londra ile aramızda sadece iki saat olduğundan beijing'de yaşanan saat farkı sıkıntısı yaşanmayacak büyük oranda.

sanırım bu yıl trt olimpiyatı üç kanal üzerinden yayınlıyor, trtspor, trthd, trt3. böylelikle tek bir branşa takılı kalmayacaklar.

eurosport da hd ve eurosport2 üzerinden olimpiyatları canlı verecek.

ek: aynı branş müsabakalarının verilmesi gibi birşey söz konusu değil tabi.

ingilizce bilmeden ingilizce projeye yurtdisinda katilcaksin,masraflarini da o ülke ödiycek.ne ictin hocam sabah sabah?

eger gercekten adam akilli ingilizce ögrenmek istiyorsan yurtdisina cikmana gerek yok,ben ögrenicem deyip düzgün bicimde calisirsin,3-4 ayda gayet iyi bir ingilizcen olur,pratik icinse ayna karsisinda konusursun,kendi kendine konusursun."eee ben bunlari yapamam kendi basimaaaa" diyosan ,o dili ögrenicek zaten sabir ve istek yoktur sende.

türkçe öğren

solunisolation +1

solunisolation +1

o ülke ülke dolaşmak dediğiniz avrupa gönüllü hizmeti oluyor zannımca. yalnız bunun için azıcık özverili ve stk çalışmalarına gönül vermiş olmak gerekir. öyle ben ingilizcemi öğreneyim, pratik yapayım derseniz azıcık sıkıntı çekersiniz :)

L-carnitine alma kardeşim bir etkisi yok, bilimsel olarakta yağ yakımına bir etkisi olduğu kenıtlanmamıştır. Ben kulladım 2 ay hiç bir işe yaramadı. Protein al ama takviye için iyidir.

Edit: L-carnitine ile protein gül gibi geçinir gider sıkıntı olmaz.

şunu unutma ''yağ yakacak'' bir ilaç yoktur. ''sonraki yağlanmayı kısmen de olsa engelleyebilecek'' ilaçlar vardır. keza L-carnitin bir ilaç değildir :) bir amino asittir. hiç yoktan iyi midir; iyidir.

protein için de kazein öneririm.

carnitin dayanıklılığını artırır, ama vucut geliştiriyorsan ve amacın kas kütlesini artırmaksa önermem. ayrıca, amacın kardiyo yapmaksa yüzme kısa vadede faydalı olmaz. yüzerken vucut sıcaklığın daha az yükseleceğinden daha az kalori kaybedersin.
sıvı karnitini antrenmandan 15-20 dakika önce alırsan iyi olur. wheyi tek seferde alacaksan antrenmandan sonra da alabilirsin.

@rastgelebiri
yağ yakımına yardım eden süreci hızlandıran zibilyon tane destekleyici ürnler var. %30 yağ oranı olan bir insan o oranda kalmak daha fazla yağlanmamak için mi ilaç kullanacak?

l-carnitine kullanacaksan yediklerine mutlaka dikkat etmen gerekir. aksi takdirde çok fazla birşey bekleme.

@ electromaniac

şöyle düşün. musluk sürekli akıyor. dediğin ilaçlar musluğu kapatır. ama lavabo dolu? işte ona bir şey yapamaz. o noktada musluğu boşaltacak sensin. yani aktivitelerin. kardiyodur, yüzmedir vs.

demem o ki, musluğun kapanması çok önemli burda. her gün pasta yiyerek kardiyo yapmak kısır döngüdür. dediğinde haklısın. ama ''yağ yakıcı'' ilaç diye satılmaları doğru değil. 'yağ önleyici' (musluk kapatıcı) ilaç demek daha doğru olur.

whey protein antremandan hemen sonra alinir, once alirsan etkisini cok aza indirgersin. l-carnitine'e gelince, ben GNC'nin amino burst'une basladim, spordan once 3 tablet aliyorsun. icinde hem whey hem de l-carnitine var. tavsiye ederim.

l-carnitine in etkisinin olumlu bir etkisi var gibi sanki yağ yakımına. gerçi psikolojik de olabilir bilmiyorum ama carnitine alıp koşu bandına çıktığım zamanlar kendimi beygir gibi hissediyorum.

l-karnitin eksiğinden dolayı yağ yakımın normal seviyenin altındaysa, onu düzeltir yağ yakımın eski haline oranla göreceli olarak hızlanır evet. amaaaa bu aminoasidin eksikliği yoksa boşuna almış olursun bence..

ben olsam yeşil çayı denerdim.. spor yapmak şartıyla- yeşil çayın yağ yakımını arttırdığına dair çalışmalar vardı..

8 yıldır yaparım body building, L-cartinine kullanmadım hiç. onun yerine yediklerine (şeker, tuz ve hamur işi) dikkat edip haftada en az 3 kez 45 dakika durmadan koş...nasıl yakıyorsun bi gör :)

turgut özal bulvarında var. Mesaj atarsanız cep telefonunu verebilirim tenis hocasının.

üniversitenin tenis salonunda bulabilir büyük ihtimalle. ama bizzat tanıdığım yok.

kampüsteki spor kafeteryaya gitsin. orada tenis hocalığı yapan spor yüksek okulu öğrencileri mevcut.

almanyanın vatandaşlarına verdiği kimlik kartını sokman lazım otomata. 18 yaşından büyük olduğun böyle anlaşılıyor, çipli mipli bişi ya.

alman vatandaşı değilsen otomatın olduğu cafenin kasaya filan sor, onlar senin kimliğine bakıp kimlik kartı yerine geçebilen bir kart verebiliyorlar. ancak 17 yaşındaysan zor verirler tabi :)

yok artık ya :/ desene bizim sigara işi yattı

@mefati kusuruma bakma bir soru daha sormam gerekiyor. 2 ay sonra 18 olduğum gerçeği bir işe yarar mı?

yaramayabilir malesef. ama türklerin işlettiği kiosklar daha bir esnek olabiliyor tabi.

iki ay daha bekle, istediğin gibi iç sigaranı çocuum.

bi tabak tan dene şansını belki sormazlar.

@mefati zaten 10 günlüğüne geldim buraya :)

@cisterna kusura bakma anlayamadım :D

tabak yazan yerdlerde de satıyolar ya hani sigara böyle büfe gibi. garda marda olur. tabak tütün almanca. bildiğimiz tabak çatal kaşık diil.

yok, ingiltere schengene dahil olmadığından fransadan tgvlerde ve hollandadan kalkan feribotlarda vize kontrolu var. hem de nasıl var, öyle böyle değil, vize yetmşyor bir de valize kadar açtırıyorlardı.

İngiltere özellikle Türklere karşı çok sıkıntı çektiriyor. Girmeye çalıştığınız gibi geri dönersiniz. Üstelik Schengen olmayan bir ülkeye gitmeye çalışmak da büyük bir risk.

yurtdışındaki bir stk'ya gidip 6-12 arasında gönüllü olarak çalışmaktır. sana belli bir para da verirler aylık, ama öyle vur patlasın çal oynası boyutunda diil tabi. belçika için aylık 500-600 euro arası birşey mesela.

bu işleri en iyi bilenlerden biri gençturdur istanbulda. aznavur pasajında, istiklalde, bir git sor, baya yardımcı oluyorlar.

bunlar bayağı yardımcı oluyor başlangıç için..

www.genctur.com
www.ua.gov.tr

masaüstü arkaplanınıza iyi bakın. öyle güzel kamufle oluyorlar ki gözünüzün önündeki dosyayı göremeyebiliyorsunuz.

ismi değiştirip farklı bir yere kaydetmeyi denediniz mi? belgelerim c: / d: vs.?

evet, masaüstüne iyice baktım, dosya orada yok.

ve yine evet, ismini değiştirip başka bir konuma kaydetmeye de çalılıştım. hiçbir sorun yokmuş gibi kaydediyor, ancak o dosyaya girdiğimde "kaydedilen" pdf den eser yok.

bir ilginç şey daha keşfettim, maile attach edilmiş bir pdf i sorunsuz kaydedebiliyorum, ancak netten kaydedemiyorum.

başıma gelen bir durumu anlatayım, sizinki de muhtemelen böyle bir şey.
w7 ile özellikle çift monitör kullandığımda (harici monitörü ana monitör olarak) laptop ekranı ile monitörün çözünürlük farkından kaynaklandığını düşündüğüm fakat emin olamadığım bir nedenden ötürü masaüstüne kaydettiğim dosyalar aslında masaüstü klasörüne kaydedilse bile ekranın görünür alanının dışında bir yere kaydediliyordu.
c:\users\kullanıcı adınız\desktop klasörüne windows explorer ile bakarsanız muhtemelen dosyayı göreceksiniz orada, veya dosyanın ilk harfine masaüstündeyken basarak o harfle başlayan dosyaları gezerken arada göremediğiniz bir dosya olduğunu farkedeceksiniz.
çözüm istiyorsanız, stardock'un ücretsiz fences diye bir masaüstü yöneticisi var, o çözünürlük değiştiğinde herşeyi otomatik olarak bi yerlere aldığından çözüm sağlar, veya masaüstünüze sağ tıklayıp sort by - Name yaparsanız dosyayı görürsünüz, ama fences çözümü özellikle çift monitör kullanımında laptop'ı arada söküp takıyorsanız ideal.
www.stardock.com
Hmmm son mesajınızı dikkatli okumamışım, diğer klasörlerde de benzer bir durum oluyorsa problem onda değil, tarayıcınızda muhtemelen. firefox kullanıyorsanız Tools-Options-Applications ile pdf dosyalarının karşılığını Save File yapın. Eğer Adobe Acrobat seçili ise orada saçmalayabilir.(Gerçi o zaman da indirme yeri sormaz ama aklıma başka bir şey gelmiyor, IE kullanıyor iseniz o konuda hiç fikir verecek durumda değilim). Farklı bir browser deneyin derim bir de...

efenim öncelikle cevaplara teşekkürler, olay şöyle çözüldü.

bu yeni elime geçen bilgisayarın pdf readerı hp nin kendi readerıymış. güvenlik sebebiyle de dosyayı bilgisayara kaydetmiyor imiş. bana hala pek mantıklı gelmese de yardımcı olan teknik ekibin yalancısıyım.

geldiler, adobe readerı kurdular ve gittiler. "peh bumuymuş be" demek kaldı bana da.

gg olmasın da bu hp'nin kendi programları var ya...
hele bi hp protect tools diye bir şey var, onu kurmazsan parmak izi okuyucu çalışmıyor, kursan bilgisayar yarım saatte açılıyor...

bant derken ? bileklik olanlar falan mi ? onlarsa ter icin. parmaklara falan sarilanlari diyorsan bandaj amaçlı.

ağırlık bantlarını diyor olabilir misin acaba içinde demir tozu kum vs oluyor?

yardım toplama amaçlı olanlar da var. nereye takıyolar boyutları nedir?

yok bu dediğim masmavi bir şerit. sanırım sakatlanma olması durumunda problemli bölgeye konuluyor/çekiliyor (bilemedim ne yazacağımı)

bazen tenisçilerde de oluyor mesela. baldırdan kalçaya doğru giden mavi bir bant. adı nedir ki bunun?

hurarsiv.hurriyet.com.tr

7. haberdeki elemanın dizindeki siyah bant sanırım söylediğiniz. ben de merak ediyordum aslında. sakatlıkla ilgili bir şey sanırım ama açıklayan olsa da bilgilensek.

benim bildiğim kadarıyla yapıstırıldığı bölgedeki derinin altına protein veriyo. yorulma hissini azaltıp biraz daha kuvvet veriyor.

(git: 121690)
(git: 37403)

cagkan'ın dediğinin yanı sıra bant, vücudu tamamen sararak toz veye herhangi bir enfeksiyonu hasta bölgeyle temas etmesini sağlamıyor.

word'ün kendisinde var. new dedikten sonra sol kolonda resumes and CVs diye bi bölüm var. aradığın bu mu bilmiyorum ama.

2007'de böyle.

yok o değil ya. bir link vardı ya. orda cesit cesit vardı. 2007'dekini biliyorum o mezunlar için hazırlanmış bişi ya. hay o eski cvmi silen kafama sıcayim.

europass cv diye bi google da arat. şu standart EU cvleri iyi gibi gibi.

evet europass işte ya.

word equation editor de yazıp kopyalanıyor olabilir.

latexle yazılmış. online latex editorler var ifadeyi latex dilinde menüyü kullanarak yazıyorsun sana ifadeyi resim olarak veriyor:

www.codecogs.com

edit: hatta tex dili bile kullanmana gerek yokmuş direk menüden oluyormuş

(bkz: mathtype)

dbf uzantili dosyalarin excel tarafindan desteklendigi soylenmis. direkt excel ile acmayi denediniz mi?

evet, ancak excel uzunca bir süre dona kalıyor ve düzeldiğinde de karma karışık düzensiz bir sayfa açıyor.

abd-avrupa gönderisi 3 hafta sürmüştü kül bulutlarının en yoğun olduğu dönemde. ayrıca ets patlamadan ötürü gönderilerin ulaşmasının 4-6 hafta sürebileceğini söylemişti. acil veya son tarih kaçırma gibi bir durum varsa ilgili enstitüye mail atıp durumu açıklamanızı öneriyorlar.

Biz küçükken hep "ip oyunu" derdik...

Hani şu parmakların arasında ip çekiyorduk falan, aralardan geçiriyorduk o mu?
Kedi beşiği?

evet kedi beşiği.

türkçe'de de kedi beşiği mi deniyordu ona?

kedi sepeti derdik biz.

vonnegut un ayni isimli romani kedi beşiği diye cevrildi.

kuzu kapamaya benziyore

kaburga?

kuzu kaburgaya benziyor.

google'dan resimlerine bakıyorum da benzetemedim gibi dediklerinize?

sanki iki kaburganın arasına et konulmuş gibi...

kuzu pirzola olabilir mi ?
olamaz sanki.

çünkü google'daki bütün kaburgalar ters duruyor. şu yemeğin alt tarafını görüyorsunuz google'daki imajlarda. bu tarz pişirmediğimiz için pişmiş imajlar da buna benzemiyor.

diye düşünüyorum.

Bir hayvanin kaburgasi bu. Ama hangisi, onu ben de kesin soyleyemiyorum. Domuz diyecektim, onun bu sekilde servis edildigini gordugum icin daha once.

canım acayip çekti ha. lan kurban bayramı olmasa et met yiyemicez:p neyse (şener şen gibi) ay başında gidelim de alalım bari et met yiyelim.
sdöçgmsdg

Yeminle ağzım sulandı.

ahaha. çok iştah açıcı gözüküyor yahu.

Kuzu tandıra benziyor. Ben koyun ve kuzu eti yemem de, evde seven birileri var. Bazen pişmiş olarak alıyorum.

domuz kaburgası gibin.

serbesttir

kavanozda satılanlara havaalanı güvenliğinin sorun çıkardığı oluyor. varsa onları check in de vereceğin valize at.

gıttıgın ulkeye ya da ucagın ındıgı ulkeyede baglı bıraz. tabı guvenlıgın vıcdanınada.

bagajlar tartılacak, ağır gelirse ekstra ücret ödeyeceksiniz. kalabalığa çok bakmıyorlar.

aslında check-in işlemlerini yapan kişinin o anki ruh haline göre de değişebilir durum. kimisi 1 kiloyu bile sorun ediyor, kimisi hadi geç bakalım neyse bu seferlik öyle olsun kıvamında salıveriyor. ama yine de ceza ödememek için önlemi almak lazım; eşyalarınızı oracıkta bırakıp gitmek zorunda kaılırsınız vallahi.

bazen de içhat dışhat olmasına göre değişiyor. yurtiçi uçuşlarda acıdıklarını hiç görmedim, ama yurtdışı uçuşlarının birininde 15 kilo fazlaya gıklarını çıkarmadıkları gözlemlendi.

sergei eisenstein'ın filmlerine bir gözat bakalım.

(bkz: danton)

(bkz: april captains)

frida da oyle sahneler vardı galiba.

germinal

Ekim, Grev, Potemkin Zırhlısı, Sıradan Faşizm,

z
bir costa gavraz filmi olup 2 oskarlıdır. film daha başlarken çalan şarkı bile (bkz: hoşçakalın dostlarım) adamı fena gaza getirir, uçurur. fimin adı "z", sadece z

klip var bende de! kenny arkana yazsan youytube a "halkın nefreti" türkçesi olan fransızcasını unuttuğum bir klip var.

Bir de küreselleşme karşıtlarını ve seattle protestolarını anlatan bir film geçenlerde vizyonda idi sanırım. battle of seattle mıydı ne idi öyle bişi...

Bir archieve.org a bak istersen..

konuyla ilgili iki favorim var: (bkz: land and freedom) ve (bkz: reds)

www.ua.gov.tr

1) bu genclik programları dısında sokrates, erasmus, comenius gibi programlar var.. bunlar universiteler arasıdaki ikili anlasmalar uzerinden yuruyor. katılmak icin universitelerin ab ofislerine gidilip bilgi alınabilir zannediyorum. bunların dışında senin bahsettiğin genclik programları var..

3) senin dedigin genclik programları uzerinden devam edelim.. evet hibe veriyorlar. ancak hibe yol ve konaklama masraflarının %70 ini karşılıyor. geriye kalan %30 yerel sponsorluklar ve diger partnerliklerle karşılanabilir dense de cogu zaman pamuk eller cebe yontemi uygulanıyor.

4) ben yukarıdaki projelerden bikaçına katılma fırsatı buldum. farklı kulturleri tanımak/tanıtmak adına projelendirilmiş olduklarından bulunmaz bir fırsat. tabi kişisel gelişimine katkısı da yabancı dil, organize etme/olma deneyimi açısından büyük.

masrafın tamamını önce siz karşılıyorsunuz sonra ödeme yapılıyor ki o da %70 i ona da çok güvenmemek lazım şundan dolayı; karşılanacağı söyleniyor ama programı düzenleyen kişi "bizdeki bütçe x lira size o kadar para veremeyiz." deyip verilmesi gereken miktarın daha altında geri ödeme yapabiliyor. tecrübeyle sabittir.

gezi yapmak için gidecekseniz çok bir şey ummayın şöyle ki; 1 haftalık programda şehir merkezine 1 gün, yakınlardaki bir beldeye ise yarım gün ayırdılar ama onun dışında free time larımız vardı bizim, bu zaman diliminde kalacağınız yeri keşfedebilirsiniz.

ha memnun kaldınız mı derseniz; kesinlikle yaşanması gereken bir tecrübe...

bir de kaçırdığım bir proje var hakkında çok bilgi sahibi değilim ama yine ua nın yaptığı "çok taraflı eğitim ab projeleri" var ama bunun için lisede olmak gerekiyor sanırsam. avantajı ise proje ortağı ülkelerin tümüne gidebilmeniz ülkeler polonya-italya-almanya-yunanistan-portekiz... gibi ülkeler ayrıca masrafların tamamı karşılanıyor.

bence bu turizm şirketleri ile ilgilidir. bazı alman havayolu şirketlerinin de turkiyede call center ı var.

Eski kız arkadaşımın eski kız arkadaşı (takılmayalım buraya) bunlardan birinde çalışıyordu. Almanya'daki Türk'lere hizmet veren telemarket'lerin (shopping tv gibi) telefon destek hizmetlerinde (call center) çalışıyorlar. Çalışan ucuza geldiği için Türkiye'den hizmet veriyorlar.

İşgücü nerede ucuzsa, call center da orada açılıyor, nereye hizmet verdiğinden bağımsız olarak. Amerikalılara hizmet veren bissürü call center Hindistan'da misal. Bu da öyle işte, Almanlara hizmet veriyor, ama fiziksel mekan Türkiye'de.

size de mantıksız gelmiyor mu peki aylık 2500lira nerden baksan 1100 euroya falan tekabül ediyor ki almanya işsizlikten ağlıyor bugünlerde. neden kendi insanına iş gücü yaratmak varken gidip de tr de böyle bi işe giriyolar onu anlayamadım. tamam belki aylık 1100 euro süper bi para değildir orda ama işsiz olmaktan da iyidir.

lufthansa nında call center ı istanbulda diye okumustum sozlukte. en iyi almanca konusan ucuz isgucu turkiye de diye heralde...

açıklıccam bunu ama maçtan sonra

çalışana ödediği paradan ziyade devlete ödeyeceği vergiyle alakalı olabilir. ya da olmayabilir. bak kızın parasını yedik ettik de hiç sormak aklıma gelmedi.

maç arası anlatayım hemen,

almanca call center için eleman arayan, boch, arçelik, lufthansa, türk telekom gibi kurumsal ve büyük firmaları söyleyeceklerimden tenzih ediyorum, zaten bu dediklerim ve gibileri o fiyatı vermiyor, hatta çok az ücret veriyor hıyarlar.

neyse, dediğin 2500 maaşlı ilan veren firmalar, genelde dolandırıcı, şöyle;

2 sene önce bildiğim kadarıyla sadece istanbulda bu işi yapan 150 ye yakın irili ufaklı ()genelde ufaklı) işletme vardı,

çoğu şans oyunu sattırır almanlara, prim de veririler ama bir hafta/ 2 ay maaş alırsınız bir gün gidersiniz iş yerinde yeller esiyor, adam toplamış pılı pırtı gitmiş.

deneme süresi derler sigorta falanda yapmazlar, yani bin türlü ipnelik var.

zaten genelde almanyadan atılmış, ailesi tr ye zorla yollamış, piçler, kaşarlar, fırlamalar, emekliler vs gibi enteresan tipler, az da olsa almanca bölümi okuyan öğrenciler var.

2500 gibi yüksek meblağlardan uzakta az daha gerçekci olanlar var, mesela 1500 civarı öderler, onlarda köle misali çalıştırır, en ufak perforemans düşüşünde siktir ederler.

neyse ya sıktı yazmak, ben bir iki yerde çalışmıştım, arkadaşlardan biliyorum, tavsiyem ASLA ASLA ASLA selam bile verme o firmalara, çok bu işi yapmak istiyorsan ilk cümlelerimdeki o büyük ve kurumsal firmalara az maaşla çalış, kesi daha çok kazançlı çıkarsın.

bu mesajda ibret i alem olsun.

o fiyatı vermezler ama call center kurulum ve işletme ücretleri almanya gibi iş gücünün pahalı olduğu ülkelerde çok yüksek. bu sebeple mesela siemens bir sürü firmanın help desklerini türkiyeden yönetiyor. adam kanada'da toshiba'yı arıyor. istanbul güneşliden bir türk açıyor telefonu.

turkcell'de aynı şekilde hem devlet teşvikinden hem ucuz iş gücü maliyetler arsa fiyatı vs'den dolayı gidip diyarbakıra taşerona verdiriyor bu hizmetini.

kollarını göğsünün altında birleştirme, kendini dışarı kapatma.
gülümse, ama öyle melih gökçek sırıtmasıyla değil :)

www.michaelpage.com.tr

ilerleyen sayfalarda ne yapman ne yapmaman gerektiği yazıyor moda mod uygulaman şart değil kendin ol ancak orada yazanlara dikkat et ona göre davran derim ben.

not: bir de iş THY ise tanıdık vs işini çok kolaylaştırabiilir...

vallahi işe yarar mı bilmiyorum ama bizim bir arkadaş yokluktan pespembe bi kravatla gitmişti görüşmeye. ancak mülakat "oooo.. siz bize çoktan uyum sağlamışsınız yahu, biz de pembe kravat kullanıyoruz uniformamızda" dolaylarında ortamı ısıtan bir muhabbetle başlamış. çocuk da kabul edilmişti pozisyona..

işe yarayacağını garanti etmemekle birlikte, staj yapmak istediğiniz pozisyonun (varsa) uniformalarına bir göz atın, ona yakın renkler seçin, en azından kravat rengini tutturun.

dur birazda nasıl cevaplar verileceginden filan dem vurayım.

şimdi havacılık sektorune meraklı bir kişi olarak kendime sordum nasıl cavaplar verirdim filan die. gelmesi muhtemel sorulardan biri neden bu sektoru sectiginiz filan olacaktır zanediyorum. işin kokenine inin, bu hevesininizin çoktan beri varolduğunu filan sezdirin. karşınızdaki insanların anılarını/yaşadıklarını yakalamaya çalışın. yani "aaaa bak ben de boyle hissetmiştim" desin karşınızdakiler. bu sektorde yer alma isteğinizi işin kökeniyle beraber ortaya koyunca ister istemez karşınızdaki insanlarla ortak noktaları yakalayacaksınızdır ki bu da akılda kalıcı olmanızı sağlar.

bir de birkaç soru hazırlayın gitmeden once. bildik "peki siz bize bir soru sorar mısınız?" diyebilirler. bu genelde mulakatın sonlarına dogru yapılır ki aslında mulakat boyunca soylediklerinizin saglaması niteligindedir. yani mulakat boyunca iddialı iddialı konusan birisi komik bir soru sorarsa "aman bu ezberlemis gelmiş" diyebilirler, yada ben derdim açıkcası.

ps: bu yazdıklarımın hepsi tavsiye niteligindedir :)

www.germanwings.com
www.sunexpress.com.tr

şu iki siteye bir göz atın isterseniz.

www10.condor.com
www.germanwings.com

condor ve german wings var benim bildiğim. pegasus ve onur air'e de bakılabilir. german wings'in her perşembe promosyon uçuşları açıklanıyor. mail grubuna üye olursan haberdar ediyorlar. 1 euro'ya uçan arkadaşlarım oldu mesela.

hepinizi seviyorum

bu sayılanlarda bulunamazsa air berlin.

Bizde de rüzgar gülleri var. hatta eğer yamulmuyorsam rüzgar gülü sipariş eden ülkeler arasında da en üstlerde bir yerdeyiz. Hali hazırda çanakkale civarında var bir rüzgar çiftiliği. ayrıca gebzeyi geçtikten sonra bir tepede görüyorum istanbul'a giderken. bi de umuttepe'den inerken görünüyor bir tane.

benim bildiğim çeşme'de, manisa'da, bandırma'da, çanakkale'de fln bolca var bunlardan. baya ekonomik hemde. bazı bölgedeki yetkililer bilinçli tabi. herkese lazım bu biliçlenme...

@want2die, yani şöyle bir şey yapsak, bu, kısa vadede tasarruf yaparak masrafları karşılamamızı sağlamaz mı?

şöyle bir şey = blogs.ec.europa.eu

ruzgar tribunu tarlasi yapmadiginiz surece hic mi hic ekonomik bir cozum degildir. ve sanirim turkiyede o tarlayi yapacak kaynak yok.

evet ruzgar gulu dedigimiz sey, karayollarinda iki ucu acik, kumastan yapilmis, yuksek bir direge bagli, ve ruzgarin siddetine gore sisen, ruzgarin yonune gore donen bir cisimdir.

edit: ruzgar enerjisinde kisa vadede tasaruf yapmak imkansiz. yaptiginiz tasaruf, tribunun fiyatini karsilamaz yahu.

en buyuk "dezavantaj", hakkaten ise yarayacak buyuklukte bir santral cok yer kapliyor.. e bunu da pek isteyen yok yani.. "santral yapacagimiza oralara apartman dikeriz mesela"?
onun yerine hidroelektrik ve termik takiliyolar turkiye'de.
ruzgar enerjisi santralleri de kucuk oluyor, mesela en buyugu bandirma'daki, 30 mw gucunde. (zaten toplam 4 tane var, cesme, bandirma, bozcaada, canakkale)
halbuse keban baraji'nin ustundeki mesela, 1330 mw lik bir santral. ucurum var arada.
ekonomik olabilmesi ise yarayabilmesi icin hakkaten hayvan gibi buyuk bir alana kurulmasi lazim. bunun icin feda edilmek istenen bir alan yok paradan once..

ruzgar santralleri pek tercih edilebilir degil, fakat bana gore tuketicide cevre bilinci olusturabilecek en hizli araclardan bir tanesi.

nukleer santral icin pek yerimiz yok.
1) nukleer santral dedigin ya denize ya da buyuk bir nehre yakin olmali. cunku enerji uretmesi icin su isitmasi lazim, o suyuda buradan alabilir.
2) ikincisi, deprem olayindan en az etkilenebilir bir yere kurulmasi lazim ve temelinin saglam olmasi lazim. yani kaya(her kayadan da degil oyle. en makbulu sert lava tasidir)

ruzgar enerjisi icin,
1) ruzgar debisi bol olan hemen hemen her yere kurulabilir.

solar enerji
1) bulutsuz gunu az, gunesli gunu cok yerler makbuldur.

kurulumunda maliyet hesaplarından ziyade çevreye olan duyarlılık dikkate alınıyor galiba. yani maliyet açısından herhangi bir avantaj saglamasa da sırf çevreyi kirletmemek için kurulabiliyorlar. yani market alışverişinden dönerken elinizde bez torba yerine marketten parayla satın alınmış plastik torba gören ve bakışlarıyla sizi yerin dibine geçiren insanların yaşadığı ülkelere baktığımızda gayet yoğun bir şekilde rüzgar santrali girişimlerini görüyoruz pekala.
bana kalırsa maliyet avantajı da var. yani çok uzun dönemde enerjiye hem bir alternatif getiriyor, hem de kömür gibi negatif dışsallık harcamalarına(sağlık harcaması gibi) neden olan enerji kaynakları ile beraber ele alındığında, maliyeti uzun dönemde katlanılabilir hale geliyor. ama tabi çok uzun vade işin içine girince türk girişimcilerinin bakış açısına takılıyor.

valla ben de işin aslı termonükleer santrallerden yanayım. geçen gün greenpeace'ten bi kızla nükleer santraller üzerine laf dalaşına girdik. kıza bir iki detay verince karşılık veremedi. belli onlara da bazı şeyler ezberletilip sokağa salınıyorlar.

cevap verenlere teşekkür ederim.

rüzgar türbini (tribünü değil :)) ilk kurulumu masraflı olmakla beraber işletme masrafı düşük bir gereç. bakım masrafları bir doğalgaz santraliyle karşılaştırılamaz doğal olarak. elektriğimizin yarısından fazlası ne yazık ki yerli kaynaklarla değil, doğalgazla üretiliyor.

türkiye rüzgar enerjisi açısından avrupa'daki en iyi ikinci potansiyele sahip. (bkz: repa)son lisans başvurularında epdk'ya 80.000 MW lık başvuru yapılmış, türkiye'deki toplam kurulu gücün 40.000 MW olduüu düşünülürse rakamın büyüklüğü anlaşılır. sistem kısıtları nedeniyle bu rakamın onda biri bile (şimdilik) kurulamıyor ne yazık ki.

son kanun değişiklikleriyle son kullanıcıların kendi yenilenebilir enerjilerini üretip fazlasını devlete satmaları teşvik ediliyor. ilgileniyorsanız çin malı dikey eksen türbinleri araştırın derim.

nükleere gelince, teknolojisine sahip olup utanyumunu kendin zenginleştirmediğin sürece cazip değil. nükleer yasası felaket zaten; ne atıkların ne olacağı ne de santralin kaldırılması konusunda mantıklı maddeler var. bir de güya ucuz kaynak olacak nükleerin ihalesinden 20 cent fiyat çıktı, dünya ortalamasının 3 katından fazla. şu anda evimize giren elektriğin maliyetinin 10 cent (doğalgaz santrallerinin yaklaşık satışı da bu civarda sanırım) olduğu düşünülürse fiyatın abukluğu ortaya çıkar.

anladıgım kadarıyla müşteriden elde edilen kar bağımlı değişken olmak üzere saydığın bağımsız değişkenlerle çalışıyorsun.

şimdi yazdığın değişkenlere şöyle bir bakınca multicollinearity sorunu olabilir gibime geldi. çoklu doğrusallık sorunu da deniyor buna. modelde kullanılan bağımsız değişkenler arasında çok kuvvetli ilişki olması durumunda böyle garip Rkare lerle filan karşılaşılabiliyor.
örneğin insanların gelirleri ile ortalama mevduatları arasında çok kuvvetli bir ilişki olması muhtemel. yine gelir ile oturulan yer arasında da muhtemelen çok kuvvetli doğrusal ilişki oldugunu tahmin ediyorum. boyle bir durumda Rkare değeri abuk sabuk değerler verebilir. tahmin ettiğin modelin parametleri ne alemde? bireysel olarak anlamlı olmayan ancak genel olarak diğer parametreler ile birlikte ele alındığında anlamlı olan istatistikler var mı? yani t testinden sınıfta kalmış parametrelere rağmen F testinden oldukca düşük bir p oranı ile gayet "sağlam" bir görüntü çizen bir regresyon durumundan bahsediyorum. var mı böyle bir durum?

kaos teorisinin mantigina gore; bir sene sonrakine ait havayi 'tahmin edebilmek' icin bir degil bir cok tahminimizin olmasi lazim. ya da en azindan yaptigimiz spesifik tahmin icin bir olasilik vermek lazim.
ilk uc gun icin cok isabetli tahminler yapilabilmekte, sonraki gunlerde tahmin sayisi arap sacina donmekte.

arkadaslara gelince: bence sizi yemisler.
elimizde milyar tane hakkinda bilgi sahibi olmadigimiz degisken var; bir gun volkan patlar global olarak dunyada isi duser. ya da kutuplardan hayvan gibi bir buz kutlesi kopar dunyadaki su oranini arttirir baska bir degisiklige sebep olur.

ancak belki onceki senelere bakarak istatistiki bir tahmin yapilabilir ama ona da tahmin denmez.

"İklimbilimin konusu olan iklim, geniş bir sahada uzun yıllar boyunca görülen atmosfer olaylarının "ortalama" halidir."

uzun vadeli tahminler bu düşünceye dayanıyor. bu seneki ortalamadan sapma, gelecek senenin sapması hakkında tahminde bulunabilmek için fikir veriyordur...

edit: n kaç olmalıdır? Ortalama 50-100 yıllık hava durumu ortalamaları alınarak iklim hakkında bilgiler oluşturulabilir. (wikipedia)

kaos teorisi gibi her şeyi ona bağlayabileceğimiz bir cevaptan çok, daha ciddi bir cevap lazım bana. olağandışı durumların sonucu olan ani iklim değişikliklerini de konu dışında tutuyorum doğal olarak. arkadaşların iddiasına karşı benim başka bir iddiam var, hangisi doğru diye soruyorum, bu durumda "yenmiş" de olmuyorum.

ayrıca önceki senelere bakarak bir sonraki senedeki o günün hava tahmini yapılabilir ve bu gayet de "tahmin"dir. tahmin denemez de ne denir bilemiyorum. havanın nasıl olacağını ön görüyorsun sonuçta.

weka diyorum.

aslinda uzun donem icin hava tahmini yapmiyorlar, iklimsel bir tahmin yapiyorlar. bu da hava durumlarinin ortalamasi oluyor. yani sorunun cevabi olarak, bu ongorme olayini da istatistikler sonuclara bagliyorlar.

ben istatistiksel yöntemlerle yaptıklarını duymuştum. hatta hollanda'daki bir meteoroloji merkezi ile ilgili bir makale oumuştum. zaman serisi verisi kullanıp en iyi performansı gösteren modeli tahmin edip duruyorlardı. (neyseki gerçekleşen hava sıcaklığını ölçme ve tahminlerle karşılaştırma imkanımız var en iyi modeli seçmek için) ama yapılan ortalama almaktan ziyade, kabaca, hava sıcaklığını etkileyen faktörlerin geriye dönük değerleri üzerinden tahminler yapmak. ama tabi yine istatistiksel bir süreç. 2010 19 mart için tahmin yapılabilir mi? kurama bakmak lazım. yani kuram "t zamanda havadaki karbondioksit oranıyla t+3 zamandaki hava sıcaklığı arasında tesadüfi olmayacak bir ilişki var" diyorsa(salladım, dikkate almayınız) yapılamaz. sallama örneğimize göre 2010 16 martında yapılabilir.

(bkz: enflasyon)

forum.memurlar.net

(bkz: para basınca enflasyonun artması)

bir de şunu düşünmek gerek, para basma maliyetli bir iştir, yani para astıkça paranın da değerini düşürmüş olursunuz çünkü onu basmak için harcadığınız maliyet yüzünden bastığınız para kendi değerini koruyamaz.

işin biraz daha incelemek isteyip de temellerini araştırmak isterseniz, şurası iyi bir başlangıç olabilir:

en.wikipedia.org

edit: la traviata'nıın verdiği linkte ne de güzel tartışmışlar :) ama sonucu söyleyeyim, o borç kapanmayacak, kapanamayacak. en azından alışageldiğimiz ekonomik sistem içerisinde.

diyelim hükümet işi gücü bıraktı, darphanelere eşşek gibi para basmasını emretti. darphane de milyonlarca tl para bastı. ne olur? piyasa parayla dolar ve bunun bir sonucu olarak para değer kaybeder. piyasada bol bulunan ürünün ucuz olması gibi. sonra kaçınılmaz olarak enflasyon yükselir. 10 liralık ürün 100 lira olur. bir şekilde ekonomi kendini dengelemeye başlar. her şeyin fiyatı artar. buna oranla maaşlar çok az bir miktarda artar. millet ay sonunu zor görür vesaire vesaire..

ekonomist değilim, yanıldığım noktalar olabilir.

Para basılmamasının en önemli sebebi enflasyondur. Zira basılan para bir şekilde piyasada tüketicilerin varlığına katılacak ve tüketicilerin talepleri artacaktır. Artan talep sonucu sınırlı olan arz talebi karşılamakta yetersiz kalacak ve ürün fiyatları yükselme eğilimine girecektir. Dolayısıyla fiyatlar sürekli olarak bir yükselme eğilimine girecek ve allah muhafaza bu işin sonu dört nala enflasyona kadar gider.

her para bir girdinin, bir üretimin göstergesi/değeri olarak basılıyor. karşılığı olmayan para basmak bir şekilde açık vereceğinizin resmidir.

bildiğim kadarıyla ne kadar bastığınız önemli değil. devletin paranın değerine eş miktarda hazinesi var. altından. altın sabit kaldığı sürece ne kadar kağıdınızın olduğu önemli değil.
ancak amerika bu duruma istisna. parası dünyanın her yerinde değerli olduğu için basıp gönderebiliyor(du) borcunu kapatmak için. bir söylentiye göre saddam petrolünü dolar değil euro ile satmak istediği için devrildi deniliyor. falan da filan...

gerekenden cok para basılırsa sayet millette balya balya para olur, ancak o balyalarla alacak seyler cok azdır. cunku o balyalardan baskalarında da mevcuttur. sizin iki balya onerdiginiz mala beriki 3 balya onerir, boylelikle enflasyon alır basını gider. oyle gider ki sabah aldıgınız ekmegin fiyatı ile aksam aldıgınız ekmegin fiyatında oynamalar olur. paranın degeri o kadar duser ki 5-10 balya parayla yarım ekmek alacagınıza yakıp ısınmak yeg tutulur. ikinci dunya savası oncesi ve sonrasında almanyada olan da budur. insanlar bir cuval parayla yarım kilo bulgur almak yerine banknotları sobalarda yakıp ısınmayı tercih etmislerdir.

çok olan her şey değersizdir. parasız bir ekonomi düşün. çocukların oynadığı bilyeli oyunlarda en benzersiz misketin en değerli olması gibi. az bulunan değerlidir, çok bulunan değersizdir.
Türk Lirası basılırsa, paranın alım gücü düşer, değersizleşir yani daha az şey alınmaya başlar aynı miktar parayla, yine aynı şekilde daha az Dolar eder Türk Lirası. Buna "Dolar yükseldi" de diyoruz aslında bazen :)

Para basarak borç ödenemez de, bütçe denkleştirmesi yapanları da gördü bu ülke :))

paramızın uluslararası arenada bir değeri olsaydı, altınımıza karşılık olmadan da para basabilirdik ama paramız o kadar değerli değil malesef. para basarsak, kısa sürede sıfırlar artar, afrika'da, afganistan'da olduğu gibi insanlar balya'yla para verip bir ekmek alır.

İnanmayacaksın ama para ekmek, bilgisayar, masa gibi bir üründür. Piyasaya fazla miktarda arz edilen her ürün gibi, onun fazlası da değersizleşir. Giderek değerini yitiren para konseptine enflasyon diyoruz.

ekonomist ağızlarını bırakıp çok basit bir şekilde şöyle yorumlarım ben hep.

çift kefeli terazi düşün. bir kefesinde para var, bir kefesinde de piyasadaki parayla alınabilen şeyler var. bu terazi sürekli dengede olmak zorunda. şimdi bir para basarsak, yani para olan kefeyi ağırlaştırırsak ne olur, para tarafı ağır çeker. nasıl dengeleriz? parayla alınabilen şeylerin değerini de öteki kefeye koyduğumuz para kadar arttırırız ki dengelensin. ne oldu? parayla alınacak şeylerin fiyatı, koyduğumuz para kadar arttı.

işte buna enflasyon diyoruz.

para basıp piyasaya sürmeden, sadece borçlarımızı ödemek için kullansak ? saçmaladım mı ne ?

@sarere
amerika uzun süre bunu yaptı, parasının uluslararası arenada geçerliliği olduğu için, ama o da bir yerden sonra patladı, taşıma suyuyla değirmen dönmüyor.