Giriş
(4)

Foxtaki kır saçlı adam önceden akpli değil miydi

condom kurşunu
Yandaştı hatırladığım kadarıyla. Şimdi istanbul ankara gidiyor diye baya sevindi. Yanlış mı biliyorum
Yandaştı hatırladığım kadarıyla. Şimdi istanbul ankara gidiyor diye baya sevindi. Yanlış mı biliyorum
0
condom kurşunu
(31.03.19)
Akif Beki’yi diyorsun. Haklısın.
0
giovanne
(31.03.19)
Liberal kadrosundan akp'liydi. Tekme yiyip musluğu kesilince ağız değiştirdi.
0
doxanikee
(01.04.19)
Muhalif diyemeyiz tam anlamıyla... Muhtemelen Davutoğlu ve ekibine yakın. Karar gazetesinde yazıyor.
0
hikmet iv
(01.04.19)
akp'li mi? adam, erdoğan'ın basın danışmanıydı/sözcüsüydü. sonra doğan medya'dan sorumlu oldu. akp'li biraz az kalır kendisi için.
0
Wasking
(01.04.19)
(19)

cinsiyet eşitliği hakkında - erkeklere soru

Techsavvy
Facebookta onedio'nun bir gönderisini gördüm, işte bir ''fenomen'' post atmıs her yerde unlu mamuller var kadınlar eşlerine kahvaltı hazırlamıyor falan filan... onedio da bu cinsiyetçi durumları bitireceğiz yazmış..sorum net: sayın erk'ler, size kabul edilebilir sınırlarda (kahvaltı-bulasık-çamaşır-
Facebookta onedio'nun bir gönderisini gördüm, işte bir ''fenomen'' post atmıs her yerde unlu mamuller var kadınlar eşlerine kahvaltı hazırlamıyor falan filan... onedio da bu cinsiyetçi durumları bitireceğiz yazmış..

sorum net: sayın erk'ler, size kabul edilebilir sınırlarda (kahvaltı-bulasık-çamaşır-yemek) vb hizmet etmeyen bir kadınla evliliğe bakış açınız nedir?

teşekkürler. saygılar.
0
Techsavvy
(15.02.19)
hizmet etmesin, görev paylaşımı yapsın.
0
proletarier aller lander vereinigt euch
(15.02.19)
Ben evin bütün işlerini yürütmeye razıyım mutlu olacaksa. Karşılıklı sevgi saygı mutluluk daha önemli.
0
JohnOakley
(15.02.19)
Ortak yapılır. O yapsın ben yapayım davasına girilmez
0
westblack
(15.02.19)
Bir insanin baska birine en basta hizmet etmesi yanlis bir durum. Ancak kolayca da cozulemeyecek bir sorun bu, cunku kadinlar da kendilerini erkegin hizmetkari olarak goruyorlar.

Zaten ulkede karakterler oturmamis, kendini tanimayan cocuk yasta insanlar evlilige kalkisiyor, kucuk kizlarin tek hayali gelin olmak pembe dantelli tv ortusu ormek, erkekler cinsel aclik icinde ama ayni zamanda ilginc bir sekilde kadinlarin seks yapmalarina da karsilar kiminle seks yapacaklar bu durumda o da bilinmez... bu sorunlar nasil cozulur bilmem.
0
Traveller
(15.02.19)
Ev içi emek sömürüsüne karşıyız. Teşekkürler.
0
hikmet iv
(15.02.19)
Onedio neyi bitirecegiz demis o kismi tam anlamadim, kadinlarin kahvalti hazirlamasi olayini mi cinsiyetci diye tanimlamislar?

Soruya gelince:
Oncelikle gercekci bir senaryo degil. Bir kadin sevdigi bir erkege kahvalti hazirlar, bunu bir yuk olarak gormez. Nasil ki bir adam yerine gore kucuck yuzuge bir muhendis maasi basmayi cok gormuyorsa.
Bu cinsiyetcilik muhabbetleri son derece gercek disi seviyelere geldi gunumuzde. Ortada dolasan argunmanlar tabiat gerceklerinden isikyili uzaklikta. Bir takim aktivistler cikip "kadin niye kahvalti hazirliyor lan kadin hamal mi" diye dursun, milyonlarca kadin bunu isteyerek yapiyor ve gocunmuyor. Tipki erkeklerin esleri veya sevgilileri icin bir takim fedakarliklar yaptigi gibi.
Bunun disinda her evlilikte oldugu gibi taraflarin uzerindeki yuklerden bir noktadan sonra biktiklari da bir gercek. Fakat hayat devam ediyor ve etmek zorunda, insanlar bu yuklere katlaniyor. Haftanin 5-6 gunu calisip paranin cogunu colugun cocugun evin masraflarina vermek de, her gun camasuir bulasik yemek de, kadin-erkek herkesin bir yerden sonra biktiklari seyler ama bunlari birileri yapmak zorunda ve yapiyorlar da zaten bu yuzden.
Daha cok konusurum bunun uzerine ama bunu uzatmayayim, gercekci degil bir sefer ozetle.

Kendi acimdan dusunecek olursam, camasir-bulasik-yemek gibi seyler cok sikici ve yorucu geliyor olabilir, hic bulasmak istemiyor olabilir kadin, bunu anlarim. Ama buna bir cozum bulunmasi gerek en nhayetinde. Kahvalti yapilmasi gerek ve camasirlar temizlenmesi gerek. Eger para sikintimiz yoksa ve lezzet takintimiz da yoksa kahvaltiyi daima disaridan soyleriz, camasir bulasik icin birilerini tutariz ya da donusumlu yapmak konusunda anlastiysak oyle yapariz falan. Bir sekilde anlasmamiz lazim ve bu islerin bir sekilde yurumesi lazim.
Birini tutacak paramiz yoksa, fazla bos zamanimiz yoksa, ben calisiyorsam ve kadin ev hanimiysa bu isler ne olacak? Ciddi bir sorun.

Bunlar bir tarafa bunun kavgasini yapacak bunlari ben yapmam diye cikacak bir kadinla zaten yildizim barismaz, evlilik noktasina gelemeyiz. Bunlarin pazarligini yapmadan makul sekilde evlendiysek kadinin bu konuda sikintisi varsa o zaman bir sekilde anlasip cozmeye calisiriz karsilikli. Ama disaridan destek olur, ama is paylasimi olur, bilemiyorum hic evlenmedim ve bu mevzulara girmedim ama uzlasmaya calisirim. Yeter ki bencillik olmasin. "Ben bulasik camasir yemek yapmam" diyip isin icinden siryilmak bencilliktir ornegin. "bana agir geliyor, buna bir cozum bulalim" seklinde olmali, demek istedigimi anlatabilmisimdir umarim.

"Ayrica her yerde unlu mamul var, kahvalti hazirlama isi gereksiz" argumani olaganustu derece aptal bir arguman. Disaridaki unlu mamuller sunlar bunlar evde hazirlanan kahvaltinin ikamesi falan degil. He imkani olmayan, sabahin korunda kari-koca kalkip ise gidenler zaten evde kahvalti yapamiyor istese de, isyerlerinde borekle neyle kahvalti yapiyor geciyorlar. Evde hazirlanan kahvalti ile bir degil ama mecbur olan zaten boyle yapiyor.
Bunun disinda haftasonu evlerde hazirlanan kahvalti herkesin kendi ailevi mevzusu. Bircok aile icin pazar evde genis bir kahvalti bir zevktir yogun bir haftanin ardindan. Bunu tum kadinlar kahvalti hazirlamaktan illahlah etmis gibi gosterip kapi gicirtisintan cinsiyetcilik cikarmak, toplumdaki kadinlarin geneli adina cikip konusmak, bu argumanlari kendini genel "kadin"temsilcisi sifatiyla sunup kadinlar adina ortaya atmak gulunc ve aptalca.

Bir insanin birine hizmet etmesi yanlis denmis. Hizmetin yanlis olup olmadigina hizmeti eden karar verir. Garsonluk yaparak birilerine hizmet edersiniz ama karsiliginda geciminizi saglarsiniz, bunda bir yanlislik yoktur.
Birine blowjob yapmak da bir hizmettir. Hem de hizmetin alasidir. Ama kocaniza blowjob yaparsiniz ve bunu bir hizmet olarak gormezsiniz degil mi? Neden sizce? Kahvalti hazirlayan milyonlarca kadin da hizmet olarak gormuyor. Kadinlarin EZICI bir cogunlugu da feminist kafada degil. Modern feminist kafanin kendi evreninde yarattigi temsili kadin profili ile gercek kadin ayni degil.
0
stavro
(15.02.19)
@stavo

Sanirim o dedigin radikal feminizm. Bu konularda atolyelere katildigim ve ceviriler yaptigim icin biliyorum, o dedigin Bati'da gecmiste kalan ancak ne yazik ki Turkiye'ye yeni gelen feminizm akini. Olaylari geriden takip ettigimiz icin gecmisteki feminizm akini simdi etrafimizda ve 21.yuzyilda yasayan egitimli bireyler 1950'lerin cagdaslasma akimi Turkiye'ye gelince afalliyor elbette.

Daha modern feminizm yaklasimi cinsiyeti kadin ve erkek olarak ikiye bolmez, ezen ve ezilen olarak ikiye boler. Kahvalti hazirlama orneginde kadin zamani olmamamasina ve bu isi sevmiyor olmasina ancak kocasinin da zamani olmasina ragmen bu isi toplum baskisi, fiziksek siddet korkusu ya da kendini erkegin hizmetkari olarak gorme icgudusuyle yapiyorsa burada sorun vardir ama eger bir kadin da erkegi birtakim isleri erkek isi, yapmazsan erkekligini sorgularim seklinde duygusal siddete magdur birakiyorsa burada da sorun vardir ki farkindaysaniz ikisi de ulkemizde mevcut. O arabayi erkek surmek zorunda cunku kadin rujunu surecektir, makyaj yapacaktir, adam ise uykusuz bir sekilde 8 saat araba kullanir. Bakin erkek de eziliyor. Modern feminizm buna da karsi. Ancak radikal feminizm erkegin ezilmesine karsi degil.

En cok sevdigim sozlerden birini hatirladim: "Escinsellerin kurtulusu, duzcinselleri de kurtaracaktir". Cunku bu soz cinsiyet esitliginde genel bir cozumu iceriyor. Herkes escinsel olsun degil, herkes cinsel kimliginde ozgur olsun deniyor.
0
Traveller
(15.02.19)
Onedio'nun erkek düşmanı editörleri s*ktirsin gitsin diyorum. Ben bunu demeye geldim.
0
datnet
(15.02.19)
evliyim, kadınım, ikimiz de çalışıyoruz, ev işlerinin tamamı görev bölümüyle tanımlanmış durumda. Biri yerleri süpürür, diğeri toz alır, biri banyo temizler, biri vileda yapar, biri çamaşırları takip edip makineye atar, diğeri asar.. haftalık yemek planı yapıp, kim hangi yemeği yapacak o haftaki yoğunluk durumumuza göre belirliyoruz. bulaşığı da yemeği hazırlayan yıkar. "geleneksel" yaşayan birçok arkadaşımız iki senetlerini doldurmadan boşandı. biz çok şükür ki çok mutluyuz.

şu zamanda hala cinsiyet rollerini doğru bulanlara zaten lafım yok. "evlilikte senin görevin benim görevim olmaz, birlikte yapılır" diyen tüm erkekler de bilsin ki, bu düşüncede tüm evliliklerde evin yükü hala kadının üzerinde. çünkü erkekler var olan ve yapılması gereken işlerin daha farkında bile olmuyorlar.. iş bölümü şart.
0
gmzo
(15.02.19)
meselenin ters açıdan ele alınışı:

www.youtube.com
0
edaddy
(16.02.19)
Ilk tanismada yemek yapmayi bilmem dedi. Ama brn coktan asik olmustum. Olsun dedim. Evlendik.Uzun sure taze meyvesuyu ve kahvaltisini ben hazirladim. Yillar gecti, birbirimize alistik ve artik o da hazitliyor. Ama ütüden taviz vermedi :) sevdikten sonra utu, yemek ... onemli degil. Seven bir erkek bulun.
0
tunaktunaktun
(16.02.19)
İş bölümünden yana bir sıkıntım yok, şimdiye kadar hep yurtta falan kaldım, lise itibariyle hep kendi işlerimi kendim gördüm zaten erkek olarak. İlişkimden de o yönde beklentilerim olmaz. Anamın babamın yanına gidince de kendi işlerimi kendim görüyorum.

Bence muhabbet çok tutuyor diye abartıyorlar biraz. Cinsel eşitsizlik hatunlara olduğu kadar erkeklere karşı da gayet fazla olan bir şey. Gereksiz goygoy yapılıyor fikrimce.
0
The_Lollok
(16.02.19)
O iş senin bu iş benim gibi bir durumun olmasını doğru bulmuyorum. Görevler cinsiyetlere ait değildir. İki kişinin ortak görüşü olması koşuluyla biri bir işi diğerinden daha iyi yapıyorsa o zaman böyle bir ayrıma sıcak bakabilirim. Kaldı ki parantez içinde örneklediğiniz işler zor işler değil. Neden yapmayayım? Neden benim de hayatımı doğrudan etkileyecek şeylerde bu işlerden uzak kalayım?

Bu görev paylaşımına karşı duruş tamamen eril bir aile yapısından kaynaklı. Anadolu kadınının hizmet anlayışına çok aşinayım. Yardım istesen bile kesinlikle elini sürmene müsaade etmeyen birçok Anadolu kadını var. Onlardaki hizmet aşkı da onların ailelerinden gelen bir şey.

İster iyi düşünün ister kötü, modern dünyanın getirdiği en güzel şeylerden biri kişilik hakları ve insan eşitliği kavramlarının daha somut bir hal almaya başlamasıdır benim açımdan. "Ben bu işi yapmam" diye bir şey yok. Hastasındır, elden ayaktan düşmüşsündür, anca o zaman "Ben bu işi yapAmam" diyebilirsin. Bence tek kabul edilebilir sebep budur.

Eyyorlamam bu kadar.
0
desdenova34
(16.02.19)
şu sözde modern insan dertlerine hastayım. evet iş bölümü yapıyoruz. kadın yorulmasın, çocuğu da ben doğuruyorum.
0
old but hot
(16.02.19)
Bir de şöyle bir şey var ki evlenince kadın birden bire annesine dönüşüyor. birden akşam eve gidince lavaboyu, küveti ovmam lazım yemeğim de yok moduna giriyor. erkek de hemen babası gibi davranmaya eve gider gitmez "yemek hazırlanana kadar" ayaklarını sehpaya uzatıp maç özetlerini izlemeye elinde telefon bişeyleri layklamaya başlıyor. bu tamamen öğrenilmiş bir rol. başka türlüsü ikisinin de pek aklına gelmiyor. adam mutfağa yardıma gitse kadın "aman girme ortalığı batırıyorsun" diyor. musluk bozulunca da ömrü hayatında musluk nasıl yerinden sökülür görmemiş ve bilmeyen adamdan musluğu tamir etmesini bekliyor. adam da sabah kalktığında beyaz gömleğinin ütülü bir şekilde dolapta onu beklemesini istiyor. banyodan çıkınca sürekli kuru havlu olsun istiyor. (bkz: evlenmek için muhteşem 15 sebep)

evlilik kesinlikle birbirine hayatı zehir etmek rahat hayatları sorumlulukları birinin üzerine yıkarak devam ettirmek değil. hayat bir paylaşım. eğer ki onun çamaşırlarını makinaya atmak bile zor geliyorsa bir bardak çay getirmek ya da "çalışmıyor" diye (j-kadın ya da erkek) sanki sırtında taşıyormuşsun gibi davranmamak zor geliyorsa, iki tatlı dil güleryüz göstermiyorsan o evde birlikte yaşamanın anlamı kalmıyor.
0
naksidil
(16.02.19)
kadin erkek esitligine inaniyorum. bu sebeple belirli gorevler cinsiyetcilik yapistirlmadan paylasilmali. yani kadin yemek yapar, erkek camasirlari yikar. bunda sorun yok kesinlikle.

diger yandan bulundugumuz ortamin kadin erkek esitligine uyan bir ortam olmadigini da biliyorum. hatta kanunen kadinlar erkeklerden daha ustun. misal, nafaka meselesi.

ozetle, ne haliniz varsa gorun. bana ne yahu.

ekleme: onedio hakkinda bir sey yazmamisim, yazayim hemen. efem simdi onedio'yu takip eden kitle bugunun olmasa da yarinin anne baba adaylari. bu yuzden evet, kendilerini takip eden kitleyi istedikleri kivama getirebilirler. dogru bir sey mi? tartisilir ama ben tartismaya useniyorum.
0
Leonardo~Da~Vinci
(16.02.19)
Kimseyi köle olarak almayı düşünmüyorum o nedenle bana hizmet etmesine gerek yok beraber yaşayacağım kişinin ancak evliliğe tamamen olumsuz baktığımdan evlenmezdim (biriyle beraber yaşamaK istersen beraber yaşarsın, vergisini ödediğim devlete gidip bizi birbirimize tapulu diyecek değilim)
0
bartholomew87
(16.02.19)
@traveller
Sen adina radikal feminizm diyorsun - ki bu da dogru tanim - ama bu 21.yy feminizmi.

Birincisi, sorun ilk cagdaslasma akiminin 60-70 sene sonra buraya gelmesi degil, direkt 3. dalga cagdaslasma akiminin buraya yansimasi. Geriden takip etme meselesi degil.
Ikincisi bu mevzu tr ozelinde degil dunya genelinde sorun. Hatta asil batida sorun. Tr gibi modernlesme surecini surecini sagliksiz ve sektelerle gecirmis ulkelerde bu tur sorunlar sadece buyuksehirlerde belli bir kesimin gundemine girebiliyorken batida genel kamuoyu seviyesine inmis vaziyette. Bunlar batida var olmayan sorunlar sanmayin. Kendi icinde yeni dalga modernlesme surecinin catismasini yasiyor bati da. Bu yeni dalganin icinde yeni dalga feminizm de var ve artik argumanlar insanlarin gelenekleriyle ve kulturuyle degil mantigiyla catismaya basladi.


Ayrim konusunda modern feminizm icin durum gercekte tam olarak tersi. Feminizmin cikis noktasi ezilmeydi ama modern donemde kadin-erkek ayirimina evrildi. Manifestosunda bu ayrimi goremesen de fiilen gorursun. Bu tanimladigin "ideal feminizm" 21.yy'da varolmayan bir model. Equality degil privilege savasina donmus durumda.
Baska bir deyisle, "radikal feminizm" diye tanimladigin ideoloji bugun genel "femimizm" ideolojisini sahiplenmis, feminizmin ve sozum ona kadinin temsilciligini yapiyor durumda dunya genelinde. Bu guruhun elinde cok saglam bir kitle iletisim agi, medya gucu de mevcut. Ideal feminizmi coktan yutmus vaziyette ve gumbur gumbur geliyor.
0
stavro
(16.02.19)
sadece @ananiyimioguz'un yazdigi seylerin tamaminin su anki ataerkil duzenin tanimindan ibaret oldugunu yazmak icin geldim. yazinin tamami mutfak, ev ici gorevler, vs. her seyi kadina yikmis ve erkegi 'yardimci olan' pozisyonuna sokmus durumda. ne feminizim ne de modern insan bunu kabul ediyor. mutfak, temizlik, arabanin bakimi vs. vs. bir evin gercegidir, kadin ya da erkegin sorumlulugu degildir, siz buna 'esime yardim ediyorum elbette' dediginiz anda asil sorumlulugu bir tarafa yikmis, kalanini kendiniz almis oluyorsunuz. ilerde okuyanlarin bu ifadeleri dogru kabul etmemesi icin yazdim. bu nedenle insanlar yardim degil is bolumu diye bir tarafini yirtiyor.
0
kassiopeia
(18.02.19)
(12)

Türkçe'deki eklerin eklenme biçimi

diyanet takvimi
Bir kaç şey takıldı aklıma, örnek vererek sorayım.Elmana zehir kattım.Elmaya ek olarak armut aldım.Kafatasına zehir döktüm.Kafatasıya ek olarak omurilikten de bahsedebiliriz.(*)KafataslarıKafatasıları (*)Ayakkapları (*)Ayakkabıları Şu yıldızlılar kulağımı tırmalasa da hangisi doğru bilemiyorum.Ali A
Bir kaç şey takıldı aklıma, örnek vererek sorayım.

Elmana zehir kattım.
Elmaya ek olarak armut aldım.

Kafatasına zehir döktüm.
Kafatasıya ek olarak omurilikten de bahsedebiliriz.(*)

Kafatasları
Kafatasıları (*)
Ayakkapları (*)
Ayakkabıları

Şu yıldızlılar kulağımı tırmalasa da hangisi doğru bilemiyorum.

Ali Ağaoğlu'na mı teşekkür edilir, Ali Ağaoğlu'ya mı teşekkür edilir.
Ya da meşhur olan sevgili zeytinburunlular gafı gaf mıdır? Yoksa kafatasçı gibi bir şey midir? Zira sevgili zeytinburnulular daha garip gibi.

Toptan sorunca ucuz olur dediler.
0
diyanet takvimi
(15.01.19)
Mobildeyim, ek olaral, kafatasçı ayakkapçı ya da kafatasıcı, ayakkabıcı da kafa kurcalıyor.
0
🌸diyanet takvimi
(15.01.19)
Zeytinburnulu o.
Bence sorun şu: birleşik kelimelerde anlamını kaybetme olayı var. kelimeler birleşirken bazen birincisi, bazen ikincisi, bazen ikisi de anlamını kaybeder.

kafatası: anlam kaybı yok.
ayakkabı: anlam kaybı yok.

anlam kaybından kastım ise ayakkabı deyince mesela ayağın konulduğu kap olarak akla geliyor, görüntü de uygun zaten.

zeytinburnu farklı. zeytin burun dersek zeytin şeklinde burun olması lazım. bunda anlam kaybı var bence.

diğeri "ağaoğlu'ya" ama hep yanlış kullanıyoruz bu tarz isimleri. kılıçdaroğlu mesela.
0
dont eat me
(15.01.19)
ilk yildiz: Kafatasıya
neden olmaz? : cunku tası kelimesi iyelik eki almis, kurala gore iyelik ekinden sonra -n kaynastirma unsuzu kullaniliyor

ikinci/ucuncu yildizlar: ikinci kelime bilesik kelimeyi olustururken anlam degisikligine gittigi icin o iyelik ekini atmak gibi bir durum soz konusu degil.

dorduncu yildiz: zeytinburnulular olacak, ayni sekilde ikinci kelime gercek anlamindan saptigi icin unlu dusmesi olmayacak.

kaynak: yok
0
birkibirkibirkibirkiuc
(15.01.19)
Peki ayakkabı ve kafatası yapı olarak aynıyken neden farklı oluyor?
Kafatasçı normalken ayakkapçı anormal.
Kafatasıcı anormalken ayakkabıcı normal, gibi. Ya da yine bu iki kelimenin çoğullarının farklı olması da hem yapım eki hem çekim eki konusunda ayrı muamele gördüğünü gösteriyor. Ya da benim normal dediklerimden biri yanlış.
0
🌸diyanet takvimi
(15.01.19)
anadili türkçe olmayan biri ya da ilköğretim öğrencisi değilseniz gerçekten vah vah ya.
hiç mi kitap okumuyorsunuz bu ne hal ya?

elmana zehir kattım: elma burada "senin elmana" anlamında kullanılıyor. iyelik eki dolayısıyla "elmana" diyoruz. elmama, elmana, elmasına...
elmaya zehir kattım:burada herhangi bir elmadan bahsediliyor.
ikisi başka şeyler yani.

Kafatasına zehir döktüm: bu cümlede hem iyelik (senin kafatasına zehir döktüm). hem de kaynaştırma harfi olarak "n" kullanılmış olabilir. iki farklı anlamı var.
Kafatasıya ek olarak omurilikten de bahsedebiliriz: bu yanlış kullanım. yukarıdaki gibi olmalı; kaynaştırma harfi "y" değil "n" olmalı.

Kafatasları
Kafatasıları (*)
Ayakkapları (*)
Ayakkabıları

ünlü düşmesi var. yıldızsız örnekler doğru.
Ali Ağaoğlu'na doğru. kaynaştırma harfi "n"

zeytinburnulular olacak doğrusu. özel isimde ünlü düşmesi olmaz.

ayakkapçı:ayakkap diye bir şey yoktur. soru hatalı.
kafatasçı:ünlü düşmesi var. sormamışsınız ama ünsüz benzeşmesi de var. "c" harfi "ç" olmuş.
0
jimjim
(15.01.19)
Kitap okuyorum, ancak belli bir gramer kuralı olmadığı zaman da uyuz oluyorum rasyonel bir insan olarak.
Elmaya derken kaynaştırma harfinin niye y, kafatasına derken niye n olduğunu açıklayan ortak bir kural yok gibi.

Ayakkap olmadığı kadar kafatas da yok mesela, sorum benzeşme değil, birinde düşme olurken öbüründe niye olmaması. Normal olanları yazmışım zaten. Bir ortak kural bulmaya çalışıyorum.

Ali Ağaoğlu'na teşekkür ediyorsam niye Eda'na teşekkür etmiyorum mesela? Kuralı nedir?
Çok kitap okuyan arkadaşım, tecrübe değil, kural lazım.
0
🌸diyanet takvimi
(15.01.19)
İyelik eki diyebilirsin haklı olarak, ama bir isim Birleşik kelimelerden oluşmuşsa, yeni bir isim olarak kabul edilir, çekim ekleri yapıtaşlarına göre değişmez. kafatası elma örneğinde ı iyeliğini söylerseniz, ayakkabıyanın kullanılabileceği alan varken kafatasıyanın neden kullanılamadığını açıklayamıyoruz, açıklayamıyorum en azından
Öğrenilmiş bilgi var sadece.
0
🌸diyanet takvimi
(15.01.19)
kitap okumayı ya da bir şeyler okumayı o dilin yaygın kullanım kurallarına aşina olunması adına yazdım.
yani her dilde sınırları net olarak çizilemeyecek kurallar vardır. üstelik bu kurallar 50-100 sene kadar kısa sürelerde modifiye olabilir.

örneğin ünsüz düşmesinde özel isimlerin etkilenmeyeceği bir kuralken; kafatasçı ve ayakkabıcı örneklerinde olduğu gibi dildeki kullanımına bakmak gerek.
0
jimjim
(15.01.19)
Ben de onu merak ettim işte, mesela mutlu mutsuzun artık tek başlarına kök olduğunu savunan insanlar türemiş kökü mut iken.
Ben yabancı birine bu durumu anlatırken öyle işte diyip geçiştirmek yerine anlatabilmek isterim mesela. İllaki anlatılamayacak durumlar olur, bu kafatası örneği onlardan mı değil mi onu bulmak istiyorum.
Mesela ağaoğluna ise doğrusu, benim Tunceli'ne veya Kırklareli'ne gittim demem lazım. Ama Tunceli'ye gittim, Kırklareli'ye gittim bana daha normal geliyor. Atladığım bi kural yoksa zaten öğrenilmiş bilgiye göre konuşuyoruz.
0
🌸diyanet takvimi
(15.01.19)
şehir ve isimlerde kullandigimiz "-y" eki kaynastirma eki degil yonemle eki. ismin "-e" hali.

---alinti---
Yönelme eki
Yüklemin yöneldiği yeri, nesneyi ya da kavramı gösterir.
Yönelme hâlinde, ismin belirttiği kavrama yöneliş, dönme, yaklaşma, ulaşma söz konusudur.
---alinti---

ozel isim olduklari icin sanirim...

simdi de diyebiliriz ki xxx kurumu'na derken niye "n" oluyor o zaman??? gece gece beynim yandi uyuyacaktim ben... dusuneyim... aslinda bu zeytinburnu'ya ile ayni degil. demistik o burun artik bildigimiz burun degil butun bir kelime olarak bacakasin. ama kurum bildigimiz kurum kelime anlamini kaybetmiyor... ama bi dakika burdali n kaynastirma oluyor... of aman ben turkce ogretmeni miyim? degilim. benden bu kadar. belki yazdiklarim size kucucuk bir isik olur. yanlis dusunduysem bile belki bir sey hatirlatir size.


o ayakkabi kafatasi kelimelerini cozemedim.

telefondan yaziyorum, turkce klavyem yok. uzun uzun basmam gerekiyor turkce karakterlerin cikmasi icin. :(
0
batlegolas
(15.01.19)
"Ayakkabıcı" normalken, "kafatasıcı" nasıl normal değil? Aslında normal sözcüğünü de tırnak içine almak gerekiyordu, evet, "normal" değil. Fakat kural arıyorsanız yalnız biri doğru olmalı, meselemiz "norm" olmamalı. Çarçabuk ulaştığımız bu çıkarım da dilin ve dilde kural dediğimiz şeyin büyük oranda bir norm olmasıyla sağlam bir darbe alıyor: "Kafatasçı" gramer olarak yanlış çünkü "kafatas" diye bir şey yok. Fakat sırf yıllardır böyle söylenegeldiği için kulağa yanlış gelmiyor ve sözcük "norm" oluyor.

Şu kuralla devam edelim: Türkçede yan yana gelen iki vokal yardımcı ses alacaksa bu -y sesi olur. Ancak, iyelik eki, -ki aitlik eki gibi eklerle; hâl eklerinin arasına -y sesi değil, -n sesi gelir. Bu yüzden yalın hâldeki "elma" sözcüğüne yönelme hâl eki getirirsek "elma-y-a" olur. Fakat birleşik bir sözcüğe dönüşmüş olan ve aslen bir isim tamlaması olan "Ağaoğlu" [Ağa Oğ(u)l-u] örneğinde, sondaki -u üçüncü teklik şahıs iyelik ekidir. Demek ki bundan sonra alacağı herhangi bir belirtme eki ile arasına -y yardımcı sesi alamaz. (...mı?)

Fakat soyadı veya mekan adı gibi kullanılan bu tür tamlamalara alışmış ve alıştığımız gibi de yabancılaşmışızdır, kimisinin son harfleri bile gitmiştir mesela, İstanbul'da "...köyü" diye biten nice yer artık "..köy"dür. Kadı Köyü veyahut Karay Köyü ya da Mecidiye Köyü'nün de anlamca birbirinden farklı ama yapı olarak aynı bağları o harfle kopup gitmiştir. Mecidiyeköy'ün "Mecidiye Köyü"ne göre "İsmi Mecidiye olan köy" anlamını vermekte yapısal olarak daha az başarılı olduğu gerçek. Buna benzer bir şekilde Eminönü'nün ya da Ağaoğlu'nun tamlamalığı da kolayca "unutulabilir." (İnönü bunun için çok daha açık bir örnek. Hayatımda "İnönü'ne..." diyen hiç kimse görmedim. Sözcük, bu açıdan bakınca tamlamalığını ve anlamını yitirmiş gibidir, bir büyük tarihsel şahsiyeti sonra da İstanbul'da futbolun yıllarca beşiği olmuş bir mekanı işaret ederek kullanıldıkça tamlamalığından sıyrılması "normal"leşmiştir. Fakat bir de "Kaleiçi" gibi, ifade ettiği "bir kalenin içinde bulunan yer" anlamı hiç silinmeyecek ve tamlamayı sürekli hatırlatan örneği düşünelim. "Kaleiçi'ye" diyen de duymamışızdır.)

Bu son örnekler belki kural vurgunuz bağlamında anlamlanabilecek, umduğumuzdan daha canlı, istisnalar barındıran bir dil eğilimini de ortaya seriyor: Yapısıyla anlamı arasındaki bağı yitiren ses veya sözcük kendi yolunu bulur. Burada kuralı yapan, insanlar arasında konuşulan dilin ta kendisidir.

Bir de Batlegolas'ın ilk cümlesini anlamadım. İçinde -y ünsüzü olan bir yönelme eki varyantı yok. Ek; -e ya da -a şeklini alabiliyor. Aradaki -y sesi, yardımcı sestir. (Kaynaştırma harfi adıyla hâlâ öğretilip öğretilmediğini bilmediğim ses, aynı şey yani...) "... kurumuna" örneğinde de tepede andığım y-n hiyerarşisinden dolayı -n kaynaştırma sesi gelmesi doğal. -U eki, burada da üçüncü teklik şahıs iyelik eki.
0
hikmet iv
(16.01.19)
Hikmet, açıklamalarınçin teşekkür ederim, ilgiyle okudum. Ben de bunların üzerine düşünmeyi seviyorum. Biz mi "yanlış" bir şeyi normalleştirdik, yoksa doğrusu mu bu. Tabi ki dilin kendisi bir bilim gibi disipliner değil. (incelenmesi bilimini kastetmiyorum) İnsanların iletişim aracu, istenen mana genele verilebildiği sürece sıkıntı yok. Ama bazen katı kurallar ile karşılaşırken, istisnalar ile esnek olan kısımlar kafamı kurcalamıştır hep.
Mesela diğer bir örnek, ki ekinin hiç bir zaman i sesini değiştirmemesi gibi katı bi kural varken, bugünkü, dünkü gibi kelimeler "normal" kabul ediliyor. Üzümünkü ise kurala aykırı oluyor.

Eminönü, İnönü, kaleiçi ise çok iyi örnekler oldu benim için.
Vakit ayırıp cevapladığın için tekrar teşekkür ederim.
0
🌸diyanet takvimi
(16.01.19)
(9)

Türk edebiyatı - öykü

Fusha
Öyküye merak salmak istiyorum, Rus edebiyatından Çehov vs okudum fakat türk edebiyatı söz konusu olunca konuya daha da yabancıyım. Bana bir öykü listesi mi yapsak ? Sait Faik ile mi başlayayım mesela?
Öyküye merak salmak istiyorum, Rus edebiyatından Çehov vs okudum fakat türk edebiyatı söz konusu olunca konuya daha da yabancıyım. Bana bir öykü listesi mi yapsak ? Sait Faik ile mi başlayayım mesela?
0
Fusha
(05.01.19)
olur
reşat nuri, sabahattin ali öyküleri de edebiyatımızın mihenk taşlarıdır bu konuda
diziler yüzünden reşat nuri güntekine mesafeli bir kitle var, aslında çok güzel eleştirel öyküler yazmıştır kendisi.
devamını arkadaşlar getirir
0
windows95
(05.01.19)
Sait Faik başlangıç için uygundur ama Bilge Karasu'nun öykü kitaplarını da çok tavsiye ederim.
0
ravenclaw
(05.01.19)
görece kıyıda köşede kalmışlardan bir iki tane önereyim ben de.

www.kitapyurdu.com&filter_name=ay%20b%C3%BCy%C3%BCrken%20uyuyamam

www.kitapyurdu.com&filter_name=k%C3%BC%C3%A7%C3%BCk%20%C5%9Feyler
0
nickimin hakkini veremedim
(05.01.19)
Durum öyküsü okumak istiyorsun sanıırım. Madem öyle Vüsat O. Bener okumalısınız.
0
purrp
(05.01.19)
Sait Faik ile baslayin, hatta "Haritada Bir Nokta" ile öykü dünyasina giris yapin.
0
buf-e kür
(06.01.19)
Büyümenin Türkçe Tarihi adlı bir kitap var ona bakın. Ö. Mungan’ındı.
0
cemallamec
(06.01.19)
Sait Faik'le başlayınız. Sabahattin Ali ile devam ediniz. Tanpınar'a mutlaka uğrayınız. Haldun Taner'i, Necati Cumalı'yı atlamayınız. 50 kuşağına (Ferit Edgü, Orhan Duru, Vüs'at O. Bener, Bilge Karasu...) özel bir yer ayırınız. Sevgiler.

Büdüt: Sevim Burak'ı unutmuşuz.
0
hikmet iv
(06.01.19)
Sait Faik’in çok kendine has bir tarzı var, severseniz oradan akar gidersiniz. Yalnız yazılmamış ama Oğuz Atay’ın Korkuyu Beklerken’i de çok çok iyi bir öykü kitabı, şiddetle tavsiye ederim.
0
phoarbix
(06.01.19)
birkaç tane antoloji var iyi. ancak piyasada bulunmuyor. sait faik hikaye armağanı antolojisi-can öykü antolojisi-modern türk edebiyatında 99 hikâyeciden 99 hikaye. bunlardan başlayıp yürüyebilirsin.
0
adivar
(06.01.19)
(3)

Bir türk filminde çalan bu şarkıyı bulamıyorum.

kurt rambis
https://youtu.be/BLbbuGgRbbw?t=200Hangi filmdeydi bu müzik? Bir yardımcı olun...
youtu.be

Hangi filmdeydi bu müzik? Bir yardımcı olun...
0
kurt rambis
(03.01.19)
Tabutta rövaşata
0
jepa
(03.01.19)
Bekir'in Masumiyet'teki o meşhur tiradı sırasında çalar.

www.youtube.com

www.youtube.com
0
hikmet iv
(03.01.19)
teşekkürler arkadaşlar harikasınız
0
🌸kurt rambis
(03.01.19)
(17)

Kent anayasasının gizli federasyonlaşma olmadığını kim söyleyebilir?

godoşu beklerken
Aday Ekrem İmamoğlu'ndan bahsediyorum. (Yılmaz Özdil'in 12'den vuran yazısı hatırlatılır: "Guguk Kuşu Y-CHP": https://www.sozcu.com.tr/2015/yazarlar/yilmaz-ozdil/guguk-kusu-2-977502/)CHP'yi anti-TC yapmaya devam, aferin. Atatürkçüleri disipline gönderip partiden attınız, kendinize parti kurmak yerin
Aday Ekrem İmamoğlu'ndan bahsediyorum. (Yılmaz Özdil'in 12'den vuran yazısı hatırlatılır: "Guguk Kuşu Y-CHP": www.sozcu.com.tr)

CHP'yi anti-TC yapmaya devam, aferin. Atatürkçüleri disipline gönderip partiden attınız, kendinize parti kurmak yerine bu partiye sızdınız ki ülkenin en büyük muhalefeti bu bilinçsizlikle içinizde de erisin gitsin, "barış açılımı" vs tekrar hortlatmak mı dersin, Demirtaş Türkiye'nin kuyruğu elinizde kalır derken, Pervin Buldan bildiğin PKK teröristini ziyarete giderken, HDP'yi meclise geçirmek mi dersin, yönetim kadrona blok listenle sokadurduğun şeriatçısı etnik ayrılıkçı Kürtçüsü, tarikatçısı kim varsa alıp Atatürkçüleri ihraç etmek mi dersin, sözümona muhalefet partisi iken ve tüm Türkiye'yi halkçılık, milliyetçilik, inkılapçılık, devletçilik,cumhuriyetçilik, laiklik ilkeleri üzerinden temsil ederek muhalefet yapman programın ve orijinin gereği iken zaten meclise soktuğun HDP'nin klonu olmaya devam etmek mi dersin... halkı ülkeyi bölme önerilerini çeşitli adlar altında temcit pilavi gibi öne sürerken utanmadan, ısrarla sağın kucağına atmak mı dersin.... e sen sol değilsin ki zaten. Böyle TESEVci, Sorosçu, kendi ülkesi hariç her yerde etnik kışkırtma yaparken, başka ülkelere önerdiğini asla kendi ülkesinde yapmayı önermeyen Sosyal Demokratçı, Yeşilci falansın...

uzar gider.



sorular:

1. Kent Anayasası ne demek? Anayasayı dışlamayacaksa, özerkleşmenin önünü açmayacaksa adı neden "anayasa"? Yasalar vardır, bir de anayasa vardır. Bu söz oyunu neden? Bu ülkenin anayasası zaten her ilin anayasasıdır, ne saçmalıyorsun, Ankara'dan yönetilemez ne demek, millet meclisinde bir partidesin, meclisi mi reddediyorsun? TC'yi de redderdiyorsun?

2. Böyle bir şey olursa devamı başka TC bölgelerinde şehir-şehir veya bölge bölge neden gelmesin? Kanun anayasaya AYKIRI bir biçimde kent anayasasını tanırsa, bunun emsal olmasını ne engelleyecek?

3. 6 ok umrunuzda değilse, AKP'den farkınız ne? Herkes kendi derdindeyse farkınız ne? Neden bu halk sırf TC vatandaşı olarak Türk, köken olarak da Kürt olan halkımızın bir ksımını temsil etmek iddiasındaki 3-5 Osmanlıdan kalma şark kurnazı hacıağa tefeci bezirganın timsah gözyaşı için, herkes de çoktan Türkiye'nin her yerine yayılmışken bir o şehrinden, sonra da bir şu bölgesinden vazgeçsin?

Böyle anayasa teklifleri ekonomik özgürlüğünü kazanmış bir ülkenin insanı iseniz, yıllarca üzerinizde oynatılmamış oyun kalmamasının aksine, kendinizi (dolayısıyla) anayasanızı koruyabilmeşseniz, kısacası bir ulus bilinci zaten oluşturabilmişseniz yapabileceğiniz şeyler. Sizin hayaliniz neden Condoleeza Rice'ınki, Samuel Huntington'ınki, Woodrow Wilson'ınki ya? Sizin bağlılığınız bu ülkeye değilse neden vatandaşısınız bu ülkenin? Kimse kollarını açıp geleydin demediği, geleceksen önce benim için oranın anasını ağlatacaksın, bana sürdürülebilir kaos zemini yaratacaksın, bir doublespeak oluşturacaksın, muhalefeti içine sızıp kuşatarak etkisiz hale getireceksin dediği için mi?
Ki meclisteki her parti böyle ha, ben CHP'ye hesap soruyorum çünkü sizin bunları yaparak bu partinin adını taşıma hakkınız yok, sizi destekleyen tabanın kendine CHP'li deme hakkı yok.
Bu ülkeden başka gidecek yeri olmayan halk, ülkeyi bölüp suyunu toprağını tabii veremeyecek, çocuklarını göreve gitsin ölsün sonra ülkeyi tepsiyle versin diye göndermiyor insanlar.

Siz sizden başka herkesin pahasına bu kararları alma hakkını partinize verirseniz, partinizdeki şeriatçıyı, ayrılıkçıyı, tarikatçıyı en yüksek kadrolara blok listeyle getirdikten sonra -artık çarşaf da fark etmez bu olunca- Atatürkçüleri partiden ihraç ederseniz, pardon, neyin muhalefetini yapıyorsunuz ki? Tekrar söylüyor ve soruyorum: Halkçılıktan, milliyetçilikten, inkılapçılıktan, cumhuriyetçilik, laiklik, devletçilikten oluşan bir altı ok sembolü olan partide, "ok" deyip geçmenin rahatlığıyla olsa gerek, "altı ok geride kaldı" mealinde lafları geçmişte söylemiş bir genelbaşkanla, siz neden bu partidesiniz ve neyin muhalefetini yapıyorsunuz?

Halkı sağın kucağına atacak kadar halkın aleyhine politikalar güderken sizi kim besliyor?

Sizin partiniz var ve adı HDP zaten? Soktunuz da meclise, CHP'ye girip yaptınız bunları bravo. İki operasyon şak şak, ki Kenan Evren'i göz önüne alırsak CHP ile oynanmayan bir vakit yok zaten.

Neden Türkiye Anayasası ile oynayabilmek için her an, her saniye, artık halkın buna ifrit olduğunu ve sırf bu yüzden oyu azalan bir iktidar partisine tekrar oy vermeye başladığını görmüşken ve biliyorken inatla girişimde bulunuyorsunuz?

Neye güveniyorsunuz? Bu sorunun cevabının Türkiye içinde bir şeye güvendiğiniz olmasının imkanı olabilir mi?

Savunduğunuz şeyler kimler için uzun vadede temelli, prensipte yani anayasada garantib ir kayıp anlamına gelmiyor, kimler için geliyor? Bununla ne başarılacak?
Nasıl bir gerekçeyle? Hangi uzun dönem stratejisine dayanarak? Hangi önkabullerle? Hangi yuvarlak olmayan laf ve varsayımsal olmayan gerekçeyle?

Sırada ne olacak, anayasa varken her il kendine anayasa mı çıkartacak?

Federatifleşmekten bahsetmeden federatifleşmek başka nasıl olur, İmamoğlu'nun laf cambazlığındaki fonksiyonellik blincinizde mi* değil, umrunuzda mı değil?
0
godoşu beklerken
(28.12.18)
@buraryu: TESEV'e gelen paranın %20'si Soros'tan.

www.timeturk.com

Soros'un şartlar dikte etmeyeceği ülkenin iş adamlarının örgütlerinden birine bu bağışı yaptığını aynı yerden biri söylerken siz konuşmaya devam edebilirsiniz buraryu kim tutar.

bunlar da Soner Yalçın'dan gelsin:

odatv.com
www.sozcu.com.tr
www.sozcu.com.tr
0
🌸godoşu beklerken
(28.12.18)
Ajdjskakd yahu bu standart yerel yönetim goygoyu niyet belgesi gibi bir şey işte. Ne alakası var federasyonla falan. Federasyon yerel seçim kazanılarak kurulur mu abi komplo teorisi okumanı azalt bi miktar toksisite yapmış sende.
0
dox
(28.12.18)
komplo teorisi mi?

ya yazık, en güzel öğrendiğiniz şey şu zaten. ilginç şekilde bana hangi konuda komplocu dendiyse yanılındı. yalnız daha da acayibi hiçbirisi yamulmuyor arkadaş. utanma falan yok. "ben öyle dememiştim ki" var. "ama ama" lar var.

ya beni geçtim,

kent anayasası lafını ciddiye alamıyorsan sende bir sorun var bence.

adamın bundan bahsettikten sonra dünyayı çekmek demesinden uyanmadıysan ona da tamam. neyse zaten anlatamayıp ehemeheleyene abstrakt sevgilerimi yolluyorum her türlü.
0
🌸godoşu beklerken
(28.12.18)
(okumadım)

"beylikdüzü'nden yazıyorum. imamoğlu geldi burada seçimi kazanınca anarko kominizan bir rejim kurdu. kendisi zaten neo-menşevik bir leninist olduğu için fraksyon çatışması çıktı. bizim evleri devletleştirdi. millet aç"

bu mektubu bir şişenin içinde balıkçılar bulmuş beylikdüzü kuzey kore gibi kapalı bir rejim olduğu için ancak böyle haber verebilmişler dikkatli olmak lazım gizli fedaratifçiymiş diyollar...
0
anon1m
(28.12.18)
İmamoğlu'nun adaylığını savunuyor değilim ama eleştirileriniz yüzeysel.

1) Ben de size sorayım: Yerel yönetim ne demek? Kent konseyi? Ya da mahalle meclisleri? Fatsa'nın üzerinden 30 yıl geçti, Porto Allegre yerli yerinde. Ovacık da öyle...

Dünyada bir anti-kapitalist bir yerelleşme eğilimi var, yeni de değil elbet ama bizdeki yankısı Gezi ile birlikte arttı. Şimdilik üstüne ölü toprağı serilmiş Gezi'nin bağlanacağı olumlu geleceğin bir yanında belki de bu eğilim olabilir. TESEV gibi kötü veya iyi niyetiyle cehenneme giden taşları yolumuza döşemiş yapıların desteği ya da söz konusu yerelleşme eğiliminin merkezî iktidar hedefinden kopukluğu yine de onun kent yönetiminde bir model olarak benimsenemeyeceği sonucuna götürmesin bizi.

Meslek odaları harıl harıl yerelin kendi ihtiyaçlarını öne koymanın, bu ihtiyaçlarla özelleşen yönetim modellerini işaret etmenin peşindeler. Şehirlerin büyümesi; kapitalizmin ve dolayısıyla merkezileşme eğiliminin ifadesi olan ulus devletler için böyle zorlayıcı çelişkiler meydana getiriyor. Tüm bunlara gözümüzü kapasak bile "Yerel yönetim" meselesi, nicedir yap-boz muamelesi gören, yeşilinden olan, nufüsu 15 milyonu bulan, su için Melen'e kadar eli uzanan İstanbul için hayati önem taşımıyor mu?

2) Anayasalar "tarihsel"dir.

3) İmamoğlu'nun derdini kestiremiyorum. Yalnız birinci cevabın sonunda bahsettiğim yerel yönetim temalı çalışmalar CHP'nin etkin siyaset yapan kitlesinde -doğal olarak- bu yönde bu talep oluşturuyor. Üstüne İl Başkanlığı koltuğunda, -şimdi her ne kadar paramparça olsa da- Birleşik Haziran deneyiminden gelen Kaftancıoğlu oturuyor. Adaylığın böyle bir damga taşıması doğal.

Anlattıklarımdan sonra daha anlamlı sorunun şu olduğunu düşünüyorum: Aileden müteahhit olan biri, eleştirel, çevreci, insancıl bir "Kent Anayasası"nı nasıl hayata geçirecek?
0
hikmet iv
(28.12.18)
anonim: çok tatlısın, yarı fabrikasyon olışumlarla dalgasını geçtiğin fraksiyonları değil de, etnisite bazlı on türlüsünü(fraksiyon) burada zamanında geliştirmiş olup 80 darbesinin mağdurlarının beyin hasadını da bir güzel yapan, sonra TKP'nin bile "he abi" moduna girmezse parti kimliğinden olacağı zannını yaşayacağı kadar solun otoritesi/ terim eşkıyası olmuş adamcıklardan bahsedeysin daha espirikli olurdu?

etnikçi faşo ağa sözde sol bluescularının arasında ne idüğü belirsiz bir tanesinin İstanbul'un zaten bir anayasası (TC anayasası) varken yasama yetkisi arzulayan bir tür belediye fantazisi yaşamasının dahi boyut değiştirmek olduğunu anlamayadur, "Ankara'dan yönetilemez" demek özerklik istemektir, oldu mu canikom. TBMM yönetemez, diyor, ağzından çıkmış, geç kaldın.
0
🌸godoşu beklerken
(28.12.18)
Ciddiye alınacak bir yazar değil. Chp ile ilgili dedikleri doğru ancak garip değil. Bağlamından çıkarılan ilk parti CHP değil, CHP'nin ilk farklı yöne direksiyon kırması değil. Kemalizm'e bel bağlamasından iyidir bence şu konjonktürde. Zaten AKP, MHP oraya oynuyor, bir partiye daha gerek yok. Topoş akımlar diyebileceğim yeşillerimsi, birleşik haziranımsı, gezimsi, (trans, lgbt, toplumsal cinsiyet geyikleri) modları ben de beğenmiyorum ama mecliste denge faktörü olması açısından bu tipleri kemalistlere an itibariyle tercih ederim.

Federatifleşme kendi başına iyi yahut kötü bir kavram değil. Kürdistan'ın kurulmasından çok korkuyorsanız federatifleştiğiniz halde de bunu engelleyebilirsiniz. Dünyada lokalizm trendi yükselişte ve ulus devletler bunu engellemek için ellerinden geleni yapacaklardır. Yalnızca bizim sorunumuz değil bu da. Tüm taraflar için sancılı geçecek bir süreç.

Kent anayasası kavramından bir komplo çıkarılması gerektiğini düşünmüyorum. İstanbul sözleşmesi diye tırt bi mevzu vardı ona selam çakıyorlar heralde. Gezi ruhuna. Bu kadar dertlenmenizi de anlamadım. Tüm bu bahsedilen olaylar da CHP teşkilatının içinde genellikle yasal sınırlar içinde gerçekleşen şeyler. Beğenmiyorsanız ya içerde mücadele edersiniz ya oyunuzu değiştirirsiniz. CHP kemalistlerle de kemalistlersiz de leş bir organizasyon an itibariyle.
0
Zeth
(29.12.18)
hikmet iv, teşekkür ederim bir tane cevap geldi:

hikmet iv:

1. Bu biraz "Kobani-Stalingrad"(gülerler o doublespeak mucitlerine) hesabı oldu sanki,. Fatsa neresi, İmamoğlu ve İmamoğlu CHP'si neresi? Ben yaptıkları yapacaklarının teminatı olan ve fikir olarak en ufak bir halkçı endişe gütmeyen ama o role bürünen insanlar görüyorum.

Ama asıl fark o değil. Fatsa'ya girerseniz zaten mevcut devlet gücünü kullanmadan, dolayısıyla devlete ama iyi ama kötü bir sebeple karşı gelen gençlerin kendi denemelerinden, kalkışmalarından bahsediyorsunuz. Başarsalardı, adı devrim olacaktı. Ama çok geçerli, öngörülebilir sebeplerden başaramadılar.


Bu adam ise, gücü anayasa ile tanımlanan, TBMM'nin içinde yer alan partinin bir adayı olarak, henüz anayasanın belediyelere vermediği yetkileri kullanmaktan bahsediyor. Bu arada bu yetki anayasada tanımlanmadığı için (yanlış biliyorsam biri düzeltsin ama hiç sanmıyorum) ancak kanun düzenlenerek böyle bir yetki çıkarabilecek tek merci olan TBMM'yi de tanımıyor. Tabii şimdi Başkanlık sistemi yüzünden bu teklifi Erdoğan çok kolay verebilir ama adam İstanbul'u TBMM yönetemez diyor.

Yani sonradan tanımayacağı gücü şimdi tanıyarak yetkisini istiyor. Bunlar tabii CHP iktidar olur da yasa değişikliği sağlarsa o zaman girişeceği şeyler, önce o kanun değişikliğini onaylatması gerek ama daha oylaması yapılmamış şeyin kazanılmış sonucunu ilan ediyor.

Kaldı ki yerel çıkarlar devreye girdiğinde AKP'den de CHP'ye akışlar olacağını, HDP'ye ek olarak oylamayı pastadan pay umarak destekleyebilecekleri gayet muhtemel.


Anayasanın tabu maddeleri belliyken Türkiye'nin illerinin yönetimini yerelleştirelim mi sorusu bir ilin kaynaklarının ne kadar kullanılacağını belirlemek, hangi yatırımcıya nerenin gideceğini belirlemek vs. gibi aslında zaten özerklik elde edildi mi kazanılan hedefleri gizlemektir.

Bu özerkleşelim mi sorusu oluyor, her şeyden önce. Yani İstanbul'dan kocaman bir ırmak geçseydi, onun sınırları içerisinde nasıl kullanılacağına İstanbul
karar verecek, öyle mi? Ne kastediliyor sizce yerelleşmekten? HAangi yetkiler ne ölçüde genişletiliyor, hangileri yoktan var ediliyor, hangileri toplumun geri kalanının elinden alınıyor?

Meslek odalarının vesairin nasıl da bu fikre ısındığı ile halkın çıkarının ne olduğu alakalı olgular değiller. Birbirleriyle çelişebilirler de.

Yaptığınız eleştirinin her yanında insanların objektif olarak iyi niyetle ve bilgiyle karar verdikleri varsayımı var. Bugün moda olan önemli değil, en temel sorulara ne cevap geliyor o önemli.

Yerelleşme anti-kapitalist olmaz, kalabalığın çıkarına olan şey anti-kapitalist olur. Yerelleştiğini söylediğiniz devletlerden gelişmiş olan federe devletler bile kendileri ulus devlet gibi davranırken kendi ülkesini, özellikle eğitimi mahvedilmişken, devlet tarihinin en büyük borcuna batırılmışken, Atlantik tarafından sürekli haksız tavizlere zorlanıyorken kendilerinin bile uygulamadıkları şeyleri Türkiye'nin uygulamasını olumlu görmeniz bana mantıksız geliyor.

Bu devletler aslında politik kararlarına bakıldığında, gayet ulus devletleri:

i-Gerekirse 2008 krizinde olduğu gibi devlet, kamu kaynaklarını büyük şirketlere aktarmak suretiyle liberal ekonominin prensiplerini bir anda hiçe sayarak, halkı değil de batmış kapitalistleri kurtardı ve bunu halkın cebinden ödeyerek yaptı. Dünyada herkes böyle yapınca ne olmuş mesela, balonlar milletin sırtında patlatılmış. Bankalar da büyümüş olarak çıktı. Ve bu dalga dalga yayıldı. İzlanda'yı bile batırdılar. Dünyanın kişi başına düşen zenginliği en fazla olan ülkelerden birini.

ii-ABD federasyon olabilir ama Teksas kendi ekonomisini ne kadar istese de tek başına yürütemiyor, ayrılmak isteği kanlı bir şekilde bastırılmıştı zaten:
www.texastribune.org
"
The Fight

In 2010, the Obama administration passed the Dodd-Frank Act to avoid an economic collapse like the 2008 financial crisis. Title II of the reform law established the Orderly Liquidation Authority, which can liquidate large financial institutions, including the Texas Treasury Safekeeping Trust Company, which invests and manages assets for Texas agencies. Attorney General Greg Abbott filed a lawsuit in federal court challenging the validity of the new authority. Ten other states have also challenged the financial reform, and private plaintiffs include Texas' State National Bank of Big Spring.
"
Adamlar eyaletlere verdikleri rahatlığı kanunlar geçirip geri alıyor gerekirse.
Ha biz bunu da yapmayız, vermeye devam ederiz. Kafa kendi evini temiz ve rahat tutup sitenin içine çöp atmak bizde çünkü. O site herkesin ama.


iii. Almanya bütün bölgelerin iç yönetimlerini bağlayan yasaları meclisinden gayet rahat geçiriyor. Bu arada bu federe yönetimler üstü parlamento yasaları tabii çok ciddi süreçlerden sonra oluşuyor, adamın tekinin "özerklik teklif etmeden özerklik yaşatacağım"a varan sözlerinden bunun bir süreç değil oldu-bitti hayali olduğu da anlaşılıyor.

Ancak ters bir örnek de var, buyrun: www.ensonhaber.com (sınırsız yetkili Bavyera polisi yasasını eyalet meclisinin onaması)

Bir şehirde kimler en çoksa o yaşamı belirleyecekler. Zaten bizim durumda da biraz bu uyanıklık da var. Türkiye'yi kabile devletçiklerine çevirmek için harika fikir, şehirler ve kaynaklarını sömürmekten başlamak. O yetkiyi verdiniz mi, sömüreni de çıkacak zira.

İstanbul'a edilen muameleden ben hiç memnun değilim. Ancak bu adamın dediğini olanaklı kılacak yasayı bir gün biri teklif eder de geçerse, diğer tüm şehirlerin başına yavaş yavaş aynı şey gelecek.

Siyasi birlik diye bir şey var. Tekkeyi bekleyenin çorbayı içmesi bu ülke operasyonları ardı sıra yediği için mümkün oldu.

Bir de lütfen, bütün "ulus"lararası ilişkilerin "ulus"lar üzerinden yürüdüğü,
anayasanın ve ekonominin iç ve dış politikayı belirlediği bir dünyada, ulusun gerekliliği kabul olunduktan sonra etki alanı mı tartışılıyor?

2. Asıl ulus tarihsel. Ulus tarihsel bir olgu. Üzerinden atlayıp, dünyadan izoleymiş gibi bir sistem kuramıyorsunuz. Yönetim şekliniz, anayasanız, bir ulus olduğunuz için var. Anayasa tarihsel demek, biri gelir devirir başka bir ülke başka bir anayasa olur, demek. Ben halkla çıkarı bir olmayan adamların anayasayı geçmişin bir şeysi haline getirmesi girişimine devrşim değil operasyon derim. Devrim Fidel Castro'nun, Atatürk'ün yaptığı gibi olur. Arkasında bütün halk olur, temsili ele geçirmiş üç beş uyanık değil. Temsilin arkası dolu mu değil mi bir savaşta anlaşılır zaten. Ben TC'nin o yoldan zaten geçtiğini düşünüyorum. Birilerinin deneyselliğiyle değil, önce halkı eğiterek, sonra her şeyi yıllarca tartışarak, raporlar oluşturup kamuoyuna sunarak olur bunun samimi yolu. Bütün sözde muhalif gazetelerin aynı sıcak naneyi servis etmesiyle, çakma sivil toplum örgütleri yani paravan veya fon şirketlerin de bunları desteklemesiyle, gizlenen başka ülke vatandaşlıklarıyla olmaz. Yukarıda dönüşümünü özetlediğim bir parti bunu hiç yapamaz. Bunun aday edeceği adam zaten yapamaz, yapsa aday edilmez.

O nedenle böyle inşaatçı olur. Olmasa sivil toplumcu falan olurdu, yarısı Brookings'e varan, Rand ve benzerlerine varan, paravan şirketler üzerinden obfuscation yapan örgütler.

Yani kanla kazanılan zaferle kurulan ülkenin yasasını değiştirmek bedava değil,olay geç olsa da anlaşıldığında bir o kadar "tarihsel" olur. Kendisine verilen yetkiyi alıp, yetki veren müesseseyi aldığı yetkiyle inkar etmek hükümet değil bildiğin rejim değiştirmek, devirmek.

İstanbul'un bağımsız olarak yer aldığı fantazi ABD hariştasında Kürdistan ve Ermenistan da vardı. Nasıl bir anti-emperyalist tavırsa ulus küçültmek, bunu bizden emperyalistin feriştahı ABD istiyor zaten onyıllardır. Manidar.
Yönetim ulus büyüyünce küçülür:

Ulusları küçülterek değil birleştirerek yönetimleri çoğunluğa hizmet edecek şekilde küçültürsünüz. Derdiniz çoğunluksa tabii. O dönem başlayana kadar ne dense boş. Ben dini de kabul etmiyorum ama bu kavram şemasının yarattığı etkiler söyleyeceğim her laftan daha gerçek. Kendi realitesi oluşmuş durumda. Neyse ki artık pek çok ülkenin takmadığı ama ne yazık ki geri kalsınlar diye başka ülkelere onları laikken birden şeriata gömerek taktırdığı bir içtihadı var.

3. Biz homojen değiliz, çoklu etnik bir kültürümüz var. Dinin siyasi etkileri hissedilir boyutta. Zenginle yoksul arasında uçurum var. İç üretim bitirilmiş vaziyette. Borç gırla. İhracat köreltilerek sıfıra indirgendi. Açık veriyoruz. Bu durumlar altında yerelleşmek istemek "ben ayrıcalıklarımı korumak istiyorum,siz bokunuzda batın" demek,çünkü ancak ortalamadan iyi durumda olan ayrılmak ister. Yoksa bu adam yurtdışından yatırımlar getireceği İstanbul'da yok edilen florayı mı canlandıracak? Siz de dediniz. Adam müteahhit. Büyük yetkilerin verildiği yerler ve temsilcileri küçüldükçe keyfiyet artar ve engelleyemezsiniz. Adam ne söz verir, ne yapar bilemezsiniz. Yaptığında iş işten geçmiş olur. Kanunen o merhale aşılır geri alana kadar ülkenin canı çıkar vs vs.

CHP Batı'nın ekonomisini iyileştirmeye hizmet eden ideolojik bir aygıta dönüştürülmemiş olsaydı, bu güne gelen yollardan zaten geçmezdik.

Birileri Kılıçdaroğlundan önce halkı kine teşvik eden şiir yazdığı için ceza almış bir insanı hapisten çıkarmaya yardım etmezdi.

Sonra o birileri kasetle alaşağı edilip adam gibi ekranda konuşma süresi alınamayan bir zamanda, yerine, önceden Dengir Mir ve Melih Gökçek'i alt etmesi için eline verilen dosyaları kullanarak CHP başkan koltuğunu garantileyen KK'nu geçirmezdi.

Sonra bu adamın, herhangi bir "saflığı" olamayacak, işi kazandığı paraları politika değiştirmeye adamak olan, kurumsal varlığı olan, işi dünya ülkelerinin iç politikalarına kah spekülasyonla kah sivil toplum örgütleriyle karışmak ve yönlendirmek olan Soros'un fonladığı bir organizasyona üye olmazdı.

Bunlar masumiyet değil. Bunlar taraflar.

Daha sonra bu adam verdiği çarşaf liste sözünü bozup CHP2nin içini alayı anti 6 ok tiplerle doldurmazdı. Lanet herifler idealist birer komünist değiller zaten, adamlar bildiğin tarikatçı, şeyh-şıh, etnik ayrılıkçı kışkırtmacı falan.

Ağıclarından çıkan her şey ABD ve Avrupa'nın yapmamızı istediği şeyler. Hani dünyadaki 4 kıtaya yayılıp anasını ağlatmış, yerli nüfusu süpürmüş Batının vahşi kapitalizminden bahsediyoruz. O dönemde kim o kadar gelişseydi bunu deneyecekti, insanın hamuru adiliği iyilik kadar barındıran bir şey. Kimse melek değil. Şartlar olgunsa, her şey olabilir.

İşte bu adamlar kendi ülkelerinde adeta federasyonu hiç kılmış federasyon üstü parlamento yasalarını geçirmişken, kendilerinde var olan tabuları bizim silmemizi istiyorlar. Bizim anayasamız onlarınkine hiç benzemezken ve biz öyle bir ön hazırlık yapmamışken ve işin ilginci, sürekli false flagler düzenlemeseler, yapacağımız yokken, yapmak istemezken.

Bu nasıl olabiliyor. E her ülkenin haini var, haini bulup besleyen maçı alıyor. Biz şu zamana kadar bulunan ve beslenenlerle yönetildik ve CHP'nin bu ülkenin kurucu partisiyle zerre alakası yok, o partinin içi dahi sağcı ve padişahcı kaynamış osla bile.

Tüm bunlar nedeniyle, bana dünya gidişatını çok yüzeysel şekilde genelleyen sizmişsiniz gibi geliyor.
Şartlar kendi çözümlerini oluşturur, kalıptan çıkmıyor bu çözümler. Bir kere kendi toplumunun en önemli sosyal, tarihsel ve kültürel parametrelerini ve ulusun içinde bulunduğu realiteyi bu ülkelerinkiyle bir saymak gerekir, bunu varsaymak için; bu da tamamıyla yanlış olur.
0
🌸godoşu beklerken
(29.12.18)
Dostum @hikmet'e yazmışsın ama olur da genç bir arkadaş okuyup afili kelimelerden etkilenir diye yazıyorum. O kadar anlamsız konuşuyorsun ve kullandığın kavramların ne anlama geldiğini(anayasa, federal devlet, federe devlet, meclis, parti...) o kadar bilmiyorsun ki.

Bunu anayasa hukuku alanında doktora yapan biri söylüyor. Bence hakaret olarak algılama. Değerlendir.
0
Zeth
(29.12.18)
Ben Gezi'ye de katıldım, LGBT gittiğinde de bulundum - hoş çok sağlam bir korsanlıkla Lice-Medeni Yıldırım protestosuna dönüşmüştü, elin gay pride'a da geldiği yer. Ne diyorlardı ona şimdi doğru mu söyledim hatırlamıyorum.

Kemalist derken Atatürkçüyü kastediyorsanız, ben Atatürkçü olarak, sizin gibi konuşan birinin CHP2nin yeni halini sevişini anlayabiliyorum.

Zaten etnik ayrılıkçılar AKP'den, rant var diye CHP'ye geçmeye çalışanlara bozuluyorlarmış. Yiyiciler bir tarafa dolunca, böyle bir spontan difüzyon gerçekleşmiş ahahah nediyeyim. Yok birbirinizden farkınız.

Ben bu soruyu soruda da belirttiğim gibi aslında CHP'ye, CHP'yi değiştirmeye çalışmadan, eski ilkelere sadık olan insanlar adına mücadele vermeden inanan, eskiden gelen CHP seçmenine çatıyorum. Şimdikilerin gaspettiği CHP'nin derdinin ne olduğu belli olan kitlesine değil.

O nedenle beni neyin gerdiği sizi germiyor yani. Germesin. Gerek yok.


2008 krizi trendleri yaratan ve trendlere inananların sıçıp batırmasının itiraflarıyla dolu bir krizdi(IMF, Dünya Başkanları veya danışmanları Stiglitz, Krugman, Piketty gibi adamlar veya serbest piyasa manyağı Fukuyama). Papağan gibi neyin in neyin out olduğuna değil şartlara göre sonuçların da değiştiği durumları anlamaya odaklanın bence. Modayı takip etmekle düşünebilmek pozitif korelatif olaylar değil.

Son olarak içeriğe ilişkin söylediğiniz her şeye dair: şecaat arz ederken merd-i kıpti sirkatin söyler.
0
🌸godoşu beklerken
(29.12.18)
ya zeth anayasa hukuku okuyorsun da ben de başka anayasa hukukçularını takip ediyorsam onlar da sana katılmıyorsa ne olacak?

yani ben süheyl batum'u ciddiye alırken osman can'ı hukukçudan saymam, saymak için hukukçu olmaya gerek duymam. yani süheyl batum'u da yeterince dinledim, sabih kanadoğlu'nu da ekleyebilirim.

hani atom fiziği okumamışsın, anayasa hukuku okumuşsun. söyleyeceksen bir şeyi söylersin, boş işler saptayıcısı trendy kişiliğin zorlansa da.

okuduğunuz bölümü söyleyerek otorite kurmaya çalışmayın düşüncenizi yazın. bir de, hani bunlar sosyal bilimler, daha yeni ekonomi kitapları yazan dünya bankası yönetmiş adamların özeleştirilerini yazdım zaten?

şunu da söyleyeyim. burası duyuru. ben akademik kuruluşlara sosyal bilimlerde veya sosyal ağırlıklı bölümlerde zerre saygısı olmayan biriyim, kendi beynim var. o yüzden ben bunların "batırdık" diyeceğini tahmine debiliyorum ama trendy çocuklar edemiyor. herkes kendi çıkarını sistematiğe kavuşturup textbook hazırlayınca, aynı müfredatı tüm ülkeye verince insan dinamikleri, enerji yasaları vs değişmiyor.

burada bana neyin benim hakkım olduğunu söyleyen şey sana ne öğrettikleri değil, benim vatandaş olarak söylenene baktığımda en kötüsünü düşünme yükümlülüğüm ve bunun doğuracağı sonuçları hem yaşayacak hem de seyretmek zorunda kalacak olmam. ben hakkımı doğrudan parlamentonun varlık sebebinden alıyorum.


cafcaflı bir kelime kullandığım yok, sana öyle geldiyse vay haline.

bu kadar cevap vereceğine düzeltme yapmıyorsan da bir yerlerden ses geliyor demektir yapacak bir şey yok. (bunu hakaret olarak algılama ya paylaş ya sus)

dostum falan da çok trendy bu arada. olur a bir genç arkideş okur.
0
🌸godoşu beklerken
(29.12.18)
@godoşu beklerken:

1) İmamoğlu'nun İstanbul'u bir Fatsa -ya da diğer örnekler...- hâline getireceğini söylemedim. Sadece konuşmaya, Şehir Anayasası gibi, yakın tarihteki yerel yönetim deneylerinin belki çeyreği etmeyecek ama şu canavarlaşmada kazanımımız olabilecek bir girişime federasyon kuruntusu ile karşı çıkan birine tarihsel örnekleri hatırlatarak başlamam gerektiğini düşündüm: Fatsa, Porto Allegre, Ovacık gibi örnekleri bu yüzden sıraladım. Çünkü bana kalırsa, en sonda da söylediğim gibi, İmamoğlu'na ya da Şehir Anayasası'na dair eleştirilen odağı mavcut anayasanın elden gideceğine dair bir telaş değil, İmamoğlu'nun ve partisinin neden daha fazlasını yapamayacağı olmalıydı.

Kentteki sorunlar ve yerel yönetimler üzerine yapılan çalışmaların bugünkü sıklığı "moda" gibi çoğunlukla ihtiyaca dayanmayan furyalara benzetilemez, üstelik burada benim "yerelleşme" diye andığım eğilimi zaten federasyonlaşma değildir. Bu çalışmalar ihtiyaçtan; şehir kaynakları kötüye kullanıldığından, hesap sorulabilirlik ortadan kalktığından, üçüncü köprü ve çevre yollarının yerleşime açacağı kuzey ormanları tarihe karıştığında soluyacağımız havadan, Kanal İstanbul gibi bir proje gerçekleşirse Marmara Denizi'nde canlılık sona ereceğinden dolayı filan yapılıyor. Karar süreçlerine halkı katma kaygısı keyfî değil, kopup giden, "temsilcisine" yabancılaşan iktidarı -ki bence bu teknik olarak tüm iktidarlardır, daha fazla yabancılaşan diyelim...- dengeleme girişimidir. Bu yüzden bu çalışmaların yakıtı tam da aradığınız "halkın çıkarı"dır. (CHP'ye ya da İmamoğlu'na iyi niyet atfediyor da değilim fakat STK'ları, meslek odalarını, buralarda söz konusu başlıklarla uğraşan bilim insanlarını "çoğunlukla" iyi niyetli buluyorum, bu da onların yüzü suyu hürmetine değil, yaptıkları çalışmalar sebebiyledir.)

Yerelleşme tam da "anti-kapitalist" olabilir. Bu garabet kavramı bilerek kullandım, bir eleştiri içeriyordu. Karşıt olduğu şeyin yerine bir alternatif koyamadan "anti-kapitalist" olabilir ancak: Ara sözlerden birinde de belirtmiştim, günümüzün yerelleşme hareketlerinin iktidar mücadelesi ile bağı zayıftır, şayet başarıya ulaşırlarsa çelişkileri azaltırlar, merkezî iktidarı alıp üretim ilişkilerini düzenleyemezler çünkü çoğunlukla, bu yüzden de "sosyalist" olamaz, düzen içi kalır. Ovacık istisnai bir örnek... Yine de bu arazlar, insanların kendi kentlerinde karar alma süreçlerine katılacağı bir yerel yönetim anlayışını savunmayacağım anlamına da gelmez.


2. Ulusun ve ulusal devletlerin etki alanı da, gerekliliği de tartışılabilir, bu siyaset ortamında bunlara karşı pozisyon alarak da var olabiliriz. Din için de bu geçerli... Tarihten, hiç yırtılmaz zannettiğimiz perdeleri yırtarak bugün bize düşünme biçimleri aramağan eden sayısız kahramanı tutup çıkarmak istemiyorum tekrar.

Ben "tarihsel" sözcüğünü, genelde özcü benimsemelere karşı olarak, bu örnekte ise değişmez sandığınız anayasanın geçiciliğini anlatmak için kullandım. 61 Anayasa'sı yürürlükteyken "İşçi Anayasanın Bekçisidir" yazılı bir pankart açmanız tutarlı olabilirdi. Bunu bir de bugün düşünün... (Bir devrimci olarak şunu söylemek isterim: Castro'nun ve Mustafa Kemal'in arkasında "tümüyle" halk yoktu. Bu isimlerin iktidarında pek çok değişiklik kalabalığa rağmen uygulanmıştır, eğer devrimi yalnızca bir "an" olarak değil öncesi sonrasıyla, "kültürel devrim" tarafıyla da anlıyorsak bunu kabullenelim. Girişte Devrimci Yolcular için "Yapsalardı devrim olacaktı" dediğiniz için, "Yaptılar ve devrim" oldu gerçeğini de göreceğinizi umuyorum. Her zaman meşru olan kazanamaz fakat kazanan meşrulaşabiliyor. Marks halkların tek değişmez hakkının "devrim hakkı" olduğunu yazarken, tüm burjuva iktidarlarının da devrimle başa geldiğini hatırlatırdı. "Tarihsel"lik, geçicilik işte bir devrim kadar yakın.)

Şehir anayasası taslağı bir tartışmayı öngörüyor. Fakat bu tartışmayı da biçimi, mecrası ve amaçları dolayısıyla beyhude görüyorsanız bir yerelleşme girişimine karşı çıkmanız garip. Halkı neden eğitip tartıştırıyoruz, yönetimi yerelleştirmeyeceksek? Sürekli eğittimiz kitlelerin varlık amacı nedir böyle bir durumda, iş gününü çalışarak geçirip düzenli olarak sandığa gitmekten başka?


3. Şehir anayasası girişimi "görünüşte" zaten halihazırda "adam ne söz verir, ne yapar bilemezsiniz" durumunda olan bizlere, mevcut durumdan daha fazla denetleme olanağı veriyor. Tekrar söylüyorum: Bunlardan şikayetçi iseniz neden daha fazlasını alamıyoruz diye sormak gerekir. (Fakat sizin bunun federasyon anlamına geldiğine dair varsayımınız buna engel oluyor.)

CHP'nin ideolojik aygıt olmadığı bir dönem yok, eğer atıf Althusser'e ise... En baştan beri aslında tüm Batı'ya benzeme eğilimlerinin, taşıdığı açık ya da gizli sömürü amaçları bir yana, üretici güçlerin gelişiminin doğal çelişkileri olduğundan bahsediyorum. Yerelleşme de bir ihtiyaç olarak karşımıza çıktı, kent insanına daha fazla yetki verecek. Böyle olumlu bir durumda bizim anayasamızın ya da kültürümüzün buna hazır olmadığı gibi tezler geçerli değil. (Federasyon için bunu söylüyorsunuz, biliyorum ama inatla yerelleşmeyi tartışmak istiyorum.) Şöyle bir kökümüz de var bu konuda: Biz İstanbul için Gezi pratiğinde bu tartışmayı başlatmadık mı zaten? Pratikte akamete uğradı, o güzelim mahalle meclisleri sönümlendi. Fakat bizim özellikle İstanbul'da yoğunlaşan bir "kent hakkı" pratiğimiz zaten var. Hiçbir şey öyle gökten gelmiş, emperyalistlerce buyurulmuş değil.

Son olarak hiçbir ülkenin kendi gerçekliğini diğerlerininki ile bir saymıyorum, eşitsiz gelişim yasasından haberdarım. Yalnız ülkeler arası etkileri doğru seyretmeye çalışıyor, değişikliklerin olumlu tarafını sahipleniyorum. Bu kadar. Sevgiler, selamlar.
0
hikmet iv
(29.12.18)
1- İlk cevabımla alakalı bir otorite kurmaya çalışmıyorum farkettiysen. Zaten kahve muhabbeti üslubundan da anlaşılacağı üzere öyle düşüncelerimi özetle geveleyip geçmişim. Aksi düşüncelerle de herhangi bir sorunum yok. İkna yahut argümantasyonla çürütme gibi derdim olsa "gezi gibi topoş hareketler" demem. Daha net olurum. Yazdıklarımın içinde somut bazı bilgiler var örneğin CHP tarihi ile ilgili ancak açmamışım. O kısımda bi mutabık olalım.

2- Şimdi sorunu belirleyelim. Sorun senin anayasa hukukunun temel kavramlarının ne anlama geldiğinden haberdar olmaman. Bunu bir örnekle açıklayalım. Federal devlet.

Bir kere benim lokalleşme, hikmet'in yerelleşme diye bahsettiği şey federal devlet değil. Mahalle, köy, komün gibi. En yakın örneği isviçre kantonları olabilir.

Sen "Yerelleştiğini söylediğiniz devletlerden gelişmiş olan federe devletler bile kendileri ulus devlet gibi davranırken" derken örneğin tam bir kavram kargaşasındasın. Çünkü federal devlet, ulus devleti dışlamaz. Üniter devlet - federal devlet ayrımıdır o. ABD'de, Almanya'da ulus devlettir.

-Federal devlet anayasa ile kurulur. Bu anayasada federe devletler ile federal devletler arasında yetkiler bölüşülür. Genellikle bu anayasalar yazılı ve katı anayasalardır ve değiştirilmelerinde federe devletlerin çoğunluklu rızası aranır. Federe devletlerin federal devletten ayrılma hakkı yoktur.- Temel 1. sınıf bilgisi bu.

Dolayısı ile texas kendi ekonomisini yürütemiyor derken anayasada belirlenmiş olan bu yetki paylaşımı dahilinde gerçekleşen bir durumdan bahsediyorsun. Federal devletin anaysada var olan yetkisini aştığı düşünülüyorsa federal yüksek mahkemeye başvurulur. Zaten verdiğin link de texasın federal mahkemeye açtığı davaları derlemiş.

Almanya kolaylıkla tüm bölgelerin içişlerinde etkili yasa çıkarabiliyor diyorsun. Sanki bu federal devlete aykırıymış gibi. Halbuki federal devlet tam olarak budur.

Tersi bir örnek deyip bavyera eyalet meclisinin bavyera polisine sınırsız yetkiyi onayladığını belirten haber paylaşıyorsun. Halbuki federal devlet tam olarak budur.

Teksas ayrılamıyor diyorsun. Zaten federal devlet tam olarak budur.

Yazdığın hiçbişey sansasyonel yahut istisnai bir durum değil.

3- Tabii ki farklı hocaların belli konularda farklı görüşleri olabilir. Ama ben burada tartışmalı konuda görüş belirtmiyorum. Temel kavramı bilmeden kullandığını söylüyorum.

4-Sosyal bilimler hakkında senin görüşüne yatkınım. Bu yüzden akademiyi bırakmayı düşünüyorum ama bu konuda bile düşüncenin sığ olduğunu görüyorum. "Ekonomistler 2008 krizine yolaçtılar dolayısıyla iktisat is bullshit." Sosyal bilimlerin eksikliği ve kusurları gerekliliğini dışlamaz.

Sosyal bilimlerin doğası gereği hipotezlerin test edilmesinde faktörlerin izole edilememesi kaynaklı sorunları vardır. Sosyal bilimlerde yöntem dersini alan herkes bu kısıtlamaların bilincindedir.

Bu arada atom fiziğinde de faktörler izole edilemediğinden spekülasyon yapılır. quantum bayesianism, kopenhag okulu, bohmian yaklaşım vs.

Textbook bilgisi geliyor:

Kuram bir butun olarak gercekligi veya gercekligin belirli bir bolumunu aciklama; olay, olgu ve nesneler arasindaki düzenli iliskilerden genel sonuclar cikarma ve bu sonuclara gore gelecek ile ilgili ondeyilerde bulunma amaci guden, gecerliligi, temel aldigi varsayimlarla sinirli sistematik bilgi cercevesidir.

Bilimsel yasa gözlenen olayların sıniflandirilmasi sonucunda, değişmez, her zaman ve her yerde geçerli neden-sonuç ilişkilerine varılmasıdır.

----

Düzeltme yapmamamın sebebi neredeyse her kavramı hatalı kullanmış olmandı.

Eski forumculardan olduğumdan uzun yazışmalara zaafım var. Bu yazdığımı da senin döşediğin paragraflara harcadığın emeğe saygımdan yazıyorum.good old days

Bence bu azmini başka yere kanalize et. Bu alan pek yeteneklerine uygun değil gibi.
0
Zeth
(29.12.18)
illuminatiyi unutmuşuz evet o da var.

ayrıca imamoğlu seçilirse kuran iptal olacakmış: www.youtube.com
0
anon1m
(29.12.18)
Ben söyleyebilirim.

www.cambridge.gov.uk

şehirlerin zaten belediye meclisi adı altında bir meclisi var. bu meclisin çalışmalarının esaslarını düzenleyen metnin adı pekala şehir anayasası olabilir. Bunun federal yapı ile bir ilgisi olması şart değil.

kaldı ki federal yapı uygulayan devletlerde (rusya federasyonu, federal almanya cumhuriyeti, amerika birleşik devletleri) federal hükümetlerin birer anayasası yok. bunların içinde kendi ceza kanunu olanlar var (özellikle abd) ama hiçbirinde anayasa yok.

edit: olm siz ne konuşuyorsunuz lan? insan okuyacak onları insan... biraz konuya odaklanın.
0
babilbaligi
(29.12.18)
Hikmet:

Kocaman bir cevap yazmıştım, üstelik ilk girişimim de değildi ve gönderdikten sonra yok oldu. Arrrrgggh.

Bu sefer kısa geçeceğim:

1. Yakın geçmiş, CHP'nin özerkleşmeleri destekleyen teklifleri, Yerel Yönetim Şartnamesi, dünyada 40 yıldır dolaştırılan Türkiye haritaları benim dediğimi değil sizin dediklerinizi kuruntu yapıyor.

2. Mecliste sağlayamadığınız demokrasiyi yerel yönetimde sağlayabileceğiniz zannı neye dayanıyor, anlamadım.

3. Sırf devolüsyondan bahsetmek için bile geçilmesi gereken yasal aşamalar anayasanın yeniden hazırlanmasını gerektiren bir kurucu meclisi de lazım getiriyor. Ha bu adam çekinceleri kaldırarak yetkileri de kendinde toplayarak ülkeyi her an patlayabilecek bir bomba haline getirdi de, başkanlık güçle elde edilmiş bir şey, meclisin yaptığı oylamanın bir ehemmiyeti yok.

4. Tam da benzer şekilde buna olumlu bakan aklın başkanlık sistemine de olumlu bakan akıl olmasını beklerim. Tamamen aynı mantık. Sağlık özelleştirmesini de iyi bir şey zanneden kafa olmasını beklerim. İyi bir şey olur temennisinden başka, ya anakronistik kıyaslamalar ya da benzeşmeyen örnekler üzerinden tarihi, ekonomipolitik ve sosyokültürel şartların tamamen farklı olduğu ve farklı bir insan yapısı ve atalet yarattığı ülkede bu kıyaslara benzer sonuçların doğacağını varsayımı var, hiçbir dayanak yok.

5. Mecliste yaşanan kanunsuzluğu en alt birime geçirmek, belediye düzeyinde bürokrasden halkı geri teptirmek, statükoyu korumak için mükemmel.

6. Fatsa anti-kurum bir oluşum ve kurum dışında. Ovacık'taki düzenlemelerin adı yerelleşme falan değil. İstense her belediye başkanı aynı şeyi yapabilir ama bu halk böyle insanları seçmiyor, onu seçemiyorken nüfusu 10 küsur yıl önce 16 milyon olan bir şehre yetjkileri artmış başkan seçecek, o da daha yetkilerin ne olduğu açıklanmadan, yuuvarlak laflarla ve anayasal dayanak olmadan.
O insanı seçecek bir kumaş kalmadı, bu 60 yıllık Batı uğraşısıyla yok edildi ve yeniden inşa edilmek zorunda.(Marshall Planı, NATO, PKK'nın kuruluşu, Kontr-gerilla, Komünizmle mücadele, darbeler, eğitimin imam hatipler ve müfredatla kötüleştirilmesi, 80'den beri ülkenin en önemli konumlarına hilekarların gelmesi,JITEM, Çevik Kuvvet,Gümrük Birliği ve Uluslararası Tahkim ve Barış Süreci ve özgürlük adı altında tarikatları ve etnik kimlikleri öne çıkaran, vatandaşlık bilincine saldıran, solun her yanını işgal etmiş sızıntı, besleme bir güruh)
Konudaki örneğe gelirsek. Daha tasarı teklifi bile yokken verilen bir vaat var; kim neye söz vermiş de bu adam bunu vaat ediyor, ne hakla? Kurumun içine girip kuruma karşı hareket etmek kuruma, kurumu yıkmak üzere sızmaktır.

7. En iyi niyetli durumda bile münferit ve bir sonraki başkanla geçicileşecek yamalı bir bohça olan çözüm görünümlü sorun için aynı hastalığı tüm illere sirayet ettirecek şekilde prensibin ta kendisine saldırılması şaka gibi. Bugün anayasaya aykırı KHK çıkarmaktan bahsedebiliyorsunuz, bunu yaptığınız zaman artık ondan da bahsetmenizin önemi olmaz.

8. Yerelleşmenin merkezi iktidardan uzaklaşması bir iddia. Bunlar "adı üzerinde" kavramlar değiller çünkü dinamikler. Bugün iktidar olamadığı için yerelleşmeden yararlanan yarın her yere yerleştiğinde iktidar da olur. Bu opportunizmle alakalı bir olay. Kafa farkı olmayan adamların parti farkı var sadece.

Bu da bir bilim değil. Çıkara göre terim anlamlarının sürekli değişime uğratıldığı bir alan. Politika.

9. Temsil, üstelik işlemeyen demokrasilerde yerelleşmenin de bir güç tekeli oluşturmayacağı zannı nereden geliyor? Kimin çalışmalarından bahsediyorsunuz? Bizde teklifleri yapan adamların spesifik yol haritasını dahi daha bilmeden bu benzetmeleri yapma rahatlığı ve özgüveni nereden?

Bakın ben makul sorular soruyorum. Daha da uzar yani, sorun yok. bu çok çok uzun bir şeydi anca bu hale geldi. Ama şu geçersiz, bu geçersiz demek için iddialarınızın dayanaklarını, bu konjonktürde nasıl geçerli olduklarını, varsayımlarınızı yaparken neye güvendiğinizi ve bunun ne kadar objektif olduğunu söyleyebilmek gerekiyor.

Şu an değişmesi gereken şey en üstte. Siz en üstteki hastalığı en alta kadar indirmekten bahsediyorsunuz.

Sizin iyi niyet gördüğünüz yere baktığımda, yakın tarih bana Türkiye Gladio'sundan başka bir şeyi göstermiyor.

Sivil toplum örgütleri için Sivil Örümceğin Ağında'ya veya Bir Ekonomik Tetikçinin İtiraflarına bakabilrisiniz mesela. Bu teorik bilim değil, pratikler bütünü. Bir teorisi varsa pratik desteklemediği sürece boşa konuşuluyor. Konjonktürden boşanmış saptamalar yapıyorsunuz ve iyi niyete kanıtlar aksini gösterirken inanmak adı üzerinde sadece inançtır ve başkalarının inanmasını istediğinizde sorumsuzca oynanan bir kumardır.
0
🌸godoşu beklerken
(31.12.18)
Zeth:

1. Birisi gelip 10 tane sıfat sıralayıp "uzmanıyım güven bana" demek için iki kere zahmet ettiğinde ve uzmanlığını söyleme gereği duyduğu yerde kahve muhabbeti yaptığını da eklediğinde çok garip bir ortam oluşuyor, ne bileyim hem karnım doysun hem pastam dursun, kasap havasına varyasyon tadı.

2. Yahu yerelleşme sizin iddianız. Siz kimin adına konuşuyorsunuz ki, neye dayanarak?

-İsviçre federal bir devlet. Kantonları çok eskiden vardı, kuruluşunda da federal devlet olduğu tanımı var.

-Bence siyasal bilimler(!) ve uluslararası ilişkiler yaşıyor o kavram karmaşasını-(bunların tanımlarını sabitlemiş uluslararası konvansiyonlar varsa adamlar kendileri kendi dediklerine uymuyor o zaman):

*Ulus-devlet üzerinde bahsettiğiniz gibi bir konsensüs yok. Ağırlıklı olaraksa kültür, tarih ortaklığı içeren topluluklar ve özellikle bunların üniter olanları var. İlginç şekilde buna mukabil devlet-ulus gibi bir terim ortaya atılmış bir Hintli tarafından. İçinde çok farklı kültürlerin olduğu ancak üniter olarak yönetilen bir devlet olmasından hareketle bu tanımı ortaya koyuyor.
*Birleşik Krallık ÜNİTER bir devlet olarak geçiyor. Koca İskoçya, tüm yasamasıyla yine de bir devolüsyon örneği. Şimdi Westminster'ı hiç saymasak, tam bağımsızlık ilan etsek diyorlar. Yasaları var.
Hakeza Galler ve Kuzey İrlanda.
Hepsi ayrı ulus hatta ülke olarak tanımlanabiliyor ama yasa olarak sonuçta tek bir yere bağlı oldukları için üniter olmuş oluyorlar.
Kısacası aslında "üniter devlet" bile anlam olarak karşılamıyor durumu. BK'da kendi krallığa ulus-devlet diyeni de var bu arada, çok uluslu devlet diyeni de var.

Öte yandan Federasyon olan ABD federal hükümerin kendi devletlerine müdahalelerine bakılırsa ve her azınlığın dil ve kültür olarak büyük ölçüde asimile oluşuna bakılırsa neredeyse üniter davranan ve uluslaşmış bir devlet.

Bunlardan gücünüze bağlı olarak kendi kategorilerinize bile aykırı davranabildiğiniz görülüyor zaten.

* Bu kadar akışkan constructlar yaratıp bunları işine geldiği gibi kullananların koyduğu terimler burada beni ve eylem kapasitemi ben istemedikçe bağlamaz. Bağlamak zorunda değil. Bu adamların anlayışı kitaplara yazılmış diye uygulanmak zorunda değil. Azınlığın hükümranlığının barem olmadığı ve hileye yer olmayan bir demokraside çoğunluğun istediği bağlayıcı olur. TC kurulurken belli bir şekilde kurulduğu, kaynaklar belli yerlere, insanlarsa her yere dağıldığı için örneğin İstanbul'un kaynakları sömürülürken ve nüfusu neredeyse 30 milyona varmışken devletin tipini tanımlama anlamında çoğulculuk için artık çok geç. O iş başta olacaktı. Ayrıcalık tanınmış kendine de mağdur diyen azınlıklar ülkenin tüm kaynaklarını ele geçirdikten sonra bu uyanıklıktan başka bir şey olmaz. Zaten öyle kurulmuş ülkeleri rejim değiştiren veye değiştirtilenlere eş tutmak saçma. Biz çokkültürlü olsak da çokuluslu olmaktan çoktan çıktık. Kültürler de izole olarak varlık göstermiyorlar zaten.

*Federe devletlerin federal devletlerden ayrılma hakkı yokken hangi gerekçe gösterilerek SSCB dağıtıldı, hani o en merkezi, daha ziyade "birlik" olan federasyon nasıl kendini feshetti, görülmemiş bir örnek derken hangi ayrımı yaparak söylüyorsun bunu?
Aynı gerekçeyle neden ABD dağılamıyor? BK dağılmıyor?

Ben zaten eyaletler üstü federal bir anayasanın varlığından bahsettim, yokluğundan değil. O nedenle, demeye getirdim ki, kendi adına bakmadan senin sözde üniter ve ulus (ikisini birleştiriyorum BK'ı unutarak) devleti yaptığında karşı çıktığı şeyleri kendisi kendi ülkesinde yapabiliyor.Ve dedim ki kendi anyasası olan Texas, hani bundan federe bir devlet olduğu için bahsedebiliyoruz, federal anayasaya uymak zorunda. Ama bu adam, bu federasyonlaşmayı bırakalım yerelleşmeden bahseden adam emirleri TBMM'den almamaktan bahsediyor. Nasıl olacak o? Diğer iller ne olacak? Diğer iller işin içine neden giremesin, tanınmasın? Ülke genelinde yönetimi değiştiren bir durum anayasada uygulama sınırları ve denetim anlamında tanımlı değilse yürürlüğe nasıl konacak? Konamazsa o anayasa değişikliği talebi olmadan değişiklik gerçekleşmişçesine "yerelleşme" beyanı nasıl oluyor? O anayasaya değişecekse kurucu meclis nerede?


Bu işi bırakalım desentralizasyona girişmenin bizim ülkemizde neden benzer sonuç vermeyeceğini ben zaten hikmet'le yazışırken cevapladım. On kere tekrar etmek istemiyorum.

Bakın bu temel birinci sınıf bilgisi falan değil. Ne olursa, neyin olabilirliği varsa o da tanıma sokuluyor bu kadar. Bana federal devlet sessesyon hakkı tanıyamaz diyen genel bir uluslararası kanun gösterebiliyorsanız, sözümü geri alayım. Gözleme dayalı istatistiksel bilgi veriyorsanız, o zaman ben de bunun nasıl da böyle olmadığını gücünü kaybetmiş ülkede başkalarını oynattığı atlarla kan dökülmeden, federe devletlerini bağımsızlaştırıp 2 yıllık süre zarfında kendini de fesheden SSCB'yi hatırlatırım. Demek ki ülke güç kaybedince o muhabbeti ülkenin kendisi değil, başkalrı çıkartıyormuş derim.

Yoksa Irak 1993'te federalleşmeden Kürdistan'a göz yumacak "yerelleşmeyi" birden vahiy indiği için kabul etmedi. 2005'te federasyonlaşmaya giden dalavereyi kendi kendine düzenlemedi. O hurmalar, Orta Doğudaysanız tırmalar. Bu arada bunu tanımayanlar ülke içinde de dışında da var.

Ben zaten tam da işin lafta değil güçte bittiğini ama lafın güce yasama yoluyla zemin hazırladığını, özellikle bu dönem için bunun geçerliolduğunu söylüyorum. Siz on araba laf etseniz Kuzey Afrika, Balkanlar ve Orta Doğu'daki paterni değiştiremezsiniz. Süslü kelimeler olguları anlatmayıp örtüyorsa o kelimelere ihtiyaç yok.


- Yazı sıranızla gidiyorum, Teksas'tan bahis olmuş. Evet ben zaten aynen bunu söylüyorum. Ancak bize dayatılan yerelleşme modeli -AB'ye müthiş bir eziklikle girmeye çalışırken çekince konularak kabul edilen şartnameden evvel Türkiye'yi böyle bir kavram germiyordu ne de olsa- o çekinceler kaldırıldığında, ilginç bir şekilde bir federasyondan bile fazla merkezi devlet tavizi içeriyor. Ah ne güzel, tam da bunları söylüyorum hey allahım.

- Hayır ben bir ikiyüzlülükten bahsediyorum, kendinizi size bunu yenilik gibi dayatan ülkelerle onların koşullarına sahip olmadan bir tutup böyle tavizleri tüm ülke adına vermek için propaganda yapamazsınız, diyorum. Bu adamın, tahminim o ki yerel yönetim şartnamesine dayanarak isteyeceklerini (ki bununn yasal zeminini kabul edenler tabu maddeleri nasıl 1988'den beri çiğnemediklerini açıklasınlar, bölünmez bir bütündür derken, ekonomik olarak bölünebilir, yerel yönetimleri uluslararası yerel yönetimlerle anlaşmalar yapabilir de demiyor ama şartname diyor) Alman federe devletleri Almanya'dan isteyebiliyor mu, bunu diyorum. Ben hep aslında aynı soruyu soruyorum.

- Tersi örnek diyorum zira haberlerde bütün ülkede tepkiyle karşılanan bir yasadan bahsediyor. İddiaları bu. İlginç bir şekilde derken dalga geçiyorum. hiç ilginç değil. Sözümona bu federal devletlerde milliyetçilik öyle arttı ki, muhtemelen içten içe eyaletlerin hepsinin aynı yasamayı çıkarmasını diliyorlar, federasyona bok sürülmesin diye. Burada diğer her şeyi dikte eden güç ülkenin bağışıklığı ve varlık refleksi. Biz de özellikle yıpratılan bir olay. Tam da bununla dalga geçiyorum. Cidden bunları yazmak zorunda kalacağımı bile düşünmemiştim. Şekilde iddia ve hissiyat olarak zıt, olgusal olarak aynı şeye hizmet eden örnekler.

- Ay lanet olsun, Teksas ayrılamıyorken, daha resmi olarak federasyon bile olmayan ülkeler önce "yerelleştiriliyor", sonra alavereyle "federasyon"laştırılıyor, sonra da geretiği zaman kopartılıyor. Of.


-Bana kalırsa dünyanın yuvarlak olduğu 1400lerde bile sansasyonel değildi ama yine de insanlar engizisyon mahkemelrinde yargılandı.

Benim görevim size sansasyon sağlamak, duygularınızı stimüle etmek değil.
Ben zaten gösterilen hukukun altında uluslararası olarak üstünlerin hukukunun varlığından bahsediyorum.
Siz aynı hukuku uygulamayı "ama onlar sarışın hadi biz de esmer kafamızı kömür suratımıza bakmadan sarıya boyayıp duralım" tarzı düz mantık kopyacı bir öznefretle düşünebilirsiniz de, yeter ki kendinizi üstünlerle aynı kulvarda zannedip olası sonuçları karıştırmayın.
0
🌸godoşu beklerken
(31.12.18)
(8)

İlber Ortaylı

levent bilgen
Hem sağ hem sol cenah tarafından kabul görmeyi nasıl başarıyor? Sağcı mısınız solcu musunuz, Türkçü müsünüz gibi sorulara adeta bir jonglör gibi cevap veriyor. Muhatabının fikir belirtmesi pek muhtemel olmayan konulardan hızla bir şema kurup sitem ve tenkitte bulunuyor konuya dair. Çok şey konuşup h
Hem sağ hem sol cenah tarafından kabul görmeyi nasıl başarıyor?

Sağcı mısınız solcu musunuz, Türkçü müsünüz gibi sorulara adeta bir jonglör gibi cevap veriyor. Muhatabının fikir belirtmesi pek muhtemel olmayan konulardan hızla bir şema kurup sitem ve tenkitte bulunuyor konuya dair. Çok şey konuşup hiçbir şey söylemiyor bu anlarda.
0
levent bilgen
(26.12.18)
cevap sorunun içinde :)
0
tabirimekruh
(26.12.18)
adam konusunda hakikaten dünya çapında uzman. açıktan taraf olarak görünmediği için de kimse karşısında görmüyor. yanlış bir şey söylememeye azami dikkat ediyor.

bu arada sağ kesim pek sevmez İlber Ortaylı'yı. Daha ziyade sol kesime hitap eder.
0
babilbaligi
(26.12.18)
ilber ortaylı'nın stv'de pek çok kez amerika'ya gidip feto'yu yerinde ziyaret ettim gibi açıklamaları da var :) ki yani orda feto demiyo tabi övgüyle bahsediyor.

Kendisini solcular da çok sevmez çünkü Celal Şengör kadar olmasa da milliyetçidir.
0
nundu
(26.12.18)
Tarihten sınıf mücadelelerini anlayan bir "sol"dan kabul görmüşlüğü yok ki? İçinde İlber Ortaylı'nın makbul sayıldığı bir çember çizersek, bu çember sağı tamamıyla içine alır, merkezi de buradadır, "orta"nın sol tarafından da sol-Kemalistlerin büyük kısmını ve "vicdani" solcuları götürür. Stalinist, Troçkist ya da anarşist; tarihe, milet kavramına ve ekonomi-politiğe bilinenden başka anlamlar yüklemiş herhangi bir solcunun bu çembere girmesi zor.
0
hikmet iv
(26.12.18)
e adamın yaşı var deneyimi var eğitimi var sorulan soruya evet ya da hayır diye iki seçenekten birini cevap vermeyerek geçiştirebilecek birikimi var, birisinin sadece sorulara verdiği cevaplar değil olaylara yaklaşımı ve yaptıkları da kendini tanımlar, biraz dikkatli takip edersen düşünce çizgisini az çok anlayabilirsin

hikmet iv +1
0
freebird5406_2
(26.12.18)
bence kendisini biraz sag veya sol ustu gormek daha dogru bir yaklasim, yani belli bir yasin, birikimin ustundeki kisilerde bu siklikla olan bir sey, zira sagin da solun da kazigini gormus, hayal kirikligini yasamis oluyorlar. yani meselenin bu kadar basit, saece birseyci olmakla cozulemeyecegini, kalkinma olacaksa, hayaller degil gercekler onem kazaniyor, gercekci bir yaklasim da idealist degildir, yani kisacasi olay savsi kazanmak icin hangi muhabereleri kaybedecegini dogru secmekte...

asil tehlikeli olan bu yaklasimda insanlarin liboslarla, her devrin insanlari ile bir sayilmasidir, tavizci insan ile orta yolcu insanin bir tutulmasidir.
0
mavicorap
(26.12.18)
akp tayfası ilber ortaylıya saygı duymuyor mesela. sağ sol dediğiniz şey bundan farklı bir şey sanırım. akpliler ilber ortaylıyı gayet "kaymak tabaka" olarak görüyorlar, memleketin kaymağını götüren millete tepeden bakan cehapeci lümpen vs vs. gibi.
0
birsürüsorumvar
(26.12.18)
Geniş açıdan bakarsan ne şu anki sağ gerçek sağ, ne sol gerçek sol. Çok şey söylüyor anlayana.
0
insomnia
(27.12.18)
(10)

Random şarkı salar mısınız?

Deathrow
https://open.spotify.com/track/015SmK4Fvjv13dVwtGoMC0?si=tjHSfpOtS3eXhncB66EF2Aİyi pazarlar^^
open.spotify.com

İyi pazarlar^^
0
Deathrow
(16.12.18)
Fikret Kızılok - Gönül
0
apdulera
(16.12.18)
hikmet iv
(16.12.18)
desdenova34
(16.12.18)
tabudeviren
(16.12.18)
papa ikinci jambon
(16.12.18)
simderun
(16.12.18)
Saldım.
0
[GODDARD]
(16.12.18)
Joy division - new dawn fades
youtu.be
0
Amaranta ursula
(16.12.18)
bikimoyoz
(16.12.18)
proletarier aller lander vereinigt euch
(16.12.18)
(6)

hüzünlü/lirik elektro müzik önerir misiniz?

tas parcalari
merhabalar, şu aralar elektromüzik ile haşir neşir olayım diyorum. Ama aşağılık bir romantik olduğum için elektro'nun da duygusal, hüzünlü olanını arıyorum.ne dinlesem?
merhabalar,

şu aralar elektromüzik ile haşir neşir olayım diyorum. Ama aşağılık bir romantik olduğum için elektro'nun da duygusal, hüzünlü olanını arıyorum.

ne dinlesem?
0
tas parcalari
(16.12.18)
Alan Parsons project- genesis
youtu.be
0
Amaranta ursula
(16.12.18)
hands to hold - bob moses
0
stanhiver
(16.12.18)
@Amaranta ursula

iyimiş bu ya, sağol ;)
0
cemiyetin ünlü siması
(16.12.18)
Tabii ki Brian Eno!

www.youtube.com

Elektroniğin bir alt türü olarak trip-hop ilacınız olabilir mi? Portishead, bir kısmıyla Massive Attack vs.

www.youtube.com

Biraz da Air.

www.youtube.com

Bu arada Alan Parsons olursa örneğin de Camel da -özellikle The Snow Goose- olabilir gibi geldi, daha çok progressive rock'a kayıyor bu örnekler. Mesela elektronik öğeler taşımasına rağmen post-rock'a kayan Rachel's'ı, A Silver Mt. Zion'u, Balmorhea'yı, Hrsta'yı vs. bu yüzden yazmadım. Türler arası geçiş serbestliğine de sahipsek öneride, bu saydıklarım hariç, elektronikle minimal klasiği harmanlamaya çalışan Max Richter'i de -Özellikle İnfra albümünü- öneriyorum.
0
hikmet iv
(16.12.18)
Amon Tobin youtu.be
0
olaylar olaylar
(16.12.18)
Tam istediğin gibiler mi emin değilim ama

Emmit Fenn-Painting Greys
Jabberwocky-Photomaton

Hatta Kadebostany şarkıları da olabilir.

Castle in the Snow(bunun orijinali de güzel, Avener remixi de)
Walking With a Ghost
Crazy in Love(Beyonce şarkısının orijinalinden çok daha güzel cover'ı)

Bi de tam yine duygusal mı emin değilim ama:

Kasper Bjørke- Apart olabilir

Kavinsky-Nightcall harika bir şarkıdır mesela

RY X- Bad Love

Two Feet'in şarkıları da baya güzel hemen hepsine bakabilirsin

The Weeknd'in özellikle Kiss Land albümünde bu tarz baya şarkı var. Tears in the Rain ve The Town şiddetle tavsiyemdir. Tears in the Rain 7 dakikalık bir zaman yolculuğu adeta.

Woodkid-I Love You da olabilir yine. Akustik hali de harikadır.

Bi de son olarak Cem Pilevneli'nin Kendimi Gecelere Veremem şarkısı ve onun İngilizce versiyonu Empty Now var. O da güzel. Hatta diğer şarkıları da iyi baya.

@Amaranta ursula

Genesis'e bayıldım, aro :D
0
nundu
(16.12.18)
(16)

Zengin sosyalist var mı? Yoksa niye yok?

sonhakan
Fakir adam sosyalistken parayı bulunca kapitalist mi oluyor? O zaman sosyalizm bir fakir ideolojisidir diye bilir miyiz
Fakir adam sosyalistken parayı bulunca kapitalist mi oluyor? O zaman sosyalizm bir fakir ideolojisidir diye bilir miyiz
0
sonhakan
(16.12.18)
Manifesto'nun yazarlarından Engels oldukça zengin.

Albert Einstein "Neden Sosyalizm?" makalesini yazdığında üne ve zenginliğe çoktan kavuşmuştu.

Yüzlerce örnek var. Onlarcasını ben sayabilirim. Ama bu ikisi yetecektir diye düşünüyorum.
0
farabi
(16.12.18)
Bir de Marx'a göre her insan koşullarının sonucudur. Yani iyi ve kötü değildir kimse özgesinde. Bu sebeple sosyalizm elbette fakirin benimsediği fikir olacaktır.
0
farabi
(16.12.18)
walla benim gordugum oyle oluyor, evet :)
0
cooperr
(16.12.18)
(bkz: Olof Palme)
0
bos gezenin bos ustasi
(16.12.18)
Diyemeyiz, çünkü yok öyle bir şey. Bir sürü maddi durumu yerinde sosyalist var.
0
evrim halkasi
(16.12.18)
gecen senelerde kendini bir sosyalist olarak tanimlayan biri ile tanistim. hic sevmedim. insanlari bos sozlerle iyi gazliyordu, bunda iyiler gercekten. hayati celiskilerle doluydu. kapitalizmin nimetlerinden faydalanmak icin de 40 takla atiyordu. simdi kalkip bu kisileri nasil ciddiye alayim? hayaller ulkesinde yasiyorlar.

evet. sosyalizm fakir ideolojisidir.
0
Leonardo~Da~Vinci
(16.12.18)
sosyalist insan para pul peşinde koşacak olsa zaten sosyalist olmaz.

zengin olmak da kolay bir şey olmadığı için, sosyalist insan zengin olmaz.
0
babilbaligi
(16.12.18)
Isvec, Norvec, Danimarka hepsi sosyalist ulke. Fakir olduklarini hic sanmiyorum.
0
Traveller
(16.12.18)
Isvec, Norvec, Danimarka sosyalist mi ulke?
0
000000
(16.12.18)
(bkz: osman kavala) denebilir belki
0
kayisili turta
(16.12.18)
Evet sosyalist. (bkz: iskandinav sosyalizmi)
Sosyalizm denince bizim insanımızın aklına sadece Marksist Leninist Troçkist yeşil parka giyen Dhkpc üyeleri geliyor, yanlış.
0
bos gezenin bos ustasi
(16.12.18)
www.google.com

Terimleri bilmiyorsunuz kusura bakmayin. Solcu, sosyalist, communist bunlari karistiriyorsunuz.
0
Traveller
(16.12.18)
zenginlikle sosyalizm fikri arasinda bir iliski yok. sosyalist ya da o su bu olmak icin o dusundeki gibi yasamak gerekmiyor, bu dunyanin en sacma argumani ve dupuduz safsata.
0
gezegen olan pluton
(16.12.18)
Sosyalist ulke kubadir hacu. Iskandinavya sosyal devlet, sosyal demokrasi falan.
0
000000
(16.12.18)
Sosyalizm deyince aklına Marksist, Leninist, Troçkist, yeşil parka giyen -şu karikatürleştirmenin orijinalliğine bakınız- birileri gelmeyen arkadaşlarımız bir zahmet açıklasınlar: Üretim araçları üzerinde üretmeyen sınıfın mülkiyeti sürüyor, artı değer sömürüsü sürüyor, yani sermaye yerli yerinde, üstelik üretim süreçleri üretenlerce planlanmıyor, dolaşım aracı olan parayı ortadan kaldırma yönünde bir girişim yok vs. Sosyalizm İskandinavya'nın neresindedir?

***

Fakir, Marksizmce "bilimsel" bulunacak bir kavram değil. Yaşamak için emek gücünü satmak zorunda olan herkes sizin deyiminizle "sosyalist" olabilir. Bağımsız profesyonellikte ve hizmet sektöründe ücretlerin görece yükselmesi yüzünden; klasik Marksist yazının, sınıfın yaşamından anladığı ve çoğunlukla tekil olan maddi şartlar çeşitlenmiştir, "sınıf" bir bakıma yarılmıştır. Yani söz gelimi yarı iletken üreten bir fabrikada 14 saat çalışan Uzak Doğulu işçi ile Türkiye'nin ufak şehirlerinden birinde bir çağrı merkezinde çalışan hizmet işçisi, aynı sınıfın üyeleri iken; biri açlık sınırında, diğeri ise şehri dahilinde "zenginlik" içinde olabilir.

Bu yüzden, sosyalizm için fakir adamın parayı "nasıl" bulduğu önemlidir. Küçük esnaflıkla mı, avukatlıkla mı, finans danışmanlığı ile mi, tasarımcılıkla mı, patronlukla mı? Emek gücünü mü satıyor yoksa artı değer sömürüsü ile mi kazanç elde ediyor? Zengin saydığımız insanların çoğunluğu için cevap ikincisi olduğundan -istisnalar kaideyi bozmaz- diyebiliriz ki, zengin sosyalist olmaz, çünkü sosyalizm, zenginleşmenin (meta ile ifade edilen ve kapitalizme özgü biçiminin) karşısındadır.

Yeri gelmişken, Osman Kavala da sosyalist değil -en azından pratikte- Popperci bir sermayedardır.
0
hikmet iv
(16.12.18)
Iskandinav ülkeleri sosyalist değllerdir. Sosyal devlettir sadece, sosyal devlet anlayışlarına iskandinav sosyalizmi demişlerdir.
0
farabi
(16.12.18)
(4)

Sıdıka 12 bölüm mü sadece ?

Fusha
YouTube da 12 bölüm var. Diğer sitelerde de 13üncü bölüm yazıyor ama 1. Bölüm falan.
YouTube da 12 bölüm var. Diğer sitelerde de 13üncü bölüm yazıyor ama 1. Bölüm falan.
0
Fusha
(14.12.18)
hayır daha fazla ama internette olmayabilir.
0
candide
(14.12.18)
Üstelik o 12 bölüm esas Sıdıka da değil. 97'deki bölümler daha iyiydi diye kalmış aklımda...
0
hikmet iv
(14.12.18)
Ben de aradım 97'deki bolumleri bulamadım. Youtube'a yuklenen 2003 yilindaki sidikaymis.
0
geçerkenugradım
(14.12.18)
Yahu ATV yi sel basmıştı ya zamanında onun gibi Sıdıkayı yayınlayan kanalı da mı basmış anasını satayım :(
0
🌸Fusha
(14.12.18)
(2)

Bundesliga Almanya'da hangi kanalda yayımlanıyor

iddaaci
Extra: Premier Lig İngiltere'de hangi kanalda yayımlanıyor?
Extra: Premier Lig İngiltere'de hangi kanalda yayımlanıyor?
0
iddaaci
(12.12.18)
bundesliga s sport plus ve bundesliga kanalında yayınlanıyor. sadece tv plusta var bu kanal. premier lig s sportta. s sport kablo tv hariç her platformda var.
0
mikahakkinen
(12.12.18)
Premier Lig'i İngiltere'de BT Sport ve Sky Sports yayımlıyor:

www.wikiwand.com

Bundesliga'yı da Almanya'da Sky Deutschland ile Eurosport yayımlıyormuş:

www.bundesliga.com
0
hikmet iv
(13.12.18)
(15)

ateist/deist/agnostik/bilimum inançsız duyurucular

caletti
ölüm, ölüm düşüncesi size korku veriyor mu?
ölüm, ölüm düşüncesi size korku veriyor mu?
0
caletti
(06.12.18)
Vermiyor.
0
baal
(06.12.18)
Bilakis huzur veriyor.
0
bugunku antremanda goz dolduran futbolcu
(06.12.18)
ölsek de kurtulsak diye bekliyoruz
0
argent dawn
(06.12.18)
merakla bekliyorum.
0
kljgslsdkjsd
(06.12.18)
ilk başlarda veriyordu. çok savaş verdim içimde. şimdi rahatım.
0
diffarentiationation
(06.12.18)
Yalnız korkuyla kalsa iyi, müthiş bir hüzün de veriyor.
0
hikmet iv
(06.12.18)
Vermiyor.
0
bos gezenin bos ustasi
(06.12.18)
ölsek de kurtulsak +1
0
neil manke
(06.12.18)
her insan ölmekten korkar..
ama ben bu dünyanın hakkını vererek yaşayamadan ölürsem işte o zaman gözüm açık gitmiş olurum..
0
strobist
(06.12.18)
Kendi ölümümden değil ama annemin ölmesinden çok korkuyorum.
0
boyle buyurdum
(06.12.18)
ölümden tek korku sebebim, aileme ve özellikle kızıma doyamadan erken ölmek.
onun dışında pek de korktuğumu söyleyemem. herkes ölecek.
0
teritori
(06.12.18)
Veriyor.
0
kablelvuku
(06.12.18)
ölümden neden korkayım ki ben varken o yok o varken ben yokum
0
all girls dream
(06.12.18)
korku değil de hüzün biraz.
0
muslugubozukhayrat
(06.12.18)
Hayata beni sıkı sıkıya bağlayan birşey yok o sebeple korku verdiği yok ama zaman ne gösterir bilemem.
0
dialecticchaos
(06.12.18)
(1)

Metin şerhi ne oluyor ki?

dont eat me
Aradım, okudum, anlamadım. Anlam kapalılığı bulunan edebi metinlerde "şair/yazar burada bunu demek istemiş" mi demeye çalışıyorlar? Ne bu metin şerhi? Herkesin buna zor demesinin nedeni ne?
Aradım, okudum, anlamadım. Anlam kapalılığı bulunan edebi metinlerde "şair/yazar burada bunu demek istemiş" mi demeye çalışıyorlar? Ne bu metin şerhi? Herkesin buna zor demesinin nedeni ne?
0
dont eat me
(05.12.18)
Kastedilen Türk dili ve edebiyatı bölümlerindeki metin şerhi ise bu derste genellikle; söz dizimi, sözcük kadrosu ve taşıdığı söz sanatları yüzünden ilk anda anlaşılmayan fakat ardında birden fazla anlam olan beyitler işlenirdi. Söz gelimi, beyitte bulunduğu için (Osmanlı Türkçesi alfabesindeki) be harfinden besmeleye, elest bezmine, be'nin noktasından süveydaya, oradan da eski şiirin art alanında büyük bir yer kaplayan "tevhid" anlayışına varılan bir yorumlama düşünün. Dersimiz, işte bu yorumlamayı yapmayı öğretir.

Fakat muhtemelen bu derse gelene kadar, söz sanatları dersi almış, iki dönem kadar Osmanlı Türkçesi görerek okumada ilerlemiş; klasik Türk edebiyatının ideolojisini, mazmunlarını vs. kıyısından öğrenmiş olacaksınız. Özetle, zorluğundan korkmanıza zaten gerek yok.
0
hikmet iv
(06.12.18)
(3)

zengin mutfağı

obsesyonatestenbirkor
Ben bu filmi hiçbir yerde bulamıyorum. Bir el atan olursa bahtiyar olurum.
Ben bu filmi hiçbir yerde bulamıyorum. Bir el atan olursa bahtiyar olurum.
0
obsesyonatestenbirkor
(05.12.18)
türk filmi mi değilse orijinal adı ne
0
i dont know i dont care
(05.12.18)
Türk filmi.
0
🌸obsesyonatestenbirkor
(06.12.18)
MSGSÜ el atana kadar bulamayacağız herhâlde. DVD'sini dahi bulamadım.
0
hikmet iv
(06.12.18)
(2)

Kemal Sunal-Tokatçı da çalan şarkı

firered
Merhaba uzun zamandan beri arıyordum hayrına ismini söyleyen olursa sevinirimhttps://youtu.be/exvlJnOUsaA?t=2322
Merhaba uzun zamandan beri arıyordum hayrına ismini söyleyen olursa sevinirim
youtu.be
0
firered
(01.12.18)
(bkz: nihavent longa )nın versiyonu
0
cekcekli
(01.12.18)
hikmet iv
(01.12.18)
(12)

Eroin Vurmanın Argoda Bir Karşılığı Var mı?

rewlack
uyuşturucuyla ilgili terimlere yabancıyım.Bir "fiil" arıyorum.1.özellikle eroin kullanımıyla ilgili bir sözcük, argo karşılık vs ne var? (genel kullanımı değil de daha çok "enjekte etmek" olarak tanımlanabilecek) "damar yolu açmak" yerine geçebilecek. 2.üstteki soruya cevap yoksa, başka bir madde i
uyuşturucuyla ilgili terimlere yabancıyım.
Bir "fiil" arıyorum.

1.özellikle eroin kullanımıyla ilgili bir sözcük, argo karşılık vs ne var? (genel kullanımı değil de daha çok "enjekte etmek" olarak tanımlanabilecek)

"damar yolu açmak" yerine geçebilecek.

2.üstteki soruya cevap yoksa, başka bir madde için ne var?

teşekkürler.
0
rewlack
(21.11.18)
1- Kaydırmak
0
eazy
(21.11.18)
damardan almak/çekmek
0
silah taciri
(21.11.18)
@eazy doğrudur belki.

ama mesela direkt bu eylemi çağrıştıracak bir şey arıyorum. kaydırmak argo kullanımında daha çok cinsel içerikli bir şeyler getirir pek çok kişinin aklına.

@silah taciri, tamam işte bu tanımın karşılığı olacak sözcük ne mesela? :D
damardan almak zaten açık adres gibi olmuyor mu? eylemin açıklaması bu yani. gizli, subliminal bir sözcük arıyoruz.
0
🌸rewlack
(21.11.18)
peynir diyor kimileri öroin'e, kimisi de sadece "h" (eyç) fiil olarak bilemicem.
patlamak ex ya da mdma için kullanılıyor.
kağıt atmak ve yapıştırmak asit için.
çizmek kokain için kullanılıyor.
0
barankovan
(21.11.18)
Kaşınmak (hadi az kaşınalım, gibi)
0
farabi
(21.11.18)
Ingilizcede de "to score" kullanılıyor. Let's score, gibi. Junkielerin "biz loser değiliz" çabasından olsa gerek:D Kaşınmak da verdiği etkiyle alakalı. Yoksa "başımıza bela alalım" anlamında "kaşınalım" demiyor eroinmanlar, maddenin gerçek etkilerinden biri kaşındırması.
0
farabi
(21.11.18)
@rewlack

penisilin?
kabartma tozu? (bu aslında koka için de kullanılabilir)
0
silah taciri
(21.11.18)
Damara düşmek.
0
yirmisantim
(21.11.18)
Maddeye düşmek de olabilir.
0
yirmisantim
(21.11.18)
Treni yanastirmak (bkz: trainspotting)
0
ubi dubium ibi libertas
(21.11.18)
ingilizcede "shoot" var bi de.. şarkıda filan geçiyordu. "shoot shoot the line" diye..
"shoot" enjekte etmek yerine geçiyor. "vurmak" diyebiliriz.
burun yoluyla alınacaksa hem öroin hem kokain için "shoot the line" diyebilirsin.
0
barankovan
(21.11.18)
Şimdiii... Hulki Aktunç bir dolu karşılık vermiş, Büyük Argo Sözlüğü'nde ama bunlardan;

"Kaydırmaca" için -tepede kaydırmak diyenler de olmuş- şöyle bir açıklama var:

"Bir tür uyuşturucu kullanma yöntemi; erotin ya da kokain, kalaykı kâğıt üzerine konulup alttan ısıtılır, çıkan duman koklanıp çekilir."

"Beyaz çekmek" için genel olarak "eroin kullanmak" karşılığı verilmiş. Enjektenin kastedildiği meçhul.

"Ejderha kovalamak" ve "çiçek koklamak" da yine eroninin, dumanı yoluyla alındığını ifade eden iki tabir.

Son olarak "Cank yapmak" için verilen karşılık: "Damardan uyuşturucu madde (eroin) zerk etmek." Aradığımız bu gibi gözüküyor. Ama sözlükler güncelliğini kolayca yitirebilir, hele kamuoyuna kapalı olan ve eğitim, edebiyat gibi ana akım oluşumların dolaylı ya da doğrudan denetlemesinden geçmeyen argo söz konusuysa bu çok daha çabuk olur. Bu yüzden ifadenin şimdiki yaygınlığını araştırmak gerek.
0
hikmet iv
(21.11.18)
(7)

Hangisi doğru? (İmla sorusu)

amortisman
a) Dokuz Eylül Üniversitesindenb) Dokuz Eylül Üniversitesi'ndenTeşekkürler.
a) Dokuz Eylül Üniversitesinden
b) Dokuz Eylül Üniversitesi'nden

Teşekkürler.
0
amortisman
(10.11.18)
A

Amma

Kesin B'dir
0
zxcd
(10.11.18)
b
0
proletarier aller lander vereinigt euch
(10.11.18)
Bununla ilgili Tük Dil Kurumu çıkışlı olarak tüm kurumlara gönderilen Nisan 2017 tarihli yazıya istinaden "kurumlara eklenen eklerin tırnak işaretiyle ayrılmayacağı" bildirilmiştir.
0
zagem
(10.11.18)
A

Tutarsız bir kural ama A işte. Konu üniversite olunca içiniz rahat olsun ama. Ona kesin gelmiyor.
0
le jeune turc
(10.11.18)
Biz B diye öğrendik geçmişte. Kural değiştiyse bilemem.
0
bos gezenin bos ustasi
(10.11.18)
1-2 sene evvel kamuoyu, sittin senedir uygulanan bu kuralı keşfetti ve yeni bir kuralmışçasına tartışmaya başladı. TDK da tartışmacılara şöyle bir yaylım ateşi ile karşılık verdi:

www.tdk.gov.tr
0
hikmet iv
(11.11.18)
Doğrusu A. Ancak 90'lar boyunca bana B diye öğretildiğini de belirtmeden geçmek istemiyorum.
0
wish i could find a way to disappear
(11.11.18)
(11)

Şiir önerir misiniz?

noraliya
Soru bu'Lanet olsun bu hayat lanet olsun bu sevgim' tarzının dışında olursa çok tatlı olur. Bazen hafifçe, sesli şiir okuyup kaydediyorum. Şiirlerle çok içli dışlı değilimdir fakat ara sıra böyle bir haller geliyor bana. Aklınızda, defterinizde, bildiğiniz, sevdiğiniz şiirler varsa onları okumak ist
Soru bu

'Lanet olsun bu hayat lanet olsun bu sevgim' tarzının dışında olursa çok tatlı olur.

Bazen hafifçe, sesli şiir okuyup kaydediyorum. Şiirlerle çok içli dışlı değilimdir fakat ara sıra böyle bir haller geliyor bana. Aklınızda, defterinizde, bildiğiniz, sevdiğiniz şiirler varsa onları okumak isterim. Belki hiç bilmediğim güzel dizelere denk gelirim.
0
noraliya
(08.11.18)
Diz boyu karlı bir gece
Hoş geldin bebek
Ben içeri düştüğümden beri
Hasret
Giderayak
Günler
Memleketim
Karlı kayın ormanı

Nazım Hikmet

Bir çırpıda aklıma bunlar geldi. Metin Altıok şiirlerine de bakabilirsin.
0
zxcd
(08.11.18)
Mendilimde Kan Sesleri de olabilir.
0
simderun
(08.11.18)
ahmet erhan- akşam
ahmet erhan- bugün de ölmedim anne
ahmed arif- hasretinden prangalar eskittim
nazım hikmet- severmişim meğer
metin altıok- kor düşseydi
0
biravekahve
(08.11.18)
Dördüncü krallığım
Rahatı kaçan ağaç
0
kljgslsdkjsd
(08.11.18)
Evvela şiirselliğe bir darbe olması açısından Orhan Veli'nin Kitabe-i Seng-i Mezar'ı!

Sonra yine Orhan Veli'den: Eskiler Alıyorum, Ayrılış, İntihar, Karanfil...

Behçet Necatigil'den: Nilüfer, Astar, Günedoğrulum, Kemik...

Edip Cansever'den Başlangıç. Kitap olarak, Ben Ruhi Bey Nasılım'ın tümü.

Çok biliniyor ama yine de yazmadan geçemeyeceğim, Cemal Süreya'dan: Güz Bitiği başlığı altında, hepsi de "Keşke yalnız bunun için sevseydim seni" dizesi ile biten 20 şiir; Kısa Türkiye Tarihi başlıklı şiir dizisi; Teker teker aklıma gelen örnekler ise Üvercinka, Sayım, 8.10 Vapuru...
0
hikmet iv
(08.11.18)
Ben Orhan Veli
0
datnet
(08.11.18)
ismet özel-sevgilim hayat, yıkılma sakın
orhan veli-macera
metin eloğlu-eloğlu
yahya kemal-kar musikileri,gezinti, rindlerin ölümü
nazım hikmet-fevkalade memnunum dünyaya geldiğime, nereden gelip nereye gidiyoruz
0
ben demistim zaten
(09.11.18)
www.youtube.com

Ekle: film torino atı, müzik ay ışığında
0
podrostok
(09.11.18)
podrostok
(09.11.18)
podrostok
(09.11.18)
podrostok
(09.11.18)
(1)

Sen bir "K" harfisin ve ben Tohatlıyım.

dont eat me
Bu söz Cahit Külebi'nin diye paylasiliyor ortamda, ama ergen esprisi gibi mübarek. Onun ise kaynak verir misiniz? Not: umarım "bu bir virüs olabilir mi?" ekolünden bir soru olmamistir. :d
Bu söz Cahit Külebi'nin diye paylasiliyor ortamda, ama ergen esprisi gibi mübarek. Onun ise kaynak verir misiniz?

Not: umarım "bu bir virüs olabilir mi?" ekolünden bir soru olmamistir. :d
0
dont eat me
(07.11.18)
Evet, "İçi Sevda Dolu Yolculuk" isimli kitabından... (Yok artık!?)

Aynı açıklamanın önüne iliştirildiği, kaynaksız, fabrikasyon paylaşımlarda yer alıyor bu söz... Külebi'ye yakışmayacak kadar ham, zevksiz. Muhtemelen uydurma alıntı mafyasının işlerinden bir başkası.
0
hikmet iv
(08.11.18)
(6)

Orhan Veli ve Cahit Sıtkı...

dont eat me
...seven, hem şiirlerinden hem hayat hikayelerinden/karakterlerinden etkilenen birine hangi şairleri tavsiye edersiniz? Elbette yine Türk edebiyatı olmalı.
...seven, hem şiirlerinden hem hayat hikayelerinden/karakterlerinden etkilenen birine hangi şairleri tavsiye edersiniz? Elbette yine Türk edebiyatı olmalı.
0
dont eat me
(06.11.18)
Elbet öncelikle diğer iki Garipçiyi, yani Melih Cevdet'le Oktay Rifat'ı sonra da Ahmet Muhip Dıranas'ı, A. Kadir Meriçboyu'nu, Cahit Külebi'yi, Ümit Yaşar Oğuzcan'ı, Özdemir Asaf'ı ve Cemal Süreya'yı öneririm. Bunlardan sonra da Necatigil'i...
0
hikmet iv
(06.11.18)
hikmet +1
0
kablelvuku
(06.11.18)
behçet necatigil
0
wilhelmwasmuss
(06.11.18)
Başıma bir iş gelmeyecekse Sunay Akın diyorum.
0
etna
(06.11.18)
Sunay Akın
Murathan Mungan
Özdemir Asaf
Cemal Süreya
Didem Madak
0
mutlusismankedi2015
(06.11.18)
Umit yasar oguzcan

Baska şairlere bakmayin sadece umit yasarin yasam hikayesi siirleri , adeta ikinci bir orhan velidir kendisi
0
bu benim teorim
(07.11.18)
(1)

"yukarıda ne oyunlar oynanıyor aşağıda biz ne oyunlar oynuyoruz"

lord.gaga
Arkadaşlar merhaba. Geçenlerde avlu izlerken bu dizeleri okudu dizinin bir karakteri. Ve dediğine göre bu dizeler Atilla ilhan'a aitmiş. İnternette ne kadar arasam da bulamadım hangi şiirde geçtiğini. Siz biliyor musunuz?
Arkadaşlar merhaba. Geçenlerde avlu izlerken bu dizeleri okudu dizinin bir karakteri. Ve dediğine göre bu dizeler Atilla ilhan'a aitmiş. İnternette ne kadar arasam da bulamadım hangi şiirde geçtiğini. Siz biliyor musunuz?
0
lord.gaga
(06.11.18)
Harfi harfine: "Yukarıda ne türlü oyunlar oynanıyor/ Biz burda ne oyunlar oynuyoruz"

Sisler Bulvarı'ndaki "Yeraltı Ordusu" isimli şiirden.
0
hikmet iv
(06.11.18)
(1)

Asal Yoklama Başvurusuyla alaklı bir soru

nick istemiyorum ben
arkadaşlar sitedeyim şuan ve fotograf istiyor.fotografın son 6 ay içinde çekilmiş olması gerekiyormuş.peki bu fotografı vesikalık cekilip bilgisayara mı yüklenmiş olması gerekiyor evde kendi telefonumuzla da çekebilir miyiz?
arkadaşlar sitedeyim şuan ve fotograf istiyor.fotografın son 6 ay içinde çekilmiş olması gerekiyormuş.peki bu fotografı vesikalık cekilip bilgisayara mı yüklenmiş olması gerekiyor evde kendi telefonumuzla da çekebilir miyiz?
0
nick istemiyorum ben
(29.10.18)
Evde çektim, yükledim. Böyle yapan başka arkadaşlarım da oldu. Hiçbirimizin şubedeki işlemlerinde bir sorun çıkmadı. Hayırlı olsun.
0
hikmet iv
(29.10.18)
(9)

Bu kitaplar nasıl?

cemallamec
Drina KöprüsüKıskanmakAlçaklığın Evrensel TarihiFicciones - Hayaller ve HikayelerAlefOblomovKörleşmeBuddenbrooklar - Bir Ailenin ÇöküşüSiddhartha
Drina Köprüsü
Kıskanmak
Alçaklığın Evrensel Tarihi
Ficciones - Hayaller ve Hikayeler
Alef
Oblomov
Körleşme
Buddenbrooklar - Bir Ailenin Çöküşü
Siddhartha
0
cemallamec
(29.10.18)
Siddhartha ve Oblomov ciddi manada şükela kitaplar
0
kljgslsdkjsd
(29.10.18)
Oblomov çok övdüler benim de listemde
0
kablelvuku
(29.10.18)
klasik denince biraz korkarım. dili ağırdır,sıkıcıdır diye ama oblomov akıcı ve güzel kitaptı.
0
MtKrt
(29.10.18)
oblomov güzel +1. drina köprüsü acıklı bir kitap. idam tasvirleri falan çok etkiliyor insanı, böyle şeylere gelemiyorsanız okumayın. bize ortaokulda okutmuşlardı, hala hatırlarım, travmatik etkisi oldu diyebilirim.
0
slow like honey
(29.10.18)
körleşmenin dili ve akiciligi çok iyidir. filmi de çekilmişti yanlış hatırlamıyorsam
0
aslil
(29.10.18)
Bireyci ve kaybetmeye övgü düzmeye meyilli çağ okuyucusu olarak Oblomov'un posasını çıkardık fakat hâlâ güzel kendisi. Tasfiye olmuş, romantik bir toplumsal tip söz konusu, -ve elbette karşıtı da- okumanız ve yüzleşmeniz gerekiyor.

Siddhartha fena değil, bir "bildungsroman" diyebiliriz. İndirgeyelim: Gerçeği arayış öykülerinin budizm versiyonu. Bir materyalist bile sırf birey gelişimini yansıtmaktaki ustalığı sebebiyle Siddhartha'yı okuyabilir.

Alçaklığın Evrensel Tarihi... Borges için ne denebilir ki? Müthiş bir "sahte tarih" çalışması, onlarca arketip, tarihsel kişilik, örtük gerçek ve muziplik...
0
hikmet iv
(29.10.18)
oblomov ve drina köprüsü'nü askerde okumuştum. güzel kitaptır ikisi de. oblomov şu ana kadar okuduğum kitaplardan ilk 5'e girer.
0
efreet sultan
(29.10.18)
bu listeden siddhartha'yı okudum, çok meşhur bir kitap, seveni çok ama yazarın diğer kitapları daha güzel bence (demian, bozkırkurdu, gertrud, narziss ve goldmund).
ikincisi körleşme. galiba dünyada körleşme'yi sevmeyen tek insanım. çoğunu okudum zorlayarak, ama bitiremedim.
0
puc
(29.10.18)
Oblomov (9/10)
Buddenbrooklar (7/10)
Drina Köprüsü (7/10)
Siddhartha (6/10)
Körleşme (6/10)

Bende bıraktıkları etkiye (iyiden daha az iyiye) göre sıraladım. Parantez içindekiler de kitaplara 10 üzerinden verdiğim puanlar.

Oblomov için söylenecek çok fazla şey yok, efsane. (Goethe’nin Werther’i ve intihar olayları ile Gonçarov’un Oblomov’u ve Oblomovculuk akımı. İkisi hep bir kardeşmiş gibi gelir bana) Bir çeşit uyuşukluk hali. Gonçarov bu durumu çok iyi anlatıyor kitapta. Altı sene olmuş okuyalı, Oblomov’un oturduğu/yattığı divan hala aklımda.
Buddenbrooklar’da bir ailenin zamanla nasıl çöktüğü anlatılıyor. Uzun bir zaman dilimi söz konusu. Muadili Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlık’ı diyebilirim. Askerdeyken okumuştum. Şafağı güzel attırmıştı.
Drina Köprüsü’nde İvo Andriç’in anlatımı çok iyi. Drina Köprüsü civarında geçen olayları anlatıyor, yine Buddenbrooklar’daki gibi uzun bir zaman dilimi kullanılıyor. Kitabın ana karakteri köprünün kendisi diyebilirim. Müslümanlar, hristiyanlar, savaşlar, idamlar, intiharlar, kapiyada edilen sohbetler vs. güzel bir dille ve engin bir bilgiyle anlatılıyor. (Bunda Andriç’in çocukluğunun Drina Köprüsü’nün bulunduğu Vişegrad’da geçmesi de önemli bir faktör tabii ki)
Siddhartha, öğreti diyeyim kısaca. Her şeyi geride bırakıp ruhani bir arayış içinde olma hali.
Körleşme, insanoğlunun kendi eliyle kurduğu, sonra da kendisine yabancılaşmış, düşman kesilmiş bulduğu dış çevreyi tasvirlerle anlatıyor. Tanıtım bülteninde de söylediği gibi.
0
papillon7
(30.10.18)
(15)

İkinci Abdülhamid Bu Aralar Neden Bu Kadar Popi ?

Neill
33 yıllık iktidarında çok toprak kaybedilmiş ama hadi diyelim o zamanın şartlarında öyleydi, kendisi çok iyi padişahtı. ilber hoca falan da cok tutuyor. ama sonuçta osmanlı diyince hep fatihler, kanuniler başarı olarak akla gelirdi bu zamana kadar. nam salmislardır.dönem olarak dgerlerinden çok fark
33 yıllık iktidarında çok toprak kaybedilmiş ama hadi diyelim o zamanın şartlarında öyleydi, kendisi çok iyi padişahtı. ilber hoca falan da cok tutuyor.

ama sonuçta osmanlı diyince hep fatihler, kanuniler başarı olarak akla gelirdi bu zamana kadar. nam salmislardır.

dönem olarak dgerlerinden çok farklı, çok zor bir dönem olabilir abdulhamid'inki. onu demiyorum. yani neden abdülhamid onu soruyorum. ne olursa olsun sonuç olarak daha meşhur, avrupa'yı titreten padişahlar var sonuçta.
0
Neill
(18.10.18)
çünkü halifeliği en iyi o taşımıştır. bu yüzden halifelik yanlılarının baştacıdır.
s
şu videoyu buraddan itibaren izle bence: youtu.be
0
illegalstar
(18.10.18)
Bi olayı yok, V. Mehmet ve Vahdettin'i saymazsak son Osmanlı padişahı, biraz da Mustafa Kemal'in o jargondaki karşılığı gibi gösteriliyor, o nedenle. Yoksa Osmanlı'nın en başarısız padişahlarından biri, o dönemin şartlarında mukayese edilse bile öyle.
0
angelus
(18.10.18)
modern dönem osmanlı devletinin en meşhur padişahı. ondan sonra gelenler etkisizdi, öncesi de çok eski zaten. hal böyle olunca osmanlı fanatikleri için popi olacak başka isim kalmıyor bu yüzden köpürtülüyor
0
dafuq
(18.10.18)
hocam şimdi bu adam binbir zorluk içersinde devleti zar zor ayakta tutmuş, bu yabana atılacak bir sebep değil.

Fatih, kanuni vs. zaten tartışılmaz insanlar. yani, 3-5 ekşici dışında bu adamların kudretini sorgulayan kimse yoktur sanırım, bu sebeple oradan ekmek çıkmıyor. ancak okumayı seven meraklı insanlar için biraz kitap satılıyor o kadar.

ama Abdülhamit'te durum farklı. torunları hayatta, onlar sürekli "dedem şöyle böyle" diyip demeçler veriyorlar, dizisi var ki o zaten başlı başına bir etken.
0
giovanne
(18.10.18)
Marangozlugu iyiydi.
0
stavro
(18.10.18)
Toprak kaybedeceğiz onun psikolojik altyapısı hazırlanıyor sanırım
0
le jeune turc
(18.10.18)
12 kadindan 26 cocuk sahibi olmasi da bir etken olabilir. Rahmetli iyi calismis, gece-gunduz mesai kastirmis. Doneminde devlet borc icinde yuzmesine ragmen saray masraflarindan hic kisintiya gidilmemistir, Avrupa'dan piyes - tiyatro gruplari sadece kendisine gosteri yapmak icin getirtilmistir vs.

Bir doneme cok benziyor ama hatirlayamadim Almanya'da Habsburg donemi olabilir.
0
dougsampson
(18.10.18)
şan, şöhret, güç, kudret açısından yavuz, fatih, kanuni tartışılmaz ama bizim son osmanlıcılar akılları sıra Atatürk'ün karşısına çıkarabilecek bir figür, portre olarak bunu çıkarabiliyorlar çünkü bahsettiğim padişahların hem dönem hem de başka faktörlerle Atatürk'le mukayese edilmesi sağlıklı olmaz.

Bizim son Osmanlıcıların yakın tarih figürü olarak sadece bu adamı ortaya koyabiliyorlar Atatürk'e karşı
0
silah taciri
(18.10.18)
93 Harbi'nin getirileri (daha doğrusu götürdükleri) İngiltere ve Fransa'ya sırt dayayabilme imkanlarını ortadan kaldırıyor. Balkanlardaki kayıplarla, Osmanlı, kuruluş devrinden itibaren sonra ilk kez, yüzyıllar sonra, müslüman nüfusu daha yüksek bir devlet haline geliyor.


Bu gerçeği gören, analiz eden Abdülhamid, halifelik sıfatını doğru zamanda ''aktive'' ediyor. Yoksa kendisi ilk halife değil; fetihlerden fetihlere koşan, müslüman alemini şaha kaldıran bir padişah değil.

Panislamist bayrağını taşıması niçin son 5-6 yılda bu kadar sık isminin geçtiğini gösteriyor aslında. Kısakürek çok ileri gidip; ne II. Mahmudlar ne Selimler, o reformcu padişahlar imparatorluğun gerçekliğini algılayamadı diyor. Yani Abdülhamid görüyor gerçek çözüm yolunu islam birliğinde. (Böyle yazınca Kısakürek de yeni kitap yazmış gibi algılanmasın. Kitap 1965 yılından. O dönemde de belli isimlerin Abdülhamid'e hayranlık duyduğu aşikar. Birileri demek ki şimdi doğru zamanda, Abdülhamid'in panislamcı kimliğini ''aktive'' ediyor.)

Yerli yabancı hiçbir ciddi tarihçinin Abdülhamid'i ''en başarısız padişah'' diye betimlediğini de görmedim duymadım. Balans ipindeki en iyi cambaz olarak gösterir Hanioğlu, ki bu yergi sayılmaz.
0
buf-e kür
(18.10.18)
kendi döneminde en büyük düşmanı jön türkler, ittihatçılar, tevfik fikret gibi özgürlük yanlıları olmuştur. bu düşman korkusu yüzünden gazetelere yoğun sansür uygulanmış, jurnalcilik iyice halkın arasına yayılmış, her köşeye ajanlarını göndermiştir sırf kendisine muhalefet edenleri yakalatmak için. abdülhamid in popüler olması olayı aslında tamamen algı yönetimi. senelerdir üniversitelerde dahi "33 yıl hiç toprak kaybetmeden hüküm sürdü" yalanı anlatıldı ki bir çok hoca bunu sadece bilgisizlikten anlattı. sağ genel olarak hep devletçi, merkeziyetçi tutumda olmuştur. abdülhamid e yani devlete karşı açıktan muhalefet eden üstelik o dönemin özgürlük söylemleriyle hareket eden, ayaklanan gruplar, kişiler var. bu yüzden sağcılar abdülhamid i çok sever. meşrutiyet sayesinde bir çok azınlık ve farklı düşüncedeki insan meclis vasıtasıyla kendisini temsil imkan buldu. bizim sağcılar özellikle ermeni, rum gibi azınlıkların mecliste yer almasını tamamen "devletin parçalanması" olarak algılıyorlar. üzerine hamid lerinin yetkilerinin kısıtlanmasını da ekleyince ortaya şöyle bir tablo çıkıyor:

hükmettiği yıllar boyunca toprak kaybetmeden, yahudilere, siyonistlere, içerideki azınlıklardan oluşan hainlere, ordu ve entellektüel camiadaki yerli hainlere karşı tek başına koca imparatorluğu sırtlamış gök sultan abdülhamid han hazretleri.

buradaki abdülhamid adını kaldır öyle oku, sana kimi hatırlatıyor?

algı yönetimi demiş miydim?
0
issiz karga
(18.10.18)
neverletyougodown
(18.10.18)
Çok arapçıydı.
0
caletti
(18.10.18)
Tarihte bir dolu örneği var, uzun uzun yazmak istemiyorum. Louis Bonaparte'ın, Napolyon kültünü canlandırması; Alman faşizminin III. Reich tarihlendirmesi ve Aryan sembollerini kullanması vs.

AKP de "70 yıllık reklam arası"ndan sonra düşünsel olarak kendini Osmanlı'nın sonuna, bilhassa Abdühamit'e, yani 1908 Devrimi'nin öncesine iliştirmek istiyor.(Bu arada Abdülhamit kültü, benim takip edebildiğim kadarıyla ta Büyük Doğu zamanlarından beri zaten sağcıların tarih anlayışında önemli bir yer tutuyor.) AKP iktidarı içinse; sporda canlandırılmaya çalışılan okçuluktan tutalım, devlet binalarında kullanılan Selçuklu mimarisi öğelerine kadar her yerde işaretlerini gördüğümüz türden bir neo-klasikçiliğin parçalarından biri. Partinin ideologlarına -??-, tarih yazıcılarına vs. göre -her ne kadar açıkça söylemeseler de- 1908 Devrimi, Cumhuriyet Devrimi ve CHP iktidarı ile kesintiye uğramış bir hattın sağlam halkasıdır Abdülhamit; bu hat tuhaf biçimde Menderes'le devam eder, -o da köylü burjuvazinin ve bu sınıfın altında şekilsizleşen köylülüğün temsilcisidir- 27 Mayıs ve getirdiği kurumlar eliyle yine kesintiye uğrar, 70'ler boyunca mücadelesini sürdürür ve nihayet bir başka restorasyonla, 12 Eylül'le farkında olmadığı bir zafer kazanır. Menderes'le Erdoğan'ın arasına Özal'ın yerleştirilmesi bu itibarla -ilk bakışta- manalı gibi gözüküyor. Ortak sözcük: Restorasyon. (Mu olmalı?)

Eleştirel not: Ama hangi üretim biçiminin restorasyonu? Abdülhamit, ulus devletlerin birer ikişer tomurcuklandığı, Batılı düşüncenin nicedir aydınlar arasında karşılık bulmaya başladığı, İstanbul'da gayrimüslim burjuvanın palazlandığı ve haklar iddia ettiği bir dönemde, yarı-merkezi feodalizmin restorasyonuna girişerek meclisi 30 yıllığına kapattı. Menderes'in tahkikat komisyonu ile doruğa çıkan baskıcılığı ise hem anti-demokrasi demekti hem de tarım burjuvazisine verilen tavizlerin sürdürülmesi, gelişen üretici güçlere karşı siyasal iktidarın gözünü yumması... Hadi ilk ikisi için feodalizm genel başlığını kullansak, Özal bambaşka bir yerdedir, tek bir piyasa hâline gelmiş dünya kapitalizmine entegredir: Krizdeki Türkiye burjuvazisini; 24 Ocak'la ve 12 Eylül sonrasındaki Anap iktidarı ile ihya etmiştir. AKP de sermayenin bir başka krizini çözmek için İMF politikalarını şartsız uygulayacak bir "tek parti" olarak, çoğunlukla muhafazakar kitlelerin desteği ile iktidara geldi. 12 Eylül 2010 tarihine dek olanlara da -bir günde bitmiş değil her şey, o tarihte resmileşti sadece- basbayağı restorasyon diyebiliyoruz demek ki.

Bunların üstüne "kült" dediğimiz şeyin ve kitleyle ilişkisinin "gerçek" anlamının da bir partiyi ya da lideri iktidara taşıyanlarla; o parti ya liderin siyasetinin arasında "gerçek" ilişkiye dayandığını söyleyebiliriz. Abdülhamit kitlenin önünde, tıpkı yukarıda verilen cevaplarda olduğu gibi "halifelik"le, "cambazlık"la vesaire duruyor. Altı bomboş... Bu yüzden sorunun "asıl" ama "yanlış" cevabı bunlardır belki de...
0
hikmet iv
(18.10.18)
elle tutulan şeyler yapan son eleman başka idolleri de vardır muhtemelen ama onlara sarsalar dayak yiyecekleri çok nokta var. abdülhamit'in yok mu var ama kısmen iyileştirme yollarını açmış okuyabildiğimiz kadarı ile.

yere göğe sığdıramayanlar var tabi. tarihten gördüğümüz kadarı ile öyle biri olsaydı zaten biz şu an osmanlı topraklarında yaşıyor olurduk. bir insanı lider, başarılı yapan çevresindeki insanları seçebilme yeteneğidir. sanırım buralarda sorunlar vardı.
0
dedim dedim de kime dedim
(18.10.18)
bana darbe yapılacak korkusundan haliçte donanmayı çürüten yine muhalefet korkusundan tiyatroları kapattıran, sansür kurulları kurduran, insanları birbirine ispiyonlattıran ''jurnalcilik'' olayını başlatan, eserlerde ''kulak, burun'' gibi ifadelerin geçmesini bile kendine laf ediliyor olarak algılayan sıkıntılı bir kişilik. peki bu olaylar tanıdık geliyor mu?
0
tantunizade murat efendi
(19.10.18)
(11)

Big Data yok edilebilir mi?

levent bilgen
1) Big Data bir şekilde yok edilebilir mi? 2) Rusya, Çin, Fransa, Japonya ya da bir başka dünya ülkesi bu kadar verinin Amerika’da bir merkezde toplanmasından rahatsız değil mi? Diğer ülkeler de aynı nicelikte veriye sahipler mi?3) Bilinen amaçlar(istihbarat, marketing, seçim manipülasyonları vb.) d
1) Big Data bir şekilde yok edilebilir mi?

2) Rusya, Çin, Fransa, Japonya ya da bir başka dünya ülkesi bu kadar verinin Amerika’da bir merkezde toplanmasından rahatsız değil mi? Diğer ülkeler de aynı nicelikte veriye sahipler mi?

3) Bilinen amaçlar(istihbarat, marketing, seçim manipülasyonları vb.) dışında ne gibi çalışmalar, deneyler, amaçlar için kullanılıyor olabilir?

4) Big Data’nın güvenliği ne şekilde sağlanıyor? Yedekleniyor olma ihtimali ne ölçüde gerçekle ilintili?

5) Fazla sci-fiction gelse de büyük bir savaşta bir ülkenin otonom sistemlerine, köprülerine, haberleşme araçlarına saldırılması gibi saldırılabilecek bir konumda mı?
0
levent bilgen
(16.10.18)
1- big data dediginiz sey nedir? dunyadaki tum verilerin toplandigi yere big data denmez :) bi kavram karistirmasi var sanirim.

vikipedi aciklamasiyla: Büyük veri; toplumsal medya paylaşımları, ağ günlükleri ,bloglar, fotoğraf, video, log dosyaları gibi değişik kaynaklardan toparlanan tüm verinin, anlamlı ve işlenebilir biçime dönüştürülmüş biçimine denir.

2- onlar da topluyor. cin'de facebook filan yasakli. her uygulamanin cin'li versiyonunu kullaniyorlar.

3- trump - secim - rusya seklinde aratabilirsiniz. xxx analytics rezaleti de vardi, zukenberg yargilandi hatta bu sebeple. sirketin adini unuttum.

4- sirketler veri tabanlarini mumkun oldugunca guvenli hale getirirler. sizma her zaman mumkun.

5- kim bu konumda mi?

edit: yuzeysel & ortalama google bilgisi :) insanlari tanimadan boyle sozler soylemek degisik. kolay gelsin, umarim aradigin cevaplari bulursun.
0
fakyoras
(16.10.18)
@fakyoras Hiçbir şekilde bir kavram karışıklığı yok. Big Data dijital anlamda soyut. Silikon vadisi ve türevi yerlerde ciddi anlamda üzerinde çalışılan, belli merkezlerde depolanan, bilfiil mekansal karşılığı olan ve tek bir kuruma ait olmayan verilerin bütünü. Nicelik olarak en büyük ölçekli veri Amerika’da. Diğer ülkelerin verileri onunkinin yanında işlevsel anlamda oldukça komik.

Siz çok yüzeysel ve ortalama google bilgisiyle olayı okuyorsunuz ya da bu konuyla ilgili yeterli bilgiye sahip değilsiniz.

Facebook ve bağlı şirketleri(Whatsapp, Instagram) Twitter, Google ve daha birçok şirketin bu bilgileri donanımsal olarak depoladığı yerlerin tümü ya da bir kısmı için mekansal bir tanım da “Big Data”yı içine alıyor.
0
🌸levent bilgen
(16.10.18)
3) google aramalarından grip salgını ve etki alanını doğru bir şekilde hesapladıklarına dair birşeyler izlemiştim, eğitimli kitlenin mesai saatlarinde dizi izlemesinden falan ekonomik durgunluk kriz gibi durumlar arasında bağlantı kurduklarını duymuştum.

4)en basitleri bile genelde 2 farklı kıta 3 farklı merkez de yedekli oluyor
0
Sir Anthony Hopkins
(16.10.18)
@fakyoras Cambridge Analytica olayında kabaca 50 milyon Facebook hesabı kullanıldı. Big Data için 50 milyon kişi komik bir sayı bile değil. Bu kullanım Big Data’nın gerçek işlevselliği ve asıl gücünü anlatmakta da yetersiz ve sönük.
0
🌸levent bilgen
(16.10.18)
Fikir vermesi açısından:

m.imdb.com
0
mirty
(16.10.18)
1- hayır. çok merkezde biriktiği, birikmeye de devam ettiği için yok edilemez.

2- hayır, herkes kendi datalarını biriktiriyor.

3- çok çeşitli.

4- siber güvenliğin bilinen yöntemleri ile.

5- evet. çok daha fazlası da yapılabilir.
0
babilbaligi
(16.10.18)
kavramların birbirine girdiğine katılıyorum,

babilbaligi+1

5'e ilaveten şu anda zaten böyle, rusya'nın virusleri ameriganın nükleer santrallerini, askeri tesislerini hedef alıyor, ameriganın firüsleri rus bürokratlar/devlet tesislerini hedef alıyor (neye göre tabii ki ip to location vs. gibi şeylere göre) hatta tek bir hedefi olan hedefe ulaşıncaya kadar yayılan ama bir eylemde bulunmayan wormlar vs. de mevcut, yani hali hazırda bizler mışıl mışıl uyurken birileri birbirlerine saldırıyor, savunuyor falan. misalen şu anda usa suudi arabistana saldırıyor.

Ek kaynaklar:
threatmap.checkpoint.com
map.norsecorp.com
www.digitalattackmap.com&color=0&country=ALL&list=0&time=17819&view=map
0
selam
(16.10.18)
1) "Bir şekilde" lafzı bize istemediğimiz kadar özgürlük veriyor. Madem verinin fiziksel karşılığı var, sırf Google'ın tuttuğu veriyi değil, android cihazda telefon rehberimize kadar erişebilen programların tuttuğu veriyi de yok edebilirsek... Neden olmasın?

2) Bilinen internetteki içeriği derleme konusunda Google neredeyse bir tekel ve onay mercii olduğuna göre muhtemelen aynı nicelikte veriye kimse sahip değil. (Diğer ülkelerin rahatsızlığı konusunda: Yandex'i, Vk'yı vs. bu tekeli kırmaya yönelik girişimlerden sayabiliriz.) Ek olarak Google ve benzeri şirketler yoluyla toplanan bu verinin -analytics, adsense benzeri uygulamalarla dünyanın geri kalanınının kulanımına sunulan kısmı müstesna- büyüklüğünü ve gizli kullanım alanlarını, skandallarla bir bir ifşa olmadıkça tahmin etmek de imkansız.

Ek olarak ticaret savaşı ile de anlamlanabilecek bir veri savaşı Çin ile ABD arasında uzun süredir sürüyor. Son büyük gelişme de şu: www.bloomberg.com

3) Durum böylesine açıkken gizli kalan amaçların bir önemi var mı ki? Sanki bundan sonrası bize sadece işleri komplo teorisyenliğine vardıracak bir gizemciliği getirecek. Elbette bu soru; kamuoyunun, bilgi tekelleri ve emperyalist devletler üzerinde kuracağı olası bir baskıya dönüştüğü takdirde anlam kazanacaktır.
0
hikmet iv
(16.10.18)
hem kavram karmasasi var hem yok diyebilirim. bu durumu ozetle su sekilde aciklarim, dunyadaki tum kuslarin sesleri "data" dir. bu datayi mikrafon sahibi herkes toplayabilir ve bir yere saklayabilir, buna "database" denir. "big data" isleme ise bunun bir adim otesi yani bu saklanan datanin islenip, bize rasgele civilti ve gurultu gibi gelen kus seslerinin anlamini, yani ne konustuklarinin bulunmasi, kus dilinin cozulmesi, bu sonuca gore gelecek konusunda tahminde bulunulmasi dir. yani bu iste datanin bir yerde saklanmasi ve fiziksel olarak sahip olunmasi isin kucuk bir kismi, asil onemli ve zor kismi ise bu datayi isleyip anlamli bir sonuc cikaracak fiziksel teknoloji, ve algoritma sahibi olabilmektir.

ornegin twitterda datalari dunyadaki bircok noktada serverlar uzerinde saklanir, isteyen bu data yi twitterin sunmus oldugu API uzeriden alabilir. bunu evde sen de yapabilirsin, sonra bir yere saklayabilirsin. artik senin de bir "data base" in var. ama bu datayi ne yapacaksin, cok buyuk bir data ve insanlar ornegin turkiyede son zamanlarda "papaz brunson", "arda turan" ve "enflasyon" konularinda bir suru konusmuslar. bu konusulanlari bir bolumu goygoy, bir bolumu cok ciddi, bir bolumu ise konusulmus ama bir amaca hitap etmiyor. boyle yiginla data sahibi oldugunu dusun. burada asil zor kisim bu konusmalardan cesitli anlamlar cikarabilmek, degersizlerini ayristirmak, degerlilerini bir istatistik hesabina sokabilmektir. ornegi "arda turan" meselesi "papaz brunson" meselesinin halk uzerindeki etkisini istatistiksel olarak ne oranda maskelemis. ilerde boyle bir durum oldugunda bu durum ile benzerligini eslestirmek icin bir sablon (pattern) cikarilabilir mi, bu pattern cikartilir ise bunun sonuclari ne olur, tum bu olasiliklar icinde abd nin bize "fethullah guleni" iade etmesi orani ne kadar mumkun. iste eger bu datayi isleyip boyle bir olasilik hesabi yapacak teknoloji, istatistik, matamatik, algoritma kurabiliyor ise big dataya hukmediyorsundur. yoksa data ile ne yapacagini bilmedikten sonra elinde tutmanin anlami yok.

bu durumda amarikanin elini guclendiren ne peki? adamlarin datayi tutmasi bir sonuc, cunku bu data ile ne yapabileceklerini biliyorlar ve onun icin tutuyorlar. eger biz de bilseydik biz de internet uzerinde "crawler" yapip bilgiyi toplayip biz de tutabiliriz ama tutsak ne olacak ki, islemeyi bimiyoruz. bu tamamen isletme ve universite isbirligi ile olabilecek birsey.

ozetle big data olayinda dataya fiziksel olarak sahip olmak isin proseduru, en onemlisi bu data ile ne yapabildigin.
0
emrahday
(17.10.18)
1) Big data sanki bilgisayar ve ağ teknolojileriyle ortaya çıkmış gibi bir algı var. Bilgi ve belge yönetimi tarihine biraz bakınca aslında insanlığın yazmaya başladığı andan itibaren data topladığı görülebilir. Sadece veriyi saklama ve yorumlama yöntemleri değişti. Çok yakın tarihe kadar var (2010'lar) olan kümülatif bilginin büyük çoğunluğu hala "hard copy" denen materyallerde saklanıyordu.
Şimdi dijital olarak tutuluyor. Haliyle bu depolama imkanları, veri aktarım olanakları hem yeni enformasyon üretme hızını artırdı, hem de datayı yorumlama hızını. Her ülke kendi verilerini saklar. Kimi analog olarak kimi dijital. Artık çoğu dijital. Yani TUIK'in verileri de "büyük veri", holdinglerin satış rakamları vb de. Big data deyince bilimkurgu gibi bir dünya canlanıyor insanların zihninde ama bildiğin veri işte. Sadece yeni teknolojilerle daha fazla veriye daha hızlı ulaşıp enformasyon üretmen mümkün. Haliyle bu veri düzgün arşivlenip yönetilmeyince ve korunmayınca kaybolabilir. Dünya tarihinde ne arşivler gitti.

2)Veri bir merkezde toplanmıyor. Farklı farklı kurumların kendi verileri var. Şirketler satış rakamlarını, sosyal uygulamalar kullanıcı bilgilerini vb saklıyor. Tabii ki devletler kendi topraklarındaki şirketlerin verilerinden yararlanabilir. Ya da farklı iki kurum iş birliği yapabilir. Mesela adidas facebook'la reklam işbirliği yapıp kendi marketing verileriyle facebook verilerini kullanıp reklam maliyetini düşürüp daha verimli reklamlar yapabilir. Bunun askeri boyutu da var. Haliyle birçok ülke başka ülkelerden data toplamaya çalışır. Bu geçmişte de vardı. Bugün de var. Sadece ABD özel sektörünü destekleyip elindeki teknoloji gücünü kullanarak daha iyi yapıyor bu veri toplama işini. Mevzu sadece sosyal medya değil, kredi kartı bilgilerinden tut hizmet sektöründeki şirketleriere kadar....
Veri toplamak mesele değil, bu verinin ürettiği enformasyonun kalitesi önemli. Veri toplama işini her zaman her devlet yapar. Biz de yapıyoruz.

3)Tarih boyunca ne için kullanıldıysa: Aklına gelebilecek her şey için. Ama tekrar söylüyorum. Data tek başına bir şey ifade etmez. İstersen tüm verileri topla. Doğru yorumlamadığın sürece anlamı yok.

Mesela sağlık. İngiltere organ bağışı sistemini daha verimli kullanmak için ülkedeki "organ havuzunu" tıpçı ve matematikçilerinin geliştirdiği bir algoritmayla yönetiyor. Böylece doğru organ doğru insana ulaşıyor. Bizde de aynı veri var. Bizdeki algoritma farklıdır. O yüzden bizim eşleşme oranlarımız da farklı olabilir. Belki daha iyiyizdir hatta.

Mesela ekonomi. Diyelim ki ülkenin demografik verileri ve sağlık verileri 59 yaşında ölüm oranının yüksekliğini gösteriyor. O zaman emeklilik yaşını 60'a çekip ciddi bir kamu tasarrufuna gidebilirsin. Biraz tatsız görünüyor ama böyle.

Mesela hava durumu. İklim yönetimi. Elinde ciddi bir iklim verisi olduğunu düşünelim. Ülkende ekilecek ürünleri yönetebilirsin. Ya da başka bir ülkede yaşayan çekirge popülasyonunun artış oranlarını biliyorsun. Bu veriyle çekirgenin patlama yapacağı senelerde o ülkeye tarım ilacı ihracatını artırabilirsin.

Mesela deprem tahminleri. Bir coğrafyadaki deprem sıklığını, şiddet aralığını biliyorsun. Bu sana bir sonraki depremin hangi yıllarda olacağını gösteriyor. Bu veriyle önlemler de alabilirsin, bölgede sigorta şirketlerini de zengin edebilirsin.

Mesela eğitim. Ülkende matematik konusunda zayıflık var diyelim. Bunu çözebilirsin. Ama bunun için beslenme verilerini, genetik verileri vb de analiz etmen gerekebilir.

Gördüğün gibi veriden ziyade verinin yorumlanması ve kullanılması fayda sağlıyor.

Marcus de sautoy'un belgesellerini izleyebilirsin verinin kullanımına güzel örnekleri var. Mesela yukardaki çekirge örneğini ondan aldım.

4) Basılı materyal arşivlerde korunuyor. Dijital veri de zaten bildiğin it güvenlik yöntemleriyle. Tabii ki yedekleniyor da. Yani her kurum kendi verisini kendi yöntemleriyle saklıyor aslında. Kimi daha güvenli kimi daha dikkatsiz.

5) Dediğim gibi bir merkezde toplanan bir veri söz konusu değil. Her kurumun kendi verisi var. Bu verilerin kümülatif kullanımı "big data" olarak adlandırılıyor. Her zaman birileri bu verilere ulaşmak isteyebilir. Ama net olarak bu konumda tüm veriler bulunuyor diye bir şey söz konusu olmadığı için nereyi hedef alabilirler ki? Kredi kartı şirketleri mi, nüfus idaresi mi... Veri her yerde. Her kurumun bir veri yığını var.
0
anten
(17.10.18)
@anten @emrahday @hikmet iv

Verdiğiniz bilgiler çok ufuk açıcı oldu ama:

Ben yaklaşım olarak Snowdenvarî bir bakışla “insanların özel hayatlarıyla ilgili istihbarî değer taşıyabilme potansiyeli” olan verileri kastediyorum.

Gelecekle ilgili büyük hedefleri olan, ileride siyasete girecek, ülke yönetecek insanların tüm özel hayatı, gününün 24 saati de bu verilerin içinde. Sizin verdiğiniz örnekler masumane ve yapıcı örnekler.

Sanki ABD verileri insanlığı daha iyiye, daha müreffeh bir dünyaya, anlamlı bir ülküye taşımak için kullanıyor gibi bahsediyorsunuz.

20 yıl sonraki muhtemel ABD Başkanının, Rusya, Çin, Türkiye vs. tüm dünya ülkelerinin muhtemel yöneticilerinin her türlü görüntü, ses, video ve özel hayat verileri de bunun içerisinde. Günü geldiğinde tıpkı Instagram’ın yeni doğan fotoğraf uygulamalarını satın alıp yutması gibi gelecek vaat eden ve parlamaya başlayan genç siyasileri kendileriyle bu tür yöntemlerle uzlaşmaya zorlayıp zorlayamayacaklarını, aksi halde bunun olası sonuçları olup olmayacağını kastediyorum.
0
🌸levent bilgen
(17.10.18)
(4)

Tasvir-i Efkar

dento
Ekteki fotograftaki sayilari nerede bulabilirim? Online olarak Hakki Tarik Us'a baktim ama djvu eklentisi yuklememe ragmen acilmadi sayfa. Zaten sayisi var mi yok mu onu da anlayamadim.
Ekteki fotograftaki sayilari nerede bulabilirim? Online olarak Hakki Tarik Us'a baktim ama djvu eklentisi yuklememe ragmen acilmadi sayfa. Zaten sayisi var mi yok mu onu da anlayamadim.
0
dento
(15.10.18)
İBB Atatürk Kitaplığı'na bir bakın isterseniz.

ataturkkitapligi.ibb.gov.tr
0
ucanokuz
(15.10.18)
Ankara'da isen TBMM Kütüphanesinde mevcut görünüyor:

kutuphane.tbmm.gov.tr
0
candanag
(15.10.18)
@ucanokuz, Atatürk Kitaplığı'nın online taramasından bakmıştım ama bulamadım. Ben mi beceremedim bilemiyorum.

@candanag, İstanbul veya online diye belirtmeyi unutmuşum. Ankara uymuyor bana maalesef ama çok teşekkürler.
0
🌸dento
(15.10.18)
Milli Kütüphane arşivinde olması gerek. Online arşivini bir tarayın dilerseniz. Olmadı Beyazıt Devlet Kütüphanesi...
0
hikmet iv
(15.10.18)
(17)

Hiç mi Türkçe dinlemiyorsunuz?

Karmaşıklık
Sözlükte az bilinen şarkılar gibi başlıklara bakıyorum hep yabancı şarkılar öneri ediliyor. Rehber, Su Soley, Çamur gibi grupları paylaşanlar sayesinde sağ olsunlar birkaç şarkı keşif ettik ama tıkandık artık. Hiç mi Türkçe dinlemiyorsunuz?Özellikle eskilerden paylaşırsanız memnun olurum. Hümeyra'nı
Sözlükte az bilinen şarkılar gibi başlıklara bakıyorum hep yabancı şarkılar öneri ediliyor. Rehber, Su Soley, Çamur gibi grupları paylaşanlar sayesinde sağ olsunlar birkaç şarkı keşif ettik ama tıkandık artık.

Hiç mi Türkçe dinlemiyorsunuz?

Özellikle eskilerden paylaşırsanız memnun olurum. Hümeyra'nın birkaç şarkısını keşif ettim orada kaldı.
0
Karmaşıklık
(08.10.18)
Cok cok cok az dinliyorum. Kaliteli sarki bulmak icin oturup aramak gerekiyor.
0
Traveller
(08.10.18)
Dinliyorum. Mesela şimdi bu çalıyor, gaza gelip odamı toplayacağım:

Özkan Uğur- Olduramadım
m.youtube.com
Sonra sonra

Mazhar Fuat -Adımız Miskindir
m.youtube.com

Zülfü Livaneli - Sevda değil
m.youtube.com


Bendeniz- İstemiyorum
m.youtube.com

Daha yazardim ama eriniyorum:/
0
Amaranta ursula
(08.10.18)
Mozaik'i keşfedin, keşfetmediyseniz.

www.youtube.com
0
hikmet iv
(08.10.18)
Hardal - Nasıl Ne Zaman
www.youtube.com

hatta: www.youtube.com
0
nice tnetennba
(08.10.18)
hande yenerin eski şarkılarını dinliyorum. apayrı, aşk kadın ruhundan anlamıyor falan çok güzel albümler.. resmen kadının fanı oldum.
0
lata
(08.10.18)
şu kanaldan girersen eskilerden... tavsiye tavsiye ilerlersin.

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com
0
ya ben lan neyse
(08.10.18)
Kuan, niyaz, andan içeru, kara güneş gibi gruplar bu aralar takıntım oldu.
0
curukturpkokusu
(08.10.18)
Sadece eskileri dinlerim
Yeniler bok gibi afedersin
0
bana her yer cehennem
(08.10.18)
eskileri dinliyorum.
0
sutlu nescafe
(08.10.18)
Cok nadir turkce dinlerim o da 90lar 2000lerden dir. Gunumuz turkce sarkilarini ortalığa kusmayayim diye acip dinlemiyorum.
Bildim bileli tukce muzik dinlemezdim. Cocukken de oyleydi.
0
stavro
(09.10.18)
ilacını yazıyorum; haftada bir maximum rock, aksatmadan al...

geçenlerde "şöyle alternatif ve pek bilinmeyenlerden" isteyen bir arkadaşa önerim şu olmuştu:
www.youtube.com

o sevdi, sen de seversin;)
0
late viper
(09.10.18)
Anatolian rock revival project
0
le jeune turc
(09.10.18)
Yüzyüzeyken Konuşuruz
şarkılarını samimi buluyorum .tavsiye ederim
0
ekonomicro
(09.10.18)
sorudan ve aşağıda verilen örneklerden anladığım kadarıyla enstrümantal olmayan sözlü Türkçe müzik örneği istiyorsunuz. Kendi listemden bir ikisi şu şekilde

- Siya Siyabend görece tanınan bir grup ama bu parçalarını keşfedeli çok olmadı benim için. Siya Siyabend - Bir Seher Vaktinde www.youtube.com

- Senfonik/folk metal Türkçemize pek gitmese de ayrıksı örnekler de yok değil.
Almora - Kaf Dağının Ardında www.youtube.com

- sözleri ortalama Türkçe şarkı sözlerinden biraz üstte, sert müzik severler için daha çok. Dinlediğim Masallar (Murder King) (Gürültü Kirliliği) www.youtube.com

- Gençlerden ise bence diğerlerinden söz derinliği ve ritm ile ayrılan Adamlar. Adamlar - Utanmazsan Unutmam www.youtube.com
0
candanag
(09.10.18)
Son 10 senedir hiç dinlemiyorum. Ne Teoman eski Teoman;

www.youtube.com

www.youtube.com

Ne Şebnem Ferah eski Şebnem Ferah!

www.youtube.com

www.youtube.com

Barış Akarsu da artık yok!

www.youtube.com
0
iwasbornonamountainside
(09.10.18)
dinlerim ama özellikle 90'lar türkçe. Yaşar'ın ve Kayahan'ın eski albümleri mesela.
0
gunbatimi
(16.10.18)
çocukluğumdan beri müzikle uğraşıyorum, koloratür sopranoyum. son 2 senedir kendi bestelerimi yapıyorum ve onları tanıtmak için uğraşıyorum. şu aralar yerel radyolarda çalmaya başladı.

eğer beğenirseniz belki ekleyebilirsiniz. bu bana gerçekten çok destek olur ama daha önemlisi beğenilmiş ve benimsenmiş olmanı beni mutlu eder.

TÜR: ALTERNATİF/CAZ ve ALTERNATİF/INDIE POP

Arin -(git: youtu.be)
Uzak - (git: youtu.be)
0
mirror of erised
(23.07.19)
(16)

Türkiye'nin entelektüelleri kimlerdir?

amortisman
Merhaba,Öncelikle benim entelektüel tanımımı yapayım: Bence entelektüel çok bilen kişi değildir. Elbette entelektüelin bir birikimi olmalı ama entelektüelin asıl özelliği toplumu rahatsız etmesidir. Kimseye yaranmadan, ne halka ne de siyasetçilere mavi boncuk dağıtmayan, sevilmeye ihtiyacı olmayan,
Merhaba,

Öncelikle benim entelektüel tanımımı yapayım: Bence entelektüel çok bilen kişi değildir. Elbette entelektüelin bir birikimi olmalı ama entelektüelin asıl özelliği toplumu rahatsız etmesidir. Kimseye yaranmadan, ne halka ne de siyasetçilere mavi boncuk dağıtmayan, sevilmeye ihtiyacı olmayan, her türlü tabuya çekinmeden laf edebilen, geri adım atmayan kişidir entelektüel. Türkiye şartlarında işin ucunda hapis veya ölüm bile olabiliyor malum.

Bu bağlamda İlber Ortaylı bir entelektüel değildir. İyi bir tarihçidir, aydındır, elittir ama hem halkın hem de iktidarların sevdiği türden şeyler söylemektedir.

Mesela Sevan Nişanyan öyle değil. Adamı ülkede seven yok neredeyse. Atatürkçüler sevmez, islamcılar sevmez, solcular sevmez. Çünkü adam hiçbir mahalleye yaranma ihtiyacı gütmüyor ve bildiğini okuyor. Fikirlerinin çoğunu saçma bulurum ama özgürlüğüne düşkünlüğü saygı uyandırır bende.

Şerif Mardin ve Ahmet Altan da bu bağlamda entelektüeldir bence. Şerif Mardin, 90'larda "mahalle baskısı" kavramını ortaya attığında yer yerinden oynamıştı.

Sizin aklınıza kimler geliyor?
0
amortisman
(06.10.18)
farabi
(06.10.18)
Tarifini yaptığınız tanıma uyan entelektüeller kendilerini popülarize edecek alanı bulamadıkları için pek tanınmazlar.

Verdiğiniz isimlerin bu tarife uygunluğu bile tartışmalı.
0
levent bilgen
(06.10.18)
işte bu senin entelektüel tanımın oluyor.
Entelektüelden anlaşılması gereken muhalif olması değil. Entelektüel olmak başka bir şey muhalif olmak başka bir şey. entelktüel kendine göre doğru eylemlerinde muhalefeti de iktitarı da beğenebilir. Bu beğenme fikir birliği yerine salt maddi çıkar için olursa o iktidar yalakalığı oluyor.

Entelektüel salt muhalefet olma adına iktidar veya muhalefetin bütün eylemlerini peşinen reddetmeli mdiir?
0
Google01
(06.10.18)
Ne güzel bir tanımlama yapmışsın gözlerim yandı.
Bir daha düşünmelisin çok çiğ.
0
fasulyek
(06.10.18)
Sizin bahsettiğiniz ölçütte, Niyazi Berkes ve Aziz Nesin olabilir.
0
biravekahve
(06.10.18)
Benim kafamdaki entelektüel tanımı o değil. Entelektüel birikiminizin olması demek, sizin kesinlikle toplumda tartışma yaratacak, yeniden düşündürecek ya da sorgulatacak, değiştirecek kabiliyetiniz olduğu manasına gelmiyor, bence. Çoğu zaman, evet, entelektüel güç değiştirici güç olabiliyor. Son Osmanlı ya da erken Cumhuriyet Dönemi’nde olduğu gibi.

Sizin dediğinize yaklaşan bir kavram daha var: aydın. Bence onun “işi” rahatsızlık vermek, hem akademik çevrelere, hem hitap ettiği kitleye, hem de sıradan sokaktaki insana... N. Berkesler, Boratavlar elbette cadı avlarında kovalandıklarına göre bir rahatsızlık vermişlerdir. Bu demek oluyor ki, her içeri atılan ya da hükümetçe sevilmeyen yazar, akademisyen, gazeteci entelektüel ya da aydın olsun. Analojiden kaçınmak lazım burada.
0
buf-e kür
(06.10.18)
Kimseye yaranmama entelektüellik tanımı değildir, entelektüel basit bir tabirle bilgisine başvurulan insan demektir;

tr.wikipedia.org

İlber Ortaylı da sapına kadar entelektüeldir aynı şekilde Celal Şengör de.
0
gezegen olan pluton
(06.10.18)
yılmaz vural futbol dünyasının entelektüelidir.

futbolcusunu entelektüel bir biçimde dövüyor, sövüyor ve seviyor.
0
Neill
(06.10.18)
tanım yanlış +1

ömer koç ve ilber.
0
cedex
(06.10.18)
Sevan nisanyasshdehagshdhdhdhahha :)


Adam elinden gelse diri diri türk kesecek. Ermenilerden bahsederjen "bizzzzzz bizzzzzzz" demesi tarafsizligi zaten.
0
deveyi diken adamin ta kendisi
(06.10.18)
tanim meselesi bir yana,
tanil bora ve murat belge pekala sayilabilir.
0
alttaraf
(06.10.18)
Açtım iki sözlüğe baktım entelektüel tanımı için, tüm tahminlerimi bir kenara bırakarak. Biri "bilgi"yi andıktan sonra "ileri görüşlülüğü" diğeri ise "fikrî meselelerle uğraşan" ibaresini kullanmış. Buf-e kür'un "değiştirici güç" katkısını ve biryervarbiliyorum'un gramsci hatırlatmasını da oldukça değerli buluyorum.

Bunun dışında aydınla entelektüel arasındaki ayrımlar kesin değil. Bizde de "okumuş, bilgili" anlamında "aydın" sözcüğü kullanılıyor. Entelektüel'in bu anlamından sıyrılıp topluma yön veren kişi anlamını kazanması bir kavramsallaştırmaya, hem de çoktan yapılmış bir kavramsallaştırmaya bakar. Burada "esasen" şu ya da bu anlamda değildir, iddiasında bulunarak kolaya kaçmaktan ziyade soruyu "bilgili, fikrî meselelerle uğraşan ve topluma yön verecek potansiyeldeki kişiler, ahlaken, anaakım normlara ve yerleşik siyasal düzene muhalif olma sorumluluğu taşırlar mı?" diye genişletirsek mesafe alırız gibi geliyor.

-Gece bu mesajı düzenleyip tamamlamayı umuyorum, sevgiler:)-
0
hikmet iv
(06.10.18)
senin tanımına göre aklıma sadece "nihat doğan" geliyor.
0
killerbee
(06.10.18)
aklima (bkz: recep tayyip erdogan) geliyor

kendisi entelektuel. bildigini okuyor.
0
Leonardo~Da~Vinci
(06.10.18)
entellektüel, belirli alanlarda derinleşebilmiş; bu alanlar hakkında öyle veya böyle bir takım kendine ait hususi fikirler yaratabilmiş bir kimsedir. bu şekilde tanımlayabilirz entellektüeli... tanımlarız tanımlamasına da, böyle yaparsak işin ahlaki boyutu eksik kalır; zira, bence entellektüel'in bir de özgülrükten yana olmak gibi ahlaki bir ödevi olmalıdır. o da şu tanımlamayla ifade edilebilir: " yalnızca benim gibi düşünenlerin söz aldığı bir yerde, tek yapabileceğim, tüm gücümle bu duruma karşı çıkmaktır."
bu bağlamda aklıma ilk gelen zat, enis batur'dur.
hatta, kendisinin alternatif:aydın adında tam da bu mevzularla ilgili ufuk açıcı denemelerinin olduğu bir eseri mevcuttur. buradan tavsiye ederim.
sonra... mehmet ali kılıç bay'da çok kıymet verdiğim bir entellektüelimizdir.
0
pangea
(06.10.18)
Bence taniminiz entelektüelden ziyade aydin terimine daha cok uyuyor gibi.

Ilber ortayli örneginden yola cikarsak, kendisinin entelektüel birikiminin sorgulanmaya ihtiyaci yok, fakat tüm bu elde ettigi bilgileri objektif bir cerceve yerine, kendi ideolojisi baglaminda yorumlamasi onu aydin sinifinin disinda tutuyor bana kalirsa.

Ali nesin ve ahmet insel benim aklima gelen ilk isimler.

Entelektüel birikimi cok yüksek olmasa da ben kanat atkaya'yi da sayabilirim mesela bu alanda.
0
bosver nicki
(06.10.18)
(2)

15 Temmuz'dan Önce Darbe İması Yapan Kadın Spiker

malheiros
Bir youtube videosunda, 15 Temmuz'dan 2-3 gün önce bir kadın spikerin, ana haber bültenine haki renkli ve apolet yeri olan elbise ile çıktığı ve "Her şey çok güzel olacak" gibi şeyler söylediğini dinledim.Kim biliyor musunuz? Veya videosu var mı?
Bir youtube videosunda, 15 Temmuz'dan 2-3 gün önce bir kadın spikerin, ana haber bültenine haki renkli ve apolet yeri olan elbise ile çıktığı ve "Her şey çok güzel olacak" gibi şeyler söylediğini dinledim.

Kim biliyor musunuz? Veya videosu var mı?
0
malheiros
(29.09.18)
speedy
(29.09.18)
"Yaralı bir devi ayaklarının üstüne koyabilmek için kuşak kuşak o devi sırtımızda taşıdık. Yaralarının iyileşeceğine, o devin ayaklarının üstünde duracağına olan inancımı hiç kaybetmedim. Bir gün bu ülke ayaklarının üstünde duracak. O zaman da, masaldaki gibi “sihirli kedinin çizmelerini” giyerek amacına doğru uçarak gidecek."

www.cumhuriyet.com.tr

twitter.com
0
hikmet iv
(29.09.18)
(13)

Atatürk harf inkılabına neden ihtiyaç duydu?

levent bilgen
1)Tarafgirlik, partizanlık, gereksiz mübalağa ya da eleştiriden uzak; nesnel bir dil ve tavırla bunun sebebini açıklayabilir misiniz? 2)Sizce amacına ulaştı mı? Dilimiz işlevselleşti mi? Anlatımı zenginleşti mi? 3)Yeni nesillerle eski nesiller arasında Türkçe konuşma ve kullanım derinliği açısından
1)Tarafgirlik, partizanlık, gereksiz mübalağa ya da eleştiriden uzak; nesnel bir dil ve tavırla bunun sebebini açıklayabilir misiniz?

2)Sizce amacına ulaştı mı? Dilimiz işlevselleşti mi? Anlatımı zenginleşti mi?

3)Yeni nesillerle eski nesiller arasında Türkçe konuşma ve kullanım derinliği açısından ne gibi farklar var? (Eskiler kelime dağarcığı çok daha zengin ve rafine bir Türkçe konuşuyorlardı, şimdiki toplum ortalaması 250-300 kelime ve en çok kullandığımız kelime “şey” imiş yabancı kaynaklı bir araştırma komisyonuna göre. Ama bu erozyonu Atatürk’le ilişkilendiremeyiz kanaatindeyim.)

Açıklamaya çalışalım, politize etmeye değil.
0
levent bilgen
(25.09.18)
Hiçbir kültür bütünüyle geri (gerici) olamaz. Kültür çok uzun bir geçmişin ürünüdür. Mekanik bir anlayışla kültür ithal etmek, bir tüketim malı ithalinde olduğu gibi kültür ithal etmek, bilimsel değildir. Bizim aklıevvellerimiz (resmi ideoloji üreticileri), zaten kültürün Arap ve Fars karması, melez bir kültür olduğunu
ve Türk kültürünün baskı altında tutulduğunu, dolayısıyla bu kültürden radikal bir kopuşun ileri bir adım olduğunu ısrarla ileri sürüyorlar. Osmanlı kültüründen radikal bir kopuşla "boşalan yerin" nasıl doldurulacağı sorusuna ise inandırıcı cevap veremezler. Ama "Güneş-Dil Teorisi" gibi gariplikler üretmelerine ne demeli?
"Tarih Tezi" gibi saçmalıklar üretmekle mi boşluk doldurulacaktı? Elbette bunun, kendine dönmek, benliğe
dönmek olduğu ileri sürülüyor. Doğu İslam kültüründen radikal kopuş "milliyetçilik" sayılırsa, kendim emperyalist kültürün kucağına atmak ne olur? Boşluğun Batı burjuva kültürüyle doldurulması olmaz mı?

Bu bağlamda ani bir kararla, Arap harflerinin atılarak yerine Latin harflerinin alınması bir talihsizlik olmuştur. Genç nesiller, yüzyıllardır birikip gelen kültür mirasının dışına atılmışlardır. Arap harflerinin yerine Latin harflerini
alınmasına gerekçe olarak da, bu alfabenin zorluğu ileri sürülüyor. Oysa, bir ülkede okuma yazma bilmeyenlerin çokluğunu veya azlığını alfabeye bağlamak inandırıcı değildir. Latin harfleri alındıktan sonra da
oku-ma-yazma bilmeyenler büyük bir oran oluşturmaya devam etti. Sorunun çözümü alfabeyle değil, doğrudan eğitim politikasıyla ilgilidir. Aksi halde dünyanın en karmaşık alfebelerinden birine sahip olan Japonların okuryazarlık
sıralamasında sonlarda yer almaları gerekirdi... Üstelik, yaşam boyu hemen hiç ya da pek az okuyan kişinin belirli yaşlarda okuma-yazma öğrenmesi de sanıldığı kadar önemli değildir. Okuma-yazma bilmekle ilgili tartışmaya burada girmemiz gerekmiyor.


Bir toplumda devrimden söz edebilmenin koşulu, tarihsel olarak geri toplumsal sınıfların etkisizleştirilip daha ileri sınıfların toplumsal süreci belirler hale gelmesidir. Mustafa Kemal bu anlamda hiçbir köklü yeniliğe
yanaşmadı. Zaten toplumsal güç dengeleri ve geçerli hakim sınıf ittifakı köklü dönüşümlere asla izin vermezdi. Toplumsal (egemen) sınıfların gücü onun kişisel iradesinden daha önemliydi.

Böylesi bir ortamda (üretim ilişkilerine dokunmadan) yapılan "inkılaplar", Türkiye'nin az gelişmişlik yolunda daha hızlı
ilerlemesinden öteye bir anlam taşıyamazdı. Latin harflerinin Arap
harflerinin yerini alması kitlelerin yaşam koşullarında bir iyileşme sağlayabilir miydi? Yoksul köylüye toprak ve toprağı işleyecek araç gereç sağlanıp, ağaların ve tefecilerin sömürü ve baskısından kurtarılsaydı, işçilere sendikalarını, öz örgütlerini vb. kurma yolu açılsaydı emekçi kitleler için gerçek anlamda "inkılaplardan" söz edilebilirdi.
0
biravekahve
(25.09.18)
yazdiklarin harf degil dil devrimiyle ilgili daha cok. ben bunu olumlu buluyorum. turkce sozcukler yerine farsca, arapca dolmus ozellikle elit kesimin lugatinda.
harf inkilabina gelince osmanlida okuma yazma orani cok dusuktu arap alfabesinden dolayi argumani bana da inandirici gelmiyor. sonucta ben kucukken camiye gittigimde 2 haftada ogrendiysem bu oranlarin dusuklugunun ne alakasi var alfabenin zorluguyla. cevap veren olursa ogreniriz.
0
000000
(25.09.18)
alfabenin degismesiyle, dil devriminin bir alakasi yok aslinda. dil devrimi yapanlar salakti. alfabenin degismesi iyi oldu araplara degil batililara yakiniz imajiydi bu. ki cidden diger alfabe zor. ama konusulan dilin degismesi, ozturkce safsatasi tammamen ideolojik. elle tutulur tek bir yani yok. ataturk de onaylamiyordu. o uydurulan kelimelerin birini bile kullanmadi. nutuk'u yky gunumuz turkcesine uyarlanmistir diye basmis gecen gordum. bu dil degismesi sacmaligina ataturk'un nasi tepki verdigi falih rifki'nin anilarinda var. insanlara bunu anlatmak cok zor ama yallah arabistana filan diyorlar. gezi parki olaylarini iktidarin diliyle okuyan cocuklara da yarin obur gun laf anlatilmayacak mesela. akademik olarak arastirip okumak lazim. etimolojik hicbir dayanagi olmayan kelimeler uydurdular arap kokenli sozcukler kullanilmasin diye. uc kurus bes kurus karsiliginda tdk'ya kelime uyduran tipler vardi. uzun hikaye bunlar 61'de tamamen degisti zaten akademik makale okuyun uzun hikaye bunlar..
0
mula
(25.09.18)
harf inkılabının sözlü dille alakası yok. günde 250-300 kelimeyle konuşan neslin bambaşka sorunları var. aslında bunu başka türlü tanımlardım da argo diye hemen siliyorlar. Şu an argosuz tanımladım.

Dilin anlatımı harf inkılabı ile gelişmez. Anlatım kültürün bir parçasıdır. Türkiye'de arapça harflerle gelişmeyen anlatım araplarda gelişmişti zamanında. Bu salt alfabe alakalı değil.

harf inkılabını da "arap alfabesini ben öğrendim yea o kadar da zor değil" diyerek de incelemek zor.

harf inkılabı "bence" batıya yüzünü dönme hamlesiydi. ama sizin sorduğunuz şeyler atatürk'ün dil üzerinde yaptığı şeylerin sonuçları daha çok.

dil üzerinde yaptığı değişiklikleri neden yaptığını soruyorsanız şayet şunu deneyin.

türkçe dinlediğiniz bir hikayeyi, kril alfabesi kullanarak, portekizce anlatın.

bu sorunun giderilmesi ve bir dil kültürünün geliştirilmesi amacıyla bir çok çalışma yapıldı.

bir dili yabancı etkilerden tamamen arındıramazsınız. Fakat bir kültürü arındırabilirsiniz. Atatürk dildeki Türkleştirme ile arap ve fars kültürünün etkisini de kırmayı planladı bana göre. Başarılı oldu mu? zamanında olmuştu. Ama yaptıklarını anlayacak kimse çıkmadığı için tekrar arap kültürünün kucağına düştük.
0
godsparticle
(25.09.18)
Eskiler kelime dağarcığı çok daha zengin ve rafine bir Türkçe konuşuyorlardı.

Gören de dil devriminde önce ülkeden Tolstoyar, Balzaclar, Hugolar çıkıyor zannedecek, o zamanlar da cahil bir toplumduk şu anda daha cahil bir toplumuz; bunun harfle, dille alakası yok; cahil olunca cahil oluyorsunuz, ister Ugandanca olsun ister Sümerce bunlar araçtır sadece bilgiye ulaşmak için, bilgiye ulaşma vizyonunuz olmayınca uzaylı dili öğrenseniz boş.
0
gezegen olan pluton
(25.09.18)
@gezegen olan pluton Hangi mağarada yaşıyorsun bilmiyorum ama 40’ların, 50’lerin, 60’ların hatta 70’lerin İstanbul Türkçesine, o zamanın edebî eserlerindeki dile, üsluba, anlatım zenginliğine zerre kadar vakıf olsan ve şimdiki durumla karşılaştırsan böyle cahilane yorumlar yapmazdın. Kendini o kadar da yalıtma yani cahil addettiğin güruhtan, pek yabancı olmadığın, mesnetsiz kaynaksız üfürmenden, kesme işaretini bile kullanmaktan aciz oluşundan belli.

Şu sıralar Atatürk’le ilgili kitaplar okuyorum, bu konuya özellikle ehemmiyet veriyor ve sebebini bilsem de daha önce okumuş/araştırmış insanların fikirlerini, vardıkları sentezi öğrenmek istiyorum. O yüzden şahsın da üslubun da tavrın da konuyla alakasız.
0
🌸levent bilgen
(25.09.18)
1- araplar'dan mumkun oldugu kadar uzaklasmak icin atilan adimlardan biri.
2- gunumuz turkiye'sine bakinca malesef hayir.
3- ayni erozyon diger dillerde de var, sadece turkcenin problem degil.
0
cooperr
(26.09.18)
@godsparticle
burada olsun cesitli ortamlarda olsun onlarca kisi yazmistir daha once alfabe yuzunden osmanli'da okuma orani cok dusuktu o yuzden devrim yapildi diye. ben de ilkokulda camiye giden cocuklar kisa surede ogreniyor dedim. bu arguman yanlis mi simdi? nesi yanlis? harf devrimi siyasidir sonucta.
uydurma sozcukler bence gayet iyi. sozcuk kelimesi mesela osmanlida var miydi?kelime uydurmazsan saf turkce yetersiz bir dil.
0
000000
(26.09.18)
boğazımıza kadar araplığa battığımız şu günlerde hala bunun kıymetini anlamadıysan yapacak birşey yok.
0
titiraprap
(26.09.18)
Konunun farklı bir tarafından bahsediyorum belki ama dil devrimiyle bağlantılı. anadili konuşucuları kelimeleri birbiriyle ilişkilendirir ve sözlükçesine (beynindeki sözlük diyebiliriz buna) alır. şimdi her ne kadar kelimeleri bilsek de biz arap değiliz ve arapçadaki kelime ilişkilerinden büyük ölçüde haberdar değiliz. demek istediğim ktb kökünden türetilen kitap, katip, katibe, kütüphane gibi.

dil devrimiyle bir türk'ün sözlükçesindeki kelimeler arası bağlantı artırılmıştır. yaz kökünden türetilen kelimelere bakalım. yazı, yazıcı, yazar, yazgı, yazın vb.

şimdi bu kelimelerin arapçalarına bakalım. eskiden yazı için inşa, yazıcı için katib, yazar için müellif vb kelimeler kullanılırdı. peki günümüz türkçesinde yaz- kökünden türediği açıkça belli olan kelimelerin yerine arapçalarını kullandığımızda ne oluyor? o sözcüklere olan erişimimiz azalıyor.
bunu şöyle düşünebiliriz. ortak kökten gelenler bir gruptaysa eğer biz anadili konuşucuları bir gruba tümüyle/çoğunlukla ulaşabiliyoruz ama bu sözcükler farklı dillerden gelen kelimelerden oluşursa aralarındaki bağlantıyı kuramıyoruz. bu da bizim düşünce biçimimizden tutun da fikir ortaya koymaya kadar her şeyi etkiliyor.


küçük bir not: rafine dilden kastınız ne bilmiyorum ama özellikle servet-i fünun dönemini incelerseniz şairlerin kendilerinin uydurdukları sözcükler ve tamlamalar olduğunu görürsünüz. tabii ki dillerdeki sözcüklerin çoğunluğu uydurmadır. biz masaya masa dediğimiz için masa, çorap desek çorap olur. bu da dilin nedensizlik ilkesinden dolayıdır ama benim burada anlatmaya çalıştığım konu farklı.
umarım anlatabilmişimdir.
0
gadjodilo
(26.09.18)
Politik amaçlarla yapılmış bir devrimi politize etmeden nasıl açıklayacağız? "Politize etmek" kavramına olumsuz bir anlam yüklediyseniz, şunu hatırlatmak isterim: Bu konu öyle bir konudur ki, onu politize etmeden açıklamaya çalışan, onu olumsuz anlamda "politize etmiş" olur.

1. Harf Devrimi'nın temel sebebi elbette "Batıcılık"tır. 1830'lardan beri kalabalıkların ve aydınların büyük bir kısmının yalnız üstyapısal anlamı ile kullanıp tartıştığı bir kavram olarak bırakmayalım bunu, üretim ilişkilerine bakarak anlamaya çalışalım.

Tüm kazanımlarını kabul etmekle birlikte, Cumhuriyet için bir burjuva devrimi diyebilir miyiz? Yoksa burjuva toplumu kurmaya niyetli bir kadro devrimi midir? Veya "Kemalist" sözcüğünün hakkını verecek kadar tepede yalnızlaşmış bir Mustafa Kemal mi vardır? Tüm bu sorulara verilecek cevaplar sayfalar tutabilir. Yalnız özel olarak sorunuza verilen cevaplar arasında da gördüğüm yanlış, Mustafa Kemal'in üretim ilişkilerinde herhangi bir yeniliğe yanaşmadığı biçimindeki, güya Marksist, aslında üstyapıyı temelden ayırıp havada bırakan tezdir. Biraz önce kapsamını belirleyemediğimiz iradenin somut eylemlerini ve amaçlarını, tarih bilimi sayesinde biliyoruz: Bu iradenin, İzmir İktisat Kongresi ile çubuğu açıkça kapitalizme kırdığını da... Kapitalistleşmenin olmazsa olmazı ilkel sermaye birikimi ve merkezileşmedir, yani ulus devlet.(Unutmayalım, milliyetçiliği düşünce dünyamıza armağan eden en büyük burjuva devrimi olan 1789'dur.) Kapitalist üretim tarzı ve ulus devlet örgütlenmesi için; yalnız kurumlar nezdinde bir merkezileşme yetmez, ideolojik mücadele de gerekir. Bu yüzden Harf Devrimi, Şapka Devrimi, Tevhid-i Tedrisat Kanunu vs. bütün köklü değişiklikler Osmanlı'nın, İslam ve Araplık etkisindeki, eski yarı-merkezi feodal yapısını yıkmaya ve yerine yeni tarzda bir üretimi koymaya yönelik girişimler olarak okunabilir. Bu girişim; kimisi için artık mezar taşlarını okuyamamak, kimisi içinse -kadınlar- okula gidebilmek ve seçme seçilme hakkına sahip olabilmek anlamına geliyordu. Ne olursa olsun, yaratılmak istenen, tastamam yeni ve özgün bir kimliktir. Harf Devrimi'ni diğer yeniliklerden ayırarak değil, ancak bu bağlamda doğru anlamlandırabiliriz.(Not: Türkiye'de kız okulları henüz Osmanlı yıkılmadan açılmıştır, kadın mücadelesi de Cumhuriyet'ten önceye dayanır. Fakat kadının okuldan başlayarak sosyal hayata tastamam girişi Cumhuriyet'in iradeciliği ile gerçekleşti. Harf Devrimi, gericilik saydığı ne varsa onu hallaç pamuğu gibi atmaya çabaladığından, bu iradeciliğin kollarından biri sayılmalı. Biri çıkıp buradan itiraz etmeye kalkar diye doldurdum bu parantezi.)

2. Bu soruya önce, ilk cevapta tarif ettiğim amaca göre cevap vermeliyim. Diğer devrimlerle birlikte, geniş çaplı bir kültür devrimine yardımcı oldu ise amacınına ulaşmış gibi duruyor. Dağınık etkiler müstesna olmak üzere eğitimi, özel olarak akademiyi ve edebiyatı dolaylı olarak laikleştirdi; hâliyle bu araçların aktarımları ile donanmış kentli kalabalıkları yarattı.

Harf Devrimi'nin dilimizi işlevselleştirip işlevselleştirmediği, tek başına, tasfiye olan sözcüklerle değil; devrimin, kitleleri içine taşıdığı yeni kültür dairesi göz önüne alınarak anlaşılabilir. Böyle bir uğraşın hakkını ancak bir doktora tezinin verebileceğini düşünüyorum. Yalnız Harf Devrimi'ne eşlik eden özleştirme politikası -Güneş Dil Teorisi değil- pek çok sözcüğün kaderine terk edilmesine yol açmıştır, buradan işlev üzerine bir şeyler çıkabilir. Bu sözcüklerin de, dilce kitlelerden kopuk Osmanlı Edebiyatı'nın -Hem Divan hem Tanzimat, hem "ara dönem" hem de Hem Servet-i Fünûn- kaybı mı yoksa okuyucunun kaybı mı olduğu tartışmalıdır. Buradan dilin işlevi denince "yüksek" bir edebiyatı anladığımız sonucu mu çıkıyor? Divan Edebiyatı mı, günümüz Türkçesi mi Yunus'a yakındır, tartışalım. (Dil tartışmalarında öldüren bir referans olarak Yunus...)

3) En zor soru bu, hâlâ yaşayan bir nesli haritadaki yerine yerleştirmek güç. Genel olarak bu neslin dille ilişkisi kopuktur. Pisa sonuçları fecaat, ana dillerinde okuduklarını anlamıyor çocuklar. Okumayan nasıl konuşabilsin? Hâliyle eski nesillere kıyasla, kullandıkları sözcüklerin sayısı da, bu sözcüklerin besleyeceği, ince anlam ayrımları da az. Gün aşırı olmadık birleşik fiiller üretiyor, İngilizce ünlem ve vecizlere gittikçe alışıyorlar. Şükür ki dahi anlamındaki de/da'nın ve bağlaç olan -ki'nin yazılışını öğrendiler.

Hem çevremdeki yaşlılarla konuşurken hem de eski nesillerin yapıtlarını okurken akıp giden bir dil gözlemliyorum. Sözcükleri kolayca buluyorlar; ince anlam ayrımları dedim biraz önce, benzer durumları özgünleştirecek daha fazla sözcük var dağarcıklarında, yeni nesle göre. Düşük cümle kurmaya kalkışacaklarsa da söz diziminin üstesinden rahatlıkla geliyorlar. Üstüne, birkaç cümleyi aşan bir yazıda veya konuşmada dağılmadan, bağlamı koruyarak ilerleyebiliyorlar. (Gözlemler "ortalama" yaşlılar ve gençler için geçerli. Her iki taraftan da -iki tarafa indirgemek de hatalı gerçi- bu ortalamanın altında ve üstünde yer alacak örnekler çıkabilir.)

Bu farkların başrolünde 12 Eylül'ün kökünden uzayan dallar; o günden bugüne yeğlenmiş tüm eğitim politikaları ve liberal medya -dün tv'ler, bugün internet- var. Ancak öte taraftan o "internet"te de/da duyarlılığını aşan bir okuma aşkı da yükseliyor. Umutlu olalım, yeni nesillerden başka, işlevsel bir dili adım adım kuracak kimsemiz de yok üstelik. Becerebilirlerse zihnimizde yeni pencereleri onlar açacaklar.
0
hikmet iv
(26.09.18)
hatayi biz en basinda yaptik, araplarla ayni alfabe paylasarak.
0
icim urperiyor
(26.09.18)
1- bunun sebebi hakkında iki görüş var; birincisi okuma yazma öğretmenin kolaylaşması ve yaygınlaştırılması. ikincisi de Arap dünyası ile bağımızın kesilip batı dünyası ile bağ kurma isteği. bence ikincisi baskın. yoksa çin bu alfabe ile ilerlediyse, rusya Kiril alfabesi ile uzay yarışını kazandıysa, ilki çok da mantıklı değil.

2- dilimiz zenginleşti, ama alfabe sebebiyle mi, bilemiyorum. yani Tevfik Fikret şiirlerini Osmanlıca alfabe ile yazdı, zengin değil miydi? Ama latin harfleri ile yazıp çizmek batı ile daha kolay bağ kurmamızı sağladı. O açıdan başarılı oldu. Bugün Ingilizce öğrenirken bir de alfabe öğrenmeye uğraşmıyorsak başarılı olmuş demektir.

3- konuşma derinliğinin kullandığın alfabe ile alakası yok. eski nesiller çok daha ağdalı bir dil kullanıyordu. daha çok Arapça-farsça sözcük kullanıyordu, şimdi bambaşka karışımlar var.

bir de eskiden o 300 kelime ile konuşan kesim köylerde olduğundan fazla görünmüyordu, şimdi hepsi kentlere geldi. eskiden her köyde okul varken şimdi bunlar kapatılıyor. şu eğitim sisteminde liseden mezun olan ortalama bir kişi anadilinden kendisine sorulan soruların %90 civarını yapamıyor derken bok oldu tabi.
0
babilbaligi
(26.09.18)
(1)

Mecaza neden köprüleme deniyor?

ya ben lan neyse
sb teşekkürler
sb teşekkürler
0
ya ben lan neyse
(21.09.18)
Bu mecaz tanımı nereden?

Ek: Mecaz'ın kökü Cevâz, "yol, köprü" anlamına da geliyormuş. Fakat Mecaz'ın Türkçe karşılığı için böyle bir kavramsallaştırmayı ilk kez duyuyorum, o yüzden tepedeki sorumu yineliyorum.
0
hikmet iv
(22.09.18)
(3)

Türkçe öğretmenlerine ve Türkçe'si iyi olanlara iki sorum var?

okur okumaz
Güç kelimesinin kullanımı ile ilgili sorum var sizlere. Ablamla aramda büyük iddia söz konusu. "Gücüne gitmek" deyimindeki güç kelimesi yan anlamda mı yoksa mecaz anlamda mıdır?"işinde gücünde" "iş güç" deyimindeki güç kelimesi de yine yan anlamda mı yoksa mecaz anlamda mıdır?
Güç kelimesinin kullanımı ile ilgili sorum var sizlere. Ablamla aramda büyük iddia söz konusu.

"Gücüne gitmek" deyimindeki güç kelimesi yan anlamda mı yoksa mecaz anlamda mıdır?

"işinde gücünde" "iş güç" deyimindeki güç kelimesi de yine yan anlamda mı yoksa mecaz anlamda mıdır?
0
okur okumaz
(17.09.18)
gücüne gitmek ile güç kelimesinin aşalası yok......
kelime “gücün”

yani gerçek anlam: gücenmek


iş güç - işinde gücünde ise kesinlikle yan anlam.......
güç : iş / uğraş demek
0
2 tostos turan
(18.09.18)
1) Üstteki cevabı düzelterek başlayalım: Şayet "gerçek anlam" gücenmekse, "gücenmek" sözcüğünün kökü tam olarak "gü + ç" olduğundan, "gücüne gitmek" fiilinin de "güç"le alakası olmalı. "Gücenmek"; "güç" sözcüğünden (Eski Türkçedeki hâli "kü" +" ç") "şiddet, zulüm" anlamlarından hareketle türeyen ve "zulmetmek" anlamına gelen "güc-e-mek" fiilinin edilgen hâlidir. Zaman içinde zulme uğramanın yalnız ruhsal etkisini karşılar olmuş ve anlamı "darılma"ya kadar daralmış. Fakat bu sözcüğün "gücüne gitmek" ile bağlantısı tartışmalı: Aynı kökten çıkan iki farklı sözcükten mi bahsediyoruz, yoksa biri diğerinden mi türemiştir, belki de bunu söyleyecek kadar bilgi yok elimizde.

(Nişanyan, "Gücenmek" maddesine şöyle bir not düşmüş: "Güncel anlamı, 'gücüne gitmek' deyiminden türemiş olmalıdır." Fakat sözlüğüne "gücüne gitmek" fiilini bir alt madde olarak bile almadığı ve süreci açıklayamadığı için bu savı dayanaksız gözüküyor. İlhan Ayverdi ise Kubbealtı Lugatı'nda, "gücüne Gitmek" fiilini "Zor, müşkül, çetin" anlamına gelen ve sıfat olan "güç" maddesinin altına yerleştirmiş. "Zoruna gitmek" biçimindeki eş anlamlı tabiri düşünürsek yaptığı bir parça anlaşılır. Ayverdi de bu birleşik fiile ilişkin bir etimolojik açıklama getirmiş değil.)

Düşüne düşüne sözcüklere biraz yabancılaşmış olmakla birlikte "hoşuna gitmek, zoruna gitmek, garibine gitmek" gibi örneklerde, kavramın ötesine geçmeyi zorlayan, biçim-içerikçe belirsiz bir ilişki olduğunu söyleyebiliriz herhâlde. Bakınız: "Gücüme, garibinize, zorumuza" diye kullanıyoruz konuşurken, demek ki bunlar özneye ait şeyler. Fakat "gitmek" işinin bununla bağlantısı nedir, "gücümüz, garibimiz, zorumuz, hoşumuz" neresidir ki, bir eylem veya söz oraya "gider"? Bu belirsizliği kaydettikten sonra görüp de yorumlayabildiğimiz kadarına bakalım ve mecburen bir bütünlük kurgulayalım: Şayet "garibine gitmek", garipsemek, garip saymak; "hoşuna gitmek", hoş bulmak vs. ise "zoruna" veya "gücüne gitmek" de "güç bulmak" veya "zor saymak", "zor olduğunu hissetmek" olmalı. "Güç" için TDK'nın verdiği ikinci anlam: "Ağır ve yorucu emekle yapılan, çetin, müşkül, kolay karşıtı..." İlk kısmı ile "gücüne gitmek" birleşik fiile ile eş olan anlamlı "ağrına gitmek" fiilini son kısmıyla da "zoruna gitmek" fiilini hatırlatıyor zaten.

Şimdi, çözülür gibi olan meseleyi donuk bir sonuçla kendi hâline bırakmamak için "güç" sözcüğünün Eski Anadolu Türkçesindeki anlamlarını sırasıyla buraya yazıyorum, Tarama Sözlüğü'nden: "1. Zulüm, gadir, haksızlık, zor, cevir, eziyet, sitem. 2. Cidal, şiddet." Bundan sonrasını "gücenmek"le birlikte düşünelim: Bugün "gücüne gitmek"le kastettiğimiz anlam basbayağı buna daha yakın fakat "güç" deyince de ilkin kalabalıklar nezdinde nötrleşmiş bir "kuvvet" geliyor aklımıza. Peki önceliği -ilk anlam olma niteliği- tarihte kalmış bir sözcüğe şimdi ne diyeceğiz? Sözcükler görece aynı kalırken ya da şimdi ikincilleşen bir anlamın dallarından birinde ilerlerken; kendilerinden türedikleri başka sözcükler büyük anlam değişikliklerine uğruyorsa, kaygan olmayan bir "ilk anlam-yan anlam-mecaz anlam" zemininden bahsedemeyiz. Bu zemin ancak bugün için, geçici bir süreliğine mümkündür: Şimdilik "Gücüne gitmek" birleşik fiilinde, "güç" sözcüğünün anlamının, mecaz olmadığından emin olabiliriz örneğin. Üstüne de "güç" deyince aklımıza önce kuvvet gelmekte ise ve "kuvvet" sözcüğünün tepede andığım nötrlüğü de bugünün gerçeği ise "gücüne gitmek" birleşik fiilindeki "güç" sözcüğünün anlamını, 18 Eylül 2018 itibariyle "yan anlam" olarak niteleme hakkını sahibiz demektir. (Yanılma payı bıraktım, başka fikirler de gerek...)

2) Burada da sanki "iş"in zorluk kısmı, "güç" sözcüğünün güncel, ikinci anlamına yakınlaşmış; "güçlük" sözcüğünün kökündeki, TDK'da "ağır ve yorucu emekle yapılan, çetin, müşkül, efor, kolay karşıtı" biçiminde ifade edilen anlama... Fakat ikileme özgün, yine iki sözcüğün birbirleyle olan ilişkileri bakımından onu bir sınıfa sokmak zor. Belki onu dahil edebileceğimiz en uygun başlık "Yakın Anlamı Sözcüklerle Kurulan İkilemeler" ama zannediyorum bu başlığın üyelerinin arasında; yakın anlamlar taşıyıp da yerlerini değiştirince bir sıfat tamlaması elde edeceğimiz iki sözcükten oluşan ikinci bir örnek daha yoktur. "Eş dost, doğru dürüst, ağrı sızı, gelenek görenek, yer yurt, üst baş, kırılmak darılmak, bıkmak usanmak, uğraşmak didinmek, sağ salim, sorgu sual, akıl fikir, ak pak, az buçuk, mal mülk, yalan yanlış..." gibi örneklerin aksine "güç", aynı zamanda "iş"i niteleyebilir durumdadır, yerlerini değiştirmemize de gerek yoktur, yan yana gelme sebepleri bu niteleyebilme durumudur zaten!

İki örneğiniz de öyle özgün ki; üzerine çalışılmayı, hakkında makale yazılmayı hak eden cinsten. Bu yüzden fazlaca kurguya kaçtım, yanıldığım noktalar olabilir.
0
hikmet iv
(18.09.18)
Gücüne gitmek yerine kullanilan zoruna gitmek deyimi gibi düşünelim, burada zorun eş anlamlisi olan güç akla yatkin geldi bana.
0
rockinside
(18.09.18)
(7)

a4 fiyatları

black mamba
sözlükte gördüm a4 fiyatları ne olmuş böyle? ben 8 tl'den 5'lisini 40 liraya falan alıyordum 25 lira olmuş 1 top a4. herşey arttı ama bu neden bu kadar arttı?
sözlükte gördüm a4 fiyatları ne olmuş böyle? ben 8 tl'den 5'lisini 40 liraya falan alıyordum 25 lira olmuş 1 top a4. herşey arttı ama bu neden bu kadar arttı?
0
black mamba
(03.09.18)
Kağıdın ana hammaddesi selüloz o da ithal ediliyor. Sebebi bu.
0
Mcfly
(03.09.18)
Adliyede kullanılan kağıtlar portekizden geliyor sen düşün
0
KendineAteist
(03.09.18)
@yeterama,
Kağıt fabrikası var yahu nasıl yok. En bilineni Alkim Kağıt.
0
Mcfly
(03.09.18)
hammadde ithal.
0
kibritsuyu
(03.09.18)
@yeterama,

Devlete ait tekti.

Evet evet hammadde ama sorun şu ki şuan satılan kağıtlar pahalı selüloz ile üretilmedi şuanki durum çakal kırtasiyelerin iş güzarlığı biraz da. Yani şöyle; bugün usd eski seviyesine inse kağıt fabrikası bu fiyatı düşürmeyi anca 3 ay sonra yapabilir.
0
Mcfly
(03.09.18)
mcfly +1
ister felaket tellalı deyin ister karamsar deyin ne derseniz deyin ama kötü bir krizin içerisindeyiz. sadece 1-2 ay sonra adı konulacak
0
ekonomicro
(03.09.18)
Sadece a4 ve kırtasiyelerle sınırlı değil, kağıtta ciddi bir kriz var. Bu hafta içinde Uykusuz beş lira oldu, BirGün iki buçuk... Leman kağıt krizine dikkat çekmek için cep boyutunda çıktı. Yerellerde pazar günleri yayın yapmamaya karar veren gazeteler, kitap fiyatlarını yükselten/yükseltecek olan yayınevleri var.
0
hikmet iv
(03.09.18)
(4)

bu rick and morty tshirt'ü neye gönderme?

stanhiver
https://hizliresim.com/4za7EJsb.
0
stanhiver
(28.07.18)
hiçbir şeye.
0
proletarier aller lander vereinigt euch
(28.07.18)
BİZDEKİ KANAYAN GÜLÜN diğer bir formu
0
semenderr
(28.07.18)
cok spesifik duruyor. sanki soundcloud rapper albüm kapağı olabilirmiş.
0
🌸stanhiver
(28.07.18)
"roses are red..."
0
hikmet iv
(29.07.18)
(13)

Yerli film önerileri/listesi

candanag
Bu aralar daha önce izleyip aklıma geldikçe izlediğim yerli yapımlar şu şekilde: Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni, Gölge Oyunu, Kaç Para Kaç, Ağır Roman, Gemide-Lalelide Bir Azize gibi.Daha çok "alt kültür" mü denir, "öteki" mi denir, 80 sonları ve 90'ları kapsayan -2000'ler de olur elbet- marjin
Bu aralar daha önce izleyip aklıma geldikçe izlediğim yerli yapımlar şu şekilde: Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni, Gölge Oyunu, Kaç Para Kaç, Ağır Roman, Gemide-Lalelide Bir Azize gibi.

Daha çok "alt kültür" mü denir, "öteki" mi denir, 80 sonları ve 90'ları kapsayan -2000'ler de olur elbet- marjinal karakterlerin yer alıp bol argoya sahip ya da yönetmenlerin veya oyuncuların ayrıksı olarak nitelendirilebilecek film isimlerine ihtiyacım var.
0
candanag
(29.11.17)
*Eşkıya.
*Amerikalı.
*Komiser Şekspir.
*Hemşo.
0
onemoremile
(29.11.17)
abuzer kadayıf ve vavien geldi benim de aklıma.

bulabilirseniz hicran ve melek de olabilir.
0
bir garip melek
(29.11.17)
-Tabutta Rövaşata
-Anayurt Oteli

En yenilerden Sarmaşık olabilir.
0
shezo
(29.11.17)
hepsi tam tarif ettiğin kategoride sayılmaz ama;

ali'nin 8 günü
dönersen ıslık çal(1992)
vavien
otobüs(1975)
tabutta rövaşata
güzel günler göreceğiz 2012
iyi biri(2010)
deliler koğuşu(1981)
0
teyzem teyfik
(29.11.17)
Son bir haftadır ben de Gölge Oyunu ve Aşk Filmlerinin unutulmaz yönetmenini izledim <3


Gemide'yi ekliim o zaman ben de listeye.
0
lcha
(29.11.17)
"Yeraltı" olabilir mi acaba?
0
ms brownstone
(29.11.17)
Abluka.
0
hukuki acidan yaklasirsak
(29.11.17)
"Alt kültür" dediğiniz için

Gece, Melek ve Bizim Çocuklar
Kara Kentin Çocukları
Dönersen Islık Çal +1

"Öteki" dediğiniz için kapsamı biraz daha genişletirsek:
Masumiyet
Kader
Uzak (Bunu yazmadan edemedim, bu listenin geri kalanına en uzak film)

Kaç Para Kaç dediğiniz için Reha Erdem'in diğer tüm filmleri! Özellikle
A Ay
Hayat Var (Erdem'in en "Arabesk" filmi:)
Korkuyorum Anne
Kozmos (2000'lerin sonlarına kadar sarktık.)

Hatırladıklarım olursa ekleyeceğim...
0
hikmet iv
(29.11.17)
Çerçevesini tam çizemedim biraz da açık uçlu bırakmak istedim, bu anlamda tam isabet ve ona yakınsayanlar var -birkaçını hiç izlemediğim için birşey diyemiyorum- ama güzel bir liste oluştu bence, teşekkürler herkese.
Aklıma yine gelen olursa ekleme yaparım ya da sizlerin de olursa eklersiniz.
0
🌸candanag
(29.11.17)
Ah Güzel İstanbul-1966
0
eksimeksi
(30.11.17)
Tabutta Rövaşata direkt olarak istanbul'un dışlanmış, öteki tarafını anlatıyor.

+ reha erdem'in tüm filmleri aradığınız niteliği karşılar.
0
gebere jackson
(30.11.17)
Yılmaz Güney'in Duvar filmi vardı aklıma gelen.
Anlat İstanbul
Polis (Onur Ünlü'nün ilk filmi)
0
ceyhan prensi adana
(30.11.17)
tepedeki psychedelic adam
(30.11.17)
(1)

GSS sorusu

senolll
Merhaba,GSS ilgili benim de bir sorum var. Gelir testi yaptıranlarda ne yazıyor yaptırmayanlarda ne yazıyor? Ben hiç test yaptırmadım ancak sistemde şöyle görünüyor:Sağlık Statüsü Başlangıç Tarihi Bitiş Tarihi Gelir Seviyesi60/1(g) Gelir Testine Tabi Olanlar 27.11.2015 Devam Ediyor 60/g-2başlangıç t
Merhaba,

GSS ilgili benim de bir sorum var. Gelir testi yaptıranlarda ne yazıyor yaptırmayanlarda ne yazıyor? Ben hiç test yaptırmadım ancak sistemde şöyle görünüyor:

Sağlık Statüsü Başlangıç Tarihi Bitiş Tarihi Gelir Seviyesi
60/1(g) Gelir Testine Tabi Olanlar 27.11.2015 Devam Ediyor 60/g-2

başlangıç tarihi neden 2015'in kasım ayı hiçbir fikrim yok. ben ağustosta mezun oldum.
0
senolll
(03.04.17)
Merhaba,

Henüz yaptırmadım ve şu yazmakta:

"Gelir testi seviyesi sonucunuz bulunmaması nedeniyle primleriniz (g-2) seviyesine göre hesaplanmıştır. Gelir testi yaptırmak için ikametimizin bağlı olduğu kaymakamlık içinde bulunan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfına başvurmanız gerekmektedir. Gelir testi sonucunuza göre prim tutarlarınız değişecek veya primlerinizin tamamı devletçe karşılanabilecektir."

Tahsilinden vazgeçilmiş 4.000 lira civarı borç gözüküyor. Bir kısmı mezuniyetten önce.
0
hikmet iv
(03.04.17)
(3)

Gss Gelir Testi Hakkında

hikmet iv
Merhabalar!Son bir senedir işsiz olduğumdan gelir testi yaptırmak için kaymakamlığa gittim ve 5-6 sayfalık bir form aldım. Daha önce tecrübe edenlere ya da bilgisi olanlara sorularım şunlar:Verilen bilgilerin kontrolü için sahiden de birileri eve gelecek mi, cevap evetse bu ne kadar süreyi bulur? As
Merhabalar!

Son bir senedir işsiz olduğumdan gelir testi yaptırmak için kaymakamlığa gittim ve 5-6 sayfalık bir form aldım. Daha önce tecrübe edenlere ya da bilgisi olanlara sorularım şunlar:

Verilen bilgilerin kontrolü için sahiden de birileri eve gelecek mi, cevap evetse bu ne kadar süreyi bulur? Aslında esas sormak istediğim şey şu: Ben bu formu doldurup teslim ettikten kaç gün sonra ücretsiz muayene olabileceğim? Bu sorunun kapsamına giren bütün süreçleri açıklayabilirsiniz.

Teşekkürler.
0
hikmet iv
(03.04.17)
gelir testini kaldırdık diye bangır bangır reklam dönüyor. yalan mıymış?
0
carabelli
(03.04.17)
Kastettikleri şey prim üst sınırının 53 tl'ye sabitlenmesi sanırım. Eskiden gelir testine göre daha fazla ödenebiliyordu ya, o durum kalktı. Gelir testi "yöntem" olarak duruyor yoksa.
0
🌸hikmet iv
(03.04.17)
Ben de merak ediyorum. İşsiz olup kira odemek ve işsiz olup kira odememek, aile yanında yaşamak, bunlar borcumuzun az ya da çok çıkmasında etkili mi?
0
geçerkenugradım
(03.04.17)
(5)

Pir Sultan Abdal ile ilgili kaynaklar

trt2deki ressam
Hayati, gorusleri, sozlerinin derlendigi bir kaynak var mi? bir kitap olmasi oncelikli tercihim tabi ama herhangi bir belgeselde olabilir.
Hayati, gorusleri, sozlerinin derlendigi bir kaynak var mi? bir kitap olmasi oncelikli tercihim tabi ama herhangi bir belgeselde olabilir.
0
trt2deki ressam
(07.12.12)
Abdülbaki Gölpınarlı - Pir Sultan Abdal
0
yapacakbirseyyok
(07.12.12)
abdülbaki gölpınarlı - pir sultan abdal

çok fazla şiiri kitapta mevcut, hayatıyla ilgili bilgiler de var. bazı şiirlerinin hikayeleri bile var. benim çok severek okuduğum bir kitaptır.

geç kalmışım editi: 1 dakika 12 saniye farkla.(kısa bir zaman değil)
0
kenobi
(07.12.12)
Eski bir Türk filmi de var. www.youtube.com
0
faith no more
(07.12.12)
Sabahattin Eyüboğlu'nun; Azra Erhat, Atilla Özkırımlı ve Asım Bezirci ile birlikte yazdığı Pir Sultan Abdal isimli bir kitap var. Güzeldir.
0
hikmet iv
(07.12.12)
yapacakbirseyyok
(07.12.12)
(3)

çaylaklık olayı

mehmetoloji
Selam,Bu çaylaklık olayına ne oldu yahu? kaçıncı sırada olduğumuzu göstermiyo şu an..
Selam,

Bu çaylaklık olayına ne oldu yahu? kaçıncı sırada olduğumuzu göstermiyo şu an..
0
mehmetoloji
(05.12.12)
beta'da kalkmış. her zamankinden bakılabiliyor.
0
hikmet iv
(05.12.12)
tamam da ekşiyi açınca direkt beta açılıyor.
0
🌸mehmetoloji
(05.12.12)
en alta in her zamanki ye bas
0
neo
(05.12.12)
buraya yazılanların hakları Sir Anthony Hopkins'e aittir.
yazan eden compumaster, ilgilenen eden fader
modere edenler basond, compumaster, fraise, kibritsuyu, rakicandir
bu sitede yazılanların hiçbiri doğru değildir. site içeriği küçükler için sakıncalı olabilir. yazılardan yazarları sorumludur. kaynak göstermeden alıntılanamaz. devlet tarafından atanmış bir kurumun internet üzerinde kimin hangi bilgiye ulaşıp ulaşamayacağına karar vermesi insan haklarına aykırıdır. web siteleri kullanıcıların istekleri doğrultusunda bağlandıkları yerlerdir. kullanıcılar isterlerse bir web sitesine bağlanmayabilirler. bu güçleri ve imkanları mevcuttur. bir kullanıcı bir siteye bağlanmak istiyorsa bu onun tercihi ve hakkıdır. bağlanmak istemiyorsa bu yine onun tercihi ve hakkıdır. halkın kendisine hizmet etmesi için görevlendirdiği kurumlar hadlerini aşıp halka neye ulaşıp ulaşmayacağını bilmeyen cahil cühela muamelesi edemezler. ebeveynlerin çocuklarını sakıncalı içeriklerden koruması için çok sayıda bedava ve ücretli yazılım mevcuttur. bu yazılımlar bir web tarayıcısını kullanmaktan daha karmaşık teknik bilgi gerektirmemektedir. devletin milletini küçük düşürmesi ve ebleh yerine koyması yasaktır.