sivas kesin degil. zonguldak guzel, daha acık gorusludur ıspartaya gore. ama yol durumu ters biraz. ısparta'nınsa tek avantajı antalya'ya yakın olması.

ben olsam z>ı>s

Isparta cunku antalyaya cok yakin :D

zonguldak iyidir.

Isparta hakkında sorun olursa yardımcı olurum.

yapacağım ilk iş referandumda hangi oyların çıktığına bakmak olurdu. bunu siz kendi görüşünüze göre bakarsınız. secim.haberler.com

iklimsel olarak bakacak olursak sivas'ın kışı çekilmez. sivas merkezde üniversite okuyan uzaktan bi akrabam yüzü üşümesin diye sakal uzatıyordu :)

ısparta'yı seçerdim antalya'ya yakın olduğu için. ama zonguldak'ın da insanının iyi olduğunu duydum.

siz yine de ısparta ve zonguldak ile ilgili facebook'taki öğrenci gruplarını bir yoklarsanız daha iyi olabilir.

sivas'ı direkt elerdim.

ısparta küçük ama antalya'ya yakın, o yüzden ısparta'yı seçerdim.

tokat ve corum'u goremedim listede, olmaliydilar yani.

alışık olmayan insan kışın sivas'ta yaşayamaz. hayatınız çok güzel olsa bile yılda bi 6 ay işe küfrederek gidersiniz

@tabu, Isparta'nın kışı Sivas'ı aratmaz yalnız. Sivas'ı bilmiyorum. Isparta'da bişey yok. Zonguldak kötü ama onun da çevresinde kaçabileceğin yerler var.

geçen sivas,kayseri, konya idi şehirler.

isparta en iyisi, kucuk sakin halki biraz tutucu ama idare edilir.

zonguldak'ı bilmem ama ısparta ucuz bi yer. yaşamaı kolay. davraz, eğirdir bilindik yerleri.antalya,denizli yakın. askeri çok ama.

zonguldak. hiç değilse gece sahilde bira içip, arkadaşlarınla güzel deniz kenarı restoranlarda takılabilirsin.

ısparta'nın tek avantajı araban varsa zırt pırt antalya'ya kaçabilmek olacak. sivas'dan bahsetmedim bile farkındaysan.

Zonguldak. Ah hele bi de Ereğli olursa.. canım memleketim. Sahili yeter yahu. Kimse kimseye karışmaz mis gibi yer

Kesinlikle Isparta, haftasonları kaçıp gitmelik bisürü yer var yakınında.
Antalya yakın daha nolsun :)

kule tipi var bizde. görece daha iyi.

çok pahalı ama dyson'ın geliştirdiği yeni bir vantilatör var fansız.

kule tipinin avantajı ne peki?

gürültüsü daha az ve (belki bana öyle geliyor) daha iyi soğutuyor.
fakir'in bir modeli vardı memnunuz ondan.

ama gönlüm dyson'da, ısıtma da yapıyormuş :)

şunlar fena değil diyebilirim www.sanalmarket.com.tr

kampanya takip et 7 lira mı 9lira mı ne olmuştu kampanya döneminde bunlar 50 lira üzeri alışverişe ek alınırken... iki tane almıştım. normal vantilatörlerden yavaş dönüyor ama yaprakları uzun, çok ses çıkarmıyor hafif be herhangi bir yere asılabiliyor işte. ha çok çok etkili bir soğutması yok. kampanya zamanı yakalarsan o fiyata göre çok iyi sadece.

@ passion, dyson ilginç ve güzel görünüyor ama o paraya öküz alırız :)

@ ucan spagetticanavarı, böyle minik değil oda için bakıyoruz. yani ayaklı vantilatör ya da kule tipi.

minik filan değil yalnız bu :D taşınacağım için kutusuna koyup bavula tıkmış olmasam atardım fotoğrafını filan. internette şunu bulabildim çok net olmasa da i.imgur.com

bendeki ayaklı ve kutu tipinden büyük çap olarak yani. kampanyada bulursan direkt kap 7 lira bir şey değildi sonuçta... ya da migroslarda kurulmuş halde varsa deneme imkanın dene, bana kalırsa 30 da eder çünkü yerine göre...

kafessiz oluşu da beni felaket senaryoları yazmaya iter :) o yüzden bu bana göre değil pek. teşekkürler yine de.

nasıl anlatılır ki :D o da sıkıntı değil :D çarpınca azıcık acıtıp duruyor işte :D sana zarar verecek derecede çarpana kadar kendi kırılır muhtemelen :D defalarca kez sıkıntıdan bilerek elimle durdurdum ben :D

istemiyorum o vantilatörü :D

Lezzet farkı.

Soğan güzel kavrulacak ki yemeğin tadı olsun. Sonra domates iyice pişecek. Sonra biraz salça konulacak vs va

pişme süreleri farklı olduğundan ötürü hepsini aynı anda atarsak bazıları yanar(yağda) ya da fazla yumuşar (suda), diğerleri ise diri kalır.

hepsini suya atmak yavan/sağlıklı. yağda kavurma işleminden geçirmek sebzenin aromasını çıkarmayı sağlar. ayrıca yağa ilk atılanın aroması yemeğin tamamında daha baskın geliyor. hepsini direkt yağa atmak pişme süreleri farklı olduğundan biraz deneysel olur :) tam pişmiş domates inde kıtır soğanlar. neden olmasın

abi sebzelerin hepsinin bir sertliği yada pişme süresi var. sen herşeyi birden atarsan, hepsi birden suyunu salar ve haşlama olur.

doğru olan bence soğanlar pembeleşicek sonra biber ve sarımsak atılcak sonra domates sonra varsa sebze.

Suya atıp pişirmenin tek dezavantajı tadı mı yani, ve bazılarının geç pişmesi? EN son pişen sebze pişene kadar beklenir mesela?

Daha mı az besin kaybı var yağda kızartmaya göre?

Ben suya atartken bile suya yağ dökğyorum mesela.

haşlanmış etle kavurmanın farklı olması gibi, direk suya atmakla önce yağda kavurmak lezzet farkı yaratır. yağda pişirirken de önce biber sonra soğan koyarsan ya da aynı anda koyarsan biber çabuk pişip yanar. hepsini aynı anda koyarsan domates sulu olduğu için haşlanma etkisi yaratır diğer malzemeler üzerinde.

ama taze fasülye yaparken hepsi bir kavrulup sonra suyu eklenince de güzel olabiliyor.

bir de not: yemeklerde su miktarı abartılıyor genelde. suyu az koyunca bütün yemekler daha güzel oluyor.

tencere yemekleri genellikle iki ana usulde yapılıyor.
1. arkadaşların anlattığı nedenlerle ( pişme süreleri, malzemelerin aromalarının birbirlerine geçmesi ) sırayla tencereye koymak
2. çiğden pişirmek. bu yöntem daha çok domatesin bol olduğu yaz aylarında yazlık sebzelerle yapılır. yazlık sebzeler genellikle kışlık sebzelere oranla daha suludur, çiğden pişirme yönteminde yemek sebzelerin kendi suyunda pişier. soğanı en alta koyarsın, üzerine sebzeleri domatesi koyarsın, tenceredekiler yeterli ısıya ulaşınca yani pişmeye başlayınca küçük ocağa alırsın veya ısıyı yarıma getirirsin, uzun sürede pişirirsin. bu yöntemde de yemekler çok lezzetli olur.
göveç yemekleri de bu yöntemle yapılır.
çiğden pişirmede dana eti kullanılacaksa önceden pişirilir. kuzu ve beyaz et kullanılacaksa önceden pişirmeye gerek yok. soğanın üzerine eti koyarsın üzerine sebzeleri domatesi tuzunu koyup kapağını kapatırsın.

True Detective'in ilk sezonunda Rust Cohle'u çok karizmatik buluyorlar genelde. Haksızlar mı? Değiller.

spartacus

VOLTIR VAYT <3

Doctor Who
Torchwood
Arrow
Da Vinci's Demons
White Collar
Vikings - kısmen
Marvel's Daredevil - kısmen
Hell on Wheels
Better Call Saul
Constantine
Sherlock
Dexter
Angel

mad men
mad men
bi de mad men.

Lie to me.

House of Cards - Frank Underwood

californication
the mentalist

Var.

2 adam vardi. Seytanlari olduruyolar filan. Izlemedim lan :( eski arabasi vardi. Buyu filan. Anlatamadim. Unuttum da.

hannibal

Linc etmem seni de sasirdim haliyle. Dunya'nin en yemek secen adamiyim, ben bile meyve severim.

Kabuğunu seviyorum çünkü vitamini orada.

Ha bu arada onu da belirteyim her boku yiyen adamim pirasayi enginari ekmeksiz gotururum ama meyve sevmem. Ikram edilirse yerim tabii o kadar da nefret etmiyorum.

sevmemezlik degil ama ozellikle gidip de meyve almam. ya da dolapta varsa, kimse getirmedikten sonra kalkip yemem. aylardir yememisligim vardir, hic aramam.

muz haric.

yoo şaşırmadım. ben bazılarını seviyorum ama çoğunu aramıyorum. dünyadan yok olsalar umrumda olmazdı sanırım :/

ben. sevdiğim bir meyve yok; aklıma da gelmez gidip alayım, canım da çekmez gözümle göreyim. hayatım boyunca toplam 5 kilo yememişimdir zaten.

ben , ömrüm boyunca yemesem aramam

Ek: Tadini seviyorum. Tadi guzel meyvenin. Muzun, cilegin, kirazin, malta eriginin tadi cok guzel benim damak tadima gore. Kimisi cikolatayi cok sever ya, ben de bazi meyveleri seviyorum ayni sekilde. Cikolata sevmedigimi soyleyince de bana sasiriyorlar seninki gibi.

hiç denk gelmedim

Sevdiğim birkaç meyve var ama hiçbirinin müptelası değilim. Aylarca yemesem aramam.

birkaç tanesi dışında ben de sevmiyorum. aramam, yemem. denk gelirsem karpuz ve armut patlatırım sadece. en son ne zaman yedim hatırlamıyorum. vitaminsiz kaldık yav.

meyvenin öyle aman aman bir olayı, özellikle sevilecek tarafı yok bence. nefret edilecek bi şey de değil. türlü türlü meyve var sonuçta, elbet sevdiğin vardır ama özellikle aramıyosundur. bu işleri anneler ve babalar yapıyo hep. o yüzden bekarlar ve öğrenciler olarak genelde bizim işimiz olmuyo meyveyle. gidip almıyoruz çünkü. ama ana baba öyle mi? pazarda, markette görmesinler. alıyolar hemen. önüme armut koysalar yerim ben ama "gelmişken armut da alayım lan" demem hiç, aklıma gelmez. gelse iyi olur aslında. armut güzel.

@konusma ben konusuyorum daha bitirmedim, bizimkiler çok almazdı, o yüzden bence. alışık değilim yemeye, bahsettiğin gibi meyve partisi olmuyordu bizim evde :(
ablamlar ve babam çok sever ama, onları pek etkilemedi galiba bu kriz. neticede hiç girmiyor değildi eve ama ben sevemedim. hijyen takıntım var bi de biraz, suyu elime yüzüme bulaşınca hiç sevmezdim. çekirdekli meyveler mesela, o çekirdeğin ağza girdikten sonra salyalı salyalı iğrenç bir şekilde geri çıkması, anlayamazsınız...

meyveli hiçbir şey sevmiyorum, pasta veya şeker. frambuazlı pasta ve biscolata pia ölsün, çikolatadan selamlar!

ben sevmiyorum ama muz guzel.

Renklerini seviyorum.

karakterini, nezaketini, kafa dengi olmasını :))

tadını, ferahlatıcılığını falan seviyoruz işte ne biliyim, meyve başka ne için sevilir ki:)

5-6 sene öncesine kadar olan dönem için konuşacak olursam; meyve nasıl sevilmez ki? karpuz mesela, güzelini bulursanız bunun üstüne bir lezzet yok dünyada. bir de kara dut var gerçi, aşırı muhteşem. neyse ki bunun hala doğalını bulabiliyoruz. sonra şeftali, kiraz (bunda kurt çıkma ihtimali biraz o keyfi bozuyor)

çilek sevmem diyordum ben, ama meğer normalde yediklerimiz çilek değilmiş ki. bir kere denk geldi sadece, yanlışlıkla cennetten dünyaya düşmüştü sanki. bak frenk yemişi vardı bir de. bu da eşine az rastlanacak bir nimet.

ama artık o eski tadları yok. karpuzlar kabaktan aşı ile üretiliyor, şeftaliler saman gibi, çileğin kokusu güzel ama tadı yok. benim kadar meyve seven birisi için çok trajik bir durum. ilerde bir yer alıp anneme meyve yetiştirtmeyi planlıyorum. :)

Muz uzun süre tok tutuyor, yemek yiyemeyeceğim zaman hemen bir muz yiyorum, o açıdan güzel. Bir de kabuğunu soyup ve kabuğundan tutup yiyebiliyor olmak iyi. Toplu taşımadan inince filan yiyorum çünkü bazen.

Karpuzun peynirle birlikteliğini seviyorum.

Mandalinanın verdiği ferahlığı seviyorum.

Armutun sululuğunu, yeşil elmanın avokado ve enginarla uyumunu seviyorum.

Çileğin, böğürtlenin çikolatayı bastırmasını seviyorum.

Üzümün şarabını seviyorum.

Başka da meyve sevmem pek.

Döküm al. Seramik ve granit de çok sağlıklı değil. Marka olarak da Hecha olabilir.

Granit aldım pek de güzel yapıyor yemekleri ama sağlıklı değilmiş. Hayatımızda her şey çok sağlıklı ya bu da sağlıksız olsun :)

90'ların teflonu neyse seramik, granit de şimdi o. on sene sonra bunlarda da kanserojen bir şeyler çıkma ihtimali var.

en güveniliri çelik ve borcam. (borcam fırının yanı sıra kısık ateşte ocakta da kullanılabiliyor)

aralarında en sağlıklısı seramik ve döküm, teflon zaten biliniyordu ama alternatifi yoktu, granit ise bir çok ülkede yasak

sana kitap satayım ben. 10 numara kargolar gönderirim. yepisyeni kitaplar.

(git: tinyurl.com)

dergiye abone ol 1 yillik, her ay sevinirsin.

1 ay geriden gelsin, yari fiyatina okuyim dersen oyle siteler var. 444dergi falan.

Cep telefonu ve tablet kılıfları alabilirsin. Çok güzel anahtarlıklar var, beğendiğin bir konseptte anahtarlık alabilirsin. Eşine basit takılar, tokalar, saç bantları gibi şeyler; kendine de 5 dolarlık saatlerden alabilirsin. Cüzdan ya da not defteri alabilirsin. Aklıma gelenler bunlar :)

(bkz: postcrossing)'e üye ol! :)

xiaomi powerbank al banggood.com dan. 10 dolores. piston 3 kulakluk al 10 dolores yine. onlara aparat al bole ısık falan usbli.

helikopter!
www.geekbuying.com

çok şirin bişey la, şurada 3.56'dan itibaren uçuşuna bak hergelenin.
www.youtube.com
yarın alıyorum ben mesela.

Quadcopter al.

açacak fonksiyonu olan bir anahtarlık al.

benim aldıhlarımdan örnekler: www.banggood.com www.banggood.com www.geekbuying.com www.geekbuying.com

bir ara kitap gönderebilirim, hiç çöp olmaz, işe de yarar. sanırım heyecan da olur neler geleceğini bilmeyince...

şaka yapmıyorum bu arada. ille de satın alma hissi yaşamak istiyorsanız kargo ödemesi haricinde bir dolar havale etmenize de izin verebilirim.

Bunu yapabilen varsa gaza gelmek adına hikayesini dinlemek isterim ben de.

Ne gerek var ki. Sen boyle mutluysan boyle yasa niye zorla minimalizie etmeye calisasin ki kendini. Nerden cikti bu minimallik modasi arkadas.

var bunu yapabilen, herkes yapabilir. paran kısıtlı olunca sadece ihtiyacın olan şeylere harcayabiliyorsun olduğu kadarını.

cogunlukla bunu yapabildigimi dusunuyorum kendime ornek aldigim kisiler de var, cok zengin olmalarina ragmen ayni hayat standartlarini devam ettiren kisilikler.
motivasyonumu saglayan mottolarim ise guzelin guzeli var ve her guzel benim olmak zorunda degil.
insanlarin gereksiz harcamalarini gordukce ya sabir cekip mutlu ve huzurlu hayatima devam ediyorum.

manevi doygunluk verim sağlanmadığı sürece maddi yöndeki zararin, harcamanın, tatminsizliğın, rahatsızlığın ardı arkası kesilmez.

ailemden aldığım parayla yaşıyorum, şu sıralar işleri kötü, normalde günde harcadığımı 1 hafta yetirmem gerekiyor bazen. zorunlulukla oluyor yani ama daha mutlu ya da daha mutsuz değilim.
şu an tam sınırdayım mesela. aylardır kıyafet-kozmetik- internetten ıvır zıvır almıyorum, ki ayakkabıya özellikle ciddi para harcıyormuşum. dolapta geçen kış aldığım daha giymediğim bot çizme vs. vardı onları giyiyorum yeni almak yerine. aylık 50 lira limit koydum, o miktara kadar kitap alabiliyorum. dışarıda içmiyorum, nadiren yemeğe çıkıyoru- ki en çok bu ikisine para harcardım,mümkün olduğunca evde yediğim için beslenmem düzene bile girdi kahvaltıda poğaça yiyip çaya 3 lira vereceğime yapıyorum omletimi. ama dediğim gibi tam sınırdayım. biraz daha sadeleşmek zorunda kalırsam bu sefer lüks olanlardan kısılacak kalmadığı için, zorunlu ihtiyaçlardan kısmaya başlıycam. yani günlük yerine aylık lens kullanmaya başlamam gerekecek, belki kitap almamam gerekecek. o noktada mutsuz olmak kaçınılmaz bence.

2 yıla yakındır bunu yapabilmeyi becerdim. neredeyse günlük ihtiyaçlarım dışında alışveriş yapmıyorum. harcama yaparken o an hoşuma giden bir şeye "sahip olmak" iyi hissetmemi sağlıyordu. her ne kadar üretimin ve tüketimin çevreye verdiği zararı bilsem de almaya devam ediyordum. zaten bir süre sonra aldıkça daha fazla almak istiyor insan. ihtiyaç olmayan eyler ihtiyaçmiş gibi görünmeye başlıyor. vazgeçmemi sağlayan şey haberdar olduğum ama ne kadar zarar veren boyutlara ulaştığını bilmediğim üretim ve tüketim süreçlerini araştırmak olduk. hayvanları "tüketim ürünü" olarak gören zihniyeti redderken aynı zihniyetin mal tüketimini neden yapıyorumla başladı. birçok hareket var tüketime direnen, amaçlarını açıklayan. biraz bakarsanız belki kendiniz neden tüketmemeliyimin cevabını kendinize göre bulursunuz. (bkz: sweatshop) gerçeği diye bir şey var. freecycle, takas pazarı gibi paylaşımlarla ihtiyaçların bir kısmı karşılanabiliyor. frigan yaşayan insanlar var. istanbul'da iseniz bu hareketlerle bire bir tanışma imkanı bile bulabilirsiniz. ayrıca bu sadece para olmasıyla ilgili de değil. ihtiyaçlarımı karşılamaktan ibaret tüketime gittiğim için sürekli çalışmak zorunda kalmıyorum. ihtiyaçlarımı karşıladıktan sonra kalan paramı başka canların yaşamını sürdürebilmesi için kullanıyorum. yeni bir ayakkabı sahibi olmak yerine hasta bir kedinin yaşamasını sağlayabilmek daha çok mutluluk veriyor.

hobi meselesine şöyle bir not düşmek istiyorum. çalış, kazan, harca şeklindeki yaşam dayatmasında insanların boş vakitlerinde de harcasınlar mantığıyla hobi olarak sunulan şeyler var. mesela bisikletini alıp dağ bayır dolaşmayacak biri hobi olarak seçtiği bisikletle gezme işine en pahalısından bisiklet ve diğer donanım malzemelerini alarak başlıyor ve satın alma işlemleri tamamlandıktan kısa bir süre sonra bisiklet ve ekipman evde/garajda bekliyor. yani gerçekten keyif aldığımız şeylere harcama yapmak normal ama bunun da temeline alışverişi oturtmamak gerek. amaca yönelik satın almak gerek. satın almadan ihtiyacı karşılamanın yollarını aramak gerek.

içinizdeki farkındalığın devamının gelmesini dilerim.

Kredi kartlarini iptal edin. Yaninizda belli miktar para ile gezin ve internetten alisveris yapmayin. Bunlari saglarsaniz alisverisi zorlastirmis olursunuz.

Ben satınalma kısmını hallettim eskisi gibi saçma sapan şeylere para gömmüyorum.Elektronik kısmını dizginlemek zor oldu bende.En son 3 sene önce iphone aldım o günden beri hiçbir elektronik harcaması yapmadım.

tabi bir tarafı baskılayınca başka yerden açık vermeye başlıyorsun.Bende bu yeme-içme ve şehir dışına yönelik aşırı gezme oldu.

gıda ve giyimde kaliteden taviz vermem (ama gardıroplar dolusu giysi toplamam, zaten zevkime uygun hazır giyim bulamıyorum). kitap, seyahat, rakı-biradan vazgeçmem.

ama her yıl değil, iki-üç yılda bir bile sorun olmadıkça telefon/laptop yenilemem. yeterince giysim varken, az beğendiğim ve nadiren giyeceğim bir kıyafeti almam. sözde bakım ürünleriyle hiç işim yok.

seyahatte uzun-ekonomik seçenekleri kısa-lüks olanlara tercih ederim. yılda iki seyahati ekonomik yapmak, diğer vazgeçilmezlerimi karşılıyordur muhtemelen. gittiğim yeri de turist gibi nokta atışı dikizlemeyip yeterli zaman ayırıp daha iyi tanımış oluyorum. aslında çok verimli buluyorum, memnunum. (mutluyum demedim, o da bir dönemin ve satın alma gazlamasının jargonu oldu zira.)

not: kitap pahalı değil, ciddi okuyunca okumak daha pahalı (zaman ayırmak ve okuma sürekliliğini sağlamak verilen paradan katbekat pahalı).

yeterli paran yok tuborg yesili. olsa böyle sorular sormazsın. fakirliğin getirdiği sorunlar bunlar. 50 milyar doların olduğunu düşün. araban clio mu olacak? ikinci bir tişört almayacak mısın?

sade yaşamak? ha, evet. sade yaşamayı tercih ediyoruz. paramız olsa da satın almayız. uydurma bunlar.

bununla birlikte, söylediğini yapan tabii ki vardır. bunun için, imkanı olduğu halde sade yaşayanlara bakmalısın. mesela keanu reeves.

gelirine göre aylık makul bir miktar belirle ve bu şekilde para biriktir. para biriktirmek anlamsız geliyorsa bunun için bir hedef koy kendine. yatırım amaçlı bir şey olabilir bu hedef ya da ağaç dikmek için bir arsa/tarla, ya da gezi ya da ihtiyacı olanlara yardım vs.

bir de bütün alanlarda harcamalarımı azaltacağım diye kendini zorlama. ilgi duyduğun bir konuda para harcayabilirsin, değilse sürdürülebilir olmaz zaten bu tutum.

bu isteği yok etmeye uğraşan/az tüketerek yaşayan insanların meselesini paraya bağlayan herkes izlesin lütfen. news.vice.com

yatmadan önce

hap biraz mide bulantısı yaptığından doktorum sabah değil akşam yatmadan önce almamı söylemişti. günde bir tane kullanıyordum.

Ben yatmadan önce kullanıyorum.

Ve en önemlisi: ilacı içmeden bir saat öncesinde ve sonrasında süt ve süt ürünlerinin tüketimi tavsiye edilmemektedir. Lütfen bunu es geçmeyin.

teşekkürler arkadaşlar. çay ve kahve de beraber içilmemesi lazımmış söylenene göre o zaman onları da 1 saat arayla içeyim en azından

ilacı içmeden önce en az 2 saat, içtikten sonra da en az 1 saat bir şey yiyip içmeyeceksin. ideali bu.

muhtemelen ilk zamanlarda zorlanıyorlardır. lakin iş rutine bindikçe artık normal hale geliyor. bir arkadaşımız daha yeni savcı olmuş bir adamla çıkmaya başlamıştı. eşim, ben hep birlikte yemeğe gittik, adam o gün et yiyemedi. otopsi izlemişler o gün. ama 7 sene geçti bunun üstünden şimdi otopsiden çıkıp kebap gömüyordur.

kokuya alıştıktan sonra gerisi çok sıkıntı olmaz. insan herşeye alışır. oradakiler günde kaç tane ceset ile uğraşıyor eninde sonunda alışılıyor.

ben yalnızca bir kere otopsiye girdim. görüntü olarak evet hiç hoş değil ama bünye alışır muhtrmelen bir süre sonra, ama bazı özel vakalardaki kokuya nasıl tahammül ediliyor bilmiyorum.

2006da girmiştim ben ama o koku aklıma geldikçe hala tiksindirir beni.

Ben normal ceset incelemesinden daha çok böyle parçalanmış, kafası koparılmış cinayetler gibi ceset incelemelerinden bahsediyorum :(

o etlerin pis kokuların arasında bir de lahmacun kebap söyleyip iştahla yediklerini çok defa gördüm. keza doğum hastanelerinde de o kadar doğum dışkı kan, idrar kokuları ve feryat figan doğum sancıları çekilen odalarda (20-30 anne veya adayı) çaylar kahveler tatlılar yemekler yenir.
six feet under diziinde de buna benzer sayısız sahne vardır.

yapboz gibi geliyor öyle düşün, parçaları birleştiriyorlar.

Ölüm parçalanma onlara göre anormal değil.

O ceset ile sempati kurmadan sadece doku olarak gördükten sonra çok fazla etkilemiyor. (En azindan öyle saniyorsun). Devletin psikolojik destek açısından zerre kadar yardımı yok.

Hayat tarzları etkilenmiyor. Genelde sakin insanlar.
Ayrıca bakan kişilerin değil (doktor, savcı vs) kesen ve dokunan kişilerin işi çok daha zor.

Koku sadece beklemiş cenazelerde olur. Çene altından kasığa kadar açılır ve organlar incelenir.

Saçlı deri kaldırılır beyin incelenir.

Akabinde alınacak örnekler alınıp kapatılır.

Zor iştir, çok zor. 10 gün beklemiş, kurtlanmış cesede dokunmayı ve açmayı bırakın, 30 metre uzağında beklemek tahammül edilecek bir durum değil.

Ancak adli tıp uzmanlarının taban aylıkları çok kötü olmasına rağmen, kesip biçtikçe maaşları iyi bir noktaya geliyor.
Yardımcılar, otopsi başına 200 tl gibi bir rakam alır.

Analarının ak sütü gibi helal derler ya, o kadar zor iş işte.

asistanlık sırasında zorlayıcı olabiliyormuş ama sonradan alışılıyormuş. bir adli tıp asistanı abla en kötüsünün mezar açmak olduğunu söylemişti. kurtlar falan çıkıyormuş cesetten. bayağı kötü.

maaşları doktor ortalamasına vurursak çok aman aman tatmin edici değil ama canlı hastayla uğraşmaktansa ölüyle uğraşmak daha kolay geliyor insanlara. dayak yeme riskin yok, dışarda sıra bekleyip kapı yumruklayanlar yok. malpraktis riski yok. adam ölmüş, bir daha ölecek hali yok. kendi hayat tarzını çok etkilemez ama ona bakış farklı olabilir çevreden.

münevver karabulut da, ankara patlaması olayları da taze cesetlerdi. maalesef taze cesede otopsi "kolay" bişey. sıkıntı, beklemiş ve kurtlanmış cesetlerde oluyor. bir de boğulma vakalarında.

normalde adli tıp uzmanları, yoksa herhangi bir doktor otopsiyi yapar. pratikte ise genelde eli iyi olan bi hademe seçilip yetiştiriliyor ve kaba otopsiyi o yapıyor. uzman/doktor ise diğer ince işleri yapıyor.

alışılıyor+1. alışmak zorundasın. o işin içine girerken ne olacağını da biliyorsun, bunun eğitimini alıp giriyorsun. yapamayan zaten hiç başlamıyor bile

psikolojik destek direkt yok ama istediğin yere başvurabilirsin destek için

etkilenilmiyor diye bir şey yok; her meslek, koşullarına göre olumlu/olumsuz etkiler insanı. bir süre sonra alışılır elbette, tek tek vaka düzeyinde çok etkilenmeyebilirler; ancak genel havaları daha depresif oluyor mesela. sadece ölenlere üzülmek de değil bu; insan öleceğini unutarak yaşar, onlar her gün tekrar tekrar bunu hatırlıyorlar. ve soyut bir kavram olarak değil, bir zamanlar düşünen, hisseden bir insanın cenazesinin ne hallere geldiğine şahit olarak hatırlıyorlar.

@la noix Boğulma vakaları niye sıkıntılı?

boğulmada hem şişiyor ceset hem de daha çabuk çürüyor

@fayfim demiyim dedim dayanamadım.
en alakasız duyurularda bile devamlı hastalardan şikayet ediyorsun.
tıp'a girerken hastalarla ilgilenileceğini sana söylemediler heralde.
hem madem bu kadar rahatsızsın, başka meslek yapsan da (mesela manavlık)
sen de rahatlasan, hastaların da rahatlasa, biz de rahatlasak..

la noix, peki bu bahsettiğiniz "kaba" işlemleri yapan arkadaşlarda ne bileyim sonrasında bir sapkınlık gibi şeyler görülüyor mu? Yani adamın kafayı yemesi, psikolojik sorunlar yaşaması, delirmesi vs.

@titiraprap

ilgi ve alakan için teşekkür ederim. söylediklerin çok mantıklı geldi, yarın işlemlere başlıyorum.

bu tür işlere alışan alışır, mesleki deformasyon dışında hiçbirşey olmaz,
alışamayan da bırakır.

@fayfim, çok isabetli olur, durman hata.

@dessy
çok sayıda kişi tanımadım, o yüzden bi genelleme yapmam doğru olmaz. ama tanıdıklarım arasında bi anomali gözlemlemedim.

bir zamanlar anadolu'da da vardı sanırım bu "abi"lerden bi tane. bi kısmı gerçekten işlerinde çok iyi oluyorlar. şahsen savcı bana otopsi yaptırmak istese, ben pek çok noktayı kaçırırım ama bu "abi"ler şak şak şak söylüyorlar, yapıyorlar.

:)

otopsidoktoru.oyunu.net

taze kokmamış ölü için kolay bile diyebilirim aslında
çünkü yeni ölülerin yanı sıra 4 yıllık bi cenazenin otopsisisini görmüştüm. mezardan kurtlarıyla çıkartılmış, o kadar ağır bir koku vardı ki gözlerim yaşarmıştı.

gene abse, diyabetik ayak, anaerob bakteri enfeksiyonları falan da çok pis kokar. görüntüsünü de -alışılmışın- baya dışında tanımlasak yanlış olmaz.
sadece onlar değil doktorların çoğu bu tarz şeylerle uğraşıyor zaten.

tabi otostopçular ölüsüyle uğraşıyor daha çok. en başta dışardan bir insana garip gelsede, insanı bütünsel, biyokimyasal reaksiyonlar yürüten protein-yağ organizması olarak görenler için pek zor olmasa gerek

@titirap. kanki biraz bana sataşsana. ne zamandır özelden yürümüyorsun.

@fayfim, 36 saat boyunca uyumadan hasta bakmayan, acilde fırsat bulup oturduğunda ambulans sesiyle irkilmeyen, arrest geldiğinde canhiras CPR yapıp hasta Ex olduğunda onu yakınlarına açıklamak zorunda olmayan,üstelik bu hasta ve hasta yakınları tarafından tehdit, hakaret edilmeyen, dovulmeyen oldurulmeyen kimsenin seni anlamasını beklemiyorum. İşte bu yüzden en iyi hasta ölü hastadir derler adlı tıpta.

burada adli tıp teknikeri olan bir arkadaş vardı -sanırım artık girmiyor nickini paylaşmayayım
memleketinde (reyhanlı) patlama olduğunda oradaydı ve savcıdan izin alıp cımbızla tek tek topladığını söylemişti

biyoloğum adli biyolojiyi de çok düşündüm, bazı dersler aldım tabi kadavradan öte bişey görmedim de şu anda mümkün değil o kokuyu kaldıramam bünyem müsait değil (bir rahatsızlığım var) etrafımda adli bilimlerle uğraşan çok kişi var ve geneli de müslüman insanlar -müslümanım ben de. Hem bilimsel olarak hem de dini olarak insan bunu bir tür görev olarak görüyor, ben mesela hastalığım olmsaydı hala daha düşünürdüm sanırım tıp ya da temel bilim okumamış insanlara bunu açıklamak biraz zor :) bakış açıları çok farklı.

öte yandan hademe +1 onu ben de çok duydum. Kadrosu da ya temizlikçidir ya çaycı, pek çok kurumda bunlar ya fesat kazanını kaynatır ya esas işi yapar, böyle bir memleketiz.

www.eksistats.com

24 eylülden sonrası yokmuş bu listede. bir önceki günün listesini arıyordum ben.

sozlock.com

kozmetik gümrükten geçmiyor

nasıl yani hiç bi şekilde yurtdışından parfüm vb. alamıyor muyuz??

hayır alamıyorsun.

parfüm yasak

kız olsaydın "demek ki sen de istiyormuşsun ses çıkarmadığına göre" diye cevaplanırdı. erkek olunca ne derler bilemiyorum.

o magical touch dediğimiz ince dokunuşlar prostatı alır.

Doğaldır. Beni de otobüste bir adam taciz etmişti. Siyah saçlı ela gözlü falanım he sarışın mavi gözlü parlak bir şey de değilim. Telefon çıkarma bahanesiyle bacağıma değmişti bir kaç kere, seninki kadar olmasa da can sıkıcıydı. Ben de "birader şu eline hakim ol rahatsız oluyorum" tarzı bir şey demiştim yapmamıştı bir daha. Şuan o ana geri dönsem dalardım direkt. Ama o an ne yapacağını bilemiyorsun, boşver.

kadir çöpdemir'den gelsin

ite kaka girdim içeri, attı yine damarım,
arkadan bir şey değiyor sevdiğim, şemsiyedir umarım,
tedirginim metrobüs'te, malum sapık eğilim,
durakta bekleme yarim, ben eski ben değilim,

şoför durma bas gaza, dört bir yanım abaza,
bir dönsem neler etcem arkamdaki kurnaza,
kliması var ama ben neden sıcaktayım,
koltuğa oturmasam da neden ben her gün kucaktayım,

geçmiş olsun, aramıza hosgeldin. biz kadınlar bunu ne yazık ki hayatımızın bir veya birkaç yerinde yaşadığımız için diyorum bunu yanlış anlama.

o anlarda hele de ilk defa başına geliyor ise insan ne yapacağını bilemiyor, tepkiyi vermesi gereken zamanda veremiyor, aptallasiyor. kendine kızma bu anlamda.

kamera kayıtları vardır aslında olayın başına geldiği yere git kamera var mı o açıda bak. varsa durma şikayet et. asansör girişinde zaten vardır adamın görüntüsü. belki bir şey çıkar. uğraşmak istersen

@ once (okuyunca da at once oldu güzel oldu ha :D),
abi birkaç kere olmadı ki benim olay. herif eli attı sıktı çekti. ben merdivenden çıkarken adamın asansörden çıkmasına yetişirsem ağzını yüzünü kırayım diye çıktım. Herifi göremedim sonra. erken mi çıktı, hiç binmedi mi bilmiyorum da.

@murphy, divit güldürdünüz :D

edit:
@kaymaktutmayansicaksut
uğraşayım uğraşmasına da ben bu sene üniversiteye hazırlanıyorum, vaktim yok ki hiç. herifin yanına kalmasına da ayar oluyorum. ulan bi de yaşlı başlı adam ha 50 vardı rahat, o kadar konuştuk ettik bir an şüphelenmedim. halbuki daha önce de tacizimsi bir olay yaşamıştım.

Hic beklemedigin bisey oldugu icin donup kalman, gereken tepkiyi verememis olman normal. Kendine kizma. Erkek ya da kadin cok igrenc bisey. Gecmis olsun

yav neredeyse aynisi bana (ben de erkegim) havalimani metrosunda olmustu, ben de donup kalmis tepki verememistim. o anda saskinliktan basiretin baglaniyo.

ben şimdi metroya gitsem yarın kamera kayıtlarına falan baksam, baktırırlar mı? sonra nolur diyelim adamı tespit ettik?

geçmiş olsun diyerek şu aklıma geldi bunu buraya bırakıyorum ben

galeri3.uludagsozluk.com

affınıza sığınarak.

tepki verememeniz de çok normal bu arada, şok olur insan.

kadınların neden durduk yere laf açmaya çalışanlara potansiyel tacizci gibi davrandığını anlamışsınır.

davranışına gelirsek normal şoktan bir şey yapamıyorsun.

kamera kayitlarindan (eger varsa bile) adami bulmak cok zor. yuzu rahat gorunuyo olsa bile kimligi nasil tespit edilecek?

eger hakkaten adami bulmak istiyosan. olayin yasandigi gunun ayni saatinde +- yarim saat civarinda o istasyonda, ayni cikislarda ol. belki bi ihtimal denk gelirsin, gozunu morartirsin. karakolluk olabilirsiniz ama adami kamera kayitlariyla (eger varsa) dava etmekle tehtid edererek senden sikayetci olmasini engeleyebilirsin.

eger cocuguna, kardesine filan yapilmis olsa uzerine dus, ara bul vs derdim ama her ne kadar cok igrenc bi durum olsa da cok da ugrasma. yasanmis nahos bir olay. s.ktir et. uzerinde durma. bi dahaki muhtemel bir taciz olay icin en azindan hazirliklisin, tepkini o anda verirsin.

İyi malı değdirmemiş. Valla o an tepkisiz kalman sonradan aklının başına gelmesi normal. Aklından o an öyle bir şey olacağı geçmşyor çünkü.

yapacak bir şey yok hayat devam ediyor diyip yaşıycam galiba, bi dahakine denk gelirsem tokat manyağı yapmak üzere. teşekkürler herkese, en azından şu ''kalakalma'' olayında tek değilmişim.

geçmiş olsun,
şoka girmiş olabilirsin

Türkiye'nin her yerinde kadınlara her gün yapılan tacizlerin benzerini yaşamışsın. Geçmiş olsun.

Umarım kadınlarla empati kurmanı sağlar bu.

omzundan itleyeceksin bütün gücünle ne yapıyon lan sen diye bağırıp. homofobik değilim ama cinsel tacizin her türlüsü iğrenç.

@neil manke.

bunun homofobi ile ne alakası var? homoseksüeller sokakta, orada burada tanımadıkları erkeklerin oralarını buralarını mı kurcalıyorlar böyle alenen???

bu bildiğin taciz.

Valla ben de yanak tokuşturan insanları garipsiyorum. Yanaktan öpmek değil mi o eylemin amacı? O zaman öpeceksin. Yok öpmek değilse o zaman niye yanak tokuşturuyorsun ülkücü gibi? El sıkış git.
Ben de kadınım ama sadece kadınları değil, yanağına bir şekilde meylettiğim tüm insanları öpüyorum. Muccuk diye, cork diye sulu sulu öpmüyorum tabi ki ama öpücük konduruyorum. Olay bu çünkü, öbür türlüsü mantıklı değil.

buff+1

Buff doğru sen de haklısın. Ben ses olayına takıldım biraz aslında. Bugün de aynı şey oldu, yere bişi düştü sandım yav. Yani bu kadar dikkat çekmeye gerek var mı merak ediyorum.

buff + 1
Ben sadece yakın arkadaşlarımı öpüyorum, o da her zaman değil. Genelde "Selam", "Merhaba" falan derim ya da birtakım sesler çıkarırım o anlama gelen. Biri ile yanaklaşıyorsak da öperim. Hadi, yanak tokuşlturmak bir yere kadar da kafa tokuşturmak çok garip ve itici geliyor bana. Tabii çok sesli, sulu ve şapır şupur öpme ayrı bir şey de, öpücük konduruyorum ben de.

Ha bi de şey, bunlar yanaklarını öpmüyorlar ya. Yanak tokuştururken ağzıyla yapıyor o sesi, öpmüyor yani. Baya bi gördüm böyle. Merak ettim soruyom

Ed: Ha işte donatchan da demiş <33

sıkı sıkı sarılmak daha güzel^^ ben içten sarılan insanları çok seviyorum. ama öpmeyi de severim. tabi yanağında kırkmilyon kat makyaj yoksa. onlar öptürmüyo bile zaten.

Öyle öpüşen kizlarin -dikkat edersen- sağ el basparmaklari hafif disa büküktur, saclarini genelde sağdan toplarlar.
Daha fazlasini soyleme yetkim yok.
Sen de fazla kurcalamak bence. Ucu bombok bi yere cikabilir.

ne öpmeyi ne de öpülmeyi severim. ama öpme/öpülme girişiminde bulunmadığın zaman yabani olarak algılanıyorsun kimi çevrelerde. samimiyetsiz de olsa yanak tokuşturma çokzel bi şey o yüzden ama o sesi çıkarmam. alışkanlık gibi düşün o sesi sen de. eskiden gerçekten öpüyorlarmış demek ki, öyle öyle bugünkü şeklini almış.

Evrim sürecinde erkekler gib... neyse gercekten öpmemelerinin sebebi makyaj olayı bence. Her taraf fon dö ten, allık vs ayrıca dudaklar rujlu. O halde opmeyeyim ama öpmüş kadar olsun diye cuk cuk ses çıkarıyorlar. Ayrıca erkegim ama biz de aynısını yapıyoruz ama ses çıkarmadan. Hatta 2 tane yaşlı müşterim var ben yanakları degdirdigim halde onkar nasıl beceriyorsa şap diye öpüyorlar. Hoş bişey değil yani.

bir de muaah diye ses çıkartanları var o daha kötü bence :p

ben bir kez sarılmayı tercih ediyorum, öpüşmekten fazla hoşlanmam. hem daha sıcak samimi.

Ahaha belki arkadasimla beni gormussundur. Disarida goren bizi lezbiyen cift bile sanabilir. Yolda beklerken mesela boynumdan cork diye oper. Yuruyen merdivenden inerken ben onu yanagindan falan öperim. Baska hicbir arkadasimla boyle bir opme fasli olmaz, vedalasirken bile opmem ama bu arkadasim diger arkadaslarina karsi falan da boyle. Kuzenlerine karsi falan da. O alistirdigi icin boyle bizde.

Bana sorarsan yanak tokusturma cakma bir olay. Yani o dedigin cark curk diye opmek bildigin birbirini opmek oluyor, bu yanak tokusturma bundan evrilmis birsey. Dur fazla opmeyeyim, o kadar samimi degilsiz dudagi dokundurup geceyim derken yanak tokusturma normal bir selamlasma halini almis.

Cok samimi oldugum kadin kisilerini ben de cark curk diye opuyorum oyle. Yani karsilikli. Oyle tatli bir bebegi operken "şlop" diye cikan ses kadar degil abi.

Son olarak: O cark curk diye birbirini open kadinlarin buyuk cogunlugu gercekten opmuyor. Yani niyet gercek degil, samimi opucuk degil onlar. Birbirinin kuyusunu kazip, "sonra ayyy canim gel opeyim, caaarrkk" yapiyorlar. Fiziksel olarak dogru hareket, manevi anlamda hikaye.

Benim sevgilim (kendisi erkek) de acayip sesli öpüyor yanağımdan öperken, ya niye böyle öpüyorsun dedim içten öpünce öyle oluyormuş ona göre. Biz de içten öpüyoruz da öyle ses çıkmıyor, ne bileyim dudak ağız yapısından falan diye düşündüm, bilemedim.
(Şu an evde tek başıma farklı öpücük tarzlarıyla nasıl ses çıkıyor onu deniyorum, dudak hareketine göre değişiyor evet, dudak şekli falan...)

air kiss o. makyaj bozulmasin diye cikmis bisey olabilir. gossip girl terk olarak boyle yorumladim.
www.wikihow.com

edit: benim anladigim bu degilmis, yanaklarin tokusturulmadan yapilaniymis. havadan mucuk yani.

valla eğreti öpermiş gibi yanak değdirmek iyi değil. yalandan. öyle corklatarak da hiç olmaz. samimiyetime göre ya tokalaşırım ya insan gibi öperim.

soran arkadaş neden öptüklerini sormuş ama cevap verenler öpmeyenleri irdelemiş :)

ben öpmeyi de öpülmeyi de sevmem. bir şekilde sevgi gösterisi olarak gelişmiş ama sevmeyen biri için çok saçma bir şey. bak düşün bi sn, saçma di mi ? evet. :)

öpmeden, öpüyormuş gibi de yapmadan yanak yanağa değdiririm sadece, aslında bana kalsa o da olmasın sadece el sıkışma olsun, çok samimi olduklarımızla da sarılalım. zaten buna doğru evriliyoruz gibi.

entry nick uyumu demek istiyorum.

:P

olur niye olmasın. gayette güzel olur. o sana italyanca öğretir, sen ona türkçe öğretirsin olur biter.

risultato importante, finito cokare diyorum.

olurrrr. ayrıca dil engeli çok güzel. ne kadar az edebiyat, o kadar şahane bir ilişki.

Dil dile değmeden dil öğrenilmez zaten. Iyice öğren abimizin dilini.

çok muhabbet tez ayrılık getirir. konuşmayın, sevişin.

bu abimiz özelinde bilmiyorum ama italyanlar genel olarak ingilizceyi hiç "aman da bir lord gibi konuşayım" diye kasmadan, kendi italyanca aksanlarıyla ve kıra döke konuşurlar. bu da sana senin konuştuğun ingilizce için bir rahatlık verir, vermeli. kasma kendini konuşurken, rahat ol, yanlış da yapabilirsin hiç sorun değil, konuştukça daha da iyi olursun.

hislerinden eminsen, yürü derim ben :)

olur mu derken?
ne olur mu? sevgili olur evet. ama max 1-2 sene surer. sonra sicis.
evlilik olur mu dersen kafayi italyaya yerlesecek kadar kirdiysan olabilir. ya da o buraya yerlesmeye karar verirse.
ama nacizane tavsiyem kendini kaptirmamaya bak.
sonunda buyuk ihtimalle husran oluyor cunku boyle islerde.
tugba ozay in kocasi mi neydi italyandi ayrildilar buraya gel burda yasa dedigi icin.
burcu esmersoy desen keza benzer vaka.
ha dersen ki ben onlar degilim, bisi diyemem. bunlar sadece ornek.

eşim ispanyol. tanıştığımızda ingilizcesi yerlerdeydi. google translate falan kullanıyoduk. sonra o ingilizce de öğrendi türkçe de öğrendi (kimi kandırıyorum, türkçe öğrenmemek için debeleniyor resmen ama kursa falan gitti :P)

yabancı erkek daha iyi. ama önemli olan sizin bunu kaldırıp kaldıramayacağınız. eğer çevreniz bunu destekleyecek bir çevre değilse o iş yalan olur.

Bi kelime Almanca bilmezken Alman sevgili edinip şimdi Almanca konuşan arkadaşım var. Birlikte zaman geçirdikçe İngilizcen gelişir. Ayrıca İngilizce konuşurken grammeri boşver ağzına geldiği gibi konuş, kasma, herkes anlıyor her türlü.

yabancı sevgilisi olan tonla kız arkadaşım var liseden. yani neden olmasın anlamadım. ha ben sahsen hiç anlamam iletişimin kısıtlı olacağı bir ilişkiyi. karsılıklı oturup boş boş bakısmak falan nasıl aşk o biraz garip.

farklı kültürlerden insanlar mutlu olabilirler mi? tabiki.

italyan olsam ve 29 yasında olmasına rağmen benimle konusurken utanan sıkılan ve daha kötüsü aynı dilde çok iyi anlasamadığım doğu kültüründen gelme egzotik bir kadını tanımaya calısıyor olsam çabalarım güzel bir ilişki kurmak üzerine mi olur? hayır.

ne için olur? seks.

bahsettiğin italyan adam seni tanımaya calısıp düzgün bir ilişki kurmak istiyor olabilir mi? evet.

ama eldeki verilerle hangisini daha olası görüyorsun? egzotik skor peşinde olduğunu.

ne olur mu sorusu önemli... kısa bir şey her şekilde olur zaten. ucu evliliğe giderse diyorsan, sana bağlı. ben zaten türkiye'den siktir olup gitmek başlığının müdavimi olduğumdan benim için çok da güzel olurdu :) başka ülke, başka çevre, başka dil seni korkutmuyorsa olur; ya da onu korkutmuyorsa da olur :) önemli olan his. bence aşkın gözü kördür, aşık insan için böyle şeyler detay kalır; hislerini gözden geçir derim yani.

çok da iyi çok da güzel olur.

valla bilmiyorum ama umarım güzel bir yere varır.

ayrıca belki iyi gelir diye yazayım istedim;
ben de ingilizce konuşurken sıkıntı yaşıyorum ama bir kere italya'da konusunda en iyilerden olan bir firmayı aramam gerekti ve işte o günden beri koy verdim, nasıl konuştuğum nasıl hatalar yaptığım umrumda değil. bu sektördeki adamlar o gebeşi anlıyorlarsa beni de anlayacaklar başka çaresi yok diyorum yardırıyorum.
bence fatih terim'in öyle ingilizce konuşup dünyayı umursamamasının da tek açıklaması italya'da çalışmış olması

italyan gelmiş hoşlanıyorum demiş, e sen de hoşlanmışsın... 3-5 düzensiz fiilin aranıza girmesine izin verme yahu

tamamen bir akşam yemeğini anlatan bir kitap vardı. adı akşam yemeği'ydi. filmi var mı bilmiyorum

12 Öfkeli Adam ya da

www.otekisinema.com
listelist.com

Ratatuy

sağolun ama malesef bunlar değil. animasyon değildi, belirgin bir giriş gelişme sonuç da yoktu, bir restoranda geçen 1.5-2 saatlik bir kesit gibiydi.

www.imdb.com ?

bu da değil, sadece iki kişi değil 4-5 farklı masanın diyalogları sırayla gösteriliyordu. bu film de güzele benziyor bu arada.

şekerpare!

Aşık oldum.

ne olacak şimdi
sultan

(bkz: cnn türk'ün yayınladığı penguen belgeseli)
www.imdb.com


www.knowledge.ca

(bkz: planet earth)

mythbusters ve how it's made olacakmış

torrentten bulursun. aslında digitürk diyeceğim ama.. nat geo/ bbc/ discovery belgeselleri iyidir.

history channel yayın akışını sömür hacı

history çok bozdu. yok amerikan toplayıcıları, modern rehinciler, depo savaşları.. www.sadecebelgesel.com güzelmiş bu site.

history bozdu ama malum ortamlarda eski efsane belgesellerini bulabilirsiniz. Misal Biyografiler, Antik Keşifler, İnsanlardan Sonra Yaşam, Modern Mucizeler tam istediğin türden. Onun dışında biraz ilgin varsa Nat Geo'nun Air Crash Investigetion'ı da tavsiyemdir.

cosmos: bir uzay serüveni. 13 bölüm, ben daha ilk bölümünü izledim gerçi ama güzel. sadece uzayı anlatmıyor evrim, jeoloji, tarih her şey var.

1. ah güzel istanbul
2. canım kardeşim
3. üç arkadaş
4. tatar ramazan
5. yoksul

1. eşkıya
2. canım kardeşim
3. hınç
4. alın yazısı
5. susuz yaz

1) tosun paşa
2) çöpçüler kralı
3) tatar ramazan
4) Ah nerede
5) Sarı mersedes

1. ne olacak şimdi
2. sultan
3. dönüş
4. tosun paşa
5. süt kardeşler