Ekşi Duyuru

Bölümünden alacak o belgeleri işte. Çok sürmüyor

eğitim amacıyla gittiğine dair imzalı-kaşeli belge sunması gerekiyor.

geçen sene kızıma aldım. öğrenci belgesi yetti. cüzdan bedeli ödedim sadece. bir senede prosedür değiştiyse bilemiyorum ama çok zor değil emniyetin sitesinde vardır bilgi.

ucretsiz degil, harcsiz pasaport o. harc disindaki ucreti odeyeceksiniz yine 87.5 lira mi neydi.

ogrenci belgesi + fotograf + makbuz diye hatirliyorum ben. zaten gidince ogrenci icin harcsiz pasaport derseniz yardimci olurlar. e-devletten de ogrenci belgesi alabilirsiniz devlet dairelerinde ise yarar.

oculus.

(bkz: hololens)

(bkz: cardboard)

www.breville.com.tr

kindle.

kindle demeye gelmiştim

Fitbit tarzı bir akıllı bileklik olabilir.

kindle'ı var :(

onu anlatan bir objeyle birlikte www.bobblehead.com.tr

bluetooth kulaklıklar çok kullanışlı. öyle bir şey olabilir.
www.amazon.de

www.amazon.de

starbucks termosu olabilir.

kapsülsüz espresso makinesi olabilir.
www.amazon.de

Eğer kitap seviyorsa exlibris (kitap) mührü. yudumis var Facebook'ta güzel unutulmaz bir hediye olur.

ne tarz bir arkadaş? kız mı erkek mi? yaşı kaç?

Instax kamera veya güzel bir bluetooth speaker' a kimse hayır demez :) yanına da erkek-kız durumuna göre güzel bi kokulu mum, çikolata veya 1 şişe gin-çikolata :))

temel merakları neler? cinsiyet yaş iş?

yaş 30. iş arkadaşı.

yatıracak çok paran varsa, yani her ay 200-300 lira bu işe ayıracaksan plakçılık zevkli ve elegan bir hobi.

dandik pikap, toz toprak içinde plak ya da dijital kaydedilmiş yeni albümlerin plaklarını falan dinleyeceksen, çok rica ediyorum bu işe bulaşma. bulaşsan da "bunun zevki başka" diye gezme ortalıkta. döküntü vosvosu zor bela yürütüp "bundan aldığım zevki başka arabadan almadım" diyen tipler gibi oluyor.

neyse, huysuz ihtiyarlığı bir kenara bırakacak olursak, iyi pikap al(direct drive mümkünse), iyi hoparlörlerin olsun. analog kaydedilmiş albümlerin temiz plaklarını al dinle. ebay'de sebil gibi plak var. memlekette ise iyi plak bulmak zor. bir kaç plakçı dükkanı var o kadar. flört'ün demli albümü de plak olarak basıldı. kayıt-miks ve mastering tamamen analog olarak yapıldığı için onu plaktan dinlemek mantıklı.

ben bu olaya sandığımdan da yabancıyım galiba. pikap aldıktan sonra bir de hoparlör mü almak lazım. tamamen mekanik iğne ile çalmıyor mu bunlar?

www.amazon.com

şu nasıldır mesela?

tamamen mekanik dediğiniz gramafon oluyor

hoparlör alman gerekiyor tabii. sesi nereden duymayı planlıyorsun? iğne plaktaki sesi elektriğe çeviriyor sadece. senin dediğin alet gramofon. orada iğneye bağlı bir koni var. ama yani 2016 yılındayız o kadar dandik bir ses duymak ister misin bilmiyorum. kaldı ki gramofonlar 78 devir çalar sadece. 78 devir plak bulmak ayrı dert. çok eski teknoloji kısacası uzak dur.

1000 liranın altına alacağın her pikap aşağı yukarı aynı kalitede olacaktır. parayı göster, ses gelsin.

Sadece hoparlör değil, bir de PHONO çıkışlı amfi alman lazım. Analog pikaplardan çıkan sesin duyulabilir seviyeye gelmesi için yükseltici gerekir, onu da PHONO çıkışı karşılar. AUX çıkışları karşılamaz, zira AUX'ta yükseltici yoktur.

Eğer giriş seviyesi alayım, deneyeyim diyorsan işin mekaniğini anlamak için yeni nesil dijital pikaplardan alıp -daha ucuz olurlar- direkt speaker'a bağlayadabilirsin (D&R'daki aletlerin bir çoğu oluyor bu).

Direct Drive aletler markadan markaya değişir fiyat olarak, ama ben pikap alınır mı diye soran herkese D&R'dan 400TL'ye bir alet alıp en az 3 ay kullanmasını ve eğer hobinin devamını getirecekse onu satıp yatırım yapmasını öneririm.

Bu arada D&R'daki CD'den çekme plaklar doğrudur. The Beatles'ın 120 TL'ye satılan Remastered'larının 90%'ı CD kalitesinde plaklardır. Onları almak yerine plakçılardan ikinci el albümler alınabilir 60-70 TL'ye. Hepsi de analog kayıttır.

bu konu daha önce de farklı başlıkta tartışıldı, yine birisi çıkıp "cd plaktan daha iyi ses verir" dedi. orada da yazmıştım, burada da yazacağım; sıkıştırılmış sesin, sıkıştırılmamış sesten daha iyi olduğunu iddia eden hiçkimse müzik üzerine tavsiye vermemeli. alınan her ses analog değildir. hele konu plaksa hiç değildir. plak için özel mastering yapılması gerekir. bu yüzden de d&r'daki "o" plaklar alınmaz.

plağı turntable'da döndürüyorsun diye alacaksan sakın alma. pink floyd'un abbey road'da yaptığı remastered olmayan albümleri dinleyip "bak lan davulun yeri nasıl da belli, gitar nasıl soldan soldan vuruyor" diyeceksen, rolling stones'un gimme sherlter'ını dinlerken merry clayton'ın vokali sırasında gaza gelip stüdyodaki koltuktan çığlık atan mick jagger'ı duymaktan zevk alacaksan al.

plak, eğer doğrusunu alırsan duyup duyabileceğin en kaliteli sesi verir. ihtiyacım yok o kadar kaliteye diyorsan ayda spotify al, f/p olarak daha verimli...

bir de "zihni iyidir" denmiş. değildir. zihni çakar geçer. dinlemek istediğin tarza göre istanbul'daysan farklı bir çok plakçı var. indie için plakhane, prog/saykodelik için rainbow45... vb. o aşamaya geldiğinde bana mesaj atarsan yardımcı olurum.

mermize +1

kalite için alacaksan adam gibi amfi ve kulaklık al bence. bir fiiO e10k bir de sennheiser hd 650 ile Flac formatında müzik dinle, her türlü tatmin olursun. bakım gibi dertlerle uğraşmazsın.

dijitali savunan arkadaşların dediğine ek olarak;

evet cd plaktan daha kaliteli değil. A/D çevirim pek doğru değil. 16 bit çözünürlüğünde çalışıyor CD. Bir nevi düşük çözünürlüklü JPEG yani. Ancak günümüzde 24bit A/D çevirim yapılıyor. 24bit çözünürlüğünde basılan albümler var. Bunlar ile tamamen analog olarak kaydedilip mikslenmiş versiyonları ayırt etmek pratikte imkansız.

Bir hobi olarak plak biriktirmek, onları dinlemek falan elbette çok zevkli. Şimdi kimse kusura bakmasın, machine head'in 1972 ingiltere baskısı temiz plağını dinlemekle 24bit SACD versiyonunu dinlemek arasında "psikolojik" olarak çok fark var.

4800

yamulmuyorsam üniversitelerin mezunları için ayrı kimlikleri oluyor. bir sor yönetime istersen. onu basıp geçiyorsun direkt.

girememesi lazim.
sirketlerde oyle oluyo misal istem cikan elemani ertesi gun iceri almiolar (icerden biri kefil olmadkca)

Her mezunum diyen elini kolunu sallaya sallaya girmesin diye yapılıyor. Sende öğrenci tipi görmemiştir ya da sordun diye hemen buyur etmemiştir.

Bana da oldu aynısı, o kampüste de tanıdık hoca falan olmadığı için bildiğin giremedim kendi okuluma.

Hatta inat ettim diğer iki kapıdan da farklı bahanelerle girmeye çalıştım o da yemedi.

benim mezun olduğum okulda arabama kadar tanıyorlardı ve araba için öğrenci giriş kartı hep duruyordu. o yüzden sorun yaşamamıştım.

girebilmesi lazım. mezunun üniversite yerleşkesine girememesi o üniversite için bir sikkoluk göstergesidir. tercih yapacak liseli arkadaşlarımız bu göstergeyi de dikkate alabilirler.

öğrencilik zamanı kadar kolay olmuyor.

Odtü'de mezun kimliğiyle ya da güvenliğe öğrenci numaranızı söyleyerek girebiliyorsunuz. Elini kolunu sallayarak girilmemesi gerekir.

Diplomamı almaya geldim diyerek girebilirsin. Ben öyle yapıyorum bu sıralar.

devlet hastanesinde çalışanlar düz 657li devlet memuru
sağlık bakalığının faklı örgütlenmeleri var kamu hastaneleri birliği (hastaneler bunun altında) ve halk sağlığı, bir de merkezdeki kurumlar var da bunların çok az sayısı bu ikisine kıyasla
doktor arkdaşlar daha iyi bilir ama
aile hekimlerinde durum farklı sanırım.-statüleri ne bilmiyorum. onlar yanlarındakileri çalıştırıyorlar filan sanırım sözleşmeli statüdeler.
bir de üniversitede hoca olanlar farklı onlar akademik personel -daha farklı kapsamda devlet memuru diyebiliriz.

hakim-savcı adalet bakanlığı ilişkisi bunun bildiğim hiç lamı cimi yok doğrudan devlet memuru

saab seviyorum.

peugeot sevmiyorum.

eski toyotaları severim yenileri sevmem
wv grubunu sevmiyorum
alfo romeo sevmiyorum (tipleri ve fanları hoşuma gitmiyor)

sevdiklerim
fiat f/p oranları iyi
renault dizel motorları güzel

ha para verip alırmıyım almam ama seviyorum.

Volvo premium mu yahu.

Reno, ic dizaynina emek harciyorlar.

Mazda hatchback araclarinin tipini seviyorum.

Reno bazi modelleri ve fiatlar kiralik arac standardinda oldugu icin sevmiyorum. Bombos teneke.

Hando civic apacileri yuzunden hondaya mesafeliyim. Bir de astralife var. ay gotum.

her markanın belirli özel modelleri sevilir, belirli özel modelleri de sevilmez. kendi zevkimden örnek vermek gerekirse;

-- peugeot 306 hb'leri çok sevip (özellikle 306 gti), diğer peugeot'lardan gıcık kaparım (özellikle modern 307'den itibaren)

-- hyundai coupe v6 harici hyundai evimin önüne koymam.

---------------

ayrıca markayı yönelik olduğu pazara göre sevip sevmemek gerekir. avrupa'da japon kompakt araba almak bence hata iken, amerikan piyasasında japon premium arabaları (acura, infiniti, lexus vs.) çok hoşlar donanım ve motor olarak. ama lexus'ların tip çok sportif ve dolayısıyla çok çirkin. ayrıca söz konusu bölgede cadillac ats gibi "taşşaklı" amerikanlar da geldi son zamanında.

avrupada ise almandan şaşmamak gerekir.

sevdiğim;
- citröen; Türkiye'de f/p canavarı otomobiller getiriyor(du). Motor ve şanzumanları gayet başarılı, modelleri gayet dolu oluyor ve alternatiflerinden ucuz oluyor, seviyorum.
- fiat; yetkili servisleri gördüğüm en ucuzu. fiyatları uygun ve parasına göre güzel. tamam arabaları çok iyi değil, ama genellikle o paraya alınacak en iyisi.
- skoda: vw'nin yerini bileni gibi geliyor bana. orta direk şabanın arabası, hakkını veriyor.

sevmediğim;
- vw: aşırı fiyat, gereksiz hava, kendini bi halt sanan orta sınıf tavrı yüzünden sevmiyorum.
- reno: bomboş araba yaptıkları için sevmiyorum. 4 ileri tam otomatik viteslerine gıcığım. (yeni megan ve lattitude hariç)
- ford: hem çok yaksın, hem ağır olsun, hem hızlanmasın ama pahalı da olsun arabası. nedense bir ısınamadım, ama transit serisine göz kırpmamak elde değil.

Volkswagen'den nefret ederim. Neden boyle pahalilar anlamis degilim ve tek bir tane bile estetik tasarimi yok. Tasarimlari felaket. (Son kasalardan bahsediyorum)
Fiat'i da hic sevmem, malzeme kaltesi sifir. Ona gore de fiyati var zaten.

opel severim. çünkü amblemi direksiyonda çok iyi duruyor.

şöyle bir yerin reklamını görmüştüm geçenlerde, ben de reklam yaptım gibi oldu ama neyse:

www.okumamerkezi.com

Bayındır 2 ye kitapçanın yeni yeri açılmış, oraya bakabilirsin

caribou selanik... iç kısım

torrent sistemi öncelikle decentralized bir sistemdir. yani önceki napster, dc++ gibi sunucu bağımlılığı olmadığından, polisler gidip bir bilgisayarın fişini çekerek sistemi kapatamazlar. bildiğiniz gibi içeriğin kendisi bir sağlayıcı tarafındansa katılımcılarca paylaşılır. bu noktada sizin kaydınızın tutulabileceği iki nokta var:

1. özel (private) bir torrent sitesi kullanıyorsanız; bu site sizin kullanıcı bilgilerinizle, indirmiş olduklarınız vs. bilgilerini tutabilirler. iyi torrent siteleri kullanıcı davranışıyla ilgili (ratio dışında) hiçbir bilgi tutmaz, önceden ne indirdiğinizi dahi göremezsiniz. böyle websitesilerine olası bir polis baskını durumunda sizinle ilgili bilgileri paylaşmak durumundalar. eğer ellerinde neler indirdiğiniz bilgisi varsa bu bilgi aleyhinize kullanılabilir. şayet umuma açık (public) torrent trackerlar kullanıyorsanız böyle bir ihtimal yok. çünkü ne indirdiğiniz bilgisi olsa dahi, elde kullanıcı bilginiz yok.

2. telif hakkı takipçileri genelde bu yöntemi takip ediyorlar. websitesiyle uğraşmak yerine, telifli bir içeriği indiriyor veya paylaşıyorlar. gönderme veya indirme işleminin olması için elbette sizin bilgisayarınızın ip adresinin (veya vpn adresinin) bilinmesi gerekiyor. eğer ip adresi kendi hüküm alanındaysa (misal Türkiye'deyse), isp üzerinden kişisel bilgilerinize ulaşabilir ve indirme veya paylaşma (ayrı suçlar) suçu üzerinden aleyhinize dava açabilir.

torrent sistemini sadece vpn kullanıyorsan, dpi ile her türlü takip ediyorlar.

btk'nın birsürü dpi (deep packet inspection) makinası aldığını duymuştum, yakın zamanda işleme sokarlar muhtemelen.

ama güzel bir şifrelemesi olan bir vpn kullanırsan takibi bir hayli zor.

diğer yandan, içerik orijinal yoldan indiriliyorsa (yani bir filmi satın alıp indirip paylaşıyorsan) dosya içeriğine ip bildiren minik programlar yerleştirme teknolojisi var, özellikle yazılım paylaşımlarında falan oradan yakalanıyorsun. bu yüzden de vpn'in sürekli ve şifreli olması önemli.

çekirdek fazla ince öğütülmüş olabilir veya kullanılan suyun sıcaklığı da çok fazla olabilir.

ama sadece evde yaptığım değil, 3. dalga kahvecilerde de böyle oluyor.

Kahve cekirdeklerinin türüne (asidik olup olmamasi) ve de nasil kavrulduklarina da bagli. Evde iki cesit kahve cekirdegi var, kendim ayni ayarda cekip, ayni su sicakliginda filtre kahve yapiyorum. Biri, belirgin sekilde "eksi/aci".

Ama genel sorun, sudaymis. Suyun kahveye cok hizli temas ettirilmesiymis ya da suyun kahve yapacak "kalite"de olmamasi. Klorlu olmasi ya da cok yüksek PHli olmasi gibi... Kaynak internet.

Ben de çekirdek ve yöreden diyorum, ben de alıyorum bazen o ekşiliği. Narenciye notaları diyor bazı yerler :) Guatemala denemenizi tavsiye ederim, pek olmuyor.

İyinin ötesinde çok iyi durumdadır. Şu anda 23 yaşında ve 3. sınıftayım. 3 yıl sonra 7000 TL alacağımı hayal edemiyorum. 30 yaşındaysa en az 3500 almalı.

Edit: ben makineyi örnek verdim.

ne mühendisi?
gıda var bilgisayar var...
ama 7000tl 26 yaşındaki bir mühendis için iyi bir para

branş makine, elektronik, bilgisayar gibi temel ve iş imkanı yüksek olanları.

izmir piyasasında o yaşa o paraya çüş dersin. bence çok iyi durumda.

branş yine makina.

30 yaşımdayım. mühendisim. şu an 7000 lira almıyorum ama iş değiştirecek olsam 8000 net isterim. 26 yaşında kaç senelik tecribesi olduğuna da bağlı ama taş çatlasa 2-3 senedir diye tahmin edip gayet iyi alıyor diyebiliriz.

Mezun olur olmaz Dubai'ye giden inşaatçı arkadaşım var. 7000 dolar alıyor. 3 sene sonrasını ben de merak ediyorum

ODTÜ-Bilkent-Boğaziçi mezunu makina elektronik bilgisayar ise normal. Diğerleri ise iyi.

Nerede ne kadar çalıştığı, hangi şartlarda o parayı aldığı önemli. Haftada 5 gün teknokentte çalışıyorsa iyi, Afganistan'da santiyede ise kötü.

Firmasına ve sektörüne göre değişir.Biz İstanbulda teknisyen grubu yöneten bakım mühendislerine kapıyı minimum 7 bin brütten açıyoruz.

Bizde sorulmuyor. Zaten izin alma diye bir kavram da yok, hangi tarihte ofiste olmayacaksan sisteme giriyorsun o kadar.

Tabi belli kriterler var, mesela aynı tarihte izinde olabilecek maksimum kişi sayısı gibi ama bunları görüp zaten ona göre giriyorsun izinlerini.

yıllık izin ise sormuyor,
mazeret izni ise hayırdır sıkıntılı bir durum mu var diye soruyor(sağlık vs) söylemek istemezsen peki diyor.

vay arkadaş. bir tek bizimkiler mi soruyor yani.

Devlet'te çalışıyorsanız sorulur, var mı öyle.
@basond+1.

olur da iş görüşmesine gider belki ümidi taşıyan müdürler sormuyorlar, bizzat deneyimledim

sözen ne?

3. elektrikli öğütücü pratiktir.

1- Biz ofiste hario kullanıyoruz, epey memnunum. sözen konusunda fikrim yok.
2- fikrim yok.
3- 3-4 kişiye kahve yapacağım zaman el mecbur kullanıyorum, yoksa 10-15 dakika kahve öğütmekle uğraşılmıyor. yanlış değilsem delonghi var bizde, fena değil.

Pardon, eklenme soru: ben "firenç pires'e göre" dediğimde verdikleri boyutta çekmek istiyorum. sinbo elektrinkliylen olmuyor öyle. Neyle olur?

1- sözen kullanıyorum, memnunum. boyut önemli mi, sanmıyorum. klasiklerden al işte. hario denmiş, onu da alabilirsin tabii istiyorsan.

2- altında vidası var, onunla ayarlanıyor. yalnız mesela french press için oldukça kalın öğüteceksin, sözen öğütücülerse özünde türk kahvesi için yapılıyor. ve vidayla ayarlanmasına rağmen bazısı yeteri kadar kalın öğütmüyor. hani fabrikasyon değil, el yapımı olduğu için üründen ürüne değişiyor. dolayısıyla istanbul'da oturuyorsan eminönü'ne git direkt sözen'e, ne için kullanacaksan söyle, küçük bi ayarlama yapıyorlar. zaten deneme de yapabilirsin orada.

3- genellikle bıçaklı olur onlar, kahveyi öğütmekten ziyade parçalıyorlar. bu yüzden kahvenin nispeten acılaşmasına sebep oluyor. ekonomik olarak en iyi çözüm sözen değirmenler bu konuda. ha biraz çevireceksin ama insan alışıyor. her sabah üşenmeden yapıyorum. hareket oluyor hem, iyidir. yalnız, tek kişi için konuşuyorum tabii, birkaç kişiye yapmaya kalktığında eziyet oluyor biraz.

el ile öğütme işi ne kadar sürüyor merak ettim.

delonghi kg79 var. espresso dışında her türlü incelikte öğütme yapabiliyor.

ben önceden araştırmıştım ama ankara'da bulamamıştım. o yüzden şu siteden almıştım;

www.baristasepeti.com

baba 2

Godfather 2 demeye gelmistim ben de.

Baba/Serpico

Devil's Advocate

acik ara heat

scent of a woman

Carlito's way. ama tabi scarface ten sonra izlememin etkisi büyük.

carlito's way +1

enfes filmdir. izlemeyen izlemeli.

scent of a woman +1

dog day afternoon +1

Scent of a woman

Kimse Scarface dememiş yav, ilginç. Halbuki "I am the bad man" tiradı falan baya sağlamdır.

Scarface

carlito's way'e kadar dog day afternoon idi..sonra Scarecrow'u seyrettim o da fav oldu..

O kadar cok ki hangisini seçerseniz digerinin hatri kalır.
Scarface, Godfather vb.

Yaşlılık filmlerini pek beğemedim. Belki o genç güçlü halini görememekten. ama 88 minuteste de fena değildi.

çarşının üst katında vardı kapanmadıysa. alternatif olarak 100.yılda da var pazarın orada.

Kendi müziklerini yüklemeyeceksen öyle aylık ücretli stream servislerine abanacaksın. Deezer, sportifte ve en güzeli Apple Music

spotify diyorum. vodafone kullanıyorsanız 5-6 liraya gelecek bir kampanyası vardı. enparanız varsa spotify için yüzde 50 iade kampanyaları var.
ikincil olarak müzik indirmek için çeşitli uygulamalar var. genelde videolu indiriyorlar fakat. bu da ekstra alan demek. yani gider sizin cigabaytlar. spotify candır bence. 2 yıldır kullanıyorum bir yamuk görmedim henüz.

bence şöyle yap.

hem apple music'de hem de spotify'de 3 ay beleş kampanyası vardı.

3 ay spotify, sonra o bitince üyelik iptali isteyip bu sefer de apple music'e üye ol. 3 ay da ondan faydalan.

6 ay sonra en hoşuna giden servise üye olursun.

iTools programını indirdim bilgisayara. iTunes'a çok basit bi şekilde müzik atılıyo onunla.

Itunes çok kolay bir şey 2 dakikanı almaz

her bir fincan için 1 tatlı kaşığı koyuyorum.

Plastik kaşığını kıçında başında bir yerinde küçük yazıyor olabilir. Genelde 1 fincana bir kaşık yetiyor ama büyük kupada ben 2 kullanıyorum. Ölçüler yaklaşık 7-10 gr falan çekilmiş kahve alıyor.

Sanirim standart olcusu 7gr/fincan. Tahmin ediyorum ki o plastik kasik bu standartta.

Ben her fincan icin 1 kasik kullaniyorum.

180 ml 10 gr, 125 ml 7 gr standart ölçüler. makineden çıkan siyah plastik kaşık 7 gr olmalı, yazar zaten bir yerinde. (ya da kılavuz falan varsa orada yazar)

hemen herkes eczane açıyor. büyük şehirlerde hastane karşısı olmadığı sürece çok büyük bir maliyet değil. ilaçları da devlet bir süre avans olarak veriyor, harcamanız olmuyor.

Akademisyen olan var.

hiç iş arayan eczacı oluyor mu mesela? yoksa garanti meslek mi?

Kuzenim akademisyen oldu. Eczane açmakta çok zor mesela degil

ilac firmalarinda uretimde, kalite kontrolde, argede, veya urun muduru gibi pozisyonlarda calisanlar var, hastanelerde calisanlar var. turkiyede eczacilik (cogu ulkede oldugu gibi) onemli ve populer bir meslek. yalniz eger okulu bitirdikten sonra avrupa, amerika gibi yerlere gidip calismak istiyorsaniz direk gidip oralarda okuyun derim cunku diplomanizi denklestirmek yillar surebilir.

Bir tanıdıgım dünya saglık örgütünde çalısıyor,eskisi gibi degilmis eczacılık para vs bakımından şimdi olsa direk dis hekimligi yazardım diyor puanları da artık dis hekimliginin gerisine düstü

doğuda bazı bölgeler hariç artık eczane açmanın bölge bölge kotaları var. ve batıda artık kotalar dolu. sıfırdan eczane açmak artık hadi yapalım deyince olmuyor. ama dediğim gibi, doğuda eczane açığı var.

yani eczane sahibi olmak istiyorsanız eczane devralmanız gerekiyor veya doğuya gideceksiniz. eczane devralmak da bu koşullar içinde cep yakar gibi duruyor.

bakkal işletiyorlar. çünkü yaptıkları mesleği bakkallıktan farkı yok.

Dükkanın önünde tavla oynuyorlar. Bi süreden sonra küçük esnafa dönüşüyorlar.

kullanabiliyorsun. iki pasaportla gideceksin. yeniye basarlar, eskisini kesiyolar.

eski pasaportu yenisine zimbaladim, vizeyi eskiden kontrol edip giris cikisi yenisine vuruyorlar.

Aydınlanma felsefesi tarihi var ama serinin parçası mı bilmiyorum. Benim kütüphanemde olan tek kitap (felsefe tarihi) ve dediğin başlıklar haricinde 20. Yy felsefe tarihi gibi birçok farklı başlık daha bulunmakta (say yayınları)

daha iyi olabilir mi? kayıt medyumu itibari ile elbette daha kötü.

sesi farklıdır bu başka ama daha kaliteli değildir, olamaz.

Dostun alıyorsan eski plaklarla basla. Gercekten değişiyor kalite farkı ki cihazda önemli bu nokta da ama sahsen ben cok mutlu oluyordum. Tabi saglam bi butce gerekli cunku youtube da iki dakkada buldugun seye tomar para verdiğim olmustu. Antikaya giriyor yani. Hobi işi pahalı zaten.

@kurnaz iyi bir sistemle normalde bilgisayaradan,telefondan yada müzik setinden dinlediğin müzikten çok daha kaliteli olduğuna emin olabilirsin. hele sıradan mp3le karşılaştırma bile.
@antikadimag ses iyi ama diğer yandan çok pahalı. eli yüzü düzgün pikap alıyım desen 400den başlar ki o da giriş seviyesi. 2 yerli plak alıyım desen o da pahalı. temiz bi cem karaca 45liği 150lira.(her yüzünde birer şarkı var toplam 2 parça). bir de alıcaksan dr daki felan çin işi pikaplara girme. mis gibi alman dual,grundig,telefunkenler felan satılıyor 300-500 aralığında. ben de daha yeni başladım ama 2 ayda belimi büktü çünkü çok zevkli evde oturup güzel bir plak çalıp dinlemek. özetle dual bul al. memnun kalmazsan 2.eli kuvvetlidir fazla zarar etmeden satarsın ion felan çin işi alırsan 3 gün sonra elinde kalır. bunu da düşün derim

Yaklaşık bir yıldır plak dinliyorum.

Sistemimde aynı zamanda bluetooth adaptör var, yani plaktan çaldığım parçanın aynısını apple music, spotify gibi mecralardan açıp tek tuşla geçiş yapabiliyorum. Plakta 30 saniye dinleyip mp3 e geçince insanlar genelde "ben şimdi bunu mu dinliyorum telefonumda" tepkisi veriyor.

Jazz dinliyorsanız plak çok güzel. Çünkü en kaliteli ve rahat bulabileceğiniz plaklar günümüzde genelde caz müzik için üretiliyor. Onun haricinde d&r dan aldığınız plakların %90 ı mp3 den farksız olacaktır.

Ama iyi plağı bulduğunuz zaman büyülenirsiniz.

@genç irisi

hocam şu yazdığınıza laf edemiyorum. lütfen saçmalamayın.
plak fiziksel olarak kayıttır. hatalıdır, çalınan sisteme göre de hataları devam eder(ilk, orta ve son kısımları mesela). yani teknik olarak kalite olarak plak kötüdür, bu kadar. iyi diyende çıksın koysun kanıtını.

plak zevk işidir, o hataları ve nostaljikliğidir. daha sıcak daha güzel gelir dinleyene. ama kalitesi flac gibi sistemlerle karşılaştırılamaz!

lütfen zevk, hissiyat ile gerçekleri karıştırmayın.

bundan bir ay kadar CD'nin Plaktan daha kaliteli olduğunu iddia etmem üzerine arkadaşımın müzik sisteminde Barış manço'nun aynı şarkısını önce cd sonrada plaktan dinledik. Fark plak lehine muazzamdı.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta hem plakçaların hem de ses sisteminin ortalamanın çok üzerinde olması. Sıradan sistemlerde fark pek hissedilmeyebilir.
Sorunun cevabına gelirsek plak başına 70-80 tl fazla gelmiyorsa koleksiyonerlik ruhuyla plak alınabilir.Plaklar fiziksel etkilere cd lerden daha dayanıksız, bakımına özenmek gerekiyor. Plak almakla iş bitmiyor ayrıca, iğnesi iğne seti filanda epey para.
Rutin hayatlı bir insan için biraz fazla olabilir yani plak almak.

öncelikli olarak cd > plak demek sıkıştırılmış sesin, sıkıştırılmamış halinden daha hacimli olacağını iddia etmektir. bunu iddia etmek için cd'den import edilen ve D&R'da 100+ TL'ye satılan The Beatles plaklarının büyük hayranı olmak gerekir. bir de bunu iddia etmek için pikap ile plak farkını bilmemek gerekir. örnek;

"Bahsettiğim "plak" tabii ki yeni nesil d&r plakları değil. Yukarıdaki arkadaşların da dedigi eski grundig telefunken plaklar, zaten yazmışlar okuduysan, fakat pek okumuyorsun sanirim."

Burada mp3 > plak "zırva"sı da kulaktan dolma bir bilgi olup, doğrusu plak >= FLAC'tir; zira sıkıştırılmış olan hiçbir ses formatının, sıkıştırılmamış olandan daha kaliteli olması mümkün değildir. buradaki problem, Issız Adam sonrasında çıkan "plak dinliyorum ya, aşırı iyi" özentiliğinin getirdiği ve bilgi sahibi olmadan fikir vermek alışkanlığının ortaya çıkarttığı bir problemdir.

antikadimag: plak almaya değer, ses kalitesi iyidir, fakat DR'daki yeni pikaplar çöp aletlerdir. iğneleri 3-5 dinleme sonrasında plaklara zarar verir. eğer gerçekten plak dinleyecek ve DR'daki yeni baskı CD'den çekme plaklardan almayacaksan 70-80'lerde yapılma Akai, Pioneer ya da Technics'lerin giriş modellerine bakabilirsin. genel soruların için bana özelden yazabilirsin, elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışırım. fakat gerçekten plak pahalı bir hobi. özellikle Türkiye'de yaşayıp, bir de seste kalite arıyorsan ciddi masraflı oluyor.

son not olarak, pikaba plak diyen hiç kimsenin fikrini kaale alma.

@polifonik osuruk +32150260983 her bir harfine.

sevgili @antikadimag, yalnizca polifonik osuruk'un cevabini dikkate al. kor olsaydim da bu duyuru altinda verilen diger cevaplari gormeseydim. bilgi kirliligine harika bir ornek olacagi icin cok da uzulmuyorum ama nasil boyle atilip tutulabilir inanamiyorum.

arkadaşlar bana saçmalama denmiş ama mp3 büyüktür plak diyen arkadaşa güldüm epey. tamam loseless formatlara bir lafım yok ama sıradan bir mp3le de karşılaştırmayın analog müziği ayıptır. duyuruyu açan arkadaş ilk soruda demişki modern plaklardan/pikaplardan almak istiyorum, bende eskilerini al demişim demek ki bizim kasdettiğimiz eski baskı düzgün plaklar. yoksa bende biliyorum yeni baskıların büyük çoğunluğunun direk dijitalden aktarıldığını. onları dinleyince mp3 den bir fark göremiyorum. ha eski teknolojinin daha iyi olması size inanılmaz geliyorsa buyrun bir plak dükkanına gidip rica edin dinleyin sonra tekrar konuşalım.

@polifonik osuruk a +1 de benden.

facebook da plak pazarı,plak dostları,plak bilgi deposu,plak burada gibi bir sürü grup var. buralarda dinleyici,satıcı birçok bilgili insan var. gel almak istediklerini buralarda sor çok daha net bilgi alırsın.

Yaşın gençse ve mesleğe ilgiliysen ikincisi.

Hayat kısa, o nedenle kamu diyorum, rahatca yüksek lisans arti yurt disi ihtimali, oldukca iyi,
Mesai tamamlama diyen, şu ara işler yoğun falan da der izin vermemeye çalışır bence,

soruyor musun gerçekten? ilk seçeneği gördükten sonra versus olarak herhalde çok çok iyi bi şey koyacaksın karşısına zannettim ama kesinlikle kamu. 34 yaşından sonra kamuya geçmeyi ciddi ciddi düşünen bir mühendis olarak söylüyorum, benim fikrim bu gençken daha farklı düşünülebiliyor ama biraz da senin isteklerine ve bakış açına kalmış. Bence böyle

Kamuya gir.

6k maaş cillop

kamu!
korelmemek icin mesai harici kendinizi dinamik tutma sansiniz olmaz mi?

İlkinde aldığın paranın karşılığı yaptığın iş değil. Bir bakıma politikacı gibi oluyor, milletin kanını emiyorsun. Eğer bir dini inancın, karma olsun günah olsun bir nihai hesap inancın var ise ilki yanlış olur.


Aslında bu iktisadi düzende kimse yaptığı işin karşılığını almıyor. Hiçbir mühendise ayda 2500 liraya mobilya taşıtamazsın, çöp toplatamazsın, hasta baktıramazsın. Herkes ailesinin maddi imkânlarının, şansının ve ünvanının karşılığını alıyor. Çöpçü yeterince kazanmıyor, kamudaki mühendis kazancının karşılığı kadar çalışmıyor.


Ikincide aldığın para için çok daha fazla çalışıyorsun. Aldığın paranın karşılığı yine de yaptığın iş değil ahlaki açıdan. Ancak sana parayı veren ile fitsiniz sen razısın o razı. İlkindeki gibi yetim hakkını, emekliden alınan ağır vergilerin fakirin fukaranın parasını yemiyorsun.

Velhasıl ahlaki açıdan kesinlikle ilki değil. Ahlak kaygısı gütmüyorsan kesinlikle ilki.

Öte yandan ikinci işin de mesleki açıdan açabileceği kapılar sözkonusu olabilir. Sektörün içinde kendi işini yapmana vesiile olabilecek bir bilgi ve birikim kazanabilirsin.

Kamuda her gün usulsüzlük ve hırsızlığa tanık olup buna sessiz kalarak ruhu çürüyen bir tip olarak bir gün bir bakmışsın sen de recebin mitingine giden servis minibüsünde iş arkadaşlarınla gülerek sohbet ediyorsun.

Bu ülkeden nefret ediyorum.

ne mühendisliği hocam?

kesinlikle birinci seçenek elbette tartışmasız

birinci seçenek.
kamuyu niye bu kadar hor görüyorsunuz anlamadım, benim de tanıdıklarım var kmauda çalışan. memur kafasına girmezseniz gayet de bir şeyler öğrenip kendinizi geliştirirsiniz (belli sınırlar içinde). Uzama kısalma yok kısmı da belli olmaz; bazı bölümlerde sanıldığından hızlı devri daim oluyormuş, tabii o zamanki siyasi gündeme bağlı biraz ama tamamen de görevde yükselme yok denemez herhalde.

Benim karar vermede uyguladığım algoritmaya göre de ilk seçenek çıkıyor.
(Algoritmam; hangisini seçersem, başaısız olunca diğerini de yapmama engel yok: ikinciyi seçersen daha sonra istesen de kamuya girmen zor. ama birinciyi seçersen, ne olursa olsun devlet tecrüben olacağı için çok açmazsa yine özele geçebilirsin. Gerçi kamuda çalışmak TATAR ÇÖLÜ'dür, ömrünüz çürür çıkamazsınız bağımlı gibi).

her türlü 1.

İdealist mühendis olma. gir devlete al maaşını sonra gitar kursuna git vs vs..

güzel rota 9 gün için ideal. brüksel ve brugge birer günlük yerler, hatta brükseli günü birlik filan gezin, bruggede bir gün kalırsınız.

aynen brüksel günübirlik yeter brugge da 1 gün

ghent e uğrayın. güzel bi öğrenci şehri. ooverport a bi göz atın. walking tour a katılın, güzel hikayeleri var.

brugge gormeden gelmeyin. cok guzel

android için: www.whatsapp.com
iphone için: www.whatsapp.com

Ne için düğüm atılacak ki, ona göre çözüm bulmak gerekebilir. Konu ne?

(git: www.instagram.com )

kızılay'da gama ve ya o sırada bi han içinde tesbihçi var.
ulus'a gidersen suluhan'da var.
kaleye çıkarsan oralarda da var.

Maasi alinca ilk isin kenara bir miktar para atmak olmali. masraflarini yapmadan once yapacaksin bu isi. ikinci bir banka hesabi ac. Birikim hesabi.

Para nereye gitti diye bakip bunun kararini sen vereceksin.

2 yilda 4000 * 12 * 2 = 96000 lira para kazanmissin. Kenarda 12k varsa, 2 yilda 84000 lira para harcamissin. Yani ayda 3500 lira harcamis 500 lira kenara koymussun.

Ayda 3500 lira nereye gitti? Bir hesap et bakalim.

Harcamalarına bakarak normal diyebilirim. Diş tedavisi dediğin ucuz bir şey değil zaten buraya giden para da az değildir, kardeşe düzenli harçlık evdekilere para fatura derken seninde masrafın oluyor illaki seyahat haricinde.

Giderine göre normal fakat daha fazla biriktirmek için giderlerinden kısmak zorundasın 12k da kötü para değil. Bu bir terazi, yatırıma koyacaksan diğer taraftan ağırlık alman lazım yani bazı şeylerden fedakarlık etmen gerek.

Para biriktiremeyen bir adamın tavsiyelerini dinlediniz.

Faturaları falan da ödüyorum diyorsun normal bence.

Gayet iyi biriktirmişsin. 6 sene çalıştım, 30-40 bin borcum var.

2000 ₺ kenara atman gerekiyor . maaşı alır almaz o parayı kenara at yokmuş gibi farz et . geri kalan 2000₺ tek kişiye yetmesi lazım . kendine ayırdığın 2000 ₺ den para kalırsa ancak ekstra harcama yap derim ben .

Para biriktirmenin sırrı para eline geçtiği an kenara ayırıp o parayı unutman. Yani ben şunu alıcam nasıl olsa kenarda param var diye düşünmeden harcaman gerek. 4 bin lira maaşla az biriktirmişsin bence ama borcunun olmaması da artısı olmuş. Bundan sonra kenara daha fazla para at.

Ailene yardım ettiğin için fark etmiyor olabilirsin, harcamadigin bir para olduğundan algında yer etmiyor olabilir. Benim d öyle mesela, benzer durumlardayız.

sabah kampanya ilk çıktığında almıştım. bir de işten eve geldiğimde aldım. millet daha yoldayken, trafikteyken falan. bu saatten sonra sittin sene alınmaz. gece 12'de bitiyor zaten :)

ofiste herkes ucer beser aldi.

ben de bir kere bilet baktim, vazgectim sonra.

izmir adana uçuşu gidiş dönüş 40,5 tl :))

ya bu indirim belli yerler arası mı geçerli? istanbul-izmir arası baktım mesela ama indirim falan göremedim?

@antikadimag firefoxtan mı giriyorsun, ben de ne zaman bilet alsam bilgiler uyuşmuyor diyor, chrome'dan alabiliyorum ama.

uygulamadan deneyin.
3-5 denemede aldım ben de.

şu an iki ayrı kampanya daha var.

aerobilet ile anadolujet'ten kış kampanyası ile 25-35 tl arasına bilet alabilirsiniz.

sunexpress'den ise 11 tl'ye.

todaie yüksek lisans diye araştır.
yönetmeliği var orada yazıyor tüm ayrıntılar.

kurumuna göre değişir.
çoğu kurumda böyle bir hak yok.
todaie farklı bişey. oraya kabul edilirsen 1 sene boyunca aylıklı izinli sayılıyorsun ve derslere devam ediyorsun.

öyle bir hak yok. müdürün inisiyatifi var.

"Mevzuatta kamu personelinin yüksek lisans eğitimi tanımlanmamış, insanlar çok zorluk çekiyor, amirin inisiyatifine kalıyor" diye serzenişler okuduğumu net hatırlıyorum ama sözlükte mi okumuştum gazetede mi hatırlayamıyorum. Kamuyla alakam yok, okuduğum o metinden hatırladığım kadarıyla resmen öyle bir hakları yok diye var o yüzden aklımda.

Kullanamazsınız. Askerlik tecili için yüksek lisans düzeyinde maksimum 3 sene teciliniz olur. Bu tecili de sadece ilk yüksek lisansınızda kullanabilirsiniz. Tezli tezsiz olması önemli değil.

Özet: TSK sana yüksek lisans için tek bir bölüm ve toplam 3 sene tecil hakkı veriyor.

Peki lisanstaki gibi bir durum yok mu? Yani bir yüksek lisansı bitirmeden bırakıp başkasına başlayarak kaçmıyor mu insanlar? Yanlış mı biliyorum? Eğer böyle olmuyorsa nasıl beceriyorlar bu kadar kaçmayı?

kayıt sildirip, tekrar bir programa başlarsanız tecil oluyor diye biliyorum ama yine de tam emin değilim.

yök'ün yönetmelik değişimi yapmasının ana nedenlerinden biri bu askerlik meselesi.

İstediğiniz kadar yüksek lisansa sildirip başvurabilirsiniz. Ancak 3 sene hakkınız var. Bir yl programı bittikten sonra başka bir programa kayıt yaptırırsanız bu süreyi aşamazsınız dolayısıyla yl programı devam ederken askere gidersiniz (ortalama 4 dönem yl yaptığınızı varsayıyorum). Bitmeden kayıt sildirip başka bölüme kayıt yaptırsanız da toplam hakkınız 3 sene. Yl bittikten sonra da 1 sene hakkınız var.
Tembel bir öğrencisiniz ve 18 yaşında girdiğiniz lisansı 6 senede bitirdiniz diyelim. Lisans bitince 2 sene tecil hakkınız oluyor. Tam bu tecil biterken de yl başladı. 3+1 sene de oradan geliyor. Geldiniz zaten 30 yaşına. Ya doktora yapacaksınız ya kaçacaksınız. Çok ekstrem durumlar oldu ertelettiniz (kardeş durumu, lisans, yüksek lisans, doktora) Bu durumda dahi maksimum erteletebileceğiniz yaş 35. Bu yaştan sonra tecil kabul etmiyor TSK.

www.amazon.de

aliexpresste baya satıyolar bundan daha ucuza alabilirsin sanırım. scratch map diye yazıp bulabilirsin

Gideceğiniz ülke Vodafone ülkesi ise ve belli bir süre kalınacaksa ekstra hat almanıza gerek yok...red paketleri işinizi görür

Gunluk 12 liraya turkiyedeki paketi kullanabiliyorsunuz vodafoneda,turkcell de baslatmis benzer uygulama.aylik maliyeti 100 eurodan az yukariya maloluyor,

uklon ile taksi.kafan rahat olur.

taksi tut. ama pazarlık yap.

Bence sabihadaki fiyatlari aklinda tut, lvivde daha ucuzsa ordan alirsin. Degilse donuste yine sabihadan alabilirsin

bence fiyatları orjinal sattığına inandığın güvenilir türk sitelerinden de check et. duty free olmasına rağmen daha pahalı olabiliyor.

Daha ucuz trye gore. 50lik satilan fiyata 100luk aliyorsunuz.

Benim cekincem oraya gidince chanel bulamamak. Giden arkadaslar lviv duty freesi nasildi buyuk muydu?

Her türlü kırışıyor, kaçmıyoruz, gerçekleri kabul ediyoruz.

Ben katlayıp kutularına tekrar koyuyorum ama sığmayacak şekildeyse bavulun ön tarafında askılıklı bi' göz var ona koyup uçlarından tutturtuyorum.

yan katlayip sonra rulo yaparak. Az kirisiyor

pantolonu ve ya tişörtleri katlayıp arasına koyun.

Rulo yapıp katla, fazla kırısmaz.

Ben kirisacak giysileri rulo yapip koyuyorum

Havluyu rulo yap. Sonra o ruloyu gömleğin etek kısmına koy, gömleği o ruloya sararak yakaya doğru çık. Kolları da en son rulonun üstüne yatır, bitti.

olmadı hep durex alırım.

Evet. Hep durexle oldu hatta. 3 kez filan.

Hiç takmadığım için yaşamadım.

Kondomu yırtan takmasını bilmiyor yasa dikkat etmiyordur.

Pipi ucunda spermin boşalacagi kadar bi alan birakican. Öyle yüzücü bonesi gibi takılmaz Kondom.

Hayir, olmadi

sayısını bilmiyorum ama yaşadım birkaç kere

Takmayi mi bilmiyordum acemilikten artik ilk sevismelerin degisilmez olayiydi. Su siralar pek sevismiyorum, sevisirsem pek kullanmiyorum, kullansam da yirtmiyorum.

kullanim sirasinda olmadi, cikarirken ucundan cekerken yirtildi bi tane OK. durex kullaniyorum genelde ekstra ince olanlardan, bisi yasamadim.
bir de lelo hex diye bisi aldim gelecek ins, ultra kuvvetli ultra ince diyorlar bakalm

ters bir harket esnasında yırtıldı malesef.

7 sene önce Lacoste tişört almıştım ilk günkü rengi duruyor. Yıkandıktan sonra dümdüz oluyor tişört daha hiç ütülemedim polo yaka.

fred perry bence.

Columbia, almayın aldırmayın

lacoste ayakkıbılarım oldukça rahat ve kullanışlı, eskimiyor da. apple da gayet iyi hizmet veriyor, androide göre çok daha iyi. (bir telefona 4bin tl vermek bir aptallık orası ayrı. trden alınmamalı bence) bu biraz da bizim şansımızla alakalı bence. (görünce markalarla alakalı açıklama yapmak istedim, dayanamadım)

soruya cevap: mado diyorum. bok gibi tüm ürünleri. tat yok bir şey yok. ama pahalı.

Evet yapabiliriz. Hatta bazi ulkelerde sadece o ulkeden cikarken duty free var, giriste yok.

çıkarken sigara alamamıştık biz. sanırım girerken, çıkarken ya da ikisi de diye belirtiyorlar. ya da fiyatı mı farklı oluyordu. öyle bir şeydi.

Yapabiliyoruz. Ancak bağzı "ölücü" hava yolu şirketlerinin "el bagajı yahut 1 duty free poşeti" falan gibi uygulamaları olabiliyor. Normal sıradan bir firma değil de düşeşe denk getirdiğin bir firmayla gidiyorsan o politikalarını da kontrol etmen gerekebilir.

lösev

Bence yardım isteyen ilkokullar bunların başını çekiyor. Instagram'da @gelecegeisiktut gibi hesaplar bulup o çocuklara yardım edebilirsiniz. Kışın giyecek ayakkabıları dahi olmuyor kimi zaman.

ÇYDD

insan için lösev. hayvan için yukarıda sabitlenmiş gönüllü barınak duyurusu var.
instagramdan sayfa beğenip yardım yapmak bana pek akıllıca gelmedi. türkiye'de yaşıyoruz %70'imiz falan dolandırıcı.

ısrarla ve inatla Pozitif Yaşam Derneği. yanlış anlaşılmak istemem, gönül ister ki hepsine birden yardım edebilelim ama zaten herkes Lösev'e ve bilindik diğer kurumlara yardım ediyor. biraz da HIV pozitifler gibi toplum tarafından dışlanan, hakları hatta varlıkları herkes tarafından yok sayılan insanlara destek olmalı bence.

Bağış yaptığım; Tema, Koruncuk, Bana Göz Kulak Ol.
Bağış yapılası; Lösev, ÇYDD

Nesin Vakfı

Ben düzenli olarak Greenpeace e yapıyorum.

WinMerge diye bir program var, onunla yapıyorum ben bu işi.

www.sanalkurs.net

Google, 5 saniye.

Review kısmı üzerinden bir yeri kurcalıyorduk ama...

Şöyleymiş meğersem.
www.techyard.net

İmkansız değil ama yoğunluk olursa sıkıntı. Hatta sen binersin de valizler kesin yolda geç kalır ve senle gelmez. Hele pegasus ise hiç umut yok.

aktarma havayolunun kendi verdiği aktarma ise, bir sıkıntı durumunda hak kaybınız olmaz ve sizi başka bir amsterdam uçağına alırlar aynı havayolunun gerçekleştireceği. eğer aktarmayı kendiniz ayarlıyorsanız veya skyscanner tarzı bir siteden bakıyorsanız ve de "yolcu sorumluluğunda aktarma" uyarısı varsa, baya sıkıntı yaşama ihtimaliniz var.

aktarmalı uçuşlar için ayrı bir kontrol noktası var, çok beklemiyorsun yani. zaten aktarma kısmını hava yolu firması hallediyor.

Ben toplam 4 uçuşlu İzmir-ABD yapmıştım. Uçuşlar arası en fazla süre 1 saat 10 dakikaydı. En kısası da 40 dakika. Sonuç olarak kaçırmamıştım. Yukarıda bahsedildiği gibi uçuşlar bağlantılıysa valiz zaten kendi gidiyor. Siz de aktarmalı olduğunuz için havaalanı dışına çıkmadan direkt dış hatlar bölümüne gidebiliyorsunuz. Aksilik olmadığı sürece yetişirsiniz.

@bi mekan ın önerisi doğru fakat ben bir kere japonya uçağını rötar nedeniyle kaçırdığımda 24 saat havaalanında beklemek zorunda kaldım çünkü günde 1 uçuş yapıyorlardı japonyaya. onu da değerlendirmeye almak lazım.

Bana sorarsaniz imkansiz, o ucusa yetisilmez

avrupa bir bütün değil güneyi ayrı kuzeyi ayrı batısı ayrı doğusu ayrı..dolayısıyla elediğiniz alternatifler içinde bunu gözetin..çünkü paris veya belçikanın havası dili kültürüyle avusturya, macaristanın aynı olmayacak. bana kalırsa ilk gidişse "must"ların görülmesi lazım. Paris ağır basıyor kişisel olarak sevmesemde.

ben budapeşte diyorum. ilk yurt dışı için ucuz ve diğerlerine göre daha sakin.

bu iki seçenek arasında kesinlikle viyane ve budapeşte. viyana pahalı ama az kalın orada :)

İkinci seçenek.

Bu yaz avrupa gezisi yaptım 17 ulke 23 sehir gordum ve favorim budapeste prag viyana üçlüsüydü. Tavsiyem budapeste viyana oluyor bu durumda tabi

Italya derim.

ocak subat da avrupada donarsiniz, zor gezersiniz bunu da goz onune alin.

valla bence iki yere gitmek yerine bir tek londraya gidin. hem ucuz pahali her acidan pek cok secenek var, her zevke uygun da eglence kultur sov muze var. fakat sorduklariniz arasindan viyana diyorum. guvenli bir sehir, kucuk ve derli toplu. orada da cok guzel muzeler saraylar vardi. paris bence overrated. budapestenin benim gozumde romantik bir tinisi var, bence ikiniz de orayi gezmeyi sevgiliyle gidilecek tatile birakin. ilk secenek londra her mevsim gitseniz sikilmayacaginiz tek sehir, secenekler sinirsiz, dunyanin merkezi hissini baska yerler veremiyor. belki new york biraz.

viyana budapeşte

viyana budapeşteye prag da ekleyerek 2. seçenek diyorum.

ocak ayında sadece vıyana icin bir hafta fazla, ayrıca hava kotu olacak ve soguk olacak. keske daha sıcak bır yere gitseniz. ben viyana prag diyorum. ayrıca eger aralık ayında viyana yaparsanız cok guzel christmas marketler oluyor onları da gezersiniz, ocak ayından daha keyifli olur.

seçeneklerinde yok ama italya :(

Kitap fuarinin facebook sayfasi, couchsurfing...

Hatta tinder bile olur. Bi arkadasim parali tinder alip orda milletle sohbet ediyodu gidecegi yere gitmeden. Bazen ben de halihazirda gittigimde "hadi canim sikildi, x yapalim mi" filan yaziyorum, normal normal de bulusuluyo yani.
Okcupid de olur.

tinder, kendisini hiç kullanmışlığım yok benim kalemim işler değil ama sırf bu iş için tinder plus aldım, arjantin i mahalle mahalle gezip insan tanıyorum büssürü şey öğreniyorum. :D

izmir, alaçatı.

edit: oha ne kadar vizyonsuz adammışım lan. fakirlik demek ki atadan gelen bir şey bizde. fazla hayal kuramıyoruz.

füssen

ege bölgesinde bir yer.

istanbul tabiiki. kadıköyde falan sanırım. paran varsa en güzel yer olanaklar bakımından istanbuldur bence.

kievde ya da pragda.

zaten izmirliyim; bazı şeyler parayla olmaz..

Alaska

Önce bisikletle dünyayı gezerdim. Sonra Karadenizin kuzey kıyısında bir ülkeye yerleşirdim.

İstanbul

Not: Lisboa spor

para derdim olmasa once dunya turu yapardim. sonra kararimi verirdim.

Vay anasını buna verilecek cevabım bile yoksa ben bitmiş biriyim resmen

Londra'da yasardim 50 yasina kadar filan.

60tan sonra amalfi - sorrento vb giderdim sanirim. Ya da cannes-nice.

San Francisco

isvicre, fransa ya da melbourne

san francisco

vay arkadaş bir tane bile new york diyen olmamış. new york city tabii ki.

Tek bir yerde yasamazdim.

queensland kiyilarinda herhangi bir yerde ya da mauritius. turkuaz deniz seviyorum, sicak iklim seviyorum. kalabalik yer sevmiyorum.

Londra

Önce tur yapıp sonra karar vermek de mantıklı.
Net cevap için;
Dünya: Vancouver
Türkiye: Çanakkale

İsviçre'de yaşardım. Zengin bir köye yerleşirdim, huzur içinde ölürdüm. Tam benim kafadalar.

londra

Ay.

Oraya gitmek çok milyar dolar tutuyor, ama para derdimiz yoksa gidebilirim. Orada yaşanabilir bir ev kurmak da birkaç trilyon dolar tutardı, ama manzara muthiş.

hiç bir yer. dünyayı gezerdim. zaten yaşanılacak yer beni bulurdu.

her yerde. sürekli gezerdim. bir de uzaya çıktım mı tamamdır, ölebilirim.

TR: Antalya ya da Sinop
Dünya: Finlandiya Joensuu

Gezerdim ben yoruluncaya kadar gezerdim. Bütün eski tren hatlarını gezerdim önce. Aheste aheste, her durakta konklamalı belki. Epeyce sürer zaten tren hatları. Sonra da karavanla gezmece faslı başlardı. Ömür zaten kaç yıl. İyice kocayınca da iyi bir yaşlı bakım evine kaydolur akranlarımla didişmeli dedikodulu yaşardım heralde.
Torun torba olursa onlar neredeyse ben de yakınlarında olurdum sanırım. Sevcem ya, uzak olunca gelemezler, olmaz.

getirmezler.

not vs. bırakırlar zaten bulamadıkları zaman. geldik bulamadık falanca şubeden üç gün içerisinde alabilirsiniz diye.

yurtiçi getirmez. mng ve sürat getiriyor. aras ve ups i bilmiyorum.

aha benim kargoların biri mng diğeri sürat. arayıp sorayım o zaman.

otogarda kemer taraında giden araçlar var

Otagarın içinde ilçeler otogarı var. hemen otogarın içinde.

Zararlı yazılım temizleme aracı adwcleaner indirip deneyin.

Combofix deneyin bi