şehir de yazsaydın eminim insanlar sana topran ve ucuza çeken yerler söyleyebilirdi. kendin de yapabilirsin, bir tane capture kartı lazım. analog tv kartları da iş görür. bunları edindikten sonra gerisi gelir.

updatei neden kapatmak istiyorsun ki?

makine eski oyun oynarken update denk gelio genelde kasiyor.

computersecurityassociates.com

computersecurityassociates.com

2.resimde 3 yazan kesim ve hemen altındaki "Schedule" yazan yeri incele

anahtarın varsa alırsın arabayı. ruhsata falan bakmadılar benim 2 deneyimimde. şu arabanın cezasını ödiycem diyorsun, parasını veriyorsun, tekerinden kilidi söküyorlar o kadar. kimse sormuyor çünkü zaten araba sokakta olsaydı da anahtarsız bir yere gidemezdin (:

ruhsat sahibinin kendisi yada vekalet verdiği bir kimse otoparktan arabayı çıkarabilir. eskisi gibi değil artık.

mutlaka ruhsat sahibi arabayı alabilir. eğer mümkün değilse faks ile vekalet yollayabilir. Bir de günün her saati 7/24 açıklar.

1,5 sene once hicbir sey sormamislardi. ruhsati gosterip, cezayi odeyip almistim arabayi.

var elbet.

tabiki sevmeme hakkı vardır. ama babam şu an öl dese ölürüm onun için o kadar severim canımdır o benim su an insan olabildiysem onun sayesindedir ama vardır senin gibi sevmeyen çok vardır haklı nedenleride vardır tek sen değilsin üzülme takma kafanada o kadar.

kesinlikle var.

tabi ki olmalıdır. valideyi becermekle baba olunmuyor zaten. babalık namına birşey göstermediyse "baban" sevmemen normaldir.

tahminen aynı yaşlardayız. benim babam daha geçen cumartesi vefat etti. güzel anımızdı diye hatırlayabileceklerim yok denecek kadar az. kendisi yüzünden boğaziçi gibi bir ünv. bırakma noktasına gelmiştim, orada konuştuğum psk. danışmandan halime acımasını beklerken bu kadar zamandır yaptıklarına göz yumduğunuz için hatalı olan sizsiniz dedi, eğer bir şekilde tepki vermiş olsaydınız yaptıklarının bir bedeli olacağını farkedip ve buna göre kendine çeki düzen verecek, bunu yapmadığı takdirde yollarınız ayrılacağı için bu problemleri yaşamamış olacaktınız dedi. velhasılı, bu kadar süre sonra isyan bayrağı açmışsın iyi güzel, zararın neresinden dönsen kardır diyelim. bütün bunlara rağmen içinde yetiştiğim aile yapısı nedeniyle birkaç konuşmanın dışında babasına rest çeken birisi olamadım hiçbir zaman. ben de şu an bir babayım ve ne olursa olsun yine de babamı kötü anamıyorum. sanırım kendi içimde çok çeliştim :) mümkünse bazı şeyleri düzeltme yoluna git eğer bir umut ışığı görüyorsan

Ne olursa olsun o senin baban bunları sölerken için acımıyo mu hiç hiç mi iyliğini görmedin babanın çok mu kötüydü yani ben babam hakkında böle konuşsam oturup ağlardım heralde ne kadar sevmesemde

edilir. hakediyosa.

ah şu an babam yaşasada bi sarilaydim ona,
bogazindan hiç mi ekmeği geçmedi adamcağızın?diye sorasım geldi bi an.adamida tanimiyoruzki ne desek,her alalhin gunu sopalamis olabilir seni,eve alkolu gelip annenide tartaklamis olabilir bunlar donup duruyoda olabilir beyninde,babayi sevmemk icin buyuk sebepler bulmaya calisiyorum..

bazı değerler kaybedilince anlaşılıyor. kalp kırmak benim mentaliteme göre verilecek hasarların en büyüğü hele ki ebeveyn ise bu pişman olabilirsiniz.
sonuçta hayatta bazı şeyleri seçmiyor, seçemiyoruz. bu açıdan sonuna kadar haklı yanınız da var.
onun gösterdiği rahatlığı sizde gösterebilirseniz ona karşı kendinizi yıpratmamış olursunuz belki de
göze göz dişe diş olmadan

sevmedigini soylemek iyi bir baslangic. belki bu aranizi duzeltmek icin sana itici gucu verebilir. ha duzeltmek zorunda da degilsin. icinde yahu babami sevseydim keske diyosan bu senin icin iyi bir baslangic yok demiyorsan eger. sevgi kan baginin boyundurugu altinda degildir. ben babami cok severken. senin yaslarinda baska birini baba gorebilecek kadar sevdim. birak kan bagini ayni ulkeden bile degildik.

her zalimden bir alim doğarmış. o alimin bir görevi de zalimi alim yapmakmış.evet o babalık yapmdı ya da yapamadı ama şimdi olgun vev şuurlu bir birey olarak üstüne düşen görevi biliyosun.zararın neresinden dönsen kardır.

babam pek süper bir insan değildi, çoğunlukla yanımızda olmaz, olsa da pek bir yararı olmaz, zararı olurdu. kendisi 6 ay kadar önce göçüp gitti, o zaman bir babam olduğunu hissettim. belki de hiç yaşamamıştı. babam bir insandı. her insan gibi mükemmel değildi.

büyük bir tahmin yürütüp senin babanın da insan olduğunu farzediyorum. insanlar hata yapar, zalimdirler, yalan söylerler, hile yaparlar. sırf senin baban olduğu için elinden geldiği kadar sana iyi bakacak/davranacak diye bir şey yok. kendi çocuğunu öldürenler veya daha kötüsünü yapanlar var.

neyse, babanı sevmiyorsan bence bu normal bir şey. böyle bir şeyi kabul etmeyip, bir yalanı yaşayanlar, bunu ahmakça savunanlar tuhaf.

bence önce şunu kabul edin ki böylece vicdan azabı çekmekten kurtulasınız: buradaki yorumlardan da çıkarabileceğiniz üzre, babalarıyla çok güzel ve sağlıklı- ya da hadi vasat bile olsa-bir ilişkileri olan insanlar sizi anlayamazlar. "aaa olur mu öyle şey canım, hiç mi iyi bir şey yaşamadınız, hiç mi ekmeğini yemedin?" derler. sallamayın bu yorumları. şöyle düşünün, o insanla şu kan bağınız, ya da toplumca baskılanan "aa babandır" bıdıbıdısı olmasa aynı muameleye maruz kaldığınız arkadaşlıklarınızda ya ara verir ya da tamamen bitirebilirdiniz. ama sözkonusu olan böyle mecburi bir bağ olunca hem nasıl davranacağınız konusunda zorlanmanız hem de vicdan azabı çek(tiril)iyor oluşunuz normal. muhtemelen nefretinizde haklısınızdır, eğer çekip gitme şansınız varsa bırakın gitsin.

20 yılda geriye dönüp bakıyorum 1 kez bile ne güzel bir gün/hafta geçirmişim babamla dediğimi hatırlamam. orospu çocuğunun tekidir. soyadımı değiştirmeye kalktım yasal prosedürü görünce ülkeye lanet ettim. ben göz falan yummayacağım, paramı kazandığım ilk gün terk edeceğim hepsini. yıllarca üzerimden övünüp durdular ki kendilerine hiçbir masrafım olmadı. yıllarca tiyatroya sinemaya gitmedim. 7. sınıfta devletten burs almaya başladım. bunların hiçbirini yapmak zorunda değildim ama yaptım, kendimle gurur duyuyorum fakat hiç yük olmadım.
bir evlat babasına yük olmaz mı* ben olmadım işte.

allah kahretsin orospu çocuğunu. defalarca söyledim yüzüne baba sıfatını haketmiyorsun diye hala çıkıp telefonda para istemeyeyim diye bişeye ihtiyacın var mı bile demiyor. bir şey diyor musun diyor. ben demiyorum, sen demiyor musun diyorum. piçin oğlu ben de demiyorum diyip hiçbişey olmamışçasına kapatıyor.

dedim ya, paramı kazandığım gün siktir edicem. şimdi edecek göt yok mu bende.
var ama bu sefer üzülmemesi gereken insanlar üzülüyor, annem üzülüyor..çünkü annemin de durumu benden farksız :( o yüzden diyemiyorum atıyorum içime sonra da google'a babamdan nefret ediyorum yazıp buraya geliyorum işte...

lan bir günde insan paraya ihtiyacın var mı demez mi be..
20 koskoca yılda bir gün ..

hiç unutmam, arkadaşlarımla ilk defa buluşmaya gidecektim, para istedim baba bilip.
bana 5 lira verdi onu da annemden alıp..
şöyle yüzüne bakıp gözüm yaşardı sadece bişey diyemedim. bu para mı dercesine ..
.1 haftadır söylüyordum paraya ihtiyacım olduğunu çünkü.
nerden bakarsak bakalım gideceğim yerden 20-25 liranın aşağısında çıkmayacaktım, ulan sen bir de babasın, erkek çocuk babasısun
al oğlum cebinde dursun diyeceğin yerde 5 lira veriyorsun.

sonuç, utancımdan gidemedim o buluşmaya..

anlatmak istedim :( bunun gibi yüzbinlerce örnek vardır hafızamda ..

aslında anne ve babalarda bazen çocuklarını sevmiyor.yani her anne ve babanın çocuğuna karşı sevgi duygusu yok.çok rastlanan bi durum değildir belki ama var.anne ve babaların çocuklarını koşulsuz sevdiğine inanırım,genelde herkes böyle düşünür,ama çocuk sevmek zorunda değil annesini ve babasını bence.

kurulumda 500d serisi için mi yazıyordu yoksa sadece 500d için mi yazıyordu. şimdi bazı modellerde tüm seri aynı sürücüyü kullanır. nadir de olsa olur böyle şeyler. ama mediamarkt geçiştirmiş de olabilir.
hemen bir senaryo sallıyorum; o kutu bi şekilde açıldı misal teşhire kondu, onun içindekileri bir yere koydular sonra unutuldu filan. sen geri gelince ellerinde olan 500d sidisini verdiler, evet acaip salladım ama böyle de olmuş olabilir.
onun için bir şey alırken(mağazadan) kutunun içini açtırıp kontrol etmek lazım
software.canon-europe.com sen şurdan indir bir daha gittiğinde de bağır çağır

kutusundan çıkması lazımdı kılavuzu ve kurulum dosyaları. erkayalar kendi cd'sini verdiğinden üzerinde 500d yazabilir belki emin değilim. gerçi cd zaten ilk kurulumda gerekli üzerinde canon'un sitesinden güncellemeleri yüklemek gerekiyor.
XXXD serisinin yazılımları aynı. 350-400-450-500-550 fark etmiyor. 550d de video eklentileri yazılımla geliyor mu bilmiyorum.

en büyük amerika herkesi zikertiriz mesajını aldım ben :)

biraz betimleyelim önce:

en önde cengaver bi arkadaş abd bayrağı taşıyor. geride de brezilya haricinde hep avrupa ülkelerinin bayrakları var. ki o da avrupadan gidenler tarafından kurulmuş falan. italya haricinde de hepsi germanik ülkeler, almanya, iskandinavlar falan. ari ırk vurgusu belki de.

bunun yanında adamın elinin bağlı olduğu zincirin göğe uzanması ve sol alttaki iskandinav haçları tanrı ve hristiyanlık vurgusu yapıyor.

denmeye çalışan şu bence: bütün dünya avrupalı beyazın taşşağını yesin, dinimiz amin. ha unutmadan, en böyük amerika...

aco simdi manowar in ne tur muzik yaptigina bakarsan anlarsin zaten. avrupanin o kilicli tarihinden beslenip amerikanin irinli gotunde var olan manowar cok sey bekleme bundan. ama illaki brothers of metal diyecek yandaslarin olacaktir.

Biçimsel olarak Eugène Delacroix'nin "Halka Öncülük Eden Hürriyet" tablosundan arak gibi.

ben de, resimde bayrakları olan ülkelerin aslında manowar albümlerinin en çok satıldığı ülkeler olduğunu hatırlıyorum.

evet yetişemediler, bence o şepirtın işi idi. çünkü birinci oyunda zakayev bir tane patlatmıştı. hatırlarsanız helikopter düştü, ayıldık bayıldık filan..

price füzelerin kalkışını iptal edemeyince havada patlatıyor füzeleri. binlerce insanın hayatını kurtarıyor lakin patlamadan dolayı oluşan emp elektronik donanımı çökertiyor. general bizi makarov için çalışmakla suçluyordu sanırım. savaşın başlaması için gereken her şeyi shepard tezgahlamış, bizi vatan haini ilan ediyor falan filan işte.

bence bomba zaten emp bombasi, price bilerek ve isteyerek yolluyor fuzeyi, bu sayede olayin ciddiyetinin anlasilip sert onlemler alinmasini saglamak icin.

yok artik falan yok aha wikideki plot:

Plot
Modern Warfare 2 is set five years after the conclusion of Call of Duty 4. Despite the efforts of United States Marine Corps and the SAS, the Ultranationalists ultimately seize control of Russia and declare Imran Zakhaev a hero and martyr, erecting a statue of him in the heart of Red Square. Meanwhile, Vladimir Makarov, one of Zakhaev's former lieutenants, begins a campaign against Europe by committing numerous acts of terrorism.[33]

The game begins in Afghanistan, where U.S. Army Ranger Private First Class Joseph Allen assists in the taking of a city from insurgents. Impressed by Allen's combat abilities, Lieutenant General Shepherd recruits him into Task Force 141, an elite, multi-national counter-terrorist unit under Shepherd's command. Meanwhile, two other members of Task Force 141, Captain John "Soap" MacTavish and Sergeant Gary "Roach" Sanderson infiltrate a Russian airbase in the Tian Shan mountains in order to retrieve a downed ACS module. Allen is later sent on an undercover mission in Russia for the CIA under the alias of "Alexei Borodin." Allen joins Makarov in a massacre of civilians at the Zakhaev International Airport in Moscow. It is soon revealed at the conclusion of the attack that Makarov is aware of Allen's true identity and, before leaving, kills him to expose his identity as an American, leading the Russian police to believe that America was responsible for the attack.[33]


Riding a snowmobile in "Cliffhanger."Angered by what was believed to be an American-supported terrorist attack, Russia retaliates with a massive surprise attack on the United States after bypassing its early warning system, revealing that the ACS module MacTavish and Sanderson recovered had already been compromised before its retrieval. Sergeant Foley leads his squad of U.S. Army Rangers, including Private James Ramirez, in the defense of a suburb in northeastern Virginia against the Russian attack. They then proceed towards a war-torn Washington, D.C., where more U.S. forces are fighting a desperate battle against the Russians for control of the capital city.[33]

Meanwhile, Task Force 141 begins its search for evidence that would implicate Makarov as the true mastermind behind the airport massacre. Intelligence leads it to Rio de Janeiro, where the Task Force investigates leads on Makarov's contact, weapons dealer Alejandro Rojas. They find out that Makarov's worst enemy, known as Prisoner 627, is locked up in a Russian gulag east of Petropavlovsk on the Kamchatka Peninsula. Task Force 141 assaults the prison and manages to free Prisoner 627, who turns out to be Captain Price. Price agrees to aid Task Force 141 and General Shepherd in tracking down Makarov. Price however, temporarily goes rogue, and leads Task Force 141 to raid a Russian port and gain control of a nuclear submarine. Price uses the submarine to launch an SLBM towards Washington D.C. However, he sets the warhead to detonate in the upper atmosphere, which destroys the International Space Station, but not the city. The resulting electromagnetic pulse cripples the vehicles and electronic equipment of both the U.S. and Russian forces in the city. Back on the ground, Ramirez and his squad, after avoiding the aircraft falling from the sky, head to the White House. There, they receive a transmission informing them that the Air Force is preparing to launch an airstrike against Washington D.C. unless they see green flares on the rooftop of the White House and other important buildings that are currently under Russian control. Ramirez and his squad fight their way to the roof of the White House and manage to set off flares in the nick of time, averting an airstrike. Green flares are lit on the rooftops of other D.C. landmarks, signifying that the city is in American hands. Following this, they discuss plans for a counter-attack against Moscow.[33]

Narrowing down Makarov's hiding place to two separate locations, Task Force 141 decides to split up. Captains Price and MacTavish travel to an aircraft boneyard in Afghanistan, while Roach and Ghost raid Makarov's safehouse in the Caucasus Mountains. At the safehouse, Sanderson and his team manage to obtain vital intelligence from enemy equipment. However, as Roach and Ghost reach the extraction point, Shepherd betrays and kills them, before retrieving the intelligence and taking it with him. Meanwhile, Price and MacTavish quickly learn of Shepherd's betrayal and escape a battle between Shepherd and Makarov's men with the help of Nikolai. After managing to contact Makarov and learning of Shepherd's location, Price and MacTavish decide to take revenge on Shepherd in one final, bloody suicide mission. During the infiltration, Shepherd tries to escape and a long boat pursuit ensues.[33]

Shepherd appears to have escaped when he drives his boat into the back of a hovering MH-53 helicopter. However, Price manages to shoot the helicopter down just before the boat he and MacTavish are on tumbles over a waterfall. After recovering from the fall, a heavily-injured MacTavish attempts to kill Shepherd with his knife, but Shepherd blocks the attack and in turn stabs MacTavish. As MacTavish lies on the ground, Shepherd prepares to execute him with his revolver, but before he can, Price attacks him and knocks the revolver away. Soap tries to grab the revolver but Shepherd kicks it away and kicks Soap in the head. Price and Shepherd then engage in an extended fist fight while MacTavish struggles to pull the knife out of his own chest. Finally managing to do so, he throws the knife at Shepherd, killing him. Price attends to MacTavish's wounds as Nikolai arrives in a helicopter to extract them. Nikolai warns the two that they will be pursued, but Price insists that MacTavish receive medical attention; Nikolai mentions that he knows a safe place to go to.[33]

diyorki ortalarda price kisa bir sureligine kendi basina is yapar, nukleer denizaltindan bir SLBM yollar ama yuksekte patlatir.

uzun sure esaret altinda kalan cpt. price mw2de muhakeme yetenegini hafif yitirmistir ve extreme onlemlere yonelmektedir. inanmayan ilgili bolumu bir daha oynasin ve konusmalara dikkat etsin.

(bkz: ipod touch)
(bkz: iphone)

iphone değil o ipod touch

dostum ayfon demişsin ama bu aytaç, kısaca ayfonun telefonsuz olanı.

Önemli not: Amazon.com veya diğer amazonlar iphone satmıyor.

duyuruları kontrol ederken gordum düzelteyim. amazon.de satıyo iphone mesela :) fr falanda satıyo olabilir ama .com ve .co.uk satmıyor.

ilk önce ulusa sonra bentderesinden oraya giden dolmuşlara binceksin. yada dikim evinde inip o bankanın karşınındaki köşede dolmuş bekleyebilirsin. bence ulus daha mantıklı çünkü dolmuşlar dolu gelebilir, filan. sakın ha mamak'ta diye, üstünde mamak yazan bi şeye binme yokuş yukarı 1 km yürürsün.

aştiden ankaray a bindiğimde ulus ve dikimevine gidebiliyor muyum?

evet! ikisinin de durağı var. ulusta inersen bentderesinde yürümen lazım. dikim evinde inersen yürümezsin ama dolmuşu orda beklemen lazım.
bu arada ulusa gidip, bentderesini sorarsan insanlar imalı, imalı gülebilir, dolmuşların nerden kalktığını sor bence.

(bkz: bentderesi)

iyisi mi ulusta ineyim biraz gezeyim, sonra tekrar binip dikimevine gideyim. sonra orda dolmuş beklerim. peki aşti - dikimevi kaç dakika sürer?

ulus'a gidip sonra dikimevi'ne gitcen, sonra ulustan gelcek dolmuşu bekliycen? ulus'da inip anafartalar caddesini çıkıp, mehmetçik gazinosu mu ne vardı, ordan aşağı incen 10 dakka sürer.
onu hatırlamıyorum, 45dk-1 saat filandır heralde.

Dikimevi'inden geçen dolmuşları bilmiyorum fakat kardeşim orada acemilik eziyetini çekerken ben Mebs'e hep şöyle ulaştım:

Aşti'den Ankaray'a binin. Kızılay'da inip turnikelerden çıkmadan Metro'ya aktarma yapın ve Ulus durağında inin, iner inmeaz Mebs'e giden dolmuşlar nereden kalkar diye sorun. (Burası kritik, kesin sorun, herkes bilir zaten. Mebs yerine Askeri Muhabere de diyebilirsiniz anlamazlarsa.) Duraktan Bentderesine yürümek 15 dakika filan sürer zaten, gezinti de yapmış olursunuz. Sora sora dolmuşu bulunca binerken de yol esnasında da Mebs'te ineceğinizi belirtin. Az biraz yokuş çıkacaksınız o yolda.

Havaalanından varmak için Havaş'a binin. Ulus durağına gidin. Taksiye binin. (Gerisini bilmiyorum çünkü ben:))

Bu arada Ankaray'ın ilk durağı Aşti, son durağı Dikimevi'dir. Toplamda 20, bilemedin 25 dakika sürer. Ama ben biliyorum, 20 dakika sürer.

hatay'dan var benim bildiğim. suriye üzerinden kolaylıkla ulaşabiliyorsunuz oraya. karayoluyla 8-9 sat tutuyor. tek bir bayan zannımca zor olur rent a car yapıp free takılırsanız. ama bir otobusle kolaylıkla gecebilirsiniz.

suriye biraz daha güvenlidir ama lübnan?! hem vize alman gerekiyor. bir illa gideceksen yanına birilerini al, bir manga asker iş görür.
arap ülkelerinden geçiceksin orda kocan yada baban olmazsa bankadan para çekemezsin. tamam bu iki ülkede öyle değildir ama zihniyet bu. nerde oturuyorsan hatay arabasına bin. indiğin yerde zaten görürsün suriye'ye geçen otobüsleri. iskenderun'da da var, arada görüyorum halep-şam işaretlerini. hatay bulamazsan adana'ya git ordan mutlaka bulursun. suriye vize istemiyor, ondan sonrasını kendin halletmen gerekicek.

önce makina mühendisleri odasından sızdırmazlık raporu alıyorsun. sonra muayene istasyonuna gidip muayene yaptırıyorsun. ruhsat kağıtları değişceği için bir de ek-1 formu yaptırman gerekiyor. muayeneden sonra trafiğe gidip yeni ruhsatını alıyorsun.

şimdi! bir aracıya gidiyorsun, diyorsun ki; ben bu işlerden hiç anlamam. bana bir fiyat çıkarın. adam sana tek tek nereye, ne gideceğini yazıyor kendi komisyonunu da yazıyor. sonra ben bi düşüniim diyorsun, kağıdı alıp aynı sırayla noktaları dolaşıyorsun. yanlız muayene istasyonu tam tekmil kaza seti ister. o da aklında bulunsun.

teşekkür ederim.

daha yeni muayeneden gecmistim. kasim 2009da orda bi sorun yok. peki gec yaparsam ben bu isleri nolur? yaz gibi yaptirabilirim ancak

hoparlör var yaninda! hemen alin

hoparlör falan var mı çevresinde? ya da içinde mıknatıs olan başka bir şey?

icinden bi parca degisecek. en fazla 30 lira tutar. bana da olmuştu.

yaninda manyetik alan olusturan biseyler olabilir mi? hoparlor falan?


edit: ohaaa, herkes bi tek bunu biliyomus.

var tabii hem yanında hem üstünde :) çektim bütün hoparlörleri ama pembeliğin pek kaybolmadı. hemen arkasında salondaki tüm elektrikli zımbırtıları karşılayan onlu bir priz var (kendisinin yerini değiştirmem şu an mümkün değil) ondan olabilir mi ?

(bkz: demanyetizasyon) mıktanıs bozar, mıknatıs yapar; bir mıknatıs bul, ekrana yaklaştır ama değdirme, sanki silermiş gibi yanlara itmeye çalış. ya daha çok bozarsın yada yaparsın.

degauss gerekiyor buna. tv'de ozellik yoksa, hemen onune bir crt monitor getirip yapilabilir. tabii bu zamanda crt monitor nerden bulunur onu bilemedim.

hoparlör falan var mı yanında?!

herkesin söylediğine ek olarak çalışırken yeri değiştirilmiş olabilir, düşmüş olabilir.
fişini çekip yarım saat kadar bekledikten sonra tekrar çalıştırınca düzelmesi lazım. düzelmezse içinde ptc denilen bir parça var onun değişmesi gerekir.

tüp gidici.

scart soketi gevşemiş olabilir, genel ondan yapar

türk kahvesi fincanları. ne zaman türk kahvesi fincanı görsem aklıma annem gelir, bayılırım onunla kahve içmeye.

boş fotoğraf albümü veya sadece tek bir eski evlilik fotoğrafının olduğu fotoğraf albümü.

biraz üzücü olabilir ama mezar taşı.

bir kase ufak çikolata ve yanında nane likörü (bayram falan çağrışımlı. gerçi türk kültürüne göre mi söylememişsiniz ama)

yılbaşı ağacı, altında hediyeler.

bir takvim yaprağına kocaman smiley ile işaretlenmiş bir gün ve onun ailenin bir bireyinin doğumgünü olduğunu anlatan bir şey. isim olabilir, lakap olabilir...

bir kişi üzgün, arkasında yüzleri görünmeyen kimisi yaşlılıktan buruşmuş (ailenin büyükleri), kimi minik ve kirli (ailenin en küçükleri), kimi manikürlü (ailenin gençleri) ve kimi güçlü (ailenin orta yaş erkekleri) eller. hepsi omzuna destek vermek amacıyla elini koymuş.

küçük bir çocuğun çizdiği çöp adamlardan oluşan kalabalık bir aile resmi.

çam ağaçları. ama biri minik fidan (çocuk dikmiş), diğeri orta boy (babası dikmiş), diğeri de ulu çınarlar gibi heybetli (büyükbaba dikmiş)

bir kahvaltı masası. terk edilmiş gibi. bir tane çocuk sandalyesi, etrafına kakaolu bir şeyler saçılmış. diğer sandalyenin önünde bir kasede cornflakes türü bir şey. başka bir
sandalye önünde zeytin çekirdekleri ve peyaz peynir kalıntılarının olduğu bir tabak. bir başka sandalyenin önünde bir adet yarısı yenmiş elma (vs vs uzatılabilir). Ayrıca masada tansiyon ilacı, biberon, çay bardağı, sakarin ve bir adet yarısı çözülmüş gazete üzerine bırakılmış gözlük.

bir sürü bebek bezi almış yaşlı bir amca (veya teyze)

karavan.

ipe asılmış, her yaş ve cinsiyetten insana ait çamaşırlar.


öf olayın içine edecem ama söylemezsem çatlarım. bol bol prezervatif. Kullanılmış, kullanılmamış, yırtılmış vs. (iğrencim biliyorum ama dayanamadım)

piknik masası,
masal kitabı ve yanında gözlük (bu da pek bi klişeymiş)
dikiş makinası ve yanında bezden yapılmış bir bebek belki.

bayram şekeri ve kolonya.

@K_U_Z_E_Y
o son söylediğini ben de düşündüm. teşekkür ederim :)

alttan fide vermiş bir bitki. muz ağacı örneğin. fidanı verir dibinden, o fidan olgunlaşınca anne ağaç ölür ve çocuk yaşamaya devam eder, bir dakaki tomurcuklanmaya dek.

veya yukarıda üzgün adam için anlattığım şeyin aynısının bir bebeğe uyarlanmış hali. ama bu sefer eller bebeğin çeşitli yerlerine destek olmak amacıyla tutunsun.

türk usulüne uygun olabilecekse hıdrellez için bir gül fidanının dibine iliştirilmiş, dilek dilemiş birinin resimlerle anlattığı çizimler.


Veya 1930'lu yıllardan kalma bir kitap. kitap imzalı. ve o kitabın imzanı sayfasını açmış ufak bir el. (dededen toruna)

Belki bir fatura fotoğrafı. Her nesilden insana yönelik şeyler alınmış. hem bebek için mama, hem dede için baston, anne için pantolon çorabı, anneanne için nakış kitabı, baba için puro, babanne için eski 45'likler cd'si falan...

Uf neyse ben susayım en iyisi aklıma geldikçe geldi. Daha abartmayayım.

üst üste dikey şekilde banyoya dizilmiş ayrı renklerde 4 diş fırçası..

Bir koli yumurta.

soyulmus portakal ve elma!

bebeğinin altını temizlerken bir anne. aile kavramındaki fedakarlığı bundan daha iyi anlatan ne olabilir ki? bok temizliyor bildiğin.
sonra kaşıkla bebeğini/çocuğunu besleyen bir anne.
sonra bebeğini emziren bir anne.
hatta sonra sadece bir gebe fotoğrafı, bebeğini karnında taşıyan bir anne.
ve hatta eşinin kulağını karnına koyup dinlediği bir gebe.
sonra mutfakta buklaşık yıkarken bir anne, bu da fedakarlık, bu da aile içi işleri temsil ediyor.
sonra bebeğini/çocuğunu sırtına almış bir baba.
sonra annesi tarafından yıkanırken çekilmiş bir bebek fotoğrafı.
sonra 3. kuşağın da olduğu yaşlı anneanneli/dedeli, çocukllu torunlu bir yemek maması
sonra iki üç çocuk televizyon karşsınında, izlerken. (ne yazık ki türkiyede çocuklarda günlük televizyon izleme ortalama süresi 3 saat gibi)
sonra bir çocuk odasında fırlatılıp atılmış kirli çoraplar (çocuk gene banyoya götürmemiş, mecbur anne toparlayacak odayı)
sonra bir yemek maması herkez bitirmiş yemeğini ama çocuğun yemeğinin yarısı hala duruyor (tabağındakini bitirmemiş bizimkisi)
sonra bilgisayar başında bir çocuk, gürüntünün arka kısmında kitaplar (hayat bilgisi, matematik, türkçe vs.) üst üste yığılımış (bizimkisi derslerini çalışmak yerine bilgisayarda oyun oynuyor)
sonra yerde yemek sofrası, anne ve çocuklar oturmuş televizyon izliyor (yemek hazır ama babanın işten dönmesini bekliyorlar yani)
sonra bir anne çocuğuna hikaye kitabından hikaye anlatırken (ya da bir masa üzerinde sadece bir hikaye kitabının fotoğrafı, üzerinde çocuklar için hikayeler yazıyor)
sonra koltuğun yan tarafından bir bebeğpin yattığı ve yorgunluktan uyuyakalan bir anne
sonra vs. vs.

nedenini bilmem ama aynı şey benim tv de de var. stereodan monoya geçince düzeliyor.

beslemeden geliyor olabilir. bazen trafolar da öyle ince tiz bir ses çıkarır. uydu alıcınla kullanıyorsan tv sesi açık, alıcı sesi kısık olduğundan olabilir. çok rahatsız ediyorsa bir tamirciye götürmen gerektiğini biliyorsundur, roket bilimi değil sonuçta...

anten bağlıysa anten jackını sağa sola oynatmayı deneyin. (scart falan bağlıysa da onu oynatın)

@weeping
hocam scartı oynattım ses gitti evet. sebebi ne bunun
yok biraz önce geçmişti şimdi oynayınca geçmiyor

bobini değiştir ısınıp yanmış...20 30 arası masrafı var.televizyon eskiyse yetkili servise götür yedek parçasını bulmak zor oluyo.2 ay önce ben yaşadım.

o dediğin teknik olarak mümkün değil. bir monitör ya da tv ye bağlanmalı. ayrıca bunun daha önce sorulduğunu da hatırlıyorum konsolu laptopa bağlamaydı sanırım.

not: sonuçta bu bir panel eğer ara bağlantıydı, elektronikti gibi sorunları çözerseniz bir şekilde bağlanır ama bu bir kabloyu takmak kadar basit ve ucuz olmaz.

wintv digital tv kartının kart slotu varsa, dijitürk kartını kullanarak dizüstünde dijitürk izleyebilirsin. sadece tv izlemek istiyorsan; alıcına giren LNB kablosunu wintv kartına takıp izleyebilirsin. (kanallar, diseqc gibi ayarları yapman lazım)

hazırki dijitürk ekibi kullanıp dizüstünde tv izlemek istiyorsan analog bir tv kartı alıp, ya s-video yada kompozit çıkışları kullanıp tv izleyebilirsin. yada bir vidyo kepçür lazım.

Joan baez, donna donna.

Youtube'da albüm versiyonunu bulamadım. Canlı performanslardan da nefret ettiğim içün;
buyurun www.youtube.com

www.youtube.com
www.youtube.com

incubus-drive
massive attack-teardrop
peter gabriel-mercy street
eels-jeannie's diary
moby-in my heart

david gilmour - on an island
alphawezen - electricity drive

Jason Molina ve saz ekibi.

www.idefix.com

kings of convenience - misread

"waitress" tamamen bu temayı işler ve harika bir filmdir. romantik komedi birwaz da drama sosu yok değil...

"juno" konsunu anlatacağım ama spoiler olur diye korkuyorum

bu ikisini de tavsiye ederim.

duanız bizim 1 aylık oğlanın rahat ve güzel uyuması ve büyümesi için olabilir. aklınızdaki duanın kalite kısmını da içersin :))

antichrist . doğum tarzı birşey.

(bkz: marley & me)

www.imdb.com

kopyaladiginiz dokumani yapistirmaya calistiginiz klasor read only olabilir yada sirket bilgisayari ise hesabiniz kisitlanmis olabilir it tarafindan.

kulağa zararlı bir yazılımın işi gibi geldi. konuya bir de öyle bakın derim.

fourkidsandadog.blogspot.com

gomplayer'da < ve > tuşlarıyla sesi ileri geri alabilmektesiniz..

mpc'nin ayarlarında audio delay ayarı mevcut.

tr.diplodocs.com

panasonic.jp

7. cadde'de pizza hut'da kahvaltı yapıyorduk çarşı izninde açık büfeydi, 11 liraydı.

liva pastanelerinin çeşitli şubeleri olabilir..

7. cadde'deki hobby olabilir.

bilkent otel kesinlikle.

(bkz: seda pastanesi )
liva pastanesi +1

sirasiyla liva, serender, ozsut... ama mumkunse en kasilmadan odtu carsidaki kayfaltici (eski mekdonalds). bir de 4. cadde'de bir yer vardi ama (giriste sagda) simdi hatirlayamadim... :P

bilkent otel +1

arkadaslar fazla pahali bir yer olmasi demisler ama livayi 3 kisi soylemis.

liva guzel evet, ama ankaradaki en pahali brunch mekanlarindan biri. fiyat araligi ver istersen ona gore onerelim.

(bkz: nfs)

carmageddon diye bir şey vardı, yasaklanmadıysa.

faturaya gerek yok, giriş çıkış yaptığın pasaportunla bir telefoncuya gidiyorsun, hepsi o.

pasaportunla telefoncuya git 5tl karşılıgında yapıyorlar.
fakat son 2 sene içinde o pasaporta telefon kaydı yapılmamış olması gerekiyor. aklında bulunsun

ankara'daysan balıkçıoğlu'na, istanbul'daysan doğubank vb. yerlerde cüzi bir fiyata kırarlar imei numarasını. hiç uğraşma kırdır derim.

memlekete giriş yaptığın tarihten itibaren 1 ay içinde yaptırman lazım.

Fm verici çok güçlü olmadığı müddetçe televizyonu pek etkilemez. Hele digital receiver filansa hiç etkilemez.

Bunun yerine güçlü jammer'lar kullanılabilir. O zamam da siz ve çevrenizdeki çoğu elektronik eşya bozulacaktır. Hatta kalıcı hasara bile neden olabiliyor bu jammer'lar.

En iyisi adama birer işitme cihazı almak ya da uygun bir dille konuşmak.

Adamla uygun bir dille konuşmak mümkün değil. Daha önceden gidip uyardık ama adam sanki ayının teki ("sanki"si fazla oldu).

Bildiğiniz yöntemler varsa yazın, aklınıza gelen her yönteme açığım.

Tam yatak odasının altında kalan odanızda hoparlörü tavana sabitleyecek bir mekanizma kurun ve küçük ceylan, çılgın sedat, ismail yk dinletin adam televizyonu kapatıp uyumaya gittikten sonra.

karanlık bir akşam + meşe odunu derdi dedem

Tavana bilgisayarın hoparlörünü dayadım. Adamın hiç umrunda bile değil.

bıkmadan, sıkılmadan, 155'i arayın.

hiç uğraşma derim ben. git sigorta şalterini indir ben öyle yapıyorum. olmadı sigortaya giden kabloyu kes.

50 - 100 TL arası masraf yapmaya hazırım bu arada. Önereceğiniz çözümler bu fiyat aralığında olursa daha iyi olur.

@amortisman: bir işe yaramaz. yarasa da o kadar uzatmak istemiyorum olayı.

@zengin mineralli maden suyu: denerim belki. güzel fikir. yalnız şunu merak ettim: hızlı hızlı kapatıp açınca televizyonu da bozuluyor mu? eğer bozuluyorsa süper olur.

elektrik şalterini indirin

non-nuclear-emp (electromagnetic pulse) üreten bir cihaz yapın. internette ararsanız şemalarını bulurlunuz, 2 haftalık çalışma, elektrik-elektronik okuyan bir dostunuzun 1-2 günlük yardımı ve 100 lira civarına gerekli malzemeyi toplarsınız. yalnız gerekli şarjı sağlamak için voltaj regülatörü akü falan gerekebilir, o kısmı mühendis arkadaşa danışın.

non-nuclear emp, kısaca belli bir çap içindeki (cihazın gücüne göre değişir) bütün elektronik cihazları kızartır. biliimkurgu flm ve oyunlarında hani robotları "yakan" genelde mavi efektli patlama var ya, işte onun gerçeği ve gözle görünmeyeninden yapıyor olacaksınız. evinizdeki değerli elektronikleri kapatın, fişten çekin ve olabildiğince menzil dışına çıkartın, yapabiliyorsanız kurşun veya bakır kaplama arkasına koyun.

cihazını çalıştırıp "patlattığınızda" (elektik yükünü boşalttığınızda) komşunun televizyonu "kızaracaktır" (aslında devreleri yanacaktır), yalnız dikkat edin, komşunun kalp pili varsa adamı öldürürsünüz.

emp cihazlar a.b.d.'de sivil kullanıma yasaktır, türkiye'de kanunların emp cihazlara yaklaşımını bilmiyorum.

ben malzemeleri toplamaya başlaldım, yan dairenin ne kadar elektroniği varsa yılbaşından sonra kızartmayı planlıyorum.

@raj: iyi yöntem. biraz düşünmek lazım.
ayrıca yılbaşından sonra bu başlığa deneyinin sonucunu da yaz. çok merak ettim. umarım işe yarar. böyle gürültücü şerefsiz komşulara ne yapılsa haktır.

saçma olacak biraz ama eger çok yüksek bi kat degilse hani su casio saatler var tv kanali falan degistiriyor. onlardan edinip biraz ugrasip apartmanin önünde bi yerde durup kanalini degistirebilirsiniz. tam olarak istediginiz bu degil tabi ama olsun. hem belki anlamaz tirsar, in cin peri diye. :)

biz böylelerini uygun fiyata dövüyoruz. lütfen fiyat alın.
şaka bir yana, konuşun bu ayıyla. hayvanlar da bazen laf anlar.

dövelim. en temizi.

bir tanidiginiz polis olsa, ya da o polisi taniyani taniyan bir arkadasiniz olsa vs. kapiya dayansa bir ekip, gozdagi verse ise yarar herhalde. o tarz adamlara anca bu tarz seyler etki yapar.

Türkiye'de lisanssız 500mW üstü rf kullanmak yasak. EMP canon yapmak ise amerikan gençlik filmlerinden çıkma bir fikir gibi duruyor.

(bkz: ses yalıtımı)

eğer televizyonu uydu alıcısıyla izliyorsa, dama çıkıp lnb'sini çalın. 12-13 ile çanağı söküp götürün. kablolu yayın filan varsa aynı şekilde eve giden hattı bloke edin.
elektrik tesisatına zarar verin; elektrik saatleri genelde dairenin dışındadır. kalın bir telle faz-nötr birleştirdin mi yılbaşı eğlencesi gibi olur.
elektrik saatinin üzerindeki metal mührü kırıp, kaçak elektrik kullanıyor diye şikayet edin.

falan, filan...

apartman yönetimi, zabıta, il çevre müdürlüğü gürültü ölçüm birimi gibi yerler var.
buralara bir başvursanız. gelip evinizden komşunun gürültü seviyesi ölçülse ceza yazsalar.

200 tl ver adresi ver. ağzını yüzünü parçalayım adamın ? : o

çok ucuza gitmeyin beyler 200 tl iyidir. 100 100 de bölüşürüz sorun değil.

bu aralar geleceksen, sıcağa hazırlan derim. çok sıcağa :)
bir türden en az olmak iyidir. tam olarak bilmiyorum. jandarmaysan, burda kaçakçılık olur onunla uğraşılır heralde. bilemiyorum.
adana'dan antakya yaklaşık olarak 2-3 saat sürer, araban varsa 2, otobüsle 3 filan.

iskenderun'a gitmek için adanaya uçak sonra otobüs kullanmıştık. 1.5 saat falan sürüyordu. jandarma nerdedir hatırlamıyorum açıkçası ama antakya'da herhalde. zaten sora sora bulacaksın bu askeriye olayları biraz adresle bulunmuyor. kapıda sora sora gidiyorsun.

@Michael Jackson's Soul: en azından fikir versen de hazırlasam kendimi, cok makbule gecer

bizde var o dediğiniz yastıklardan. nette bulamazsınız heralde. gel bana beraber yatalım dicem de olmaz o da:)

Yorgancılarda satılır onlar. Yorgancı bulun :) (İnternet üzerinden satış yapan yorgancı varsa tabii)

valla bizim evde çok var pek kullanılmıyor da hatta. interneti bilmiyorum ama bi yorgancılar çarşısı filan varsa bulunduğun şehirde vardır onlarda muhtemelen. sahi, bi hastalığa iyi mi geliyor yoksa bu kadar arıyorsun:)

istanbul avrupa: besiktas kartal dan direk yukari vuruyoruz. saga sola baka baka gidiyoruz: aha da yorganci

istanbul anadolu: ethem efendiden caddeye inerken solda: iste bir diger yorganci.

ne bicim bi hayatim varmis ya, yorganci yeri biliyorum.

hediye olarak alacağım ve internet üzerinden satın alabiliyorum sadece ve maalesef :S

Aa hemen de buldum sincabı.

www.ceyizyorgan.8k.com

Yalnız ne kadar güvenilirdir bilmem. Bir de ürünler arasında "Sağlıklı yastık" filan diye geçiyor, yapmıyorsa bile çift kişilik yastık, yapar herhalde.

Aynı şekilde bkz google. Aratınız "online yastık"-çı , 'yastık fiyat' vb.

anlamış oluyorum ki bu konu da internet üzerinden bir şey yapılamıyor.

@oldu gorusuruz, tam aynı linki ben yazıyordum.
@lloporut, sağlıklılığıyla alakalı, evde babaannem de bolca yastık yapabildiğine ve kimse boyun fıtığı olmadığına göre al sen o yorgancı amcaların yastığını derim ben. iyi uykular

www.hepsiburada.com

bunlar olabilir mi acaba? hem visco daha sağlıklı diyorlar? :)

sankii mantıklı gibi geldi..ama orta boy bir şey çıkmasından çekiniyorum.
teşekkürler

kendin dik? istediğin boyutta kumaşı iki kat edip dik, sonra ters çevir, içini doldur bi şeyle. dışına yüz yap aynı şekilde. yastık yapmak zor değil, yastıkta beraber kocayacak birini bulmak zordur. arz ederim

sorun şu ki;ben şehir dışındayım ve bunu hediye olarak göndericem.o yüzden internetten araştırıyorum,ki satılmadığından da bizzat emin oldum.

muhtemelen tahriş olmuş boğazından geliyordur.sadece ılık şeyler içerek, yumuşak gıdalarla beslen, öksürürken çok zorlama.ama tabi doktor değilim, kesinlikle bir doktora görün.

bir tür iltihap belirtisidir. antibiyotik almiyorsaniz alin. yüksek ateş ve yutma zorlugu da var ise antibiyotik iyi gelecektir.

antibiyotik almadan önce kesinlikle doktoruna başvur.

(bkz: üsye)

tez zamanda bir doktora gidile, göğüs filmi çektirile, ppd konula, balgamın mikroskopidine bakıla.. sağlamcı davranmak en iyisi..

diseqc ayarlarından olabilir sanki.
edit: ha merkezi sitem antende diseq ne alaka di mi?

öyle bir sorun olmuş ki dur gelip bir bakayım diyesim geldi:) apartımanda kimsede sorun yoksa size gelen kablolardan olabilir. bir ölçü aletiyle kontrol edin. cihazda bir sorun olabilir hiç bir şeyle oynamadan, çalıştığına emin olduğunuz bir cihazı takıp deneyin.

onda da aynı şeyi yaparsa kabloları kontrol edin. yapmazsa zaten elinizdeki cihaz bozuktur.

1- değil.
2- normal.
3- geçmişte yaşanılanların boyutuna göre değişir.
4- güven?
5- siz..

karşıdaki kişinin kim olduğu sorusu, kaç kişi ile beraber olduğu sorusundan daha önemlidir. sevdiğiniz kişinin geçmişini sorgulamak o istemedği sürece kimseye düşmez. nasıl ki o istediği zaman vermek üzere bir mastürbasyon ve eski sevgili çetelesi tutmuyorsak onun da eski sevgililerine karışamayız. sevdiceğe bakarken onun eski sevgilelerini gören onu sadece bir meta olarak görüyordur. ona baktığın zaman birlikteliklerini gözünde canlandırmamanın sırrı yoktur, bu zaten olması gerekendir.

sizi gerçekten sevdiğini düşünüyorsanız elbet geçmişini kabullenirsiniz. sonuçta sizi tanımıyordu o zamanlar. aynı durumda siz de olabilirdiniz. hatta ikinizin geçmişi de böyle olsaydı eminim siklemeyecektiniz. ama bir taraf böyle olunca problem oldu sanırım.

size kalmış bi durum. nasıl müslüman olmayan biri müslüman olduğunda geçmişte yaptığı günahlar siliniyorsa siz de sevdiğiniz insanın geçmişini kendinizce silebilirsiniz.

gecenin bir yarısı, mutfağa su içmeye giderken bile düşer aklına.
denge noktası şu: orospu sıfatını koyamıyorsanız problem yoktur. - çok rahat diye bir kız tanımı olamaz. o ne la öyle?
meselese karakterin temiz olması, ama ona da kılıf buldular "ruhum bakir" diye töbe töbe.

dambil;
2 numarada doğru demişsin ama geçmişindeki ilişkileri hata olarak nitelendirme sebebi nedir o zaman? sevgi, hoşlanma diyelim diyeyim ama hata olarak nitelendirdiği bir şeyi neden 8 kez tekrarlar? 8 kez aynı hataya düşülür mü? Mesele buradaki sayı değil aslında hata olarak nitelendirdiği bir şeyin üzerinden tekrar tekrar geçmesi.
4 numarada güven demişsin, haklısın ilişki zaten güven ile gider ama bu gözde, zihinde canlanma olayı çok farklı bir şey. Ona dokunduğun zaman daha öncesinin bir anda zihne düşmesi gibi.

cro magnon;
evet son cümlende haklısın.

sokak cocugu;
geçmişini kendinizce silersiniz demişsiniz ama ben silsem de geçmişi üçüncü dördüncü şahıslar tarafından karşıma çıkmakta bunlara ne kadar direnilebilir? Toplumun, ailenin çoğumuza öğrettiği kavramlar ortada iken.

radikalherif;
aklımdan bir çıkarabilsem zaten.

basit bir hesap yapalım. karşı taraf 22 yaşında 8 kişi ile ilişkiye girmiş hayatı boyunca. 22'den 8'i çıkarıp her ilişkiye bir yıl aralığını bırakırsak 14 yaşı geliyor. Evet 14 küçük bir yaş biz bunu 16 ya da 17 yapalım, dilerseniz 18 olsun. 18 ile 22 yaş arası 4 yıl var. 4 yılda da 6 ayda bir ilişkisi olmuş olsa 8 ilişki eder. Birlikte olduğu sevgilileriyle ilişkiye girmesi karşı tarafa hiç bir sıfat yakıştırma hakkı vermez bize.

Yukarıdaki matematik hesabı çok gereksiz. Batı ile bizim yaşamlarımız farklı olduğu için bırakın 8 kişiyi 1 kişiyle bile yaşanan ilişkiler dahi ahlaksız/saçma/gereksiz/günah olarak algılanıyor bizim gözümüzde.

Bence seviyorsanız geçmişi sorgulamayın. Sevdiğiniz kişinin yapısını karkterini geçmişte birlikte olduğu insan sayısına endekslemeyin. Bu sayı bir bayan için "orospuluk" yaftasını yapıştırılmasına yetiyor bazıları için ama erkekler için az/yetersiz bir rakam olarak nitelendiriliyor.

gününüzü geleeğinizi yaşayın. size anlattığına göre dürüst biri. bence kafaya takılacak bir şey yok.

8 farklı kişiyle demişsiniz=) kimse bir ilişkiye bitecek diye başlamaz ki bittiğinde ya da bitmesine sebep olan olaylar başına geldiğinde anlarsın hata yaptığını. daha önceki denemeleri onu üzdüyse bu bir daha denememesini gerektirmez ki. sadece biraz daha olgunlukla dener, yaptığının hata olacağını bilerek dener..

sanmıyorum ki ilişkiniz başlayalı çok bir zaman geçmiş olsun. zaman sarıp sarmalayacaktır bu durumu. birbirinizi daha iyi tanıdıkça, birbirinize daha çok alıştıkça, birbirinizi daha net olarak tamamladıkça bunların hepsi saçma gelecektir=)

üçüncü şahışlar hususunda haklısın. bu problem olup canınızı sıkabilir gerçekten. ya uzaklara gidip yeni bi sayfa açacasksınız ya da bunlara katlanmak zorunda kalacaksınız. zor bir durum. ilaveten aynı hatanın 7 kez tekrarlanması konusunda da haklısın.

Eger ki bu yasa kadar sekiz kisiyle birlikte oldugunu acik acik soyleyebilmisse, o kizdan korkmayiniz!

bence sorun değildir ama aklında bu tür bir soru(n) var ise üstesinden gelebileceğinizi sanmıyorum.

İnsan partnerinin geçmişini sormak gibi bir aptallığa düştüyse, onu üzecek şey safi sevginin kirlenmişliği gibi romantik bahaneler değil, onun karşı taraflara yaşattığı hazzı, haliyle o hazzı yaşayan erkeği kıskanmasıdır. (kadın için bu tam olarak haz değil de, daha zihinsel seviyede dönen bağlılıklardır, ama aynı kıskançlık burada da geçerli pek tabii).
Kafada detaylara ilişkin soruların çıkması bundandır, adam o andaki sevgilisiyle ilgilenmiyor, o anın kendisi, alınan haz, yapılan iş ile daha çok ilgileniyor, arkadan mı önden mi, üstte mi altta mı, hoşuna gitti mi, benden iyi miydi, bu tür saçma sorularla kendini acıya iyice hapsediyor, çünkü dediğim gibi, sevgilinin kirlenmesi falan değil olay, senin alabildiğin birşeyi başkasına daha önce vermiş olması.
Çünkü bu kıskanma, insanın kendini özel hissedişine bir tehdittir, verdiği acı da bundandır.

Çözüm basit, birincisi kendini özel hissetme sanrısından çok beslenmemeli insan, aleladeliğini kabullenmeli, nedenini niçinini anlatmayacağım, tonla kitap, felsefe, bilgelik var üzerine yazılmış çizilmiş, araştırınız. İkincisi, yine de kendisini engelleyemeyecek ve özel hissetme sanrısının peşinden gidecek, bu da o aynı kitaplarda var elbet, o zaman sevgilisini bu özel hissedişin kaynağı olarak görmeyecek.
Eğer kaynak olarak görmez ise, tehdit olarak zarar alması da imkansızlaşır.

Partnerinize çok anlam yüklemeyin. Ulvi kurtarıcı rolü vermeyin. Göz göre göre kendinizi kandırmak için çaba sarfetmeyin. Sonsuz mutluluk, mutlak bağlılık hatalarına düşmeyin. Doğanızı kabullenin, çünkü biliyorsunuz ki aynı fırsatlar sizin de karşınıza çıktığında siz de bir sonraki sevgilinizi düşünüp değerlendirmemezlik etmediniz.

ek:
8 defaya hata diyor çünkü ya seni pek üzmek istemiyor, ya da hemen her türk kadının ilk öğrendiği savunmalardan biri olan "eğer zevk almadıysam ve pişman olduysam bana orospu diyemezler" savunmasını uyguluyor. elbette zevk aldığı için yaptı, 9uncu seninle olursa onu da yapacak, 10uncuya da hataydı diyecek, ve bu orospuluk değil. Cinsellik üzerine çarpık sosyal bakışa savunma olarak kendisi de doğal bir çarpıklıkta bir taktik uyguluyor ve yalan söylüyor sadece.
ama kardeşim, kendini kanser edecek kadar üzeceksen, daha az "kilometrede" biri bulsan ya? kendine daha çok benzeyen? elbette bu da hemen uygulanabilir birşey değil ama, sonrası için aklında bulunsun.

Clerks'teki hatun 36 kişiye blowjob yapmıştı. Dante hariç hem de. O daha kötü. Nolcak hacı yahu, deneyimi vardır, sana da yeni şeyler öğretir. Bunu açık açık söyleyebiliyorsa baya iyi bişey bu. Hold onto her.

arkadaşım, peki ya sen? peki ya sen 8 kızla birlikte olsaydın. kız arkadaşına bunu söyleseydin, o da bakire olsaydı. hadi birde burdan bak, bakalım. bu durumda kendin olunca normal geliyorsa, o kız için de aynı şeyi düşün bence.

8 kişiyle olmadan önce sen nerdeydin. peki sen onun hayatında olsaydın zmanlar? ben de isterdim bir kız arkadaşım, olsun ben onun ilki olayım, o benim. ama olmuyor işte, saçma bir böcek ısırınca duvarlarda yürüyebiliyor musun?

eğer buna önem veren biriysen, annene söyle sana "helal süt emmiş" kız bulsun. hemen görücü usulu evlen, mutlu olabilirsin, imkansız değil. ah doğruya bekaret mutluluktan daha önemli.

neyse,

kızı seviyorsan geçmişini sorgulama, sorgulamaya başlarsan sonu gelmez. bundan sonra yaptıklarına dikkat et.

mutluluklar diliyorum sana, umarım bir sürü aşk çocuğunuz olur.

güzel kardeşim yaşının 22 olduğunu hesap ederek konuşuyorum ona göre oku.

sen kaç kişiyle birlikte oldun? o kız sana kaç kişiyle birlikte olduğunu söylediğinde sen de ona söyledin mi? şu dünyada geçmiş hesaba katılsaydı kimse evlenip çocuk yapamazdı emin ol. önce karşındakinin de insan olduğunu ve senin kadar haklara sahip olduğunu kabul edeceksin. senden önceki yaşamı sadece onu ilgilendirir seni de zerre ilgilendirmez. seninle birlikteyken 8 kişiyle yatarsa o zaman sorun et.

konu başlığını "bekaret" olarak açmışsın. görüyorum ki 8 değil 1 kişi de olsa aynı şekilde düşünecektin. bu şekilde düşünmenin yegane sebeplerinden birinin daha önce cinsellikle (sevdiğin, birlikte olduğun biriyle olandan bahsediyorum. para karşılığı olandan bahsetmiyorum) tanışmamış olmana veriyorum. ha değilsen de öyle davranma. karşındakinin de senin gibi bir insan olduğunu, hakları ve isteklerini dilediği gibi yerine getirebileceğini hatırla. o kızın ilk sahibi ben olmalıydım diye ilkçağ düşüncelerini de bir kenara bırak. bakir bir erkeksen de böyle şeylerin önemi olmadığını anla. ilk ve son arasında bir fark yok abicim.

sözlük ne kadar modernmiş. reelde "kadında bekaret önemli değil, önemli olan duygulardır" diyince godoş muamelesi görüyorum.

İnsanlar yaşanmışlıklarının birer basamak olduğunu ve o basamakların çıkılmadan olunan noktaya gelinemeyeceğini kavrayamadıklarında böyle abuk alakasız sorular geliyor.

Bu ülkede insanlar ilk tanıştıkları/tanışdırıldıkları kişilerle en geç bir sene içerisinde nikah olayına giriyorlar. Sonra şanslılarsa nişan aşamasdında bozuluyor değillerse evlendikten üç ay sonra...

Yaşanmışlıklar iyidir.

Sanirim sen de zaten farkindasin gecmisini bekaretini iliskilerini vs cok takmamak gerektiginin, zaman icersinde bukonuda daha az sorun kalacaktir muhtemelen.
Tek tavsiyem kıza bu konuda cok fazla serzeniste bulunma ve bu mevzuyu ısıtıp ısıtıp getirme, kendini hem asagilanmis hem guvenilmemis hisedecektir ve bu bi sure sonra sogumasina uzaklasmasina falan yol acar, seviyorsan ve sirf sevdiginden bunu yapiyorsan yazik olur

boyle dusunenleri manita adayı yapan kadınlara sasırıyorum.

arkadasım kafan mı guzel, sordugun seylerın farkında mısın ? yazdıktan sonra okudun mu tekrar.

22 yasında birinin 8 kisiyle birlikte oldugundan sanane ki arkadasım, bana sorarsan az bile hadi napcan sımdı ? hayatı bacakarasına ındırınce iyi mı oluyor ? gecmısınden sanane yahu, kitap mı yazacaksın. roccoyla manıtaymıs napcan ? senınkı de iyiymıs hem sor sonra da bakınca gozunde canlandır sonra da tribe gir. ya sorma ya da porno izler gibi gozunde canlandırma. oh oh mehmet nasıl da emmıstır su memelerı mı diyorsun bakınca nasıl bi mantık bu.

amotsphere nacizane önerim sana cevreni degistir
herşeyi nihayetinde ne idiüğü belirsiz bir kavram su modernizme bağlamasak
her sevgilim bir kere versin karım bakire olsun mantığı bu değildir de nedir ?
koyduğun tikleri görünce kız arkadaşının hata yaptığını düşünmek ve düşündürtmek seni rahatlatıyor diye düşünmekten geri alamadım kendimi
ama bir hatanın 8 kere yapılması da düşündürücü oluyor tabii
hata falan yok ortada en azından bunu sen niceleyemezsin
yaşadıkça aşarsın ilişkinin de seninde yaşanmaya ihtiyacın var
eğer senin de aşmaya niyetin varsa
denge noktası bu

hacım burada neticeyi tamamen senin hayat görüşün belirler. bu soruların cevabını kimse senin adına veremez. biri yaşanmışlık işte süper dedi diye senin için olayı sindiremez. "ona bakınca birlikteliklerini gözünün önüne getirmemenin" öğrenilebilir bir yolu yok. ya kabullenemiyorsundur ya da rahatsındır bu konuda. başkalarının kelamlarını takma ve içinin sesini dinle.

bunu sorun edip şimdiden başlık açmışsın bile. kızla birlikte olduğun sürece bunu her daim başına kakıcaksın ve ayrılık sebebi bu olucak.

Olayın denge noktası nedir diye sormuşsunuz.

Olayın denge noktası kişinin kendisidir yani sizsiniz ve tabii ki sizi oluşturan etkenlerin tümü. Yani aile (yetişme tarzı), çevre (arkadaşlar, okuduklarınız, gördükleriniz, dinledikleriniz) ve belki de genler.

Takdir edersiniz ki bunların tamamının bir insan üzerindeki etkisini değiştirebilmek pek de kolay olabilecek bir iş değil...

Konuya dönersek; kız arkadaşınızla beraberken; geçmişiyle ilgili sıkıntılarınız yaşadığınız anlardan keyif almanızı engelliyorsa, ilişkiyi sağlıklı bir şekilde sürdürebilmeniz pek de kolay olmayacaktır.

Ancak, kız arkadaşınızlayken; siz kasıtlı olarak düşünmedikçe ilgili "geçmiş" kafanızı pek kurcalamıyorsa (aklınıza dahi gelmiyorsa) ve yaşadığınız anlardan da fazlasıyla keyif alabiliyorsanız; ilişkinizin önünde pek de büyük bir engel olmadığını söyleyebiliriz.

Yani mesele; sevdiğinize inandığınız kişinin geçmişiyle ilgili sorularınız/takıldığınız noktaların ne sıklıkta ve bilinçli ya da bilinçsiz olarak aklınıza gelip gelmediğini bulabilmek ve yaşanılan anların önüne geçip geçmediğine karar verebilmekte sanırım.

soruyu 22 yaşında birinin 8 kişi ile birlikte olması normal DEĞİL di mi diye soruyosun aslında. şimdi böyle bir mantaliteye sahipsen böyle gördüysen çevren de böyle düşünen insanlardan oluşuyorsa eh normal değildir başkası ne derse desin. bug gözlükle bakınca bu çok anlaşılabilir bir şey. onun geçmişini sorgulamak onunla kurduğun geleceğin perspektifi açısından önemli ve bunu sorgulamak senin bu bağlamda tamamen hakkın diye düşünüyorum. böyle olmasaydı zaten bu konu hiç açılmaz ne o böyle birşeyden bahsederdi ne de senin böyle bir bilgin olurdu değil mi?

ikinci soru daha önemli. hata olarak nitelemesi. açık söyliyeyim ben burda bir samimiyetsizlik görüyorum. bence düşünmeniz gereken tam olarak bu. yarın öbür gün hata dedim ama hata falan olarak görmüyorum derse şaşırmayın.

Bu durumu ısıtıp ısıtıp tekrar önüne koymuşluğum felan yok hatta en ufak bir yorumda dahi bulunmadım, bazı arkadaşlar nasıl böyle bir mantığa sahip olursun demiş anlamadıkları nokta onların mantığı ile olaya bakmaya çalışma çabalarım.
Her cevaba tik atma sebebim de yazılanın ne kadar doğru olduğu manasında değil.

bizzat bu duruma kendim düştüğümden söylüyorum:

22 yaşında birinin 8 kişiyle beraber olmuş olması anormal değildir, fakat diğer taraf aynı derecede "hareketli" bir aşk hayatı yaşamadıysa onu yıpratır. çünkü aynı sayfada değilsinizdir. birinin ilişkileri daha kısa soluklu, daha çok eğlenme-zaman geçirme (ve tabii sevişme) üzerine iken diğerinin daha çok hayatı paylaşma, beraber yaşama, çift olma üstünedir. ikisi de normal, hiçbiri yanlış değil. ama bir taraf 8 de iken, diğer taraf 2 de ise 6 ay sonra kimin terkedileceğini tahmin etmek çok zor olmasa gerek.

ayrıca o yaşta karşı tarafın "eskilerini" kafaya hiç takmayan adam bilmiyorum tanımıyorum. o zamanla kazanılan bir beceridir ve olgunluk gerektirir. 21 yaşımda ben başaramadım. başarabilen über arkadaşlara saygılar.

Bekaret olayı değil aslında konu, 22 yaşında bir insan için 8 kişi ile birlikte olmuş olması. 1 kişi ile birlikte olmuş olsaydı da kabul edecek miydin ? Bundan önceki ilişkilerini bir "hata" olarak görüyorsa eğer aynı hata 8 kez nasıl yapılır ? Hata değildi, o zaman içinde öyle yaşanması gerekiyordu diyorsa da bunu kabullenebileceksen bu ilişkiye devam et, sonrasında bunu sindirmek her yiğidin harcı değil.

Şahsi fikrim : cinselliği tamamiyle bir "ihtiyaç" olarak gören kitle gözünden bile bakıyor olsak da 22 yaşında bir insan için de 8 farklı kişiyle birliktelik yaşamış olmak pek de "olabilir ne var yani?" gibi gelmiyor bana..

Saygılar.

Yanlış anlamayın lütfen benim hakkımda da aceleci bir değerlendirme yapmayın ama ben yardımcı doçent doktora çay getirttim.

Misal bana vurmak isteyen bir uzmanın elini tuttum karşımda eli gibi bırak diye bağırdı bırakmadım sonra sen göreceksin falan demişti.

Bu konu hakkında ilerleyen saatlerde :-) tecrübeme dayanan yorumlarımı yapacağım.

Hakkınızı hiç bir yerde kimseye çiğnetmeyin ama bazı yazısız kurallara da sert bir tavır almayın.

Kim ne derse yalan olur. Tamamen nasıl bir yere gideceğine bağlı. Her şey olabilir.

uzman sizin komutanınızdır ama öyle de demez. çünkü sizin bölüğe karşı itibarınızın sarsılmaması için daha babacan tavır sergilemesi gerekir.uzman olmadığı zaman komutan sizsinizdir. uzman öyle derse bölük sizi s.klemez. bölük kafaya göre hareket eder bişey oldumuda üstler dönüp dolaşıp uzmanı zikerler. uzmanların komutanlığıda genelde uzun dönemlere söker. ama bölük eğitimde ne yapıyorsa tabi sizde onların içinde yapmak zorundasınızdır.

uzun dönemden asker size hiçbişey yaptıramaz. ayrıca komutanlarda bölükte 80 kişi varken çavuşa oda temizlettirmez. olursa öyle bişey -ki olmaz, sizde uzun dönem asker bulup ona temizlettirirsiniz. bunlar üst ast ilişkileridir. kimin daha çok orada durduğu önemli değildir. rütbe önemlidir.

Öncelikle kenjau'nun dediği doğrudur, biz olasılıkları dillendiriyoruz. Ancak bir de nereye düşersenniz düşün geçerli olabilecek durumlar vardır.

Öncelikle acemilik döneminde sersemlemeniz muhtemel, çeşitli saçmalıklar yapabilirsiniz o baskı altında. Oradaki uzun dönem askerlere gereksiz bir saygı göstermek de bunlardan birisi olabilir.

Okumuş adama herkes saygı duymaz, cehalet gider eşeklik baki kalır. Adam olana herkes saygı duyar. Okumuş eşeklerden olursanız herkeisn size saygı duymasını beklemeyin, örneğin ben sizin acemiliğinizde sizi komuta etmekle görevlendirilsem ya da sizin sorumluluğunuzu alsam ve çok afedersiniz siz eşek olsanız ben size yine de saygı göstermem. Hakkınızı savunurum, art niyetli davranmam ama fazladan bir saygı da göstermem size karşı.

Tuvalet temizleyebilirsiniz acemilikte (genelde tuvaletin temizliği oradaki usta askerlere verilir, o da çakallık edip sizlere temizletmeyi deneyebilir ama komutan kararıyla size verilirse sıra size geldiğinde temizlersiniz.) ancak ustalık da bunu yaşamanız düşük bir olasılık, düştüğünüz yere bağlı ama tuvalet temizlemek ya da tuvaletten sorumlu olmak için size gelene kadar pek çok asker olacaktır. Yine de siz tuvaletten sorumlu olabilirsiniz, hatta tuvaleti temizlemek zorunda bile kalabilirsiniz. Size böyle bir görevlendirilme verilirse genel kurmay başkanı bile karışamaz (zaten karışmaz da, şmdi gn. kur. bşk. herşeye karışır demeyin çünkü ne demek istediğimi anlatmak için böyle diyorum), diğer askerlere de temizletmek sizin nüfuzunuza bağlıdır ama bu da güç. Yine de askerliği döneminde başka şehirlerdeki birliklere de görevle gitmiş biri olarak böyle bir şeyi hiç görmediğimi söyleyeyim.

Bazı şehirlerdedki birliklerde çavuş az ve de kıymetli oluyor. Bazı yerlerdeki birliklerde çavuş çok ama yine kıymetli oluyor. Bazı yerlerde çavuış çok ve de kıymetsiz oluyor. Bölükte ne kadar az çavuş varsa ve çavuşlar ne kadar önemliyse -yani diyelim ki uzman az ve bölük nöbeti tutacaktır çavuş- o kadar kıymetlisinizdir.

Ama nerede olursanız olsun sizi bağlayan kanunlar, iç hizmet yönetmeliği var. Buradaki haklarınızı ukalalık yapmak için değil ama hakkınızı savunmak için öğrenmeniz yerinde olur. Ancak gelenekleri olan bir bölükte yazısız kuralları aşmak zor oluyor, yani kıdemli askerlere ben çavuşum lan diyemiyorsunuz. Dediğiniz takdirde olay bir şekilde üstlere, nihayetinde bölük komutanına ulaşacaktır ve nihai kararı o verecektir. "Sikerim senin çavuşluğunu" anlamına gelecek bir karar da verebilir, "rütbeye saygı göstermeyeni sikerim" de diyebilir. Askerde sikmeli sokmalı konuşmaların yapılmadığı güzel bi yere düşmeniz dileğiyle.

Sorunsuz bir askerlik dileklerimle hayırlı tezkereler.

eğer askerliği kısa dönem olarak yapıyorsanız, çavuş iseniz, uzman çavuş ile rütbeniz aynıdır. (kıdem farkı vardır ama) komutanım bile demek zorunda değilsiniz. er iseniz, çavuş oldğundan rütbe olarak üstünüzdür. aslında kısa dönemlerle kimse uğraşmaz, okumuş adam derler. kısa dönemleri sadece uzun dönemler sevmez, hepsi değil tabii, çünkü adam 460 gün yapıyor, sen geliyorsun şafak 100 diyorsun.

bir de kısa dönemlerin aslında, "asteğmen kadrosunda oldğu" gibi bir şey duymuştum, mahkemeyede filan asteğmen uniforması giyerlermiş. doğru mu bilmiyorum.

askerde kimse kimseye çay getir a.k. demiyor. samimiyetinize bağlı olarak diyebilir. artık eski gibi değil, biri küfür ederse şikayet edebilirsiniz. bir astsubayın ifadesinin bu yüzden alındığına şahit olmuştum.

sonuç olarak bir süre kimseyle konuşmayın, herşeye dahil olmayın, gözlem yapın. ne yapmanız gerektiğine karar verin. tabii zaten, teknik olarak anlamsız bir şeye anlam yüklemeye çalışmak, ısrar etmek yani bilemiyorum. sesinizi çıkarmayın, mahkemeyle, kavgayla dövüşle uğraşmayın bitirin gidin.

oudor'un yaptıklarını seven kızlar da vardır yani seks olarak yada bu düşünce tarzı olarak.
kezbanı sevmeyen kızların da olduğu gibi. peki audor kadın olsaydı? çoğu erkek ondan nefret eder miydi?
seks, sadece kötü yapıldığında kötüdür. :)

yahu gerçek olarak görmesenize. bunlar ciddi olarak yazdığı şeyler değil ki zaten.

şöyle şaka olarak okuyun, o zaman komik oluyor, o yüzden de seviliyor..

(bi bok yedim buna cevap veriyorum hadi bakalım)
çok sosyolojik olucak ama, en az 25 yaş civarındaysanız, kadın erkek ilişkilerinde bi şeylerin tersine döndüğüne şahit olmuşsunuzdur. daha önce her kadın, elde edilmesi gereken ve kadın olduğu için bir erkekten daha fazla özen gösterilmesi gereken varlık oldu. zengin ve yakışıklı koca arayan da, ilişkide problem çıktığında kalbi kazanılması gereken de kadındı. (burada bahis konusu, modern şehir hayatı yaşayan insanları kapsıyor)
eski jenerasyona baktığınızda bu hala böyledir. ama artık, bir erkek de bir kadının sahip olmak istediği şeyleri elde edebileceğinin farkında. "errkek dediğin şöyle olmalı" bitti "kadın dediğin şunun gibidir"e dönüştü. kadın artık tek başına değerli değil, o değeri kazanması için en az erkek kadar çabalamak zorunda.
Tüm bunlarda bahsettiğim tabi ki author’un şikiş sokuş entryleri değil, (öyle olsa morpling’i de konuşuyor olurduk) ilişkiler hakkında klavyesinden çok güzel cümleler dökülüyor. onları ayıklamak lazım.
Ayrıca tüm bu birbirine benzer entryleri sırf bize eğlence olsun diye yazdığını sanmıyorum, adamın bu konularda bir derdi var, bu belli.
peki author bu kadar ciddiye alınacak bir yazar mı? tabi ki hayır. (çünkü üslupta bokunu çıkartabiliyor) ama yarattığı karakter tüm bunların da bir temsili.

sevgili kucak,

çünkü o kızlar sizin kadar kasmıyor. eğlencelik okuyor. mizah falan hani?

birinci elden ben cevap vereyim.

bi kere annesinin hegemonyası altında büyüyüp, anne kuzusu olmuş, kızları melek sanan şapşal oğlanlar sevmiyor beni, o konuda hiç tartışmaya gerke yok.

ikincisi, babacığının biricik namuslu aile kızceğizi modundaki, ay ben kocamı bulup, annemle babamınki gibi mutlu bir yuva küreceğim diye götünü yırtan teen ergen şapşal kızlar da sevmiyor beni, o konudaki tartışmaya da ben noktayı koyayım.

ama bedenleri alev alev yanan olgun, aklı başında, kadınlığının değerini bilen ve bedeninin arzualrı için kimseye hesap vermek zorunda olmadığını bilen hanımkızlarımız çatır çatır, seni istiyorum diye mesajını da atıyor, geliyor istediğini de alıyor. bu konuda isterseniz uzun uzun tartışabilirsinz. ben ziyarete gelen iki güzel dilberimle zevk saatlerine akıyor olacağım birazdan.

author duyuruda yaptigi imla > (bedeninin arzualrı için kimseye) yanlisiyla bile sasirtacak kadar iyi bir yazardir. bazen igrenc entry lerine denk gelme gafletine dusen guzel gozlerin nasil da mide bulantisina sebebiyet verdigini aciklamaya hacet olmasa da kendisini okutur okutturur. ayrica kari-kiz-yumcik-delikli tas seysine de cok takilma az biraz karistir. azdir buzdur ama goreceksin ki ski ve tassagini malzeme etmedigi entry leri de oldukca basarilidir.

author u tanimam etmem kacisina hic gerek duymadan ayrica denilebilir ki author adi gectigi halde cevap verme konusunda yaklasik 1 saat gecikmistir. demek alemi bugun hakkat uzun suruyor. sevisin diyorum. tenler zayi olmasin.

yazmak zorunda hissettiğim için yazıyorum
niye zorunda hissediyorum bunu da bilmiyorum
toplum için yaptığı çıkarım, genelleme ya da yargıları en alışık olunmayan şey üzerinden yapıyor seks ve sadece kadın erkek arasındaki seks üzerinden yapıyor bu kadar gerisi üslup meselesi beğenen olur beğenmeyen olur ama hayat da o üsluptur zaten
yapmak istediği şeyi anlıyor ve saygı duyuyorum
yukarıdaki kendi cevabı da kafi aslında anlamayanlar için ama beğenmek deyince o kadar öznel ki
ben de bu kadar eleştirel bi adamın niçin bu üslubu seçtiğini merak ediyorum aslında.

diğerler cevapları henüz okumadım ama, bence çok sıkıcı ve iqsu düşük insanlar olmaları başlıca nedeni olabilir. akıllı, mantıklı, espri anlayışı iyi birinin bu saçma sapan karakteri eğlenceli bulması ve takip etmesi pek mümkün gözükmüyor bana. yaklaşık 30 kelimeyi çevire çevire aylar yıllardır aynı konu üzerine herhangi bir komikliği olmayan, vasatın altı, erotikse kusturucu, şakaysa gülümseme bile yaratamayacak şeyleri beğenebilecek kadar sığ olmak hadi bir erkekte neyse de bir kızda gerçekten hoş durmuyor.

kendi adıma cevap vereyim gayet kendisine güvenen bir erkek profili çiziyor çünkü. etrafı 20 li yaşların başında, sünepe üniversite öğrencisi dolu bir kızsanız işi gücü olan, akıllı, kendine güvenen orta yaşlı bir erkek profilinin yazdıklarını okumak çok daha keyifli geliyor bana. author'un aşağıladığı kadın tipinin çoğu aşağılanacak haraketler sergiliyor o yüzden feministlik yapmaya gerek yok. evlilik meraklısı melek türk kızları beğenmiyor genelde ve de onlara yaranmak isteyen sözlük erkekleri. ben gayet keyifle okuyorum.

anlaşılan author, mazoşist türk kızlarına listen little woman demeye çalışıyor. ne denilir, alan memnun veren memnun herhalde. ama bunun üç milyar kadın varsa üç milyarı da orospudur demeden de yapılabileceğini wilhelm reich göstermiş zaten (bkz: #13279090).

Cevaplarınız içim sağolunuz; varsa diğerlerini de okumak isterim.

efenm bu konuyu cübbeli ahmet hoca' ya sordum mail yoluyla. özenilecek bir şey olmadığını söyledi, ayrıca author'un şeytanın uşaklığını yaptığından da dem vurdu. yersen..

cidden beğenen varmış lan.
vay ülkenin haline..

o dediklerinin onda birini dandik dergi chipte yazsa ben de beğenirim ama :D

Yanımda direkman author u beğenen bi kız var aynen aktarıyorum: "Bazen ipin ucunu kaçırsa da kezbanlara geçirdiği için authoru seviyorum"

Meali: Kezban olduğumun farkında değilim o yüzden authoru beğeniyorum :)

muhtemelen edebiyattan anlamıyor. sense of humour sahibi de değil.
entrylerinden çıkardığı kadarıyla bir bakıyor, aa starbuck gibi kadında olması gereken özelliklerden bir veya birkaç tane onda da mevcut. kezban olmaktan da öyle ya da böyle paçayı kurtarıyor bir şekilde.
yani: onay görüyor başta author ve author takipçileri/sevenleri tarafından.
author'ın diline pelesenk ettiği arzulu, karşısındaki adama "seni istiyorum" diyebilen bir kadın olmak author'ı sevmek demek olmayabilir. tek mesele kezban olmak ya da olmamak değil.
author'ı ve yazdıklarını okuyup hoşlanmamak bir kezban refleksi değil. ya da çatır çatır sevişip, cinselliğinden haz alıp, kimseye hesap vermemek, can sıkıcı bir kadın olmamak author'ı sevmeye yetmez.

bu adam kendini çok ciddiye alıyor (bakınız author'a yazılan okur mektupları), ve birileri çıkıp "ciddiye almayın siz de şu adamı yahu" diyor. kendini fazla ciddiye aldığı için onu itici bulacak kadar kadar ciddiye alıyorum kendisini. kusura bakmayınız. geçip neden gideyim, değerlendirme yapmak iyidir her zaman.

ha bir de, bana kalırsa kendisine yazılmış okur mektuplarından, mektupların (mesajların ya da, herneyse) yazarlarından bir karakter analizi yapın bence. author hakkında epey fikir verir. yazar kısmının okuyucu kitlesi iyi bir kriter bana kalırsa yazarlıklarını değerlendirmede.

loser seven kızlar da var dünyada. herkesin bir talibi var neticede.

(bkz: teamviewer)

ya da: Internet baglantinizin sonlandigi cihazda (fw veya router) icerideki statik IP'ye 3389'u NAT yapicaksiniz, daha sonra RDP yapip mutlu olacaksiniz.

hepsi sizin tercihiniz.

teamviewer, ücretli ama bir süre sonra bağlantıyı kesiyor.
edit; nasıl bir cümle kurmuşum, heyt be. demek istediğim ücretsiz ama tam hatırlamıyorum ama 10 dk filan bağlı kalyorsunuz. sonra bağlanılan kişinin programı kapanıyor. daha fazla kullanmak için satın alın diyor. ama karşı taraf programı yeniden başlattığında tekrar girebiliyorsun.

teamviewer personal use icin ucretsiz. corporate olani ise trial versionu 14 gün diye hatirliyorum daha sonra extend ediliyor.

şimdi uzak bağlantı denince kafalar karıştı. teamview olsun, radmin olsun, RDP olsun bunlar şükela araçlar ama istediğim açıkçası bu değil. network üzerindeki client ın birisi kapalı devre kamera sistemini barındırmakta. dvr yazılımımız da pek hoş bir özelliğe sahip, dvr server özelliğine sahip. local network üzerinde bu cihazın local ip'sini ie'ye yazınca küçük bir activex yükleyip kullanıcı adı ve şifrenizde uzaktan kamera sistemini dikizletiyor.

şimdi benim sıkıntım uzaktaki bir bilgisayardan da bu server'ın ip'sine erişip uzaktan da internet explorer plugini vasıtasıyla kamera sistemini dikizlemek istiyorum. nasıl yapsam da yapsam acaba?

o server'a teamviewer kurup yapabilirsiniz yada dediğim gibi, dış bacak ip'sine iç tarafdaki serverın statik IP'sini router veya firewall'dan NAT yapmalısınız.

router'ın gerekli bölümlerine girip, html isteklerinin o lokal ip'ye yönlenmesini sağlamanız gerekiyor.

nat ya da virtual servers yazabilir bu bölümün adı olarak. daha sonra oraya html portunun numarasını yazın, 80 olması lazım. daha sonra lokal bilgisayarın da ip'sini yazın. olacak. protokol olarak da tcp seçin. olması lazım.

html kafalari karistirabilir, o protokol aslinda http'dir ve kullandiginiz cihaz her ne ise boyle isimlendirmeyecektir. donanimlarin spesifikasyonunu yazarsaniz daha detayli birseyler yazabilirim

şimdi; öncelikle kullandığımız router'a ait cp screenshot'u budur:

img30.imageshack.us

bu cihazın wan portuna kablonet bağlı, 4 portu olduğundan onu da 24'lü dummybox switch ile çoğaltıp 22 client'a birden router üzerinden internet'e çıkış verdik. bir nevi dummybox'ı akıllı hale getirdik.

Muhtemelen depoda da biraz benzin tutuyorsunuzdur. babanız ona güveniyordur belki. o ışıklar yandıktan sonra 30-100 km gidebildiği doğrudur araçların ama kullanıma bakar tabi (hız, yük, aracın ağırlığı, yol şartları gibi)

onun daha hassasını yapmadılar varsa bir elektronikçi arkadaşın yaptırabilirsin. çok basit bir düzeneği var. ama zaten mekanik gösterge "0" göstediğinde de daha gider o. şamandıra hiç bir zaman dipe değmez.
zaten tankın içindeki gaz azaldığında basınç da azalır, motorun çalışmasına etki eder. hissedersin.
benzin bulundurman en iyisidir.

kırmızı ışığı hiç yakmamak bence çok süper bir çözüm

@co2s2
daha seksen kilometre gidecek arabaya gel de gaz aldıttır:)

ben km sayacı ile takip ediyorum.

diğer dillerde de var galiba? münchen/munich?

soru ne?

Birebir teması olan ülkeler bile birbirlerinin isimlerini doğru telafuz edemiyorlar. Kaldı ki şehir isimlerini doğru telafuz etsinler. Kulaktan kulağa hesabı bize ulaşana kadar iyice bozuluyor kelimelerin orjinalleri.

Mesela Almanya'nın orjinal ismi Deutschland olmasına rağmen bize oradan değil de Fransızca olan Allemagne kelimesinden geçmiştir. Biz de Almanya olarak telafuz ediyoruz.

AŞağıdaki linkte ülke isimlerinin dillere göre değişimlerini okuyabilirsin.

tr.wikipedia.org

Şimdi asıl sorun şu: Burada mı öpersin paket mi yapalım?

translate.google.com

adresine gir. İngilizceden hangi dile çevirmek istiyorsan o dili seç. Örneğin ben London yazıp from English to Turkish seçtim. Londra çıktı. Şehirlerin İngilizce isimlerini biliyorsan çok işe yarıyor.

P.S. öpücük olayını yeni gördüm, hakkımı atatürkiye'ye devrediyorum

Hadi bir bilgi daha;

Bir ülkeyi genelde hangi ülke dünyaya açarsa o dil üzerinden biliyor ismi. Etiyopya Osmanlı yüzünden yıllarca Habeşistan isimle bilindi ama oradaki insanlar neredeyse isyan edince ismi Etiyopya olarak değişti. Bugün hâlâ bazı ülkeler Habeşistan kırması kelimeler kullanıoyorlar. Misal Abessinien (Almanca), Abessinia (Fince) gibi.

dillerarası özel isim başkalaşımı. salladım ama böyle bir cevap aranıyor galiba.

(bkz: fas/#11343211)

(bkz: exonym)

herkese teşekkürler
ama öpücükler ermanen'e gitti.

cık gelmiyor..

anlama yolu olarak şu var. arkadaşlık isteği yaptığınız kişide bir süre sonra tekrar arkadaşlık isteği yolla hedesi çıkıyorsa reddetmiştir. çok yaşadığımdan değil servet reddetmişti beni:( evet servet çetin sjkldflsjdfklsj

kabul etmediği mesajı gelmiyor. davet göndertikten bir süre listene bak ordaysa kabul etmiştir, yoksa etmemiştir. di mi?

parmaklari bence

ellerinde bir şey yok ki, saçlarına geriye doğru itmiş. hepsi o.

@hollowlife: sağ eliyle kafası arasında kalan kısmı soruyorum birşey çekiyo gibi

bişey çekmiyor, yüzük parmağı o.

Yüzük parmağı o. Serçe parmağının arkasında ışık alamadığı için o görüntü oluşmuş.

parmaklarında başka bir şey yok orda.

sen elini yumruk yapmış bir şey çekiyor zannediyorsun fakat eli aynen sol eli gibi küçük parmağı düz, hemen yanındaki yüzük parmağı da çapraz şeklinde kulağına değecek şekilde duruyor.

-yagli, baharatli, acili yeme, abur cubur yeme
-bol su ic, sulu ve taze meyve ye,
-asitli icecekler ve alkol icme

iyi gelebilecek seyler:
- yogurt yemek
- sut icmek
- ilik su icmek
- ilac onermeyin demissin ama soyleyim yine de: rennie
- bir de tamamen yatay yatma, egimli yat

bütün bunlara ek olarak sakız da çiğnememeni tavsiye ederim.

kusmaya çalış. anında rahat edersin, bir süre de devam eder böyle.

şiir benzetmesine hasta oldum bu arada.

rennie, talcid, lansor gibi mide ilaclari ile destekleyiniz.. ice tea yi aabartmayip arada yogurt ayran, soguk sut filan goturunuz.

talcid şurup. ciddi bir ilaç değildir zaten.

ice tea çok sevdiğim halde benim reflümü azdırdığını söylemeliyim. asitsiz diye sorun olmaz sanıyordum fakat çok ice tea içtiğimde kusmayla sonuçlandığını gördüm.

bisküve ye petibör. çok iyi geliyor. tecrübeyle sabittir.

hazır gıdadan uzak dur bence, bisküvidir poğaçadır böyle yağı kötü şeylerden. daha genel olarak yağlı şeylerden bir süre uzak durabilirsin.
sindirimi zor sebzelerden de (kırmızı dolmalık biber, maydanoz vs) uzak dur.
portakal-limon yeme
baharatı kes.
sigara içmediğini varsayıyorum zaten, tek sebebi o bile olabilir..

bende de reflu benzeri birsey var sanirim ayni yanmadan ben de sikayetciyim.

soyle bi oneri okudum ve bir cok kiside cok etkili oluyormus.

bir bardaga bi kasik elma sirkesi bi kasik bal, sonra icicen. tadi konusunda hic bi fikrim yok boyle bisiyi denemek istemedim daha ama deniycem sanirim. cok ise yariyormus.

"apple cider vinegar" diye aratirsan ilgili yazilari bulabilirsin.

elma sirkesi işe yarar içine azıcık karbonat koyup bir yemek kaşığı için aç karna. midenin asidini dengeliyor işte. bir de şeftali suyu içebilirsiniz. çok sıcak asla içmeyin çay kahvenin refluyu azdırması tamamen sıcak olmalarından dolayı.

yıllarca bu hastalıktan illallah demiş biri olarak sana ilaç değil ama bitkisel birşey önereyim: kudret narı macunu. sabah akşam bir çay kaşığı hüplettim, 1 ayda düzeldi midem. ülser hastası bir arkadaşım tavsiye etmişti bana da.
ha modern tıptan başkasına inanmam dersen de bilemem. ben tavsiye edeyim de.

ben burda bana yakın bi duyuru rastlamadığım için veremedim. ancak bu tv lerde altyazı gecer bazen bir kere denk geldi gittim verdim. burda da adresime yakın olsa giderim heralde.

ben bir kez kan verdim buradan görüp. son kan verişimden yeterince zaman geçmişse ve denk gelirsem veririm yine. ama bir şey hissetmiyorum açıkçası. sağlıklı sigara falan kullanmayan bir bireyim, ihtiyacı olan varsa veriyorum sonra dönüp gidiyorum. tatmin amaçlı değil yani.

bir kez yaşadım bu durumu. gidip de kan vermediğim için vicdan azabı duydum diyebilirim. hatta duyuruyu açanı bulsam sorucam ne oldu hasta iyileşti mi diye. bir daha böyle bir durumla karşılaşırsam gider veririm. sigara içmem sorun olmazsa eğer.

gördüm mü veririm. ne burda ne de sözlükte daha nasip olmadı. bir tek geçenlerde tüm izmir için kızılay'dan bağış çağrısı yapıldı. stoğumuz kalmadı diye. bir hafta kadar önce bir saatlik yol teptim kan vermek için.

sigara sorun değil. boyunuz kilonuz ortalamanın biraz altındaysa veya daha yüksekse, 24 saat içinde alkol kullanmamışsanız verebilirsiniz büyük ihtimalle. formda daha bir sürü şart var ama genel olarak böyle.

burdan hiç denk gelmedi ama bir keresinde okulda denk gelmiştim. 500 kişinin olduğu bir yerde asılıydı ilan. muhtemelen başka dersliklere de asılmıştır. gidince ilan sahibine sordum; bizim okuldan bir tek ben gelmişim. aksatmayın, normalde de giden insan sayısı çok az.

kan vermeye gidecekseniz de google'da "kan bankası" veya "kan aranıyor" diye aratıp bir bakın, kanınızı ihtiyaç sahiplerine gitsin. onu bulamazsanız da takas için kan ihtiyacı olan birilerini bulmaya çalışın. tedavisinde düzenli olarak kan gereken hastalar hastaneye borçlu kalıyor. 20 ünite kan almışlarsa o kadar ünite kanı yerine o kadar kan bulmaları gerekiyor (kan grubu farketmez). yoksa senet yapıyorlar. ünite başına 10 lira falan olması lazım.

kizilay'a duzenli kan bagisinda buluyorum ben. hem benim grubum da en fazla bulunan grup oldugundan pek de aranmiyor.

yalniz bi kere ankara metro'da anons yapilmisti da bi ben gitmisim. yazik adamcagiz taksi falan tutup goturmustu hastaneye beni.

benim kan grubum 0 rh -, bazen görüyorum ama hatayda oturduğumdan dolayı pek işe yaramıyor. sinir oluyorum. bir kaç kerek mesaj atıp sormak istedim ama kafa bulandırmak da istemiyorum.

kan aranıyor duyurularının %90'ı istanbul'da olduğundan maalesef veremiyorum, sözlükteki duyuruyu da kapadım artık görüp görüp veremeyince. onun dışında eş dosttan duyduğum ihtiyaç sahiplerine kan veriyorum. normalde aspirin filan almamış olmak gerekiyor, ama acil bir durumsa ve lazım olan plazma vs ise belirtmeniz kaydıyla alıp ayrıştırıp kullanıyorlar.

bana pek gerçekçi gelmedi. bir de planet teror filminde böyle bi hatun vardı galiba. ayağında silah vardı gibi.

fake di mi? ben çok fena korktum da. biraz da kanıt lazım bana. hani, "şu kısmında şöyle yapmışlar, hayatta gerçek olamaz" gibi.. korktum da ben, uyucam, rüyama girer diye korkmaktayım :)
mesela, öyle bi silah tanıtımında, silaha bi dolu kurşun konması bana saçma geldi. bi de o kanlar biraz açık renkli gibi..

of korktum çok kötü fena :)

kaza olsa, en sondaki adamı yalvarmasına rağmen öldürmezdi.

hmm.. o adam yalvarmıyo sanki, hani ayakta duruyor, ama kız bacağını kontrol edemiyor gibi ya..

insanların olay anında duruşları da ben fakeyim diyor aslında. kurşun yağarken herkes ayakta. kurşun bana gelsin diyo bekliyolar sanki. :)

:)) iyi ya, fake bu yani.

hayır, bundan çok daha beter olayların dünyada gerçekleştiğinin farkındayım. ama çok korktum, nedense fena etkilenmişim.. gidip huzur içinde yatabilirim şimdi :)

teşek, teşek.. sefyom sizleri :)

aslında ilk vurulan muhabirin beyin pekmezinin akması gerçekçi gibi ama gene de fake bu video. yoksa zaten büyük bir haber olurdu, biz de duyardık.

direk rodriguezin planet terrorüne gönderme canım. hatta adamın ismi rod guez =)

ayan beyan feyk. de maksatları ne anlamadım. satmaz bu silah..

bacak yerine m4 takılmış olması oldukça saçma. gerçek olmadığı gayet açık. bacak yerine tüfek takılırmı allasen. kim böyle bişey yapsın niye yapsın?

ilk çıktığında görmüştüm ben onu. bir çeşit moda sitesinin reklamı gibi bir şeydi. web arşivlerinden siteyi bızıklamak lazım. fake tabi ki. çok iyi ideo o ayrı. tam bir kaos tanımı.

İlgili videoyu nerden bulabilirz acaba cok mrk ettim

bir subay arkadaşım demişti, silah tanıtımı olan yerlerde çoğunlukla namlusu kapalı olanlar kullanılırmış. gerçek mermiler söz konusu bile değilmiş, bence de mantıklı olan o.

hayır o silah bacaktayken tetik nası çekiliyor ben onu anlamış değilim. filmi izlerken de merak etmiştim bunu izlerken de.

bu kötü fake vidyoalrdan biri ne fake vidyolar var aklınız şaşar.

gece rahat rahat uyudum sayenizde. teşekkürler tekrar :)

translate.google'ı denediniz mi? soru işaretleri yerine é geliyor herarlde. o şekilde değiştirince mantıklı bir ingilizce çeviri veriyor.

sözlükte portekizce başlığına biliyormuş gibi entry yazan yazarlara mesaj göndermeyi dene

www.pcnet.com.tr

pc serial, donanım numarası mı acaba? tek parça satılan sistemlerde veya dizüstülerde oluyor heralde bunlardan. dizüstünün altında, kasanın arkasında olması lazım.

valla kanka bende anlamadım...nerede bu serial numarası laptop kullanıyorum...serial numarası hangi harfle başlarki..?

laptop'un altında yazar hacı.

baktım ama yazmıyorki...bişeyler yazıyorduda onlar degil galiba yani hangi harfla başlar...?en kolay nasıl bulabilirm?

alt tarafının fotorafını cek gonder bakalım. her markada farklı bi sistemi olur.

cihazların altında model numaralarını altında yazar. dmi kullanarak da silinmiş seri numaraları yazılımsal olarak bulunabilir, tabi bu bilen biri tarafından değiştirilebilir, ya da anakart değişirse.

Hatay'a olmasa bile Adana'ya eliniz salladığınızda değen herhangi bir firma gider. Ordan da Hatay'a gidersiniz. Konfor açısından Kernek Turizm'i tavsiye ederim. Eğer Hatay'a gitmiyorsa bile Adana'dan aktarma yaparsınız.

malatyadan direkt olarak hataya araç olacağını sanmıyorum. antep'e gelip otogardan yazar tur arabalarına binebilirsiniz. osmaniyeye gelip ordan gideceğin yere -hem de daha rahat- araba bulabilirsin. malatyadan gelirken adana ters yönde kalıyor sanki.

bir de şu var ki; (antakyaya gideceğinizi var sayarak)hatayın ilçelerinden bile antakyaya direkt araba bulamayabilirsin. tam olarak nereye gideceksiniz? ona göre bir şeyler söylerdim.

@hollowlife:
Malatya'nın yerini yanlış biliyorsunuz sanırım. Malatya'dan Antep'e araç bulmak biraz zor olur ama önceki mesajımda da belirtiğim gibi elinizi kaldırdığınızda duran herhangi bir otobüsün Adana'ya gitme olasılığı çok yüksektir. HEm malatya firmalarının hem, Malatya'nın doğusunda kalan elazığ, Muş, Bingöl firmalarının her gün Adana'ya birden fazla seferi vardır. Adana'dan da Hatay'a ulaşmak gerek otobüsle gerek trenle (bildiğim kadarıyla Mersin-Tarsus-Adana-İskenderun-Hatay arasında çalışan özel tren seferleri var) çok daha kolay olacaktır.

antep ve adana'dan aynı şey olacaktır. ama sanki antepten daha az kilometre yaparsınız.

@44
arabalife.com

herkese teşekkürler...

bir eve bir deli yeter de ondan.:)

arada cok yas farki yok ise, biri digerini (genelde buyuk olan) gelisim sirasinda bir veya birkac sekilde eziyor olabilir. ayni sekilde, buyuk olana hayatta basarili olsun diye zorluklar ve kisitlamalar uygulayan aile ortaya cikan problemlerden (veya sonuctan) deneyim kazandiktan sonra ikincisini daha rahat, problemsiz ve kisitlamasiz bir ortamda yetistirince kucuk olanin da enerjik ve baskin olmasi mumkun.

ben ve kardeşim öyle değiliz. ikimiz de ortalama enerjide ve sosyallikte insanlarız.

büyük olan arada yaş farkı da varsa sorumluluk alıyor. sorumluluğu da erken yaşta alınca zıpır/sosyal oradan oraya zıplayan olmamıyor. ki benim gözlemlediğim kadarıyla bu ortanca kardeşe daha çok oluyor. 3 kardeşili evlerde gözlemlediğim büyüğün asi ortancanın çilekeş küçüğün çılgın? olduğu yönünde. anne baba deneyiminin de etkisi var, yok değil. en küçük kardeşler hep şımartılır. o yüzden kendini dünyanın merkezinde sanır. öyle olunca da sosyal tabii. ilk çocuklar da deneme tahtası olduklarından asi olurlar. mayada da varsa tabii.

bizde ben goreceli olarak daha uslu bir adamken abim pek zıpırdı. 30dan sonra o uslandı ben azıttım. aile içi dengeyi mi gözettik ne yaptıysak artık. (yaş farkı 2, pi:3,14)

ben büyük olanım, evin işlerini yapmak bana düşerdi, biraz "dışarıda" büyüdüm filan. kardeşim ise tam tersi oldu zaten yapan biri olunca. geçen "siktir lan" dedim oturdu ağladı annesinin yanında.

bir de çok sevdğim iki arkadaşım var. onlar biraz daha farklı büyük olan hep babasyla dükkanın işlerini yapnca küçüğe gerek kalmadığından olsa gerek hep bir kendine buyruk olmuş. yani küçük olan sosyal (bildğin fırlama lan) büyük olan daha efendi olmuş.

büyük olan küçükleriyle, anne dışında ayrıca ilgilendiği (dövdüğü vs.) için, küçük kardeşlerin daha pısırık olması doğal bir durum.

ben de 1-2 sene öncesine kadar aynen sizin gibiydim. hayatımda benden başka hiç kimsenin varlığına tahammülüm ve ihtiyacım yoktu. ve bu durumdan gayet memnun olduğum için hiç değiştirmek için çaba da sarf etmemiştim. 1-2 senedir ise çok sosyal bir insan oldum. hatta bazı özel dönemler ve zamanlar dışında yalnızlığa gelemiyor ve birileriyle görüşmek istiyorum. belki sizin durum da benzer bir şekilde zamanla geçer diye yazdım bunu. sevgiler.

ehehh valla ben de ozlemiyorum:) Ozlemedigim icin de arayip sormuyorum kimseyi. Beni arayan olursa gorusuyoruz.

Cok sorgulamisimdir "Ulan ben odun muyum acaba" diye :) Hele ki "canimm cok ozledim seni minnosum" tepkileri veren insanlari gordukce. Tabi yarin obur gun baba olursam ozlerim belki evladimi.

Bir de kaybettigim yakinimi ozluyorum. Hayatta olan kimseyi ozlemem diyim :)

ben de özlemiyorum. küçükken annemi özlerdim, o kadar. bi daha kimseyi özlemedim. insanlarla ilgisi yok. sevdiğim insanları da özlemiyorum.

hiç kimseyi özlemiyorum demek için bu duyguyu hissedebileceğiniz kişilerin teker teker hepsinden yeterince uzak kalmış olmanız gerek, bunu yapmamış olabilme ihtimalinizi tamamen çıkış noktası alarak belki özlersiniz diyorum.

bence ileride bazı sorunlara yol açabilir bu durum yani herkes birileriyle birlikteyken takılırken falan sen tek olursun ve neden diye sorduğunda kendine geç kalmış olabilirsin oyüzden bu soruyu şimdi sorman güzel :) sonuçta özlediğin kadar özlenirsin bu bri gerçek

ailemi ozluyorum, cunku cok uzagim.. onun disinda pek kimseyi ozlemiyorum, arkadaslarim zaman zaman aklima gelir tabi, ama bu ozlem midir bilmiyorum. Ozlemek onlara ihtiyac mi duymak yoksa onlari dusunmek mi, hicbiri degil sanki, ozlemek sanki onlar olmadan bu hayatta yalniz kalacagini hissetmek sanirim... agir bir duygu, araya mesafe ve zaman girmesi gerekiyor...

bence kendini biraz zorlasan iyi olur daha sonra birikiyor b.ka sarıyor kafa falan kalmıyor..

Özlem duyamama durumunun tembellikten ve hatta vakitsizlikten kaynaklı olduğunu düşünmekteyim ciddi ciddi, bende de aynı sıkıntılı ve bir o kadar absürd hissiyat mevcut...

Insan doğası gereği, kişiler daha fazla üstüne düşmeye başlıyor sonra. (her ilişkide güç daima az umursayan tarafta olduğundan)...

Basit bir örnek verecek olursak, annen seni haftada 2 gün aramasa tuhaf karşılarsın, bir sorun olup olmadığını anlamak için ona ulaşmak zorunda hissedersin kendini... Fakat bu rutin bir hal aldığı için, özleme fırsatın kalmıyor, buna pay bırakılmıyor. Ikili ilişkilerde de bu böyle, genel bir örnekti yalnızca.

bunu ben de hep merak etmisimdir, bir rahatsizlik oldugunu dusunmuyorum, bir kisilik ozelligi bence. genelle (veya genelin goruldugu haliyle) benzesmedigi icin korkutucu gozukebiliyor sadece. sevdigim, cok sevdigim kisilerden uzak (kimisinden ebedi) kaldim ama ne bileyim hic "simdi 1 dakkacik bile olsa gorsem ne super olur" dedigim bir an olmadi, biraz fazla kabullenici ve biraz rasyonel olmayla alakasi olabilir (yani gorebilecek olsam zaten gorurdum, goremiyorsam demek ki mumkun degil, kafayi bunla mesgul etmenin alemi yok demek gibi). yani evet uzaktaki sevdigim birini gorsem guzel olur, ama goremeyecegime gore oturup onu dert edinmenin anlami yok falan gibi... tabi bu otomatik bir proses yani boyle yapayim diye dusunmuyorum.

sevdigim kisilerle beraber olunca cok mutlu oluyorum evet ama olmadiklari zaman da pek dert olmuyor aklima gelmiyor. insanin kafasini surekli mesgul eden ilgi alanlari olmasi ile alakali olabilir demisler, bende de var ondan o yuzden alakali olabilir, dusunmemistim hic onu.

ailemi özlüyorum uzakta olduğumda ,hatta 2 ay kadar görmessem gün sayıyorum dönüş tarihi için, birkaç arkadaş dışında kimseyi özlemiyorum.sevdiklerimi değil sadece çok sevdiklerimi daha doğrusu bende alışkanlık yaratmış insanları özlüyorum .akrabaları görmesem aklıma gelmez. alışkın olduğunuz insanlardan uzak kaldığınızda özlersiniz siz de, öyle abartılıcak özlemde değil aslında bu bir iki saat görmek bile yetiyor.altında farklı nedenler aramayın bence , etrafınızdakilerin çocuğunun değersiz olduğunu düşünmek yeterli nedeni teşlik ediyor.

ben de ozlemiyorum. anlar ve duygular baska tabii, ama onlar da daha cok insanlarla degil, insanlarin o anki halleri ile ilgili ve kimse ozlendigi andaki halini korumuyor.. relativity.

özlem alışkın olduğun bir şeyden yoksun olmakla oluyor. her şeye kolaylıkla adapte olabiliyorsan hiçbir şeyin eksikliğini hissetmezsin, özlemezsin..

ben de yalnızlığımı çok severim yalnız şöyle oluyor mesela biriyle ilgili bişey geliyor gülümsemesi, karekteristik bi sözü falan o anda özlem gibi bişey hissediyorum ama yanında olmak istemiyorum ille de o kişinin. bazı insanlar böyle bişey hissettikleri zaman o insanın yanında olmak istiyorlar. erken çocuklukla, nesne ilişkileriyle, bağlanma biçimleriyle falan ilgili bişey olsa gerek.

ama insanın yaşı ilerledikçe özlem de başka biçimler alıyo sanırım. mesela geçen hafta uzun süredir görüşmediğim lise arkadaşlarımla tatile gittim, onlarla vakit geçirirken beni uzun yıllardır tanıyan, kendimi anlatmak zorunda olmadığım insanlarla olmayı özlediğimi fark ettim. yani insanları değil, onların yanındayken olduğun kişiyi de özleyebiliyorsun ki sanırım bu benim için daha baskın bir özlem.

tüm hücrelerim adına konuşuyorum:
insanları özlemiyoruz çünkü insanlar yani çoğu insan adilikleriyle ibnelikleriyle hatırımızda

uzak kaldigimiz donemlerde kiz arkadasimi ve izmir'deki arkadasim tolga abi disinda ben de hic kimseyi ozlemiyorum. hele hele bolumdeki arkadaslari gormek dahi istemiyorum. yaz tatili boyunca bi hal hatir sorulmak icin aranmayip ilk sinav doneminde "oo naber ya, su senin notlari alsam" muamelesi gordugum icin olsa gerek. ibneler.

belki insanları sevmiyorsundur, insan sevdiği şeyleri özler. ben askerdeyken ne annemi ne babamı özlemiştim. ama misal yiğenlerimi hatırlayıp ağlayasım gelirdi. bir de çiğ köfteyi özlemiştim.

birşeyleri özlememek iyidir bence, kafan bulanmaz en azından.

bence bu bir huy, yani ozleyen cok seviyor, ozlemeyen okuz gibi bir sey yok. ben sevdiklerime karsi gayet pitircik birisiyim ama o insani gormezsem de aklima gelmez pek. yani hatirlarim, bir sey gorurum aklima gelir o insan anlik olarak ama oyle bir ozlem duygum peydah olmaz. yillardir ailemden uzaktayim ama ozlemem onlari. ozlediklerim var ama,
mesela oldukten sonra babami ozlemeye basladim. bir de asik oldugum insani ozlerim ama hemen oyle kisa surede degil, biraz zaman gecmesi lazim. bu bir mizac, karakter, kisilik ozelligi gibi geliyor bana. goz rengimiz gibi bir sey, kimi insan ozlemiyor ya da baskalarina gore daha az ozluyor. unutkanlik da var bende, simdi dusundum de ondan da olabilir. belki ozlemeyi unutuyoruzdur :s

yok.

bazı kamu kurumlarında olan sistem ile mümkün, tanıdğınız bir memur var ise yerleşim yerini bile söyleyebilir.

tckimlik.nvi.gov.tr şu adreste vardı öyle bir şey ama kaldırılmış.

değiştirildi bi kaç hafta önce sistem.

bence en fazla aynı otelde sizi bir daha misafir etmezler.

bence verecek durumunuz varsa verin, "türkler böyle yapıyor" olmasın sonra.

Amatör ilgi ve bilgime dayanarak söyleyeyim; evet, 5 tane receiver ve 5 tane anten çıkışı kablosu gerekir (o bir şekilde çözülür, 4'lü-6'lı-8 çıkışlı lnb'ler var, pahalıca biraz) ama receiver her tv için ayrı olmalı. Diğer türlü tek receiverden çıkan kabloyu diğer tv'lere de dağıtabilirsiniz ama her tv receiverde hangi kanal açıksa onu izlemek zorunda kalır.

bu beş televizyon yayınları birbirinden bağımsız olarak mı alacak. birisi trt izlerken diğeri show diğeri ntv diğeri fox mu izleyecek?

Evet, hepsi değişik izleyecek.

6 çıkışlı LNBler var. tek çanakla bunu kullanabilirsiniz, yine de 5 tane alıcı gerekir.

yada digitürkteki gibi bütün kanalları tek polarizasyonda olan bir şey kullanabilirsiniz. aynı şekilde tek bir lnbden "+" yada "t" konnektor kullanarak diğerlerine dağıttıktan sonra aynı pol. daki kanalları izleyebilirsiniz. ondan kelli; yatayda olan a kanalını seyrederken, yatayda olan b kanalıda seyredebilebilir. ama dikeyde olan c kanalı açtığınızda hepsi birden gider.

kalıcı olarak kullanacaksanız böyle bir şey yapabilirsiniz. yoksa alın bir iskelet anten belediyenin vericilerine yüklenenin. yada internetten filan izleyin.

sonuç olarak; her tv için bir alıcı gerekir ama anten konusunda bir şeyler yapabilirsniz diye zanıyorum.

yatay ve dikey de kendi arasında H,L olarak ikiye ayrılıyor. yatayda da iki kanal izlerken problem çıkabilir yani.
receiverlarda karaköyde falan 50 liraya kadar düşmüş olması lazım. eskisi gibi çok pahalı değil.

bu arkadaşın yurtdışına nerden gidiyor?
bir de; gelince alacak mı aynı yerden?

evet onu yazmayı unutmuşum pardon. kedi istanbul'da ikamet ediyor. sahibi de tek gidiş biletine sahip. yok öyle dönünce geri alma falan.

bakmayacaksanız almayın şu hayvanları yazık günah oyuncak değil bunlar be.

konu hakkında hiç bir fikriniz olmadan böyle atıp tutabilmek her yiğidin harcı değil. tebrik ediyorum sizi cüretkarlığınızdan ötürü. güzel düşünmüşsünüz.

olayı yapan sadece taliban değil, canı sıkılan yapıyor böyle şeyleri.
daha önce karşılaştığım, bir kaç türk mütahit veya iş adamından dinlediğime göre; hiç bir şekilde türk yetkililere güvenmesin. ne ateşe, ne elçilik ne de kamp doğanın sizi çarşıya, pazara götürme gibi bir lüksü yoktur. zaten kendilerine ateş edilmedikçe hiç bir şeye karışamazlar.
amerikalı bir çalışanın silahla kampın içinde dolaştığını görmüştüm. aynı şeyi türk otoriteden bekleyemezsiniz. amerikalılar heryerde amerikalı yani. neyse, ingilizlerle çalışması biraz daha iyi olmuş.
güvenlik diye bir şey yoktur. biri bir şey yapacaksa yapar. ben ordayken hamile bir almanı kaçırmışlardı.
bir aylığına orda kalacaksa bence pek bir sorun olmaz. onun kim olduğunu filan anlayana kadar geri döner zaten.
istanbul restorant var orda. merkezde, şah mesud meydanın yakınında. sahibi, çalışanlarının bir kısmı türktür. onlar da yardımcı olabilir bence.
içki içmek yasaktır. islam cumhuriyeti orası.
aklıma geldikçe yazarım..

afganım mücaht degilim.
babana söyle gitmesin gitmesin gitmesinnnnnnnnnnnnnnn

orada seçimler olucak . millet birbirine girecek. kaç para teklif etselerde gitmesin diyorum ben

lan bizim orada bir sürü işimiz var. otel, fabrika vb. ama orayı işleten akrabalarım bile kargaşadan kaçmak için dubai,türkiyeye geldi.

abi çok ciddiyim gitmesin