13 yaşındayken babaannem bizde kalıyordu. biz otururken kalktı geldi, koltuğa oturdu, oracıkta hık hık etti, babam tansiyonuna bakmaya alışırken annem beni salondan çıkardı, telefonu verip doktor çağır dedi, çağırdım ama çok geçti. kadıncağızı salonda yere yatırıp üstünü örttüler, gelen giden başında oturdu öyle. hala gözümün önünde.
14 yaşında, tam yanımda olmadı ama büyük teyzem ağır kanser hastasıydı, artık son zamanıydı, biz salondaydık, başında da annem, diğer teyzem, kuzeni falan vardı. acıdan inliyordu, duyuyorduk. sonra sesi kesildi. küçük teyzem hep o kokudan bahseder. hatta geçen sene canı sıkkın zamanında yine dedi evde o koku var galiba zamanım geldi diye. bir şey olmadı hala hayatta. ya psikolojik, ya da üzüntülü insanların saldığı hormonal bir koku olabilir gerçekten.
2 yıl önce babam hastanede defalarca nefes krizine girdi, şu doktorlu hastaneli filmlerdeki gibi makine öter, doktorlar koşar müdahale eder falan. bizzat yaşadım, ama çok sakindim ilginç şekilde paniklemedim. babama da bir şey olmadı.
bir de geçen sene bodrum'da denizde yüzerken baktım kıyıda birini çekiyorlar dışarı. koştuk gittik 60 yaşlarında baygın bir kadın. ama ortam levent kırca skeci gibi, biri kolunu çekiyor, biri bacağını kaldırıyor, biri su yutmuştur diyip heimlich manevrası yapmaya çalışıyor, biri yatırmış kalp masajı yapıyor, biri kafasını yan çevirin diyor ama denize doğru çeviriyorlar, kadının yüzüne dalga çarpıyor. ben sakince bileğini tutup nabzına baktım, atmıyordu. neyse ki ambulans yetişip aldı. ama maalesef kadıncağız çoktan ölmüş. canımız sıkıldı tabii ama bu yaşta da korkmadık öyle.
kenttv.net