babelfish.yahoo.com var. Türkçe yok.

tercüme programlarından çok hatalı sonuçlar (dilbilgisi ve sözcüklerin bağlamına ilişkin ciddi hatalar) alırsınız aman derim. o programların amacı size metin hakkında genel bir fikir vermektir, daha ötesine geçemez.

bir tercuman ve çevirmen olarak net yanıt: hayır. düşündüğün anlamda yok. sistemler kelime çevisi yapabilirler ama anlam çevirisini yapamazlar.

Europäesch Unioun
Europa
Schengener Conventioun

wikipedia'nın lüksemburgca versiyonundan buldum.

Lüksemburg'da resmi yazışmalar Fransızca yapılıyor bildiğim kadarıyla. Fransızca yazsanız olmaz mı?

cif gibi bişey işe yarayabilir belki. bulaşık deterjanı olan değil, şu diğer ocakları falan temizlemek için olan var ya o işte.

Limonun yağ çözücü ve koku partiküllerini bastırıcı etkisi olduğunu biliyorum. Limon içeren bulaşık deterjanları etkili olabilir. Ya da direkt limonu sürüp biraz bekleyip durulayın. Hiç biri işe yaramazsa çamaşır suyu kullanın o zaman koku falan kalmıyor kesin de, iyi durulayamazsanız çamaşır suyu kokuyor bu sefer de. Ayrıca çamaşır suyuyla yıkarken üzerinize de dikkat edin, sıçrarsa yalan eder üzerinizdekileri.

tavayı sıcak suyla yıkıyorsunuz değil mi? yemeği tavadan alınca hemen tavanın içini sıcak suyla doldurup biraz bulaşık deterjanı damlatın şöyle bir fırçalayıp bırakın. yemekten sonra geldiğinizde daha kolay temizlenir. yine de koku kalıyorsa tavanın içinde sıcak sirkeli su bekletmek bir çözüm olabilir.

içine su doldurup limon dilimleriyle biraz kaynatın o suyu. başka meyve sebze varsa onları da atın suya.

arkadaşlar tava teflon?

yani cif dediğimiz şey çizmez mi?

çamaşır suyu koy demişsiniz o da sağlıksız diil mi

yemeği tavadan aldıktan hemen sonra daha tava sımsıcakken, limonlu piril dök davaya. çok enteresan bir reaksıyon veriyo, izlemesi keyifli oluyo. kokuya da çare olabilir belkı.

içini suyla doldurup bol miktarda (2-3 çorba kaşığı) tuz katıp karıştırın ve kaynatın. çok çok yüksek ihtimalle bu çözer olayı.

daha önce yazılmış ama, bulaşık suyuna bir miktar çamaşır suyu dökün, sağlıklıdır. ama iyi durulamanız lazım, çünkü çamaşır sulu su yapışır kalır bulaşıklara. ayrıca metal ve cam eşyalarınızı (bardak kaşık vs) çamaşır suyu katılmış su içinde bekletirseniz ilk günkü hallerini alır ışıl ışıl olurlar.
imza: ayşe teyze

dünyanın en iyilerinin başında gelir rosetta stone. bence hiç zaman kaybetmeyin.

rosetta stone denilen program neler içeriyor tam olarak?

rosetta stone icin bir suru dil paketi mevcut. genelde icerigi dile gore degi$iyor ama en az 2 seviye olarak gorsel $ekilde dil ogretmeye dayali bir sistem kurulmu$. herkes tavsiye ediyor, ben de bu yaz fransizca icin kullanmayi du$unmekteyim.

rosetta stone her dil icin ayri paket sunmamis. her dil icin ayni paketi sunuyor, sadece ses ve yazilar ayri. tek yaptigi da sana resim gosterip, resimin altina cumleyi yazmak; yani, almanca ogreniyorsan elmanin altina "der apfel " ingilizce ogreniyorsan da "the apple". dolayisiyle dile gore konular belirlenmiyor, her dile gore ayni konular sunuluyor. yani ayni yontemle butun dilleri ogretmeye calisiyor, bu ne kadar verimli olur var sen dusun. her dil icin ayni resim ve guya ayni anlama gelen cumleler. dolayisiyla 0 gramer bilgisine sahip oluyorsun. reading de ogrenmiyorsun, anca resimlerin altindaki cumleleri ezberliyorsun; tabi resimdeki benzer bir ortama denk gelir ve o ne anlama geldiklerini hem anlayip hem de hatirlayabilirsen. ayrica kim begeniyor bunu boyle bir karsima ciksin; cok merak ediyorum. interaktif programlardan ogrenecegine git 2-3 tane kitap al derim

bir de pimsleur diye bir amcanın setlerini tavsiye ederim (torrentta var...öhöm).
bu setlerin olayı da şu. hollandaca bilen amerikalı bir adam (nedense?) ve hollandalı bir kadının kısa bir diyaloğunu dinliyorsunuz. sonra en minik parçalarından itibaren size tekrar ettire ettire anlamını açıklayarak gidiyorlar, yarım saatin sonunda o diyaloğu anlar duruma geliyorsunuz. kaç hafta önce başka bir dilde olanının ilk mp3ünü dinledim, diyalog hala aklımda. (diyaloglar bütün dil paketlerinde aynı, içerikte farklılık olmuyor.)

sonuçta kapsamlı bir şey değil ama destekleyici bir çalışma, telaffuz dinleme yöntemi olarak kullanılabilir.

aa unutmuşum, hollandaca için taalklas.nl var çok güzel bir site. yalnız kullanıcı adı ve verdikleri şifreyi not edin.

pimsleur ve bu site ile canavar gibi olursun:

forum.wordreference.com

tell me more u da salla.

rosetta stone'u deneyeceğim. pimsleur'u bi ara yüklemiştim 3 sene oluyor sanırım ama hala oradan diyaloglar aklımda kaldı, o yüzden pimsleur'u deneyeceğim tekrar.

Singapur, Kuala Lumpur ve Hong Kong görmüş birisi olarak söyleyebilirim ki nedense? Hiç birşey ucuz degil. Türkiyedeki fiyatlarla hepsi neredeyse aynı.

Sadece çıkalı çok olmuş veya türkiye pazarı gibi 1000 kişiye degil de 150000 kişiye getirilen ve daha ucuz olan ürünlerden alabilirsin.

Benim en mantıklı tavsiyem (ki gerçekten türkiyeye göre acaip ucuz) Playstation 3.

hiçbir şey daha ucuz değil, olsa bile yabancı direkt kazıklanır zaten, aynı şeye gelir. yanında hong kong'lu biriyle alışveriş yapması lazım yakınınızın, o zaman biraz pazarlık edilebilir. ama yabancıyı görünce fiyatları utanmazlık denecek derecede kökleyenler oluyor.

valla ortodonti tedavisi için geç kalmış olduğunuzu düşünmüyorum, şahsen ben 17 yaşımda tel takmaya başladım 21 yaşıma kadar da taktım hatta ağzımda bir sene boyunca renkli lastiklerle gezdim...

ortodontiste gitmenizi tavsiye ederim, eğer tellerle işiniz bittiğinde verilen şeffaf kalıbı da aksatmadan bir müddet kullanırsanız sonuç muazzam...

dayanın bence ortodontiye... en temiz yol budur....

telde agri falan oluyor ve temizlik olayi zor diyor kullanan cogu insan, o yuzden tele pek sicak bakmiyorum gibi.

ben de laminate istiyordum, diş hekimimle konuştuğum zaman "senin kendi dişlerini kurtarmak öncelik olmalı o yüzden ortodontik tedavi öneriyorum, buna rağmen gerekirse komple laminate yapacağımıza 4 dişle kurtarırız olayı" dedi. fakat ort. tedavi çok tuzluydu, üstelik rahat 3 yıl sürecekti. laminate içinse hassasiyet ve ağrı sorunu olabiliyormuş.
yine de cesaretimi topladığımda laminate yaptıracağım sanırım. yalnız bence yaptıracaksanız en iyi yapan kimse onu araştırıp bulup gidin. çünkü geri dönüşü olmayan bir işlem, olmuşken iyi olsun derim.

her zaman neler yiyorsan onları ye bence. bu saatten sonra bünyenin dengesini sarsma. bir de dışarıdan yeme. sonra sınava girerken yanında bi ağrı kesici bulundur ne olur ne olmaz o stres ağrı yapabilir.

ishal yapabilecek her $eyden kacin.

redbull, pavırreit, oralet, şekerli su, okunmuş su filan boş şeyler.

akşam 22 gibi yat uyu birşeyin kalmaz. tabi sabah çok iyi bir kahvaltı gerek. kahvaltının da öncesinde sabah 6-7 gibi kalkıp 20dk evde odalar arasında at koşturup, hafif spor hareketleri yaparsan ve arka fon müziği de "eye of the tiger" olursa bırak da öss senden korksun. nerden mi biliyorum pazar günü 8 veya 9.girişim olucak(evet heryıl girdim aksatmadan) :) tembel değilim ahaha 3.üniversite hedefim ayıptır söylemesi (:

katafalk'ın dediğini de dikkate al bence, kardeşim midesini bozmuştu ve öss sabahı ishal. bu yüzden enerji içeceği falan deneme bence de.
uyku problemini uzun süredir yaşamıyorsan sınavda da yaşamazsın inşallah rahat ol :) benim de sınav gecesi uyuyamama gibi küçük bir sorunum olmuştu, onun sebebi de geç yatmaya alışık oldugum için erkenden uyuyamadım, bu yüzden her zaman yattıgın saatte uyu derim, ne çok geç yat abartarak ne de erkenden yatağa gir.

winsome'ın dediğine katılmıyorum (winsome da kızacak şimdi bana; hep bana karşı tezler sunuyorsun diye ama, ne yapayım?! eheheç).

sanki yarın sabah dersiniz var da okula gidiyormuşsunuz gibi yatın. hani yarın dersiniz vardı sabah 7'de kalkmanız gerekiyordu ve kaçta yatardınız sorusuna kendinizce cevap verin yatacağınız saati öyle ayarlayın. yoksa sınava uykusuz ve yorgun gidersiniz. ben öyle olmuştum. 10'da yatağa girip 3'te uyumuştum. sonra tabii uykulu bir sınav...

başarılar.

bence sınav günü sizi ummadığınız bir şekilde etkileyebilecek herhangi bir şey yiyip içmeyin, sebze yemeği gibi hafif şeyler yiyin. vücut hamsa spor yapmaya çabalamayın. akşam vakitlice yatmaya çalışın ama vücudu hiç alışık olmadığı bir saatte uyumaya da zorlamayın. bir de en iyisi "bu zamana dek çalıştım, elimden geleni yaptım, artık ne olacaksa olacak" diye düşünmek ve fazla canını sıkmamak.
başarılar.

öss gecesi sadece yarım saat anca uyumuşumdur. sabah da hayatımda o an ilk kez denediğim kahveli kola içmiştim. gayet normal bir şekilde sınavı da bitirmiştim. şimdi düşünüyorum da, manyak mıymışım neymişim denemeyin bunu sakın ne olur ne olmaz.

olay kana sindirilmeden karışacak şeker kullanmakta. bal mesela.

Benim tavsiyem lonely planet olur. Yoksa hayatımda asya görmüşlüğüm yok :))

-deniz güneş palmiye seven bir kişiyseniz east coast beach'e gidin. bisiklet, tandem veya paten kiralayıp bütün sahil boyunca gezebilirsiniz. yeme içme mekanlarının toplandığı bir yer de var orada, hatta türk kebapçısı bile vardı :) sanırım sahildeki mcdonalds'ın yakınlarında olacaktı bu restoran sokağı.
-gitmedim ama oranın meşhur yerlerinden biri long bar imiş, orada singapore sling içebilirsiniz.
-çok yakınlardaki adalara günübirlik turlar var onlara katılabilirsiniz.
-gece safarisine katılabilirsiniz, hayvanat bahçesine gidebilirsiniz. orang utan neyin var.
-chinatown'da alışveriş yapabilir yemek yiyebilirsiniz, hemen yakınındaki People's Park'ta bütçeye uygun ıvır zıvır alışverişi yapabilirsiniz.
-little india'da hint yemekleri yiyebilirsiniz. çevrenizde meraklısı varsa süslü püslü hint işi takılar kumaşlar alabilirsiniz.

ilk anda aklıma gelenler bunlar. şu sitelerde çok daha fazlasını bulabilirsiniz:

www.lonelyplanet.com
www.visitsingapore.com

Gece eglence icin Muhammad Sultan Road veya Chijmes'i oneriyorum. Ikisi de bircok barin oldugu yerler.

Yemek icin alakasiz yerlerdeki kopi tiam'lara dal ve her seferinde degisik bir seyler ye. Lakhsa, mee siam, chicken rice kacirilmamasi gereken seyler bence.

Daha cok sey var aslinda. Bir rehber kitap al mutlaka.

ee riddick chronicles?

children of men

Metropolis
The Hitch Hikers Guide to the Galaxy
Serenity
Cube
Stalker
Solaris
Zardoz
Perfect Creature
The Fifth Element
A.I
Animatrix
Mission to mars
Red Planet

ilk aklıma gelenler bunlar.

equilibrium

CHOSEN SURVIVORS
DAY THE EARTH STOOD STILL
TERMINATOR
WAR OF WORLDS
ISLAND EARTH

sozluk.sourtimes.org

The island

total recall

bizim için gelecekte olmasa bile (bkz: 1984)

Yel değirmeni maketi?

Çevirmenlikle ilgili mi olması lazım absürt şeyin?

langenschedits (böyle mi yazılıyodu) alın küçük bi tane, bundan daha absürdü de olmaz
veya ingilizceye yeni başlayanlara aldırılan basitleştirilmiş hikaye seti alın

Thesaurus, collocations gibi kafayı dille bozmuşların kurtarıcısı ürünlerden alabilirsiniz.

Ya da Can Yücel'in "Çeviri kadın gibidir, güzeli sadık olmaz, sadığı güzel olmaz" sözünü çerçeveletin.

Türkce - Ingilizce (Hangi Dilde okuduysa artik) sözlük alirdim :)

hulahop.

bu elektronik ajandalar var yazdıklarınızı kaydeden daha sonra bilgisayara aktarabildiğiniz onlardan alırsanız mesleğinde de yardımı olur belki ;)

lisanslı, kutusunda bir trados alırdım ben olsam. çevirmenim, oradan biliyorum. :)

ama biraz pahalı.

yeminli tercüman ünvanı almayı planlıyorsa mesela

ad soyad
yeminli tercüman

şeklinde bir kaşeye ihtiyacı olacaktır, güzelinden bi şey yaptırabilirsiniz.

ama o çoook eziyet çekmiştir ve şimdi çeviriyle ilgili bi şey hatırlamak istemeyebilir bir süre :)

ben olsam abaküs alırdım..

eğer kendisinde yoksa babylon sözlüğün lisansını hediye edin. ben fiyatlarının 100 usd civarında olduğunu az önce öğrendim de, keşke birsi hediye etse diye geçti aklımdan, evet ben de çevirmenim.

şimdi dolapları karıştırdım tee 10 yaşındayken aldığım bir kitap vardı onu buldum. adı "imdat küçülüyorum". ad yayıncılık / aylık kitaplar dizisinden. internete bakınca şunu buldum:
www.ideefixe.com
listede 3,4 ve 5. kitaplar benim elimdeki kitabın serisinden. ama hepsi tükendi görünüyor. bence büyük kitapçıların çocuk reyonlarına bakın belki başka yayınevlerinin benzer kitapları vardır.

"kendi maceranı kendin seç" ve "kendi serüvenini kendin seç" kitaplarıydı bunlar. bu şekilde ararsanız daha kolay olur bulması.

Serinin adı macera tüneliydi hacılar erciyes, bu şekilde ararsanız bulabilirsiniz.

www.gamebooks.org

macera tüneli bunların çok ufak bir kısmı. eski eşyaların arasında farklı yazarların yazdığı ve farklı yayınevleri tarafından basılmış 3 farklı kitap buldum mesela. "kevran yolculuğu", "zamanda yolculuk" ve "ejderhalar". bunların tek ortak yönü üstünde "kendi maceranı kendin seç" ve "kendi serüvenini kendin seç" yazması.

www.somethingawful.com

2-3 hafta içinde sana gönderebilirim onlardan. 3-4 tane vardı bende.

macera tüneli serisi, bende hepsi vardi onlarin :)

ders kitaplari yayinevi nden cikmisti, oraya sor...kardesime devretmistim naapti onlari bilmiyorum

türkiyede satılıyor mu bilmiyorum ama shu uemura rimel konusunda şahanedir. strawberrynet'te olması gerek.

dermalogica'yı da deneyin bence.. dermokozmetik ürünleri arasında da size uygun bir şeyler bulabilirsiniz belki..

bu durumdan mustarip bir bayan arkadaşım onca pahalı ürünü deneyip hayal kırıklığı yaşadıktan sonra çözümü en adi kozmetik ürünlerinde bulmuştu.. hani şu 1 milyoncularda falan satılanlardan..

(ne kadar güvenilir orası meçhul ama ufak bir miktar ile deneyebilirsiniz)

siz gerçekten bayaa alerjiksiniz sanırım ama,
i.d. bare minerals'i deneyebilirsiniz.

peki logona falan gibi organik markaları deneyen oldu mu? organik falan derken rimelin kararını tutturamamış olmalarından korkuyorum.performansı nasıldır acep?

bence de i.d. bare minerals denemeye değer olabilir. %100 doğal mineral makyajı diye geçiyor bu markanın ürünleri. büyük eczanelerde var (metrociydeki eczane ve etiler altuğ eczanesinde olduğunu gördüm mesela; internette satış noktaları listesi de var). rimelin fiyatı (yanılmıyorsam) 40 ytl civarında.

ben şahsen o donmuş olanlardan alıyorum sonra iyice kızmış yağa atıp altın sarısı olana kadar pişiriyorum. sonra yiyiyorum, gerçi genelde birayla yediğim için içi pişmişmi pişmemişmi farketmiyor da olabilirim. zaten donmuş olanların içi boş boş, bi yavan geliyor insanın ağzına. ama canlı patatesi doğrayıpta pişirince hamur gibin birşey elde ediyorum bende genellikle....

patatesten patatese fark ediyor sanırım çünkü dediğiniz gibi kimisi mükemmel kızarıyor kimisi berbat oluyor.
şurada da bir şeyler var:
www.videojug.com
www.videojug.com
www.videojug.com

patatesler arasında fark olabiliyor. ama doğradıktan sonra iyice kurulayıp kızgın yağa koymak lazım . bu arada 1 kez donmuş olanlardan alıp kızarttığın yağda normal patateste kızartınca aynı donmuşlar gibi çıtır çıtır oluyor tavsiye ederim =)

ya bir gün benim kocam yapsın da (godless commie), cümle alem patates kızartması yesin (king bilip oynayanlara yaparız da).

patatesleri kabuklu olarak doğruyor, derin bir tencerede yağı kızartmaya başlıyor, daha yağ kızarırken içine bir tane atıyor ki, o bir tane, yağ kıvama gelince haberdar etsin bizi.

Çıkanları tuz-karabiber-kırmızı tatlı biber ile bir harmanlıyor ki, en "amaan ben sağlıklı yemek yerim"cilerin bile aklı çıkıyor..

Patateslerin boyutlari ve yagin sicakligi fark yaratabilir. Patatesleri esit kesmeye calis diyecegim. Bu is icin satilan aletler var sanirim. Ama o bir yana, yagin sicakligi izlemek daha kolay. Bir yag termometresi al (buyuk supermarketlerde ve mutfak esyasi satan yerlerde olabilir). Asagidaki Ingilizce Wikipedia alintisi da yardimci olacaktir:

______________________
Some home cooks who prepare French fries from scratch cook them a single time in a generous amount of oil pre-heated to a temperature around 375 °F (190 °C, medium to high heat power dial settings depending on the amount of fries to available fryer heat power) until they are golden and slightly crisp. The method recommended by most cookbooks, and used by many restaurants, especially those reputed to have excellent French fries, cook them in two stages: first at a thermostat temperature at around 350 °F (177 °C), until the fries are nearly cooked but limp, still pale and not too dried; then, after they have been removed from the oil and allowed to cool, at a higher temperature, generally around 375 °F (190 °C), fries are fried again until they are golden and crisp, which normally takes less than a minute.
__________

1. patates ince ince kesilir
2. üstüne tuz serpilir
3. yağ iyice kızdıktan sonra içine atılır
4. ???
5. profit.

Burdaki tavsiyeler de iyi:
(git: 11389)

naçizane bir öneri
patatesleri kızgın yağa attıktan sonra kapağını kapa ta ki pembeleşinceye kadar
(ahahha bu neymiş lan pembeleşinceye kadar falan Emine Beder kıvamında)
ondan sonra kaldır kapağı pişene kadar, acaip oluyor çıtır çıtır ohh mis!

yok lan çok acaip insan oldum ben
Anneler çalışmasın laaayn!!

Evet belli bir süre kapalı kapakla pişirmek de çıtır çıtır yapıyormuş onu da duymuştum, fakat bi de patatesleri kestikten sonra buzlu suda tutarsanız sonra suyunu iyice kurulayıp pişirirseniz en bi çıtır olduğunu duymuştum...

kimlanbu cugum, olayin puf noktasini kimse soylememis. patatesleri dogradiktan sonra koydugun kaba tuz dok. butun patateslere degsin tuz. bir sure oyle beklesin ki osmoz ile patateslerin icindeki su di$ariya salinsin. sonra o suyu dok.

daha sonra patatesleri yagin icine atmadan once de kucuk bir kagit havluya serip kurutabilirsin. puf noktasi kuruluktadir.

bir de patatesler tavadayken karıştırma, hamur oluyor sonra.
(canım cekti simdi)

diüretik etkisi var, i$etir...

ayrica erkeksen fitoostrojen aliyosun demektir, kararinda ic :)

Cinliler bardak bardak yesil cay iciyor. Bir sey oldugu yonunde hic bir sey duymadim. Siyah caydan daha zararli degil yesil cay. O bakimdan merak etme derim.

acaba bu poşet çayların içinde başka maddeler mi var sorusunu aklıma getirdi bu durum. koruyucu vb. maddelerden bahsediyorum, ama bir bilgim yok bu konuda.

çinlilerin devamlı yeşil çay ve diğer bitki çaylarını tükettikleri doğru, ama onlar kalitelerine göre gruplanmış, paketli veya açık satılan yaprak çayları tüketiyorlar, poşet çay piyasası yok orada. zaten lezzet olarak da poşet çaylar çok kötü, yaprak çayla hiç alakaları yok. o yüzden poşet çayları tüketmeyin bence.

Amerikan mı tercih ediyorsun?

Fransız parfümler daha kalıcıdır genelde; zaten parfüm denen şeyin de Fransız kökenli olması tercih sebebidir, Amerikan markaları, kokulu sudur.

Yaş sırasına göre dizecek olursam, beylere en çok yakışan ve en kalıcı parfümler bence şöyle:

YSL'den Kouros (25-35)
Guerlain'den Vetiver (35+)
Chanel'den por monsieur (45+)

25'in altı zaten CK, Polo Ralph Lauren ile falan oynadığı için birşey yazmaya gerek yok.

cedilla içimden bir ses bu adama güven diyor. şimdi brut hakkında ne dersin?
bir de baharatlı kokular daha iyi duruyor bende(beyaz ten/siyah saç)
yakalamışken sorayım dedim :)

ysl dediğine ilk fırsatta (2-3 gün) bakacağım)

yaş: 25-35'e göre düşün. parfümde yaş faktörünü düşünmemiştim doğrusu.

bvlgari black de deneyebilirsiniz unisex ve kalıcı bir kokudur. 25-35 grubuna da uyar bence.

unisex olayına girmesek diyorum diğer yandan.

cedilla, kadın zaten. güveneceksen o yüzden güven.

brut geçti, 80'lerdeydi o. O zaman kadın erkek komple brüt kokardık.

Bir de, yan ürünlerini de kullanırsan, koku daha kalıcı oluyor, duş jeli vs. gibi.

Kouros baharatlıdır, cidden tavsiye ederim.

iyi yıllar.

diesel'in parfümünü bi dene derim.

Vetiver gercekten etkili bir parfum..

hicbiri olmuyorsa vur yuzune arko tias kolonyasini :p

Kokladığım en seksi ve kalıcı erkek kokusu YSL M7'dir. Cedilla da yine muhteşem bir YSL parfümü önermiş. Ben kendim de bir YSL parfümü kullanıyorum. YSL'nin güzel ve kalıcı olmayan bir parfümü yok sanırım :)

eskiden bi tütün kolonyası vardı ona ne oldu. teyy teyyy
şimdi bakıyorumda doğru dürüst okuyamıyorum isimleri telefuzunda bile zorlanıyorum.
"sizde şey var mı? kelvın kılayvırt, yok pardon kristın, lan yine olmalı kıripton? hah buldum kuluvert.. gachayım"

yoksa avrupa birliğine girdik mi lan!? ehe mehe

212 H20 denemeden geçme derim ben de. pişman olmazsın.

Aslında parfüm denen şey içerdiği alkol ve parfüm esansı oranına göre değişik adlar alırlar:

1) Perfume: Yüzde 15-40 arasında konsantre parfüm içerir. Kokusu en kalıcı olandır.

2) Eau de parfum: Yüzde 7-15 arasında konsantre parfüm içerir. Parfüm kadar olmasa da kokusu yoğun ve uzun süre kalıcıdır. Genelde gece kullanılması önerilir.

3) Eau de toilette: Yüzde 1-7 arasında konsantre parfüm içerir. Kokusunun kalıcılığı 3-5 saat arasında değişir. Günlük kullanım için idealdir.

4) Eau de cologne: İçindeki konsantre parfüm oranı yüzde 1’in altındadır. Kokusu kalıcı değildir, gün içinde tazelenmek için kullanılabilir.

Fiyatlar markadan markaya değişmekle beraber en pahalı olan tabii ki perfume dir. Ayrıca kullandığınız kokunun etkisi ile ilgili 2 şey söylemek istiyorum.

1. Burun sürekli olarak gelen bir kokuyu belli bir süre sonra beyne iletmeyi keser, yani ona alışır. Atıyorum kanalizasyona da girseniz belli bir süre sonra o b.k kokusunu almamaya başlarsınız, bu b.kların bitmesinden değil, sizin burnunuzun alışmasındandır. O yüzden kullandığınız parfümün kalıcılığını siz değil bir arkadaşınız kontrol etmelidir

2. Her parfüm kişinin cilt yapısı ve ph ı nedeniyle farklı kokarlar ve farklı seviyelerde dayanırlar. Yani en yakın arkaşınızda 2 gün kalan koku sizde 1 saat içinde geçebilir, bu, arkadaşınızın yalancı olduğunu değil cilt yapılarınızın farklı olduğunu gösterir :) Bu yüzden maalesef uzun dayanan bir parfüm için kendi denemelerinizi yapmak zorundasınız :(

Saçınız peruk olmaya hak kazanacak kalitede ise saçı kesen berberler istiyorlar genelde. Fiyat hakkında bilgim yok.

Istanbul'daki perukcular Tarlabasi'nda dizilmistir sira sira. Telefon edip sorun diycem ama genelde gormeden fiyat verilmez bu tip seylerde ama yine de arayip sansinizi deneyebilirsiniz.

bir kel olarak buna cevap vermem ne kadar doğru bilmiyorum ama bir yerde okuduğumdan aklımda kaldığı üzere anadoluda bazı kızlar saçlarını uzatıp 150 ytl gibi bi fiyata satıyorlardı. perukculara kadın erkek farketmez zannediyorum. ben hiç satmayı düşünmedim. hehe

sıkıca örüp öyle kestirebilirsin. bu sayede saçlarını yıllar sonra bile saklamı$ olursun :)
verecekleri paraya deymez bence.

saçları saklamanın bi anlamı yok bence, ne demişler, kökü sende :)ha tabi 5 sene kasıp uzattıktan sonra anlam kazanıyor olabilir bilemem. konuya dönersek, yeterince uzun ve sağlıklı saçların varsa verilecek ücret milyara yaklaşır. kaliteli bir perukçudan fikir alabilirsin ama pazarlık payını unutma, bu işin piyasası sıradan insanlar tarafından bilinmediği için şahane kazıklar atılabilir, saçlar 200 liraya alınıp 1000 liraya satılabilir. bu işte iyi para var.

eskiden saçlarımın belime kadar olduğu dönemde dükkanında bulunduğum bir kuaför "ayy kestirirsen mutlaka bana ver saçlarını kendime postiş yaparım" demişti (ne tipler var off). tabi ciddiye almadım bu talebi ama laf olsun diye kendi kuaförüme anlattığımda "deli misin sakın kimseye öylece verme saçını, rahat birkaç milyara satarsın öyle bir niyetin olursa, hele kaliteli saç çok pahalıdır" demişti...doğru mudur bilemiyorum tabi hiç araştırmadım.

Bende baska bir kel olarak 100-200 arasi diye hatirliyorum sahsen. Ama ilacim olsa basima surerim sahsen.

çok uzun süre beklettiyseniz bi şampuanı, ve beklediği yerdeki koşullar da içindeki kimyasalın yapısını değiştirebilecek gibiyse şampuanınızdan olabilir diye düz mantık yürütüyorum. ancak şampuan konusunda clear in lacivert kutularda satılanlarını tavsiye edebilirim.

saçlar sık yıkadıkça daha çabuk yağlanmaya başlıyor. çok sık yıkamanın kaçınılmaz sonucu malesef.. havaların soğumasına bağlı olarak vücudun yağ üretimi de artıyor olabilir düz mantıkla.. bence saç kremi falan kullanıyorsanız kullanmayı kesin, şampuanı değiştirmek de kısa süreli bir çözüm olabilir belki.. ben 2-3 ayda bir dönüşümlü olarak elseve'in citrus'unu ve sebamed'i kullanıyorum. işe yarıyor.

bir de zamanında konuyu danıştığım bir kuaför bana "kuru saçlar için" olan şampuanlardan kullanmamı tavsiye etmişti. eğlenmek mi istedi yoksa gerçekten işe yarar mı bilmiyorum denemeye cesaret edemedim.

kuaförlerin önerdiği şampuanları sakın ha almayın derim ben. (eğer kuaför tanıdık falan değilse) genelde çakal oldukları için size kakalamaya çalışıyodur vitrinde 3-5 aydır duran şampuanları. dilim yandı ordan biliyorum.

aynı durumdan şikayetçiydim bir zamanlar o yüzden kendi yaptıklarımı anlatayım. her gün yıkamanın kaçınılmaz sonucu oluyor aşırı yağlanma o yüzden gün aşırıya düşürmek gerek. şampuanı değiştirin bence. bir de sıcak suya biraz sirke karıştırın, duş almanız bitince çıkmadan hemen önce saçınıza dökün, fazlası aksın diye saçınızı şöyle bir durulayın (ama çok değil tamamen akıp gitmesin). kafa derinize masaj yapıp çıkın. bunu birkaç kere yapınca iyi geliyor üstelik kepek varsa onu da bitiriyor. ben böyle atlattım şahsen.

kerastaseın saç derisini arındırıcı mavi bi şampuanı var onu öneririm. bir de raush mu baush mu tam hatırlamadıgım bitkisel bi şampuanın yağlı saçlar için olanını deneyiniz. hiç olmadı devamlı yıkayınız her gün. kuruyacaktır saçlarınız bir süre sonra. en son çözüm ise boyatmak. sağlıksız bir çözüm olsA da işe yarar.

avustralya için [email protected] mail grubuna uye olup arşivdeki pek çok bilgiye ulaşabilirsiniz.

bunun için bir sertifika + sınav sistemi vardı sanki ama adı aklıma gelmiyor.
sertifika ile aha ben bu kadar öğretmenlik bilyorum deme imkanı oluyordu yanlış hatırlamıyorsam. bu sertifikayı alan native'ler dünyanın farklı yerlerinde öğretmenlik yapıyorlar. misal TR'deki ingilizce dil kursları falan. native olma şartı olduğunu sanmıyorum.

böyle ets, its falan gibi bir kısaltması vardı hatırlayamadım.

celta sertifikası gerekiyor ve istanbul'da british side sağlıyor bunun kurslarını. fiyat sormuştum ciddi tuzlu bir fiyat söylemişlerdi. hangi ülke olduğu önemli değil çin'de de isteniyor aynı belgeler, celta dünyanın her yerinde geçerli. hatırladığım kadarıyla kurs birkaç ay sürüyor ve tabii yeterli sayıya ulaşınca açıyorlar yani devamlı olarak yok.

bu arada çin'e öğretmenliğe gelmek pek tekin değil. pek çok yabancı öğretmeni türlü numaralarla (anlaşmaları hiçe saymaktan pasaportlarını bir şekilde ele geçirip geri vermemeye kadar uzanan) zorla tutan okullar olduğunu da biliyorum. japonya daha iyi bir tercih olacaktır.

ist belediyesinin ücretsiz kursları var sitenin adını unuttum oradan bakın bir isterseniz.

çin e gitmeden öğrenilmiyor bu dil. orada da en az 2 yıl kalmak lazım.

çince kursla öğrenilecek bir dil değil maalesef, normalde boş zamanımda dil öğreneyim düşüncesiyle kursa gidenler çincede pek sonuç alamaz, abartı gibi gelecek belki ama hayatınızı o yönde değiştirmeniz gerekir çinceyi ciddi anlamda öğrenebilmek için. yani uzun zaman çinde yaşamak gerekiyor, çok emek istiyor. çin kültür merkezi az ders saatine yüksek fiyat alıyor bildiğim kadarıyla ama ders kalitesini bilemiyorum. boğ. üni. iyi değil. türkiyede ancak temel edinebilirsiniz. derste çok şey öğreniyormuş gibi hissediyor insan ama çine gelince pratikte ancak kendinizi tanıtabildiğinizi anlıyorsunuz. bu yola girmeden önce çok iyi düşünün derim :P

tömer'e gidebilrsiniz. istanbulda var mı bilmiyorum ama ankaradaki kursları son derece başarılı.

Herhangi bir dilde ileri seviyeye ulaşmak 1000 ders saatiyle başarılası bir şeyken, bu rakam konu Çince olduğu zaman 10.000 ders saatine çıkıyor (götünden sallamıyorum, bir kaç dil öğreten ve Tömer gibi temeli verdikten sonra gerisine kurs aç(a)mayan kurumlara değil de, biraz daha taşşaklı kurumlara bakılırsa görülebilir bu gerçek).

Bu mantıkla yaklaşırsak, ben de "Lan manyak mısın?"cılara eşlik etmek ve 1 tane Çince öğrenmek yerine 5 tane farklı dil öğrenmek daha makuldur demek istiyorum, angutça yürüttüğüm mantığa da şapka çıkartmanızı rica ediyorum.

japonca daha kolay öğreniliyor, onun yerine japonca deneyebilirsiniz?

www.uzmantv.com

ısrarla japonca diyorum

verilen linkteki videolarda çin kültür'ün sahibi kendi kursunu pazarlıyor tabii adam ne desin. öyle konuşuyor ki sanki tercüman ve rehber açığını kapatıyorlar kursta...

Aslına bakarsanız benim hep japoncaya karşı bi ilgim vardı ve kafaya koymuştum japonca öğrenmeyi. Fakat bu yaz amerikaya gittim ve orada Tayvanlı arkadaşlar edindim. Bu sürede haliyle Çince dolu günler yaşadım ve arkadaşlarımın sayesnde pek çok kelime, cümle öğrendm. ve bana telaffuzumun çok iyi olduğnu söylediler(beraber gittiğim liseden arkadaşımın telaffuzunu duyunca burun kıvırıodu elemanlar hehe) neyse bende birden Çince öğrenme aşkı peydah oldu. Yalnız bu sadece "kurstan kursa gidiyim, kendim bi çaba göstermiyim artık ne kaparsam" gibi bişey diil. Aksine ben çince metinlerle içli dışlı olmak(ne biliyim mesela Dynasty Warriors adlı playstation oyunundaki tarihi karakterlerin geçmişini okumak ya da bu arkadaşların blog sitelerine girip orda yazdıkları şeyleri anlayabilmek) niyetindeyim. Ayrıca tayvanlı arkadaşlarım mikrofon vesilesiyle net üzerinden benle pratik yapmak ve bana bu konuda her şekilde yardım etmek istiyolar. Bukdr uzun ve sıkıcı bi metni okuduğunuz için öncelikle teşekkür ederim, şimdi bu düşünceme ve hissiyatıma rağmen sizce hala Çince'den caymalı mıyım(ki zaten direk "şu kurs iyidir" diyen de çıkmamış, ortalıkta pek kurs yok sanırım)? Teşekkürler tekrar.

ortalıkta gerçekten kurs yok. dediğim gibi ancak temel birkaç şey öğretebiliyorlar. saydığınız şeyleri yapmanız, başladığınız andan itibaren birkaç senenizi alacaktır (ki o da devamlı çin'de olursanız). aksi takdirde "kendim çalışayım ilerletirim" imkansız bu kadar net söyleyebilirim. çünkü mesela bir avrupa dili öğrenirken ilk kez duyduğunuz bir sözcüğü bile aşağı yukarı doğru yazabilir, hatta belki anlamını tahmin edebilirsiniz. çincede bir sözcüğü bilmiyorsanız hiçbir çare yok, çünkü hem yazılışını hem tonunu bilmeniz gerekir. tonları düzgün söyleyemiyorsanız kimse ne dediğinizi asla anlamaz. grameri de onların farklı düşünce sistemini çok iyi yansıtır. şimdi niye hep olumsuz yazdın demeyin; olumlu yanı, ama şurası da kolay denebilecek bir yeri yok çünkü :) ancak cidden gönül verdiyseniz bu yola girin yoksa yukarıda söylendiği gibi çince öğrenene kadar başka dilleri çok rahat öğrenirsiniz.

hastanelrein hepsi, sonra da anlasmalı optikci. 100 ytl kadar bisey karsılıyor bildigim kadarı. uzerinde bi cerceve cam kombinasyonunda farkı cepten oduyorsun.

okulun mediko sunda vardır belki goz doktoru

goztepe merdvenkoyde ssk hastanesi var. orada bakiyorlar ssklilara bagkurlulara diye biliyorum..

ssk'nın verdiği gözlük çerçevelerinin çok kötü olmasını geçtim, organik cam bile vermiyor adamlar...o yüzden organik cam farkını da hesaba katın.

ssk çerçeve ve cam verir. anlaşmalı bir optikçide farkını vererek istediğini alabilirsin. hatta yılda 1-2 hakkın var galiba millet onları birleştirip alıyor falan duyuyorum etraftan. ssk elbette dandik çerçeve ve cam vercek sonuçta onlar da aynı işi görüyor. lükse meraklıysan cepten ödeyeceksin.

adı "cristo redentor" diye geçiyormuş. yapılışı wikipedia'da anlatılıyor:

en.wikipedia.org
tr.wikipedia.org

e tabi sözlükte cristo redentor maddesi de var :)

www.amazon.com

adını öğrenmek için buradan soundtrack'teki şarkıların 30 saniyelik bölümlerini dinleyebilirsin. soundtrackten şarkı ararken hep amazon'dan faydalanıyorum şahsen.

valla texcell gibi tekstil programları baya pahalı programlar, sıkı koruması var dıye biliyorum. internetten indirildiğini hiç duymadım çünkü -bildiğim kadarıyla- dongle gerektiriyor.