seç beğen www.franceculture.fr

viceroy var. yaklasik 6 aydir iciyorum, arada saman gibi olan paketler ciksa da genelde iyi. tek kotu yani kotu kokuyor.

viceroy'un açık mavi paketleri vardı eskiden. böyle şimdiki parliament tarzı filtreli olanlardan değil de sarı filtreli olanlardan onlardan hala var mı?

mavi lark=ucuz parlement denemelisiniz...3 yıldır tüketiyorum...

akıl vermek gibi olmasın ama sayıyı azaltıp kaliteyi yükseltmeyi tavsiye ederim. uzun süredir günde 2 veya 3 adet sigara içiyorum ve marlboro alıyorum. haftasonları 5-6 yı geçiyor bazen.

(bkz: west silver)
yeni adıyla
(bkz: west gri)

beyaz lark dene kesinlikle çok tatlı içimi var hafif.

polo slim ya beyaz ya da gri paketti hatırlamıyorum

216 soft. aslanlar gibi.

House MD daha güzel bence.

house diyorum.

House M.D kavgaya girmez bile , cameron'a filan dövdürür.
O derece yani !

himym sevdiysen friends de seversin. daha komiktir ve daha sıcaktır ayrıca.

dexter'ı daha çok sevdiysen house md seversin, ally mcbeal himym sevdiysen friends seversin. friends eğlenceli pembe dizi gibi, house'ta da adam ayar veriyor.

tarz meselesi, hangi turu begeniyorsunuz onu izleyin.
Bence friends daha eglenceli daha keyifli bir dizi.
House karizmatik, gulduruyor, vay anasini dedirtiyor ama her bolum ayni konsept gecip gidiyor. Biri hasta geliyor, hayati hakkinda ilginc bir detay oluyor bazen, bazen de olmuyor. Sonunda bilinmedik bir ozelligi ortaya cikiyor ve sorunun sebebini buluyorlar. Bu surecte 3 kez bobrekleri iflas ediyor 5 kez kalp krizi geciriyor. Diziyi sozde "fenomen" yapan kismi arada bir gecen house dialoglari ve insanlarla arasindaki iliskiler. Grey's anatomy gibi bokunu cikarip soap operaya cevirmedikleri icin hala "fenomen" gozuyle bakilabiliyor.
Yanlis anlasilmasin tum sezonlarini izledim, izliyorum ve begeniyorum houseMDnin. Ama 4 yil once izledigim Friends beni hala daha cok etkiler.

house'u da çok severim ama friends'in yeri ayrıdır.. friends dicem ben house laf etmicekse..

yaw kardesim birakin bu coluk cocuk dizilerini, brezilya dizilerini, baslayin the wire'a oradan da sopranos, en sonda da oz, bir daha dizi izleme ihtiyaci hissetmezsiniz.

bu da benden bir kiyak olsun.

o zaman lupus diyorum, bu sefer kesin bak.

fdegir ben ozu 99 da lisede okurken cine5 ten izleyen bir bünyeydim:)

www.kubbealtifotokopi.net

onun yerine sahaflardan kitap alsanız daha kolay olur sanki , hemde daha hoş bi hava katar ;

taksimdeki sahaflara bakabilirsiniz , pandoranın karşısında olucaktı öyle bi yer

kolay gelsin

(bkz: ta'm e guilass)

tony gatlif ve majid majidi filmleri

the baby of macon
orphan

(bkz: 13 tzameti)
(bkz: voksne mennesker)

(bkz: cargo)

madeo'yu çeken çekiğin filmleri. madeo dışındaki filmleri de yani. korecem zayıf, başlığına git bulursun.

ben şununla bayağı yol almıştım, fransızca biliyorsan işine yarayabilir:

www.amazon.fr

themen aktuell kullanıyorduk biz. a1 a2, b1 b2 diye gidiyor,alıştırmakitabı da var.

ingilizcenin üstüne öğreniyorsan, almanca-ingilizce-türkçe karşılaştırmalı dilbilgisi kitabı var. alman kültür'e giden bir arkadaşım faydasını görmüştü. bu da linki: www.almancaogreniyorum.com

bende aynı durumdayım :)
serhat - adam die bi şarkı var moralimi yernie getirir herzaman

al bakim:

www.youtube.com

@arif, youtube'a giremiyorum şimdi uğraşamıycam da şarkının adını yazsaydın keşke ?

ya da girebilen biri de yazabilir :)

dayman song. o bir efsane. unutmayacağız!

Pijama - Tek Dikişte

(bkz: ösym götümü ye)

itsy bitsy teeny weeny yellow polka dot bikini

şöyle birşey var: www.kutublog.com (senin 2 kitap orada yok baktım ama aklında bulunsun)

istanbul'da istanbul üni merkez kütüphane'ye 1 tl karşılığı girersin. boğaziçine normalde giremezsin ama biraz dik yürürsen (şaşkaloz olmadan, hergün geliyormuş gibi) kimlik göstermeden geçebilirsin.. sabancı üni 3 aylık 75 tlden okuyucu üyeliği sunuyor. (tüm bu saydıklarıma baktım senin kitaplar yok :/)

yine senin kitaplar orada yok ama gigapedia.com ve avaxhome.ws non-fiction konusunda bir deryadır. paleoantropoloji ve fizik antropoloji kaynaklarımı oralardan temin ediyorum..

adını hiç bir zaman tam hatırlayamadığım hani robinson'lu bir kitabevi var oraya sorun birde, onlarda vardır gibi..

kubbealtı'na da bir sor istersen.

sen niye gelmiyorsun bize, küs müyüz? diyor. bir yol gidin belgelerinizle.

www.netkitap.com

şöyle bir şey var. özet ve toparlayıcı bir anlatımı var. lacan ve irigaray'ı, hegel'i megeli de ele almış derrida'nın yanında.

marges de la philosophie'yi okuyarak başlanabilir.

biz türkler buna devrik cümle diyoruz.

cümle bile değil ki devrik olsun. zaten adam öyle yazmışsa öyle olması gerekiyor yahu, edebiyat öğretmeni misin :(

bu bakış açısıyla şiir okunduğunu da ilk kez görüyorum. adama takla attırmayın mezarında.

hacı kafiye düzeni a,b,a,b şeklinde. zaten doğrusu ilk yazdığın gibi, buna ilaveten senin düşündüğün gibi olması kafiye düzenini a,b,b,b yapar ki böyle bir şey yok, olmaz, olamaz, buna kafiye denemez :)

Toplu taşıma ile;

etilerden zincirlukuyu'ya gidiniz ve metrobüse binin.(Avcılar değil Söğütlüçeşme)
Kadıköy-söğütlüçeşme'de inilir.
İndikten sonra soldan giderek (evlendirme dairesinin zıt yönü) geniş otoparkta bekleyen sarı dolmuşlar bulunur.
Sarı dolmuşa bindikten sonra iş bankası bloklarında inmek istiyorum deyiniz.

beşiktaş tan vapurla kadıköy e geç. iskelenin 50 mt sağ tarafından kalkan sarı dolmuşlara bin.

beyaz fırın'ın karşısı :))
beyaz fırını genelde herkes bilir :)
kolay yerdedir.

kadıkoyden caddeye giden sarı dolmuşlara bin. onlar önunde indiriyor. kıme sorsan gösterir :)

kadıköye gelebildiğini varsayarsak ve otobüse bineceğini yine varsayarsak: fb1, fb2, 4, er1, gz1'e binerek gidebilirsin.

ben o ödevi veren hocayı merak ediyorum.tanışmak isterim kendisiyle.

şuna bir bak istersen: The Art of the Ridiculous Sublime: On David Lynch's Lost Highway

şişirmeyin şunların egolarını, ne istediğini yaz gönder, ne ayıbı allah aşkına.

arife katılmamak mümkün deiil ztn şişecegi kadar şişmiştir.ayıp mayıp olmaz hocam de kafi
bide formlar gelince bnde gelicem de olsun bitsin

eğer hocanın yanına uğrama imkanın olacaksa, merhabalar hocam diye başla. başvurmayı düşündüğün programı yaz bu konuda sizden referans rica edeceğim müsait olduğunuz bir vakit yanınıza uğramak isterim yaz.. sora odasına formları bırakırsın en temiz ve genel geçeri bu. (az tanıdığın hoca için yazıldı)

arkadaşlar doğru söluyor onlarda insan sonuçta abartmanın anlamı yok saygı sınırını fazla kaçırmadıktan sonra sorun olmaz merak etme

mail atmadan direk yanına gidin bence. mail atmak işleri biraz geciktirebilir.

soli özel, asaf savaş akat?

ferda keskin var aslanlar gibi...

seçin, beğenin, alın...

kaan atalay, bülent somay, umut özkırımlı, jale parla, mete tunçay, pınar kür, ali nesin, tolga tüzün, can kozlu, selen gülün, mine erkaya, ferhat kentel, sevengül sönmez, aslı tunç, kürşat bumin, güneri civaoğlu, haluk şahin, niyazi dalyancı, ahmet şık, sinan çetin (dışardan katılıyor sanırım ve ismini zikretmek istemezdim aslında), başar başarır, ethem özgüven, ariana ferentinou, sedat örsel, rıdvan akar, derya alabora (o da dışarıdan) ile benim ilgili olmadığım ve dolayısıyla tanımadığım hukuk ve reklamcılık gibi alanlarda belki de çok tanınan diğer isimler..

hakan kursun ve murat belge de hala orada sanirim.

atilla aksoy, haluk mesci, celil oker, levent erden, jale parla, levent yılmaz.

Ceyhun Yılmaz da ders veriyr bu üniversitede bildiğim kadarıyla...

derviş zaim, betül mardin...

tuna erdem

çok anladığımdan değil de hatta en iyi fransızca şarkılarından mıdır onu bile bilmiyorum ama sen fransızca şarkı diyince ilk aklıma gelen bu oldu;

une belle histoire

bir de edith piaf şarkıları da aradığnız kategoride olabilir.

la vie en rose

mesela

benim için, charles aznavour - emmenez moi

(bkz: le vent nous portera)
sonra bilumum jacques brel şarkıları...
sonra georges brassens...

Gönlümdeki yeri apayrı olan, en rezil ve beni en gülümseten fransızca şarkıdır kendisi:c'est bien dommage.

eheh duyup da adını bilmediğim parçalar çıktı :)

jacques brel'den ne me quitte pas

je ne veux pas travailler
ella, elle l'a

(bkz: tu vas me detruire) de iyidir. Sinan Çetin'le Film Gibi'nin bana tek faydası bu olmuştu:)

notre dame de paris demisken, besteci riccardo cocciante'nin sarkilari ile quasimodo'yu oynayan garou'nun sarkilarina (je n'attendais que vous, gitan vs) da bakabilirsiniz.

serge gainsbourgh'un bi sürü şarkısı zamanında hit olmuştur bi bak derim. en bilinen parçalarından biri Je T'Aime Moi Non Plus

Manau - La tribu de Dana

bunu da ben buldum ehehe.

ayıptır, gainsbourg var:

www.dailymotion.com

www.dailymotion.com

www.dailymotion.com

Lara Fabien - " Je T'aime"

Bence Gilbert Becaud'dan Nathalie.

Bir şarkı da Georges Moustaki'den önereyim. Melodisi hiç yabancı gelmeyecek. Eminim bir yerlerden kulağına çalınmıştır. Le Meteque.

omar chakil - L'Amour a eu Raison de Moi

la boheme ve sous le ciel de paris tabii ki.

ayrıca forum.generationmp3.com

bu saatten sonra yollayamazsin. fedex'e, ups'e versen gider tabi ama fiyati da fena olur.

normal posta yolu ile ise 2-3 haftada gidiyor italya'ya, ya da oralardan 3 haftada geliyor. ordan hesapla. want2die'in dedigi en iyi secenek ozel kargo sirketleri haricinde.

dhl ile 3-4 günde gider... sen paraya kıyarsan tabi.

amerikaya ptt ile 1 haftada gidiyor. lübnana da taş çatlasa 10 günde gider.

@sharon and hope

pardon ama hangi ptt o acaba? bizim normal ptt'de yurtdisina yollanan kargolar/mektuplar icin acele servis yok cunku..ya ben yanlis bir sey yapiyorum ya da ptt isik hizi ile teslimata basladi. aydinlatirsans sevinirim.

acele posta olayı yok zaten. normal posta ve kargo servisi var sanırım.

dhl merkezi yer ise, beyrut gibi 2 günde ulaştırıyor.

ben olsam lubnanli bir online magazadan visa'yla alisveris yapmayi denerim. (lubnan'da olaylar nasil isliyor, bunu bilmiyorum tabi)

türkçe'nin anasını sikmeden derdiniz anlatın; "sevkili", "güsel" vs. yazdığınızda bunları okuyanın kafanıza klavye fırlatmak istediğini biliyor musunuz? sevkililer gününüz kutlu olsun.

ben kızılaydaki (ankara) pttye normal veriyordum mektubumu filmimi filan, 1 haftaa elinde oluyordu alacaklının. bilmiyorum ki nasıl bir sistem kullanılıyor:)) ama doğru bu dediğim.

ingilizceni parlatman gerekiyorsa bogazici'yi unut bastan. felsefe yapabilecek ing. bu saatten sonra ogrenilemez * (su an son sinifta oldugunu farzediyorum). mulakatta seni elerler

istanbul uni. felsefe bolumu 4.sinif ogrencisiyim. tek soyleyecegim buraya gelme. yuksek lisans ta bile ilgilenmiyor kimse. sana bos yere turk islam felsefesi ogretip dururlar. hayallerinde ne var bilmiyorum ama hic bir hayali ist.uni. felsefe bolumunde gerceklestiremezsin. tavsiyem uludag ya da hacettepe'yi denemen.

yuksek lisans kazananlarin listesini cekmistim. orada ales, yabanci dil ve not ortalamasindan elde edilen puanlar yaziyor. ortalama olarak soyleyebilirim ki ist.uni'de 70 ales, 50 yabanci dil (minimum bu) ve not ortalaman da 2.2-3 olsa yeter. gelgelelim mulakatta puanin yeter mi? yetmez bence. hocalar kendini begenmis. zaten felsefe bolumunden hic bir sey olunamadigindan oturu mezunlarin %90'i y.lisansa basvuruyor, geri kalanlar da ogretmen oluyor. simdi sunu dusun; hocalarin basvuranlarin tamamini tanidigi bir yerde disardan gelen olarak senin sansin var mi? ben derim ki yok. ist.uni icin yok o sans. belki mucize yaratabilirsin tabi..

üniversitelerin yüksek lisans için şartlarını, kaç kişi aldıklarını sitelerinden öğrenebilirsin.

kapısının önünden geçerken kafanı az içeri uzatsan, i.ü.'de (edebiyat fakültesi için konuşuyorum) yüksek lisan yapabilirsin.

boğaziçi'de önemli olan mülakattır. ales'ten en az 65 almış olman lazım ve ingilizce belgesi de olması lazım. en son toefldan 79 istiyorlardı ama writing en az 24 olması lazımmış. bir de felsefe bölümü erken başvuru dönemlerinde pek başvuru almıyor genelde temmuz'da alıyor başvuruları.

istanbul üniversitesi alesten en az 55 istiyor ancak istanbul üniversitesi'nde de önemli olan ales puanı, ales puanının yüzde 50'sini alıyorlar değerlendirmede. 80-90 arası alınmış bir ales puanıyla mülakattan 20-30 alsan da girebilirsin.

1984 için çok iyi konuşmuştu bir arkadaşım aynı şekilde bende alıp okumayı düşünüyordum. olasılıksız okudum geçenlerde bitti güzeldi öneririm.

shakespeare soneler'e bayilirsiniz o vakit.

1984 güzel ve okunması gereken bir kitaptır.

1984 candır, okunur o, içeriği söylenmez; ''vay anasını, hakket bu gün de böyle.'' dedirtir.

baudolino da candır.

sabahattin ali'nin her kitabı pek iyidir.

olasılıksız'ın güzel olduğumdan şüphem yok ama öyle çok piyasa olmuş kitapları okumama gibi bir rezil huyum vardır. hele bir çok satanlardan düşsün de o vakit alıp okurum belki.

''geçmişte ne biçim hukuksuzluk olmuş?'' diyorsanız uğur mumcu'nun suçlular ve güçlüler isimli kitabını okuyunuz.

nedense iskambil kağıtlarının esrarı geldi aklıma. değişik bi deneyim olabilir. masal gibi. ama değil :)

en son yine bir tavsiye üzerine düzlemler ülkesi diye bir kitap almıştım. nedense ilk bi'kaç sayfasını okuduktan sonra içim ısınmadı. öylecene bir köşeye bıraktım, erteledim daha doğrusu. o değer mi ki okumaya?

aslında almışken şiir antolojisi alabilirsiniz, hem farklı şairler olduğu için de sıkmaz.

tavsiyeler için teşekkürler, hepsi değerlendirilecektir.

şimdi bizim anlamadığımız bir şey var: her şey yerinde ve zamanında yapılmalı. hasta ziyaretinde klasikler, shakespeare, felsefe vs. okunmaz. allah aşkına uçmayın. şiir hele hiç okunmaz. basit, hafif şeyler okunur. kolunun altına aristoteles'in kategorileri'ni sıkıştırıp hasta ziyaretine gidilir mi? yapmayın, etmeyin. uykusuz falan okuyun. yapmayın.milton falan, oy oy...

kişisel gelişim kitaplarından nefret eden biri daha, ne güzel yalnız değilmişim :)

başka zaman kütüphaneleri incecik bir kitap ama ben çok begenmiştim. istiklal kitabevi'nden çıktıgı için orada yarı fiyatına bulabilirsiniz.

akıcı bir kitapsa aradıgınız; travanian'ın shibumi, amin maalouf'un semerkand, elif şafak'ın araf, sabahaddin ali'nin kürk mantolu madonna, polisiyeden hoşlanıyorsanız ahmet ümit'in beyoğlu rapsodisi veya son kitabı bab-ı esrar olabilir. bab-ı esrar'ı henüz okumadım ama diğerleri için (eğer daha önceden okumadıysanız) son derece akıcı, sıkılmadan okunabilecek kitaplar oldugunu söyleyebilirim.

şimdiden keyifli okumalar.

momo diyorum ben.büyüklere masal.içerde var bir bak istersen yorumlara falan.o boş zaman için zamanla ilgili kitap.bence cuk oturur.illede şiir dersen bence yılmaz odabaşıyı dene.

1984'ü okumadıysanız okuyun zaten mutlaka. Ama bir haftalık kitap değildir, en fazla bir hadi bilemedin iki günde biter.

Salinger okuyabilirsiniz, The catcher in the rye olabilir, ya da Glass ailesine düşecekseniz, Yükseltin Tavan kirişini Ustalar ile başlamanızı tavsiye ederim, oradan Dokuz Öykü'ye geçmek icap eder.

Klasikte rus, hatta özellikle Dostoyevski tavsiye ederim ama bir haftada okuyamayabilirsiniz. Budala ile başlayabilirsiniz. İlk Dostoyevski deneyiminiz olacaksa Suç ve Ceza ile falan başlamak akıl karı olmayabilir.

Hikaye okumak isterseniz Roald Dahl olur, eğlenirsiniz hem. Okumadıysanız Sait Faik okuyabilirsiniz. Baudolino demiş bir arkadaş, Eco'nun diğer kitaplarını okuyabilirsiniz, misal Gülün Adı, zorlamaz yani sizi bunlar. Rahat rahat okunur.

Şiir içinse ben Türk şairlerini tercih ederim aslında, çünkü Türkçe şiir yazmaya çok müsait bir dil. Cemal Süreya tavsiye ederim mesela, nispeten yenilerden okuyacaksanız Murathan Mungan iyidir, Yaz Geçer'le falan başlayabilirsiniz.

Ha bir de kişisel gelişim kitabı nedir yahu. Kitabın bize söyledikleriyle gelişeceksek vay halimize.

soru: ana öğretim dili fransızca olan bir okulun ingilizce kursuna gidilir mi?

alakasız cevap: bambaşka ve daha güzel kurslar bulmak tabii ki olası. english time derim ben.

english time'dan koşarak uzaklaşın derim ben. beleş olursa düşünüebilirsiniz sadece.

boğaziçi nin kursuna iyi diyorlar. evet englist time dan koşarak kaçın derim bende.

english tıme için bende hiç iyi seyler duymadım ona gıtmem o yuzden. ama boğaziçi'de birazz tuzlu. gs bi kaç bin lira ucuz kalıyor yanında. galatasarayı öven yok mu ya da yeren??

francophone okulunda ingilizce öğrenmeye çalışırsan örneğin sensation'ı "senseyşın" yerine "sansasyon" diye okursun. bir de bonus olarak boğaz manzarasında 1,25'e sütlü kahve içersin. o kadar.

makalenin adını yazarsanız belki elinde olan biri taratıp gönderebilir, hiç belli olmaz.

hatırlatma babında söyleyeyeim:
merkez kütüphane şu an tadilatta.
eser/kitap/tez arama olayı bir ay kadar yok. dolayısıyla istediğiniz/aradığınız bişeyi bulamaz/alamazsınız.
ama içerden tanıdık birileri varsa yardımcı olabilir.

evet ,gayet acık ve net bir sorun !

geçer gider rahat olun. ne olursa olsun 13-14 yaşındaki kızlara , hatta 17nin altındakilere yanaşmayın yeter.

biraz da buyuklerini deneyin.. hem seneye de... neyse vazgectim, susuyorum.. :p

Eğer bu durum seni rahatsız ediyorsa -ki etmeli- aynı yaşlarda kız kardeşinin olduğunu ve kendisinden büyüklerin, onun vücuduyla ilgilendiğini düşün derim.

ortaokul yıllarında çok ilgi duyduğun, sevdiğin ama bu sevgini karşılıksız bırakan birisi olabilir mi? ve sen de bunu saplantıya dönüştürmüş olabilir misin? önceki yıllarını boşa geçirmiş olduğunu söylemenden çıkarıyorum bunları.

sevgili mustafa sandal, troll değilsen, açık ve net bir şekilde yazayım ki aklında yer etsin.

18 yaşından küçüklerle cinsel ilişkiye girmenin kanunlara aykırı olduğunu ve cezai uygulaması olduğunu biliyor muydun?

dodocan, sorun olduğunu aslında biliyorum ancak çözüm önerileri beklemiştim ben.
want2die, evet savunulacak bir yanı olmadığını biliyorum ancak ne yapayım elimde değil, içgüdüler, hormonlar vs, engel olamıyorum.
mrtksn, yok yahu, o kadar da değil. saplantı haline gelmedi tabii ki de, içten içe bir şeyler oluyor ancak akranlarıma yöneliyorum tabi hep.
rimednac, biraz yüzeysel bir çözüm önerisi ama işe yarayabilir, teşekkürler.
krasotkin, muhtemelen. çok sayıda bu tür durumla karşılaştım. daha doğrusu karşılık alamamanın sebebi ilişki kurmak için hiçbir gayrette bulunmamamdı.
mea maxima culpa, troll'ün gerçek anlamı nedir bilmiyorum ama sözlükte kullanılan şekli ile ortalığı karıştıran, tabuları yıkmaya çalışan, milleti kızdırarak galeyana getiren kişi demek galiba. kesinlikle öyle bir amacım yok. sadece bir sorunumu paylaşıp çözüm önerileri almak istedim.

ayrıca, www.tbmm.gov.tr

"Reşit olmayanla cinsel ilişki

MADDE 104. - (1) Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi, şikâyet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."

sanırım burada 15 yaş diyor alt sınır için, yanlış anlamadıysam tabi. o da şikayet üzerine. 15 yaşından küçük biri ile beraber olmadım şu ana kadar, olmam da mümkün değil gibi görünüyor. 17 yaşında biri ile ilişkiye girmiştim en küçük.

bu konuda şunları söyleyebilirim. işin cezai hukuki yönünü filan bırak. önce insani yönüne bak. şu anda 21 yaşındasın, 17 yaşında biri ile birlikte olman normal gibi görünebilir.

ama 31 yaşında olduğunu düşün. hatta 41 yaşında olduğunu düşün. o zaman 17 yaşında biri ile birlikte olmak normal olabilir mi?
eğer böyle yapmaya devam edersen, zamanla, güneydoğuda torunu yaşındaki kızlarla evlenen dedelerden farkın kalmayacak çünkü.
sorun aranızdaki yaş farkı da değil. kadın ve erkek arasında yaş farkı olabilir. 30 yaşındaki biriyle 60 yaşındaki biri de birlikte olabilir ama ikisi de yetişkin insanlardır.
sorun; sen yetişkin bir insanken, karşıdakinin henüz yetişkin olmaması ve hayatında doğru kararları verecek yaşa ulaşmamamış olması.

normal şartlarda üniversiteye giden bir insanın, 17 yaşındaki bir kızı çocuk olarak görmesi gerekir. her halükarda, hareketleri vs çocuk ve olgun olmayan nitelikte bulman lazım. çünkü bu yaşlar insanların en az olgun oldukları, en çalkantılı yaşları.

ve ayrıca 13-14'lü yaşlardan bahsediyorsun. bence durum tehlike arz ediyor.

bu tarz fikirler beynimize ekilen ayrık otları gibidir. eğer önlemini almazsan tüm benliğinizi sarar ve sonunda hem kendine hem de henüz hayatının baharında olan bir çocuğa (çocuk diyorum dikkat ettiysen) zarar verir.

lütfen bu sözlerimi yanlış anlamayın ve acilen bir psikiyatrla görüşün.

17 yaşında birisine aşık olsan problem değil de, anlattığına göre sen hepsini elden geçirme niyetindesin. Evet bu bir sorun.

Ayrıca kızı sinirlendirdin diyelim, "bu bana şöyle şöyle yaptı" diye şikayette bulunursa kaba tabirle sıçarsın. Belki sonuçta paçayı kurtarırsın ama çekeceğin rezillik oldukça büyük olur.

Yaş farkı aslında çok da abartı değil, "alayını elden geçirmem lazım" yaklaşımından kurtulsan yeter.

adamın götünden kal alırlar. seninki gibi kalp kırmazlar yani. sen daha 21 yaşında böyleysen, 30'unda lise önünde bekleyen adamlardan olursun. bak koskoca roman polanski bile topuklayıp fransa'ya kaçtı. seni kimse kurtaramaz yani. bir şikayete bakar, sonra doğru l tipine. orda da bir güzel rektal tuse yaparlar karşılama niyetine. neyse, gözün korkmuştur umarım. rahat bırak elin sübyanını.

bu çok ciddi bir sorun. geçer gider, hevestir falan demeyin. zaten böyle bir hevesinizin olması bile yeterince sorundur. tedavi olmazsanız ileride dönüşeceğiniz şeyi hayal edin. umarım bu durumu ciddiye alır ve çözmek için bir şeyler yaparsınız.

hüseyin üzmez ile bağdaştırmayın diyorsun ama gidişin o gidiş.

tedavi olman gerekir, ama sorun şurada ki sen tedavi olmak istiyor musun? bu yaşadıkların sana normal geliyor ve gittikçe abartıyorsun.

elimden geldiğince sık sevgili değiştirmeye çalışıyorum lafına ne desem bilemiyorum. oha desem ayıp olacak.

ilerde hüseyin üzmez gibi olmak istemiyorsan tedavi ol derim. çünkü o adama da soru sorduklarında yaptığı ve yaşadığı şeyler çok normalmiş gibi anlatıyor. çünkü onun için bunlar normal :((

ha arkadaşlar biraz yazmışlar ben de biraz daha açıklayayım. tutmuş kanun maddesi filan kopyalamışsın ama olay öyle internetten kanun maddesi kopyalamaya benzemez. bir şekilde bu olaylar yüzünden tutuklanırsan cezaevinde ilk iş olarak seni (yani sübyancı olan seni) bir güzel şişlerler. gardiyanlar da göz yumar. kim vurduya gidersin. ya seni kimin öldürdüğü anlaşılamaz, ya da müebbetlik bir arkadaş bir sevaba girer.

cezaevinde bulunan bir arkadaşım anlattı ki cezaevinde gardiyanlar çok ciddi ve ayrıntılı bir şekilde gazeteleri okuyorlarmış, ve oraya gelen tutuklu ve mahkumun kim olduğunu-suçunu dakikasında çıkarıyorlarmış. cezaevi yönetimi saklasa bile bir şekilde açığa çıkar, yani saklayamazsın bunu.

yahu bi düşün allah aşkına 17 yaşındaki kızın senin cinselliğini doyurmasını doğru buluyor musun sen neyseki şimdi 21 yaşındasın ama ya 30 u gecinde nolacak ha eğer diyosan 30 umda 26 lıklardan hoşlancam diyosan taam hiç sorun yok bence ama sorunun bu olduğunu sanmıyorum buraya yazdığına göre br sorunun olduğunu kabul etmişssin git yardım al

Valla bence de Hüseyin Üzmez'e doğru bir kayış var aman dikkat. İlla kendinden küçük kızlarla ilgilenicem diyorsan bunu kendinden en fazla 2-3 yaş küçük kızlara karşı yapsan iyi olur. O kadar küçük kızları boşver, düşünmemeye çalış, aklına başka şeyler getir. Bir gün kafan güzel olduğu bir zamanda Üzmezleşebilirsin, aman dikkat.

Lise son zamanları orta son olan bi kıza ilgi duyuyordum ama sadece beğeniydi hissettiğim. Şimdi kendimden çok utanıyorum, rahatlamak amacıyla bir iki arkadaşıma söylemiştim. Ama sadece bununla kaldı, çıktıklarım normal olarak kendimden ufaklar ama 13-14 nedir abi... Bunun ismi pedofili. Acil tedavi olmalısın bence. Her zaman söylerim bir çocuğa karşı cinsel ilgi duyarsam intihar ederim.

hazır eliniz değmişken,

img318.imageshack.us

bir de bunu okursanız...
(bkz: #10860527)
shi aila ilgileneceğini söyledi, sizlerin önünde kendisine teşekkür ediyoruz.

sözlük yazarı marla singer'la ileti4ime geçerseniz size yardımcı olur. Kendisi değilse bile bu i$in ustalarını devreye sokar.

benim referansımla olduğunu da söyleyin tabii ki. pat diye $a$ırmasın.

5. kısımda tabışından olarak çevirdiğiniz kısım bana doğru gelmedi, elimde şemseddin sami'nin sözlüğü yok şu anda o yüzden harf harf vereceğim bazı yerleri. tabışından çevirisinde sizin be harfi olarak düşündüğünüz noktanın re olduğunu düşünüyorum. şin olarak çevirdiğiniz harfin de peltek se olduğunu düşünüyorum, böyle okuyunca kelime "tarlasından" olarak çevriliyor.

valihi olarak çevirdiğiniz kelimeye uygun bir kelime bulamadım, elimde de sadece ferit devellioğlu'nun sözlüğü var ama gördüğüm harfler sırasıyla şöyle: vav, elif, kef (kef'in şapkasını elifin şapkası gibi okumuşsunuz sanki?), mim ya da ha, ye ya da re, lam, re, vav, elif, dal, sin, elif.

son kısmı çok karışık oldu ama elimden gelen bu kadar maalesef, fotoğraf monitörden bu kadar eski bir yazıyı okumak çok zor, size kolaylıklar dilerim...

@robinbook
tesekkür ederim, kendisine mesaj attim.

@romica
tesekkür ederim. "tabi$indan"i dogru okudugumdan ben de emin degilim. tabi$mak'i tarama sözlügünde karsilasmak, bulu$mak anlaminda buldum. bana göre uyuyor diye birakmistim. be yerine re olsa bile diger harfin peltek se oldugunu sanmiyorum. öyle olsa bile "tarlasindan" sin ile yazilirdi, peltek se ile degil.
Valihi'den eminim ama cünkü sairin mahlasi bu.
son kisimda da dediginiz harflerden gene birsey cikmiyor. benim kervan diyesim var ama..

bu arada tabiş parlamak anlamına geliyormuş, tabişından olabilirmiş, parlayışından manasında :)

"tabi$" icin tesekkür ederim. sanirim "tabi$inden" diye okumam gerekiyor orda. hem vezni bozmuyor, hem suz ile birlikte anlamli oluyor. bir de sonunu cözebilsek..

aklımda ilk olarak ''esinti'' diye bir isim oluştu.

şirince

"gazel" veya "gazelle" =)

benim de aklıma yazdıklarınızı ilk okuduğumda mütevaziden çağrışımla "moda'vazi" geldi. :)

"eski kafe" olabilir.
"kafe 1967" vs. eski bir tarih olabilir.

sırça
uygun olur mu bilemedim ama :)

"Manes"

edit: ı ıh vazgeçtim. karanlık geldi tekrar okuyunca. tapınak ismi gibi.

"kategorik imperatif" olsun. şaka şaka. yahu bu tarz cafeler, samimi olucam, içimdeki samimiyeti müşteriye yayıcam derken türlü şebekliklere düştükleri gibi samimi de olamıyorlar. eski kitap koyucaksanız örneğin, koyduğunuz kitapların da hangi kitaplar olduğu çok önemli. kitapsever şöyle bir baktığında, kitapların arasında tırışkadan bir şeyle karşılaşırsa içten içe t.şak geçeceği gibi bir daha uğramaz da cafeye. sonra "tarz" olsun diye acayip acayip tuzluklara, dev salata tabaklarına, türlü şirinliklere de gerek yok, renk patlamasından insanın gözü yoruluyor, başı ağırıyor, pastel pastel... ayrıca gelen adama yalandan güler yüzlü olmaya da gerek yok, kendiniz gibi olun öyle hizmet verin. ben kendi adıma "ağzı kulaklarında" hizmetten hiç hoşlanmıyorum, çünkü bir o gülen surata bir de fiyat listedindeki 4 ytl'lik karbonatlı çaya bakınca kendimi güler yüzlü bir şekilde kazıklanmış hissediyorum. sonra acayip acayip makarna türleri, kahve çeşitleri sunucam diye insanın miğdesini kaldırıyosunuz, gerek yok. son olarak bir kız nesli tv'de gördüğü samimi kafe ortamı arkadaşlıklarını izleyerek büyüdüğünden nice koç yiğitler cafe köşelerinde harap olup gidiyor.

kısacası samimi olunmaz, samimiyet kurulur. hayırlı olsun, kolay gelsin.

makara kukara.

olur da bu ismi koyarsan, bir sene boyunca istediğim zaman gelip beleş kahve içip pasta yerim yalnız. bi nevi telif hakkı. eheh...

hoşlantı :) mantı gibi oldu ama

muz

defne olabilir.

küçük oda

'kahvesi güzel' pastaları da harika diye devam edebilir hatta... 'Neşeli günler' de olabilir, hatta filmin fotoğraflarını da kullanırsınız içeride, sıcak ve samimi bir ortamı doğal olarak yaratmış olursunuz.Bol şanslar...

limon
bahane
miskin

"keyif"

''istasyon'' çok hoş olurdu bence..

kamuran olsun.

sağolun arkadaşlar süpersiniz :)

ilgiyle takip ediyorum, isim bulalım söz beleş kahve içebilirsiniz.

daha fikir aşamasında tabi, samimiyet ile ilgili tavsiyelerinizi de dikkate alıcam.

bahçesi olacak mı bahçesi? olacaksa "moda bahçe" diyebilirsin. hem mekan fenerbahçe semtine yakın hem sıcak bir isme benziyor (ben de emin olamadım tam).

belki garip gelecek ama ben sizin nickinizi beğendim.
yani leon çok güzel bir kafe ismi olur bence

"hadi leon'a gidip bi kaffe içelim" filan. sanki insan arkadaşına gidiyormuş gibi...

mod

"cafè fait maison" geldi aklıma fransızcadan zerre çakmam sizin için google.translate e girip home-made die arattım. ev yapımı pastalar direk onu çağrıştırdı bende...kolay gelsin istanbula gelirsem uğrarım hatıra fotoğrafı çektiririz:)

ev hali
evcimen
mestan
demlik
cezve

karpuz olsun sıcak yaz günlerinin hatrına serin serin oh şahane...

benden de fransizca bir isim, önerisi "à la maison" (okunusu = alamezon) yani "evde" demek.

hocam ne oldu bu cafe işi?geçmişte yazdıklarımı okuyorken gördüm merak ettim açabildiniz umarım...

daha fikir aşamasında, maddi destek sağlanınca girişimlere başlayacağız.

dükkan tanıdığın o yüzden boşta şuanda. beklemede yani.

ilginiz için teşekkürler...

tahmin yuruterek soyluyorum ki onerilerin arasinda bilgi sahibi olunmayan seyler de olacaktir.. ben olsam bilgi sahibi olmadigim seyler hakkinda arastirmadan etmeden salt hayal gucumu kullanarak neler uretebilecegimi anlatan bir blog hazirlardim..

kuantum fiziği hakkında aç bence.

(veya en iyi bildiğin ve uğraşmaktan zevk aldığın şey -ki bunun ne olduğunu tahmin edebilmemiz mümkün değil- hakkında da olabilir)

En güzel blog konusuz blogdur. Aklına ilk geleni yaz, yedir gitsin =) Ben öyle yapıyorum feci kafa dağıtıyorum.

açma. ne diyeceğini, ne anlatacağını bilmeyen bi insanı (daha) okumaya mahkum etme bizi. acı bize.

Déconstruction üzerine yaz bence, ya da rönesans filozoflarının modern çağa etkileri ile antik çağdan aldıkları mirasın 15 yüzyıl bazında değerlendirilmesi de hoş olabilir.

ne yaparsan yap, "ortaya karışık eki eki" mantığıyla saçmalama. bu noktada forgotten hopes'a katılmamak elde değil.

paradoxical çok ilginç bir şey söylediğin teşekkürler, keza diğer arkadaşlara da teşekkürler. Ayrıca forgotten hopes ve benceri düşünür arkadaşlar niye üzülüyorsunuz okumazsınız olur biter, memlekette demokrasi var. Paşa gönlüm ister yazarım, sizi zorla okumaya mahkum eden yok.

bildigim kadariyla tüm tarayicilari destekliyor. eski bir tarayici olan mustek 1200 ub plus ile bile bunu yapmistim.

hepsiyle çalışır, hayat kurtarır, tabii ki parasını bastıran kullanabilir. kapik işlemez diyorsanız bir dünya forumda cracklerini bulabilir, programı kırabilirsiniz. orası size kalmış. aradığınız program budur. (bu arada finereader 8.0 bence en kullanışlısı)

saglam program. benim bildigim her turlu scannerla calisiyor. parasiyla, korsan olarak, internette her sekil bulunabilir. dunya gorusunuze bagli..

aha. bu sefer çizilmiş oldu, bakalım verim alabilecek miyiz.

önceden bilsek böyle bir program var. çizer miydik : ))

tşk ederim. söylemeseydiniz acemilikten anlamazdım, bir-iki kitap daha zayii edip sonra belki öğrenirdim :)) dalgınlık had safhada bende netekim.

profundus
kaynak:
www.freedict.com/onldict/lat.html

profundus
profunda
profundum

cinse göre değişiyor.

tesekkür ederim:) bir de cinse göre değişiyor derken?

Langır lungur bildiklerimi yazıyorum.

efendim latinceden türemiş tüm dillerde (ve dolayısıyla latincede de) isimlerin cinsiyeti vardır(Buna artikel deniyor efenim). zamirlerde de aynı şey söz konusu. örnek vermek gerekirse; eğer ki cümlenin öznesi bir kadın ise ingilizcede olarak she kullanılır, almanca'da sie.

isimlerde de aynı şey söz konusudur. kurşun kalemin almancası bleistift'tir ve bleistift erkek(maskulen) bir nesnedir. cümle içerisinde kullanılırken der bleistift diye geçer(dişi olsaydı die olacaktı). İngilizcede isimlerin cinsiyeti -neden bilmiyorum- kaybolmuştur. Ancak ingilizcede de THE olgusu vardır. THE END (Almancası Die Ende) gibi.

Latincede işin boku iyice çıkmıştır. İsimlerin cinsiyetine göre isimlerin önüne gelen sıfatlar da şekil değiştirmektedir. Bu sebeple derin kelimesi "profundus, profunda ve profunda" şeklinde yazılmakta. Cinse göre değişmesinden kastedilen budur.

süper:) erkek olanı hangisi acaba? (valla bu son soru ehe)

bir çıkarım yaparaktan cevap veriyorum (doğruluğu kesin olmayan bilgi geliyor).

genelde bunlar maskulin, feminen, nötr sıralamasıyla yazılıyor. dolayısıyla;

profundus -> maskulin (erkek)
profunda -> feminen (dişi)
profundum -> nötr (meyilli)

kriker'e:

"efendim latinceden türemiş tüm dillerde (ve dolayısıyla latincede de) isimlerin cinsiyeti vardır(Buna artikel deniyor efenim)." buna artikel falan denmez, zaten latincede "articulus" yoktur; sizin bahsettiğiniz mascilium, femininum ve neutrum olmak üzere üç cinsin olması. sıfatlar da bu ismin cinsine göre çekilir.

jade, belli ki aklında bir cümle var ve onun latince karşılığını istiyorsun, belki msnde kullanacaksın, belki dövme yaptıracaksın... mesaja at kardeşim...

(ailenizin klasik filologu~arif)

sevgili jade,
profundus profunda filan yazdırmayınız efenim oranıza buranıza. o ne öyle allasen. beğenmedim ben. japonik veyahut çinçançon versiyonunu aratalım lütfen. en azından tribal bir desen olarak daha mantıklı.
sevgiler,
profundus'un teyzesi.

içimden gelen: gölgececiler

kanat oyuncuları

(hani ortaoyuncular var ya, bunlar da kanatta gorev yaparlar. hizlidir ataklari. aniden guldurur, aniden aglatirlar)

tiyatrist- (eet -ist eki hep kullanılıyor ama..) -tiyatora- (samimi bir havası var)
- afili tiyatro- ismi de olabilir gibi geldi :)

lapsus. telif alırım ona göre.

esprisso

bilgi universitesi'nin tiyatro topluluklarina salonlarini actigini biliyorum. okulu ararsaniz kiminle goruseceginizi yonlendirir sanirim santral. hic olmadi bana mesaj atarsaniz, iletisim bilgilerine ulasirim. ucret alip almadiklarini bilmiyorum ama okulun kendi topluluklarinin ya da disardan topluluklarin ucretsiz oyunlarinin sergilendigi oluyor.

webarsiv.hurriyet.com.tr

teşekürler anlamadığım konu camiler devlete bağlı değil mi ?

Ben bu soruyu görünce cevap yazacaktım ancak soru olarak değil de duyuru gibi bir şekilde açılmıştı. Cevap yazılamıyordu. Şimdi düzeltilmiş sanırım.

Benim düşündüğüm şu şekilde: Kiliseler sahiplenilmiş yerler. Yani sizin de dediğiniz gibi "Ermeni Kilisesi" ya da ne bileyim "Rum Patrikhanesi" gibi isimlerle bitiyorlar hep. Hiç bir cami için "Türk Camisi" ya da "Alman Camisi" dendiğini duydunuz mu? Yok! Sebep de bence bundan ibaret. Her ülkenin kilisesi millileştirilmiş durumda. Kendilerine ait görüyorlar kiliseleri. İşte orada da burası Türkiye'ye ait. Buradasınız ama, Türk bayrağı olacak gibi bir mantık var. Çok saçma bir çıkarım oldu ama, ben böyle düşünüyorum. İyi günler.

şimdi bile ne vakit yeni bir cami yapılsa, fetih kafasından kurtulamadıklarından mıdır nedir bilmem, minaresine türk bayrağı asarlar ,bayrak bir kaç gün kalır orada. hatta pendik'te bir minareyi onardıktan sonra yine bayrak astıklarını görmüştüm. Bu ve merak ttiğiniz sorunun cevabı bence, fetih yapmak, ele geçirmek gibi "fetiş" türünden olgulara sahibiz, kiliselerde dalgalanan türk bayrağı, "devlet her an sizin tepenizde, sizi izliyor, ve sizin efendiniz; bir yanlışınızda oyarız" imajını veriyor, ibadetini yapmaya giden adam, tanrı ile başbaşa kalmaya gittiğinde bile "devletin himayesini" hissediyor. bize yakışan asil bir davranış, pek hoş, pek manalı.

metamorfoz tabiki.

@nomukasonduka: metamorfoz, dönüşüm'ün diğer adı mı oluyor?

evet. bunların dışında "başkalaşım" diyenler de var.

önce kafka'nın öykülerini okumanızı tavsiye ederim. öykülerinden az çok varoluşçuluklşa alakalı birtakım bilgiler edineceksinizdir. Yalnız Dönüşüm misal Cem Yayınlarında sadece o öyküyü içeren bir kitapken, bazı yayınevlerinin kitaplarında içinde diğer kafka eserleriyle beraber yer almaktadır. Ben de bir de Epsilon'un öyküleri var. Hepsi Kafka öyküsü ama Dönüşüm en tepededir tabi.

Sonra Dava gelir. Dava biraz sıkar ama sabrederseniz Kafka'yla alakalı taşlar yerine oturur. Ondan sonra Şato gelir. Bu arada Dava tam bitmiş bir eser değildir.

Sonra Amerika'yı okuyabilirsiniz. Bunları okuduktan sonra zaten siz kitaplardaki aforizma adayı cümleleri çoktan tespit etmiş olursunuz. Bir yazarın eserlerini okumadan sadece büyük lafları aklınıuzda tutmak mantıklı değildir. ( Açıkçası hava atma niyeti de olabilir)

Kamuran Şipal çevirisini bazı kimseler sevmese de ondan okumak daha faydalıdır.

"kitapları öylesine okunup geçilecek bir yazar olmadığını bildiğimden"
bir kere böyle önyargıları bırakın, onun bunun lafıyla önkabulleriyle yola çıkmak zaten baştan hata. okumaktan o tarz bir "verim" alınmaz ayrıca,sadece okurusunuz misler gibi, ne verimi yahu? tarla mı bu?
kafanızı vura vura kıra kıra okuyun, 17- 25 yaş grubunun "kafka okuyorum" tavrının dışında pırıl pırıl kendinize özgü bir şekilde okuyun. her türlü önyargının da geçmişini s.keyim, her boka set çekmeyin lan.( artık her kimse o set çekenler...)

selamlar, sevgiler, sevgiler, selamlar...

saçma olduğunu biliyordum zaten. ühü...

öykü sıralaması önce ilyada sonra odessa şeklinde. can yayınlarınınki iyidir...

öncelikle onların aslı (grekçesi yani) ilias ve odysseia'dır, buradan başlamak önemli. her neyse, kronolojik bir sıradan hem bahsedebiliriz hem de bahsedemeyiz ama, odysseus'un sürgünün işlendiği odysseia'yı daha iyi kavramak için öncelikle ilias'ı okumanız gerekli. can yayınlarınki iyidir denilen zıkkım, azra erhat ile A. kadir'in çevirisidir, bir yabancı dil bilmiyorsanız (kıyaslamak amacıyla) bu çevirileri okuyun derim. varlık yayınlarının 50'lerden kalma bir çevirisi var fakat azra erhat'ın çalışmasıyla kıyaslanamaz muhakkak."kusa cevrilmis bir basimini almak istemiyorum" demişsiniz, yine bahsettiğimiz çalışmanın "klasik filolojinin" gereklerine uygun şekilde el değmeden çevrilmiştir; kitapları aldığınızda sayfa kenarlarında göreceğiniz numaralar fragman numaralarıdır, yani eksiği gediği yoktur.
bu iki eseri okuduktan sonra azra erhat'ın yazdığı ecce homo adlı deneme kitabını da okursanız, homeros dünyasına daha yakınlaşabilirsiniz (zira bazı kavramlar vardır eidos vb gibi)

ileri okumalar için hesiodos'un "erga kai hemerai" ile "theogonia" eserlerini de edinin, oradan vergilius'un "aeneis" destanına oradan da dante'nin "ilahi komedya"'sına geçin; bizim aydınların kafasının basmadığı bir alandır,bilinmez ama bunun böyle bilinmesi lazımdır, bu paralelliği takip etmeksiniz modern okumalar yapmak mümkünse bile her daim eksiktir. yoruldum, bir soru varsa mesaj attırıverisiniz...

panic room

(bkz: 1408)

tek bir gece değil de, tek bir mekanda geçen ve başroldekinin o mekandan çıkmaması gerektiği phone booth var.

unknown var ayrıca

cube dememe gerek yok heralde ama ben "the shining" diycem.

saw.

us.imdb.com

panik odasini david fincher fanatigi biri olarak izledim. phone booth'u da hali hazirda ee.. izlenecek hale getiriyorum. 1408 ve unknown'u cok sevecegim gibi bir his var icimde. the shining hakkinda cok sey duydum, kult bir film olarak kabul ediliyor ama hic aklimda yoktu. hatirlatma icin tesekkurler.

saw'u ise siddet iceriginden dolayi izleyemeyecegim. bunyem kaldirmiyor.
tape'i cncbe yayinladiginda izlemeye kalkmis, cekim tekniginden pek hoslanmamistim.

interview

30 days of night var. atmosfer the thing e benzemekle beraber teorik olarak tek gecede geçiyor :)

cast away de kalmak zorunda olunan mekan grubuna giriyor sanırım

(bkz: tek mekan filmi)

istediğin gibi değil sanırım ama konsepte uyuyor:

shaun of the dead
www.imdb.com :)

Şarj tamamlandığında şarj kesiliyor. Sürekli bağlı durmasında bir sakınca yok.

(git: 6180)

sorunun cevabı verilmiş ama ben sana daha faydalı olacak bir link veriyorum.
(bkz: şarz)

Pili çıkarmk daha faydalı ama bunun sürekli elektrik gelmesi ile ilgisi yok. Makinenin sıcaklığından pilin içerisindeki kimyasal maddeler zarar görüp ömürleri kısalıyor. Yani makine kapalıysa pil üstünde kalsa da bir şey değişmez ama makine açıksa ve ısınmışsa pili çıkarmak pil ömrü için daha faydalı...

bu pillerin olayi su. bu ve bunun gibi sarj edilebilir pillerin belirli bir sarj edilme sayilari var. atiyorum 1000 kez pili kullanip sarj edebiliyorsun... ama o 1000 sayisina ne kadar yakinsan, atiyorum 800, pilin yiyebilecegi sarj da o kadar azaliyor. yani 800 kere sarj ettikten sonra bir pili, artik eskisi gibi 3 saat kullanamiyorsun laptop'ini 1,5 saat falana dusuyor. 1000 olunca da artik sarj yememeye basliyor.

olay bu... sen istedigin kadar program vs kullan, o pili 2-3 senede bir degistireceksin. allah'in emri bu.

şarz ne yahu?

cevaplar icin saolunuz.
hahaha, "şarz" ile yorumlar yapanlara ayrıca teşekkür ediyorum.

koşulları yerine getirdikten sonra hepsi olur, başarılar...

matematik bölümü mezunu biri işletme masterı yapmak isterse rahatlıkla yapabilir.
"rahatlıkla" derken kastettiğim, herhangi bir mühendis işletme masterına nasıl koşullarla giriyorsa, matematikçi de girebilir.

"karşılığında ne bulur" sorusunun tek bir cevabı yok. asıl sizin ne istediğiniz önemli.
""kendi branşınızla ilgili işlerde çalışmak istiyorsanız"" işletme masterını kesinlikle önermiyorum. onun yerine mesela gidin bilgisayar ile ilgili bir master programı bulmaya çalışın, o da olmazsa özel kursları araştırın derim. önce bir konuda uzmanlaşın, hem lisans eğitiminde aldıklarınız yerli yerine otursun, hem de hazır onları unutmamışken üzerine bir şeyler ekleyin. bu şekilde sektörünüzde işe girme konusunda da avantajlı olursunuz. ayrıca ileride lazım olursa çalışırken de herhangi bir mba programına katılabilirsiniz. bir sürü ucuz alternatif var.

ben mühendisliği bitirip üzerine ytü'de işletme yüksek lisansına girdim geçen sene. ama memnun kalmayıp bıraktım, şimdi kendi branşımda tekrar yükseğe başladım. memnun kalmama sebebim de gereksiz zaman ve enerji kaybı olduğu düşüncesiydi. işletme masterına harcayacağım emeği yüksek mühendis olmaya harcarım, hem mesleği adam akıllı öğrenirim diye düşündüm, hem de çok lazım olduğunu görürsem işletme masterını ilerki yıllarda da rahatlıkla bitirebileceğime kanaat getirdim.
dediğim gibi, sizin ne istediğinize bağlı olarak değişir bütün cevaplar..

ordu bile ciddiye almıyor düşün artık. yapabilirsin elbette ama neyine yarar onu bilemeyeceğim. evet şu an karşımda bile oturuyor bir tane işletme masterı yapmaya çalışan mühendis. mba yapmayı çok istiyorsanız 3-5 sene iş tecrübesinden sonra yapmanız daha uygun olacaktır. örneğin ben şu an vaktim olsa mba yapmak istiyorum çünkü artık zamanı geldi.

yapilabilir, makinadan cikip bilgisayar yuksegi yapan arkadasim var. kabul edilirsen bir sene extradan girdigin bolumle ilgili bazi dersleri aliyorsun, bilimsel yeterlilik mi ne diyolar adina, ondan gecmen lazim gecemedigin ders olursa atiyolar direk. sonra normal yuksek lisans programina giriyorsun. yani 1 sene extrasi var bu isin.

(git: 4289)

benim de böyle bir sorunum var; teşekkür ederim lepido...nedir, nasıl yapılır?

arif'im internedde arama yaparken maxivista adında bir programın bunu yapabildiğini okudum bir kaç yerde. bi bak istersen.

zannedersem biyere başvurmuyosun normalde onlar kaçak oluyor direk başlıyorsun ama bazı tatil yerlerinde falan seyyar satıcılar için belediyenin özel olarak belirlediği yerler varsa onlar için belediyeye vergi ödeyerek işe başlayabiliyorsun.

fikri ve sinai haklar mahkemesi'ne bir dilekçe ile başvurman yeterli...

peki mesela basvursam pazartesi gunu nekadar sure icerisinde baslayabilirim misir satmaya

yalnız bu işlerin mafyası yok mudur? hadi kurdum diyelim tezgahı birileri gelip "fevzi abi seninle görüşecekmiş" demesin?

yoksa su tanelenmıs mısır mı satacaksın?
cup corn diye gecıyo..eer o turden bısıyse onun ıcın vergı levhası alman gerek..dıye bısı bılıyorum ve onun telıf hakkı var..

ya mafyasi diilde bunun vergi isi benim icin onemli. asil dusundugum sey misir degil ama onun gibi bisey

sanirim "kaynami$ sut dariii" satacaksiniz? ben mersin'de satmi$tim. arabayi da kom$udan almi$tim zaten. yasali da mi oluyor bunun bilmem. ama %75'e kadar kâriniz oluyor. tavsiye ederim. ama sadece yaz aylarinda=)

ilçe merkezlerinde çalışan mısırcı, simitçi, kestaneci belediyenin belirlediği yerlerde çalışabiliyor ve vergi ödüyor.
sokaklarda çalışanların ise arabayı bulması yeter.mesela şu an fındık arabaları türedi,fındık memleket meselesi olduğu için her belediye bu konuda yardımcı oluyor, olması gerekli, tüketilmeli bu fındık.

seyyar simitciler vergi mukellefi degildi diye hatirliyorum. biraz daha pahali seyler satan seyyarlar da en kotu ihtimalle goturu usul oduyorlardir.

-> sozluk.sourtimes.org

yahu jay kay,hiçbir yere başvurmana gerek yok, bu arabanı sat mısırını, sabancı değilsin ki " fıkri ve sınai" mevzularla uğraşasın...