www.tumgazeteler.com

kitabın adı benim kitaplarım, kitabı hazırlayan sema aslan, yayınevi doğan kitap. kare biçiminde bir kitap.

bak üşenmedim idefix'ten adresi de veriyorum:
www.ideefixe.com

edit: geç kalmışım.

tell me more un ispanyolca ve almancasını kullandım, süreklilik sağlayabilirsen oldukça başarılılar. gene de konuşma aşamasında ilerlemek için interaktiften ötesi gerekebiliyor.

(bkz: rosetta stone)

istanbul bilgi üniversitesi ve santralistanbul olabilir gibime geliyor.

düzeltme: bilgi'nin kütphaneleri resmi tatillerde açık değilmiş.

18'e kadar (bkz: özyeğin üniversitesi)

'haydarpaşa' yazıyor olmasın?

yok abi. şöyle yazıyor sanıyorum;
Mehmet Emin min telamis Mehmet Hilmi Kütahya. Sene 1334 (1915).

haydarpaşa iskelesinin ön tarafında osmanlıca(eski yazı) haydarpaşa yazıyordu, zira okuduğumu net biçimde anımsıyorum. aynı biçimde kadıköy iskelesinin ön tarafında kadıköy, bostancı'da bostancı vs. yazmakta. öte yandan "mehmet emin..." diye bir şey yazdığına dikkat etmemişim. o, iskele tarafında değil de giriş tarafında yazıyor olabilir. uydurmayayım şimdi.

"İskelenin Kütahya çinileri Mehmet Emin Bey tarafından yapılmıştır. Bunu belirten bir kitabe iskelenin denize bakan cephesindeki kapı üzerine yerleştirilmiştir"

www.nuveforum.net

eğer sorduğunuz şey şu fotoğraftaki ortadaki latin harfleriyle yazılmış "haydarpaşa" ibaresinin iki yanındaki eski yazılar ise onların ikisinde de haydarpaşa yazmakta.

lh4.ggpht.com

osmanlıca haydarpa$a (yanılmıyorsam "haidarpascha") yazıyor.

biliyorum ben. sait faik'in havada bulut öyküsünde söz ettiği "köpekli adam" o. ama dur... burgaz adaydı o galiba.

itiraf.com daki "platonikim" adli bolume yazarsaniz belki daha cok sansiniz olur.

akşam 8:30 gibi onu gördüğünüz yerde olun, nasılsa köpeği o saatte gezdirecektir yine. gider tanışırsınız.

Daha konuşmadan, tanışmadan, huyunu suyunu bilmeden görmekle tutulmak?

Önce adını öğren. Abisi askerden gittikten sonra yolda yakalayıp "x naber ya, beni hatırladın mı; ben abinin arkadaşı y. Nasıl abin haber geliyor mu" vs deyip muhabbete gir. Maksat kızla konuşabilmek. 1-2 defa konuşup kızın tavrını ölç. Eğer senle konuşmaktan rahatsız gibi duruyorsa geri çekil ve ebediyen sözlük oku. Yok eğer senle konuşurken gözleri parlıyorsa, heyecanlanıyorsa istemsiz, kısacası elektrik alıyorsan devam et.

herhangi bir adım atmadan önce 1 yıl bekle.

bu gibi durumları ancak ciddi ilişki paklar. ciddi olduğun sürece abisi de bi yerden sonra yumuşar ama iş farklıysa gerek yok.

ehue süper soruymuş:)
evde seni de gördüğüne göre artık abi arkadaşı olduğunu öğrendi.
yapılacaklar:
1- çok dostane bir tavırla muhabbete başlanacak. bunun için en iyisi nabersin? diye konuşmaya başlamak ve konu birinci elden abi olacak tabikide.
2- bu konuşma anında kızın ilgi alanları öğrenilecek. bunun için de abi kullanılabilir. abinin esaret hayatından girilecek ve önce abiyle kızın ortak ilgi alanları, sonrada kızın özel ilgi alanları bulunacak. bu muhabbet çok da uzatılmayacak ama açık kapı bırakılacak. bu açık kapı tabiki de a ben de şu hedeye bayılırım gibisindendir.
3- facebook da (kesin kullanıyordur:) eklenecek.
4- sonrası sana kalmış. eğer kızı tavlarsan ne ala. tavlayamazsan da 17 yaşında liseli bir çıtırdan bahsediyoruz. iyi arkadaş olup arkadaşlarına yazılacak.
tabi abi tarafı bu olaya ne kadar bozulur o da ayrı bir panel konusu. önce kızı tavla sonra abiyi de ayarlarız:P

Allh aşkına akıllı olun yahu.kız size abimi diyecek acep?zira abisine de ismiyle seslenmiyodur eminim.o abinin yerinde olsam sizi evire çevire bi guzel doverdim.memlekette başka kız mı yok abi ya?

@voodoo007
millet 10 yaş büyük/küçük insanlarla beraberken sorun yok da bizim aramızdaki 3 yaş mı sorun yahu :(

@bumbum
ailecek görüşüyoruz derken şöyle; arkadaşım benim annemi, babamı, abimi tanır. ben de onun annesini babasını. kızkardeşlerini hiç görmemiştim, dün gördüm. kızın abisi msn de konuşurken kızın avatarını gizleyen bi adam. zaten kız kardeşleri konusunda aramızda konu falan geçmedi. sadece 2 kızkardeş olduklarını biliyorum. büyüğü de benim bildiğim bir lisede okuyor. olay bu.

şaka mı bu? az önce bir duyuru vardı ve bu duyuruda askere gittiğini söyleyen birisi 20 yaşındaki arkadaşının 17 yaşındaki kız kardeşine tutulduğunu ve bu "kalleş" kişiyi nasıl dövmesi gerektiğini soruyordu. ya onu yazan şaka ediyordu ya da onu yazanla bu duyuruyu koyan aynı kişi (rumuzlara dikkat etmedim) ve ekşi duyuru "ce'amiasıyla kafa bulmakta.

abi sorun o 3 yaş olmasa bile arkadaşının kardeşi beee.

öyle şeyler söylenmez. hele bir bağyanın yaşı ve sözlük niki hiç sorulmaz. hele sözlük yazarları ve moderatörler bile bilmezken sözlük dışındakilere asla söylenmez.

(bkz: sözlükteki ünlüler)
ayrıca yine senin cevap verdiğin (git: 60236) var. tekrar niye sordunuz anlayabilmiş değilim.

evet deckard hatırlıyorum onu da, ben özellikle banu güven ve ayça şen'in sözlük nicklerini (varsa tabi) merak ediyorum.. o yüzden sordum..
aslında başlığı hatalı yazmışım, evet haklısın.. "ayça şen ve banu güven'in sözlük nick'i nedir?" diye açmalıydım..
bu hali ile aynı sorunun tekrarı gibi olmuş.. :(

@beccaria..
:))
neyse .. :))

banu güven sözlükte yazmıyor artık. kendisi yakın bir tanıdığımdır.

biri de memo tembelçizer'dir. çoğu kişi biliyor nikini ama ifşa edilmez edilmemeli zaten.

çok bariz olanlar-kimliğini saklama gereği duymayanlar var. biraz çabayla kimse size söylemeden de entry okuyarak tespit edebilirsiniz.

muhtemelen beccaria bunlardan biri olabilir :P

adam olan kişi, sözlükte kendini belli eder, kaliteli yazar olur ve haliyle kendini okutturur ister ünlü, ister ünsüz olsun fark etmez. Bence o kadar da kafa yorulacak bir konu değil bu sözlükteki ünlüler mevzusu. birde şöyle bir şey var; sen o sevdiğin ünlü kişiyi zaten tanıyor, nasıl bir yapıya sahip olduğunu biliyorsan hangi konular hakkında neler yazabileceğini de tahmin ediyorsundur.

yok ya hiç merak etme kimse seninle ilgilenmez üniversitede. Öyle bunlar çömez şunlara bak daha çocuk lan bunlar muhabbeti lisede olur ancak. Ben üniversiteye ilk gittiğimde senin gibiler bana abi demişlerdi.

edit1: Hatta senden büyükler seni kıskanır bile daha çocuk yaşta üniversite okuyor adama bak be derler.

edit2: Bu arada üniversiteyi kazanmış olmanın verdiği bir zafer duygusu olacaktır sende, etraftan ilgi çekeceğini filan düşünürsün filan ama orada anlayacaksın ki etrafındakilerin hepsi senin gibi ne senden fazlaları var ne senden eksikleri.

çok zor. mahvoldun.

orada kimse seni tınlamaz, pek fazla üst sınıfları görmezsin bile. hele ki kampüsler büyükse tanışmazsın bile -hehe- kendi arkadaş çevren oluşacağı için koyver gitsin. bu saatte bu kadar takma.

bu bahsettiğin amerikan filmlerinde olur. rahat ol kimseyi sallama.

Bizim sınıfta 32 yaşında bir öğrenci vardı, hiç de dalga geçmiyorduk hatta iyi makara yapıyordu

hiç dert etmene gerek yok. lisedeki gibi üst sınıfların alt sınıfları ezmesi, taşak geçmesi, acımasız travmatik şakalar vb. yoktur üniversite. millet artık büyümüş oluyor. ben üniversiteye başladığımda 17 yaşındaydım, benden 8 yaş büyük adamlarla arkadaş olmuştum. lisede değilsiniz artık, üniversite arkadaşınız. öyle üst sınıf faşizmi olmaz. denk gelirseniz eğer (sınıfta kalanların üst sınıftaki arkadaşlarıyla tanışma vb. gibi etkenlerle) sınıflarla karışıp kaynaşıyor, bir farkınız olmuyor. 27 yaşındaki adam 17 yaşındakine "abi n'aber vb." diyor. sorun etme hiç.

kendi dönemimdekilerden 2 yaş küçük bir üniversite öğrencisi olarak (son sınıf olmama rağmen dışarda liseli sanılan)çok güzel bi durum olduğunu söyleyebilirim bunun. hep genç hissetceksin zaten,son sınıfta daha yaşım küçük, çıkınca hemen iş bulmasam şunu da okusam, şuralara gitsem diye planlar yapcaksın filan. hem nasıl bi muamele uygulamalarını bekliyosun ki, lise olsa neyse de üniversitede olmaz ki.

tıp fakültesi 6. sınıftayım. 1. sınıfların var olduğunu bu duyuru sayesinde hatırladım. ve hatırladığım kadarıyla kimse ilgilenmiyor onlarla. rahat olun.

yok ya takma kafana, kimse sana uzun uzun bile bakmaz, hatta üçüncü dördüncü sınıflar olabildiğince yardımcı oluyorlar dersler, hocalar, okul hakkında falan. dediğin durum en son lisede yaşanıyor işte.

birkaç sene sonra genç gösterdiğinize sevineceksiniz :)

ben de çok küçük gösteriyorum, hala 1.sınıf sananlar var (hazırlık dahil 3 bitmek üzere) ama arkadaşların dediği gibi hiç böyle bir şeyle karşılaşmadım. yarım saat muhabbet ettiğin insanın laf arasında senden 3 sınıf büyük olduğunu filan bile öğreniyorsun :) rahat ol genç adam. üniversite bambaşka.

Soruyu pek anlamadım ama bilgi edinme yasasına dayanarak telefon dinlenmesi talep edilemez.

ben de bu muğlak soruya öte yandan cevap vereyim. bilgi edinme yasasına dayanarak da "benim telefonum dinleniyor mu?" diye bilgi talep edilemez. size söyleyecek olsalar zaten dinlemezler.

kanuni olarak telefonunuz dinlendiğinde hiçbir suç unsuru bulunamazsa size bildirmek zorundalar. ancak maalesef bizim memlekette bu hükme riayet edilmemekte.

kadıköy'de eskiden vardı, hayvan hastanesi dörtyol civarında... ama taşınmışlar kendileri merdivenköy müydü neydi...
kadıköy belediyesinin web sitesinde kendilerine ulaşılacak bir telefon vardı anımsadığım kadarıyla...

kadıköy'de benim bildiğim petline adıyla özel bir hayvan hastanesi var. dr. esat ışık caddesinde kadıköy anadolu lisesinin karşısında. fiyatları konusunda bir bilgim de yok maalesef.

"ali" diye bir film vardı Muhammet Ali'nin hayatını falan anlatan.

raging bull var ama izlemedim ben.

Rocky, sadece bölüm 1.

şu adreste işine yarayacaak filmler var sanırım.

www.sportsinmovies.com

Anime var, (bkz: hajime no ippo) ilk sezonu 76 bölüm + anime movie'den oluşuyor. boks konulu her şeye meraklı olan bir bünye olarak fanatiğiyim.

Bir de (bkz: the champ) var, ama içinde fazla boks yok sadece finalinde maç var, öncesi hep drama.

ayrıca, tabiki
(bkz: genki)

hatta kesinlikle genki diyeyim.

(bkz: cindirella man)
cok cok iyi olmasa da, bence izlenilesi sicak bir boks filmi. russell crowe ve renee zeelweger oynuyo basrollerinde.

bütttünn bu cevaplar çok işime yaradı teşekkür ederim herkes:))))

Ek yapıyorum:

Crying Fist www.imdb.com
Kids Return www.imdb.com

Özellikle Crying Fist muazzam. İzledikten sonra bu başlık aklıma geldi, meraklısı mutlaka izlesin dedim.

TCK M. 278

(1) İşlenmekte olan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) İşlenmiş olmakla birlikte, sebebiyet verdiği neticelerin sınırlandırılması hâlen mümkün bulunan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.

(3) Mağdurun onbeş yaşını bitirmemiş bir çocuk, bedensel veya ruhsal bakımdan özürlü olan ya da hamileliği nedeniyle kendisini savunamayacak durumda bulunan kimse olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza, yarı oranında artırılır.

Suçun hayvanlara, mala, hürriyete, hayata, vücut dokunulmazlığına vb. karşı olması ile ilgili olarak yasakoyucu bir ayrım yapmamıştır.

bildirmek zorunlu da tanıklı zorunlu değil çok yanılmıyorsam.

Ceza Muhakemesi Kanunu bu soruya da aşağıdaki biçimde yanıt vermektedir:

ÇAĞRIYA UYMAYAN TANIKLAR

Madde 44 - (1) Usulüne uygun olarak çağrılıp da mazeretini bildirmeksizin gelmeyen tanıklar zorla getirilir ve gelmemelerinin sebep olduğu giderler takdir edilerek, kamu alacaklarının tahsili usulüne göre ödettirilir. Zorla getirilen tanık evvelce gelmemesini haklı gösterecek sebepleri sonradan bildirirse aleyhine hükmedilen giderler kaldırılır.

(2) Fiilî hizmette bulunan askerler hakkındaki zorla getirme kararı askerî makamlar aracılığıyla infaz olunur.

TANIKLIKTAN ÇEKİNME

Madde 45 - (1) Aşağıdaki kimseler tanıklıktan çekinebilir:

a) Şüpheli veya sanığın nişanlısı.

b) Evlilik bağı kalmasa bile şüpheli veya sanığın eşi.

c) Şüpheli veya sanığın kan hısımlığından veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyu.

d) Şüpheli veya sanığın üçüncü derece dahil kan veya ikinci derece dahil kayın hısımları.

e) Şüpheli veya sanıkla aralarında evlâtlık bağı bulunanlar.

(2) Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı nedeniyle tanıklıktan çekinmenin önemini anlayabilecek durumda olmayanlar, kanunî temsilcilerinin rızalarıyla tanık olarak dinlenebilirler. Kanunî temsilci şüpheli veya sanık ise, bu kişilerin çekinmeleri konusunda karar veremez.

(3) Tanıklıktan çekinebilecek olan kimselere, dinlenmeden önce tanıklıktan çekinebilecekleri bildirilir. Bu kimseler, dinlenirken de her zaman tanıklıktan çekinebilirler.

ha yalnız bir de şu var: ekşi duyuru'da verilen yanıtlardan sorunuzu karşılayanlara tik atmazsanız 7 yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür. aklınızda bulunsun.

böylesi ciddi suçlara birincil tanık olunduğu halde sessiz kalmanın cezasının olması doğaldır.
(bkz: yataklık suçu)

becca, öncelikle saol :D.
bu suçu hayvanları koruma temalı bir afiş çalışmasında kullanmayı düşünüyordum. ama bazıları siktir lan o kadar da değil dediler, bilemedim ben de.

rica ederim. bu arada geçmiş bir etkinlik ama belki ilginizi çeker: www.istanbulbarosu.org.tr

ayrıca böylesi bir afiş bence gayet de güzel olur. üstelik dediğim gibi, mevcut hukuki düzenlemeyi de yansıtmakta.

sadece pop art ile sınırlı değil, lakin sanat tarihi içinde pop art sanatçılarına da yer veren www.artchive.com diye bir site var. artık lichtenstein'dı, warhol'du bakınırsınız.

kimi depresanlar geciktiriyor lakin en etkili yol pc kas calısması.

busuru cesit geciktirici de var, spreyinden jeline kadar.

bir ara konu ile ilgili doktora gittiğimde verdiği bi deprasan işe yaramaştı. Ancak yaşadığım olay sonucunda (ailesel,ekonomik vs.vs.) sorun nüksetti. Şimdi doktora bu konu için gidecek durumum olmadığı ve ilacın ismini unuttuğum için yardıma ihtiyacım var :(

(bkz: kegel egzersizleri)

ayrıca sanırım, erken boşalmanın neden olduğunu bilmeniz gerekir. bazı erken boşalma problemleri fizyolojik, bazıları psikolojik olabiliyor. bunun için önce doktora gidip, teşhis koydurup, sonra ona göre bir tedavi uygulamak gerekebilir.

cipralex 5mg/gün. yine de doktorunuza danışmanızı tavsiye ederim.

o sözünü ettikleri antidepresanın adı: lustral (düzenli kullanınca etkisini gösterdiğini biliyorum ama tek seferlik kullanımlarda bir şey diyemem)

On sevisme

geciktiricili prezervatif

viagra ya da muadili ilaçlar. (ne kadar erken boşalırsanız boşalın otobüs son hızla yola devam ettiği için sorun olmuyor.)

lustral sık kullanılan bi antidepresan. fakat yan etkileri çok. uzun süreli kullanımlarda bağımlılık yaratıyor.
cipralex iise psikiyatrik bozukluklarda kullanılıyor. bizim klinikte en patolojik vakaların 10mg olarak aldığı ilaç..
ii düşün derim.

Başka şeyler düşünmek ve karşıdakinin cazibesine kapılmamak.

Ulan negzel göğüsleri var, aaa ne güzel sesler çıkartıyor, oha parfüm çok hoşuma gidiyor yerine boynunda ki tek yer, iki gözünün arası v.s. gibi, tamamen konsantre bir şekilde olaya girişirseniz faydası olur.

Tip: Bir de, karşıdakinin hareketlerini gözleyerek en uygun pozisyonları (en çok zevk aldığı v.s. gibi), en tahrik olduğu yerleri öğrenirsiniz, ilerleyen sevişmelerde + puan olarak geri döner bunlar ;)

cipralex yan etkisi nispeten az bir antidepresan, ve bu amaç için de sıklıkla kullanıldığını duydum. doktora danışıp kullanabilirsiniz.
rahat bir yarım saat üstüne çıkarıyor. bir arkadaşımı :).

eğer cipralex pahalı gelecek olursa (30-35tl arasındaydı 10mg olanı, şimdi 20mgleri çıktı 54-55tl sanırım) onun bir eski modeli olan cipram da aynı ölçüde etkili olur. etken maddeleri kardeş çünkü. (biri citalopram, biri escitalopram)
bunların yerli muadilleri de mevcut (citoles örneğin), eczacıya söyleyin, alırsınız reçetesiz filan.
bu saydıklarımın pskiyatristlerin hemen her şikayete hemen yazdığı, yan etkisi çok az olan antidepresanlar. tek dikkat edilmesi gereken, başlanıldığında uzun süre aksatmadan kullanmak, bırakırken de yavaş yavaş bırakmak. erken boşalmaya etkileri için ise "mucizevi" demek pek de abartı olmayacaktır.

miticide kullanman lazim.

8 bacaklıysa böcek değildir, değişik bir örümcek türü olabilir. bütün böcekler 6 bacaklı olur. bir eklembacaklı olan örümcek 8 bacaklıdır. bu da asıl sounuzla ilgisiz lakin bilinmesi gerektiğini düşündüğüm bir dipnottur.

arkadaşım onlar örümcek yavrularıdır.galiba bu sıralar ürüyorlar baharda.çünkü yazlığa gittiğimde ben de yüzlerce gördüm.iyice inceleyince örümcek yavruları olduğunu gördüm.

o arkadaşların adı, bildiğim kadarıyla kirmizi kırmızı dğil ama "i" harfi ile.
özbeöz kızıl kelimesi dururken, aynı renge kırmızı neden olan arkadaşlar.

bir de bu gözle bakın, hor görmeyin...

yok mu vakti zamanında sorulmuş bu sorunun cevabı?

notebook

in the mood for love ve hemen akabinde 2046
bin jip

(ilk aklıma gelen bunlar)

before sunrise,before sunset derim ben!

50 first dates (bu bir otomatik cevaptır)

romantik komedilerin amacı budur zaten. duyuruda çok soruldu bi aratın bence.

"eternal sunshine of spotless mind" diyorum ki , izle de aklını başından alsın. Kate Winslet'ı aklından uzun bir süre çıkaramamana sebeb olacaktır.

(bkz: jeux d enfants)

(bkz: groundhog day)
(bkz: 10 things i hate about you)

denisse +1. yani kesinlikle

before sunrise
before sunset.

ayrıca
lost in translation
im juli(temmuzda)
true romance
the hottest state
great expectations
paris je t'aime
the painted veil
across the universe
italian for beginners


şiddetle önerilir. hiçbiri romantik komedi değildir, sadece konusu aşk, sevmek, sevişmek olan filmlerdir. zaten bu satırların yazarı romantik komedilerden hazzetmemektir.

(bkz: love actually)

Before sunset ile before sunrise'ı birden fazla izlemişimdir zaten ben de :) Romantik-komediden ziyade romantik film soruyorum.

a moment to remember diyeyim, yer yerınden oynasın.

"Elizabethtown" ben Kirsten Dunst'ı görünce aynen öyle dedim:)

the notebook, eternal sunshine of the spotless mind ve jeux d'enfants katiyen es geçilmemeli. love actually ve it's all about love izlenmeli. ben alternatif olarak bir de garden state öneriyorum.

when harry met sally, biraz boyle uzuncana
garden state, akabinde soundtracki download edip let gooo diye dansedersiniz
bir de sense and sensibility geldi aklıma.bunun ekürisi olarak da pride and prejustice.bu ikisi romantizm barındırmakla birlikte bir asik olsam etkisi yaratmayabilir.

(bkz: pride and prejudice)
(bkz: What Dreams May Come)

erkeklerin çok büyük bir oranın sevdiği film (bkz: Eternal Sunshine of the Spotless Mind)

sweet november

lan noluyo falan derken, iş biter.

84 Charing Cross Road.
www.imdb.com

im juli

2008 basımı değil lakin ali teoman gözden kaçma über yazarlardan birisidir. uykuda çocuk ölümlerini okumuştum. bir de aşk yaşama çok uçuk deyu bir öykü kitabı vardı lakin romanı çok çok daha iyiydi. sayfa hacmi geniştir lakin çok keyifle okunur. diğer romanlarını da okumak istemekteyim. özellikle uykuda çocuk ölümleri'yle aynı üçlemenin devamı olanları. şiddetle öneririm. ihsan oktay anar'ı seven okur bu adamı nasıl gözden kaçırmakta hayret.

bunun dışında mehmet erte'nin öykü kitabı olan bakışın kirlettiği ayna (yky'den çıkma) sağlam bir kitap. oylumu az lakin yoğun. yky son dönemde genç öykücüler ve romancılar açısından atağa kalktı. ben okumadım lakin edebiyat dergileri ve kitap eklerinde okuduğum eleştirilerden ötürü bunlardan birkaçını almaya niyetliyim. bunlardan birisi kaya genç'in macera adlı romanı. bundan çok daha fazla merak ettiğim ise orçun türkay'ın zavallı adlı öykü kitabı. notos öykü'deki ilanında louis ferdinand céline ve yusuf atılgan'a komşu bir yazar demekteydi. bu cezbetti beni. sizi de çeker belki.yky'den başka genç yazarlar da var, göz atmak gerek. bunlar dışında ferit edgü sel'den yeni bir kitabını çıkardı galiba ama okumadım. gerçi ferit edgü bildik eski ve usta bir yazardır.

2008'de oldukça yeni kitap ve yeni yazar çıktı. bildik adlardan ayfer tunç yeni bir kitap yayımladı, murat gülsoy sanırım istanbul'da bir merhamet haftası'nı 2008'de yayımladı. diğer kitapları keyiflidir gülsoy'un. murat yalçın'ı semih gümüş övmekteydi, bilemiyorum... lakin bunların hepsini okumadığım için fikir beyan edemiyorum. eski ustalardan selçuk baran'ın toplu öyküleri basıldı ki kendisi kayıp bir yazardır. bu öyküler de piyasada yıllardır bulunmuyordu bildiğim kadarıyla. ayrıca yine şavkar altınel'in de bir kitabı yayımlandı. bir de bu sene yayımlanan öykü kitaplarından feryal tilmaç sait faik armağanı kazandı. öykülerinden bazılarını okumuştum, iyiydi.

bu arada 2008'de yayımlanıp yayımlanmadığını anımsamamakla birlikte cemil kavukçu'nun mimoza'da elli gram kitabı vardı. hem ayrı ayrı öyküler hem de bir bütünlüğü var. bildik yazarlardan. eleştirel deneme olarak da semih gümüş'ün eleştirinin sis çanı diye bir kitabı vardı. o da yeni bir kitap lakin 2008'de mi çıktı emin değilim.

İlker Ortaç'tan Kaybetme Hırsı serisi.

olabilir, öyle hatırlıyorum ben de.

evet iletişim. kitap mavi renkli hatta.

iş bankası yayınları diye biliyorum.

hem iletişim hem de iş bankası yayınlarınınki tek cilt içindedir. kısaltılmamıştır. zaten bu iki ciddi yayınevinden de öyle bir şey beklenemez.

timaş kısaltmıstır, hatta bi miktar da tahrifat yaptıgını yazmıstı gazeteler.

ben biriktiriyorum yaklaşık 2 yıldır her hafta düzenli olarak. tanıdığım 5-6 yıldır biriktirenler var. bence arşivlemeye değer.

scanner'in varsa hepsini temizce tara sonra at bari.

ben de uykusuzun ilk sayısından beri biriktiriyorum. öyle duruyor. sonra bakar bakar gülerim diye koydum bi köşeye. sonra napıcam hiç bilmiyorum.

saklamaya değer gördüğüm kısımlarını kesip herhangi bir kitap arasına koyuyorum. artan kısımlarını da bir iki hafta odamda ağırladıktan sonra çöpe atıyorum.

penguan ve uykusuz 10-15 sayı halinde ciltliyor ve yine aynı fiyata gelecek sekilde (yani 10 X dergi fiyatı) merkezi bayilerde satılıyor bunlar. Arsivlemek istiyorsan bunların hazırları var zaten ama tek tek dergi olarak durması daha guzel olabilir gelen giden aradan bi tane ceker okur vs daha hos olabilir

ben pengueni de uykusuzu da ilk sayılarından beri arşivliyorum.gerçi penguen arşivimin birçoğu şehir değişikliği nedeniyle çöpte buldu kendini ama.

bana verin. düzenli okuyucu değilim.

yaklaşık 5 yıldır aldığım her haftalık dergi duruyor, tam olarak ne yapacağımı bilemez durumdayım ben de. gayet gereksizce yer kaplıyorlar. ama yine de atamam, şöyle bi 25-30 yıl sonra falan çocuklarımla okuruz ederiz belki :P

ciltletin derim ben. ben çoğu dergimi attığım için pişman olmuşumdur. öte yandan bir köşede yığın olarak durması da külfet oluyor. en iyisi ciltletmektir. temiz temiz. zaten öbür türlüsü dört başı mağmur bir arşiv sayılmaz. (bu arada tatminkar yanıtlara tik atmayı unutmayalım, unutanları uyaralım)

atılmaz onlar.
ciltletmesen bile bi kutuda falan sakla.
ben onbeş yıldır öyle yapıyorum.

daha yeni attım uykusuzun bütün sayılarını ve 2-3 senelik pengueni
yer kalmadı ya napiyim :(

başkasını bilmem de ben yaklaşık 10 yıldır arşivliyorum bu dergileri. penguen, uykusuz, l amnyak, lombak en fazla 1-2 sayım eksiktir yani. leman'la başlamıştım bu işe ama çocukluk hep kesip biçmişim onları attım gitti. kalanlarıda hepsini kolileyip bodruma attım yer kalmadığı için.

benim kuzenim de uykusuz ve penguen'i ilk sayisindan beri biriktiriyor. tarihci oldugu icin bi arsivcilik ruhu var herhalde kendisinde.

ben de biriktiriyodum bi ara ama sonra cok yer isgal ettigini gorunce almamaya basladim, "sosyal okuyucu" oldum. :)

para etmez, ancak yine de atmadan önce gittigidiyor'a cüzi bir miktar yazıp satmayı deneyebilirsin.

Ben izinlere resmi tatiller de dahildir diye biliyorum. Aksi takdirde haftasonları da tatilden sayılmaması gerekirdi ama sayılıyor...

Edit: 10 iş günü izin almıştım demişsin normalde izinler iş günü olarak verilmez acaba seninki özel bir durum mudur?

Benim çalıştığım yerde (kamu kurumu diyelim) hesaplar iş günü üzerinden yapılıyor. Hafta sonları ve Resmi tatiller katılmıyor. Mesela 10 gün izin alındıysa, bu 10 iş günü yani resmi tatil yoksa 2 haftaya tekabul ediyor. Arada resmi tatil varsa (misal 23 Nisan) 2 hafta + sonraki haftaki Pazartesi günü izne dahil oluyor.

O zaman ben ceavbımı geri alıyorum. Benim dediğim özel sektör için. Kamu kurumlarını bilemiyorum...

adı üstünde iş günü. bu yüzden dediğiniz doğru yalnız bir ayrıntıyı kaçırmayın sakın: 1 mayıs bu sene resmî olarak tatil değildi. eğer gelecek sene aynı günlerde izin almış olsaydınız dediğiniz doğruydu. ama dediğim gibi, bu sene 1 mayıs resmî tatil değildi.

haklısın ama özel bir şirkette isen haklılığın bir şey ifade etmiyor ne yazık ki, biz 1 mayısta çalıştık bile ofis ahalisi olarak.

@beccaria
1 mayıs bu sene resmi tatildi.

1 mayıs resmi tatildi ama kamu kurum ve kuruluşları sadece bu seneye özgü olarak çalıştı galiba, duyurularda karşılaşmıştım.
ondan olabilir.

ludwig öyle şey olmaz, bir maısta çalıştırsalardı senin bordronda 2 kat maaş göstereceklermiydi hayır. 10 günde ısrar et fakat cumartesilerde izinden sayılıyor onda diklenme pek. olmadı mesaj at bana ben sana danıştaydan falan kararda bulurum.

Doğru hesaplamışsın. Tatilin 4 iş günü olsaydı ve sen 23 nisan haftası izin almış olsaydın o hafta tamamen sana ait olurdu.

Hakkını ara boşverme.

bu sene adliyeler 1 mayısta çalışıyordu. hatta özellikle duyuruda bulunulmuştu. büyük olasılıkla diğer kamu kurumlarında da tatil değildi.

Adliyeler ve diğer kamu kurumları çalışmış olabilir ama benim çalıştığım yer tatil idi. Kimse işe gitmedi yani o gün.

(bkz: paradigmanın iflası)

iletişimin türkiye'de ideolojilerle ilgili bir ansiklopedi seti var. tek tek de alınabiliyor. bunların içinden bir tanesi kemalizm başlığını taşımakta. içerik zengin ve nettir.

gerçek kemalizm eleştirisi istiyorsan ibrahim kaypakkaya'nın kemalizm çözümlemelerini okumanı öneririm.

okumadım henüz aslında ama önermekten de cekınmıyorum "yanlış cumhuriyet".

iletişim ve can bu konuda namlı yayınevleridir, en azından benim çevremde.çeviri roman için iletişimi tercih ediyorum ben, birebir-sözlük çevirisi değil çünkü, çeviri okuyormuş gibi olmuyorum.

dost yayınevi, iletişim yayınları. şimdi raflara bakarken, tübitak'ınkiler de iyidir.

can ve imge iyi yayınevleri olamalarına rağmen sorunlu çevirileri mevcut. ilk aklıma gelen, veba'nın çevirisindecümle düşüklükleri, üçüncü okumadan sonra "ha bunu mu demek istiyormuş? e onun yerine şu cümle bunu özgül olarak karşılamakta" vb. türünden bir sürü sorun vardı. imge'nin ilk aklıma geleni foucault çevirileri. mehmet ali kılıçbay'ın çevirileri sorunlu. mesela ayrıntı'nın fouacult çevirileri daha yerinde.

dost'un kitaplarında - içlerinden birini hocalarımdan birisi çevirdiği için iyi biliyuorum - aynı anda birkaç çeviriden bile yararlandıkları oluyor. özellikle akademik kitaplarda karşılaştırma yapılmasını da göz önüne alarak kimi yerlerde sözcüğün özgün hali vb. belirtiliyorsa, yeri geldiğinde çevirinin niçin böyle yapıldığına dair dipnot bile konuyorsa bu daha kapsamlı ve anlayarak okuma yapamyı sağlıyor. mesela iletişim'deki rus klasiklerinden bazılarında - söz konusu roman olmasına rağmen - çeviride bazen dipnot kullanılmış ve iyi de edilmiş.

çevirmenlerin iki dile de hâkim olması önemli. okuyucu da bir ikinci dil daha biliyorsa ve kendi diline de vâkıfsa çevirideki hataları anlayabiliyor. kimi çevirmenler bire bir çeviri yoluna gidiyor. halbuki kimi zaman sözcük italik olarak yazılmalı veya açıklama getirmeli. boris vian'In ithaki'den çıkan mezarlarınıza tüküreceğim kitabında mesela "boby-soxers" tabiri kullanılmış. bu ifadenin bire bir çevirisi türkçede yok. çevirmen de bunun 14-17 yaşları arasındaki kız çocuğu (sanırım öyleydi) anlamına gelen bir tabir olduğunu belirtmiş. aynı biçimde tolstoy'un hacı murat'ında kazakların "cigitlik"lerinden bahseder. burada çevirmen "cigitlik" sözünü olduğu gibi koruyarak "türkçe yiğit sözcüğünden rusçaya geçme, at üstünde yiğitlik yollu cambazlık" açıklamasında bulunur.

tabii mesela dost'taki kitapları konunun uzmanları çevirmekte. hlaw, liberty and morality kitabını yine bir hukukçu olan erol öz çevirmişti. tractatus logico philosophicus'u türkiye'den spinoza uzmanı cemal bâli akal ve reyda ergün çevirmişlerdi ve kitabın başında çeviri serüvenlerini, izledikleri yöntemleri de anlatmaktalar. bunun gibi çevirmenin türkçeye vâkıf olması, düzgün türkçe kullanması, dile yönelik ideolojik tutumunun olması gerekir. eğer her şey ideolojiktir diyorsanız o vakit, "sağlıklı bir ideolojik tutum" göstererek ne türkçenin içine etmesi ne de özleştirme adına idea yayınlarının malum çevirmeni gibi coşması istenmektedir.

martı yayınevinin çeviri kitaplarından oldukça şikayetçiyim ben. gerçi sadece 2 tane okudum ama ikiside bozuktu.

say ve ilya nin cevirileri cok kötü. iyiler arasinda ise metis ve ithaki yi de saymak lazim. bu isler kurumsallasma ve cevirmene parasinin hakkini verme işi anlayacaginiz.

(bkz: ara cafe)

hatta beyoğundaki cafe'lerin %90'unda rahatsız edilmeden oturduğumu da eklemek istedim.

ikl aklıma gelenler
(bkz: limonlu bahçe)
(bkz: mihrimah sultan)

vazgal var beatles kafenin sokağında. sakin bir yerdir.

feslegen - beyoglu mc donaldstan girince yuz metre yukarda sagda

(bkz: cadde-i kebir)

(bkz: tezgah)

osmanlı dönemi ressamlarını incelersen bulabilirsin. türk olmayabilir zira osmanlı padişahlarını resmetmiş bir sürü yabancı ressam var. gözleri büyüktü falan dediğine göre şeker ahmet paşa değildir. bir de o şekilde araştır bence. resim olmadan buradan yanıt bulmak zor olsa gerek

tanıdık geldi söylediğin tablo, yakın dönem tablolardan ara. türk olmayabilir zaten.

bir şekilde resmin örneğine ulaşırsan ama bilgi elde edemezsen şu siteyi kullanabilirsin.
tineye.com

daha çok köylü kadınlar vb. resimleri yapsa da eğer dediğiniz gibi kocaman gözlü figürler var ise nuri iyem olabilir ressam.

Sanırım digital art tarzındaydı,büyük kafalar kocaman gözler ve ince daha küçük vücutlar şeklinde hatırlıyorum.
Digital art olması kuvvetle muhtemel.
Ne kadar aramama rağmen bulamıyorum,yine de çok teşkkürler cevaplarınız için.
Bilen biri varsa da çekinmesin =)

var genetik yönü. geçme ihtimalini bilmiyorum da.

evet, geçme olasılığı vardır.

Evet gecebilir ama cok rastlanan bir durum degil. Ayrica epilepsi genelde direkt olarak aktarilmiyor, epilepsi olmaya egilim aktarilmis oluyor.

edit: bazi durumlarda irsi olmadigi halde dogustan da olabiliyor.

İki durum etkili epilepside:

1) Genetik yollar. Orta Asya'da şamanlar genelde epilepsi olanların arasından seçilir/ortaya çıkar ve genelde şaman ailelerinde birden fazla kişide epilepsi olduğu gözlemlenmiş.

2) Genelde çocuklukta geçirilen ve beyni etkileyen fiziksel sarsıntılar. Örneğin düşüp kafayı çarptığınızda beyindeki sinir ve/veya damarların birbirine yaklaşması, bunun da epilepsiye sebep olması gibi.

Tıp okumadım, okuyan arkadaşlar daha sağlıklı bilgi verebilir fakat çevremden gözlemlediğim ve okuduğum kadarıyla bu iki sebepten olduğunu düşünüyorum genelde. Yani hem ırsi, hem sonradan geçirilen sarsıntı gibi etkenler.

genetik olarak bir sonraki kuşağa aktarılması durumu yoktur. bana doktorum söyledi.

gerçek değildir beya, olmaz öyle bir şey.

bunlar fake gibi duruyor da gerçek olanları da görmüştüm. yakından değil tabii tvden, bu büyüklüğe yakındı. sanırsam porno endüstrisindeki ablalar yaptırıyor bunu.

fiziken imkansız. böyle olsa yaşayamazdı. sebebini tam hatırlamıyorum ama geçenlerde bir pornocu hatun ölmüştü büyük göğüsleri yüzünden. ve bunun yanında küçücük kalırdı onunkiler.

fıtık olur insan,onları taşımayaz.

fotoşok diyorum.

(bkz: 4 bacaklı )

kesinlikle söylüyorum bunlar sahte fotoğraflar. birincisi bu göğüsleri taşımak imkansızdır. ikincisi bunlara böylesi tıbbi müdahale yapılması imkansızdır. şöyle söyleyeyim, plastik cerrahi yoluyla göğüslerine operasyon yaptırmak suretiyle dünyanın en büyük göğüslü kadını ünvanını almış bir hatun kişi var. onun göğüleri bu resimlerdekinin çeyreğinden bile küçüktür. inanmayın böyle şeylere.

o ne yahu bacaklı armut gibi. gerçek olmasına ihtimal dahi vermem.

ııyyğğğ!! sahte. sahte olduğu kadar iğrenç. iğrenç olduğu kadar da itici...

Ben de direk bakınca sahte olduğunu düşündüm. Çünkü her ne kadar estetik yaptırsan da göğüs ucuna bir müdahale yapılmaz yani memen atıyorum 100cm olsun meme ucun yine 1cm dir yine 1cm dir. Bu resimlerde onlar da meme ile aynı oranda büyümüş ki bu mantık hatası...

www.flicklife.com

(bkz: yansımalar)

teritori + 1. yansımalar müthiştir. (vurgulamak babında)

bence de, özellikle ilk albümleri...

basar dikici albümleri

biraz uykuluyum ama yanilmiyorsam bu buselik ney taksimi olabilir. biraz arastirsaniz ney taksimi diye youtubea yazsaniz zaten cikar.

sombrero diye ararsanız internetten belki bulabilirsiniz.

geçen gün istanbul-çengelköy'de cadde üstünde bir şapkacıda gördüm. benim de alasım geldi. belki sipariş olaylarına giriyorlardır bilemiyorum.

uzun süre olsa gerek, kemal sunalın bir filmi vardi.. ahu tugba'yi tavlamaya calisiyordu eheh tavlamaya calisirken " hmm sanirim verecek ehueh " gibisinden bir repliği de vardı hatta.

film adi: dokunmayın şabanıma

hulki aktunç'un büyük argo sözlüğü'nde vermek sözcüğü için ta karagöz ve hacivat'tan ve derviş ismail'in tellaklar kitabından bile örnekler verilmekte. kullanımı bayağı eski. ayrıca kemal sunal filmleri argo da olsa bir sözcüğün kullanımı için oldukça yeni örnekler. bizim çok yeni zannettiğimiz pek çok argo sözcüğün 17. yüzyılda ve üstelik yine argo olarak kullanıldığını görüyoruz.

benim lise zamanlarımda (ki 14-15 sene öncesine denk gelir bu) "vermek" kelimesi "erkeğin s.kmesi" anlamında kullanılırdı hep (çok affedersiniz ağzına vermek, g.tüne vermek, eline vermek falan gibi). hatta kemal sunal filmlerinde e "çektim sotaya, ver allahım ver" falan diye kullanımlar olurdu hep. bununla karıştırmıyoruz değil mi? benim sormak istediğim özellikle kadının vermesi, kadının ilişkiye razı olması durumu.

evet, kadının vermesini kastediyorum. gerçi şimdi baktım yine büyük argo sözlüğü'ne. ayrı başlıkta incelenen "eline vermek" vb. de bir o kadar eskiymiş.

"herkese vermektesin bir de bana versen
avuç avuç altını olsun kulun şaduman

sen her zaman gelesin, ben vehbi'ye veresin
esselamun aleyküm ve aleykümesselam"

sumbulzade vehbi

çok eskilerden beri var olsa da, son 15 yılda bu tip sözcüklerin kullanımlarının arttığı da bir gerçektir. internet, televizyon ve kitle kültürünün iyiden iyiye bayağılaşmasının ve müstehçenleşmesinin bir sonucu olarak bol miktarda aleni olarak telaffuz edilebilen fakat çok da kibar olmayan müstehçen ifadelere ihtiyaç doğdu. benim anladığım bu.

burada bir yanılsama var. mesela kardeşim orhan veli'nin 40'larda yazılmış bir şiirinde "piyasa yapmak" tabirini görünce şaşırmıştı. yeni nesil bazı şeyleri kendisine ait ve eskiden varsa bile bu kadar yaygın olmadığını zannediyor. aslında pek çok kere bunda doğruluk payı da mevcut. yine de bir örnek vermek gerekirse bizim yeniyetmeliğimiz zamanında l-manyak'ta okuduğumuz, şimdilerde lombak, l-manyak vd. dergilerde, eskiden gırgır'da vb. olan "müstehcen" mizahın âlâsı aslında karagözde varmış. bizim bugün kullandığımız pek çok argo tabir de oradan geçme. ama bunda daha çok belleksiz olmamız ve sürekli "reset"lememizin de etkisi var. ha bir de şu var: son 15 yılda ne değişti? eskiden bütün bunları tv'de göremiyorduk. internet zaten yoktu. tv, basın ve sinemada ise bunların kullanımı sakıncalıydı. son 15 yılda bunların üzerindeki sansür ortadan kalkınca benim içinde bulunduğum ve takip eden nesiller bunları kendilerine has, sonradan bulunmuş, kentleşmenin getirdiği şeyler sandılar. aslında olan şey bunların okunmayan kitaplardan çıkıp görülen, izlenen, bakılan yayın araçlarına yansımasıdır.

burada bir tespit daha yapmak gerekirse seksen darbesinin muazzam bir etkisi var bunda. türk rock'ı ve özelde de 60'lar, 70'lerdeki anadolu rock ile ilgili çok kapsamlı bir belgesel yapılmıştı. bu belgeselde seksende her şeyin nasıl bıçak gibi kesildiği anlatılıyordu. seksen sonrası kurulan rock gruplarının kendilerinden önce yapılmış işleri bilmemeleri, sil baştan türkiye'de rock konusunda önceden çözüme kavuşmuş tartışmaların yeniden yapılmaya başlaması çok ilgi çekiciydi. seksen darbesinin bu etkilerini mesela edebiyat ve kültür dergiciliğinde de görmek maaesef mümkün. bir anda her şey kuraklaşıyor ve insanlar sonradan buldukları şeyleri yeni bir milat sanıyorlar.

bir de şu var. dilbilimde argodan ve altdillerden üstdile geçiş söz konusudur her zaman. buradaki geçiş önce alan argosunda genel argoya geçiş olur, sonra da anadile geçiş sağlanır. mesela paspal ilk olarak uyuşturucu argosunda düşük nitelikli esrar demek iken daha sonra genel argoda düşük nitelikli kimse veya şey anlamını kazanmış ve anadile de böyle geçmiştir. benzer şey aksine anadilden genel argo ve alan argosuna geçişte de söz konusu olabilir (vermek'teki gibi). ama bu örnekle demek istediğim şey, argodan anadile geçiş yahut argo tabirlerin bilinir kılınması demek her zmana için toplum içindeki yozlaşmanın bir göstergesi olmadığıdır.

(uzun oldu sanırım. kesin sürüyle tümce düşüklüğü de vardır, üşendim düzeltmeye. kusura bakılmaya)

(bkz: the bank job)
(bkz: the italian job)
bide oceans serisi.

ocean's 11,12,13
italian job
21 ( pek olmasa da )
pulp fiction

(bkz: bandits) (hastasiyim)

inside man vardı bir de...

(bkz: Lock, Stock and Two Smoking Barrels)
(bkz: Snatch)
(bkz: Catch Me If You Can)
(bkz: Heat)
(bkz: Lucky number slevin)
(bkz: No Country for Old Men)

Yanlış hatırlamıyorsam Kevin Spacey'in bir filmi vardı. Bir de John Travolta'nın filmi vardı. İkincinin adı dilimin ucunda ama birincinin konusunu bile tam hatırlamıyorum. John Travolta'nınkinde bi hacker vardı.Yanılmıyorssam Halle Berry de oynuyordu.

(bkz: reservoir dogs)

44'un bahsettigi filmlerden ikincisi swordfish.

ronin.

soygun la ilgili bir klasik : Butch Cassidy and the Sundance Kid

bu da yine newman ve redford un cok baba bir dolandiricilik filmi www.imdb.com

bi de bu var , dolandirici nasil dolandirilir sahane bir filmdi www.imdb.com

bu filmde herhalde dolandirilik filmlerinde saheser olarak nitelenenlerden
www.imdb.com

hapishane kacisi icin de eastwood un escape from alcatraz basyapit kanimca

Film değil, ancak her bölümü ayrı film olan Hustle dizisini önereyim ben de. 5 sezon sürüyor her sezon 6 bölüm sanırım.

Maverick de çok iyi Mel Gibson filmlerinden biridir. www.imdb.com

coen kardeşlerin bir filmi var gabriel bryne'nın oynadığı, adını unuttum şimdi.

tabii ki topkapi. topkapı değil topkapi filmin özgün adı. kült denebilir sanırım.

Bir Kültür Bakanlığı destekli yapım olarak (bkz: Çarpışma)

21

heist diye de bi film var.

coen kardeslerin filmi denilen "miller's crossing"

Sakal yapın önemli burada. Kiminde sinek kaydı etkisi yaparken kiminin cildinde hasar bırakabiliyor makineler. Birinden denemelik makine al diyeceğim ama ne kadar sağlıklı bu tavsiye orasını düşünmeli :)

büyük bir istekle cruzer3 aldım, ancak apış aramı traş edebiliyorum düşün artık.

herkes makine kullanamıyor, en azından cruzer tarzı olanları. philips'in 3 döner bıçaklı olanlarını denemedim.

Merhaba ataturkiye; sakal yapım biraz sert gibi bi de sabah tıraş olunca aksam biraz biraz cıkıyor işte. ama kusura bakma tavsiyeni dinleyemeyeceğim :)

@carnicero; braun'un iyi olmadığını duymustum zaten. bende philipsin 3 doner bıcaklılarını merak ediyorum, ıslak tıraş yapabiliyor aynı zamanda. ama dediğin gibi herkes makine kullanamıyor. bi umut dedim sert sakalları olanlara yarıyor mudur bazı modeller.

Ben askerde de traş makinası kullandım ama şunu belirteyim, kesinlikle jilet kadar iyi almıyor. Tüm yüzünü alsa da 5-6 tane kalıyor alamadığı ve onları alana kadar canın çıkıyor, debeleniyorsun.

Ayrıca makina bir haftalık sakalı alırken zorlanıyor ve zamandan kaybediyorsun. Bir diğer nokta da makina kullanmaya başladıktan sonra birkaç ay geçmesi gerekiyor sakalların dik çıkabilmesi için. Yatık sakalı zor alıyor.

Cruzer dandik bir makine, yeni yeni sakalları çıkanlar uygun ancak. Philishave ile Braun seçimi ise kişiden kişiye değişiklik gösteriyor. Mesela babamda Philishave var (modelini hatırlamıyorum) kendisi gayet memnun ama benim cildimi tahriş ediyor, kıpkırmızı yapıyor. Belki sakalın alışması gerekiyordur bilemedim. Bende 2-3 senedir Braun 7785 var ( www.hipernex.com ) gayet memnunum, şu an petek ve motor teknolojisi çok daha gelişmiş modeller vardır eminim. Piyasada o kadar çok traş makinası var ki çoğu kişi de ucuza kaçıp sonra memnun kalmıyor doğal olarak. Ama Teknosa'dan alma piyasadan pahalıya satıyor ahah :)

Bir haftalık sakal konusuna gelirsek direk makinanın peteğiyle dalmak yerine önce kısaltman lazım, zartanyan biliyorsun bende top sakal/bıyık da olduğu için onları kısaltmak için bir Sinbo saç kesme makinesi aldım haftada bir 3 numaraya vuruyorum top sakalı, geri kalan sakalsız olmasını istediğim yerleri Braun ile kesiyorum herhangi bir sıkıntım yok.

konuya yanıt değil ama sık yapılan bir hata olduğunu görünce kendimi tutamadım: traş değil tıraştır onun adı.

not: düzeltilmiş, memnun oldum.

Muay Thai müsabakalarına çıkıyorum ama ilk başladığım zamanlar kick box ve ingiliz boksu yapmıştım birkaç ay. Maçlardaki rakiplerin çoğu da muay thai kökenli olmayıp, kick box kökenli cross training yapan kişiler. Aikido ile bilgim de mücadele sporları camiasından bu işle uğraşmış arkadaşlarla olan konuşmalarımız aracılığıyla.

Aynen sadede gelecek olursak:

1) Aikido felsefesi çok güçlü bir spor. Kesinlikle saygı duyuyorum. Ancak hangi amaçla bu sporlara başlamayı düşünüyorsun öncelikle? Eğer kendini savunmaksa amaç, aikido da iyidir ama çok çok uzun yılar devam edersen ancak. Yoksa idmanda çalıştığın hareketleri uygulamaya kalkarsan yıldızları sayarsın. Sonuçta temas ve darbeye dayanan sporların yanında judo ve aikido gibi tutma-atmaya dayalı sporlar etkisiz kalıyor. 10 sene çalışırsan aikido'yu o zaman iş değilir.

Aikido'nun felsefesi güçlü dedik, ama kick box'da felsefe arama, çünkü yok. Zaten topu topu 30-40 yıllık bir geçmişi var. Ama daha fazla efor sarfedersin ve temas-darbe işlerini seviyorsan seni daha çok tatmin eder. Sokakta da bir nebze daha çok işine yarar.

2) 27'lik bünye elbette kaldırır, ama dediğim gibi ciddi yapacaksan kick box daha çok efor gerektirir. Muay thai'den sonra ben bile yoruluyorum bazen kick box yapan hızlı bir rakip çıkınca karşıma.

Ama body çalışıyorsan kick box işinde zorlanabilirsin, bu yaşdan sonra kafaya tekmeyi kaldırmak, hele body ile kasları iyice esneklikten uzaklaştırdıysan zor. Bol bol low kick müsabakasına çıkarsın.

3) Ankara'da olsan yardımcı olabilirdim ama İstanbul'da sadece muay thai çalışan tanıdılar var, istersen onların adresini verebilirim.

Hangi sporda karar verirsen ver, düzenli ve uzun süre çalışmanı dilerim. Şimdiden başarılar.

edit: Şimdi farkettim sakatlıktan çekiniyorum cümleni. Kick box'da burnuna dikkat ettiğin sürece başka pek birşey olmaz, bol bol bir tarafın şişer en fazla. Kaval vuruşu kullanılmadığı için çok kavallıklar da idare eder alışana kadar. Ama aikodo'da düşme olayı sıkıntılı ve tehlikeli. Ben tek ciddi sakatlığımı boyun güreşi yaparken yere düşünce yaşadım, 2 aydır yırtık bir kasla uğraşıyorum.

eğer niyetiniz sokakta vb. işinize yarayacak bir takım şeyler öğrenmekse kikboks aikido'ya tercih edilir. aikido daha bir teknikten ziyade bir felsefedir. bunun yanında 7-8 sene uzmanlaşmadan bir işe yaramaz. hatta 7-8 sene sonunda bile bir kikboksçu aikidocuyu haşat etmeye devam eder. öte yandan bir de ving çun (bkz: wing chun), (wing tzun) diye bir şey var. seri yumruklara dayalı, ekstrem hareket olmayan ve kikboksdaki gibi oranızı buranızı yaralamanız, her antrenmanda dayak yemeyeceğiniz bir spor. etkili ve önemlisi zaten çinli kadın rahipler tarafından geliştirildiği için bedensel gücünüz ikinci planda. pek çok dövüş tekniğinde olmayan "yere düşünce ne yapılması gerekir"i de öğretiyorlar. kikboksta felsefe falan yoktur. amaç pata küte dövmektir. aikido'da ise asıl olan felsefedir ve teknik de kılıcını yere düşürmüş bir samurayın karşısındaki kılıçlı ve zırhlı samurayı alt etmesine sayalıdır. ving çunu ise herkes kolaylıkla yapabilir. temelde bir kung fu tekniğidir. zaten bruce lee de ving çun'un bir türevini yapmaktaydı. dediğim gibi ekstrem hareketler yoktur. bunun yanısıra eskrima (bkz: escrima) da öğretirler ving çun öğretilen yerlerde. eskrima kısa sopa, bıçak, pala vb.yi kullanmaya ve bunlara karşı savunma yapmaya dayalı bir filipin tekniğidir. ving çun ve eskrimayı gerek türkiye'de gerekse dünyada ebmas okulları iyi öğretmekte. sistemin kurucusu bir türk (bkz: emin boztepe) ama adam yurtdışında tanınıyor esas. zaten türkiye'de de yaşamıyor. özetle pata küte dövüşmek, kemik kırabilecek kıvama gelmek istiyorsanız kikboks öğrenin derim. işin felsefesiyle ilgiliyseniz aikido. ama çok ekstrem hareketler yapmadan temiz ve çok etkili bir dövüş sporu öğreneyim diyorsanız ving çun öneririm. bıçak, pala, kılıç gibi şeylere meraklıysanız (ben öyleyim) eskrimayı öneririm. eskrimada pet su şişesiyle, anahtarla vb. bile nasıl dövüşüleceğini öğretiyorlar. iyi bir seviyeye gelmek eskrima ve ving çun'da 1- 1,5 sene arası sürer. birine başladıktan sonra ötekiyle de tamamlayabilirsiniz. konuyla ilgili şöyle bir video var:

www.izlesene.com

#22367

aynı dertten muzdarip biri olarak ;
anında koca bir bardak su iç geçiyor.
bir de spora başladım ve iştahım azalmaya başladı biraz.

(bkz: grissini) alışkanlık yap kıtır kıtır.
bakmışsın açlığın geçmiş. bakmışsın kiloların gitmiş

(bkz: insülin direnci)

Sağlıkla ilgili bir sorun olabilir mi emin değilim; ancak benimki biraz zevk sanırım :).
edit: Geçen sene diyetisyene gittiğimde kan aldırmıştım test falan yapmışlardı bir anormallik yoktu. Sadece şekerim biraz yüksek çıkmıştı, anormal değilmiş sanırım o da.

sigara (=

Sigara iç ya da uyu bence =)

Eğer aynı zamanda kiloluysan kesinlikle insülin direnci olayına bir baktır. Çünkü kilolu olmanın da başlıca sebebi olabilir. Ayrıca yanlış bilmiyorsam ilerleyen süreçte şeker hastalığına gidiyor bu olay.

sıksık az az
şekersiz yağsız lifli olarak günde 6 öğün tadında yemek gerekiyor

bu menülerden de zevk almaya çalışmak lazım zamanla öğreniyor insan 10 numara oluyor hayat bi bakmışın 19kilo vermişsin

mehmet öz bunun için yemek yemeği isteği gelince öncelikle su içmeyi öneriyor. çünkü bazen açlık hissi sandığımız şey susuzluk olabilir. öte yandan derin nefes almak da unutulmamalı. susuzluk değilse o zaman tuzsuz badem, fındık veya fıstık (tuzsuz bu da) yenilmeli. kuruyemişlerin hem tokluk hissi verdiğinden hem de içerdiği faydalı yağlar ve protein sayesinde vücuda ve kasların uyanmasına da yardımcı olduğu belirtilmekte. ayrıca tatlı aşerdiğinizde çubuk tarçın tavsiye ederim. hem tarçın şeker duyarlığını da artırır.

ve sigara içmeyin! bunu sadece "sigara sağlığa zararlıdır" söylemi içinde demiyorum. ama aynı zamanda uzun vadede hiç de kilo vermenize / kilo almamanıza yararlı değil, zararlıdır. bu konudaki efsaneleri unutun.

deniz olsun diyecegim ama o da unisex bir isim yine erkek oldugunu aciklamak zorunda kalacaksiniz büyük ihtimal.

kemalettin. al sana erkeksi bir isim.

Tuna iyidir

kerem. kıvırcık saçlı ise daha güzel gider ayrıca.

alper
yiğit

derya ile ilişkili olsun.
levent
yunus :)
ege gibi

ajlan :)
abi nasıl bi insan eğilimleri zevkleri nasıl madem isim değiştiriyo ona göre olsun. ömer?
anlam dersen

barış, özgür?
irfan?
erdem?

yabancı da olur dersen kesin maynard?
daryus?

öncelikle sonucu bildir!! duyuru ahalisi olarak çatlarız alimallah!!

çınar olur
emre olur
ege süper olur
attila olur
aman canım herkesin oğlum olsa kesin bunu koyardım dediği bir favori ismi vardır. onu koysun işte kendininki her neyse artık.

derya şahanedir, yapmayınız öyle bir hata.

derya'ya fonetik olarak yakın "hidayet" 'i önerdim :)

Simdi cocuga isim koyar gibi oldum ama sen cocuk degilsin.

Yani cocuga isim koyarsin, ki "adina benzesin" niyetiyle olur. Zaman icinde de benziyor nasil oluyorsa.

Sen yetiskin durumdayken ismini degistiriyorsun. O yuzden "Kesinlikle" karakterinle bir bag icermeli.

Bu yuzden bence once kendini anlatmalisin kisaca. Nasil birisin, ne yer ne icer, nasil davranislar gosterirsin, once bunu bilelim.

Mesela agirbasli mulayim bir adamsindir o zaman "Selim" ol derim. Yok ben kadinsi ozellikler gosteririm arada dersin "Derya kalsin" derim. Ne bileyim kasli-masli irice bir adamim ben dersin, o zaman "Tunç-Taygun" gibi bir sey ol derim.

Yani sozun ozu: Bircok seyde oldugu gibi isim kisiyi yansitmali, isim marka, soyisim model adidir.

tujuğ

çınar hoşuma gitti benim, derya ne diyecek bilmiyorum

üniversite mezunu görünümlü mülayim bir insandır. how i met your mother'daki ted'in sakin sessiz olanı, yani ted görünümlü marshall diyebiliriz. fotosunu gösterecektim ama facebook hesabını dondurmuş

doruk uyar mı?

taylan olsun. esmer ve yavşak ise istatistiklere katkısı olur. :P

isim değiştirilir mi yahu? bundan sonra yaşayacağı problemlerin yanında bu anlattıklarınız büyük bir problem değil bence. bi sürü derya var erkek.

unisex olarak: doğa
sadece erkek ismi olarak: alper

sevdiğim isimlerdir bunlar :) ama bence adını sevsin yahu. derya diye erkek de çok üstelik. hem mizacına da uygunmuş gibi.

favori : isik, plase : cinar

Evet cok sey istedigimi biliyorum ama bir kriter daha var, ki bu en onemlilerinden:

Soyadın!

Kesinlikle birlikte dusunulmeli bunlar, hatta ikisi yan yana gelince ince bir esprisi olursa tadindan yenmez, akilda kalir, unutamaz kimse seni...

Bu arada bizim ogrenci islerindeki hanimefendinin de ismi Cinar...

Iyi dusun derim.

murat
veya
atahan

derya gayet unisex bir isim. ilkokuldaki servis şoförümüzün adıydı aynı zamanda.
hiç kasmayın bence.

evet, derya gayet de hem erkek hem dişi adıdır.

tabi ki unisex bir isim erkek adamın erkek ismi olmalı bizce :)

koray olsun

"master of bilmemne" şeklinde kullanımı doğru benim bildiğim. neyin yüksek lisansı olduğuna göre "bilmemne" kısmı değişiyor.

www.acronymfinder.com
www.acronymfinder.com

yazınız, m.sc. ya da m.a. deseniz de anlarlar. dediğiniz gibi postgraduate doktorayı da kapsıyor ama genelde doctorate ya da phd diye yazıyorlar. ikisini birden yapmış biri postgraduate study'imde bunları bunları yaptım diye yazabilir mesela cover letter'ında diye geldi aklıma, ya da ne bileyim CV'de başlık adı olabilir. bir de post doctorate var :)

"Postgraduate" (kuzey amerika'da graduate de diyorlar) lisansustu oluyor ve master, doktora gibi lisans egitiminden sonra yapilan herhangi bir ust egitimi kapsiyor.

"Master" da kendi alaninda yuksek lisans yapmak ya da kisaca mastir. alanina gore bir suru "master of x" var
en.wikipedia.org

edit: "master of arts" ve "master of science" gordugun egitime gore anlami degisebiliyor, en genel master dereceleri bu yuzden, verdigim link'te aciklamari var..

ben de bir sey bulamadim. master of arts yazip yolluyorum artik, online formdu.

Merhaba,
Master's deyip kestirip atıyorlar genelde. Bu şekilde de "Arts" mı yoksa "Science" mı kafanız yorulmuyor.
Yine de açayım ben size:

Master Of Science: Fen bilimleri ya da pozitif bilimler dediğimiz bilimleri içeren dallar oluyor.
Master of Arts: Genelde sosyal bilimleri içeren dallar için oluyor.

Tavsiyem, dediğim gibi, "Master's" demenizdir. Ben de burs başvurusu yaptım ve "Master's" yazdım. Orada da direkt o geçiyordu zâten.
Kolay gelsin.

MA ya da MS, amerika'da ve kıta avrupasında graduate ve postgraduate aynı anlamara geliyordu sanırım...

hukuk yüksek lisansları ma ve msc değil llm'dir.

cevaplar icin sagolun. aslinda okul basvurularinda ma yazdim, sorun cikmadi da yine de pimpiriklestim bi an, birilerine daha sorayim dedim.

antalyaya girerken bu yazıyı koca koca puntolu harflerle görebilirsin kepez beleni tarafında.

yanlış olsa sanırım her gün en az 100.000 kişi görüp boyun eğmezdi. tabi bu saçma bir mantık. her gün nelere boyun eğmiyoruz ki. hadi yoldaşlar baş kaldıralım. Devrim :) pis gaza geldim.

(bkz: şüphesiz ki antalya dünyanın en güzel şehridir)

www.antalya.gov.tr
bu adreste tak diye çıkar.

@meraklı
sonuçta "atam izindeyiz" atatürk imzalı afişler gördü bu memleket. bide zaten valiliğin internet sitesinde gördüm ilk defa.

@ermanen
verdiğin bakınızı biliyorum, hiçbir açıklayıcı bilgi yok.

Atatürk'e ait değil ama doğru bir önerme:)

koskoca pankartla "türk şoförü en asil duygunun insanıdır" k. atatürk yazmışlardı zamanında. biraz da kuran cümlelerine benzemiş. "şüphesiz ki allah..." :)

1960lı yıllardaki her grup bu tasvire uyuyor zaten. ben yine de olması muhtemel isimleri sayayım belki onlardan biridir:

- the kinks
- the turtles
- the zombies
- frankie valli and the four seasons
- the hollies
- the monkees..

diye gider bu. youtube'tan bunların kliplerine bir bak şöyle bir, bulma ihtimalin yüksek.

grup türk mü ecnebi mi? mesela türklerden mavi ışıklar, silütler falan vardır bu tanıma uyan.

hatırladım, grup The Brothers Four, şarkı da Greenfields

www.youtube.com

1. rocko's modern life (bu maalesef geç tarihli, ama yine de birinciliği hak etmekte)
2. voltran (çocukluumdan kendisi)
3. clementine (çizgi filmin orjinal adını bilmiyorum, ama anladın sen onu)
4. he-man
5. varyemez amca

bunlar benim kültlerim tabe, şimdi ne vardır bilemiyorum...

şu andakileri bilemicem ama benim kült 5'im:
1. transformers
2. voltron
3. teenage mutant ninja(hero) turtles
4. he-man
5. striker (gol)(tsubasa olan değil, benjamin olan)

bunun dışında heidi, la linea, the flintstones, alvin and the chipmunks, thundercats vs vs..
tabi bugs bunny, donald duck, road runner gibi klasikleri de unutmamak lazım.

Jetgiller'i ve şeker kız candy'yi de unutmamak lazım tabi. Gerçi şeker kız candy anime heralde. Animeye girince death note, code geass, elfen lied gibi faktörler de var tabi.

1-transformers
2-dungeons and dragons
3-gargoyles ( süferdi )
4-voltron
5-esteban

( alaaddin, mock and sweet, denver the last dinosaur, dennis the menace, beverly hills teens, arı maya, hong kong pui bu liste uzar gider. )

orange road (pek bilen yoktur)
clementine
laserion
gargoyles
batman (wb'ninki ama şimdiki uyduruk olanından değil)

şu anda izlenen top 5

one piece, naruto, bleach, full metal alchemist, 5. veremiyorum diğer hepsi birbirine çok yakınlar, 4 tane yeter zaten.

pokemon
the simpsons
family guy
south park
spider man

the simpsons'a çizgi film demek ayıptır günahtır. family guy ve south park da aynı şekilde.

benim sıralamam çok farklı olurdu;

1. Laff-a-Lympics
2. rocko's modern life
3. darkwing-duck
4. transformers
5. tmnt

kült:
pokemon
tom&jerry
spider-man
avatar the last airbender
spongebob squarepants

günümüzde
avatar the last airbender
spongebob squarepants

şu aralar bunlardan başka çizgifilm bilmediğimi farkettim üzüldüm şimdi

ha simpsonsa falan diyecek olursak başka
-family guy
-south park
-futurama

spirited away ve akira bence kesinlikle izlemelisin.

(bkz: freakazoid)
(bkz: rocko's modern life)
(bkz: iron man) ve (bkz: thor ) (1960 kusur yapim) 90larda starda yayinlanan sadece agizlarin hareket ettigi kapooow falan yazan
(bkz: spiderman and his amazing friends)
(bkz: ghostbusters) (ozellikle gorilli versiyon)

unutmusum, (bkz: kappa mikey) de oldukca basarili bir cizgi film ilerde kult olur

voltran
ninja kaplumbağalar
tom ve jerry

bunlar tüm zamanların çizgi filmleri. diğer ikisini bilemedim.

1.He-man
2.Teenage Mutant Ninja Turtles
3.voltran
4.Striker
5.Slam Dunk

illa beş tane olacaksa bunlardır benim seçtiklerim. Ayrıca looney tunes'in bütün karakterleri, taşdevri v.b. eskilerin bütün çizgi filmleri. öünkü çocuktuk izlerdik hepsini.
adam olduktan sonra :) tanıştığım bazı çizgi filmlerde yok değil. (bkz: nickelodeon) onların sıralaması da şöyle;

1.ren & stimpy
2.rocko's modern life
3.spongebob squarepants
4.catdog
5.avatar the last airbender (çizgi film olmaktan çıktı ama olsun)

nils ve uçan kaz
ghostbusters
tsubasa
pokemon
vikingler

büyüklere;

the simpsons
southpark
family guy

candy i unutmuşum! şarkısı bilem var..

@deckard yalnız Laff-a-Lympics i 1. sıraya koyman süper olmuş.. hakikaten gelmiş geçmiş en güzel çizgi film oydu..

Şöyle bi baktım da çizgiroman uyarlamaları var benim çok sevdiğim;

1.Snoopy
2.Asterix (bence kitapları çok daha iyi ama olsun)
3.Red Kit
4.Vikingler
5.Tenten

bi de uzun metraj animasyonlar (canlandırma sineması)

1.les triplettes de belleville( diğer adı: rendez-vous belleville)
2.nightmare before christmas
3.around the world in 80 days (çok güzel bi fabl versiyonu)
4.steam boy
5.sky crawlers
6.idiots & angels
7.guide dog

:) daha gider bu...

ah nasıl unuturum! bulutlardan döşeklerde yatan,yalnızlıktan sıkılan, koyunlar kuzularla dostluk eden, alplerin al yanaklı neşeli kezbanı heidi :)

şu an en çok sözü edilen
ben10
dexters laboratory
fosterin hayali arkadaş evi
power puff girls
samurai jack
bunlar cartoon network çizgifilmleri bir de nickelodeon için top 5 verebilirim:
spongebob squarepants
avatar last airbender
danny phantom
dora ve diego kuzenler
jimmy neutron
the wild thornberrys
diyebiliriz. ama ne için sorduğunuzu söylerseniz yaş gruplarına ve cinsiyete göre bu sıralama değişiyor.

yahu kaç kere dediler okuduğunuz ve sorunuza tatminkar yanıt içeren girdilere tik atın diye. cık cık cık...

ilk önerim kuşunuzun adını değiştirmeniz :)
ikincisi ise yakında bir veteriner varsa gösterin :)

muhakkak ve en kısa zamanda veterinere götürün hayvancağızı. kendi kendine dönüp dönemeyeceğini bir veteriner bile buradan yazdıklarınızı okuyarak yanıt bulamaz. görmesi lazımdır. üşenmeyin götürün, sonra pişman olmayın. hayvancağız da eziyet çekmesin.

zamanında aynı problem benim muhabbet kuşumda da olmuştu. kangren çıktı ve kuşum ayağını kaybetti. ondan sonra da evcil hayvan beslemedim zaten.
önerim bir an önce bir veterinere götürmeniz.

ya veterinere götürmek tabii ki benim de aklıma geldi ancak ayağını falan keserler korkusuyla önce bir burada sorayım dedim.

bişey tavsiye edicem, ufak kaplarda atılan kafirun vardır ya keskin kokulu, ondan sürün kuşun ayağına..
biraz garip bir tavsiye biliyorum ama ben bu şekilde ayakta duramayan devrilen bir kuşu 2 günde iyileştirmiştim.. muhabbet kuslarının kanı pıhtılaşmaz diye biliyorum umarım kanama olmamıştır.

Divan edebiyatının şairlerinden:
(bkz: fuzuli)
(bkz: ziya paşa)
(bkz: hayali)
(bkz: nabi)
daha fazlası için:
(bkz: divan edebiyatı şairleri)
Bu zamanda hala divan edebiyatı ile ilgilinen kişilerin olması şaşırtıcı. Yolun açık olsun...

(bkz: 99 beyit)
şuradan görebilirsiniz kitabı:
www.ideefixe.com

yeni başlıyorsanız iskender pala'yı öneririm, sade açık anlaşılır yazar. hem ufkunuz gelişir. tek tek ararsanız da "mısra ı berceste" diye geçer, en parlakları(parlak doğru kelime değil ama bulamadım) olarak.
bir de favorim fuzulidir, belirtmeden geçemeyeceğim, hem dili türkçe'ye(şu an kullandığımıza) yakındır, hem de süperdir(süperi de sevmedim neyse) anlam olarak.

öneriler için teşekkür ederim ama ben şair isimlerinden çok beyit örnekleri istemiştim.mesela :
Benim âşık ki rüsvalıkla tutdu şöhretim şehri
Yazanlar kıssa-i Mecnûnu hep yabane yazmışlar..(nef'i)

Yılda bir kurban keserler halk-ı âlem ıyd içün
Dem-be-dem saat-be-saat men senin kurbanınam.(Fuzuli)

gibi sizin de hoşunuza giden,etkileyen beyitler vardır.onları paylaşırsanız sevinirim.

(bkz: yann tiersen) piyano, keman, akordiyon.. bi de detektivbyran'ı deneyebilirsin ama bu daha hareketlidir ve keman yok.

farid farjad'ın müziklerini tavsiye ederim. enya ve secret garden da olabilir. ayrıca yann tiersen amelie film müzikleri de bayaa güzeldir ama daha çok piyano ağırlıklı oluyor şarkıları. jane birkin - she left home da keman ağırlıklı güzel bir şarkıdır. daha aklıma gelirse yazarım..

oblivion - astor piazzola

(bkz: yansımalar) şiddetle önerilir. sözlükten bakıp fikir edinebilirsiniz.

şurada işinize yarar şeyler olabilir... (git: 65681)
benim burada tavsiye ettiğim türün en klasik parçalarından bazıları şunlardı,

pastorale: secret garden,
only time: enya,
the lord of the rings... : enya,
matrix: enya&enigma,
classical Gas: eric clapton,
oasis: kitaro,
la musica de los dioses: enya, (bir alet bu kadar mı güzel ağlar, bilmeyenler kaçırmasın)
silk road: kitaro..

bence jazz klasiklerinden başlamakta fayda var.

maksim mrvica-piyano
edvin marton-keman

devotchka - la llorrona , till the end of time ve c'est ce la aslında diğer şarkılarıda güzeldir de en çok hoşuma giden bunlar

pink martini- tempo perdido
hey eugene
city of night
u plavu zoru
the gardens of sampson &beasley
no hay problema

yann tiersen ve gotan project tüm şarkıları istediğiniz gibidir.

kirada oturman bisiyi degistirmez, soncuta kontrantın var dogrumudur? apartman görevlisinin, apartmanın güvenligininde sorumlu olmak gibi bir anlasması iş akdinde varsa, apartmanda toplantı yapılır, zabıt tutulur, imza toplanır attırabilirsiniz. lakin iş akdinde böyle bir ''güvenlik'' anlasması yoksa, zor biraz. polisin bilgisi varsa,ki üc eve girilmis, olay yeri inceleme parmak izi alması gerekir. hırsız bir sekilde yakalanır. ama tavsiyem, kapıcının kulagını cekip biraz daha duyarlı olmasını saglamanız. uyarı falan, maaşından kesinti yolu gibi yaptırıma gidebilir. ekmegiyle oynamamanızı tavsiye ederim. gecmis olsun.

bizim apartmanda aidatı vermeyen birine dava açılmıştı bir ara yanlış hatırlamıyorsam ama apartmanın beleş çalıştırabileceği bir avukat vardı apartmanda, eğer ciddi ve kalabalık bir sitede oturuyorsanız ki öyle görünüyor, sizden o parayı mutlaka almaya çalışacaklardır.

Aidatı vermeme gibi bir yola başvuramazsınız. Hukuki olarak bu mümkün değil. Ancak başka ve sizi daha fazla tatmin edebilecek yollar var. Örnekse tazminat davası açmak. Görevlinin işten çıkarılmasını sağlamak. Yalnız mutlaka kapıcı veya güvenliğin ihmali bulunduğunu tespit ettirin. Kontrol yapmadığının ispatlanması yeterlidir. Eğer o kişi işini hakkıyla yapmadıysa bu yüzden siz veya diğer kişiler öldürülebilirlerdi de. O yüzden "ekmeğiyle oynamayın" ifadesi yanlış.

aidat vermenin, kapıcıyı beğenmemekle veya kirada oturmakla bir ilgisi yok. ödemezseniz hukuki yollarla ve masraflar (avukat, noter, mahkeme, yasal faiz vb) eklenerek alırlar. şu an oturduğum apartmandan, 2 yıl önce, 1 yıllık aidat takıp taşınan kiracı taksitlerle ödüyor borcunu.

ayrıca kapıcı için özel bir iş akdi imzalanmamış (yani piyasada satılan sözleşme imzalanmışsa) güvenliği sağlama veya kontrol gibi bir görevi yok. 8 saatlik iş günü var ve bu süre sonunda mesaisi biter. bu 8 saatlik mesai de gün içine yayılır. sözün özü hırsızın girdiği saatler için adam mesaim değildi diyebilir.

Aynı şey bizim de başımıza geldi ama inanın uğraşılmıyor. Kapıcının ekmek dağıtma saatinde soydular iki daireyi hem de 2 gün arayla. kapıcı belki de görüyor ama post pahalı. adamlarda bıçak falan oluyor kolay değil öyle. hemen polisi aramaları lazım ama kapıcının yeri yurdu belli. polisi arasa adamı yakalasalar ne olacak? sonra çıkıp akşamı kapıcıyı deşecek.

tüm banka yayınevleri, can, iletişim, remzi, öteki.

teşekkürler,
peki bir de şunu sorayım:
şu an hayatta olmayan ;çok ünlü isimler tarafından çevrilmiş ve ancak sahaflarda bulunabilecek yayınevlerine ait kitaplar var mı? :)
örn: varlık yayınları gibi...

ikinci sorunuza cevap mı bilmiyorum ama o kadar ünlü çevirmenlerin kitapları zaten basılıyor tekrar tekrar. sabahattin eyuboğlu, vedat günyol vs. çevirileri sayısız yayınevi tarafından basıldılar.

ben türk dili ve edebiyatı bölümü öğrencisiyim ve hocalarımız bize genelde İletişim, Özgür ve Akçağ Yayınları'nın kitaplarını okuturlar. Dergah Yayınları da var ayrıca.

milli eğitim bakanlığı'ndan çıkan kitaplar... dostoyevski'yi milli eğitim bakanlığı serisinden okumuştum. çevirisini o kadar beğenmiştim ki çevirmenine baktım. ismi hala aklımdadır. "nihal yalaza taluy" ama tabi eski basımları... böyle daktilo yazılı olanları gibi. sahaflarda falan bulursun ikinci el.

Timaş yayınlarını SAKIN denemeyiniz. berbattır.

herkese teşekkürler,

meb yayınlarından birkaç harika kitap okumuştum.
ama meb yayınlarını satan yerlerde bu tip kitapları baskısı tükenmiş olduğu için bulamıyorum ne yazık ki...

bir de sahaflar var, orada da sıfırı 3 tl olan(baskısı tükenmiş)meb kitabına 10 tl isteyebiliyorlar.
(mesela; nietzsche: böyle buyurdu zerdüşt)

nihal yalaza taluy'Un eski dostoyevski çevirileri şimdi iş bankası yayınlarından çıkmakta.

dereotu, maydanoz gibi şeylerin papağanlar ve muhabbet kuşları için zararlı olmasının sebebi boğazına yapışıp nefessiz kalmasına sebep verebilmesidir. öyle bir şey olmadığına göre bir sorun yoktur. dereotu neyse de maydanoza pek yaklaşmasın eleman. sonra kendini bundan 350 yıl önce yaşamış olan korsanların beslediği dedesiyle aynı mekanda bulabilir nefessiz kalıp.

nane faidelidir fekat.

fazla yerlerse ishal oluyorlar bu tür otları

anadili ispanyolca olsa kesinlikle daha iyi olur...

sanılanın aksine yabancı dil öğrenmede başlangıçta hocanın türk olması yabancı olmasından daha iyi sonuçlar verebilir. hele filoloji mezunu falansa çok daha iyi olur. zira dillerin ve anadili türkçe olanların dilsel algılarını bilir hoca. yabancı hocanın ileriki seviyelerde dahil olması daha iyi oluyor. belli bir seviyeye geldikten sonra hem telaffuzun mükemmelleşmesi için hem de dildeki kimi nüansları idrak edebilmek için yabancı hoca gerekli. bunu hem ortaokulda ingilizce öğrenirken hem de daha sonra italyanca öğrenirken deneyimledim.

almanca'yi avusturyalidan, ingilizce'yi avusturyalidan ve amerikalidan, fransizca'yi avurtusyali ve fransizdan ogrenmis biri olarak deneyimlerimden yola cikarsam:

sifirdan bir dil ogrenirken anadili o yabanci dil olan kisiden ders alinirsa baslarda cok zorlanilir, hic bir sey ogrenilmedigi, basarisiz olundugu dusunulebilir. fakat zaman gectikte, bosluklar teker teker dolmaya baslar ve yabanci dilde hizli bir sekilde yol kat edilir.

gsü'den ispanyolca alan bir arkadaşım vardı hiç memnun değildi. bilginiz olsun.

ben gittim başlangıç kuruna gs de hoşuma gitmedi sonra başka yere geçtim bidaha ilk kuru alıyorum ispanyol hocadan
telafuz ve günlük kullanılan kelimelerin öğrenilmesi açısından oldukça farklı olduğunu söyleyebilirim

Murat Menteş - Dublörün Dilemması!
Çok çok farklı bir kitap. Ben şaşkınlıkla hayranlığı aynı anda yaşamıştım. Şuna da bi bakarsan fikir verir:
#14613042

ihsan oktay anar seviyorsanız eğer ali teoman'ın uykuda çocuk ölümleri romanını şiddetle hem de şiddetle öneririm.

eğer okumadıysan elif şafak'ın araf romanıda istediğin şekilde. hem istanbulu seviyorsan daha fazla seversin bu kitapla.

@loriluk
bit palas hariç tüm elif şafak kitaplarını okudum. o yüzden alternatif arıyorum.evet araf güzeldir, bana istanbul'u olduğu gibi zamanı şarkılara indirgemeyi de öğretmişti.teşekkürler yine de.

@follus cerebralis , beccaria
tüm önerileri dikkate alacağım.

latife tekin'in sevgili arsız ölümü'nü beğenirsiniz gibime geldi bu yazar porföyünden sonra.

dört farklı karakteri konu alarak anlatır ve müthiş bir felsefi roman koyar ortaya.

ayn rand- hayatın kaynağı

murat gülsoy u ya da hayalet gemi dergisinin eski sayilarini da okuyabilirsin. dergi internette var..

hakan günday son dönem ne yazsa okunacak adamlardandır. kinyas ve kayradan başla okumaya -ben şahsen 3 kere okudum- zaten diğer yazdıklarını da okumak istersin eminim =)

kuyucakli yusuf'u okumadiysan oku derim. sabahattin ali güzel adamdır vesselam. ihsanda aramazsın, elif de. sonra orhana da bakarsın.

benim adım kırmızı-orhan pamuk.tam olarak istediğiniz tarzda.

ahmet hamdi tanpınar'ı öneririm her şeyden evvel; saatleri ayarlama enstitüsü, sahnenin dışındakiler, mahur beste ve huzur... orhan pamuk'un da yazdığı her şeyi (yeni hayat hariç) beğendiğim için onda da aynı tarz zevki bulacaksınızdır. zaten orhan pamuk da ahmet hamdi'den çok çok etkilenmiştir.

dile getir. bandoydu, sosyal tesislerdi vs. oralarda görev yapman mümkün olabilir. iyi olur.

bu biraz sana kalmis. bandoya, gazinoya falan giderim, orda hem askerleri egitirim muzik-teori anlaminda hem de yeri geldiginde komutanlari eglendirecek grupta olurum askerligi daha rahat yaparim dersen sen bilirsin..

hani bunu dile getirip cok kotu sartlar icine kendini atmis kisileri de taniyorum gecmiste, biraz sans isi.
ama yine de ben olsam soylerdim, ki soyleyecegim de.

üniversite mezunu olduğunuz için muhtemelen kısa dönem ya da asteğmen olacaksınız. normal erlerde, ilk hafta bir heyet gelir ve çeşitli mesleklerden asker seçer, bunlar yemin töreninden sonra meslekleri doğrultusunda giderler. ancak ben hiç kısa dönemlerin bu şekilde kullanıldığına tanık olmadım. gerçi yine de bir deneyin.

sizin dile getirmenize gerek yok zaten soruyorlar:

konservatuvar mezunu var mı?
dalgıç var mı?
hakim var mı?

vs...

(bkz: kendimi hıyar gibi hissediyorum)

ama şarkının adı cacık da olabilir.. Barış Manço şarkı sırasında sigarasını içer, rakısını yudumlar...

bilinirliği kişiden kişiye değişir tabi ama...

Nane Limon Kabuğu
Nick The Chopper
Süleyman
Halil İbrahim Sofrası
Arkadaşım Eşşek
Ben Bilirim
Gibi Gibi
Sarı Çizmeli Mehmet Ağa
İşte Hendek İşte Deve
Bal Böceği
Ayı
Müsadenizle Çocuklar
Lambaya Püf De
Hemşerim

gülme ha gülme

hatırlasana

siz en iyisi sizin bildiklerinizi yazın, biz ona göre bilmediklerinize bakıp yazalım. bu şekilde garip oluyor: "ya adam biliyorsa?" moduna giriyoruz...

"al beni"

alisilagelmsi baris parcalarindan cok cok farkli. garip bir etkisi var..

yazın canım nolcak sorun değil. bildiklerimi yazmak pek uzun sürer şimdi. mançoloji albümündekileri biliyorum. gerisini az biliyorum. 88liyim. evet bunun da alakası vardır ne bildiğimle.

(bkz: lahburger)

dört kapı
güle güle oğlum

bu arada unutmadan; "gönül dağı"

Trip (To a fairground)- Not:Mutlaka dinlenmesi gerekir.
Cacık
Bahçede hanım eli - Not2:Bunu da mutlaka dinlemek gerek.
Alla beni pulla beni(Bu biraz bilinir gerçi)
Nazar eyle
Seher vakti
Kızılcıklar oldu mu(Barış manço söyleyişiyle)
Derule (Yine B.M. yorumuyla)
Hey koca topçu - Genç Osman
2023
2024
Kirpiklerin ok ok eyle (B.M. yorumu)
Lambaya püf de (bilinir bu da)
Rezil dede (Çayelinden öteye yorumu)
Estergon Kalesi
Geçti Dost Kervanı

yine yol göründü gurbete
aman yavaş aheste
acıh da baa vir
little darling
kazma
sözüm meclisten dışarı ("cacık" diye, "kendimi hıyar gibi hissediyorum" diye de bilinir)
alla beni pulla beni
adem oğlu kızgın fırın havva kızı mercimek
ali yazar veli bozar
rüya
sakız hanımla mahur bey
zehra
aynalı kemer