türkiye'deki çalışanın bana sigorta yap dediğinde ne yapacaksın onu düşünmen lazım.

yoksa bitcoin ile ödemesini yap her ay, kabul ediyorsa sorun yok.

sorun daha çok alacağın mühendisin 2 ay sonra sgklı garanti bir işe geçmek isteyecek olması.

işveren olarak çalışanına bu tür garantiler verebilmen lazım.

türkiye'ye hizmet vermiyorsan + tr'de bir irtibat ofisi açarsan, çalışanların türkiye'de gelir vergisinden muaf olurlar. hem senin hem de çalışanların için müthiş bir avantaj olur. + olarak da adamların sigortasını falan da yapmış olursun, hem de çalıştıracağın adamlar da vergi denetim endişesi olmadan çalışmaya devam ederler.

Öncelikle o ülkedeki yabancı çalıştırma şartlarını sağlaman lazım
Mesela sen Türkiye’de bir şirket açıp hadi ben Almanya’da yaşayan bir almanı çalıştırayın diyemezsin

Yok ben Almanya’da bir tanıdığıma 20 bin euro göndereyim
Açsın orada bir şirket
Beni de alsın çalışan olarak :)
Hem oturma hem çalışma vizesi
Eşime de direkt aynı izinler geliyor
Öyle bir dünya yok maalesef

uçacağın ülkenin test istemesi şartıyla test yaptırabiliyorsun. alt kat en uç noktada. önce numara alıp sıraya geçiyorsun. içeride ekranlardan numaranı takip ediyorsun. önce ödeme sırası var. sonra test sırası. 3-4 tane farklı firma aynı alanda test yapıyor. minik bi kabine girip test yaptıktan sonra size ödeme sırasında verilen barkoddaki numarayı online siteye girip 5-6 saat sonra ingilizce ve türkçe olarak pdf olarak indirebiliyorsunuz.

test 250 TL. tr ve yabancılara aynı fiyat. ben kalabalık zamanda gitmiştim. 1 saatte ödeme sırası geldi, sonra da 10 dk da test yapıldı.

2 sene iş tecrübesi olan insanı "manager" (müdür deyince bi şeyimiz mi eksiliyor acaba?) yapan şirketin büyüklüğü ve kurumsallığı hakkında soru işaretleri oluşur benim kafamda, muhtemelen de torpil sonucudur zaten bu. a şıkkı iyidir.

hocam pozisyon yüksek ve sert olunca mayışında ona göre yüksek olması lazım. yüksek posizyon yüksek sorumluluk demek.

maaş ve verilen sorumluluk ve çalışma şartları üzerinden değerlendirme yapmanı öneririm. düz mantıkla yüksek sorumluluk üzerine düşük mayışı kabul etmem.

birde ülke faktörü var. daha huzurlu bir ülke ise direk tercih nedeni.

amaca ve kisiye bagli,

hirslariniz, gerekli gereksiz takintilariniz varsa etiket insani iseniz büyük firmada manager olursunuz,

amac para ve rahatlik ise kücük firmada iyi maas devam edersiniz.

bunlardan biri digerine üstün degil, kisiye bagli, mesela kendi sirketinizi acma amaciniz var ise bence büyük sirkette ögrenme ve cevre daha iyidir, ama bu yoksa kücük sirketler daha rahattir, flexible dir, iyi maaslidir, daha mutlu olur insan, rahattir.

büyük sirketlerde politika vardir, dedikodu vardir, gereksiz insan vardir etc.

bu kararda yaş önemli kriter

b'ye gitmezdim. Hem yurt dışı hem de maaşım düşecek.

soru mu bu:) tabiki yediğin köfteye bakacaksın.

pozisyon hiçbir işe yaramayan salak bi ünvan. yabancı şirket çok rahattır, sosyal imkanları iyidir paraya takas edilebilir diye düşünürsen, orasını bilemem.

zaten bu titr'ler genelde insanların egolarını tatmin etmek için kullanılır. manager diyeyim de şu salağı ucuza çalıştırayım gibisinden. manager altında çalışıp manager da dahil tüm birimi yöneten insanlar biliyorum. ünvan hiçbir şeydir.

sen işine hakim olduğun sürece zaten olman gereken yerde ve zamanda manager de ceo da olursun. takılma bu ünvanlara.

j r r +1

Baska ulke ise o ulkedeki alim gucune bakar. Atiorum Londra gibi kiralarin kol gibi oldugu bir sehirdeysen o aldigin ekstra %30 zaten yasam masraflarina gidiyor. Bir de hangi ulkeden, hangi ulkeye gidildigi onemli. Yani hollanda'yi birakip Bulgaristan'a gitmem mesela.

Kisacasi yetersiz bilgi.

Parayı her zaman kazanırsınız, deneyimi gençken. O yüzden ben olsam b seçeneğini tercih ederdim. İleride zaten deneyim arttıkça para da gelir.

cevap her zaman paradır. para lan bu para para para. daha çok kazanmıyorsa daha yüksek değildir.

parayi her zaman kazanirsiniz ne ya.
gencken para kazanip yiyemedikten sonra napican ki kariyeri?
50sine gelmissin paran var genclik gitmis... peh.

Maasi fazla olan.

(bkz: money talks)

Hem yurtiçi hem yüksek maaş. A diyorum.

Daha az paraya daha çok sorumluluk neden alasın?

Yüksek maaş. Daha az maaşa daha fazla sorumluluk ırgatlıktan başka bir şey değil.

kesinlikle a şıkkı.

ben olsam saniye düşünmeden isviçre'ye giderim. burdaki şirket cv'nde daha iyi duracak olsa bile isviçre'de çalışıp orada daha sonra iyi bir şirkete geçilebilir. ayrıca sosyal şartlar,yaşam kalitesi olarak bakılırsa isviçre türkiye'ye 100 tur attırır.

edit: türkiye'de büyük firmanın yaratacağı karizmadan ne olucakki?altı üstü türkiye'de karizması olur bak iyiymiş derler.

Topuk topuk topuk hocam. Doğrudan İsviçre.

isviçre. tr durum malum

ben 1'i seçtim çok memnunum. tr'de iş tecrübem yok kıyaslayamam ama en büyük neden işin ne olursa olsun herkesin tüm meslek sahiplerine aşırı saygı duyması.

sektörümü bilmiyorum ama bazı sektörlerde küçük firma daha avantajlı cv için. büyük firmalarda bağlı olduğun departman içinde belli işleri yapman daha olası.

küçük firmalarda çok farklı tipte işler olabiliyor. sadece teknik değil yöneticilik konularında da geliştirebiliyorsun kendini.

maaş ve pasaport konusuna girmiyorum bile.

Orada maaş + belli bir süre içinde pasaport alacaksın. Onun açacağı kapılar ne kadar büyük olabilir bilemezsin.

göz kapalı 1. düşünmeye bile gerenk yok

Birinci şıkkı okurken hayallere daldım yahu, şaka gibi. cv'de güzel durmasından önce huzur ;)

şurada açık adınızı ve adresinizi verseniz, isviçre' de olan iş için sizi bulup, cebren nüfus kağıdınızı alacak ve üzerindeki fotoyu değiştirerek isviçre' ye yol alacak en az 400-500 yazar bulabilirim.

isvicrede calisma saatlerine daha cok uyulur yani sözlesmende haftada 40 saat diyorsa bu cok ekstra bi durum olmadikca asilmaz, eger asilirsa parani fazlasiyla alirsin. ya da daha kolay itiraz edebilirsin. Türkiyede büyük sirketlerde bile sözlseme sartlarina uyulmaz. yöneticiler ve calisanlar arasinda bu aliskanlik haline gelmis. Türkiyede ben sözlesme saatlarimin disinda calismam dersen sana ilk diger calisanlar karsi cikacaktir. Maalesef bu bircok sirkette böyle. "Work-Life balance" avrupada en cok saygi duyulan durumdur, türkiyede pek sallayan olmaz ne yazik ki.

Isten cikarilma riskini de degerlendirmelisin. sirket icin, yada senin icin isler yolunda gitmediginde seni isten cikartmak icin neye katlanmalari gerekli, devlet seni ne kadar koruyor. Bu da önemli. Yine maalesef türkiyede yöneticilerin insiyatifindesin, sözlesmeler sirketin lehine bircok madde iceriyor. Sözlesme sartlarina uyulmadan isten cikarildiginda devlet arkanda durmuyor. Isvicrede sözlesmen ne diyorsa ona göre olur hersey. Iki tarafin da sözlesme sartlarini iyice oku, ama türkiyedekine cok da güvenme, hele kriz durumunda kimse kimseye acimaz.

Uzun vadeli getirileri hesaba katarsan, isvicrete oturum almis olman neredeyse tüm dünyaya vize kolayligi ve seyehat kolayligi saglar. Emeklilik durumunda ise alacagin parayi karsilastirma bile.

Sosyal yasam ve yasam kalitesini hesaba katinca ise yine isvicre öne cikiyor. Aksam 6 da evinde olup, ise bisikletle gidip gelme gibi avantajin var. Hayat sakin ve güvenli. Arkadaslarinla yada ailenle daha fazla zaman gecirirsin, bu gecirdigin zamani daha kaliteli yerlerde gecirirsin. Hafta sonu italya, fransa, almanya, avusturya birkac saat uzaginda.

Peki Türkiye neyde öne cikiyor? en önemlisi yemekler. Türkiyedeki yemekleri bulman zor. Neyse ki dünyada yemege önem veren, iyi yemegi secen bir toplumuz. Bu konuda tek rakibimiz avrupada italyanlar.

bi tarafta isviçre pasaportu bi tarafta daha güzel cv diyosun yani?

sen valizleri hazırlamaya başla, biz sana uçak bileti bakarız. zaman kaybetme.

1 mi 2 mi diye düşünürken yorduğun nöronlarına yazık, isviçrede lazım olacak.

isviçre mi türkiye mi diyen adamı amerika bir akıl hastanesine yatırmak lazım

10 sene önce isviçre'den dönmüş bir çifte vatandaş olarak ilk sorum 1-2 sene içerisinde vatandaşlık alabileceğinden emin misin? o işler öyle kolay olmuyor.

isviçre'ye kesinlikle git, hayat tecrübesi olacak her şeyden önce. istediğin zaman dönüp burada çalışabilirsin sonuçta. ben türkiye'de yaşamayı tercih ediyorum, o ayrı ve uzun açıklamalara sebep olacak bir konu.

pasaportu gördüğüm an benim için versusun galibi belli hocam. tabii ki 1.

Karsilastirma dahi yapilamaz. Isvicre.

isviçreden türkiyeye çalışmak için gelmek için delirmiş olmalısın. iç savaş çıkalı bir ay oluyor. 5000 tl maaş için sevgilinle sinemadayken ölme riskine gerek var mı?

ayrıca istanbulda ne yapacaksın allah aşkına?

edit 3 sebebiyle seni budaklı meşe odunu ile dövebiliriz. açık heralde.

tr yi seçersen beni gönder isveçya'ya. 3 günde sökerim flemenkçeyi şerefsizim.

1 tabi ki, düşünmene gerek yok.

İsviçre'den sonra istersen Türkiye'deki büyük şirketlere çok rahat girersin. Ayrıca orada insana verilen değer, düzen vs yaşam kaliten çok daha yüksek olacak. Metrobüs çilesi mi çeeceksin buraya gelip?

manyak misin amk ne isin var turkiyede

yanit kisiye gore degisir.
elbet buyuk cogunluk isvicre diyecektir. calisma sartlari, yasanan ulkenin dogasi, olanaklari vb. isvicre'yi baskin kiliyor.
ancak kisisel ozellikler, aile, dostluklar filan da var. misal; t'deki ailesine cok cok bagli, turk dizileri izleyen filan bir dostum (turk de olmadigi halde) bir sure sonra cok iclendi, ozledi, tr'ye kesin donus yapti baska bir guzel memleketteki isini birakip.

bunun yaninda, 1-2 sene sonra isvicre pasaportu alabileceginizden kuskuluyum. uzun yillar isvicre'de muhendislik yapan bir dostum pasaportla ilgili sorunlardan (ve kendi kisisel nedenlerinden) oturu tr'ye donmustu.
anlattigina gore, 9 yil vergi odedikten sonra filan, mahallesinde yapilacak bir plebisit ile vatandasliga gecebiliyormus.

itü

beşiktaş bahçeşehir üniversitesi kütüphanesi olabilir

eksiduyu.ru

sık kullanılanlara ffli adresi ekle.

Maalesef yok.

Bunların hepsinin tek ortak noktası 'para'. Aileden sermayen var mı? Yoksa para biriktirip mi böyle bir işe gireceksin? Eğer birincisiyse, kafana göre takıl, MBA yap, birkaç yıl iyi bir şirkette çalış, daha sonra mümkünse bir start-up'ta çalış ki ufak ofis dinamiklerini öğren, sonra da başla işin ucundan. Yani ben olsam böyle yapardım.

Ama sermaye yoksa, o zaman iyi bir mühendis olmaya bak, önce kendini kurtar, derim ben. Ayrıca sokakta kendi işini açmak isteMEyen insan yoktur herhalde, dolayısıyla çok iyi yetiştirmen lazım kendini.

ilk once bi yerde yapacagin kuracagin sektorle ilgili bir pozisyonda basla. mutfagi bir gor onda sonra isi kur sonra da gerek duyarsan 5 6 sene sonra mba yaparsin ya da, yurtdisinda cok saglam entrepreneurship programlari var onlarin birine git paran varsa. sonra gel isini kur.
ben su anda ilk secenegin basindayim, kismet.

para universitede okurken bir sekilde biriktirdim calisarak, yatirim yaparak vs. aileden, dostlardan da buluruz bi seyler diyelim.. pek sorun olmaz para da isi kurup cok fundamental seyleri yapamayip batirmak korkutuyor beni azicik. bunun icin dusundum egitimi acikcasi..

abi çalış. sakın hiç bilmeden bir yere atlama derim. stajlar bile o kadar faydalı oluyor ki adam akıllı yapılınca, normal şartlar altında hiç aklına hayaline gelmeyecek şeyleri öğreniyorsun büyük şirketlerde. büyüğünde de, küçüğünde de, aile şirketinde de, başarılısında da başarısızında da çalışmak lazım ki detayları görebilesin. ben böyle yapıcam sanırım, diğer türlü tam körlemesine girmiş oluyorsun mevzuya. direkt bilmeden borsa oynamaktan daha düşük başarı ihtimalli bir kumar oluyor. hiç bir okulda o kadar detay anlatılmaz zira.

tamam calisinca cok sey ogrenilebilir de gene de yonetimle, asil onemli meselelerle ilgili seyler tam ogrenilemez gibime geliyor. basit bir erin genelkurmay baskanliginda islerin nasil yurudugunu anlayamamasi gibi sanki. bu durumda da ufak bi sirket kurmak daha cazip geliyor

erin tam olarak nasıl çalışacağını bilmeden de genelkurmay başkanı olma ihtimalin yok gibi geliyor bana. o yoldan bi yürümek lazım yani. tepeden inme yapamazsın.

ha tabii sen bilirsin, ben kendim ne yapıcam onu söylüyorum kısaca.

girisimcilikle bu dediklerinin ilgisi yok bu dediklerini yaparsan belki bir sirkete ust duzey yonetici felan olursun.

is kurmak yonetmek adam etmek bambaska birsey ne egitme bakar ne aileye ne paraya nice buyuk aile sirketleri 3. kusakta iflas ediyor gidiyor hatta koc biz kurumsallastik ve bundan kurtulduk demisti

açılan bir milyonuncu duyuru bu tebrikler. bu hataya ben de düştüm. aramaya inanmak diye cevap verilince dank etti. ara butonuna basıp kanzuk yazarsan her şeyi öğrenebilirsin.

@himmet dayi: yaptim. kanzuk yazip yeniden eskiye aradim. hic istedigim gibi seyler cikmadi.

kanzuk, sahibi ile çok sıkı fıkı olduğu webrazzi sitesi ile ilgili başlığa girilen bazı entryleri "ticari itibarı zedeleyici içerik" gerekçesi ile silmiş.. silinen entrylerde de çok önemli bir karalama vs yok. ama aynı kanzuk, ttnet'e digiturk'e işbankası vs gibi bir çok başlığa gerçekten ticari itibarı zedeleyici entrylerde girmiş olmasına rağmen arkadaşına aitsite ile ilgili öenmli olmayan eleştirileri bu gerekçeler ile silmesi eleştiriliyor. işin içine tuz biber katan olay ise; bunu moderasyon tarihçesinin capsini alan bir yazarın üstüste webrazzi ile ilgili aynı sebebten entry silmesini belgelediği ve silen kişinin de kanzuk olarak göründüğü bölümde, ssgnin hangi moderatörün sildiğini gizleyen bir uygulama yapması oldu. yani alenen sansür uyguladı. bz artık kimin entrysini kimin sildiğini göremeyeceğiz. kanzukun sevilmediği öteden beri bilinen bir şey ama ssg nin bunu koruyup kollaması infial yarattı. bunun üzerine karagöz ve moderatörlerden oluşan 4 kişi görevini protesto ederek bıraktı. olay kabaca bu şekilde.

edit: görevini bırakanlar ve açıklamaları şurda>> www.eksisozluk.com

wikipedia'nın "simple english" sitesi var. yine ingilizce, ama daha basit kelimelerle ve daha kısa şekilde anlatılıyor olaylar.

simple.wikipedia.org

paragraf olayı burada da var ama.

kusbasi dograyip tavada azicik yagla ceviricem sebzelerle.

dışarda çözdür, hatta normal çeşme su dolu bi kaba at (tavuklar poşette diye farz ediyorum) bişicik olmaz tüm gece orda bırakmazsan

Bir sey olmaz mikrodalga varsa mikrodalgaya koyun. Yoksa birakin disarda cozulsun o kadar bakteri kimseyi oldurmez. Ne durumda bilmiyorum ama direkt tavaya da atabilirsiniz aslinda.

la noix'in dediği gibi bir kaba koy o kabı da çok az ılık su dolu başka bir kaba koy çözülür rahatça, ama çözülür çözülmez bitir, geri kalanı tekrar dondurma, ki bunu zaten biliyorsundur :D

sıcak suya koy.

direk at pişir yahu. daha lezzetli oluyor ben hep öyle yapıyorum ki zaten sabahtan beri buzluktan indirmişin aşağıda duruyormuş. direk pişir işte.

Bence her daim Ö ile yazın. Örneğin benim adımda türkçe karakter var ve ben almanyada yaşıyorum. Türkçe karakterleri her zaman kullanırım

kartvizitin önlü arkalı olmasına gerek yok. en son aldığım kartvizitte sağ altta "isim, mail adresi, site, telefon" bilgileri yazıyordu.

QR kodlu bir kartvizit olabilir mesela. Şöyle bir örneğini buldum: cardobserver.com

eğer kasdettiğin linkteki gibi bir şeyse çok zor. sanırım imkansız.
www.google.com.tr
katı meyve sıkacağına ihtiyacın var.

El blenderıyla bayağı zahmetli olur. Önce havuçları parçalayıp sonra tülbetten falan geçirip sıkmak gerekir. Atık fazla olacağından havuç da fazla gerekir.

lise fizik bilgilerime göre, her şey dışarı uçşmaya çalışır. o camdaki herif geberir gider.

telef olursunuz

bişey tıkayana kadar her şeyi vakumlar, irtifa ne kadar azsa o kadar güçsüz olur bir de.

basınç kaybından dolayı nefessiz kalabilirsin. gerikalan herşey için master kart.

telef olmazsınız. cam parçalanır ve çevresi biraz yırtılır. cam kenarında oturan yolcunun kemeri bağlı değilse açılan boşluktan dışarı vakumlanabilir.

gökyüzünde hava basıncı düşüktür ve bu sebepten dolayı uçağın içinde ölmeyelim diye uçağın içi yüksek basınçlı tutulur. kabinde delik açıldığı zaman basınç aniden dengeleneceği için içerdeki basınç dışarıya kaçana kadar sabit olmayan her şey açılan o delikten dışarı vakumlanır. pilot uçağı nefes alınabilecek bir irtifaya alçaltana kadar oksijen maskelerini takarsınız.

uçağın gövdesinde bu tarz delikler açıldığında, basınç yüzünden delik genişlemesin diye "tear strap" adı verilen çerçeveler bulunur. uçağın içini bir iskelet gibi sarar. yani uçağın dışında gördüğün o deri, ızgara şeklinde bir metal iskelete giydirilmiş durumda. bunun amacı da olur da bir delik açılırsa bu "tear strap"lere gelince takılsın ve genişlemesin diyedir. normal şartlar altında, yani uçakta bir hasar yoksa ve sadece birisi tutup tüfekle camı kırarsa dediklerim olur.

yanliz ucagin en narin yerlerinden olan cam kenarlari cok yarilirsa takla olur.

uçak kazası raporu belgeselinde gerçek bir olay anlatıldı.
kargo bölümü ile yolcu bölümü arasında basınç farkı oluştu. yolcu bölümü çöktü.

www.theglobeandmail.com

maskeler düşer uçak alçak irtifaya iner acil durum ilan eder en yakın alana iner biskim olmaz

mythbusters'da denemişlerdi.
www.youtube.com

host arkadaşım aktarmıştı.
uçağın kapısı açılınca basınç farkından herkes bayılmış, hızlı davranıp oksijen maskesini takabilen 1 yolcu hariç. ama pilotlar da bayıldığından uçak düşmüş. herkes ölmüş. - kaynak: karakutu

vardi en son.hala da varmis öyle duydum.

90lardaki gibi fazla değil son demlerini yaşıyor bence. eskiden daha çok el işi örme halılar satılırken şimdilerde patch work ya da kuzu denilen fabrikasyon ürünleri de alıyorlar.

not: sektörün içinden sayılırım.

mortgage ile bildiğim kadarıyla sadece konut alınabiliyor.

yani hazirda olan kurulu dikili olan bir yapi alinip ne isterseniz yapabiliyorsunuz

tuketici kredisi ceker gibi alip istediginiz gibi degerlendirebildiginiz bir nakit degil

peki tuketici kredisi cekip arsa alip ustune apartman dikip daireleri kiraya vermek mi daha mantikli, yoksa mortgage ile apartman alip dairelerini kiraya vermek mi?

ikincisi daha mantıklı tabii, ama "daire" değil de "apartman" alacaksan kol gibi bir kredi çekmen ve taksitleri de ona göre kol gibi ödemen gerekebilir :))

@mucizem: kaynar su, normal su?

suyu dök,
yapışmış yerin üzerine sıvı deterjan dök biraz, yaydır,
üzerine usulca ılık ,sıcak su koy, ama deterjanı köpürtme dağıtma,
koy ocağa, bir süre kaynat,

kaynaması geçince de, beklet bir süre;
zaman herşeyin ilacıdır.

Suda beklesin ama zamanın yoksa bulaşık teli... mucize icat.

ektirme vs vardır,ayrıca paran varsa seninde dökülmez hacı bunda o kadar zor bişey yok :D

@tavsan kani olmayan cay: bu adamlar 10-15 sene once de populerdi. nerden bilebilirlerdi ki saclarinin dokulmeyecegini?

@GibsonRules: ektirme falan olsa cikardi basinda bi sekilde bilirdik.

adamlar gamsız.
ondan.

google images'e "toppik" yaz ve search seçeneğine tıkla.

burce willis
jason statham

bunlar kel. zaten her insan kel olacak, saçı dökülecek diye birşey yok.

Kellik Türklerde çok yaygın. Ama amerikalılarda o kadar olmayabilir.

mortgage faiz oranının düşük olmasının sebebi enflasyonun düşük olması olabilir.

eğer bir kiracı çıkarsa elinde patlayabilir ( fazla paran yoksa ) bu sistem. kaldı ki kiranın yüksek olduğu yerde mortgage taksitleri de yüksek olur. faiz pek önemli değil yani bu durumda :) önemli olan her ay kaç para ödediğin...

kaldı ki çoğu zaman taksit daha pahalı olur.

mesela bir yerin kirasının bin lira olduğunu düşünelim, istanbul'da böyle bir evin ederi 250milyar gibi bir şeydir +-50 milyar.

mortgage 20 yıllık alınmış olsa ( 0 faiz desek) 1 milyardan kiraya verilse 20 yılda anca kendisini amorti ediyor, ki 20 yıl boyunca hiç boş kalmaması lazım evin. pek akıl karı bir yatırım değil gibi duruyor böyle bakınca.

evin değeri düşerse 2008 krizindeki gibi kira değeri de düşer ve geri ödemeleri buna bağladıysan sorun yaşarsın.

arkadaşlar güzel cevap vermiş ben de şunu ekleyeyim;
mortgage'ın bu kadar kolay ve düşük faizli olduğu bir ülkede kiracı bulmak da kolay olmayacaktır.
Mesela kiraya çıkacağına mortgage ile bir eve giriyorsun ve kira yerine mortgage'ı ödüyorsun. 4-5 yıl orada oturup mortgage'ı iptal etmek istersen o zamana kadar ödediklerininin bir kısmı masrafa carta curta felan gidiyor ve halen elinde bir miktar para kalmış oluyor.

en güzeli havuzdan çıktıktan sonra saçın, üzerin kurumadan duşa girmek.

ben de sizin gibi haftada ortalama 5 gün yüzüyorum. saçlarıma özel bir zararı olduğunu deneyimlemedim. soyunma odasında bazı hanımların saç boyasını çabuk yıprattığını konuştuklarını duydum sadece.

öncelikle artık çoğu havuzda klor kullanılmıyor, veya az miktarda kullanılıyor. bunun için bu kadar endişe etmenize gerek yok.

ancak her gün saçınızı şampuan ile yıkamanız da sağlıklı değil. bu da saça zarar veren bir şey. ben havuzdan sonra her seferinde saçlarımı şampuan ile yıkamıyorum.

eğer ki çok huylanıyorum diyorsanız. saçınızı şampuanla yıkamadığınız günlerin dışında sade su ile durulayın. klor ve/veya kimyasal maddeler saçınızdan aksın.

ikinci olarak kaliteli saç bakım ürünleri kullanın. haftada bir kez yoğun bakım kremi uygulayın. bunun çok faydası oluyor.

son olarak bone konusunda pek kimse bilmiyor ama spor mağazalarında satılan bonelerin "uzun saç" için olanları var. daha geniş oluyorlar ve içine daha az su geçiriyorlar. ben ondan kullanıyorum ve çok memnunum. tavsiye ederim.

hayatı yurtiçinde, yurtdışında, askerde havuzlarda çalışarak geçiren biri olarak; kesinlikle bone kullanın. havuzlarda zaten mecburi kılarlar bunu ama siz yine de ihmal etmeyin. ve profesyonel saç bakım ürünleri kullanın.

sağlıklı uzun saçlarımı bu yüzden kaybettim. daha doğru döküldüler fazlaca.

anadolu kavağı, kale civarında yaz kış rüzgar eksik olmaz,

rüzgar durumunu bilemiyorum ama moda sahil'de uçurtma festivali benzeri bir şey yapılıyordu. kadıköy belediyesi tarafından yanlış anımsamıyorsam. temiz rüzgarlı bir günde çok da güzel olur.

Rumeli fenerinde çok güzel yerler.Şiddetle tavsiye edilir.Gecen sonbaharda orda güzel bi uçurtma alemi yapmıştık bu bahar yine yapmayı planlıyoruz :)

caddebodtan sahili..
hatta 4-5 sene öncesinde 23 nisan da uçurtma şenlikleri yapılıyordu orada..uçurtmasını kapan gidiyordu..geçen sene baktık ama yoktu..

kavacık-otağtepe tema vakfı.

sabırlı olman ve düzenli beslenmeye spora devam etmen..kilo vermişsin bu sağlıklı olduğunun göstergesi..ama vücut bir süre sonra kendini korumaya geçiyor..kardio çalışıyorsan süresini arttırmalısın..eklemlerini vitamin ve doğru besinleri tüketerek korumalısın ayrıca..kas kütlende de artış olmuşsa işin daha kolay çünkü ne kadar çok kas okdr çok hızlı metabolizma..tabi kasları da korumalı kaybetmemeli..hah tamam vücudum böyle iyi daha fazlasını istemiyorum dediğinde metabolizma hızını ölçtür..ona göre beslenmeye ve spora devam et..bunları yapmak çok zor benim için..sürekli kilo alıp veriyorum..sporu çok abartıyorum ya da yemek yemeyi..aslında demek istediğim herşeyden önemlisi disiplinli olmak ve sabretmek..

ekşideki anketleri okumakla başlanabilir, unutulmaz film sözleri, kitap sözleri gibi anketler çok şey katar insana.

bi sürü kitap almaya gerek yok

bilgi yarışmalarına hazırlananlar kitap
şeklinde google da arat güzel kitaplar çıkıyor

Sunu soyleyeyim, o soruları birden fazla kişi hazırlıyor hatta birlikte de hazırlamayabiliyorlar. Çalışmak faydasıza yakın.

diger ulkelerde bir suru kazanan insan oluyor ama buyuk odulu. onlar nasil yapiyor. sans mi? hatta bi adam vardi hic joker harcamadan bitiriyordu, son soruda babasini aradi "yardima ihtiyacim yok aslinda, sadece 1 milyon dolar kazandigimi duy istedim" diyip sov yapmisti ve kazanmisti.

o kazanan tipler genellikle ego tatmini için gelen 20 yıldır bu tip yarışmalara çıkna insanlar oluyor. bir kısmı üniversitede hocalık yaparken "sikerler" diyip bırakmış, yıllardır bu tip yarışmalara katılıyor, işte riziko gibi falan.

ayrıca o kadar çok kişi kazanmıyor büyük ödülü.

çalışmak mantıksız. şöyle diyelim zaten o yarışmada insanların kariyerine ve öngörülen kültürlerine göre soru seçiyorlar yani şartlar herkes için eşit değil.
ha tabiki de merak ettiğin şeyleri okuyarak öğrenerek ilgi alanların dışında da minik araştırmalar yaparak şansını arttırabilirsin ama bu kısa sürede olabilecek bir şey değildir.
sorular homojen bir şekilde herkese aynı gelse emin olun ki ilk soruda elenen profesör, 60000 lira kazanan lise öğrencisi veya bu tip örnekler çok kısıtlı sayıda olur. zaten kim milyoner ister kültür-bilgi yarışması programı olmaktan çıktı bir show programı haline geldi. amaç yarışan kişinin bilgisini eşit şartlarda ölçmek değil. amaç yarışan kişiyi kariyerine göre başarılı veya başarısız kılarak efsane yaratmak.

Boşuna kasmayın derim ben. Ülke olarak bizleri o kadar güzel uyutuyorlar ki, böyle hırs yapıp imkansıza yakın şeyler için zaman kaybediyoruz. Tv sektöründe çalıştım daha önce, birçok farklı programlarda. Hatta gg olabilir diye direk adres, isim vermeyeyim ama bahsi geçen yarışmanın jeneriğinde geçen bazı kurum, kuruluş, kişi, kişiler vs. ile de çalıştım. Ayarlı hepsi, kimin kazanacağı, kimin ne zaman eleneceği, kimin reyting katacağı vs. Harcayacağınız emeği kişisel gelişiminiz için harcayın, daha kolay kazanırsınız parayı.

kim milyoner ister'in bu kadar sevilmesinin - takip edilmesinin 1 nolu nedeni:

asla çok aşırı zor ilginç sorular sormuyorlar.

ama tatlı - basit sorular soruyorlar.

yani "anadoluda deve yavrusuna ne ad verilir".. al sana soru. prof olsan da bilemeyebilirsin.

eskiden 1 adam yarısmacı idi. solcu bıyıklı bir amca, ordudan atılmıs solculuktan zaten.

2 saat konusma yaptı. "evladıma bırakacagım en buyuk hazıne 20BİN CİLTLİK kütüphanemdir" dedi. herkes ayakta alkısladı.

belli ki adam karl max falan filan yutmuş...

neyse 1. soru:

"çayın etken maddesi nedir"

adam kafein dedi elendi, dogru yanıt tein idi.

yani zor iş.

ama şu olur:

arkadaşların dediği gibi genel kültür yarışmalarında çıkan sorulara bakın. kim milyoner olmak isterde daha önce çıkan sorulara bakın.

hatta kitapçık olarak ülkemizde de satıldı alın okuyun.

bit.ly

bu işte sadece ikincisi...

çalışma yöntemine göre değişebilir. ben kitap üzerine aldığım notlarla daha iyi anlıyordum, misal. tek tek kağıtları da eninde sonunda birleştireceğine göre, defter daha iyi olabilir.

african rain +1 yalnız spiralli defter alacaksan kaliteli , biindik bir marka almanı tavsiye ederim bir süre kullandıktan sonra dağılaveriyor.

Spiral defter.

Öncelikle bir öğretim üyesi olarak kıskandım. Sizin gibi öğrenci bulmak zor bu aralar. Şimdi gelelim cevaplara:

1. Hoca dersi kitaptan mı takip ediyor?
Evet ise, genelde ders sırasında kitaba not almak yeterli olur. Başkalarının ders notları ile kitaba tutulan notları karşılaştırırsınız, bu kez o notların üzerine not alarak gidersiniz.

2. Hoca dersi kitaptan takip etmiyor ise:
Klasör ve buna bağlı tek tek sayfalar başlangıç noktası olmalı. Ben bu şekilde not tutardım; hatta aynı derste farklı hocalar farklı konuları işlerken ben her bir ders için yeni sayfa açar, o hocaya ve konuya tahsis ettiğim kodu sayfanın köşesine not alır, sonra kod sırasına dizdiğimde sayfalar da düzenli olurdu. Mesela ticaret hukukunda bir hoca şirketler, diğeri ticari işletmeler anlatıyor, bir yandan da pratikler yürüyor. Şirketler dersi geldikçe notlar ŞTİ1 ile işletmeler ise İŞL1 ile başlayıp devam ederdi. Arada sayfalar karışsa da dönem sonunda sıraya dizildiğinde konular devamlı oluyordu. Pratikler ise kendi arasında TİCP-1 vd. olarak dizili tabii.
Siz de kitaptan veya başka ders notlarından eklemek istediğiniz bölümleri bu sayfaların arasına cosmicstring gibi numaralar ekleyerek defter yapabilirsiniz.

3. Benim özellikle kullandığım bir başka metot, sınava hazırlanırken ayrıca bir şemalar defteri hazırlamaktı. Her konuda gereksiz bile olsa şema hazırlardım, bu da çok yardımcı olurdu. Şemalarımı hala saklıyorum ve bu kez ders anlatırken hala kullanıyorum.

@calendil: sema derken? mindmap gibi konularin baglantisini gosteren seyler mi?

ben yaklasik 5 senedir bolumumun ders notu kaynagi olarak "arkasi print edilmis kagit" diyorum.

ders sonralari pdf'e cevirip insanlara mail atiyorum. donem sonunda da websitemde yayinliyorum.

calismak, uzerine not almak icin kendi notlarimin pdf'ten ciktisini aliyorum.

valla hukuk alanında şema her zaman işe yarar. ama konudan konuya farklı olabilir tabii.
benim şema dediğim mesela suçun unsurları üçe ayrılır, onların her biri de birkaça daha ayrılır. bütün bunları gösteren bir çizim veya akış şeması gibi şeyler.

@tavsan kani olmayan cay: tesekkurler uzun cevap icin. ders quantum mechanics.

bir-iki kez kullanabilirsin de sürekli olarak yapmaman lazım. internetten başkasının kartıyla alışveriş yapmak?
kendine kart çıkartabilirsin, ek kartla başlayabilirsin.

@african rain: kartim var zaten de limiti sinira dayandi. baskasinin karti derken de anne babanin izniyle onlarin kartini kullanmaktan bahsediyorum, oyle kart no'su falan calmaktan degil.

@freekara: bence de sifresini verdikten sonra sorun olmamasi lazim ama ikna edemedim bi turlu. hapse gireriz ikimiz de diyor.

TCK 245/1

Başkasına ait bir banka veya kredi kartını, her ne suretle olursa olsun ele geçiren veya elinde bulunduran kimse, kart sahibinin veya kartın kendisine verilmesi gereken kişinin rızası olmaksızın bunu kullanarak veya kullandırtarak kendisine veya başkasına yarar sağlarsa, üç yıldan altı yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.


bu durumda açıkça görülüyor ki annenin rızası varsa maddi unsur oluşmaz, haliyle suç olmaz. hapse girmezsiniz.

tck'yı açıp göster annen link isterse.)

evet un bozulur hatta kurtlanır bile.
ama elindeki un bozulmamıştır. bayatlamıştır. misal baklava gibi maharet gerektiren ince ayarlı birşey yapacaksan kıvamı tutmaz. baklava çıtır çıtır olmaz misal.
kullanılabilir.

pakedi açılmamışsa kullanılabilir bence.

paket açıksa risk almaya gerek yok.

ben olsam kullanırdım valla. bir haftayla ne olacak ki?

Sakladığın koşullar çok önemli paketi açılmış açılmamış hiç önemli değil.

Zaten genelde kağıt kartonumsu paketlerde unlar şimdi başımıza gelen olay öğrenci evindeykene babam 1 koli ramazan kolisi göndermişti içinden 2 paket un çıktı aynı şekilde kırşehirli arkadaşın babasıda bir sürpriz yapmış göndermiş denk geldi 4 paket un da herşey bitti unlar kaldı dolapta duruyordu temizlik yaparken farkettik kağıt dıştan küf gibi mantar gibi bişey yapmış un mun kalmamış yanı temiz kuru serin rutubetsiz yerde saklanmalı

kurtlanmamışsa kullan, ben kullanırdım.

git bakkaldan al bi paket. 2 tl için riske girmeye değmez

arkadaşlar bu tip sorularda mutlaka "at çöpe gitsin x liralık şey için riske girmeye değmez" gibi cevaplar geliyor.

bilmiyorum sizin bu tip kavramlarınız var mı ama biz bazı insanlar onu sadece "x liralık şey" olarak değil, nimet olarak da görüyoruz. "yazık, günah, israf, bulamayanlar da var" gibi insani duygularımız var.

o yüzden "at çöpe, x lira için değmez" derken insanların bu gibi duygularını da hesaba katın. evet belki üç kuruşluk bir şey ama 1 kilo un yazıktır, günahtır, aç insan onunla bir hafta doyar. her şey para pul değil. 60 kuruşluk ekmek, hatta yarısını da yemişim, maddi olarak 30 kuruş olarak ekmeklikte kalıp küflenmiş. ama ben onu çöpe atarken "30 kuruşluk şey" diye değil, "ekmek, nimet" olarak görüyorum, çöpe bile atamıyorum, içim cız ediyor. kendim yemiyorsam da ıslatıp kuşlara falan veriyorum.

1 haftadan bir halt olmaz. kurtlanma, küflenme gibi bozulma belirtisi görtermemişse yiyin gitsin. yani en kötü ihtimalle bayattır. kek yapınca kabarmaz falan. yiyince zehirlenmezsiniz. çocukluğumdan beri bizim evde unlar paketinde değl kavanozda saklanır. tarihi falan da geçince haberimiz bile olmaz, yeriz. daha undan zehirlendiğimiz olmadı.

hayır üzmüş olmazsın. üzüldüğünü belli edersen daha çok üzebilirsin. olabildiğince normal davran." nasılsın iyi gördüm seni " de gülümse. ona da iyi hissettirir. kemoterapi görmedim ama ağır hastalıklar geçirdim. karşımda bana en normal davrananları ve yüzünden gülümseme eksik olmayanları hatta dalga geçenleri daha çok sevdim.

kanser hastalarının farklı bir psikolojisi oluyor. ne yaparsan yap onu üzebilirsin, böyle bir olasılık var (olasılık kısmının altını çizmek isterim)

onun dışında rayde +1, sen nasılsın diye sor da, konuşmayı onun yönlendirmesini sağla. böylece konuşmak istemediklerinden kaçınabilir

Geçmiş olsun üzüldüm dileklerinden bulunduktan sonra ne kadar iyi göründüğünü söyle ve ardından da bir tanığın tanıdığı va böyle olmuş ama şimdi tamamen iyileşti gibi ona umut verecek beyaz yalanlar uydur. Eminim iyi gelecektir. Pozitif şeylerden bahset.

dostum bu biraz daha kisilerin kendilerini sirketlere satmak icin kullandiklari sertifika programlarindan.

yani bunun yerine jci gibi bilimum klube katilarak olabildiignce eventlere katilarak daha cok sey ögrenebilirsin.

@slash01: www.etohum.com

daha cok web girisimciligi ustune.

Özyeğin Üniversitesi'nin de Girişimcilik lisans bölümü var bu sene açıldı. Amerika'dan örnek aldılar. Yükseği açılacak sanırım.

İşin içinde pazarlama falan filan var bildiğin satıyorlar işi ama olaya öte yandan bakarsak iş kurup büyümek için en önemli etkenlerden biri olan "network" kurmana yardımcı olmaları çok işine yarar. Burada girişimciliği öğrenmezsin belki ama potansiyelini nasıl kullanabileceğini, işini nasıl sağlam temellerle yönetebileceğini öğrenebilirsin diye düşünüyorum.

(bkz: askerlik erteleme yüksek lisans programı)

ben de yapmak istiyorum... adı hoşuma gidiyor "yüksek mühendis" çok havalı :D hehehehe

Sadece akdemisyen olmaya giden bir basamak değil, iş hayatında artık herkes bir şekilde üniversite mezunu olduğu için diğerlerinden ayrılmanın bir yolu. cv'yi parlatmanın bir aracı.

lisans bitirip mühendis olunmuyor çünkü

yukseklisans sadece akademisyen olmaya giden bir basamak degil mi? Yoksa baska yararlari var mi?

Degil. Mesela devlette daha yuksek maas, ozel sektorde yukselinebilecek pozisyonu yukseltmesi, mesleginde spesifik bir alanla ilgili guncel son gelismeler dahil olmak uzere bilgi sahibi olma ve bilgi haznesine katkida bulunabilme gibi artilari var.

@sijwocaq: is hayati icin en onemli sey is tecrubesi degil mi? 2 senelik egitim yerine 2 senelik calisma tecrubesi cok daha yararli diyor isveren cogu tanidigim.

@lanc: bence master'la da pek olunamiyor. 40 yaslarinda bikac tane yuksek makine muhendisi taniyorum, bugun 2 bilinmeyenli denklem gostersen cozemezler.

@hololop

iş tecrübesi tabii ki etkili olur. ama 4 sene iş tecrübeli yüksek lisans mezunu 6 sene tecrübeli lisans mezundan daha avantajlı hale gelir. kariyer.net'te yer alan yönetsel pozisyonların ilanlarına bakarsanız bazılarında yüksek lisans'ın şart diğerlerinin büyük çoğunluğunda ise tercih sebebi olduğunu göreceksiniz.

Yüksek lisans eğitimini sadece akademisyen olmayan giden bir basamak olduğu fikrine nasıl geldin bilmiyorum. Çok farklı tercihler olabilir;

*Askerliği uzatmak için. Bunu yapan yüzlerce insan var. Hele ki tezli ise idealist akademisyenin uzak durmaya çalıştığı kişilerdir. Pek araştırmaz, pek okumaz, deneyden uzak durur, sadece bilgisayar başında yapabileceği bir tez ister.

*Akademisyen olmak için. Doğal olarak akademisyen olmak için yüksek lisans yapman gerekir ilk adım olarak. Araştırır, okur, duruma göre deneylerini büyük bir istekle yapar. Kadro açılmadıkça umudu kırılır ve aşağıdaki durumdaki insanların yanına katılır.

*Lisans hayatında sevdiği bir konuda/anabilim dalında uzmanlaşmak için. İleride iş hayatında sevdiği ve uzmanlaştığı bir konuda çalışmak istiyor bunlar. Araştırır, okur, duruma göre deneylerini yapar ancak bir önceki tiptekiler bunlara biraz mesafeli davranmaları olasıdır. Bir üstteki tiplerden tek farkı hayali akademisyenlik değil özel sektördür.

* İş hayatından hala çekindiği için. Aslında bu diğer tiplerin her birinde görülen insanlardır. İş hayatının stresinden deli gibi korkarlar, kendini yeni hayata hazır hissetmezler. Araştırır, okur, duruma göre deneylerini yapar ancak zaman geçtikçe gel-gitler yaşar. Bir gün artık çalışacağım der ertesi gün vazgeçer.

Daha da sıralanabilir. Aklıma gelenler bu şekilde. Doğal olarak istisnalar mevcut.

@hunterofphoenix: guzel aciklamissiniz. ikinci madde zaten mantikli ona hic bir lafim yok. ama dediginiz gibi diger maddeler 4. maddenin icine konabilirmis gibi geliyor.

aklima geldi, bir ara engin ardic soyle yazmisti:
www.sabah.com.tr

yurtdışına kapağı atmak için en ideal araçlardan biridir yüksek lisans ayrıca.

Enginar dic a o yazisi uzerine hakaret ettigi binlerce insandan en azindan ozur dilemesi icin mail atmistim ama tabii ki sallamadi. Adamin seviyesi ortada.

öss de tıp kazanılır, 6 sene tıp eğitimi alınır, sonra tus sınavına girilir kazanırsa asistanlık yapar (ortalama 3-5 sene) ondan sonra uzman doktor olur. uzman doktor olmak için askerlik, mecburi hizmet yapmak zorunda değildir ama eğer yapmamışsa uzman olduktan sonra mecbur yapar..
yurtdışında da aşağı yukarı aynı ama zannımca uzmanlık sınavı bu kadar zor değil

yurtdışından nereyi kast ettiğinize göre değişir
amerika için 4 sene undergraduate + 4 sene graduateten sonra mcat veya usmle'ye giriyorsunuz sonra asistanlığa başlıyorsunuz. türkiyeye geldiğinizde denklik almanız lazım.
türkiyede, mecburi hizmetinizi tamamlamadan diplomanızı alamıyorsunuz. yani, tıp fakültesini bitirdikten sonra üni bitirmiş sayılmıyorsunuz. aynısı uzmanlık için de geçerli. onun da mecburisini yapmadan uzmanlık belgeniz verilmiyor

ne enteresan durumlar var. benım de benzer seyler basıma gelmıstı. o bölge için kanda tsh, t3 t4 hormonlarına baktırman ve tiroid ultrasonu merakını gidermenle başlayıp, öncelıkle fızyolojık bı sorun olup olmadıgını degerlendırmekle içini rahatlatabılırsın. yoksa mekan algısı ıle psıkolojık dıyecegım.

masaüstü, mobil ve web uygulamaları için c# derim :D

masaüstü, mobil ve web uygulamaları için php.... yok lan olmadı..

oyun için c++
geri kalan herşey için java.

günlük hayatta kullanılabilecekten kastın gui'si olan programlarsa evet fakat günlük yaşamda kullandığın bankamatik, cep telefonu, uydu cihazı, yol bilgisayarı, internet altyapısını sağlayan neredeyse her şey c++ ile yazılıyor. yani core programlama için c++ en iyi seçenek. java biraz daha üst katman programlama dili, c# gibi. ben oyun programcısıyım, çoğu oyun c++ ile yazılıyor çünkü makine diline yakın ve daha zor olsa da yapılabilecek şeyler daha fazla.

ızgara zaten sadece üstten ısıtması değil mi?

hayir galba. annemin firininda ayrica izgara fonksiyonu vardi.

tamam benimkinde de var, o zaman sadece üstü ısıtıyor.

Cevaplıyorum, oluklu bir tavanız varsa eti orada mühürlersiniz (ızgara şekilleri filan çıkar) ondan sonra fırına atar pişirirsiniz. Başka türlü olmaz.

kac derecede pismeli firinda?

en iyisi mr.muscle mutfak almak, lekelere sıkıp biraz bekledikten sonra silmek, çok vahimse tellemek de gerekebilir..

mintaxla canım mintaxla

power cif var sarı, mutfak için. (denemedim de, mutfaktaki en etkileyici temizleyici o olduğu için işe yarayabilir diye düşündüm...)

"Fırın temizleyiciler
Fırın temizleyicilerde çeşitli zehirli maddeler bulunmakla birlikte en büyük tehlikeyi deriyi yakıp geçebilen asit ile gözler ve ciğerler için son derece tahriş edici olan amonyak oluşturur. Sprey tüplerindeki fırın temizleyicileri ise minik asit ve amonyak damlacıklarını kolayca solunabilecek, cilde ve gözlere temas edebilecek formda havaya dağıttıkları için tehlikelidir.

Bunlar yerine;

*1 bardak karbonat ile 4 kaşık çamaşır sodasını karıştırın. Fırının tabanına bolca su serpin, sonra da kiri toz halindeki karışımla kaplayın ve üzerine biraz daha su serpin. Gece boyunca öyle beklesin. Sabah, eski bir sünger ya da plastik sürtme teli ile kir ve yağları ovarak silin. Daha sonra süngere biraz arapsabunu koyup fırının kenarlarını, üstünü ve kapağının içini temizleyin, sabunundan iyice arındırmak için de ıslak bezle silin. Çok kötü lekeler metal sürtme teli kullanmanızı gerektirebilir." Alıntıdır: www.bugday.org

Tıp güruhu ne derse desin, ben yaylada asrı gören ninemin, dedemin sözünü dinliyorum. Bal candır nazarımda.

abartmamak koşuluyla yararlı ama 1 kilo fiyatına 1 değil 2 değil 3 değil 4 değil tam 5 kilo balderesi balını yersen bilemem. her bal faydalı olmayabilir.

Paintov'a katılmamak işten değil. İyi bal yemeli, onu da kaşık kaşık değil elbet. İyi ballar çok yendiğinde, bir çay kaşığından fazlası bile, ''bal tutması'' yaşatabiliyor. Dikkat ediniz. O değil de, aklıma bal temalı bir Karadeniz şarkısı geldi ya, ne kadar etkili olduğunu varın siz düşünün.

baharda filizlenur
çaylarun yapraklari
anzer balina benzer
ayşemun dudaklari...

:)

şekerden uzak durun derken bildiğimiz şekerden bahsediyor.
yoksa kan şekerinizi dengede tutmak için, bal, pekmez tarzı şeyler tüketmeniz gerek. doğal olanlardan. aşırıya kaçmadan.
uzak durmanız gereken şey ise şekerli yiyecekler, içeceklerde kullandığınız şeker vs.

1 yaşın altındaki bebekler için evet, zararlı. Ancak doktorun size uzak durun dediği şeker o şeker değil. Gerçek balın içinde zaten yapay şeker olmaz ancak gerçek bal da ne yazık ki öyle 10 liraya 5 kilo alınabilecek birşey değil.

@kitap gibi sessiz: ben şeker kullanacağım zaman eğer varsa bal atıyorum çaya kahveye. anadolu'da da böyle bir kültür var.

bal'ın %90-95i şeker. öyle mucizevi, çok faydalı bir besin falan değil. balın piyasası olsun, satılsın diye çok faydalıymış da, sağlıklıymış da ayağı yapıyorlar. becel'in "kalbe yararlı yağ" yapması gibi birşey.

bal yararlı da hangi bal? bence asıl sorulacak soru bu. bana kalırsa şu an piyasadaki balların büyük çoğunluğu bal taklidi.. bu da faydadan çok zarar verir kanaatindeyim. o yüzden önce hakiki balı bulun..

Çaya şeker yerine bal atmak pek yararlı olmayabilir. Bal, belli bir sıcaklık derecesinden sonra besin değerini yitirir çünkü

@cro magnon

bu balın şekerli olduğu anlamına gelmiyor.

bildiğinizin aksine bal öyle mucizevi bir şey ama öyle sağlam balı bulmak kolay değil. piyasadaki balların çoğu şekerli. böyle seri üretim yapan yerlerin arıları işçi tutup fabrikalarda çalıştırması gerekir bal almak için. bu yüzden şeker katıyorlardır muhtemelen.

hatta şekeri azaltmak için çaya, kahveye falan bal katın diyorlardı eğer şekeri bırakamıyorsanız. -şu anda kola içerken bunu yazıyor olmam-

rafine edilmiş, işlenmiş şeker daha zararlı.
ama genel anlamda vücudun ihtiyacından fazla tükettiğiniz doğal, meyve ve sebzelerden aldığınız şeker de zararlı, vücut onu yağ olarak saklıyor.
anlayacağımız şeker zararlı bir şey, tıpkı uyuşturucu gibi ama yasal. hatta bugün türkiye rafine şekeri görece en kaliteli rafine şekeri şekerpancarından değil ithal şeker kamışından elde ediyor. bunu yerine fruktoz şurubu kullananlara ise söylenecek şey yok.
yani şeker değil de sanırım insan daha zararlı.
sanırım tatlı kaşığından bahsediyorsunuzdur, günde 1-2 tatlı kaşığı balın zararı olacağını sanmam.
balcılık yapan kapasitesi yüksek olmasa da eşe, dosta satanlar bile şeker ile kandırıyorlar arıları.
sizce de insan nüfusu can sıkan boyutlara gelmedi mi?

bal da dektorz,levulose ve sukroz olmak üzere üç ayrı şeker bulunur.
yani doktorların kast ettiği nişasta bazlı veya hedetonik glikozlardan yoktur.

ancak yetiştiriciler arıların nektar vb toplaması uzun sürüyor diye onlara direk şeker verebiliyor. buna arı şurubu denir, ancak bu arı şurubu bildiğimiz glikozlu su ise iyi değildir...ama bir gerçek var ki balın ölüsü bile yararlıdır.

antimikrobiyal ve antioksidan özellikleri var, bal bozulmaz mesela.

Bal çok çok faydalı bir besindir ama markette satılan bal değil.İçinde yapay glikoz olmaması lazım.Organik bal bulmalısınız.

@kediebesi: bal bozulmaz çünkü su oranı sindirim enzimlerinin veya herhangi bir enzimin çalışabileceği değerlerin çok çok altındadır. toz şekerle yaptığın reçel de bozulmaz. bala bir miktar su katıldığında bozulması birkaç gün sürmez.

antioksidan içerdiği doğrudur, lakin çok daha fazla antioksidan miktarını bir bardak yeşil çay ile alabilirsiniz.

bal'da işlenmiş şekerin olmaması şeker'in faydalı olduğu anlamına gelmez. biz zaten işlenmiş veya işlenmemiş olarak günlük karbonhidrat ihtiyacımızın çok daha fazlasını alıyoruz. bunun üzerine bir de 'işlenmemiş' şeker almanın hiçbir mantığı yok. balın mucizevi bir besin değeri yoktur. günlük ihtiyacımızın yanına bile yaklaşmayan oranlarda çeşitli mineral ve vitaminler içerir. ekmekte bile vitamin-mineral miktarı daha fazladır. isterseniz bal üreticilerinin verdiği değerlerden kendiniz açın bakın. ekmeğinkine de bakın.

okurken özet çıkar, sonra soruları çöz, böylelikle hangi noktalar daha önemli onu farkedersin. sonra bu farkındalıkla çıkardığın özetin özetini çıkar, artık quantum mechanics'te sırtın yere gelmez, kolay gelsin

kapaliligi ordaki event yöneticilerine bagli.bazen nispeten daha yumusatabilirler ama sanmiyorum bunda olacagini.

tanidik olursa hic bir problem cekmezsiniz,bulabilirsiniz umarim.

bence hepsini pişir, akşama kalanı ısıtırsın.

Yazdigin 2 sekilde de yapabilirsin.Ama bence 2 ye bölüp ayri ayri pisir.
Firini önce 200 derecede 10-15 dakika isit.sonra zamani 40 dk. ye ayarla ve firina sür.
afiyet olsun.

sanırım teflon tava kullanmıyorsunuz. öyleyse çok da iyi yapıyorsunuz.

ben yağı iyice kızdırıp "cosss" efekti eşliğinde çırptığım yumurtayı çelik tavaya boşaltıyorum. birkaç saniye de pişiyor zaten. 0 a yakın yapışmayla hem de.

fakat birisi en sonunda "yağı kızdırma fazla. kanserojen" dedi ama ondan da emin değilim.

yapışmasını önlemek için çözümüm bu.

yumurtayi pisirmeden once tavayi yagsiz az biraz isitmaniz ise yarayabilir.annem
tavayi once isit biraz der.yapismaz,kolay temizlenir.

Yukaridakilere ilaveten. Elma sirkesi bi miktar, suyla bi sure ocakta kaynat. Bitti.

tam anlamıyla otomatik olmasa da casio edifice'in "tough solar" denilen ve tamamen ışık enerjisiyle çalışan güzel modelleri var.

bisey olmaz

ama nugget cok saglikli degil...

buzluktan çıkarıp direk yağın içine atın hiçbişey olmaz.
sadece bol yağ, bol kalori.

nuggetın içinde gaga var, ayak var, bence yeme :D

Çok basit ama stabilo olabilir mi?

eldiven kullan. ben dambıl çalışırken öle yapıodum. nasır olmuyodu.

Eldiven kullan

zamanla onlar kuruyacak ve yenileri olusacak , bir sure sonra olusmayacak.. oyle beklemeyle filan olacak şeyler degil, barfikse devam ..

eldiven +3

eldiven kurtarmaz, hatta daha çok sıkıştırır eti. bu sefer eski nasırlı yerler iyileşir, parmaklarının üstten ikinci ve üçüncü boğumlarında nasır başlar.

barfikste ellerinle asıldığın bölümlere sünger döşe. barfiks çekerken bileğini hareket ettirme, sıkı kavra.

Eldiven bulamazsan iki tane bulaşık süngeri (scotch brite misal) kullanabilirsin. Ama dikkat et kaymasın.

eldiven +17

vücut geliştirme için deri gibi özel eldivenler olur, dolgulu falan oluyor. onlardan kullan..

eldiven kullansan da olur(geç de olsa). devam ettiğin sürece olur. bırakırsan (geç de olsa) geçer.

Eldiven +1453.

Eldiven %100 çözüm değil ama ciddi oranda yardımı oluyor.

bikac güne cikar.perdeler varsa onlari havalandirin en basta,textile ürünlerine sinmistir biraz,onlarda havalandirmadan cikmaz.bazen kimyasal tepkiyle cikmasi gerekir de ,cok extreme koku alma yeteneginiz yoksa anlamazsiniz zaten.

tütsü varsa alır kokusunu.

geçen duyuruda görmüştüm birinden. tencerede gazete kağıdı yakıp evin içinde dolaşınca koku kalmadığını söylüyordu.

bi de kızartma yaparken annem sirkeli limon kaynatıyordu ocağın bi gözünde. tam hatırlayamadım bu son dediğimi

oda parfümleri vb. ürünler kısa sürede işinize yarayacaktır ayrıca.

hayir diyemezsin.

söyle acikliyim aslinda,cogu otomobil firmasinin arge merkezi ya da arge merkezlerinden bazilari amerikada dir.

birbirinden üstün demek cok yanlis,farkli bakis acilari var.otomobil alaninda benzinin o kadar ucuz olmasi ya da göreceli ucuz olmasi yüzünden daha verimsiz araclari vardi sadece.

@serabetan: anlayamadim neden amerika'dan iyi markalar cikmadigini? ucuz benzin yuzunden mi?
top gear programinda surekli alay ediyorlar mesela amerikan araclariyla ve amerikan muhendisligiyle. benden ordan merak ettim.

avrupa derken?
almanlar üstün olabilir, bilemiyorum. ama fordun f serisindeki tork canavarı dizelleri de mühendislik harikasıdır. geçmiş efsane de baya var. en basitinden corvette.

amerikalılar büyük ve güçlü araç seviyolar. avrupalılar ise küçük ve ekonomik. sanırım mühendislik konusunu da bu beklentiler etkiliyor.

avrupa: ingiltere, almanya, italya

evet ama amerikan arabalarinda bir bmw, bir audi'deki teknolojiler gozukmuyor. Sanki avrupa daha bir inovatif gibi.

mesela sana bi amerikan teknolojisi:
www.donanimhaber.com

bu avrupada herhangi bi araçta yok:)
misal bmw nin de yüksek teknoloji gerektiren ürünleri (yanılmıyosam z serisi) amerikada üretiliyordu. emin değilim ama bundan.

sebeplerden birisi de sanıyorum şu ki; amerikada benzinin sudan ucuz olması sebebiyle ne kadar yaktığının önemi olmuyor, adam basıyor güçlü motoru, ekonomik düşünmüyor. avrupalı ve asyalılar bu konuda daha hassas olduğundan daha değişik teknolojilere yöneliyorlar.

iyi de, gm diye bi otomobil devi var, bi iki yıla kadar dunyanın en buyuk uretıcısıydı. altındaki markalara bak bi. toyota gecti sonra.

amerkan otomotivini cok kucumsuyorsun bence. otomatik vitesin uzun zamandır native, manuel in opsiyonel oldugu bi yer.

insanların ürünlere ve tabii ki arabalara ne gözle baktıkları çok önemli.

avrupa'da halen insanlar bir arabayı yıllarca kullanıyor. amerika'daki tüketim kültürü gereği bir iki yıl sonra eskimiş geliyor. o yüzden insanlar aldıkları mallar uzun süre dayanır mı diye bakmıyorlar herhalde.

bunun dışında alışkanlıklar var bence çok önemli olan. adamlar alışmış amerika'da plastik iç döşemeye, aramıyor avrupa'daki adam gibi kaliteli malzemeden yapılmış bir kokpit. adamın ilgi alanı değil.

aynı arabayı aynı kokpitle satamıyorsun ama işte avrupa'da. adamlar da amerika'da öyle üretiyor alıcı öyle diye. fiyatını da düşük tutabiliyorlar böylece. motor tasarım falan desen de öyle. amerikalı'nın da kalite beklentisi olanı biliyor audi'yi mercedes'i. bu da bir mühendisliktir aslında.

ama öte yandan oradaki gelişmeleri yapanlar da avrupalılar olabiliyor. nasa'nın uzay programlarında alman mühendislerin acayip payı var mesela.

kese kagıdında ve kupkuru bı bıcımde saklarsanız bıraz daha uzun kalabılırler.

@fenerliyim ama feneri delgado: kese kagidini buzdolabina koymali miyim, disarda mi dursun?

saklama kaplarına koyarsan baya uzun gider.

saklama kabına bile koysanız yanına biraz kağıt havlu koyun, nemini alır.

@cedilla +1

Amazonla iletişime geç. Mağduriyetini anlat. Onlar sana en doğru yolu gösterir.

amazonla kontaga gecin hemen,onlar müsteri hizmetlerinde gayet iyiler,custom etc ek ücretleride belirtin,sorun onlardan kaynakli oldugu icin nagdur etmezler sizi.

1) yardoç ve üstler oy verebiliyor sadece. ama cumhurbaşkanı atıyor. (cumhurbaşkanı siterse 1 oy alanı da atayabilir, yani oy sayısı çok da mühim değil)

2) isteğine, tercihine ve kabiliyetine bağlı. uzaklaşmaz. verir.

www.yok.gov.tr

"MADDE 4. b) ) Görev, yetki ve sorumlulukları" başlığını okuyabilirsiniz.

Diger merak ettigim de, bi universitede bir suru departman bir suru profesor var. Nasil oluyor da, tek bir kiside karar verebiliyorlar. Matematikteki biri isletmedeki bir insani nerden tanisin?!

o diil de nasıl rektör olkur bi insan acep

@elxa +1 ör: koü

belli kademe üstündeki hocalar oy verir.ama tip fakültesi olan cogu üniversitede,tipda unvanli ve belli kademe üstünde cok fazla hoca oldugundan tip fakültelerinden cikar rektörler,ondan tip fakültelerinde hem yatirim olur cok fazla hemde kalitesi bu sayede bi kademe üsttedir düger fakültelerden.

ama her zaman son söz cumhurbaskaninin,eskilerde yanlis bilmiyorsam genelde en yüksek oy alan atanirken cumhurbaskaninca,simdi biraz daha farkli iliskiler rol oynayabiliyor...

üniversitedekiler en çok oy alan 6 kişiyi YÖK'e gönderir.
YÖK kendi içinde en çok oy alan 3'ü Cumhurbaşkanı'na gönderir.
Cumhurbaşkanı 3 kişi içinden istediğini seçer.

Ben bu şekilde diye biliyorum. Bu yöntemle sadece 1 oy alanın dahi rektör olması teoride mümkün.

japonca rusçaya ve çinceye göre daha kolay ama o dediğin alanlarda japoncanın nasıl bir avantajı olur pek bilemedim. şöyle bir şey olabilir, japon bir firmanın türkiye merkezine girersin mesela, türkiye japonya arası iş gezileri falan olur. uzaktan bi akrabamız bu şekilde bir japon firmasında çalışıyor, iyi de kazanıyor..

bi tanıdığımız da ingilizce öğrenmek için çin'e gitmişti, sonra çinceye merak saldı. orada bir ithalat ihracat firmasında işe girdi. 2-3 senede öğrendi çinceyi, çok zor demişti. şimdi ülke ülke gezip iş bağlıyor. ama tabi dediğiniz alanlarda çincenin etkisi nasıl bilmiyorum.

rusya ile de baya iş yapılıyor, işte inşaat firmaları falan. rusça bilen bi mühendisi yerli firmalar kaçırmazlar.

cinceyi ogrenirsen rusca sana cocuk oyuncagi gibi gelir kanimca. zaten bahsettigin sektorler yogun olarak rusya ve cin ekonomisinin neferleri. gelgelelim japonya daha yasanilabilir bi yer tabi bu ikisini baz alirsak, buna bagli olarak japonca ogren diyebilirim burdan yola cikarak. ogrenecegin bu yeni dilin merkezinde yani o ulkede olursa 20 dk bile yeter. ama ben kendi ulkemde ogrenirim dersen kurstan cikip dolmusa bindiginde olup biten aklindan ucar gider. kaynagina gitmek lazim.

rusça inşaat konusunda gözlemci bilgisine sahibim ve bir şeyler söylemek istedim.

rusyayla dehşet işler yapılıyordu inşaat sektöründe evet ama şu kriz başladığından beri adamlar bütün işleri aniden durdurdular türkiyeyle. 2 senedir rusyayla iş yapan adamlar sürünüyor. bilginize.

@be forever young'a ekleme olarak moskova'da suan bircok insaat firmasinin isleri durmus veya yine bircok bina yarim birakilmis kaderine birakilmis durumda. bu bakimdan rusca ogren ama rusya'ya gitme (ozellikle calisicagin sirket turk ise 2 kere dusun!?( denilebilir.

sigorta, adı üstünde, elektrik sebepli yangınların, arızaların önlenmesi için var. o değerler de bazı kriterlere göre seçiliyor. daha yüksek değerde bir sigorta takmanı apartmanın elektrik tesisatına yüklenmenize ve başkaca yerlerde hasar oluşturmanıza neden olabilir.

bu işi en temizi bir elektrikçi çağırmaktır. siz hiç bulaşmayın bence.

öyle çekilmez o , değişse bile artık yeni tip sigorta takılır.. 6A demek üzerinden max 6 amper akım akabilir demek...Sen fazla yüklenirsen 6a dan fazla akım çekmeye başlar...ve kofradaki teller kopar..biz buna sigorta attı deriz..hiç bulaşma hem çarpılma riskin var..hemde yangın çıkarma..İşin uzmanına göster.. en az 12 A olması gerek.. önceden bu kadar çok elektrikli eşya olmadığı için 6A lık yetiyordu..şimdi yetmez...

@ataman: bayaa bi seferdir ben degistiriyorum bunu tirsa tirsa da olsa. gidip 12A'lik bitane bulup taksam olur mu direk?

olur diye düşünüyorum... ama elektrikçiye sor bunları alırken..Ben elektrikçi değilim...elektronikciyim

olur ama kablolar falan ona göre çekilmemişse aşırı yüklemeden yangına kadar yolu var.

@ozdek ben bunu düşünmemiştim hiç , kablo kesitide çok önemli.. bence kendin yapma riske girme uzman bir elektrikçiye göster..12 A lık takabilmen için komple tesisatı yenletmende gerekebilir.. Elektrik işinde riske girilmez..Başına dert alırsın..kablolar erirse...

bunlarin hepsi ayni anda calistiginda mi sigorta atiyor? daha farkli bi degerde sigorta derken eger sisteminizdeki bu tum elektrikli alicilar ornegin 10a gibi akim degeri cekiyorlarsa sebekeden siz gidip 16a takarsaniz durum vahim bi hal alip istenmeyen kazalar olabilir. bi elektrikci kontrol etmeli sisteminizi-ordaki elektrikli aletlerin durumuma gore sigorta degeriniz belirlenmeli. bildigim bu.