balon pattığınız oyun pang dur, mame32 isimli emulator ile pc nizde hala oynayabilirsiniz.

arkadaşlar kusura bakmayın düzeltme geç geldi. pang değil. oyun aynı pang gibiydi ama pangı biliyorum o değil.

edit: ilkini buldum. buster bros. diğerini bilen varsa yazarsa süper olur.

@emrag: tabi ya tumblepop tu. teşekkürler hatırlatma için.

tumblepop süpürgeli olan.

mesela ben dil çıkışlıyım. ara sıra pozitif bilimler için sınava mı girsem diyorum ama matematik-fen görmemişim hayatımda, yapamam yani. ama fen çıkışlı olsaydım, ve kendi bölümümden memnun olmasaydım ya da üstüne bir şeyler okumak isteseydim yine fenden girilebilecek bir bölüm için şansımı denerdim içimde ukte kaldıysa. hatta şansımı denemeyi bırak, adamakıllı çabalardım. ama bu gibi durumlarda ailenin tepkisi önemli 25 yaşına gelen insanı da hala finansal bakımdan destekleyecek değiller. hem paranı kazanıp hem okuyacaksan, neden olmasın.

devlet okullarının en düşük tıp'ı 10 bin ile kapatıyor onu belirteyim. o da sütçü imam. bunu söylüyorum çünkü o kadar seneden sonra test kitaplarına uzaydan gelmiş gibi bakabilirsiniz.

onun dışında, şahsen fırsatım olursa 50 yaşında bile tıp okurum.

Bir gün amfide oturuyoruz, 40-50 yaşlarında saçları ağarmış biri de derslere giriyor. Asistan olduğunu düşündük. Sonradan anladık ki öğrenci affıyla gelmiş.

Mezun filan oldu bu zat. Ha bir de ikinci hafta saçını boyattı.
:-)

senin soruna cevap: mümkün!

zamanında kazanılamayan okul şimdi nasıl olsun ya. ben de bitirdim üniversiteyi mesleğimi de yapıyorum. zamanında istediğim bölüm hala içimde kaldı. eğer okumak istersem paralı üniversitesini bile kazanıp kazanamayacağımdan emin değilim.

Akıl kârıdır, okunur. Kafa alır, hatta muhakeme yetenekleri büyük ihtimalle daha iyidir o yaşta, daha iyi alır. İstediği meslek olduğu için çok başarılı bir hekim olur. Çevremde başka meslekler için böyle insanlar var, çok güzel oluyor.

bir insan hayatinda ortalama 5 meslek degistiriyormus. Yurtdisinda, 40 yasindan sonra universite okuyanlarin sayisi azimsanacak gibi degil. Gelecekte neyin ne olacagini da kimse ongoremez. Insan hayatinin 75 yil surdugunu dusunursek, 25 yasinda bir meslek yapmaya karar vermek cok da gec sayilmaz bence.

çukurova tıp'ta okuyan arkadaşımın 33 yaşında mı ne bi sınıf arkadaşı varmış. adam herkesten yüksek puanlar alıyomuş sınavlarda :))

aynı arkadaşın bi arkaaaşı daha var. kız üniversiteyi 3. sınıftan sonra bırakıp tıp okumaya başlıyor. şu an 24 yaşında, tıp 3'e geçti. en başlarda zorlansa da, şimdi gayet memnun hayatından...

22 yaşında tıp okuyamamış birisi olarak söylüyorum. 25 çok genç bir yaş. eğer öss vs yapabiliyorsa, bu yaşta yapmaması kabahat. çok ciddiyim.

12 yaşında işletme bitirmiş biri olarak nacizane fikirlerim;
eğer maddi sıkıntısı v.b olmayacak ise kesinlikle okusun, şnsan şu hayata on kere gelmiyor (bak çok klasik cümle kurdum) bu zden istediği gibi yaşamalı ki meslek seçimi insanın nasıl bir hayat yaşayacağı konusunda çok önemli bir etken. okusun okusun okusun

500 ham tavan puan . okuldan maksimum 75 geliyor. yani toplamda tavan puan 575. 0.12 ve 0.15 ile carpiliyor sanirsam

en cok 500 puan alınıyo.

alan içi 0,15 ile alan dışı 0.12 ile carpılıyo ordan hesap işte, okul puanı 100 üzerinden veriliyo hala.

bi de eskiden 0.4 değil 0.3 le carpılıyo alan dışı.

500'ü 0.15 ile çarpacaksınız. maksimum 75 oluyor işte.

okul birincileri sonuncularının aldıkları puanları bilemeyiz. okulun genel başarısı da etkilidi bu puanlarda. mesela mezun olduğum sene en yüksek puan 80 idi. okul birincimiz 80 aldı, sonuncu da 77. okul sonuncusunun 77 aldığı birkaç lise vardır toplamda :)

ek olarak, anadolu öğretmen lisesi mezunuysanız ve öğretmenlik bölümü yazdıysanız bi 30 puan daha alıyorsunuz. :)

anlatmakla ne uğraşıyorsunuz yahu? adamın fotoğrafını çekip, telefonunuza atın ve berbere gösterin. 'aynısından istiyorum' deyin bu kadar basit.

kesinlikle bir kadın kuaförüne gitmelisiniz. erkek berberlerinin saç şekli konusunda repertuarları pek geniş olmuyor malum (olanları ise acayip pahalı oluyor.) etrafınızdaki bir kadına iyi bir kuaför sorun, fotoğrafı da alın, öğle vakitlerinde gidin (daha boş oluyor.)

ben kullanmadım ama tavsiye ederim. canon powershot serisini komple tavsiye ederim. bulabilirseniz manuel ayarlara (diyafram öncelikli, enstantane öncelikli, manuel) izin veren bir model bulursanız daha iyi olur ama o fiyata manuel ayar da içeren modeller 590is ile tarihe karıştı (ankara'daki son 590is'yi de ben aldım hehe). şimdi manuel ayarı olanlar dslr like kategorisine giren ve ökküz gibi pahalı olan modeller sadece. o yüzden manuel ayar derdiniz de yoksa alacağınız makine kesinlikle budur.

aslında bence daha iyisi var. fujifilm finepix s serisi.

finepix s1800 'i 345 liraya aldım ben gittigidiyor.com üzerinden. tabi aldığım ürün sıfırlanmış idi ve o yüzden fiyatı düşüktü. teknosada ki fiyatının 720 lira olduğunu düşünürsek oldukça ucuz. manuel ayarları var. diyafram önceliği, enstante önceliği vs gibi farklı modlar. video çekimi ise HD kalitesinde. dslr bi makine değil. yarı kompakt. ileri amatör ya da yarı profesyonel kategorisinde. ben ki daha önce cep telefonu dışında doğru düzgün makine kullanmamış biri olarak. s1800ü çok sevdim.

finepix s1800 gayet sağlam bir makinedir.

ikinci el finepix 1800 mü almak lazım yoksa kullanılmamış canon a1100 mü? arada kaldım. finepix benim de aklımdan geçti ama video çekerken zoom sesini falan kaydediyor demiş birisi forumda.

video çekerken zoom yapmayın zaten :) sinematik bir hareket deil :)

evet çekerken zoom sesini kaydediyor ama bence bu çok da abartılacak bi sorun değil. en azından benim için bi sorun teşkil etmiyor. ayrıca elbette her makinenin olumsuz yanları olacaktır. artılarının yanında ufak şeyleri görmezden gelmek gerekir diye düşünüyorum.

sana kağıt gelmesi lazım. bildirilmediyse kaçak falan sayılmazsın.
erteleme olayı için bi netten araştır ne durumlarda ertelenir falan. askerlik şubeleri var heryerde onlara gidebilirsin.İkamet ettiğin yerdeki olabilir garanti olsun diye ikamet ettiğin yerdekine git yani kayıtlı olarak ikamet ettiğin.

hocam 31 ekim'e kadar askerlik şubesine gidip son yoklamanı yaptırman gerekir. beraberinde mezuniyet belgesinin nufus kağıdının 3 er fotokopisi bi de 12 tane fotoğraf götür - 4 tane lazım ama gerekirse 12 tane istiyolar -

son yoklama muayeneni yaptıyosun. sonra istersen en erken aralıkta gidersin yada tecil ettirirsin 2 sene. ama 31 ekim'i geçirme yoksa yoklama kaçağı olursun.

askerde zengin çocuğu olmuyo pek. paralı yapıyo onlar. 28günde de şehit olmuyolar gelip gidiyolar öyle.

zengin bi nebze neyse de, milletvekili pasa cocugu fln bunları da atlamayın. sadee servet dusmanlıgı oluyor ilerde. sınıfsal bi nevi.

paralı askerlik yapıyorlar. 28 günde kimse şehit olmaz. dağ yüzü görmezler.

aslında benim sorduğm soru şu.

neden hep askerler şehit oluyor. (rütbesizler yani). ve şehit olanlar neden hep doğudan?

Zengin çocuklarının paralı askerlik yaptığını nereden çıkardınız bilemiyorum ama 10 senedir bedelli çıkmamış bir ülkede paralı askerlik yapmanın tek şartı yurtdışında çalışma vb. olayıdır ki, onu da yapan çok fazla yok. Bunun haricinde kendi gözlemlerim çerçevesinde sosyoekonomik durumu nispeten daha iyi durumdakilerin daha az tehlikeli bölgelerde askerlik yaptıklarını, ya da tehlikeli bölgelerde dahi olsalar daha geri görevlerde yer aldıklarını söyleyebilirim (örneğin Şemdinliye gönderilen doktor arkadaşlarım da var ama cephe arkasında operasyona gidiyorlardı.)

"Şehit olanların hep doğudan olduğu" ise bir halüsinasyondan ibaret gibi geldi.

Dünyanın he yerinde aynı olan bir düzen şimdi eğitim düzeyi ve ekonomik düzeyi az olan kişiler öne atılır çünkü toplumlarda bu tür insanların başarılı olacağı düşünülmez lakin paralı ve zengin insanların toplumda başarılı olduğu düşünülür o yüzden

tamamen yalan. askerde zengin fakir ayrımı yok, en fazla torpilli- torpilsiz ayrımı vardır. paralı askerlik ne alaka nasıl yazmışsınız?

Acıbadem hastanelerinin sahibinin oğlu Kıbrıs'ta askerlik yaparken trafik kazası yaparak vefat etmişti. Eğer şehit sayılıyorsa o olur.

(Trajikomik ülke Türkiye...)

abi saçma sapan fakir edebiyatı yapmayın. bir bakın şehitlerin memleketlerine, doğu-batı ayırımı var mı diye. paralı askerlik yapıyorlar kadar da abuk bir şey duymadım şimdiye kadar. paralı askerlik kararı çıkması gerek meclisten ki ordu bunu istemiyor, bu nedenle de yıllardır paralı askerlik çıkmıyor. paralı askerliğin tek olanağı şu an yurt dışında en az üç sene çalıştığını belgelemek.

askerlik yapmamak veya kıyak askerlik yapmak için torpilinin yüksek yerden olması gerekiyor. yoksa şansına kalmış.

Toplumun %70-80 i zaten fakir veya tam sınırda askerdede aynı.Zaten zengin çocukları genelde üniversitelerde okudukları için devamlı tecilli.Rütbelilerin şehit olmadığından bahsetmiş bi arkadaş...Doğuda askerlik yapan biri olarak diyeceğim tek şey,duyduklarını gerçek sanma.Zaten teröristlerin ilk hedefi rütbelilerdir.Bizim tugay karargahında şehit rütbelilerin resmi vardı.15 ayda duvarda resim asılacak yer kalmamıştı.

demek istediğim şu ki; parası olan adam yurt dışında gider iki sene kalır, gelir yine bi bedel öder (5000 euro gibi bişeydi emin değilim) ve 28 gün yapar. bedelli askerlik yok evet o da olmasın zaten. bu arada doğrudur rütbeliler ilk hedeftir. şehit haberlerine dikkat edersen rütbeli vardır her zaman aralarında.

yurtdışında kalmıyorsun resmi türkiyedeki ssk mantığındaki bir şekilde işte 3 sene bir fiil çalışman lazım ve bu süreden türkiyede geçirdiğin her günü çıkartıyorlar hiç acımadan.

submariner hakli. zengin cocugu basarisiz olsa bile ozel bi unide okur mezun olur ama fakir olanin gotunu yirtmasi gerekir. okumaya durumu olmayamlarda er oluyor iste. catismaya en cok onlar giriyorlar.

besinleri "ekmek, armut, cikolata, muz" seklide degil de "karbonhidrat, protein" vs seklinde ayirman daha saglikli olur. ekmek sonucta karbonhidrattir ve naparsan yap her turlu karbonhidrata ihtiyacin vardir. ekmekle almazsin baska biseyle alirsin, farketmez.

profesyonel değilim bu konuda cok bilgili de değilim ama kas yapmak icin protein bazlı beslenilmesi gerektigi soyleniyo. ee ekmektede oyle yemeyi gerektircek seviyede protein olmadıgına göre kaslar erir sözü biraz saçma olur. arkadaşlarımdan falan gordugumu soyliyim ekmek yemeden cok pis kas yapıyolar.

hee arada ekmek yemekte gereklidir bazı besin maddelerini alabilmek adına.

aşağıda ki linkte ki yazılanları oku adamlar bilimsel yaklaşmış,
www.vucutbilim.com

karbonhidrat gerekmez olur mu, enerjiyi en fazla karbonhidrattan alacaksin. protein ise yapi tasi maddesi olarak kullaniliyor. Yani dusuk karbonhidrat ile beslenirsen (veya kesersen) zaten calisacak halin kalmaz. proteini enerjiden ziyade yiktigin kas dokusunu yeniden almak icin yiyorsun. yani yapi malzemesi olarak kullaniliyor. normal bir insan olarak yasamini surdurebilmek icin cesit cesit karbonhidrata her zaman ihtiyacin var. ancak abartmamak gerek tabii ki. yag dengesini de kurman gerekiyor haliyle.

kaslar ekmekten oluşmuyor proteinden oluşuyor. karbonhidrat falanda var ama genel olarak protein eksikliğinde kas kaybı yaşarsınız.

ancak vucudun karbonhidratlarin verdigi enerjiye gereksinimi var. Eger boyle bir enerji soz konusu degilse, enerji elde ne varsa ondan saglanacaktir. Bu da kas atrofisine sebep olabilir tabii ki.

umut sarıkaya'nın benim de söyleyeceklerim var adlı köşesinde yayınlanan yazılarından oluşuyor her ikisi de. bu diğer karikatüristlr için de geçerli hepsinin ki daha önce yayınlanmış olan yazı ve karikatürler...

dergide yer alan yazılardan oluşuyor kitaplar. kendi seçtiği birkaç yazısını kitapta topluyor anlayacağın. yiğit özgür de aynı şekilde kitabındaki karikatürler, daha önce dergide yayımlananlardan oluşuyor. ersin karabulutu takip etmiyorum.

ersin karabulut'unkiler de ayni sekilde..

9gag.com

hangi şehirdesin? sporla ya da kültürel aktivitelerle aran nasıl?

git tuttuğun takımın kombinesini al sürekli ve sabit bir çevre ile sağlam arkadaşlıklar edinebilirsin yok o yaramaz dersen tiyatro miyatro kurslarına git. 1-2 kerelik 1-2 saatlik görüşmelerle zor kalıcı arkadaş edinirsin ama sürekli bi ortama tkaılırsan iyice tanışıp samimi olup sıkı dostluklar kurabilirsin belki.

kendeine yeni bir ilgi alanı bul mesela spor amaçlı ya da hobi konularında olabilir ama her hafta toplananlardan olsun. onlarla beraber takıl. mesela dağcılık ya da bir bisiklet grubu ya da fotoğrafçılık olabilir.

benzer vaziyeti ben de yaşadım. lisede iyi kötü bi çevre vardı. sonra şehir dışında okuyup geri dönünce baktım kimse yok. Olanlar da benden gitmiş, ben de onlardan. internet camialarına verdim kendimi ondan sonra. Gerisi geldi işte.

dil kursuna falan git. istemeden de olsa konuşuyorsun ordakilerle.

mesela bir müzik kursuna gidebilirsin. hem istediğin bir müzik aletini çalmayı öğrenirsin, hem de oradakilerle güzel bir dostluk geliştirirsin. tek taşla iki kuş hesabı. ;)

Ben de çok farklı durumda değilim. Toplu yapılan aktiviteler en mantıklısı, ama bu bir ilgi alanı grubuysa daha deneyimlilerin yanında ezik kalma gibi çekincelerin olabilir, benim var mesela, o yüzden kurs daha iyi bir seçenek gibi. Bu da para gerektiriyor tabii, hem kurs hem de ilgili materyaller için. Nispeten ufak ve düzenli olarak gerçek hayatta görüşen bir internet topluluğunu da deneyebilirsin.

Çalışmıyor musunuz? Genelde okul bittikten sonra iş arkadaşları falan hani...

zorla edindiğin arkadaşlarındansa böyle kalmayı tercih ederdim ben. bırak asosyal ol ya nedir yani. nasıl mutluysan öyle yaşa başkalarının sana yapıştırdığı etiklere bağlı kalma. artı yönleri de var bu durumun (bkz: #19866459). belki de tecavüz kaçınılmaz ve ben zevk almaya çalışıyorum ama benim için durum böyle.

telefonunu ver arayalım düzenli olarak aşkolsun.

6 sene az buz degil hacı. enkaz yığını sayılırsın..ne kadar sosyal ortamlara aksan de ilk adımı atan sen olmadıkça (ki o 6 yıldan sonra sıcakkanlı veya atak olman imkansız) şöyle yapabilirsin.ortam piçi bir eleman bulursun.onun sosyal yönünü sömürerek girdiği ortamlarda kendine de yer edinirsin...yada benim gibi sokarım sosyalliğine deyip anacığınla bi başına kalıp kendini dizilere, kitaplara, filmlere vurursun.

bu gibi durumlarda en tehlikeli şeylerden biri dışarıya bakıp vay. ak herkesin dostu var ben ne haldeyim şeklinde sitem etmektir.yapma hayrettin! onun yerine olaya şöyle bak..ulan şu başlıkta da benim gibi bir sürü eleman varmış.kafaya takmiyim.olacağı varsa olar.

zorunlu arkadaş lazım sana. iş arkadaşı gibi. ne olursa olsun çalışmaya başla bence. önünde planladığım bir şey var uzun vadeli çalışamam diyorsan gir bir kafeye filan bir iki ay çalış. en azından sosyalleşme başlangıcı olur. çünkü önünü almazsan bu böyle sürer gider.

sürekli toplanan sosyal ortamlara girmen lazım
iş olabilir, dans, fotoğraf, kursu olabilir.. gezi, trekking muhabbetleri olabilir..

mutlaka bir konuya merakın vardır, sanal ortamda da olsa o konuda biraraya gelmiş insanların olduğu gruplara, kurslara gir filan..

zordur yalnızlık.. kurtul o durumdan...

allah allah kimse eski arkadaslara pas vermemis. onlari ara abicim? 6 yildir gorusmedikleri adami aniden aramalarini beklemiyorsun heralde, ilk adimi sen at bi ara gorusun, belki kaldiginiz yerden devam edersiniz. yas kucukken kurulmus arkadaslaklari yeniden bulmak gibisi yoktur; sen onu tanirsin, o seni tanir mis.

www.sahibinden.com

ikinci el olmaz demişsin ama bunu kız arkadaşım sahibinden.com da satıyor taksitle alabilirsin.

canon ve nikon piyasayi kaplamis fiyatlar da ona göre baska bisekilde kaplamis yürümüs.
ama esas uzmanligi mercek üreticisi olarak bu markalardan daha ucuzu olan olympus'u öneriyorum.
bütçene uygun modellerine bak derim.

canon powershot a1100is kullanıyorum bi üç aydır. enfes bişey bu fiyata. hem iyi tarafı AA kalem pillerle çalışabiliyor olması. daha üst modellerin neredeyse tamamında canon'un kendi bataryaları var bi süre sonra bozulup/işlevsizleştiğinde orijinalini bulmak pahalı ve zahmetli olur. o yüzden bu modeli almanı önerebilirim.

(Bi de diğer modelin 100 lira ucuz olmasının sebebi 'is'(image stabilizer) meselesi olabilir. Lens üzerinde olan ve fotoğrafta titremeyi ciddi oranda engelleyen bi canon sistemidir.)

başka markaya yönlendirip kafanızı karıştırmak istemem ama panasonic lumix serisinin lensleri leica, fotoğraf çekim kalitesi gayet başarılı. dmc-l serisinde fiyatlar uygun gibi görünüyor. şunu da ekleyeyim: eğer çok fazla video çekeceksiniz yedek pil ve 16gb, 32gb boyutlarında bir kart masrafını da göze alın.

megapixeline bakmayin, 720P video cekiyorsa tipi hosunuza gidiyorsa tum Canonlari gonul rahatligiyla alabilirsiniz.

buna bakın bir.

(bkz: fujifilm finepix s1500)
(bkz: refurbished)
(bkz: gitti gidiyor)

bu tur oyunlarda ip yaninda cookielere de bakilir. bir de surekli ipsi degisen kisilerin sayet olabilecek gibi degilse (yer kontrolu ile) hesaplari sorgusuz sualsiz kapanir. kendim yapiyordum, oradan biliyorum.

kisaca duzgunce oynamayi tercih edin. asil hesabiniza da zeval gelmesin iki gramlik fayda elde edeyim derken.

iki hesap arası alış veriş yaptığın çakozlandığında sen de çakozlanacaksın, biliyorsun değil mi? haaa ama en güzeli ikisini de kendi evinden yönettikten sonra bir hesap daha aç ama internet kafe ya da başka bir arkadaşından. fake hesabının bakıcılığını yeni hesabına ver. 1 gün sonra alış veriş ya da saldırı yapabilirsin bu sayede. aksi takdirde bilemedim pehlivan!

uzman değilim, ölücülük gibi de olmasın ama 140 tl diye bir tahmin yürüteyim. +/- 50 tl oynar belki.

230 civarına satabilirsin.

Monitör -40-50 TL
İşlemci-35-40
Anakart 20-25
Kasa 20-25 TL
CD-rom 15-20 TL
HDD 40 GB 25-30 TL
Ekran kartı 40-50 TL
Ivır-Zıvır; Mouse,klavye,kasanın diğer parçaları... 15 TL

Min = 210 TL
Max = 255 TL

Piyasa da böyle sistemi 300 e satamaya çalışan da olur ama ederi budur...

monitör de dahil bu sistemi 200 liranın üstünde satamazsın.

ben böyle bir sistemi sadece gelip alma pahasına yani bedavaya verdim. harbiden bunu da satmaya elim gitmezdi yani.

çevrende araştır biraz. İlkokullarda bilgisayar dersi için eve bilgisayar gerekiyor.. öğrenciler mecburen evden internete girmek zorunda kalıyor(aile internet kafeye göndermek istemiyor).

kimisinin sıfır alacak durumu yok... ister hayrına onlardan birine hediye et. istersen dediğim fiyata veya 50 lira aşağısına sat.

bu bilgisayar satmaya değmez bence. ya janavarorion ın dediğini düşün yada kvm switch al birinde download yaparken ötekinde rahat rahat oyun oyna işlerini gör.

125 lira vereyim, o da senin gül hatırına. yine de pazarlık sünnettendir.

(bkz: fujifilm finepix s1500)
(bkz: refurbished)
(bkz: gitti gidiyor)

a490 aldım teknomarketim.com'dan. 218 lira kargo dahil 9 taksit. 2 günde geldi.

iyi bir makinaya benziyor. çok araştırmadım alırken.

Yani kimse uğraşmaz bence. Sessiz sakin en kısa zamanda diplomanı da al uza hemen ordan.

diplomayı al, ondan sonra hiçbişeyi geri alamazlar hocam. ha bi durum olursa öğrenci işleri bile farketmemiş ben napayım falan ayağıyla kolayca yırtarsın bence. onlar seni mezun etti mi? gerisinin koy g.tüne.

Pardon filminde denen gibi: "ibrahim abi şube taşınırken baaaazı dosyalar arazi olmuş, seninki de o arada gitmiştir heralde, sen istersen artık bu işi hiç kurcalama, sttiret"

"bilmiyordum" deyip geçersin, diplomayı verdikten sonra sana bir yaptırım uygulama hakları yok. bu arada katılıyorum, öğrenci işlerinde bir bok yapmadan takılan tonla adam var üniversitelerde, hepsi bir diğerine yolluyor herşey için, hiçbirinin bir bok bildiği yok neredeyse. işini doğru düzgün yapanların sayısı bir elin parmaklarını geçmez hiçbir üniversitede. benim de okulumu uzattılar bu yüzden. arkana bile bakma, uğraşacaklarsa onlar uğraşsın.

adam seni keklemiş hacı.bende bi kaç ay önce avukat talep etmiştim.ordaki adam bana, normalde herşeyi devletin karşıladığını ama bir sürü bürokratik zırvalıklarla uğraşıp zaman kaybetmemek için posta, pul, cart curt masrafını (250 yetale falan) bizzat karşılamamın daha iyi olacağını söyledi.

tam olarak ne davası açacaksınız? bu sorunun cevabına göre değişir her şey.
zaten harç parası-pul parası vs. çok da pahalı değil.

hukuk sistemimizde adli yardım kurumu var. bu kurum sayesinde avukatlık ücreti ve yargılama giderlerini(harç,posta vs.) karşılama imkanı olmayanlar dava açarken bu külfete katlanmaktan kurtulur. ancak bu kurumdan yaralanabilmek için fakirlik belgesinin ibrazı şarttır. bütün barolar bu konuda yardımcı olur.

bkz: adli yardım
bkz: adli müzaheret
bkz: cmk

daha nasıl bir uygulama bekliyorsunuz? bahsettiğiniz masraflar için "adli müzaheret" var.atanan avukatlar sikko değil bildiğiniz baroya kayıtlı avukatlar.

@cagrika: dava açmak için danışman olarak işaret edilen kodaman avukat benden önceki "müşterilerine" bir saat inanılmaz güzel bir üslupla dava hakkında konuşup -dışarıdan çok net bir şekilde duyuyordum- hepsine çay ısmarlarken beni 1 saat beklettikten sonra benimle konuşurken bir an, evet bir an bile yüzüme bakmadan -1 saniyeliğine bile yüzüme bakmadı adam. dışarı çıktıktan sonra dakikalarca aynaya baktım yüzümde bir iğrençlik mi var benim göremediğim diye- masasına baka baka konuştu, üstelik beni azarlaya azarlaya.. kendisi bir orospu çocuğuydu ve benzer durumdaki tüm avukatlar orospu çocuğunun önde gidenidir. bana neden tıpkı bir sokak köpeği gibi davrandı biliyor musun? çünkü ben üniversite öğrencisiydim. ailemden para almıyordum. onla konuşmaya gittiğimde üzerimde 5 senelik yırtık montum vardı ve en önemlisi "parasızdım". o sikko olmayan ama baroya kayıtlı paragöz avukatların da alayının götüne rocco siffredi göz koysun.

baroya kayıtlı her avukat ne yazık ki kaliteli olmuyor, ve özellikle karşılığında doğru düzgün ücret alamayacaklarını bildiklerinde birçoğu sikko avukatlık sıfatını çok güzel hak ediyorlar.

"o avukatlar sikko değil" mi? hahah götümle gülerim buna.

hatta şöyle söyleyeyim...zeka ve akıl düzeyi normalin altında olmayan birisi nasıl olur da avukatlık mesleğini seçer ki ey romalılar. bunun göt karakterli olmaktan başka bir açıklaması yok sanırım.

şu an destek arıyosun, seni iyi hissettirecek şeyler duymak istiyorsun. bunun farkındayım ve bunun farkında olmadan yazdığımı varsay zira öyle. seni iyi hissettirmek adına yazmıyorum. ben bu anlattıklarına benzer bir kavşağa 24 ümde girmiştim. sevmediğim şehir, sevmediğim okul, sevmediğim bölüm, sevmediğim hayat tarzı vs. ve bir sabah oldu herşeyi değiştirmeye karar verdim! demeyeceğim elbette. romanlarda olur o. zor ve sancılı bir süreç bu ve olabildiğine sancılı. tek yapman gereken biraz çaba ve şansın yanında olması. bu kadar yazıyorum. kalkıp burada kendi hayatımda yarattığım, yaratılan değişimleri ifşa etmeyeceğim ama mucize değil yaşayacakların, yapmak istediklerin. ve de örnekleri bol. senin için tek dileğim doğru insanlarla tanışman. gerisi sende.

Ben 26 yaşındayım, bazen ben de benzer şeyler hissediyorum. Sonra 52 yaşındaki annemin, 75 yaşındaki babaannemin ne kadar hayat dolu olduğunu görünce kendimden utanıyorum.

Psikiyatrist yahut ermiş değilim, ama hayatın anlamı ve benzer ruhsal konularda çok okurum. (İslam, Kabala, Budizm..) Ve sana naçizane okusuklarımı özetlemek isterim:

Olanda hayır vardır, yani bugüne kadar başımıza gelen herşey onları yaşamamız gerektiği için gerçekleşti. Hayat tesadüfler tarafından yönetilen bir şey değil, biz sadece sınırlı bakış açımızla onları tesadüf, iyi şans-kötü şans olarak yorumluyoruz. Yani senin "hayatı ıskaladım" diye düşündüğün süreç aslında olgunlaşmanı sağlamak için yaşaman gereken süreçti.

"Acı çekerek olgunlaşma" fikri her ne kadar boktan ve saçma gelse de şöyle düşün: Doğduğun günden beri her istediğin şey istediğin anda gerçekleşseydi; sen şu an bir dananın duygusal zekasına ve olgunluğuna sahip olurdun.

Sana İslamda olan "Keşke şeytanın lafıdır" sözünü hatırlatmak ister ve Mesnevi, Kabala ve kişisel gelişim kitapları okumanı öneririm. Mutsuzluğunu azaltmana ve hayatı anlamlandırmana antidepresanlardan daha faydalı olur zannederim.

Bir de depresyondak insanlar için yazılmış "İyi hissetmek" (Dr. David Burns, Psikonet yayınları) kitabı var ki, alınca bana dua edeceksin.

Son olarak, saçların için "Tibet'in Gençlik Pınarı" hareketlerini (bi internette araştır, iyi gelmediği sağlık sorunu yok kendimden biliyorum, sözlük'te bile hakkında yazılanları okuyabilirsin)tavsiye ederim.

Daha reşit bile olmamışken bok yoluna hapishanelere girip yaşlı bir insan olduğunda çıkanlar var bu dünyada kardeşim; yahut kör, sağır, felçli olanlar, 70 yaşına gelip tek bir harf öğrenememiş olanlar, 13 yaşında satılanlar, köle yapılanlar.. Geçen gün 8 yaşındayken köyde mayına basıp bacağı kopan bir genç adamla konuştum. E o şimdi kimlere sorsun hesabını? Saymakla biter mi dünyada insanların başına gelenler?

Sen 23 yaşında, saç dökülmesinden başka bir sağlık ve anladığım kadarıyla büyük bir maddi sorunu olmayan, üniversite okumuş bir genç adamsın. Böyle ifade etmek istemezdim
ama, senin kadar şanslı olmayanlara biraz ayıp, elindeki nimetlere karşı da biraz nankörlük etmiş olmuyor musun?

"Les invisibles" ilmini izleyelim gel seninle, şunu da aklından çıkarma: Yiyecek yemeğin, içecek temiz suyun ve üzerinde bir dam varsa; dünyanın %70'inden daha iyi durumdasın. (Ben demiyorum, sayılar söylüyor.)

olm delirdin mi, 23 yaş hiç bir şey için geç değil, istersen balet ol. aynı yoldan ben de geçtim. 25 yaşında bitirdiğim bölümle alakası olmayan bir mesleğe sıfırdan, maaşsız olarak başladım. üstüne üstlük üniversitedeyken bir kaç arkadaşımla başlayıp 2 yıl sonrasında iflas ettiğimiz bir girişimden de tonla borcum vardı üzerimde. 6 ay para almadan hatta yol parasını da kardeşlerimden alarak başladığım işte 1 yıl sonunda çok iyi bir konumdaydım. (bunda en önemli etken gerçekten yapmak istediğim işi yapıyor olmam elbette)

benim de saçlarım seyrekleşti, ben de okuduğum bölümden nefret ediyorum ama bunların hiç bir önemi yok. hayat formüller üzerinden ilerlemiyor, buna kanmamak lazım. bize dayatılan, eğitim, askerlik, iş, evlilik formülüne boyun eğmek zorunda değiliz. herkes kendi hayatını yaşar, bu yüzden bir şey yapmak istediğinde yap. seni mutlu eden formül doğru formüldür. eğer bu rutin çok doğru olsaydı insanlar 28-30 hatta 35 yaşında 50 bin euro verip pilot olmazlardı.

geçmiş yıllarda yaşayamadığın şeyler için pişmanlık duymanı anlayabiliyorum. bundan kurtulmanın en iyi yolu şimdi istediği şeyleri yapabilmek.

rockstar olayım demiyorsan gitar çalmak için hiç geç değil. (hatta onun için bile geç değil)

gerçekten istediğin şeyleri yapmaya başlarsan hiç bir zaman hiç bir şey için geç olmadığını göreceksin.

kırk yaşındayım, ünideki günlerime göre 30 kilo fazlam var, saçım yok, kolesterol belası başladı. eski hareketliliğimin uzağındayım. eee ben napayım o zaman ?

ancak evliyim, sevdiğim bir karım ve yaşamın anlamı haline gelen bir oğlum var. yaptıklarımın gururunu, muzırlığını ve hatta pişmanlığını yaşıyorum. yapmadıklarımı da sıra gelmemiş herhalde diye kabullenmişim. hayat devam ediyor.

bir sır daha vereyim senin düşündüklerini 65 yaşım için düşünüyorum şu anda. insanız biz malum olur öyle.

bence adamın girdiği internet kafede polis şu saatlerde şu bilgisayara kim gelmişti diyip sorarsa bulabilir. hatta cafede kamera varsa direk tespit edebilir gibi geliyor.

eğer tor kullanırsa ve açık vermezse evinde oturduğu yerden bile yapabilir bunları. hem de ip'ye baktıklarında kah fildişi sahilleri'nde, kah paris'te görünür; polisler ebler*. ama yasadışı işler yapılmamalıdır diye bitireyim bari.

1. bulur, bulunuyor
2. diyemez
3. bulunabilir, hatta işleri kolaylaştırır ama o olmadan da bulunur

yüksek lisans yapın?

@nihilanth: tabi o da askerlikten kaçmanın bir yolu. fakat ben yaşım geçmeden ikinci bir bölüm (farklı bir alanda) okumak istiyorum. askerlikten kaçma gibi bir amacım yok yani.

prospektusunde oyle yazan bir ialcı bize sorarak kullanmayacan demi hacum..:)
doktor vermiştir herhalde...
durum ciddi ve yavrucaklar üremeye devam ediyorsa pek şansın yok...
anca başka doktora da görünebilirsin...
yan etkileri ağırdır, doğrudur o yazan bile, zordur çünkü evcil hayvanların tedavisi...
ama yapacak bir sey yok..birkaç doktor dolaş...ortak kanıya odaklan...

yazan notu: her ilaç ölüme varan yan etkilere sahiptir...
ilaççı babadan not: her şey zehirdir mühim olan dozdur...

birbirlerine çok yakındırlar. siz türkçeniz ile azerbaycanda ne kadar zorlanırsanız onlarda portekizde o kadar zorlanır.

ispanyolca hocam havaalanında karşılaştığı bir portekizliyle sorun çıkmadan anlaştığını söylemişti. gerçekten çok yakınlar. duyduklarım olmasa da portekizce okuduğum çoğu şeyi anlıyorum. hatta italyancayı da ilave edebiliriz.

yanlız şöyle bir tırtlık var, portekizliler ispanyolları anlama konusunda sorun çıkarmazlarda, portekizli arkadaşlarımdan ispanya'da falan anlamamakta direttiklerini duydum. sık sık tekrarlatıp anlamadım yapılıyormuş. pratikte birini öğrenmek diğerini uçarcasına uykunuzda öğrenmenize yardımcı olur..

ispanyol ve portekizli arkadaşlarım var ve bu soruyu ben de kendilerine ssormuştum zamanında. eğer yavaş konuşursak iletişim kurabiliriz diyorlardı.

portekizcenin telaffuzu çok yavşak, oradan bir sorun olabilir diye düşünüyorum (como estás -> komujtaj oluyor mesela portekizcede) ama onun dışında bayaa bayaa benziyor. italyanca da aynen, baştaki e'leri al kıçına koy (selmaaa -şabanoğlu şaban), al sana italyanca.

bu arada benzer diyoruz ama azeri türkçesi - türkiye türkçesi kadar yakın değil ya bence, sonuçta farklı diller, farklı şiveler değil.

Yazılışta oldukça yakın diller. Telaffuzda fark çok fazla var. Genelde portekizliler ispanyolları daha rahat anlıyorlar ama ispanyollar da portekizde geçirdikleri 1 ay sonunda sular seller gibi konuşabiliyorlar portekizceyi. Bende ispanyolca portekizce sözlük var oldukça komik geliyor açıp bakınca. Sayfaya hızla göz gezdirince bütün kelimeler aynı görünüyor.

arkadaşlara katılıyorum; portekizliler ispanyolları direkt anlayabiliyor ama tam tersi geçerli değil. bir de bence italyanca portekizce den daha yakın ispanyolcaya

Birey onemli, evet. Adelet daha iyi isliyor, evet.

Mukemmel degil tabi, ama daha iyi.

yasalar soylendigi kadar mukemmel degil. torpil her daim isliyor sadece bu tip konular ya da problemler haber niteligi tasimadigindan basinda cok cikmiyor o sebepten her sey mukkemmel saniliyor.
devlet dairelerindeki prosedurler zinciriyle kafayi yemen isten degil.insanlarin cogu okumus yazmis ama ozgurlugun adi yok.sadece karsindakina saygi mevzusu had safhada o da kimi yerlerinde.cidden abartmamak gerek.
kuzey avrupada zaten nufus az o sebepten insan cok degerli.senin komsunsam eger senin evde ictigin sigara beni rahatsiz ediyorsa bunu polise bildirip hakkinda cezai islem uygulatabilirim.
umarim yeterli olmistur

yaya geçidi olayı çok acayip. türkiye'den alışkın olduğum üzere yaya geçidinde arabaların geçmesini beklerken hızla gelen arabanın bile zınk diye durmasına anlam veremiyordum başlarda. yani cidden, o anda anlam veremiyordum, arabanın şöförüne mal mal bakıyordum bir süre. sonra farkediyordum ki adam (kadın ya da) ben geçeyim diye durmuş. ulan nasıl alıştırdılarsa türkiye'de, yaya geçidinin olayı bu zaten. nacizane arz ederim.

underscene'e katilmiyorum. arada bariz bir fark var.

dedigim gibi, orada ornegin torpil yok degil, ama buradakinden daha az. fark edilir derecede az. ayni sekilde adalet sorunlari da yok degil, ama buradakinden daha az.

nufus da bir bahane degil farklar icin. almanya'nin nufusu 81 milyon, turkiye'den fazla.

esas mesele her yaşam ile ilgili her şeyi kurgularken bunlar insan için yapılıyor diye düşünüyorlar, otobüs şçfçrü bile yaptığı işin insana hizmet olduğunu farkında. Ancak tabi bunlar yüzlerce yıllık birikim sonucu olmuşlar, bizde 150 yıl önce insanlar padişahın basit kullarıydı.

4.5 senedir isviçre, lozan'da yaşıyorum. yazacaklarım sadece lozan için geçerli diğer yerler için yorum yapamam.

otobüs şöförü sizi istediğiniz durakta birakır ama geç kalıp şoför kapıyı kapattıktan sonra dur ineyim derseniz o zaman özel durumlar dışında (hamile, yaşlı, bebek) hayatta durmaz, bir sonraki durakta inmek durumunda kalırsınız. tabi aynı şekilde adam kapıları kapattığında koşa koşa otobüse yetişmeye çalıştığınızda %99 sizin için durup kapıyı açmaz (ki bu son otobüs veya çok seyrek çalışan bir otobüs olsa bile)

yaya geçidinde cidden öncelik yayaların, yaya geçidine adımınızı attığınız anda dururlar, siz güvenle kaldırıma çıkana kadar da beklerler. buna alışınca yalnız istanbula her geldiğimde ciddi hayati tehlike atlatıyorum ilk 1-2 gün.

torpil ve rüşvet olayını hiç duymadım, bizdeki durumdan bahsedince çok şaşırıyorlar.

işler düzenli yürüyor, herşey organize ama aslında rahatsız edici bir düzenlilik ve sistem söz konusu. örneğin polise direk gidip acil bir durum için sikayette bulounamazsınız, çünkü polisin merkesden emir gelmeden müdahale etme yetkisi yoktur. yarım yamalak fransızcanızla polise derdinizi anlatmaya çalışırsınız polis hiç kaale almaz merkezi ara der.

suç oranı düşük görünür, çantanız telefonunuz çalındığında karakola gidip zabıt tutturmak istersiniz, imei numarasıyla telefon bulma diye birşeyin olmadığını öğrenirsiz bir de üzerine polis nasılsa bulunmaz ki diyerek zabıt tutup suçu kayda almadan sizi evinize gönderir.

herşey çok organizedir, ama dediğim gibi abartılı organize. tuvaletiniz sızdırır, kendiniz tesisatçı çağıramazsınız, emlakçıya haber verirsiniz, emlakçı-tesisatçı-kiracı üçgeninde yazışmalar sonucu sonunda tesisatçı teşrif eder, bakar ve "e bu tuvalet tıkalı değil" der meğerse o sadece tıkanıklık açan tesisatçıymış ki siz zaten tuvaletiniz tıkalı değil sızdırıyor demişsinizdir emlakçıya. neyse sonra sızdırmadan sorumlu tesisat bakanı gelir ertesi gün, bakar tamir edemez çünkü pratik çözümler üretmek onların yaşamında yoktur, söker tuvaleti yerine yenisini takar.

Obezite gibi "düzelebilecek" - en azından teknik olarak - bir şey seni kalıcı muaf tutmaz, tecil alırsın ardı ardına. Anksiyete bozukluğu da major depresyon da "düzelebilecek" şeylerdir. En kötüsü GATAya yatırır takip ederler adamı. Ondan sonra ne olur bilmem.

Edit: Ha askere gidecek adam açısından soruyorsan, evet engeldir. Neticede ordudaki ortam hem major depresyonu hem de anksiyeteyi deli besleyen bir ortamdır. Hele major depr. tanısı varken bugün birliğe teslim olursan, yarın g3ü kendi kafana doğrultman hiç şaşırtıcı olmaz.

@jesterdvine: ne zamana kadar tecil ettirilebilir? ayrıca kronik hastalık sınıfında bu rahatsızlıklar. düzelebiliyosa iyiymiş. askere gidip g-3 le katliam yapmasınlar sonra? en azından intihar falan?

ayni ornek degil ama obezite yuzunden birlige teslim olup sonra tedavi icin izne gonderilen (veya terhis edilen teknik adini tam bilmiyorum) bir askerin yazismalari 1.5-2 senedir devam ediyordu. iste askeri hastanedeki duzenli kontrolleri vs. adama diyet vermisler haliyle askeri hastaneden ama gidipte kimse buna niye uymadin vs dememistir benim tahminim o yuzden bu muayene/tedavi vs adam gerekli kiloya inene kadar veya askerlikten muaf olacak yasa kadar devam eder bence.

senin sordugun durumda ise bu arkadasin elinde askeri hastaneden raporlar varsa veya alabilirse askerlik basvurusundan sonra, gittigi birlikte de ariza birilerine denk gelmezse nobet tutamaz, silah tutamaz vs raporu alip daha rahat bir askerlik gecirebilir tahminim ama yine de ortam olarak belirttiginiz birine pek iyi gelmez her halukarda.

@ laneyse: tecil derken 2006 yılında gata'da benim işlemleri yaptırırken iki tane obeziteye denk gelmiştim, obezite nedenli tecillerinin 2. yılıydı. Ama nereye kadar gider onu bilemem. Tüzüğü bilmek lazım. Fakat şunu çok iyi bilirim ki kimi hastalıklar adama otomatik muafiyet verir. Misal nörolojik şeyler. Otomatikliğinin nedeni de herhangi bir tedavisinin olmamasıdır. Spesifik konuşursak MS yada ALS falan. Çok iyi bilmek de derken, kendim MS'im ;)

O dediğin durumlarsa psikiyatrik + psikolojik destekle geçebilecek bozukluklar. Yani lanet gibi bi kere geldi mi yapışan şeyler değil. Ecnebiler de bu yüzden onlara disorder der, illness yada disease değil. Ha ama nedir, iyi bildiğin üzere şubesine bakar akıbeti. Kimi yerler salla geç diyebilir, kimisi de önemseyebilir. Böyle de garip bir düzen işte..

yaparsın zaten askerde deli taklidi yapana bile bu tanıyı koyup gönderiyolar. bide bu adama nöbet tutturuken mühimmmat vermeyin kendini vurmasın diyolar o kadar.

şeker bir şekilde bünyeye girerde ekmek yemeden oluyor doyuyorsunda. ilk zamanlar zorlanaırsın sonra geçer. sadece kuru ve köfte yerken biraz daha zorlanıyorsun o kadar. makarna patateste pek yemiyorum ama pilav yersen ki ben yiyorum arada bir bulguru tercih et pirinçten ziyade.

ekmek hariç 3 ay kadar bu dediklerinizi hiç yemedim. hiç zorlanmadım, 15 kilo verdim.
şekersiz çay başlarda tuhaf oluyor, ama alışınca güzel oluyor. ayrıca hiç aç kalmadım, öğünlerde et-sebze dönüşümü yaptım, ara öğünlerde meyve yedim. memnunum.

seker 1 yıldır kullanmıyorum bi eksikliğini gormedim. kolayı da zero, light iciyorum.

ekmek de bi 10 yıldır yemiyırum sanırım. haftada bi iki kere kahvaltıda 2 dilim fln nadiren o da.

ekmek değil de komple karbonhidratı (pilav, makarna...) bırakmak faydadan çok zarar verir. onun yerine bunları işlenmemiş haliyle (tam buğday falan yani, beyaz pilav değil) az miktar tüketmek dengeli beslenmeye katkı sağlar.

şekerden kastının da işlenmiş şeker olduğunu varsayıyorum, zaten hiiiç tüketmememiz gereken bişi olduğunu söylüyorlar. meyveden falan filandan alınan şeker yeterliymiş.

Tatlı sevmiyorum hiç. Çay, kahve vs. tümünü şekersiz içerim. Gerçek tadını alıyorsun, bence çok keyifli. Alışmak kısmını ise, kendin halledeceksin.

Bir ekmek lokmasının içinde, böcek ısırmıştım. Yedi yıl hiç ekmek yemedim. Yeniden yememeyi düşünüyorum. Pilav, makarna ve patatesi de tamamen olmasa da, çok çok azalttım. Ekmek de hemen hemen yok denecek kadar az ve tam buğday unundan yapılmış ise yiyorum bir süredir. Şu an için sağlık sorunum da yok, çok şükür.

Alışınca süper bir olay.
Kilo da almıyorsun.
Üstelik kendini sağlıklı hissedip, vücuduna mutluluk hormonu da vermiş oluyorsun.
Tüm kötülüklerin anası şeker. Bence direkt kes.

ilk başlarda çay-kahve tuhaf geliyor ama zamanla onların gerçek tadını almaya başlıyorsun, zamanla alışıyorsun. ben 4 yıl oldu şekersiz içiyorum ama hala dışarda beklemiş çay içerken yarım da olsa şeker atma ihtiyacı duyuyorum. şekeri ilk bıraktığın zamanlarda daha kolay alışmak için çay-kahvenin yanında, onların acı tadını bastıracak daha yumuşak tatlı bişeylerle başlayabilirsin. şekerden daha beter olmamak şartıyla tabi ki, kepekli bisküviler vs olabilir mesela. şekersiz tada alışınca şekerli diğer içecekler de çook tatlı geliyor içemiyorsun bir sür sonra. benki günde nerdeyse 1 litre kola içerdim; şimdi 2 yudum alsam içimi bayıyor.

nerdeyse 12-15 yıldır sabah kahvaltısı hariç ekmek yemiyorum. üniversiteye ilk başladığım zamanlarda yurtta kalırken açlık korkusuyla yarım ekmek arası bulgur pilavı yiyerek bir dönemde 6 kilo alınca, ailem sofrada ekmeği benden saklar olmuştu. hiç ekmek yememek diye bişey mümkün tabi ki, bazı yemekler ekmeksiz olmuyo. onları da yanımdakininin ekmeğinden bi lokma koparsam yetiyor bana artık. ama beyaz ekmek değil, esmer ekmek ye. tam tahıllı ekmekler, daha doyurucu ve besleyici. ekmeksizliğe alışıncaya kadar hissedeceğin açlık duygusunu da atlatmana yardım eder. zaten ilk bşta tatları normal ekmeğe göre tuhaf geldiği için yemek bile istemeyeceksin :) dilimlenmiş ekmeklerden alırsan kendini sınırlaman da kolay olur. atıyorum 3 dilimle başlarsın, giderek azaltırsın. ekmek yok nasılsa diyip makarna-pilava da yüklenme tabi ki. ben onları yiyorum ama porsiyonları bayağı küçülttüm.

zamanla miden küçülüyor zaten, az şeyle doyuveriyorsun.

Endokrinolojiye gidebilirsiniz.

Elbette 25-hidroksi D vitamini testi yapılacak, çünkü her ne kadar 1, 25-dihidroksi D vitamini aktif formu olsa da esas depo formu 25-hidroksi'dir. (Hatta 24,25-hidroksi)

cogu site bu bahsettigini uygulamaya izin vermez. hele ki sitedeki kodlama asp veya php ise bahsedilen sekilde olmaz o is. eskiden html sayfalarda yapiyorduk biz onu =)

offline explorer diye aratma yapın.

Özel şartlara bakın, bütün lisans bölümleri olmuyor sanırım:

www.kpss.com.tr

@uyuklayankedi: onu ben de okudum ama anlamadım bir şey. oluyor mu yani 4 yıllık her bölüm?

sen bir tane halk eğitim kursundan daktilografi sertifikası al yeter başvurman için. 80 saat bilgisayar dersi almadın mı? ünivesitede

@hoot: aldım. eğitim fakültesi bitirdim olur değil mi? lisans kpss den de 70 i geçtim. başvurabiliyor muyum?

"a-Fakülte veya yüksekokulların bilgisayar bölümü, adalet meslek yüksekokulları, meslek yüksekokullarının adalet bölümü, adalet meslek lisesi veya diğer lise veya dengi okulların ticaret veya bilgisayar bölümlerinden mezun olmak" diyor. Lisansta sadece bilgisayar geçiyor yani. Bölümünüz farklıysa, sertifikalı lise mezunu kontenjanı düşünülebilir.

23 yaşına kadar olmadıysa kötü...

emme gömme öpüş olayı da duruma göre, kişiye göre tabi. ama çok sevmeme ve saygı duymama rağmen konuşacak bişey bulamadığım insanlar oldu. onlarla da sonuçta ayrılıyorsun zaten.

- normal yakin arkadaslarinla ne konusuyorsan onlari konusuyorsun.
- ortak bir hayati yasadigin icin konusacak konu bulamama diye bir olay olmuyor.
- 20 kusur yasinda insanlariz ve her gun yeni bir sey ogreniyoruz. yeni filmler izliyoruz, kitaplar okuyoruz, begendigimiz web sayfalari oluyor. bunlari paylasiyoruz.
- burnunda tatak gordugum zaman sok olmuyorum, cantamdan selpak cikarip siliyorum.
- bebek muhabbeti yalnizca regl donemi gecikirse birbirimizi sinir etmek icin yaptigimiz bir muhabbet oluyor.

Benim de 22.5 yasima kadar hic olmamisti sonra bir kizi tanidim 1.5 seneden fazladir mutlu mesut beraberiz.. Demem o ki kasmaya gerek yok olacagi varsa oluor.. Bir de bu tartisan ciftler genelde surekli sevgili degistiren tipler oluor, biz hic oyle bagirmali bir tartisma fln yasamadik mesela, merak etmeyin sizde yasamazsiniZ, ztn erkek ariza olmadi mi pek bagiris cagiris olmaz..

her insanın burnunda tatak vardır.
tabi kendi işin gücün, sorumluluğun yoksa 7/24 gülüp koklaşabilirsin.
niye kızlarla erkekmiş gibi konuşuyosun ki? kişi karşısındakini kendi gibi bilirmiş. bundan uzaklaş biraz. karşındaki başka bir insan, başka bir yoldan gelmiş çıkmış karşına. biraz onu tanımaya çalış, bakalım neler diyecek sana. izin ver konuları açsın.

ne biliim ya.
yüzme bilmeyene yüzme öğretmek gibi bişi. kendini bırak kardeşim, su seni kaldırır :) sonra suyu ittirerek içinde ilerlemeyi de kavrarsın zaten, sakin olmak yeterli.

şuna inanma. "kendini bırak, su seni kaldırı"
hayır. emek ver. iste, sokağa çık. ekşi duyuru ya sorma olum şunları artık. seni tanıyanlara sor.

hacı gülmekten cevap veremiyorum kusura kalma

''inci seni çağırıyor''

eger hala bakirseniz kotu bence...yoksa sex hayatim saglam ama kari kiz dirdiri cekecek halim yok diyosaniz;halinize sukredin zaten

@kreider: yo dostum yo.

Kırım kongo keneden bulaşır

Kuduz ise hayvan ısırığından olur

gönlünü rahat tut

sütü doğrudan ateşe değil de su dolu başka bir kaba koy, o suyu ısıt.

Biz yıllarca inek sütü kullandık yoğurda vs, aldıktan sonra kaynatıp soğumasını bekliyorduk. bir şey olmaz.

faydali bakteri ile patojen bakterinin farkli olduklari adlarindan bile belli.

sarimsak da essek degilse anliyordur bu farki.

her bakterinin yaşamsal faaliyetlerine etki eden madde farklıdır, antibiyotikler için de aynı şey geçerli. belli hastalığa göre belli antibiyotik yazar doktorlar. neden? çünkü o hastalıkta sıklıkla karşılaşılan bakteriler bellidir. sadece onlara öldürücü etki yapacak maddeleri içerenler yeterli gelecektir. geniş spektrumlu antibiyotiklerse genel olarak çoğu bakterinin yaşamsal faaliyetine etki edeceği için çok zorda kalınmadıkça kullanılmaz ya hani, işte o sebeple kullanılmaz. yararlıları da öldürmeye gerek yok değil mi? sarımsak konusunda tam bir bilgim yok ama eğer öyleyse, dediğim gibi yararlı bakterilerin fonksiyonlarına zarar vermiyor zararlıların bir kısmı için öldürücü etki yapıyor olabilir.

bu konuda bilgim yok ama sarimsagin varolus amacinin insanogluna hizmet oldugunu sanmiyorum, yani demek ki patojen bakterileri olduren bir yapisi var , tesaduf bu da bizim isimize geliyor iste.

@pinking of you
tesadüf mü?

bence evet.

İyiyim saol. Öncelikle bende trombosit problemi var ama hemofili değilim. Hafif sinirlilik durumu da var. Ama kullandığım dönemde bu konuda çok faydasını gördüm diyemicem tam olarak, psikolojik olabilir. 360 kapsül kullandım şimdiye kadar. Bu sürede bi ameliyat geçirmedim. Ama dediğim gibi pıhtılaşma problemim var buna rağmen epey kullandım. Sigara da içiyorum birbirlerini dengelemiş olabilirler geyiği de yapmak istemiyorum bu konuda. Özetle bi zararını görmedim. Aksine tam kan sayımı yaptırdığımda değerlerde sıkıntı yoktu her şey iyiydi.

çocukluğumdan beri aklıma geldikçe içerim.
faide etmiş mi etmemiş mi pek düşünmem doğrusu :) etsin diye içerim, unuturum. hehe bi değişiklik oluyosa bile o değişikliğin içinde bulunduğum için fark etmeme imkan yok. ama tahlillerime bakarsan turrrup gibiyim. :P (sigara tiryakisiyim hatta buna rağmen yani sen düşün)
depresyon için ise b vitamini takviyesi öneririm. ekmekten de kısma, siyah ekmek ye. hatta en siyahından. :) çok işe yaradığına şahidim bunun mesela. ya da malt, az bira filan. protein neyin. oh.

balık yağını 2-3 yıl önce kış dönemi boyunca kullandım.her gün düzenli olarak hapları aldım.bazıları balık yağı iştah açar dedi ama bende hiç böyle bi şey olmadı.en büyük etkisi de hastalıklara karşı koruması.her kış mutlaka 2-3 kez grip olurum,ateşim çıkar ama balık yağı kullandığım dönemde burnum akmadı bile.yalnız hapları kullanmayaı bıraktıktan sonra birden çok kötü hastalanmıştım(üşütme).kullanmayı bıraktıktan sonra vucüdu dirençsiz mi bırakıyor yoksa bir tesadüf mü oldu bilmiyorum.

suraya bi takil:

answers.google.com

xanax bırakma sürecinden çok kolaydır. genel olarak önce yarıya, sonra çeyreğe-indirilebilir. çok zaman geçti dozajları anımsamıyorum ama, standartları dörde katlıyordum kullanırkene. iyice dikkat ediyim diyorsanız bir ay yarı, sonraki bir ay çeyrek falan diye gidebilirsiniz. mesaj atabilirsiniz.

edit: imla

Ben sanırım 6 ay kadar kullanmıştım ama belki daha azdır. Aniden bıraktım ve bir süre hafif baş dönmesi filan yaşadım.

8-9 ay kullandım ben de. günde 10mg. çok düşük doz kullandığım için sorun olmayacağını söylediler* hemen bırakmanın ve ben de direk bıraktım. bir hafta baş dönmesi ve kas çekmesi gibi şeyler oldu belki de psikolojiktir bilmiyorum. sonradan doktordan da fırça yemiştim öyle kendi kendine bırakılmaz o ilaçlar diye. bıraktıktan sonra herhangi bir sorunum olmadı ama yine de tekrar başlamak istediğim zamanlar da oldu. yardımcı olabilmişimdir umarım..

bazen psikolog/psikiyatrist hemen doz düşürerek bıraktırmaz.bi süredir kullanıyorsan sen de biliyorsundur çoğu antidepresan doğrudan beyin kimyasını etkiler.bi de şu var bazı ilaçların etki süresi de uzundur.yani 2 ay kullanırsın sonrasında etki göstermeye başlar.kafana göre yarılıyım dozu düşürüyim vs. yapmadan doktorunla veya psikologunla bi konuş bence

Dostum şu an bir elinde atom bombasını diğer elinde hidrojen bombasını tutmuş '' bunların hangisini diğerine çarptırayım ki patlama iyi olsun'' gibi bir soruyla gelmişsin. Bilmem farkındamısın ama hayatınla ilgili önemli bi karar alman lazım paralel evrende öğretmenlik bekleme fırsatını düşünüyorsun. bence hiç durma yarın sabah, bu işlerden gerçektende anlayan bir uzmanına danış. kariyerini orada şekillendir. ya ben lan neyse ( cevap değilde nasihat vermişim yapıyom bazen böyle sen bakma)

önce lise mezunu kppsi ile nereyi kazandığını yazman lazım. bak ben senin yaptığn hatayı daha üniversite 1. sınıfta yaptım. kpssden aldığım 95 puanla emniyet müdürlüğünde teknisyen yardımcısı olarak atandım. bölümüm de elektrik elektronik mühendisliği. içimden dedim ki "ulan amma şans bee, bir yandan mühendislik öğreneceğim, bir yandan da tesisat nasıl çekilir vesaire öğrenip okulu bitirdikten sonra girdiğim şantiyede teknikerlerin amına koyarım". ama ne oldu biliyor musun güzel kardeşim? aldığım 95 puanla beni 500 kişinin bulaşığının önüne koydular. 3.5 senedir her allahın günü bunların bulaşığını yıkıyorum arkadaşım.

zabıt katipliğiyse tamamen torpil işi. torpille ayarlamışsan katipliği, yapacağın iş mahkeme salonlarına gidip hakim yaz dediğinde yazı yazmak ve duruşmalar sonrasında bu yazıları adalet bakanlığının genel sistemine flash bellekle düzeltip kopyalamaktan başka birşey değil. görünüşte kolay ama 100 dosyayı önüne yığdılar mı apışıp kalırsın.

sonunun aslına gelirsek de eğer lise mezunu kpsssi ile gidip işe başlarsan o kurumdan muvaffakatname(böyle yazılıyor sanırım) almadan başbakan seçilsen bile olamazsın. istifa edersen de 6 ay boyunca başka bir memurluğa giremezsin. üstelik sen daha birkaç aylık memurken, yani halen daha asalet belgeni almadan muvaffakatname veriliyor mu verilmiyor mu ondan bile emin değilim. ama şuna eminim, başka bir kuruma geçmek için illa ki tek şart muvaffakatname olması.

gerçek hayattan da bir örnek vereyim; benimle beraber işe giren bir arkadaşım sınıf öğretmenliğinde okuyordu. geçen sene okulu bitirdi. muvaffakatnemesini aldı batmana yol aldı. kendisi de batmanlıydı zaten. adi herif 4 ayağının üstüne düştü.

ama asalet belgeni (1 yıl çalıştıktan sonra amirinin "bu adam memur olabilir" demesi) almadan muvaffakatname alıp gidebiliyor musun onu öğren.

ha bir de göt yalamaya alış, lise mezununu adam yerine koymuyorlar. yoksa seni de benim gibi bi o tarafa bi bu tarafa oynatırlar. sözlükten yazılarımdan aratırsan neler neler yaşadığımı görebilirsin. top sakallı mühendisi azarlayan vali gibi bir başlıktaki yazımı okuman yeterli olacaktır.

atamaniz yapildi ise o puan bir daha kullanamiyorsunuz. kilavuzda oyle yaziyordu. suan acilmadigi icin emin olmadim ama kilavuza erisince bir edit yaparim.

arkadaşım yapmayın etmeyin. gitmeyecekseniz yazmayın madem..

6 ay kuralı memurluğa başlayıp asaletini alıp sonra istifa edersen geçerli..ama atandığın o puanı bir daha b grubu kadro alımlarında kullanamazsın..yeniden kpss ye girmen gerekir..

jeff buckley'in grace albümü baştan sona candır.

memory -elaine page (bkz: #950413)
dance me to the end of love -leonard cohen
çok bilinmesin demişsiniz ama, yine de la vie en rose -edith piaf

(aklıma geldikçe eklerim ben buraya)

this never happened before -paul mccartney
ces diamants la
sous le vent -garou

(bkz: jewel-foolish games)

morris albert - feelings

Darren Hayes - INSATIABLE

Savage Garden - TRULY MADLY DEEPLY

nada surf - inside of love

Paolo Conte - Sparring Partners çok bilinmeme garantisi veriyorum.

bir dönem babam yaptırıyordu. biraz yanma oluyordu sadece, başka bir yan etkisi olduğunu hatırlamıyorum. ancak sizinki opsiyonelse yaptırmayı düşünmekte fayda var sanırım.

ben 12 tane mi 10 tane mi ne yaptırmıştım bu yaz, bileğimdeki ve omzumdaki bi sakatlıktan dolayı. herhangi bir yan etkisini görmedim şahsen ama tabii bu yan etkisi yoktur anlamına da gelmiyordur mutlaka.

olduktan sonra büyük bir canlılık geldi. daha sonra vücut alışıyor o canlılığa. ve öyle kalıyor. yan etkisi olmadı hiç.

240 idi b12 oranım. 18 tane iğne vurdurunca 500 civarına yükseldi. 3 senedir o civarda, değişmedi.

kan testlerimde b12 oldukça eksik çıktığı için bir süre haftada 3 kere yaptırdım. hiç bir yan etkisini görmedim ama reçetesiz yapılmaz diyen sağlık kuruluşlarına denk geldim.

ilgiliyseniz kentler ve mimari üzerinden bir konu seçebilirsiniz.

sosyal mekansal ayrışma üzerine bir şey olabilir.

emsal kararları bulmak için sinerji gibi yargıtay kararlarını aratabileceğin programlar oluyor buralardan araştırabilirsin. çoğu avukatn bürosunda bu programlardan vardır. olmayanlar da internetten araştırıp buluyor.ödeyemediğin harçlar her halükarda karşına çıkar işe başladığında maaşından kesinti şeklinde olur. evet faiziyle ödersin. ayrıca dava açman da avukat tutmasan bile parasız olmayacak bir takım harçlar ödemen gerekecek.
hapis cezasını diye bişey olmaz onun için ağır cezada falan dava açman lazım. iş davalarında çalışamadığın süredeki kaybını talep edeibliyosun ama idari davalada durumu bilmem araştırıp yazayım sana.

çok iyi olur be hocam. var ol.

sağlık karnesinde son kullanma tarihi var ona göre oluyor sanırım o tarih ne?

atanamıycaksın merak etme :/

Yok. Tam o arada apandist ameliyati olmustum, guzel guzel odedim.

Ya sen lan neyse....

Vücudunu ısıt önce,mümkünse koş 2km kadar, merkez bölgeni geliştirmek için Y-squad yapabilirsin, şınav de sana göğüs ve kol yaptırır.

2 gün çalış 1 gün dinlen. vücüdunu 4'e böl, 1.gün göğüs omuz kanat 2.gün kol sırt bacak çalış mesela.

bende yaklaşık 4-5 aydır gittiğimden yanlış gönlendirme yapmayım, profesyonel arkadaşlar yardımcı olur umarımm.. ayrıca www.bodyforumtr.com takip etmen gereken bir site gibi duruyor, faydalı bilgiler var..

1- vücudunu ısıtmak için kaslara yüklenmemelisin,esneme hareketlerini yapmalısın.çok daha rahat çalışırsın esnemeleri yaptıktan sonra.
2-ısınma için koşu ve mümkünse kısa bi süre bisiklet iyi olur.esnemeleri unutmamak lazım.
3-bence yeni başladıysan cnky nickli arkadaşın dediği gibi değil de sabit setler halinde 1 gün aralıklarla çalışmalısın.bi günde tüm hareketleri belli sayılarda kendini zorlamadan yap,bunu 1 ay boyunca sürdür.daha sonra parça parça çalışmaya geç derim...

www.muscletalk.co.uk

tarih coğrafya için data yayınlarını tavsiye ederim.

yargı yayınları da güzel

ben ege üniversitesinden aldım kefir, ilk yudumdan sonra kusmak istedim, içemeyip arkadaşıma verdim. Bu da bendeki etkisi.

Kullanmadım ama düzenli kullanan bir arkadaşım vardı, detayları anımsamasam da, kimi bedensel, kimi zihinsel faydalar sayıyordu ve herkese öneriyordu.

gerçekten çok rezalet bi tadı var ve işe yarar diye içtiğine kesinlikle değmez.. çünkü zaten işe yaramıyo.. ben uzun bi müddet kullandım ama öyle aman aman bi etkisini, işe yararlığını görmüş değilim..

kefir haram diye çogu arkadaşım içmiyordu. bende içmedim.

annemde trigaminal nevralji diye lanet bir hastalık var. akapunktur ve kefir tek hafifleticisi oldu bu hastalığın ve şimdi evde kendi üretip düzenli olarak içiyor. biraz gaz yapıyor, arada mideyi falan yakıyor gastrit gibi ama genel olarak süper dinç bi bünye yarattığını söylüyor.

en büyük amerika herkesi zikertiriz mesajını aldım ben :)

biraz betimleyelim önce:

en önde cengaver bi arkadaş abd bayrağı taşıyor. geride de brezilya haricinde hep avrupa ülkelerinin bayrakları var. ki o da avrupadan gidenler tarafından kurulmuş falan. italya haricinde de hepsi germanik ülkeler, almanya, iskandinavlar falan. ari ırk vurgusu belki de.

bunun yanında adamın elinin bağlı olduğu zincirin göğe uzanması ve sol alttaki iskandinav haçları tanrı ve hristiyanlık vurgusu yapıyor.

denmeye çalışan şu bence: bütün dünya avrupalı beyazın taşşağını yesin, dinimiz amin. ha unutmadan, en böyük amerika...

aco simdi manowar in ne tur muzik yaptigina bakarsan anlarsin zaten. avrupanin o kilicli tarihinden beslenip amerikanin irinli gotunde var olan manowar cok sey bekleme bundan. ama illaki brothers of metal diyecek yandaslarin olacaktir.

Biçimsel olarak Eugène Delacroix'nin "Halka Öncülük Eden Hürriyet" tablosundan arak gibi.

ben de, resimde bayrakları olan ülkelerin aslında manowar albümlerinin en çok satıldığı ülkeler olduğunu hatırlıyorum.

1) "Kefir mayasını kullanma talimatına uymanız halinde çok uzun süre kullanabilirsiniz.Biz aynı mayayı yaklaşık 3 yıldır kullanıyoruz,nerede yaşadığınızı bilemiyorum ama mayayı aktarlarda bulabilirsiniz gram olarak tam bir ölçüsü yok 1 litre sütü yarım su bardağı kadar kefirle mayalaya bilirsiniz."

kaynak : fusununmutfagi.blogcu.com

telefonun işletim sistemi ne?

@etna: windows 6.1 (6.0 da olabilir).

m.youtube.com/app

telefonla bu adrese bir git. orada uygun sürüm var mı görmen lazım. Windows Mobile devices v.5.0 veya sonrası diyor şu linkte.

www.google.com

sozluk.sourtimes.org

testo seviyesiyle alakalı olduğunu düşünmüyorum.

testesteron kafada doker kalan yerlerde gurlestirri.

@bryan fury: neden sarımsak ye diyorlar kellere? şehir efsanesi mi bu?

sarımsak bol kükürt içerdiği için ye ve sür derler. kükürt saçlar için oldukça gerekli bişiidir, onun yerine msm tabletleri de aynı işi görür... keza biotin de.

ama dökülen saçı çıkaracak süper güçte olduklarını düşünmüyorum, uzamasına etki ederler daha çok.

ağırlık çalışmak tüm diğer sporlar gibi vücuttaki testesteronu arttırmaz tam aksine azaltır.
fakat vistarol diabanol gibi steroidler alırsan kas yapımı için, bunlar testesteronda fırlamalara neden olur oda saç dökebilir.

spor yapmanın vücuttaki kan akşını düzelteceğini düşününce saçlara pozitif etki yapması gerekir bence, yanılmıyorsam saç dökülmesinin nedenlerinde biri de saç köklerindeki kılcal damarlara yeterli kan gitmemesi ve saçların beslenememesidir.

bir de testesteron direkt saçı dökmez sanırım, tam tersi faydalı olması lazım. dökülmenin sorumlusu DHT diye biliyorum. DHT denen madde saçları besleyen kılcal damarların çeperlerine yapışıp damarları tıkar veya daraltır.

www.activital.com.tr

dht ise sanırım boşalmanın hemen sonrasında testesteronun dönüşümü ile oluşuyor. Eğer bekarsanız, aşırı mastürbasyon zararlı. haftada max 2-3 kez yapılmalı.

@kasar

bana su ana kadar butun sporcular vucut gelistirme sirasinda bacaklari calistirmam gerektigini, bacaklar calistiginda testesteron salgilandigini bunun da vucudun daha hizli gelismesine yol actigini soylediler.

benim alanim degil. bana soylenen bu...

steroid kullanan vücut geliştiriciler testo hormonunu dışardan alırlar. sizce neden alıyor olabilirler? biraz mantık...

okyanus suyu kullansanız olmuyo mu?

yok. onu denedik. hiç bi faydasını görmedik.

serum fizyolojik alıp şırıngayla burna basın. çok yararlı. Birde yaban keleği olayı var işe yarıyor fakat tehlikeli çok

kaynanız seviyormuş...


hıdrellez ve nezruzun halk arasındaki ismi nedir, bu isim nereden gelmiştir?

hıdrellez ve nevruz neden dolayı kutlanmaktadır.

hıdrellezin ve nevruzun gelişi neye göre anlaşılır.

hıdrellezin ve nevruzun gelişi ile ilgili olarak doğadaki değişiklikler takip edilir mi, örnek verek açıklayınız.

hıdrellezin ve nevruz her yıl hangi tarihe rastlar, bu tarih neredem kaynaklanmıştır.

hıdrellezin ve nevruz hazılrıkları nelerdir, nezaman başlar,

hıdrellezin ve nevruz günü kullanılan araç ve gereçler nelerdir.

hıdrellezin ve nevruz eğlencelerinin yapıldığı belli bir yer var mıdır, bu yer neye göre seçilmiştir.

hıdrellezin ve nevruz gecesi neler yapılır

hıdrellezin ve nevruz nasıl kutlanır.

hıdrellezin ve nevruz günü nelerden kaçınılır niçin.

hıdrellez ve nevruzda erkekler kadınlar ve çocuklar arasındaki başlıca eğlenceler nelerdir.

genç kızlar arasında dilek tutma mani okuma adeti var mıdır, varsa neler yapılır.

hıdrellezin ve nevruzda dini törenler yapılır mı.

hıdrellezin ve nevruzda oynanan oyunlar ve özellikleri nelerdir.

hıdrellezin ve nevruzda söyleen mani ve tütküler varsa söyleyiniz.

hıdrellez ve nevruzda şifa ve sağlık talebine yönelik inanç ve adetler nelerdir.


hıdrellez ve nevruzda bereket bolluk ve uğura yönelik inanç ve adetler nelerdir.


hıdrellez ve nevruzda malk mülk servet talebine yönelik inanç ve adetler nelerdir.

kısmet ve inanç talebine yönelik inanç ve adetler nelerdir.


hıdrellez ve nevruz günü ateş yakılır mı, niçin bu sırada neler yapılır mı.


hıdrellez ve nevruz günü hangi yemekler yapılır.


hıdrellez ve nevruz ,le ilgili deyim ve atasözleri nelerdi.


metin ekici
halk bilsi (Folklor) derleme ve inceleme yöntemleri
kitabından

@kabablanka: dostum, dostum... ya ben lan neyse bir şey demiyorum :).

saolasın be. işin rast gitsin :)

bu arada bunlara eklemek istediği sorusu olan varsa hayır demem.

hocam bişeyler ararken şu sayfaya rastladım işe yarar belki...
www.bgst.org