teşekkür ederim diye yazdıysam hepsi soruyla alakası yok diyerekten silindi. özelden teşekkür ettiğim oluyor, geriye dönüyorlar dönmüyorlar sorun değil açıkçası. ama sistem böyleymiş aleni şekilde teşekkür edemediğim için kutucuğa tıklayıp teşekkür etmiş gibi yapıyorum : )

gereksiz kalabalık olarak görülüyor teşekkür mesajları. "tik" olayı teşekkür için var zaten. cevaba tik atarsan "cevap için teşekkür ederim, ne güzelsiniz" demiş oluyorsun. soru-cevap platformunda "teşekkür ederim" yazılsa databeyz'e çok yük binerdi bence. yani ekşi sunucuları bunu ipler mi bilmiyorum, internet bilgim de yok fazla ama boşu boşuna mesaj yani, gerek yok.

gerçekten çok önemli bir konuda ciddi bir yardım alırsam özel mesaj yoluyla kesinlikle teşekkür ederim. ama "nasıl gidicem?" soruma cevap verene ayrıca teşekkür etmem. tik atıyom işte. adamın beklediği de o zaten. cevabını okumam ve zahmet edip tik atmam.

ben de şahsen yani götümü versem bile özel mesajla teşekkür etmedi diye kimseye bi şey demem. cevabıma tik atsın yeterli.

tik demek tesekkür demek iste. hepsine tesekkür edersen teker teker mesaj kalabaligi oluyor.

ben bazen soru sorarken direkt yaziyorum cevaplar icin tesekkürler simdiden diye, veya soruyu editleyebilirsin sonradan tesekkürler diyerek. yoksa gerisi kalabalik tik varken.

gün olarak hesaplanıp para iade edilir.

www.tsrsb.org.tr

tabii ki de alabilirsiniz, araç satış belgenizi yani noterden aldığınız belgenin aslını ya da fotokopinizi götürün. kalan ücreti size vereceklerdir. aynı şey trafik poliçeniz için de geçerli.

hasar ödemesi yapılmış mı?

hayır, sadece cam değişti, o da pakette hasarsızlık içinde idi zaten.

kayıtsız satıldığı için olabilir mi acaba? mke'den alamayacak adamlar alıyordur.

bu 2.el silahlat ne kadar yasal bilmiyorum ama pek ihtimal vermiyorum.

bir vatandaşın mkek'den silah almasına engel durumu varsa başka bir kişiden devir yoluyla da silah alamaz.

mkek ile piyasadaki fiyat farkının sebebi mkek'de sürekli olarak her marka ve modelden silah bulunmamasıdır.

mkek genellikle sınırlı sayıda silah getirdiği için bu silahlar kısa sürede tükenir ve piyasada yüksek fiyata satılır.

belgesel olmasa da, "kanlı pazar" (bloody sunday) olayını anlatan iyi bir film var.

film : www.imdb.com

olay : en.wikipedia.org

The Story of Ireland - BBC belgeselidir, genel İrlanda tarihi anlatır güzeldir.

www.youtube.com

İlla kuzey irlanda diyorsan;

Provos, Loyalists and Brits
topdocumentaryfilms.com

Tür olarak belgesel olmasa da, bi belgeselden çok daha fazlasını verebilen muhteşem bir film olarak:

- The Wind that Shakes the Barley

kesinlikle The Wind That Shakes the Barley.

türkçesi o ama başka bir anlamı da olabilir

www.imdb.com

bir filmde geçmiş, mutlaka özlü bir deyiş falandır

"o kadar çişim geldi ki tadını alabiliyorum lan" gibi düşünülebilir.

"o kadar çok çişim geldi ki, artık tadını alabiliyorum" olabilir.

burnuna kadar gelmek deyimindeki gibi düşün.
özetle çok çişim geldi diyor.

O kadar işemem lazım ki na boğazıma kadar geldi(doldu falan gibi).

ağ yapan örümcekler zehirli değil diye duymuştum.

bahçeniz nere? nerede yaşıyorsunuz?

şunun bir türü olabilir:
en.wikipedia.org
en.wikipedia.org

amerika taraflarında mısın? insanlara zararsız demişler.

edit: tüyoyu biz verdik ama. insan emeğe saygı verir :)

sarıkız bu.
soktu mu çoğaltır!

hamile gibi ayrıca. dikkat.

olimpos civarında. muz ağaçlarımız falan var ondan olur diyolardı. bilemedim. banana spider'a benziyo ama çok da aynı değil :/

resmi tür adını bi bilsem, ona göre davrancam.
ben bu fotoyu çekmeden önce içinden geçiyodum bunun neredeyse. burun buruna geldik son saniyede fark ettim.

bu neymiş aga boyle , eger muz orumcegıyse , dogal viagra niyetine yerel halkı ısırtıp paraya para demeyebilirsiniz. asdfasdf

tehlıkelı olabilir yalnız dikkatli olun..

www.grida.no

zararsız gibi.

alkislarlayasiyorum.com

www.youtube.com

İlla Türkçe mi olsun?
Koop- koop island blues: www.youtube.com

www.dailymotion.com

www.dailymotion.com

www.youtube.com

ruhsata işletiyorsun onu hocam. çeki demiri taktırıyorsun tüvden onay alıp ruhsata işletiyorsun diye biliyorum.

www.cektasi.com

evin tapusu ve adresi yeterli olur. onun metrekareye göre belli bir fiyatı var. her yerde aynı çıkar. evin olduğu yerin deprem riskine göre de değişir birim fiyatı.

suyu açtırmadana önce ilk olarak dask'ı yaptırmanız gerekiyor. eğer emlakçıdan tuttuysanız o sizi zaten yönlendirecektir sigorta şirketine orada dask'ınız yapılacak ve daha sonra su idaresine gideceksiniz kimlik fotokobiniz ile dask kağıdınızı ikametgah belgenizi verip açtıracaksınız. suyun bedeli 13 lira gibi bir şey maliyetli değildir. eğer sahibinden tuttuysanız onunla görüşün.
elektrik için eğer binanız sıfır değilse yani sizden önce biri oturduysa sorun yok. kimlik fotokobiniz, ikametgah belgesi ve sayaç numaranız. unutmayın evden çıkarken kesinlikle sayaç numaranızı alın. elektiriği açtırmak da 82 tl gibi bir şey. sahibine ait gider ise 88 tl bu size ait değil ev sahibine belirtirsiniz. tabi her abonenin farklı ödeme tutarı var.
doğalgaza gelirsek sayacınız takılı ise sorun yok. gaz şubesine istenen belgeler değişebilir. ama siz sayaç numaranızı almayı unutmayın tekrar. doğalgaz gideri ise 359 tl diye hatırlıyorum. bu fiyatlar depozitodur. abonelikleri kapatınca tekrar alacaksınız.
umarım yardımcı olmuşumdur.

dask ücreti evsahibi ödemelidir, ona dikkat edin.

.wgt olmasın o? widget dosyasıdır öyleyse.

eğer .wgr ise Win32.Vitro diye bi solucandan bahsediliyor.
edit: şöyle bir şey varmış==>www.umass.edu

@hollowlife: .wgr dosyası.
@ukde: onu bende okudum. Bendeki dosyanın virüs ile ilgisi yok. Resim dosyası olması gerekiyor ama açamıyorum.

gümrük noktalarından çıkıp girmedikten sonra gerek yok diye biliyorum. yani diğer uçağı beklerken havaalanını terk edemezsiniz.

gerek yok

Almanya-Hırvatistan pasaport gerektirmeyen bir uçuş olacağından Almanya'da ülkeye giriş yapmış olursun büyük ihtimalle. Havaalanında bulunsan bile uluslararası bölgeden çıkıp "iç hatlar" kısmına girmiş olursun sanki.

En net bilgiyi Alman konsolosluğu verecektir.

baya kullanılmıştır bu ama iyidir bence.
www.youtube.com

kitaro ya da mercan dede'nin müziklerinden biri kesin uyar.

www.youtube.com

müzik başlar ve tam 1. dakikada gelin damat içeri girer. veya 38. saniyede. tercihe bağlı.

teşekkür ederim..

union jack

en.wikipedia.org
yani ingiltere, irlanda ve iskoçya'nın koruyucu azizlerinin haç işaretlerinin üst üste konulmasıyla oluşmuş.

en.wikipedia.org birleşik krallık (britanya) ve kuzey irlanda'nın bayrağı diyor.

kitabın birine göre bu bayrak asshole'u çağrıştırıyormuş.

tr.wikipedia.org

cevaplar gelmiş ama ek bilgi olarak "ingiltere" bayrağı olmadığını söyleyim. karıştırıyor çoğu kişi.

ingiltere bayrağı şu:
en.wikipedia.org

Birleşik Krallık bayrağı;
Krallığa bağlı İskoçya, Kuzey İrlanda ve İngiltere'nin (ve bir sürü küçük ada) birleşmesini simgeler.

Adı da Union Flag'dır. Union Jack sadece ve sadece su taşıtlatına konulan/çekilen bayrağa verilen isimdir.

Aynen heritage'ın dediği gibi, dalmışım. Doctor Who'da sahnesi bile var. (:

"union jack" ismi sadece su taşıtlarında kullanılmıyor ama adı ordan gelmiş. çünkü ingiltere tarihinde kraliyet donanmasının etkisi büyükmüş ve bayrağa "union jack" deniyormuş. zamanla "union flag" ve "union jack" aynı anlamı kazanmış ve resmi olarak da böyle.

resmi ingiliz kraliyet sitesinde de yazıyor:
www.royal.gov.uk

kurulumda, kurulum yapılacak yeri elle ayarlamanız gerekiyor. ntfs ya da fat olmadığı için windows'ta göremeniz normal. eski d dizinindekiler silinmiştir.

öncelikle teşekkür ederim. evet, dediğiniz yerden harfsiz part'ı görebiliyorum ancak sağ tıklayınca sadece "birim sil" erişilebilir oluyor. buna tıkladığım zaman da "windows tarafından yapılandırılmamış, başka bir işletim sistemi içerebilir, yine de silmek istiyor musunuz?" diye soruyor. bunu silersem, yeniden nasıl yapılandırabilirim d olarak bilmiyorum.

@hollowlife internette okuduğum dökümanlara göre, önce disk bölme ekranı gelmeliydi ama öyle bir ekran gelmediği için yapamadım.

Ubuntu'nun kurulduğu alan şu anda ext4 formatındadır. Windows içinden göremezsin. En basit yolu tekrar kurulum yapmak. Tekrar kurarken tam hatırlamıyorum ama sana elle mi bölümlemek istediğini sorar. Sen otomatik kurulum seçersen uygun bir yere kurar kendini. Seçenekleri hatırlamıyorum ama en alttaki seçeneği seçmen lazım. Onu seçtikten sonra D sürücünü parçalara ayırabilirsin. Ubuntu kurmak istediğin alanı / kök dizini seçersin.

wubiyi açın. ubuntu sisteme yüklüyken tekrar ubuntu kurulumu yapmayı deneyin. sistemde zaten ubuntu var silmek ister misiniz falan filan diyor. oradan silin fazla uğraşmadan. daha sonra tekrar kurun ve partiation yapın.

netbook'un arkasında şöyle bir şey yok mu
pcpharmacy.us

usb görüntü arabirimi değildir. usb'den görüntü alamazsınız. büyük ihtimal vga portu vardır. o da yoksa yapacak bir şey yok.

www.amazon.com

şöyle bişey varmış ama türkiyede nerede bulunur bilmem.

istanbul'daysan yazıcıoğlu işhanı vb. yerlerde bulmam mümkün. ama fiyat olarak ne derler bilemiyorum.

Dönüştürücü ile olmaz. Belki ekstra bir cihaz vasıtasıyla olabilir. Onun da astarı yüzünden pahalıya gelir muhtemelen.

USB to VGA çevirici kablomsu aygıtlar var ama pek performanslı değiller ( akıcı olmuyor görüntü diyorlar)
dx.com


Muhtemelen hdmi vardır netbookda. Şöyle birşey almak daha mantıklı :

dx.com/p/hdmi-to-vga-converter-black-122172?item=13

senin gibi hissediyor olabilirler mi ? sen de onlarin hukuku anlayip anlamadikarini bilmiyorsun. nerden geliyor bu ozguven ?

ha bir suru atip tutma var evet. o da iste milletin birbirinin agzindan duydugu seyler.

e burası ekşisözlük.
gayet normal değil mi?

@charlotte blanc,
açıkçası, yazılanlara baktığımda, kimin hukuku anlayıp anlamadığını rahatça görebiliyorum. karar aşamasına gelmiş bir davada, mahkemenin görevsizlik kararı vermeyeceğini biliyorum. konusu suç teşkil eden bir emrin yerine getirilemeyeceğini biliyorum. böyle bir emir yerine getirildiği takdirde, emri yerine getiren suçlu olduğunu biliyorum.

@etne,
isteyen istediği yorumu yapsın da, hukuk bir ilim değil mi? ben de şimdi (tıp eğitimi almamış birisi olarak) konsültasyona girip "hocam, yanlışınız var, hastayı hemen ameliyata almamız lazım" desem, beni kim ciddiye alır? konu hukuk olduğunda, insanlar nasıl bu kadar rahat konuşabiliyor, onu merak ediyorum.

insanlar, bir şey söylemek zorunda hissediyor bazen. makul, tıbbi ya da bilimsel olup olmamasına bakmıyorlar. yeteri kadar çok ve yüksek sesle konuşurlarsa haklı çıkabileceklerine inanıyor bazıları da.

dunning-kruger sendromu deniyordu, yanlış hatırlamıyorsam.

hukukcuyum ancak bu dava hukuki bir dava degil, siyasi bir davadir.
diye dusunuyorum ben.

gerek olmadığı için.

kan değerli olduğu için.

kan lekesi zor geçiyor bi de!

kan fazlası mı var? ya da kimi/neyi öldürüyoruz? şurada bile onlarca kan ihtiyacı içeren duyuru açılırken çok abes olmamış mı bu soru?

kısacası yok öyle bir dünya. ayrıca muhakkak bir hukuki kısıtlaması da vardır.

hayvan kanı kullanılan bazı filmler var. gerçek kan oluyor hayvanlarınki de.
fakat gerçek ve temel sebepse oyuncuların gerçek kan yerine yapma kan ile hem psikolojik hem fizyolojik olarak daha sağlıklı kalması ama hepsinden de öte kanın hava ile temasında pıhtılaşma faktörü diye bir gerçek var.
kısacası hem ahlaken hem fiziken çok abes bir iş olduğu için kullanılmıyor.

bir sürü hayvan kesiliyor aslında onların kanları da kullanılabilir. direkt insan kanında yola çıkılmış ama bence hastalık riskinden dolayı.

gercek kandan bir suru sey bulasma riski var. sonucta patlatiliyor, ediliyor vs. sadece bulasici hastalik bakimindan degil icerigindeki baska seylerden de hastalik yaratma riski mevcut.

ayrica birkac ornek var boyle gercek kanin kullanilarak deneyler yapildigi.
insanlara bu goruntuler gosterilmis ve sorulmus. rengi cok acikti, cok kivamsizdi vs diye elestirilmis kullanilan "gercek" kan.
ornegin bazi efektlerde bir kan var bordoya bakan kirmizi. gercekte ise kan cok daha kivamsiz ve acik renk oluyor. tabii hangi bolgeden aldigina gore de degisiyor.

gerek yok kisaca gercek kana. gercek kandan cok daha kan gibi gorunen bir suru efektif sey mevcut.

gerçek kan pıhtılaştığı için kullanırken çok sorun çıkarır diye düşünüyorum. gerçek kan kullanmak etik olmaz hem de. büyük ihtimal, sineması endüstrileşmiş ülkelerde bu şekilde gerçek kan kullanmak yasaktır.

insan kanına en yakın kan domuz kanıdır ve prodüksiyonu iyi olan filmler domuz kanı kullanır.

pardon yahu, ben de insan kanını gerçek kan olarak düşünmüşüm. allah kahretsin beni, nasıl yaptım ki böyle bir hatayı :((

İlginçtir, bazı şeylerin orjinalleri, filmlerde "gerçekçi görünmediği için" kullanılmıyor. Gerçek kandan daha gerçekçi bir boya olamaz değil mi? Ama insanlar kanın kıpkırmızı bişey olması gerektiğini düşünüyor ve gerçek kan görünce onlara yapay görünüyor. Belki de çoğu insan gerçek hayatta litrelerce kana bulanmış bir ortam görmediği için gerçekliğini yanlış değerlendiriyorlar ama sebep hastalık+koku/iğrençlik faktörü+fiyat+bu.

yetkili serviste vardir bence:)

bencede vardir :) internetten sole hemen pat diye alalim yokmudur bole bi sitede falan veya ankarada surada var diyen

garaj.gittigidiyor.com

sadece cam kısmı serviste yoktur. yedek parça olarak bulamazsınız. orijinal yedek parça bildiğim kadarıyla komple dışıyla mışıyla yedek parça olarak satılıyor. o da ebesinin nikahı, çok pahalıdır. hele elektrik ayarlı, ısıtmalı falansa ohooo.

çıkma olur diyorsanız ivedik'deki hurdacı çıkmacılara bakın. pert olmuş bir 2007 opel astra'nın aynasının camını söküp verirler ucuza.

şaşmaza git, ilk ustaya "abi opelciler nerede?" sana onlarca opel parçacısı tarif edecektir, servisten en az %50 ucuza bulursun

sanayideki yedek parçacılar ya da çıkmacıları dolaşın.

yetkili serviste acımaz geçirirler.

ara 278 -34-12 yi, özçelikler diye bir yer, orada var git al, takriben 25-30 tl bişey

desktop mı laptop mı? desktop ise patlamış ya da balon gibi olmuş kondansatör var mı? anakart arızası gibi sanki.

desktop evet, şişmiş kondansatör de göremedim pek.

her şeyi çıkarıp sadece o/b ekran kartı, ram ve işlemci ile denemek lazım. biplerin ne anlama geldiğine bakmak lazım, belki ram hatası veriyordur.

az bilinen değil gerçi ama yazayım dursun;

rec ve rec 2, 28 days later... ve 28 weeks later...

(bkz: melancholia)

franklyn

metropia

(bkz: the postman)
(bkz: the road)
(bkz: waterworld)

The Divide www.imdb.com

(bkz: lipom)

akşam akşam tırstırmayın adamı, benim dediklerim şu resimdekilerden çok daha küçük

www.elitsaglik.org

tabi erkek olanından

Bir cildiyeciye gorun. O gerekli testleri yapip en dogru sekilde yonlendirecektir

Ya biliyorum onları.
Bildiğim kadarıyla yağlı cilt, çok terliyorsa falan oluyor, kızlarda da makyaj yapmaktan falan.
İlaçla tedavisi yok diye biliyorum, enjektörle falan alıyor dermatologlar ama yine çıkabiliyormuş sanırım, çıkmaması için cildi kuru ve temiz tutmanız gerekiyormuş.

Yani şu an yüzünüzde olanların yok olması için doktordan başka çözüm yok, ondan sonra çıkmaması için cırmalicaksınız bildiğim kadarıyla.

milia diye google'da arattım bakıyorum, güneşe maruz kalmaktan oluyormuş galiba,tedavi için şöyle yazıyor, çevirmeedim;

"Primary or secondary milia in an adult may disappear on their own, but your doctor may treat you with one of the following:
-Piercing each milium with a sterile lancet or scalpel followed by removal of the cyst material with a tool called a comedone extractor
-Topical retinoid cream such as tretinoin, tazarotene, or adapalene
-A series of acid peels or microdermabrasion procedures at the dermatologist's office".
kendi kendine de geçebilir diyor, sanırım doğru.

iyi bir yerde cilt bakımı yaptırın.Güzellik uzmanları bebek şırıngasıyla onu delip içindeki yağı çekiyorlar. ama siz denemeyin gözünüzü seveyim, söylediğime pişman etmeyin:)

pasaport başvurusu yaparken önceki pasaportları isterler. benim de hizmet pasaportum vardı, hiç söylemedim olduğunu ama "hizmet pasaportunuzu getirin" dediler. üstüne "iptal" basıp geri verdiler.

kablosuz modem ya da router ile fazladan bir şey yapmadan oynanır. arada bir şey olmadan, www.connectify.me gibi yazılım kullanarak yapabilirsiniz.

(bkz: gameranger)

hızı merak etmiştim?

kullanılan donanıma göre değişir. 54 mbit kablosuz adaptörünüz varsa modemin 300 mbit olması pek işe yaramaz ya da tam tersi bir durum olsa. donanımların hızlarına bakarsanız siz de hangisi hızlı olur bulursunuz.

hocam ben üniversitenin ilk senesi bingöl'den gelen bir adamla esprimi hakaret olarak gördüğü için kavga edecektim az kalsın. ne 1000 senesi, az biraz kültür farklı olsun o bile farkediyor. bu arada istanbul luyum. siz siz olun kültür farkının hissedilir olduğu insanlarla konuşurken dikkat edin.

edemezsin bence.

kafani baltayi gecirirler cotanakk diye.

ayrica dillerin evrimide cok ciddi bicimde oldugundan dil konsuunda da anlasamzsin.

@eksi571 yalnız ben kültürden ziyade beyin kapasitesi-düşünce olarak sordum.

aynı milletten insanla büyük oranda konuşabilirdin ama akıcı olmazdı sanıyorum. bunu 10. yy. yazılarına dayanarak söylüyorum. yine benim düşünceme göre 1000 yıl önceki adamla 400 yıl öncekine nazaran daha akıcı konuşman da mümkün. redhouse denen bir ingilizce-türkçe sözlük var ya 2000 sayfa falan. o hazırlanırken yapılan araştırmalardan istifade ederek türk dilinin de ölüp dirilmeleri hakkında bir şeyler biliyoruz. şu anda tekrar ölüm döşeğinde yalnız. canlandırma çabaları oldu eski dile yaklaştık ama sonra önce fransızca sonra almanca etkiledi bazı kelimeler aldık sonra öyle bir hale geldik ki (aynı anda pek çok dil de bunu yaşıyor) globalleşme ile ingilizce dilin büyük kısmını etkiledi.

hani diyoruz ya lan bak 1200'de yada 1880'de yazılmış eser ama biz okuyamıyoruz dil ne hale gelmiş, onlara da düz mantık yapma avam insnalar, sıradan halk falan öyle konuşmuyordur.

ek: bir de kafa yapısı var işte orası sakat kanuni sultan döneminde bile batıya ilk kez gönderilen bazı temsilciler döndüklerinde bir pantalon ve konuşma yüzünden linç edilmekten kurtulmuş diye hikaye anlatılır.

bahsettiğiniz ironi, kinaye ve özellikle abartma destanlarda da olduğu için yine söylediğiniz manada anlaşılır diye düşünüyorum. sizin sorduğunuz manada yani beyin yapısı olarak yoksa mümkünatı yok.

tabii ki kinaye ironi ve abartma kullanıyorlardı. şimdi üşendim aramaya ama orhon abidelerine bakarsan orada bir çok atasözü bulabilirsin mesela.

ama muhabbet edebileceğini sanmıyorum. onun için onların dillerini bilmen gerekiyor.

sırf antik yunan'a bakarsak bile, sosyal bilimlerde hâlâ platon, sokrat, aristo'nun yazıları temel metin olarak okutuluyorsa (misal platon için, "avrupa'da felsefe uğraşı dediğiniz sadece platon'un yazdıklarına birer dipnottur" kabilinden bir şeyler diyen biri vardı), o dönemde yazılmış tiyatro oyunlarının bazıları bugün hâlâ okunuyorsa, 1012 yılından daha önce yaşamış biriyle de muhabbet edebilirdin evet, beyin kapasitesinin gelişmişliği bakımından. tercüme sıkıntısını hallettikten sonra tabi.

"dört kitabın mânâsı, bellidir bir elifde, sen elifi bilmezsen bu nice okumaktır". 1240 - 1321 yılları arasında yaşamış olan yunus emre'ye ait dizedir bu. 700 yıl önceki dil şimdikinden çok da farklı değilmiş, görüldüğü gibi. "adam olun oğlum" ayarı vermiş hem de.

şimdilerde kullanmadığımız, o zamanlar kullanılmayan kelimeler tabii vardır. ama büyük oranla anlaşılır. bir de, şimdiki zaman olan "geliyorum, gidiyorum", 1700'lü yıllara kadar yokmuş. "gelmekteyim, gitmekteyim" varmış.

savcılıktan alınana "adli sicil kaydı" deniyor. iyi hal kağıdı, mezun olduğunuz üniversiteden, daha önce disiplin cezası almadığınıza dair bir belge olsa gerek.

iyi hal kağıdı, adli sicil kaydının diğer bir adıydı, değişmediyse. kayıt için istenen belgeler içinde yazılıyorsa alınması gerekir tabii.

girişleri varsa bağlanır evet. hdmi bağlantısı ile ses ve görüntüyü de iletebilirsiniz.

intellipointte ayarları default yapmak lazım o zaman.

hdmi ses iletmiyor

Görüntüyü hangi arabirimden aktardın? VGA, DVI gibi bi'şeyse, TV'deki girişe yakın bir noktada bu arabirimlere bağlı 3,5mm'lik ses girişi bulunur genelde.

HDMI kullanıyorsan; masaüstü PC ise ekran kartının ATI mi Nvidia mı olduğuna göre değişir. Nvidia'larda kasanın içinden ekran kartına minik bir ses bağlantısı yapman gerekiyor. ATI'lerde bu bağlantıya gerek yok.

Bağlantıyı yaptıktan sonra denetim masasından varsayılan ses aygıtıni Digital-HDMI olarak ayarlaman yeterli. Bu dediğim ayar dizüstü bilgisayarlarda da aynı şekilde yapılıyor.

bu arada hdmi 7.1 TrueHD ses bile aktarır.

doğru afedersiniz ses aktarılıyor aktarabildim.

www.youtube.com

türkü olursa arif sağ, erdal erzincan ve erol parlak'ın "concerto for bağlama" albümü var, istanbul devlet senfoni orkestrası ile yaptıkları.

edit: bir de hasan yükselir'in kayıtları.

teoman bulutsuzluk özlemi şebnem ferah gibi isimler şarkılarını senfonik yorumladılar ne tarz aradığınızı bilmem ama değişik olarak şef orhan şallıel ve orkestrası ibrahim tatlıses ve grup yorum gibi isimlerlede çok iyi çalışmalar yapmış.

timur selçuk nihavent longa
www.youtube.com

almoranin cok var öyle. yorumlama degilde senfonik iste.

yasak değil diye biliyorum ben.

aynen baldur bahsetmis zaten yasak degil.

pasaport cikartmayi unutmayin ama.

18 yaşında Nepal'e gitmiş olan bir hanımefendi tanıyorum. yani neden olmasın?

Gördüğün şeyleri paylaşacak birisi bulamayınca rahatsız hissedebilirsin kendini aniden depresyona girersin valla. -.-

kadınım. yurtdışındayım (avrupa ülkesi) ve tek başımayım. inan ki kolay ve zevkli ama ben normalde de yalnız olmayı tercih eden, tek başıma gezen bir insanım. şu ana kadar bir sorunla karşılaşmadım.

ben gezdim, hiç sorun yaşamadım :)

gidilecek yere bağlı. iran ya da suudi arabistan gibi ülkelerde sorun yaşayabilirsiniz.

aaa, hep yaptığım şey.
üstelik sadece avrupa'da yapmadım.

gezilir. çok da güzel gezilir.

gayet guzel gezilir. gittiginiz yerde hostelde kalacaksaniz bissuru insanla tanisacaksiniz zaten merak etmeyin. bir cogu da sizin gibi tek basina gelmis olacak. onlarla konusup tanisip dolasip gezeceksiniz.

yahu ülke adi söyleyin, ona göre söyleyelim. suudi arabistan'da tek başına gezemezsin, almanya'da gezebilirsin, evet.

ben hala anlamadım şu "yurtdışı" kavramını. bizler için türkiye dışındaki her ülke aynı sanırım.

Cok eglenceli oluyor,tavsiye ederim.

Ucak kalkisa gectigi anda butun kadin yolcular toplu tacize ugruyor. Gozlerimle sahit oldum. Inince zaten gangbang var her turlu. Tavsiye etmiyorum.

gezilir ben gezdim (erkek ama) kendi kendime de eğlendim. ama lakinki fotoğrafın çok olmuyor.
baktın canın sıkılıyo couchsurfing'den gezdiğin şehrin grup forumuna gir, etkinlikler vardır toplanıyolardır falan katıl yeni birileriyle tanısmıs olursun

(bkz: filf)

kırkından sonra azanı teneşir paklar deniyor.

daddy :D

vars dilf tir :)

kadayıf

azgın teke

dedeler

Kutlu olsun.
www.youtube.com

Yaşamak dediğin oğlum, zor zanaat...
www.youtube.com

nice senelere.
www.youtube.com

nice senelere.

www.youtube.com

fizy.com
hep mutlu ol :)

www.youtube.com

doğum günün kutlu olsun.

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com
nice yıllara

www.youtube.com ... Mutlu yıllar :)

151 kere kutlu olsun www.youtube.com

Doğum günün kutlu olsun nice yaşlara
www.youtube.com

sadece ingilizcede olan bir benzerlik o.

ingilizce için geçerli.

bir tek ingilizce'de. bunun sebebi de hindi avrupaya gelirken Türkiye'den geçiyormuş ve hindiyi Türk tüccarlar getiriyormuş.

en.wikipedia.org

edit: gaelce dilinde de twrki hem hindi hem türkiye anlamına geliyormuş. ama ingilizce'den esinlenmişler.

başka dillerde de başka ülkelere gönderme var. türkçe ve fransızca'da da Hindistan'a gönderme var. hollandaca ve danca gibi dillerde de hindi, hindistan'ın calicut şehrinin isminden geliyormuş. portekizce'de de hindiye "peru" diyorlar.

pek çok dilde türkçe'deki gibi hindistan'a referans eden bir kelime olduğunu okumuştum bi yerlerde.

talking turkey: the story of how the unofficial bird of the united states got named after a middle eastern country

by giancarlo casale

how did the turkey get its name? this seemingly harmless question popped into my head one morning as i realized that the holidays were once again upon us. after all, i thought, there’s nothing more american than a turkey. their meat saved the pilgrims from starvation during their first winter in new england. out of gratitude, if you can call it that, we eat them for thanksgiving dinner, and again at christmas, and gobble them up in sandwiches all year long. every fourth grader can tell you that benjamin franklin was particularly fond of the wild turkey, and even campaigned to make it, and not the bald eagle, the national symbol. so how did such a creature end up taking its name from a medium sized country in the middle east? was it just a coincidence? i wondered.

the next day i mentioned my musings to my landlord, whose wife is from brazil. "that’s funny,” he said, “in portuguese the word for turkey is ‘peru.’ same bird, different country.” hmm.

with my curiosity piqued, i decided to go straight to the source. that very afternoon i found myself a turk and asked him how to say turkey in turkish. “turkey?” he said. “well, we call turkeys ‘hindi,’ which means, you know, from india.” india? this was getting weird.

i spent the next few days finding out the word for turkey in as many languages as i could think of, and the more i found out, the weirder things got. in arabic, for instance, the word for turkey is “ethiopian bird,” while in greek it is “gallapoula” or “french girl.” the persians, meanwhile, call them “buchalamun” which means, appropriately enough, “chameleon.”

in italian, on the other hand, the word for turkey is “tacchino” which, my italian relatives assured me, means nothing but the bird. (another source mentiones “galle d'india” for turkey in italian - ) “but,” they added, “it reminds us of something else. in italy we call corn, which as everybody knows comes from america, ‘grano turco,’ or ‘turkish grain.’” so here we were back to turkey again! and as if things weren’t already confusing enough, a further consultation with my turkish informant revealed that the turks call corn “misir” which is also their word for egypt!

by this point, things were clearly getting out of hand. but i persevered nonetheless, and just as i was about to give up hope, a pattern finally seemed to emerge from this bewildering labyrinth. in french, it turns out, the word for turkey is “dinde,” meaning “from india,” just like in turkish. the words in both german (indianische henn) and russian (индюк=indyuk)
had similar meanings, so i was clearly on to something. the key, i reasoned, was to find out what turkeys are called in india, so i called up my high school friend’s wife, who is from an old bengali family, and popped her the question.

“oh,” she said, “we don’t have turkeys in india. they come from america. everybody knows that.”

“yes,” i insisted, “but what do you call them?”

“well, we don’t have them!” she said. she wasn’t being very helpful. still, i persisted:

“look, you must have a word for them. say you were watching an american movie translated from english and the actors were all talking about turkeys. what would they say?"

“well...i suppose in that case they would just say the american word, ‘turkey.’ like i said, we don’t have them.”

so there i was, at a dead end. i began to realize only too late that i had unwittingly stumbled upon a problem whose solution lay far beyond the capacity of my own limited resources. obviously i needed serious professional assistance. so the next morning i scheduled an appointment with prof. şinasi tekin of harvard university, a world-renowned philologist and expert on turkic languages. if anyone could help me, i figured it would be professor tekin.

as i walked into his office on the following tuesday, i knew i would not be disappointed. prof. tekin had a wizened, grandfatherly face, a white, bushy, knowledgeable beard, and was surrounded by stack upon stack of just the sort of hefty, authoritative books which were sure to contain a solution to my vexing turkish mystery. i introduced myself, sat down, and eagerly awaited a dose of prof. tekin’s erudition.

“you see,” he said, “in the turkish countryside there is a kind of bird, which is called a çulluk. it looks like a turkey but it is much smaller, and its meat is very delicious. long before the discovery of america, english merchants had already discovered the delicious çulluk, and began exporting it back to england, where it became very popular, and was known as a ‘turkey bird’ or simply a ‘turkey.’ then, when the english came to america, they mistook the birds here for çulluks, and so they began calling them ‘turkey” also. but other peoples weren’t so easily fooled. they knew that these new birds came from america, and so they called them things like ‘india birds,’ ‘peruvian birds,’ or ‘ethiopian birds.’ you see, ‘india,’ ‘peru’ and ‘ethiopia’ were all common names for the new world in the early centuries, both because people had a hazier understanding of geography, and because it took a while for the name ‘america’ to catch on.

“anyway, since that time americans have begun exporting their birds everywhere, and even in turkey people have started eating them, and haveforgotten all about their delicious çulluk. this is a shame, because çulluk meat is really much, much tastier.”

prof. tekin seemed genuinely sad as he explained all this to me. i did my best to comfort him, and tried to express my regret at hearing of the unfairly cruel fate of the delicious çulluk. deep down, however, i was ecstatic. i finally had a solution to this holiday problem, and knew i would be able once again to enjoy the main course of my traditional thanksgiving dinner without reservation.

now if i could just figure out why they call those little teeny dogs chihuahuas....


Another article:


TALKING TURKEY
Names for a much-travelled bird

About 1530, a new dish began to be put on English tables, a fowl a little larger than the traditional goose, but with a lot more meat and a refreshingly new taste. This bird had been brought to England by merchants trading out of that area of the eastern Mediterranean called the Levant but whom the English called “Turkey merchants” because that whole area was then part of the Turkish empire. The new bird was therefore called a “Turkey bird”, or “Turkey cock”. Within a few years it had become a favourite and familiar domestic fowl, to the extent that, sixty years later, Shakespeare knew his groundlings would understand the reference to the turkey’s aggression display of blowing out its breast and strutting when he described the posturings of Malvolio in Twelfth Night:

SIR TOBY BELCH: Here’s an overwheening rogue!
FABIAN: O, peace! Contemplation makes a rare turkey-cock of him; how he jets under his advanced plumes! The interesting thing about the mistake over the turkey’s origins is that the English were the only people to believe they came from Turkey; nearly everyone else, including the Turks, thought they originated in India, or at least in the place they then thought was India. Turkeys actually came from Mexico and were first brought back from there about 1520, at a time when that area was called The Spanish Indies or the New Indies, illustrating the confusion in people’s minds about the true location of this new land that Columbus had found. As a result, a lot of European languages, as well as others like Arabic and Hebrew, called it something like the “bird of India”.

But in a few languages, including Danish, Dutch, German, Finnish and Norwegian, the bird was named instead as coming from Calicut (German Calecutishe Hahn, Dutch kalkoense hahn, Danish kalkun), which is a seaport on the Malabar coast of India, the same place after which calico is named. As the turkey didn’t reach India for about a hundred years after its European introduction and naming, this looks mysteriously specific. But there may be an explanation. The turkey was introduced into Europe only about twenty years after the Portuguese explorer Vasco da Gama had pioneered the route round the Cape of Good Hope, up the east coast of Africa and across to India, where he landed in 1498—at Calicut. It could be that people made the connection “bird of India” = “bird of Calicut” because they had heard about the Portuguese explorations and mistakenly thought the bird had been brought back from there, instead of the New Indies.

To compound the difficulties the English had with this immigrant, at about the same time, the 1530s, Portuguese merchants reintroduced the guinea-fowl from West Africa, which had last been seen in England at the time of the Romans. As it was the same Levant merchants who brought this into the country, the guinea fowl was also known for a time as the “Turkey bird”, though this confusion didn’t last long. For example, the heraldic arms granted to William Strickland in 1550 featured “a turkey-bird in his pride proper” and the bird shown is quite definitely a proper turkey. The only surviving instance of this confusion between the turkey and the guinea-fowl—but it’s a big one—was caused by Linnaeus; when he invented the new generic name for the turkey and its relatives he called it meleagris, which had been the name in classical Rome for ... the guinea-fowl.

As an aside to this, and to illustrate the total confusion over its origins by everyone, when the turkey did arrive in India, it was brought there via the Spanish possessions in the East Indies, and one name for it was the “Peru bird”, most probably because that was what the Portuguese, with their strong colonial presence in India, called it; still quite wrong, because there were no turkeys in Peru, but at least they had the right area of the world.

And the domestic turkey was re-introduced into North America from Britain, taken there circuitously by the colonists of New England and Virginia, who were surprised to find it living there wild. Benjamin Franklin once suggested its wild cousin should become the national bird of the United States. If of any country, it should be Mexico of course, but because of its wide travels and the total confusion over its origins, perhaps instead the turkey ought to be the official bird of the world.



What found in Google:


七面鳥 - Japanese
칠면조 - Korean
火雞 - Chinese
(ש"ע) תרנגול-הודו; כישלון - Hebrew
törökország, pulyka - Hungarian
kalkun - Norwegian
kalkun - Danish
kalkkuna - Finnish
kalkon - Swedish
kalkoen - Dutch
kalkoen - African
kalakunê - Northern Soto
lekalakune - Northern Soto
bata mzinga - Swahili
мисирка (misirka) - Macedonian (Pay attention how close it is to the word misir which means corn and Egypt in Turkish at the same time - )
ćurka (pura, tuka) - Bosnian
Ćurka
Turkey
ćuretina
Turkey
Tuka
Turkey
Purka
Turkey
Ćuran
Serbian

puran (pura) - Croatian
indyk - Polish
indyuk – Turkmen (apparently from Russian - )
hind xoruzu – Azeri (means indian rooster - )
індик, індичка (indyk, indychka) – Ukrainian
күрке тауық қораз – Kazakh (kürke tavik – tavuk means chicken in Turkish - )
kürke - Uigur
krůta – Czech
morka, moriak – Slovak
meleagro – Esperanto
pavo - Spanish
Meleagris gallopavo- Latin

The names for the Wild Turkey, the North American species, in other languages also frequently reflect its exotic origins, seen from an Old World viewpoint, and confusion about where it actually comes from. See Turkey for the etymology of the scientific name Meleagris.
In Spanish the turkey is called pavo, Latin for peafowl. In Mexican Spanish it is also known as guajolote, a name of Nahuatl origin.
In Turkish the bird is called hindi which means "from & related to India"; likewise the French d'inde ("from India").
In Maltese it is called dundjan (pronounced doonDYAHN), another, maybe not so obvious, reference to India.
In Hebrew the turkey is called tarnegol hodu (תרנגול הודו), which literally means "Indian chicken" Coincidentally, the Hebrew word for India (hodu) is a homonym for "thanks," contributing to a popular misconception that the word's etymology connotes "Thanksgiving chicken."
In Russian it is called indiuk (индюк), and in Yiddish indik (אינדיק), both relating to India.
In Catalan it is called gall dindi, literally meaning "Indian chicken".
The Dutch word is kalkoen derived from the city Calicut in India, likewise Danish and Norwegian kalkun, and Swedish kalkon, as well as in Papiamento kalakuna.
In Portuguese the word for turkey is peru, which also refers to the country Peru.
In Arabic it is called dīk rūmī (ديك رومي) meaning "Roman rooster" (in which "Roman" historically referred to the Greek-speaking Eastern Roman Empire and later to the geographic areas that now comprise Turkey), or, less commonly, "Ethiopian bird."
In Colloquial Egyptian Arabic it is called the "Greek Bird".
In Greek it is gallopoula which means "French girl" or "French bird".
In Scottish Gaelic it is called cearc frangach, meaning "French chicken".
In Japan the turkey is called shichimencho (七面鳥) and in Korea chilmyeonjo, both of which translate as "seven-faced bird". This is said to reflect the ability of the bird, particularly the male, to change the form of its face depending on its mood.
In Chinese it is called huoji (火鸡) which means "fire chicken", named after the color of the head.
In Indonesian it is called Kalkun and derived from Dutch word kalkoen
In Bahasa Melayu it is called either "Ayam Piru" from the Portuguese name for the bird or "Ayam Belanda" (Dutch Chicken)
In Bulgarian it is Пуйка (puijka) but a dialect version is Мисирка (misirka), which comes from the Arabic word for Egypt