kullandığın programın doğru sonuç verdiğine emin misin? buarada mavi ekran ya da alakasız şekilde bilgisayarın kapanması gibi sorunların var mı? eğer 70 derece civarlarına çıktığından eminsen; işlemcinin üzerinde heatsink vardır ve onun işlemciye temas eden yüzeyinde termal pasta olur. belki termal pasta kimyasal özelliğini yitirmiştir ya da heatsink işlemcinin üzerine yeteri kadar baskı uygulayamıyodur (yeterli baskıdan kastım anakartını kıracak kadar vidalarını sıkıştır değil tabi). ya da fan toz vs. yüzünden yavaşlamış ve yeterli soğutmayı yapamıyordur gibi...

ilk etapta altta çalışan programları kontrol et. aşırı program varsa onları kapamayı dene.

olmazsa

işlemci fanına bir bakıver, performansı yerinde mi?
olmadı heatsink'i elektrik süpürgesiyle çektiriver. dene tekrardan işlemciyi.

core 2 lar zaten çok ateşli işlemciler.. benim makine yazları 55-60 derece arası idle da çalışıyor, oyun falan açınca kimbilir kaç oluyordur..

siz yine önlem olarak fanları temizleyin, belki daha iyi bir cpu fanı takabilirsiniz ama zaten işlemci aşırı ısınırsa kendini kapatır...

ben uzun sure bu problemle ugrastim, amd islemcili zaten laptop, iyice kendi kendine kapanmaya baslamisti. sonra bi fanini sokeyim dedim, meger fanin onundeki radyator(?) tamamen tozla kapanmis. icerideki sicak havayi randimanli olarak disari atamiyormus. butun problemi buymus. bi de hizlandi iyi mi temizledikten sonra.

şimdi, ben grafik tasarım okuyorum ve evden home office çalışıyorum, aynı anda açık olan programlar, adobe illustrator, photoshop, indesign, itunes, firefox ve msn açık aynı anda, ama daha önceden kendinden geçmiyordu böyle!

afedersin ama oeh?! o sicaklikta kapanmasi lazim aslinda. neyse, zamanla fanlarin temizlenmesi gerekiyor.
bios'a girip islemci isisiyle ilgili kesin bilgiyi almak mumkun. speedfan nadiren de olsa sapitabiliyor
pc'ye restart atip bios'a giriniz, health status'e bakiniz emin olunuz.
calistirilan programlar da yogun calisma temposunda anlik islemci kullaniminda peak yapabilmekteler.
*ek-> ram takviyesi de super ise yarar =)

@paradoxical: benim eski p4 ht işlemcim 85 derece civarında kapanıyordu :)

termal pasta değişimi, fan temizliği lazım. bir de sanılanın aksine kapalı kasa açık kasadan daha iyi soğutur fanlar normalse.

@ actionary
ustad bi gun kasayi temizleyip pc'yi actim, aliskanlik olmus hemen speedfan'i calistirdim. bi iki dakika internete girdim, bi baktim isi 80'e cikmis.. tabi islemci faninin kablosunu tam takamamisim, ucuruyodum az kalsin.. (amd 3000+ ¨2.3 ghz'dir kendileri)
yalniz bios'da "islemci su dereceye geldiginde safe-off yap" gibi bir ozellik oluyodu, o zaman otomatik olarak kapaniyodu alet. sanirim onun kapali olmasiyla da ilgili olabilir.

80-90 dereceye kadar bilgisayar kapanmayabilir. yeni nesil anakartlarda 90 derecenin üzerine kadar alınabiliyor safety temp değerleri.

70-72 dereceler çok yüksek olmasa da tavsiyem daha iyi performans ve stabil bir çalışma adına hemen kaliteli bir cpu cooler kullanmaya başlamanız. termal macunu üzerinde gelen coolerlardan birini tercih edin ve eski macunu kulak çöpünü kolonyaya batırıp iyice temizleyin işlemcinin üzerinden. yazılanların hepsini okumadım ama bir kaç ipucu daha vereyim soğutma ile ilgili: makineyi duvara çok yaklaştırmayın, kasanın 4 tarafındaki çevreye uzaklığı min 15-20 cm olmalıdır. kasa kapağınızı açık tutuyorsanız kapatın, fanlarınızı temizleyin doğru yönde takılı olup olmadıklarını kontrol edin. psu fanı hariç tüm fanların içeri hava vermeleri gerekmekte. psu fanı ise ısınan hava yükseleceği için kasa içindeki sıcak havayı dışarı atar ve bi nevi hava sirkülasyonunu sağlar. cpu cooler ın tam üzerine denk gelecek şekilde hava kanalı olan kasalarda, kasa fanı dışarı hava verecek şekilde takılıyor. bu büyük bir yanlıştır. o kanalın amacı fan yardımıyla dışardan direk havayı alıp havayı iki kere hızlandırarak cpu üzerine daha kuvvetli üflenmesini sağlamaktır. ve son olarak bilgisayarınızı çalışmadığı zamanlarda kapatın. tabii o da sıcaklığınız çok yüksek değilse zira ben izmir ikamet olduğum için burda çalışırken soğutma sistemi sayesinde daha soğuk kalan makineler gördüm.

hard disk eskimiş olabilir. yeni hdd tkınca canlanan pc'ler gördüm. tabi format atmak gibi birşey bu da. düşünür müsün bilmem.

virus ve spyware scan ettir derim, sonra gereksiz program varsa silin, cookielerinizi bosaltin. tum bunlar biraz daha hizlandirabilir. bir de ram'ini artirabilirsiniz :) ama format tavsiye ederim ben kesinlikle zaten donem donem atmak en dogrusudur, ureticiler de tavsiye eder. en son format atali 1 yildan fazla oldu ise beklemeyin derim.

ccleaner da yarar ama bir yere kadar.
sağlam bir defrag (disk birleştirme) yap. sonra dene.
olmazsa diğer çözümlerle uğraşırsın.

hdd pio moduna düşmüş olabilir.. aygıt yöneticisinden hdd yi kaldırıp, yeniden yüklemeyi deneyin...

ayrıca : (bkz: pio)

flash videolarini browserda acik birakiyorsan onlar bir sure sonra bilgisayari ele gecirmeye basliyorlar nedense. task manager'dan baktin mi hangi islem ne kadar cpu yiyor diye.

parçanın tarzı nedir? yani nasıl desem, o ıslıkla çaldığınız kısım hangi enstrumanla çalınıyor mu desem.. hani yabancı gelmiyor ama biraz daha ipucu olsa çıkabilir yani..

saksafon. bir ara power fm'de popülerdi (2003-2004)

deminde yazdım ama çıkmadı herhalde touch & go - would you şarkının adı diye düşünüyorum hatta bende ıslıkla çalınca emin olur gibi oldum :D

@vorga: uzaktan yakından milim alakası yok.
@dennis 140: seni seviyorum!

rica ederim insanımsı.. maksat yardımlaşmak ilk defa bu kadar faydalı olmuş olabilirim:D

çok büyük ihtimalle elekrtik sorunu.. voltaj dalgalanmalarından etkileniyor olabilir. bir ups alabilirsiniz mesela.. veya yeni ve daha güçlü bir psu da sorunu çözecektir.. aslında ikisini de yapmak daha iyi..

ikinci ihtimal; sıcaklardan işlemci ve ram ler fazla ısınıyor olabilir.. fanları temizleyip, daha havadar bir yere alabilirsiniz mesela bilgisayarı..

fanlar tozlanmis sogutma islevini goremiyor da olabilir. Kasayi acip bi tozunu almak faydali olabilir.

fanlar veya pil sorununda kendi kendine kapanir ama geri $ak diye acilmaz. iki sorunu da yasadim, ordan biliyorum. tabi pc'nizi "guc kesintisinden sonra, guc geri geldignde otomatik ac" secenegini isaretlediyseniz, o zaman elektrik sorunu olabilir. psu'ya yakindan bakmakta fayda var.

bunun disinda yazilim sorunu olabilir. ya da anakartta capacitor'lerde sorun olabilir. olmadi grafik karti bile olabilir. daha fazla bilgi verirseniz diger problemleri izole etmesi kolay olur. mesela hangi islemi yaparken basiniza geliyor, ozel bir program acikken mi oluyor, vs.

rastgele zamanlarda kapanıyorsa elektrik sorunu olması daha olası. her seferinde açıldıktan yaklaşık x dakika sonra kapanıyorsa fanlardan şüphelenebilirsiniz. speedfan gibi bir programcık kurup gösterdiği değerleri bir buraya yapıştırın bakalım, tuhaf bir durum varsa çıkar orada.

Yanılmıyorsam bios destekliyorsa fan yüzünden kapanırsa şak diye de açılabilir.

ekran kartı ısınınca yapıyor öyle.ben son care olarak kasayı açıp yanına vantilator dayıyorum oyun filan oynayacaksam :)

(bkz: overheat)
yanlız ekran kartından değilidir gerçi modele göre de değişiir ama benimki ısınınca görüntü kitleniyordu.

xp office kullanıyorum
format attım ettim yine oldu. özellikle winamp ve shoutcast açıkken sanırım oluyor. bugün de fanları temizlicem bakalım. fan da değilse kesin elektrik sorunu. teşekkürler arkadaslar.

her dönemde...

hatta; bkz: www.asal.msb.gov.tr

izmir merkez'den (ki konak olarak kabul ediyorum) otobusler var narlidere'ye. zaten bi nevi $ehir ici sayilir, mesafe olarak cok yakin. ula$im konusunda korkulacak bir durum yok, lakin askerlik bakimindan bir $ey diyemiycem: ) $imdiden hayirli tezkereler..

sonuç itibarıyle içeriyi bilemiycem ama çarşı iznini izmir'in merkezinde kullanıyor oluyorsun. haftada 1 bi rahatlarsın, temiz yüzlü insan görürsün.

konak'tan narlıdere otobüslerine binersen 1.50 ytl karşılığında, trafik durumuna göre 25-30 dakika içerisinde birliğe varırsın. istanbul'dan izmire geliş olayı keyfe keder, sonra da her yol konak'a çıkar zaten izmir'de.

1. ist den uçağa binin adnan menderes de inin. ordan havaşa binin sizi alsancak ta bırakacaktır, (efes otelinin orda).. ordan ister taksi-dolmuş denen şeylere, ister taksiye binin veya bir kordon havası alayım derseniz yürüyün zira yakın, konağa gidin.. metronun çıkış yerindeki otobüs duraklarına gidin, üzerinde güzelbahçe yazan herhangibir otobüse binebilirsiniz ordan.. sorarsanız yarımcı olurlar..

2. efes otelinin ordan ana ana caddeye çıkın, herhangibir otobüse binip üçkuyular (f.altay) da inin, oradan dolmuşlar var, güzelbahçe-f.altay diye onlar da gider..

3. efes den direk taksiye binin takriben 30 ytl karşılığında gidebilirsiniz nizamiyeye..

direk narlıdere otobüslerine binmeyin biraz yürümek zorunda kalırsınız...

Narlıdere güzeldir, zaten şehir içi bir nevi.. sessiz sakin, bayağı bir büyük.. gerçi şimdi yanına arıtma tesisi kurdular, biraz b.k kokabilir yani rüzgara göre.. dayım zamanında orada yapmıştı, 1 sıraya koyuyorum :)

uçak- havaş efes (alsancak) - taksi konak - otobüs

gaziemir ile kiyaslandiginda her acidan narlidere süper bir mekandir. rahat bir askerlik temiz deniz havasi alirsiniz. carsi izni icin 10 dakika uzaklikta balcova her türlü ihtiyacinizi görür. konak alsancak bir iki kere gezildikten sonra biter zaten.

uçak-200 numaralı belediye otobüsüyle(2,70 ytl) efes oteli alsancak-hemen caddeye çıkıp ssk karşısından 554 numaralı belediye otobüsüyle narlıdere!

otobüsle gideceksen ve kışlaya girmeden şööle bi şehir turu atayım demiyorsan, otogardan çeşme otobüsüne bin, balçova semt garajında urla dolmuşuna transfer ol. (urla dolmuşları otogardan kalkmıyor diye biliyorum, yine de sor) en hızlı bu şeklide gidersin.

kısa dönem yapacaksan çok yardımcı olamam, en azından denize nazır bir kışlada olacağını bil.
yedek subay olacaksan eğitimin sıkı olacağını garanti ederim. ama istihkam zevkli gelebilir, bomba filan patlatacaksın :)

Herkese çok teşekkürler. Gönül isterdi ki burada önerilenlerin hepsini yapayım, ama artık tüm verileri birleştirip en iyi konfigürasyona ulaşacağız bir şekilde.

www.tv4ed2k.net adresine gidip, sağ taraftaki MoTVDB isimli 30 mb lık dosyayı emule yardımıyla indirim. bu dosya içinde binbir tane tv dizisinin emule linkleri var, Dr Who'nun 10 sezonu falan içinde bulunuyor. afiyet olsun. :)

rapidshare için de www.sharebus.com'da listeler yardımıyla sci-fi bölümünde bulabilirsin.

www.allyoulike.com adlı sitede hepsi var rapid linki olarak.. gerçi o sitede herşey var anasını satayım...

emule linkleri;

tvunderground.org.ru

ie ile görüntülediğiniz her türlü nane bu klasör altında tutulur. yaptığınız downloadlar, açılan flash animasyonları ve youtube videoları dahil. adları saçma sapan olabilir fakat illa ki oradalardır. tarihe ve boyuta göre ararsanız bulabilirsiniz.

cookie ler orada saklanır bir de.. silin gitsin..

Bende hiç o şekilde olmadı? Hiç kullanmadığım şurada var;

C:\Documents and Settings\Default User.WINDOWS\Local Settings\Temporary Internet Files\Content.IE5

içinde de alakasız şeyler var.

ytanlis bilmiyorsam digiturk'un uydusu turksat'tan farkli yerde. o yuzden cift cikisli lnb alip taksaniz bile görüntü alamazsiniz.

ama ben evde d-smart kullaniyorum. salona d-smart, kendi odama dijital tv kartindan turksat bagladim. aslanlar gibi.

Bu konuda daha fazla bilgisi olan var mı peki?
of dı rekırd dasjkldjaskl

digitürk çanağı tek mi yoksa genel çanakmı ona göre de değişir.. genel çanak ise lnb sınırlı frekans aralığında çalışacağı için hiçbir şey alamazsınız normal alıcıyla, tek çanak ise bütün frekansları alırsınız.. tabi şu da var normal lnb yi de iki alıcıya dağıtamazsınız, çift çıkışlı özel bir lnb bağlamanız gerekiyor ki bu durumda zaten tek çanak olmak zorunda.. amma velakin digitürk eutelsat w3 uydusunu kullandığı için tek çanak olsa bile izleyebileceğiniz 1-2 dandik kanal çıkar.. kısacası digitürk çanağı ile alırsınız da alamazsınız yani yayın.. uğraşmaya hiç değmez..

işin şu boyutu da var, adamlar büyük ihtimalle küçük çanak takacaklar.. siz 90 lık çanak ve çift çıkışlı lnb ile, çanağı çok ince ayarlatarak hotbird uydusunu da yakalayabilirsiniz. yani tek çanak ile hem hotbird hem eutelsat w3 sinyalini alabilirsiniz. tabi lokasyon da uygunsa buna..

bence bunlarla hiç uğraşmayın; bir tane daha çanak alın zaten ucuz bişey açank+lnb, çevirin türksata ikici alıcıyı ona bağlayın... çünkü hotbird de almak için digitürk çanağını çevirtirseniz kötü havada ikiside çekmez...

birde kendiniz hiç uğraşmayın.. sonra bütün bir gün boyunca uyduyu bulacam diye pişersiniz valla çatıda.. bulamamanız da çok büyük olasılık.. ben denedim yani oradan biliyorum.. uyducu çağırın bir tane adamlarda bi alet var iki saniyede bulup ince ayar yapıyorlar çanağa..

çok teşekkürler

evet.
edit: (git: 23693)

Cunku kimlik tasima yukumlulugunuz var vatandas olarak. Gostermezsen kimligin yok diye tutup seni goturme hakkina da sahip.

kimlik göstermeden önce sizin kimlik sorma hakkınız var. öncelikle karşıdakinin polis olduğunu öğrenmek hakkınız. üniforma ispat değildir, illa ki kimlik gösterme mecburiyetleri vardır.

bazi polis araclarinda bilgisayar vardir. bu bilgisayarlar ile senin gbt'ne bakabilirler. süpheli bir durum varsa yasal haklaridir tabiki.

evet kimlik göstermek gerekir. adam gider gbt'den falan kontrol eder. seni 5 dk falan alıkoyar. hakkı vardır ya da yoktur ama durduk yerde polisle dalaşmanın da anlamı yok açıkçası.

polis çevirdiğinde kimlik taşımamanın 2 papel cezası var ayrıca. aklınızda bulunsun.

üst araması da her durumda yapılabilir bildiğim kadarıyla. izin çıkarabilecek vakit yoksa acil durumlarda yapılıyor sanırım. kaynak: tee ortaokul vatandaşlık dersi.

üst araması sadece elbiselerinizin üstünden basitçe bir yoklayarak yapılabilir.polis elini cebinize, çantanıza sokamaz.ama illa bakacağım diyorsa karşı gelmenizi önermem, şüpheli olarak gösterip gözaltına alma hakkına sahipler.

kaynak: jandarma çavuş olarak yapılmış askerlik

Diyelim ki polisin keyfi bir uygulama yaptığını düşündüğümüz için kimlik göstermedik ve iş karakolluk olmaya kadar geldi. İşin sonu nereye kadar gider ?

en azından dayaga kadar gider. ben cok haber okudum kimlik soran polise kimlik göstermeyip sonra polis otosunda dövülüp atılanı.

karakola götürülürseniz, bir yakınınız kimliğinizi getirene kadar orada kalırsınız büyük bir ihtimalle... bir de öğrenci kimliği falan olmuyormuş anasını satayım.. bir kere geldi başıma da allahtan yanımda ehliyet fotokopimi buldum, oldu...

ogrenci kimligisayılööömıyor evet, arkasında da yazması lazım kimlik yerine gecmöeeeez diye. ehliyet, pasaport ve kimlik sadece gecerli sanırım.

evet
kimliğni ibraz edemezsen 86 TL cezası var

herhangi bir klasördeyken üstteki menüden

araçlar > klasör seçenekleri > görünüm > pencereleri açılışta geri yükle
tools > folder options > view > reatore previous folders at windows login

bu seçeneği kapatn-açın. bundan kaynaklanıyor olabilir.

uzak bir ihtimal ama klavyede bilgisayar kısayol tuşu falan varsa o takılmış olabilir?!?...

@raj cok tesekkur ederim onerin icin, denedim bos idi kutu tikledim, degismedi birsey, resetledim yine ayni sanirim ordan kaynaklanmiyor.

@dilemma of subscribtionability oyle birsey olsa bilgisayar ya biplemeye baslar ya da yazi yazarken sorun cikarir. yani tus olayi oldugunu sanmiyorum yine de saolun.

gizli dosyalari göster de klasör seçeneklerinden, ve korunan işletim sistemi dosyalarini da göster de c:\ sürücüne bak bakim neler var gizli ? autorun felan yani.

bi de başlangıç a bak orda da bişi olabilir, daha sonra neblim, şey olabilir ! zamanlanmış görev felan. en son msconfig var oraya da bi göz at. çok kafana takılıyorsa mesaj at uzaktan bağlanip bakim.

registry ile alakalı birşey var ama ne? regedit den "HKLM/SOFTWARE/Microsoft/Windows NT/CurrentVersion/Winlogon" a bir gidin bakalım neler var? "Userinit" diye birşey varmı? dublicate etmişmi? etmişse editleyip, birini silin bir tane kalsın, "C:\windows\system32\userinit.exe" gibi... bende tam olarak anlamadım ne dediğimi :)

bendede olmuştu internette aradım pek çok kişiye olmuş ama sorunu çözememiş

@mustti soylediklerini denedim ama hidden folder yoktu autorun felan da yani. o yuzden cozulmedi sorun. msconfigde herseyi disable, reset ettim ayni. uzaktan erisim icinde cok tesekkur ediyorum bi arastirayim olmadi irtibata gecebilirim sizinle. cok saolun.

@metox C:\windows\system32\userinit.exe bu verdiginiz path'de my documents cikiyor runda. yani c surucusu cikmiyor. ama verdiginiz adimlari takip ettim dublicate bir durum yok. screenshotunu upload ettim goz atabilirsiniz isterseniz. cok saolun bu arada.

img516.imageshack.us

www.dsmarttvguide.com buradan takip edebilirsiniz, DISCOVERY CHANNEL TURKEY olarak geçiyor.. bugün tekrarı yokmuş.. gerçi belli olmuyor bunlara eserse yayınlayabilirler..

bence ona yarenlik edecek bir arkadaş alın. bu aralar ortalık yavru kedi kaynıyor. Çok küçük olmazsa 3-5 günde birbirlerine alışırlar ve sizi hiç aramazlar, bunların ata sporu güreş zaten eve döndüğünüzde evi biraz dağınık bulabilirsiniz :)

valla ben dahil olmak üzere tanıdığım çoğu kişi kediyi evde yalnız bırakmak zorunda kalıyor.. birşey olmaz, köpek olsa olabilir ama belki; zaten alışmış hayvan herhalde ben evde olunca da bütün gün uyuyor :)

edit: panjur varsa onu biraz aralayın veya camdan dışarı bakabileceği gibi bir yer ayarlayın hayvana dışarıyı seyrediyorlar... ilk başlarda ağlar biraz sonra alışır...

ikinci bir kedi almak zor, mümkün olsa dün verdiğim ilandaki kedi bende kalırdı, ama sanırım metox'un dediği gibi zamanla alışır :)
edit: teşekkürler herkese :)

eriskin kediler eve 2. kedi geldiginde olaya pek sicak bakmiyorlar. yani bunu yapan her tanidigimda evdeki eski kedi yeniyi kiskandi. yavruysa eski kedi, yeni gelen de yavruysa alismalari daha kolay olabiliyor. eve geldiginizde oncekine oranla daha cok ilgilenirseniz ben de bi sorun olmayacagini dusunuyorum.

Kıçını devirir uyur, özler de tabi ama çatlamaz yani. No panic :)

(git: 29129) yardımcı olur belki.

safe modda açıp ekran çözünürlüğü ve tazeleme hızıyla oynayın

safe modu nasıl açıyoduk :(

windows açılırken f8 e basınca gelen ekrandan çıkıyor safe mode...

guvenli kipte acmak icin: acilis sirasinda F8 tusuna basmaniz gerekiyor. F8 tusu olmazsa F5 'i deneyiniz.

normal cephane siloları çok sağlam oluyo.hele nükleer başlıklıların saklandığı yer kesin yer altında ve kurşunla kaplı falandır.ayrıca iran bize atom bombasıda atsa yer altına pek fazla bi etki edeceğini sanmıyorum.(yani krater kadar oymaz tahminlerime göre.zaten atom bombasının patlama filmlerinde çembersel olarak etki gösterdiği gözüküyo.)

atom bombasını patlatmak için fisyon tepkimesi gerekir. öyle bir darbeyle fisyon tepkimesi gerçekleşmez. aynen mrtksn'in dediği gibi, en fazla içindeki nükleer maddenin (uranyum vb.) dışarı yayılmasına sebep olunur. e tehlikeli olan da budur haliyle.

nükleer bir patlama yaratmak için öncesinde baya bir uğraşmanız gerekiyor. o yüzden zaten bombanın nükleer kısmı küçük kendisi o kadar büyük oluyor. tam emin değilim ama patlamadan önce o zırhlı dış aksamın içinde küçük bir nitrogliserin patlaması daha oluyordu gibi bişiy tetikleyici reaksiyon babında.

@mrtksn amerikalıların aptal olduğunu unutmuşum.aptal millet zaten başkanlarından belli olur diycem ucu bize dokunucak.konuştukça batıyorum en iyisi susayım.

tetik mekanizmaları sürelki silahın üzerinde durmuyor diye biliyorum. kullanılmasına karar verildiği zaman takılıyor, bir iki tane vardır tabi fırlatılmaya hazır bekleyen.. ama nükleer silahında yanlışlıkla patlayabileceğini sanmıyorum.. hatta deneme sıralarında atılan bazı füzeler patlamıyormuş bile.. bunlar hep var national geographic te...

edit: hem onlar iran veya ırak ın attığı olası bir füzeyi havada patlatırlar heralde.. olan bize olur yine..

sözlükte bombacı kaynıyoda haberimiz yok.

arkadaşlar biride mümkünse bi nitrogliserin tarifesi verebilir mi? bizim komşuyu havaya uçuracamda.

yenilerini bilmiyorum ama japonyaya atılanlara barometreli bir tetik sistemi varmış, belirli bir irtifaya geldiğinde sitem harekete geçiyor ve yere ulaşmadan patlıyor. zaten amaç da yeri delmek değil.
@2day2die : bana ulaşırsan bişiler ayarlarız (;

yuh ! atom bombası bu tehlikesiz olurmu..

@flate, şahsen benim altını çizmek istediğim tehlike, bombaların herhangi bir darbe alması durumunda sızıntı yapacak olması. bu bile büyük tehlikedir tabii. bunun dışında kimse bombalarını depoladığı yerde bile bile fisyon reaksiyonunu başlatmaz.

tam anlaşamadık neden patlatsınlar bombaları o bombalar zaten havada patlıyor gibi cevaplar gelmiş sürekli

oysa ben ne olurda zarar olur diye sormuştum allaha havale etme metodundan çok zararları öngörme metodu gibi
Kİ bu bombaları karıştırıp uçaklara yükleyebildiklerine göre cidden allaha emanet bu işler demekki..

yani ülkemüzde 19tane atom bombası olmasının HİÇBİR ZARARI YOKmuş bunu öğrendim teşekkürler
ASLA patlamaz mış bunu da öğrendim
anladığım kadarıyla oldu da o 19dan biri aktive oldu diğerleri asla aktive olmazmış

sağol sözlük

logitech z 5450 lakin arka hoparlörler güç için elektriğe ihtiyaç duyuyolar sanırım.

Zamanında ben de aramıştım hem internette hem de mağazalarda, hayal kırmak gibi olmasın ama makul fiyatlı bulamamıştım malesef. Makulden kastım kabloluların bir kaç katı fiyatta olmasın yeter. Yani eğer bulursanız bana da haber verin :)

kablosuz hopalörler verimsiz olabiliyor (parazit, vs..) diye duymuştum/okumuştum bir ara... almadan iyice araştırmakta fayda var..

yani bu fiyat konusu, durumu cok sinirlandiriyor. Philips LX8500W daha evvel incelemis ve test etme imkani bulmustum.o kadar ucuk fiyatlara da var bazi seyler. bu da cok ucuz degil aslinda, ama normal sularda geziniyor.

(git: 26001)

film teknik olarak eğer bir yapımcısı varsa onundur. zira en iyi film ödülü filmin yapımcısına verilir. yapımcı yönetmeni yanına alıp boy gösterir. ancak her yönetmen filme tamamen sahip olmak için, tamamıyla benim filmim diyebilmek için hem senaryosunu yazmak hem oyuncuları seçmek hem ekibi kurmak ve çektikten sonra da montajlamak ister. çünkü filmin yapımcısı filmdeki bazı şeylerin değiştirilmesini isteyebilir kısaca yönetmen yeterince özgür değildir. bu yüzden spesifik bir yapımcı bulmak yerine yönetmenler maddi imkan sağlamak için kültür bakanlıklarına, çeşitli ülkelerin sanatsal fonlarına başvururlar ve kendilerine ortak ararlar. sonuçta yine kendi filmleri olmuş olur.

ayrıca bazı yönetmenler yeni yetme yönetmenlere destek olmak amacıyla filmlerinin yapımcılığını üstlenebilir. burada da yine yeni yönetmenden çok ünlü yönetmenin adı anılabilir yapımcılığını üstlendiği, arkaladığı için.

senaristin ise hiç bir şekilde filme sahip olmaya hakkı yok :) senaristlik genelde para için yapılan olay. senarist senaryoyu teslim ettikten sonra çeker gider genelde hiç karışmaz bile filmin çekilip çekilmeyeceğine. elbetteki istisnaları da vardır bunun. senaristin de şartları olabilir senaryosunun aynen çekilmesini istemesi gibi.

yönetmen genelde kendi fikirlerini de katarak senaryoyu çeker. ancak film ortaya çıkmadıysa senaryo bir hiçtir.

icabında yönetmen çekip gidiyor derken bu yönetmen eğer "kiralanmış" biriyse, yani yapımcı özel olarak bir film çektirmek istiyorsa senariste senaryosunu yazdırır, yönetmenini tutar, burada da yönetmenin görevi sadece o senaryoyu çekmek ve parasını almak olur. burada bahsettiğin gibi işçi gibi oluyor yönetmen. ve filmin hakları yine yapımcı şirkete ait oluyor. ancak elde edilecek gelir anlaşmalara göre paylaştırılabilinir.

yönetmen kendisi bir film çekecekse zaten neden çekip gitsin, kafasına uymayan kişileri kovar stanley kubrick gibi :)

şöyle örnek vermek gerekirse quentin tarantino para kazanmak için natural born killers ve true romance senaryolarını yazmış ve bunları satmıştır, sözü edilen filmler halen çok güzeldir ancak o filmleri tarantino çekseydi belki de daha güzel olabileceğini çoğu insan düşünmekte(en azından natural born killers için). tabi o zamanlar paraya ihtiyacı olduğu için bunu yaptı ve daha sonra da kendi filmlerini çekti. kısaca senarist sadece senaryoyu yazar. onu film yapan, sinemaya dönüştüren kişi yönetmendir.

bu sorunun cevabı ticari sinema ve diğer sinemalara göre değişiyor elbette.

film senaristin değildir, sizi bu düşünceye sevk eder şey ise genellikle okuduğunuz, piyasada bulabileceğiniz senaryolardır. bu senaryolar senaristin yazdığı değil, film çekimi bittikten sonra son hali verilmiş senaryolardır. senarist senaryoyu getirdikten sonra üzerinde yönetmen ekibi toparlayarak 50bin değişiklik yapar sonra çekimlerde değişir, sonra kurguda değişir ve nihai film göz önüne alınarak son senaryo yazılır. sizin ulaşabildiğiniz senaryolar onlardır. senaryo ilk yazıldığında kamera hareketleri, çekim planları yazılmaz. bu yönetmene saygısızlıktır çünkü onlara karar vermek yönetmenin işidir.

burdan şuraya geliyoruz. filmin yapımcısı sermayedarıdır. bu nedenle filme ödül ona verilse de film asla onun filmi olamaz. o filme sahip olduğu ruhu veren yönetmendir. yönetmen ne işe yarar diye soranlar oluyor, yönetmen olmasa ortaya bırakın bir filmi bir sahne bile çıkartamazsınız, çünkü kameramanın ayrı ışıkçının ayrı düşüncesi vardır oyuncu farklı oynamak istiyordur vs. tüm bu insanları ki çoğu delidir, bir arada uyum içerisinde çalıştırabilmek bi kere başlı başına bir olay. kaldı ki kamermana ne yapması gerektiğini, oyuncuya nasıl bir duygu vermesi gerektiğini, nasıl bir ışık istediğini yönetmen belirler. işin teknik kısmını bilmek zorunda değildir. ama ne istediğini bilmek zorundadır. ve o istediğini ekibe iletir ve ekib de o istek doğrultusunda yapması gerekeni yapar. yönetmenin en az etkisi olan kısımlardan biri kurgusudur ki ona bile bir çok yönetmen bizzat girer. kurgucuya müdehala eder. hatta bazen öyle farklılıklara düşerler ki yönetmen filmin asıl versiyonunun haricinde bir de kendi kurgusu olan versiyonunu yapar. bu sanıldığı gibi sadece yapımcı ile olan uyuşmazlıklardan kaynaklanmaz aynı zamanda kurgu sırasında filmin kurgusunu yaoan kişi ile düştükleri anlaşmazlıklardan sonra da ortaya çıkar. neticede işi başından sonuna kadar alıp götüren, yöneten, idare eden, yönlendiren yönetmendir. ve o yönetimin bir stili, bir tarzı vardır.

işte bu nedenlerle film yönetmenindir. takımın kaptanının ekibin liderinindir. film prodüksiyonu ciddi bir takım işidir ama o takıma o ruhu veren yönetmendir. muhteşem senaryonuz, süper kameramanlarınız, aşmış ışıkçınız-sesçiniz, çıldırmış görüntü yönetmeniniz, ve dahi kurgucunuz var ama adam gibi bir yönetmeniniz yoksa, asla iyi film yapamazsanız. ama çok iyi bir yönetmenle, bir çok eksiğinizi kusurunuzu rahatlıkla kapatır, ortaya süper filmler çıkarabilirsiniz. 1 milyon dolarlık bütçeyle çekilip sinema tarihine geçmiş filmler işte böyle filmlerdir.

peki mesela bir yönetmen sete geldi, ne yapar? kamerayı şöyle koyalım, şuraya odaklayalım falan mı der? yani kameraların nereye nasıl yerleştirileceğine ve işte nasıl filtreler (konu hakkında bilgim yok atıyorum) o mu karar veriyor? (anladığım kadarı ile öyle imiş) o zaman işin sanatsal yönü tamamen yönetmene ait olur gibime geliyor benim.. nasıl; yağlıboya yapan, fırça yapan, tual yapan fabrikalar var ama eser ressamın..(tabi kompozisyon da tamamen ressama ait, senaryo/hikaye gibi) doğru mu? kafam karıştı şimdi :)

senaristin sorumluluğu senaryoyu yazdığında biter. senaryo ise film değildir, adı üstünde, senaryodur. neredeyse edebi bir eserden ibarettir yani (ki edebi eser de değildir esasında).

yönetmen, o oyuncuları, ışıkçıları, sesçileri, makyözleri, kameramanları, senaryonun işlenişini, montajını, müziklerini ve daha birçok şeyi yöneten kişidir. yani senaryoyu film yapan kişidir. hatta senaryoyu değiştirme hakkına bile sahiptir çoğu durumda. senaryo film değildir, ama film filmdir :)

şunun gibi düşün: eskiden tiyatrolarda klasik sahneleme varken oyunlar yazarının adıyla anılırdı. çünkü yönetmenin kullandığı sahneleme biçimi kendi dönemindekilerle benzerlik içerisinde olurdu. ama şimdilerde metinden çok yönetmenin ismi öne çıkıyor. mesela peter brook'un ya da terzopoulos'un oyunu diye geçiyor. bunun sebebi de sahnelemelerdeki açılımlar. bu insanlar o kadar farklı yorumlar koyuyorlar ki 100 yıllık metinlere, artık onlara ait oluyor.

metne katılan yorum önemli, aynen actionary'nin yazdığı gibi yazarın işi metni yazdıktan sonra biter. ona hayat veren yönetmendir. bütün diğer elemanlar da onun kurgusu üzerinden işler.

metox, yönetmen aklına gelebilecek her şey hakkında fikrini, emrini belirtir. oyuncuların nasıl rol yapacağını ve nerede bulunmasını istediğini söyler. dediğin işi ise genelde görüntü yönetmeni yapar. ama bir çok auteur yönetmen görüntü yönetmenine de karışır ve kamerayı yerleştirmeyi vs. kendisi yapar.

normalde ise (ticari ve büyük bütçeli filmlerde) yönetmen çekim olaylarıyla uğraşmaz, görüntü yönetmeni,kameraman ve asistanı halleder o işleri. sadece yönetmen favori sahneleri için bizzat kendisi çekim yapabilir.

bu tür şeyleri merak edenler dvd setleri alsınlar çoğunda filmin çekim aşaması gösterilir.

Yasal düzlemde filmin hakları yönetmen, senarist ve "varsa" orijinal film müziğinin bestecisine aittir. Asıl eserin senaristten çok yönetmene ait olduğunu anlatabilmem içinse film gramerini de içerecek şekilde film kuramına hakim olmanız gerekiyor. Ama kabaca söylersek, yönetmenlikte de olay tarzdan çok yaratımdır. Yönetmenlik kararlarının (öncelikle anlatımsal olanlarının) her biri yaratıcı kararlardır.

low latent inhibition diye bir olay da var. Bu da olabilir.

başaktır, olur öyle.

michael scofield'a da bu teşhisi koymuşlardı. böyle adamlar milyonda bir gibi bir şey söylemişti doctor tancredi'ye uzman kişi.

ayrıntılara takmıyor aslında sadece görüyor. tespit ediyor daha çok. ayrıca hakkaten başak burcu kereta.
geleceğin scofield'ı olabilecek potansiyel var evet : )

bende de var aynı hastalık. bi film izlerken mesela herkes başrol oyuncusuna odaklanmışken ben konuşmaları dinleyip arka plandaki yastık kılıfının desenine odaklanmış olabiliyorum mesela, filmin temasıyla bi ilgisi var mı diye. veya bi fotoğrafta herkes merkezdeki kişilere/nesnelere bakarken ben arkalara bakıyorum, ilginç bişi var mı acaba diye. ne görmek istediğinle alakalı. ben ayrıntı manyaklığı diyorum kısaca.

Ben kesin öyledir diye bir cevap vermedim, içinde yazılanlarla alakalı olabilir diye verdim o başlığı, şu anda işaretli bir cevap olarak başak burcu da geçiyor içinde, bugün neden yanlış anlaşılıyorum?

Ayrıca filmin arka planındaki ayrıntılara ben de dikkat ediyorum bazen ya da uzaktaki en ince ayrıntılara odaklanmak falan, bu ayrıntıları tespit etme sıklığı, zamanı gibi şeyler kişinin kendi durumuna ve çevresine göre ya da kişiden kişiye göre değişebilir, ayrıca bazen farketmek bazen de takmak olabilir ya da hiçbiri belki de o an istemsiz olarak odaklanmışsındır.. Bu bir hastalıktır ya da değildir belki psikolojiktir belki o anlık birşeydir.. Bak şu anda da gayet ayrıntıya odaklandım belki anlatabilmişimdir ya da anlatamadım...

"algıda seçicilik" gibi birşey heralde.. sözlükte var...

çok net olarak söyleyebilirm ki türkiye'de rezervasyon yaptırıpta memnun kalabileceğiniz bir seyahat acentası yoktur.. illa bi şeyler ters gider..

ha illa yaptırmam lazım diyorsanız sorunun en az yaşanabileceği firmaları sırasıyla yazıyorum..

1-setur
2-ets

tavsiyem ise gideceğiniz oteli direk arayın..

sanırım ben yaptırmıştım 2 sene falan önce... oda çok kötü bir yerden olmuştu, telefon açtığımda da bir gece kalın siz yarın değiştirelim gibi birşey demişlerdi.. başka bir sorun olmamıştı sanki ama odanın konumunu kesin sorun baştan ona göre anlaşın...

ben yaptırdım, iptal olmazsa haftaya pazar günü 7 günlük karadeniz turuna katılacağım, deneyip göreceğiz :-)

valla hatırladığım kadarıyla çekilen miktardan bağımsız olarak 3€ mu neydi, hsbc için konusuyorum. zaten üçer beşer yerine 200-300 çekince pek koymuyor insana.

Çekilebiliyor ama tr hesabınızla iletişim kurmaya çalışırken aletin sapıtması ihtimalini unutmayın. Yani makinenin para vermeyip miktarı hesaptan düşme riski ülke içinde yapılan bir işlemden biraz daha yüksek (başıma geldi). Yurtdışında bankayla uğraşmak can sıkıcı olabilir bölyle bir durumda. Bence kritik haller için yanınıza para alın, harcamalarınızı kredi kartı ile yapın.

almanya'da iken garanti bankası kartımla çektiğim pardan tek kuruş kesmemişlerdi.yine de bankanızın müşteri temsilcisi size yardımcı olacaktır.

ben hsbc kullaniyordum. Tek dezavantaji bankanin dolar kurunu kullanmak (hesap ytl ise). Eger direkt hsbc'den veya citibank gibi anlasmali bir bankamatikten cekersen ek ucret alinmiyor, american bank veya us bank gibi bir seyden cekersen de 2 veya 3 dolar kesintisi vardi abd'de.

armish in dediği gibi; yurt dışında da şubeleri olan bir bankada hesap açtırın, mümkünse €, $ hesabı. buradan döviz bürosundan değiştirin parayı gidip hesaba yatırın, ordan sorunsuz çekersiniz. citibank, hsbc iyidir..

50 -60 ytl olduktan sonra gerisi farketmez. bende arçelik aldım geçen sene memnunum.

geçen hafta migrostan bir simbo vantilatör aldım ben , 29.90'dı fiyatı.. yalnız ayaklı vantilatörlerden değil ,evimiz küçük diye masa tipi olanlardan olsun istedik , televizyonun üstüne koyduk,cücük kadar bir şey zaten..tipine bakıp bu bi boka yaramaz diyor insan ama aslan gibi vallahi.. püfür püfür oturuyoruz.

annemde de simbo'nun ayaklısından var. o da memnun.
ama ikisi de öyle çok sessiz şeyler değil hani.. o çalışınca televizyonun/müziğin sesini bi tık daha açıyoruz mecburen.

ufo vantilatör ler çin malı. bence gidip öylesine alacağınız bir vantilatör den daha kaliteli değil yani.. ama servis mervis ağı var işte..

rowenta almalıymış.
alın, aldırın. ben aldım...

ilaçtan öne doğal yöntemleri öneririm. soda içmişsindir zaten. işe yaramadıysa da rezene çayı derim, başka da bir şey demem.

dün yediyseniz o çıkmıştır şimdiye kadar diye düşünüyorum. ters bir hareketten kaynaklanan kas ağrısı olabilir.. tabi fikir bunlar sadece..

Böyle durumlarda ilaç kullanmayı denemeyin. En azından doktor tavsiyesi değilse söylenen ilaçlar.

Bence yaptığınızın cezasını çekiyorsunuz. Biraz sabredin ve o bölgeyi sıcak tutmaya özen gösterin.

Bu arada "1 lt dondurma" ne ki? Dondurma sıvı mı ki litre ile ölçülsün? Şaşırdım. Âlemsiniz. ehehe :)

sayın nuage, litre bir hacim ölçüsüdür. sadece sıvıların değil, katıların da hacim ölçüsü olarak kullanılır. aligida'nın falan "kiloluk" diye tabir edilen dondurmaları da genellikle 1 kilo değil 1 litredir. dondurmanın özkütlesi de sudan az olduğu için 600-700 gram falan gelir. kaplarında da öncelikli olarak litre ölçüsü yazar (1000 ml falan diye) bilgi olsun diye de yanına daha küçük fontla ağırlığı yazılır.

gazdır o gaz. çok ve hızlı yemekten olur, talcid iyi gelir

ocaktan geliyor olmasın?

leş gibi diye tarif edicem ama, olmayacak. buzdolabının gaz kaçırması çok kolay değil, kaçırıyorsa da bir-iki gün içinde soğutmamaya başlayacağı için anlayabilirsin. buzdolabını şöyle biraz öne çekip arkasında saçma akıntılar, yosunlaşmalar falan olup olmadığını kontrol edebilirsin. o da koku yapabilir.

hayır herşey kapalı şu anda . koku direkt buzdolabından geliyor gibi . ağır bir koku , ilaç gibi ya da yeşil ceviz kabuğu gibi bişi , ama çok kötü bir koku :(

soğutması da azalmıştı bgn biraz. gaz kaçırıyor sanırım

buzdolabı gaz kaçırınca çok kötü oluyor. bizim alt komşunun (kendisi tatilde iken) dolabı gaz kaçırmış, bize kadar gelmişti kokusu. gaz kaçağı falan var diye çağrmıştık adamı. dolap bozukmuş..

modemin ayarlarindan degil de denetim masasi-ag baglantilarim-yerel ag baglantisina sag tiklayarak ozellikler de. cikan kutucukta tcp/ip'ye cift tikla. cikan kutuda dns ayarlarini yapmayi dene.

poposu kuru kalan'ın sözlerine ek olarak.
dns ını değiştirdikten sonra, başlat/çalıştır cmd yaz enterle.
komut satırı açılınca ipconfig /flushdns yaz enter e bas.

daha sonra girmek istediğin sitelerin başına www yazmadan girebilirsin...

örn: youtube.com gibi
ya da youpor..... neyse giriliyo yani....

evet modemden değil bağlantı ayarlarından yapınca oluyor.

www.asitweb.net

buraxezer.wordpress.com

servisin vermesi lazım.

Aynı koddan mı bahsediyoruz tam emin değilim fekat renolarda her araba için özel bi kod var ve kaybedersen taaa fransa dan öğrenilebiliyor. Hemen de gelmiyor, minimum 2 haftada öğreniliyor, fiyatı da yüksektir diye tahmin ediyorum...

yok o başka bi kere o da başıma geldi :)

bu radyo kodu, aracın radyosunu açmak için girilen dört rakamdan oluşan bir şifre. bu olmadan açılmıyor meret.

servise gidiyorsunuz, eğer orj. teyp takılıysa şasi numarasına göre bakıyorlar. tanıdık varsa telefon açın, yoksa telefonda söylemiyorlar.

peki acep ne kadara patlar bu bana??

para almazlar yahu bundan?
bizim akü bitmişti vs olmuştu valla para mara vermeden serviste yaptılar. hoş servis artık tanıdık periyodik bakımdan bile indirimli ücret alıyor o ayrı.

5-10 euro arasında değişen fiyatlarla bulursun. link vermiyorum çünkü çok fazla bu işi yapan site var en iyisi arayıp tarayıp aklına yatanı seçmek. Car Radio Code Calculator, Renault Rodio Code... falan fıstık diye aratırsan zibilyon site çıkar karşına. ha bedavasını da bulursun belki bilemiyorum aramak lazım.

maisin servisinde benden para almamışlardı bu iş için.

benimkinin arabayla birlikte verilen belgelerinden birinde yazıyor. sıfır aldıysanız ve alırken verilen evraklar duruyorsa orada bir yerde yazıyor olması lazım.

aracın kullanma kılavuzuna bakın, örneğin vw için aşağıdaki gibi oluyor :

www.clubvwturk.com

akü degi$iminde, sigorta degi$iminde falan belki 10 defa ba$ima geldi bu olay :)
efenim yaniniza ruhsatinizi alip hoop diye yetkili servise gidiyorsunuz, bakiyorlar ara$tiriyorlar ve $ifrenizi veriyorlar. sonra kendiniz $ifrenizi giriyorsunuz ve muzik dinlemeye devam ediyorsunuz. para falan almiyorlar merak etmeyin.

sperm 3-4güne kadar hayatta kalabilir

gebelik testleri HCG ölcer, yani hamile mi degil mi yaklasik 1-2 hafta icinde ancak belli olur kesin olarak, zaten hatun reglini görmediginde veya hamilelik belirtileri (kusma vs.) gösterdiginde bu testlere meyleder

sonuc olarak: korunun, böyle seyleri dert etmeyin diyor ve tugba ekinciden kondom parcasini tüm sevenlere gönderiyorum

soğuk buhar öyle matah birşey değil. nemli bir iklimde yaşıyorsanız zaten çok işe yaramaz. şu var; karşısına geçince böyle suratınıza suratınıza değişik bir hissiyat, bir serinlik geliyor gibi. bir de su haznesine oda parfümü sıkınca hoş oluyor. satıyoruz biz bunlardan, alacaksanız sözlükçüye özel bir indirim söz konusu olabilir :))

@want2die, teşekkürler ama tahmin edildiği gibi bir durum yok.olay tamamen bir (birarkadaşım) formatlı :) işin doğrusu bu konu açıldı ve merak ettik nasıldır nedendir diye. the man who hears deepest inquisitions sağolsun detaylıca açıkladı bana, başım göğe erdi.

@metox, sana da teşekkürler :) almayı düşünmemiştim ama dün reklamı görünce gece için işe yararmı diye merak ettim. sıcaklardan dolayı yatakodasına klima istiyordum fakat sabahleyin gollum gibi kalkma ihtimali yüzünden pek sıcak bakmıyordum acaba bu işe yarar mı? gece bi serinlik bi güzellik yaparmı hasta etmeden?

@want2die, festivaller de falan gördüklerinden direk soğuk su sıkıyorlar. çok ince spreyliyorlar (nasıl bir tanımsa bu da) baya serinlik veriyor... buhar değil yani..

@metox, teşekkürler. o zaman hiç bulaşmıyayım.
valla klima gibi birşeyin yerini hiçbirşey tutmazda, sırtım tutulabilir :P
mitsubişi daiken vs çok pahalı, sadece yatakodasında uyku için kullanılmak üzere bence:) ahmet mehmet marka alıp idare etmeyi dşündüm. madem bu soğuk buhar mantıksız klima ağır bastı şimdi

yatak odasında kullanılan iyi olmalı. ahmet mehmet markalar çok dengesiz çalışıyor. bir anda boşaltıyor bütün nefretini üzerinize :) yatak odasına alacağınız klima için paraya kıyın bence, sağlık en önemlisi çünkü.. diğer markaları takın salona falan birşey olmaz..

yanılmıyorsam suyu ısıtarak değil de basınç sayesinde buharlaştırıyorlar. böylece soğuk oluyor kolonya etkisi yapıyor.

walla kocakari ilaci gibi olacak ama deniz kestanesini cikarmak icin zeytinyagini oraya surup ustunu sarardik. bilmem ise yarar mi. gecmis olsun

ben olsam doktor bulunduran bir yere gidip çıkarttırırdım. birşey olmaz ya da olabilir hiç bir fikrim yok ama doktor.

hocam git gerekirse acile, onu hemen cikarttir...enfeksiyon yapar her yabanci cisim gibi vücut icinde, sepsisten gidersin hafazanallah

ilk tavsiye doktora gitmen olacak tabi ama vucud cam gibi maddeler eritebiliyor orda kaybolur gider...

herkes doktora git demiş ama benim cam çok küçük. yani gidersem acil serviste belkide günün dalga konusu bile olabilirim, belki onlar bile bulamayacaklar, bilemiyorum. biraz mübalağa yaparak sordum soruyu o kadar büyük sayılmaz. benim durumum birazcık "sinek küçük ama miğde bulandırır" sendromu sayılabilir.

asıl kafama takılan bu cam noolur? rurouni nin dediği gibi gerçekten erir mi? cam dayanıklı bir madde diye biliyorum. vücudunda camla yaşayan birileri var mı?

bunye atar onu

doktora gerek yok murat mc'nin dedigi gibi vucut atiyor onu.

Aklıma manyak bir fikir geldi. Madem deştin orayı, kupa kapatırlar ya hani çay bardağıyla vakum olur, ondan yap? siyupp diye çıkıverir. parmak ucu falan gibi bir yerdeyse yapamazsın tabi. ha o zaman da elektrik süpürgesine sok parmağını?

gencliginin en güzel günlerini acil servis köselerinde yemis bitirmis birisi olarak diyebilirim ki acile falan gitme. evde varsa pansuman malzemesi güzelce bir temizle pansumanini yap. zeytinyagi iyi bir cözümdür, o cam parcasinin oradan damarlari gezmesi mümkün degil, temiz tuttugun sürece sorun yok. cok ufak olmasina ragmen kendisini belli eder, cok aci verir. mümkünse üstüne basmamaya dikkat et.

vücud onu ancak böyle ne bileyim tavla zarı boyutundaysa filan atar. yoksa cam çok güzel ilerler. ayrıca canınız da yanar atsa bile atana kadar geçen süre boyunca. doktor 10 dk'da halleder. hayır riskli bir operasyonda da değil ilk gördüğünüz acile gidip yaptırın.

benim yontem sudur: igneyi isitip dezenfekte edip soguturum. sonra da deriyi alkolle, kolonya vs ile temizlerim. sonra da deserim etrafini igneyle. yani cam ya da dikenin hafifce etrafini dese dese acar, cikartirim deriden.

www.mogamicable.com

kamera kablosu gibi gibi o, yani video kamerayı direk tv ye bağlamak için. gerisini bilemiyorum, bilgisayardan tv ye nasıl aktarılır o kablo ile görüntü acaba..

kablo resmen bu linkteki, benim laptoptada cikisi var bunun. nedir bu nasil goruntuyu vericem bundan disari.. (benimkinin diger ucu 3 kablo degilde skart ama)

www.textually.org

o kablo RGB scart'tan cikan bir goruntuyu LCD monitorde izlemeye yarar (atiyorum digiturk'u laptop ekraninda izlemek), yani pc'den cikani televizyona iletme yonunde calismaz..bazi ekran kartlari yapabiliyormus ama laptoplarda bulunanlarin bunu yapabilecegini sanmam. vga sinyal cikisi tv'nin scarttan almasi gereken rgb sinyali ile uyumlu degil o yuzden calismaz..tv'de vga cikisi varsa iki uclu vga kablo alip denemen daha mantikli olur..veya s-video cikisi varsa laptopta onu da kullanabilirsin hatta daha mantikli olur.

tarif ettigin ayni ses, ayni yerden benim laptop'ta da vardi ve bazen tuslar kitleniyordu. asiri isinmadan dolayiymis tuslarin calismamasi. manitcim galiba fanini degistirdi. ayni sorun devam etti ama pilini cikarinca sesler de kesildi, kilitlenme de olmuyor. pilini cikarip bi dene bakalim noolcak?
takamin modeli: acer- aspire 3000'mus.

antivirus bilgisayarı boşta bulup şöyle bi komple tarama falan mı yapıyor ki? kapağını kapatıyormusunuz bilgisayarın? ısınıyor olabilir.. ben aralık bırakıyorum ki hava alsın alttan üstten...

voltaj regüşatörü müdür nedir o olmasın? (sağlam uçtum)

şu 3 hafta içinde böyle bir organizasyon yapılırsa mutlaka gelirim ben.

ben her daim gelirim. yalnız tecrübem yok.

ben de gelirim ama tecrübesizim..

ben de gelirim, tecrübesizim.

15 inden soora bi pazar günü falan denk gelirse ben de gelirim balıkesirden

şimdi final zamanı ama, şöyle temmuz ortasına doğru olsa gelebilirim belki.
benim de pratikte tecrübem yok ama, askerliğimi kısa dönem uzman counter olarak yaptım. hed$at ın kralıyım ona göre =)

temmuz ortası olursa ben de gelebilirim.

olsun bu.

olsun bu.

olsun bu.

ben sertçe üflüyorum yanlardan. olmadı teknik servislerde vakumlar var birisine götürsen iki dakkada silip süpürür ne var ne yoksa.

ters çevirip hafiften klavyeyi tokatla ne var ne yok düşer ben öyle yapıorum ;)

üfle, vakumlat,ters çevir hafifçe tokatla :)
not:alıntıdır bkz: @babatema ve @solfej :Pp

tokatlama! klavye değil bu, notebook, unutma!...

yapışıyorsa tokatlamak, üfürmek falan yaramaz işe. çek çıkar tuşu, kolanyalı pamukla temizle altını, korkma!..

yapışmasının çözümünü bilmiyorum da, çok fazla yaklaştırmadan elektrik süpürgesiyle ne var ne yok çıkarabilirsin. ben öyle yapıyorum...

tokatlama ama salla:D

@ahali, tokatla espriydi şöyle tuşlara basarcasına şefkatle demek istemiştim yada ne bileyim hafiften demek yerine hafifçe demek daha doğru olurdu. "azcık dayaktan kimseye zarar gelmez."

ayrıca tuşları sakın çıkarma derim elinde kalabilir. sonra tuşsuz yazarsın vicdan azabı çekersin. elektrik süpürgesi çok mantıklı. 2000w'la çektin mi (tuşlar sağlamsa) heralde güzel olur. şimdi bizim evde süpürge yok ya yani 10w bile yok onun için hiç temizlerken aklıma gelemezdi bu. ben hep ilkel hep ilkel. teknolojiden faydalanmak lazım tabi. kolay gelsin.

piyasada (muhtemelen office1superstore da) bulabileceğin basınçlı hava temizleyicileri var. Bunlar genellikle şiko tipli tüpler olup. Ucunuz ince pipetler takılabilen cinsten aletlerdir. Ucuzdurlar. Klavyene dokunmadan müthiş bir hava basıncı ile içinde ne pislik varsa uçurur. Örnek resim linkini aşağıda verdim:

www.amazon.com

tuslari kaldirsam cikiyolar mi yani? hatta sonra geri bile takilabiliyolar, öyle mi?

ben çıkarmıştım tuşları tek tek temizlemek için. ama çıkarırken minik plastik tırnakları kırmışım. beş altı tuşu takamadım böylece. sonra komple klavyeyi değiştirdim. bi de laptop klavyesi daha pahalı oluyor. dikkatli ol derim.

tuşları sökme, takması çok zahmetli ve plastiklerin kırılma ihtimali çok yüksek
özellikle enter tuşu takmak saat tamiri gibi hassasiyet istiyor

sonra takıldığındna aynı randıman bile olmuyor bazen. o yüzden en iyi çözüm hava üfletmek. tüple iyi olur

basim dönene kadar üfledim, kenarlari kürdanla temizledim, süpürgeyi hafiiifce üstünden gecirdim:) suan pek sorun yok gibi... ilgi ve alakaniza tesekkür ederim.

bildiğin saç kurutma makinesi.

yetkili polisin geçen sene çektiği arabama 40 ytl çekme ücreti, 5 ytl park ücreti ödemiştim. sanırım ceza da bu 40 ytl'ye dahil.

tabi bireysel olarak çekerler mi bilmiyorum.

bence hatalı (düşünmeden!) park etmiş olsa bile kafanıza göre araç çektiremezsiniz. polis çağırmanız lazım, onlar çeker arabayı. yoksa haklıyken hatalı konuma düşebilirsiniz derim ben.

aracınızın çıkmasını engelleyecek şekilde park eden bir araç varsa bulunduğunuz ilin trafik şube amirliğini arayıp durumu anlatıyorsunuz, trafik gelip çekiyor. çekici parasını falan da tabii ki çekilen arabanın sahibinden alıyor. "şu anda çekici yok", "çekici var ama eleman yok", "arazi taşıtlarını çekemiyoruz" gibi bahaneler de her yerde olduğu gibi mümkün.

ankara için telefon numarasını da vereyim: 362 62 62 - dahili: 168

pocket bike bunlarin adi. arastirmaya usendim simdi. google'dan bi bak istersen

edit: icime sinmedi lan :D yazayim madem. abi bunlar genelde 50 cc falan oluyorlar. iki zamanli, tas catlasin 5 Hp falandir.maksimum hizlari da duruma gore degisir olup, ortalama 70 kmdir. 1 litre benzin yag karisimiyla(iki zamanli ya hani) asagi yukari 30 km gider diye tahmin ediyorum.

Bunlar yarış motosikleti, trafikte kullanıma uygun değil. Çok da güçlü değiller. Hızlı olabilmelerinin en büyük sebebi de sürücülerinin hafif olması (bir de muhtemelen iki zamanlı olmaları).

bunların hız gösyergesi,marş motoru,far, sinyal gibi şeyleri yok. bi motor bide zincirden oluşuyorlar. çalıştırmak için ipi var hızar motoru gibi çalışıyor, gürültüsü de aynı. almancı çocuklarında vardı bu yaz az kafa *ikmediler. aslında çocuklar için ama acayip hızlı boyuna göre benim gördüğüm 1 beygirdi 1 litre deposu vardı çocuğa sorduk 3 gün fln gidiyormuş.

sahibinden.com da satıyorlarmış..

www.sahibinden.com

bisiklet falan bitti, bir bu eksikti zaten. =)

e-mail adresinize ayni gun veya hemen bir sonraki gun account bilgilerinizi gonderiyorlar.

www.rapidpremiumtr.com

bunu doldurduktan sonra nereye ne $ekilde havale yapacaginiz mail olarak geliyor...

peki pazar günü çalışıyorlar mı? bir en önce almak istiyorum ama olmassa yarın sabahı bekliycem.

Gönderim saatlerimiz normal şartlarda ve ödeme kurallarımıza uygun ödemelerde Hafta içi ve Hafta sonu 10:00 - 22:00 arasıdır. 22:00 den sonra yapılan ödemelerde gönderim sonraki gün yapılır. demişler sitelerinin destek bölümünde. mail atın cevap verirlerse ordadırlar yaparsınız ödemeyi...

sanırım rapidshare den almak için kredi kartı gerekiyor ve bende yok. başka bi yolu varsa ucuza gelicek bildiğiniz, olabilir.
mail attım bugün işlem yapabilr miyim diye cevap yok sanırım bugün çalışmıyorlar. şimdi aklıma geldi yarın da resmi tatil bankalar çalışmıyorken onlar çalışırsa olur mu acaba.olur zannediyorum çünkü kartsız işlem yapıcam bankamatikten.
umarım yarın çalışırlar.

ptt havalesi ;) ben ptt havalesiyle yapmıştım 14tyl+1ytl(havale ücreti)'ydi o zamanlar... ama bunun için en uygun zaman yarın sabah erkenden gidip ptt'ye yatırıyorsun ücretini tabi önce bildiriyorsun.

www.rapidpremiumtr.com

an itibariyle 17 ytl imiş ücret. 17+1 18 ytl hesabını yap ona göre seç işte.

bu siteden rapid hesabı alan her 100 kişiden 99 u bir süre sonra kafasını duvara vurup kıvılcım çıkartıyor sinirden.

ya kotası bir günde doluyor. şifresini hergün on kere değişse bile o kota hemen doluyor, loglara bakıldığında farklı ipler kol geziyor. hatta şifresi bir süre sonra iptal bile oluyor kullanıcının. ekşi duyuruda aratınız kimler nasıl isyan etmiş.

@nemtersis ve winsome, ben aldığım da hiç bir sorun yaşamadım diyebilirim kullanırken! ama şu an durumunu bilemeyeceğim. saygılarımla.

evet. oyle de bir $ey var rapidpremiumtr'de. winsome'in dediginden. 2. bir turkiye sati$ temsilcisi vardi da ismini unuttum.

(bkz: rapidmatik)

edit: daha kazikmi$ bu. eheh :)

asma köprü olduklarından?

köprünün esneme payı var

mühendis olmadığımdan tam olarak ne işe yaradıklarını bilmediğim, belirli aralıklarla köprünün üzerinde olan enine demir çubuklardandır o.. köprüyü geçtiğiniz araç küçükse ve süspansiyonu da iyiyse pek hissetmiyorsunuz ama otobüslerde çok fazla sallantıya neden oluyorlar.. gerçekten neye hizmet ettiklerini bilmiyorum ama böyle bir oluşum var..

şimdi düşündüm de tam olarak emin değilim onların demir çubuk olduğundan. ama kesinlikle belirli mesafelerde aralıklı konulmuş birşey var orada, sadece ne olduğunu bilmiyorum.

ruzgar var, ustunde o kadar yuk var fln dogal gayet.

bakın bu da sallanıyor, hatta sallantıdan yıkılıyor sonunda.. rüzgardandır heralde boğaz köprülerinin de hareketi..

youtube.com

yorumlarda da rüzgardan olduğunu belirtmişler, vay anasını koca köprü oyuncak gibi sallanıyor rüzgardan...

otobanda da hareketsiz duran dolu bir otobüs, geçen tırlar nedeniyle beşik gibi de sallanabiliyor, gördüm.
ayrıca köprülerin otoban gibi bir köke sahip olmadığını da düşünürseniz, normal yani :)

mühendis musveddesi olarak söyle diyim, sallanmazsa problem vardır. Esneme payları vardır ki rüzgara yüke ve depreme direnç göstermesin köprü. Rahat rahat sallansın, sağı solu kırılmasın diye.. Hatta bunlar yazın uzar kışın kısalır falan, ben o derse girmemiştim. Nat Geo izleriz bol bol :)

arkadaşın sorduğu yolun sallanması değil de yoldaki tümseklerden dolayı aracın sallanması sanıyorum. bunun sebebi köprünün, belli aralıklarla biraraya getirilmiş bloklarla oluşturulması sanıyorum. bu blokların birleşme noktalarında tümsekler oluşuyor afsalt üzerinde.

ben de aynı şeye dikkat etmiştim, kanımca bu durum (içinde bulunduğumuz aracın sallanma sıklığı da göz önüne bulundurulduğunda) köprünün bağlı olduğu halatlardan kaynaklanıyor. köprü-halat bağlantı noktalarında sanırım köprünün zemini çok az da olsa daha yüksek.

o ruzgardan yıkılan kopru rezonansa giriyor. bahsi gecen agırlıklar da bu rezonansı onlemek amaclıdır. sallantıyı trafikte sıkısıp da durmak zorunda kalınca araclardan olmadıgını anlarız.

bu arada rezonans, titreşimin kendi kendisini güçlendirmesidir.

rezonans kotu biseydir.

rezonans; uygulanan degisken yukun frekansının cismin dogal frekansına esit oldugu andır. kırılır genelde.

valla küçükken trende tuvalete gidip delikten direk rayları gördüğümü hatırlıyorum. hatta korkmuştum düşcem diye delikten. bu da böyle bir anımdır işte...

doğu ekspresi'nin tuvaletlerinde şöyle yazdığını hatırlıyorum: ''tren istasyondayken tuvaleti kullanmayınız''

mavi tren mi, mavi ekspres mi birşey var afyona doğru gider, öyle eski falanda değildir, o treninde wc sinde rayları,toprağı görmek mümkün, yani direk doğaya bırakılıyor, eee topraktan gelen topraga gidiyor işte:)

trenle sık seyahat ederim. bir çok eksprese bindim. hpesi raylara bırakıyor. tren istasyonda durduğunda hortumla su tutuyorlar sadece tuvalete.

aslında en güzeli de toprağa bırakma yöntemi. neticede doğal bir atık ve tekrar aynı noktaya gelme ihtimali milyonda bir. zaten 5 günde de toprak olur gider. çevre kirliliği oluşturmaz. boş yere onu biriktirip ekstra işlem yapmak da israf olur zannımca.

Avrupa'da da yeni eski bircok trende raylara birakildigina kendimi tanik etmisimdir. Hani sartlanmis olabilirsiniz Turkiye'de trene binmenin bok yoluna gitmekle es anlamli olmasina diye soyluyorum.

konuyla alakası yok ama oh ne güzel püfür püfür. ehehe

size bundan:

www.baranbilgisayar.com.tr

lazım..

hatta gittigidiyor da "vga to s video" diye aratırsanız daha ucuza da varmış, aslında elektronikçiden/elektrikçiden (işte bu tip kablolar satan bir yerden) gidin alın hemen kargo falan beklemeyin isterseniz..

sırf bu yetmez efendim. bu sadece çevirici. bir de s video kablosu

www.usbvideoadapter.com

lazım.

bir de ses taşımaz bu kablo. laptop'un hoparlörlerine mahkum kalırsınız. amacınız buysa bir de kaliteli hoparlör seti öneririm.

"rebulmen"

Kibris Sehitleri Caddesi'nde acik parfum satan yerler mevcut.

valentino...

veya paco rabanne xs

emporio armani.. ykm veya büyük kozmetik (alsancaktakinin adını unutum) lerde vardır...

"iceberg twice"

Bana daha koklamak nasip olmadı ama kız arkadaşım benim için amerikadan parfüm almak için biraz araştırmıştı, sonuç olarak Armani acqua di gio ya bayılmış...

"Hugo Boss - Boss" , üstüne tanımam. tavsiyem açık parfüm satan yerlerde bir test et orjinalini öyle al.

armani code (black code mu ölee bişi)
snıff snıff .çogzel.

212 men e bayılıyor kızlar. benden soylemesi

hafif bir şey arıyorsanız ultraviolet, kızların "aman allahım bu da kim?!" sorularına muhattap olmak istiyorsanız da roma uomo'yu bir deneyin; teşekkürleri bana özelden iletin ,)

ysl'den kouros
fransızdan şaşmayın, amerikanlar, kokulu sudur çok çok.

bence babalar değil, ablalar diye başlamalıydınız soruya..

burberrys weekend.

212'nin orjinali iyidir, kokusu güzeldir bende kullanıyorum.
ama son zamanlarda herkes "lacoste red" diyor. denemedim henüz ama baya övdüler.

hugo boss no6.

tam olarak şurada var demek zor ama "kızlarağası hanı" nın o taraflarda biraz bakının derim ben...

nasıl bir şey, ya da ne amaçla arıyorsunuz?

ben şahsen o donmuş olanlardan alıyorum sonra iyice kızmış yağa atıp altın sarısı olana kadar pişiriyorum. sonra yiyiyorum, gerçi genelde birayla yediğim için içi pişmişmi pişmemişmi farketmiyor da olabilirim. zaten donmuş olanların içi boş boş, bi yavan geliyor insanın ağzına. ama canlı patatesi doğrayıpta pişirince hamur gibin birşey elde ediyorum bende genellikle....

patatesten patatese fark ediyor sanırım çünkü dediğiniz gibi kimisi mükemmel kızarıyor kimisi berbat oluyor.
şurada da bir şeyler var:
www.videojug.com
www.videojug.com
www.videojug.com

patatesler arasında fark olabiliyor. ama doğradıktan sonra iyice kurulayıp kızgın yağa koymak lazım . bu arada 1 kez donmuş olanlardan alıp kızarttığın yağda normal patateste kızartınca aynı donmuşlar gibi çıtır çıtır oluyor tavsiye ederim =)

ya bir gün benim kocam yapsın da (godless commie), cümle alem patates kızartması yesin (king bilip oynayanlara yaparız da).

patatesleri kabuklu olarak doğruyor, derin bir tencerede yağı kızartmaya başlıyor, daha yağ kızarırken içine bir tane atıyor ki, o bir tane, yağ kıvama gelince haberdar etsin bizi.

Çıkanları tuz-karabiber-kırmızı tatlı biber ile bir harmanlıyor ki, en "amaan ben sağlıklı yemek yerim"cilerin bile aklı çıkıyor..

Patateslerin boyutlari ve yagin sicakligi fark yaratabilir. Patatesleri esit kesmeye calis diyecegim. Bu is icin satilan aletler var sanirim. Ama o bir yana, yagin sicakligi izlemek daha kolay. Bir yag termometresi al (buyuk supermarketlerde ve mutfak esyasi satan yerlerde olabilir). Asagidaki Ingilizce Wikipedia alintisi da yardimci olacaktir:

______________________
Some home cooks who prepare French fries from scratch cook them a single time in a generous amount of oil pre-heated to a temperature around 375 °F (190 °C, medium to high heat power dial settings depending on the amount of fries to available fryer heat power) until they are golden and slightly crisp. The method recommended by most cookbooks, and used by many restaurants, especially those reputed to have excellent French fries, cook them in two stages: first at a thermostat temperature at around 350 °F (177 °C), until the fries are nearly cooked but limp, still pale and not too dried; then, after they have been removed from the oil and allowed to cool, at a higher temperature, generally around 375 °F (190 °C), fries are fried again until they are golden and crisp, which normally takes less than a minute.
__________

1. patates ince ince kesilir
2. üstüne tuz serpilir
3. yağ iyice kızdıktan sonra içine atılır
4. ???
5. profit.

Burdaki tavsiyeler de iyi:
(git: 11389)

naçizane bir öneri
patatesleri kızgın yağa attıktan sonra kapağını kapa ta ki pembeleşinceye kadar
(ahahha bu neymiş lan pembeleşinceye kadar falan Emine Beder kıvamında)
ondan sonra kaldır kapağı pişene kadar, acaip oluyor çıtır çıtır ohh mis!

yok lan çok acaip insan oldum ben
Anneler çalışmasın laaayn!!

Evet belli bir süre kapalı kapakla pişirmek de çıtır çıtır yapıyormuş onu da duymuştum, fakat bi de patatesleri kestikten sonra buzlu suda tutarsanız sonra suyunu iyice kurulayıp pişirirseniz en bi çıtır olduğunu duymuştum...

kimlanbu cugum, olayin puf noktasini kimse soylememis. patatesleri dogradiktan sonra koydugun kaba tuz dok. butun patateslere degsin tuz. bir sure oyle beklesin ki osmoz ile patateslerin icindeki su di$ariya salinsin. sonra o suyu dok.

daha sonra patatesleri yagin icine atmadan once de kucuk bir kagit havluya serip kurutabilirsin. puf noktasi kuruluktadir.

bir de patatesler tavadayken karıştırma, hamur oluyor sonra.
(canım cekti simdi)

Okul yapmıyorsa bir öğrenci belgesi veya varsa "askerlik durum belgesi" gibi bir şeyi şubeye göndermek yetiyor sanırım.

bence ettirmiştir.. ben başladıktan iki ay falan sonra bi kağıt imzalattırmışlardı, bak tecil ettirdik die, sonra o kağıdı şubeye geri gönderiyorlarmış. bence yine bir sorun öğrenci işlerine ama birşey olmaz yani...

önce şubeye çağırıp askerlik kararı aldırdıktan sonra bakaya kalmaktan korkman lazım. şu an sadece asker kaçağı konumunda karakola davet edilirsin (kavramları karıştırıp yürek hoplatmaca oynadım). öğrenciyim dersin bırakırlar zaten. korkma yani.

okul halleder o isleri tirsma sen.

normalde okul hallediyor ama bende olmamıştı sonra şubeyi aradım okulun gönderdiği tarihte gün yokmuş o yüzden olmamış günü söyledim oldu

belki işinize yarar : adsoftheworld.com

www.capturetv.com

www.visit4info.com dan da flash videosu olarak indirebilirsiniz. doğrudan indirme ücretli, ve bayağı büyük reklam arşivleri var. mesela ford'un maç aralarında yayınlanan kısa reklamlarını sadece orada bulmuştum.

yerli reklamlar için www.reklamlar.tv önerebilirim. fakat download edemiyorsunuz, tek sorun o.

Videolar Yasalara göre filtreleniyor, Videoları doğrudan indirebiliyorsun youtube linklerin değişmiyor watch?v.... şeklinde kullanabiliyorsun, login olabiliyorsun yorum yazabiliyorsun vs vs www.dinamiturk.com YouTube'a en hakiki çözüm :)

(git: 26354)
(git: 25669)

biraz extreme olacak ama; şimdi laptop un servis kitapçığına ulaşmanız gerek ilk başta. (ben baktım bulamadım) wireless kartı nerededir, nasıl sökeceksiniz aleti karta ulaşana kadar, kart nasıl çıkacak fln.. sonra genelde bu kartların üzerinde iki tane anten için bağlantı var. bunlara lehim yolu ile anten kablosu iliştirirsiniz. daha sonra ekranı söküp bu kabloyu kıyıdan köşeden geçirerek ekranın en üstüne kadar ulaştırırsınız. tabi anten kablosunun kapağı kapatırken engel teşkil etmemesi lazım. böylece notebook un kapağını açınca anten de açılmış olur, daha iyi çeker yani. acer uygulamış mesela bunu, yeni aldığım acer da signal up teknoloji si falan yazıyordu, bende dahili bluetoth takmak için dağıtmıştım aleti o arada neymiş bu teknoloji diye baktığımda gördüm. kıçı kırık iki kablo takıp signal up teknolojisi demişler.

youtube da reklam için özel yapılmış yazıyor. doğrudur heralde çünkü reklamın sonunda papia falan geçiyor şarkıda...

yer çekimine yenik düşsünler diye demir bilye koymuş olabilirlermi sence.yoksa nükleer reaktör mü beklemektesin?
adli tıpta çalışan bir arkadaşım var otopsi için uygun fiyat istersen yardımcı olabilirim

genelde çelik bir çekirdek oluyor(muş) içinde ama farklı firmalar daha iyi tutunma sağlasın diye kim bilir ne koymuşlardır içine.. bir de çok zor yarılır heralde o meret, bir tarafınızı kesersiniz onun içine bakçam derken...

bence en iyisi yakmak :D
daha ağır olmalarını istiyolarsa civada koymuş olabilirler.

efendim üşenmedim teee nerelerden buldum eski mousemi feda ettim baktim. içinde metal bilye vardir diyen arkadaslar kazandilar. portakal gibi soydum valla cok zevkli :) sanirim kursun bu içindeki hede. üstteki kısmı cok kalın bir tabaka diil. umarim sevgili huzursuz'un meragini gidermişizdir. bozma sen toplarini oyna onlarla :)

ohoo bunca yıl geçti hiç mi açan olmamış yav :) ben en az 4-5 tane kestim, çelik bilye çıkıyor attın mı kafayı yaran cinsten. dıştaki kaplama da yarım santimden az bişey maket bıçağıyla kesiliyor.

efendim, önce bilyenin hacmini bulunuz(4*pi*r3/3)(mesela cm3 cinsinden). Sonra tartınız(gr cinsinden).ağırlığı hacme bölünüz. aşağıdaki listeden hangi malzeme olduğunu bulunuz:
7.8 demir-çelik
8.96 bakır
10.5 gümüş(oha)
11.3 kurşun
13.6 cıva(oha)
19.3 altın(ooo oohaa)
21.5 platin(oha oha oha)
18.95 uranyum(çüş)
aradaki değerler için alaşımdır diyebiliriz.

öncelikle bu güne kadar hiç meraktan soymamış arkadaşlara yuh diyorum..
genellikle safi demir oluyor (ki şu an elimde bir tanesini tutmaktayım) lakin bir keresinde lise talebesiyken "çok yumuşakmış ulen bu yere düşünce yamuldu" diyerekten mengenede sıkıştırdığımız topun ortası boş ve kurşundan yapılmış olduğunu görüp ortasını boş yapıp da nasıl dengeyi korumuşlar acaba diye meraka düşmüş idik.

herkese cevapları için teşekkürler... en azından 1 tanesini açıp ben de içine bakmaya karar verdim :)

valla bende sıyah philips var..ilk cıktıgı sıralar almıstım bunu verdıler..ancak goruntu kalitesi acısından pek bı fark goremıyorum ben..
lakin canak antenın buyuk ve kucuk olanı var..o farkedebilir diye dusunmekteyım..

Merhabalar,evet öyle yaygın bir inanış var. Ne kadar doğru bilemiyorum ama geçenlerde sinyal seviyesi az diye oldukça sık uyarı vermeye başlayınca servisi aradık . Geldiler arkadaki kablonun ucu oksitlenme yapmış ,gri olanla değiştirdiler kutuyu. Öyle bariz bir görüntü kalitesi açısından fark çarpmadı gözüme. Ama dediğim gibi kutuyla alakası var mıdır bu durumun bılemıyorum tabii :) Yani sorunsuz çalışıyorsa digiturk devam et derim naçizane..

İyi seyirler :)

ikisinide kullanmış biri olarak; philips (siyah kutular) lerin tuner ı daha güçlü oluyor, genelde sinyal seviyesi daha yüksek oluyor yani. vestel (gri kutu) olanların arabirimi daha hoş, fakat bu kutularda en az diğeri kadar illallah dedirtiyor. görüntü kalitesi olayına gelince de şöyle söyleyeyim, değiştirince hiçbir şey farketmeyeceksiniz.

vestel(gri) olanların kumadalarından çıkan infrared ışının reciever üzerindeki sensöre isabet etmesi için hatim indirmeniz gerekiyor, ben onu biliyorum.

evde siyahla daha rahat kanal değiştirdiğimi hatırlarım evet ehuahhua

sağolun millet,

istanbul'da olmayan şeyi izmir'de uyguluyorlar. bence bırak isteyen istediği gibi konuşsun. hiç bir şey olmaz otobüse. ki zaten telefonunu kimse kapatmıyor da.

izmir halkı ve eshot şoförleri bu konuda niyeyse çok hassas.denk gelmişsinizdir otobüslerde bi ara gazete küpürleri bile asılıydı "açık cep telefonu kaza yaptırdı" fln diye.ayrıca frenler ve cep telefonu ilşikisinin tamamen bir şehir efsanesi olduğuna dair bir çok açıklama var..şahsen ben otobüste ciyak ciyak "aa kapasana kardişim telefonu,kaza yeptirceksinn" diye bağıranlara kafa atmak istiyorum.ayrıca sözlükte şöle bişey var (bkz: abs ve cep telefonu)

valla bildiğim kadarıyla otobüslerdeki fren sistemlerinin cep telefonu sinyallerinden küçük de olsa etkilenme riski varmış. tabi koca otobüste bir kişi telefonla konuşsa bu mevzu o denli etkili olmuyormuş keza zaten bir kişinin sinyali de o sistemi ciddi anlamda etkileyecek ölçüde etkili değilmiş fakat tüm otobüs aynı anda cep telefonuyla konuşursa cihaz(otobüs)içinde oluşacak muhtemel sinyalin şiddeti fren sistemini bariz bi şekilde etkileyip kontrolden çıkmasına neden olabiliyormuş. tabi, şimdi çıkıp da "10 kişiden fazla kişinin konuşması yasaktır" diyemezsin. işbu sebepten tümden yasaklamışlar ne olur ne olmaz diye. kaldı ki şöyle bi durum da söz konusu; adamlar sıfır otobüsü satıyorlar sonrasını iplemiyorlar, elektronik aksamda bi arıza olduğunda onu bizim elekronik teknisyenleri kontrolsüzce, kendi yaklaşımlarıyla hallediyorlarmış. tabi bu müdahaleden sonra elektronik sistem, manyetik bi etkiye maruz kaldığında eskisine nazaran daha çabuk etkileniyorlamış. e şimdi adam bunu bildiği için(önceki tecrübelerinden) diyo ki sen yasakla kardeşim, ne olur ne olmaz.

haa, izmir'de (pek çok kişi aldırış etmese de) komple yasak. o da herhalde izmirlilerin kurallara az-çok riayet eden, örnek vatandaş modeline biraz daha yakın olduğundan mıdır nedir artık bilmiyorum, "biz yasaklayalım da n'olur ne olmaz" mevzusundan mı ileri gelir tartılışılır.

valla yıllardır açık tutarım telefonu otobüste bir şey olmadı bugüne kadar. bir sorun olacağını zannetmiyorum yalnız güne giden teyzelere dikkat etmek lazım çok laf sokuyorlar.

bununla ilgili anlatılan hikayelerden biri de şudur. mercedes e mail atılır. durum anlatılır. mercedes de bizim otobüslerimize bir şey olmaz böyle bir şeyin aslı astarı yoktur der. mail eshot a gönderilir. eshot şu şekilde cevap verir: yasak olmasının asıl sebebi yolcuların rahatsız olmaması.

sadece klimalı otobüslerde telefona yasak koyuyorlar diye gördüm ben. yoksa bütün belediye otobüsleri zaten otomatik şanzuman, elektronikle alakası yok onun da

şehir dışı otobüslerdede ön koltuk haricinde cep telefonu kullanılıyor.fakat ne hikmetse adamlar açtırmıyor telefonları fln.hem o kadar hassas bişey olsa maavin ve şöfer de telefonlarını kapatırdı.lakin biliyosunuz artık çifter çifter kullanılıyo cep telefonları.

eger etkileniyor olsaydi otobusun yanindan gectigi telefonla konusan kisilerden yada baz istyasyonlardan da etkilenmesi gerekirdi.

mercedes-benz fabrikasında çalışan bir arkadaş merak edip sormuştum konuyu otobüslerdeki uyarının sadece insanların konuşmadan rahatsız olmaması için konduğunu söylemişti yani herhangi bir abs etkilenme vs. durumu yok zaten türkiye dışına üretilen otobüslere de herhangi bir uyarı , sticker konmuyormuş.

ben izmir' de yaşamıyorum, ancak ben kapatacağım zaman muavin ve şoförün de kapatmasını talep ediyorum, aksi durumda kapatamayacağımı savunuyorum. şöför ve muavininde cep telefonu açık ise, bu sefer yolcular şöför ve muavine kükrüyor ve gergin bir havada yolculuk sürüyor.

ha zararı var mı? yok.

ya arkadaşım,
sen toplu taşıma yapılan bir araçta türkiye gibi bir ülkede cep telefonuyla serbest konuşma yaptırırsan ne olur bilmiyor musun? otobüste 100 kişinin de aynı anda cep telefonuyla konuştuğunu bir düşün istersen. sürekli çalan cep telefonlarını saymıyorum bile ki melodileri lambada'dan tut "açsana kardeşim"den bebek ağlamasına(!) kadar değişen ve arabesk şarkılar bile konan bir ülkedeyiz. şahsen ben otobüste, minibüste, uçakta başkasının konuşmalarını zorla dinlemek istemiyorum. zaten ben de illa açmam gerekmiyorsa kapatıyorum ki özel hayatımı tanımadığım insanlara afişe etmeyeyim. ortalama telefon görüşmelerinin iş içinse 20 dakika falan sürdüğünü de hatırlarsanız olayın vehameti ortadadır. iyi ki yasaklar var.

ya ayrıca istanbul'da uyarı olmadığını nerden biliyorsun? bütün yeşil otobüslerde eşek kadar cep telefonu simgesi ve üstünde bir çizgi mevcut. bunun anlamı nedir sence? ayrıca izmirli teyzelerin bir tersliği yok istanbulda amcalar da bağırıyor hatta kavga falan ediyorsun.

otobüse binen yaşlı amcaların,teyzelerin kalp pilleri var bunlar etkilenmesin diye kapatıyoruz. istanbuldaki yasak afişlerinin altında türk kalp vakfı yazar.

kapatmakta yarar vardir, uc dort sene kadar once karsiyaka-buca seferinin son otobusune binmistim ki otobus duraktan bir turlu kalkamayip stop etmeye basladi.sofor cep telefonlari kapatilmazsa bu otobus gitmez, bi daha stop ederse ben de gitmem deyince bir suru lavuk cep telefonlarini kapatmisti... sonra da pasa pasa gittik yolumuza. yine cep telefonundan kaynaklandigi rivayet edilir ki koruklulerinden bir otobus yanmisti ikicesmelikte...

ben de bir kere denk geldim; mercedes marka olan otobüslerden biri durakta durduktan sonra kalkerken iki üç kere stop etti. sonra söför ikaz etti cep telefonlarınızı kapatın diye, sonra normal devam etmiştik. belki cep telefonuyla ilgisi yoktur ama ben ona bağlamıştım bilemiyorum. hem izmir de ki bazı otobüslerde yok o stickerlardan. konuşulabiliyor yani.

kutsal bilgi kaynagindaki ba$likta bu konuyu tarti$mak daha saglikli:

(bkz: cep telefonuyla konusulan otobus kitlenir efsanesi)

fight club ta anlatıyordu yanlıs hatırlamıyorsam hint inekleri gibi sakin bir sekilde olayları algılayıp paniklemeden olmek icin idi .

sanırım yüksek irtifada havada bulunan oksijen miktarının azlığı ile alakalı olmalı. yüksek irtifa tırmanışlarında da dağcılar oksijen tüpleri kullanırlar.

maske kabin basıncının düşmesi halnde takviye oksijen sağlama amacı taşıyor olsa gerek. öne eğilme hikayesi de en önemli uzuv olan kafayı biraz olsun koruyabilmek için tabii ki.

efsane avcıları araştırmıştı bunu.bu komplo teorisini anlatayım aklımda kaldığı kadar.
uçak firmaları kaza halinde 1 yolcusu öldüğü zaman açılan davada atıyorum 1milyon dolar para ödüyomuş.fakat sakat kalıp ömür boyu çalışamayak hale gelenlere bunun 5 katı para ödeyip vatandaşa ömrü boyunca bakmak zorundaymış.o yüzden bu firmalarda çok uyanık olduğu için bunun hesabını yapıp sanırım bu tarzda uygulamalara gitmişler.
ayrıca başımı bacaklarımın arasına sokabilseydim cambaz olur dünyayı dolaşırdım.
hem yine ayrıca mariliyn manson neden 2 kaburgasını aldırdı?Kafasını bacaklarının arasına sokmak için tabiki...

yok ya öyle şey olurmu. tabii ki yolcuları korumak için yapılmıştır onlar. yoksa oksijen maskesi falan koymazlardı, boğulup gebersinler derlerdi. ayrıca oksijen azlığında da uyur vatandaşlar, daha acısız olur yani. kafayı bacakların arasına alma hikayesi de, bütün tehlike durumlarında yapılması gereken şey değilmi. cenin pozisyonu almak gibi...

www.bildirgec.org

aferdisin o kadar para veryoruz bağlantıya. canım isterse sabahtan akşama suse distrolarını indirir silerim. 1 allahın kulu çıkıpta söz söyleyemez.

torrentte dosya paylaşmak konusunda da olay suç mudur evet mp3 film paylaşmak telif haklarına yönelik suç, ama suçlamayı 400 kb/s download yapıyorsun , kesin korsansın sen diye yapamazlar.

çok teşekkürler arkadaşlar. anladığım kadarıyla benim netten ne indirdiğime veya yüklediğime ve bunu ne kadar yaptığıma karışamıyorlar. modem patlayana kadar devam o zaman :)

sunexpress in indirimlerini takip et bence...

otobüs için ulusoy diyebilirim en iyi, ama yaklaşık 20 saat sürüyor çekilir bir yol değil yani. ankaradan gitmek bile zorken izmirden hiç dayanılmaz.

pegasus yaz sezonu izmir-trabzon uçuşlarını kaldırmış. tek alternatif sunexpress kaldı. ne kadar erken alırsan o kadar ucuz. otobüs kesinlikle tavsiye etmem. :)
anadolujet de devreye giriyor yakında. belki yaza kadar izmir-trabzon hattı da olur orda...

ben ulusoy ile gitmiştim, 20 saati de geçmişti yolculuk. bir acayip olmuştum yol sonunda, uyuyamamıştımda otobüste.. yani hangi firma olursa olsun memnun kalmayacaksınız ama ulusoy en iyi seçenek yine de.. rahat otobüsler falan..

ulusoy ile gidin o da cok mecbur kalirsaniz. inanin bana daha ucuz diye otobusle giderseniz sonra ucakla gitmediginize cok pisman olacaksiniz. ben ankara'dan gitmistim bi kere olum gibiydi 13 saat git git bitmiyor

uçak bileti 200 ytl bile olsadeğer o yola. otobüsle izmirden trabzona gidilmez vesselam

ille otobüsle gideceksen varanı öneririm. yazın en son giresuna kadar gidiyordu. oradan aktarma yapabilirsin. 3 saat falan sürer trabzona. ama değer her şekilde. 20 saatlik yolda varanın kalitesine ihtiyaç duyuyor insan.