sozluk.sourtimes.org

u3 olayı flash belleğin içine her Zaman ihtiyaç duyabileceğin programların atılıp, herhangi bir bilgisayarda install etmeden sadece takarak kullanabilme özelliğidir. Veri aktarım hızı nedir ne değildir bilemiyoum ama çok da fark olduğunu sanmıyorum. Bir de şöyle bir sorun var bir bilgisayar labaratuarında 20 aynı bilgisayardan 10'u tanımıyor bunu 10'u ise sorunsuz tanıyor, bunu da göz önüne al. (bilgisayarlar p4 3.00) intel anakart)

u3 başlığı son entryim

katılıyorum, yazıcıoğlu gibi konuya ilgili esnafın bol olduğu yerlerde bulamasanız bile yaptırma imkanınız yüksektir

bu kablo tv out için kullanılıyordu sanırım. composite çıkışı olmayan eski ekran kartları için bir dönem piyasada dolandığını hatırlıyorum. bende bir tane var kullanmıyorum öylecene duruyor. müsait bir yerlerde iseniz hibe edebilirim. ayrıca teknosa, cevahirin girişindeki büyük elektronik mağazası gibi yerlerde bulma ihtimaliniz yüksek.

valla teknosa'da bulabileceğini sanmıyorum görmedim hiç oralarda.
ama yazıcıoğlunda bulunur yada yaptırılır ama düzgün yapmazlarsa (pinleri düzgün bağlamazlarsa ) renkler karışır bir halta benzemez sanırım.

hazırı var mıdır dersen hiç belli olmaz adamlar 300 tane kablo bulunduruyor yanlarında olabilirde olmayabilirde.

yaptıracaksan netten filan şemasını bul önce derim pinler için.

www.bimel.com.tr adresine bakmani öneririm, ankarali bir firma ama kuvvetle muhtemel vardir orada.

geçenlerde cihangirdeki oğuz aral heykeli yakıldı falan bi zarar verildi.
güneri içoğlu da heykelin yapımında bulunan penguencilere "lan ne dandik heykel bu hani bronzdu, plastikten yapmışınız ayıp utanın" falan demiş.
penguenciler de "bronz görünümlü bilmemne diye demiştik biz zamanında" diye açıkladılar.
olayın daha ötesini ben de pek bilmiyorum.

evet, olay oguz aral heykeliyle alakali durum.

bendeki dergide (hala atilmadiysa) guneri icogluna hem heykelin yapimi, maddesi ile alakali hem de konu ile alakali uzun bir yazi yazmislardi. evde bulursam tam metni gonderirim size birazdan.

özetle Güneri İçoğlu denen cibiliyetsiz zat. Oğuz Aral'ın anısını yaşatmak için çok bir halt yemiş gibi penguen'in yaptırdığı heykelin manyağın teki tarafından rastgele bir sürü şeyle birlikte yakılması konusunda "heykeller bronzdan olur. siz nasıl gidip dandik yanan plastik yaparsınız" şeklinde bir eleştiri getirmiş.

Penguen'de geçen hafta bir açıklama yaptı heykel yapımı üzerine. Heykeltraş değilim detaylarını bilemem ama metalurji okuyan biri olarak bronz yapmanın masrafını biliyorum 3 aşağı 5 yukarı. Bunu açıkladılar.

Bu haftada Oğuz Aral'ın oğlu bir yazı yazmış. Olay bundan ibarettir.

seyit ali aral sağlam cevap yazmış bu hafta, onun üstüne bişey diyen çıkmaz artık sanırım

ne yazmış ali aral?
bende g.içoğlunun yakılma hadiesini anlattığı sayısı var lemanın. yazarım yarın geyik/dumursaal metnini buraya.

bu güneri içoğlu denen, ota boka dumur olmak modelini yaratan kişi daha önce de aynı dergide yazıp çizdiği galip tekin'in mekanı kemancı hakkında da atıp tutmuş, hatta lafın ucu galip tekin'e de epey dokunmuştu. o zamanlar tekin leman'dan ayrılmayı ciddi ciddi düşünmüş ama vazgeçirilmişti. gönül adamı kisvesiyle millete yine ahlaki ders vermeye çalışınca, bunlar oldu. yok bronz değilmiş, yok kaidesi mermer değilmiş, bunu mu reva görmüşler falan diye atıp tuttu. penguen de gayet net ve ikna edici bir biçimde her şeyin ayrıntılı bir şekilde düşünüldüğünü anlattı kendi sayfalarından. dünyadaki bir çok heykelin artık o malzeme ile yapıldığını ve bronzun çalınma olasılığına karşı bu yöntemin kullanıldığını falan filan söylediler.

üzerinin kaplaması nasıl bi malzeme bilmiyorum. belki ısmarlama ince iş yapan marangozlar yapar.
onun dışında metro, koçtaş, stock tarzı yapı marketlerde vardır %90.

tebeşirle değilde kalemle yazılanları bütün büyük marketlerde var.

eticaret.webkure.com

tarzindaki yazi tahtalari her kirtasiyecide var artik nerdeyse.
tebesirliye gore daha az solunum yolu tahribati yapar heralde. ama kanserojen diyorlar ona da, o ayri.

portatif tebesir tahtasi gormedim hic, nette de baktim ancak okuldaki buyuk boyutlulardan var gibi.
yine de kirtasiyecilere sorulabilir belki vardir.

çok uzun zaman önce bir yerde gördüğümü hatırlıyordum ama hayal meyal.. tebeşirle yazmanın zevkini vermez kalem, o yüzden istemedim onu. ses çıkaracak yazarken, yazdığını hissedeceksin.

edit: kırtasiyeye sordum bugün, onlar da malzemeleri aldıkları yere. mümkün ama pahalı bir sevdaymış.

boyacılarda kara tahta boyası adı altında yeşil mavi ve siyah renkli boyalar satılır. bu boyanın özelliğinin üzerine tebeşir ile yazılıp silinebiliyor olduğunu sanmaktayım.

bu boyayı bulursanız geriye bir tahta levha, fırça ve tebeşir kalıyor. (isteğe bağlı keçe silgi)

valla yarım litreler oturuyor benim bindiğim tüm bisikletlerde dene bence durur.

hehehe denedim olmadı i$te :)

ben toys r us tan almıştım bi tane, utanıyorum..

kendim de bir nano kullanıcısı olarak , doğru bir kulaklıkla en kaliteli müzik çalarlardan biri olduğunu düşünüyorum ipod un. sonuçta mp3 dinlenecekse zannetmiyorum ki başka cihazlarla çok çok fark yakalanabilsin daha iyi anlamda. ama yok orjinal cd den dinleyeceğim diyorsan daha kaliteli ses verebilecek discmanler var ki daha kaliteli olması normal. çünkü malum direk cd den dinlemek başka birşeye benzemez.

Ipod kullaniyorum ben (30gb, vidyo). Guzel bir alet, rahat. Ama iTunes kasiyor arada beni ve itunes kullanmak zorunda gibisin (alternatifler var ama bana uymuyorlar). ipod kullanmamim tek sebebi hard diski olan calarlar arasinda en incesi ve hafifi olmasi.

Ama itunes'dan ziyade ipod kullanmamak icin en iyi neden ipod'dan bilgisayara sarki aktarimina izin vermemesi. Evet, bunu yapmanin yollari var ama ugrasmak gerekiyor. Bir arkadasin evine ugramisken, ya da kendine ait baska bir bilgisayara bir sarki aktarmak istediginde zorluk cikiyor. Uzerinden sarki alabilecegin, DRM isini kasmayan bir alet al.

Eger ufak bir alet alacaksan da ipod alma derim. Eskiden iriver marka flash hafizali mp3 calarim vardi ve cok memnundum. Menuleri cok iyiydi ve genel olarak kullanimi acayip rahatti. Onlarin urunlerinde bir bak: www.iriveramerica.com

Bir de ipod alayim mi diye arastirirken Creative'in Zen serisi de ilgimi cekmisti. Onlar da iyiye benziyor.

Ozet olarak, ipod'a benzer ve daha iyi ozellikleri olan aletler var senin aradigin kategoride. Ipod alma.

şahsım adına alacaksan radyosuz alma. sirf o yüzden hiç ipod almadım. hafızası ne kadar büyük olsa da. bir yerden sonra insan sıkılıyor. karışık çalsa bile bazen insan olayların akışına bırakarak dinlemeyi istiyor. artı haberler, söyleşiler, maçlar hatta reklamlar bile güzel oluyor.

ses ve ergonomi olarak ipod al derim.. ama radyo için sony almanı öneririm. geri kalır tarafı cok yok

i pod a radyo ekleniyormus ama illegal sanırsam.. yani ipod kalitesinde degil. kıytırık bi radyo sadece sesini ipod a veriyor diye düsünüyorum.. yamuluyorsam düzeltin. orjinal radyo aparatı varsa hemen ipod alırım

Efruz hakli, radyo isi onemli.

hmm evet radyo olayını bende düşünmüyor değilim, sonyden başka ne marka vardır ipod tarzı ve radyolu peki?... creative zen vb demeyin abi lütfen baktım bir çok yere iyi eleştirmemişler aleti boyutlarını da beğenmedim tipi de kayık.

sony'nin network walkman leri de i$ gorur. bir arkada$imda 6gb lik modeli var. mukemmel ses kalitesi var (yaninda gelen kulakliklar ile bile) goruntusu, ekrani felan da cok guzel. bir du$un derim.

edit : bahsettigim 6gb lik model $u : www.sony.com.tr

ayrica 20gb lik modeli de mevcut. sweet.

ipod alıyorsan garantisini mutlaka iyi sakla, ihtiyacın olabiliyor. kesinlikle teknosalardan alma, bozulma ihtimali olan bir alet ve teknosa direk delirme sebebi.

onun dışında ipod iki parmağımın arkasına saklayabildiğim bir cihaz. gerçi menü sorunları olsa da gayet süper bir nesne. itunesa da gerek yok winampe bir plugin yükledim oradan hallediyorum işi.

creative zen falan da güzel ama ipod nano alma sebeplerim şunlar;

*küçük olması
*4 gbın hayli hayli yetmesi
*8-9 saat çalma süresinin de yeterli olması (14 saate kadar diyor ama normalde 10-11 saat dayanırsa iyi-çünkü sürekli şarkı geçiyorsun ses açıyor kapatıyorsun vs)
*küçük olması
*ufak olması
*minik olması

bir de tavsiyem koruyucu kılıf al nanoya, az kayıp gitmiyor insanın elinden

sony nw a1000 ve nw a2000
biri 6 biri 20 gb

ipod ile çok benzer kullanım sadece düğmelere basman gerekiyor elini üzerinde gezdirmen değil. estetik olarak katlıyor gören herkes kabul etti.

eğer kasarsan özel sıkıştırma atrac 3+ ile 6 gb 20 gb 'a yakın mp3 sıkıştırıyor. falan filan ben aldığımda 400 ytl idi 16 taksitle.

ipod'u ve creative mp3 çaları olan bir insan evladı olarak söylüyorum ki; "gördüğüm en gereksiz icadlardan biri ipod"

müzik paylaşımı yapman neredeyse imkansız. hani bilgisayardan attın şarkıyı, tekrar bilgisayara atmak yalan.

ikincisi şarjlı ya bu alet. üşengeçsen benim gibi her yerde yarı yolda bırakır seni, işin yoksa şarj et. e bunun şarj aleti de nokia şarjı gibi değil ki abi gittiğin her yerde bulunsun. ama pilli mp3 çalarlar öyle mi, pil dediğin her yerde, her köşe başında satılıyor. pilin mi bitti çıkart tak.

gereksiz ipod, kendime küfür ediyorum sürekli.

bu arada parayı kulaklığa ver. gerisi yalan.

zen demeyin demissin ama ben yine de zen neeon 2'yi onericem. 4 gb'lik modeller gayet boyut olarak guzel, kullanilabilirlik ve ozellik acisindan dolu ve fiyat olarak ipod nano'dan yaklasik 100 150 ytl daha ucuz.. artisi olarak nano video oynatmazken, kendisi gayet oynatiyo, radyosu neyin de var... neon 1'den cok daha basarili...

bu arada sony nwa-1000 kullaniyorum, 6 gb lik az yukarda bahsi gecenden. alet cok kaliteli olmasian ragmen tavsiye etmiyorum; cunku software sorunu super fazla. SonicStage de, ConnectPlayer da insanin hayatini kisaltiyo. dolayisi ile az yukarda dedigim gibi plug & play, zen neeon 2 derim. su gunku aklimda olsa ve o gun o alet turkiye'ye gelmis olsa kesinlikle onu alirdim...

polifoniğe 1 milyon kez söylediğim ve hiç dönüp bakmadığı gibi alternatif software'leri bulunmakta sony'nin.sürükle bırak yapabileceğiniz programları bilem var.

darknumun milyon kere soyledigi programlarin hepsini denemem nihayetinde yine de ayni karari verdimdir.

madem yurtdisindan getirtme sansi da var o halde iriver diyecegim ben de.. nedense eski nesil iriver'imin sesi bile ipod'lara nazaran daha guzel geliyor bana. yeni nesil clix modeli pek sahaneymis duydugum, okudugum kadariyla. daha sadece bir sey istenirse x20, s10 gibi modeller de olabilir. google'a, youtube'a bir bakmani tavsiye ederim.

Sunum sırasında ekran kaydedilerek videoya çevrilebilir(aslında ekranda görünen her şey kaydedilebilir mantık olarak ama boyut sorunu olur tabi). Direk pps den avi kaydı soruluyorsa onu bilmiyorum.

www.download.com

burdaki programlar denenebilir.
pps to avi diye arattim download.com'da

pps to video ya da ppt to video diye programlar var otomatik yapıyor ama bana soran birine de ben ekran kaydeden program önermiştim.
bir kere video yaptıktan sonra istediğin formata cevirebilir boyutunu istediğin kadar ayarlayabilirsin

peki ekran kaydeden bir program önerebilir misiniz?

"snag it" işimi görüyordu bir zamanlar.. ama uzun zamandır kullanmıyorum. yeni çıkan ve kullanışlı alternatifler varsa buraya yazabilirsiniz...

camcorder mıydı camtasia mıydı neydi
ekran kaydeden artı sesi de kaydeden artı sıkıştırabilen de bir program.

youtube'u indirmek için videodownloader'ı bulmadan önce çok kullanmıştım.

nero 7 yapıyormus, az once farklı bi tutorial incelerken gordum.

Ppt2avi gibi bi program var bende bir de sanırım camtasia olacaktı. İstersen gönderebilirim. Yalnız bir de şu var çok çok uzun sürüyor ppt'den aviye dönüştürmesi programın.

www.techsmith.com
Denenmiştir, gayet güzel çalışıyor. AVI, DivX, WMV, Flash formatında video almak mümkün.

ilk yazdığım cdler medyalarında kalitesine bağlı olarak okunmuyor. yaklaşık 10 sene oldu cd yazmaya başlayalı.

dvd'lerde sorun yaşamadım böyle ama anca 4-5 senedir dvd yazıcılar var piyasada.

tozdan, çizikten uzak bir şekilde düzgün saklarsanız evladiyeliktir. hiçbir şey olmaz. durduğu yerde okunmaz hale gelmez. örneğin ben, 1997 yılında ilk bilgisayarım olan 386dx-40'ı elden çıkarırken 250 mb'lık harddiskini cd'ye çektirmiştim. o cd ne kadar kötü koşullarda saklandı. çizildi. üst tarafındaki tabaka döküldü, ojeyle kapattım. çok eskidi. ama içindeki bilgileri zor da olsa cd rom okudu. düşünün. 10 sene geçmiş tam olarak.

Teoride cd medyaları uygun koşullar altında binlerce kez okunabilecek ve ortalama 75 yıl veri saklayabilecek şekilde üretiliyorlar. DVD ler için de 30-50 yıl arası ömür biçiliyor. Ancak bunları sınayabilecek kadar uzun bir zaman geçmiş değil. Pratikte bu süre tamamen medyanın saklanma koşullarına ve nasıl kullanıldığına bağlı olarak değiştiğinden net bir süre vermek zor bence. Ama her halükarda 10 yılı geçer zira 90'ların ortalarında yazılmış bir sürü NT ve 95 cdsinin şu günlerde bile sapasağlam çalıştığını bizzat gözlemlemiş durumdayım. Tabi ben standartlara uygun üretilen medyalardan bahsediyorum. Dandik medyalarda bu süre çok daha kısa olacaktır.

Aşağıdaki linkte CD medyalarının ömrünü uzatmak için birkaç ipucu verilmiş:

www.practicalpc.co.uk

DVD ler için de buraya bakılabilir.

www.pcworld.com

İyi saklanırsa neden dayanmasın 10 senelik disketlerin bile çalıştığına şahit oluyoruz.

dms alırsanız 1-2 yıl, zira kaplamaları dökülüyor

o ayaklı kolonları beğenmediğim için SONY DAV-DZ110 aldım. çıkış(ses) olarak da gayet tatmin edici, artı sony kalitesi. bir dene, karşılaştır derim. sony nin ayaksız kolonlarını cam önü perde arkasına sakladım, görüntü kirliliği yapmıyor salonda.

ses olarak çok bir mucize bekleme derim. hoş bu hazır sistemler için normal değerler ama çokta iyi değil. empedans değerleri de düşük.

Televizyonun üzerindeki 2 hoparlördense. Binada yeterli olacak bir ses istiyorum. Tabiki gönül yamaha güzel bir sistem kurmak ister ama. Ne mekan ne bütçe uygun.

Bu konu tamamen parayla alakalı. Ne kadar bütçeniz varsa ona göre bir şey alın ve başkalarını pek dinlemeyin ;) Pişmanlığın sonu olmuyor yoksa ya da istemenin. Bir bakmışsın 3-5 bin dolarlık bir ses sistemi almışsın. Halbuki ona yakın performansı 250 ytl lik sistemde de alabilecektin. Para her zaman ilk kriterdir gerisi hikaye. Bu kadar parası da olmayan ya da ayıramayan olabilir ne yapacak gidip parasıyla alabildiğinin en iyisini alacak . Ben vestel'in ucuz bir ev sineması sistemini kullanıyorum mesela ve ev küçük olduğu için de memnunum.

bu linktekinden var annemlerde çok da güzel bir tvyle kullanıyorlar -daha iyi bi sistemi hakeden bi tv- ama gayet memnunlar gerçi çok da bişey izledikleri söylenemez ama ben şahidim gayet güzel. onun dışında ben arçelik kullanıyorum evde 5+1 ondan da memnunum. zaten dvd izleyeceksen önemi oluyor bunların. benim gibi vcd arşivinden kurtulamıyosan hiç gerek yok daha fazla para vermene.

bir antivirus bir de firewall yuklemen iyi olur. avast derim ben de, nod32 de iyi diyorlar.

AVG Free kullaniyorum ben, gayet memnunum. Anti virus ve anti spyware'i var.

free.grisoft.com

ben de norton yüklemeyin diyebiliyorum nacizane.

kaspersky+zone alarm+spyware doctor

olabilecek en iyi kombinasyon bence

nod32
paraya kıyın 1 ay kullandıktan sonra satın alın. zaten kendi kendinize bu karara varacaksınız.

kendi kendine öğrenen başka bir anti virüs +spyware yok bildiğim kadarıyla.

ve sistemde sıfıra yakın yük.

darknum noktayı koymus. nod32 gecekten cok ii. neredeyse son cıkan butun spyware antivirus falan hepsini denedim. en iyisi nod32. bir de tune up utilities 2007 mi ne var. ismi yanlış yazmış olabilirim , bunu da yuklersen arada bir ayar cekersin bilgisayara super olur.

(bkz: avast) var ücretsiz üstelik.

koyaanisqatsi olabilir sanırsam,ya da diğer qatsi filmlerinden biri.(naqoyqatsi veya powaqqatsi.)

evet oydu :)

bir de baraka

harici kullanmadım ama genel olarak asla philips almayın. alan 3 kişiden ikimiz pişman olduk. firmware'ini update edene kadar bi dünya dvdyi hatalı yazdı.

Ben internal Phillips'imi box alarak harici hale getirdim. Şu ana kadar 6 ayrı PC ve laptopta kullandım ve dandik DVD medyaları dışında hiçbir DVD kaybım olmadı. Phillipslerin firmware update etmeden adam olmadıkları fikrine yüzde yüz katılıyorum.

internal olsun external olsun dvd yazıcı denince NEC alınır. Writer piyasasının en iyisi. Direk nec al hiç bakma başkalarına.

bence de nec al. tabii externalı yok sanırım nec'in ama bir kutu alıp takabilirsin.

ilk dvdimi yazdığımdn beri nec kullanıyorum çok memnunum.

ayrıca 1 yılı aşkın süre kutuyla beraber external kullandım nec'i

Teşekkürler, sanırım şunu alacağım:
www.sky.com.tr

plextor diyesim geldi :) demiyim en iyisi

Nec 7173 almaya karar vermekle çok doğru bir karar vermişsin. Geçen çarşamba şu saatlerde ben de NEC 7173 aldım. Bir haftadır kullanıyorum, aşık oldum alete, fotoğrafını cüzdanımda saklıyorum o derece.

ahah bende 1 ay kadar önce kadıköy golddan aldım o aleti 75 ytlye.

Yalnız labelflash yapacak nero yazılımını bulamadım bir türlü. haberin olsun. medya da yok piyasada.

ben philips kullaniyorum, kutu/driver ayri degil, direkt bu $ekilde satiliyor, teknosa'larda falan vardi. birkac aydir kullaniyorum. gecen hafta 6,5 saat kesintisiz (hic ara vermeden, evet) dvd okuma/yazma icin kullandim, en ufak sorun cikarmadi (veri tanimlamalarda da hata vermedi) lightscribe ozelligi yok belki ama yine de tavsiye edebilirim.

menusunu begendigimden pivx kulluniyorum ama daha iyileri vardir mutlaka.

whereisit iyidir.

komik ama bir dvdnin yüzeyine bütün filmleri yaz içindeki çok rahatlıyorsun.

ve maksimum 6-7 film aldığı için küçük ve düzgün yazdın mı sığıyor.

whereisit vs bir yere kadar ama böyle yapınca hiç gerek kalmıyor.

not: tabii yazarken normal cd kalemlerinin ince uçlu versiyonları var onları kullanman lazım.

diviks var eskilerden beri varolagelen, yakinda yeni surumu cikacakmis aciliyeti yoksa onun cikmasini bekle en guzeli odur.

onun disinda pivx iyidir (hicbir zaman pek isinamadim).
dvdlerin uzerlerine yazmak iyidir guzeldir ama aradigini gene en iyi bulma yolu bir yardimci program kullanmaktir. 1000 lerce film icinde arama yapmak o kadar kolay olmuyor cunku.

ben de whereisit öneriyorum hararetlen.

bi program tabii iyi olur. ben de excelde listeliyorum. ama üzerine de yaz dvdlerin. çünkü insan çoğunlukla açıp bilgisayardan bakmak yerine diskleri içeren çantayı kutuyu eline alıp bakarak seçiyor seyredeceği filmi.

onun bi programi vardi,
excel tablosu olarak listeliyordu sonucunda, fps, kac cd, alt yazi falan gibi seyleri de tutuyordu, adini bulur ve yazarim.

türkiyede tesisat yapmayı bilenler /tesisat yapanlar oranı 1/10000000 olduğu için normaldir.

prizlerde kısa devre olabilir. hatalı devre bağlaması sonucu buzdolabı voltajı düşürüyor olabilir.
kablolar ikisinin birden akımını kaldıramıyor olabilir. her şey olabilir.

katılıyorum maalesef...

büyük ihtimal kabloların çencliğinden kaynaklanıyor o zaman.

toprak baglantisiyla alakali biseyler de olabilir...

Topraklama ile alakalı olması muhtemel ayrıca ünv birinci sınıfta proje olarak evin elektrik tesisatını autocad ile çizmem istendiğinde üşenmeden hangi sigorta hangi odaya bağlı diye tek tek bakmıştım. işte manzara :

Mutfağın bağlı olduğu 2 sigortadan birisi benim odamla aynı ! oeh Fırın ile benim odamın aynı hatta olması ne alaka.

Banyonun bağlı olduğu sigorta annemlerin odasının ışık tesisatına bağlı.

normalde ışık tesisatı prizlerle aynı hatta bağlanmamalı yoksa florosan ı açarken hoparlor, bilgisayar vs ilk anda çekilen yüksek akımdan pek olumlu yönde etkilenmiyor.

şu 15-20 senelik falan apartman dairelerinin tesisatlarını çok dandik yapıyolar. kiracı olduğun için değiştiremiyosun da,ev sahibine söylesen sallamaz. eskiden yoktu tabi bu kadar elektronik eşya.. nerde idealistlik. babamda elektrikçi benim bi eve yeni tesisat döşeyecekse her zaman fazladan sigortasıdır prizidir koyuyor kabloları da ekstra kalın kullanıyor. tabi apartmanın işi komple olunca ucuza getiriyolar. olanda bizim elektronik eşyalarımıza oluyor. inşallah patlamaz elimizde bişeyler.

Pahali elektronik aletleri korumak icin sebeke elektrigini temizleyen aletler satiliyor. Bunlardan kullanmayi dusunebilirsin. Ama adi nedir, fiyati nedir bilemem. Lakin arasan kolay bulunur herhalde.

birincisi kalitesiz hoparlörlerin manyetik koruması olmaz bu da onlardan sanırım. ikicisi kesinlikle zararlıdır ama ölümcül değil ömrü kısalır ama aletlerin.

o dıt dıt dıt sesleri de sanıyorum gsm verilerinin frekans voltaj vs değişikliğinden kaynaklanıyor (örneğin arama gelmesi, şebeke bilgisi değişmesi, hücre değişmesi gibi)

kalitesiz dediğin 150'ye aldığım creative sound blaster audigy 5.1 abi aman diyim. zararlı olduğunu hissediyorum sanki günden güne eriyor hoporlörüm. telefonu uzaklaştırmaktan başka bi kurtuluşu yok sanırım.

bi arkadaştan duymuştum ama götünden salladı gibime geliyor yazayım yine.

adaptörü harici olan ses sistemleri yani hayvani priz başlığı olanla bu yüzden böyle yapıyormuş.
başlığı normal olup da adaptörü hoparlöre gölülü olanlardan bu ses geliyormuş.
denemedim ama hayvani adaptörüne laf attığım için, züğürt tesellisi ile konuşmuş olabilir

telefonların SAR değerleri vardır. Bu vücut tarafından emilen radyo frekansının enerjisini belirtir.

Nokia larda bu değer motorola ve sonyericsson a göre yüksektir.Yani etkilenen sisteminiz katileli olsa bile yüksek sar değerine sahip bir telefon karşısında pek şansı yok.

misal ben sonyericsson telefonum ile monitörümün karşısında rahat rahat konuşabilirken arkadaşım nokia sı ile konuştuğunda ekran okunamayacak hale geliyor.

tek sebebi manyetik korumasının olmayı$ı.

abi kusura bakma ama o 5+1lerin çoğu watt matt diye satılıp böyle güccük detayları koymuyorlar. tabii seninkini bilemem ama genel olarak böyle durum.zaten stereo 'dan şaşmayacan.

keşke öyle doğaüstü güçleri olan insanlar olsa da heroes daki gibi bize faydaları dokunsa. sizin hakkınızda birşeyler bildiğini iddia ettiğiniz adam da senin benim gibi sıradna insna bence. nasıl bu tür şeyleri bildiklerine gelirsek, o tür tarot, fal, cin çağırma tarzında doğaüstü güçlerden medet uman insanlar genellikle bir takım sorunları için giderler. o sorunlar da genellikle bellidir; ya aşk, ya iş, ya da aile içi sorunlardır. tabi yüzyüze görüşürseniz, sözde medyum kişi sizin mimiklerinizden daha fazla ipucu elde edip daha destekli atacaktır. tabi bi de bu "doğaüstü güçleri" karşılığı sizden "çay parası" da alacaktır o "fedakar" insan. bu uğurda ne evler, ne arsalar verenler oldu. umarım o kişiyle olan irtibatınızı en kısa zamanda koparırsınız. esen kalın, sağlıcakla...

para ya da yüz yüze görüşme söz konusu değil beni anlamadınız sanırım hayatımda hiç tanımadığım bir insanı arayıp verdiğim tek bilgi: "isim" sadece isim veriyorum ve bana onunla ilgili her şeyi söylemeye başlıyor yeterli mi?

para almıyor.. yüzümü görmüyor.. aldığı tek şey "isim"

annem bile babamı durduk yere öpmüyor, para almadan neden yapsın ki. sizi ikna etmesi için kısa vade de bir şey talep etmeyebilir ama uzun vade de elbet bir şeyler isteyecektir-evet biraz sabit fikirliyim :)hem size zararı dokunmadığını düşünüyorsanız, bedel de ödemiyorsanız, siz sorun o da anlatsın ne kaybedersiniz ki:)

2-3 sene önce evde kendi halimizde takılırken bi radyo programına denk geldik. programdaki kadın kendisini arayanlara aynen dediğiniz gibi hayatlarını anlatıyordu. 'oha lan karıya bak ne güzel de sallıyor' diye içimden geçirirken annem bağlandı yayına. kadın annemin adını, doğum tarihini ve anneannemin adını sordu ve hemen anlatmaya başladı, aile yapımızı, fiziksel özelliklerimizi, benim ve kardeşimin eğitim durumlarını, babamın mesleğini, anne tarafı akrabaların hayatlarını, o sıralarda düşünce aşamasında olan eğitimimle ilgili bir durumun ne zaman gerçekleşeceğini(dediği zamanda gerçekleşti) bi çırpıda anlattı.
afallayıp kalmıştım resmen, uzun süre düşündüm mantıklı bi açıklama bulabilmek için, bulamadım.
aklıma gelen en mantıklı 2 şey şu oldu: kadının önünde hayvani bi database var, ad, ana adı, doğum tarihi yazınca otu boku şak diye döküyor ortalığa ya da kadın telepati olayını aşmış bitirmiş, direk zihne dalıyor.

ravioli cevap için teşekkürler. divit sana diyecek bir şey bulamıyorum. comptrol ayrı dünyaların insanlarıyız :)

sallamıyorsan anlatan kisiyi optum bye de gitsin. yok illa paranoya yapacam diyorsan oturun bi cay için.

arkadaşlar, açıklayıcı olması açısından şöyle söyleyeyim, bahsi geçen kişi 2 ölümden ve bu 2 ölümün sebebinden bahsetmiş... yani karakter analizi gibi bir durum söz konusu degil, geçmişin doğru bir şekilde bilinmesi durumu var... ve karşı tarafa verilen bilgi sadece isim, soyad bile yok.

sözlükte böyle şeylerden söz edilince direk "yahu gidin dağılın" tepkisiyle karşılaşırsınız. bunların sebebi piyasada bu işi yaptığını söyleyen ve aslında yapmayan bir sürü sahtekar,insanları aldatan ve sömüren kişilerin varlığıdır (tabi metafiziksel şeylere inanmayan materyalist insanların çoğunluğu oluşturması ayrı konu). o kişiler çok olduğu için bu işi gerçekten yapanların olmadığı ve böyle bir şeyin olmadığını düşünür bazıları. ama vardır. islam inancına göre deyip devam edeyim :

bilindiği gibi cinlerin insanlardan cok daha farkli bir zaman kavrami var. onlar cok daha hızlı yaşıyor ve bizim 10 günde bitiremeyeceğimiz bir işi 1 günde bitirebiliyorlar (mesela) cinler birden fazla yerde de görünebiliyorlar. bunlardan bazıları insanlarla epey haşır neşir. ve bazı insanlar yaptıkları büyülerle cinlerle irtibat kurmayı başarabiliyor (var böyle bişi) irtibat kurmanın dışında cinleri kendilerine hizmetkar ediyorlar nası oluyosa.

kısaca o bilgileri o kişiler cinlerden alıyorlar. isim ve ana adı vs. söylendigi zaman cinler onun hakkındaki bilgileri alıp getiriyor. tabi bize göre çok kısa sürede oluyor bu. aslında o gidiyor araştırıyor falan vs. (meleklerden çalıyolar falan diye duydumdu) ayrıca bu bilgilerin hepsi doğru olmayabiliyor. cin yalan da söyleyebiliyor. keyfine kalmış.

isteyen kahkaha atsın isteyen fantastik desin. bu olayın dini acıdan izahı budur.

bunlara inanmıyosanız şöyle diyeyim. isteyen bana da inanmaz. bunlardan birisi yıllar önce benim yakın zamanda ameliyat olacağımı ve nerede ameliyat olacağımı söylemiş, biz epey şaşırmıştık. çok zaman geçmeden geniz eti ameliyatı olmuştum. olayın üzerinden epey zaman geçtikten sonra hatırlayıp oeh ama hakkaten demiştim.

böyle şeylerle eskiden epey uğraşmıştım, ebcedinden tut kenzul havasına. ama aman diyeyim, şizofren olmama ramak kalmıştı (bilimsel olarak yani)

öncelikle söz meclisten dışarı
o kadar şarlatan varki piyasada kafadan bunlara inanı cahil/salak bunları da uyanık/dolandırıcı olarak isimlendirmekten çekinmiyorum. istatistiksel olarak daha hiç yanılmadım yakın zamanda da yanılacak gibi değilim.

yani senin durumunda bana göre hile/hurdaya dayalıdır derim.

bu kişiyi tanımamanız, onun ailenizdeki ya da ailenize yakını bir kişiyi tanımıyor olduğu anlamına gelmez. size hakkınızda söylediklerini bu kişi(ler)den öğrenmiş olabilir. Mesela bu adamın/kadının numarasını nereden edindiniz? Biri size verdiyse kafadan hem sizi hem de bu insanı tanıyor demektir.

Bu kişinin şarlatan olduğunu düşünenler bana mesaj atsın ben o kişinin cep telefonunu vereceğim o adamı aradıktan sonra buraya tekrar cevap yazmanızı isteyeceğim aa sonra beni de soytarı yapmamanız için lütfen bana hiç bir bilgi vermeyin.

ben üstteki cevaplardan "ravioli" ve "nihilanth" ınkini benimsemeyi seçtim. hala nasıl oluyor da hile hurda olduğunu düşünebiliyorsunuz.. nihilanth girişte çok güzel açıklama getirmiş evet şarlatanlar var.

fakat benim bahsettiğim durum çok farklı.. bahsettiğim kişinin numarasını veren arkadaşımı yaklaşık bir kaç aydır tanıyorum ve annemin-babamın ölüm sebebini ablamdan başka bilen hiç kimse yok yer yüzünde.. ya da ben öyle sanıyordum.

ama şarlatan-hile hurdacı sevenlere cevap yazmaktan yoruldum yine de cevap yazıp zahmet ettiğiniz için teşekkür ederim.

efendim oluyor böyle seyler. bizim basimiza da geldi, baskalarinin da geliyor nasil oluyorsa oluyor. hatta chuck palahniuk amcamizin nonfiction isimli eserinde bahsini yaptigi bir olayi da var ki o olay sonrasi oturup lullaby i yazmis.

metafizik aslında fizik ile sandığımızdan cok daha içli dışlı, olmaz öyle şey demek kolaycılık olur. piayasada sahtekarların sayısının ehil olanlardan cok fazla olması bizi yanıltmasın, zira ehil insanlar zaten piyasaya düşmez ve paraiçin falan yapmaz.

yıldızname diye bir şey var belki alakalıdır.

Evet efenim ben de inanıyorum. Benzer olaylara birkaç kez rastladık biz de (annemle teyzem gitmişti bir kere v.s.)

Neyse efendim benim değinmek istediğim biraz farklı. Bir gün kapıya dilencimsi falcımsı bi kadın geldi annem de el falı mı ne baktırmış (ki annemin de faldır büyüdür böyle şeylerle alakası yok ama arada böyle saçmalıyor) işte kadına baktırmış falı mı ne kadın da 2 oğlun var (ki var ve Türkiye'deki çocuk sayısı ortalamasından yola çıkarsak bunu bilmek zor değil pek) demiş ve biri hayırsız olacak demiş(ya da buna benzer bir şey tam hatırlamıyorum). Normalde neredeyse hiç komplekse falan sahip değilim ki iddialı olmamaya çalışıyorum her zaman ama falcının söyledikleri ve birkaç sene sonra süregelen/giden hayatım bu sözü mal gibi hep hatırlamamı sağladı. Şu an okumaktayım(okul çok çok uzadı) ve çalışmıyorum da. yani kabataslak "hayırsız" gibiyim.

Kadının söylediklerinin sıkma şeyler olduğunu biliyorum (ha gerçekten gerçekleri söyleyenler olduğunu biliyorum) ve kadın hakkında şöyle iyi bu kadın fal konusunda böyle iyi bi kadın fal konusunda gibi bişey de duymadık. yani ona ve söylediklerine inanmak için bir nedenim de yok ama söylediklerinin atmasyon olduğunu bilsem de kafamdan çıkaramıyorum.

Of gereksiz yere uzun oldu yazı. Yani demem o ki kişi geçmiş ve bugün ya da gelecek hakkında kesin doğruyu görse/söylese bile bunun birçok zararı olduğuna inanıyorum. Kaldı ki gelecekten falan iyi şeyler söylese bile yine de "iyi" bir ruh haline sahip olabilmek için yeterli değil bu. Adam/kadın bana "oğlum gelecekte nobel mobel elini sallasan ellisini alacaksın" dese ve bu doğru olsa bile kendimi iyi hissedeceğimi sanmıyorum. Bırakalım hayatımız neyse onu yaşayalım. Üzerine gelecek treni öğrenip bunu haber alan insan raylardan kaçarken düşer kafasını betona falan vurur ölür neblim.

Ha bir de istihare var konuyla ilgili ama neblim İslama uygun hem günah da değil (fal, büyü, cin kullanma, gelecekten haber almak falan bunlar hep günah şeyler) insanı delirtmiyor da.

Bir de Paramparça Aşklar ve Köpekler'de harika bir söz vardı az biraz zorlayınca konuya uygun olabiliyor;

"Allah'ı güldürmek istiyorsan O'na planlarından söz et"

Not: Bu arada başınız sağ olsun.

Anlatabilir de anlatamaz da.

Cinlere ve benzeri seylere inaniyorsan cevabimi bastan es gecebilirsin.

Inanmiyorsan Ingilizce'de cold reading diye adlandirilan olayi arastirmani oneriyorum. Cold reading'i iyi yapan insanlar bu olaydan haberdar olmayan kisileri, muneccim vs olduklarina rahatca inandirabilirler.

yahu bunun inandırması mı kalmış?

ben de hiç ama HİÇ inanmazdım diyorum size.. ya şimdi aslında çok somut ve çok ciddi bir olayı anlatmak istemiyorum o yüzden herkesin yaşamış olabileceği bir falcı deneyimimi anlatmak istiyorum. bunun nesi kandırmaca lütfen yapmayın etmeyin.. diyalogları kısım kısım yazacağım ama inanıp inanmamak size kalmış tabii ki..

böyle gayet cafe ortamı.. kahve içip fal baktırıyorsun.. hatta gittiğimiz arkadaşla özellikle hiç konuşmadık aramızda hani bir şeyler duyup bizimle ilgili, geri satmasınlar diye =)

falcı: " senin ailenin nerde olduğuna karar veremedim.. deniz var ama istanbul mu izmir mi karar veremiyorum.. "

tamam büyük şehirden geldiğimiz belli de bir şekilde.. şimdi bölünmeyi nası bildi adam? zira küçük yaşlardan beri ayrı olan anne ve babam şöyle ki: annem ve sülalesi istanbul'da, babam ve sülalesi izmir'de yaşamakta..

ayrıca benle gelen arkadaşıma da direkt "eskişehir" dedi ve bildi..

falcı: "seni çok ama çok üzmüş birisi var.. adında. h var.. ortadaki harf s.. son harf de n sanırım.. hasan mı?"

evet efendim.. gayet hasan..

nerden biliyor efendim? nasıl bir bilimsel açıklaması olur?

evet hayatta en hakiki mürşid ilimdir fendir.. ama bunlar en hakikisi diye başka olgular da yok diyemeyiz..

saygılar..

Arkadaslar, israrla cold reading diyorum.

Ozellikle ustte vercingetorix'in orneginden yola cikip birkac seyi aciklayayim. Falci ailenin Istanbul'da ya da Izmir'de oldugunu soyluyor. Simdi eger vercingetorix busbutun izmir'li olsaydi falci neredeyse bilmis olacakti. istanbullu olsaydi da bilmis olacakti. ailenin bolunmus olmasi yonunde somut bir soz yok falcidan. vercingetorix sozu alip kendi bildigiyle birlestirdigi zaman "falci ailenin bolunmus oldugunu bildi" kanisina variyor.

"yeterince ileri teknoloji buyu gibi gozukur" diye bir laf var. yani biz gidip bugunku elektronik aletleri falan 300-400 sene once yasamis birisine gostersek bizim buyu yaptigimizi zanneder o kisi. simdi burada yazan insanlarin cogu elektronikteki teknolojik gelismelerder haberdar. ama obur yandan psikoloji, sosyoloji de yerinde saymiyor. insanlar hakkinda bilgi edinmenin cok ileri yontemleri var. ondan sonra insanlari konusmalarin hangi kisimlarini hatirladiklari, zihnin nasil calistigi konusunda da bilimadamlari bayagi yol katediyor. bu tip bilgiler pratik olarak cold reading'de kullaniliyor.

sonucta ne kadar akilli ve mantikli olursa olsun, cold reading'den haberi olmayan bir insan bunun kendisine basariyla uygulanmasi sonucu kandirilabilir.

önceliklecolonizer ın içimizde ilgili arkadaşa baş sağlığı dileyen tek insan olduğunuhatırlatır ve kendisinin hayırsız olmadığını göstermeye bu bile fazlasyıal yetmektedir. kaldı ki ben seninle yüzyüze de görüştüm , gayet bal lokum çocuksun :)

bu tahminlerin gerçekci olmadığına inanan varsa , 6. hissi kuvvetli ve vaktinde bu tür işlerle uğraşmış, yalnız artık cesaret edemediğinden pek yapmayan bir arkadaşımdan bu başlığa yorum girmiş kimi kişiler hakkında bir fikir yürütmesini istedim ve şu metni güç bela o söyledi, ben yazdım:

“Diğer insanların sseni sevmesine ve beğenmesine ihtiyaç duyuyorsun ve fakat kendini çok eleştiriyorsun. Kişiliğinde çeşitli güçsüzlükler olsa da, onları çoğunlukla telafi edebiliyorsun. Henüz açığa çıkmamış büyük bir potansiyelin var. Dışarıdan görüntün, disiplinli ve kontrollü, iç dünyanda ise sıkıntılı ve güvensiz olma eğilimindesin. Doğru karar verip vermediğin ve doğru şeyi yapıp yapmadığın noktasında kimi zaman ciddi kuşkuların vardır. Bir miktar değişimi ve çeşitliliği tercih ediyorsun ve sınırlamalar ve kısıtlamalar seni kuşattığında, hoşnutsuzluk duyuyorsun. Bağımsız düşünen bir insan olmaktan gurur da duysan ve başkalarının ifadelerini yeterli kanıt olmadan kabul etmezsin. Ama kendini başkalarına açmakta fazla serbest olmanın pek mantıklı olmadığını düşünüyorsun. Kimi zaman dışadönük, sokulgan ve arkadaş canlısısın; kimi zamansa, içedönük, tedbirli ve çekingensindir. Kimi istekleriniz de, gerçekçi değildir...”

bu metni mümkün olduğunca imla ve dilbilgisi hataları yapmadan yazmaya çalıştım, yaptıysam kusura bakmayın.

bu özelliğe sahip bir arkadaş var içinizde, bana özel mesaj atarsa hakkında daha fazla bilgi alacaktır. teşekkürler...

çoğu kişi ne yazık ki yanlış anlamış beni. ben karakter analizinden, faldan ya da "çok iyi insansın çok güzel günler geçireceksin istediğin işe sahip olacak para sahibi olacaksın" tiplerinden bahsetmiyorum.

hayatımda adını sanını duymadığım birisini arayıp kendimle ilgili zaten bildiğim şeyleri bana söylemesinin açıklamasını istiyorum.

yer yüzünde nasıl bir insan böyle konuşabilir onu merak ediyorum çok net yazıcam artık çünkü zaten cevabımı aldım bir kaç arkadaş çok güzel özetlemiş.

aradığım şahıs: annenin adı ne?
enola gay (zafer): emine
aş: annen eklem rahatsızlığı ve beyin ile ilgili bir sorun yüzünden vefat etmiş. peki babanın adı ne?
enola: kudret
aş: bunu duymak istediğine emin misin?
enola: evet
aş: annenin ölümü yüzünden kendisini bırakmış.. çok üzgünüm.

(97 yılında babamla ilgilenen doktorun sözleri de az çok bu şekildeydi)

----------------------------------------

Sonuç: 1 yıl arayla anne ve babasını kaybeden birisi olarak paranormal olaylara meraklı olmam kadar doğal bir şey olamaz tabii ki bilinmeyen dergileriyle büyümüş, bilinmeyenler.net i açmış birisi olarak paranoyak olduğumu düşünebilirsiniz ama etrafınıza bakarsanız bu tür şeyleri yaşamış kişileri görebilirsiniz.

Kısaca herkesin kendine göre doğruları var herkes kendisine göre açıklamasını yazmış. Ben de bazılarını seçtim, hoşuma gitti.

Güzeldi.

Cinlerin varliklari hakkinda bu kesin olarak dogruymus gibi konusulmasi dogru degil bence. Cinlerin var oldugunun kaniti yok. Tanimadigim kimselerin inancina karismak istemiyorum, bu yuzden burada kimseden cinlere inanmamasini istemeyecegim. Ama "cin vardir" diyemeyiz kesin olarak.

Cinlere inanmayan birisi olarak asil sordugun soruya, sonradan yaptigin aciklamayi da hesaba katarak soyle cevap verecegim: "hayir, bu mumkun degil". Senin hakkinda bilmesi mumkun olmayan bir sey soyleyemez sana. Bir sekilde ogrenmis oldugu varsayarak daha mutlu yasarsin bence.

korku filmlerine döndü. kadın garip varlıklar görmektedir ve kocası dahil kimse ona inanmaz. hatta deli olduğunu düşünürler. sonunda herkes gerçekle yüzleşir yahut kadın anlamsızca ölür :)

herneyse konuya dönecek olursak kişilerin şahsi tecrübelerinden elbette belirli bir şeyin varlığına kesin olarak inanamayız. bilim somut dayanaklar arar inanç ise soyut birşeydir. başkasının yaşadığı deneyimlerden arta kalan bir şey değildir.

hz. ali, gayb perdesi açılsa (yani her şey ona gösterilse) imanım artmaz diyerek inancın görülerek değil, hissedilerek ve düşünülerek olması gerektiğini söylemiş bize.

cinlerin mevcut olup olmadığı söz konusu değil. şimdi size ben gördüm o zaman vardır diyemem bu benim deneyimimi kapsar. size yardımcı olacak tek şey @shirak'ın da mesajında dediği gibi bunun sadece islam dinine ait değil, tarihte var olan bir çok dinde kullanılmış olmasıdır. bu da sanırım böyle birşeyin gerçek olma ihtimalini kuvvetlendirebilir.

insanların "gerçek" dediği şeyler şey herkesin görebildiği ve varlığını farkedebildiği bir şeyse zaten cinler "gerçek" değildir merak etmeyin ;)

shirak rahatsızlık duyma olayından bahsetmiş. siz de de oluyor mu bilmiyorum ama ben ne zaman cinlerden bahsetsem başım ağrır.

rahmetli halam kahve falı bakardı. o da falı bıraktığında sebebi sorulduğunda fal bakarken rahatsız edici ve ürkütücü baş ağrısı yaşadığını söylemişti.

bu tip deneyimleri yaşamıştır bir çok kişi.
yardımcı olması açısından yazdım.

böyle şeylere inanmayan fakat ilgilenen kişilerin önü engellenmemeli bence,araştırsınlar her bişeyi. ama tabi inananlar fazla kurcalamamalı bence de.

telepati olabilir... ciddi bir cevaptır.

Paranormal/doga ustu olaylarla ilgilenenlere James Randi Educational Foundation'a bakmalarini oneriyorum. Web sayfa link'i asagida. En ilginc kisim bu insanlarin doga ustu (cin min dahil herhalde) herhangi bir olayi/yetenegi kanitlayabilen kisilere 1 MILYON DOLAR odul veriyor olmasi.

Odul hakkinda bilgi:
www.randi.org

Vakfin ana sayfasi:
www.randi.org

wpi nin 1 milyon dolarlık entrysine istinaden:

vay anasını bir nevi ghost busters yani, hadi aslanlarım biliyorum yüzümü kara çıkartmayacaksınız; bizdeki cinler, ruhlar, evliyalar,yatırlar hiç bir ülke de yoktur . demek ki türkiye de bunu öğrenenlerden birisi sizsiniz-yoksa birileri almış olurdu bu ödülü; alın bir milyon doları o kendini çok bilmiş bilim adamından da kapak olsun bu ona. üstelik adamın geleceği hakkında birşeyler söylerseniz 2 MİLYON DOLAR bile alabilirsiniz bence. hem sadece islam da yoktu bu cinler değil mi, vodoo su var, hinduzimi var , var oğlu var. hala orada mısın, hadi ghost busterlarım, may the force be with you. bizi de bir yemeğe götürürsünüz artık.

wpi teşekkürler bilgi için. enteresanmış.

şehsen benim tanıdığım bir insan bu gibi işlerden bir milyon dolardan fazlasını kazanıyor.. adam henüz 20 küsür yaşında, ama bir telefonla özel jeti geliyor, kapıda özel şoförü bekliyor.. büyük avrupa kumarhanelerinin baş danışmanı..

kendisi hakkında çok fazla şey yazmak istemiyorum, okuayacak olursa tepkisi ne olur bilmiyorum.. ama siz daha soracağınız şeyi aklınızdan geçirirken onun dönüp cevap vermesi, yaptığı bir yığın şeyden sadece bir tanesi..

çok yazarsam inanmazsınız muhtemelen ama böyle insanlar var arkadaşlar.. kabul etseniz de etmeseniz de.. karşılaşsanız da karşılaşmasanız da..

dirk pitt in ciddi cevabına katılıyorum bende.eger enola gay'in verileri tamamen doğruysa tabi.
ayrıca bu telepati olayı zaten beyinlerin fiziksel yakınlığı ilede alakalı değil.isim üstünden yapılan bi değerlendirme çok sallamasyon olurdu.
bu ilginç bi konu tamamen materyalist takılan ya da cin bilmemne vardır diyen gruplara 2 side yoktur diyemezsiniz.
şu tarz birşey size de olmuştur, mesela içinden hande yener şarkısı söylersin, karşıdan arkadaşın gelir o şarkıcı ile ilgili bişey söyler.tesadüf diye bişeyin olmadıgına inana telepatik görüşte var, bilinçsizce yapılmış bi telepati örneği gerçi bu.

Amerika'da bu konularda 26 yildir bilimsel arastirma yapan, paranormal seylerin var olduguna inanan ve kanitlamaya calisan Princeton universitesi PEAR labratuvari bu sene en sonunda kapandi. NY Times gazetesinde cikan haberin linki asagida.

26 yil arastirma yapip, para yonunden sikinti da cekmedigi halde kapandigina gore en ufak bir sey ispatlayamadigini anlamak zor degil.

Insanin yeteneklerinin boyutunu anlamak kolay degil. Cogumuz kucumsuyoruz farkinda olmadan. Kucumsedigimiz icin de varsaydigimizin otesinde bir kabiliyet gordugumuz zaman bunu doga ustu guclere yoruyoruz.

Buna ek olarak, ve belki daha onemli olarak, olasiligin hayatimizdaki etkisini kavrayamiyoruz. Dunyada alti milyarin ustunde insan var. Milyonda bir olur dediginiz sey 6000 insanin basina gelebilir yani. Anlamasi zor cunku ortalama insanin icinde yasadigi dunya yuzlerce, ya da en fazla binlerce kisiden olusuyor. Anlayabildigimiz rakamlar bunlar. Ama gercek dunya bundan cok daha buyuk. Ve o yuzden arada bir gercek dunya bizim kucuk dunyamiz ile kesisince sasiriyoruz. Normal bir sey bu, paranormal degil.

-----
www.nytimes.com

şahısa ulaşamadığım için yorum yapamayacagım : ) ama olabilir evet var boyle şeyler demekle yetiniyorum. özellikle falda bazen insan şaşkınlıktan ağzını kapatamayacak duruma gelebiliyor hakikaten.

ne mistik milletiz be. ekşi duyuru açıldığından beri en çok cevap alan başlıklar paranormal, psikolojik konular.
astroloji, cinler falan bunların hepsi vardır. ama onlara inanmak fayda getirmez. insanı kaderci yapar. hayatla savaşma isteğini yokeder. her şeyi kolay kabullenmenizi sağlar. mutlu olmak için gerçeğe değil kendi gerçeğimize ihtiyacımız var.

Arkadaslar, "vardir, yoktur, olabilir, olamaz" derken bir de neden boyle dusundugunuzu soylerseniz tartisma / muhabbet daha iyi gececek diye dusunuyorum.

benim taktigim esas nokta, bu konuya inananlar konussun, gerisi konussun yaklasimi. ben paranormal, metafizik; artik nasil adlandiracaksaniz adlandirin, bi fenomenlerin hicbirine zerre kadar inanmayan biriyim. bana, boyle bi sey gercekten varsa, buna inandirmak kadar kolay bi sey olamaz. bahsi de gecmis, randi - ki kendisi de bir illuzyonisttir - boyle bi yetenegi oldugunu kanitlayanlara yine dendigi gibi bir milyon dolar vermeye hazir. ki bu insanlar bi sekilde ongoru veyahut gercege dair bir bilgi verdiklerini iddia ettiklerine gore bu tur bi double blind testi gecmeleri cocuk oyuncagi olmali.

"hz. ali, gayb perdesi açılsa (yani her şey ona gösterilse) imanım artmaz diyerek inancın görülerek değil, hissedilerek ve düşünülerek olması gerektiğini söylemiş bize." gibi inanc temelli yoldan kendini tamimlamadigina gore bu insanlarin cogu, randi son onbir yil icinde bu parayi herhalde bikac bin kere dagitmis olmaliydi.

demem o ki, korukorune inanmak istiyosaniz; buyrun inanin, ama ongoru yapmak gibi fonksiyonlarina inaniyorsaniz bu tip seylerin, nasil kendileriyle celistiklerini gormeyi eminim ki siz de istersiniz.

hiç tanımadığımız bir kişiyi arıyoruz ve sadece ismimizi söylüyoruz. ve o kişi ailemizle ilgili "hiç kimsenin ama hiç kimsenin bilmediği şeyleri" söylüyor öyle mi?
oldukça iddialı, dikkat çekici, şaşırtıcı bir durum bu. olayı bu şekilde algıladığından, bu konulara ilgin ve aileni kaybetmiş olmanın verdiği hassasiyetle bu olaydan çok etkilenmen ve bu şekilde algılaman doğal.

ancak verdiğin diyalog bu yukarıdaki iddiaları taşıyamıyor. öncelikle annenin ve babanın ölüm nedenini (başın sağolsun bu arada) sen fark etmemiş olsan da çevrendeki herkesin (senin yolda görsen tanımayacağın ama seni uzaktan tanıyanlar dahil) bildiğine eminim. böyle şeyler gizli kalmaz, virüs gibi en ilgisiz kişilere kadar yayılır biliyorsun toplumumuzda.
ayrıca sen tanımadığın bir numarayı arıyorsun ki konuştuğun kişinin hiç tanımadığın birisi olduğundan bile emin değilsin. ve dahası onun seni tanımadığını veya seni tanıyan birisini tanımadığını da bilmiyorsun. arkadaş zincirleri söz konusu olduğunda en ilgisiz kişiye bile çok yakın olduğunu görüyorsun.
ve son olarak yukarıda da birilerinin söylediği gibi bir tür veritabanına bakmadığını nereden biliyorsun. sonuçta (doktorun söyledikleriyle de örtüştüğüne göre) resmi kayıtlar için sır değil bunlar. aslında babanın ölüm nedenini en son bilecek kişi sensin gibi geliyor bana. aynı dönemde aynı ruhsal çöküntünün içerisinde olacağından babandaki değişikliği sen fark etmemiş olabilirsin ama çevresindekilerin gözünden kaçacağını sanmam.
Sanırım "tanımlanabilen yaşam formları"nın senin hakkında senden daha fazla şey bilebileceğini kabul etmen gerekiyor.
[bir de konuyla ilgili daha fazla bilgi verirsen iyi olur. nasıl bir numara bu, nereden buldun. 118 bile paralı, bu adam her arayanın sırlarını mı anlatıyor. neden? başka kime ne sırlar anlattı. sadece ölüm nedenlerini mi biliyor? vs.]

ben de zerre kadar inanmam bu işlere. zaten öbür tarafın varlığına da inanmam. bu evreni yaratan güç konusunda değişik teorilerim var sadece. ama keşke olsa diyorum. keşke elimde inanabileceğim somut bir kanıt olsa. beni tamamen inandıracak şekilde. mişli muşlu anlatılanlar beni zerre kadar etkilemiyor açıkçası. başıma gelmesi lazım.

aradığınız kişi şarlatanmı medyum mu bilemem ama gayet terbiyeli biriymiş. hiç tanımadığım biri beni arayıp sadece adını söylese ben ana avrat yardırırdım. öylede terbiyesizim.

doğrudur, vardır. örnekleyelim:
abim (ismi hakan'dır) yolda yürürken dilenci/falcı karışımı bir kadın yerde oturduğu yerden abime doğru uzanır ve abimin üzerinde hiç bir şekilde ismini belirtecek bir işaret olmamasına rağmen, ve abimi tanıyor olması ihtimalinin sıfır olmasına rağmen "hakanım, hakanım, gel, falına bakmam lazım" diye ısrar eder. korkan abim kaçar. (belki çok önemli bir kaderi vardı da kadın bunu açıklayacaktı di mi, niye kaçarsın ki)

dedemin abisinin karısı (benim neyim olur hiç bir fikrim yok) yani rahmetli sabiha yengem bir gün yeni taşındığı apartmanda ikamet eden deli falcıya gider. falcı tanıdığının yakını olduğundan kendisinden para almaz ve sadece elini tutarak sabiha yengeme geleceğiyle ilgili net ve kesin olaylar söyler ve olayların ne zaman olacağını açıklar, olaylar, (x isimli bir tanıdığının y tarihinde vefat etmesi'ne kadar)aynen açıklandığı gibi gerçekleşir.

bunu açıklamak için bir teori mevcut, her ne kadar kanıtlanması imkansız olsa da. buna "zamanın bütünlüğü teorisi" diyebiliriz, kendisine verilmiş başka bir isim var mı bilemiyorum. yani olay şudur ki, nasıl leonardo da vinci zamanının ötesinde icatlar gerçekleştirdiyse (paraşüt, bisiklet, roket vb) bu insanlar da farkında olmadan aslında zamanın bizim gördüğümüz "şimdi"den ötesini görürler. yani bir şekilde algıları bizim bildiğimiz insanların algılarından daha geniştir ve zamanın daha geniş bir kısmına hakim olabilirler ve olmuş ve olacak olayları bu zaman dizisi içinden çekip günümüze çıkartabilirler.

konuyla ilgili bilgim sınırlı olduğundan yorumlarımı bu noktada kesmeyi uygun gördüm, umarım yardımcı olmuşumdur.

her olayın, açıklanmadan önce paranormal bir olay olarak betimlendiğini hatırlatayım ilk olarak.

her şeyin bir açıklaması var, fakat sanırım çoğunluktan farkım; tüm bu olanların bir şekilde pozitif bilimlerle açıklanabileceğini veya herhangi bir şekilde bunu açıklayan kavramın tam olarak anlaşıldıktan sonra bu bilimler arasına gireceğinin kesin olduğunu düşünmemdir.

insanoğlunun inanç arayışı sonucu dinlerin oluşması gibi, siz de inanmak istediğiniz şey için bir yol bulabilirsiniz kendinize. kim bilir bu sizi çok etkileyen telefon konuşmasından önce kaç yüz tane başarısız tahmin yapıldı sizin hakkınızda. tesadüf dersem gülersiniz, fakat bunu da ciddi olarak değerlendirmeniz gerekir.

cin gibi yokluklara inanmamı doğal karşılayın lütfen, ortada hiçbir kanıt ve akla yatkın bir izahı yokken. biz onlarla bu kadar iletişim kurmaya çalışırken, onlar neden sessiz kalıyorlar?

düşük bir ihtimal de olsa telepati olabilir. düşük ihtimal olmasının nedeni, büyük bir yetenek olması ve bu yeteneği fark etmenin sahip olmaktan daha zor olmasıdır.

inanmak istiyorsanız, kendinize inanacak bir şeyler bulabilirsiniz. gördüklerinizi, duyduklarınızı bir şekilde kendinize adapte etmeniz hiç de zor değil. sonuçta benzer hayatlar yaşıyoruz, ne kadar farklı olduğumuzu düşünsek de... böyle bir tahmin, mucize değil.

beni üzen, sözlükte takip ettiğim ve fikirlerine güvendiğim kişilerin, olayların pek üzerine kafa yormadan körü körüne inanmaları. kendinize inanın.

Var böyle şeyler...Bizle hiç alakası olmayan bir kişiye İzmir'de babamın fotoğrafını veriyor bir tanıdık, bizden de habersiz yapıyor bunu...O zat benim adımdan tut da tüm sülale şeceresini, işini gücünü söylüyor, akabinde de gelecek tahminlerinde bulunuyor..Şu günlerde akıl sağlığı bozulma durumundaymış diye duyduk sonradan o tanıdıktan...Vaşş diyesi gelmiyor değil insanın...Mucizevi bir durum sözkonusu...Mucizeler olmayacak diye bir kaide de yok..

böyle yeteneklere sahip kişilerin "şerrefsiz evladı" olduğuna dair ciddi bilgiye sahibim. arkadaşım hasta mısın? gel bak ne güzel geleceği görebiliyosun. şununla bilimin gelişmesine yardım et. felaketleri önle, aidse, açlığa çare ol. telefonla müneccimlik yapmaktan başka bi faydan olsun insanlığa.
"that doesn't work that way" diyenlere "how does it work?" deme hakkımı her daim saklı tutuyorum.

Öncelikle başın sağolsun, üzücü bir kayıp olmuş.

Bir de harflerden giden bir fal tekniği var ama muhtemelen o teknik de senin bu konudaki merakını tatmin edecek bir teknik değil. İsmini hatırlasam söylicem ama sonuçta dünya üzerinde bir sürü ayşe var mesela, sadece isim üzerinden gidilebilseydi bütün ayşelerin kaderi aynı olurdu, zira sanırım soyadını söylememişsin. Artı bu teknik hesaplamalara falan dayanıyor, o nedenle o kadar çabuk cevap veremezdi onu kullanacak olsaydı.

Kendi teorimi kendim çürüttüm, kendimi kutluyorum.:)

dünya göründüğü gibi basit değil, biz sadece görmek istediğimiz gibi görüp ruhumuza huzur pompalıyoruz. bazıları bunu reddedip "lan! daha farklı şeyler olabilir" dediğinde ötelerle tanışabiliyor. mesela ben ve rüyalarım ve rüyalarına girdiğim gişiler :) paranormal olaylar için sadece takdir ilahi diyebileceğim.

pek fazla bilinmiyor olsa da duru görü denilen -halk arasında da kalp gözü açık derler buna ki ikisi farklıdır- bir şey var.eğer biraz araştırırsan öğrenebilirsin ya da bana ulaşırsan ben sana anlatabilirim.
bizim düşündüğümüz kadar basit bir şey değil ruh.ruhumuzla birçok yerde gezinebilir ve birçok yetimizi de geliştirebiliriz ancak bunun için çalışmamız gerekir.bazı kişilerde de doğuştan bu yetiler olur zaman içinde ya kaybederler ya da daha fazla geliştirirler..böyle işte.

Bazı kişilerin bir şekilde telepati mi dersiniz, karşısındaki insanın beyin dalgalarını yakalayıp çözme mi dersiniz ne dersiniz, bu tarz yetenekleri var hakikaten. Benim kuzenin eşi bekarken bir aralar iyice sardırmış bu falcı mevzusuna, bir keresinde gittiği bir falcı karşısında kendisini evli ve üç çocuklu olarak düşünmüş, falcı eleman da şak diye sen evlisin ve üç çocuğun var demiş (ehhe şehir efsanesi anlatır gibi yazdım sanırım ama böyleyken böyle). Geleceği görebilen vesiyonları olduğundan ise aksine şahit oluncaya kadar şüphe duyarım yalnız...

falcılık değilde bir şeklde karşındakinin aklından geçeni okuyabilen birisiyle ben de karşılaşmıştım. bir komşumuz ki kendisi bu özelliği sebebiyle bol bol kahve falı bakardı, tabii tamamen ücretsiz olarak. ancak işin içinde fal olunca olaya inanmayan bana bir gün hep birlikte sahilde yürürken öyle havadan sudan sohbet ederken yine havadan sudan sohbet ettiğini sanarak bir çok şey söylemişti, o sırada kimseye hiç söylemediğim ama aklımı her zaman doldurmuş olan. hem de çok net olarak, ama işin garibi ne söylediğinin kendi de farkında değildi, söyledikleri yüzünden benim donup kaldığımı fark etmedi bile, hala havanın ne kadar sıcak olduğunu filan söylüyordu. ancak tabii şu da var hiç bir şekilde geleceği filan söylemedi, saçma ve hiç olmayacak olsa da benim içimde olan neyse onu söyledi, ancak sen şöylesin böylesin türünde herkese uyabilecek muğlak şeyler değil, çok somut bir şekilde. o zaman öyle kalmıştım ben akşam akşam, kimse de fark etmemişti.

ben de lise yıllarında ölesine kahve falı bakmaya başlamış ve zamanla bu anlamda çevremde ünlenmiş biri olarak, yani bu kez bakan taraf olarak konuyla ilgili deneyimlerimi paylaşmak istiyorum. ben bunu nasıl yaptığımı bilmiorum ama kahve falı bakarken bugüne kadar birçok ilginç olay yaşadım. hayatımda ilk kez gördüğüm arkadaşımın kardeşinin arkadaşının annesine (birbirimizi ne kadar tanımadığımızı anlatmak için özellikle yazdım) yoğun istek üzerine fal baktım. hiç muabbet etmedik. direk fal olayına girdik. şehir dışında bir evleri olduğunu bu evde ekim - dikim yapıldığı yani bi nevi çiftlik evi olduğunu söyledim.ankara dışında çiftlik evleri varmış. ve uzatmiim bu evle akrabalarla ilgili yaşananları anlattım. bi avukatın bu evle ilgili davada başarısız olduğunu, a ile başlayan yeni avukatla şanslarını denemelerini söyledim. vesaire vesaire. bir keresinde hayatımda ilk kez gördüğüm bi kıza sevdiği çocuğun ismini söyledim direk ve hakkında bir çok şeyi. bir başka sefer evli ve hiç tanımadığım bi kadına baktım ve kadının bi işle ilgili görüştüğü biriyle ilişki yaşadığını ve bir dolu şeyi söyledim kadın dumur oldu.bazen kendim yok artık dediğim şeyler bile çıkıveriyor ağzımdan. bunlar nasıl oluyor, nasıl oluyor da biliosun derseniz tam bir açıklamam yok aslında. fincandaki şekilller bakarken bi anda anlatmaya başlıyorum.devamı geliyor. ağırlıklı olarak da şekilleri yorumluyorum ama o kadar çok ilginç ve imkansıza yakın şeyi, ayrıntıları filan bildim ki. ben de bi anlam veremiyorum. zaten artık bakmıorum. sadece bunun mümkün olduğuna dair bişiler söylemek istedim.

öncelikle başınız sağ olsun.

nihilanth bir cevabında cinlerden bahsettiğimde başım ağrır demiş. buna psikosomatik demek çok doğru olur bence. kendim için konuşursak yüksek gerilim hatları, yüksek miktarda manyetik alan olan yerler (mr cihazının olduğu oda, cihazın içi) trafo yakınlarından geçerken başım ağrıyor benim de. yalan değil. bir popüler bilim dergisinde elektromanyetik dalgalar ile baş ağrısı arasındaki ilişkisi ile ilgili bir makaleyi okumadan önce böyle bir şey yaşamazdım. benim için olduğu gibi ilk başta da dediğim gibi psikolojik uyaranlara verilen istem dışı somatik cevaplar denilebilir bu duruma.

asıl konuya dönmek gerekirse açıklaması karmaşık da olsa zor değil. hiç tanımadığınız kişiyi sizin için random bir zamanda aramışsınızdır, ama acaba o kişiyi aramanız random bir olay mı? yoksa birisi size belli etmeden aramanızı mı sağladı? o kişi çeşitli kurumlardan sicil takibi yaptıktan sonra işine yarayabilecek bilgileri toplayıp sizden bu aramanın gelmesini bekleyebilir. yanlış anlamadıysam bir arkadaşınız vermiş numarayı size. hikâye ile tutarlı. ikinci durum da evlatlık verilen kişilerin gerçek anne babasını arayan kişilerin de yapabileceği prosedürleri içeriyor. bu konuda da bir sorun yok. bir de etrafta size yakın olan birisi ile bir plan yaptıktan sonra böyle bir açıklama yapılabilir diye düşünüyorum.

ha, diyelim ki bu olay şu anki teknoloji ile açıklanamıyor, o zaman durumu bence hiç açıklayamayız. cinler konusunda kesin bilgiye ulaşamayacağımız aşikâr. peki ya hiç bilmediğimiz bir teknolojiyse? bir arkadaş bahsetmiş, siz, ateşin bulunduğu zamanlara yanınızda 1 liralık bir çakmakla gidebilseydiniz o insanlar size tapabilirdi bile. daha yakın zaman için bir örnek verebiliriz, zamanında insanların ayaklarının yerden kesilmesi olası değilken 15 saat boyunca havada kalıp neredeyse dünya üzerinde bir tur atmak için bir 200 yıl önce insanlar ne düşünürdü sizce? velhasılıkelam, bence düzmece değil ise açıklamak için yeterli bilgiye henüz sahip değiliz.

anlatabilir, mümkündür, hatta doğaldır -çünkü böle çok insan gördüm ve onları görme sebebim asla bana gelecekle ilgili bilgi versin değildi ondan doğal geliyo olabilir-
bu bahsettiğim bilgi vermeden bilgi alma olayı. ha doğum saati-tarihi-yerini söyle bir astroloğa (ama astrolog derken gerçekten astroloji bilen birine demek istedim yoksa güne$ burcunu bilen herkes astrolog lan hehe) anlatır sana her bi$eyini. yani gerçekten biliosa yapabilir. valla bak.

inanmayacaksınız ama benim bir yakın akrabam rüyasında tanımadığı insanları görüyor ve onlara bir şekilde gerçek hayatta ulaşıp yardım ettiğini söylüyor.

bir gün annem ve komşumuz o yakın akrabamıza giderken, annemin ayakkabısı çukura takılıyor ve dengesini kaybediyor. sonra yakın akrabamızın evine vardıklarında, annem ona anlatmadan, o ayakkabasının başına gelenleri söylüyor. bu gerçekten yaşanmıştır.

not: şimdi kafama takıldı. galiba annemin ayakkabısının topuğu kırılmıştı o gün. acaba o kırığı görüp mü bunu söyleyebildi, emin değilim.

gelecegi görmüyosa kesinlikle cin dir.

bilen bilir izmirde örnekköy de pasaklı birsen diye bi falcı var. yaslı kendi halnde bi kadın. sadece isim sorar, suya bakar anlatır. annem arada bir gider tavsiye alır bu kadından.
bildiklerini duysanız inanamazsınız. bir hanenin icinde olan, hane dısından kimsenin bilemeyecegi seyleri anlatıyor.gözümle görmesem inanmazdım o derece.

büyü falan da yapmaz yani öyle sacma sapan seyler yok. gelecegi tahmin edemiyo tabi ama geçmişi ve bugunu cat cat söylüyor. benim sadece kocamın adını vermemle kediye, muhabbet kusuna ve saf yüne alerjisi oldugunu bildi, daha ne olabilir ki?
bide bunu onceden biliyo olması imkansız, cunku arada bi tanıdık yok, veya yakınında/baskasına anlatmıs degiliz. kaldı ki suan burda söyleyemeyecegim aile ici hiçkimselerin bilmedigi özel seyleri bile söyledi kadın.

cin diyorum cin. baska acıklaması yok bence bu olayların.

herkes başından geçenleri anlatmış, ben de dayanamayıp kendi başıma gelenleri anlaticiim dostlar. bilen bilir izmir'de bir çok mekan var "kahve sizden, fal bizden" sloganıyla çalışan. yani gidip türk kahvesi içiyosunuz, sonra birisi gelip falınıza bakıyor. ben de bir arkadaşımdan duyup geyik olsun diye başka arkadaşlarımla gittim bir gün, gelen falcı ben ve arkadaşlarıma hayatımızda ne olup bitiyosa,geçmişte ne olmuşsa bir bir anlattı, bildiği, anlattığı şeyler inanılmazdı. örneğin babamın o sıra belinden rahatsız olduğunu, kız arkadaşımın isminin içinde "f" harfinin geçtiğini, o sıralar kafama neyin takıldığını söyledi, bunlar buraya yazdıklarım, bir de yazmak istemediğim bir sürü şey var. yaşadığım şoku anlatamam.
sonra aynı yere sürekli takılmaya başladım, bir çok falcıya fal baktırdım. kimisinde tutturamadılar,kimisinde acaip saçmaladılar. (hatta bir keresinde acaip saçmalayan bir falcı bayan "sen de medyum özellikleri taşıyosun,o yüzden göremiyorum senle ilgili şeyleri" demişti). ama çoğu zaman doğruları bildiler. (bir de mekandaki erkek falcıların çoğunun feminen tipler olduğunu belirtmek isterim, bunu belirtiyorum çünkü % 90 ı böyleydi,gay gibiydi. lüzumsuz bilgi veriyorum burda :P ) her ne kadar beni çok etkilese de her gittiğimde bunun gerçek olamayacağını, işin içinde mutlaka bir illüzyon ya da sahtekarlık olduğunu düşündüm, böyle bir şey gerçekten olamazdı, mutlaka bir hinlik vardı. bu fal muhabbetine bir ara verdim,epey gitmedim o mekana, sonra bi gün yine gittiğimde, yeni gelen bir falcıya fal baktırdım. çoğu şeyi bildi, ama ben hala olayı ciddiye almıyordum ve bu illüzyonu nasıl yaptığını düşünüyordum.ta ki annemin,babamın,sevgilimin, en yakınımdaki insanın bile bilmediği, yani benden başka bir insanın bilmediği,bilme ihtimalinin de sıfır olduğu bir şeyi söyleyene kadar. yemin ederim ki bildiği şeyin başka bir insan tarafından bilinebilme,tahmin edilebilme ihtimali 0 (sıfır). söylediği şeyi kimsenin öğrenme ihtimali yoktu, tahmin edebilme ihtimali de yoktu. söylediği( bildiği) şeyden sonra tabi benim illüzyon,hinlik teorim çöktü. bu başka bir şeydi.

başlıkta yazılan tüm cevapları okudum, farklı açıklamalar ve nedenler getirenler olmuş. ben bunu bir nedene bağlayamıyorum. şu sebepten biliyorlar diyemiyorum. ama şunu diyebilirim ki böyle insanlar var ve sizin hakkınızda bazı şeyleri bilebiyorlar, görebiliyorlar, bunu nasıl yapıyorlar bilmiyorum ama yapabiliyorlar.

not: yollamadan önce okudum da yazdıklarımı. ulan yıllarca gerçek kesitle, sır kapısıyla dalga geçiyoruz, kendi anlatım dilimize bak. bahsettiğim konuya bak. hey allaaam. ayrıca yazıdaki dublaj türkçesinin etkilerini siz de farkettiniz mi? ehehe neyse, acaip uykusuzum ondandır belki, birazdan yatıp yarın 17.00 de fln kalkmayı düşünüyorum. kendinize iyi bakın, akıllı olun.

sevgili sirrikadem bir ghost whisperer vakası mı yaşıyorsunuz?

çok kişi bunların olduğunu iddia ediyor. Ama bahsi geçiş, "paranormal yoktur!" diyen James Randi abimiz "paranormal bulana veya getirene 1 milyon dolar" vericem dedi ve hala para kendisinde.

Ve eskiden bir programa böyle yeteneği olduğunu iddia eden bir dolu adam çıkardı. Eşyaya dokunarak geçmişini tahmin eden mi dersiniz, insan aurası gören mi dersiniz. Hepsi de programda çuvalladı. Böyle durumlarda da paranormal kişiler "yani aslında benim gücüm var ama makina değilim, bu ortamda çalışmadı gücüm" falan diye zırvaladılar. Ve konu böyle paranormal kişiler falan olunca hep bir gizem öğesi oluyor. Yani bu insanların hiçbiri gücünü kontrollü ortamlarda, televizyonda göstermiyor. Tercih mi etmiyorlar, bir ihtiyaç mı duymuyorlar bilemem.

Bu konuda bir de Uri Geller'in adı geçmese olmaz. Bu arkadaş Türkiyede de program yapmış, paranormal güçlerle dolup taştığını iddia eden bir ilüzyonisttir ve James Randi tarafından maymun edilmiş, sahtekarlıkları çok kez televizyonda gösterilmiştir.

Bunun için o kişiye sorun bence, "olayın ne" diye. Hissediyorum vs. diyebilir. Derse kontrollü deneyler yapın bakalım ne kadar tutuyor. Ne bileyim çırılçıplak soyunup arayın bakalım tahmin edebilecek mi... Ailenizle ilgili bildiği şeyleri açıklayamam ama bazı durumlarda sosyal zekası yüksek kişiler karşıdaki insanların ne hissettiğini vs. kolayca anlayıp manipüle edebilirler

Enola gay gittiğin falcinin telefonunu msj la iletirsen cok sevinirim:)

Nero Cover Designer var bu işleri yapan. Nero Burning Rom la beraber geliyor.

salak olduğumu cd zarfının printerda eriyen jelatin kısmı gösterdi. uşan ben de diyorum niye bir tane cd zarfı yazma programı yok. afferin bana

dms de cd nin üzerine yapistirilan cd sticker i gibi birsey görmüstüm, galiba onlar yazicida yazdiriliyor.yazdirip cd nin üzerine yapistiriyorsun anladigim kadari ile. bir arastir istersen.

yazıcının içinden geçerken kağıt olmayan jelatinli yüzey problem çıkaracaktır. dikkat ediniz heba etmeyiniz lazer yazıcıda yanlışlıkla ters konsa drum falan ele alınabilir mesela sanki. inkjette ise pek bir sorun olmaz.

Ben linkteki A4 ten yapılma zarfları bolca Kullanıyorum, printer ile istenen yerine istenen şey basılabilir.

www.athensmusician.net

cd üzerine yapıştırılan etiketleri kullanmayın ilk başta çok güzel geliyor ama sonradan feci sorunlar çıkartıyorlar. bunun dışında birazcık kalın kağıda basabilen bir printerın varsa o cd keselerini ölçüp printera kağıt olarak tanıtabilirsin.

Neden usb ile bilgisayarına bağlanacak? Buna gerek yok network kablosu ile sana bağlı olup wireless ile anneni bağlayabilecek tonla modem var piyasada. iyi bir şey istiyorsan usrobotics den aşağısına gitmesin elin. Ucuz istiyorsan tek desktop varsa tek portlu bir wireless modem al, eğer para sorun değil ya da çok desktop olabilme ihtimali varsa 4 portlular iyidir.

usb olayini bende anlamadim... usbden cok performansli olmaz bir lan karti alsaniz yoksa sayet?

her neyse bazi modellerde usb destegi var. linksysnin modellerinde vardi yamulmuyorsam. linksys, airties guzeldir ama digerlerine bakarak biraz daha tuzludur.

ethernet varken usb kullanmak uçak varken planör kullanmaya benzer der bir çinli. diye sallayayım.
ama 480 mb /s ile 100 gb /s bağlantı tercihi senin. işin teknik komplikasyonlarını saymıyorum bile.

neden bilgisayara bağlanacak? ben us robotics 9110 almıştım içinden kablosuz bağlantı cihazı çıktı ufacık. ha perforans düşük kablosuzken ama bu da bi seçenek.

(bkz: airties)

usb de sanki daha sorunsuz oluyor ondan dedim..
plug n play in tak kendisi

takıosun ayara bile gerek olmuo çat die çalışıo
ilginç tabi

zyxel'i hiç önermiyorum, 2 sene önce vardı bende, sürekli kopuyordu bağlantı, sonra robotics'e geçtim, 2 seneden beri hiç kopmadı.

hocam airties rt-205 alabilirsin. usb portu yok ama. tek ethernet portu bi de kablosuz özelliği var.

usbye gelince boşver plug and playi. modemini resetlemediğin sürece konfigürasyon duruyor nasılsa.

üzerine küçük bir bant çeksen gözükmez garantiyi de bozmaz.

ilk çıkan telefonlarda(ericsson 3xx/6xx serisi filan) şebeke olup olmadığını bildirmekteydi bu ışık. şimdilerde görevi nedir bilmem.

sony ericsson'larda msj gelince daha da bir hizli yanip sonuyor.

yenilerini bilmiyorum ama eski ericsson'larda şebeke varken her saniyede bir defa kırpmak suretiyle yeşil, şebeke varken telefonun şarjı bitiyorsa her saniyede bir defa kırpmak sıretiyle kırmızı yanıyordu. mesaj geldiğinde 20 saniye boyunca hızlı hızlı yanıp sönüyordu. şebeke yokken ise hiç yanmıyordu. yeni samsung'larda gördüm bir tek. sanırım 2 saniyede bir yanıp sönüyor. amacı aynı olsa gerek.

telefonun ayarlarında "bu ışığı yakma birader" ayarı olması lazım, en azından benim samsung marka telefonumda var.

Finansbank'ın cardfinans (şu sıralar çoğu ünide standları var diye duydum) ya da HSBC tavsiye edebilirim. İkisinin de 10 ytl yıllık aidatı var cardfinansta mezuniyetten normal karta geçerseniz 30 ytl parapuan veriyolar falan.

bence garanti'de hesap ac kendine.
hesaba bagli sanal kart var, ne ekstreyle ne ba$ka bi$eyle ugra$irsin. hesabindaki parayi karta aktarip ali$ veri$ini yaparsin internette.
ben oyle yapiyorum, gayet de memnunum.

evet garanti çok daha mantıklı bende onu kullanıyorum gayet memnunum sanal kredi olayıda cok kullanıslı

denizbanktan alma da hangisinden alırsan al bence. ama cardfinans bazı yerlerde 10 milyar aya kadar peşşin fiyatına kadar taksit yapıor(göçertiyor)

isbankasına da bak istersen...

alması en kolay olan hsbc.

yurtdışına çıkan biriysen yada çok yolculuk yapan biriysen hsbc advantage süper avantajlı

hem havalimanında lounge 'ı hem puanlarını 4 ile çarpıp uçak otel otobüs vs bileti vermesi süper.

iş bankası'nın "iş'te üniversiteli" kartı bu konuda gayet kullanışlı.200ytl limiti var. o yüzden internette gönül rahatlığıyla kullanılabiliyor. 3 sene önce almıştım ben o sıralar kolay veriliyordu ama şimdi nasıl bilmiyorum.

fdisk le oluyor sanırım. bildigin dos komutu bu.

fdisk bunu yapmaz.

3. parti bir yazılım kullanmadan chkdsk ile (veya hdd'ye sağ tıklayıp Özellikler / Araçlar /hata Denetimi / $imdi denetle deyip, "bozuk bölümleri tarayıp düzeltmeye çalı$"ı seçersen) de olur.

hey gidi günler hey,zamanında pctools la 40mb harddiskimi her gün kontrol ederdim.

Bu bad sector ne kadar sIk rastlanan bir sorun? Herkes paso bad sector'a takmis onu soruyor da merak ettim. Benim anladigim kadariyla hard diskler artik boyleri seyleri kullanicinin kurcalamasina izin vermiyor. Ayrica cikabilecek bad sector'larin yerine gecsin diye yedek sector bulunduruyorlar.

HDD regenarator diye bir program var benim 2,5 inç disklerde baya işimi görmüştü. Laptopım serviste olduğu için bendeki versiyonu gönderemiyorum. Şurda bir link var ama trial olabilir.

abstradrome.com

HDD lerdeki yedek sector olayını hiç duymamıştım ama yeni nesil disklerdeki smart fonksiyonu çoğu işi kullanıcıya bile bildirmeden halledebiliyor. Tabi bu tüm disk arızalarında yüzde 25'e bile tekabül edemeyen bir oranda gerçekleşebiliyor. Eğer diskin fiziksel yüzeyinde, kontrol kartında, mekanik aksamında bir sorun varsa hiçbir program bunu onaramaz.

yedek sektör olayı biraz uçuk olmuş gibi ama şöyle bir durum var bütün harddisklerde artık s.m.a.r.t. var bu da kendi kendini test eden sorunlara uyarı veren bir sistem. bu yüzden daha bozulmadan alet size diyor back up al bak ben karışmam diye.

Yedek sector deyince ne anladiniz da ucuk dediniz bilmiyorum ama durumu biraz daha izah edeyim. Hard diskler uretilip test edildirken fiziksel disk uzerindeki kotu yerler isaretlenip kullanim disi birakiliyor. Ama ileride bazi az sayida testlerde yakalanmamis kotu ya da kotuye gitme ihtimali olan sector oluyor hep. Bu da bilindigi icin onlarin yerine kullanilacak, yine ufak miktarda bos yer ayriliyor. Ama tabi bu yuzde olarak bayagi ufak oluyor (yuzde birden az).

panik yok. bana da benzer şeyler oldu. ilk olarak xp install cdsini bul. onunla başlat bilgisayarı ve recovery consola gir.
burada mbr ve ini dosyalarını fix komutyuyla düzenle. restart et. düzelmesi lazım.

windows cd si disinda sanirsam yamulmuyorsam grub.conf dosyasiyla da halledilebiliyor. pek tabii ki hangi partitionda oldugunu bilip oraya gerekli satiri eklediginizde (ayni pardusun ki gibi ekleyeceksiniz, fakat birkac degisiklik olacak) ama diger yol daha kolay sadece bilgi olsun diye soyledim bunu.

Herşeyden önce xp'nin kalbini kırmışsın sen, kıllık yapan o, ondan özür dile,helallik al bence..

linux açılıyorsa linux forum'larından çok rahat yardım alabilirsin. bu olayla karşılaşmadan linux yükleyen pek az oluyo. herkes bi kere yapıyor. xp'ne hiç bişi olmaz. sadece boot'unu kaybetmişsin. ya denildiği gibi win cd'si ile fix mbr filn yap, ya da pardus'ta boot manager'ı aç ve linux forumlarından bulduğun bi örnek ile oraya xp'yi ekle. hatta birkaç olasılığı ekle alt altta ki olmazsa diğerini denersin..

iki harddisk'in olduğu için de işin kolay olacaktır.. sata ise sda1, sda2 gibi isimler alırken, ide ise hda1, hda2 gibi isimler alır harddiskler genelde. yani benim bildiğim. ona göre uyaklı bir şekilde boot ekle yani..

ama en kralı, önce win'i fix mbr ile düzeltmen. sonra linux'u tekrar sıfırdan yüklemen ve boot için sadece c 40'lığı seçmen olur. böylece linux çökse bile boot'u diğer 120lik'ten başlatırsın ve temiz devam edersin.

ben norveçte buz gibi havada paltoyla titrerken çorapsız mini etek ve beli açık elbise giyen iskandinav insanlarını gördükten kendimden utanmıştım lan ne kadar kolay üşüyorum diye.

donmasına rağmen giyiyor. ya da bir arabayla yolculuk yaptığı için otoparktan gideceği yere kadar donmayı umursamıyor.

tamam donmasına rağmen giyiyor da e peki giymeden sağladığı marjinal fayda nedir ?

arabayla falan çözülcek iş değil laykınmi kardeşim. ben de arabayla gidiyorum kapalı otoparka parkedip asansöre zıplıyorum ama içime don giymesem de paltosuz çıkamıyorum evden. deli değilim divane değilim....


marcinal faidesi nedir bilemedim, edemedim ama giysinler yani benim için bi sorun yok kesinlikle...

norvec rusya fln iklime uyumdan dolayı oluyor da, bir de yag tabakası gayet yalıtkan bir seydir. bu nedenle de birim zamanda erkek den daha az ısı kaybediyordur[tabi burda kıl yogunlugu onemli, o da onemli oranda yalıtım saglıyor, sebebi de kılların akıssız bi hava ortamı saglaması; hava da dunya uzerindeki en yalıtkan ortamlardan birisidir]. kadınlarda daha gelisken oldugundan usumeyebilirler. bir de evet montla kabanla yanlarından gecerken iyi olmuyor.

bi de corap denmıs de, corap dediginiz cam elyafından yapılmıyor ki; incecik bi sey nasıl sıcak tutacak bi anlatın da ogrenelim.

ben kendimi feda edip bir gün denerim sözlük erkeği. o zaman bana destek olur musunuz?

arkamda bir "rocko" desteği ve etekliyim aman allahım sözlük ne yaptın bana....

Kıçları donuyor, ama yine de giyiyorlar işte. Öyle kızların bacakları üşümez diye bir şey yok.

ben bu konuyu vakt-i zamanında giyen bir kız arkadaşıma sormuştum. kalın çorap giyince üşümediklerini söylemişti bana. ama çorapsız olanlarına lafım yok. ben evimde ısıtabilirim onları.

başta üşüyolardır ama yürüyünce, hareket edince falan ısınıyordur vücutları herhalde.
annemin zamanında pek modaymış bu mini etek, o zamanlar rahat rahat da giyebilirlermiş tacize uğramadan, öyle anlatır hep, o derdi bana "işte kıçımız donardı da çaktırmazdık ama hızlı hızlı yürüyünce ısınıverirdik" diye.. bu arada annemin şu an romatizmal problemlerinin olduğunu söylememde fayda var sanırsam:)

yukarda daha önce sözü edilen yağ takasıdır olayın sebebi bence. elbette belli bir miktar üşüyorlar. ben aynı konuyu sobanın karşısında saatlarce oturabilen kızlar üzerine merak etmiştim.
kömür sobası olur elektrikli olur, kadınlar 50 cm uzaklığında uzaklığında oturuyrlar kızarmadan. ben 1.5 metreden kavruluyorum, dayanamıyorum.
o zaman edindiğim bilgi aynen @bryan fury'nin dediği gibi kadınların derilerinin altındaki yağ tabakası erkeğinkinden kalın olduğundan ısıya daha az duyarlılar.

marjinal faydası da şöyle diye düşünüyorum cümle hanımları karşıma almak pahasına: 5 derece havaya rağmen bunu giyerek özgür hissediyor hatun kişi. bişeylere karşı dik durduğunu düşünüyor.(falanca kişiyi etkilemek gibi direkt amaçlar bi yana) nasıl oraokul-lise öğrencileri sigara içerek, babasından araba kaçırarak özgür olduklarını hissediyorlar/sanıyorlarsa bu da öyle birşey herhalde.
(cok kötü butonunu arayanları görür gibiyim :)

erkeklerle kızlar yağları farklı bölgelerde depo ederler; kızlar kalça ve bacaklarda depolarken, erkekler de göbeklerinde depolarlar. hepsi bundan ibaret.
dipnot: tamam çok kültürlüyüm ama bu kadarda teşekkür iltifat edilmez ki.
dipnot2: kızlar biraz da başka erkeklere sulanın yeter ama, aaaa!

1. Kadınların yağ depolamaları vücudun basen ve pop kısmında olur.
2. Kadınlar erkeklere oranla daha fazla yağlıdır anatomik olarak daha fazla yağı da kaldırabilirler. Eğer dokunabilecek kadar şanslı olanlar varsa bir deneyin de görün.
3. Bu kadın milleti güzel görünmek için yüzüne her gün 100 gram makyaj yapıp , topuklu ayakkabı giyip, tüylerine ağda yapabiliyor güzel görünemenin ölçüsü kış gününde donsuz dışarı çıkma olsa bunu dahi yapar ve hiç şaşırmam siz niye şaşırıyorsunuz?

özgürlükle falan ne alakası var anlayamadım ben hangi çağda yaşıyoruz yahu?? bacaktan üşümeye gelince kişiye göre değişir gayet de üşünebilir. ha zaten tayt üstü etek modasının bu yüzden çıktığını düşünmekteyim. ama agk bey arabayla alakası var, şahit olduğum için söylüyorum deli gibi soğukta açık ayakkabı ve mini şortla gezen insanlar mevcut o halde otobuse ya da herhangi başka bir toplu taşıma aracına binmeleri pek hoş olmaz galiba:P ankara kar topluyor bekleyelim görelim tespit yapalım.

birincisi, bacaklarımız en az üşüyen yerimizdir. gövdemiz her zaman için üşür. diğer yandan çorapsız etek giymek yine de zordur. bir diğer neden ise naylon çorap dediğimiz şeydir. o çoraplar tüm teninizi kaplar ve her zaman için kot pantolondan daha sıcak tutar. yani erkekler de sadece kot pantolonla dışarı çıkarlar ama pantalon içine hava akımı daha fazla olduğu için çoraplı mini etekli kızlarımızdan daha çok üşürler. bir de kadınların vücut ısıları erkeklerden daha fazladır o yüzden (bunu salladım). kısacası bu kızlarımız mutant diğillerdir, korkmayınız, ürkütmeden yaklaşınız.

beğenilme arzusu üşümeyi geçiyor.

ondan sonra neden kadınları anlamıyorsunuz derler.

evet kadınların vucut ısısı daha dusuktur; lakin yine de dokununca yakanları da var o da ilginc bi detay.

bir de evet bacaklar kas yogunlugu olarak en fazla olan yer. bundan dolayı da ısı uretimi tuketimi karsılayabilecek duzeydedir; hızlı yuruyup ısınma olauı da bu olaiblir.

naylon coraba gelirsek o da sıcak havayı dısarı salmamasından sanırım. genel olarak naylon/plastik de ısı iletimi dusuk mazlemedir. kalınlık arttıkca iletimle ve tasınımla kaybedilen ısı mıktarı dusuk olackatır.

bi de merak ettim bu ba$lıga yazanlardan kacı kadın, kacı erkek. kadınlardan giyen var mı ?

üşüyoz ama giyiyoz işte.

ben şunu idda ediyorum..
mini etek altına çorap giyen bir kadın(ten çorabı değil, azdaha kalın yünlü çorabımsı)
erkekten daha sıcak hissediyordur..
NEDEN?
derseniz, pantolon zaten ortalama bacak ile arasında yürüdükçe oluşan 1-2 cmlik bir tampon kısım yaratıyor ve vücut ısısı oraya hapsoluyor, ama dışarısının soğukluğu+rüzgar öğresi ile bu havanın kalıcılığı değişebiliyor..

ama çorap giyince sımsıkı sarıyor o güzelim bacakları(selam ederim:P) ve ısıyı vücuda daha yakın tutuyor

bacağın az üşümüesi de cabası
fizikten mini eteğin günlük kullanımından zerre anlamayan bir insan olarak böyle bir iddiam var,
kimsede aksini ispat edemeyebilir

Ya kalın çorap da giysen it gibi donuyosun işte. Üşüyosun kardeşim, yağla çorapla felan alakası yok. Ha ama şu var ki sürekli ince giymeye alıştırırsan kendini bir yerden sonra eskisi kadar çok üşümemeye başlıyosun. Fekat böbreklere elveda, gelsin mesane iltihabı ve idrar yolları enfeksiyonu.

Dut değil mi o?

aha, bi muglali olarak kendimden utandim.
biliyorum bunu ben de adi aklima gelmiyo :/

kaynana dili meyvesi, bazı isimleri; frenk inciri, frenk yemişi, frencir, babutsa

frenk inciri olabilir mi

kaktüs meyvesi de denir marmariste.
lezizdir ama 2-3ten fazla yerseniz bütün boşaltım sisteminiz iflas eder.

(bkz: hint inciri)

kaynana dilinin meyvesidir o. bişey inciri deniyordu unuttum. anneme sorayım bir. şifalı olduğu söylenir. tadı güzeldir. ayrıca onu toplaması çok tehlikelidir zira onu almaya kalkarken diken fırlatıyor bitki. onun için özel çaba sarfedilir. ege ve akdeniz bölgesinde bilinir.

ee be abi.
yazdık ya işte "hint inciri" diye.

(bkz: lap inciri) denir ona.
(bkz: dikenli incir) diyen de vardır.

süper bi tadı vardır. akdeniz bölgesinde özellikle ağustos ayında çıkar piyasaya.
buzla tatbik edilip, soyularak satılır.

Yazılanlara ek olarak frenk üzümü, eşek üzümü veya eşek inciri de denir. çok güçlü bi afrodizyaktır. avrupadan çok talep vardır bu bitkiye. ıslah edip yetiştirilirse güzel asist yapar voleyi vurdurur.

başlamak için ubuntu iyi bence. kurması etmesi kolay. documentation içinde de her türlü bilgi var. 'dual boot' yapilabiliyor hem xp hem de linux istiyorsan.

kendimi köprüden atsam sen de atacaksın be birader :p

- dene yanıl sevdiğini sabit bırak bence.. herkesin ihtiyaçları ve kasma azmi değiştiğinden slackware diyen de pardus diyen de kendine göre söyler..

- açılırken grub'dır, lilo'dur açar onlar, linux kurarken kolayca configure edersin zaten onu da..

point-and-click insanından bu kadar cevap gelebiliyor, teknik yanıtlar için aşağıdaki mesajlara havale ediyorum..

ben ilk suse ile başlamıştım. en son sürümünü kurarsan en kralı olur..boot olayında windows yüklü olanı tanıyor ve onu da kendi boot'una ekliyor. sonra istersen boot manager'dan önceliklerini ayarlayabiliyorsun. yazılım yükleme filan kısımları arayüzlü, o yüzden daha kolay ısınırsın. pardus dersen de gayet kolay kurulur, hem pardus'ta boot'u hangi harddisk'e koyacağını da kolayca seçebiliyorsun. böylece farklı harddisklere farklı boot ekersin, sonra bir yamulma da eski harddiskten boot edip mis gibi problemsiz takılırsın, derim ben.. tabi onlarca dağıtım var.. bir tanesini kurduktan sonra vmware gibi bi programla diğerlerini o işletim sistemi içinde denemen en mantıklısı olacaktır. pardus'ta direk virtualbox diye bir şey geliyor. kolayca yapıyor..

off ne yazdım arkadaş, bi halt bildiğim yok. yanlış anlaşılmasın, tüm bildiğim bu.

ubuntu'yu web sitesinden indir. cd'ye çek.
bios'ta "cd'den boot et" de. bir bak nasıl bir$eymi$ :)

ubuntu kuracaksan 6.10 kur live cd hem, kurmadan da kullanaiblirsin rahatca. bir de onceki versiyonlarda ntfs ye erisim sorunları olabiliyormus. 6.10 catır cutur calısıyor. beryl de kurunca ustune sigara yakaiblirsin. donanım sorunu da cıkarmadı bende, takılı her aleti tanıdı.

grub denen boot loadere dikkat et ama. özellikle 2. hardiske filan kuracaksan batırmıştı benim bütün boot.inilerimi olsun vsyi olsun.
windowsa bişiy olmuyor ama düzeltmek için recovery filan uğraştırıyor bir dünya.

bu arada ubuntu cd'leri adresine bedava yolluyor. ama eski versiyonu yolluyor. değmez. güzelce download et.

dizüstüne ubuntu kurmuştum ağzıma sıçılmıştı. belki pcde temizdir ama bok atmayayım.
bence de suse kur cillop gibi. olmadı mandrake de user friendly idi en son.

denemek icin virtual machine kur makinene, uzerine ubuntu kur.

ubuntu tr de ucretsiz gonderiyor yeni[en son] surumu, benimkiler hala gelmediler ama kargo ucretini sen oduyorsun.

acaba lens temizleme cd si kullansan ise yarar mi. muzik marketlerde falan satilir?

@la traviata: lens temizleme cd'siyle geçecek gibi değil pek.

buna benzer bir$ey benim de teybimde olmu$tu. sanıyorum lensin olduğu kısımdaki vida vb. gevşiyor ve lensin bulunduğu parçanın oynak olmasına neden oluyor.

bazı aletlerin lensleri ayvayı yiyor bir süre sonra. bizim aiwa'da aynı halt oldu. hiç bir halta yaramıyor 3 cd changerı

menekse carsisi'nda focus elektrik vardi, yetenekli bir tamirci vardi orada, gerci sony servisi ama bir demelisin.
ya da bestekar sokak'ta ata elektrik var, eski seyler tamir ediyor, iyi olduğunu duymustum,

bahçelievler 3.caddenin sonunda arçelik servisi var. ustaları da gayet iyidir bildiğim kadarıyla.

anıttepe'de jandarma gazinosunun tam karşısında eski bi sony servisi var her türlü tamir eder onu.

çok teşekkür ederim cevapları için.

bu tür arızalarda genellikle hasarlı veya işlev görmeyen parça tamamen değiştirilir ve onarılmaz.

tag&rename 'den iyi tag editörü yok. bir sürü çanta dolusu dvd dolusu mp3ü deli bir arşiv merakıyla düzenlemekteyim ve şahane bir şekilde kullanıyorum kendisini.

ben dosyaları indirirken mp3den (bulamazsam eac vs gibi formatları mecburen kullanıyoruz) şaşmam ama eğer formatlar arası geçiş yapacaksan sourceforge'da bir sürü format değiştiren program var. bunları kullanabilirsin.

tavsiyemde yaparken vbr olarak (variable bit rate) kullanman değer olarakta elindeki dosyaya göre bir değer seç ama güzel bir ses sisteminde (güzelden kastım creative 2+1 değil ama şöyle 70 x2 watt technics amfili bir sistemde) 128 ile 192 kpbs arasında dağlar kadar fark var.

kayıplı sıkıştırılmış bir dosyayı açıp tekrar kayıplı olarak başka bir formatta sıkıştırınca, kaliteyi ikinci kez düşüreceğini unutma.

supercat ve benzeri bir katalog programı bulundurursan "o var mıydı bu yok muydu" gibi sorularla boğuşmazsın

dusuk kaliteden daha ust kaliteye genısletirsen mis gibi bir dip gürültüsü oluyor. ona da dikkat et.

bit ratelere hiç dokanmamak en iyisi. neyse öyle kalsın.

benzer bir konu için
www.tomshardware.com.tr

iptal yazıp 2864'e yolla... telefonu da şu : 02124133101

mundar oluyo diye biliyorum?

Eğer hayvanın ne zaman öldüğü tam olarak bilinemezse bayat etten zehirlenme tehlikesi olabilir. Eğer insan eliyle öldürülüp hemen kesilip uygun şekilde saklanıra bu tehlikenin önüne geçilir. Muhtemelen mundar olmak denen olayın icat edilmesinin sebebi de bu şekilde insan sağlığını korumaktır...

evet mundar oluyor, kan akıtmakla ilgili sanırım.

mundar degil murdar olacak dogrusu.

islam inancına göre hayvanın yenilmeden önce kanının akıtılması isteiyor. yani hayvanı bizzat yemek için öldürmeniz isteniyor. yoksa "mundar oldu yenmez" deniyor. islamın emrettiği diğer bütün şeyler gibi mantıklı bir gerekçe gösterilmemiş bunun için ancak elbet mantıklı bir açıklaması var ki crown pek güzel açıklamış hadiseyi.

islamda kan necis oldugu için tamamen dışarıya akıtılmadan hayvanın eti yenmez... bu yüzden hayvan boğazlanırken de once damarlar kesilir tüm kan aktıkttan sınra boyun koparılır
keza direkt boyunları koparılan hayvanların yenmesi şüphelidir.

ölü hayvanların yenmemesi kan ile ilgili olmakla beraber avlanırken vurulan hayvanların etlerinin yenmesi aklımda soru işareti... açıklama yapılırsa öğreniriz

Bir de hayvan öldürülmeyip kendisi ölürse vucudu bişi salgılıyordu etine, bu da insan için pek iyi değildi gibi bişi kalmış aklımda ama ne kadar doğru bilemem. Bir biyolog buna yorum yapsa güzel olur.

Kur'an'daki ilgili hükümlere bakacak olursak; Bakara suresi'nin 173. ayetinde leşin, kanın ve domuz etinin Allah tarafından yasaklandığı açıkça yazmakta.

av ile ilgili soyle bir seye denk geldim ben de; ele gectiginde hala olmediyse o da kesiliyor. kesmeyen de vurulan yerden kan aktıgı için gerek yok diyerek olmesini bekliyor. tabi burda kesenler daha fazla acı cekmesin diye de yapıyor olaiblir. uygulamada boyle gordum, din ne diyor bilmiyorum.

kan domuz eti ve le$ de hayatta kalmak için olmeyecek olcude serbes cok uc durumlarda.

bir de laktik asit ve rigor mortis durumları var.

rigor mortis'in olayı kanla alakasız diye biliyorum ama laktik asit kanda birikmesi pek hoş bir şey değil demişti bir hocamız vakti zamanında. kan akıtmanın temel faydası bu laktik asiti dışarı atmakmış.

tabii aynı hoca nazar denen şeyin gözlerden uranyum cinsi bir madde fışkırması olduğunu da iddaa etmişti ama neyse.

hayvan kardeşimizin neden öldüğünü anlayamayacağımız için yenmiyor olsa gerek. bir toksin yüzünden hastalanmış da ölmüş olabilir, kanında ve etinde hastalık etmenini hala taşıyor olabilir, hastalık etmeni et pişse bile aktifliğini koruyor olabilir. bu durumda yendiğinde yiyeni enfekte edip allah saklasın onu da kendi gibi murdar etme riski mevcut.

mesela ava çıkıp kurdu kuşu vurdunuz, o hayvanın sağlığının ne durumda olduğunu bilemeyeceğimiz için yemek pek mantıklı değil. kan akıtılması olayı da belki hastalık etmenin olabildiğince saf dışı edilmesiyle alakalıdır.

philips iyidir aslen ama piyasada su siralar pek bulunmuyor.

verbatim biraz daha pahalidir ama ondan iyisi can sagligi. fiyatlari karsilastirip bakmak en iyisi.

dvd-r dvd+r olayinda dvdrw inize gore farklilik olabilir de olmayabilir de. misal benim asus dvdrw bazi dvd+r lari 4x den hizli yazmiyor (uzerlerinde 16x yaziyor ve diger dvdrwlerde 16x yazabiliyorum).

bildiğim kadarıyla +/- dvd okuyucu ile ilgili.bazıları sadece +'ya yazıyor,bazıları -'ye,bazıları her ikisine de yazıyor.dvd yazıcın hangisini destekliyorsa onu alman lazım.
son 3 yılda herhalde 300'den fazla dvd yazmışımdır.benq,verbatim,philips,maxell ve fly markalarını kullandım.fly haricinde hiçbirinde yazım sırasında bir problem yaşamadım.philips ve maxell'e 3 yıl önce yazdığım dvdleri hala hiç takılmadan izleyebiliyorum.

bütün dvdleri www.hepsiburada.com'dan aldım.

dvd almadan önce alacağınız marka, dvd writer'ınızla uyumlu mu mutlaka test edin ya da edilmişi bulun. uyumsuz alırsanız 50 boş dvd ile kalakalırsınız öyle. ha ben de philips kullanıyorum, beşiktaş sinanpaşa pasajı'nda 50 tanesi 30 ytl. dvd writer'ım sony ve hiçbir sorun yaşamadım şimdiye kadar.

edit : bu arada divxplanet forumlarında hemen hemen her writer markasıyla her dvd'nin test edildiği bir başlık var, oraya bakabilirsiniz.

philips ve verbatim aynı fabrikanın ürünleri

ikisini de saçma sapan dükkanlardan sahte almadığınız sürece en iyi performansı alırsınız.


belki bir miktar daha pahalıdır (ki öyleler) ama bu iki markayı tercih etmek 5 sene sonra dvdlerin okunmaz hale gelip isobuster ile saatlerce uğraşmaktan iyidir.

+- olayı daha önceden tartışıldığı için arama kısmından ararsanız yeterli bilgiyi bulursunuz

kısaca hemen hemen hiç bir farkı yok artık.

colg fusiondoğru söylüyor. daha önce hp ve sony kullandım çok iyiydi. sonra şimdilerde dms ve verbatim denedim rezalet. 6 avi dosyası çekiyorsam 2sinde okuma sorunu var.

Hangi markayı kullanırsanız kullanın şunu hatırlatayım. Eğer arşivinize koyacağınız bir DVD ise yazdıktan sonra verify seçeneğini işaretleyin. Bunu yapmazsanız aslında o anda yanlış yazılan veriyi 1 ay 1 sene sonra açmaya kalktığınızda bozulduğunu zannedip üzülürsünüz. Ama 5 dakika daha harcayıp verify ettirseydiniz zaten bozuk yazıldığını anlayacak ve üzülmeyecektiniz. Bir de Verbatim ya da philips alacaksanız netten alın da diğerleri için dükkanlardan daha iyi fiyatlar bulmak mümkün.

özdek, verify da bi bişe yaramıyor. nero 6.bilmemkaç sürümü ile yazıyorum, verify ettiriyorum. bikaç gün sonra bi bakıyorum dvdnin yüzeyi tertemiz olmasına rağmen okumuyor. gerçi o sürücüden kaynaklanıyor ayrı. ama verify da kesin çözüm değil demek istediğim.

sevgili geldiler,
cd ve dvd yazma konusunda beni bilen arkadaşlar bilir (robin mesela) kaliteli medyayı nereden alacağınız bildiğiniz sürece çok sorun yaşamazsınız. eğer sürekli bir problem varsa markayı(cd-dvd) değiştirin, eğer yine sorun varsa yazıcınıza bir el atın. eğer kaliteli medya (pahalı değil bakın kaliteli) ve yeni dvd yazıcı ile hala oluyorsa elektronik aletlerin yanına yaklaşmayın sizde ya radyasyon ya fazla manyetik alan var demek ki :)bir de bunun yüzdesi önemli. yazılan 50 dvd den 1-2 sinde bu oluyorsa normal, 5-10 tanede oluyorsa bir sorun var, 10u geçiyorsa oha falan demek lazım bir el atmak lazım bahsettiğim metodlarla.
ve önceden bahsettiğim gibi verify etmekten vazgeçmeyin.

hepinize ilginiz nedeniyle sonsuz tesekkurler. oldukca yardimci oldunuz, minnettarim..

anaa matrix lan bu. morpheus olmasın sakın :P

mağara alegorisi geliyor akla pek. bilemem ama yine de bakınız.
sozluk.sourtimes.org

mağara alegorisiyle pek alakası yok ya bu anlatılanın eflatun nere 19. yy nere zaten :P

ama güzel şeydir mağara alegorisi okumak lazım.

Kurtulmak lazim mi? Benim laptopumda ayni seyi DVD drive'i icin soyluyor ben onu hic cikarmaya niyetli olmadigim halde. Ben de guvenle kaldir ikonunu default olarak saklamasini soyledim XP'ye. Orada duruyor sonucta ama ben gormuyorum ve rahatsiz etmiyor.

valla bende de 10 tane usb alet bağlı olduğu halde gidip kaybolmuştu kendi kendine sonra bir yerlerden buldum tekrar.

standart modemler o kadar kata yayılamaz. o yüzden o şıkkı geçiyoruz.

geriye yüksek kapasiteli verici antenler kalıyor bunlar da fiyat olarak yüksektir ama işine yarayabilir.
bu arada bu işin üstadlarından biri eliada'dır. sözlükten kendisine bir mesajla sorabilirsin.

Darknum'un da dedigi gibi cogumuzun ilk aklina gelen standart kablosuz router'lar kucuk evler veya apartman daireleri icin dusunulmustur. Oyle buyuk alanlar icin kuvvetli verici kullanmaniz lazim.

Aleti koyacaginiz yeri onceden tahmin etmeye calisin. Sonra o noktadan en uzak aliciya asagi yukari kac metre, ve arada kac duvar var diye hesaplayin. Bunlar alacaginiz vericinin gucunu belirleyecek. Sonra o vericinin fiyatini on daireye bolusturur, iyi bir fikir olup olmadigini anlarsiniz.

Simdi dusundum de, bes kat herhangi bir alet icin fazla buyuk olabilir. Daha deneyimli birinin daha az sallama cevabini beklememiz gerekecek.

bir de şöyle birşey var;
sinyali çok güzel 10 daireye dağıttık diyelim. peki bu dairedeki laptopların sinyali receiver cihaza ulaşması da bir sorun. yani anteni güçlü olan transmitter sinyalini laptop'a ulaştırırken sinyal yayma gücü düşük olan laptop ulaştıramayabilir. yanılıyor muyum yoksa?

bazi apartmanlarda soyle bir uygulama da yapiyorlar. 1 adet normal yurdum wireless modem aliniyor (kaliteli olmasi kilitlenmesinin onune gecer) daha sonra 2 adet dagitici aliniyor. modem 5 katli apartmanin 1. katina veyahut 3. katina koyulup araliklarla dagiticilar diger katlara konuluyor. bu sayede verimli kullanilabiliyor.
apartman kendi icinde cok fazla dosya paylasmayacak ise sorunsuz bir sekilde calisiyor bu. ama agici cok fazla yuklenilmesi durumunda modem sacmalayabilir.

dağıtıcıdan kastınız bridge özelliği olan routerlar sanırım?
teminolojideki adlarıyla bahsedersek araştırmam da o derece kolay olur.

wireless routerlardan bahsediyorum evet. bu sekilde yapanlar dedigim gibi 2 farkli yolla yapiyor. 1. kata modemi koyup 3 e router'i koyup deneyebilirsiniz. sayet performans verirse (ki genelde 1 kattan sonra sinyal bayagi zayifliyor) 1 wireless adsl modem ve 1 adet wireless routerla bu isi halledebilirsiniz. olmazsa esit araliklarla 2 router koyarsiniz. router'in cok hayvani olmasina gerek yok zira bi kac ustte belirtildigi gibi laptoptan sinyal gitmedikten sonra ona sinyal gitse de bir ise yaramaz.

wireless adsl modem dediginiz sey, icinde hem adsl modem hem de wireless router olan entegre bir alettir. yani "bir wireless modem ve bir wireless router kullan" deyince aslinda "iki wireless router kullan" demis oluyoruz. ben bir wireless router'in baska bir wireless router'a baglanip o sekilde network baglantisi dagitamaz diye dusunuyorum (bilmiyorum yani, dusunuyorum). benim bildigim kadariyla, bir wireless router'in menzilini arttirmak icin repeater benzeri bir alet kullanmak gerekiyor. Hatta su link'e bakabilirsiniz: www.dlink.com

Bence 3. katta bir wireless modem 1 ve 5'e de birer access point konarak kolayca halledilebilir. Ama burada da dairelerin kaç m2 olduğu, duvar, kiriş, pencere kalınlıkları ve diğer parazit yapacak faktörleri az çok bilmek gerekiyor. Normalde sağlıklı bir iletişim için her kata bir AP önerilir. Tek bir ürünle ben bu işi halletmek istiyorum derseniz, belki binanın çatısına 15-20 DBI lık bir anten takarsanız işinizi görebilir de maliyeti biraz yüksektir. Gerçi bu tarz antenler genelde iki bina arasında bulunan AP lerin iletişimini sağlamaya yarar. Indoor'daki performansı için yorum yapamayacağım. Aynı şekilde katlarda bulunan AP lerin standart antenlerini daha güçlü antenlerle değiştirebilirsiniz. 6 DBI lık bir anten 400-500 metreye direk (yani arada duvar falan olmadan) yayın yapabiliyor mesela. Standart bir wireless modemin anteni 2-4 DBI arasında değişiyor. Şifreleme düzeyi, transfer miktarı falan kablosuz ağın performansını çok etkileyecektir.

Bildiğim kadarıyla Hybrid araçlar kendi kendini şarj etmiyor. Daha doğrusu normal arabalar gibi ancak farları falan açabilecek kadar şarj ediyor. Bu sebeple dünya çapında da çok yaygınlaşmış değil çünkü şarj etmek için de özel donanımlar gerekiyor.

Ayrıca yamulmuyorsam Top Gear'da bir ekonomi testi vardı işte Toyota Prius'un falan da katıldığı testte en ucuz maliyetle en uzun yol kateden araç aranıyordu ve sanırım 1.2 dizel motorlu bir araç birinci olmuştu, sanıldığı gibi çok da ekonomik değil Hybrid araçlar sadece daha az benzin yakıyorlar...

var var
olmaz olur mu?

50 milyarın varsa şahane yeni honda civic hybridler var türkiyede.

tabiiiiiiiii bizim güzel ülkemiz anasının şeyi vergi almakta bu arabalardan zira arabaların motor hacimleri yüksek. yurtdışında millet bu tip araba alsın diye indirim bile yaparlar bizde tam tersi.

bir de benzini az harcarsan az vergi ödersin ya biricik devletimiz buna izin verir mi?

türkiye'de yaşamak ayrıcalıktır.




bir de ekonomik olarak

termodinamik kitabımdaki bir şeyi aktarmak istiyorum

hidrojen dizel yakıt hücresi ve abartıp nükleer enerjili arabaların km/para tablosu vardı.

dizel en ucuzu olmakla beraber, bir kiraz boyutunda plutonyumla çalışan araba ile benzinli sıradan bir arabanın kilometre başına masrafı hemen hemen aynı. aynı şekilde hidrojenin ise birazcık daha pahalı.

Hybrid araclarin motor hacimlerinin yuksek oldugunu duymamistim. Ne olsa iki litrenin altindadir diye dusunuyorum. O yuzden vergi isi de ters geldi.

Amerika'da cok satilan hybrid araclar normal araclarin yarisi kadar benzin harciyor en kotu ihtimalle, genelde daha az. Buna ragmen dizel arac kullanmak daha mi ekonomik? Gercek hayatta da dogru mu bu, yoksa kitap ornegi mi sadece?

bakıyorum kitaba şu anda nerede bulamadım o tablo
ama yunus a. çengel
Thermodynamics an engineeering approach
chapter 8 sayfa 493 'de
yakıt tasarrufuyla ilgili amerika motorlu taşıtlar dairesinden alınmış güzel bir makale var. tavsiye ederim. öteki tabloyu bulunca scanleyip koyacam.

civic hybrid'in tuketim degerleri $urada var.
www.honda.com.tr

en basitinden $u an kullanmakta oldugun ram'i sokup uzerinde yazanlara bakabilirsin.
buyuk ihtimalle bir etiket olacaktir ustunde..

global.aopen.com.tw

ddr 266 destekliyor, kart.
biraz hayal olur sanirim 533.

Takılır ama 266MHZ hızında kullanabilirsin diye biliyorum ben.

suanki ramlerimden biri zaten 256 ddr 400 mhz dı. anakartı da değiştireceğiz demek bu gidişle.. teşekkürler.

buyuk ihtimal hic tanimayabilir (kisaca calismaz) :) 266 olarak bir sure calissa bile ramler acisindan saglikli oldugunu dusunmuyorum. ayrica hocam o anakart'i at sen =)

anakarta göre ram al. ddr 266 destekliyor. gidip de farklı frekansta ram alma. elbette takarsın ama verimli kullanamazsın.

madem anakartı değiştirmeyi düşünüyosun 400mhz destekleyenlere bak. yanında 533 de destekliyorsa direk ona atla. olmazsa ikinci ramini de 400 al ve 400 destekleyen anakartla çalış. bu konularda bütün parçaların uyumlu olması önerilir. özen göstermek lazım.

cpu-z kullanarak mevcut ram ve diğer bir sürü bilgine ulaşabilirsin. ona göre bak. çok para bayılamam dersen 266-333 mhz vs ram kullanabilirsin. hatta 400 mhz ramler bile düşük frekansta kullanılıyor.

ha paran varsa durma değiştir anakartı ama anakart -cpu -ekran kartı hepsi değişicektir bu durumda.

evet aslında 22 nisandan sora çift çekirdek olayına girmeyi düşünüyodum (fiyatlar düşcekmiş) ama şimdiden ramimi alayım diyodum demek alamayacakmısım. tekrar teşekkürler yardım için.

yazarken multisession yaparsan bir kaç kere yazabilirsin üstüste. eski yazıcılar ve playerlar okuyamayabilir bunu ama günümüzdekilerin %90ı okur.

aynı şeyler dvd rw ler içinde geçerli tek farkı bunları yazdıktan sonra dolunca silip tekrar yazabilirsin.

+- olayı artık pek bir fark yaratmıyor sadece gereksiz bir fark oldu.

biraz kapali bir anlatim olacak ama; muhtemelen cd'yi yazdirirken "cd'yi kapat" secenegini secmissindir. daha sonra da cd'ye birsey ekleyememissindir.

dvdlerde multisession olayi biraz riskli olabiliyor (okunma acisindan, dvd playerlar da dahil). nero ile yazmadan once ilgili secenegi i$aretlemek yeterli olacaktir. tabi nero sizi uyaracak bu konuda, ama devam edebilirsiniz.
dvd+r / dvd-r olayi da sadece yazmada bir fark. okumada herhangi bir farklilik yok. gerci artik cikan dvd writerlar dual olarak ciktigi icin sorun yok.

eveet sevgili bordeaux, bir zamanlar buzdolabı muabbetine girmiştik. yaw taşıma parası daha fazla tutacağından ötürü ben iyi bişey aldım ucuza hallettim geç de olsa haber verim dedim :)

gelelim layer mevzusuna. eskiden layer- vardı. sonra layer+ çıktı. en son dual layer çıktı yani hem + hem - okuyor. bu eksi artıların senin sorularınla alakası yok sadece o eksi ve artılar kafanı karıştırmasın.

trimpot'un dediği gibi yazarken dvd'yi kapat demezsin olur biter. sonra boş kalan yere yazarsın bişeyler.

dual layer ile konumuzun hic bir alakasi yok; dual layer dvd(dvd9) cift kayit tabakali 8,5gb'lik dvd disklerdir. herneyse, hem dvd+'a hem de dvd-'a birden fazla sayida kayit yapilabilir(doluncaya kadar bittabi). aslinda hangi yazma programini kulandiginizi soyleseniz daha kolay cevap alirsiniz.

dun dms den verbatim dvd alirken satıcı arkadasa ayni soruyu ben de sordum. yeni dvd calar/kaydederlerle kullandıgın sürece bir fark yok dedi.

multisession olayıymıs valla.. tesekkür ederim herkese...

alkım kitabevini kullaniyosan, "alkim kart" var. pesin fiyata 6 taksit yapiyor. kredi karti degil tabii bu.

dnr larda ise kitaplara advantage kart 12 taksit yapiyormus.

benden haberler boyle. simdi hava durumu..

Alkım Kart olayı güzelmiş aslında. Taksitleri nasıl ödüyoruz peki?

taksitleri nasil oduyoruz.

hmmm

cevap veriyorum. parayla.

nasil ya? : )

gun olarak soruyosan, kendi belirledigin bir gunde. diyorsun ki ben her ayin atiyorum 10unda odeme yapicam..

ona gore ne alirsan altiya bolunup ekleniyor taksitlerine..

12 milyona kitap aldin.

her ayin 10 unda 2 milyon oduyosun.. (kitabi aldigin sirada ilk taksidi veriosun tabi)

(gununde odemezsen faizleri biniyo haliyle yavas yavas)

ikamet kagidi, nufus cuzdani ornegi falan istiolar sanirim karti cikartmak icin.

Yav işte nasıl derken, ödemek için ne yapıyorum diyorum. :) 10'unda gelip elden mi veriyorum bir yere havale mi yapıyorum vs. Nasıl?

Ne yaacağını söyleyemem ama ne yapmaman gerektiğini söyleyebilirim: Citibank'ın kartını alma derim başka da bişey demem

öğrenciysen ve sabit gelirin yoksa , kredi kartı alman zor.
gima'nın önünde finansbank'ın kartını dağıtıyorlar , belki ordan kefilsiz falan alabilirsin.

ek kart çıkartabilirsin. bankasına göre yılda 10-20 ytl arasında ek kart kullanım aidatı ödüyorsun(karttan çekiyorlar).ek kart aldığında hesap özeti şu şekilde gelir. önce kartın asıl sahibinin harcamaları,onun altında da ek kart sahibinin harcamaları.hesap özetini görmelerini maalesef engelleyemezsin.
kitap ,vs türü alışverişlerini internetten mi yapacaksın yoksa gidip dükkandan mı alacaksın.
interneti kullanacaksan , ideefixe.com'ta girip bir bak istersen,peşin fiyatına taksiti hangi kartlara yapıyorlar.
alışverişi dükkandan yapacaksan, büyük kitapevlerini bakabilirsin.kapıda yazar , hangi karta taksit yaptıkları.
ankara'daysan dost kitapevinin kartını çıkartabilirsin.(kefil istiyorlar)

re:

evet kasaya geliyorsun ve kart taksidi diosun.
illa kartin yaninda olmasi gerekmiyo her seferinde, isim soyadla da aliyolar. (tabi senle ayni isim ve soyad a sahip birinin borcunu odeme yanlislikla, adresini de teyid ettir)

edit :

bi onceki arkadasa cevap olarak da,
artik ogrencilere de limiti cok yuksek olmamak kaydiyla kredi karti veriyolar. zor falan degil.
hatta okula gelip direk sana zorla kart satmaya calisan tipler var.

ben calismiyoken, ama 2 yerden burs aldigimi soyledigimde kart aldim ogrenci olarak. telefonda ne kadar burs aldigimi sormuslardi, soylemedim, siz bilirsiniz dediler. 250 ytl limitli kart verdiler. (isbank, maksimum kart)

oyle iste..

Hmm anladım. İstanbuldayım ben, sanırım Bonus kart çıkartıcam. Her tarafta onu görüyorum zira. Ek kart mek kart idare edecez artık. :) Vakit ayıran herkese teşekkürler.

beşiktaş veya kadıköydeysen ve sadece kitap almak için kredi kartı alcaksan kesinlikle alkım kart al. hiç ekstreyle bankayla kart ücretiyle uğraşma. kaç tane kredi kartım var bilmiorum ama şimdiye kadar hiç kredi kartıyla kitap alışverişi yapmadım hep alkım kartla aldım. bi kere limit yok. sınırsız alışveriş yapabilirsin. ikincisi hep aynı yerden alışveriş yapıyorsun o yüzden tanıyorlar ve çeşitli güzellikler yapıyorlar. bankaya para yatırmak koyuyor ama alkımda 6 senedir ödediğim hiç bir paraya yanmadım. her ayın bir günü ödemen var aynı kredi kartındaki gibi o ayki taksitlerini topluca ödüyorsun. bütün alışverişlerin standart 6 takside bölünüyor. (ki bence en uygun miktar) ilk taksidini kitabı aldığın an direk ödüyorsun. ayrıca taksidinin ne kadar olduğuna alışverişinin ne kadar olduğuna hiç bakmıyorlar. yani öyle ya 6 ytl lik kitap için 1 ytl çıkarıp verilir mi deme çünkü onlar demiyorlar çünkü sistemeleri böyle.

ayrıca sadece kitap değil cd dvd de satıyorlar limitsiz alabiliyorsun. ve kredi kartına bile 3 taksit yapıp pahalıya satan kabalcıdan daha güzel bir ortamı var.

son bir not:ödeme günün ayın 10 uysa 15 inde ödedin diye tırı vırı yapmıyorlar faiz koymuyorlar. ama o sırada taksitli alışveriş yapamıyorsun tabi.

Beşiktaşta okuduğumdan ömrüm Beşiktaş ve Kadıköyde geçiyor. O zaman Alkım Kart'ı denemek lazım sanırım. Çünkü kredi kartını da zaten sadece Alkım'da veya O'na benzer bir mağazadaki ürünler için istiyordum.

hsbc advantage campus card

üniversite öğrencileri için her köşede veriliyor.
valla ben memnunum hsbcden. herşeyimi sorunsuz internetten yapıyorum bankaya-bankamatiğe sadece para çekmek için gidiyorum.

kitap taksitleri için baya ideal kadıköydeki tüm kırtasiyelerde taksit yapalım mı diye soruyorlar.

bonuscard çıkarmaya niyetliysen, bonuscard çıkartma, flexi card çıkart.

flexi card'da sektör seçme şansın var, yani kitap ve kırtasiye sektörünü seçersen artı taksit yapabilir. atıyorum kitabevi hiç taksit yapmıyorsa 3 taksit'e böler kart, 2 taksit yapıyorsa 5 taksit'e böler. kart aidatı biraz artar ama bonusu düşük tutuarsan ondan da yırtabilirsin.

senin işine o kart yarar, madem garanti bankası'ndan çıakrtacaksın, flexi çıkart ve kitap-kırtasiye sektörüne ek taksit seçeneğini seç.

hayat bayram olsun, insanlar el ele tutuşsun.

ama alkim kart'la hayat daha bir bayram olacak gibi

kredi kartı ölümcüldür uzak durun.alkım kart dost canlısı.

Senin için alkım kart uygun görünüyor. Ek olarak kredi kartı için HSBC Campus kart çıkarttırırsan yıllık 10 ytl aidatı var. Hala kullanıyorum limiti 750 ytl'de kaldı gerçi ama yine de yurtdışına çıkarken falan iş görüyor. (bkz: advantage lounge)

efendim alkım kart iyidir hoştur ama hemen her kitabı üzerindeki fiyattan almak durumunda kalırsınız. yayınevlerinin yerlerini tespit edip yüzde kırk, toplu alışverişte yüzde elli civarında indirim almaya ne dersiniz? :P

erken gelmişsin dünyaya be dostum, yıllardır bekliyoruz hala öyle bir buluş

harddiskin güç beslemesi de usbden yapılıyor.sen ne kadar datayı kablosuz aktarsan da o güç beslemesi için bir çözüm bulman lazım o da zor.

benim harddisklerin güç kaynakları var zaten,
şöyle bir fikir aklıma geldi;
eski bir masaüstü bilgisayarım var, wireless modem alsam, notebooku ve masaüstünü modem üzerinden ağ bağlantısı yapsam, - tabi notebooku kablosuz olarak, masaüstünü de kablo ile - diskleri eski bilgisayar taksam, ağ bağlantısı üstünden usb disklere ulaşamazmıyım?

olur hatta modemi kulanmayacaksan wireless modem yerine access router alsan ayni isi gorecektir o da.

bu tür kablosuz cihazlar bluetooth kullanıyor ama darknum un dedigi gibi kendi güç kaynağı olması lazım. cep telefonu mesela.

eksi sozluk arama bulma ekibi gururla sunar: Belkin wireless usb hub
www.belkin.com

Bu arada bir yolu daha var: Buffalo TeraStation, ethernet baglantili bir hard disk, ama uzerinde usb host controller var.

1) Buffaloya usb hard disklerini takiyorsun
2) Buffaloyu wireless router/access pointine bagliyorsun

yani: harddisk--buffalo--wireless_router--bilgisayar seklinde calisabilir.

nemesis, dediğin alet tam istediğim şey, ama biraz tuzlu, ayrıca ebaydan buldum o aleti ve sadece amerikaya gönderiyorlarmış,

cgi.ebay.com

yinede çok sağol,
ben en iyisi;
eski bilgisayar+wireless modem kombinasyonu yapayım.

wd kablosuz hdd uretmıstı, shiftdelete de okumustum, besleme için kablo yu yazmıyordu ama bilg ile eri$im için kablosuz kullanabiliyormu$.

daha onceleri hdd+box yapmak cok cok daha hesapli oluyordu. ama artik external hdd lerin de fiyatlari oldukca du$uk.
ucunun arasinda cok da bir fark yok gibi. size kalan marka secmek ve belki ufak teknik detaylari kar$ila$tirmak. benim tercihim sanirim 'packard bell' olurdu. philips ile hemen hemen hic farki yok ayrica fiyati da uygun.

philips ve PB disk üreticileri değiller. WD almak bence daha mantıklıdır.harici disk kutusu ile birlikte disk alıp kendin bir harici disk oluşturabilirsin.böylesi hala daha hesaplıdır.ancak,kutuyu iyi seçmek gerek.

external alacaksaniz WD, kutulu alacaksaniz da WD. western digital ve seagate iyidir. fiyat farki vardir aralarinda sayet WD tuzlu gelirse once samsung sonrasinda Seagate tercihen alinabilir.

Bende hdd+kutu kombinasyonu var gayet memnunum. Boş yere aynı kapasite ve hızdaki bir hdd için ekstra para vermeye gerek yok. Kutuların kurulumu gayet basit zaten...

Turkiyede varsa ben Lacie oneririm, cok acayip memlunum. Harici kutular cok ucuz iyi guzel de bir cogunun cok cabuk bozulduguna sahit oldum. Icindeki diski kavurmuyor ama kutu oluyor.

ben bu harici harddisklerin bozulduğunu duymuştum. babam denizci ve gemide film izlemek için istiyor bu usb harddisklerden. uçak yolculuğunda filan bozulur mu bunlar?

bilen bir sözlükten mesaj atsın rep vereyim.

uçakta gemide kullanacaksa bence sen 2.5" lik harddisk al zira 3.5 inchlikler güc kaynağına ihtiyaç duyar.

tepe nautilus'taki carrefour'un içinde görmüştüm bir kaç gün önce.

Carrefour'larda, Aral'ın dağıtımını yaptığı HL2: Episode One mevcut. Sanırım Half Life 2'nin Türkiye distribütörü Aral değil. Birçok yere baktım ama bulamadım...

inanılmaz pahalı fiyatlara 5 cd olarak ben kadıköy seyhan müzikte gördüm. 100 ytl bişiydi kutu mutu da başarısız ötesiydi.

Türkiye'deki kazık yerine steam'de valve pack olarak bir sürü half life oyununu 50 dolara bulabilirsin. daha ucuza tek başına da var.

bağ bahçe bir yer varsa yakında, çıkar ayakkabıları çorapları bir süre gez yalın ayak toprakta; çözüm geçici olursa artır bu çalışmaları bir de stres yapma.

nerde bağ bahçe, ancak bir saksı çiçeğim var. o olur mu?

muhtemel polar veya yünlü kıyafetler giyiyosundur bunlar da sürtünme etkisiyle üzerindeki statik elektriği arttıyor ve çarpılmak hazin son oluyor. tabi burda ayakkabının etkisi de çok fazla çünkü spor ayakkabı ve bot tabanları plastik yapıldığı için topraklanamıyoruz. bunlara dikkat etsen belki biraz çözüm olur:)

Yaşadığın mekanda yer zemininin plastik malzemeden yapılmış olması,
sürekli altı plastik terlik giymek gibi etkenler de bunu arttırabilir.
Bir de duş alırken çıplak ayaklı olmaya dikkat etmeni öneririm. Şimdilik aklıma ilk gelenler bunlar.

Toprak olmasına gerek yok, evin beton yerlerinde, balkonunda falan dolaş vs. Eniştem bobinajcı onda da manyak gibi elektrik vardı, öyle yapardı.

bilgisayarcılar için vücudtan statik elektriği topraklayan özel bileklikler var. onları kullanarak biraz azaltabilirsin.

Havanin kuru olmasi da cok etki ediyor statik elektrik olayina. Hakikaten hayattan bezdiriyorsa seni, evine bir nemlendirici alabilirsin.

toprakla kendini, parmağini toprağa sok yap bişiler ama yapana kadar yerinde olsam gök gürültülü ve sağanak yağışlı havalrda açık alanlarda gezinmem allah muhafaza elektirik konusunda bir golden shot yiyebilirsin. kolay gelsin

ayni dertten ben yillarca muzdariptim.artik tik olusmustu.metal gordugumde ceketimin koluyla iteleiyordum,ofisin kapisini koli bantlariyla kaplamistim.sirf bu yuzden araba bile degistirdim.kapiyi anahtarla her actigimda carpiliyordum.metali birak birisiyle el sikistigimda saclarinin havalandigini gorurdum.gitmedigim yer kalmadi kurtulmak icin.

tek sebebi var stress.yan sebebler tetiklesede.butun mevzu kafanin mesgul olmasindan ve stressten kaynaklaniyor.topraga basmak falan bir cozum olabilir hatta yaninda metal bir aparat dolastirabilir.baska bir metal dokunmadan once onu tutabilirsin.ama herseyden once kafani rahatlatman lazim.

(bkz: #7331525)

aynı şey benimde şirket bilgisayarında başıma geldi, başka bir bilgisayardan o simgeyi kopyalayıp masa üstüme aldım, ordan sürükleyip eski yerine koymuştum.

ultrashare.net

mutlaka indiriniz ve saklayınız ;)

(rapidshare'e gönderemedim nedense..)

baska bir bilgisayardan kopyalayıp bir yerlere atmıştım onun kısayolunu hızlı baslata eklemiştim ama tikladigimda masaustundeki herseyi bir klasor uzerinde ( desktop ) gosteriyor.

"masa" diye arayınca windows klasöründe buluyor. hızlı başlattaki kısayol sadece

sanırım sen desktop klasörünün kısa yolunu aldın, hızlı başlattaki ikonu alman gerek, "Show Desktop" adında bir ikon, hatta mailini ver sana göndereyim o ikonu, hızlı başlata eklersin.

ctrl + d

aynı işlevi yapar bu arada.

ctrl + d değilde, windows + d olması gerekmiyor mu?

C:\Documents and Settings\default\Application Data\Microsoft\Internet Explorer\Quick Launch

(bkz: #7331525)
epey yardımcı oldu. gele mdr yrd. bilgisayarındakini kaybetmiştik de adam illa butonu istedi. kisayola yanasmiyor bir turlu. ekledik kısayol tusunu sonunda. tesekkurler

valla buderus var bizde. zamanında alırken akıllılık edip 3 kuruş fazla verip çipli mipli özel göstergeli bir şey aldık. kombi balkonda odada da ayar paneli var. tamamen otomatik sıcaklığı açıp kapatıyor istenilen seviyeye geldiğinde, gece belli bir saattten sonra gece moduna giriyor. sabah siz kalkmadan ısıtıyor falan filan.

bu sayede baya tasarruflu oluyor. model numarasına da bakarım söylerim istersen. ama olay o çipli mipli gösterge zımbırtısında.

Giriş seviyesi bir model almayın. Mümkünse programlanabilir olsun böylece minimum yakıt tüketimiyle çalıştırır siz eve gelmeden evin ısınmasını sağlayabilirsiniz.

hasan özcan'a sormak lazım, yemdihan uçak'a sormak lazım :)

demirdöküm olmasın. vaillant tavsiye ederim.

anadolu yakasında inventus var. teknik destek olarak en son baya iyilerdi.
www.inventus.com.tr

www.netsiparis.com

yakın zamanda ben de buradan bir makine topladım, satışta çok hızlılar - eğer parçalara ellerindeyse 15 dakikada sistemini toplayabilirler. ama şu ana kadar teknik desteğe ihtiyacım olmadığı için o konuda nasıllar bir yorum yapamam.. fiyatları ise birçok yere göre iyidir..

yerleri ise mecidiyeköy'de...