[]

elektrik sayaçları hakkında bilgilendirme

Arkadaşlar, elektrik sayaçları iki tip oluyor.
Biri eski tip, siz elektrik kullandıkça fasit makine gibi rakamlar dönüyor, kullandığınız miktar görünüyor.
şu tip:
www.google.com.tr

ikincisi akıllı sayaç. Bir çok ilde bu tip sayaca dönüldü sanıyorum. Belki henüz saati değiştirilmeyen bölgeler vardır. O kadar ayrıntısını bilmiyorum.
şu tip:
www.google.com.tr

akıllı sayaç günün belli saatlerindeki kullanımları ayrı ayrı hesaplıyor.

t1: 06:00 ile 17:00 arası kullanım (gündüz)
t2: 17:00 ile 22:00 arası kullanım (puant)
t3: 22:00 ile 06:00 arası kullanımı (gece)

akıllı sayaç takılı olduğu halde dağıtım şirketine başvurup tek zamanlı tarifeden hesaplatmak mümkün. Akşam 17:00 22:00 arası elektrik tüketimi çok olanlar için elbette bu yöntem en uygunu. Mesela o saatlerde elektrik sobası, makineler çalışıyorsa tarifenizi değiştirin. istediğiniz zaman 3 zamanlıya geçip yine istediğiniz zaman tek zamana dönebilirsiniz.

Ben ne yapıyorum:
insanlık dışı bu uygulamayı kınıyor ve kendimce öc alıyorum.
Şu anda tek zamanlı tarifedeyim. Bütün çamaşır ve bulaşıklarımı pahalı tarife zamanında yıkıyorum :))

Neden kızıyorum: Puant zamanında çok pahalı yapılıyorsa gündüz tarifesinin tam zamanlıya göre indirimli olması gerek. O zaman uygulama bir anlam kazanabilir.

Akşam pahalı öde, gündüz herkes gibi öde. Gece mi yapacağız işleri. Manyak mıyız biz. Kendimize saygımız, konu komşuya saygımız yok mu, olmasın mı!

Elektrik idaresi gündüz tarifesini indirmeden üçlü tarifeye geçmem, üstüne üstlük o saatlere yığarım bütün işleri. Oh olsun size elektrik piyasası düzenleme kurumu. Çünkü düzenleyemiyorsunuz!

(Mesajla saatleri soranlar oldu, buraya yazayım dedim. Başka bilgiler, düşünceler, sorular olursa diye soru olarak açtım.
Şimdi bize bir soru lazım, modları zor duruma düşürmeyelim)

Sorusu olan var mı?

 
Gündüz standart, puant dediğimizde x2, gece yarı fiyatına ücretlendirilitor doğru mu anlamışım? Bu elektronik saatlerden varsa standart olarak 3 zamanlı tarifeden mi kullanıyor oluyoruz?


  • hala mi ceren yahu  (22.01.15 14:41:09) 
çok tarifeli sistem yurt dışında oldukça yaygın. sebebini gayet iyi izah etmişsiniz.
herkes aynı saatlerde işten okuldan çıkıp eve geliyor ve tüketim tavan yapıyor. hem hatlarda sorunlara, hem de üretim kapasitesinin zorlanmasına sebep oluyor.
çoklu tarifeye geçip cihazlarınızı gece çalıştırmanızı tavsiye ediyorum.
saat 10'da çamaşır ve bulaşık makinası çalıştırın, 12'ye kadar yıkanır. 12'de çıkarıp kurutmaya atarsınız. Ütüyü de ertesi akşam yaparsınız.
Yada evin ısıtmasını klima ile yapar, kışın en soğuk günlerinde korkunç doğal gaz faturalarından korunursunuz.
Faydası çok. Tavsiye ederim ben. Siz kızıyorsunuz ama boşa ;)

Sayıma geldikleri zaman memurlara rica edin ve sayacın saatini ayarlatın. Bir ay boyunca tüketiminizi faturada görün. Bu tüketimi iki sayacın tarifesinde hesaplatın. Hangisi sizin için mantıklı, kolayca tespit etmiş olursunuz.
  • cliquot  (22.01.15 14:49:42) 
@hala mi ceren yahu, evet. akıllı sayaçlar varsa standart olarak üç zamanlı tarifeden ödüyoruz. Değiştirme hakkımız var. Dilekçe verince değiştiriyorlar.
Tarife ücretlerini doğru anlamışsınız.

  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (22.01.15 15:08:31) 
az önce aesaş'ı aradım. Çağrı merkezi kullanımlarınız hakkında detay bilgi veriyor. Örneğin ben tek tarifedeymişim ve gece kullanımlarım (puant) gündüze eşitmiş, dolayısıyla 3lü tarifeye geçmek bana zarar. benzeri bilgileri 4444371i arayarak (İstanbul anadolu yak) alabilirsiniz.


  • gochebe  (22.01.15 15:42:13) 
@cliquot, yok o konuda yanılmıyorum.

Gece 10*11 gibi yatarım sabah 6 gibi kalkarım ben. Yatmasam bile; o saatte bulaşık, çamaşır, ütü, süpürge yapıp kimseyi rahatsız etmem.

Bir uygulamanın insani olup olmamasına bakmak lazım. Gece iş yapmayı elememin nedeni insani olmaması.

Çalışan biri olsam, işten gelip saat 10'a kadar oturup, yatma vaktinde iş yapmayı istemem. Hiç bir insan bunu hak etmiyor. Üstelik çalışıp ekonomiye katkıda bulunan insanımıza yapıyoruz bunu. O yetmedi sen bir de gece çalış diyoruz. Bu zulüm değil de nedir?

Ben hesabımı arada yaparım. Geçen ayki fatura 3 zamanlı olsaydı 3-4 lira fazla ödeyecekmişim. Ki akşam iş yapmamışım pek, gece kullanımım puant kullanımımdan sadece 6 kwh eksik.

Bence gece iş yapmayan herkes normal tarifeye dönsün. Benim hesapladığım zamanlarda 20-30 tl fark bile oldu. Fırın çalışıyor, ütü akşam yapılıyor filan. Elektrik tüketimini yükselten de ütü fırın gibi işler diye biliyorum. (yanılmıyorsam)
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (22.01.15 15:49:04 ~ 15:52:23) 
[]

proaktif olmak

Neleri kapsıyor sizce?




 
Gerçekleşmeden önce muhtemel riskleri/kazançları ön görüp gerekli pozisyonu almak.


  • nereye bu gidis  (20.01.15 23:25:04) 
[]

internet kullanıcılarına açık duyuruyu kapalı yapmak

arkadaşlar bu bir deneme duyurusu.
dışarıya açık duyuruyu dışarıya kapatınca internet kullanıcıları görmeye devam edebiliyor mu diye bakıyoruz.

soru: görülebiliyor mu? (modları zor duruma düşürmeyelim :p)


edit: jugador'un önerisi üzerine duyuruyu silmiyorum. derleyip topladım, insan içine çıkacak hale getirdim:)

teşekkürler.

 
bambum yine yazsın da aradan benim deneyi de çıkaralım madem. sadece es'e döndüğünde duyuru acaba yine ona bildirim gidecek mi yeni cevap geldikçe? buna da bi bakalım, sonra silinsin, olmaz mı?


  • devilred  (17.01.15 20:30:24) 
bu ne oluyor hangi kanal


  • der meister  (17.01.15 20:31:41) 
aranan kan benim


  • SPQR  (17.01.15 20:34:13) 
ben de az durayım şurada.


  • doxanikee  (17.01.15 20:37:53) 
Beh


  • emirkulu2  (17.01.15 20:37:54) 
ben denemiştim bunu ya uğraşmayın boşa söyliyim.

www.eksiduyuru.com

şu sayfada görebiliyorsun yanında es yazıyor sayfa içinde tıklayıp içeriğini de görmeye devam edebiliyorsun.

direkt link olarak açamıyorsun ama dediğim gibi yukarıdaki sayfada görmeye devam edebiliyorsun sonradan yazılanları dahi.

ayrıca bildirim de gelmeye devam ediyor ama bildirimde direkt link olduğu için tıklayınca açamıyorsun. sadece yukarıdaki sayfadan görebiliyon işte.

edit: bildirim konusunda yanılmışım ben denediğimde bildirim de gelmeye devam ediyordu ama onu düzeltmişler bildirim yok olmuş. ama gördüğünüz gibi görmeye devam edebiliyoruz hatta editleyebiliyoruz. ama yeni cevap yazamıyoruz.

BURDAYIZ GÖRÜYORUZ SİZİ KAÇAMAZSINIZ BİR YERE

edit2: evet verdiğim link oraya gidiyor zaten. sadece o sayfadan görülebiliyor.
  • birisi.  (17.01.15 20:40:39 ~ 21:00:42) 
Silinecek mi? Deneme 1-2

Edit: ana sayfadan gitti evet, cevaplarimdan ulaştım. Yeni cevap yazamıyorum ama iyi yine de. En azindan duyuru hala acik.

Teşekkür ederim :)
  • bambum  (17.01.15 20:40:44 ~ 21:02:08) 
Aldınız mı ekşi tarafına hayat hanım?


  • emirkulu2  (17.01.15 20:43:06) 
başka soruyu cevaplıyordum da kusura bakmayınız geç kaldım biraz :)


  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (17.01.15 20:48:02) 
evet, dışarıdan da görülebiliyor. @birisi. editleyebildi.


  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (17.01.15 20:57:02) 
[]

Bu ülkeden kaçıp gitmeleri gelenler

için üzülüyorum.

Hissettiğim şey şu:
Misal; Ben anneyim, 3-4 çocuğum var. Babaları başka kadınlarla kırıştıryor, zevki sefada. Çocuklarla ilgilenmediği gibi çocukları dövüyor, hor görüyor. Adamın sonradan başka kadından iki çocuğu olmuş, onlara bal kaymak.
Çocuklarıma bakamıyorum, koruyamıyorum. Hali vakti benden iyi olan ailelere veriyorum. Gidin, gerekirse boğaz tokluğuna çalışın. En azından sıcak bir eviniz olur, her gün et yersiniz, okullara gidersiniz, sinema filan olur arada. Daha insanca yaşarsınız. Buradan iyidir diyorum.

İyi midir gerçekten? En doğru seçenek bu mudur sizce de?

Ne de olsa o başka ailelerin de asla ve katta benim çocuklarımı kendi çocukları gibi görmeyeceklerini biliyorum. Binlerce örneğini görmüşüm bunun. Arada tek tük olmuşsa da devede tırnak kalmış.

Başka yolu, çaresi yok mu bu işin?

Edit: Saatin farkında değildim pek, ben kalkalı epey oldu. Nerdeyse öğle hatta bana göre:)

Yani, bu ülkede yaşayan biri olarak gençlerin gitmek istemelerini, gitmek zorunda hissetmeleri nedeniyle doğru bulmuyorum. Beyin göçü de aynı şekilde beni üzüyor. Onlar için de geleceğimiz için de üzülüyorum. Elimden üzülmekten başka bir şey de gelmiyor. Sizde durum ne diyorum.

 
sabah sabah bu ne şimdi? kendin için sormuyorsun, bunu anladım da, herkes anlamayabilir. want2die anlamamış örneğin.

bunlar kendi ayakları üzerinde duramayan kadınların başlarına geliyor. bu da o kadınların anne babalarının suçu. sonuç: ziyan olan çocuklar.

uzun uzun yazardım da, sabah olması nedeniyle henüz kendime gelemedim. bu çok ağır bir konu. daha önce de üzüldüğüm, içimi yakan bir konu hatta.
  • oinone pe  (15.01.15 08:38:55) 
kaç çocuğun olduğunu bilmiyosun daha 3 mü 4 mü?Onu bilmeden bir yol bulunamaz


  • delicevat  (15.01.15 08:52:23) 
iyide senin hissettiğin şeyden farklı olarak kaçıp gitmesi gelen çocuğun aile tarafından bakılamaması durumu yok ki? hatta ülke geneline bakarsan kaçıp gitmesi gelenlerin eğitim düzeyi gayet iyi oluyor en azından ailesi dişini tırnağına takmış bi şekilde okutmuş (yada iyi geliri varmış ama sonuçta okumu çocuklar) belli bir yaşa gelmiş aklı eren düşünebilen, karar alabilen ve ailenin sorumluluğundan çıkmş bakıma muhtaç olmayan kimseler,

senin dediğin örneğe bakarsak kızını oğlunu evlendirmek istemeyen anne gibi oluyor? ben mi yanlış anlıyorum.
  • selam  (15.01.15 08:56:17) 
yazar vatanı anneye, iktidarı kötü babaya, çocuklarını ülkeden gitmek isteyen gençlere benzetmiş.

şimdi devam edin :)
  • cokilgincvesesgetirecekbirnickarayanadam  (15.01.15 08:57:46) 
Olayın çocuk veya annelikle ilgisi yok arkadaşlar, ama bu konuyu anlatmak için verilecek en doğru örnek bu değil tabii ki. Zira bir devletle ilişkiyi anne çocuk ilişkisinden ayıran pek çok önemli etmen var. Ayrıca asla kendi çocuğu/vatandaşı gibi sevmeyecek demişsiniz evet olabilir sonuçta orada yabancı oluyorlar fakat önemli olan bunun ne derece hissedildiği, her türlü konuda o devletin vatandaşıyla eşit haklara sahipse bu çok da göze batmayacaktır. Yani size göre evin öz çocuğu sinemaya götürülürken, sizin çocuklarınıza yer sildirilmiyor orda onlar da sinemaya götürülüyor. :)


Ben gitmek istemiyorum gitmemek için farklı sebeplerim var ama, örneğin ailemi bırakamam ayrıca seviyorum burda yaşamayı böyle içimizde garip bir şey oluşuyor.yurt dışına çıktım daha önce hep özlüyorum alışkanlık olmuş işte. Tüm ailemle beraber gidebilecek olsam ben de giderdim ama örneğin cennet vatan isviçre'ye :)))
  • ekaterina  (15.01.15 08:59:42) 
@selam, gittiği yerde bulmayı umut ettiği/bulacağı şeyi burada bulsa gider miydi? Gitmezdi bana kalırsa. Kim ikinci sınıf vatandaş olmak ister ki birinci sınıf olmak varken.


  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (15.01.15 09:01:12) 
beyin göçüyle ne ilgisi var aile kavgalarının allasen. hiç anlamamışsın kafan çok karışmış.


  • bradshaw  (15.01.15 09:02:58) 
babasının psikolojik zulmünden kaçıp tek başına yaşayan bir evlat olarak cevap versem mi, yoksa durumumu anlattıktan sonra gerek yok mu bilemedim.

bir yerden sonra bakıyorsunuz, sizi siz yapan hiç bir şeye değer verilmeyen bir yerde insanlığınız sönmeye yüz tutuyor.

ya insanlığından, ya ailenden olacaksın.

zor karar mı? aslında o kadar değilmiş, ayrı eve çıkınca anladım. tek ve kız çocuğuyum ayrıca, annem bana korkunç düşkündür.

buna rağmen artık yaş 30 olurken karar verdim, benim bu ülkeden gitmem lazım. mesele sadece babam ve onun gibiler değil. tüm memleket. kokuşuyoruz ve düzeltemiyoruz. düzeltmek isteyen insan sayısı, halinden memnun olanların yüzbinde biri kadar belki. işin tuhaf tarafı, düzelmek istemeyenler bu kokuşmuşluğun en kötü tarafını çeken insanlar. bunlara rağmen değişim istemiyorlar.

anlamıyorum. ama değmez ya. ben gidersem beyin göçü olmayacak, alelade bir insanım. yine de bu yaşıma kadar yeterince bu memleket tarafından sömürüldüğümü düşünüyorum. artık yeter.
  • emirkulu2  (15.01.15 09:09:54) 
tamam, peki şöyle bir yaklaşımda bulunayım o halde,

kendi evim, kendi ailem, ne yemek yapalım diye sormayan anne, sorsada köfte dediğimde, iyi o zaman makarna yapayım diye cevap veren formaliteden sormuş olsun, ailece yapılacak hiç bir etkinlikde fikrimin alınmaması, alınsa bile tamamen sana da sorduk ama fikrini beğenmedik denmesi şimid burada çocuk ne hisseder? öz annem öz babam benden nefret ediyor, ben onlara ne yaptım?

başka bir aileye gider, o başka aile de kendi ailesi gibi davranır ne bir eksik ne bir fazla ama bu sefer çocuk şunu düşünebilir gayet rahatça, onlar benim öz ailem değil ve bu şekilde davranmaları normal, böylece vicdanını rahatlatır, kafası rahatlar. örneğin sadece. aileden girdin diye aynı şekilde örnekledim.
  • selam  (15.01.15 09:10:01) 
@bradshaw, Kafam karışık filan değil. Oldukça net.

Beyin göçüyle alakası şu: Beyin göçü kapsamında gidenlerden gitmek zorunda hissedip gidenler için de aynı şey söz konusu. Burada gideceği refah seviyesini, çalışma/araştırma koşullarını bulsalar onlar da gitmeyeceklerdi diyorum.
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (15.01.15 09:11:19) 
ben de anlamamışım demek.


  • oinone pe  (15.01.15 09:13:50 ~ 09:24:34) 
babayı defedip, çocuklarımıza dört dörtlük babalık yapacak yeni bir koca bulsak keşke. bulamıyorsak ya 1)hayatımızı bulmaya çalışarak ya da babanın şiddetine engel olmaya çalışarak geçireceğiz 2) çocuklarımızın gidip yeni ailelerde kendi ekmekleri için savaşmasına destek olacağız.


  • vejeteryanvampir  (15.01.15 09:14:37) 
insanin yaşadigi toprakla bagi tamamen kurgusal. kimse yaşadigi topraga ait degil, toprak da kimseye ait degil. yani, gitmek kalmak anlamsiz kelimeler, gidince bir yere gitmis olmuyorsunuz, kaldiginizda da kaldiginiz yer ayni kalmiyor.


  • jaygatsby  (15.01.15 09:14:41) 
geçenlerde demiştiniz ya, "bizim çocuklarımıza anlattıklarımızla sizin anlattıklarınız farklı olacak" diye... aslında sorunuzun cevabı da burada gizli sanırım.
ben insanını çok seven biriydim. toprağını da keza. lafta değil ama.
"beğenmeyen gitsin"e hep karşı durdum. hangi kesime söyleniyor olursa olsun...
kim kimi nereden kovuyordu...
ama şimdi bakıyorum, tahammül etmekten başka ne yapabiliyoruz?
sanırım herkesin bir "kendine değer verdirmeme" limiti var.
hiçbir yer elbette güllük gülistanlık değil, olmayacak.
dünyanın hali de ortada zaten. ama yaşam zorluğu değil ki buradan gitmek istemekteki ana itki. değer bilmezlik.
ben burada artık bir "ana kucağı" şefkati bir "baba evi" güveni göremiyorum.
"dikkatli olun yavrum, korkanın anası ağlamaz çocuğum"larla büyüdük biz.
siz de hep savunuyorsunuz "masa başında kazanılmalı zaferler" diye.
size kızamıyorum. annemlere de kızamıyorum.
ama sizin çocuklarınıza anlattıklarınızla bizim anlatacaklarımız farklı olacak.
  • iz  (15.01.15 09:15:22) 
her gun et yeme kismi dogru bu arada. harbi cok ucuz lan.


  • baldur2  (15.01.15 09:19:21) 
@darkhnum, ülke dışına çıkıp çıkmadığımı bilmiyorsun.
Onu geçtim, ülke dışına çıkmayan başka ülke hakkında konuşamaz mı diyorsun yani?

  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (15.01.15 09:20:47) 
hayat ablam, insanlar metaforu kah anlayacaklar, kah anlamayacaklar sanırım.

Ben de idealist ailelerden birinin çocuğuyum. Annem ve babam öğretmedi. İlk tayinleri Çorum'un bir ilçesine çıkmış, 1970 veya 1971. Bir cadde varmış her ilçede bir "Mecburiyet Caddesi" olduğu gibi. O caddeden de hiç kadınlar geçemezmiş, tabu gibi bir şeymiş. Ailem oraya verilen ilk öğretmenlermiş, babam bir gün anneme "O caddeden geçeceksin. Bu halk bunun atla deve olmadığını anlayacak bir gün. Onu da sen başlatacaksın" demiş. Annem çekinmiş, korkmuş ama en sonunda babam ikna etmiş. Babamın el tutma, sarılma ,dokunma huyu yoktur anneme karşı; caddeden yanyana yürüyerek geçmişler. Annem bakışlardan çok korkmuş, başını öne eğe eğe yürümüş. Birkaç kere daha başını eğe eğe yürüdükten sonra, Deli Emine o caddeden geçmiş. Sonra da tek tük bir iki kadın; şu anda caddeden geçenler böyle bir tarihi olduğunun farkında bile değilmişler.

Buradan başka bir konuya geçeyim. Benim de terim karşılığını yeni öğrendiğim bir tanım: göreceli yoksunluk. Özellikle sosyal medya kullananların başına gelen bir şey olduğu konuşuluyor. Örneğin, Facebook'ta biri kar tatili fotoğraflarını koyuyor. Buna bakan başka biri "Ben niye böyle bir tatil yapamıyorum" diyor. Böylelikle başka bir kişi ile karşılaştırmalı olarak kendini bir şeylerden yoksun hissediyor.

Şimdi de iki konuyu birleştirelim. Bu göreceli yokluğun daha önceden de başladığı kesin. Sonuçta kitap okuyup maceralara atılmak isteyen çocuğun yaşadığı şey de göreceli yoksunluk. Televizyonla birlikte artık başka başka hayatları gören insanlar daha fazla "E bunlarda varsa, ben de neden yok" demeye başlamışlardır.

Bunun üzerine de bizim neslimiz Özal devri ve uzantısının kültürüne sahip. "Benim memurum işini bilir", "Kolay yoldan köşeyi dönme" gibi terimlerin, deyişlerin dilimize yerleştiği ve yerini sağlamlaştırdığı yıllar. Bu kültür çocukların içine içine işlendi.

Daha da sonra 90'lardan beri ülkemizde kişisel gelişim kitapları patlama yaptı; daha önce pek yoktu. Dikkat ederseniz, bu kişisel gelişim kitaplarının hepsi "ben" öznesinin üstüne kurulu. "Nasıl daha verimli olurum", "Nasıl insanlarla daha iyi iletişim kurarım" gibi bir iki zararsız şeyin üstüne "kendini gerçekleştirme" diye bir kavram ortaya atıldı. Kişisel gelişim ve toplumsal gelişimin çıkarları çatışma halindedir. Bunun dengesi, 80'lerdeki Amerikan kültürü benimsemesi ile toplumsaldan da kişisele kaydı. Dolayısıyla da, içinde büyünen kültür bu.

Bunların hepsi "Geri kalan insanları bir kenara attık" anlamına gelmiyor, "Kendimize toplumdan daha fazla önem verdik çoğunlukla" anlamına geliyor. Yoksa birçok insan Gezi Parkı için toplanmazdı.

Ek olarak; vatanımı çocuğum olarak görmüyorum açıkçası; annem ve babam bu ülkede beni yaptıkları için tesadüfen burada doğdum. Eritre'de beni yapsalarmış, oralı olur ve "Eritreli olmak bir gururdur" derdim; şu anda "Ne güzel, cennet gibi ülkemiz var" diyorum. Kimin lafıydı hatırlamıyorum, keşke yazsaydım; "Her kültürün kendine özgü ve gurur duyulacak en az bir özelliği vardır" demiş biri zamanında. Şu anda memleketimin kültürü ile yoğruldum, onun kendine özgü ve gurur duyulacak yanlarını yaşıyorum; en çok da özleyeceklerim onlar olabilir. Ama her şeyden önce insanım, insan olarak yaşamalıyım. Herkes insan olarak yaşamalı. Bunun için uğraşabilirim.

"E kalıp savaşsanıza, hep birlikte yaşayalım" noktasına geleyim. Bunu isolde çok güzel anlatmış, ona devredeyim sözü.
eksisozluk.com
  • aychovsky  (15.01.15 09:28:21 ~ 09:32:48) 
biraz zorlayıcı bir metafor kullanmışsın ama durum şudur ki, aç, hasta, soğukta, eğitimsiz bi şekilde annenin yanında kalmaktansa, muhtaç olmadan, mutlu yeniliklere fırsatlara açık ama belki biraz hasretle büyümek iyidir.

fırsatım olan ilk dakikada gideceğim.
  • freya  (15.01.15 09:50:43) 
soru şu: bu ülkeyi bizim annemiz yapan ne?


  • brkhntr  (15.01.15 10:04:27) 
metaforun bana az alakalı geldi. çünkü doğduğum anne ile doğduğum ülkeyi bir göremiyorum. anne, ırkımdan daha değerli geliyor.

babası alamanyalara gidip para gönderen arkadaşlarım vardı mesela, garip gelirdi bana. yıllarca birbirini göremeyeceksen neden evlenirsin ki? çocuğuna sarılıp kokusunu çekemeyeceksen neden yaparsın ki?

sonradan anladım tabi. hayat o kadar kolay değilmiş. şu an tek derdi akıllı telefonunun şarjının çabuk bitmesi olan insanlar olsa da diğer tarafta maslow piramidinin ilk basamağını geçemeyenler var.

valla ben de şikayetçiyim üşüsem mi yoksa aç mı kalsam ikileminde olmaktan, metroda şeker patlatmaktan beyni uyuşmuş insanların kurallara uymamasından, 'kahrolsun israil' diye tweet atıp üst katında karısını döven şerefsizi duymazdan gelenlerden, yine olay çıkar korkusuyla derbiye gidememekten, fırsatçı ev sahiplerinden, şikayetlerime çözüm bulunmamasından, her ırksal-dinsel-seksel özellikte ayrıştırılmaktan, saygısızlıktan ve bunların yüzünden uykularımın kaçmasından. ama her şeye sıfırdan başlayacak cesaretim yok. hala huzurlu bir yuvam olur belki hayaliyle sabrediyorum.

daha önce de söyledim tekrar söyleyeyim; kötülüğü azaltamam belki ama iyiliği artırabilirim. nerde olduğumun pek önemi yok.
  • seksen9  (15.01.15 10:17:19) 
@ayça'cım, link için teşekkürler. isolde de beni üzen konulara değinmiş. Burada bulamadığı refah seviyesini bulmak umuduyla aslında o da kaçıyor. İsolde'nin anlattıklarında kaçmaya ilave olarak 80 sonrası kuşağın özellikle internetin katkısıyla ulaştığı ve içine girdiği batı kültürü var. O kendini yaşadığı yerin kültürüne değil batı kültüre yakın hissediyor. Buna hiç bir sözüm olamaz. Ben işin buradan memnuniyetsizlik nedeniyle gitmek zorunda hissedilmesindeyim. Özlemeyecekse, orada kendini daha rahat hissedecekse isteyen istediği yerde yaşasın.

Batı kültürünün hayatımıza bu kadar girmesi konusunda; para/güç oradaydı düdüğü de onlar çaldı normal olarak. Şimdi burada bile yabancı diziler-filmler hakkında herkes her şeyi biliyor, Türk dizilerinden-filmlerinden adam gibi olanlar çıksa bile yine de bir "Türk dizisi" hor bakışı olabiliyor. Yanlış anlaşılmasın, milliyetçi bakışla demiyorum bunları. Diğer ülkeler de milliyetçi olmayana dek milliyetçi olmak zorundayız, yoksa kayboluruz. Bunu bilerek adım atmak bizim yararımıza olur. Aksi takdirde biz "global dünya" romantizmine kapılmış giderken gerçekçi olan ipleri eline alıverir. Attığımız her adımın bir sonucu var.

Saygınlık diyoruz ya, bize saygı duyulsun istiyoruz. Kaçıp gitmelerin gerekçelerinden biri de bu. Bu konunun çok iyi irdelenmesi gerek. Bireysel saygınlık peşinde şimdinin gençleri diyorsun. Anlıyorum, bire bir gözlemlediğim değişimleri ne güzel özetlemişsin. -O bireysel gelişim kitaplarından ben de nasibimi aldım zamanında.-
Gelgelelim bireysel özgürlük bana vaat edilen bir pamuk şekeri mi bilmek lazım.

E kalıp savaşsanıza konusunda;
Gençlere ben şimdi nasıl diyeyim kalın savaşın diye. Diyemem. Gitmek isteyene diyemezsin. Ben de kendi yaşamımdan örnek vereyim. Kızlarımdan biri millerce uzak bir ülke vatandaşına aşık oldu. Dili ayrı, dini ayrı, kültürü ayrı bir damadım var. -Çok seviyorum.- Biz şurada ya da şurada yaşayabiliriz dediler. Siz nasıl istiyorsanız öyle yaşayın dedim. Okyanus ötesi yere de gitseler kendi tercihleridir, bana özlemek düşer. Bu gidiş kaçış değildi, kaçış olsaydı da bir şey diyemezdim. Üzülürdüm, bu gidişe diğer çocuklarımız için üzüldüğümden biraz daha fazla üzülürdüm yalan yok. Çünkü can.

Giden gidecek, kalanlar başının çaresine bakacak.
Dün küçük kızımın okulundaydım (lise) Öğretmenin biri öğretmenler odasına girerken kapıdan bakan öğrenciye o kadar kaba bir şekilde "çekilirsen geçecem" dedi ki utandım ve canım sıkıldı. Öğretmenle öğrencinin olmadığı bir ortamda davranışı hakkında konuştum. Olur ya eşref saati meselesi, o anlık bir şey miydi, genel tavrı mıydı anlamak istiyordum. Genel tavrıymış, konuşunca anladım. Üstelik de branşı çocuk gelişimiymiş. Yönetim birimine gidip durumdan duyduğum rahatsızlığı dile getirdim. Öğretmeni şikayet etmek için anlatmadığımı, toplantılarda bu konunun ele alınmasını talep ettiğimi belirttim. Pazartesi günü gidip yazılı başvuru yapacağım.

Herkes kapısının önünü süpürecek bir şekilde. Başka çaremiz yok. Gidenlerin kapısını belediye süpürüyor, onların bu yönden bir sıkıntıları yok. Onların derdi bana düşüyor gördüğünüz gibi.
Bu duyuruyu açmadan az önce yine aynı konuda açılmış bir duyuru okumuştum. Onun üzerine bunu yazarken tam derdimi anlatacak gibi yazmamışım. arkadaşlar anlamakta zorlandılar haliyle. Want2die ve oinone pe cevaplayınca düzeltme yaptım da anlaşılır hale geldi. :p
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (15.01.15 11:16:24) 
Metofor hakkında açıklama yapmam gerek anladım :)

Çünkü ben bir anneyim. Sadece kendi çocuklarımı değil bütün çocukları evladım, geleceğimiz olarak görüyorum. Tüm dünya çocukları için iyi gelecekler olsun istiyorum. Bizim çocuklar sıkıntı yaşarken dertleniyorum, belki Afrika'nın bir köyünde daha kötü olanları gözden kaçırıyor olabilirim ama bunlar gözümün önünde oluyor. Neredeyse her gün bi kaçıp kurtulma isteğiyle karşılaşıyorum. Yok kendini öldürmek istemeler yok kaçmalar. Üzülüyorum yahu! N'apayım ben de buyum işte. Hissettiklerim metofordakinin aynı.
Metofor değil, en başa yazdığım gibi hissettiklerim onlar.
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (15.01.15 11:34:44) 
herkesin kendi kapısını süpürme gibi bir olayın geçerliliği kalmadı kanımca. süpürmekle değil kazımakla falan düzeltilebilecek bir durumdayız. iş işten geçti. süpürülecek zaman vardı ancak o dönem süpürülmediği için üzerine eklenen kirlerle temizlenmesi zor hale geldi. üstelik temizlikte kullandığın araçlar dahi ortamı temizlemek yerine çok daha kirli hale getiriyor. yani şimdi verdiğin ufak örnekte kapının önünü süpürdüğünü iddia ediyorsun, ben ise herhangi bir şeyi süpüremediğini şöyle bir tozu üflediğini söylüyorum. o üfleyip yok ettiğini zannettiğin toz az ileriye taşınmış oldu. öyle yani :)


  • soso  (15.01.15 12:33:06) 
@soso, ufak örnek evet. tek başına oldukça ufak bir örnek. Onunla kapının önünü süpürdüğümü iddia etmiyorum, dediğin gibi o bir örnek.

Herkesin kapısının önünü süpürmesinin geçerliliği kalmadıysa da geçerlilik kazandırmak bize bağlı değil mi?
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (15.01.15 12:43:26) 
Duyurumu ve cevapları değerlendirme şeysi:

Sorumu anlayanlar oldu, anlamayanlar oldu. Benim için çok anlaşılır olmasına karşın anlaşılamamasının nedenlerini düşündüm.

birinci olarak: yazıma "hissettiğim şey şu" diyerek başladım. yani ben ne hissettiğimi yazdım, öyleyse neden metofor sanıldı?

halbuki; ne söylersen söyle karşındakinin anladığı kadardı söylediklerin.
yaş ortalaması yaşımın yarısına denk gelen bir ortamda hislerimi yazmakla hata yaptığımı fark ettim.
yanlış anlamayın n'olur, bu durum bazılarınızın çok güzel ifade ettiği gibi kuşak farkı olayı. şu bayık "benim yaşıma gelince anlayacaksınız" larda değilim. Zaten onu şimdiden bilemeyiz de, belki içinizden bazıları benim gibi hissedecek, belki olaylar değişecek adı bile anılmayacak bu ve benzeri durumların.

ikinci olarak; bu duyurudaki cevapların hepsinin benim için değerli olduğunu belirteyim. Kendi kuşağımı biliyorum, sizleri anlamaya çalışıyorum.

Belki birilerinin işine yarar, bizim kuşak hakkında bir şeyler paylaşmak istiyorum.
Sabahtan beri 70'li yılların şarkılarını dinliyorum. O kadar çok pozitif tema var ki... Protestler bile naif. Neşeli ritmler çoğunlukta. Sitemler bile çok tatlı. Yani kısaca, bizler "hayat bayram olsa" tadında bakarak başladık hayata. Toplum olarak 80'e kadar büyük bir travma yaşamamışız... 80 sonrası işler değişmeye başladı haliyle. Yine de sizlerin yaşadığınız gibi ekmek aslanın ağzında değildi pek ve çok salak saçma işlerle her gün muhatap olmuyorduk. Daha çok şaşkınlık ve anlamaya hatta yakalamaya çalışıyorduk. 99 depreminin ilk zamanlarını düşünün. Asker giremedi, kurtarma giremedi, herkes kendi canının, yakınlarının canının derdindeydi. Yer altından çıkan kemirgenler gibi çıkarcılar türedi, 80 sonrası da işte tam da öyleydi. Korkarak, korunmaya çalışarak yaşamaya çalıştık. Komşunun oğluna kızını vermedin diye komşun "kominist bu" dese ömrün gitti.
Sonra Özal geldi, Çiller geldi, ekonomi tuhaflaştı. Dolarlar havada uçuşurken bir gecede batıp veya köşeyi dönebilirdin. Bir yandan da din çarpıtıcılar yuvalanmaya başladılar. Çocuklarını okutamayanları bedava okutma vaadiyle yurtlara almaya başladılar. Ne güzel, en azından çocuklarımız okullarına devam ediyorlardı. Bilemedik... Tıpkı yıkılan bir şehirde lağımlardan çıkan fareler gibi, o pis ve kokuşmuş dumanlı ortamda çoğaldıkça çoğaldılar. Biz aç kalırken onlar beslendikçe beslendiler, çoğaldıkça çoğaldılar.

Yanicesi;
Şu anda İlhan İrem'den "görüyorum, duyuyorum, konuşamıyorum" çalıyor. Ben de aynı o şarkıdaki gibi bazen haykırmak istiyorum, anlatamıyorum.
Anlamaya çalışın n'olur. Beni değil, dilim döndüğünce anlatmaya çalıştıklarımı.

Ve, vazgeçtim, gitme diyemem ki demiştim, şimdi diyorum. Gitmeyin len. Kalın birlikte düzeltelim.
Bir de şu intihar olaylarına daha fazla prim vermeyin artık. Birileri nüfus planlaması mı yapıyor nedir...

Fesupanallah!
Dinleyiverin gari, bu da bizim protestimiz işte :p
www.youtube.com

Hepinize cevaplar için çok teşekkür ederim :)
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (17.01.15 13:05:30 ~ 16:48:11) 
gitmek istemiyorum, gitmek zorunda da hissetmiyorum ama bir gün gidersem bu ülkenin çürümüş düzeni sebebiyle olacak bu. bu ülke bana, kendisine katkı sağlamam için fırsat vermiyorsa bana fırsat veren bir yer olduğu zaman oraya gitmem çok da tuhaf karşılanmamalı.


  • devilred  (17.01.15 13:14:18) 
abla ben seni tanımıyom ama yaşının büyük olduğunu bildiğim için saygı duyuyorum sana o yüzden sataşmıcam da kusura bakma ne demek istediğini hiç anlamadım valla :(

ben türkiye bu ülkenin şartları gereği insanca yaşayamayacağıma inanıyorum, avrupa'da herhangi bir ülkenin şartlarına da çok rahat uyum sağlayabileceğimi düşünüyorum ve bu sebepten ötürü affedersin sktir olup gitmek istiyorum. bunun nesi kötü ya da üzücü ki? ne bileyim beni st. petersburg'a koy, roma'ya koy, lulea'ya koy, wolfsburg'a koy pek fark etmez yani taş çatlasa 3 aya komple adapte olurum hayata yaşar giderim yani, halim vaktim de yerindeyse çok mutlu olurum açıkçası. bu niye sorun olsun? türkiye'de neyim var ki sanki avrupa'da neye üzüleceğim?

beni kendilerinden biri gibi görmelerine gerek yok. türkiye'deki kadar hiçbir yerde dışlanamaz sanırım insanlar. varsın bana "yabancı" desinler, yabancıyım zaten. bu niye sorun olsun ki yani gelip evimi yakmadıkları sürece. bana ne.
  • der meister  (17.01.15 13:19:12) 
@der maister, tam olarak ne dediğimi anlamışsın.

Ve, duyarlı davranışın için teşekkür ederim:)
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (17.01.15 13:29:27) 
hayat hanım, umarım yukarıda verdiğim cevapta sorunuzu anlayarak cevap verenlerden olmuşumdur.

son yazınıza istinaden; sizin neslinizde bulunan o bahsettiğiniz iyimser bakış açısına ihtiyacımız var bizim, gerçekten. fakat bunun için de bir mucize lazım. inşallah olur o mucize.
  • emirkulu2  (17.01.15 16:43:23) 
@emirkulu, çok güzel anlamışsın kardeşim. Psikolojik zulümden uzaklaşmakla da en doğrusunu yapmışsın.
Ayrıca kendini beyin göçü olmayacak, alalede insanım şeklinde değerlendirme. İstatistiki olarak beyin göçü kapsamına girmeyeceksen bile düşünen aklı başında birisin. En ihtiyaç duyduğumuz vasıflar :)

Cevaplayan arkadaşlara;
Ben duyuruda cevaplara birebir dönemedim. Cevaplama hızlı oldu, benim klavyem çok hızlı değil, yetişemedim. Sonrasında başka şeyler oldu filan olabilemedi yani.
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (17.01.15 17:26:36) 
[]

Gökalp kelimesi ek alınca nasıl yazılıyor?

Ziya Gökalp'tan
Ziya Gökalp'ın
Ziya Gökalp'a
şeklinde mi yazılıyor?

 
kesme işaretleri doğru ama bence Gökalp'ten, Gökalp'in, Gökalp'e olmalı


  • azeriturku  (14.01.15 17:32:51) 
Gökalptan
Kalptan kalba :)

  • amarikanya fitbolcusu  (14.01.15 17:51:27) 
O a'nın üzerinde görünmeyen bir şapka (â) var bildiğim kadarıyla.(Gökâlp) O yüzden Gökalp'ten, Gökalp'in ve Gökalp'e olması gerek.

"alp" derken, "alplar" demiyoruz "alpler" diyoruz.
  • lesley mateas  (14.01.15 18:00:06) 
Bugün bir öğrencinin elinde bir çalışma kağıdı gördüm. Katip Çelebi'de okuyormuş, sınavı varmış. Sınava çalışıyordu.

Kağıtta Gökalp'tan yazıyordu. Bir iki kelime daha vardı garip gelen, onları hatırlamıyorum şimdi.

Söylenirken Gökalp'ten diyoruz. Amerikanya fitbolcusu'nun karikatürize ettiği gibi kalpten kalbe diyoruz. Bilemedim...

Bir dil bilimci uğrayana kadar bu dursun böyle.
Tikleri cevaplama emeği karşılığı atıyorum şimdilik.
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (14.01.15 18:17:02) 
@lesley mateas alpler diye yazılan alp dağlarını ifade eden sözcüktür ve türkçe değildir. alp (yiğit, bahadır) ise türkçe bir sözcük olup büyük ünlü uyumuna uyar. ziya gökalp özelinde doğrusu gökalp'a. arapça kalp'le falan gökalp'ın benzerliği yok bu arada. ayrıca türk diliyle ilgili olarak müellifini hatırlamadığım bir kitapta "yanlış olarak gökalp'e deyip gökalp'e yazıyorlar. bunun doğrusu gökalp'adır. oradaki alp'ın alpler (alp dağları) ile ilgisi yoktur." demekteydi. ama gökalp'e alp'e tabirleri günümzde galatımeşhur olmuş durumda.


  • microfiction  (14.01.15 18:24:38 ~ 18:25:17) 
yumuşak l denen bir cins l var. kendinden sonraki eki yumuşatır. alp kelimesinde de o harften var. dolayısıyla gökalp'e.

ekleme: ince l de denir bu harfe.
  • devilred  (14.01.15 18:33:31 ~ 18:35:02) 
@microfiction o zaman alper tunga daki "alper" de Türkçe değil. Yapma gözünü seveyim.

edit. Pardon. Doğru olabilir. Doğrusu "alp er tunga" imiş.
  • lesley mateas  (14.01.15 18:37:42 ~ 18:42:50) 
gökalp'ten gökalp'in olması gerek. o l kalın değil ince.
alp ailesi bize geldi dediğimiz zaman alpler bize geldi deriz. alplar bize geldi demiyoruz...

  • gotic  (14.01.15 18:41:05) 
Bence de "Ziya Gökalp'den". Diğer gibi isimle (ziya) uyumsuz oluyor zaten.


  • lesley mateas  (14.01.15 18:46:38) 
@lesley mateas bileşik sözcük (mevcut durumda bileşik ad) diye bir şey duymadınız mı? alper alp-er'den oluşur. gerçi siz de yazmışsınız.

onun dışında ben ana yazım kılavuzu'nu kullanıyorum. orada alp -pı yazılı (dağ olan için büyük harfle Alp'i yazılı). şimdi www.tdk.gov.tr'den yazım kılavuzuna baktım, orada da alp -pı yazılır. ayrıca arama sonucunda alplik değil alplık çıktı. zaten sözcüğün kökeni orta asya'ya kadar dayanıyor. tamamen öz türkçe. dileyen tdk'nın sitesine bakabilir.

bu arada ziya gökalp'den hiç olmaz. kesme imiyle ayrılan ekler ünsüz benzeşmesine uğrar. o 'den değil 'ten olur olsa olsa.
  • microfiction  (14.01.15 18:59:13 ~ 19:01:55) 
Gökalp'e, Gökalp'i ve Gökalp'ten diye ek alır.

Edit: microfiction uyardı, tdk'dan da baktım, -ı ile ek alıyormuş. Yazım kılavuzunun bir sayfasında da Gökalp’tan diye geçmiş.

Demekki Gökalp'a, Gökalp'ı ve Gökalp'tan diye ek alıyor. Sizin yazdığınız doğru yani.

Kesme İşareti ( ’ )
1. Özel adlara getirilen iyelik, durum ve bildirme ekleri kesme işaretiyle ayrılır: Kurtuluş Savaşı’nı, Atatürk’üm, Türkiye’mizin, Fatih Sultan Mehmet’e, Muhibbi’nin, Gül Baba’ya, Sultan Ana’nın, Mehmet Emin Yurdakul’dan, Kâzım Karabekir’i, Yunus Emre’yi, Ziya Gökalp’tan, Refik Halit Karay’mış, Ahmet Cevat Emre’dir, Namık Kemal’se, Şinasi’yle, Alman’sınız, Kırgız’ım, Karakeçili’nin, Osmanlı Devleti’ndeki, Cebrail’den, Çanakkale Boğazı’nın, Samanyolu’nda, Sait Halim Paşa Yalısı’ndan, Resmî Gazete’de, Millî Eğitim Temel Kanunu’na, Telif Hakkı Yayın ve Satış Yönetmeliği’ni, Eski Çağ’ın, Yükselme Dönemi’nin, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’na vb.

www.tdk.gov.tr
  • battal gemalmaz  (14.01.15 19:07:58 ~ 19:28:07) 
linkini de koyayım da tam olsun:

www.tdk.gov.tr

www.tdk.gov.tr
  • microfiction  (14.01.15 19:13:56) 
Yaa bu adamlara göre otomobil de oturgaçlı götürgeç

Geçiniz abi tdk'yı.
  • amarikanya fitbolcusu  (14.01.15 19:47:58) 
@Battal, yazım kılavuzuna baktım da, kesme işaretinde olacağı hiç aklıma gelmedi.

Evet, bu yazıydı okuduğum. Şimdi çalışma kağıdında gördüğüm diğer garip gelen kelimelere bakayım bari.

Teşekkür ederim :)
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (14.01.15 19:56:39) 
@amaerikanya fitbolcusu tdk'yı pek çok konuda ben de eleştirirm, bazı husularda dikkate almam ama bu onlardan değil. üstelik oturgaçlı götürgeç dediğiniz şey de sırf alga geçmek için halk tarafından uydurulmuştur. gerçekte öyle bir şey yok. bunu diyen adamlar yumurtaya da tdk'nın hayvansal/tavuksal pırtlangaç dediğini iddia etti ki yumurta da öztürkçedir. insanın da işkembe-i kubradan bir şeyler sallamadan önce atıp tutacağı konu hakkında malumat sahibi olması gerek.

ikincisi tek kaynak tdk değil. bu konuda tdk'dan daha güvenilir bir kaynak varsa o da ömer asım aksoy'un ana yazım kılavuzu'dur. orada da bu biçimde geçiyor. hepsini geçtim dil mantığı, dilin kuralları diye bir şey var. benim hayatım da yazı, çizi, redaksiyon ve dille uğraşarak geçiyor. yoksa kimse aa tdk böyle demiş diye sorgusuz sualsiz kabul etmiyor, bilgi, ve dil mantığının süzgecinden geçiriyor. eğer "bırakın yeaaa"dan öte bir argümanınız varsa onu öne sürün.

Edit: Bu arada Gökalp veya alp sözcükleri hiçbir zaman âlp olarak yazılmamıştır (Düzeltme imi/Şapkanın bol kullanıldığı dönemde bile). Zaten sözcüğün ilke yazılı hali M.S. 700'lere dayanıyor. Eski Türkçedeki telaffuzu belli sözcüğün.
  • microfiction  (14.01.15 20:02:14 ~ 20:19:54) 
azerituyrku +1.
Edited

  • delifaruk  (14.01.15 20:08:17 ~ 20:26:25) 
Dil konusunda bilgisine çok güvendiğim bir arkadaşımdan gelen cevap:

"Gökalp'ten, Gökalp'e, Gökalp'in " diye kullanıyoruz. Bu sözcükteki "l" ünsüzünün ince okunma özelliği var. Ne var ki kimi kaynaklarda kalın ünlünün bulunduğu ekle de gösteriliyor."
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (14.01.15 22:12:13 ~ 22:12:43) 
[]

troll engelleyici eklentisi

Bir duyuruyu troll eklentisiyle kaldırdım. Son cevaplananlarda başlığı görüyorum. Görmemenin bir yolu var mı?




 
Malesef, o tarafta duyurunun sahibine binayen bir bilgi yok.

Her hangi bir yanlis anlasilmayi duzeltmek adina, sadece duyuruyu gizliyor ancak o kisinin tum duyuru ve diger duyurulara yaptigi yorumlarida gizliyor.
  • selam  (11.01.15 17:12:37) 
Duyuru yada yorum bazli degilde kisi bazli calistigi icin sag taraftaki kutucuklarda bisi yapamiyoruz.


  • selam  (11.01.15 17:13:38) 
Ben kişiyi değil o kişinin sadece bir duyurusunu görmek istemedim. Mide bulandırıcı bir duyuruydu ve etkilenmemek için görmek istemedim. Sağ tarafta gördükçe de kötü oluyordum. Sonra sağ tarafa bakmayıverdim oldu bitti.

Teşekkür ederim:)
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (12.01.15 06:59:35 ~ 11:27:49) 
[]

klavyedeki tırmak işaretini bulmaca

Şu anda kullandığım klavyede esc tuşunun altındaki, 1 tuşunun solundaki tuşun üzerinde tırnak işareti var ama basınca < çıkıyor. shift ile basınca da > çıkıyor.

mac mini ve chrome kullanıyorum . gerekiyorsa.

Tırnak işaretini hangi tuş/lara basarak yazabilirim?

 
Shift + i = "
Shift + ö = <
Shift + ç = >


Klavyenin tuşları İngilizce ise

Shift + ' = "
Shift + , = <
Shift + . = >
  • vatandasacartcurtyok  (11.01.15 11:00:13) 
@vatandasacartcurtyok, onlar değil. Buldum en sonunda ama çok anlamsız.

Büyüktür işareti olan tuş tırnak işareti yazıyor, tırnak işareti olan da büyüktür yazıyor. İkisi karışmış gibi. Klavyedeki yerleri doğru, işleyişleri yanlış.
ctrl+c ctrl+v de yapamıyorum. ya sabır ya selamet :/
klavye şu:
www.pclabs.com.tr
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (11.01.15 11:14:45) 
ekrandaki (muhtemelen sol üst) "elma" logosu => sistem tercihleri => klavye => giriş kaynakları => TÜRKÇE QWERTY


  • iz  (11.01.15 11:27:20) 
Klavye tanimlamasi T]rk.e qwerty d' zaten/ ;'md' de b,yle oldu/ yan' 'y'ce d'be battim/
tirnak ';aret' de yapamiyorum § .ikiyor/

yukaridaki yazi turkce karakter kullanmadan soyle

Klavte tanimlamasi turkce qwerty idi zaten nokta simdi de boyle oldu nokta yani iyice dibe battim nokta

nasil duzeltebilirim bilmiyorum yardim eder misiniz lutfen
bu bilgisayarda misafirim
cocugun ayarlarini bozdum durduk yere

noktayi bulamadim satirbasi yapiyorum
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (11.01.15 12:05:32) 
Klavye tanımlamasından ABD 101-102 tuşlu seçeneğine basınca eski haline dödü.

Ancak tırnak işareti hala karışık. Ayarlarda qwerty pc seçili.
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (11.01.15 12:23:00) 
QWERTY PC seçeneği varsa onu deneyin bir de.
ekleme: yazmışsınız zaten ok.

  • iz  (11.01.15 12:25:59 ~ 12:26:24) 
"Turkish Qwerty PC"yi eklemeyi denemiş miydin?

Shift+2 kombinasyonu ile tek tırnak yapabilirsin.
1'in solundaki tuş ile de çift tırnak.
  • battal gemalmaz  (11.01.15 13:06:23) 
Evet, Türkçe qwerty pc tanımlı şu anda.
tek tırnak tamam. shift +2 ile çalışıyor.

1'in solundaki ise küçüktür ve büyüktür basıyor.

tek tuş <, shift+ tuş basınca > çıkıyor.

büyük küçük işaretlerin olduğu tuşa basınca da
tek tuş: "
shift+tuş:é
altgr +tuş: < basıyor.

ayrıca, ctrl+c, ctrl+v tuşları da kopyala yapıştır yapmıyor.

noktalı virgülü de bulamadım.
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (11.01.15 13:22:35 ~ 13:53:41) 
[]

Türkan Saylan Hakkında

Ne düşünüyorsunuz?

Dün bir kitapçıdaydım, genç bir kadın girip Türkan Saylan'ın kitabını sordu. Kitapçı çalışanı yok dedi. Yok deme tazı biraz değişik geldiği için kadın gittikten sonra satış görevlisiyle Türkan Saylan hakkında konuştuk biraz.
Ama son olan olaylar... filan dedi.
Yani kitapçı son olan olaylardan ötürü kadının kitabını satmıyormuş.

Garip değil mi? Kitapçı yani, kitap satması gereken ticari bir işletme. Türkan Saylan ise okuma ve kızların eğitimi için uğraşmış, oldukça büyük bir kitlenin okuma yazma oranına olumlu katkılarda bulunmuş, eğitim alanında yaptığı çalışmalarla fark yaratmış bir kadın. Eğitim gönüllüsü.

Sen nelere kadirsin eyy siyaset! deyip çıktım dükkandan. En az üç kitap alacaktım oysa.

 
Neymiş abi Son olaylar?
Darbe Girişimi mi

  • kahve kokusu  (11.01.15 09:06:39) 
Turkiyeye cok katkisi olmus, turkiyede cehaletle en cok bogusmus insanlardan biri oldugunu dusunuyorum.
"Son olaylarin" oldugu zamani dusunurseniz akp tipi cehaletin gucunu kanitlama istegini icerisinde, uzanamadigi tum cigerlere hizla camur bulastirdigi bir donemdi. Kendisi de bundan nasibini olum doseginde aldi.

  • f_d  (11.01.15 09:10:32 ~ 09:15:16) 
Hangi kitapçıymış burası? Hemen kara listeye alayım.


  • dessy  (11.01.15 09:11:42) 
dün türkan saylan ile ilgili delillerin sahte olduğunun ve sonradan eklendiğinin ispatlandığına dair bir haber vardı. haber altındaki yorumlara baktım akpliler ne düşünüyor acaba bu konuda diye şöyle bir yorum gördüm;

"fetullah ve kankası yani chp sorumludur bu kadına yapılanlardan"

diyecek kelime bulamadım ben.
  • arma aski  (11.01.15 09:13:01) 
Çarşının göbeğinde bir kitapçı. Kirası ara sokaklara oranla epey yüksek olmalı, kendi malı değilse tabii.

Biz kitaplarımızı okuyup geri verebildiğimiz sistemi olan kitapçıdan alırız genellikle. Okuyup geri veriyoruz, üzerine biraz ekleyip başka alıyoruz.
Bu kitapçıya ilk kez girdim. arada esnafa destek amaçlı başka başka dükkanlardan alışveriş yapmaya çalışıyorum. Bir de neler var filan bir bakayım dedim. Bir duvar aşk meşk temalı kitaptı. Yeni gençlere hitap eden şeyler. cicili bicili kapaklar filan. Diğer duvarda nispeten ele gelir + popüler kitaplar filan vardı. Yani öyle siyasi nur akan bir dükkan da değil.

@arma askı, o haberi görmedim. İspatlandıysa da halka boy boy duyurulmamış demek.
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (11.01.15 12:47:05 ~ 13:50:59) 
Çarşının göbeğindeki hangi kitapçı? (Beşiktaş Çarşı, değil mi?) Kabalcı var, Alkım var. İsim lazım bize, isim. Kadıncağıza sağlığında etmedikleri eziyet kalmadı, şimdi de ölümünden sonra mı uğraşıyorlar!


  • microfiction  (11.01.15 12:59:23) 
@Microfiction, İstanbul değil burası :)


  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (11.01.15 13:49:36) 
Sayin filozof uretgeci,
Halka boy boy haber duyurmaktan bahsettiginiz icin size soylemek istedigim bir sey var: Ozellikle son yillarda haber alma ozgurlugunuzun kesinlikle olmadigini, eger haberleri takip ediyorsaniz, ya da cevrenizde takip eden varsa, araliksiz manipulasyona magruz kaldiginizi biliniz. Abartisiz soyluyorum bunu.
Belki siz biliyorsunuz ama karsinizdaki yuksek ihtimal bu durumu bilmiyor.
  • f_d  (12.01.15 18:38:24 ~ 19:03:18) 
@f-d, haber izlemiyorum pek fazla. Tam da dediğin nedenlerden.

"Halka boy boy gösterilmedi demek"ten kastım şu:

Halka boy boy gösterilen baskınlar hala hafızamda. Aklıma geldikçe ülkem ve bir çok değer adına hala utanıyorum. Hele bir görevlinin " burs verdiğimiz çocukların listelerini alamıyoruz, onlara da el koydular, çocuklar paralarını alamayacaklar" ifadesi, yaşadığı çaresizlik ve gözlerindeki üzüntüyü unutmam mümkün değil.

Herkes olaya benim gibi bakmadı. Ben olayı eğitime yapılan katkıya atılan tokat olarak gördüm, başkası başka şeyler gördü. İşte o kitapçı çalışanı da başka şeyler görenlerin adına konuştu. Türkan Saylan bazılarının hafızasında yasa dışı işler yapan, polislerin bastığı bir oluşumun lideri olarak, bazılarının hafızasında da hükümet karşıtı bir oluşum olarak kaldı.

Tıpkı baskın haberleri gibi, ana haberlerde, her haberde, defalarca "şok şok şok, deliller sahte çıktı" demelerini beklemiyorum, ancak beklemek gerektiğini de biliyorum. Kanıksadıklarımız bizim için tehlikeli olan. Madem çamur attın, düzelteceksin kardeşim. Aynı şekilde düzelteceksin!

Haberi okumamıştım duyunca da şaşırmadım. Siyaset bazı alanlara hiç girmemeli. Hiç!

Bu gün Osmanlı ne olsaydı yaşardı diye bir soru soruldu. İşte cevaplardan biri de bu. Eğitim. Osmanlı savaşta kazanıp masada kaybetmedi mi.

Eğitim siyasete alet oluyorsa o eğitimden de o ülkeden bi halt olmaz! Hala akıllanamadık!

Kitapçıya dönelim:
Adam kitap satıyor. Parasını kitap okuyanlardan kazanıyor. Kitap okuyan insanlarımızın çoğalmasında bunca katkısı olan kadının kitabını satmak istemiyor. Ya, bir de sattığı kitapların çoğu genç kızlara yönelik türler ha. Türkan saylan da kızlar okusun diye didindi durdu.

Akıl fikir dağıtılırken bu insanlar neredeydi acaba.
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (12.01.15 19:43:08) 
[]

su boruları donan arkadaşlara

dün akşamdan beri donuk olan su borusundan su aldım.
yaptıklarımı yazayım, yararlanan olabilir. soru olarak açtım, hem soru gelebilir hem de başka yöntem uygulayanlar varsa anlatırlar, hepsi bir yerde olur.

bizim donan boru doğalgazın sıcak suyu taşıyan borusuydu.

öğle saatlerinde güneş gelince boruya bağlı çeşmeleri açtım. sıcak su düğmesini de açtım. önce az az sonra artarak su gelmeye başladı. şimdi normal sıcak su alıyorum.

şimdi evdeki malzemelerle boruları kaplayacağım. elyaf olur, gazete olur, eski kazaklar olur... üzerine de çöp torbası, market torbası gibi naylon malzemeler konursa yağmur yağdığında boruyu sardığınız malzeme ıslanmaz.

soru: su borusu donup su alamayan var mı?

 
evet, dün bi arkadaş fön makinesi ile ısıtmalarına rağmen donun çözülmediğini söylemişti. ben de ısıtmaktan başka yöntem bilmediğim için bi öneride bulunamadım.
gerçi ben donan saatin altında gazete yakarak çözmüştüm geçen senelerde ama fön makinesi normalde daha etkili olur gibime gelmişti duyuruyu okuyunca, onun için altında gazete yakın falan dememiştim.

  • nereye bu gidis  (09.01.15 13:31:04) 
Çok var. Anlattıkların büyük bir kitle için umut ışığı oldu


  • amator filozof  (09.01.15 13:32:30) 
donmasından korumak için vazelin sürün.
donanları ısındırdıktan sonra tabi

  • joe dalton  (09.01.15 15:25:14) 
Çeşitli boru izolasyon malzemeleri de var. Özellikle çok soğuk bölgeler için iyi olur.

izmir'de ilk defa su borumuz dondu. Hazırlıksız yakalandık. Burası çok soğuk olmaz derken nazar değirdim galiba :o
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (09.01.15 16:08:32) 
[]

e^x in d/dt ile karşılaşmalarının neresi komik?

d/dt ne bilmiyorum, bilsem anlar mıydım o da belli değil de, dünden beri kafaya taktım bu fıkrayı anlayabilmek istiyorum. yardım eder misiniz?

fıkra şöyle:

bir gün e^x yolda yürüyormuş. bir bakmış ki karşıdan koşarak x^2 geliyor. "ne oldu?" diye sormuş.

"karşıdan diferansiyel diye birisi geliyor, ona yakalanırsam yok olurum!" demiş o da.

"tamam ahbap, panik yapma" demiş e^x. "bana bir şey yapamaz".

e^x de diferansiyel'i beklemiş. karşılaşınca göğsünü germiş. "ben e^x'im" demiş. karşıdan gelen de:

"merhaba. tanıştığımıza sevindim." demiş. "ben de d/dt'yim."

 
kendisi ile karşılaşmış oluyor... e ^x in türevi yine kendisi. ben öyle anladım...


  • gotic  (02.01.15 00:40:53) 
d/dt türev operatörü, bir denklemin t ye göre türevini alıyor. E^x in x e göre türevi yine e^x. O yüzden başta kafası rahat bana bir şey olmaz modunda, karşıdan geleni d/dx zannediyor. Sonra d/dt olduğunu görünce göt oluyor çünkü e^x in t ye göre türevi 0.

Bunları uzun uzun yazdım ya allah bildiği gibi yapsın beni.
  • yakuza123  (02.01.15 00:43:59) 
Yakuza 123 Yazmış uzun uzun. D ye göre değil t ye göre Türev alıyor. E üzeri t olsaydı artistlenebilirdi. Şu an 0.

Bu arada e tam bir gerizekalı, yok olurum demesinden anlamalıydı.
  • Lim5  (02.01.15 00:56:30 ~ 00:58:27) 
e'lerde genel olarak bulunan asiri ozguven bu kardesimizde de var. bi dur dinle, yok. olayi bi dusun, yok.
kime oy verdigini buradan anliyoruz.

  • bohr atom modeli  (02.01.15 01:04:59) 
çok teşekkür ederim yakuza123, anladım şimdi :) hımmm! demek e^x in t ye göre türevi sıfırmış.


  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (02.01.15 01:05:39) 
[]

duyuru ile ilgili

hesabı kapatılan ya da ne deniyorsa, uçurulan duyurucunun özel mesajlarını alması için bir ayarlama yapılmıyor sanırım. ibomiu'nun duyurusu üzerine aklıma takıldı.

mailime gelsin dersen zaten muntazam yollanıyor onlar için sorun olmaz da, mailime gelsin demeyenler için sorun hakkaten. adam hediye göndereceği kişinin bilgilerine ulaşamadı belki başka ulaşmak isteyeceği şeyler de vardı.

hesabı kapatılan duyurucuya son isteğin nedir diye sorulsa iyi olacak bence.

"mesajlarını da alıp mı gidersin bize mi kalsın" densin mi?

 
not düşmek istedim:
muntazam yollanmıyor mesajlar maile o seçenek işaretli olsa da.
bazen geliyor bazen gelmiyor. (evet spam/junk klasörü kavramından haberdarım)
o kodda da bir bozukluk var yani.
  • icemint  (26.12.14 20:22:38) 
Yeni hesap alıp gelecek o yüzden. Ibomiu uçurulmuş bilmiyordum zararsız bi elemandı neyini gördüler ya


  • emirkulu2  (26.12.14 20:30:07) 
yeni hesap alınsa da eski hesaptaki mesajlara ulaşamaz ki.

mesajlar özel eşya yerine konmalı ve masasını toplamasına izin verilmeli bence.

edit: icemint, hiç takip etmemiştim, hepsi gelmiyor mu, şaşırdım şimdi. dışarı aktar mı yapacağız o zaman?
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (26.12.14 20:48:03 ~ 20:53:15) 
O konuda yüzde yüz haklısınız kendim de çok mağdur oldum. Öyle bir şeyle uğraşmaz yöneticiler ama sanmıyorum


  • emirkulu2  (26.12.14 20:52:02) 
[]

matematikçiler hele az bakın

logoritmayı matematik bilmeyen birine nasıl örneklendirirsiniz?




 
"kaç tane a sayısını çarpmalıyım ki b sayısını versin?" sorusunun cevabı.

log(a)b demek a*a*a*a*a......*a = b ifadesindeki a sayısı demek.

log(2)32 --> 2 * 2 * 2 * 2 * 2 = 32 --> burada 5 tane 2 çarpıldığından cevap 5.

bu şekilde anlamıyorsa daha uğraşmayın.
  • mobilemob  (21.12.14 14:33:38) 
hayatım boyunca logaritmanın ne demek olduğunu anlamamıştım.
bu başlıktaki 1 cümleyle ne olduğunu anladım.

burdan lisedeki matematik hocamın ta amına koyim.
  • thatam  (21.12.14 14:46:09 ~ 16:44:25) 
Burada cok guzel anlatiyor hizlica:
www.youtube.com

  • delifaruk  (21.12.14 15:10:51) 
[]

pizza hamuru tarifinize talibim.

hep göz kararı yapıyorum bu sefer ölçülü yapasım geldi. denenmiş, güzel pizza hamurumu tarifi olan var mı?




 
fırına gidilir, hazır ekmek hamuru alınır. ben bu tarifi uyguluyorum :)


  • c1b2k3  (17.12.14 11:31:17) 
yurtdisinda özel pizza hamuru icin unlar satiliyor. 404 numarali, TR de de mevcutmu bilemeyecegim ama, hamurun olmazsa olmazi yas maya ve zeytin yagidir. bu ikisi hamurun tadini cok degistiriyor. pizza basina yarim cay kasigi sekerde "citirlik" kazandirir.

ikinci önemli faktör bekleme süresi. normal oda sicakliginda hamur 30-40 dakikada mayalanir ama, ben ertesi güne biraktigim hamurdan daha fazla lezzet aliyorum.
  • acsr777  (17.12.14 11:39:12) 
Simplerecipes.com da bir tarif var zeytinyagiyla ovalayin dedigi. İste o iyi. Hep onunla yapıyorum.


  • Lim5  (17.12.14 12:23:32) 
ben mayasız ama zeytinyağlı olarak şunu yaptım geçenlerde, efsane oldu. herkes bayıldı:

umutsepetim.com
  • pokerface  (17.12.14 13:19:16) 
[]

imei numarası öğrenme

kullandığım cihazın imei numarasını nasıl öğrenebilirim?
cihazın içinde bandrolde yazanı değil, reel olarak kullanılanı soruyorum.



 
*#06#


  • sutlu nescafe  (14.12.14 16:46:47) 
*#06#

Sutlu nescafe yazmis gerci .
  • tsubasa  (14.12.14 16:47:44 ~ 16:48:46) 
teşekkür ederim. numarayı öğrendim.
telefonun imei numarası ile reel kullanılan nasıl farklı oluyor arkadaşlar?

  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (14.12.14 16:54:38) 
imei klonlama


  • argent dawn  (14.12.14 16:55:25) 
a aa, ama öyle bişi yok ki bu telefonda. tamire gitti geldi sonra cihazınız klonlu bişi bişi mesaj geldi. ben anlamadım bu işi.
kendi imei numarasını sorgulasam kayıtlı mı değil mi nereden sorgulayacağım?

  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (14.12.14 17:00:28) 
telefonun markası ne? iphone için söyliyim

ayarlar > genel > hakkında

imei sorgulama

www.turkiye.gov.tr
  • spirit crusher  (14.12.14 17:11:48) 
mesajla gelen imei numarasıyla reel kullanılan aynı numaralar. benim telefonun içinde yazan ise farklı bir numara ve imei numarası kayıtlı diyor. ithalat yoluyla kaydedilmiş.

şimdi ne yapayım ben acaba?

edit: ben iki ay falan önce turkcell'e geçtim. inretnet sitesinden hesabıma girince başka birinin adını görüyorum, acaba turkcell karışıklık yapmış olabilir mi? sistemde numarayı eskiden kullanan kişinin bazı kayıtları kalmış olabilir mi?
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (14.12.14 17:22:07 ~ 17:26:24) 
telefonun anakartı değiştiğinde imei de değişiyor. Benim lanet bir samsung telefonum vardı. Servise verdim. 20 gün sonra telefonu aldım telefona mesaj geldi. Telefonunuz kayıt dışıdır diye. Servisi aradım. Anakartınız değişti imei de değişti bir şey yapmanıza gerek yok ded. 2 yıl kullandım bir şey olmadı.


  • godsparticle  (14.12.14 17:35:48) 
anakart değişmedi, ekran değişti.


  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (14.12.14 18:08:50) 
biri sizin imeinizi almış başka telefona çakmış. o telefonun da imeisini size çakmış servisteyken. yetkili servise gitmeyince gayet olağan bunlar geçmiş olsun


  • argent dawn  (14.12.14 18:18:47) 
Servis yıllardır tanıdığım komşumuz, bir yanlışı olmadı şimdiye kadar. Yanında çalışan eleman da yok, iki kardeş çalışıyorlar. Yarın gidip soracağım bakalım.

Benim imei numarasını başkası kullanıyorsa onu nasıl bulurum?
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (14.12.14 18:36:22) 
suç işlediyse savcılık kanalıyla. yoksa zaten kapatıyorlar klonlanmış imei diye.


  • argent dawn  (14.12.14 20:33:53) 
[]

kimler osmanlıca öğretmeni olabiliyor

çalıştığım bölgede ilköğretim 3-4-5-6-7-8 sınıflara gelmiş türkçe okuyamayan, okuduğunu anlayamayan, derdini anlatamayan çocuklar var. bu osmanlıca işi gerçekten komik.

dün bir kuaförün vitrininde osmanlıca dersi veren bir bayanın ilanına denk geldim. kahrol dünya al sana bomba diyesim geldi, demedim, gülesim geldi, güldüm. ya gerçekten çok komik, eğitim işinin içinde olan arkadaşlarım daha iyi biliyorlar durumu. şaka gibi, şaka olmalı yani bu.

neyse sorum şu;

meb osmanlıca öğretmenlerini nasıl bulmayı planlıyor? (hangi belgeler geçerli olacak gibi)
özel osmanlıca dersi verenlerden hangi belgeleri sormak gerekiyor?

edit: çıkmam gerekiyor, cevaplara akşam bakacağım.

 
İlk olarak bize yabancı dilde çekici gelen küfürler değil mi
osmanlica küfürleri bilen biri varsa yazsın lazım olur


Ayrıca kim biliyor allah aşkına
ben gokturkce biliyorum
Noldu şimdi nereye başvurayım
  • indescribable  (09.12.14 09:34:56) 
türk dili ve edebiyatı ve de tarih bölümü mezunları Osmanlıcayı dilbilgisi ile gerektiği şekilde öğreniyor. ancak öğretmenliğini yapmak için yeterli mi bu bilmiyorum.

Osmanlıcayı okuma-yazma olarak kısa sürede öğrenirsiniz, bu zor değil ama dilbilgisi gerçekten zordur.
  • mea maxima culpa  (09.12.14 09:39:40) 
Türk Dili ve Edebiyati bolumu okuyanlar.


  • dize getiren  (09.12.14 10:48:12) 
akp'li
ufak bir kursla desteklenmiş
imam hatip mezunları.

ya ne sandın?
  • titiraprap  (09.12.14 10:51:26 ~ 11:10:57) 
tabii ki de imam hatip mezunları veya direkt imamlar.
yoksa osmanlıca dersinde gerçekten osmanlı dili ve kültürü okutulacağını mı sanıyordunuz.

  • lily briscoe  (09.12.14 11:08:29) 
arkadaşlar imam hatip ve ilahiyat diyerek gerçek hedefi yazmışlar ama ekleyeyim.

edebiyat, tarih bölümlerine ek olarak sanat tarihi ve kütüphanecilik bölümlerinde de Osmanlıca okutuluyormuş.

ancak imam ve hatiplerin Osmanlıcası diğerlerinin yanında Oxford İngilizcesi olarak kabul edilecektir.
  • mea maxima culpa  (09.12.14 11:50:18) 
@kaptan maydanoz kimler Osmanlıca öğretmeni olabilir diyor soru.

sen bu yazdıklarını nereden çıkarttın?
  • mea maxima culpa  (09.12.14 13:28:37) 
[]

fransız gitti mi şimdi, n'oldu ona?

hı?

edit: fransızkalanadam'ı soruyorum.


 
Ajanlarımız bilkentte izini sürüyordu en son


  • emirkulu  (01.12.14 20:05:05) 
evet gitti. iyi olmuş gittiği, buraya fazlaydı.


  • [silinmiş]  (01.12.14 20:07:08) 
Sozluk hesabiyla giris yapar


  • mandalina kokusu  (01.12.14 20:21:14) 
sözlük hesabı mı varmış?

başına bi iş gelmiş olmasın da...
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (01.12.14 20:56:50) 
duyuru'daki hesabini sildikten sonra en son pazar sabahi entry girmisti. pazar sabahi itibariyle saglamdi yani.


  • John Finn  (02.12.14 05:20:09 ~ 05:20:40) 
Ben bugün sözlük hesabıyla cevap verdiğini gördüm.


  • legolasin son oku  (07.12.14 23:22:34) 
[]

heysem ismi

oğluna heysem adını koyan suriyeli bir anneye ismin anlamını sorduğumda "hz. yusuf'un kardeşi hz heysem" dedi. (baba kürt kökenli)

yusuf'un heysem adında bir kardeşi yok. ben hatırlayamadım galiba demiştim, şimdi baktım yokmuş hakkaten.

heysem adı hakkında bilgisi olan arkadaş var mı?

 
insanlar bayılıyor kendilerine hoş gelen isimlere uyduruk mana yüklemeye.

şuraya göre:

www.isimarsivi.com

ayrıca ibn-i heysem diye tarihi kişilik var. ne yaptığına bakamadım üşendim. akıllı bir abiye benziyor.
  • warrior princess  (29.11.14 10:11:54) 
ayrıca tabiin de de biri var bu isimde. yani isim arapça.


  • warrior princess  (29.11.14 10:13:44) 
[]

mutluluğun sırrını açıklıyorum

kırk yılın biri uykum kaçtı, bari faideli olsun demi?

mutluluğun sırrı: (sır da amma cafcaflı kelam ha)

*hayatın adil olduğunu düşünmeyin. demincek dağ keçileri vardı bir belgeselde. yaşlı keçi 20 dişiyi haremine almış diğer keçileri yanaştırmıyor. gençten bi keçi yanaşayım dedi, yaşlı keçi 15 kiloluk boynuzlarıyla bayır aşağı yuvarlayıverdi genç keçiyi. işte böyle şeyler gördüğümüzde "zavallı genç keçi" demiycez. "napalım, hayat adil değil" diyecez ki mutluluk daim olsun.

* sosisin nasıl yapıldığını izlemeyin. samimiyim.

* bol bol su için. temizlik iyidir, içimizde kalmasın ne var ne yoksa aksın gitsin.

 
Tişikkirler sipirmin.


  • kendi kendine yasayan yavrucak  (28.11.14 06:07:24) 
sosisin nasil yapildigi izledim hala mutluyum. abartilacak bir sey yok.


  • kutsalbok  (28.11.14 06:10:33) 
"hayat adil değil" dersek nasıl mutluluk daim olacak ki. ben ilahi adalete inanmasam bir an dahi nefes alamazdım. oraya tutunuyorum.

son satırınızda çok haklısınız.
  • icemint  (28.11.14 07:22:00) 
Tesekkürler ama hayatın adil olmadığını kabullenmek insanı mutlu yapmıyor ki. Ecnebilerin bir kelimesi var. Jaded diye. İşte öyle yapıyor.


  • twelfth  (28.11.14 07:58:26) 
[]

4 günlük su kesintintisi

pazartesi gününden itibaren istanbul'da su kesintisi varmış.

birkaç tavsiyem olacak:

* hazırlığınızı pazar gününe bırakmayın, en geç cumartesi yapın.

* 4 günlük yiyecek hazırlayın. dışarıdan yemeye güvenmeyin gıda satan yerlerin de suları kesik olacağından hijyen konusu yerlerde sürünür.

* dışarıda yemek zorundaysanız yemekten sonra adaçayı için. akşamları 1-2 diş sarımsak tüketin.

* son anda yıkamak sorunda olduğunuz sebzeleri sirkeli suda biraz bekletin.

* sebzeleri sular kesilmeden önce yıkayıp suyunu iyice süzdürüp dolaba koymak daha iyi olur. pişirip bir bölümünü dondurucuya atmak en iyi yol.

* plastik tabak çanak kullanırsanız biriktirdiğiniz su temizliğinize kalır.

* yakınlarda cami varsa camilerin suyu kesilmez. suyunuz tükenirse aklınızda olsun.


şimdilik aklıma gelenler bunlar. soru şeklinde açtım, benim aklıma gelmeyen noktalar varsa ekler misiniz.

 
İptal edildi o


  • prodeq  (20.11.14 18:03:55) 
Kesinti iptal edildi bugün öğlen. Ama bu dursun burada, her zaman kelmeye karar verilebilir.


  • aychovsky  (20.11.14 18:04:12) 
cami olayına takıldım ben. neden kesilmiyor? büyük depolar mı kullanıyolar?


  • seksen9  (20.11.14 18:23:36) 
Camide kesilmeyeceğine göre herkes camiye gelir ve cami kalabalık olur. Fakat cami normalde de kalabalık bir yer ?


  • sonra baksak  (20.11.14 18:52:27) 
Marketten su satın alsak olur mu ?(5 lt 'si 1-2 TL arası oluyor.)


  • sonra baksak  (20.11.14 18:53:22) 
marketten veya su bayilerinden su alınır tabi. benim tiyom öğrenci arkadaşlar için. çalışanlar sularını parayla alsın, çeşmeler kalabalık ailelere öğrencilere kalsın. su sebili çeşmeleri de kesilmiyor. lazım olunca aramak zorunda kalmamak için en yakın çeşmeyi önceden belirlemekte fayda var.


  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (20.11.14 19:12:44) 
[]

film sorusu

1. esir alınan bir adam, uzun zaman hücrede kalıyor. motorunu söküp tekrar birleştirdiğini düşünerek hayatta kalıyor.
ben izlemedim de biri anlatmıştı. galiba. ya da okumuş da olabilirim. 94 ler falan gibi hatırlıyorum, eski yani.

2. bir de zor koşullarda hayatta kalabilme konusunu içeren "ne farkeder ki" diyen bir adam/kadın olan bir film vardı.

3. başka bildiğiniz bu tür film/diziler varsa önerir misiniz.

 
1'e örnek olarak 12 years a slave verilebilir.

2'ye cast away ya da rescue dawn.
  • lionel andres  (31.10.14 08:48:22) 
ikinciye: 127 hours, phone booth (olabilir gibi), 50/50
birinciye: oldboy, iron man 1, batman begins, dark night rises (unsurlar içeriyor batmanler)

  • ytse jam  (31.10.14 09:24:22) 
al sana güzel bir film..

twitter.com
  • dedim dedim de kime dedim  (31.10.14 09:46:47) 
bronson var, güzel filmdir.


  • sir gawain  (31.10.14 09:56:33) 
[]

hangi bira

bayan kişisi, alkole senede bir iki merhaba ya diyen ya da hiç demeyen, lezzetten ödün vermeyen zatıma bira önersenize. alkol oranı farketmez, çok lezzetli olsun ama.
midye dolmaylan şeyedicez.



 
Bence Miller tam sizin için üretiliyor :) Bulunduğunuz yerde limonlu filan biralar da varsa bi de onlar güzel olur.


  • pandispanya  (30.10.14 17:27:13) 
Carlsberg!


  • delifaruk  (30.10.14 17:29:36) 
"Lezzetli" bira istiyorsan kesinlikle Leffe Blonde'u tavsiye ederim.


  • m e l t e m  (30.10.14 17:30:08) 
bir tane efes extra iç başlangıçta sonra miller ile devam et. acı efes extradan sonra miller çok daha tatlı gelir ve extrada alkol çok olduğundan daha iyi kafa olursun.


  • zlatanibrahimovic11  (30.10.14 17:31:42) 
tam olarak (bkz: miller'dan başkasını içemeyen kız) bunu tarif ettin.


  • ykyt  (30.10.14 17:32:04 ~ 17:32:23) 
Samuel Adams da şahanedir, demin yazmayı unuttum.

Miller tavsiye etmem. Su iç daha iyi.
  • m e l t e m  (30.10.14 17:35:58 ~ 17:36:50) 
Miller


  • samiabi19  (30.10.14 17:37:44) 
efes dark
tuborg black

  • bluebey  (30.10.14 17:40:24) 
yılların tuborg goldcusuyum ama bence midye limon ve buz gibi tombul efes şişe deniz kenarında..


  • Ruprect  (30.10.14 17:47:59) 
Bomonti filtresiz


  • king lizard  (30.10.14 17:49:50) 
ismini bilmiyorum ama bizim burada tobacco shopta mavi renkli bir bira var, cidden çok lezzetli, meyve suyu gibi.

ha onun dışında corona var, tam kadın birası.
  • grimer  (30.10.14 17:54:40 ~ 18:05:47) 
kimse guinness dememiş?


  • yalnux  (30.10.14 17:57:32) 
bi mariachi dene bakalım.


  • reavelyn  (30.10.14 18:01:14) 
Becks ve carlsberg market biraları olarak uygun. Ben de maya tadından ve biradan nefret eden biri olarak bi tek bu ikisini rahat içebiliyorum.

Onun dışında kriek max, london pride ve guinness'i denemenizi tavsiye ederim.
  • shejia  (30.10.14 18:04:23) 
e madem bu kadar çok öneri geldi, ilkokulda yerli malı haftasında torbaladığımız mercimeklerin kuru fasulyelerin hatırına yerli sermayelileri alalım. yabancılar kusura bakmasınlar, çoook seneler sonra belki...

aromalıları da dışlayalım, bira gibi bira olsun. ne kaldı o zaman geriye?
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (30.10.14 18:07:20) 
leffe blonde +1. blonde olması önemli ama, brune biraz daha acı. ama evet, şu ana kadar içtiğim en lezzetli bira.
bir de nasıl yazılmamış(meğerse yazılmış), mariachi var; tekila ya da ekşimsi lezzetleri seviyorsan beğenirsin.
ha bi de, herkes miller yazmış ama miller normal biradan farklı bir lezzet içermiyor; sadece içimi kolay.
  • baba jo  (30.10.14 18:10:13 ~ 18:24:57) 
Grolsch. Lezzet arıyorsan kesinlikle tavsiyem.


  • harekatamiri  (30.10.14 18:17:26) 
Hayret kimse efes fıçı şişe dememiş. İçimi nispeten yumuşak, o bira acılığı daha az. Tavsiye ederim.


  • sehpa fx350  (30.10.14 18:18:45) 
leffe blonde +1


  • texaco  (30.10.14 18:19:30) 
Daha önce hiç denemediysen Guinness sakın içme!

Sana önerim Hoegaarden
  • razvan rat  (30.10.14 18:28:31) 
daha önce denemediysen Guinness i dene derim, beğenirsen büyükşehirlerin muhtelif tekellerinde göz kırpan fuller's london black cab stout a geçiş yap.


  • candanag  (30.10.14 18:36:44) 
Kriek diye bir bira çeşidi ve markası var. vişneli bira ve buzla içiliyor, tadı da vişneli gazoza benziyor ama %4 alkol oranı var.
birayı genelde kızartmayla ancak çekilir bulurum ben de ve varsa amstel içiyorum baya güzel oluyor.
ayrıca guinness seversen eğer başka türlü bira içmezsin o da ayrı konu
  • ladonna  (31.10.14 15:12:23) 
leffe, hoegaarden, duvel, grolsch iyidir. midye gibi kızartmalarla blonde tipte bira iyi gider.
becks, miller, heineken gibi gazozları tavsiye etmem. bir de kadınlar için falan demiş arkadaşlar ne alakaysa.

  • lily briscoe  (31.10.14 15:34:10) 
[]

disk kayması

Kişi 30 yaşlarında erkek, işi gereği sürekli oturur konumda.

İzmir'de tedavi için önereceğiniz hastane/doktor var mı?

Günlük yaşamla ilgili tavsiyeleriniz, deneyimledikleriniz vb. varsa yazar mısınız?

 
Disklere daha az basi olmasi için dimdik oturmasın arkaya yaslansin , belini yastikla desteklesin, dizini bükmeden yerden bir şey almasın. Kol koyma yeri olan sandalyeler de düzlere göre az daha faydalı.


  • Lim5  (23.10.14 12:48:42) 
[]

hangi özel sağlık sigortası ?

ve özel sağlık sigortası yaptırırken nelere dikkat etmeliyim?




 
diş karşılıyor mu? genelde karşılamaz. diş için ektra prim isterler.


  • [silinmiş]  (14.10.14 21:51:30) 
bir de dişi karşılıyor dedikleri sadece röntgen+ muayene ve diş taşı temizliğinden ibaret oluyor.

dikkatle inceleyin ''tüm diş tedavileri açık açık sözleşmeye yazılmış'' mı diye.
  • neferkitty  (14.10.14 22:03:55) 
sigortam.net'ten teklif almayı unutmayın.
Orada her türlü minik detay ince ince yazıyor, daha kolay incelersiniz.
Sonra daha ucuzsa başka yerden alın tabi
  • michael_knight  (14.10.14 22:13:38) 
[]

sezonun "kaçmaz" dediğiniz filmi

hangisi? film izleyesim var baryam baryam. korku hariç hepsi olabilir. sezon dedim ama şart da değil, son senelerin diyebiliriz.




 
ben frank'i izledim. güzel bir filmdi, kaçmaz mı bilemem ama izlenmesi çok keyifli.


  • dogyman  (04.10.14 18:38:58) 
xmen


  • isminivermekistemeyensuser  (04.10.14 18:40:33) 
  • dedim dedim de kime dedim  (04.10.14 18:55:14) 
edge of tomorrow


  • free bird  (04.10.14 19:00:24) 
the grand budapest hotel


  • e a p  (07.10.14 00:22:34) 
[]

mutfak sırları

Az önce bamya temizliyordum, yeni başladığım uygulamayı sizlere anlatmayı düşündüm. Yazarken, derli doplu bir "mutfak sırları" başlığının daha iyi olacağına karar verip soru tipinde açtım.

Bu duyuruda deneyip başarılı olduğumuz mutfak çözümleri varsa paylaşalım, bilgimizin zekatını verelim diyorum. Bu vesileyle müslüman kardeşlerimin bayramları kutlu, müslüman olmayan kardeşlerimin de günleri mutlu olsun :)

* Bamyayı ayıklamadan önce yıkayın, mutfak havlusuna yayıp kurutun, sonra temizleyin. Böylece içindeki sıvıyı harekete geçirmezsiniz, sıvı bamyanın içinden çıkıp yemeğin suyuna karışmaz. Bamya pişerken asla kaşıkla karıştırmayın, tencereyi sallayarak yemeği karıştırın.

* Tencere yemekleri ne kadar yavaş ateşte pişerse o kadar lezzetli olur.

* Tükettiğiniz meyvelerin kabuklarını orta kısımlarını atmayın. Bir kavanoza koyup üstüne su doldurun. Ağzını kapamayın, tülbent gibi ince bir şeyle örtebilirsiniz, açık da kalabilir. Bir hafta on gün sonra suyu süzün (sirke oldu artık o su) banyo-tuvalet temizliğinde kullanın. Sabun artıklarını kireci süper çözer. Hem ekonomik hem de pırıl pırıl temizlik oluyor. En güzel yanı da temizlerken zehirlenme riski olmaması.

 
evet benim gibi sirke manyagi insanlar icin super fikir vermissin, mesela karpuzun cekirdegi cok cikiyor ya, onda da kullanilabilir mi bu dedigin veya sen hangi meyveyle daha cok yapiyorsun?


  • mavicorap  (29.07.14 10:04:31) 
Elma, armut gibi meyvelerin çekirdekli orta kısımları ve kabuklarını şeftalinin kabukları falan kullanıyorum genelde.
Üzümden yiyecek sirke yapıyorum.

İri olan karpuz çekirdeklerini kurutup çerez olarak kullanabilirsin. Çok minik olanları kuşlara veriyorum.

Ayva çekirdeklerini kurutup saklıyorum. Emzikli olan anne olursa ona veriyorum, meme başı çatlağına iyi gelir. Olmazsa reçel yaparken bir cezvede kaynatıp suyu reçele ilave ediyorum. Ayva çekirdeğini kaynattığım su jöle gibi oluyor. Reçel daha kıvamlı oluyor.

Meyve çekirdeklerini de yıkayıp kurutuyorum. Sonra piknk, dağ yürüyüşünde onları doğaya serpiyorum.

Vişne çekirdeklerini soğuk-sıcak su torbası niyetine kullanmak üzere yıkayıp kurutuyorum. Küçük torbalar dikip içine çekirdekleri koyuyorum. Sıcak su torbasından daha güvenli oluyor, özellikle bebekler için.
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (29.07.14 10:51:37) 
*bamya pişirirken çok hafif elma sirkesi eklemek hem lezzetini arttırır, hem de o sıvının etkisini azaltır.
*makarna soslarını makarnanın kendi haşlama suyuyla inceltmek ve haşlama suyuna çok az defene yaprağı veya adaçayı atmak.
*dolma yaparken salçalı suyunu çğden hazırlamamk, salçayı kavurup sonra ılık su eklemek, üstüne dolmaları dizmek, daha su gerekiyorsa eklemek.dolmaların içine limon suyu ve kuru naneden hazırlnmış sostan birer tatlı kaşığı dökmek.
*kuru fasulyeleri akşamdan yıkayıp ıslatmak. sonra sabah pişirmeden birkaç saat önce suyunu değiştirip yeni suya aktarmak ve bu suya eser miktarda süt eklemek.
*mercimek köftesi için mercimeğin iki katı su, yarısı kadar ince bulgur kullanmak.
*kısır yaparken ince bulgur için çay bardağı ile porsiyon hesabı yapmak. limon suyu ve tuzunu bulguru ıslarken eklemek. baharatlarını salçalı sosa eklemek, sosla birlikte bulgura yedirmek, bu salçalı sosa muhakkak kimyon ve ince rendelenmiş sarımsak eklemek.

iyi bayramlar olsun herkese.
  • Phoebe  (29.07.14 13:07:50) 
Toz ceviz, et yemeklerine veya içinde et parçası olan yemeklere hafif acımsı (acı sayılmaz bile) çok süper bir aroma veriyor. Ayrıca normal sarmısak veya toz sarmısak ile süper tatlar elde ediliyor.


  • aychovsky  (29.07.14 13:11:05) 
[]

gülmeyin, sormam lazım

patoloji, hücrenin kanser hücresi olup olmadığını nasıl anlıyor dostlar?
mesela, bir şekilde sirkenin üzerinde oluşan sirke mantarı tutunmuş mesane duvarını patolojiye versek "hımm hızlı ürüyor, öyleyse yüksek dereceli karsinom" raporu alır mıyız? böyle bir olasılık var mı?



 
yok
patolojiye dokunun nereden alındığını söylemelisiniz
örneğin doku: akciğer

patolog normal akciğerin neye benzediğini biliyor. eğer normal akciğer dokusundan başka birşeyler de varsa (örneğin salgı bezleri artmış vs vs) adenom olabilir diyor

mitoz sayısına ve mitoz şekline bakıyor. normal akciğer dokusu ile benzeşmesine bakıyor. ne kadar iyi benzeşiyorsa iyi diferansiyedir diyor

ama x parçasını verip al bak bakalım bu nedir derseniz, 1000 parçalık puzzle içinden 5-6 parça verip puzzle'ın ne olduğunu bul demek gibi olur

gerçi normal doku örneği verirseniz ve kesit yeterince büyükse ne olduğunu tahmin edebilir
  • la noix  (23.07.14 09:14:17 ~ 09:24:41) 
hücrelerin histolojik olarak incelenmesi yapılıyor.

kaba tabirle;

hücre zarı, çekirdeği, içerikleri, sitoplazması vs her şeyi ''normal'' mi diye.

normal değilse anormal yapıda olana göre teşhis koyuyorlar.

her anormal yapı kanser değil.
  • neferkitty  (23.07.14 09:18:09) 
dokunun normalini biliyorlar, hücrede hangi tür durumda hangi tür bir değişim olduğunu da biliyorlar.


  • kalimotxo  (23.07.14 09:37:32) 
siz tecrübeli gözünüzle, haraşo örgü örmüş usta bir kadınının örgüsüyle, acemi bir kızın örmeye çalıştığı haraşo örgüyü ayırdedebilir misiniz? çok kolay ayırdedersiniz. nasıl ayırdedersiniz? muntazam olur di mi? işte kilit kelime bu! muntazam. belli bir nizam, intizam içinde. çünkü normal dokunun hücreleri muntazam dizilimli, muntazam görünümlü ve belli bir nizam intizam içinde olur. kanserli dokunun hücreleri ise, kontrolsüz şekilde çoğalan, kendi başına buyruk, düzen nizam tanımayan, anarşist, emperyalist, ne idüğü belirsiz ve saldırgan olur.

patolog da, örgüyü inceleyen kadının gözle muayenesine benzer şekilde ama çok daha gelişkin bir bilgi-birikim-beceri kombinasyonu ile teşhis koyuyor.

vücuttan ameliyatla veya biyopsiyle alınan parça, balmumu benzeri parafin içine gömülüyor önce.

encrypted-tbn2.gstatic.com

sonra mikrotom (mikrokesici) isimli bir alet yardımıyla, zar kalınlığında kesitler alınıyor bu parafin bloktan. pastırma ya da salam dilimleyen otomatik bıçağı düşünün. aynı mantık ama çok çok çok ince dilimler. milimetrenin binde biri incelikte gibi dilimler.

encrypted-tbn2.gstatic.com

sonra o zar kalınlığındaki kesitler, mikroskop camlarına yerleştirilip özel boyalarla boyanıyor. boyamazsanız, bişey göremezsiniz.

encrypted-tbn2.gstatic.com

sonra o zar kalınlığındaki boyanmış kesitlere, mikroskop altında bakıyor patologlar. her dokunun kendine has bir dizilimi, hücre tipi, bir ''âhengi'' var. ayrıca her dokunun hangi boyayı ne kadar tutacağı biliniyor. boyandığı zaman normal hücrelerin ve bu hücrelerin çekirdeklerinin, hangi renklerde, hangi tonlarda boyanacağı biliniyor. bunun dışına çıkan anormalliklere göre karar veriliyor. tabii insanda 200 çeşitten fazla kanser daha doğrusu kötü huylu tumor, ve bunların herbirinin kendi içlerinde onlarca tipi olduğu göz önünde bulundurulacak olursa, acemi bir kızın ördüğü haraşo örgüyü tanımanın çok çok ötesinde bir bilgi-birikim-deneyim-beceri ve göz aşinalığının çok ötesinde bir uzmanlık gerekiyor bunları tanıyabilmek için. bazen öyle vakalar oluyor ki, anlayamıyorlar ve hocalarına soruyolar. nadir görülen şeylerin tanınması, o derece zor oluyor.


www.nature.com

greysanatomycast.info

healthy2u.info

healthsciencedegree.info

www.diabeteshypertension.com

www.cancer.gov

media.web.britannica.com

www.macmillan.org.uk

misal düzgün doku:

img.mynet.com

kontrolden çıkmış doku:

robrozicki.files.wordpress.com

encrypted-tbn2.gstatic.com
  • compadrito  (23.07.14 10:50:16 ~ 11:11:31) 
cevaplar için çok teşekkür ederim.

neden sorduğumu anlatayım.

eskiden anneler nineler jinekolojik akıntı, sancı, çocuk olmama vb durumlarda sirke uygulaması yaparlardı. taş tuğlayı bir güzel ısıtıp üstüne sirke dökerler, sorun yaşayan kadını tuğlanın üzerine alaturka tuvalete oturur gibi çömeltir, sirke buharının üreme organlarına ulaşmasını sağlarlardı.

Geçtiğimiz yıllarda tavsiye üzerine gittiğim tonton jinokoloğum da sirkeli suyla taharet önerince ananemin yaptığı uygulamayı hatırladım. taş tuğla bulamayacağımı düşünerek su buharı kullanarak aynı uygulamayı yaptım. aradan birseneden biraz fazla zaman geçti, tamamen tesadüf eseri mesanedeki oluşum fark edildi.
patoloji raporum:
A-1 numara, 6 parça en büyüğü 0,6*0,4 en küçüğü 0,4*0,3*0,3 cm
B- 2 numara tümör tabanı, 5 parça en büyüğü 0,3*,03*0,3en küçüğü 0,1*0,1*0,1 cm tta
tanı: mesane, tur, üroteryal karsinom, yüksek dereceli
yorum: 2 nolu tümör tabanı kayıtlı örnekte muskularis propria izlenmiş, invazyon saptanmamıştır. bu örnek içinde papiller tümör parçaları izlenmiştir.

sonrasında bir dizi bcg ve artan aralıkta sistoskopi bakısı yapıldı. tekrarlama olmadı.

ben ameliyat olduğum zamandan beri suçu o sirkeye attım. bir yandan saçma gibi gelse de, hep, o sirke gidip mesane duvarına yerleşti, ortamı sevdi, üredi de üredi diye düşündüm. böyle düşünmek işime geldiğinden değil, öyle hissetmekti benimki.
şimdi anlatması biraz zor olacak ama hisleri kuvvetli biriyim. saymadım gerçi de, yüzlerce kez yaşadım diyebilirim, olacağı/olanı hissederim, ve çok içten istediklerim olur. hal böyle olunca bu hissime yüz çeviremedim, en iyisi sorayım dedim.
ben patolojide hücrelere şeker benzeri bir madde verilip ne olacağı gözleniyor diye düşünüyordum. elinizden geldiğince basitleştirip kelimenin tam anlamıyla "anneye anlatır gibi" anlatmışsınız, sağ olasınız. olayı bana yetecek kadar anladım. compadrito hocam, emeğinize sağlık, özellikle de son resimler çok iyi özetlemiş olayı:)

tomogrofide mesane temiz çıktı. (pelvik kesitlerde mesane mormaldir. mesane sağ posteriorunda dış komşuluğunda obturatör lenf bezine uyan yaklaşık 28 mm çaplı amorf kalsifiye lezyon izlenmiştir)
doktorum duvardaki olay için eski bir olaya benziyor dedi, mr istedi. canlı değil dedi. eski olay olsa eski tetkiklerde yer alırdı diyerek eski dosyalara bakasım var, yorgunum, üşeniyorum :p
neyse işte, elimi verdim kolumu kurtaramayacağımı biliyorum da, gerisi bana kalsa bari demelerdeyim. hekim efendi tomogrofi sonucunu okurken (kemiklerde hafif bişey bişey var yazıyordu) yaşlanmaya başlamışsın demez mı bir de. ayıp ayıp, bir kadına denecek laf mı bu şimdi diyecedim, demedim. iyi adamdır doktorum, insandır her şeyden önce.

Sağlık sektörü bir garip çalışıyor bazı zamanlar. menopoza girdiğimde menopoz kliniğine gittim, "ilaç kullanmayacaksın madem seni bu kliniğe kabull edemeyiz" dediler. mesane tümörü alındı, kemoterapı vs yapılmadığı için onkolojiye servisiyle işim olmadı. böyle böyle ensesi kalınlardan olma yolundayım gibi geliyor bana. armudu seven cinsinden.

tekrar teşekkür ederim hepinize, iyi ki varsınız :)
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (23.07.14 19:45:51) 
o tohturuna benden selam sölle hayat aplam, yaşlanma doğumla başlar.


  • compadrito  (24.07.14 03:32:14) 
[]

tomogrofinin etkilerinden çabucak kurtulmak

için ne yapılmalı?




 
Eğer kontrastlı tomografi çekildiyse, bol su içebilirsiniz. Kontrast madde büyük oranda idrar yoluyla atılıyor diye biliyorum.


  • istinyede bekle  (16.07.14 20:17:22) 
duş al bol suyla


  • chonsfe  (16.07.14 20:29:51) 
radyasyondan mı demek istiyorsun?


  • ceycey e  (19.07.14 02:27:19) 
[]

ikramlık özel tarifleriniz var mı?

Cumartesi günü önemli iki hanım ağırlayacağım. (Dünür meseleleri)

Denenmiş, güzel tariflerinize talibim. Yaşlar ileri olduğu için yükte hafif pahada ağır olsa daha iyi olabiler. az yağlı filan işte...


 
tatlı, tuzlu, kek, börek vs neler olacak? menü yapalım ona göre. ben fiks 2 tatlı 2 tuzlu yaparım hep, az mı kalır çok önemliyse?


  • kerbeee  (17.06.14 21:32:46) 
var şimdi yaptık nefis

önce borcamı yada tepsiyi yağla sonra patetesleri cips gibi yuvarlak kesip tepsiye yay marketten krema alıp üzerine dök üstlerine baharat serpiştir en üstede kaşar rendele ısınmış fırına koy yarım saat üstler kızarana kadar pişir sonra afiyetle ye.

toplamda bikaç patates
bi paket krema 4 tl
birazda kaşar harcarsın 5 tl
üstüne baharat bide o kadar
  • basond  (17.06.14 21:43:00) 
iki tatlı iki tuzlu iki salata gibi olsa iyi olur sanırım. çok fazla çeşit olursa gelenler için de sıkıntı olur. yese bir türlü yemese ayıp olur diye düşünebilir.

hakiki salep dondurması yapacağım.
güzel bir elma salatam var daha önce yapmtığım sevilen bir tarif.

başka da aklımda bişey yok şimdilik.
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (17.06.14 21:45:22) 
kuskus salatası
tatlı lor pastası
karnıyarık böreği
haşhaşlı kek
  • nickyazmaksartmibulamadim  (17.06.14 21:54:01) 
salatanın biri tatlıysa biri tuzlu olsun bari. ben klasik havuç-kabak salatası yapıyorum, hani zeytinyağında hafif öldürüp ceviz, yoğurt, mayonezle karıştırıyorsun? bildin? bilmediysen anlatırım.

tatlı olarak yarısı kakao yarısı sade irmik tatlım var.
kesinlikle yumurta kokmayan, sosu ayrı ıslak kekim var.
yoğurt/selanik tatlısı dediğimiz tatlım var.
limonlu kekim var.
3 malzemeli un kurabiyem var.
tahinli kurabiyem var.

tuzlulardan, pamuk poğaça, mayalı poğaça tariflerim var.
mercimek köftesi var. mahlepli pastane simidi var.

bunlar tamamen tarafımdan denenmiş, bardaklı-kaşıklı ölçüler. sen bir göz gezdir, istediğin olursa tarif atarım.
  • kerbeee  (17.06.14 21:55:22) 
hayirli olsun oncelikle simdiden ^.^

pirinc salatasi yapabilirsiniz, sevmeyene rastlamadim hic. pirincleri sert kalacak sekilde haslayip minik dogranmis tursu, garnitur, haslanmis tavuk; ince kiyilmis maydonoz ve baharatlar, yag falan karistiriyorsunuz. haricinde kozlenmis kirmizi biber salatasi ve kisir da iyi gidiyor tabi.

tatli olarak elmali kurabiye ile kagitta kek sabittir bizde genelde.

tuzluda ise hashasli mercimekli bukme, patatesli kol boregi ve peynirli konken boregi diyorum. tariflerini isterseniz yazabilirim.
  • mayaa  (17.06.14 21:59:08 ~ 22:04:51) 
Duyuruyu kaybetmemek için yazıyorum.
Ellere sağlık!

  • safsafinaz  (17.06.14 22:05:41) 
marketlerde un reyonlarında hazır ekmek unları satılıyor, geçen kipa'dan domatesli baharatlı un alıp evde poğaça büyüklüğünde minik ekmekler yaptım, çok lezzetli ve orijinal oldu. migroslarda da bulunuyor bu tarz ürünler. yanına da birkaç patlıcanı, domates ve biberi fırında közleyin, kabuklarını soyun, bir diş sarımsak ve az zeytinyağı ile rondodan geçirin bütün malzemeyi, tuz ve pulbiber de ekleyin. çok lezzetli ve hafif bir salata-meze oluyor.

tatlı olarak da irmik tatlısı. 9 kaşık irmik ve 9 kaşık şeker bir litre süte eklenir, muhallebi kıvamına gelene kadar karıştırılarak pişirilir. borcam tepsiye kakaolu bisküvi dizilip üzerine dökülür, aynı işlem ikinci kat için yapılır. ya da karışımı tek bisküvi ile kuplara döküp dondurma ile servis edebilirsiniz.
  • marikaki  (17.06.14 22:13:16 ~ 22:15:19) 
Ben de safsafinazla ayni sebepten simdiden kolay gelsin sana:)


  • duzsac  (17.06.14 22:43:32) 
elma slatası tatlı olmuyor, yoğurtlu tuzlu karabiberli oluyor.
tarifi şöyle:
2 kırmızı amasya elması
1/2 limonun suyu
2 kereviz sapı
Yarım su bardağı irice dövülmüş ceviz
3 yemek kaşığı kuru üzüm
Yarım su bardağı yoğurt
Tuz, karabiber
Elmaları kuşbaşı doğruyorum limon suyuyla karıştırıyorum kararmasınlar diye, kereviz saplarını ufak doğrayıp diğer malzemelerle harmanlıyorum.
---/---
Salep dondurmasını da 1 kg süte 1 çorba kaşığı salep 2 su bardağından biraz az şekerle yapıyorum.
Şekerin içinde vanilya çubuğu bekletiyorum, tatlılara bu şekeri kullanıyorum. Vanilya kokulu daha güzel oluyor.
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (17.06.14 22:49:28) 
@basond, çok pratikmiş. şimdi için olmasa da akşam oturmasına geldiklerinde yaparım ben bunu. kaşar krema yağlı oluyor ya, hanımlar için sıkıntı olabilir, erkekli geldiklerinde iyi gider.

@kerbee, yumurta kokmayan ıslak keki ve mahlepliyi her türlü isterim valla :) havuç kabak salatası güzel olabilir hafif hafif.

@mayaa, prinç salatasını şehriyeyle yapıyorum ben güzel oluyor. prinç şeker hastalığına sakıncalı, şeker var mı bilmiyorum, temkinli olayım.
mercimekli haşhaşlı bükme tarifini her türlü denemek isterim. hanımlar da sever gibi geliyor.

@marikaki, tarifi aldım, çok iyi fikir. Şimdi olmasa bile sonrasında mutlaka yaparım ben bunu.

@ nickyazmaksartmı, tatlı lor pastası olabilir. hafiftir sanırım. karnıyarık böreği çin böreği gibi mi oluyor, yufkayı büyük sigara böreği gibi sarıp karnını açıyorsun hani.

utanmasam tariflerin hepsini isteyeceğim yani:p

İyi dilekleriniz için çok teşekkür ederim:)
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (17.06.14 23:28:11 ~ 23:29:08) 
patlıcan pizza tarifi var çok leziz oluyor,

www.tarifdestek.com şurada bahsedilen.

ben yaparken patlıcanları zeytinyağına batırıp biraz fırınlıyorum.
üzerine baharatlı beyaz peynir ve dilim domates koyuyorum.
servis öncesi rendelenmiş kaşar ile ısıtıyorum.

çok leziz ve hafif oluyor tavsiye ederim.
  • Celestial  (17.06.14 23:31:11) 
ha unutmadan ekliyim kremayı fazla dökme az dök iyice cıvık cıvık yüzmesin patatesler.


  • basond  (17.06.14 23:32:55) 
kısırsız dünür günü olmaz. tarif istersen ayrıntılı veririm.

hafif ve lezzetli bi tatlı lazım. etimek tatlısı çohoş olabilir. etimekleri dizip şerbet döküp emdirdikten sonra üstüne muhallebi döküyosun. ben üstüne hindistan cevizi seviyorum ama istersen jöle döküp görünümden +1 alabilirsin.

ya da kendine güveniyosan ıslak kek.

bi de kıymalı ya da patatesli börek. cinsi şekli farketmez. becerebilirsen su böreği tabi.
  • seksen9  (17.06.14 23:33:25) 
bence de severler:)

un, tuz, bir iki damla limon suyu/sirke ve suyla çok yumuşak olmayan bir hamur yoğurup dinlenmeye bırakıyoruz. hamurun çokluğuna göre 2-1 su bardağı yeşil mercimeği suyla pişiriyoruz, karabiber-pul biber-tuz ekliyoruz. hamuru yumak yumak ayırıp her bir yumağı innncecik açıyoruz oklavayla, her yerini haşhaş-sıvı yağ karışımına bulayıp elllerimizle kenarlarından çekiştirerek neredeyse zar inceliğine getiriyoruz. sonra 4-5 defa katlayıp dinlendiriyoruz biraz daha, çok minik olmayan (4 cm falan) kareler kesiyoruz hamurdan ve o karelerin üzerine biraz bastırarak inceltip mercimekli içten koyuyoruz içlerine. sonra yuvarlayıp kapatıyoruz. sonra daa fırına veriyoruz. o katların her biri çıtır çıtır oluyor pişince, üşenmesem kalkıp yapıcam şimdi canım istedi:(

yazmayı unutmuşum, katlarken de her bir katın üzerine haşhaşlı karışımdan sürmek gerekiyor.
  • mayaa  (17.06.14 23:41:20 ~ 23:46:41) 
evet karnıyarık böreği kalınca sigara böreği gibi sarılıp ortası kesiliyor. biz peynirli yapıp içini o kesik yere dilim domates koyuyoruz.

tatlı lor pastası hem hafif hem çok lezzetli oluyor. orjinal tarifte muz var ama ben muz sevmediğimden ortasına kremamsı harcından koyuyorum fazla fazla.
750 gr tatlı lor
2 paket dörtköşe bisküvi
1 muz
1 paket vanilya
1.5 su bardağı pudra şekeri
(tarifte 2 yumurta ve 125 gr eritilmiş yağ var ama kullanmıyorum ben)
lor şeker ve vanilyayı blender ile güzelce karıştırılır
bisküviler hafifçe süte batırıp yumuşatıldıktan sonra eni 3 sıra olacak şekilde 5 ve ya 6 sıra dizilir üstüne hazırlanan krema sürülür ve 3 kez tekrarlanır bu işlem
son kremadan sonra ortaya muz koyulup kenarları iki yönden kaldırılıp üçgen şekli alması sağlanır (bu işlemi kolayca yapmak için bisküvileri streç film üstüne dizmek iyi oluyor)
üstüne kalan kremadan sürülür
süslemek için kakao çikolata sosu kullanılabilir
  • nickyazmaksartmibulamadim  (18.06.14 00:06:49) 
Ellerinize sağlık, afiyet olsun :)


  • kendi kendine yasayan yavrucak  (18.06.14 00:18:32) 
galeta unlu cevizli bu tatlı cidden harika.tutmama gibi bi şansı yok içerisinde un olmadıgı için çok agır değil, özellikle yaslılar çok seviyo bunu gözlemim bu:d kremasını da evde kendiniz hafif yapıyosunuz.

yemekbirask.blogspot.co.uk

diğeri de çilekli milföy tatlısı.kesinlikle çok hafif ve lezzetli oluyo.

filizteyze.com
  • lampetia  (18.06.14 00:23:24 ~ 00:39:49) 
@mayaa, bizim tosun böreğimizmiş burmalı börek. iki önceki kış bi tutturdum başka börek yokmuş gibi ikide birde yapıyordum, evdekiler yetti gayrı demeye getirince kestim yapmayı. unutmuşum, bak bu olur, iyi hatırlattın. Çok nefis oluyor hakikaten:)

@nickyazmaksatmibulamadım, serin ve hafif bir tatlı. sağolasın. lorlu tatlılara kişniş çok yakışıyor, bir dahaki sefere yaparken dene istersem. kişniş bizde çok kullanılmıyor, nikah şekerine koyuyoruz o kadar. halbuki hem kendi ülkemizde yetişen hem de çok faideli bi ot/tohum
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (18.06.14 00:43:03 ~ 00:55:42) 
@hayat aklini konusacak bir filozof uret asdfghjkh aklıma şu sahne geldi youtu.be bildiğin sesli güldüm.

su böreğinin sütle ıslatıldığını ilk defa duydum :/ biz yufkaları suda haşlayıp yapıyoz. içine de kıyma(soğanlı-baharatlı) koyuyoz. ocağın üstünde kazandibi yapar gibi çevire çevire pişiriyoz.

kısırı az koyarsan hem şişirmez hem de tadı damaklarında kalır :P bizimkiler(kayseri tarafları yani) günlere aç gelip tıkanmadan doydum demezler. sanırım biraz da kültürle alakalı. sevgi gösterisi olarak illa nefes alamayana kadar yiyoruz yediriyoruz.
  • seksen9  (18.06.14 12:48:49) 
@seksen9, eheh, yok yaa bunlar iyi insanlar, o teyze gibi değiller:)
su böreğinin aslını yaparsak biz de hamuru pişiriyoruz. benim dediğim sahtesi, yalancı su böreği. sabah kahvaltısında hemen yapıvermelik.
evet yaa o nefes almayana kadar yemek yedirmek olayı çok fena. bir de bir ikisini yemeyince beğenmedi mi niye yemedi acaba gibi düşünceler oluyor, insanlar kırmamayım diye yiyor. sonra kulaklar çınlamada, nefesler daralmada, ağızlar kurumada... misafir ağırlamak da incelik isteyen iş. hediye seçmek gibi, kendini değil konukların hal ve ahvalini düşünmek lazım demi ama.
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (18.06.14 13:22:46 ~ 13:25:32) 
hem sağlıklı, hem misafirlik iki tarifim için: dahaiyibirben.wordpress.com


  • krysrn  (18.06.14 13:36:36) 
o zaman oyumu mercimekli köfteden yana kullanıyorum.

bi de geçen kuzenin fotoğraflarında şunu gördüm scontent-b-fra.xx.fbcdn.net tarifini isteyebilirim.

bunun içinde de kabak havuç tavuk varmış scontent-b-fra.xx.fbcdn.net yine ayrıntılı tarif isteyebilirim.

tahinli kabak tatlısı da olabilir bak, yine kuzende gördüm.

bi de bizde sarmasız gün de olmaz. asma olur, lahana olur, hiç yoksa kuru patlıcan dolması olur.

canım çekti ben de güne gitmek istiyom ya!
  • seksen9  (18.06.14 13:39:22) 
kızlaaar sarma börek tatlı tuzlu derken masayı donatçaz bak ben size diyim.
evet, sarmasız olmaz hakkat. sarmayı da ilave ettim.

@seksen9, valla o iki tarifi de isterük. kiraz mı onlar nasıl yapmış acaba. sapları kurutulmuş kiraz sapı gibi geldi. annem bi kurabiye yapardı aynı şeftali gibi olurdu, bu da öyle bişey mi ki?
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (19.06.14 02:28:44) 
Kişniş hiç kullanmadım hatta o nikah şekerinin de kişniş olduğunu sayende öğrendim :) yazmayı unutmuşum ceviz inanılmaz yakışıyor bu lor pastasına.

@seksen9 o kiraz saplı olanlar neymiş? çok ilgi çekici gözüküyorlar. trüf mü acaba?
  • nickyazmaksartmibulamadim  (19.06.14 02:47:54) 
kuzene sordum tarifi şurdan almış www.nefisyemektarifleri.com pek lezzetli gibi gelmedi ama görünümden baya ilgi çeker. vişne yerine taze kiraz püresi kullanılsa daha hoş olabilir.

ananas salata için de googlea yazınca bu çıktı xl-cooking.blogspot.com.tr

kuzen facebooktaki yemek sayfalarını da takip ediyormuş. genelde sunumda iyi şeyler paylaşılıyor.

misafirlere söylersin hem 'ne seversiniz bilemedim biraz çok çeşit yaptım, beğendiğiniz olursa çekinmeyin isteyin' diye. gönülleri de fethedersin :P
  • seksen9  (19.06.14 03:20:05) 
[]

Sarhoşken yapılanlar

Sarhoş olunca hiç düşünmediği/istemediği şeyi yapabilir mi insan?
Yoksa zaten içinde olup normalde cesaret edemediğini mi yapar?

"Sarhoşken yakınlaştık, ama normalde ben böyle bir şey düşünmüyorum" deniyor ya bazen. Ben buna takılıyorum. Benim bildiğim sarhoşluk, insana cesaret verir, kontrolünü kaybettirir. Yani belki bilinç altında olanı yüzeye çıkarır ya da öncesinde cesaret edemediğini yaptırabilir. Hiç var olmayan bir düşünceyi/duyguyu getirmez.

Yanılıyor muyum?

 
normalde cesaret edemeyeceği şeyleri sarhoş olunca yapabiliyorlar, alkol cesaret veriyor bence.


  • rock n roll  (17.06.14 11:38:28) 
yanılmıyorsun bence.
aynen dediğin gibi zaten içinde olup normalde cesaret edemediği/ayıp sayılacağı için yapamadığı şeyleri yapar.

  • innerbliss  (17.06.14 11:38:29) 
bahane hep onlar, oyle hic aklinda olmayan biseyi yapmazsin, sadece yapma ihtimalin dusuk olan seyler icin cesaretlenmis olursun alkol aldiginda.


  • nawres  (17.06.14 11:40:34) 
Bahane kesinlikle icinde yoksa nerden ciksin da gelsin o kafayla sacma sapan laflar hepsi.


  • duzsac  (17.06.14 11:44:47) 
alkolün içinde cesareti tetikleyecek bi madde yok. sadece otokontrolümüz düşüyor bi de arkasına sığınabileceğimiz bi şeyimiz oluyor tek sebebi bu.


  • exist is pretty  (17.06.14 11:45:07) 
kendini ve kontrolünü kaybedecek kadar sarhoş olursan zaten herhangi bir eylem gerçekleştirmeden sızar kalırsın. ama senin bahsettiğin durumda birinin düşündüğü ile diğerinin düşündüğü şeyler aynı olmayabilir. ikisi de içindeki "bir" dürtüye göre hareket etmiştir ama bu aynı dürtü olmasını gerektirmez.

not: üstüme alındım
  • loveinaflipbook  (17.06.14 11:45:31) 
O zaman cevab icinde soru sorayim ben de. Bi akrabamiz evlerinde genc kizlari da var. Adam iciyor iciyor, sonra muhtemelen salonda tabletten porno izlerken koltukta sizip kaliyor. Kiz sabah okula gitmek icin bi kalkiyor ki baba dal tasak donsuz bi halde salonda yatiyor. Kiz anlatmasa bana da inanmazdim, simdi bu herif sapik mi, rahat mi yoksa bu normal bi sarhosluk mu?


  • prisoner  (17.06.14 11:47:10 ~ 11:48:15) 
Aslinda ikisi de. Normalde 'bilmemkimle yiyismek' aklinda yoktur ama yiysmek aklinda vardir. Icince ortaya o durtu cikip karsisindakine bakmiyor olabilir. Dolayisiyla, eger numara yapip 'ay icimde yoktur boyle seyler, sarhosluk iste'ye yatmiyorsa olabilir.

Bunye meselesi de olabilir.ilk sarhoslugumda birine kot almisim annemin 'harcama ama dursun' diye verdigi parayla. Simdi ne yaptigimi biliyorum hep.
  • aychovsky  (17.06.14 11:48:32) 
normalde beyninde tek bir düşünce oluşmuyor. bir çok düşünce savaş veriyor, bir şekilde üstün çıkan, akılcı olanı yapıyor insan. hani o düşüncenin beynin derinliklerinde oluşması o kişinin normalde o şekilde düşündüğünü göstermiyor. bir şekilde oraya yerleştirilmiş, gerek hormonal/içgüdüsel gerek çevre ile. kişi o düşüncenin hiç farkında bile olmayabiliyor. alkolü alınca kontrol mekanizması devreden çıkıyor ve bu düşünceler kendini gösterebiliyor.

bu düşüncelere o an alkol de yol açmış olabiliyor çünkü düşünce dediğimiz şey beyindeki sinyallerle oluşan bir şey. David Eagleman Incognito kitabında çok güzel anlatmış bunları.
  • r_u_h  (17.06.14 11:49:31) 
Alkolün insana daha bir cesaret, daha bir umursamazlık ve kontrolsüz davranış dürtüsü verdiği bir gerçek. Bunun yanında "sarhoştum hatırlamıyorum" bahanesi ayrı bir saçmalık konusu ama. Onun anlaşılabilir tarafı benim için yok.


  • pandispanya  (17.06.14 11:53:23) 
Bana zerre cesaret vermiyor valla. Daha durgun ve uykulu oluyorum.

Bana verdiği tek şey aptal aptal hareketler yapıp ertesi günü alkollüydüm sori diyebilme şeyi. İtiraf edin hepinizde böyle amk. Her boku yiyip sonra alkollüydüm.
  • roket adam  (17.06.14 11:55:27) 
Süperego'nun devredışı kalıp ID'nin kontrolü ele almasını sağlıyor alkol.


  • angelus  (17.06.14 12:05:42) 
kişinin psikolojik durumuna göre değişebilmekle beraber sarhoştum hatırlamıyorum b12 eksikliğine bağlı olarak bilimsel olarak olabilmekte.
"sarhoşken yakınlaştık ama normalde ben böyle birşey düşünmüyorum" da yine aynı şekilde olabilir bir durum olmakla birlikte insan sarhoşken birileriyle yakınlaşmak istiyor ve bunun kim olduğu önemini yitiriyor olabilir. sonuçta sex varoluş amaçlarımızdan biri olduğuna göre aklımızda hiç var olmayan bir düşünce sayılmaz. sadece oradaki özne değişkendir ve bu sarhoşken üzerine çok düşünülmeyen bir şey olabilir.

he bu o zaman çok masum bir şey mi? diyebilirsin. hayır ona da katılmıyorum. eğer sarhoşken bu tarz şeyler yapıyorsan içmeyeceksin o kadar fazla demek ki. ağzımız var ve onunla içmeyi bilmeliyiz başka yerlere gerek yok!
  • ghaash  (17.06.14 12:22:18) 
sarhoşken ayık kafayla yapmayacağı şeyi yapan net gerizekalıdır.

alkol sadece duyguları yoğunlaştırır. mutluysan daha keyifli olursun, canın sıkkınsa ağlarsın. sevgilini zaten özlüyosundur ama iyice aklına düşer ve ararsın. zaten sevişebileceğin adama karşı daha istekli olursun ve adım atarsın. sonrasında pişman olmak çok saçma.

almanlar bi karar alırken önce içip düşünürlermiş, ayıkken hala aynı şeyi düşünüyolarsa yaparlarmış. konuyla alakası ne bilemedim ama aklıma geldi.
  • seksen9  (17.06.14 12:57:49) 
İlkel halimiz ortaya çıkıyor sarhoş olunca. Herkesi de sikmek isteyebiliyoruz bu sebeple, gözler zaten seçici olacak kadar iyi görmüyor da. Ama şu var, insan biriyle buluştuğunda içmeye gidiyorsa, çok da içmeyi aklına koyduysa böyle bir şey olacağını tahmin eder/öngörür. Eğer ilk defa sarhoş olmuyorsa.

edit: 4 yıl önce şöyle demişim hatta eksisozluk.com
  • loralynn  (17.06.14 15:15:46 ~ 15:16:53) 
[]

Şimdi Tam Sırası

Şu anda bu duyuruyu yazarken kızım televizyondan sabah haberlerini izliyor. Gelen sesler bana nasıl acı veriyor anlatamam.
Bağrışmalar, patlamalar, telsiz sesleri, çığlıklar, bağrışmalar...
Kelimeler; saldıganlar, hastane, çatıştılar, hesaplaşmaları, gerginlik...

Korkuyorun ben. Çok korkmaya başladım.

Çünkü, ben 1980 öncesini yaşadım, malum 80 sabahını yaşadım, 80 sonrasını yaşadım. Hala yaşıyoruz, o günlerin izleri hala temizlenmedi, vicdanlarda da zihinlerde de.

Dün compadrito'nun "yaşarken ölü hale gelen on bin ana baba" yazısını tekrar okudum. Bana göre eksik kalan yönleri olsa da gözlem içeren çok güzel bir yazı. eksisozluk.com

O ana babalardan bir kısmını tanıyorum, o dönemden sağ çıkabilen, bu günlere gelebilen insanlar tanıyorum. Çünkü ben o zamanlar devrimci yol sempatizanıydım. Birlikte kitaplar okuduğumuz, ülke meselelerini, hakları yenen insanlarımızı konuştuğumuz, türlü maceralar yaşadığımız, birlikte neşelenip birlikte dertlendiğimiz, sonrasında işkence gören, çocukları olamayan, sevdiklerine kavuşamayan, bir işe girip çalışamayan, ölen, ölmeyenlerin yaşamları heba olan arkadaşlarım onlar benim.

Biliyor musunuz, bir arkadaşımızdan yıllarca haber alamadık. Annesi ikimizin çeyizine de aynı renkli orlondan mutfak takımı örmüştü. Ben evlendim, o takım yıllarca çeyizimin en değerli eşyası oldu. Orlon örtülerimi kullanırken gösterdiğim hassasiyeti başka hiç bir eşyaya göstermedim.
Yıllarca arkadaşımın akibetini merak ettim, yıllarca o örtüleri kullandım, yıllarca o acı içindeki anneye gidip elini öpüp sarılamadım. Benim örtülerim zamanla yıprandı, arkadaşımın örtülerinin sandığının bir köşesinde, belki annesinin diktiği bir geceliğin yanında ya da belki benim annemin ona yaptığı işli oda takımının yanında yepyeni durduğunu bilerek örtülerimin yıpranmasını izledim. Şimdi yazınca bir paragrafa sığabilen bu süreç, insan ömrünün akıl baliğ olduktan sonrasının ortalama yarısını kapsıyor.

Bu arkadaşım, bir dönemde il halk kütüphanesinde en çok kitap okuyan kişi seçilirken, aynı dönemde bizdeki kitapların neredeyse hepsini ödünç alarak okuduğunu gözlemlediğim, zehir gibi aklı olan, en son gördüğümde üni'de matematik eğitimi alan, derdi sadece daha güzel bir yaşam olan biriydi.

Başka örnekler de anlatabilirim, daha çok çok örnekler anlatabilirim bu şekilde kaybolan, hırpalanan, heba olan yaşamlar hakkında.

Bir gün, öyle sıradan bir gün, ev işleri yaptığım, kendi kendime ıvır zıvır işler yaptığım bir anda telefonum çaldı. Hattın karşısındaki, hayatından artık umudu kestiğim, anılarımızı düşünerek andığım, o güzel insan, canım arkadaşımdı. Yere çöktüğümü hatırlıyorum. Neler konuştuk, o ne dedi ben ne dedim bilmiyorum. Ağladığımı, hıçkıra hıçkıra ağladığımı, hem kızdığım için hem sevindiğim için ağladığımı biliyorum.

Sonrasında görüştük, kucaklaştık. O anlattı ben dinledim, o anlatmadı ben anladım. Şimdi o bölümlere girmek zaten fazlaca uzun olan bu duyurunun tadını iyice kaçıracağı için o konuya girmeyeceğim. Anlatmaya gücüm de yetmeyecek gibi.

Geçen sene gezi olayları başladığında zihnimde iki soru vardı. Neden? Kim?
Çocuklarım çekimser tavrıma şaşırdılar, bana "sana inanamıyoruz" dediler. Cevap veremedim biliyor musunuz, bir bildiğim var bile diyemedim. Nasrettin hocanin hikayesinde gibiydim. Bana damdan düşen birini getirin de diyemezdim. Çocuklarımızın bizim gibi damdan düşmelerini hiç ama hiç istemiyordum.
Ne yapacağımı ne diyeceğimi bilemedim. Kendi aklınızı kullanın, yanlış gördüğünüz, emin olmadığınız konuların içinde taraf olarak yer almayın diyebilirdim anca.

--- "kitapçım mit elemanıymış meğer" ---

Bizim yaşayarak deneyimlediğimiz, her söylenen sözün satır aralarını kurcalamayı, her atılan adımın arkasını görmeye çalışmayı gençler nereden bileceklerdi ki..

Anlatsam işe yarar mı, alıp kullanırlar mı? Bana anlatılsaydı "o sizin zamanınızda öyle olmuş, şimdi durumlar başka" demez miydim? Derdim her halde.
Gerçekten de görünen yüzü bambaşka olan bir durum vardı. Bu çok naif öncekilere hiç benzemeyen bir tavırdı. Saygı uyandırıyordu, sonuca ulaşması daha olasıydı. Sonuca ulaşamasa bile, büyük oranda taraftar toplayacağı belli olan bir tutum sergileniyordu.
Kepçenin önüne dikilen yöreden seçilmiş bir milletvekiliydi, anlamlı görünüyordu. Ben, yumurta mı tavuktan çıktı, tavuk mu yumurtladı diye sormaktan kendimi alamıyordum.
Peki acaba neden, alınmış/alınmakta olan yüzlerce yanlış karar/uygulama varken, taksim parkındaydık. Hala daha bize, geleceğimize zarar veren o kadar çok uygulamanın üzerine yenileri eklenirken üzerimize ölü toprağı serpilmişçesine sessiz kalabiliyor, sadece belli konularda duyarlı oluyorduk.

Ben hala soruyorum.

Geçenlerde ekşide de paylaştım. gezi olayları sırasında meclis kürsüsünden " hepiniz gerzeksiniz" deyip o gizemli (bence değil) gülüşünden ( 5:01) sonra Kürkçü şöyle demişti(7:01):
"şu kadar yıldır yaşadım, bu memlekette komplonun devreye girmediği, halkın öz öfkesinin, kendi öfkesinin devrede olduğu ilk tarihi dönemi yaşadığımızı size söyleyebilirim. boşuna uğraşmayın bunun arkasından komplo çıkarmaya, burada bir komplo yok"
www.youtube.com

Komplo olup olmadığını bilmek büyük meziyet tabii bu ülkede. Ben bilmiyorum mesela. Ben anca soruyorum. Cevap alamayacağımı bile bile soruyorum. Yapabileceğim tek şey, köpek gibi koku alabilmeyi dilemek. Çöp her yerde aynı kokuyu çıkarır mantığıyla, kirletilmiş olanların arasından çöpün kokusunu duyabilmeyi ummak.

Şimdi de Lice olayları gündemde. İnsanlar bağrışıyorlar. İnsanlar yine yaralanıyorlar, yine ölüyorlar! Ağlayan analar, çocuklar, kardeşler çoğalıyorlar. Aklımızı başımıza devşirmezsek iki aya kalmaz çığ olup altından kalkamayacağımız hale gelecek yoldayız.

Biz elimizdekileri masada kaybettik. Masada.
Elimizdekileri de masada koruyabiliriz. Sokaklarda değil.

Bizi sokağa çekip sonra da provakasyon yapılmasına izin vermemeliyiz. Görüyorsunuz, anma yürüyüşü yapılıyor, yüzleri maskeli, ellerinde kimi zaman kırmızılı bayraklar olan gruplar peydah oluyor. Film orada kopuyor. Taşlar, gazlar...

Benim bizzat gördüğüm yaklaşık 40 yıldır bu tür sokak eylemleriyle gidilmek istenilen yere gidilmedi. Resmi gazeteye giden yol sokaklar değil ki nasıl sonuç alınsın? A-lı-na-maz! Daha fenası, aklı çalışan, verimli olabilecek hatırı sayılı kitle, ya içeri alınır, ya yaralanır, ya öldürülür, yani bertaraf edilir. Ekmeğine yağ sürmektir bunun adı. Başkaca bir şey değil.

Biliyorum burada çok aklı başında insanlar var. Sormak istediğim konu şu:

Sizce ne yapmalı?

 
Elinize sağlık hayat aplam.

Bilmiyodum bu geçmişinizi. Yazımdaki eksik yönleri tamamlamışsınız. Buradaki akıllı insanlardan, bizim sözümüzü dinleyecek birkaç kişi çıkacak. Ama maalesef, herkes ekşi duyuru'yu, herkes ekşi sözlüğü okumuyo. Okuyanlardan da, herkes bize hak vermeyecek. ''O dönem başkaydı, bu dönem başka!'' diyecekler. Halbuki hiç başka değil. Yangına benzin dökmek. Düşmanın her zaman yaptığı bu. Düşman kim? Türkiye'nin ilerlemesinden kaygı duyan herkes düşman.

Tek bir ümidim var, o da, o günleri yaşamış olan anne babaların, çocuklarını dizginlemeleri. Tek ümidim o!
  • compadrito  (10.06.14 13:44:27 ~ 13:48:00) 
kaç yıldır bu sitede varım ben bile bilmiyorum ama ilk defa bu kadar uzun bir yazıyı başından sonuna okudum. Tabi keşke böyle bi konu içeriğine sahip olmasaydı ama neyse....

Kendi adıma konuşacak olursam benim kafam çok karışık. Bir tarafta gezi parkını savunurken diğer tarafta Lice'ye baktığımda o masumiyeti göremiyorum. Evet insan her yerde insan kabul, dünyanın hiç bir yerinde nedeni sebebi ne olursa olsun insanlar ölmemeli buna her anlamda da karşıyım ama, Lice'de yaşanan olaylar pek masum değil. Hava kuvvetleri komutanlığının içinde ki bayrak direğine tırmanıp bayrak almak falan... Provakasyonun dik alası, buna izin veren askerde o bayrağı çalan kadar suçludur ve o bayrak direğinde ki kişi aynı kıbrısta yaşanan olay gibi vurulması lazımdı. Kaldı ki direğe tırmanacak kadar büyümüş kimse bunun bedelini de göze alacak kadar büyümüştür diyeceğim ama işte bu da 'insanlar ölmesin' söylemimle çelişiyor.

söylemiştim ya kafam karışık, neyse...

İrfan Değirmenci'yi seviyorum ben. O diyor ki herkesin sağduyulu olması, sokağın tansiyonunun düşmesi lazım. Haklı, katılıyorum.
  • Sskywalkeremre  (10.06.14 13:58:43) 
benimkiler de aktif şahidi o dönemlerin, öncesinin, sonrasının.
canları çok yanmış. anlattıklarından çok anlatamadıkları var, biliyorum.
biz "korkanın anası ağlamaz evladım", "alet olmayın çocuğum" nasihatları ile büyüdük. öyle yetiştirildik. zaten uçlarda da değildik ama "1 dakika karanlık", "ışık açma kapama" eylemlerinde bile "aman yavrum" diyen bir korkutulmuş zihniyet sözünü ettiğim benim.

tabii itiraz ettim, tartıştım, isyan ettim. "anamız ağlıyor anne, korkmadık mı yeterince?" dedim. "mücadele şart" dedim.


şimdi... çok boş geliyor. her şey. hepsi.
tüm dünyada olup bitenler, yaşadığım topraklarda olup bitenler. boş.
sanırım delirmemek için uzak duruyorum şimdi. kendi akıl sağlığımı önemsiyorum sadece. bilmek, öğrenmek, "bir şey yapmak" istemiyorum. korktuğum için değil. o korkma safhasını geçeli çok oldu. başka bir faz. isimlendiremiyorum.


size hak veriyorum. annemlere hak veriyorum. sokağa dökülmek isteyenlere de onlara "durun yahu" diyenlere de hak veriyorum.
ama yapılabilecek herhangi bir şey olduğuna inanmıyorum.
hiç yokmuş aslında.

siz aklı başında insanlara sordunuz sorunuzu. ben aklı hiç başında olmayan biri olarak cevapladım.
yapacak bir şey yok.
  • icemint  (10.06.14 14:02:24) 
türk bayrağı dediğimiz şey kutsal fakat bi o kadar da kirli, işkenceler cinayetler yapılırken türk bayrağına sarıldı, önce doğuda bayrağa olan bu öfkenin nedenini de bir anlamaya çalışalım

bayrak indireni indirelim diyerek sorunun çözüleceğini sanmıyorum, asıl meseleyi görmezden gelmek budur

bunun ne siyasete ne de sokaklara ne de insanların mutluluğuna faydası olmaz

ekleme: aklı başında biri miyim bilmiyorum, sokağa çıkan gençlerden biriyim
  • freebird5406_2  (10.06.14 14:10:48 ~ 15:26:16) 
çok aklı başında biri olduğumu, çok görüp geçirdiğimi söyleyemem. ama benim annem babam da 80 genci, onların bir bildikleri vardır diyebiliyorum. gezi eylemleri ilk patlak verdiğinde ben de içinde bulundum kendimce. babam "yapma" dedi, ""evinde otur" dedi. "biz de çıktık zamanında, değişen hiçbir şey olmadı, yine olmayacak" dedi. oysa ben umutluydum. gelişen süreç içerisinde nelerin olduğunu, nelere alet edildiğimizi bizzat gözlemledim. "yolu bu değil" dedim. bir daha da sokağa çıkmam. hiçbir şeyi değişeceğine, hiçbir zaman daha güzel günler yaşayacağımıza inanmıyorum.

bundan bir zaman sonra, bir gün anne olursam ve çocuğum da bir gün sokağa dökülmek isterse ona "yapma" diyeceğim, "evinde otur" diyeceğim. "biz de çıktık zamanında, değişen hiçbir şey olmadı" diyeceğim. "sandığın kadar güçlü değilsiniz" diyeceğim. "böyle gelmiş, böyle gider" diyeceğim. "alet olma" diyeceğim.

her açıdan kirli oyunların oynandığı bir ülke türkiye. naifçe yaklaşımlar hep sonuçsuz kalacak, çünkü hep birilerinin çıkarlarına dokunacak. görmüyorum, duymuyorum, bilmiyorum artık ben olanları. görmek, duymak, bilmek istemiyorum çünkü hiç artık. sadece kendimi kurtarma yolunu seçiyorum, çünkü beni benden başka kimse kurtarmayacak.
  • devilred  (10.06.14 14:30:44) 
Biraz fazla fevrisiniz.
Surec yasaniyor, yasanacak, yoksa tepeden inen demokrasiyi nasil ogrenecek bu toplum.

biz sakiniz, televizyon izlemeyin ve siz de sakin olun bence.
  • cecilia  (10.06.14 15:39:10) 
@ compadrito, Sskywalkeremre, bilmemekte haklısınız. Ben, duyuruya öğrencilerin çokça soru sorduklarını görünce sık gelmeye başladım. Kendimce, okul okuyan, geleceği için bir şeyler yapan gençlerin annelerine soramadıkları şeyler olursa, buralarda bulunayım, aklım, tecrübem yettiğince yardımcı olmaya çalışayım istedim.

Evet, sabah dinlediğim yayın da İrfan Değirmenci'nin sunduğu programdı. Zarif adam. Sağduyu çağrısında çok haklı. Tansiyonun düşmesi lazım.
Aslında doğru yöne kanalize olabilirse, sağlıklı sonuçlar getirecek şeyler yapılabilirse daha iyi olur elbet. Benim duyuruyu açmamın nedeni de, bu yönde olabilecek fikirleri masaya koyabilmek için beyin fırtınası yapma talebiydi.

@icemint, free15406, devilred, aklı başında derken; yaşı başında değil, sizler gibi duyarlı, düşünen, bilen insanların çok olduğunu yazdım.
Cevaplarımı okuyanlar farkına varmışlardır, ileri derecede devrik cümle muzdaribiyim, virgülleri de kullanmayınca sanki aklı başındalara soruyormuşum gibi olmuş.
"Aklı başında çok insan var" şeklinde düzelteyim.

@cecilia, fevri değilim kardeşim. Endişeliyim.
İnsan ölümlerini, heba olan hayatları vs bi kenara koyalım, en basitinden ele alalım:
Benim sabah sesini duymaktan rahatsız olduğun o haberleri akşam kaç çocuk izleyecek sence? Burada anneler, babalar var, çocuklarını o haberden ne kadar koruyabilecekler?
Hiç küçümsenecek bir olgu değil bu. Haberlere "şiddet" uyarısı konmuyor, konsa da, izlemelerine engel olsak da çocuklar facebook paylaşımlarını görecekler. Geçen gün derisi yüzülmüş kadın resmi gördüm. Kaç çocuk gördü bunu diye düşünmeden edemedim. tv izleme demişsin, izlemiyorum zaten. Bu gün hastaneye gittim, acil servisin bekleme salonuna tv koymuşlar. Çocuklar, gençler izliyorlardı. Kapatın yavrum gözlerinizi alın bu da pamuk tıkayın kulaklarınızı mı deseydim?

Evet endişeliyim, endişelenmekte de çok haklıyım.

Benim çenem açıldı arkadaşlar, durduramıyorum. Uzun uzun yazdım, zaman ayırıp okudunuz sağolasınız.

Compadrito hocam, biliyorum herkes ekşi duyuruyu, ekşi sözlüğü okumuyo, ama biliyorum ki şu anda burada olanlar geleceğe yön verebilecek kapasitede insanlar. Dini, siyasi görüşü ne olursa olsun hepsi düşünen, sorgulayan yönleriyle saygı duyduğum, sevgiyle kucakladığım insanlar.
Biliyorsunuz, soran yolunu aşacak sormayanın yolu şaşacak. Burası da sorulan yer, yolu açıklar buradan başka nerede olur ki!

Beyin fırtınası yapalım mı?
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (10.06.14 20:39:47 ~ 22:23:35) 
Cocuklari akvaryumda buyuterek onlara iyilik etmis olmayacaksiniz.

Anne paniginiz cocuklarinizi sizden itecek. Sakin olmaya calisin.
  • cecilia  (10.06.14 23:45:34) 
Kıt bilgimle, biraz uzunca cevap vereceğim. Daha kıt seviyede cümle kurma becerim yüzünden tam anlatamamış veya çarpıtılmaya müsait şeyler yazmışsam da birileri başka yerlere çekmezse sevinirim. Hayat aplamız, sana hak vermekle birlikte hak vermediğim noktalara değineyim.

Bir şeyleri masada değiştirmeye niyetli insanların o masaya oturmasına izin verilmediği için insanlar sokaklara çıktı. Evet keşke bu sorunlar masada çözülebilse, insanlar ölmese. Sokakta ne çözüldü diyeceksiniz ama tüm dünyada LGBT bireylerin toplumda yer bulmaya başlamasından işçi haklarına kadar bir çok şey sokak eylemleri, grevler gibi toplu hareketler sonucu oldu. Yavaş oldu, uzun yıllarda oldu ama oldu. Sistemde değişiklik yapmak toplumun bilinçlenip istemesiyle olan şeyler.

Tabi ki taşı alalım gidip savaşalım demiyorum yanlış anlaşılmasın. Ama evlere kapanıp ses çıkartmamanın sonucu haklarımızın elimizden alınıp birileri 30 milyon dolara poposunu silerken bizim telefon faturamızı ödeyemememiz olur. En azından oy peşinde koşanlar halkın isteklerini görüp ona göre davranabilirler.

Fırsatı bulanlar tabi ki gerginlik yaratmak için araya kaynayıp kullandı. Bu kadar büyük bir olayda ekonomistlerden siyasi amaç güden gruplara kadar fırsat ve kar bekleyenlerin hareketsiz kalması zaten beklenemez. Bunlara prim vermemeye dikkat etmek lazım. Ama bazen öyle bir noktaya geliyor ki kendini korumak için yapabileceğin en küçük şey olan barikat kurmak şart olabiliyor.

Her gün çıkıp spor olsun diye eylem yapıp, polise küfür edip, şişe atıp gazdan kaçmak değil kastım ama gezi olayları daha önce etliye sütlüye karışmamış bir sürü insanın artık "eh yeter be!" diyerek canını ortaya koyabileceğini gösterdi. Bir kısımları korkutmadı mı sizce? Muhalefet partileri yönünü buna göre değiştirdi, ileride iktidar olduklarında da bu tarz hareketlerden korkarak, insanların tepki vereceğini gönörerek hareket edeceklerdir bence.

Niye başka şeyler için değil Taksim için tepki gösterdik? Aslında hepsi için gösterdik. Odak noktası park olsa da çoğu insan polisin uyguladığı şiddete tepki için gitti.

Bayrak indirme olayına gelirsek, askerliğimi orada yaptım, bir kişinin duvardan girip, bayrak indirip, elini kolunu sallayarak geri çıkma ihtimali yok. Orası kuvvet komutanlığı, jet üssü, 2 tane filonun komuta merkezi ve ayrıca havaalanına bağlanıyor. Bir kişi Esenboğa Havalimanı'na bile öyle duvardan girip çıkamaz. Ayrıca askerliği havacı yapmak nispeten rahat olabilir ama orada asker telefonu çıkartıp video çekerse afedersiniz götünden kan alırlar. Bu olay bana fena komplo teorileri düşündürtüyor.
  • r_u_h  (11.06.14 00:24:50) 
cecilia, ben zaten sakinim. fevri hareket etmek bize zarar verecek diyorum, aklıselim hareket edelim diyorum. aklımızı kullanalım, bilgimizi, donanımlarımızı birleştirelim, birlik olalım, kuvvet bulalım diyorum.
sokağa dökülmek bu işleri şimdiye kadar çözmedi, başka çözümler arayalım diyorum.
sen fevrisin diyorsun.

peki, tamam, yaşadığımız onca olumsuz şeyden sonra elde var eksi bilmemkaçla çıktık ve ben o günlerin etkisiyle bu günleri değerlendirip gereksiz yere panikledim diyelim ve fevrilik konusunu burada bırakalım.

tepeden inen demokrasiyi nasıl öğrenecek bu toplum?
fark yaratacak bir plan var da, belki de benim haberim yok. plan ne?

rüzgar esmeye başladı, yelkenler hareketlendi de dümende kim var? Biz mi varız? O zaman toplumun bir bireyi olarak bu plandan benim neden haberim yok? Alt komşum da bir şey bilmiyor, karşımdaki esnafın da haberi yok. burası İzmir, anadolunun bir köyü değil. İzmir.

çocukları akvaryumda büyütmek değil benim amacım, çocuklarım açık denize açıldıklarında onları hangi tehlikelerin beklediğini anlayabilmek ve anlatabilmek. tehlikeleri önceden sezip gereken önlemi alabilmek, onların karşılaşacakları zorluklarla nasıl baş edeceklerini öğretebilmek. annelik budur.
ben anne gibi kol kanat germeye çalışsam da, genç olmanın ne demek olduğunu unutmadan yaparım. anneler bilirler, bakma hissettirmek istemezler.

biz hepimiz aynı gemideyiz. işte tek su götürmez gerçek bu. sen de, ben de aynı şeyi diliyoruz. herkesin istediği, insanca bir yaşam. asla hor görmediğim, kendileri için gerçekten üzüldüğüm, ümmet olmak için can atan kesim hariç. ne yazık ki onların derdi insanca bir yaşam değil, ümmetlik. neden suçlamıyorum biliyor musun? Çünkü oraya nasıl geldiklerini biliyorum. Hikayelerine şahidim. 80 öncesine gider başlangıcı. mc hükmetlerinden önceye belki de aynı zamanlara. tam hatırlayamıyorum 40 yılı geçti. die verilerine bakarsan görürsün. öğretmen okullarının kapatılıp imam hatiplerin birden bire çoğalması, kız öğrencilerin alınmaya başlanması, aynı zamanda çığ gibi yaygınlaşan kur'an kursları, ondan sonra durumu olmayan ailelerin çocuklarının kurulan vakıflar eliyle yatılı okutulması...
bir şey daha deyivereyim madem bu kadar açıldık. 82-83 gibiydi. biz yeni evliyiz, ev taksiti ödüyoruz, kirada oturuyoruz, çocuklar kreşe gidiyorlar falan. çabalıyoruz yani. bize çok güzel bir teklif gelmiş. eşime iş kuracaklar, ev alacaklarmış, tek şart benim başımı kapamammış. eşim akşam gelip teklifi anlattığında bu günleri göremedik. uzun yıllar görmedik. aziz nesin sivas'ta o konuşmayı yaptığında bile tam göremedik. unakıtan tv demecinsde " voltranı oluşturuyoruz" dediğinde ise artık görmüştük. yani demeye çalıştığım şey, o buz kütlesi değil, altı dolu.

bu konuda bu kadar yazdım ama esas mesele bu değil ki. a gelmiş, b gitmiş c fokur fokur kaynamış kimin umurunda! Bizi ilgilendiren, hayatımızı olumlu ya da olumsuz yönde etkileyen kararlar. imzalanan kağıtlardaki yazılanlar.

Demokrasiyi öğreneceğiz madem, işte maymuncuk:
Demokrasi sokakta,alanlarda kan revan içinde yazılmıyor. Demokrasinin adresi meclis. Meclisin her gün aldığı kararlara göre yaşıyoruz değil mi? Orada ne yazılıp çizilirse bizi bire bir bağlamıyor mu?
Geçenlerde buradan bir soruya cevap vermek için demiryolcu bir tanıdığımı aradım. trenlerin bakımları, tamirleri falan konuşuyoruz. bana dediği aynen şu: "abla valla bizim atölyelerimiz de, elemanlarımız da her türlü yedek parçayı yapabilecek donanımda, bir treni baştan sona yapabiliriz. ama biz önemli bazı parçaları yapamıyoruz, anlaşma var, dışarıdan getirtiyoruz" adam var bilgi var iş yapamıyor, onun maaşından kesilen vergi hoop yurt dışına gidiyor, adam çocuğunu okutmakta zorlanıyor, vakıf alıp okutuyor. sonra neymiş vay efendim ak kıl bilmem ne. öyle olmuyor işte bu işler. orada yara var öff çok pis kokuyor ne kötü bişeysin sen yara demekle o yara düzelmeyecek. yaraya neden olan virüsü yok edecen. o imzalı kağıt da buradaki virüsün ta kendi. habire de çoğalıyorlar. açıp bakmak lazım. resmi gazetede yazıyor hepsi bir bir.

benim önerim bu: resmi gazete didiklemesi. aklıma gelen ayrıntıları da yarın yazarım artık.

yazım hatalarım varsa affola, vakit peyce oldu, geri dönüp kontrol edemedim.
şimdilik iyi geceler herkese :)
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (11.06.14 02:31:53) 
compadrito hocam, cevabınızı önceki yazımı yazdıktan sonra gördüm.

kısacık bir şeyler demek istiyorum.

haklısınız, evlerde oturmakla olmaz. böyle dediğim anlaşılmamıştır umarım. benim çekincem provake edilmeyle, komplolarla ilgili.

halduru hulduru değil, akılcı eylemlerle yol almalıyız.

sizin de dediğiniz gibi, sistemde değişiklik yapmak toplumun bilinçlenip istemesiyle olan şeyler. mesele bunu sağlamakta.
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (11.06.14 03:05:02) 
insanları çaresizlik içine düşürürseniz her şeyi yapabilirler. ben gezi parkı eylemlerine tv'de gördüğüm polis zorbalığı karşısında kendimi çaresiz hissettiğim için gittim. "altında komplo mu var" diye düşünemedim binlerce insan kamusal işkenceye uğrarken. vicdanım el vermedi orada "sırf" özgürlüğü için bulunan insanların böyle muamele görmesine. ağzına ameliyat maskesi takıp elinde sütle sokağa koşan insan için rahatlıkla "sırf" kelimesini kullanırım, gidip birçoğuyla tanışıp konuştuktan sonra da emin oldum bundan. kaldı ki o insanların niye orada olduğunun o durumda önemi yoktu, isterlerse hepsi kandırılmış olsunlardı; hiçbir gerekçe bir insanın öyle muamele edilmesine sebep olamazdı. insanlar oraya demokratik hak aramaya gitmediler, çünkü o hakkı gitmeden de alamıyorlardı, alamadıkları için oradalardı.

başta dedim ya çaresizlik diye, taş olsa çatlıyor insan bir yerden sonra. benim ailem de 70'lerden beri süregelen süreçte aktif rol almış, amcamı askerden saklamak için neler yapmışlar, anlatır dururlar hala. başları çok yanmış, beni de o sebepten apolitik yetiştirdiler. 80'lerin sonuna doğru babam siyasete girdi, anap döneminde aktif rol aldı ama evde bir kere bile siyaset konuşmadı. çevrem hep sağ görüşlü insanlardan oluştu, yetiştirilme tarzım en azından o yöndeydi. sonra ben istanbul üniversitesini kazandım, edebiyat fakültesi; "solcu yuvası". babam ilk sene her gün arıyordu "oğlum bak dikkat et bir şey gelmesin başına" diye. aklımda hiç "bu adam bana güvenmiyor mu" sorusu oluşmuyordu doğal olarak, "tamam" deyip yoluma bakıyordum. 2-3 sene boyunca babam ara ara "kimse seni yanına çekmek için bir şey diyor mu" diye sorup durdu, hepsinde de "hayır" dedim, "artık kimse kimseye sağ-sol reklamı yapmıyor, herkesin masası var, sen istersen gidip kaydoluyorsun". hiç birini merak dahi etmiyordum, tü kaka idi benim için siyaset, ve benim gibi birçoğu için. bizim böyle olmamızın sebebi sizlerdiniz. bizi korumak için böyle davrandınız ama neyin komplo olup olmadığını bile anlayamayacak kadar apolitize olduk. sokağa çıkmadık, sesimizi çıkartmadık; bir süre sonra gık bile diyemedik. ve her şey çok güzel oldu. başımıza "içimizden biri" geldi, çok sevindik. gerçekten de içimizden biriydi ama görüyoruz ki asıl kötü olan zaten içimizmiş.

12 sene daha uyuduk biz, başımıza hiçbir şey gelmedi; ölmedik. sonra bir gün geldi, ölmekten beter olduk. ben, yılların apolitik liboşu "bu ne kardeşim" der olmuştum, "niye kimse bir şey yapmıyor". 1 mayıs oluyordu ama yine gitmiyordum. çünkü oradaki insanların amacı ülkeyi bölmekti. oradaki insanlar bor madenlerini çıkartmamıza izin vermeyen insanlar tarafından beslenip sokağa sürülmüşlerdi. fikren böyle düşünmüyordum ama içimden onların yanında olmak gelmiyordu çünkü onların benimsediği yol da bana uymuyordu. sosyalizm nasıl gelecekti, nasıl anarşist olacaktı bu millet. bizi sokağa çıkartmadınız, sokak "onların" oldu. öcü oldular, bölücü oldular, yaklaştırmadınız. sesini çıkartan herkesi bir şeyle suçladınız. sonra o gün geldi, neyse ki "öcülerin davası" değildi. sonra birden "olaylar gelişti"; bana göre bastırılmış bu topluma "nasıl olsa sesleri çıkmıyor" denilerek vahşice saldırıldı, size göre öcüler molotof attı, polis de "mecburen" biraz sert davranmak zorunda kaldı. artık bi önemi yoktu çünkü biz apolitikler için sokağa çıkma zamanı gelmişti. evet hava güzeldi, sosyal medyada "cool" bir hava yaratıyordu eylemde olmak; kesinlikle katılıyorum. peki hangi insan sırf cool görünmek için insanların kafasına acımadan kapsül fırlatan vahşilerin önüne çıkardı? para mı almıştı acaba, yoksa başka bir amacı mı vardı?

oradaki herkesin diğerinden başka amacı vardı. birisi ağaç için oradaydı, diğeri şiddete karşı çıkmak için, bir diğeri "artık yeter" dediği için, bir başkası da molotof atmak için. zamanında sapla samanı ayıramayıp ne olursa olsun ses çıkartmamayı huy edinen sizler bu sefer de aynı hataya düştünüz, vahşilerin ekmeğine yağ sürdünüz. buna rağmen insanların içinde o kadar çok şey birikmişti ki bin bir çeşit insan o molotofçuların, o öcülerin bile imrendiği şekilde sokağa çıktı. olay aslında sokağa çıkmak değildi, sizler için camdan çıkıp tencere-tava çalmak bile bir gelişmeydi. fakat en başta da dedim ya, çaresizlik; insanlar ne yapacağını bilemedi. ilk gün gidip gaz yediler pıstılar bir köşeye. sonra o molotofçular yardım etti, yol yordam gösterdi. onlar molotof atmaya devam ettiler, geriye kalanlar kafalarına atılan kapsülleri geri atmaya. bu tepkiyi beklemeyen vahşiler şaşırdılar, o ara park gerçek sahiplerine kaldı. molotof atanların bir çoğu bıraktı öcü olmayı, sizin zamanınızda babalarının silah sıktığı insanların çocuklarıyla el ele verip çöp topladılar, fidan diktiler. eğer ki vahşiler bu süreci daha önce hiç yapamadıklarının aksine doğru yönetip "devlet baba" olsalardı gerçekten, o molotof atan öcülerin bir çoğu bırakacaktı molotof atmayı. sayıca zaten azdılar ya, neyse.

çok ama çok uzun oldu, şu saatten sonra da düzgün bağlayamam muhtemelen, dağınık oldu biraz çünkü kontrol dahi edemedim yazdıklarımı. apolitik ben artık geçemiyorum çünkü bu konuları, bir şey söyleme ihtiyacı duyuyorum artık. kaldı ki siz "karşı taraf" bile değilsiniz. tam aksine, "bizim taraf" olmasını istediğimiz ilk kişilersiniz. taraf olmak aslında amaç değil ama mecburen olmak zorunda bırakıldık. siz deyip duruyorum yanlış anlaşılmasın bu arada, kişisel olarak değil bu serzenişim. hatta siz bu serzenişte bulunduğum grubun en olması gerektiği gibi olan versiyonusunuz. lakin düşünce tarzınız temelde bahsettiğim kesimle aynı, anne-babalarımızla.

aklımız başımızda olmayabilir, bunu şahsım adına iddia edemem. gece saat 4'lere kadar oturmamı annemin mantık dahilinde bulamaması gibi gelecek belki de bu anlattıklarım. ben ona anlatamıyorum mesela uykum gelmedikçe uyuyamadığımı. anlasa bile kıyamıyor, üzülüyor. mecburen yalan söylüyorum, tamam annecim erken yatıcam artık diyorum. geçtiğimiz haziran da aynı şekilde yalan söylemek istedim ama söyleyemedim, haberlerde adımı duyup şaşırmalarını istemedim. şaşıran ben oldum çünkü hiç beklediğim gibi tepki görmedim babamdan. 15-20 gün boyunca "sokakta" olduğumu bilmesine rağmen bir kere bile gitme demedi. direkt desteklemedi belki çok ama bir şey diyemedi, çünkü onun da sabrı taşmıştı. o çok acılar yaşadı, tereddütle bakmasını anlıyorum; tereddütle bakmanızı anlıyorum. ama sizler de bizi anlayın lütfen, nasıl ki siz zamanında "duramadınız", bizler de duramadık. belki de sizin yapamadığınız şeyi yapacaktık, eğer bizi baştan beri bu kadar "pısırık" yetiştirmeseydiniz. beceremedik, olmadı. suçu tamamen size atmak çok kolay, tıpkı sizin yaptığınız gibi kolaya kaçıyorum belki de, bilemiyorum...

beceremedik dedim ama kazanımlarımız oldu, kesinlikle boşa gittiğini söyleyemem bütün bu "yaygaranın". artık yavaştan umudu kesmeye başladığım bu toplumun da bir dayanma noktası olduğunu anladım. geçen 1 yıllık süreçte insanların sesi daha çok çıkmaya başladı ve umarım ki böyle devam edecek. umarım biz sizin kadar zarar görmediğimiz için gelecek nesilleri "korkak" yetiştirmeyeceğiz. ve umarım onlar bizim başaramadığımızı başaracaklar.

sorunuza cevap veremedim, kusura bakmayınız. ne yapmalı? ses çıkartmalı. her olayda sokağa çıkalım demiyorum. aslında demem lazım ama oradan ne kadar çok "romantik solcu" görünsem de ben de bazı şeylerin farkındayım. kaldı ki hala solcu, komünist, sosyalist gibi kavramlara uzak buluyorum kendimi. sağcısı da ses çıkartsın, sofusu da ses çıkartsın. kim haksızlığa uğruyorsa ses çıkartsın. bu toplum ses çıkartmayı öğrenirse zorbalıkla bastırılamayacağı ortaya çıkacaktır. ortalıkta zorbalık kalmayınca, insanlar insan gibi muamele gördükçe emin olun kimse molotof da atmaz, ortalığı da yıkmaz. haliyle bunlara yaptıranlar kendilerine maşa da bulamazlar. belki o zaman komplo teorisi üretecek başka şeyler buluruz, hele bir gelsin o günler...
  • baba jo  (11.06.14 03:59:13) 
Benden size nacizane bir tavsiye.
Boylesi hepimizi ilgilendiren bir konuda fark edilmek istiyorsaniz az ve oz yazin, konusun.

Bunu ana muhalefet de ziyadesiyle yapti yillarca. Siz bunu yapmayin.

Bir de pek boyle havanda su dovulerek bir sey yapilacagini sanmiyorum. Toplumlar hakettigi sekilde yonetilir sozune fazlasiyla inaniyorum.
Su akacak yolunu bulacak.
  • cecilia  (11.06.14 09:21:12) 
Tüm bu yazılanları okurken biraz ağladım, bu yüzden ben uzun ve başarılı cümleler kuramayacağım, şimdiden affola.

Benim ailem de sol görüşlü, zamanında o olayların içinde aktif olarak yer almış insanlar. Çok acılar çekmişler. Öldürülen, göçen arkadaşları olmuş; işkenceleri ve bütün o zulümleri saymıyorum bile. Beni apolitik yetiştirmediler ama her zaman ısrarla söyledikleri bir şey vardı "olaylara karışma". "Üniversitede 'sağcı mısın, solcu musun' derlerse 'hiçbiri' de". Tabii ki kimse böyle bir soru sormadı :D

Her neyse. Ben liseden itibaren her zaman tüm eylemlere katılan, kendi güruhuma ait olsa da olmasa da hakkı yendiğini düşündüğüm herkes için her türlü protestoda boy gösteren birisi oldum. Buna lgbt hakları da türban özgürlüğü de dahil. Ama bunlar "olaylara karışmak" değildi onların gözünde. 1 Mayıs'a katılmıyordum mesela, çünkü onun ne olduğunu anlamıyordum. Ben öğrenciydim, 1 Mayıs yasaktı, demek ki oraya giden insanlar biraz aşırı gruplardı.

İşte bu mevzulardan birkaç sene sonra Gezi geldi çattı. Olayların ikinci gününden itibaren ben de dayanamadım. Tasımı tarağımı toplayıp koştum. Ben giderken annem de babam da "gitme" diyemedi. "Git ama dikkat et" dediler. Aşırı gruplar çıkar, onların yanında durma dediler. "Tamam anne ben arkalarda direnirim" gibi bir durum oluşturarak gittim; tabii ki öyle olmadı. Gazı da suyu da, ilaçlı suyu da, fişeği de yedim.

Tüm bu süreç boyunca, uydurulan yalanlardan, yapılan zulümlerden, söylenen yalanlardan öğrendim ki 1 Mayıs'a giden insanlara, daha öncesinde polise taş atan insanlara, hükümete karşı sesi çıkan herkese hep çok büyük haksızlıklar yapılmış. Kimsenin birbirinin malını çalmadığı, karısına kızına yan gözle bakmadığı, kavga etmediği, çöp topladığı ortamda lalenin biri çıkıp "bunlar sokaklara işiyor, her yer sidik kokuyor" dedi ya, bitti olay :) O zaman bugüne kadar istemeden hakkını yediğimiz, şerefsiz medya sayesinde yanlış yönlendirilip kızdığımız herkesten özür diledim binlerce kez.

Her şeyin başı örgütlülük. Gözlemlerime göre bahsettiğiniz bu provokatör grupların çaresine bakmanın tek yolu, örgütlü bir bilinç oluşturarak, böyle durumlarda o grupların dışlanmasını, kınanmasını sağlamak. Sayıca çok olan böyle durumlarda güçlüdür. Bu iş bu kadar basit. Sırf birileri bir şeyi bozmak, olayların seyrini değiştirmek istiyor diye sinmek olmaz. Onlarla da mücadele etmek gerekir. Her şeyin başı "bilinç".

Gezi hareketi, dünyanın en saf hareketiydi. Bu yüzden "diğer güçler" ilk birkaç gün baya afalladılar hatta ve sonradan olaya müdahil olabildiler. Örneğin molotoflu polis tiyatrosu da halkın bilinci ve galeyana gelmemesi; üstüne üstlük bir de çok doğru davranması yönünden örnek teşkil edebilecek, çok önemli bir provokasyon bertarafıdır. İşte bu hep böyle olmalı.

Neyse çok konuştum. Bizce ne yapmalı? Şu şiiri hep hatırlamalı:

hava kurşun gibi ağır!bağır, bağır, bağır, bağırıyorum.

koşun, kurşun eritmeğe çağırıyorum…

o diyor ki bana:

sen kendi sesinle kül olursun ey!

kerem gibi yana yana…

deeeert çok, hemdert yok

yüreklerin kulakları sağır…

hava kurşun gibi ağır…

ben diyorum ki ona:

kül olayım kerem gibi yana yana.

ben yanmasam,

sen yanmasan,

biz yanmasak,

nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa...
  • pandispanya  (11.06.14 10:11:45) 
@baba jo,

eksisozluk.com
---/---

yazılarımız biraz uzun oluyor ister istemez. konu çok geniş, çok fazla boyutlu.

bu kadar geniş bir konuyu/zaman dilimini süzüp yazıya dökmek, özellikle düşük cümleci ben için hayli zor. belki arada yanlış anlaşılabilecek şekilde de yazıyor olabilirim. hafızamın yettiği, dilimin döndüğünce ben gözlemlerimi paylaşmaya çalışacağım. yorumlarım hakkında ısrarcı değilim.

cevapsız sorular var. gördüğüm kadarıyla cevabını bilen de yok. o zaman konuşa konuşa cevap arayalım diyorum.

compumaster, burası bunun yeri değil dersen anlarım, bohçayı toplayıp kaldırabilirim.

.
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (11.06.14 12:38:07) 
@ cecilia, fark edilmek dedin de aklıma geldi, fark edildiğim tek an "zıpla zıpla zıplamayan tayyip" dendiğinde zıplamaya çalıştığımda olmuştu. sonra "zıplatmayın olm bizi, yapamıyoz" dedim de karizmayı kurtardım.
edi büdü:
cecilia, neden sorularıma cevap vermek yerine tutumuma yönelik ithamlarda bulunuyorsun?
süreç yaşanıyor - su akar yolunu bulur demekle, farkına varılmak istemeye varan ithamlarda bulunmakla nereye varmak istiyorsun?

biz yapacağımızı yapıyoruz, sana bu konuda söz düşmez mi demek istiyorsun?
öyle ya, yaşım ilerlemiş, kullandığım dil de akademik değil zaten. kim oluyorum ki ben!
belki zamanında yaptığımız saçmalığa devam edip akademik lisanla sormalıydım sorumu. bilimsel bilimsel takılırdık öyle kendi aramızda. Esas derdimizi anlatmak istediğimiz kişiler de "bizimlen aynı dili bile konuşmuyolar, bi de kalkmışlar biz sizin için alanlardayız diyola" desinler varsın, nolcak ki!

Ha, unutmuşum, siz; tepkisel ve anomik olmayan mücadelelerinizi, ekonomik olmaktan çok, kimliği daha rahatça ifade edebilme, sivil haklar gibi kavramlar üzerine kurulu kültürel alanda gerçekleştiren gruplarsınız. Sizler klasikleşmiş ekonomik ve politik kodlara sahip değilsiniz, daha çok çalışan ve eğitimli “yeni orta sınıf” katılımcılarsınız" biz ise modası geçmiş 68 kuşağı kalıntıları olarak suskunluk sarmalında yerimizi almalıyız. öyle mi?

Game of Anadolu S:Globalization e:2013 (akışına bıraktırınca istediğini yaparsın modu pek şekermiş, niye daha önce akil edemedik, tüh bize!)

Gördüğüm kadarıyla matematiksel düşünce akışına sahipsin. Anlatmak istediğimi anlamak senin için zor olmayacak eminim.
.
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (11.06.14 13:01:43 ~ 17:33:17) 
Samsun Sahra Sıhhiye Okulu, çavuş tâlimgâh taburundaki bir tabelada şöyle yazar:

''Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır.''
  • compadrito  (12.06.14 01:32:29) 
:) o dediklerinizin hicbiri ben degilim.
Ben hicbir seyim.
Esasen bicareyim.

Sadece suna inaniyorum; ipler bizim elimizde degil.

ve inanir misiniz, su an yaprak kipirdasa ucu gelip bana degecek.

Hani oyle unumu eledim elegimi astim gel bakiym biraz ahkam keseyim ( kimseyi itham etmiyorum) gunlerinde degilim.
  • cecilia  (12.06.14 19:27:52) 
Unutmadan filler tepisir cimker ezilirdi, ben revize ediyorum
fil bunalimda, cimlerde yuvarlaniyor, cimler eziliyor.

  • cecilia  (12.06.14 20:26:46) 
123456   « Önceki Sonraki
buraya yazılanların hakları Sir Anthony Hopkins'e aittir.
yazan eden compumaster, ilgilenen eden fader
modere edenler angelus, Artibir, aychovsky, baba jo, basond, compumaster, deckard, duyulmasi gerektigi kadar, fader, fraise, groove salad, kahvegibi, kaymaktutmayansicaksut, kibritsuyu, monstro, pandispanya, robin, ron dennis
bu sitede yazılanların hiçbiri doğru değildir. site içeriği küçükler için sakıncalı olabilir. yazılardan yazarları sorumludur. kaynak göstermeden alıntılanamaz. devlet tarafından atanmış bir kurumun internet üzerinde kimin hangi bilgiye ulaşıp ulaşamayacağına karar vermesi insan haklarına aykırıdır. web siteleri kullanıcıların istekleri doğrultusunda bağlandıkları yerlerdir. kullanıcılar isterlerse bir web sitesine bağlanmayabilirler. bu güçleri ve imkanları mevcuttur. bir kullanıcı bir siteye bağlanmak istiyorsa bu onun tercihi ve hakkıdır. bağlanmak istemiyorsa bu yine onun tercihi ve hakkıdır. halkın kendisine hizmet etmesi için görevlendirdiği kurumlar hadlerini aşıp halka neye ulaşıp ulaşmayacağını bilmeyen cahil cühela muamelesi edemezler. ebeveynlerin çocuklarını sakıncalı içeriklerden koruması için çok sayıda bedava ve ücretli yazılım mevcuttur. bu yazılımlar bir web tarayıcısını kullanmaktan daha karmaşık teknik bilgi gerektirmemektedir. devletin milletini küçük düşürmesi ve ebleh yerine koyması yasaktır. Skimlinks ile linkler üzerinden yönlendirme payı alınmaktadır.