izmirde bir yer öneremeyeceğim ama son zamanlarda çerçeveler bana çok pahalı geliyor. Eğer renk ve tipini çok özellikli bir şey aramıyorsanız ikeanın çerveçelerine de bakabilirsiniz. Kalınlar ve güzeller. (online alınabiliyordur herhalde) Son dev boy çerçevelerimi oradan aldım bana baya uygun geldi. Aradığınız ölçüleri de bilmiyorum ama. Yine de alternatif olsun diye yazmak istedim.

teşekkür ederim. ben de baktım ortalama 480 e geliyodu ikea 50×70 belki dedim adetten dolayı indirim yapan esnaf bulurum. muhtemelen bulamayacağım.

maps.app.goo.gl

Göztepe'de çerçeveci ararken tanıdığın tanıdığı diye buraya gittim ben, iki çerçeve yaptırdım, çok güzel iş yaptılar. Ama ikea'dan daha pahalıya gelir diye tahmin ediyorum.

2-3 gündür twitterda böyle bir tayfa türedi yaşlarının küçük olduğunu düşünüyorum fakat bu cehaletle büyüyorlar. Hatta bir liste yapmışlardı, ayasofya, sümela manastırı, akdamar kilisesi vs vardı daha

1918 de istanbul’un işgali sırasında ayasofya’nın yunanlılara verileceği söylentisi üzerinde teşkilatı mahsusa tarafından ayasofyanın altına dinamit döşenmiştir. O tweet bu durumu refere ediyor.

'Sen benim evimi yıkmış olabilirsin ama ben de senin arabanın lastiğini patlattım.' gibi abuk, saçma bir söz.

Şu an böyle bir talep, böyle bir tehdit, böyle bir şey yokken, koca bir İstanbul'dan vazgeçiş ve şu an olmayan bir düşman ve bu düşmanla savaş halüsinasyonu yaratmak niye?

Ya bir ergen zırvası ya da insanı gerçeklikten koparmak için yapılan bir sosyal mühendislik.

Her iki durumda da görmezden gelmek en güzeli.

Işsiz güçsüz troller klavye delikanlıları bunlar. Gonderiler kaldirilsa da kaldırılmasa da bazen Twittera şikayet ediyorum böyle paylaşımları.

interneti azaltın. mal sürüsü bunlar. çoluk çocuk işte.

spesifik olarak troll amaçlı yazıldığını zannetmiyorum. malum bugün herkesin elinde telefon var, haliyle her türlü zeka kırıntısını görebiliyoruz. o gönderileri ben de gördüm ve bana tuhaf gelen şey ayasofya'nın havaya uçurulması değil de en baştan böyle bir fantezi kurup konuyu oraya bağlamalarıydı... yani nasıl bir düşünce örüntüsü ki bu sen yunan'ı istanbul'a getirdin, şehri kaybediyorsun, "ona yar olmasın" diye ayasofya'yı patlatıyorsun? aynı tipler muhtemelen "savaş dendiğinde yüzünde gülümseme oluşan tek milletiz" gibi yazarken bile utandığım üst düzey saçmalıklarla klavye başında ego mastürbasyonu yapan cahiller. ciddiye almaya değer kimseler olduklarını da hususi trollük yaptıklarını da düşünmüyorum ama bu tür aptal saptal şeylere inanan, bunları ciddi ciddi düşünen insanlarla aynı toplumda yaşıyor olma fikri tabii ki üzücü biraz.

geçen tiktokta 50 yaşlarında bir kadın gördüm. şişman hiç bir özelliği yok. adı da duldozer :)) leğen gibi bir şeye su doldurmuş içinde duruyor arada bir zaartt diye osuruyor. neden yapıyor bunu? ilgi çekmek için. artık tek kıstas bu.

Sizin gibilerin nelerle sorunu olduğu malum ama olur da şurayı bir çoluk çocuk yahut kafası karışık birisi olursa diye yine de her şeye rağmen gerçek bir soru kabul edip cevap yazayım;

Ayasofya’nın gerektiğinde havaya uçurulmasına yönelik tedbir alınması 1. Dünya savaşı sonrası İstanbul’un işgali döneminde ileri sürülmüş bir fikir olarak bilinir. Ayasofya çok büyük bir simgedir ve savaşılan ülkelerin elinde, Türk milletinin onurunu şerefini derinden yaralayabilecek potansiyele sahiptir. Savaş kaybetmiş, yenilmiş olmanın ÜSTÜNE tüm dünyanın gözü önünce aşağılanmaya imkan bırakmamaya dayanır bu fikir. “Bana yar olmayan kimseye yar olmasın” , “bana ne küstüm oynamıyorum” gibi saçma sapan tavırlar değil sebep. (Bak o dediğinizi Yunan ordusu Anadolu’dan süpürülürken her tarafı ateşe vererek yapmışlardı. Algılarınızın benzer çalışması normal.)

Ona buna kör cahil deme cüretini gösteren kör cahil; Ayasofya’yı havaya uçurmayı düşünenler bugün kimlere karşılık geliyor, işgal kuvvetlerinin önüne kırmızı halı serenler bugün kimler, bunları idrak etmekten aciz olduğu halde “bunlar Ayasofya’yı şöyle böyle görenler değiller mi” diye bikbikbik ediyorlar. Gel de kafayı yeme! Bir de akıl veriyorlar; “belki taktiksel çekiliyorlar geri gelecekler?” Diye. Çünkü düşünce ancak şuna eriyor; “mahalleden arkadaşlar toplanıp Ayasofya’yı yıkarız”.

Anılan görsele gelince; birkaç ay önce bir İngiliz siyasetçinin hesabından paylaşılmıştı o görsel. Üstünde “pek yakında” ibaresiyle. Buyrun tweeti; x.com

Yani konu kimi iyi niyetli arkadaşların düşündüğü gibi durup dururken “Yunanlar gelip Ayasofya’yı almaya kalksa ve bize yenilsek gene de onlara bırakmayız di mi ağbi?” geyiğinden çıkmış bir konu değil.

Sizin Türk, Türkiye, milliyet, milli kimlik falan gibi dertleriniz olmayabilir. Yahut bunların sadece Türklerle ilgili olanlarıyla sorunlarınız olabilir. Siz İstanbul yeniden işgal edilecek olsa Ayasofya’nın böyle bir kimlik değişimi geçirmesinde sorun görmeyebilirsiniz, hatta aslında öyle olması gerektiğini de savunabilirsiniz. Onlar kendi sorununuz. Hastalıklı olan; etkiye tepki vermek değil, insanların uyduruk tweetler üzerinden bile olsa onurlarına sahip çıkmalarına saldırmaya çalışmak.

yazsana lazor bizim gibilerin nelerle sorunu var?

Aktrolsün, bir gün sokaklarda dileneceksin.

degilim ya blue rebel, inan düşüncelerim bu. kafa karısıklığımı net anlatamamış olabilirim. benim hatam. zaten hali hazırda 3 nesildir zenginim diyen avukat ordusuna sahip bir isim var, ben sıradan normal bir insanım
bu ismin, yanındaki isimlerin herhangi bir sol idealinin olduğunu düşünmüyorum. bunu söylemem beni neden aktrol yapıyor ya, neden sokaklarda dileneyim.

tayyip kendine yeni bir dünya yarattı, kendisine avanelerinden oluşan olumsuzlukları göstermekten bile korkan binlerce kişiden oluşan bir topluluk var, eçimi kaybedince haydi gidiyoruz demez demek istiyorum. bunun çözümünü bulamıyorum, bu nedenden duyuru açtım. canın sağolsun ama aktrol değilim.

gidecek başka yeri olmayan biri değil ki, bir sürü saraycıkları var.

seçime hile karıştı der, tekrarlatır, başka başka şeyler yapar diyorsan olabilir tabii, bilmiyoruz. bildiğini düşünebilirsin ancak bu sadece düşünce, bu düşünce gerçekleşince demiştim diyebilirsin ancak. mealen geleceği bilmiyoruz, bilmediğimiz bir gelecek için umutsuzluk gereksiz.

her topluluğun içinde iyi niyetli insanlarda var, kötü niyetli insanlarda var, iyi niyetli başlayıp çıkara dönüşen/dönüştüren insanlarda var. bu insanlar her yerdeler ancak sayıları az.

şöyle düşün, 84 milyon insanız, kaç tanemiz katil? kaç tanemiz hırsız? kaç tanemiz dolandırıcı? hepsini toplasan 1 milyon etmez, mahkumların sayısı bile 500 bini geçmiyor ki bunların içerisinde 10 yıl önce suç işlemiş hüküm giymiş vs. olanlar da var.

tüm haksızlık yapanları toplasak 1.5 milyon etsin, hala geriye kalan 83 milyon insan var.

örnek olarak aldıkların büyük bir havuzdan bir kaç kişi sadece.

arbre sırrın bende güvende, benim demek istediğim de bu. tayyip "emri hak vuku buluncaya kadar" dedi, "belki" ben 2053 yılını, 2071 göremem dedi ya onu demek istediğim bir taraf bu kadar net, gerekirse anayasayı da değistirip ilelebet ölünceye kadar orada durmayı planlıyor, karşısında destek verdiğimiz mısırlı ekmeleddin değil solcu gayrimenkul zengini. ben bu sıkışmışlıktan sıkıldım inancımı kaybettim diyorum, yani mustafa denizlinin chp çeşme başkanı kızı fikrinden, bodrumda mandalinci otelin oğlundan. bu insanların inandığı değerlerin sol ile örtüşmediğine zaten anasından babasından dolayı seçilmiş insanların olumsuzluklar karşısında 20 yıl sus pus olup çıkmaza girince, "haydi halk" demesini içselleştiremiyorum.

sorun olacağını sanmıyorum, mağazada olsa kesinlikle sorun olmaz derdm.

bazi sirketlerde 1-2 degisim siniri oluyor ozellikle kargo onlardaysa. mesela adidas'tan ayakkabi aldim, ikinci kez degistirmeme izin vermediler. iade edip tekrar baska satin aldim. cunku kargo adamlara biniyor ve bu loophole'u kullananlar yuzunden zarara ugramak istemiyorlar.

bir hayvan sahibi olarak bazılarına belki kalpsiz gelebilirim ama kedim var çok seviyorum ancak böyle bir durumla karşılaşsam ömrünün biz insanlara göre çok daha kısa olduğunu, ona zaten dışarıdakinden çok daha iyi bir hayat sunduğumu kabul eder ve son günlerinde anlamlandıramadığı bir acıya maruz bırakmamayı tercih ederdim. ne mutlu ediyorsa öyle yaşatmaya çalışırdım. bence biz hayvanlara onların bize olduğundan daha bağlıyız o yüzden o zorluklarla daha uzun yaşatmaya çalışmak biraz bencilce geliyor.

İzmir'dekinde hasta kabul ediyorlarsa veteriner fakültesine götürün. Ankara ve İstanbul'da var.

Bu soruyu ben de düşünmüştüm ve arastirdim;
Köpeklerde kanser tedavisi tedavi yerine ömür uzatma olarak geçiyor.

Bu noktada hayattan alacağı zevki düşünmek lazım. Sizinle 1 sene daha yaşayacak ama kusacak, ishal olacak, normal yasayamayacaksa ne önemi var? Sonuçta köpeklerde hayat bilinci diye bir olay yok yani, orada sizin isteginiz var.

Bu sebepten ben kendi köpeğime yapmam diyorum. Onun yerine hayatini kötü etkilemeyecek yere kadar giderim, bol bol en sevdiği şeyleri yedirir en sevdiği şeyleri yaparim ve zamani gelince de uyuturum.

köpeğimi kanserden kaybettim bir kaç yıl önce. kemoterapisi olmayan bir türdü hatırlamıyorum ismini. iki defa ameliyat oldu, ilkinden sonra 6 ay kadar sıkıntı yoktu, sonra tekrarladı. ikinci ameliyattan iki hafta önce bulunduğu durumda ben olsam ne isterdim diye düşünmüştüm. ötenazi isteyeceğime karar verdim; ama hala ameliyatta umut var idi. bu yüzden ameliyat öncesinde 1 ay kadar sürekli ameliyata hazırlık (24 saat çalışan veteriner bul, sabah 5te kalkıp serum takviye vs yaptır). Kanser dokusu kandaki glikozu sürekli tükettiği için sürekli şekeri düşüp yığılıyordu, baldır saf fruktoz(ya da başka bi şeker hatırlamıyorum) yedir.

Ben o durumda olsam hasta olduğumu ve hastanede tedavi gördüğümü anlayabiliyorum ama onun için sürekli bir korku, gerginlik, zulümdü. Birden yığılıyorsun korkuyorsun anlayamıyorsun vesaire. Tüm bu süreçler için uğraşmamış olsaydım vicdan azabı çekerdim, bunu biliyorum. Nihayetinde masada kaldı. Masada kalacağını bilseydim az ama öz birkaç gün geçirtirdim. Yani tedavinin başarı şansını araştırmak ona göre karar almak lazım.

aynı kombinasyonu yakalamak isteyen biri olabilir, ben de kendi adım için yapıyordum oradan biliyorum :))

phishing denemesi de olabilir. mailin otantik olduguna dikkat etmekte fayda var.

onu bile otantik olmadigi halde oyle gostermenin yontemleri var.

klasik onlemlerinizi alin. kaynagi belirsiz mailleri acmayin ya da actiysaniz bile linklere tiklamayin, yonlendirmelerini takip etmeyin. inanmayin. dogrulugunu surekli sorgulayin.

son olarak bir ihtimal bug bile olabilir. rast gele sifre gonderme durumu. yani size ozel olmama ihtimali her halukarda var.

birisi kendi hesabi sanip girmeye calisiyor. benim sadece adim ile outlook hesabim var, ona neler neler geliyor. otel rezrvasyonlari, site uyelikleri.. bir email adresinin kurtarma hesabi olarak bile ayarlandim. yani her kimse hesabinin adini dogru duzgun bilmeden kurtarma hesabi olarak secmis :D resmen hesabini bana teslim etti haberi yok.

tiklamayin hicbir yere bir sey olmaz. hesap ayarlarinda giris yapulan yerler vb gosteriyor sanirim. bir de diger oturumlardan cikma sansi var. bir bakin.

"sevdiğimin geçmişine saplanıyorum "nasıl yaparsın" diye olay çıkartıyorum."
"geçmişiyle kendimi çok haklı görerek yargılıyorum çok ağır sözlerle. küfür, hakaret."
"çok hakaret ediyorum, haklıyda insanlar benim geçmişim üzerine de hakaret edebilirler diye düşünüyorum. etmiyorlar demek ki haklıyım diye bakıyorum."
Şunların hepsi psikolojik şiddet.
morcati.org.tr

Bunun normal olmadığının farkındasınız madem, uzman desteği alın. "Bu gerçekten böyle mi" sorunuzun cevabı da şu, evet gerçekten öyle. 40 yaşıma geliyorum, hiçbir ilişkimde küfür/hakaret etmedim, hakaret edenle de ilişkimi sürdürmedim.

merhaba, ben de eskiden ilişkilerimi böyle sabote ediyordum. belki iyi bir şey hak etmediğimi düşündüğümden, belki de kendime güvenim olmadığından. kavga çıkarmaya sebep arıyordum. ilişkiyi bozacak bir şey yoksa da zorla yaratıyordum. hakaret, küfür, bağır çağır kavga etmezdim ama. ondan geri dönüş neredeyse yok bence çünkü. tartışma çıkarırdım ama o seviyeye gelmezdi yani. şu anki ilişkimde böyle saçma sapan davranırsam sevgilimi kaybedeceğimi bildiğimden akıllandım ama. öncekileri ya o kadar umursamamışım ya da daha çocukmuşum. ama bir ilişkide olmaktan bağımsız bir şekilde, insan bir noktada kendinde çözmeli bu problemi. belki terapi, belki kendini biraz daha tanıma, kendini kontrol edebilme. kendini sevebilme. bunları söylüyorum ama kendi problemimi tam anlamıya çözemedim hala. aklıma geliyor sinsi düşünceler ama ya bi git saçma sapan kendini de çocuğu da yorma diyorum. kolaylıklar diliyorum size

Bence olaya küfür-hakaret etmek olarak bakmamak lazım. Her insanın iletişim şekli farklı. İlişkilerdeki dengelerde farklı oluyor. Bana daha çok ilişkilerinin devamını getirmekten kaygı duyuyorsunuz gibi geldi. Devamını getirmeden hep aynı şekilde kavga ediyorsunuz ve ilişki bitiyor, devamı gelmiyor. Bilerekte en kopacak en ince noktadan kavga ediyorsunuz. Bi bahane ile ilişki bitmiş oluyor.

bu anlattıklarınız ciddi boyutta psikolojik şiddet+1

bunu yapmanıza neden olan altyapıyı bulmalısınız kendinizde. siz sadece partnerinize yapıyor gibi anlatmışsınız ama muhtemel ki hayatınızın pek çok alanına yayılmış durumdadır bu zira aksi hayatın olağan akışına ters olur.

"haklıyda insanlar benim geçmişim üzerine de hakaret edebilirler diye düşünüyorum. etmiyorlar demek ki haklıyım diye bakıyorum.", bu düşüncenizde de aksaklık var. küfür ve hakaret üzerinden iletişim kurulmasını normal bulmanız da sağlıklı bir yetişkin yaklaşımı değil.

"sanki hayatımda herhangi bir güzel şeye layık değilim tam olarak böyle hissediyorum." cümlenizde de sıkıntı var özdeğerle ilgili.

sizde tek sorun geçmişi yargılamak falan değil. birbiriyle ilintili bir hayli psikolojik sıkıntınız var gibi görünüyor. iyi bir uzman desteği almadan kurtulamazsınız bu durumlardan.

merhaba,

lütfen "yetişkinlerde bağlanma teorisi" konusunu inceleyin.

buarada bahsettiğiniz durumlar önemli davranış bozukluklarına işaret ediyor.

uzman desteği alın +1

Layık olmamak değil de alışkın olmamak olabilir mi o bahsettiğiniz? Oyle olunca alışık değilim ama alışacağım iyi hissetmeye deseniz ya kendinize bir kulağınızı çekip.

1

anlatmak istediğiniz şeyin türkçesini de yazsaydınız daha iyi yardımcı olabilirdik, ama ikinci cümle yanlış ve bir anlamı yok.

Öyle Bi dizi mi varmış?

Mesaj atıyorum. Lütfen duyuruyu silmeyin.

duyarlılığınız için teşekkürler

esas ben teşekkür ederim sizin duyarlılığınıza.

dark souls herkese göre bir oyun değil, aynı adamların oyunu bloodborne'u oynuyorum ps4'te pek sarmadı beni. halbuki puanları çok yüksek. ds2 daha da zor diyorlar, bence shadow of mordor al geç, garanti eğlenirsin.

dark souls serisi saç baş yolduruyor. oyun çok zevkli ama bir yeri geçemediğinde 50 kere (hiç abartmıyorum inanın) baştan sarıyorsunuz ve baştan sardığınız kısımlar en az 4-5 dakika oluyor. yani sizi geçemediğiniz yer den çok oraya gitmek uğraştırıyor. buna üşenmiyorsanız kesinlikle dark souls. oyun için sanat eseri denilebilir. kesinlikle basite indirgenip kötülenecek bir oyun değil.

middle earth güzel, ama 2. kez oynanacak oyun değil bence. oynarken zevkli ama, biraz rutine binse de. bi de fazlasıyla konsol için tasarlandığı ve bayağı yakın dövüş olduğu için klavye-mouse biraz zor olabiliyor. ben laptop'a bağladığım gamepad ile oynamıştım.

iki oyunu da oynadım ve ikisi için de gamepad çok daha iyi oluyor. ama shadow of mordor nispeten daha rahat klavye ve mouse ile. bir de dark souls çok zordur çoğu insan oyuna başlayıp bu ne biçim oyun ne map var ne görev diye bırakıyor.

çok sağolun tavsiyelerinizi dinledim gözüm yemedi sıkılıp kenara atmaya. road redemption (çocukken bayılırdım ilkine), tomb rider, brothers a tale... aldım yerine

normalde alışmaları 1-2 hafta alır.

yeriniz ve imkanınız varsa bence vermeyin.

husky çok değişik karakterli ve keyifli bir hayvandır. :)

tam anlayamadim ama husky bahcede tek basina kalacaksa cok yazik, yalniz yapamazlar. ya kopek arkadasi olcak ya da hep sizin dibinizde.

Videophone sanıyorum: (git: en.wikipedia.org).

Bakın bu da 1969 yılından: (git: upload.wikimedia.org ). Buradaki videophone'un markası da Ericsson. Bir Ericsson fanı olarak gururluyum.

edit: Yalnız video'da ahizesiz konuşuyorlar. Video konferans teknolojisi olarak değiştiriyorum cevabımı. Bu teknoloji de eski zaten: (git: en.wikipedia.org)

araya bide lgbt uyeligi ve ocak reisligi sigdirsa gucune guc katmis olur.

www.saturn.de sen karar ver.

niye öyle oldu, kaza kurşunu mu?

belamı arıyorum s01e01

ben de pazartesi gecesi nevizade'de çok sağlam bir kafa attım. lan yoksa?
tamam tamam geçmiş olsun. dayak iyidir arada.

git doktora kemik yanlış kaynarsa burun eğriliği olur.

çok sağolun. kırıldıysa bile kaynadı artık, kırılsa zaten duramazdım geyigiyle de dayağı hakkettiğimi ispatlayayım.

duymadim

alman usulü var.

acıma yetime...

everybody lies.

everybody dies.

.mı olanın allahı olmaz

istisnalar kaideyi bozmaz.

istisna olduğumuzu düşünmüyorum bunca sevip te sevilmeyenin. alman usulü ise ortak giren/çıkan demek. illaki sevene girmiştir gibime geliyo yine de tüm tikler bu saatte sevipte uyuyamayanlara gelsin. sevmeyen kadının olmadığı hikaye yazılmamıştır gibime geliyor.

sevene girmiyor aslında (bence), acısa etse de sevebildiği için gönlü zenginleşiyor.

herkese tik atarım gönlüm bol da "ozymandias10" şafak sezer misin?

bugün yediğin hurmalar yarın götünü tırmalar.

variz. ne lazim?

buralardayız. hayırdır?

Burdayız yayın bile yapıyoruz. Gel. www.sourberry.org

benim gibi cuma gecesi evde yalnız insanlar var mı diye merak ettim cevap verdiniz yalnız değilmişim sağolun.

birazdan vurur kafayı yatarım büyük ihtimal.

yat uyu gece 2 den sonra iyi bir şey olmazmış.

bir şey ararken hard disc'lerden birinin nazlandığını fark ettim ona kafayı taktım şimdi :/
nerde ne olduğunu takip edememekten çok sıkıldım artık.

bir de yazarken parmakların dolanıp abudik gubidik şeyler yazmasından sıkıldım.

cuma gecesi evde yalnız olsam keşke. okuldayım -saat 3.23 an itibariyle- açım, 97 tane okunacak klasik sınav var, arada laboratuvara girip deney yaptım, bir de yarına sunum hazırlayıp hocaya göndermem gerekiyor. bugün günlerden cuma olduğunu cevabını okuyunca fark ettim desem? :D

o günler zor ama güzel hatırlanacak günler. baba gibi konuştuğumun farkındayım özür dilerim derdini çekmeyen bilmez eminim ama bunca kasıyorsun ya ardından kaldığın yalnızlık bahsettiğim.

23 yaşındayım 21 yıldır şiir yazıyorum iyi ki varsın posta gazetesi.

hay allah belanı kaldırsın yaa gece gece nasıl güldüm.. ya bu benim hayatımda, akademisyen olarak kalırsam bitmeyecek şeyler bunlar :D eğer kalmazsam ki kalamayacağım, o zaman geriye bakar, şiiri bırak, albüm bile yaparım! şiir albümü.. :D

varım diyor.

şaka maka sabah olmuş. :(

325. tuzla piyade - selamlar :))

"yokluğunda" üzerine cevaplıyorum; diziyi izlemeseydim büyük ihtimalle beğenmezdim şarkıyı, ama dizi oyuncularını ilgiyle takip ettiğim için yaptıkları her işi de takip ediyorum, hatta grup kurduklarında "arkadaşlarım kursa bu kadar sevinmem" demiştim. genele hitap etmesi bana da mantıklı gelmiyor.

je veux'u da çoğu kişinin anlamadığını düşünüyorum, amatör görüntülü klipten yürüdü bence.

catchy denen olay önemli bu konularda. catchy şarkı yaptığın an hit oluyor her türlü.

catchy terimini bilmiyodum çok teşekkür ederim. aslında demek istediğim bazı ritimlerin ardarda gelmesi insanın şarkıyı kolay sevmesini sağlayabilir mi gibi bir şeydi. bahsettiğim şarkıların üçü de farklı dilde olmasına rağmen hemen hemen ilk dinleyişte sevilebiliyor. sanırım benim çiğliğimden.

söylediğin parçaların armonik yapılarını bilemiyorum ancak genel anlamda bu tip popüler müziklerde genel yapılar vardır. çok fazla klişe olacak ama ilk bu geldi aklıma ne yapayım; mesela i will survive diyelim, hani şu dünyadaki heralde en fazla bilinen parçalardan biri. genel olarak standart, jazz'da kullanılan bir kadans vardır ortada (ii-v-i) ve özellikle 60'lar ile 70'lerde dilden dile dolaşmış birçok müzikte sıklıkla bu yapıya rastlanılır. ve tabi bunun haricinde o "catchy" denilen olayın gerçekleşmesine ön ayak olan "good melody" kavramı dikkate alınarak, parça içerisinde kullanılacak olan motif ya da cümlelerin işleniş tarzı gibi bir takım teorik numaralar giriyor işin içerisine. yani çoğu popüler müziğin kendi içerisinde, kendine has bazı ufak numaraları var, dinleyici de bu numaraları bir nevi yiyor. bunu gören de, elindeki formülle yeni parçalar yapmaya devam ediyor. mesela şu adele denen kızımızın sözde herkesi ağlatan parçası vardı ismini bilemiyorum şimdi, o parçada, yanlış hatırlamıyorsam, bir ton değişikliği varmış ki, o anda dinleyici salya sümük olurmuş.

ama dediğim gibi elindeki malzemeyi ne kadar amacına uygun ve kendine göre doğru kullanabiliyorsun, işin sonucunu belirleyen de bu. bunu becerebilenler, genel dinleyiciyi uzun seneler boyunca kendisine bağlayabiliyor. ancak mesela "yokluğunda" gibi parçalar, 5-10 sene sonra hatırlanmayacak bile ya da tekrar yapacakları bir parça bu kadar sevilmeyecektir, ya da dizi bittiğinde müzik yapmaya devam ederlerse, dinleyicide aynı etkiyi bırakmayacaktır. müzik biraz da matematik hani. bu arada bu yazdıklarım sadece, dinleyicisinin beklediğini, ona verme üzerine dayalı olan, popüler müzikte geçerli.

çok teşekkürler aslında aradığım cevap bunun gibiydi. amerikan sinemasında senaryo yazımlarında seyircinin dikkatini çekecek ritimler olduğunu öğrenmiştim müzikte de işin bu derece kalıplaşmış bir hali olduğunu bana birisi açıklayacak mı diye bekliyordum çünkü gerçekten odunum.

ama yine aynı odunluğumla popüler müzik kavramının tanımı olarak sana katılmıyorum. kavramın herhangi bir dizide/filmde kullanılan zaten var olan bir eserin örneğin türk sanat müziği parçasının tekrar izleyici kitlesi tarafından sevilmesiyle değiştiğini düşünüyorum.

amerika da tutar da te de o işler çok zor. kitle böyle şeyler talep etmiyor.

300 bin lirayla babalar gibi dunya gezilir hatta yanina beni bile alabilirsin:P yani iz tvnin falan destegini ihtiyacin yok, artik foto makineleriyle de video film dizi cekildigine ve sende sinema tv mezunu olduguna gore pekala istedigin cekimleri de yapip, parca parca facebook twitter youtube da ve blogunda yayinlayabilirsin ama bu tarz cok fazla program var ve fark edilmek icin gercekten ilginc ve farkli olman lazim bence. ama neden olmasin?
gezerken hic kimse fark etmese bile gezi sonunda bi fotograf sergisi, kisa film ve kitap cikar bence:)

ilk olarak Ankara'da, İsmetpaşa maallesindeki bir kıraathaneye girip, içeride oturanlara posta koyarak başlayabilirsin meselâ. yalnız, vukuatı görüntüleyecek başka biri de olsun yanında. ama olmaz, yapılabilemez. en iyisi, annatırsın bize, sonradan neler olduğunu...

biraz konuşup sevsen dokunurak ve yarın görüşürüz desen. yalnızlıktan korkmuş olabilir ilk geldiği yerde. konuşursan anlar gibi geliyor.

ve herhangi bir yarası-ağrısı olabilir, barınaktan alırken sağlığını öğrendin mi? bir ağrısı yoktur umarım.

psikolojik bir yarası da olabilir tabii :(

ilk gece mutlaka ağlar, yalnızlık çeker. yanında takıl, başını okşa, zaten uyuyakalır bir süre sonra.

teşekkürler cevaplarınız için. bi 15 dakika yürüdük 1 dakika koştuk. tekrar eve döndüğümüzde fırlamaya çalıştı yaklaşık bi 10 defa falan kapıdan dışarı ama acıdı herhalde en son ağlamaklı "hayır" deyişlerime de sustu şimdi. gecelerce karşılıklı ağlaşacakmışız gibi hissediyorum.

:) senin olmadığın zamanlarda, enerjisini atması, rahatlaması için, oyuncak ve kemirmesi için bir şeyler de verirsen daha iyi olur. ama hangi tip bilemiyorum. arama motorundan bakarsın artık, ben bir çoğuna baktım hepsi farklı cinsler için oyuncaklar ve kemikler. evde de olabilir senin böyle şeyler. yoksa da petshopa gerek yok uydurursun bir şey belki...
barınaktan almana sevindim ayrıca. sevgiler saygılar.

sözlük 99 da açıldı biliyorum ben

@soljenitsin adam derdini adnlatmaya çalışmış sen sayılara takılmışın. nerede kaldı empati, nerede kaldı anlayış :)

haklısın libertine bazen kimse kimseyi anlayamaz olabiliyor.
kendini nerde mutlu hissettiysen orda ol.
dönersen bizimsindir dönmezsen de güle güle..

siz - biz olduğuna pek inanmıyorum. mesela ben de sen gibi hem ekşi hem inci okurum bol bol. çoğu yazarlar ortak bence.

baştan yanlış bi tarih girmişim soljenitsinin dediği gibi.
ama ben ilk mırc ı, itiraf.com u, shockhaber e girdiğim yılları feyz alarak yanılmışım (orta 2'nin verdiği salaklık olsa gerek)

siz-biz olduğuna bende inanmıyorum sonuçta bi insan her iki sözlüktede üyelik alabiliyo. ama sanki ben ekşiduyuruda kendimi incisözlükte ifade edebildiğimden daha güç ifade ediyorum.

burda hislerimi daha bi betimlemem gerikiyo yoksa yanlış anlaşılıyorum. ya hala tam olarak ifade edemiyorum ama hani almanyadan falan büyük bi abi gelir ya bi ona anlatırsın bide mahalledeki arkadaşına onun gibi.

arkadaş bende 30 a merdiven dayadım kendimi edebi olarak eksik ifade ettiğimi düşünmüyorum sadece ekşisözlük-duyuruda samimiyetin daha az olduğunu ifade etmeye çalıştım.

belkide o kadar sığıyımdır ki yaş ortalaması 12-14 olan liseliler beni daha iyi anlıyodur böyle kestirip atayım mı?

teşekkür ederim beni kale alıp cevap yazdığından dolayı.

öncelikle ben herhangi bir insana pampa, aq kısaltalarını güncel kısaltmaları yazarak bilen cevap vermiyorum. arkadaş diyorum en kibarından onlarda sağolsunlar arkadaşım diye geri dönüyolar.

ayrıyetten ikinci değindiğin konuda da sana katılıyorum hakkını yiyemem bir sinema-tv öğrencisi olduğum dönemde çok faydalandım ekşi sözlükten. wikipedinin de türkçesi yeni yeniydi.

benim demek istediğim (gerçekten ben kendimi yanlış ifade ediyorum okumayın boşverin) ekşiduyuruda herhangi bir probleme karşı yaklaşımın incisözlükte herhangi bir probleme karşı yaklaşımıyla alakalı. sanki bi taraf daha sofistike yaklaşmaya çalıştığından ötürü

-eeh bunlarımı kafaya takıyosun biz neler gördük dermişçesine küstah

diğer taraf ise

-anlat kardeş belki yardımcı olurum.

diye geri dönüş yapıyor.

tüm sözlükler aynı bokun lacivertidir. sadece ortama göre biraz daha kibar davranılır. yada değil ya da olursa da iyi olacak.