travestilerde erkeklik organı mevcuttur. ameliyat geçirdiğinde transeksüel olur. ama transeksüel travestiler de mevcut sanırım.

biri onlarla yatmayı tercih etmez, başka seçeneği olmayan insanlar onlara gider. bu bir tercih değildir.

para için eşcinsel olunmaz. eşcinsel insanlar para kazanmak için bu yolu seçebilir.

önyargım yok. bir kısmını tanıyorum zira. onlarla eylemlere katıldım vakti zamanında. her ay biri öldürülüyor çeşitli sebeplerden. onlar da insan. hatta bir kısmı politik olarak türkiye'nin yarısından daha aktif. daha protestan.

tabi hepsi her zaman size iyi davranacak diye birşey yok. çünkü hayatın sillesi en fazla onlara çarpıyor. sinirli anına denk gelirsen küfürü yersin. onları yadırgayarak yaklaşırsan iyi olmaz. çünkü senden benden hiçbir farkları yok. milyonlarca farklı hayattan biri sadece.

ha, bir de, onlar senden benden daha tecrübeli insan konusunda. her türlü insanlarla ilişki içinde bulunuyorlar. yüzüne baktığın an nasıl bir insan olduğunu çıkarabilirler. emekçi hareket partisi ve lgbtt(lezbiyen gay biseksüel travesti transeksüel birliği) aracılığıyla bir kısmıyla tanışabilirsin.

önyargılı olmamak lazım hepsi şöyledir böyledir diye. ama toplum içindeki konumları dolayısıyla kendilerini korumak için saldırganlaşmış durumdalar (apar'ın şahane bir entry'si var konuyla ilgili). yakın zamanda izmir bornova sokakta kendi halimde yürürken davetlerine kayıtsız kaldığımdan olacak balkondan kafama doğru bira şişesi attı bir adedi. şu an 3. sayfada da olabilirdim, benim hoşgördüklerim, beni öldürebilirdi bu da garip bir şey işte.. sorularının bazılarının cevabını biliyorum teknik olanlardan ama onlar çok önemli değil sanki..

arayıp bulmak zor olur diye yazdım (bkz: #13039569)

bazı adamlar geceleri arabalarla gelip bunları rahatsız da ediyor hatta. arabayla kovalıyorlar, laf atıyorlar, saldırıyorlar, saldırganlaşıyorlar.

sürekli bıçaklanıyorlar, kurşunlanıyorlar, öldürülüyorlar. devlet dahil kimsenin sikinde olmuyor bu insanlar. kimsenin. birbirlerinden başka kimseleri yok. biri öldüğü zaman devlet katili arama zahmetine bile girmiyor. kimse insan yerine koymuyor bunları. olayın çarpıcılığını birkaç saatliğine içlerine girdiğimde anladım.

3) Transseksüel değiller. Transseksüel'deki trans kısmı geçiş demektir. Oradan yola çıkabilirsiniz. Transseksüeller cinsel geçişlerini tamamlarlar/tamamlama dönemindedirler. Travestilerin penisleri vardır.
4)Sanırım buna cevap vermiş oldum
5) Eğilimdir. Belki %1-2 oranında tercih eden erkekler olabilir. Geri kalanları gay oluyor zaten. yani kadın olmayı arzulamayan eşcinsel erkekler. Genelde eğilim olduğu için evlerinden ayrılırlar zaten. Ve yine bu nedenle evsiz, yersiz, yurtsuz kalırlar. Son çareleri de bedenlerini satmaktır. Hayatta kalabilmek için.
6)Karınlarını doyurmak ve belki de hayallerindeki cinsiyet değiştirme operasyonunu yaşayabilmek için para biriktirebilmek için bu hayata mahkum olurlar. Kimse o iğrenç hayatı yaşamayı isteyerek arzulamaz. En azından Kızılay'da veya Taksim'dekiler.

onlardan korktuğunuzu farketmiyorlar da sanma, o an yüzünün ifadesini karşıdan görsen.. :) neyse fazla uzattım herhalde, uzayayım.

5-ne tercih ne eğilimdir gerçeği kimliktir.
6-hayır.
7-önemli olan insanlıktır.
8-transfobiklerden asıl zarar gelir.

travesti kelime anlamı olarak karşı cinsin kıyafetlerini giymeyi ifade eder. burada cevap olarak verilen şeyler büyük ihtimalle türkiye için geçerliliği olan şeylerdir herhalde, ama örneğin uzakdoğuda travestilerin kendilerine özgü güzellik yarışmaları olduğu, kimilerinin gerçek kadınlardan daha güzel olduğu, hatta en meşhurlarının gerçek kadınlardan daha yüksek kazançları olduğundan sözediliyordu bir belgeselde. veyahut seksüel bir "hizmet" yapmayıp sadece sahne şovları vb. ile geçineni de var idi.

tercih-eğilim bağlamında kökenlerine dair şeyler sorgulanabilir. bu fikrin (kadın gibi giyinen erkekler) kadınların tiyatrolarda rol almasının yasak olduğu dönemlerden ortaya çıktığından söz edilir mesela.
psikoseksüel olarak freudyen açıklamaları da vardır. şu erkeğin meşhur kastrasyon korkusu veya daha normal ifadelerle erkeksel baskınlık ve rekabetten kaçınma adına kadın kıyafetleri altında kendilerini güvende hissettikleri vb. için bir kamuflaj yöntemi olarak kullanıldığından bahsedilir.

buyur ağa: www.alc.tr.cc

d-smart var burda.

aynısı bu mayıs bana da oldu bodrumda, amele yanığı gibi, diğer bacakta bir şey yoktu. hatta aynı bacakta, sadece bileğime kadar falandı. kıpkırmızı, haşlanmış gibi, ufak ufak da kabarmıştı ve acaip hassaslaşmıştı.
birkaç güne geçiyor, dediğin gibi deniz anası falan olabilir.

kaşıyorsanız daha fazla kızarabilir. buz koymanız rahatlatır biraz. 1-2 güne tamamen geçer diye tahmin ediyorum. ama antihistaminik sürmeniz yararlı olabilir.

muhtemelen deniz anasıdır. buzdan ziyade soğuk su rahatlatır. çok rahatsız olursan antihistaminik hap da alabilirsin. geçmiş olsun..

denizanasıdır buyuk ıhtımalle. yanma yapar ve kızarır. degdıgı an sırke ıle o bolgeyı sılmek gerekır ama sızınkının uzerınden zaman gecmıs. yanma ve kızarıklık gecmezse doktora gorunmekte fayda var. gecmıs olsun.

-doktor değilim doktorunuza sorunuz-

doktorumuz, deniz mevsiminde yanımızda fenistil taşımamızı önerdi. iki yıldır taşırız, her türlü deniz anası çarpmasında işe yaradı.

deniz anası ise, eczaneye gidin bir merhem veriyorlar hemen geçiyor.

250 TL

monitörün LCD olduğunu yazmayı unutmuşum.

500 diyorum hepsinin iyi durumda, bayandan temiz kategorisinde olduğunu varsayarak.
ortalama bir sistem ama monitörü çıkarırsanız pek albenisi yok.
benzer bir sistem gördüm 17" lcd monitörlüsü, bir sitede 428,90 isteniyordu.
monitör temizse sistem ve monitör ayrı satış daha kolay olacaktır diye düşünmekteyim.
yinede alırken harcadığınız paranın yarısı kadar bir meblağdan bile az değer biçilebilir.

(git: 83062)

bence bu sistemin para edecek parçaları ekran kartı ve monitör. ben aşağı yukarı 400-450 derim.

edit: bir daha düşündüm de 400 anca eder bu. gerçi monitörü büyükmüş. kararsız kaldım lan. ama ram iyi değil. dvd yazıcı da yok. 400 diyelim ona.

Monitör LCD ise 300 TL. Anakart, işlemci, ekran kartı, hdd eh işte. RAM kötü.

siz mi görüşmüyorsunuz/ulaşamıyorsunuz yoksa arkadaş kayıp mı ben anlayamadım.

görüşmüyorum, ulaşamıyorum.. kayıp değil :)

çakma'da biraz zor o iş.

şu verilen linki deneyeyim bakalım pek umutlu olmasam da.

ilac alip hepsine sonsuzlugun kafasini yasatabiirsin.

geldiklerini dusundugun yere az sekerin icine bol tuz basip asit-tuz dengelerini bozurtarak baska bir konuta yol almalarini saglayabilirsin.

en masumu: deterjanli bir bez ilen yollarini iyice siler onden giden gozetcinin cizdigi yolu ortadan kaldirarak iletisimlerini koparabilirsin. boylece evinden ister istemez uzayacaklardir.

kucukken cok oynarmisim onlarlan.

evde küçük çocuk ve evcil hayvan yok ise borik asitle şekeri karıştırıp bu karışıma pamuk veya bir bez parçasına emdirerek bir iki yere bunları koyabilirsin.

@mavikurbaga "en basit şekilde neler yapabilirim" dediydim. uğraştırmayın beni borikle morikle.

çamaşır suyuyla geçtikleri yerleri silsen bir çözüm olabilir kanımca. tabi yoldakiler mort.

esem mat'ın karınca "yem"leri çok işe yarıyor. bir paketten iki kutu çıkıyor, genelde bulunduğu yerlere koyacaksın, hiç kıpırdatmayacaksın. içindeki "yemler" bitince, karıncalar da bitiyor. tabi temizlik de lazım, mutfakta filan kırıntı bırakma.

eczaneye git karınca tozu iste. tox mu ne vardı o da işe yarıyo. döküyosun kapı pencere önüne, gizbe yerlere...

raid'in karınca spreyi var, bu ürün beni mutlu sona ulaştırmıştır.
yapılması gerekenler:
1) Gözlem yeteneği:
karıncaları doğal hallerinde izleyin, bunlar topluca nereye gidiyorlar bir bakın. sıra halinde yuvalarına ya da eve girdikleri yere giderler genelde.
2) Acımasızlık:
Duvar dibinde gözden kayboldukları noktayı tespit ettiyseniz, önceden çalkalamış olduğunuz spreyi basın bu boyutlar arası geçiş mekanına. mevcut karıncalar sonsuzluğa ulaşırken kalanlar da min 1 ay çıkamaz olurlar oradan. Dolayısıyla onlar da yok olurlar. Burası eve girdikleri yerse artık giren çıkan olmaz, yuvalarıysa koca bir şehri yok etmiş olursunuz.
3)Temizlik:
Soyunu tükettiğiniz, evsiz bıraktığınız bir grup karınca evde dolaşmaya devam ediyor olacak. Bu soysuzları ezebilir, yahut mazoşizmin dorklarında tek tek spreyle yok edebilirsiniz.

Sorunlar:
Karıncaların devamı geliyür:
1) Yeni kafileyi de aynen üstteki gibi izleyin ve aynı işlemi yeni kaynağa da uygulayın. Aynı kaynaktan geliyorlarsa spreyi bol tutun kesilecek...
2) Eve muhtemel giriş noktalarını tespit edip basın oralara spray'i. Diğer haşereye karşı da önlem olur.

ürün: Raid böceksavar köpük adında. Kırmızı uzunca bir teneke şişe

f-tox denilen sey acaip etkili bir halt. evde 1 tane bile karinca kalmadi. eczanelerde bulamazsaniz buyuk marketlere veya tarim alet edavati satan yerlere bakin.

Karıncaların toplaştıkları yerlere bildiğimiz talk pudra dökersen kurtuluyormuşsun diye duydum. Bu karıncaları öldürmekten ziyade eve gelmemelerini sağlıyor.

evi ilaclatin ve karincalarin gelis yerlerini silikonla falan kapatin, sonra da camasir suyuyla temizlersiniz evi.

bu işin uzmanı değilim ama bence 400-500 eder.

350

ne 350 si ya?? lcd monitör de var...

500 eder...

sıfır almaya kalksan 600 e alabileceğin makinenin 2. eli nasıl 500 eder?

biraz insaflı olun arkadaşlar. sıfırı 250 lira olan lcd monitörün 5 aylık kullanılmışı kaç lira eder ki. işlemci ve harddisk hiç mi para etmiyor yoksa :) okadar mı eski yani.

bence günümüzde idare edecek bir makine bu. nereden baksan 400-450 eder diyorum yine. sıfırı 600den fazla olur bunun.

monitör 120-130 tl
cpu 60 tl
board 60 tl
ram 20 tl
hdd 50 tl
vga 30 tl

el magico haklı sayılır 350-400 arası anca eder. ki bunlar son kullanıcıya satığını varsayarak öngördüğüm değerler. ikinci el pc'cilere satarsan 300 falan anca verirler.

fişe takılan ( içine mavi hap takılanlar) işe yarıyor. fakat sıcaktan dolayı cam açıkken ne kadar etki gösterir bilemedim.

ben onlardan alıp her odaya birer tane taksam bir zararı olur mu acaba? hani etkisi artsın kabilinden.

ben en son fişe takılan zımbırtıları o mavi karton tabletler zamanında kullandım, onlar da bi halta yaramıyordu.

vücuda sıkılan (ya da sürülen) sıvılar genellikle işe yarıyor, ama leş gibi kokutmak bi yana cildi bi garip yapıyor sanki.

pencere teli candır bence. hem artık portatiflerini yapıyorlar onların, istemezsen çıkar kenara koy şeklinde...

o teller basit şekilde bile olsa benim içimi daraltıyor. bu sebeple pek kullanma taraftarı değilim. başka hiç bir şeyle önüne geçemezsem bu durumun o aşamada düşünebilirim anca.

en etkilisi elektrikli sinek avcılarıdır.ultraviyole ışın yayarlar ona gelen sinekler akıma kapılarak ölürler.ama buna gerek olmadığı kanaatindeyim.(çok vahşice)insanın duyamadığı ama sivrilerin duyduğu frekansta ses üreten cihazlar var.bulunduğunuz ortamdan uzak tutarlar.

elektro likitler var raid in, vr esemmat ın. raid inki baya işe yarıyor.hani 45 sivrisineksiz gün diyo ya onlardan. 13-15 tl civarı.

peki bu anti mosquito programı bir işe yarıyor mu? internette çözüm ararken denk gelip indirdim ama programı çalıştırınca sağ altta bir sinek sembolü çıktı, başka bir şey yapmıyor gibi! acaba şu an bir ses yayıyor mu bu poroğram?

bu arada o likitlerin ve tabletlerin zaten havalanan odada kullanılması gerekiyor o yüzden çekinme aç camını pencereni onları kullanırken

valla bilgisayar programıyla olanını ilk defa sizden duyuyorum.ama eğer ses çıkıyorsa bunu zaten anlayamazsınız.yalnız şöyle açıklayayım:bahsettiğim cihazlarda(devrelerde) ses buzzer denen ses üretecinden çıkar.buzzer tek ses çıkarır ama bilgisayar hoparlörü her türlü sesi çıkarır.eğer haketen tutturmuşlarsa frekansı olabilir.eğer hoparlörden çıkarken bozulma olmuyorsa olabilir.

deet iceren sivrisinek kovucu almaniz gerekiyor, keneler de dahil baska bocekleri de uzaklastiriyor. ayrica "citronella geranium" adindan bir bitki varmis, bu da sivrisinekleri uzak tutuyor. pencereye tel taktirmak ise en temiz ve rahat cozum.

buna benzer bir soru daha sorulmus, ona da cevap vermisim baya:
(git: 10453)

cilde sıkılan spreyler bir nebze işe yarıyor ama 1 hafta tatile gittim, her gün üzerime boşaltmama rağmen vücudumda rahat 30-40 ısırık var. bence hem o elektrikli zımbırtıları hem spreyi kullanın. ikisi birden.

anti mosquito bi sike yaramıyor bu arada.

program işe yararsa belirt burda lütfen, ben de o programı indirmek istiyorum.

Her yere en az iki adet fise takilan tabletli raidlerden goturuyor ve kullaniyoeuz. Acik havada da off kullaniyoruz. Cok ciddi bir isirilma problemi henuz olusmadi cok sukur. Ama tabletin bir adabi var aksam takip sabah cikariyor ve o tableti cope atiyoruz. Likit kullandik ama tabletin daha etkli oldugunu gorduk raid marka kullaniyoruz. Ayda 3-4 liraya sivrisiz geceler yasiyoruz.
Not bebek var evde o yuzden sivriden korunma isini acayip ciddiye aliyoruz onu belirteyim

@aithra: program hikaye gibi. akşam notebook'da program çalışırken ekrana konan sinekler vardı. hatta biraz daha araştırıp direkt ses dosyası bile buldum ama beş para etmez!

ayağınızı baya bi yükseğe dikip biraz dinlenin, uyuyun. bir de yanınızda biri varsa ayağınız yüksekteyken hafif masaj yaparak kanı dağıtabilir. ayağınıza masaj yapmayı kabul ederse tabi :)

Sadece cok oturmaktan olmus bir ayak sismesine benzemiyor aslinda tarif ettiginiz durum. Bir doktora danissaniz?

acaba diyorum sürebileceğim bir merhem var mıdır? lasonil falan ya da kas gevşetici bir şey ler işe yarar mı? lasonil incinmeler için biliyorum ama şaşırdım ben bu işe

böbreklerde sorun olabilir diyor emekli hemşire anam. bir doktora görün diyor.

bir de ayaklarını soğuk suya soksun, havaya kaldırsın diyor.

Ağrı, kızarıklık ve şişlik olması damar patolojisini düşündürüyor. Çok daha ciddi problemler ortaya çıkmadan bence hemen bir doktora görünmeniz gerekir. Geçmiş olsun.

gece boyu yüksekte tutmaya calıştım sabah ağrım daha azdı, şişlik de azaldı. voltaren ile masaj yapıldı ( voltaren'in pek bi faydası oldugunu sanmamakla beraber en azından masaj yapımını kolaylaştırdı). aynı türde rahatsızlığı olanlar doktora gitmeden önce burada tavsiye edilenleri yapabilir. teşekkürler.

can sıkıntısı hepsinin nedeni..

ego sorunları, kendini kanıtlama arayışı, popüler olma isteği...
bir de ayar verme girişimi sonrası "ovv nası kodum" tripleri filan çok komik geliyor bana. ergenlikten çıkmış insanın yapmaması lazım böyle şeyler.

haddinden fazla boş vakit.

günlük hayatta hiç sürtüşme yaşamıyor musun kuzum sen? ayarı alan memnun veren memnun. sana ne.

ben çağırıp tanıdıklarıma gösteriyorum. onlarda taktir ediyolar. bazen.

deşarj olmak, stres atmak. olur öyle arada, kaplıca en iyisi...

sozlugu gereginden fazla ciddiye almaktan. o kadar ciddiye aliyorlar ki bir sure sonra adamlarin baska bir ilgi alani kalmiyor. ilgilendigin, ugrastigin bir sey olmayinca haliyle hakkinda fikir uretecegin bir seyler de olmuyor, o yuzden oluyor bunlar.

Bir botnet parcasi olmus sizin bilgisayar. Hemen virus tedavisine baslamakta fayda var.

combofix!

yok combofix her derde deva değil abi kusura bakmayın.

uzak dur bence..garantisine bakan firmalar ilgisiz,3-5 ay sonra elinde patlama ihtimali yüksek ve radyasyon oranları da pek çoğunda yüksek diye biliyorum...

bedava verseler almam. ya da alir kirarim.

aldıktan maksimum bir hafta sonra kesin bir sorun çıkaracaktır..

gördüğün yerde kaç. rensiz bi telefon al 90-100e daha iyi.

herkes çabuk bozulur der ama alan bir sürü kişi tanıyorum aylardır sorunsuz kullanıyorlar.

yine de o sar değerleri çok yüksektir. değmez yani, alma.

çin malı alacağına telefonun olmasın bence

www.utkucakir.com

garantiymiş, sorun çıkarırmış onların olacağını sanmam. asıl önemli konu beynini pişirecek kadar yüksek sar değerlerine sahip oluyo o telefonlar.

sar değeri yüksektir mi?
yüksek mi?

ikisi arasında çok fark var

yüksek diyenler neye göre yüksek diyor nerde ölçtürdüler baktılar nerde yazıyor
(hayır düşüktür demiyorum ama göstermenizi rica ediyorum, ettim)

ahah bulduğun yerde kaç. biz iphone a o kadar para verdik. mal mıyız yani. patlar bozulur çatlar. inşallah yani. yoksa boşuna para vermiş oluruz iphonea. garanti maranti diyoruz da aslında bizim ayfonda şarj tutmamaya başlayınca batarya değişikliğine eşek gibi para vercez. arazların yarısı bize patlayacak falan.

ama abi bi kere fors atamıyorsun ki? fonksiyon nedir ki yani? telefon fonkisyon için değil ki zaten. parmak izi kaldı mı hemen silmek isteyeceğin bir fetiş nesnesi olmalı.

gel sen vazgeç bu sevdadan, alma çin malı falan.

normal..

sıra sana hiçbir zaman gelmeyecek. bunu şimdiden kabullen bence. ister ileri-geri gitsin ya da yerinde saysın o sıra.

satılık sözlük hesabı bak.

satılık sözlük hesabı?

hasta mısınız arkadaşım? sözlük yazarı olunca boyu mu uzuyor adamın. ben verirdim benim hesabı, madem bu kadar istiyorsun. yasak ama. hesap uçar yazık olur.

bana 6 tane dragonball getirene veririm hesabı

Satılık sözlük hesabı... :) En ümitsiz cevabın - en olmadık cümlesi sanırım... Fakat yine de önerin için teşekkürler :)

Son yazar alımlarını kaçırdıktan sonra - yeni arkadaşların sırasının çok geç gelebileceğini tahmin ediyordum zaten ama 7 ayda hiç ilerlememesi - aksine gerilemesi ilginç gelmişti biraz, sanırım fazlasıyla ümitsiz bir vakayız :)

copyright © 1999-2012 sourtimes entertainment yazıyor ekşimizin altında... Korkum o ki; Mayalar haklı çıkacaklar ve ben 21 Aralık 2012 tarihi itibariyle ile 36.124. sırada olacağım... :)

satılık wow hesabı oluyor da sözlük hesabı niye olmasın?

piyasasını görseniz aklınız durur. tabi ben bir ytl bile vermem o ayrı. sıramızı bekliyoruz bakalım.

divxplanet'a baktığını varsayarak;

www.turkcealtyazi.org

dediğin gibi yarım yamalak altyazı vermişler.

vaalla ben internetten ümidimi kesiyorum. dvdsini satın alayım dedim onda da altyazı seçeneği yok. en iyisi kursa yazılayım altyazı bulunana kadar ingilizceyi sökerim belki.

divxforever.com'a bak bir de. divxplanet'te bulamadığım bazı altyazıları orada buluyorum.

shoutcast? canlı yayın olması gerek onun ama.

www.entertonement.com
www.goear.com

"google : audio only youtube alternative"

dexter ve battlestar galactica'yı izle derim.

dexter kesinlikle izlenmelidir.

its always sunny in philadelphia

battlestar galactica

dexter iyidir. himym baydı sonradan beni. fringe var. harper's island var(13 bölüm olacak toplam, 11 yayınlandı). asıl önerim ise supernatural. gittikçe süperleşiyor dizi.

ha bide scrubs.

en başta house m.d. ve fringe çok başarılı diziler. bunun yanında the mentalist, bones ve the nine önerbileceklerim arasında.

edit: pushing daisies var bi de.

(bkz: six feet under)

en eğlenceli dizi şüphesiz ki: entouragedır.

edit: friends tabi ki tüm zamanların en iyisi, sonra entourage, how i met daha sonra geliyor.

battlestar galactica. ama uyarayım dizi değil bambaşka bir şey.

fringe, battlestar galaktica, big bang theory, how i met your mother derim.

şimdiye kadar en çok eğlendiğim dizi olarak scrubs öneriyorum.
(bkz: scrubs)

my name is earl
six feet under
two and a half men
the big bang theory

lost izledim tamamini.
prison 1. sezon izledim su an deli gibi 2yi izliyorum, bitiririm umarim 1 ayda hepsini.
heroes'u da biraktim dediginiz gibi.

dolayisiyla zevkler ortusuyo gibi geliyor.
komedi istiyorsaniz coupling diyorum. 4 sezon, bolumler az. cok guzel

(british version tabi, amerikan olan degil)

komedi olarak malcolm in the middle derim.

Oz,derim ben

monk'da fena değildir. takıntılı ve bir ton fobisi olan bir dedektif her bölümde çeşitli olayları çözüyor. bölümler arası pek bağlantılı değil ama güzel vakit geçirtir olmadı bir kaç bölüm deneyebilirsiniz...

coupling

cevap yazan bütün herkese teşekkürler. çoğunluğun önerisiyle house m.d'yi bir aya yayarak, araya dexter izlenmesi hükmüne varılmıştır.

not: herkese cevaplarının solundaki kutucuktan repini verdim :)

zeka pırıltısı---damages..

zeka pırıltısı; the mentalist,

zeka pırıltımsısı; lie to me

ama yine de; entourage, ille de entourage.

kesinlikle house md (sizi kıskanıyorum daha keşfedeceğiniz 110 bölüm var)

the tudors tarihi şeyleri seviyorsan

(bkz: The Comeback)
(bkz: Curb Your Enthusiasm)

better off ted de eğlenceliktir. daha sekiz bölümü yayınlandı sanırım eğer herşey biterse ona da bak.

1. bağlantın kablosuz olabilir. bunun için ne yapacağını biliyorsun.
2. (ingilizce biliyorsan bunu okuma) ingilizcen ile ilgili problem olabilir. zira bir şey indirdikten sonra 15 dk beklemeni söylüyor o olabilir.
3. rapid saçmalıyor olabilir. bu çok düşük bir ihtimal.

modemin sifresini degistir. virus taraması yap.

i want to admit something.. yav ben bi devlet dairesinde çalışıyom.bütün bilgisayarların ip si mi aynı acaba?benden başka hınzır mı var ki?ancak 2 saattir çekiyor bişeyler o zaman?işte de yeniyiz soramıyoz ki

öyledir. başka biri de kullanıyordur.

sorduğun hata hocam. sömüren sömürenedir şimdi o hattı.

ne indirdiklerini görebilir miyiz acep?bana kalırsa bunlar pek hayırlı bişey indirmiyolar.5 mb bişey çekcez saatlerdir bekliyoz.

onu unutmuştum pardon. aynı şirketten tek ip çıktığı için herhangi biri indiriyorsa indiremezsin. indirmesi bitse 15 dk beklersin. yalan o yani. izin veriyorsa torrent, yoksa megaupload, bearshare anca paklar.

o telefonun kulaklık girişine uygun bir çıkışı olan bi kablo olması lazım. kablonun diğer ucunda da bildiğin 3.5 mm jack girişi olması lazım. o kabloyu alırsan istediğin kulaklıkla kullanırsın. mikrofonlu kulaklık tabii.

sony ericsson'larda var bu. samsung'larda da vardır diye tahmin ediyorum.

sağlık raporu başlığında yazılmış=)

hmm evet de benim asıl sorum ilki idi. neyse gerekmiyor sanırım. teşekkür ettim.

resme falan gerek yok sanırım. 4 senede 4 kez aldım check up bile yapmadan tık kaşeyi bastılar.

edit: fotoğraf gerekiyor demişler. ama ben fotoğrafsız alıyordum. ne iş anlamadım. ama gerekiyordur o zaman.

fotoğraf gerekiyor, internette sağlık raporu örneği de var. orada gayet fotoğraf hanesi var=)

hatta üşenmedim=) tinyurl.com ilk link..

Fotoğraf opsiyonel. İster ekle ister ekleme. 6-7 kere aldım şimdiye kadar hep öyleydi.

hangi sağlık ocağına gittiğinize göre değişir. örneğin moda sağlık ocağı fotoğraf istiyor.

Sağlık ocakları verebiliyor. Ancak göz muayenesi de varsa bazen illerde bu konuda merkez bir ocak görevli olabiliyor.

öğretmez, uyku
sırasında ölü gibiyiz.

bööle bişi denemiştim bişi öğrenememiştim belki de sorun bendedir.

ben yabancı dillerde şeyler dinliyordum. şaka maka daha rahat konuşmaya başladım bir süre sonra.

bir de şöyle bir şey demişti ingilizce hocalarımız zamanında (mesela) ingilizce rüya gördüğünüzde ingilizce'yi çözdünüz demektir. onu da sağlayabilir bence, uyumadan önce ingilizce bir şeyler dinlemek..

brainiac'ta denemişlerdi böyle bişey, işe yaramamıştı.

Uyumadan hemen önce dinlenilen/okunulan/izlenilen şeylerin uyurken beynimizde tekrarlandığını duymuştum. Yalnız bilim adına bir otorite birinden değil. (bkz: bir arkadaşım ekolu)

uykuda ogrenme 100 de zikilyuz faydali bir tekniktir. boyle super bir mevzu icin cok basit bir deneme de yapabilirsin. senlen hic bir sekilde alaksi olmayan bir konuyu tak kulagina uyumadan hemen evvel. sonra zibar. sonra yine tak sonra yine zibar. boyle bir iki gun takil. ( ama sadece uykuda uyanikken dokanma bile.) sonra bir gun rahat kafayla ac teybi dinle. bak bakalim ne hatirliyorsun ne hatirlamiyorsun. dinledigin her seyi bulbul gibi sakimasan da bu hic de yabanci olmadigini goreceksin. nerden salliyorum: cok basit: ruya. uyku halinde beyin de uyur. ama sadece uyur gebermez. stand by hesaabi. yani aicilar yine aciktir. ki kulaginin dibinde cissss, cisss diye isetilen garipler, bu durumun kurbanidir. isin en faydali kismi ise uyku sirasinda diger tum etkenlerden ayri(izole demek istemiyorum, ama kelimeyi de bulamadim hizaayn!) kaliyor olmamiz. yani kus tuyu dusse uyanacagimiz durumlar da olmustur belki(amaaan ne romantiik), onu diyorum iste uykuda ogrenme gercektir. istersen benim dvd setlerim, kasetlerim, soylesilerim ve bu konu hakkinda yazidigim 42 tane kitabim var ve sadece 5,95!!

kelimeler bilinçaltınıza işliyor olabilir bir ihtimal. bilinçlatı uyurken de çalışır. rüya falan. uyanınca hatırlamazsınız öyle ise.

ama bir işe yarayacağını sanmam. bilinçaltına işlese bile bilncin idrak etmiyor.

peki uykuda herhangi bir şey dinlemek (illa audiobook değil, müzik falan) uyku kalitesini düşürür mü? düşürürse ne derece düşürür? lisede sürekli walkmanle uyuyordum, ertesi güne hiç uyuymamış gibi kalkıyordum ne derece normaldir yani?

uyku haline bir ara çokca kafayı takmış biri olarak açıklamam şudur;
uyku hala tam aolarak bilim adamları hemfikir olamamışsa da beynin ve hafızanın kendini düzenlediği bir haldir.
yani düşünki kafan bir kütüphane, bütün gün olan biten herşey kütüphanenin ortasına düşüyor, orada birkiyor. sonra sen uykuya geçince kütüphane görevlileri çıkıyor ve bütün bu birikmişleri ilgili raflara kaldırıyor, silik olanlarını atıyor bazılarını gizli dosyalara yerleştiriyor...
-hatta hani derler ya sınavdan önce az da olsa uyu mutlaka diye veya hiç uyumadan sınava gidip saçmalamış bi tanıdığınız vardır mutlaka-
o sebeple uykuda öğrenme mümkün gözükmüyor.

ancak o an kulağına çalınan kelimelerle rüyalarına esinlenmeler yaratabilirsin.
fakat bir öğrenme gerçekleşmesini beklemek mantıklı değil.

uyku kalitesi
evet ışık ve sesin uyku kalitesini düşürdüğünü "uzmanlar" belirtiyorlar. özellikle televizyon karşısında uyunan uykunun kimseye hayrı olmayacağını belirtiyorlar.
aynı şey kulaklık içinde geçerli.
fakat ışık uykuyu bozan daha güçlü bir etken.
bir de kulağınızdaki ses müzikse her zaman uykuyu bozucu etki yapmayabilir.

uyku da değilde, uyumadan önce dinler ve akabinde süper sessiz ve karanlık bir yerde kaliteli bir uyku çekersen, çok daha efektif öğrendiğini göreceksin. yoksa herkez uykuda dinlerdi kolaya kaçmak için.
mesela ben her gece müzik açıp uyuyorum ama kısık seste ve easy listening lerden, ingilizceme zerre yararı olduğunu görmedim:)

sıcak suya bi daldır derim, belki kendine gelir.

ben olsam saç kurutma makinesini denerdim.

suya daldırma beyav, yazıktır günahtır. ama bi ısıt onu. gençleşsin yavşasın.

herhangi bir kabloyu suni bir ısıtıcıyla ısıtmaya çalıştığınızda(hele saç kurutma makinesi..); yalıtkan madde eriyebilir, zarar görebilir.
sıcak suya daldırmak(35-40 derece filan..), sonra da kuruması için rahat bırakmak daha mantıklı..

hayır sabit hat kemikleşmiş oluyor. mesela bizi arayan kimse cep telefonundan aramaz. eskiden gelen bir alışkanlık taa cep telefonu olmadığı dönemlerden.

sanırım yaşın genç biraz. eve telefon bağlatmak için aylarca beklenilen dönemlerden haberin yok. insanların alışkanlıklarını değiştirmesi zor oluyor. bu yüzden sabit hatlar var ve uzun süre olacaktır.

telekom da bu zorunluluğu bildiğinden söğüşlemeye devam edecektir. biz de ödüyoruz ve aynı sebepten dolayı kaldıramıyoruz.

adsl hattı bağlatmak için eve telefon bağlattım sırf. ya seve seve ya sike sike sike. bi de ona fatura ödüyorum. sikerim böyle işi afedersin.

hesaplı hatta geçin derim ben. aynı olay bizdede vardı, bir kampanyaya abone olmuştuk. hesaplı hatta geçtik şuan 20 lira civarı geliyor. Çok büyük fark yok ama zaten abonman taksidiydi cart tı curttu diye telekom zaten 15 lira kafadan alıyor.

daha çıkmamış ki. 1 temmuzda çıkacak denmiş. oyunu var ama linklerini vereyim istiyorsan.

Yok, oyun olmaz, filmi lazim :(

Avrupa'da Amerika'da falan vizyona girmistir herhalde? Ingilizce olsa da olur. Vakit daraliyor lutfen bi el atin :(

türkiye ile birlikte en erken 1 temmuzda vizyona giriyor. buyrun kendiniz bakın: www.imdb.com

edit: sadece taiwan'da 1 haziran'da giriyor denmiş ama hiçbir yerde linkini bulamadım. zaten neden taiwan'da 1 ay erken giriyormuş onu da anlamadım. ne alaka ki? bence yanlış yazmışlar.

daha warez sitelerine dahi düşmemiş filmi indirmen imkansız diye düşünüyorum.

arkadaşının arkadaşının arkadaşıdır, ya da aynı okuldan mezunsundur, o da olmadı bir yerden bir şekilde bağlantın vardır.

(bkz: six degrees of separation)

ikiniz de ekşi sözlük grubundasınızdır belki? ya da fanı olduğunuz grupların bir kısmı tutuyordur?

tamamen sıktım.

@mahallenindelisi: arkadaş listesinde hiç kimse yok.
@cro magnon: gruplarla ilgili bi durum olsa üye olduğum her gruptan onlarca insan çıkardı, o kadar abartı kalabalık yok.

üye olduğunuz grupların çokluğu + ortak arkadaş zinciri belki?

ya facebookta bi yerde okudumdu sanırım, o insan sizi aratmışsa yahut bi şekilde profilinizi incelemişse suggestionsda çıkabiliyormuş.

aratmayla suggestion çıkmıyor. biryerlerden email bağlantınız vardır. mail almışsınızdır o kişilerden.

Almak mevzu mesele değil de aldıktan sonra gümrükten geçirememek var işin ucunda. Zaten vergisiz çıplak fiyatları Türkiye'de de uygun.

Ha "adam buldum, gelirken yanında getirecek sorun olmaz" diyorsan nema problema.

Güncel fiyatlar için ebay'a bakabilirsin. Oradaki fiyatlara bi %10 daha ekle, piyasa fiyatıdır aşağı yukarı.

Not: İhtiyacına göre almalısın notebook'u. Kullanamadıktan sonra macbook elinde tosbağa olur.

Edit: Amerika kısmını nasıl okumamışım. Bu bu akşam 2 oldu. Hadi hayırlısı.

(bkz: dhl easyshop)

1-kontrat iptal ucreti $175.
2-amacina gore degisir tabii ama, macbook alma derim. toshiba da alma. dell al, hp al, sanssizsan bilemem ama cok uzun sure problemsiz dayaniyorlar. ayrica dell'i de best buy dan degil, sitesinden ismarla, ben 3 kere yaptim, maksimum 3 haftada uretip yolluyorlar, hic gecikmeden, problem cikarmadan..

ha bir de newegg.com 'u oneririm, eger 1 aydan az suren varsa.

gümrükten neden geçiremesin, adam amerika'daymış zaten. kendi getirecek yani.

ben olsam macbook alırım. mis.

edit: dostum fakirim demişsin de macbook alıyorsun. ayıp biz de insanız burda :)

Bestbuy'da kimi urunlerin 'Internet magazasi' indirimleri oluyor. Yani siparisi internetten verirseniz cok daha ucuza alabiliyorsunuz.

Arkadaş olabilir ama seks yapabilme ihtimalini de düşünür. Kadın için de aynı şey söz konusu. Tabi değişken şeyler yine de. Bu soruya benzer soru sorulmuştu ayrıca.

sadece "çekici" buluyorlarsa arkadaş olabilirler. ancak kendilerini o çekime kaptırmamış/kaptırmayacak olmaları gerekir. bir çeşit "güzel ama benim tipim değil" olayı.

İnsanlığına bağlı bu durum. Olmamışsa veyahut olma ihtimali yoksa arkadaş kalınabilir. İnsan dediğimiz şey dünyaya cinsiyet penceresinden bakan canlı değildir. Biraz irade meselesi.

Ha mutlaka içinden geçirir ama bu Freudsal bir düşüncedir. Güzel ya da çirkin hangi karşı cinse cinsel gözle bakılmamıştır ki?

Tabii bir de acımasız gerçekler var ki maalesef dünyanın %90'i bu kurala uymaktadır:

www.youtube.com

ben bir erkeğim ve bu soruya cevap olabilecek bir durum yaşadım. kız oldukça çekici(bana çekici geliyordu ya da) idi ve 3 senelik sınıf arkadaşımdı. bir gün içmeye gittik. kızın antenler kopunca(sarhoş oldu hafiften) birşeyler yapmaya başladı(burası özel kalsın).

neyse, engelledim kendisini. benden hoşlanmadığına emindim zaten. sarhoştu ve orada sadece ben vardım, bu durumun sebebi budur. gerçekten hoşlansa bile benim için çekiciliği yeterli olmazdı. o gün içmeye devam ettik. aradan 2 sene daha geçti. hala da arkadaşız.

çekici bulduğu arkadaşlarını elde etmek isteyebilir erkekler. bence bu o kadar anormal değil. elde etmek istese de arkadaş görmeyecek diye birşey yok.

edit: şunu eklesem daha doğru olur diye düşündüm, eğer o gün sevgilim olmasa idi o kızı yatağa atardım hiç çekinmeden. ama asla uzun süreli bir ilişki düşünmezdim, çünkü dediğim gibi, çekicilik yeterli değil.

when harry met sally de sonunda birlikte oluyorlardı yalnız.. erkeğine göre değişmekle birlikte şunu gözlemlerim doğrultusunda söylebilirim ki;

artist olan, kendine güveni olan adamlar, arkadaş olmazlar..

iyi niyetli, çekingen adamlar arkadaş olmayı tercih ederler.. neden?

çünkü artist adamın konuştukça ne derece boş bir insan olduğunu anlar ve ondan uzaklaşırsınız, o da bu durumun farkında olduğundan direkt görüntüsüyle, güveni ile olaya girer ve bir aslan gibi avını kapar.. ha kafası çalışan bir insansa bırakmazlar zaten.. hem yakışıklı olacak, hem akıllı zeki olacak falan ooo..

ancak çekingen, sempatik erkek arkadaşımız "sen benim tpime bakma çok iyi adamım lan ben" düstrunda hareket ettiğinden ilk önce arkadaş olacak hakkındaki önyargıları yıkacak ve sonra avını bekleyen timsah gibi birden "ben seni seviyorum" diye ortaya çıkacaktır..

"ama ben seni arkadaşım olarak görüyorummm"" de zaten bu kişilerin en çok duyduğu laftır..

ha bir de gerçekten arkadaş olanlar vardır ki siz çekici olanları soruyorsunuz. erkek ve kadın gerçekten arkadaş olabilir ancak erkekler çekici buldukları kadınla arkadaş olmazlar.. sonunda hep avı yeme amacı vardır..

@cro magnon " kendine güvenen adam arkadaş olmaz" demedim çekici bulduğu kadınla arkadaş olmaz dedim.. arkadaş olacağı varsa bile direkt olaya girip eğer reddedilirse falan ondan sonra belki arkadaş olabilir.. çünkü hayat dediğmiz şey zaten güç gösterisi, kendinle güvenli erkek ( ama hakikaten güvenl, egosu çok sağlam olmaıl, öyle normal güven değil..) karşısındaki çekici bulduğu kadını hakikaten av olarak görür ve ilk amacı onu tavlamaktır.. ortada rekabet de var çünkü bunu klasik erkek konuşmasında da görebilirsiniz: nasıl çaktım lan kıza!! işte bu..

arkadaş kalmak isteyen eziktir lafını da demedim çekici bulduğu kadınla arkadaş kalmak isteyen eziktir dedim.. ezik de demedim sadece farklı yollarla avını tavlamaya çalışıyordur dedim.. yani anahtar kelimemiz "çekicilik".. çekicilik içgüdüsel olarak gelişen göreceli bir kavram, size çekici gelen bana çekici gelmeyebilir.. içgüdüsel olduğundan kelli, cinsel açıdan yaklaşılması çok normal.. yani kadınlarda karşılarında brad pitt i görseler "ulen bir dertleşeyim şununla" demezler yani, erkekler de öyle.. çekici bulduğun kişiye bunu söylemiyorsan, içgüdüsel olarak onu isteyip bunu gizliyorsan kusura bakmayın ama bu bir parça ezikliktir..
ancak yine ve yine söylüyorum " çekicilik " kısıtı altında söylüyorum bunu.. yani kadın erkek elbette arkadaş olabilir..

kadın erkek ilişkilerini yalnızca cinsiyete indirgemektir bu. erkekler 7/24 seks mi düşünüyor? libidosunu düşük tutan erkek çekici kadınlarla ilgilenmez o kadar da.

sartlara baglidir.

eger iliski tamamen platonik düzlemde tutulursa olur. burada platonik olarak kast ettigim arkadas cevresi icerisinde, normal bir arkadaslik iliskisi degil. tam anlatamiyorum ama bir abi-kardes(ya da abla-kardes), iki yoldas ya da hayat rehberi iliskisi gibi.

Ama iki genc ve cekici kiz ile erkek birbirleriyle cok yakinlassin, sürekli birlikte vakit gecirsinler; sürekli beraber eglensinler elbette dogal olarak birbiriyle ilgili hayaller kurmaya baslayacaklardir. e o iliski de bir gün bir yerden fire verecektir. fire vermemesi hata olur zaten :)

ayrica yukaridaki eziklik meselesine bir yorumda bulunayim:
bir erkegin ya da bir kadinin cekici buldugu kimseye herhangi bir adimda bulunmamasi icin tonlarca sebep olabilir. evet var eziklikten arkadasliga yeltenenleri de ama insanlar hayvan degildir; cekici buldugu herkese yeltenmezler. tamamen rasyonel cikarimlarla arkadas kalmayi tercih edebilirler.

Bilakis,

"Hiçbir erkek birlikte olmak istemeyeceği bir kızla yakın arkadaş olmak istemez." demiştir Freud...

Siz her ne kadar genel bir soru yöneltmiş olsanız da terazi burcu erkeklerini tenzih ederim bu noktada. Çünkü kendileri bırakın çekici buldukları kadınlarla arkadaş olmayı, ilgi çekmek için ekstra bir efor dahi harcamazlar. (bkz: #6038215)

baştan çekici bulduğunuzla arkadaş olunca itici bulmaya başlayabiliyorsunuz karşınızdakini.
neden olmasın diyorum.

Arşivleme derdinde değilsen pek sorun olmaz. 32" lcd tv'de izlememe rağmen beni rahatsız etmiyor.

En iyisi bir kere indirip denemen.

film kaç dakika? mkv formatı kaliteli çözünürlükleri daha iyi sıkıştırır ve daha az yer kaplar ama 300 mb oldukça az.

sanırım dvdrip bu. ama yine de 300 mb bana da az geldi. screenshotlar gayet iyi diyorsunuz, emin misiniz? sayfayı görebilir miyim sakıncası yoksa?

Mkv mucizevi değildir, iyi kalitedeki filmler mkv formatında yine 1,40 GB civarında oluyor. Uzun metraj bir film 300 MB ise görüntü ve ses kalitesi düşüktür. Filmin çözünürlüğü ile screenshot'ların çözünürlüğünü karşılaştırın, muhtemelen filmin çözünürlüğü düşüktür ve siz screenshot'ların "küçültülerek" koyulduğunu zannediyorsunuz. Ama filmi izlerken tam ekran yapınca bozulacaktır.

bazıları çok iyi işlendiği için 300Mb olmasında bir sorun olmuyor. bir çok filmi 300'de izledim herhangi bir sorun yok. en azından 700Mb indirmekten daha iyi. bu film ise eski bir film olduğundan hiç sorun olmaz diye düşünüyorum.

ayrıca orda sample var 6Mb. bi onu indir izle. herhangi bir sorun yoksa 300 olanı indirirsin.

bir de bilgisayar sağlam değilse 4.7 gblik ripte kasmalar yaşayabilirsin. indirdiğin boşa gider.

bildiğim kadarıyla bu fotoğrafın poster büyüklüğüne getirilip kare kare, boktan görünmemesi için dpi değerinin yüksek olması gerekiyor.

o adresteki resim cok düsük cözünürlükte. büyütülse dahi iyi sonuclar alinmaz. ama iyi cözünürükte bir foto bulunursa güzel bir baski alinir.

fiyatlari atla deve degil. en fazla iyi bir kagida baski 40 ytl diye atiyorum. izmirde cankaya da tek baskiya uygun bir yer mevcut.

bu biraz kücük 1024*768 ama buyuklerini de arastırıyorum.. ortalama 4mp bir goruntu olacak sanırım bastırınca piksel piksel ayrılmaması icin..

elimde buyuk cozunurluklu bir kac fotograf var bu ise uygun ama kucukler icin de bir cozum yolu olsa iyi olurdu.. yoksa A3 kagıda baskı pek hos olmuyor, kucuk geliyor..

ben a3 ten biraz daha büyük bir fotoğrafı - ki a3 ten büyük olduğundan dolayı bayaa büyük bir kağıda basıp kestiler - 13 liraya bastırmıştım, üsküdar da bir ozalitçide. beşiktaş taki ozalitçiler falan da gayet uygun fiyata gayet güzel yapıyolar bu işi.

(bkz: Rasterbator)

4mp a3 için bile yeterli olmaz iyi bir kalitede olması için. piksel piksel ayrılmaması için fotoğrafçılar 10x15 baskı için bile 2MP önermekteler ki bu durumda A2-A1 boyutlarında bastırabilmeniz için en az 10-12MP boyutlarında fotoğrafa ihtiyacınız var.

züğürt tesellisi: www.blockposters.com
edit: @ocanal arkada$ın verdiğinin online olanı bu sanırım.

doktorlar söylesin ama benim sorunum migrendi, belki öyle bir şeydir. bi doktora git istersen.

ne kadar zamandır görüyorsunuz? eğer tatilde iseniz ve güneşe uzun süre maruz kalıyorsanız bu normal sanırım. güneşin ultraviyole ışınları gözde yağlanmaya sebep olur. o lekeler de o yüzden olabilir.

eğer lekelerin sebebi buysa çakma olmayan/uv korumalı bir güneş gözlüğü kullanırsanız o lekeler bir süre sonra geçer.

max 5 puan düşer. sen hazırlanmaya devam et.

puanı yüksek bölümlerin puanı düşer böyle durumlarda. senin dediğin civarlarda yükselme gibi ters bir etki bile yapabilir.

başka şansın yoksa sen hazırlanmaya devam et, ama ümidini de kesme her şey olabilir. kısfmet.

ferahlatamayacağım için özür dilerim ama 12 puan düşmez. düşer ama o kadar değil.

ama kesin konuşmayayım, her an herşey olabilir. umudunuzu kesmeyin. bu sene giremezseniz seneye daha çok çalışın, 350 alın.

off o zaman yandım ben. normalde üniversitede okuyorum yarım yamalak hazırlandım ama değiştirmek istiyorum bölümümü.. ya peki sorular harbi zordu şimdi kimse yok kolaydı arkadaş demesin yapana bravo ama bu katsayıları etkilemez mi? yani zor bölümü yapanla diğerleri aynı ölçüde mi değerlendirilmeli? ne biliym 2 3 puan etkimez galiba o da.. yok ya benim iş yattı galiba.. 10 puan olsa nolur max 5 diyeniniz olmuş. düşük sıralamalara gidildikçe puan farkı artar ama bu arada. yani tama yukardaki adama zor aşşağıdakilere kolay mı da ters etki yapacak? sorular genel olarak zordu 2si 3ü değil. ne biliym belki düşebilir dedim ama galiba mümkün değil.

ahah ne güzel söylemişsin ama durum keşke öyle olsa.. o puanlar azıcık düşecekse ben de azıcık sıçacam demektir:D ama tahminen öyle olacak haklısın. yani geçen seneki puanlarla karşılaştırsak 50bin kişi değişmesi lazım sıralamanın ahahahahah:D:DD bunu şimdi yazınca o kadar komik geldi ki:D

üzülerek söylüyorum ki 12 puan düşmez. umut kesilmez diycem ama 12 puanlık düşüşten bahsediyoruz. bu sene ilk senense hiç üzülme, benden sana tavsiye hem 1 sene tatil yap, (12 senelik kesintisiz eğitimden sonra çok güzel olur), hem de sıkı bir şekilde çalış 350'den fazla yapacağına inanıyorum.

bykush sana bir soru sorcam peki 12 ekstrem de böyle 80binlerde 90binlerde almış bir yer için 6 puan 5 puan filan beklesem o zaman da mı ekstrem olur? yani pozitif bakma ne düşünüyosan söyle lütfen.

5puan düşüş bekliyorum. iyimser değil mantıklı bir şekilde. ama ondan ziyade sıralamanın önemli olduğunu belirtmek isterim. 10 temmuza bir şey kalmadı zaten her şey netleşecek, sular durulacak, hayat daha bir pembe olacak :)

yani sen kendi aralığında mı öyle 5 puan bekliyosun yoksa benim bahsettiğim aralıkta filan mı?? çünkü doğal olarak yükseklerde 3 4 düşünce aşşağılarda 6 7 8 oluyor o diğer etkileri de hesaba katarsak. tabi burda puan düşüşü derken sıralamayla oranlıyarak diyorum puana takılıp kalmadım yani.

benim bulunduğum aralıkta 10bin civarı 2-3 puan düşer. sana gelene kadar çığ misali 5i bulur. daha fazla da olabilir belli olmaz.

resimle gorsek karar verirdik ama...
valla chuck gibiysen olur sanki de... ibrahim erkal gibiysen olmaz.

bence nişana gitmez converse. ama siz takmıyorsanız ne farkeder ki? nişandan kovacak değiller ya. sade birşey giyin ama.

basitce,
orjinalde onden utulu bir pantolon turu ise:

www.seejackshop.com

klasik ayakkabi sart! otesi berisi yok efem...

ha, eger yandan utuluyse, renkleri uydurmak kaydiyla her yola gelir:

image.examiner.com

NOT: Bu arada spor ayakkabi giyecegim diye tutupda klasik pantolonlari yandan utulemeye kalkmayalim. Kesim, kumas vs. de onemli...

converse hiç olmaz sakın giymeyin. çok belirgin kalın bağcıkları olmayan siyah ve hacmen ufak duran, bez olmayan bi spor ayakkabı belki uyar.

uyar korkmadan giyiniz. haftada 5 bilemedin 6 düğüne giden ben olarak tavsiye ediyorum.

pazar günü yakın bir aile dostumuzun düğünündeydik.. kırmızı gömlek, kanvas pantolon ve siyah converse giydim, gayet de şık oldu.. tiger biraz ilginç kaçabilir ama converse gayet uyumlu oluyor..

bizim bi arkadaş düğüne takım altına soket çorap & converse'le gitti. manyak mısın olm dedim, olm kundura giyemem ben, çok ağrıtıyo dedi. bi problem olmamış tabi. düğün boyunca oturursan göze batmıyo.

bu arada şunu fark ettim, bilmem nereden ana haber'e bağlanan takım elbiseli muhabirlerin ayağında da spor ayakkabı oluyo.

bu bir sırdı, nasıl öğrendin :)

show tv haberi kınıyorum.

hastalığın adı vitiligo.

media.photobucket.com

(bkz: michael jackson ile ilgili büyük yanılgılar)

longair güzel bir çalışma yapmış, okumanızı öneririm

insanlarin hala buna inaniyor olmasi inanilmaz ya hakkaten. vitiligo hastasi.

www.streetgamer.com 'da var. her bi bok var psp ile ilgili.

5.00 m33-6 var.
psp-hacks.com

www.streetgamer.com

buyrun efendim buradaki talimatları izleyip yükleyeceksiniz. başka ne yapabilirim sizin için? armut pişireyim mi?

edit: anladı o.

25 lira. kedi için dememişsiniz kimse anlamaz ki böyle :)

edit: 25 lira :)

8 lira civarı rus malı var, sakın aldanıp almayın evet işe yarıyor ama pirelerle beraber kedinizi de kaybetme riski mevcut.

frontline ve stronghold kene ve pire icin,
advantage, sadece pire kovar, yukardakilerden daha ucuz ama fiyatlarini bilemiycem. ( disari cikiyorsa kene icin de onlem almaniz gerekebilir)

18 lira benim veterinerimde ? acıbadem vethouse.

kimle içtiğine bağlı bence.

Kötü haber; psikolojik sorunlarınız var
İyi haber; deli değilsiniz.

Büyüme çağınızda şöyle ağız tadıyla kavga etmemişsiniz sanırım, onun eksikliğini hissediyorsunuz. Ya da etymişsiniz ama çoğunlukla dayak yemişsiniz.

Bir tedavisi şu şekildedir; egonuzu güçlendirin. Herhangi bir şekilde. Resim filan yapın. Takdir edilin, doyun. Kendinize değer verin. Böylece içince ortaya çıkan bu düşünceler yerini "ulan son resmimi var mı beğenmeyen hieeyyt"e dönüşür.

Kolay gelsin. Dayak yemenize gerek yok.

sebebini düşün. sadece madde ile rahatlamışken dışarı bir öfke çıkarabiliyorsun. belki normal hayatta gerektiği yerde sebep olan şeye öfkeni gösteremediğinden? belki birşeylerden çok korktuğundan? diplerde birşey olmalı.
bi kere dayak yersen muhtemelen susarsın ama sebebini ortadan kaldırmış olmazsın. derinlerdeki sen hafif özgür bırakılınca sana birşeyler anlatmaya çalışıyor! :)

psikolojik sorunlu etiketi yapıştırmadan biraz düşünün. adam bunun iyi birşey olmadığının farkında ve gelmiş öneri istiyor. bence fazlasıyla bilinçli, ve herhangi bir psikolojik sorunu yok. psikolojisi nefret dolu bir insan böyle birşey yapmaz.

günlük hayatın acısını çıkarmaya çalışıyorsun bence. ben de içip de sevmediğim birine dalmıştım. 1 ay önce hatta. ama sebebi vardı. ve çok geçerli bir sebepti. eğer kafam iyi olmasa yapmazdım belki. neyse, adam boksörmüş. siyah kuşak. yanağımda ufak bir izle atlattım ama o dayağı yedikten sonra kendime geldim :)

ilk dayakta geçmez, iki üç gibi akıllanırsın "bir şeyler yanlış galiba lan" diye.

ay pardon psikolojik demiştim ben de yanılmışım. herşey süper abicim takma ya. günlük hayatın acısını çıkarmak için içip sevmediğin birine dalmak çok doğal bişey ki zaten? mesela baba dışarda birşeye sinirleniyor eve gelince karısına çocuğuna dalıyor rahatlıyor. veya abi borca giriyor işi iyi gitmiyor geçen adanada olduğu gibi ailesini kurşuna diziyor. bunlar sadece aynı senin tepki akış mekanizmanın büyük bir etkiyle karşılaşmış hali ama çok normal şeyler ki abi? zen meditasyon bir, içerde birikmiş tepkiyi alakasız/suçsuz insanlara yöneltmek isteği iki. bunlar hayatın tadları. aynen devam.
neyse, şimdi ben gidip boksta bi siyah kuşak alayım da boksa "renk getireyim".

içme güzel kardeşim

hiç kasma bence yapacağın total masraf edeceğin kardan çok daha fazla olur.(10 dolara bulduysan alablrsin tabi ama ben almazdm yine de) bi kere kaç günde gelceğini kestiremyosun. eline ulaşcak mı ulaşmıycak mı, yolda bişi olcak mı olmıycak mı, geldi mi yolda mı kargoda mı vs. yüz lira falan sanırım burda süperstarlar.

ayakkabı kutusunun boyutları büyük olur. gümrükte alıkoyarlar. gider kol gibi vergi öder öyle alırsın. hiç değmez.

ben mainlinemenswear.com diye bir siteden ayakkabi siparis etmistim, on pound kargo ucreti alindi. yalniz yollama islemi inanilmazdi. adamlar tam olarak siparisin ertesi gunu ayakkabiyi türkiye sinirlarina soktular. pek muhtesem turk postasi sayesinde iki haftayi buldu ayakkabiyi alabilmem ancak gumruk vergi vs odememem gercekten sevindiriciydi. bu da boyle bi animdir :)
yani eger fiyati uygun bulduysan-ki sitede yazan fiyatlar genellikle sana patlayacak olan net fiyatlar degil, baya bi miktar shipping ucreti aliyorlar; bunun haricinde ayakkabi kutusunun buyuklugu degil de fiyat miktari onemli diye biliyorum gumrukte...

tutar 100 euro'yu geçmeyince gümrükte takılmıyor sanırım. ama kutu boyutu "bunun içinde değerli birşey var" izlenimi verirse kıllığına alıkoyuyorlar.

bir keresinde elektronik bir alet almıştım. kargoda takılacağını düşündüğümden hem "gift" olarak işaretlettim, hem de faturada tutarını 60 dolar olarak kestirdim. teknik olarak gümrükte takılması için hiçbir sebep yoktu. ama dediğim gibi, kıllığına yapıyorlar. bir gün gümrük memurlarıyla tanışırsan anlarsın. hepsi mi gudubet olur.

denetim masası > yönetici araçları > bilgisayar yönetimi > disk yönetimi. burada olması gerek, varsa sağ tıklayıp harf atayın

malesef orda da gözükmüyor...

format atarken her adımda doğru şeyi yaptığınıza emin misiniz?

muhtemelen c yi bastan bolmussun, c surucunun boyutu eskisinden fazla mi?

eminim... lakin insanlık hali hata olmuşsa bu nasıl sonuç verir?

aynı değişen bir şey yok c format öncesindeki ile aynı sadece içi boş

hocam format işleminden sonra windows'u yeniden yüklerken partiton atama kısmında e'yi de formatlamışsınız, yeniden biçimlendirmemişsiniz gibi geliyor bana.

partition magic programı bu sorunu çözer

partition magic, acronis disk director gibi bişey lazım.

partition magic programı bu sorunu nasıl çözer peki?

şu anda sizin e partitionunuz yok. biçimlendirirmemiş alanınız var kocaman. partition programlarında o biçimlendirilmemiş hard disk kısımlarını biçimlendireceksiniz(ntfs falan hangisini istiyorsanız).

böylece o hafızaya erişebilirsiniz. ama boş olacak yani :) e'nin içindekilere baybay.

çok sağolun ekşidaşlar ilginiz için... galiba bu E bi daha gelmiyecek (=
artık arkasından bi helva yaptırır sizlere dağıtırım...

partition magic programını internette bulup yükle, soldaki menüden create a new partition ya da buna benzer birşey var ona tıkla sonra atıyorum 80 gb harddiskin var şu anda 30 unu görüyosun ya, orda diğer 50 yi de görüyosun o boyutu ayarlayıp bitiriyosun sonra sol en altta yapılcak işlemler listesinde görülüyor o, onun altında apply gibisinden bişey yazıyo ona tıklayınca bişeyler doluyo sonra e sürücüsü gelmiş oluyor. yeniden başlatmak isteyebilir belki uygulamak için. programı yükleyince görceksin zaten kolayca yapabiliyosun. önemli nokta, eğer işlemler uygulanırken bilgisayar yeniden başlarsa format atmadan geri getirmen mümkün olmayabilir, * uzun sürse bile bekle.

dağınık anlatmış olabilirim anlamadığın yeri sorabilirsin. programı yükleyip biraz uğraş yapamazsan programı ben de yükleyip adım adım anlatıcam :)

harnup pekmezi. (keçi boynuzu)

ayrıca yiyecek dışında spor için soruyorsanız vücuttaki en büyük kas grubu olan bacakları çalıştırmak testesteron seviyesini önemli biçimde artırır diye biliyorum.

kesinlikle bira değil

alkol testesteron yıkımına mı sebep oluyor? okumaz olaydım kafayı yicem :)

alkolün dalga üzerindeki etkilerini eminim her türk genci er geç tadacaktır.

alkol alınmasın tabi ki herhangi bir ciddi durum varsa.

kereviz

zma

sana haftada 3 defa, gunde en fazla 1 saat surmek kaydiyla vucut gelistirme adaptasyon antrenmani yaziyorum. kayda deger bir fark goreceksin.

keten tohumu estradiolü düşürereke dolaylı yoldan testo artışı sağlar.
her türlü explosive egzersiz de testoyu arttırır.

soğuk duşun da arttırdığına dair birşeyler duydum ama o kesin değil. ama en azından sıcak duşun negatif etkisi var.

sacma bir seye kalkismadan once bir kez daha dusunmesini isterdim daha ziyade. ne kadar uzebilecegini ailesini ve de.

muhterem romalılar diye başlayacaksa o da istemezdim.

Sadece yazdıklarınızdan sonra onların neler hissedeceği ve düşüneceğini hayal edin, intihardan nasıl etkileneceklerini... Önemli olan not değil intihar etmek.

bu arada, soru "intihar edeceğim not bırakayım mı?" şeklinde bir soru değil. daha çok "bir not bıraksa daha rahat hisseder misiniz?" şeklinde bir soru. bırakmazsa "deyyus iki satır bile yazmadan gitmiş, bizi hiç düşünmemiş" der misiniz?

tüm açılarıyla, her yönüyle değerlendirdiğinizde hangisini tercih ederdiniz?

giden gittikten sonra ardında not bırakıp bırakmadıgına dair düşüncelere dalmam. zaten kaybın büyük olmuştur intihardan sonra daha yıkıcı ne olabilir bundan başka?

insan aslında ölmekten korkmaz, arkada bırakacaklarının hüznünden korkar. kimsenin kimseyi bu derece üzmeye hakkı yok.

ha asıl derdin onları üzmekse, bunu başka yollardan da deneyebilirsin.

ben bırakırdım. sevdiklerimi rahatlatmak için değil, kendimi rahatlatmak için. söyleyemediğim şeyleri söylemek için belki de.

notta ne yazacağına bağlı. sitem mi edecek özür mü dileyecek itham mı edecek teselli mi edecek sevgi mi ilan edecek vs...
ama genelde iyi şeyler yazacak insan pek intihar edecek ruh halinde olmayacağından, sessiz sedasızca gitmesi tercih edilebilir.
ha intihar kendi halinde zaten bir mesaj içeriyordur, etrafta sağ kalanlara bir suçluluk yükleme prosesidir, haliyle aslında yazmadan da ifade etmiş olur kendini giden. gerçi o ne anlatmaya çalışırsa çalışsın, karşısındakinin algı sınırlarıyla güreş tutup öyle girecektir mesajı, kalanların beyin kıvrımlarına.

her şekilde gereksiz... siktirolup gitmenin ölüm içermeyen yolları da var.

isterdim, en azından intihar olduğuna niye olduğuna falan vakıf olursun

not bırakmak iyidir. en azından arkada kalan insanlara suçluluk duygusu bırakmazsın, polisle başları daha az derde girer.

ben not bıraksa da bırakmasa da, bunu bana ve ailesine yaptığı için asla affetmezdim, o yüzden farketmez...

not değil de sayfalar dolusu yazı bırakmak daha anlamlı olur sanırsam. not bırakmasın doyurucu şeyler yazsın.

sen mi bırakacan, yoksa bir arkadaşım ekolu mü yine ? =)

ben istemezdim bırakılmasını. bir de onu okuyup okuyup kahrolmak istemezdim sanırım.

ben olsam kesinlikle birakmam. o not her okunusunda farkli anlamlar cikartirlar o nottan. o yuzden en iyisi yazmamak.

ben intihar edecek duruma gelsem bırakmazdım, düşünsün dursunlar, kendilerini yesinler diye herhalde, sonuçta intihar eden kişi kendini kurtardığını düşünürken geride kalanlara da en büyük cezayı vermiş oluyor herhalde.

not bırakmaktan ziyade video kaydı daha enteresan olabilir diye düşündüm bir an. hatta intihar anı. misal, önce bir otomobile 2 adet video kamera yerleştirilir, biri yolu gösterecek şekilde, diğeri sürücüyü. veda konuşmasından sonra yaklaşık 170km/s ile duvara ya da uçuruma doğru hareket edilir. ertesi gün hber bültenlerinde tüm türkiye izler.

Ama yapmayın, yaptırmayın böyle şeyler! Hayat güzel, herşey mutlaka yoluna girer. Gün gelir dertler mutlaka biter. İntihar kolaya kaçan zavallıların işidir, önemli olan hayatta kalmak.

intihar en acik not zaten.

herkese tek tek bıraksın isterdim. tabi öncelikle intihar etmesin isterdim.

isterim.
nedeeeen nedeeeen diye kafayı yemem.

istemem.
yazdığı nedenleri neden çözemedim, neden göremedim, ne yapmış olsaydım da intihat etmezdi diye kafayı yerim.

ses iletmeyen madde olur mu?

çok az ileten olabilir. sanırım manyetizmayı geçirmeyen madde de yok.

edit: doğada yani.

süperiletkenler düşük sıcaklıkta manyetik izolasyon özelliklerine naildir.

antimadde falan o tür şeylerde derman arayın?

Neutrinoları iletmeyen birşey yok bildiğim kadarıyla, herşeyin içinden geçiyorlar.

ekmek parçaları falan verebilirsiniz zannımca. ama bir problemi olabilir, illa ki bir veterinere gösterin derim. çünkü bana pek yavru gibi gelmedi. eşşek kadar lan.

simite alısmasın bi martı da simit sevmeden buyusun. bi de dikkat et kopegin oynarken fln oldumesın hayvanı.

ayrıca gecen gun selam etmıssın evde degildim, selam ederim.

kuşlar konusunda uzman değilim ama martı midesi sağlam bi kuş bildiğim kadarıyla. verdiğiniz bişeyin dokunma ihtimali düşüktür diye düşünüyorum. benim yan çatıda bi sürü var. ne atsam yiyolar. ekmek, patates, kek ve kurabiye ile beslemişliğim var onları. et seviyolar tabi baya. çok fena kapışıyolar et atınca. sanırım protein ihtiyacı yüksek bi canlı. onun dışında yumurta filan da yerlermiş.
bi de kuşlar için tahıl ve hamur tarzı şeyleri çok fazla yiyince midesinde şişer filan derler, martı için geçerli mi bilmiyorum ama eğer yavruysa o tür şeyler rahatsızlık verebilir belki. ekmek filan verecekseniz ıslatıp verseniz belki daha iyi olur.
genelde dev gibi olana kadar uçmuyolar hakkaten, bi süre yerde takılacaktır tahminimce. yine de bi veteriner görse iyi olur tabi.
bi de balkonda duracaksa orda karga varsa dikkat edin. burda hep oluyor. koskoca martıya dalıp öldürüp yiyolar resmen.

çatıya çıakrtın derim. zira sahile falan koyarsanız mazallah kediler kapar. bence en mantıklısı çatı. her gün de yemek götürürsünüz olur biter. ben öyle geçen bir martı buldum sokağın ortasında. çevresini kediler sarmış yavrucuk uçamıyor : (( hemen kedileri kovdum bir kolyie koydum martıyı güç bela bir apartmanın görevlisine verdim çatıya koysun diye. aklıma o an için en mantıklı hareket o gelmişti. hala öle geliyor.

ana besin kaynaklari yengec ve baliktir ama bu bunlar bulunmadiginda herhangi bir seyi yiyebilirler. cogunu sindirim sistemi kaldirir merak etmeyin, balon, poset, plastik, etiyopya ekmegi vb.. gibi sindirilemeyen veya vucut icinde genisleme ihtimali olan seyler tehlikeli tabii, o yuzden gelecekte apartman coplugunde takilmak istediginde engellemeniz gerekebilir. bu durumda artik deniz urunu parcalari (kilciksiz) ve ekmek bunlarin big king xxlidir, onun yaninda diger etler de olur. ve simdilik cok kucuk parcalar halinde verin. veteriner de saniyorum yardimci olur taslik gerekip gerekmedigi konusunda.

arti balkonunuzda bulundurmaniz uzerine dusunurken sunlar da yararli olabilir:
1- uzun omurlulermis (bazilari 40-45 sene yasayabilir)
2- iki sene icinde (max 4) yetiskin hale geliyorlarmis
3- yemeklerini almak icin saldirmalari, ya da agresif davranmalari (zarar verme amaci ile degil ama) gayet dogal, oppurtunistic scavenger olarak tanimlanmis pek cok yerde.

benim merakim, martta yumurta birakan kanada kazlari buyudu, ebeveynleri kadar oldu, ucup kafamiza birakmaya basladi coktan, bu eleman ucmayi ogrenmedi ise ne zaman ogrenecek? ogrenemezse evde (balkonda) kalmis kusunuz mu olacak onumuzdeki 25 sene? oayrica bunu birisi yakalayip tavuk donere donusturmek de isteyebilir..

ek: ayrica eger ucamadigi icin evde kalacak gibi gozukuyorsa oyuncak babinda dikis nakis ya da orgu seti de verebilirsiniz..

iyi bir harekette bulunmuşsun. ama bir veterinere sorman,göstermen mantıklı olur. çünkü çoktan uçmayı öğrenmiş olması gerekirdi. belki kanatlarında bir sorun vardır. bir de martılardan çok çekmiş biri olarak, insana yakın yerde büyüyen,yaşayan martılar, pek futursuz oluyor..ve yavru kedidir,şudur budur onlara saldırıp yiyoarlar..
o yüzden önce bir veterinere gösterip ardından, adaya, mesela burgazadaya,heybeliye bırakman iyi olabilir. güzelce beslenir sürüsü falan da olur.

biz geçen gün sarintua ve majik le kıbrıs şehitlerinde ana caddeye düşen böyle bir tanesini kurtardık. o da eşşek kadardı ben anlamadım nasıl yavru bunlar ama götürüp kordonda denize döktük hayvanı :D hemen su içti yüzmeye başladı. sonradan akıbeti nolmuştur bilmiyorum yani yeniden alışverişe çıkmadıysa yaşıyordur umarım :)

doğal seleksiyona engel olmayın derim ben. kedilerin de proteine ihtiyacı var.

o pihilps modelini kullandım ve sennheiser'ın yanında çakma gibi kaldı. onu almanızı önermem.


mx500'ü de uzun süre kullandım ve maşallah baya dayandı. ses kalitesi de gayet iyi. bence birazcık paraya kıyın derim :) mediamarkt'ta 40 lira mx500.

biliyordum mx 500 alın diyen bir cevap geleceğini :) tamam philipsi eledik o zaman, peki mx 360 mx 500den çok mu kötüdür?

çok kötü olduğunu sanmıyorum, o da bir arkadaşımda var, gayet iyiydi. şurada bir incelemesi var hatta:
resim.donanimhaber.com

ama eğer uygun fiyata bulabilirseniz(ki mediamarkt'tan 37 liraya almıştım.) mx560 çok daha iyidir. ben öyle sağlam bir kablo görmedim. yanında deri kılıfı da var. en sevdiğim kulaklığımdı. mediamarkt'ta 37 lira olmasına rağmen dışarıda 50-55 lira. eğer uygun fiyata bulursanız mx560 alın, pişman olmazsınız.

sony mdr-e10lp beyaz renkli, kulaklık kısmında farklı renkler oluyor (mavi gri kırmızı gördüm şu ana kadar), ufacık her kulağa giriyor ve güzel ses veriyor. tavsiye ederim kardeşime bile aldım.

kulaklıklarda genelde harcanan parayla alınan zevk exponansiyel olarak artıyor.

yani 50 lira verip 1 birim mutlu oluyorsanız 200 lira verince 50 birim mutlu olabilirsiniz.

ben kesinlikle paraya kıyın, karşılığını alırsınız diyorum. kulak içi model olarak da sennheiser cx 300'ü öneriyorum.

bugün itibariyle sennheiser mx760 aldım. 47 liraya. 57 idi, mediamarkt'ta pazarlık yaptım. oldu mu oldu.

bizim eve de su çok az geliyordu. iski' yi çağırdık ve yaptıkları kontrol sonucunda, ana boruyla, eve gelen boru arasındaki borunun patlak olduğunu tespit ettiler. boru değiştirildikten sonra, su tekrar eskisi gibi tanzikli gelmeye başladı.

belki böyle bişey de olabilir.

dikmen'in altyapısı oldukça eski bildiğim kadarıyla. borularda sızıntı olabilir, bu da basıncı düşürüp size ulaşmasını engelliyor olabilir. aski mi neydi, orayı arasanız bence bir çözüm bulurlar.

30senelik bir binada 6 sene yaşamış biri olarak deneyimlerimi paylaşmak isterim.
İlk girdiğim sene sular gayet normaldi ama 4.sene sonunda evdeki tesisattaki su basıncı 2.musluk açılınca direk yarıya düşüyordu.Oturduğum yerde düzlük bir alan ve tüm mahalleye gayet basınçlı su geliyor, apartmanın üst katında suda tazyik var ama benim giriş katındaki dairede yok.
Neden sonra birkaç noktadan boruları kesince giriş katı olmam münasebetiyle daireme giren boruların tamamı toprak ve pislik dolmuş bu yüzden basınç benim boruda pek etkili olamıyormuş.
Sonrasında tüm evin tesisatını değiştirince musluğu tazyikten az az açmayı öğrendim.
Sizin durumda da boruların şebeke suyundaki pislikten ötürü tıkanması söz konusu olabilir.
Normalde şebeke suyu mahalleye ve evlere 5-8bar arası değişen basınçlarda gelir. Sizin apartmanın her katında bu sorun varsa apartmana su girişi kontrol edilmeli.
Eğer sadece sizin dairenizde ise daire girişi vanalarınızı ve tesisatınız kontrol edilmeli. Bazen çok bilmiş komşular kendisine çok su gelsin diye apartmandaki diğer oturanların su vanalarını kısabiliyorlar.
Yan binalarda da bu durum varsa şebeke ile ilgilidir muhtemelen sorun bu sebeple ASKİ'ye bilgi vermeniz daha doğru olur.

en sonunda iyice kesildi sular. dün gece 11'de dellenip yan apartmandaki arkadaşıma sordum, onlarda akıyormuş. arızayı aradım kesinti yok oralarda dediler. çemkirdim bağırdım. tamam abi sabah ekip geliyo dediler. sabah hakikaten ekip geldi. apartmanda bir yerleri kırdı döktü. şimdi de dozerle asfaltı kazıyorlar. artık problem neyse inşallah düzelir de kurtuluruz susuzluktan.

kilo ver. zor bir şey değil. özgüvenini yerine getirecektir ve olası sağlık problemlerinin de önünü kesecek.

bu birinci aşama.

gerisini onlar düşünsün.

kilo vermesi zaten problemi zihninde çözmesine yardımcı olacağı için gerekli. yoksa zayıf adamlarla arkadaş olmak için kimse birbirini ezmiyor, kimsenin de iddia ettiği bir şey değil.

spor salonuna yazıl. neyse parası ver. kilo vermek en mantıklsı. her verdiğin kiloda özgüvenini kazandığını göreceksin.

2 sene öncesine kadar boyuma göre bildiğin tombalaktım. kısayım da. 1.75 boyum var. 1 sene önce 85 kilodan 67 kiloya düştüm. hala 67yim. 2 sene önce de sevgilim vardı, şimdi de var. aslında özgüven yoksunluğunuzun kilonuzla falan çok bir ilgisi yok bence. özgüven yoksunluğunun sebebi çocukluğunuzda yaşadıklarınız diye düşünüyorum. bilmiyorum ne kadar katılırsınız ama, bence böyle. çünkü benim 200 kilo arkadaşlarım da var, ve mesela adam ortama girdiği zaman herkes ağzına bakıyor. 200 kilo mu? 200 kilo. ee? hani bu adamda özgüven yoksunluğu?

demek istediğim şu ki, sizin kendinizle barışmanız lazım. bu kendini avutmaya çalışan acınası tiplerin son sığınağı olan "kendimle barışığım" tribi değil. bildiğin sevmeniz lazım kendinizi. geçmişteki hatalarınızı kabul etmeniz, hatta kendi geçmişinizle dalga geçebilmeniz lazım. bunu yapabilen insanın hiçbir özgüven eksikliği yoktur. benim inancım bu.

gelelim arkadaş olayına, benim de hemen hiç arkadaşım yok. telefonu sadece ve sadece sevgilimle mesajlaşmak için kullanıyorum mesela. ne kimse halimi hatrımı sorar, birşeyler yapalım mı der, nasılsın iyi misin der. kimse ne arar ne sorar. zaten buna alışık olduğum için tahminimce onların da garibine gider arayıp nasılsın diye sormak. ortam adamı da değilim. susar otururum bi kenara. ama ben yine de bunların özgüvenle bir ilgisi olduğunu düşünmüyorum arkadaş. böyleyim yani. böyle alıştım, bunu da yadırgamıyorum artık.


kıyafet mevzusuna gelince. bizim burda salı günleri falan pazar açılır. kıyafet falan da satarlar. 3-5 lira tanesi. oradan alıyorum hep. dümdüz, üzeri baskısız, simsiyah 5 tane tişörtüm var. aynısının beyazından 3 tane var. 2 tane de yeşili var. bir tane de baklava desenli bi tişörtüm var. değişmeli olarak sürekli bunları giyerim. aynı tişörtten 3-4 tane olduğu için sürekli aynı tişörtü giydiğimi düşünenler de vardır eminim. ama olay şu ki, ne giydiğimi zerre siklemiyorum. umrumda bile değil. kimse de gelip "sen cakalı şeyler giymiyorsun, bu ne lan böyle ezik" demedi. umursamadığımı biliyorlar zira. hatta bana özenen bile oldu.

insan ilişkilerinizi düzene sokmak istiyorsanız önce kendinizi kabullenin derim. şişkoysan şişkosun. şişkosun. şişkosun. bunda büyütülecek ne var? sence asıl olay dış görünüşün mü? zeki bir insan kilonun değil zekasının asıl hazine olduğunun farkındadır. ve bende zeki ama değerini bilmeyen biri izlenimi bıraktınız.

edit: nasıl kilo verdin derseniz, sigaraya başladım. sadece sigaradan. ama bu mantıklı bir çözüm değil.

fiziksel olarak dış görünüş değildir insan ilişkilerinde önemli olan. o dış görünüş senin özgüvenini sömürür, etkileyen de bu olur. insan ilişkilerini etkileyen şey özgüvendir.

adam genetiğini çocuklarına aktaracak dişi aramıyor, insan ilişkilerini düzeltmek istiyor. dış görünüş neden önemli olsun arkadaşlıklarda? sevgili olsa ararsın belki, içgüdülerin gereği.

cromagnon'a katılıyor ve olayın küçüklüğünüzde yaşadıklarınızla alakalı olduğunu düşünüyorum. kendinizle barışın ve her şeyi kafaya takmayın. kendinizden utanmayın. bu özgüven olayı bende de kısa süreli tezahür ediyor mesela. cebimde o an para yoksa yürüyüşüm değişiyor, kıyafetimi beğenmediysem dışarı çıkmak istemiyorum. ama sonra mantıklı düşününce üzerimdeki kıyafetin bir çok kişide olmadığını farkediyorum.

sizden bir kız hoşlanmış, bunu neyimden hoşlandıysa diye karşılarsanız battıkça batarsınız. eminim ki bir çok insandan daha değerlisiniz.(evet tanımadığım halde söylüyorum).

kilolu olduğunuzu belirtmişsiniz, iddia ediyorum 100 kilo bile değilsinizdir. (öff çok sıkıldım resmiyetten 20 yaşında akran işte ne kasıyon :) )

üniversitede okuduğuna göre, bir şekilde bir çok insandan daha zekisin bu bile kendini beğenmen gerektiğine bir işaret.

çevren ile alakalı benim de çok farklı değil, herkesle muhabbetim vardır fakat çok az insanla sürekli takılırım yani garipsencek bir durum yok. herkesin birbiriyle kaynaşması tabi ki yüzeysel olduğunu gösterir. ona da takma fazla.

son olarak insan ilişkilerini geliştirmen için kişisel gelişim kitapları önermek istiyorum. al bir kaç tane oku faydasını göreceğine inanıyorum.

şimdi sorunuza çözüm yolları veremeyip "böyleyim"e "e olma lan öyle" diyeceğim ama başka yolu yok. KENDİNE GÜVEN ARKADAŞIM.

şunu yaz aklına, insanların sana bakışının, nasıl göründüğünle hiç ilgisi yok.(var da ihmal edilebilir, %5'ten daha az) yani quasimodo falan değilsen, ki değilsin.

sen nasıl davranıp nasıl lanse edersen kendini osun. sessiz sakin çekingen kalırsan ortamlarda istersen tarık akan ol, brad pitt ol faydası yok. ama öne atıl baskın insan ol (bkz: alfa erkek) ol kimse senin kilona falan bakmayacaktır. hatta kilolu olman freudyen/darwinist bi yaklaşımla seni daha sağlıklı dolayısıyla döllerini daha kıymetli kılar, daha tercih edilir bi birey yapar soyunu sürdürmek isteyen dişi için.

yani %50 ne kadar aktif, atılgan bi insan olduğun,
%45 verdiğin vaadedtiğin güven (sağlıklı bi birey misin, ailen evin işin araban hayattaki yerin insanların yanında görmek istediği birinde olmasını istediği beklentileri ne kadar karşılıyor)
%5 de dış görünüş,boy pos, yakışıklıkıktır.

tekrar ediyorum, kendine güven. bunun yolu da kendi içinde. kendini ikna etmende.

kendimden örnek vereyim. babam defalarca araba sürmeyi çalıştırmıştır. ama 9 yıllık ehliyeti olan, teoride sürücü olan ama nerdeyse trafiğe hiç çıkmamış pratiği sıfır biriydim. sonra iş dolayısıyla araba kullanmam gerekti. şirkette "yok x bey benim falanca yıllık ehliyetim var ama acemiyim araba kullanamam" diyemezdim.(desem mi diye düşündüm) arabayı altıma verdiler, ilk gün vira bismillah dedim direksiyona oturdum tüm gerginliğimle. ikinci günden itibaren 10 yıllık usta şoför kadar rahat kullanmaya başladım. vesselam tamamen kendi kendime kaptım olayı. yoksa babam hala çalıştırıyor olsun yanıma oturup her hareketime karışıp her hamlemi tenkit ederek, hala yokuşta kaydıran, arabayı stop ettiren bir insandım garanti.

toparlıyorum, kimseyi dinleme, kimsenin söylediğini sallama. kimseden eksik değilsin, kimse senden iyi değil. kendine inan. başkasının verdiği akıl, tüyo ile olmayacak. (benim bu yazdıklarım dahil) iş kendi zihninizde bitecek.

edit: ha kilo falan verme. yani ver de onun için fitness e gitme. bi de onla uğraşıp kendine güvensizlik için, "acaba yeterince zayıfladım mı yakışıklı oldum mu" düşüncesi endişesi için bahane vermiş olacaksın. 110 ya da 120 kilo ol gayet sevilen sayılan sözü dinlenen insan olabilir, okulun en güzel kızını tavlayabilirsin. gayet ciddiyim, iddia ediyorum.

kendine bir hobi bul. neden hoşlandığını keşfet ve ona odaklan. misal; al bir fotoğraf makinası sabah akşam dağ bayır gez dolaş çek insanları. hobinin ne olduğu hiç önemli değil sadece o hobini geliştirmeye bak. üniversitede herkes kaynaşmış demişsin; merak etme o işler göründüğü gibi değildir hiç bir zaman. sen yavaş arkadaş edin ama harbi arkadaşlar edin. bu arada spor salonu tavsiye eden arkadaşlara da katılıyorum. kilo vermen şart değil, düzenli egzersiz yapman seni daha mutlu bir insan yapacaktır bunu göreceksin.

önce kıyafet sorununu çöz, çözemiyorsan mail adresini bırak sana internetten tombiş kıyafeti nerden alır göstereyim.

sonrasında kendine bir tarz yarat dombilisin diye sakal bıyık bırakamazsın gibi birşey söz konusu değil, son olarak kendinle barışık ol. kilon varsa var ne yani yaşamıyacakmısın arkadaşım. önce bu ufak şeyleri bi çöz sonrasında arkadaş ilişkilerine dal, illaki uzmanı olduğun bir konu vardır onun üzerinden kendine arkadaş edin sonrasında normal arkadaşlıklar kurarsın zaten.

kız mevzusuna çok takılma ne yaparsın ki şekilci bir toplumda yaşıyoruz, özellikle kızlar bu konuda biraz acımasız olabiliyorlar. kızların en hoşlanmadığı tip silik ve ezik görünen erkeklerdir. kılık kıyafeti düzeltirsen kendine olan özgüveninde yerine gelecektir, yeterli miktarda arkadaş ve çevre edinirsen sonra spora başla kilo vermesen bile psikolojik olarak seni ne kadar rahatlattığını görünce bırakmak istemeyeceksin.

en önemlisi kendinle barışık ol hacı, 2 günlük dünyada tek derdin bunlar olsun...

"ama herkes kaynasabiliyorsa birileriyle, bende bir sorun var demektir." dünyanın en hastalıklı varsayımı. bunu kabullenip insanlarla kaynasabilsen bile otantik kisiliğini olusturma fırsatından feragat etmis olacaksın farkında mısın?

terapiye git abim. dışarıya sıva çekip düzgün göstermeyi boşver, içeriden fundamentalden başla. sana anlatacaklar hepsini sırayla. ebeveynlerin de destekçi madem, yardımcı olsunlar maddi olarak.

-o an olaylar gelişiyor işte. kimse şöyle yapıyorsun diyemez.
-zaten birbirinize yakınlaşıyorsunuz. sonra çarpmalar, çekimser dokunmalar. bir bakmışsınız ki el ele, kol kola yürüyorsunuz.
-ilk zamanlar her gün buluşursunuz. hatta günler yetmez. zaman geçtikçe 3 hafta buluşmasan bile aramazsın. aşkına bağlı bir şey bu.
-almasanda olur ama alıyorsun işte. hem alınca sevdicek seviniyor.
-hepsi kendiliğinden.

ilk gün falan gibi bir şey yok aslına bakarsan.
karın ağrın bitiyor, o kadar.
bir süreç olarak düşün, öyle kalın çizgilerle ayrılmıyor.
çünkü zaten her şey önceden başlamış oluyor, sadece adı konuyor ilk gün.

kalan detaylar, yakınlaşma ilişkiden ilişkiye değişir. zamanla gelişir.

aşık olan adam da öyle çapak falan dinlemez. emin ol, çapaktan iğreniyorsan zaten o kızı gerçek anlamıyla sevmiyorsun demektir.

her gün görüşme olayı da ilişkisine göre değişir. en uzun ilişkim 2 buçuk sene oldu, her gün görüşmesek bile her gün en az 50-100 mesaj atıyorduk birbirimize :)

bu arada en uzun ilişki bir şey ifade etmiyor. sevgi süreyle ölçülmez.

sevgili sevişebildiğin arkadaştır basit tabirle.

Diş macunu degistirmek iyidir.

ben sürekli değiştiriyorum. yani şöyle bir ikili kullanıyorum. başlama tarihlerim farklı olduğundan, bitmeleri eş zamanlı olmuyor, almak zor gelirse diğeri bitene kadar devam ediyorum. bir farkı var mı bilmiyorum açıkçası ama zararını görmedim=)

kullandımlarım: ipana 7'nin normali ve gece versiyonu..

@msb
diş macunu değiştirmek neden iyi?

@dambil
gece versiyonu ne oluyor, ne farkı var onun?

ben her seferinde farklı bir diş macunu alıyorum
hep aynı markayı kullanınca diş alışıyormul güzel tepkiler vermiyormuş ağız
değiştirmek güzelmiş

haftada bir değiştirmek pek iyi olmayabilir ama ben değiştiriyorum arada mesela. sigara içiyorsan sensodyne faydalı olabilir ama daha pahalı diye illa en iyisi demek değil.

şu an 5 liralık bir diş macunu kullanıyorum mesela(pearl drops-smokers) ve çatır çatır çıkarıyor sigara lekelerini.

bilmiyorum ki ne farkı var=)

anlayabildiğim tek farkı şu: gecenin tadı, kokusu daha güzel. bir de rengi farklı..

Iyi iste :) Birkac uzman dis hekiminden duymustum, "Degistirin" diyorlardi.

ortodontistim ve dişçim diş macunun hava civa olduğu konusunda hem fikir.sadece ağza ferahlık verdiğini inatla söylüyorlar.güvenirim bu adamlara.salla dişmacununu :)

@ncrs
o kadar da değildir ya. ne kullanalım peki :)

anlaşmaya dahil değilse bütün sim kartlarla çalışır diye biliyorum. ama gümrükte telefonları doğrudan geldiği yere postalıyorlardı eskiden, zamanında gümrükten çok çektim. belki hala öyle olabilir. ama bu dediğim 3 sene falan önce.

bizzat getirecegim. bu sebepten gümrükle problemim olmaz gibi geliyor. yoksa yaniliyor muyum?

siz getirecekseniz olmaz hayır. yalnız 2 yıl içerisinde pasaporta telefon kaydettiyseniz 2 yıl bitene kadar kaydettiremezsiniz. onun dışında problem olmaz.

kirma islemleri birbirine karismasin diye ek bilgi vermek isterim,

jailbreak dedigimiz kirma olayi, 3uncu parti yazilimlari yukleyebilmek icin gerekli olan seydir. o olmadan da telefon calisir ama sadece apple storelarda para ile yukleyebileceginiz programlara mahkum kalirsiniz.

hat ile kullanmak (telefonu kullanabilir hale getirmek ülkede) icin yapilan kirma islemi jailbreak'ten ayri.

İngiltere'de iPhone O2 Pay&Go ile satılıyor. O yüzden en güzeli appleStore'a gidip bir sormak, telefon sadece O2 ile mi diye... Çünkü İspanya'da da aynen sadec Movistar ile satılıyor ve Movistar'dan başka hiçbir hatla kullanamıyosunuz. Yoksa telefonu Türkiye'de de kaydettirdikten sonra istediğiniz hatla kullanırsınız, bir sorun da çıkmaz.

iPhone 3G s'in Türkiye fiyatı açıklandı mı bilmiyorum ama 440 Pound'dan fazla olacaktır, kesinlikle.

hocam seni telaşlandırmak gibi olmasın hiç durma acile git. durumunu anlat. 15 dakikalık bir tomografiden sonra bir şey olmadığını öğren rahatla.

kafatası kolay kolay çatlamaz ama beyin sarsıntısı, hatta beyin kanaması ihtimali olabilir. ama şu an gayet sağlamsınız bunu yazabildiğinize göre. kaç saat uyuduğunuzu bilmiyorum ama, çok ciddi birşey olsaydı şimdiye anlaşılırdı.

Lutfen bir doktora gorunun, hem de hemen.

sizde birşey olsa bu yazdıklarınızı yazamazdınız. içiniz rahat olsun.
beyin içi patolojiler tahminizden daha ağır seyrederler. şuram ağrıyor buram ağrıyor diyetarif edemeyeceğiniz gibi, çoğu zaman ağrım var diyecek halde bile olmazsınız. en hafif formunda bile tarif edilemeyen yaygın bir ağrı, bulantı kusma mevcuttur.

kafayı bir yere vurduktan veya darbe aldıktan sonra uyumak çok tehlikelidir. muhtemel sağlık probleminde uykuda hiçbir şey anlaşılmaz, çok büyük sorunlara -hatta can kaybına- yol açabilir.

uyumak tehlikeli değildir. hastanın uyumaması istenir, çünkü tanı araçlarından biri de hastanın uykuya meyilinin olup olmadığını görmektir. uyumaması istenen hastanın şiddetle uyuma isteği doktoru alert eder. daha dikkatli olunur ve önlemler ona göre alınır. o saatten sonra hasta kendi isteği ile de uyusa yapaca bir şey yok. onu uyandırmak sorunu çözmez. çoğu zaman da uykuya meyilli hastalr bırakılırlar ve uyurlar.

"bikaç hafta sonra beynin yukarda toplanan kan yüzünden omurga kanalına doğru cırtlıycak ve sen de noluyo lan bile diyemeden öleceksin"

diye bir senaryo yazayım da burdaki bişey olmaz yeaaa diyenler bi silkinsin. eğer sağlam çarptıysan bi görün derim.

izmir'de kafayı yere çarpan kız tam bir hafta sonra ölmüştü kardeş yaşın benzemesin. bence de doktora git.

ben yaklaşık 10-12 sene önce tam da dediğin yeri çok sert bir şekilde çarptım. bir süre başımı falan döndüremedim. baya bi ağrısını, acısını çektim. o zaman doktora falan gitmedim ama bugün olsa saniye geçirmem giderim doktora. illa başına bi iş gelcek diye bi şey yok ama gelmicek diye bi şey de yok.

solunum yolları enfeksiyonu? ama eklem ağrılarıyla alakasını kuramadım.

pnömobilmemne diye bir hastalık var. tipik atipik diye formları var. bizim oğlan geçirdi 3 ay önce. evet klasik solunum yolu enfeksiyonu gibi yapıyor ama tam değil, klasik boğaz, balgam, burun akıntısı ve tıkanıklığı gibi semptomları üretmiyor ya da az üretiyor.
bir tür zatürre gibi. akciğerde yerleşmiş böcükler.

bunları deme sebebim her senenin kendine has salgınları var. illa grip olacak değil.

sonuç?
doktor.

pnömoni değil mi o? zatürre yani. zatürre tam olara böyle değil bildiğim kadarıyla.

bravo, bu yazin moda gribini kaptiniz buyuk ihtimal :)

cuma gunu ayni sikayetlerle eve geldim ve gece agridan bi uyku tutturamadim. gargara margara, c vitamini, aspirin.... agzima etti serefsiz. daha bugun yutkunmaya basladim. sirtim biraz hala agriyor ama buyuk oranda gecti butun haftasonu yatinca. sonra duydum ki baskalarinda da olmus. sizde de olabilir. tabii belirtiler azalmazsa, ates daha da yukselirse mutlaka doktora gitmek gerekir.

Biraz daha yayla havası soluyayım, ardından tıpış tıpış...
Teşekkürler.