Ekşi Duyuru

3-3 biten Beşiktaş Galatasaray maçında son dakikada kendini yere atıp penaltı almıştı o yüzden.

siyasetçi gibi futbolcu.hangi takıma gitse ben bu kulüp için ölürüm triplerine giriyor.
kendini çok yere atıyor.örnek: www.youtube.com

barışmadık.
sevmiyoruz, sevmeyeceğiz.

bos gezenin bos ustasi +1
eksisozluk.com

Fotoğraf atarak hiçbir şekilde virüs gönderemez. Bir bağlantı atması gerekiyor ve sizin de ona tıklamanız ya da bir uygulama dosyası, onu da yüklemeniz gerekiyor. Apple ürünü kullanıyorsanız virüs girmesi çok çok zor.

Bir fotoğrafa bakarak, bir videoyu izleyerek ya da sadece mesaj okuyarak virüs bulaştıramazsınız.

Gelen dosyayı ya da tıkladığınız linkten inen dosyayı çalıştırmanız lazım. Bilmediğiniz şeye tıklamayın yeter.

eğer sizi rahatsız eden tek şey horlama sesi ise ve sadece uyurken takacaksanız hayatınızın geri kalanını etkileyeceğini sanmıyorum. uzun süre silikon kulak tıkacı kullandım ciddi bir zararını görmedim. ama ben çok uzun süre takıyordum ve bu nedenle bazen az miktarda kaşıntı yapıyordu.

tavsiyem silikon kulak tıkacı alın ama her marka iyi değil. bazıları çok sert oluyor ve kulağınızda durmuyor bir türlü. şu an marka hatırlamıyorum be yazık ki ama en iyi olanlar hep ucuza aldıklarımdı. çifti ortalama 10-12 lira oluyor.

balmumu kulak tıkacı aldım ben geçen gün. hiç rahatsız etmedi. tavsiye edebilirim.

üst komşusu hayvan gibi gürültücüspor

3m marka kulak tikaci tavsiye ederim. Yumuşacık. Boyle parmaklarimla kulaklarimin dibine kadar sıkıştırıyorum kucucuk oluyor sonra kulagin icinde yavas yavas büyüyor. Cok kaliteli. Cifti 20-25 olmali. Eger ankara icindeysen bir cift verebilirim. Bende bir suru var.

kulak tıkaçları zararlıymış iyi araştırın.

arkadaşlar lütfen yardım, excel'de hiçbir şey yapamıyorum.

ben windows 10 için n11.com'dan 1 ay önce lisans satın almıştım. Bir sıkıntı çıkmadan kullanıyorum. ms office için açık kaynak yazılımlar kullanılabilir ya da onun da key'lerini n11'de satanlar var. Satıcı lisansların orijinal olduğunu söylüyor ama uzun vadede ne olur bilemiyorum.

hocam ilk olarak korsana hayır :)

kmspico win7 de güzel çalışıyordu ama windows 10'da koruma falan koydular sanırım. ne yaparsan yap çalışmıyor. artı olarak çok güvenli bulmuyorum ben.

1. önerim 15-20 liraya key satın alıp yükle. (n11'de falan vardı en son)
2. yöntemim yasal değil o yüzden yazamıyorum. ama bilgisayarı yeniden yüklemen gerekiyor bu yöntem ile ok ise mesaj at.

hocam
office 2010 kur
basta uyari verir
sonra yine kullanırsın
ugrasma

office 2007 ile hiç uyarı falan almadan kullanırsın

libre office işini görüyor mu bir bak

James Joyce'un İngilizcesi daha farklı değildir ancak daha edebidir. Özellikle tasvirleri falan daha ağdalı. Jack London ise daha duru bir İngilizce kullanıyor. Aslında önemli olan yazar değil, kitabın seviyenize uygun olup olmaması. Eğer anlayamadığınızı farkederseniz seviyesi daha düşük kitapları okumanızı tavsiye ederim. Örneğin level/stage 5-6 bir kitaba bakabilirsiniz.

Sonuçta İrlandalıların yalnızca aksanları değişik, kullandıkları İngilizce değil. Bence ikisini de okuyabilirsiniz. Oscar Wilde The Picture of Dorian Gray. John Steinbeck, Of Mice and Men de güzeldir.

zamanında şöyle bir entry girmiştim, işinize yarayabilir; eksisozluk.com

whatsapp numaraları kapatıldı.

hatalı parkın muhattabı trafik polisleri. belediye değil.

Whatsapp numaralari niye kapatildi? Nereye gondericem simdi?

Bimer'e gönderdim, cezasının kesildiğine dair bildirim geldi. eksisozluk.com

Fazla birşeyin yok. fizik tedaviye gitmen gerekir.

kifozum olduğunu öğrendiğimde 16-17 yasındaydım. bikaç sene yüzmeydi bazı hareketlerdi yaptım. çok etkisini göremedim. 2 aydır vücut geliştirme yapıyorum ve geçen ay doktora gittiğimde hiçbirşeyin yok dedi ve bende farkediyorum.

(Bkz: çemen) iki-uc gune gecer. Cemensiz pastirmalar oluyor onlardan dene.

Iyice terleyip dus alirsan gecer en hizli.

yumrta yaparken kızartınca o kadar kokmuyor.

Biz hep böyle yeriz. Daha dur. Yarın tuvalet banyo da kokmaya başlayacak.

3 gün daha sabahları duş al. Gece alıp yatınca sabah yine kokuyor.

Bir hafta sabret. Sırf bu yüzden yıllardır yiyemiyorum.

kayseri pastirmasi yemissin demek ki :P. marketlerde satilan pastirmalar maalesef sehir hayatina uygun olsun diye cok baharatli yapilmiyor, pastirmada eti pisiren sey de baharatlar oldugu icin isil islem uyguluyorlar etlere. pisirip yersen, yada yemeden once cemenini ayirirsan bu kadar kokmaz. Erman toroglunun dedigi gibi o kadar para verip pastirma almissin birak koksun :)

benim anne tarafi kayserili, ben bildim bileli sucugumuzu pastirmamizi evde kendimiz yapariz. anneannemler kayseri disina ilk kez annem universiteyi kazandiginda onu okutmak icin Istanbul'a cikmislar. Istanbul'a gidene kadar pastirmanin yedikten sonra da terden koktugunu falan bilmezlermis :)

kokan pastırma değil çemen.

çemeni sıyırıp yiyebilirsin.

Göremez.

göremez. ne artı oyu ne eksi oyu.

yıllık.

Yıllık

Deger. Faber castel fena marka degildir. Iyi markalarin roller kalemleri 150tl den basliyor. Ugun bir fiyata bulmussunuz. Bir ust seviye isterseniz www.dr.com.tr lamy roller var.

Ne yazacaksın bununla? Yazdığın şeye değerse al

Hic denemedigin bir kalem icin değmez. Önce farkli markalarin ve farkli türden kalemleri denemende fayda var. Kalem dunyasi deniz derya. Sırf tek bir markanin bile yüzlerce farkli uç ve kalitede kalemi var...

sanatlı.

1)sirke ile gargara
2)kaynar suda bekletilmiş bol miktarda adaçayını gargara yapılabilecek sıcaklığa geldikten sonra süzüp, gargara yapmak(günde 3 kez)
3)adaçayı içmek
4)her ihtimale karşı tylol hot içmek 1 tane
5)1 tatlı kaşığı pekmez veya balı uyumadan önce yavaşça ağza alıp ağır ağır yutmak, boğazdan inmesini sabırla beklemek
6) dişleri sık sık fırçalayıp ağızda bakteri birikmesini önlemek, özellikle dili köküne kadar fırçalamak
7)limonu dilimleyip tuzlayıp bütün bütün yutmak

Geçmiş olsun :)

Ayvalı ıhlamur ve bol su tüketimi

adaçayı +1

tavuk suyuna çorbayı çak, üstüne de bugün bi umca al..

beleidyeye gidip ödeyeceksiniz

beyana falan gerek yok. Belediyeye gidip ne kadar borç varmış falan belge alıyor, taksitlendirmenizi falan yapıp ödüyorsunuz. Aranızdan bir kişinin gitmesi yeterli.

@oscar +1 belediyeye gidip ödiceniz. çok fazla çıkmaz heralde.

Hangi belgelerle gitmek gerekiyor peki? Sadece kimlik olmaz sanirim? Bir de tapu mu?

tapuyla git yeter.

Peki e-devlet'ten "yeni beyan" olayini yapsam sorun olur mu? Belki oyle yaparak internetten de odeyebiliriz vergiyi?

miras durumunda değişir mi bilmem fakat biz ev sahibinin tc numarası ile evin bulunduğu ilçe belediyesinin internet sitesinden öderiz.

Size miras bırakan kişinin öldüğü anda vergi mükellefliği bitti, mülk size veraset etti. Siz de o tarihten sonra emlak vergisinden sorumlusunuz.

Veraset sonrası belediyeye gidip beyanda bulunmanız gerekli, aynen para ile yeni bir daire almış gibi.

Veraset belgeleri ve tapu fotokopisi ile birlikte gidip beyanda bulunun.

Beyan işi internetten olmuyor diye hatırlıyorum ama belki de belediyeden belediyeye değişiyordur. Belediyeyi arayıp sorabilirsiniz.

Evde nasil calicam ki ama elektro gitari?

Küçük bir ev amfisiyle çalışacaksınız.Kursa gitseniz de evde çalışma yapmanız gerekecek zaten.
Ucuz seçenek:blackstar id core
Pahalı seçenek:Yamaha thr10

Ben oğlumun uludağ uni ye götürmüştüm ve orda ücretsiz yapılmıştı. Istanbul dada araştırma hastaneleri ücretsiz yapiyordur.siz psikiyatri den randevu alacaksınız onlar yapıcak.

Noropsikolojik test yapan hastaneler diye arastirabilirsiniz. Psikiyatriden randevu almaniz ve onun yonlendirmesi lazim bu testler icin
Onun disinda moxo test diye yeni bir test var, dehb icin, yetiskinlere de uygulaniyor onu da arastirabilirsiniz.

kızılay altıntepe hastanesi
150 tl'ydi sanırım.

Mekanı arayıp sormayı neden denemiyorsun?

Mekani arayip sorsaniz?

Olur genelde

Ben kimseye ödünç kitap vermem ama bir ihtimal versem ve ödünç verdiğim kitabı çizilmiş görsem ağır tatsızlık çıkarırdım.

Boyamadıysa yani sadece çizikse rahatsız etmez. Çizmek istemiyorsan çizmek istediğin yerlere ince post-it yapıştır.

at, avrat, kitap. :D @angelus+1

Ben kimseye ödünç kitap vermiyorum ve asla kitaplarımda cümlelerin altını çizmiyorum. Çocukluğumdan kalan abartılı bir hassasiyetim var kitaplara karşı. Mesela alacağım kitaptan kitapçıda 5 tane varsa en temiz görüneni, bir tek sayfasında kırışma bile olmamış olanı alırım. Kalemin ucuyla nokta bile koymam asla kitaplarıma. Abarttığımın ben de farkındayım ama çocukluğumdan beri böyle ve asla değiştiremiyorum bu huyumu.

ben rengarenk fosforlu kalemlerle çiziyorum

ödünç aldığım kitapta altı çizili yerler görsem oraları daha dikkatli okurdum.

ödünç verdiğim kitapta altı çizili yerler görsem bir daha o kişiye kitap vermezdim.

kitap sizin ise ve daha sonra bir sahafa satmayı düşünmüyorsanız. nasıl kolayınıza geliyorsa öyle davranın.

Başkasından ödünç aldigim kitabın altini çizmem. Ama ödünç aldigim kitabin alti çizili olmasindan da rahatsız olmam. Aksine çok hoşuma gider başkasinin altini cizdiği satirlari okumak. O kisimlarda dikkatim ikiye katlaniyor.

Kendi kitaplarimda ise çizmekten gocunmam. Uzerine notlar yazar, şekiller çizerim. Ama bazen altini çizeceğim kısım uzunsa çizmeye eriniyorum. Haliyle ilgili kısmın başına < ve > yazıyorum.

Ayracın bos kısmına hoş sayfaları not ediyorum. 5-2 gibi minik minik. 5. Sayfa 2. Paragraf. Şu küçük renkli stickerlardan da yapıştırabilirsin.

Bir arkadaşıma zamanında pahalı bir ders kitabını ödünç vermiştim, geri aldığımda kitabın ilk sayfasında elemanın adı soyadı ve imzasını gördüm. Nasıl içim acımıştı ulan yapılır mı bu ya, kitabı yaksa bu kadar can sıkıcı olmazdı durum.

Başkasının kitabına asla kalem sürmem, ödünçse sayfaları köşeden katlamam bile.
Kendi kitaplarımı da yıpratmadan kullanmaya çalışsam da birtakım kitaplarda cümlelerin altını çiziyorum veya tüm paragraf önemliyse büyük köşeli paranteze alıp yıldız atıyorum.

ben de çizmiyorum satırların altını, ödünç verme ihtimaline karşın. insanların içlerinden "mala bak hangi cümleyi değerli bulmuş" diyeceklerini düşünürüm. eskiden silik bir nokta koyar, daha sonra o kısmı bir yere not alırdım. şimdi fotoğrafını çekiyorum o kısmın, sonra bilgisayara atıyorum, çeşitli etiketlerle.

Ben şu renkli şeyslerden yapıştırıyom

Kitaplarımı hatta textbooklarımı çizmem. Dershane kitaplarımı çizmek zorunda kalınca uzun zaman kendimle mücadele ettim. Tırnak işareti koyuyordum ama artık dershane kitapları yoldan çıktı. Okuma kitaplarımı aldığım gün ad soyad tarih yer imza atarım. Önemli bir yer varsa yanına plastik ayraç yapıştırırım veya arasına kağıt koyarım. Asla çizmem. Emanet kitap zaten çizilmez.

Kitap tamam şahane bir şey ama içeriğini değil de kitabı kutsallaştırmayı çok lüzumsuz ve abartılı buluyorum. 5-6 senedir kindle kullandığım için böyle bir derdim yok ama basılı kitap okusaydım çizerdim, canım ne isterse yapardım. Başkasının kitabını çizmem ama, not alırım başka bir kağıda.

Eşyalarla bu derece bağ kurmak bana doğru gelmiyor. Kitap olması eşya olduğu gerçeğini değiştirmez. Çizmek istiyorsanız cizin. Çirkin olduğunu düşünmüyorum, tersine bir bölüm hatırlayıp dönüp baktığımda kolaylık sağlıyor. Kitap okuyan, yani gerçekten okuyup okuduklarını anlayan biri zaten hakkınızda saçma sapan bir şey düşünmez. Ha düşünüyorsa şekil olsun diye okuyangillerden demektir benim için. Ayrıca ne düşünürse düşünsün, bana ne.

Ders kitaplarına acımam, önemli yerlerin altını, önemli formülleri işaretlerim, yani okurken yapardım.

Eğer kitap, roman, hikaye vs ise hoşuma giden bir cümle, paragraf vs varsa altını çizmem ama ikinci el bir kitap okuyorsam altı çizili yerler görürsem hoşuma gider, karşı tarafla empati kurmuş gibi hissederim.

kitaplarımı çizmem, başkası çizerse aşırı irrite olurum. kitabın illa bir yerini işaretlemek gerekiyorsa sayfanın yanına postit tarzı stickerlar yapıştırıyorum

Kitapların altının çizilmesine. Önüne isim yazılmasına kılım. Bunun bir üst versiyonu ile uzun süre baş ettim. Kelimelerin üzerini çizip kendince değiştirirdi.

ULAN YAZARA SAYGI KALMAMIŞ MİLLETTE. KENDİ HİKAYENİ YAZMAK NEDİR.

Neyse sakinim. Çok beğendiğim alıntıları küçük bir not defterinde saklardım. Baktım yazım çirkin başa çıkamıyorum bununla. Cümlelerin başına ve sonuna kurşun kalemle tırnak atmaya başladım.

Çok bunalınca kitaplıktan bir kitap seçer, o tırnak içindeki cümleyi okurum.

Birine kitabımı versem fosforlu kalemlerle altını çizse, yüzünü gözünü asetat kalem ile boyarım -kız arkadaşım hariç-

ilk sayfasına adımı, soyadımı ve aldığım tarihle yeri yazmak haricinde kitaplarımın altını çizmem, üstünü fosforlu kalemle işaretlemem, kenarını kıvırmam, hunharca ikiye katlamam ya da bükerek tek parça haline getirmem. beğendiğim alıntıları, bu amaçla aldığım not defterime yazarım, yazamıyorsam da başka bir sayfaya "yeraltından notlar, 56. sayfa 'eğer bir gün...'" şeklinde not düşerim daha sonra alıntı defterime kaydetmek için.

ödünç verdiğim bir kitapta geçen bazı cümlelerin altının çizilmesi şahsen hayli hoşuma giden bir durum.
ilk tepkim "vaaay kerkenezz. demek bu cümle hoşuna gitti! bu mesele hakkında böyle düşündüğünü bilmiyordum" oluyor.
o kişi hakkında bazı kıymetli yargılara varmama yarıyor not alma durumu.

sembolizma demek.
aslında sana başka birşeyi anlatıyor demek.
bizim deyimlerimiz full alegori.
mason öğretileri full alegori.

mantıklı veya mantıksız orası tartışılır
ama sen bir anlam yüklüyorsun ve oluyor., anlatırken de böyle anlatıyorsun bitti gitti.

isanın çektiği acılar bir alegori
genel olarak insanların çektiği acıları anlatıyor tabii, isa diye biri bile yok diyor şimdi tarihçiler mesela.

adalet anlatan gözü bağlı / elinde terazi olan kadın bir alegoridir mesela.

@angelus'un verdiği örnek de efsanevi bir örnek, süper anlatmış.

Aslında alegoriyle sembolizm aynı şey değiller; sembolizm sadece soyut bir kavramı bir figürle anlatır, hikayenin kendisini oluşturmaz; alegori, bu sembolleri kullanarak hikayeni kendisini oluşturur. Misal Hayvan Çiftliği'ndeki domuzlar ve diğer hayvanlar kendi başlarına birer semboldür, fakat bir araya gelip bir öykü oluştuğunda, bu alegoridir.

Alegori bir hikaye anlatır, hikayede anlatılmak istenen bir alt mesaj vardır fakat bunu üst hikaye içinde gizlerler.

Mesela Gulliver'in Gezileri böyledir. Alegorik bir anlatım vardır. İçinde bir sistem eleştirisi barındırır ama hikayenin kendi konusundan alakasızdır bu sistem eleştirisi. Hikaye kendi çapında sürükleyici biçimde ilerler.

Eksik olmuş yukarıdaki cevap. Sistem eleştiri gizliden gizliye yapılır, anlamak için analiz etmek gerekir veya ortada bir alt mesaj olduğu bilinciyle okumak gerekir. Yoksa anlamak zordur bazı alegorik hikayeleri.

Alttaki üç kontrol ikonundan Kare olanına basılı tut.

Telefona göre değişir. Bende açık uygulamalar kısmında sol üstte split screen çıkıyor. Telefonun modeli + split screen yazarsan çıkar.

Kare olana basili tutunca oldu, tesekkurler

Meryem Yusuf ile evliydi. Babası diye ondan bahsediyor sanırım.

öncelikle "gülün adı" çok güzel bir kitap. bence kafan karışmamalı çünkü zaten kitapta kilise, papa, din, inanç, Hristiyanlık mevzuları tartışılıyor.

Yusuf da marangozdu, isa da marangozdu. Inanisa gore, tanri da marangozdur zira bizi yontar.

İslam inancına göre Hz. İsa babasızdır, yaratıcı kudreti babasız olarak yaratmıştır.
Hristiyan inancına göre ise tanrının oğludur, hatta kimi versiyon incillere göre çarmıha gerilmeden önce "benim kalbim hazır baba" demiştir. Marangoz olan da kendisidir.

Carmiha gerilmeden onceki gece, sanirim getsemani bahcesi'nde "baba baba beni niye terk ettin?" diyordu (tanriya).

Soyle de bir sey var: encrypted-tbn0.gstatic.com

Muhakkak ki içerdiği mânâlardan biri Yusuf'un da marangoz olması.

1. ad soyad, kitap, yayınevi, yayımlandığı şehir, yayımlandığı tarih, sayfa.
hepsini yaz, kim bakacak diye düşüneceksen zaten yazma. dergi okuyan mı kaldı allasen. sen olması gerekeni ciddiyetle yap, okuyucuyu düşünme.

Pek erkek kokusu gibi olmasa da (unisex) Sebamed kullanıyorum ve siyah tshirtlerimde renk atması olmadı. Ayrıca zararlı aluminyum içermiyor

www.watsons.com.tr

Nivea Men Invisible Black & White.

Nivea Men Invisible Black & White tüm beyaz tshirtlerimi sarı yaptı. ama bu bile iz bırakıyorsa çaresi yok heralde deyip devam ediyorum. beyaz tshirt ucuz zaten.

Erkek degilim ama AXE dene bence.

O Alüminyum var ya o yapıyor izi. Yani iz istemiyorsan Alümiyumduzlara yöneleceksin ancak o meret de çok iyi koruyor. Çok terleyen ya da terleyince buram buram kokan birisinden alüminyumsuzlar fayda etmez.

Ben uzun zamandır karbonat sürüyorum ve ne iz oluyor ne kokuyorum. Bi deneyin bence.

deotak. mucizevi bi ürün.

tek geçerim
www.hepsiburada.com

pahalısından ucuzuna onlarca türde rollon denedim, şundan başkası hikaye:

www.rexona.com

Not: iz bırakmaz değil ama dermanı başka.

anti perspirantların hepsi iz bırakır, istisnasını görmedim, olduğunu da sanmıyorum. öte yandan çok terleyen insanın tek çözümü anti perspirant, o yüzden iz bırakmasın istiyorsan etkinlik konusunda taviz vermen gerekiyor. anti perspirant ve pudralı olmayanları dene, aralarında ter işini çözen bulursan kullan ama pek umutlanma derim; henüz öyle mucizevi bir ürün piyasaya sürülmedi.

Babamı mutlak bir ameliyattan kurtaran Eser Alptekin'i önerebilirim.
www.alptekinfiziktedavi.com

Profesör seviyesi olmasın, devlette de tedavi görürüm diyorsanız, Erenköy Fizik Tedavi Hastanesi, bu konuda çok iyi. Doktorlar da birebir kendileri ilgileniyorlar. Özgür Ulutaş ve bir de Dr. Eren (soyadını unuttum) işlerinde çok iyiler.

Eklemeyi unutmusum: ozele gitme durumum yok, devlet hastanesi onerirseniz cok sevinirim.

fizyoterapist olan devlet hastanelerini tercih etmenizi öneririm.

Sosyal medya yöneticisi görmüştüm, ajanslar da çalışanlar da genel de sözel bölümler den mezun herhalde

Arkadaşlarımın çoğu edebiyat, matematik, felsefe mezunu. Çoğu ya atama falan bekliyor ya da bankada falan iş bulup girdiler. Kendi işini yapan neredeyse kimse yok.

çalıştığım şirkette iki sosyoloji mezunu var. biri insan kaynaklarında diğeri muhasebede.

Bu ülkede kimse kendi işini yapmıyor o yüzden iş alanları sürekli değişiklik gösterir bankacılıktan garsonluğa kadar.

hangi okuldan bitirdiğine veya nasıl bitirdiğine göre değişkenlik gösterir, sosyal hizmet uzmanı veya insani yardım projelerinde program sorumlusu olarak çalışabilir.

Benim dile yatkınlığım vardı, çeviri editörü/çevirmen oldum mesela. Öyle fantastik şeyler de olabiliyor.

benim editörlük yapan sosyoloji mezunu arkadaşım var. çok istiyordu, sonunda oldu.

neresi abarti/gercek disi geldi? mubalagli bir anlatim yok bence. gayet olan gercek seyleri yazmis. ikinci dunya savasindan sonra berlin ikiye bolunmustu. berlin duvari 1961'de yapildi. o zamana kadar olan sureci anlatmis.

Happy Center larda sadece gıdada geçiyor.
Çetinkaya marketlerde herşeyde geçiyor

Büyüklerde geçmiyor sanırım markette multinet daha yaygın. Oruç market te geçiyor bölgende varsa. Ticket In sitesinden geçen yerleri görebilirsin

Mepaş, Elmalı, Gülgen, Seç, Makro.

happy center larda artık sigara hariç herşey de geçiyor. Ay-pa'da aynı şekilde.

Oha duyuruyu kendim açtım sandım, eleman.net var bi de ordan bak istersen. Benim durumda senin gibi ben de bulamıyon iş :/

secretcv.com/yenibiris.com

in-ka ajansini ara, gunluk islerde calisirsin

öncelikle ne okuyosun bilmiyorum ama alanınla (veya ileride yapmak istediğin işle) ilgili yerleri öncelikli olarak yoklarsan geleceğin için daha faydalı olur.

onun haricinde daha kurumsal yerler için linkedin'de iş ilanları oluyor, yerel sitelerde iş ilanları oluyor, facebook'taki al-sat gruplarında oluyor falan filan.

muhtemelen iade edilmiş telefondur tamir edip tekrar satıyolar,fiyat uygun olduğu için alınabilir.

sorum saçma olabilir belki ama 1,5-2 veya 2,5 sene gider mi mesela bu (veya böyle bir) telefon?

gider tabi eğer sorunu yoksa, temiz kullanırsan neden gitmesin. ayrıca garantisi de olması lazım.

İstanbuldaysan bu ve bunun ayarındakilerini doğubankta aynı fiyata sıfır şekilde bulabilirsin.

ya nolursunuz xiaomi alın ugrasmayın su tür çöplerle

@greenplease: 1 sene garantisi varmış.

@binder dandet: xiaomi'yi nereden bulabiliriz? 400-500 liralık telefonları var mı?

Bunların ne olduğu belli değil. Beynin pişer. Sahibinden’den düzgün markaların garantili ikinci ellerine bak. En kötü Vestel Venüs filan al.

bak orda Flash tool var, onu kullandin mi? onunla yukleyeceksin ROM'u. o image dosyalarini cift tiklayarak yukleyemezsin

flashtool'u indirdim aslında ama bi video bulmuştum youtube'dan, onda direkt diğer klasörden anlatmaya başladı, flashtool'a değinmedi.

bir deneyeyim öyleyse.

onda da win7 ve win8 driver'ları var, benim bilgisayar win10. bir sıkıntı olmaz umarım?

eger nasil yapacagini bilmiyorsan, anlamiyorsan bulasma bu isleri. telefonu eline alirsin.

o linkte ayrica nasil ROM yukleyecegine dair video da var. o videoya gore yapmaya calis

telefonum çalışmıyor zaten:

1. eksiduyu.ru
2. eksiduyu.ru

dandik de olsa yeni telefon alacak bile param yok. dolayısıyla ne yapacağımı bilmiyorum.

eğer yazılımsal bir sıkıntıysa bir şeyler yapıp hayata döndürebilirim belki telefonu.

teşekkürler, videoyu şimdi gördüm. o videodaki dosyalar ile indirdiğim dosyaların içerikleri biraz farklı ama biraz deneyeceğim artık, yapacak bir şey yok.

çok teşekkürler. yaptım sonunda ama bakalım telefon ne olacak, eskisi gibi çalışacak mı

baştan rom atılsa düzelir gibi

piranha.com.tr

migros xiaomi mi4 500-600 lira civarı. eski bir model ama bu fiyatta iyi bir telefon

beslenme değil de sporda olmasın sorun? ya da uyku ?

vucudunun toparlanması için ara günler koyuyor musun? soğuma yapıyor musun ?

tamam her şeyi yiyormuşsun ama yaptığın spora göre hedef kalori ihtiyacını karşılayarak makroları uygun dağıtıyor musun protein alımın nasıl ?

daha da önemlisi uykunda durumlar nasıl ? yeterli uyku alıyor musun düzenli olarak ?

Yeterli uyku aliyorum ama uyku saatlerim duzenli degil :(

Haftada 4 gun yuzme, 3 gun dinlenme. Yuzmeden sonra gogus yiyorum. Diger gunlerde de yumurta, ceviz, badem. Kabaca yiyorum ama, gram gram hesaplamiyorum.

iyi uyumuyorsun, iyi yemiyorsun ama vücudunu yoruyorsun. vücudun kaldırmıyor haliyle. anlamadığım şey, yüzerek mi kas yapıyorsun?

Evet. Ama tabii cok kas yaptigim anlasilmasin. Bi duyurum vardi, orada fotolar var. Sixpack'ler biraz cikti, adonis cikti.

Bodyci gibi kaslarim yok elbette. Zaten amacim da o degildi yuzmeye baslarken. Skinny fat'tim, gobek gitsin diye dusunuyordum, baktim kaslar da hafif hafif cikiyor.

uykuyu düzene sokmayı düşünebilirsiniz. kolay gelsin :)(git: )

gerileme olur mu bilmiyorum ama ileri gitmez zira kullandığın o alet ziyadesiyle kol/üst göğüs ve birazcık da sırt kaslarını çalıştırıcı bir alet.

Pullbuoy dan bahsediyorsunuz sanırım. Gerileme olmaz, pulboy bacak olmadan üst vücudu geliştirmek için kullanılan bir alet, üst taraf kadar olmasa da karın kaslarında da bir nebze gelişme sağlar.

Edit: Şuradan pulboy ile çalışan birincil ve ikincil kas gruplarını görebilirsiniz:
cdn.shopify.com

Sanırım en çok forma giyen oyuncuların hep beraber aynı anda oynadığı sürenin, bu oyuncuların aynı anda oynamadığı sürelere göre yüzde oranı.

Anladığım kadarı ile bir takım çok rotasyon yapıyorsa bu yüzdenin düşük olması lazım.

devir daim (döngü) benim anladığım. yani en çok oynayan 11 oyuncunun % olarak dakikaları. yine anladığım kadarıyla td ilk 11 ile çok mu oynuyor kadroda her maç değişiklik yapıyor mu yapmıyor mu onu gösteren bir istatistik.eğer sen 5 hafta aynı kadroyla çıkarsan bu 11 oyuncu da %100 oynamış olur.gibi...

hmm anladım. dediğiniz gibi olması gerekiyor. teşekkürler.

Pff cok mu iz kaliyor peki? Ben cok buyuk valla. Kurtulabilsem iyiydi ama aldirinca cirkin goruntu olacaksa da yapacak bir sey yok.

Hangi doktora randevu almak lazim peki?

Annem aldirdi iz yok. Varsa da belli olmuyor.

bacağımdan ufak bir taneyi koterle keserek aldılar. izi yaklaşık 2 yıl sonra geçti. hem iz kalsa ne olacak, yara izi seksi bir şey :)

kalsın bence

www.dunya.com (eski-yanlış)

image.ibb.co (eski-yanlış)

edit:

yanlış bilgi verdim özür dilerim, yukarıdaki 2012 yılına aitmiş.

güncel olan şu

www.tff.org

yani değişmiş,

(4) Seyircisiz oynama ve saha kapatma cezalarının infazında profesyonel lig ile Türkiye
Kupası müsabakaları ayrı kategori sayılır ve cezalar kendi kategorilerinde infaz edilir.

aynen ligi kapsıyor. en az 3 maç seyircisiz oynama ve tonla para cezası verilir.

ocanal dogru
seneye kupa maclarında infaz

1-2 santim fark normaldir eger saglak bir insansan. daha cok kullanilan kol sonucta yillar boyunca. biri gorunce bu ne lan mi diyor? o kadar mi absurd? boyle bir absurdluk hayatimda duymadim.

günlük hayatında sol kolunu kullanmıyorsan onu kullanmaya çalışır. spora ölçüme ilk gittiğimde adam "sol kolunuzda bir sakatlık mı oldu" diye sormuştu, çünkü hiç kas yok. dolu bir bardağı bir odadan diğer odaya bile taşımak zor benim için sol elimle. ama artık çabalıyorum en azından :/

31 i tek elle çekme. bazen sağ bazen de sol el ile hallet. şaka bir yana sağlak isen sağ kolunun daha fazla gelişmesi normal.

@1111: yok artik ciddi misin? O kadari da fazlaymis, nasil oldu ki oyle?

Bir ara kollarimin fotosunu koymayi dusunuyorum ama hangi pozisyonda cekeyim fotoyu karar veremedim :)

sol elimi hiç kullanmaıdm günlük hayatımda. zaten spor yapan biri de olmadım hiç. öyle kendiliğinden olmuş işte, şimdi güçlendirmeye çalışıyorum :D

Kilo vermeye çalışma kas kütleni artır, senin sorunun kilo vererek çözülmez, zaten 62 kilosun kaç kiloya ineceksin? Velev ki 5 kilo daha verdin, o göbek yine kalır.

yüzme kilo verdirmez, vücudundaki enerji açığı kilo verdirir.

bu şekilde kilo veremezsin 6-8 tur az ama devam et arttırmaya çalış.faydasını göreceğine emin olabilrsin.

Yani saglikli besleniyorum ama kilo vericem diye kendimi ac birakmiyorum, normal yiyorum ve yuzuyorum.

Bu sekilde bu gobek gider mi?

3-4 ay aynı disiplinle gidip, sağlıklı da beslenirsen bayağı fit gözükürsün.

200 mt ile bir yerlerin ağrıyorsa öncelikle yüzmeyi öğrenmelisin, doğru yüzmüyorsun yüksek ihtimalle. Sonrasında da mesafe artacaktır zaten, yüzdükten sonra da bol protein alırsan fit olursun.

Yavaş da olsa süre olarak durmadan yüzdüğün mesafeyi arttırmaya çalış.
5 dakika, 10 dakika durmadan yüzmek, sonrasında da arttırmak olsun hedef.

6-8 tur çok az. Isınmıyorsundur bile.

sermaye artışı yapmışlar. bunun için avans hesabı kullanılmış.

Merhaba,

Konuya muhasebenin en temel bakışıyla yaklaşmalısınız. Herşey karşılıklı ve eşit olmalıdır. Her işlem bir borç ve alacağı doğurur. Bu yüzden de borç ve alacak görürsünüz. Sonuçta assete sahip taraf bir varlığına ait miktarı transfer etmiş; yani o kadar alacağı var olmalı. Herhangi bir ihtilaf durumunda işlemin takibi için gerekli bir adım olarak Luca Passoli'nin getirdiği sistemdir bu. Çift taraflı kayıt olduğu için borç ve alacak tarafları olmalıdır.

Not: ikinci paragrafı sonradan okudum. Daha fazlasını yazmak isterdim ancak denetim işinde bir tür gizlilik imzası atıldığından sorumluluk alanım oldukça yüksek. Muhasebeci olan bazı arkadaşlar var duyuruda. Onlardan daha temel bir dilde sizinle paylaşmalarını isteyebilirsiniz. Bir başka not olarak da şunu söyleyebilirim: o bilançolar denetim ekiplerince hazırlanır. O yüzden çok daha ileriye gitmek isterseniz branşa dair kitaplar alıp okuyabilirsiniz. Big4 denilen firmalar da bu tür eğitimleri (en azından kurumsal bazda) vermekteler.*

*Bildiğim kadarıyla böyle bir eğitim olayları bulunmakta.

şimdi şöyle düşün riva sportif aş'nin olsaydı, sportif aş ''arazi ve arsalar'' hesabında gözükecekti. satıldığında ise de ''arazi ve arsalar''a eksi yazılıp tutar banka hesabına yazacaktı. baldan kaymak'ın da bahsettiği ''çift taraflılık'' bir şey azalırken diğer taraf o kadar artıyor.
peki dernek riva.'yı sattı. banka hesabına o kadar para yazdı. bu parayı sportif aş.'ye gönderirken riva'nın banka hesabı azalırken, ortaklardan alacaklar artıyor. aynı şekilde sportif aş'nin banka hesabı artarken, ortaklara borçlar da artıyor.

sen diyebilirsin ki bazı hesaplar artarken bazı hesaplar azalıyor diyorsun. ama bazı hesaplar artarken, diğerleri de artıyor. burada muhasebeyle ilgili bilgi sahibi olman gerekiyor. bu bir sistem. bilançoda aktif pasif'i, t hesaplarını bilmen gerek. oturup çalışmak gerek.

Tesekkurler.

Peki ama gs sportif as, dernege olan borcunu nasil odeyecek?

devlet demişsiniz ama göz de murat hocadan iyisi yoktur

www.istanbulretina.com

Param yok arkadaslar.

Ciddi göz hastalıkları için önerebileceğim bir numaralı adres: Beyoğlu Göz Eğitim ve Araştırma Hastanesi. BEnim oradaki doktorum Doç. Dr. Cengiz Alagöz. Kendisi daha çok retina hastalıklarıyla ilgili. Hastanenin linkinden, sizin rahatsızlığınıza uygun bölümü ve hocayı seçebilirsiniz. GEçmiş olsun.
beyoglugozeah.saglik.gov.tr

beyoğlu göz eğitim ve araştırma hastanesini ben de öneririm. 2 yaşımdan beri İstanbuldaki özel hastanelerin hepsini gezmişimdir, ama kimse burdaki doktor kadar bana durumumu net olarak açıklamamıştı.

7 8 sene çok uzun bi süre, bence ömrünü tamamladı, tamir ettirsen muhtemelen pahalıya gelecek, eğer kalibre bir ekran falan değilse ki 8 9 sene öncenin teknolojisi çözünürlüğü falan bu günki gibi olacağını sanmam.

bir çok led/lcd vs ekranda ana sorun power devresinin kapasitörleri. yakında tamamen açılmaz hale gelir. çözüm cihazı açıp kapasitör listesini çıkarıp yenilerini alıp takmak. tek ihitiyacınız olan havya. (tornavida filan vardır tabi)
özellikle lg monitör ve tvlerin en büyük sorunu bu. servise verseniz 200 tl isterler. ama 10 kapasitör 5 tl..

ben vestelde 3 defa değiştirdim, bir de bulunmayan bi kapasitör takmışlar, en son uydurmasyon taktık bi tane gitti öyle

iki defa ben tamirciye taşıdıktan sonra elektrik elektronikçi bi arkadaşa götürmüştüm, kartını söküp.

baktılar baktılar, olm lan bu adamlar mal mı bunu koymuşlar buraya, bunu koyarlarsa tabi gider 2 haftada, ben değiştireyim de gör dedi, 5 senedir tık yok.

Gözleri yaşartan 1,270 milyon euroluk topçu menajeri komisyonu yapılan 2000 transfer incelemesinde kulüpler tarafından raporlanmış, bu da avrupalı kulüplerin 2013-2017 arasında yaptığı transfer harcamalarının %40'ına denk düşüyormuş. bu komisyonlar toplamda %13.3 mid komisyonu (mid komisyonu ne bulamadım, bir şeyin ortalaması galiba) oranına sahip transfer harcamalarının %12.6'sına eşitmiş.

--

Böyle bir yazıyı anlamak için yapman gereken şey Türkçe düşünmemek çünkü Türkçe baştan sona gidiyor, bunları çevirmek için sondan başlamak gerekiyor, o zaman kafa karışıyor. İngilizce okuyup direkt anlamaya çalış.

2000 transferde 1.270.000.000€ aracılara gitmiş, bu da 2013-2017'deki tüm transfer harcamalarının %40'ıymış.

ingiliççede virgüller önemli ve genelde virgüller arasında ya sıralı, ya önceki kelime/cümle/tamlamayı açan cümleler oluyor (sıralı sıfatlar filan yoksa). buradaki ilk cümlede de iki cümle var esasında. x, therefore y gibi bir şey denmiş.

themid diye bir kelime yok, mid commission rate de nedir ben bilemedim. ikinci cümle, sanırım, "aracıların aldığı komisyonlar transfer bedellerinin %12.6'sı kadar, ortalama(?) komisyon oranı da %13.3" oluyor.

-

ingiliççe, yukarıda da dendiği gibi, baştan sona değil sondan başa gittiğinde anlamlı oluyor. biz "uyandım, dişimi fırçaladım, giyindim, otobüse koştum, ayakta geldim, bu yüzden şu anda yorgunum" şeklinde kurarken cümleyi, ingilizler "şu anda yorgunum zira bıdı bıdı" şeklinde kuruyor cümleyi. sen de yorgun olduğunu görüyorsun ama bıdı bıdılara bakıp anca tüm konteksti anlıyorsun. ondan, sanırım, zihni bu farklı dile alıştırmak lazım.

bunu, bence, en kolay felsefe metinleri okuyup yaparsın. "allah belanızı versin, şerefsiz ... çocukları" diye diye başlarsın ama sonunda ingiliççe oturmuş olur. bu yapıyı bu şekliyle oturtunca fransızca ve ispanyolca metinleri, diller bilinmese bile, ingiliççe bilgisi ve farklı cümle yapısı sayesinde, yeterince (yeterince dediğim hepten kör olmak yerine temel olarak ne dediğini, yani yarısını filan) anlayabilirsin. ve dahi bu sayede farsça da çözülmesi iyice kolaylaşmış bir dil olur, 6-8 ay ortalama bir çalışmayla a2-b1 seviyesinde farsça biliyorum diyebilirsin.

Cok tesekkur ediyorum.

Sanirim o "themid" degil, "the mid" olacakti. Ya uefa yazim hatasi yapti ya da kopyalarken bir sey oldu. Bakicam birazdan.

Edit: evet, "the mid" imis

Millet kuşum yumurtlasın diye uğraşır :)

Alın bir erkek, anlaşırlarsa ne güzel yavrularınız olur.

Erkek alamayiz.

Kafeste degil, serbest yasiyor. "Tülde yuva gibi bir yer yaptik" diye yazmisim, duyuruyu tam okuyunuz.

Ahaha kuslari 1+1 heveslisi 21. yuzyil insani sanan var. Bir arkadas alin, tek kus beslemek hayvana iskencedir.

Yaninda arkadasi olunca kendisini avustralya ormanlarinda saniyor yani?

Cok yardiminiz dokundu, tesekkurler.

universitedeyken dersten sonra atlardim havuza, baya guzel olurdu. sonrasinda da dus alip cikardim disari, misler gibi. iyi kurulanirsan hicbir sey olmaz.

Benim mahallemde var belediyenin kapalı yüzme havuzu. Aynı kompleksteki kütüphaneyi görme amacıyla gittim, havuza da bi' bakayım dedim nasılmış diye. Hayatımda girdiğim en sıcak yerdi sanırım. Hatta bana boğucu bile gelmişti oranın sıcaklığı. Üşütme ihtimalinin olduğunu hiç sanmıyorum saçlar düzgün kurutulduğu sürece sorun olmaz.

2 farklı belediye havuzuna gittiğim için kıyas yapayım, belediye olduğu için her şey standart zaten, standartlar şehir de değişse aynı kalır diye düşünüyorum. Sadece birinde görevliye araba anahtarı/kimlik bırakıp soyunma dolabı anahtarı alıyorsun, diğerinde böyle bir hizmet yok. Bunlar dışında önemli diyebileceğimiz her şey standart.

İlk başta ne işim var lan benim bu havada burda hissiyatı oluşuyor, oluşmuyor değil. Hatta bu hissiyat havuz öncesi alınan duştan sonra koridorda yürürken epey kuvvetleniyor. Havuza girmeden önce bulunan ve tahminimce buzlu su ihtiva eden ayak dezenfekte çukuruna girince de pik yapıyor bu hissiyat. banyo terliğine basınca çıkan nazgul çığlığı ile çorapla ıslak banyo zeminine bastığındaki surat ifadeni kombinle, ona benzer şeyler yaşıyorsun içinde. ama bütün bunların hepsi havuza açılan döner kapıdan girince son buluyor zira burada hem hava hem su ısısı sürekli kontrol altında. Görevlinin dediğine göre su sürekli 27 derece ama bence bazı haftalar 24'e falan düşüyor. Ya da bilmiyorum belki de 30'a çıkıyor olabilir. Olabilir çünkü ılıktan sıcağa kayıyor o anlarda. Sudan çıkmak istemiyorsun diyeyim siz anlayın. Hele bir de performanslı yüzüyorsanız kenara gelip dinlenirken alından akan boncuk boncuk terleri hissedersiniz, o derece.

Yani, havuz ve ortam ısısı süper ama havuz çıkışı, girişte yaptığımız tüyler ürperten ritüeller o kadar etkili olmasa da yine kendini hissettiriyor.

İlginç bi ruh hâli valla. Havuza girene kadar yaptığınız 'bi daha da gelmiyorum, bu ne yaa'lar, havuza dalıp ilk kulacı atınca 'ehehe hep gelirim ki :D' ye dönüşüyor.

entegre+1

rahmetli kuşumuz her ay yumurtlardı, seninki gibi yalnızdı. tüylerini döktü baya bi kel kaldı.

Eğer yumurtadan yavru çıkarsa adını İsa koyun. Kuşun adını da Meryem olarak değiştirin. Kus 3 yaşına gelince bir ağaca çivileyin. Birkaç yıl sonra da kitap yazın.

PS: kuşu civilemeden önce 13 tane daha kus alın. O kuşların adını incilde bulacaksınız. 13 kusu civileme isleminden sonra salacaksiniz.

Takildiginiz yer olursa bir mesaj uzaktayım, bu nicki boşa almadık.

Kus sinirlenmez mi peki yumurtasini almamiza?

@rahip janicke inanmayın "dinler toplumların afyonudur" karlmarx

cevap. yumurtayı atmak daha mantıklı duruyor. 2 güne unutur hayvan.

Bizimkini o görmeden alıp biriktiriyordum ben. Dikkatini yemle filan başka tarafa çekip alın.

Evin imkanlari ve ev insanlarindan dolayi erkek almamiz, dogacak yavrularla ilgilenmemiz mumkun degil. Benim de zamanim yok bu kadar işe.

Dun aksam aldik yumurtasini o gormeden. Sonrasinda gayet normaldi, bugun oradan oraya hopladi zipladi (yavrusunu bekleme sorumlulugu da kalkti ya) ama az once yine yumurtladi maalesef. Valla kaldik derde :)

Biz bunu erkek diye almistik. Acaba erkekler ne yapiyor, kizisma donemleri oluyor mu?

Sali gunu kuscumuza sorucam artik (kusu aldigimiz degil de, baskasi), ne yapmamiz gerekiyor diye. Bakalim.ne diyecek

www.iett.istanbul

Yanlis soyledim 31 aralik gunu kapali yollar.

m.hurriyet.com.tr

Kayyum sanirim. Bazen insan bu dursun capsizindan ve dedelerden ne kadar kotu olabilir ki diyor.

`4-Pay Gruplarına ilişkin imtiyazlar:
(A) Grubu paylar, malikine işbu Esas Sözleşmenin 13/3 maddesinde öngörüldüğü
şekilde, Şirket’in 7(yedi) kişilik Yönetim Kurulu üyeliğinden 6(altı) adedini
belirlemek hakkı verir. Bu nedenle 7(yedi) kişilik Şirket Yönetim Kurulu’nun 6(altı)
üyesi, (A) grubu pay sahibinin göstereceği adaylar arasından seçilecektir.`
(A) grubu paylar malikine bir kişiyi denetçi olarak aday göstermek hakkını verir.


yk seçiminde bütün hissedarların oyu eşit olacak diye anladım.

Birşey olmaz sıkıntı yapma..

Ancak bundan sonraki enjeksiyonlarda mümkün olduğunca düz olsun ayağınız

olur. zararı olmaz.

Bu kavram, ilkokuldaki Sosyal Bilgler kitabımızda vardı. Nasreddin Hoca fıkralarında ve Dede Korkut masallarında da geçiyor bolca ama nden Allah değil de, Tanrı kısmını bilmiyorum. Belki de İslamiyeti kabulden çok öncesine dayandığı içindir.

Neden allah değil de tanrı deniyor anlamak için, doğrudan arşiv taramasına dayanan ve İstanbul'un gözünden değil Anadolu'da mekan, coğrafya, anlatı, adet ve edebiyat incelenerek yazılmış bir Anadolu tarihi okunmalı. Yani tarih metodu içinden konuşursak Anadolu'nun siyasi tarihi değil de, kültürel tarihi çerçevesinde yazılmış eserler okunmalı.

Tanrının yerine allah; yalavaç mustafa yerine hz muhammed vb. gibi değişimler 16.-17.yy sonrası Osmanlı'nın anadoluyu sünnileştirme çabaları sonrası gözüküyor. Bu sünnileştirme 20.yy'a kadar devam eden bir çaba. Bu sebeple eski deyim ve atasözlerinde tanrının kullanılması garip değil.

Tanrının misafiri ifadesini çok açıklayamam. Sadece tanrının kullanılması bana normal geliyor, onun sebebi de tanrının anadolu türkçesinde bolca kullanılması. Tek bir uyarı yapabilirim, tanrı misafiri ifadesi türklere ve hatta anadoluya özgü değil elbet.

Şunu da ekleyeyim. İstanbul'un ilk lokantası Hacı Abdullah'tır ve kurulalı 150 yıl olmamıştır. Bundan önce birtakım küçük seyyar satıcıların olduğu biliniyormuş. Yolda gidenler için ise hanlar var zaten. İlk lokantanın bu kadar geç kurulma nedeni de 'Tanrı misafiri' kavramı.

Osmanlı'nın gerileme döneminde fetih yapamadıkça ve toprak, dolayısıyla da vergi kaybettikçe, bir yandan da saray harcamaları arttığından ve padişahları sömüren saray ağalarının ekonomiyi daha da batırması nedeniyle o dönemde halk iyice fakirleşmiş. Dolayısıyla, 'Tanrı misafiri' artmış ve o misafirlere bakacak kişi sayısı azalmış. Haliyle, millet de 'Kaç misafire bakacağım, dışarıda millet birikti. Daha kendime zor bakıyorum' demeye başlamış. Ayrıca, saraydaki yozlaşma halkta da karşılık bulmuş ve millet de Tanrı misafirliği kavramını 'Oh, beleşe yemek' diye sömürmeye başlamış. Tanrı misafirliği de bu kültürel ve ekonomik nedenlerle azalarak bitmiş. Peşinden de 'Paran varsa ye kardeşim, milletin yediği anca kendine göre zaten' dönemi başlamış.

ayço +1 islamiyet öncesine dayanıyor. misafirperverlik de zaten tengriism'den geliyor.

ve bunun muhtemel sebebi göçer hayatın zorluklarının bozkır topluluklarında yarattığı bir tür empati kültürü.

Yakın tarihte bu tanımlamanın değişmemiş olması gayrımüslim misafirlere dayanıyor diye biliyorum.

Kaynak verebilecek olan var mi? Kaynaktan detayli okuma yapmayi seviyorum da.