www.hepsiburada.com

çaresiz atlet giyeceksin. gömlek o kadar inceyse zaten altından ten renginin, kılın tüyün, meme ucunun filan görünmesi atletin hatlarının belli olmasından daha kötü bence.
hiçbirini beğenmezsen ceketi çıkarmazsın olur biter.

@maresal jedi kısa kollu atlet giyince de kollar belli oluyor. benim derdime çare yok herhal.

ıyy atlet mi? ivrenç. maresalın gösterdiği uzun kollulardan giy bence de

www.derinmor.com
www.derinmor.com

şu tarzda atletler var.

bisiklet yaka atletler var gömleğin ilk düğmesi açık olsa bile yakası gorunmuyor. kollarınıda omuz hizasından makas ile kesersin hiç bişi belli olmaz rahat ol.

şudur hocam:
www.gunboyu.com

ya arkadaş atletten niye bu kadar korkuyorsunuz anlamadım ki, görünsün a.q kim diyor iğrenç diye...

beyaz gömlek giyen kadının gömleğinin altından sütyeni görünmüyor mu? hah o niye yivranç değil bi düşünün. kadın diye, meme diye mi? tahrik edici diye mi? ha erkeğin atleti, ha kadının sütyeni lan işte. gözükmesi yivrançsa kadınınki de yivranç, erkeğinki de yivranç. değilse ikisininki de değil. beyaz gömlekten süytenim görünüyor diyen bir tane kadın görmedim bugüne kadar. demek ki kadına yivranç değil, ama erkeğe yivranç. peki niye lan? üstelik amacınız bile aynı. meme ucu gizlemek.

gayet de atlet giyilebilir. beyaz, bisiklet yaka, kolsuz atlet, gömlek yakasının altından ve kol dikişinden sonra gözükmeyecek şekilde giyilebilir. vücudunuzun her yerini sergilemekten daha adaplı bir görüntüdür. ancak atletin yıkana yıkana ağzı burnu bir tarafa kaymamış olması, giydiğinizde üstünüzde düzgün duruyor olması gerekir. korkmayın kimse ayıplamaz. aynı şey vücudunuzu belli eden tüm gömlekler için de geçerlidir.

Meme ucunu belli etmeyen başka bir gömlek al.

Beyaz gömleğin içine hiç bir şey giyme. Ya da beyaz gömlek giyme. Ya da alırken kumaşına dikkat et, transparan bir şekilde içini göstermesin.

her türlü mağazada basic tshirtler var. loft ta buldum ben, 10 liraya beyaz fanila gibi basic tshirt. her rengi var. aldım beyazından iki üç tane. değiştire değiştire giyiyorum beyaz gömlek altına.

www.turkcekarakter.com

o program işe yaramıyor, yarısını değiştirdi yarısını değiştiremedi.

ctrl+h nasıl olacak anlamadım?

total commander
dosyaları seçin sonra CTRL M yapın
orada bul değiştir ile harfleri değiştirebilirsiniz

Biraz Lady Gaga gider oraya; Paparazzi, Love Game filan. Ayrıca:

Blur - Song 2
Bon Jovi - You Give Love A Bad Name
Franz Ferdinand - Take Me Out
The Police - Roxanne

kaiser chiefs - ruby

opus - life is life
r.e.m. - losing my religion
the stranglers - golden brown
manfred mann - do wah diddy

bu şarkıları da ekledim listeme

o zaman
coldplay - clocks, speed of sound
pearl jam - alive, even flow, jeremy
arctic monkeys - balaclava, fluorescent adolescent
radiohead - paranoid android, jigsaw falling into place
placebo - twenty years, every you every me, special needs

bon jovi - it's my life
the pixies - where is my mind

kendi kendime takılıyor gibi de oluyorum ama :)

massive attack - angel
roy orbison - oh, pretty woman
aerosmith - cryin'
survivor - eye of the tiger
grease - you are the one that i want
mory kante - yeke yeke
mc hammer - you can't touch this
ace of base - all that she wants
c&c music factory - gonna make you sweet

the last puppet shadows - my mistakes were made for you
tim booth/angelo badalamenti - dance of the bad angels
she & him - please please please get me what i want
everything but the girl - i don't want to talk about it
jay jay johanson - she doesn't live here anymore
the smiths - heaven knows i'm miserable now
great lake swimmers - i could be nothing
louis armstrong - saint james infirmary
nirvana - the man who sold the world
keane - somewhere only we know
helldorado - the ballad of nora lee
red house painters - all mixed up
fiona apple - across the universe
jorge drexler - al otro lado del rio
neşet ertaş - yazımı kışa çevirdin
the verve - the drugs don't work
hooverphonic - vinegar and salt
snoop dog - riders on the storm
the cranberries - animal instinct
poets of the fall - late goodbye
jülide özçelik - kendinle kalırsın
dulce pontes - cançao do mar
paul mccartney - jenny wren
the shins - sleeping lessons
red hot chili peppers - snow
blackfield - my gift of silence
ltj x perience - and i love him
kylie minogue - in your eyes
zeki müren - kahır mektubu
morrissey - let me kiss you
shivaree - goodnight moon
ane brun - to let myself go
scorpions - still loving you
dredg - sorry but it's over
elliot smith - miss misery
nick drake - day is done
the cardigans - hold me
muse - muscle museum
ezginin günlüğü - 1980
devics - alone with you
radiohead - the tourist
venus - beautiful days
camel - long goodbyes
the killers - spaceman
fleet foxes - mykonos
aerosmith - dream on
yeni türkü - dönmek
jeff buckley - so real
reamonn - supergirl
incubus - love hurts
sezen aksu - 1945
cake - never there
koop - island blues
beach house - gila
opeth - benighted
pilli bebek - olsun
coldplay - shiver
the fray - she is
msg - anytime

dur dur bi tane daha anlatayım. sene o sene, bir radyoda sunucu diyor ki "değerli bilmemne radyo dinleyicileri" diyor işte efenedim "bizi arayıp da yabancı bir parçayı söyleyenlere falanca hediye vereceğim" bizim mahalleden de abiler* arıyorlar burayı diyorlar ki "biz söyleriz". "e hadi" diyor sunucu "söyleyin o zaman". bunlar başlıyorlar:

- komançero (es) komançero komançero (yarım es)komançero (es) komançero komançero (yarım es) komançero (es) komançero komançero ....(bayağı bir süre geç)... komançero (yarım es) komançero (es) komançero komançero...

o dakka sunucu kalp spazmı geçirip hakkın rahmetine kavuşuyor, istanbul'un farklı yerlerinde gülmekten kendi balkondan atanlarla doluyor acil servisler.

* burada "mahalleden abiler", "biz", "okuldan arkadaşlar", "bizim ofisten pijler", "abim kankalarıyla" vs gibi kafanıza göre birşeyler koyabilirsiniz. size kalmış...

com.tr yi zaten alamazsın. finansbankasi.com gibi diğerleri de pek para etmez, zaten adamlar olması gerekeni almışlar, hiç uğraşma bence...

domain olarak finansbank.com'u almadıktan sonra gerisi yalan.

ha noolur; net'i alırsın, finansbankasi.com'u alırsın. adamların yaptığı işi yayınlarsın kendi üzerinden yönlendirisin, ödeme alırsın vs. bu şekilde kazanç elde edersin.

konusuna, arattırılmasına bağlı olacak. al mesela ulkerfirmasi.com falan boş. ne manası var?

ama mesela bir niketurkiye öyle mi?

ona göre düşün taşın

Adamlar isimlerini tescil ederlerse (Her şeyi tescil ettirebiliyorlar. Hatta Efes Efe Rakı'ya bile dava açtı.) domaini senden söke söke alırlar. Uyanıklık dediğin şey güncel kalmalı hocam. 90'ların çakallıkları artık işe yaramıyor.

Domaini senden söke söke alamazlar. Para edebilmek; senin "SEO" 'ya uygun bir şekilde asıl domain'den üstte çıkabilme gücüne kalmış. Şimdiden çalışmaya başla bence. : )

şimdi çok da iddialı değilim ama senin satın aldığın .com, .net, .org uzantılı adresleri allahın oğlu gelse hukuken senin elinden alamaz diye biliyorum. bunlarda önce gelen alır kuralı işliyor. lakin .com.tr, .net.tr gibi uzantıları gerekli şartları sağlamadan alamazsın. misal almak istediğin domain fikibok.com.tr olsun. isminde ve/veya (ve mi veya mı çok emin değilim) fikibok geçmesi gerekir ya da sahibi olduğun şirketin ünvanında fikibok kelimesinin geçmesi gerekir, fikibok a.ş. gibi yahut da şimdi tam da şeyapamadığım bir şekilde fikibok kelimesini adına tescil ettirmiş olman gerekir...

diyelim ki senin fikibok bilgisayar sistemleri a.ş. diye bir şirketin var. benim de fikibok hesap makineleri ltd. şti. diye bir şirketim var. lakin ben senden önce gidip fikibok.com.tr domainini almışım. demin bahsettiğim şekilde allahın oğlu olsan bu domaini benim satın aldığım süre içerisinde hukuken benden geri alamazsın. ama naparın iki tane adam gönderirsin ağzımı yüzümü kırdırtırsın ben de sana paşa paşa veririm domaini. böyle olur.

diye düşünüyorum...

video.fanatik.com.tr

www.youtube.com

benim tanıdığım bir kişi var bir ağaçtan yıllık 1500-2000 lira kaldırdığını söylüyordu ama tabi hava koşulları o falan etkili oluyormuş.

ne diyosun? 1 ağaçtan 1500 - 2000 tl hemen çiti çubuğu satıp bu işe giriyorum...
yapmayın arkadaşlar bakın bu konularda çabuk gaza gelen bi insanım evimi barkımı yıkarım. yuvamı bozarım. etmen eylemen. 1500 tl vay aminyum.

10 dönüm arazin olsa, 8m*4m aralığında eksen kaç ağaç yapar? yanlış hesaplamadıysam 300 ağaç yapar. 300 * 1500 = 450.000 tl para yapar. aga bi kutu biraya adam vuran insanlar var. 450.000 tl'den bahsediyoruz...

gerçi kaba bir hesapla çürüğü, çarığı, kuruyan ağacı, maliyetini, abartma payını, bokunu püsürünü çıkartırsan sene de 10 dönüm araziden 100.000 tl getiri sağlamak çok mantık dışı durmuyor he mi?

çok açgözlü olmayın. ne olacak 150.000 tl kazanıp?

bir de şöyle bir laf vardır: kendini düşünen pamuk eker, çocuğunu düşünen zeytin diker, torununu düşünen antep fıstığı apacı diker diye.

genelde o kapaklar her zaman açık durur, ki kızartma tarzı bir şey yapılıyorken yağ arka duvara sıçramasın diye. sadece bu işlev için üretilen ve satılan metal levhalar da mevcut, fırının üzerine oturacak şekilde. ikea'da vardı sanırsam.

e kızartma yaparkan o yağ yanlara, öne, yukarı, yerlere, her tarafa sıçrıyor zaten. arka duvar sadrazamın sol şeyinden mi kopmuş, niye bir tek orayı koruyoruz?

abi sen de buldun bunuyosun be:) duvarı temizlemek tezgahı temizlemekten daha zor diyedir heralde. sadece tahmin.

bi yanıt vermiştim. biraz küfürlüydü. galba o yüzden silinmiştir. daha kibar tekrar edeyim o yanıtı.

bu fırın denen nanenin arkasının kesinlikle duvara geleceği buna karşılık sağının solunun duvar yahut tezgah yahut boşluk olup olmayacağı kestirilemediğinden bence sadece arka tarafı kapatacak bir düzenek kurmuşlar. ha arkasında da mı duvar yok o zaman çıkartırsın kapağı gibi bir mantık yürütülmüştür diye düşünüyorum.

www.tkd.org.tr ?

cumingsoon, evet. Bu. Fakat bunun Galatasaray'lı olanını arıyorum.

img528.imageshack.us

img.mynet.com
farm1.static.flickr.com
www.ligtv.com.tr
img528.imageshack.us

Liseye gittiğini biliyoruz ama mezun mu, değil mi; orası muamma...

Edit: Lise mezunu denmiş Hürriyet'te ama doğruluk payı tartışılır

"ALMANCILAR G.SARAY'DA TOPLANDI

Galatasaray bu yaz transfer döneminde Hakan Şükür (32) ve Abdullah Ercan (32) gibi kariyerli ve tecrübeli isimleri kadrosuna kattı. Bu tercihin etkileri takımın kadrosuna yansımış görünüyor. 26,5 yaş ortalamasıyla ligin en yaşlı ikinci takımı Galatasaray'da 20 Türk oyuncunun altısı 30 yaşını geride bıraktı. Olgun oyuncuların çokluğuna karşın bekarlar Galatasaray'da ağırlıkta. 12 bekara karşılık sekiz evli oyuncu var. Tüm Türk oyuncular lise mezunu. Bir kişi hariç: Cihan Haspolatlı üniversite öğrenimini sürdürüyor. 1,81'e yakın boy ortalaması bulunan sarı-kırmızılıların en uzunu 1,90'lık Hakan Şükür. Galatasaray 20 yıl önceki gibi gurbetçi oyunculara ilgi göstermeyi de sürdürüyor. Erhan Önal, Erdal Keser ile başlayan zincir, bu sezonda altı oyuncuyla devam ediyor. Ayrıca Bosna-Hersek asıllı Elvir Balic de Türk vatandaşı statüsünde forma giyiyor."

Edit 2: "Hakan Şükür‘ün filizlendiği yer memleketinin takımı Sakaryaspor bildiğiniz gibi…

***

1988. Hakan Şükür o yıl hem lise de eğitim görür, hemde Sakaryaspor adına oynar. Sakaryaspor’un Federasyon Kupası‘ndaki rakibi Fenerbahçe’dir. Fenerbahçe‘nin kalesinde Lucovcan‘ın olduğu dönem. Hafta arası olan maçtan önce takım otobüsü Hakan Şükür’ü okulunun önünden alır ve maça giderler. Maçı Sakaryaspor 5-1 kazanır. Hakan Şükür okula geri döndüğünde büyük bir havası vardır ve Fenerbahçe’li Kimya Öğretmeni ile dalga geçmeden duramaz. Sonrasında öğretmeninin bir haftalık rapor aldığını öğrenir.

***

Nisan 1989′da Fenerbahçe, Sakarya’ya konuk olur. Hakan Şükür büyük bir heyecan içerisindedir ve çok isteklidir aynı zamanda. Teknik direktör Necdet Niş‘te Hakan’a büyük destek verir… Sakaryaspor henüz 5. dakikada Hakan’ın ayağından gelen gol ile 1-0 öne geçer fakat maç 1-4 biter. Bu kez kızdırma sırası da doğal olarak Fenerbahçe’li Kimya Öğretmenine geçer… Geriye Hakan Şükür‘ün o maçta attığı golün evinde asılı duran bir resmi ve öğretmeni ile yaşadığı bu komik anı kalır…"

adamın tahsili ile ilgili internette gram bilgi yok yæ. galiba ilkokulu sakarya'da okuduğu gibi bir bilgi varıdı...

atin gotunden cekilmis gibi harbiden.

bugun de sozlukte soyle bir bkz vardi;

(bkz: göte kamera yerleştirmek)

amerikanın uydudan süper zoomla çektiği fotolardan bence (ğüh)

img293.imageshack.us

fotoğrafın en sağında, çitin üstünde duran adamın da sağında kompakt makine objekfiti gibi bir şey var. o çekmiş olsa gerek. o değilse de oralardan çekilmiş.

Açı tutmuyor. Bence ortadaki kırmızı kravatlının solunda duran adam çekmiş.

ortadaki kırmızı kravatlının yanındaki eli makineli adamı at perdeliyor gibi. hem o adam yerde duruyor. öyle doksan derece tepedenmiş gibi çekemez ki. o açıyı bir tek sağdaki çitlerin tepesi verir. suratı yukarıdan açık ve net gören tek yer en sağdaki çit bence.

KipritSuyu +1

sagdaki gri ceketli adamin da saginda olan birileri cekmistir mutlak sonra cevrilmistir...

net bir karara bağlanamadı ama hepinizi tikliyorum.

bu saatte tuvaletler de boştur şimdi ...

-meraba bacım, yolculuk nereye inşalla? (kaybedecek ne var?)

merhaba demezsen cok pişman olabilirsin....

- şşş
+ ?
- nebahıyonla?
+ ???
- alooğğv nebahıyon? neyebahıyon?
+ (kafayı çevir)
- temınısiktiminisabasaba

abi birine benzetmiştir o, çıkarmaya çalışıyodur. iyiye yorma hemen.

arkandaki saate bakıyordur.

fermuarın açık kalmış olabilir mi?

tanıdık birine benzetmiş olabilir.

sonuç ne? gittin konuştun mu?

sonuç ne? niye cevap yazmıyosun? sevişiyo musun yoksa şu anda?

kız baktığı anda çakmak çıkarıp göz hizzasında yavaşça sağa sola hareket ettirin.

beylerkusura bakmayın telefondan cevapla tuşu aktif olmuyor. birşey olmadı, gidip konuşmadım.sikiş dönmedi.

dinleti?

dinleti direkt konserin karşılığı gibi. dinlenilen her türlü eser gibi de düşünülebilir ama kullanılabilir sanırım. daha spesifik terim var mı?

yani anlattığın ortamdan sanki akustik bir mini konser havası sezdim aslında. akustik dinleti denebilir belki, ya da unplugged da denebilir bir ihtimal.

daha da bended öneri çıkmaz, kelime dağarcığım bu kadarmış bu konuda, bunu farkettim:)

oda orkestrası denir bildiğim kadar, oda konseri filan.

begenmemissiniz ama dinleti deniyo genelde.

mini konser?

performans?

şurada bir kaç oyun ismi zikredilmiş:
www.pcnet.com.tr

zevkler ve renkler tartişılmaz elbet.

şahsen ben bazı çeşitlerini sevdim ama meyvelilerini pek tutmuyorum. kaliteli bir yerden yemek de önemli.

bosver; ben de ayni fikirdeyim. hic de birseye benzemiyor. demek ki zevk meselesi.

ben bayılıyorum mesela, beze tarzı şeyleri de çok severim zevk meselesi neticede. ama ben de neden bu kadar pahalı olduğunu anlamıyorum mesela.

katılıyorum sana. ama zevk damak tadı meselesi.

bizim acibademlerden daha guzel degil ustelik oldukca da pahali, ama kucuk renkli, degisik cesitli, boyle guzel kutularda falan satiliyor ya iste ondan sanirim epey populerler diger ulkelerde. birkacinin tadina baktim sanirim iclerinde en iyisi antepfistikli olanlari.

macaron ne lan?

makaron çok güzeldir AMA nerede yediğine bağlı. her yerin makaronu yenmez, bir numarası yoktur. Dünyada sadece 1-2 yer yapar makaron onlar dışında yediklerin makaron değil makaronumsudur zaten.

Dünyanın en iyi makaronları Pierre Herme'dedir, pierre herme zaten türkiyede yok. bir de LaDuree vardır. sanırım LaDuree istanbulda açıldı veya yakında açılacak.

bir de makaronun çok pahalı olmasını sebebi, yapımının cidden çok zahmetli olmasıdır - yaptım biliyorum.

laduree bebek'te açıldı. istinye park'ta da açılacakmış. bi gidip alamadım. sanırım yakında kendimi kaybedip gidicem. sanki bebek badem ezmecisi yetmiyormuş gibi bi de bunu açmışlar.

para ile ilgili bütün yarışmalara başvururdum

kiralık katil ol panpa...

piyango bileti al, kumar oyna

arabanı sat

Cevap çok basit...
Banka kredisi yada nakit avans...
İstediğin kadar çekebilirsin, kendini 15.000 lira ile sınırlama :)

ticarete atıl? ucuz bi şey al onu sat vs. misal şal vs. al 1 tl ye onu pazarda sat 3 tl ye =) 1 hafta boyunca pazara çıksan baya bi kazanırsın

15000tl kazanmak için yukarıdaki öneriyi ciddiye alırsan 1 tl'ye alıp 3 tl'ye satman gereken 5000 tane ürün olduğunu unutma.

halihazırda 3 eşit parçaya bölebiliyorsunuz. sonra onların yarılarını alırsanız 6 parça olur. bir daha yaparsanız aynı işlemi 12 parça. 3'er 3'er birleştirirseniz de eşit 4 parça olur.

hocam parçalar eşit olmayacaksa şöyle birşey olabilir.

img37.imageshack.us

not: paintte bu kadar oldu :)

yok dostlar, şekillerde birbirinin aynı olacak. galadnikov'un anlattığını pisekar v2 uygalamış sanırım...

vel hasıl sadece alan eşitliği yetmiyor.

hocam buldum be yau :)
bu resmi:
img638.imageshack.us

buda bulduğum site:
www.zekasorulari.net

maalesef bu da değil pisekar. çok farklı bu sorular...

hocam sanki bu istediğini karşılıyordu? baktığımızda parçaların şekli ve boyutu aynı.

img840.imageshack.us

hacı abi birisinde bir karenin içinde onun 1/4 büyüklüğünde başka bir kare var. benimkinde bir karenin içinde onun 1/4 büyüklüğünde üçgen var. dolayısı ile birindeki şekil benzerliğini diğerinde elde etmek pek mümkün gibi gelmedi bana...

img560.imageshack.us

şöyle olabilir mi acaba?

@surreal bence olabilir fakat, içlerini renklerle doldurmadığımız takdirde, gerçi doldursak dahi sanki 8 farklı parça varmış gibi duruyor. başka çözüm önerisi olan yoksa surreal'in çözümü ile deniycem şansımı

yav seyı soracm, alanlar esitken; parcalar nasıl esit olamayabiliyor biri izah edebilir mi?

konveks mi olacak bi de? :)

@bryan; misal şuna bakalım:
img37.imageshack.us

gri ve mavi boyalı alanlar eşit ama şeklen herhangi bir benzerlik yok... demek istediğim şey alan da eşit olsun şekil de. misal gri ile kırmızı yahut mavi ile sarı boyalı alanlar gibi. eminim buna özdeş mözdeş gibi bişey deniyodur ama ben bilemiyorum şu an.

@galadnikov, olum zorlamayın beni konveks ne demek?

lan iki saattir photoshop'ta ızgara çizip içini boyuyorum biri bulsun artık

şu linkten 150. çözüme, bilhassa son paragrafına bakıyoruz :
www.web-books.com
bunu kabul edersek @surreal'in çözümü doğru.

yav alan esitken seklin esit olmaması gibi bi durum olamaz ?

bryan niye olmasın ya? kareyle üçgenin de alanı eşit olabilir, aynı şekiller mi onlar?

aynı/eş şekil demek bunları üst üste koyduğunda birbirlerini örtmeleri demek. sağa sola çevirmek, ters çevirmek falan serbest.

surreal'in çözümüynen gittim. yalnız o ayrıymış gibi duran parçaları birleştirmişim gibi oldu biraz. en nihayetinde bu çözüm kabul gördü.

kafa yoran dostlar sağolsun...

evet bu benim. velakin ben bunun biraz psikolojik olduğuna karar verdim. kendime bu teşhisi koydum. diyorum kendime "bak taktın sen o sese, ondan başka şey duymuyorsun aslında yüksek değil yapma" bilmem ne.

ayrıca sırf bu dediklerin yüzünden sinemaya gitmekten nefret ediyorum! allahım benim gibi birisi varmış süper.

her satırı gayet iyi anlayabiliyorum. lakin kendimde de bu işe bir çözüm bulamadım. özellikle ofisde ciddi sorunlarım var. kulaklık bir yere kadar çözüm oluyor fakat o sesi bir kere duyduysam kulaklık da fayda etmiyor. sakız sesi, bişeyler yiyip içme sesi, nefes alıp verme, esneme, silgi veya kalemle takıt takır oynama o kadar çok ki. kendimle mücadale halinde oluyorum hep. takma duyma düşünme şeklinde. ama sadece kendimi yoruyorum ve bir gün arıza çıkarmaktan fena tırsıyorum. kısaca ne yazık ki bir çözüm önerim yok.

Buna hoşgörüsüzlük/tahammülsüzlük sendromu deniyor. Şaka tabii. Kendi duymak istediğin, hoşuna giden sesleri adeta kulak zarlarını patlatıncaya kadar gürültülü dinleyebiliyorsun, ancak sevmediğin bir sesin (özellikle sevmediğin bir canlı türü olan "yabancı insanlar"ın ürettikleri seslerin) en küçük desibeline dahi tahammül edemiyorsun. Evet bana da çok sıklıkla olan bir şey bu. Bunu nasıl yendiğime gelince; sevmediğim şeyleri sevdiğim şeylere benzetiyorum. Mesela bizim işyerinde bir ara inşaat vardı, günde 8 saat beton delme makinesiyle beynimizi oyuyorlardı. Ben Neubauten seven bir insandım o ara, bu gürültüleri onlar yapıyorlarmış gibi algılamaya çalıştım. Aa sonra baktım ki ben bu gürültüden zevk alıyorum.

aha benim ileriki versiyonlarim.

rahatsiz olduklarimim genelde yakinimda baskasinin yaptigi tekrarlayan hareketler oldugu farkettim.

ornekler vereyim: masa basinda kalem sallama silgi sallama, sesli ciklet cigneme, otobuste filan bi yerde parmaklari bi yere vurma ritim tutma, ofiste sert zeminde yuruyen topuklu sesleri, zemine surtulen ayakkabi/terlikler. gibi.

hatta tuyleri diken diken eden baska bir ornek vereyim. eski sirketimde yanimdaki masadaki adam biseyler atistirirken (kutur kutur erik yemiyor, ne bileyim biskuvi filan yumusak seyler) cenesi acilip kapandikca (agzi kapali) cenenin kenarindan kemik sesi gelirdi. baya rahatsizlik verirdi.

şuna bi isim bulup derken kuralım derim. belki çözüm üreten birileri de çıkar.

örnekse örnek:

- bozuk parayla oynanması
- anahtarlıkla oynanması
- misal haslanmış löp et yediğinizi düşünün. illaki iki dişin arasına bi parça et sıkışacak. onu çıkartmak için iki dudağın arasından küçücük bir boşluk açıp kuvvetle hava çekerek o hava basıncıyla eti dişlerin arasından çıkartmaya yönelik bir hareket var. o hareketle beraber çıkan vızziçççip gibi ses. bi de biteviye tekrar eder bu. çünkü 10.000 tekrar falan yapmak lazım ki o et sıkıştığı yerden çıksın
- bazen bazı insanların burnunda sümük kurur. tatak olur. hepimizin başına gelmiştir. nefes alıp verirken o tataktan kaynaklı burundan çıkan tek düze ıslık sesi
- bunu genelde kadınlar yapıyorlar. uzun tırnaklardan birini diğerinin artık altına mı sıkıştırıyor üstünden mi bastırıyor napıyorsa, sanırım bildiğimiz fiske gibi bir hareketi tırnaklarıyla yaptıklarında çıkan ses. ki bu aslında benim yazımın sonunda bahsettiğim diğer bir rahatsızlığımla da direkt olarak alakalı ki, baygınlıklar geçiriyorum buna maruz kaldığım zaman

benim tercihim şu olurdu:

1- levent'ten metro ile mecidiyeköy...
2- mecidiyeköy otobüs duraklarından 97M ile matbaacılar sitesi durağı.

matbaacılar sitesi bir ara durak olduğu için, şoföre yahut yakındaki vatandaşlara matbaacılar sitesinde ineceğinizi söylemeniz faydanıza olacaktır. duraktan sonra matbaacılar sitesi için de bi 5-10 dk yürürsünüz sanırım.

yun, pamuk kendir, kenevir gibi ham malzemeden iplik elde etmek icin kullanılan bi alet.

bryan +1
bende öyle biliyorum.
genelde yün için kullanılmakta anadoluda.
önce yünü ip haline getirirler sonra yün çorap yün kazak artık ne isterse.

cikrik diye yaziliyor diye biliyorum ben de.

trakya'da omuzda su taşımak için kullanılan alete çıkrık deniyor. sopa oluyor genelde. ı----ı ı kısımlarına kova asıyorsun bir tane. çıkrığı da boynunun arkasından geçiriyorsun.

örnekleyelim:

çığrık benim tel benim
kâhyam mıdır el benim

çığrık ince tel ince
nolur bize gelince
kız imanından mı gider
bir kerecik sevince

çığrığın urganıyam
al üstün yorganıyam
annem beni büyüttü
el kızı kurbanıyam

çığrığın başı kara
ağlarım yana yana
dermansız derde düştüm
çilem de böyle kara

bryan +1
engelescesi spinning wheel. ayrica, hindistan'in bayraginin ortasindaki hede de bu oluyor... :P

sagolun varolun...

mandal tutturmak gibi aklıselim bir insanın yapılmaması gerektiğini tahmin edebileceği bir uygulamaya girmeyeceğinize eminim. kulak çubuğu ise evet, ancak tabi ki sokup çıkarma gibi değil de sadece yüzeysel dokunma şeklinde.

yaş olarak da kısırlaştırmaya müsait değil zaten. 7 aylıksa bu kızgınlık uzun sürmeyecektir. bir süre bu şekilde idare edin ve bağırmasına alışmaya çalışın.

kulak çubuğu bi nebze ama mandal zaten çok saçma gelmişti. bağırması mevzuu da bizim için değil ama komşular için sıkıntı olabilir diye düşünüyorum.

o zaman bu tarz çöpçatanlıklar yapan pet sitelere bakmanızı öneririm. şartlarınıza uygun yakışıklı bir erkek bulabilirsiniz isterseniz.

3-5 guun bagırıp geciyor sonra bizde de var bi tane.

bildiğim kadarıyla kızgınlık esnasında kısırlaştırmıyorlar ama emin değilim.
kulak çubuğu olabilir, belki peluş hayvana kanabilir. enseye mandala hayır.

bu sabah erkek, yakisikli, dusunen bi kedi icin boyle bir ilan verilmisti, onunla ciftlestirin.

bir de simdi yazarken aklima geldi, kediler icin de dogum kontrol hapi yok mudur?

kulak cubugundan kedi dildosu da ne cilgin bi yontemmis.

petshoplardan 3-5 liraya kızgınlık hapı alabilirsin (adını unuttum, ama minicik bir ilaç.. her yerde vardır)

ilac milac verme yazik yahu 3 - 4 gun suruyor zaten. hem kisirlastirmak icin de erken bende 7 ay.

kulak cubugu olabilir, tuvalet kagdiyla kicini siliyomus gibi malum bolgeyi....... yok yazamiycam bunu...

@nawres bahsettiğin ilanı bulamadım...

kulak çubugu kullanılan bir yöntem onu söyleyeyim ama bilinçli yapmak gerekir yani bilmiyorsan kulagına sokmak için bile alma.
diger yapabilecegin şey ise
www.petarkadas.com'a gir üye ol üye için referans isterse ses et.
oradan ilan aç şehrini yaz kısırlaştırılmış erkek kedi sevişmelik diye.(bu şekilde yazarsan yasal işlem başlatabilirler durumu anlat)
eminim yardımı olacaktır.bir kaç hafta bekle geçer durumu da mevcut fakat 2. kızgınlıga girdiginde(mart ayı) evden kaçma size zarar verme gibi durumlar olacaktır muhtemelen ondan çözümünüzü şimdiden alınız.
ayrıca oraya üye olunca da kedi bakımıyla ilgili sorunlarıyla ilgili başlıklarıda bir oku çok faydalı olacaktır.
öptm bye. kib. +rep emege saygı beyler.

out of date diyesim var.

not updated?

outdated

outdated'ı kullandım. teşekkürler

sandvicin icine fln koy ama disleri kırma dikkat.

ben konserve ton balığı, mısır ve zeytin üçlüsünü bi de göbek marulla pek severim

benim çilekeş anam, pratik bir şekilde zeytin ezmesine çevirebiliyordu. zannedersem ismi kevgir olan delikli genişçe bir kap ile zeytinlerin içi ile kabuk ve çekirdeği ayıklıyordu. ondan sonra da kafasına göre zeytin yağı gerekiyosa tuz vs katıyordu. marketten alınandan çok daha lezzetli oluyordu bu ezme.

ben siyah zeytini abur cubur niyetine tek yiyorum çikolata gibi rengi tutuyor.

parazit aşısı, zaten diğer aşıları yapmak için gerekli. diğer aşılar (karma, feline leukozis, kuduz) yapılırken, parazit olmamalı pisicikte. diğer aşıları da yaptırabilirsiniz daha sonra biraz bekleyebilir. sokakla ve başka hayvanlarla temas halinde değilse (kuduz olma ihtimali olan hayvanlarla) kuduz çok da şart değil ama diğer aşıları yaptırmaya çalışın.. burnundan da öpün :)

opulmuştur!:) peki 2-3 ayda bir ense damlası ve ic parazit yaptırmam yeterli degil o zaman.. kızım zaten hic sokaga cıkmıyor apartmanda gecinip gidiyoruz.. acıkcası asılar 150 liraya yakın oldugu icin biraz can yakıyor :)

belediyelerde bu işlerin ücretsiz yahut cüzzi bir ücret karşılığında yapılabildiğini yeni öğrenmiş birisi olarak deneyebilirsiniz derim.

yani kadıkoyde oturuyorum nereye gidecegim hakkında bilgi vs varmı?

1-)bende aynı durumda sokaktan kedi almıştım aşılarının yüzde 20sini anca yaptırabildim geçen hafta 4 yaşına çok sağlıklı bir şekilde girdi ancak bu benim salaklığım tabi bundan sonra düzenli yaptırıcam aşılarını kararlıyım..
2-)cadde de barlar sokağının karşısında il tarım müdürlüğü var en uygun şekilde orda aşı ve kısırlaştırma işlemi yapıyorlar..telefonunu ve sitesini bulamadım ancak zamanında iyi araştırmıştım dediğim gibi en uygun yer orası..detaylı bilgi aldığında bana da mesajla ulaşabilirsen sevinirim.

çok yararlı oldu tesekkur ederim simdi arastırmaya baslıycam.. benim gibi cogu insanın aynı dertte oldugunu biliyorum zaten.. yurtdısında ucretsiz yapılırken burda yine her zmanaki gibi ucuk ucretler seviliyo..

yakın tarihte adınıza kesilmiş bir fatura, o da olmadı kira kontratı gerekiyor.

Ev arkadaşınız varsa onunla birlikte gideceksiniz. O imza atacak sizin de o evde kaldığınıza dair.

ev arkadaşım yok.

bir kaç ay önce kendim yaptım, kira sözleşmenle nüfus müdürlüğüne gidiyorsun bir de kimlik fotokopisi hemen yapıveriyorlar(kira sözleşmesi noter onaylı olmalı). Eğer ev seninse herhalde o zaman tapudur, hiç evim olmadı bilmiyorum

ben şurada irdelemiştim mevzuyu belki faydası olur (git: #181103)

edüt: beceremedim la bunu ben. aşağıya şeyapayım o zaman

"
işlem şu şekilde oluyor, taze taze...
ihtiyacı olan arkadaşlar da faydalanırlar belki...

elinizde bir adet yeni ikametgahınızı doğrular belge olmalı evvela. bu su faturası olur, elektrik faturası olur, yahut kira kontratının noter tasdikli kopyası olur.

sonra yeni taşındığınız yerin muhtarlığına gidiyorsunuz, böyle böyle kaydımı buraya aldırcam diyosunuz, o size bir evrak doldurup veriyor. muhtardan aldığınız evrakla bağlı olduğunuz nüfus müdürlüğüne gidiyorsunuz. aile fertlerinin kimlikleri + muhtarlıktan aldığınız belge + ikametgahınızı doğrular belgeyi görevli memura veriyorsunuz. işleminizi yapıyor size başka bir evrak veriyor. nüfus müdürlüğünden aldığınız bu evrağı götürüp muhtara veriyorsunuz. işlem tamamlanıyor.

dikkat etmeniz gereken husus, muhtarın size verdiği belgedeki adres ile ikametgahınızı doğrular belgedeki adresin aynı olması. yoksa problem çıkartabiliyorlar.

benim başıma şöyle bişey geldi, apartmanların numaraları değişmiş tam hatırlamıyorum şimdi ama misal benim oturduğum apartman eskidan 7/A iken şimdi 9/B olmuş. götürdüğüm elektrik faturasında eski numara, muhtarlıktan aldığım belgede ise yeni numara vardı. problem yaptılar, elektrik idaresinden değiştirmelerini istedim, numarayı değiştirip yeni bir fatura verdiler onunla yapabildim işlemimi.

edit: ayrıldığınız mahallenin muhtarlığından herhangi bir evrak almanıza gerenk yok.
"

ben de de oluyo, onları tıklayarak bir ziyaret ediyorum geliyo simgeler...

esenlerin neresinden gideceğini bilemiyorum tabi lakin metroyla oraya gidemen. benim tavsiyem atışalanından 89T numaralı otobüse binip sanayi mahallesinde inmen yönünde olacak.

bağcılar metroya geldikten sonra bağcılar caddesine yürüyün. oradan bağcıların farklı yerlerine minibüsler geçmekte. hangisi geçer bilmiyorum ama muhakkak bir tanesi geçiyordur. metrodan indikten sonra baya bir yol var onu söyleyebilirim.

@2 arsa mı kaldı oralarda, ben yerinizde olsam bu arnavutköy civarlarındaki (Yeni arnavutköy, bildigin değil, kuzeyde ve daha batıda olan) arsalara bakardım ki neredeyse orda da fırsat yok.Yapacagın en güzel yatırım gülbağ civarında 160k TL civarı 1k tl kira getirili henüz başlanmış yada inşaat halindeki evlere girmen olacaktır ama 100k ile biraz zor, arsa alıp sıfır pozitif getirin olacağına ev al hem krediyi de kendi kendine öder.

160.000 tl zorlar beya. aslında o yüzden çorlu çerkezköy neblim gebze kocaeli vs daha mantıklıymış gibi geldi yaniya...

Çorlu fena olmayan bi tercih olabilir. Şu an ergene vadisinde neredeyse kiralık ev yok gibi. En mantıklısı çorlu derim :)

panasonic al

philips de iyidir.

tavsiye ttiğiniz uygun bi model var mı

panasonic alma. panasonic plazma tv'lerde iyiydi. lcd ve led ise samsung der susarım.

samsung 6 serisi lcd fiyatları çok uygun.

filipis'in de tüplü tv'sinden hiç memnun değilim. geçen sene de arkadaşım lcd'sini alıp memnun kalmayıp (niye memnun kalmadığını bilmiyorum) samsung ile değiştirdi. o yüzden filipis de önermem.

@kibritsuyu
o eskidendi dostum sen son seri panasonic led leri ve lcd leri görmedin sanırım. ben hepsine yerinde baktım. (samsung 6 serisi kullanan birisi olarak söylüyorum) panasonic son serileri -özellkle metalik gri kasalılar çok şık dizayn olarak- misal şu model
bit.ly
şu anda samsung un aynı fyattaki modellerinin teknik olarak da dizayn olarak da eline verir. içinde wifi hazır geliyor.
2.000.000:1 kontrast oranı var vs

küçük bir lg'm var, gayet memnunum.

samsung 40c650 40c653 bi araştırın derim (sadece kasaları farklı)

www.vatanbilgisayar.com iyi midir?

ayrıca kaç ekrana denk geliyor? misal 72 ekrana en yakın boyut hangisi

1 inç = 2,5 cm olarak hesaplarsanız bulursunuz kaç ekran olduğunu.

freebird5406'e katilarak 40C650 tavsiye ederim siddetle. baska marka/model bakarken tv icerisindeki player ve destekledigi formatlari ozellikle arastirin.

sony ex500 nasıldır ?

bi model önerecek var mıdır başka

rentts, valla hocam modelini bilmem de daha dün teknosa'nın vitrininde yanındaki hatırlayamadığım bir marka ile aynı hd maçı gösteren televizyonun görüntüsü çok tırttı. yani bak yanındakinin de çok aman aman güzel değildi, o yüzden "voaav markası neymiş ki bunun" deme gereği duymadım. nomral bir görüntüydü, dikkat çekici değildi. o yüzden markasını hatırlamıyorum. ama panasonic'in görüntüsü o kadar kötüydü ki "bu ne marka lan, çin malı dandik lcd mi satmaya başlamış teknosa" diye bakma gereği duydum. panasonic'in plazmalarının iyi olduğunu duymuştum. dün lcd'nin de bu kadar kötü olduğunu görünce demek ki lcd'si de bir o kadar kötü diye düşündüm. kullanan varsa onun yorumu daha iyi olur tabii.

bahariye caddesi

dünya üzerinde istiklal caddesi tadında herhangi bi yer daha olduğunu sanmıyorum :) ama sevilen caddeler gibi bi tavsiye istiyosan bağdat tan başka tam bi şey yok öyle

bakırköy'de sahile inen cadde var...benziyor biraz...fena değil..kadıköy bahariye,niantaşı abdi ipekçi...

bakırköy ebuziya caddesi de sayılabilir sanırım. istasyon caddesi diyen de var tabi oraya. bu meydandan sahile kadar inen caddeyi diyorum.

şöyle mırıldanmak daha doğru belki de

dım dırı dım dırı dırınırınım

hah dım dırı dım deyince çıkardım
green day - american idiot

yok sanki daha böyle bi 60's 70's havası var.

neblim şimdi düşündükçe bi rolling stones olabilir efendime söyliyim bir steppenwolf olabilir ve yahut ne bileyim bir little richard bile olabilir yani. şeyapamıyorum tam.

çok bilindik bi şarkı bu yæ.

dım dırı dım dırı dırınırıdırınırım

ulan bari güncel reklamları falan bulabileceğim bir site söyleyin

lan şimdi tekrar düşünüyorum da kurban - yalan'ı da andırıyor galba bu parça...

pff yine değiştiriyorum amına koyim şöyle bişey lan:

dırı dım dırım da dırıdırı dırınırım

Amına koyim yine kasaba yalvarana kadar kesip kendi çükümüzü yedik.

dediğim şarkı do wah didy lan.

1 hafta olmadi yaptirali.

Once su an kayitli oldugunuz muhtarliga gidip nakil belgesi aliyorsunuz.
Daha sonra tasinacaginiz muhitin nufus dairesine gidip bu belgeyi goturuyorsunuz.
(Eger ev sizin ise tapu fotokopisi, kiraci iseniz adiniza kayitli su ya da elektrik faturasi ya da kira kontrati istiyorlar.)
Nufus dairesi size bir belge veriyor ve bu belgeyi de tasinacaginiz yerin muhtarligina veriyorsunuz.

Herhangi bir durumda, tasinmis ve 20 gun icinde bildirmemisseniz 450 TL cezasi var..

daha once kayitli olduğum muhtarlıktan nakil belgesi almadan işlemimi yaptırmam mümkün değil mi peki? zira şehir değiştirdim.

nüfus müdürlüğüne gidiyorsun. ordan yapılıyor sanırım. bizimki de bugün itibariyle yapılıyor eşim tarafından. hemen belirteyim, 330 lira ceza yedik. sakın ihmal etme. peşin indiriminden 250 lira kaçtı.

sinirden kendimi sikicem, hiçbir kamu zararının olmadığı bir noktada bu ceza kadar "bu kısmı acaip götümüze girebilir" olamaz.

işlem şu şekilde oluyor, taze taze...
ihtiyacı olan arkadaşlar da faydalanırlar belki...

elinizde bir adet yeni ikametgahınızı doğrular belge olmalı evvela. bu su faturası olur, elektrik faturası olur, yahut kira kontratının noter tasdikli kopyası olur.

sonra yeni taşındığınız yerin muhtarlığına gidiyorsunuz, böyle böyle kaydımı buraya aldırcam diyosunuz, o size bir evrak doldurup veriyor. muhtardan aldığınız evrakla bağlı olduğunuz nüfus müdürlüğüne gidiyorsunuz. aile fertlerinin kimlikleri + muhtarlıktan aldığınız belge + ikametgahınızı doğrular belgeyi görevli memura veriyorsunuz. işleminizi yapıyor size başka bir evrak veriyor. nüfus müdürlüğünden aldığınız bu evrağı götürüp muhtara veriyorsunuz. işlem tamamlanıyor.

dikkat etmeniz gereken husus, muhtarın size verdiği belgedeki adres ile ikametgahınızı doğrular belgedeki adresin aynı olması. yoksa problem çıkartabiliyorlar.

benim başıma şöyle bişey geldi, apartmanların numaraları değişmiş tam hatırlamıyorum şimdi ama misal benim oturduğum apartman eskidan 7/A iken şimdi 9/B olmuş. götürdüğüm elektrik faturasında eski numara, muhtarlıktan aldığım belgede ise yeni numara vardı. problem yaptılar, elektrik idaresinden değiştirmelerini istedim, numarayı değiştirip yeni bir fatura verdiler onunla yapabildim işlemimi.

edit: ayrıldığınız mahallenin muhtarlığından herhangi bir evrak almanıza gerenk yok.

dupnisa mağarası

nereye düşer bu dupnisa?

ok buldum yerini. bulgar sınırındaymış be agani. olabilir tabi, listeye ekleyelim. ve fekat daha yakın önerileri bekliyorum halen.

veyahut şunu çevirebilirseniz de sevap hanenizde yüklü bir miktar oynama olur.

"şu tarih itibari ile cari hesabınızın bakiyesi şu kadar tl bakiye vermektedir
bakiye de mutabık olmadığımız takdirde bir hesap ekstrenizi göndermenizi rica ederiz"

bu da yeter bana. bu da olur yani...

Dear Sir/Madam,

In connection with the examination of our accounts at 31.03.2010 by our auditors ;

Denetçi ismi de gelebilir buraya

We kindly request you to confirm to them the balance of our indebtedness to you at the close of business on 31 March 2010.

Accordingly, we should be obliged if you would sign the form below, detach it and send it directly to our auditors by telefax to the above mentioned fax number.

We take the opportunity of pointing out that this request is only intended to enable our auditors to verify our accounts at the above date. Any payments which may have been made between the above date and the time you received this letter should not be taken into consideration.

Very truly yours,

XXXXXXXXX şirket ismi


Dear Sir/Madam,

We, the undersigned confirm that we are in agreement with the balance of....................................in our favour / their favour on our account with ..............................................as at 31.03.2010. Observations in case of disagreement :


Company :

Signature :

Title :

Date :

allah kolaylık versin, chip ayaklarına kısa devre yaptırman gerekebilir..

muhtemelen pili çıkarıp hemen taktınız. 1 saat kadar bekletin ;)

Pil çıkarılır, pil yuvasındaki pilin değdiği + ve - uçlar bir kabloyla birbirine değdirilir. Pil takılır, besmeleyle güç düğmesine basılır...

tüm öneriler için benim kullandığım ve bence en pratik olan yol, pili çıkartın ters takın. bir müddet kalsın böyle.

kasapa yalvarana kadar keser kendi çükümü yerim lan

Club des belugas remix'miş. galiba yani. aradım etim bin tane mambo dinledim en yakın bu gibi geldi...

haa bu arada biz gece odasına koyduğumuz zaman mümkün mertebe bir daha sabaha kadar açmıyoruz. böyle böyle alışacağını düşünüyoruz.

fakat şimdi bunu yazarken de şunu farkettim, gün içinde de bazen yapmaması gereken birşey olduğu zaman eşim kendisini ceza olsun diye odasına götürüp kapattı. gerçi bu 1 yada 2 kere oldu. ondan sonra biz kendi kendimize dedik ki, lan ne saçma şey yapıyoruz, adama kendi odasını ceza olarak gösteriyoruz diyerek bu uygulamadan vazgeçtik. ha ne diyodum o 1-2 kere de de gidip 10 dk sonra kapısını açmıştık. bu 1-2'yi saymazsak eğer yaklaşık 1 haftadır geceleri gayet disipli bir şekilde kapısını kapatıp sabaha kadar açmıyoruz.

son olarak bir de o kedi mamasının kokusunun ben amına koyim arkadaş, hayvana acıyorum böyle kokan birşeyi nası yiyebiliyor diye. taam ona güzel geliyo olabilir ama çok kötü kokuyo ya odasına falan cam açmadan girmek mimkin değil. hadi şimdi yaz cayır cayır açıyorum camını penceresini kışın kimin bokunu yiycez bu mamanın kokusundan. çok da keskin ve etkili anasını satayım ya...

kedilerin tırmalama ihtiyaclarını gidermeleri için tırmalama tahtaları var küçükten alıştırırsanız işe yarar belki. (bizim kedi bi türlü alışmamıştı hatta tahtayı tırmaladıktan sonra ödül kedi şekeri falan verdik uzun bi süre bu sefer hem tahtayı hem koltukları tırmalıyodu.) kedi bu oraya buraya tırmanmasına, girmesine mani olabileceğinizi sanmıyorum. bizim kedi bütün gün uyuyup özellikle geceleri azıyodu sonunda tırmaladığı yerlere koli bantı yapıştırdım böylelikle tırmalayamıyodu ama halıları tırmalıyodu bu seferde.
ha bi de orayı burayı tırmalama huyundan vazgeçirmek için bi sprey şişesinin içine biraz kolonya biraz su karıştırıp tırmaladığı vakit üstüne doğru püskürtülebilir. o püskürtme efektinden bi de kolonya kokusundan nefret ediyo kediler, öyle bişey okumuştum bi yerde bu da yüzeysel olarak işe yaramıştı.

bizim kedi bi de hangi mama daha çok kötü daha etkili kokuyo gider onu sverdi hatta karıştırsak içinden kötü kokulu olanları seçerdi. velhasıl kelam, kediler karışık ruh haleti içinde olan yaratıklar. mesela bazen deli gibi ev yemeği isterdi taze fasulye, nohut falan yerdi bazen de ağzına bile komazdı. acayip işte.

bildiğim kadarıyla işçiler direnişlerinden olumlu sonuç almışlardı. lakin daha sonra neler oldu bitti bilmiyorum.

ben de boykotu bıraktım yakın zamanda ama tam da neticeyi bilmiyorum.

yörsan başlığının son sayfasına bakın anlayın ne olduğunu. elimi sürmem adi herifleri markasına.

Cardinal Melon'dan bahsediyorsun büyük ihtimalle: www.ickimgelsin.com

Nerde bulurum dersen, İstanbul için konuşuyorum, İstinyepark'ın içinde alt katta İstinye Pazarı var. Orada alkol ve tütün ürünleri satan bir dükkan var, orada vardı. Onun harici Migros'larda da bulunur genelde.

smirnoff larda güzeldir, bi çok yerdede bulabilirsin.

I-ıh cardinal melon değil.

absolut? melon varmı bilmiyorum ama :]

keglevich olabilir.

Smirnoff, absolut falan haricinde, böyle kipa'da, köşedeki tekel bayinde falan bulamadığım bişeydi.

keglevich melon dur o: www.google.com.tr

şişesi plastik kapalı gibi diyorsan keglevich'dir..

keglevich +1

Evet evek bu Keglevich. Çok teşekkürler, şimdi gelelim nerden bulunur a?

macromarketlerde vardı.

faz notr toprak iste abi, bi fişe bağlayıp prizden denesene alet calısyor mu ?

emin değilim hacı ama 3 kablodan 2 sini bağlıyorsun duy a sanki. yanlışım varsa düzeltsin başka arkadaşlar.

iki dugme mi kontrol ediyor acaba o baglantiyi? eger oyleyse 2 faz, 1 notr cekmis olabilirler. sizin 1 faz 1 de notr'u kullanmaniz gerekiyor bu durumda.

@bryan fury, su anda lambanin yaninda degilim, arkadasa telefondan talimat verdim fakat elektrik olaylarindan tirstigi icin deneyemedi ama birazdan gidince ben deneyecegim.

@pposeidon, 3 kablodan ikisini bagladik, digerini de lambada bulunan bos bi demir vardi ona bagladik.

@dahicocuk, aynen soyledigin gibi iki buton var. Faz ve notr nedir? Nasil anlasilir ki?

bide demire filan bağlamadan tamamen boş bırakıp deneyin. dahicocuk un da dediği gibi.

aslinda kablolarin renginden anlasilir ama ucu de kirmizi diyorsunuz. demek ki tesisat dosenirken kolaya kacmislar. soyle yapabilirsiniz;

once iki anahtari da acin. tavandan sarkan uc kablonun ikisinde enerji olacak birinde olmayacak. olmayan notr. aldiginiz aydinlatma cihazina bir fazi bir de notru baglayin. o fazi acan anahtardan cihazi calistirabileceksiniz.

dahicocuk'un bahsettiği gibi iki butonla kontrol ediliyorsa odanın ışıkları, ordan sarkan 3 kablonun ikisi faz birisi nötr'dür. kontrol kalemi ile kontrol ettiğinde yanan 2 tane olması lazım bunlar faz, 1 tanesininde yanmaması lazım yanıyorsa enteresan bir durum olabilir bir yere bişey bağlamayın, bu yanmaması gereken de nötr'dür. sizin yapmanız gereken duyun iki kablosundan birini bahsettiğim fazlardan birine diğerini de nötr'e bağlamak. diğer o demir gibi zımbırtı da aydınlatma şeysini taşıması için elektrik mevzularıyla alakası yok.

bedük: geç kalmak :P

vavien yapmıslardır ya o iki anahtara, o kadar da dandik olamaz tesisat.

dandikliginden degil de, muhtemelen daha onceki aydinlatmayi iki kademeli olarak kullanabilsinler diye oyle cekilmistir bryan fury.

3 tane yanyana yada toplamda 7 taneydi sanırım. duyuruda görmüştüm ben de

ölü piksel kontrolü için şöyle bir program varmış;

www.softpedia.com

değişim olmadan herhangi bir şekilde onarımı yok diye biliyorum.

şimdi bir hareket göstercem size:

baş parmağınla, işaret yada orta parmağının tırnağını "topsun olum sen" işareti yapacak şekilde tutun. fiske tabir ettiğimiz vuruşu çok şiddetli olmayacak şekilde pıt pıt diye ölü pikselin olduğu noktaya 5-6 kere uygulayın. %13 düzelme ihtimali var. (bkz: küsuratlı rakam vereyim de salladığım anlaşılmasın)

denemeye değer maliyetsiz ve çok zaman almayacak bir yöntem.

bi kere deniz kenarı olması şart. hem deniz kenarı hem de modern bi şehir olarak (2sene de yaşadıımdan kelli) antalya diyorum.

antalya çok sıcak değil mi bayılıyormuş insanlar nefes alamıyorlarmış?

Alışık olmayan insan için Antalya çekilmez.Sıcak bir yana o nem insanı öldürür.Bir yandan da kışın soğuğu iliklerine işletir.Genede kışın güneşli gün sayısı fazladır.Sırf bu yüzden yaşanır bence.Onundışında hayat nispeten ucuz sayılır.Yazın tatil derdi yoktur.Yakın ilçelerde çok güzel yazlık yerler vardır.Deniz için denebilecek bişey yok tabiki.Mesire alanları bakımından da zengindir.

Rumuz:İstanbul'da yaşayan Antalya'lı )-:

en az 1 milyon kişi nefes alabiliyorki orda

antalya'da kışın güneşli gün sayı fazladır ama her kış ya sel ya rüzgar şehri götürür. ayrıca orada oturan akadaşlar da çok pahalı olduğundan (daha fazla) şikayet etmeye başladılar. turizm sektörü dışında yapacak doğru düzgün iş de yok.
ccc izmir ccc

Antalya güzel şehir ancak bana göre değil sonucunu çıkardım. Gönlümden geçen İzmir. Çanakkale için fikri olan var mı ya da başka önerisi olan arkadaşlar?

brak allasen izmirde nem yok mu izmir daha beter. antalya diyorum rus da fazla hem=P

eskişehir miker.

trafik son yıllarda sorun olmaya başladı. sakin sayılır. her bi halt da var. gezecek eğlenecek kapalı mekanı da yeteri düzeyde. denizi yok ama.

@halanne ;

Hayat artık pahalı olabilir.Zira 2003 yılında üniversiteye geldiğimden beri sadece senede birkaç hafta Antalya'da olabiliyorum.Açıkcası son yaşam koşulları değişmiş olabilir.Evet yağmur acayip yağar.Tropik iklim gibi bi başladı mı hiç durmaz.Sanayi gelişmemeiştir.Bunun en büyük nedeni orada yatırım yapan tüm turizmciler kazandıkları parayı Antalya dışına aktarır.Zaten oradaki halk da artık canında bezdi.Her yer yüzbin yıldızlı otel oldu.Gelen turistten halka para kazanımıyor artık.(gerçi gelen turistlere kazık ata ata hak ettiler bu durumu ama neyse)

ben izmirde nem, sıcak, trafik, gürültü yok demedim ki zaten. ama antalyaya kıyasla izmir daha yaşanılabilir bi yer. ha antalya'da daha fazla rus, alman, göt, göbek olabilir ama izmirin kızları o konudaki açığı kapatıyolar çok şükür.

hem biz daha gavuruz.

çanakkale de çok rüzgarlı be. sürekli fırtına, feribot seferleri iptal edilir. kışın acayip soğuk olur. burnunu dışarı çıkaramazsın.

ccc izmir ccc

İzmir.
;-)

eskişehir tam senlik galiba...

antakya

dediğin yer izmir denilebilir. bir de iş imkanın olursa kusadası da kıyak olabilir kendisi guzel, hava alanına, izmire yakın. gideri var ama iş olanagı durumu bozuyor

eskişehir

eskişehir gibisi yoktur.

tekirdağ var moruk

izmir? trakya? eskişehir? çanakkale?

izmir derim.
urlada da sıkılırsın ama..

bolu olur. hatta bolu arzın merkezidir. tutucu gelirse paris kırsalı olabilir.

trafik sorunun çözmek için helikopterin varsa ve recm edilmekten korkmuyosan bursa :]
bursanın dışındada sana edirne ve izmir dışında başka bir seçenek kalmıyor.
ben şahsen edirne derim(işsizliği göze alırsan eğer lol)
ama en kral şehir izmir istediğin herşey var çok pahalımıdır bilemem ama
tr de yaşamak istediğim 2 şehirden birisi edirne ve diğeri izmir.

"Ey ahali İstanbul'da bıktım artık(haklısın).
Trafik gürültü nem sıcak kalabalık falan gına geldi(eskişehir öyle değil).
Bu şehirden defolup gitmeyi düşünüyorum(eskişehire gel).
İzmir Urla'yı düşünüyorum ya da Çanakkaleyi(salla bunları).
ancak buralarda iş olanakları az ve çok hareketli değiller(eskişehir öyle değil).
Ancak artık huzur ve sessizlik arıyorum(aaa eskişehir).
Sıcağı sevmem ama İzmir'e katlanırım diye düşünüyorum(peki).
Tutucu şehirleri, alkol satmayan ve dini günlerde arabistana dönen yerleri sevmiyorum(e bu eskişehir).
Siz hangi şehirleri önerirsiniz(eskişehiri öneririm).
Selam eder, klavyesinde parmak yoranların ellerinden küçüklerin gözlerinden öperim(sağol:)"

çanakkale'yi tek geçerim..

çok modern , çok görgülü , çok aydın bir halkı var. insan kendini her daim tatilde gibi hissediyor çanakkale'deyken. rüzgarı dert değil ,yılda maksimum 2 kere feribot seferleri iptal olur ,o da seni ilgilendirmez ki zaten merkezde oturuyorsan .

tek kötü yönü iş imkanı yok işte. bir iş bulsam orda istanbul'da 1 saniye durmam.

Ne çok öneri geldi saolun. Size demedim ama Bursayı da düşündüm ama recm olma ihtimali varmış tamamen vazgeçtim. İzmir hala favorilerden. Eskişehiri de listeye ekledim ama deniz yok fakat iş olanakları ve hareketli hayatı cezbetmekte Büyükerşenin denizi getirme planı var mı?.Antalya bana göre değil ama güzel şehir, yerli halkı biraz tutucu evet öyle duydum napim. Çanakkale'de iyi içiliyormuş o da listede hem de deniz var ve istanbula yakın. Edirne önerisini sevdim ama liste dışında bıraktım.

büyükerşan çoktan deniz yaptı bile eskişehire; www.google.com.tr

istanbul'da semt değiştirmeyi deneseniz?
kişisel tecrübe: 20 sene etiler ve 1 sene bebek'ten sonra, anadolu hisarı cennet. sakin sessiz..bildiğiniz sahil köyü.

cadilla evet nefis bir fikir. anadolu hisarında önereceğiniz yer var mı (mesela beylerbeyinde koru diye bir yer var enfes)

anadolu hisarı zaten küçük bir mahalledir, ama gerçekten sessiz sakindir, bakkal manav şu bu, hep dizilerde gördüğümüz, milletin "nostaljik" dediği cinsten babacan esnaflardır, insanlar birbirlerini tanır, sokakta selam verir, yaşaması ucuzdur. ayrıca bozulmamıştır, yolda yatan kedi-köpek varsa, arabalar bile yolunu değiştirir, hayvanlar rahatsız olmasın diye.

ama tabii, göksu evleri, bilmemne konakları falan gibi, sonradan yapılma uydu kentler de yok değil..var..oralarda yaşam yine sahte ve tecrit edilmiş. bahçeşehir sonradan görmeliği kadar olmasa da var. fakat gerçek semte uzaklar zaten. göksu deresinin yakınları, hisarın karşı tarafı vs. kira açısından da uygundur. göksunun üzerindeki koruda binbir çeşit kuş da var, gün boyu bülbül sesinden başka birşey duymazsınız. karşıya geçeceğim derseniz de, 4 dakikada falan levent'tesiniz zaten.

www.hurriyetemlak.com
nasıl?

bogazi cok oyuk olmayan kolsuz tisortler var ya, atlet tisort tadinda olanlar. onlarin beyazindan giyebilirsin. boyun kesimini gonlunce bulursan sirtinda da atlet izi olmaz.

V yaka kolsuz fanilalar var. farklı renklerde de gördüm üstelik. işini görür sanırsam.

bi bayan olarak atletin çok itici göründüğünü söylüyorum. sakın giyme!!! yanına yedek gömlek götür, öle molası değiştir ama nolur atlet giyme :(

gömleğin içinden belli olan atlet her şeyi bitirir. bunu unutma.

zaten not düşmüştüm atlet mevzusunda :D. rahat olunsun.

gerçi atlet giymem demişsin ama söylemeden geçemeyeceğim. ben de atletten nefret eden biri olarak diyebilirim ki staj deneyimlerimle birlikte zorunlu olarak sıkıla sıkıla atlet giymeye başladım. birkaç gün çok sıkıcı olsa da sonrasında alışıyorsun. artık problemsiz giyebiliyorum :)eğer alternatif bulamazsan tavsiye edebilirim.

çok zor ya. giyemem, görüntüsü hiç hoşuma gitmiyor.

ne yazık ki rahatlık, ter emme ve bunaltmama konusunda optimum beyaz pamuklu atlet. diğer seçeneklerin çoğu ya boynu sıkıyor ya fazla sıcaklatıyor. alternatifleri denerken birer tane alıp rahat mı bakın, sonra ciddi yatırım yapın, bulursanız da marka model filan yazın buraya :)

Mümkünse, hele bu sıcakta, hiçbir şey giymeyin. 2-3 günde alışırsınız.

damat'mıydı artık tween'miydi neyse işte onlardan birinin hazırladığı takım elbisede bilmem kaç yanlış konulu ufak bir broşürde diyor ki atlet giymeyin v yaka sıfır kol bi sikim var ondan giyin diyo. haa bu durumda 2. düğme belki ama 3. düğmeyi unutacaksın. zaten ben hem 3. düğmeye kadar açayım hemi de alta bişey giyeyim diyorsan pazarcılık yahut minibüsçülük senin için uygun meslek olabilir :P

not: pazar ve minibüs emekçisi kardaşlarıma burdan selam ediyorum, art niyet yok olum.

zor durummuş gerçekten. iyi bir toptancı bulup çorap alıp satabilirsin, çifti 1 liradan. bence iyi para kazanırsın iyi yerde tezgah açarsan. ama düzgün çorap olmalı.

koniks.com'un forumlarında bazen çorapçı oluyor toptan.

yarışmalara katılabilirsin mesela. kısa film yarışmaları oluyor ödülü borcunu kapatabilecek olan.

broşür dağıtarak, iyi bir eforla bir günde 11-6 arası 50 tl kazanabilirsin ki bu her 7 saat te borcun 100de biri eder. benden bu kadar maalesef..

hangi şehirdesin bilmiyorum ama barlarda gitar çalmak aklına gelmemiş olamaz sanırım ? gayet de iyi para alıyorsun, üstelik bir akşamda bir iki barda çalman mümkün olabilir. onun dışında amelelikte iyi para var ancak 6dan sonra olur mu bilmiyorum, hafta sonu yapabilirsiniz ankara'da günlük 40 liradan çalışıyorlar,ee bi yandan da normal işinden kazandığın paradan eklersin, az da borç harç kredi falan derken. Allah kolaylık versin.zor iş

başkalarından borç alabilirsin.hem vadeyi uzatır hem de meblağları bölerek risk paylaşımı da yapabilirsin.o arada herhangi bir iş yaparak da bunları ödeyebilirsin.

Uzun metraj filmde çalış. Set ekibine yardımcılık - çaycılık -time code tutma tecrübe/bilgi gerektirmeyen işler ve haftada 400-750 lira arası bırakabilir.

En mantıklısı kredi almak rahat rahat ödemek ama.

sabit bir gelirin yoksa kredi vermezler. istisna vardır bilemem. ailen senin için alabilir ama.

birkaç barda birden gitar çal bence akşamları. gündüz de başka bir iş bulmaya bak.

yazacaklarım amelilik işleri olabilir fikir vermesi açısından bakınız;
*hamallık yapabilirsin ortlama bir kamyon boşaltmaya 60-80 tl gibi bir para alıyorlar(tabi bu yere göre değişebilir,iş olduğunda seni çağırıcak tanıdığın olması lazım)

*restaurant&otel v.b yerlerde düğün,toplantı olduğu zaman extra adam ihtiyaç olur çalışma saatleri de genelde düğün toplantı başlangıcından 1-2 saat önce olur iş bitip ortalık temizlendikten sonra çıkarsın.bahşiş hariç en azından 50tl alırsın.özellikle yazın cumartesi,pazar boşum diyorsan kesinlikle bir araştır . adam lazım olduğunda seni çağırıcak tanıdığın olması lazım.

*belli bir sabit gelirin varsa tüketici kredi çekebilirsin ziraat bankası faiz oranı 1,34 12 ay vadeli 5000tl'lik kredinin aylık ödemesi 460 tl'ye geliyor.

Coachsurfing'den belli dönemler için odanı kiraya verebilirsin eğer müsait bir oda var ise. Uzun süreli gelen turistler oda arıyor.

eğer imkanın varsa tanıdık birinden 5000 liralık netten taksitle altın falan al, bozdur ver adama. her ay ödersin bir miktar sonra borcunu.

denize sıfır bir yere git. otellere garson arıyorlar bu vakit. hepsini tek tek dolaş mutlaka iş bulursun birinde. nereden baksan en az 1 milyar kazanırsın aylık. otelin yıldızı fazlaysa maaş daha da artabilir. resepsiyonda falan iş ayarlarsan ekstradan bahşişlerden de para kazanabilirsin. eylül sonuna kadar yapabileceğin ve kısa zamanda fazla kazanabileceğin en iyi iş bu bence.

bu arada 5 milyar fazla geldi bana. inşallah bulursun.

açıkcası çorap alıp satmakla, eğer çok ünlü falan değilsen ki değilsin anladığım kadarıyla barlarda marlarda gitar çalmakla, amelelik yahut garsonluk falan yapmakla 2 ayda 5.000 tl toplaman olacak iş değil gibi duruyor.

yani yapmayın etmeyin allaşkına arkadaşlar, amelelik dediğiniz şey kolay iş mi? hem de öyle her isteyene amelelik yaptırırlar mı? en basitinden buyrun mercan'da bir kamyonu boşaltmaya talip olun bakalım başınıza ne işler geliyor.

kredi önerisi herhangi bir sebepten dolayı geçersiz ise önerebileceğim en mantıklı şey yıllar yılı taşak malzemesi yaptığımız gün hadisesidir. hani anneler teyzeler falan böyle bir araya gelip altın günü yaparlar ya hah işte öyle.

kafa dengi 15-20 arkadaşınızı toplayın durumunuzu izah edin, ilk günün de size çıkmasını rica edin. böylece sorun ortadan kalkar. burada dikkat edilmesi gereken şey (mevcut kişi sayısı * herkesin verebileceği max. tutar'ın en az 5.000 tl etmesi)

bundan sonra amelilik mi yaparsınız garsonluk mu yaparsınız artık orası size kalmış...

herhangi bir bankaya gidip hazine bonosu alınabilir, ne akar ne kokar.

1-1,5 yıl ise bono değil tahvil alsın :)

hmm yalnız şöyle de bir şey var, ben bono nedir tahvil nedir bilen bir insan değilim.

nası alıyorum yani mesela bankaya gidip hazine bonosu alabilir miyim mi demem gerekiyor onu bile bilmiyorum.

@mat couthon, 3 aylık hazine bonosu alıp vade sonlarında tekrar 3 aylık bono alırsın. yeni alacağın bonunun faizi piyasadaki yeni fiyattan olacaktır. böylece faizdeki değişimlerden olabildiğince az etkilenirsin.

aksi takdirde 1,5 yıllık tahvil alırsan kupon ödemeli olsun olmasın vade sonuna kadar elde edeceğin faiz geliri sabit olur. bu durumda piyasa faizlerinin artması halinde (ki şu anda eğilim o yönde) zarar edersin. tabi faizler daha da aşağıya gidecek dersen şu anki tahvillerden almak mantıklı.

@barbaroj, evet bankaya gidip bono almak istiyorum dersen alternatifleri sunarlar. doğrudan bono yada tahvil alabileceğin gibi bankaların genelde tahvil ve/veya bonolardan oluşan yatırım fonları var. dolayısıyla getirisi bono ile aynı sayılır (korelasyonları çok yüksek)

tahvil ile bononun arasındaki fark sadece vade. 1 yıldan kısa vadeli bono, uzun vadeli tahvil...

hangi semtler uygun size?

vallaha aslında her yere gidebilitemiz var tabi ama niçin kalkıp tee gebzeye gidelim yahut çatalcaya, di mi?

nikahı kadıköy'de kıyacağımızı belirteyim evvela akabinde şöyle kabaca bir alan belirleyelim efendim anadolu yakasında maltepeden avrupa yakasında bakırköy'e kadar olan kısım bizim için uygundur. sarıyer, beykoz taraflarını da dahil edelim.

bunlar dışında bilinen bir alternatif varsa yine de öğrenmek isterim bir fikir olsun kafamızda.

(bkz: o ağacın altı)

susuz sabunsuz diye kandırmışlar sizi. haklarını yememek lazım önce güzelce kremliyorlar.

iki yol var:
şöyle iri yarı bir arkadaşınız varsa foto çekimi işini ona verin. fotocu "hop hemşerim" dediğinde "höt" dese yeter. fotocu ardından bikbik edecektir, kavga çıkarmasın kulak asmasın. çekimini yapsın arkadaşınız. yani amaç kavga çıkarmak değil foto çekmek olduğu sürece çekebilirsiniz. adam arkadaşınıza diş geçiremezse kızdırmak için laflar edebilir. aldırmasın yani.

ikinci yol;
birkaç arkadaşınızdan rica edin. şöyle 5-6 kişi foto çekmeye başladı mı adam her birine tek tek laf yetiştiremez. çünkü bir yandan da aklı size geçireceği kareler de olduğundan fotoğraf da çekmesi gerekir. nikah, takı olayı öyle birkaç dakikada cereyan ettiği için laf yetiştirerek kaçıramaz. birine laf etse öteki çeker, ötekine etse beriki çeker falan.

yoksa sırf parası nedeniyle gidip nikah fotolarını almayan arkadaşlarım var.

profesyonel fotoğrafçı tutmanıza izin vermiyorlar. davetliler istedikleri gibi fotoğraf çekebilirler. onlara karışmazlar.

peki bir adamı bu belediye fotoğrafçısı arkadaşların nazarında profesyonel fotoğrafçı yapan şey nedir?

malzemeler ve hal tavır kanımca. ama zaten çok kalabalık oluyor aynı anda birden çok nikah kıyılabildiği için. nikahtan sonra altın takma falan için bi yere alıyorlar. gelen giden belli olmuyor orda. biraz da öncesinde onlara muhtaç hisset kendini diye sallıyorlar. krem falan yok yani muamalede.

portableapps.com

diğerlerini bilmiyorum lakin foxit pdf organizer kullandım, çok kolay çok leziz geldi bana...

www.foxitsoftware.com

ip-man. çok iyi bir dövüş filmi. sonra vavien

yip man +1

Ben! Gerçi daha 7 ay oldu başlayalı ama ben çok zevk alıyorum. O yüzden zaten akşam 7'lere kadar kalıyorum her gün.. Ama bence bunda esas etken, benim çalışırken patronumun veya bir şirketin yararına değil, kendi yararıma çalışıyor olmam. Bence anahtar nokta bu. Yaptığın işten kendin de yarar görmen, yani para kazanmak dışında. Bu da ancak kendi işini kendin kurduysan veya akademik hayatta ilerleme gayesindeysen olabilir sanıyorum.. Başka birşey aklıma gelmiyor..

işimi seviyorum, kariyerimde bir basamak daha yukarı zıplayabilirsem hele iş konusunda benden mutlusu yok..

kendini yaptığın her iş için onaylanmak zorunda hissediyorsan, yaptığın bütün çalışmanın bir "şimdi şuna odaklanalım, onunla ilgilenecem ben" diyen supervisor, yönetici,vb. kişi tarafından çöpe atıldığını, ihmal edildiğini görüyorsan çalışmak istemeyebilirsin. dolayısıyla kendi işine yarayacak notları almaya, iş ortamından gerekli bilgi ve iletişim alt yapısını ilerlemeye bakmalısın.
şirketin sektörü ile ilgili paralel firma tanışmaları, sergisi, fuarı varsa oralara bakma, bir şekilde kendini kendi yaptıklarınla göstermek ve ileride böyle çalışmak istiyorsan bulunduğun noktadan en iyi verimi almalısın.projeni yöneten beğenmeyebilir, çöpe atabilir ama sen atma. 1 yıl sonra kurcalarken belki zamana göre bir update / upgrade yaparsın işine yarayacak bir hal alır?

işimi seviyorum. kazancım bazen neredeyse çok çalışmadığım halde çok olurken bazen kendimi yırtsam bile az oluyor. ve işimde hala ilerleme noktasındayım ve bu ilerlemenin sınırı yok zaten. 4 yıldır bu işlerle meşgulüm 20 yaşındayım henüz bi an ama off yeter artık ya demedim( ki aşırı zorluklar çektiğim oluyor ve katlanılmaz şeyler oluyor ama önemli olan sizin iradeniz ve katlanabilme gücünüz bi yerde)
en önemli şey ise okulun sandığınız kadar büyük bir etken olmaması. evet boğaziçi bitirmek önemli ve prestijli fakat tecrübe ve kişisel gelişim ve öngörü gibi pek çok nitelik aranıyor bitirdiğiniz okuldan ziyade. bilhassa iyi okul bitirince iyi bi iş sahibi olacağını sanan insanlar beni bir hayli güldürüyorlar zira iş hayatını gerçek anlamda görmediklerini bağıra bağıra belli ediyorlar :).

son olarak bu tarz depresif başlıkları açmaya devam ederek ( bi başlığınızı daha hatırlıyorum) kendinizi bi yerlere getiremezsiniz. mutlu ve başarılı olmaya siz bu kadar derecede umutsuzken biz ne desek boş olacak, fakat gördüğünüz gibi işini seven ve kazancı yüksek olan bi sürü insan daha şimdiden yazmış bile.

işimi sevmiyorum.

satış danışmanıyım. size şimdiki işimde aldığım rakamı söylesem götünüzle gülersiniz. daha öncekinde de pek kayda değer bir durum yoktu. işimde ilerlemem kendimden, ruhumdan, yaşamımdan fazlasıyla ödün vermeme bağlı. vermeyeceğim.

kullanılıyorsam benimde yeri geldiğinde, daha iyisini bulduğumda veya bulana kadar onları kullanmaya hakkım var.

ha şu da var. vicdanım rahat. bana verdiklerinin karşılığını fazlasıyla veriyorum. asıl mesele de burada zaten. sorulduğu zaman evet çalışkan dürüst adamdır derler. ama iş karşılık istemee geldiğinde veya en ufak bir hata yaptığınızda başınıza kakılacak bir mesele çıkabiliyor.

sokayım işlere diyorum çoğu zaman.

Tabiki de işimi sevmiyordum !!!

4 yıl üniversite 2 yıl master sonrasında okuduğum, dirsek çürüttüğüm eğitimimin dışında bambaşka bir alanda işe başlamıştım. Dünyanın 44 ülkesinde faaliyet gösteren çok uluslu ve kurumsal bir firmada...
Bir sabah uyandım işe gidiyorken, sürekli aklımdan, gözlerimin önünden şu cümle geçti. ''Kendi kaderini yaz'' akabinde şirkete girdiğim gibi masama oturdum istifa mektubumu yazdım...Altına da afilli bir imza attım... İnsan kaynaklarına teslim ettim... Bir sigara içtim, sigaramdan her nefes çekişte o cümle geliyordu gözlerimin önüne...
Başarmıştım belki de kaybetmiştim...Ama beni mutlu eden, kendim için bir şey yapmıştım...İstifa etmiştim...

aslında hazır böyle bir konu bulmuşken içimi döküp rahatlamak istiyorum müsadenizle.

bendeniz liseden sonra 4 sene migrosta çalıştım. üniversiteyi açıktan okumaya gayret ettim. pek başarılı olduğum söylenemez. 4 senenin sonunda hala işimde bir rütbem olmadığı için askere gittim.

sonrasında gömlek firmasında çalıştım. bir şubesine müdür yaptılar beni. ama ne müdürlük! tam 1 ay boyunca izinsiz sabah 10 akşam 10 olmak üzere alışveriş merkezinde çalıştım. ulen parası iyi olsa çalışılır kabul. ama kardeşim 700 tl ye yaptım bu işi. herşey yolunda götümüzdeki kazıkla mutluyken beni işe referans gösteren arkadaşımı patron özel ofisine çağırıp bir güzel tartakladı. sebep mağaza açığı. açığın tutarı 500 tl. zorla istifa imzalattılar. mahkemeleri sürüyor (merak edene firma ismini özelden atarım). hal böyleyken benim orada durmam kendime yediremediğim bir durum oldu ve istifa ettim.

günler geçti ve ben bir ayakkabı firmasında işe başladım. oraya 2 senemi verdim ve işimde bir yerlere gelemedim. bakın takıldığım mesele şu. çalışmamı, satışlarımı efendi oluşumu tepedekiler beğeniyor. ben göz yumuyorum herşeye. fazla çalışma saatlerine ses çıkarmıyorum. gerektiğinde sabahlıyoruz hep beraber ama benim bir işim düşünce karşılığını alamıyorum. ne fazla mesai ücreti ne de başka birşey. satışlardan iyi para kazandım eyvallah. lakin sadece tek mağazası bayramda aylık 1 trilyon ciro yapan bir firma cozuttu ve çalışanların primlerinde kesinti yapma yoluna gitti. kriz dönemi tasarrufuymuş. hade len!

ilk fırsatta sigorta firmasından teklif alıp işe başladım. kabul edersiniz ki sigorta satmak ve insanları ikna etmek zor bir mesele. ben bu işte başarılı olamadım. 1 ay boyunca hiç satış yapamadım. anladım ki elle hissedilebilir birşeyi satmak (ayakkabı gibi) insanları geleceği için para ayırmaya (bireysel emeklilik ve sigorta) ikna etmekten kolay birşeymiş. ilk zamanlar motivasyon dolduran müdürümüz satmadan gelme laflarıyla iğnelemeye başlayınca bir gün ofisten çıkıp satış yapamayarak eve gittim.çayımı demleyip istifa mektubu hazırladım.

3 ay boşta kaldım. koca bir üç ay. şimdi başka bir ayakkabı firmasında işe başladım. maaşımı yazıyorum sıkı durun!

450 tl!

450 tl olan maaşımla artı prim alıcam bu ay. primde mağaza cirosunun kdv sini düşüp 1000/4 oranında para getirisi. yani;

mağaza ortalama 80 - 100 milyar ciro yapıyorsa biz 80 diyelim buna;

73,6 kdv siz. bunun binde dördü ;

300 lira para demek. maaşla etti 750 toplamda. ben haftanın 3 veya 4 günü sabah 10 akşam 10 çalışıyorum. bayram yok resmi tatil yok. bu tip işyerleri mesai ücreti vermiyor (esnek çalışma saatleri).

vay babam vay. durup bir düşüneyim. hmm. boşta kalmaktan iyidir.

işimi seviyor muyum?

nefret ediyorum.

hazır başladım bir de erkek kardeşimden örnek vereyim size. kızkardeşimde var. kardeşlik güzel. üç çocuğuz :)

erkek kardeşim okulu sevmedi. okuldan kaçıp birsürü sokak köpeğine beni kovalattığını bilirim. ortaokulda sigaraya başladı. okulu orta 2 de bıraktı.o zamanlar piçti. hala da öyle.

neyse.

bizimki rahmetli pedere okumucam ben dedi. babamda aklı başına gelir diye rot balans ustasının yanına topkapı sanayi sitesine verdi. kardeşim pederin restini gördü. bir hafta sızlandı ama haftanın sonunda eline para geçince yüzünde güller açtı. şimdi mi?

askerden sonra biriyle tanıştı. adamın brigstone lastik ve jant dükkanı var. gel demiş kardeşime hunter marka rot balans cihazı alıcam. dükkanın yanı boş. alet edevat dükkanın durumu hazır ben anlamam. sen başında dur kazancımız yarı yarıya.

rot balans ücreti 40 lira. günde en kötü ihtimalle 2 araba geliyor istanbul un yolları malum. kaldı ki bunun far ayarı var, jant düzeltmesi var.

maaşallah bizimki parasız gezmiyor. 3 ay boyunca kardeşim hergün cebime sigaramı aldı. harçlık verdi. sabah 8 de gidiyor. akşam 6 paydos. cumartesi öğlene kadar çalışıyor. pazar tatil.

işini seviyor mu?

az önce sordum. sevmesem yapar mıyım lan dedi.

öncelikle şunu söyleyeyim neden hep aynı mantık düşünüyoruz ki bir işe girmek ve para kazanmak sevdiğin işi yapmak ama yine bir başkasının şirketinde veya işinde her neyse. ya kendi işimi kurayım kendi işimi yapayım mantığı yok mu? çok baba bir şirkette finans da çalıştım biraz sabır gösterseydim hani şu rapor hazırlayan üst düzey yöneticilere sunan onlarla toplantılara giren adamlardan olacaktım belki de üst düzey yönetici ama tartmadı bünye fare gibi hissettim kendimi sabah gir plazaya akşam çık. bazen daralıyorum 10 dakika dışarda gezsem açılacam yani kafa dağılacak ama birinin git "10 dakika sonra gel" demesi ile aynı olmuyor benim on dakika. çok düşük sermaye ile kurulabilecek çok iş var illa üni mezunu olmaya gerek yok bende üni mezunuyum ama bu devirde para etmiyor etmeyecekte. her şey para değil ben önce ki işimde aldığım paranın 3 de birinden daha az paraya çalışıyorum şuan. belki aranızdan salak diyenler çıkacak ama o zaman ki mutsuzluğumu hatırladıkça şimdi gülümsüyorum. herkes bana imrenirken ( çevremdeki ve üni den arkadaşlar) ben nefretler içindeydim. arkadaşlarım şirketin herhangi bir şubesinde çalışmaya bile razıyken ben genel müdürlükteydim düşünün artık. mesleğimi pek sevdiğim söylenemez ama belkide başka çarem olmadığından ve biraz aklıma yattığından seviyorum sonuçta kendi işimi yapacağım. smmm stajyeri

sivrisinek dostum ben hiç bir arkadaşımın arandığını duymadım örnekleyeyim : itü uçak mühendisliğinden , ankara sbf den( yüksek lisansı da vardır) , odtü kimya - makina, bi de avukat olanlar var vs. taşra üniversitelerinden olanları yazmadım bunlar seçkin üni ve seçkin bölümlerde. hadi ben arızalıyım yaa bu adamlarda mı arızalı? uçak mühendisi adam iş bulamıyor makina mühendisliği alanında çalışıyor şimdi baktı olmuyor askere gitti. senin mantığın tam türkçesi şu "kendini pazarlamayı iyi bileceksin" (sakın yanlış anlaşılmasın) onuda her adam yapamaz. durumlar böyleyken böyle.
saygılar

seydunya size katılmıyorum. zira aranan bir insan olmak için okul bitirip master yapmaktan fazlası gerekli :). herkesin düştüğü en büyük düşünce hatası bu: iyi okul bitirip bi de iyi bi yerde master yapmak... demişsinizki arkadaşım itü bitirdi uçak mühendisliği: güzel peki bu okul her yıl ve her yıl mezun vermiyor MU? diğer mezun olan arkadaşlardan ne artısı var ki bu arkadaşın (artık kaç yıldır mezun veriyorsa okul siz hesap edin) tercih edilsin ve aranan olsun. zamanla işinizde iyiyseniz zaten adınız çoğu yere sizden önce gitmeye başlıyor.

madyb örnek verdiğin uçak müh. arkadaştan yola çıkalım bu adam ilk 1000 e girdiği için okuldan bile burs alan istese tıp a girecek puanı almış yani zekası ortada bir adam. mng teknik te tübitakta staj yapmış. projelerde bulunmuş, güneş ennerjisi ile çalışan araba olayı vardı üniversiteler arası yarışma işte o projede yer almış aynı zamanda gerçekten sosyal insani yönü iyi( moda oldu bu laf) yani demek istediğim zeki ama andaval duran tiplerden değil kendini gösterebilen bir insan. ayrıca bu bölüm sadece itü de vardı şimdi izmir de bir üniversitede de var yanılmıyorsam ama orası daha mezun vermedi galiba. olsun olsun 70 mezun versin her yıl. askeriye kapıyor ama gitmiyor asker olmak istemiyyor. thy cuma günü görüşmeye çağırıyor ve görüşmeye gittiği adam cuma namazına gidiyor ( arkadaş namaza gitmeyince olmuyor tabi) sonra geliyor sen gel pilot ol diyor. özel uçak fabrikası olmadığı için iş alanı kısıtlı. bunlarıda bi göz önündde bulunduralım. yani donanımlı birisidir ama iş bulamıyor.

selamlar

efenim ben seviyorum işimi, sıkıntım olursa çalıştığım yerler ile oluyor.

ben teknik lise okudum. akabinde 2 yıllık bir meslek yüksek okulunu çok büyük başarıyla 5. senenin sonunda kovularak tamamladım ve aöf kamu yönetimi okumuya başladım sırf askerden muaf olabilmek için. hala da okuyorum aöf'de. bu arada bi af çıktı ondan yararlanıp kovulduğum okuluma geri dönüp derslerimi falan verdim fakat halen bir çıkış belgesi yahut diploma neyim alabilmiş değilim. anlayacağınız 27 yaşında ve lise mezunuyum şu an.

lise bitti, cuma günü karneyi aldım sonraki pazartesi çalışmaya başladım. o gün bugündür de aralıksız çalışıyorum. şu an 2500'e yakın bir meblağ kazanıyorum. şimdi benle beraber aynı okulları okuyan arkadaşlarıma bakıyorum bir çoğu işsiz, kalanların bir kısmı okuyup ettikleri ile alakasız işler yapıyorlar ve bir kısmı da benle aynı işi yapıyorlar. benle aynı okulları okuyan ve hatta bitiren hatta ve hatta askerliğini yapıp gelen ve benle aynı işi yapan arkadaşlarım benden daha az kazanıyorlar. bu benim, yaptığımi işte üstad olduğumun göstergesi değil bunu biliyorum, zaten yemiş bitirmiş de değilim. fakat sanıyorum ki az evvel 3 gruba ayırdığım arkadaşlarımın içerisinde yaptığı işi seven bir tek ben varım. ve daha geçtiğimiz hafta 2 farklı teklif aldım. her hafta böyle 2-3 teklif almıyorum tabi ki ama "piyasa"daki diğer çalışan tanıdıklarıma göre bana olan talep daha fazla diyebilirim.

"insan yaptığı işi severse iyi kazanır" ya da "iyi kazanırsan yaptığın işi seversin" gibi sonuçlara varmaya çalışmıyorum yanlış anlaşılmasın. ben kendi adıma şunu söyleyebilirim, liseye başladığım zaman yapmak istediğim işi biliyordum, bu yüzden meslek lisesine yazıldım bu yüzden 1. senenin sonunda teknik liseye geçiş yaptım. ve şimdi o zaman yapmak istediğim işi yapıyorum. belki de benim işimi seviyor oluşumun nedeni budur. bilemiyorum :P

bu arada programlamacıyım.

öncelikle @soul cancer allah kolaylik versin.

bende hobisini işe dönüştüren yani sevdiği işi yapan şanslı vatandaşlardanım. işimde 5. yılım bitiyor ve aldığım maaş ile keyfe keder yaşıyorum. diğer arkadaşların dediği gibi işini severek yapmak bir çok şeye katlanmayı ve inatçı olmanı sağlıyor. haliyle istikrar başarı getiriyor. tabi ileriyi hiç bir zaman tahmin edememeye alışmak ve günlük yaşamaktan mutlu olmak gerekiyor. her an herkez işsiz kalabilir.

okul olayına bu kadar takılmaya gerek yok türkiyede yaşıyoruz. emeklerin paraların üstüne bir bardak su içip yolunuza devam edin.

yazılımcıyım, sektörde 10ncı yılım doldu bu süreç içerisinde halihazırda çalıstığım kurum 2nci işyerim.

Yazan arkadaşların iletilerini okudukça memleketin aslında nasıl yaşanmaz bir yer haline geldiğini sırf bu sebepten kaynaklı "mutsuzum" diye bir işi bırakmanın doğru olup olmayacağını sorguluyorum.

Yaptığım işi seviyorum, tercih şansım olsa yine aynı işi yapmak isterdim. 7sene boyunca bünyesinde çalıştığım kurumdan sırf mutsuz olduğum için ayrıldım, maddi olarak bir sıkıntım yoktu ancak nedenini bilmediğim bir mutsuzluk dolayısıyla artık o kuruma gitmek istemiyordum (kaşınmak değil bu).

3 yılımı doldurduğum bu yeni kurumda da esasında mutlu olmadığımın farkındayım, yönetici pozisyonundayım, çoğu kişi için güzel şartları olan bir işim var ancak "mutlu değilim" (orta yaş bunalımı dedikleri nane bu olsa gerek) saat 10:15 ve ben odamda alkol almaya başladım :) sanırım içerisinde bulunduğum mutsuzluktan kısa süreli kaçışın yolu bu.

özetle işimi seviyor / kurumu sevmiyorum, dolayısıyla bu şartlarda birbirine küs olan karı kocanın aynı yatakta soğuk bir şekilde uyumasına benzettiğim ilişkiyide sonlandırmak gerekiyor.

bu kararımla birlikte maddi sıkıntı yaşayacağımda aşikar, lakin daha huzurlu olacağım gibi.

@lucy in the sky with diamonds , pek sorunun cevabı olmasa dabir kaç bişey yazmak istedim.

hem okuyup hem calisiyorum icmimarim, belki herkezin imrendigi bi alan, calisma sartlari rahat ,okula gitmeme izin veriyorlar ama isimden nefret ediyorum 650 lira aliyorum fuuuuuuuuuuuuuuck

işini sevmek biraz çetrefilli bir konu, yani eğer sanatla bilimle ilgili bir iş değilse benim görüşüme göre hiçbir işi sevmek mümkün değil. Sonunda dönüp dolaşıp politikaya dayanıyor ucu. Biraz kafası uyanık, sistem düşmanı biriyseniz her türlü meslek/iş bir süre sonra manasızlaşmaya başlar.

4 yıllık lisans eğitimine severek girip nefret ederek çıktım. Bilim yapmak gibi yüce birşey gözümde küçüldü, belki bir çıkış yolu bulmalıydım ama ben sırt dönmeyi tercih ettim. Okuldan hemen sonra alakasız pek çok yerde çalıştım. Bir üsre iyi gitti sonrasında hepsinden nefret ederek ayrıldım. Öyle böyle değil hem de çağıl çağıl bir NEFRET akmasından bahsediyorum. Son işim çok rahat bir ortam, süper çalışma saatleri falan derken ayakta adam düdüklüyordu. Ufacık havasız bir alana tıktıkları insanların üzerine basarak büyüyen pastayı kendine ayıran ve bize ambalajı reva gören bir işleyiş. Bunları görerek ben işime bakarım diyemiyorsunuz, en azından ben diyemiyorum, sokarım çarkına diyip ayrıldım işten. Beş parasız.

Sistem çökmüş zaten, şimdiye kadar "ssk! emeklilik! yapma demiyorum emekli olunca hobi olarak yap!" diyerek iyi bir uyutmuşlardı ama ben köle olsam nolur 58 yaşıma kadar asgari ücretten halliceye talim edip sürekli bir gelecek kaygısıyla yaşayacaksam? 58 yaş az değil yahu!

şimdiye kadar bir çok farklı yerde çalıştım. ama oturup da bir cv'ye yazabileceğim şeyler değildir bunlar.günü kurtarma çabası içerisinde idim hep.
bilgisayar teknik servisinde de çalıştım ki 10 senedir bilgisayar kullanıyorum.hani gözüm kapalı söker takarım pc'yi. he, ne işine yarıyo dersen, kendi işime yarıyo derim. emlakçılık yaptım. garsonluk yaptım barmenlik yaptım. liseden mezun olalı 5 sene oluyo ve ben hala üniversite birinci sınıftayım. bu okul bitecek..
türkiye şartlarına göre iyi bir okul denebilir aslında okuluma da.iş arıyorum halen de.ikinci öğretimde okuyorum ve bütün gün boş durmak yerine çalışmayı yeğliyorum.ama iş veren var mı ? yok. gidip muhasebecilerle konuştum. adamlar sırf ssk ödememek için iş vermiyorlar. ssk ödemeyin dediğimdeyse kararsız kalıyolar.
fakat şöyle söyleyebilirim, patron olgusu sorun yaratmadıkça çalışmayı da iş yerinde bulunmayı da seviyorum. çalıştığım bütün işlerde de mutluydum. verimli olduğumu hissettiğim sürece..
şimdilik tecrübe yetersiz görünebilir ama şöyle söyleyeyim: bu memlekette üniversite okunmadan bi b*k olunamayacağı görüşünde birleşen bir toplum var olduğundan, ve hatta üst düzey yöneticiler bile nereden mezun olduğun önemli değil, kafan çalışıyosa, detayları görüyorsan, bir bütünü kafanda parçalara ayırabilip sorunları çözebiliyorsan elinde de diploman varsa piyasada mükemmel olmasa da iş bulup yükselirsin diyorlar. bunu bir çok kişiden duydum. işinde yükselmek de yukarıda sayılı yetilerinin geliştirilmesi ile alakalı.ki söyleyenlerin hepsi de lokal veya ülke bazında ismi bilinen markalaşmış ve kurumsallaşmış firmaların genel müdürleri veya genel müdür yardımcıları.
mevzu şu ki, işini sevmek veya sevmemek işinde yakalayabildiğin başarı ile alakalı genelde. maslow'un piramidine falan girmicem hiç. ama haklılık payı da var kendisinin.ayrıca genelde diyorum çünkü mutsuzlukların çoğu işte profesyonelleşme sürecinden sonra artık daha fazla gelişememekle alakalı olgulardan kaynaklanıyor.ya da iş arkadaşlarının sevilmemesi, patronun sevilmemesi türden sebeplerle..(zaten patron dediğin sevilir mi lan ?! =) )

durduk yerde sırf mutlu olmak için sektör değiştiren, iş değiştiren, hatta ülke değiştiren insanlar da tanıyorum. ve evet sonuç başarılı. onlar mutlular. ki kendimde de bu potansiyeli görüyorum. netekim her şeyi bi anda silip yeni bi şehirde başladım ben de hayatıma ve şu anda meyvelerini topluyorum bu kararımın. iyi veya kötü. mutluyum ama..

iş hayatı da özel hayat gibi aslında..hem sevdiğin hem de seviştiğin bir sevgilin/eşin olabilir mi sorusuyla paralel bu soru. insanın hem zevk aldığı hem de üstüne para aldığı bir işinin olması mümkün..hem sevdiği hem seviştiği kişiyle yaşayabilmesi kadar mümkün..

Bende meslek lise ve ardından 2 yıllık biyomedikal bitirdim. Mezun olduktan sonra Uzun süre işsiz kaldım. Burger Kingte çalıştım, Bİlgisayar teknik servisinde çalıştım bir arkadaşımın firmasında, maaş sigorta yok arada bir aldıklarımı saymazsam hayrına çalışmış oldum. Orada çalışırken iş aramaya devam ettim fakat bulamadım. Sonunda 5 ay önce mesleğimle pek alakalı olmayan bir sektörde Teknik servis sorumlusu olarak göreve başladım.Ünvanıma aldanmayın sadece göstermelik.
Çalıştığım firmada iki adet mühendis,iki tekniker, 4 tanede işçi var fakat bunların arasında bana işi bilen, bildiklerini bana öğretecek yardım edecek işi bilen usta kıvamına gelmiş kimse yok. Kendi çabamla bir şeyleri başarmaya çalışıyorum elimden geldiğince ve bugüne kadar idare ettim. Fakat üstesinden gelemediğim bir arıza ile karşılaştığımda benden kötüsü yok. Müdüre ben eğitim istiyorum dediğimde ben eğitim aldım da sana eğitim vereyim diyor. Hal böyle olunca benim üzerime çok büyük bir sorumluluk biniyor. Bazen diyorum istifa edeyim, sonra işsiz olduğum günler aklıma geliyor, vazgeçiyorum... Ne yapacağımı şaşırmış haldeyim bana bir fikir verin dostlar

Bu duyuruyu görmemiştim ama gören bi arkadaşım sen bunu cevaplamalısın diye habr verdi, arayıp bulup linki gönderdi sagolsun.

uluslararası ilişkiler mezunuyum ve mezun olmaya yakın, bilen bilir, bnaka uzman ve müfettişlik sınavları başlar, iktisadi idari bilimler mezunu herkes gruplar hatta sürüler halinde bu sınavara girer. Neyse ben de girdim, bu arada ODTÜ'de bi master prıogramından kabul almıştım ona gidicem diye planlıyordum ama bi yandan iş de bulmam gerekiyordu ekmek parası vesilesiyle. Neyse işte akbanktır garantidir vs derken işbankasının uzman yardımcılığı sınavını kazandım ve uzuun bir sınavar mülakatlar silsilesinden geçtiğim için, görece iyi bir ücret vaadettikleri için, istikrarlı bi gelecek vaadetikleri için(keza işbankası çok extreme kişisel bi durum olmadıkça işten atmıyor ve kariyer çizgin en başından beri belli) masterı falan bırakıp o şatafatlı genel müdürlük kulelerinde işe başladım. Ama daha ilk haftadan (eğitimin ilk haftası) bunun hiç bana göre bi iş olmadığını anladım. Bi kere etek ceket giyiyordum, çok hiyerarşik bi yapılanması vardı, güneşışığı görmeden florasan ışığında çalışıyrudm, gerçek oksijen almıyorduk, sürekli bir turnikeler, plazalar, asansörler vs gına gelmişti. Pazar akşamları oturup ağlıyordum, sabhjalrı mutsuz uyanıyrodum vs. Onun ötesinde yaptığım işe çok yabancıydım, dış ticartelerle ilgilib i finans işi yapıyorduk, herkes sürekli şikayetleniyordu, şubelerle telefonda konuşmaktan sesim gidiyordu, bir paragraf mail atmak için bile insiyatifim yoktu, yazıdığım herşey birilerinin oanyından geçip 3 kişiye imzlalatılıyordu, herşeyin hardcopysi dosyalanıyordu vs hep tiksindiğimiz devlet bürokrasisinn kağpıt kürek işlerinin tam ortasına düşmüştüm. Çook mutsuzdum hatta net şekilde depresyondaydım. Sonra iş aramaya başladım, reklam-medya sektöründe pijamayla-kotla işe gidebileceğim, hiyerarşik olmayan yaptığım iş beyaz yakalılarca hakir görülse bile kendi insiyatifi vev yaratıcılığımı ortaya koyabileceğim bir sektörde iş arıyordum. 2 ay kadar iş aradım, sonra bi riş arkadaşımın vasıtasıyla daha düşük maaşlı bir iş buldum ve uluslararası bir şirkette, bir medya ajansında eskisinden çok daha düşük bir maaş ve sıfır iş güvencesiyle çalışmaya başladım.

İş değiştirme aşamam çok sancılı oldu, bankadaki kimse anlayamadı, tutunamadı gözüyle baktı çünkü herkes olabilcek en iyi işin o olduğunu düşünüyordu, iyi maaş, iş güvencesi, sağlık güvencesi, havalı şık kıyafteler, plaza vs vs. Ailem de çok karşı çıktı, beni büyümemekle maymun iştahlı olmakla suçladılar ama ben verdiğim kararda çok emindim çünkü mutsuzluğum artık elle tutulabilir gözle görülebilir bir hal almıştı. Velhasıl kelam, çok sevdiğim çok mutlu olduğum, işimi sevdiğim, insanları sevdiğim, maaşımın giderek arttığı hatta daha iyi maaşla başka bir ajansa transfer olduğum, işimle ilgili konularda okuyuz araştırmayı sevdiğim bir mesleğim oldu. Master içimde kaldığı için Galatsaray iletişimde reklamcılıkla ilgili ikinci öğretim master yaptım. Hayatımda verdiğim en doğru kararlardan birinin bu olduğunu düşünüyorum.

Bazen kimse onaylamasa ve hatta siz bile doğruluğundan emin olmasanız bile sizi mutsuz eden şeyleri bi cesaretle bırakmak gerekiyor bence :)