bazi dillerde string tipi dilin native bir tipidir, bu sebeple uzerindeki fonksiyonlar da genellikle bir kutuphane icinde olmaz, dil tarafindan direk desteklenirler. dilin fabrika cikisi desteklemedigi tipler ve fonksiyonaliteler icin kutuphaneler olur, onlari kullanirsin

bir de lenght degil length. :) sonra error arar durursun.

kısmen. ama daha çok bir programlama dilinin core kısmında olan komutlar değilde, sonradan programcı tarafından yazılıp programa dahil edilen kısımlar için kullanılır kütüphane deyimi. PHP nin pear kütüphanesi gibi.

"length()" metodu String class'ının bir metodudur Java'da. Sen başta mesela String s = "dogs" dedin. Yani string sınıfından bir s nesnesi yaratmış oldun. Daha sonra s.length() dersen String sınıfında türettiğin s nesnesinin, yine String sınıfında bulunan length() metodu ile, uzunluğunu öğrenebiliyorsun.

Onun harici birçok hazır veri yapısı vs kütüphanelerde önceden tanımlanmıştır. Derya deniz adeta hazır liste yapıları, tree yapıları, dosya işleme sınıfları vs. onlarca şey. Örneğin; dosya işlemi yapmak istiyorsun: " import java.io.* " demelisin ki, o kütüphanedeki dosya okuma, dosyaya metin girişi yapma, metin işleme için gerekli sınıfların method'larını hazır biçimde kullanabilesin.. Kısaca programımıza başlamadan "import java.*.*" (* yerine uygun isimler) import edersek programımızda o sınıfları ve sınıf içindeki metodları, o sınıflardan nesneler türeterek kullanabiliriz.

Gideceği şehiride bağlı, ama genel olarak iki bakış var. Yani yüzeysel bakarsan, kalma masrafı + yemek + okul + sosyal hayat vs.. imkanı yok geçmez. Ama daha ayrıntıda git gel masrafı, staj durumunda kalma, acil tıbbi durumlar, ev arkadaşı kazıkları vs... gibi durumların eklenmesi masraflar 12 bine yaklaşır, ayrıca başka bir ile yerleşmenin çeşitli psikolojik sıkıntıları vardır, bu da para ile ortadan kaldırıla bilen bir masraf(yük) olarak görülebilir. Ama ben imkan veremiyorum 12 milyar yıllık gideri olsun normal bir öğrencinin fakat para harcamak kadar kolay bişi yok dünyada :)
Bunun yanında aile yanında kalmak kişinin bir çok sosyal beceri geliştirmesini zorlaştırabilir.

öncelikle hangi şehirde yaşıyosun,nası bi bölümde okuyacaksın,okuldan beklentilerin nelere bunlar önemli.
ama;
yurtta kalırım diyorsan 12 milyar uçuk bi miktar.benim okulum etiler civarında olmasına rağmen bunun yarısını anca harcıyorum.herşeye de yetiyor.ki 300 lira bursla da geçinen var.
şunu da düşün şehirdışında yaptığın masrafların büyük bi kısmını evde kalsan da zaten yapıcaksın.okul parasını yatırmakla bitmiyor ki.bi de özel okulda çevren de ister istemez para harcayan insalarla dolu olucak daha da harcayacaksın.12 bin sadece ayakbastı parası.

ailenin böyle demesi normal kimse göndermek istemez çocuğunu temelde ama katlanır.iyi düşünmek lazım.tek başına yaşamak da çok şey katacak sana falan filan...

@copy paste; normal ortalama gelire sahip bir ailenin çocuğu şehir dışında maksimum 12.000 lira harcar, ki o kadar bile harcanmaz, hele anadolu şehriyse bu şehir. ama özel üniversitede bu dediğin sadece okul parası sanırım. bunun servisi var, yemeği var, yol parası, şuyu buyu derken bunun baya baya üstüne çıkar. yani bana çok mantıklı gelmiyor, hele çocugunu gönderdiği özel ünv pek kaliteli bir okul değilse, ben olsam gönderirim paşa paşa devlet üniversitesine, hem kendi ayakları üstünde durmayı da öğrensin.

mesaj olarak bir örnek atıyorum.

Kendimden örnek vereyim, Eskişehir'de okuyorum. Aylık masrafım hiçbir durumda (Ev kirası/Faturalar/Kişisel Harcamalar) dahil, 600 lirayı (o da maksimum) geçmemiştir. Aksiyon adamı olmadığımdan olsa gerek, çoğu zaman bunun epeyce altında kalıyor. Ancak, şehir dışı derken, mesela Istanbul senin için şehir dışıysa durum değişir haliyle.

yakınım %50 burslu özel ile şehir dışı devlet arasında kaldığında özel mantıklıydı, çünkü 7bin5yüz den çok fazla gider şehir dışında, ev, yeme içme, yol masrafları falan fıstık... hadi fazla gitmese bile eşit olur en kötü durumda, o nedenle mantıklıydı özel seçmek.

ama hiç burs yokken özele sadece okula ödenecek miktara anadolu şehrinde krallar gibi yaşar.

istedigin cevap ekonomik anlamda olsun diyorsun da egitimin kalitesi en onemli unsurdur. ODTU veya bogazici degilse sehirdisindaki okul ozel universite denilen kurumun egitim kalitesi devlete gore cok daha iyi ve ona verilecek para mezunyetten sonra cabuk donuyor.

Gelebilecek tepkilere istinaden hem devlet hem de vakif universitesinde egitim aldim ve mezun oldum, vakif universitesine verdigim parayi mezun olduktan 1,5 sene sonra kazandim.

İster devlet ister özel olsun, yurtta ya da evde kalınsın, aileden ayrı yaşayan birinin sosyal gelişimi ailesiyle yaşayanlardan çok daha farklıdır. Tek başına durabilmeyi, kazık atmayı/yemeyi öğrenir. Kira kontratı imzalamayı, gece vakti nerde nasıl yürümesi gerektiğini, 300 lirayla bir ay idare etmeyi felan öğrenir. Bu durumda her türlü devlet okulunda, şehir dışında okumalarını tavsiye ederim.

Özel okullar eğitim standartları açısından devletlerden kat kat üstündür - küçük sınıflar, her türlü alet edevat bulunur. Ancak Koç ya da Sabancı'da okunmuyorsa devlet okullarına nazaran çok bir üstünlükleri yok. Tabi bunların da fiyatları oldukça yüksek. Ayrıca özel okulların yazokulu dedikleri bir hadise vardır ki ağzı yanmadan mezun olan insan azdır diyebilirim.

Devlette başlayıp özel okula geçmek kolaydır; tam tersi için ise 1. veya 2. sınıf boyunca çok kasmak gerekir. Bunların dışında, eğer İzmir, İstanbul, Ankara ve Eskişehir gibi şehirlerden birinde okuyacaksanız, şehir dışında okumayı tercih etmelisiniz. Mersin ya da Çanakkale'de okumaktansa özel okulun tüm külfeti ile buralardan birinde okumak hayatının en güzel 5 yılı için oldukça mantıklı bir karardır - Ankara'dan ve Ankaralı'dan nefret eden, özel okulda okuyan biri olarak bunu söyleyebilirim.

İlk sorun, kısmen doğru olabilir yaklaşık olarak. Eskiden vakıf okullarının fiyatları daha iyiydi. Şu an birçok bölümünlerinde 2-3 tane hoca bulundurabilen güzide üniversitelerimiz (?!) dahi en az 14-15 bin TL istemekten çekinmez olmuş. 12bin'e işin zor. Belli bir stardardı yakalayanların ücretleri malum. Kendi şehrinde bir vakıf okulu var ve şehir dışında devlet okulunda okumakla aynı paraya gelir mi gelmez mi diyorsun. Şehir dışında (hadi en pahalısı İstanbul olsun), yılın 10 ayı orada yaşasan desek, ayda ortalama 1500 TL harcar mısın? Çok aşırı masrafların yoksa bence o rakamın yarısına dahi paşa paşa geçinirsin. Öğrenim kredisi de alırsan (şu an 180 TL, ocak'ta 200 olur herhalde) rahatça geçinirsin ailenden az para alarak.

Ben üniversite süresince 1 okul dönemini İstanbul'da geçirmiştim, normalde Ankara'da vakıf üniversitesinde öğrenciyim. İstanbul'da, kaldığım yer (aylık 330 TL) + yemeğim (3 öğüne de para harcıyorum tüm ay boyunca) + temizlik masrafı + haftasonu kahvaltıdır, akşam dışarı çıkmadır vs. aylık yaklaşık 800 TL civarına denk geliyordu zannedersem. Tabi İstanbul'da devlet okuluna gideyim mi diyorsan, hayat ziyadesiyle pahalı ve Ankara'ya göre çok daha sosyal. Dolayısıyla masraflar artıyor. Değer tabi o ayrı. Bunu da göz önünde bulundurmanı tavsiye ederim. Kendince ona göre bir hesap yaparsın.

Bir de nereye gideceğin önemli tabi, hakikaten o şehirde 4-5 sene yaşamak ister misin kendi şehrin dururken? İyice düşünmek gerek.

bürt'ten kasıtlarına bağlı.. eğer sigortayı falan da senden keseceklerse 300'e falan düşer. hatta belki daha da aşağıya. bu da ne kadar sigorta yatıracaklarına bağlı..

en az dörtte biri kesilir diye biliyorum.

Ben staj yaparken asgari ücret alıyordum. 660 ytl brüt 470'lere falan düşüyordu, oradan hesap edebilirsin.. Firmalarda yarı-zamanlı çalışanlar (özellikle öğrenciler) genelde asgari ücret alırlar. Geldikleri saat başına asgari ücret oranlanır. Birkaç yerde öyle görmüştüm en azından.

%35 olmalı sigorta ile birlike kesintiler.

boyle sorularla gelmeyin ya... adamin cani sikiliyor harbiden... aylik brut 420 maasin... neyse kufretmeyeyim... gitsinler kendi kizlarini ogullarini calistirsinlar o paraya... ulen memlekete doneli uc saat olmadi yine saftimiz kaydi...

el cevap: min dortte biri gider... kalan nete bak ona gore kararini ver... 300 civari yani...

Kadıköy vapur iskelesinden (Haydarpaşa'daki iskeleden Beşiktaş'a vapur var mı emin değilim, oluyorsa o da olur) Beşiktaş vapuruna binilir. İndikten sonra hemen karşıdan Sarıyer otobüsüne binilir. Kampüsün önünde inilir // veya sarı dolmuşlara da binebilirsin Beşiktaş'tan (bulvarın başlangıcında hemen duraklar) ama kampüsün girişinden ya da İstinye Park'ın önünden geçiyor mu diye sor.

Yarım saat denizden, yirmi dakika da karadan desek 1 saat filan işte.

fuzuli/önemli herhangi bir işini kuralına uygun olarak kotardığında, bunun daha çok hoşuna gideceğine adım gibi eminim.

torpil türkiye toplumuna has bir şey değil bence.

ingiltere'de referansın olmadan işe giremezsin.

mason locası
lions
rotary
mektep
hemşericilik
alumni

böyle gider...herkes bildiğni, tanıdığını tutar, dünyanın her yerinde böyle.
yurtdışında ve türkiye'de özel sektörde de, aşağı yukarı aynı özelliklerdeki iki kişi arasından "tanıdık" olan seçiliyor.
bizdeki fark ise, kapasitesiz/çapsız adamların torpille kayrılması.

ve son olarak, "network is everything" demiş chun-li bacımız.

mevzunun derinine inmek isteriseniz, oğuz adanır'ın "eski dünya'ya yeni bir bakış" adlı, ders notlarını da kapsayan eserini öneririm. burada özellikle, yazarın potlaç değinmeleriyle taşlarınızı biryerlere oturtabilirsiniz ;)

beden eğitimi öğretmeninin bankada işe girdikten sonra yüksek kademelere yükselmesiyle aynı şeydir. torpil türkiye' de istenilen sektörde istenilen kademeye getirebilir insanı.

Malesef bu durum ülke gerçeği olmuş. Misal önde gelen üniversitelerimizden birisi, yurt hakkı olan bir arkadaşımıza inatla yurt çıkarmadı. Şehir dışından gelip o üniversiteyi kazanmış ama inatla yurt vermiyorlar. Halbuki aynı şehirden insanlar o yurtlarda kalabilirken.. Mecburen tanıdık birilerini araya soktu, hakkı olan birşey almak için böyle bir yöntem seçti.. Sonuna kadar da haklı.

Böyle gelmiş böyle gider gibi özellikle de kamuda.

Dünyanın en kalifiye adamı da olsan, çizgi üstü nazını ricanı kırmayan insanlar olmalı etrafında (kişi odaklı konuşmuyorum genel). Ismin saygı uyandırıyorsa sırtın yere gelmez. Ayıya dayı demenin ne anlamı kaldı yoksa?

Buna rahatlıkla kallavi bir kozmetik firmasında brand manager pozisyonunda görev yapan kuzenimi kaynak gösterebilirim. Akademik başarılanın yanında, insan ilişkileri konusundaki üstün başarısı tartışma götürmez!

dua iki kere ikinin dort etmemesini dilemektir.

torpil de boyle bi sey.

senin ki sıkıntıdan. yoksa çalışırken anlamıyorsun zamanın nasıl geçtiğini.

Çalışırken zaman hızlı geçiyor. Özellikle de öğlenin nasıl geldiğini anlamıyorum bile ben. Biraz da alışkanlık tabi, başta garip geliyor saatlerce oturmak ama alışıyorsun. İşlere dalınca da zaten bir bakmışsın akşam olmuş..

daha ciddi rekorlarım da olmuştur :) kendimi meşgul edecek bir sürü şey bulabiliyorum. ekşi okuyorum, wiki okuyorum, haber okuyorum (öeh be ne okudum öyle), takılcak bir sürü site bulabiliyorum ve hiç de sıkılmıyorum. sıkılsam o kadar da kasmam yani. olur da bunu iş olarak yaparsam sıkılırdım herhalde, farklı şeyler yani.

not: mide kelimesi "ğ" olmadan daha sevimli.

önerim, alexa'yı aç türkiye'den insanlar hangi sitelerde takılıyorlarmış bak. istemediğin kadar güzel siteler var.

zorlu stajyerleri hiç sevmezmiş ondan öyle davrandırırmış...

bi zorunlulukları yok.

vestel nazi kampıdır. herkes de hıncını gariban stajerlerden çıkaarıyor demek ki.
bekoda stajer girip yıllarca çalışan mühendisler vardır mesela. ama o da batıyo işte.

@domine deyus
nasıl yani koç grubundan bi şirket batıyor mu? üstelik grundig'i bikaç yıl önce satın almışken...

@lancelot
beko son dört beş yıldır her yıl bir iki dönem kıyım yapar.
5000 kişilerden 1000lere düştü kadro.
son yıllarda külliyen zarar ediyor.
sadece varlığı sürsün diye holding tarafından besleniyor.
yani beko değil de yılmazlar elektronik olsa 2005 de kilit vurulmuştu kapıya.
tamamen kapanmaz, çinden tv getirip gemiyi döndürürler ama.

Benim bildiğim kadarı ile şirketler tüm çalışanlarının belli bir oranında stajyer almak zorundalar. Yoksa o 1 aylık hiçbir iş yaptırılmayan staj ilanlarını görmek imkansızlaşırdı. Zorunlu olmadıktan sonra firmalar hiçbir iş yaptırmayacakları, fazlalık olarak görecekleri stajyerleri neden alsınlar? Angarya işler de bir yere kadar..
Stajyerler fabrikaların müstakbel çalışanları falan değildir ayrıca çünkü o kuruma katkıları yok denecek kadar azdır(bu hususta şirketin stajyere yaklaşımı, stajyerin bilgi ve tecrübesi vs işin içine giriyor tabi), üstelik kurumun imkanlarından da istifade ederler. Normal şartlarda kimse stajyere kurumunu beğendirmeye falan çalışmaz, fazla olumlu düşünmüşsün bence...

Olma ihtimali yüksek çünkü İngiltere, ABD, Kanada, Malta hatta Avustralya dururken niye Yeni Zelanda'ya gitsin İngilizce öğrenecekler? Özellikle Çin, Rusya, Doğu Avrupa ve Ortadoğu ülkeleri vatandaşları katılıyor bu kurslara, onlar da üstteki ülkeleri tercih ediyorlar. Yeni Zelanda'nın çok tercih edildiğini düşünmüyorum İngilizce öğrenimi için. Dolayısıyla ucuzdur. Öte yandan (bana göre) aksanları İngiltere&ABD&Kanada üçlüsüne göre daha zor. Bu da bir sebep olabilir.

1-bilmem ankara'da değilim.
2-benim var. gariplik sanırım biraz ama abartılıcak birşey de değil. yolda yürürken elimde birşey olmazsa (anahtar, telegon, vs) ben de rahatsız olurum mesela...bardayken elinde şişe olmadan duramayan biri vardı arkadaşım...tesbip kullananlar da aynı şeyi söyler aslında elleri boş durmasın diye devamlı vıtvıt onu çekerler-sallarlar. Aşırı düzeydeyse, mesela sakız olmayınca dışarı çıkmama kararı verecek düzeye geliyorsa bu utangaçlığın e yardım almak gerekir sanırım. yoksa çiğne gitsin işte negzel.

sakız çiğnemek güven veriyor galiba.bende sakızla kendimi daha rahat hissederim.

1-samanpazarı
2-biraz yabanisin, çok değil.

1- kızılay'da üst geçitlerdeki elektronik eşya satan yerlerde vardır.

1-) japon pazarına bak ama walkman nedir mp3 player falan al diyesim geldi
2-) bendeniz sakız çiğnerken feci halde çenem yorulduğu için çiğnemiyorum, onu bilemeyecğim

1- Amerikan çarşısında bulabilirsin, alt katta elektronik dükkanı çok.
2- 'cinematography' güzel demiş, ben de ellerim boş yürümeyi sevmem. Okula giderken defter, kitap, çanta vs oluyor da başka yere giderken sıkıntı :) Anahtarlığı çıkarıveriyorum derhal. Çok da büyütmemek lazım, zamanla geçer herhal.

erkek olduğunu varsayıp neden diyorum?

üzerinize yakışmaması mı?
içinde rahat edememniz mi?

rahat edemiyorsanız alışkanlık olmadığındandır zorlayın düzelir,
yakışmadığını düşünüyorsanız biraz vücut yapın özellikle omuz, bak sonra ceket üzerinize ne güzel durucak en çok giymek istiyceksiniz

takım giymenin zorunlu olmadığı ama spor giyinmenin de garip kaçtığı ortamlarda bence rahatlık açısından sizi, görünüm açısından çevreyi kurtaran bi tarz benimsemek lazım. kumaş olarak spora giren ama kesim ve uzaktan görünüm olarak yeterince ciddi duran pantolonlar alın. üstüne gömlek giyin. spor ceket ya da gömlek üstü kazak da yapabilirsiniz. yalnız üstte gömlek olması bence biraz anahtar bi nokta. gömlek olmayınca resmiyetten baya çıkıyor kıyafet.

www.dickinson.edu

www.justiceclothing.com

www.splendicity.com

dockers'tan lacivert/kahverengi/siyah kanvas pantalon alın,

istediğiniz herhangi yerden de, üzerinize oturacak, tercihen slim fit, düz renk ya da çizgili, açık mavi, beyaz, lacivert, gri, siyah gömlekler alın, takılın.

kemeri de unutmamak lazım (kahverengi ve siyah).
ayrıca italyan tarz ayakkabı, yine kahverengi ve siyah olmak üzere.

hadi bakalım.

eger mevzu yakismamasiysa italyan kesimlere bir bakin. slim veya fit de deniyor bunlara.

Ucuz bir çözüm olarak, LCW'den pantolon al. 25-30 TL'ye çok güzel pantolonları var. Siyah ve lacivert renkler kumaş pantolon gibi görünüyor neredeyse. Üzerine de boyuna çizgili açık renk bir gömlek. Altına dockers'ın ayakkabılarından alabilirsin, 100-120 TL civarında modelleri var ama hakikaten değiyor. Ayakkabı için bir diğer seçenek; www.cloggs.co.uk
(Resimdeki biraz kötü görünüyor ama bu modelden güzel ayakkabı çok) Bu tip bir ayakkabı dockers'dan daha ucuzdur, biraz da pazarlık edelim tabi =)
Benim tahminim 130-140 TL'ye falan gayet şık biçimde giyinirsin. Hadi kolay gelsin.

yürümek veya trafikte zaman geçirmek arasında seçim yapmanız lazım.

bence mecbur değilseniz arabayla gitmeyin, akşamınız rezil olur. anadolu yakası'ndan geliyorsanız arabayı üsküdar civarindaki otoparklardan birine bırakıp motorla beşiktaş'a geçtikten sonra yürüyün (takribi yarım saat falan tutar), avrupa tarafındaysanız taksim'deki otoparkları + beşiktaş dolmuşlarını kullanabilirsiniz. her türlü akşam arabaya geri yürümek, trafikte beklemekten zevkli olacaktır.

bence o rezalet trafiğe sakın girmeyin.

püfür püfür kuruçeşmeden beşiktaşa yürüyün çıkışta.
ayrıca konser çıkışı bitiveren dolmuşlar oluyor çeşitli güzergahlar için, onlar da kullanılabilir. ama girmeyin o trafiğe, sinir olursunuz.

Kuruçeşme arena konser çıkışlar her zaman facia olmuştur. Berbat bir trafik olur, yolda gidilmez (zaten taksiler falan almaz). Mecburen paşa paşa konserin de kritiği yapılmak suretiyle elde biralar, beşiktaşa doğru yürünür..

besiktas'tan yurumek eger uzun geliyor ise ortakoy'de otoparka birakin arabayi, yuruyerek kurucesme arena 5 dakika, donuste de ortakoy dereboyu caddesi sonundaki caminin yanindan kivrilarak balmumcuya cikin, ister e5, ister kopru, ister tem'e girin. en temizi bence.

ha bu arada, arena'nin hemen yaninda otopark mevcut.

ne yurumesi ne arabasi yav? besiktas iskeleden tekneler sefer duzenler her konserde kurucesme arenaya.. zaman kaybetmeye degmez. sakin sahil trafigine aracla girmeyin hele konser gecesi...

motosikletlen bile gittiğinizde trafik çilesi çekebiliyorsunuz. araçlan gitmeyin !

Dil demek herşeyden önce kelime ezberlemek demek. Hazırlıktayken hocanın tavsiyesiyle küçük not defterlerini bildiğiniz sözlük haline getirmiştim. Sayfaların köşelerini A,B,C.. şeklinde katlayıp. Derslerde geçen kelimeleri İngilizce'den İngilizce'ye sözlükten yararlanıp (Longman baya iyi bu konuda-web arayüzlü sözlükleri var) tek tek yazmıştım. Tüm sözlüğü de arada bir okuyordum. Okudukça akılda daha iyi kalıyor kelimeler, artık sırasını dahi ezberliyorsunuz. Şaka maka baya bir kelime öğrenmiştim bu sayede.

dil ögrenmenin bir teknik ve matematik meselesi degil bir pratik meselesi oldugunu kabul ederek işinizi kolaylastirabilirsiniz.

bence kişisel yetenek

tuvalette otururken bile dil öğreniyor kimisi ya da papağan gibi oluyor duyduğunu anında takdr edebiliyor
kimiside napsan olmuyor napsan olmuyor

ortancalar için pratik tek çözüm sanırım

ortaokuldan ya da ilkokuldan başlamak.

küçük dikdörtgen kartların bir yüzüne türkçe diğer yüzüne yabancı dildeki karşılığını yazarak çift yönlü çalışabileceğin kelime kartları hazırlıyosun, haftalık kelime hedefi koyup bu her hafta belli sayıdaki karta(kelimeye) çalışıp her hafta yeni grup çalışıyosun. böyle bikaç grup oluşturup hergün mutlaka belli bir süre çalışırsan bi süre sonra da en baştaki gruba dönersen kısa zamanda kelime haznende ciddi gelişme sağlayabilirsin. gözümün önünde 1 senede şakır şakır fransızca konuştu bu taktiği uygulayan şahıs.

Öğrenme teknikleri - sadece dil olarak düşünmeyin - kişiden kişiye farklılık gösterir. Kimi yazarak daha verimli öğrenir, kimi resimli çalışmayla, kimi dinleyerek. Herkes için doğru olan ya da maksimum verim alınan salt bir yol olduğunu düşünmüyorum . En nihayetinde bu yolu bulmak size düşer. Yani demem o ki ; insanların öğrenme karakterleri farklıdır efendim. Dilden dile öğrenmenin de farklılık gösterdiğini söylemeden edemeyeceğim. Günlük hayatımızın her alanına girmiş İngilizceyi öğrenmek diğer dillere göre illa ki bi' parça daha kolaydır diye düşünüyorum.

bu ne çeşit bir öğrenci olduğunuzla alakalı bir durum. kimileri görerek daha kolay öğrenir. kimileri duyarak öğrenir. kimileri salt okuyarak, kimileri de tiyatro gibi etkinliklerle. şuraya bir göz atın derim (git: www.ldpride.net)

ülkesinde yaşamak

Yöntemi nedir, ne değildir bilmem. Gelişmiş bir dili 60 saatte öğrenebileceğinizi iddia ediyor.

www.ergillisanegitim.com

daha zor diye biliyorum.

değildir. hiç de kolay değil yani. tek kolaylığı yazıldığı gibi okunması olabilir -belli harf ve harf öbekleri dışında-, fransızcaya nazaran mesela. ama bir sürü de ıncığı cıncığı var bunun yanında, düzensiz fiiller, gustar kalıbı, acostarseler bilmem neler.

almancadan kolay ingilizceden zor.

ee peki ben niye internette ingilizce'den bile kolay diye okuyorum?
biri açıklasın yahu :)

ingilizceyle cok benzer
kolay ya eger ingilizce konusuyorsan sadece ispanyolcayi dikkatlice dinle mutlaka neler konustuklarini anlayacaksin.

ingilizce'den kolaylığı, eğer ingilizce'den önce ispanyolca öğrenirseniz geçerli. yoksa iyi ingilizce konusup ispanyolca öğrenmeye başladığında insan ister istemez benzerlikler aramaya başlıyor, o da işi biraz zorlaştırıyor.
bilmem kaç yıl boyunca ingilizce öğrendikten sonra 1,5 yıl önce ispanyolca'ya başladım, şu anda ispanya'da yaşıyorum ve hala bazı yerlerde konuşurken tıkanıp ingilizce konuşmaya başlıyorum, sen anla...

Benim de yaklaşık 2 yılı buldu İspanyolca serüvenim. Bilhassa grammer oldukça ağırlaştı diyebilirim. Fiil çekimlerinin her zamana göre farklı olması; geçmiş, gelecek, şimdiki zaman, perfect vs insanı oldukça zorluyor.
Yazıldığı gibi okunması tek artısı denebilir kolaylık açısından. Belki bazı kelimelerin İngilizce ile aynı olması da buna eklenebilir. Bu da okuma yaparken kolaylıklar sağlayabiliyor.
Bir süre Almanca dersi de almıştım. Zorluk açısından (kime göre neye göre?) bana göre Almanca ile dengeli. Bir Fransızca, Rusça daha zordur herhalde, bişey diyemem tabi..
Ayrıca okuması kolaydır, dinlemesi diğer dillere göre zordur. Kelimeleri yutarlar konuşurken. Sen sınava girersin dinlemeye başlarsın, metin bitmiştir ve ne konuştuklarından zerre anlam çıkaramamışsındır :) Anadili İspanyolca olan hocamı karşımda dinlerken dahi ne konuştuğunu anlamakta zorlanıyorum, aşağı yukarı sadece bildiğim kelimeleri kullansa bile.
Kısacası okuması kolay diye aldanmayınız ama eğlenceli dildir.

tek kolaylığı okunmasındadır. ingilizce biliyorsan da bi kısım kelimeyi direk anlarsın onun dışında gramer olarak (zamanlar ve fiil çekimleri) ağlatır.

taksim-bakırköy dolmuşları var, 3,5 lira. kime sorsanız gösterirler. 24 saat çalışıyor.

taksimden sarı dolmuşlar vardır direk bakırköye 24 saat.
santralistanbuldan da sanırım taksime servis var ama emin değilim.

taksim'de çiçekçilerin arkasından kalkan bakırköy dolmuşları var.

Taksim-Bakırköy dolmuşları adeta gerilim filmi :) 20 dakikada o mesafeyi almıştı bir gece, insan tırsıyor yahu yolda :) Başka bir seçenek de yok gibi görünüyor ama..

www.kanalturk.com.tr

Şurda Kanaltürk'ün yayın akışı var ama 18 Haziran'da Türk filmine benzer birşey göremiyorum. Başka bir kanal olabilir mi?

"sensiz yaşanmaz" diye bir film var. o sanırım. teşekkürler.

Ben de bakar kör, evet varmış :) Bu tip videolar genelde alkislarlayasiyorum.com'da ziyadesiyle olur. Hatta facebook grubundan istek falan yapıyordu millet, şu şu videoları ekleyin diye. Belki bu şekilde erişilebilinir.

www.youtube.com

şurda varmış hatta. 2. dkdan itibaren.

vitamin kullanabilirsin, sıvı tüketimin arttırabilirsin, kafeine abanabilirsin.

fazla kafein vb. turu uyarici kullanmiyor isen, 4-5 ay icerisinde yavas yavas 8 saat, ardindan 7, sonra 6 saat uyku duzeni ile vucudunu alistirabilirsin. tabii nasil bir zindelikte uyandigin aksam yatmadan once kullandiklarinla da ilgili..

redbull

Dolaşım sisteminizi ve güçlendirerek bol oksijenli bir ortamda uyuyabilirsiniz.

Redbull önerene de inanamıyorum.

Bu sorunla ben de boğuşuyorum. Sıcak havanın da etkisi var sanırım, sürekli bir uyuşukluk ve tembellik. Halbuse en çok çalışmak gereken dönem.
Redbull bir yere kadar, 1 kutusu 2.5 tl ve yeterince zararlı zaten. "modiodal" ve "nootropil" isimli ilaçları tavsiye edenler oldu, bunları araştırdım ben de. Muhtemelen final döneminin gelmesi ile birlikte medikal çözümlere yöneleceğim.

Solunumla ilgili ya da alerjik problemleriniz varsa ne kadar uyusanız da kar etmez. Özellikle akşamları ağır yemekler yiyorsanız bol proteinli karbohidratlı uykunuz gelebilir. Odanız havalandırılmış olacak bir de.

red bull kesinlikle

Davinci'nin yöntemiyle uyuyun. (Demirel de yaparmış)

1 saatlik uyku kestirmelerle 4 saat uyuyoruz. Alışınca yıllar kazanıyoruz. Çok fazlı uyku diyoruz buna.

(bkz: polyphasic sleep)

uykuda onemli olan toplam sureden ziyade bir uyku dongusunu tamamlamak. onun ne kadar oldugunu bulmak gerek. mesela benim ki bir bucuk saat, bir bucuk saatin katlarında uyandıgımda zşnde oluyorum ama bi donguyu tamamlamadan uyandırılırsam 10 saatte uyusam yorgun oluyorum. ama 3 saat uyusam da ve 2 dongu tamamladıgım icin super uyanıyorum ve gunum de cok iyi geciyor. bir de alarmla ya da baska bir uyaranla degil de kendiliginden uyanınca daha zinde kalkıyor insan.

20li yaşlarda ben de senin gibiydim azaltmayı çok denedim ama olmuyor bilakis uykuyu parçalara bölünce AGD durumuna düşüyor insan, her bünye farklı 1 saat uykuyla ertesi günü yaşayan arkadaşlarım varken ben 6 saat uyuyup dağılmış oluyordum vücudu zorlama bence. 30 ların başlarında insanın uykuya ihtiyacı azalıyor sabret.

öğle uykusu.
yarım saati, gece uykusunun iki saatine denk geliyormuş.

(bkz: powerade) şaşırtıcı derecede etkili.

bunun tıbbı bir açıklaması var mı bilmiyorum ama, dışarıdan gelen bir şey dışında (telefon alarmı örneğin) kendiliğinden uyanırsanız çok az uyumuş olsanız dahi zinde oluyorsunuz. tam bir çözüm değil ama belki vücudunuz alışırsa mümkün olabilir.

herkese tek tek teşekkürler.
sürekli kafein, redbull tarzı şeyler içersem halim duman olur yav.

davinci'nin yöntemi güzele benziyor uzaktan. ama ağır gibi de duruyor.
öğle uykusunu da deneyecem. fakat alarm olmadan kalkamıyorum bir sorun burda sanırım.

çok geç oldu cevap ama benim psikoloji derslerinden bildiğim şu ki bir uyku evresi 4 aşamadan oluşuyor ve bu evde 90 dakikada tamamlanıyor. yani 1.5 saatin katları uyuyorum diyen arkadaş aslında bilimsel bir olay gerçekleştiriyor. dene derim.

Bende bir sorun yok. Otomatik IP adresi alırım her zaman, şu an da öyle. Bilgisayaraı yeniden başlatıp farklı bir tarayıcıda denemeniz mümkün mü bir de? Şimdilik aklıma başka bir çözüm yolu gelmedi.

open dns ile girebiliyorum ben..

aparat'tan;

Help -> Diagnostics -> Reconnect'i deneyin.

@lethe ve dambil, başka tarayıcılarda da denedim tabii ki, işe yaramadı. open dns ile de giremiyorum.

@kimi raikkonen, onu yaptıktan sonra textbox aktif oldu ama play tuşu inaktif olduğu için çalışmadı haliyle.

[email protected]

spam amaçlı olarak internet üzerindeki sitelerden email adreslerini toplayan programları atlatmak için olabilir. @ işareti kullanmayarak programın eposta adresini tespit edip veritabanına atmasını engellemeye yönelik bir davranış.

Internette dolanan email adreslerini toplayan programlar var. Bu tarz programlar @hotmail.com, @gmail.com vs gibi uzantıları inceler ve buna göre o yazının email adresi olup olmadığına karar verir. Sonra bunları toplayan şerefsizin teki, email adreslerini başka firmalara satar. Onlar da sizin adresleri spam ile doldurur.

Kısaca yapılan olay; o tarz programların tanımasını engellemek.

hem verilen cevaplar çok aklıma yattı, hem de galadnikov'un sorduğu soru aklıma yattı, o yüzdendir ki soruya cevap olmadığı halde onu da işaretledim.

pinpon maçı izleyen çinli gibiyim yani, çok acayip.

program direk @gmail'i tanıma üzerine yazıldıysa, tanımaz ki. yani o programa [at] gmail için kodlar eklememişlerdir bence daha..

artık botlar [at] olayını da tanıdığı için insanlar jpg olarak yüklüyor email adreslerini. (duyuruda değil tabi, diğer web sitelerinde)

@galadnikov buna karşılık [et] gimeyil yazanlarda var sanırsam.

[at] i de tanıyor artık çoğu botlar... o yüzden yamultabildiğiniz kadar yamultun..

benim gmail hesabı oro. oldu zaten günde 500 600 spam geliyor :)

ben her yerde maili normal olarak, şekilden şekle sokmadan kullanıyorum. hiç de spam bombardımanına uğramıyorum. yılda 5-10 tane anca gelir gelirse.

Bence riske girmeye lüzum yok, "abc (et) gmail" gibisinden yazmak iyi olacaktır. Özellikle de kaybetmek istemediğiniz bir adres ise. Msn adresi olarak kullandığım gmail hesabına hergün 30-40 e-posta giriyor, içerikleri mide bulandırıcı. Gerçi gmail tanıyor, direk spam klasörüne atıyor ama yine de hoş değil.

maalesef [at] ve [dot] görenleri de var. Ben artık bunları da kullanmayacağım. [noktaa] falan filan yapcaz bişiler.

@galadnikov

zaten herkes [at]gmail şeklinde yazmıyor artık..

"hedehodo [at] cimeyıl [nokta] kom"

şeklinde yazıyorlar artık.. daha da bi' güçlü saklama, gizleme olayı..

gizmodo.com
geek.com
cnet
tech crunch
msdn

genelde bunlar benim okuduklarim.

bildirgec.org
donanımhaber.com
shiftdelete.net

bilgisayarli alakali alakasiz butun siteler...

sözlük ve duyurudayım genellikle. bikaç da blog okuyorum günlük.

ceturk.com
csharpnedir.com
codeproject.com
bthaber.com
kariyer.net
yenibiris.com

birkaç da blog..

sanırım hep aynı yerlerde takılıyoruz hepimiz.

experts-exchange.com

slashdot
engadget
kotaku

o da bir seçenek tabii. rahatlamak için size sınavı düşündürmeyecek şeyler yapmanız gerekir. bol bol müzik dinleyebilirsiniz, arkadaşlarınızla buluşup muhabbet edebilirsiniz, kitap okuyabilirsiniz vs vs..

bence beygir gibi girmeyin.

daha 1 hafta var:) bugünden demişsiniz de.

öss sabahı zaten yapma. sakın. bugün yaparsan da eğer yaptıktan sorna ayı gibi yemek yiyenlerden, tatlıya saldıranlardansan yapma. bir gün önceden değiştirme vücut düzenini. ama ben haftada beş altı yaparım, tek rakibim thy vs diyorsan yap tabi.
rahatlamak istiyorsan deniz kenarına -varsa- inip derin nefes alarak yürü. olmadı müzik falan dinle.

öss yarın =)

@abtash
bi hafta yok sınav yarın :)

sınavdan bi gün önce en azından rahatlatır ama sınavdan hemen önce yaparsan fazla rahatlamadan konsantrasyon eksikliği çekebilirsin.

oha lan sınavın yarın olduğunu da duyurudan öğrendim ben haftaya sanıyodum. koparsın o zaman.

ben de girecek tanıdıkları bi ariyim ayıp olacaktı. duyuru da olmasa ne yapacaktık.

orgazm sonrası tatlı bir yorgunluk çöker, rehavet yapar, uyku gelir. o yüzden sabah tavsiye etmem ben.

@abtash
arama tanıdıkları, ayıp filan olmaz. "hadi hayırlısı, inşallah istediğin yeri kazanırsın" tarzı konuşmalar sınav öncesi pek iyi gelmez :)

21 civarı yapki rahat uyuyasın. Sabah zımba gibi kalkarsın..

çıh çıh geç oldu, önceden böyle bir ıkıntınız olduğunu bilseydim geneleve götürürdüm hepinizi.

@huleyn
aramam gerekliydi, yani pek görüşmediğim ama hatırlamam gereken bi arkadaş, aramasam unuttu olurdu o yüzden aradım, iyi de yapmışım, normalde bana da saçma geliyor. ama bu arkadaşı aramam gerekliydi. neyse.

bir kitap okunur, ustune bir guzel de uyunur.

Tuvalette mastürbasyon yap. Çok heyecanlı oluyor. En azından ileride; "vay be, zamanında uçakta bile mastürbasyon yapmıştık... ey gidi...." dersin. Ama en fazla 15-20 dk nı alır. Daha yaratıcı fikirler bulmak gerek. Psp falan al yanına, oyun oynarsın, film izlersin falan da diyeceğim ama şarj durumu malum... bunun dışında bilimum mizah dergileri, kitap falan...

kitapla aran yok zannımca,

o yüzden;

eker ayran iç binmeden önce +1 litre. slow şarkılarla birlikte uykuya dalarsın.

Birşey olmaz. İnince banyo yaparsın zaten illaki. ;)

Uçakda eğer imkan olursa teknisyenle sohbet edebilirsin. Hostes veya pilotların arasında kaynar giderler ama en keyifli bilgiler onlardadır.

Mezar-ı Şerif'e gidersen benim için bir avuç da olsa toprak getirebilirsin:)

ayıp ettin getiririm zaten benim yolumda oraya gidiyor .

Ne yapsan yap, 8 saat aynı yerde sıkılırsın illa ki. Belki yanına oturacak kişi kafa bir tip olur da biraz vakit geçebilir. Geceden fln uykusuz kalırsan belki yolda uyursun da zaman geçer. Şöyle hafif bir müzik de arka plana aldık mı.. Yolculuklarda ben de çok sıkılırım böyle çözüm buluyorum, iyi yolculuklar.

yanına çok ses çıkarmayacak bir sürü abur cubur al, etraftakileri rahatsız etmeden yiyebilirsin, sıkıntın geçer.

mizah dergileri alabilirsin, ya da karikatür kitapları (yiğit özgürünki, ersin karabulutunki falan), hızlı hızlı geçe geçe okuyabilirsin,

tetris, gameboy psp tarzı ufak bir oyun aleti olabilir,

gazetelerin bulmaca ekleri de uzun süre oyalar.

Tuvalete hostes at. İleride "Vay be, gençken uçağın tuvaletinde hostesle işi pişirdim." dersin.

bunun gibi bir konuya şahit olmuşluğum var.. aynı sizin gibi arkadaşım karşı çıktı dersin bölünmesine sonunda haklı görüldü.. sonuçta a&b dersi açılmadı ama sınavı yapıldı.. a dersine ya da b dersine dahil olmadı bu yüzden.. böyle garip bir durumdu.. ve görmediği dersin sınavlarına girdi, biraz da hocaların takması nedeniyle okulu uzadı.. uğraşma derim..

şu an alıyorsan zaten senin için sorun yok.

yok sen daha o dersi almadıysan, a ve b derslerini ayrı ayrı alacaksın demektir.
bu iş böyle. (yaşanmıştır)

Benzer bir durumla öğrencilik dönemmde ben de karşılaşmıştım. Tam olarka aynı değil ama aktarmak isterim. biri sizinkinin tam tersi durum yani ayrı dersler olan a ve b dersinin birleştirilip c dersine dönüşmesi. bu durumda c den geçmiş olmak için a ve b nin ikisinden de geçmiş olma şartı aranıyordu yani a yı geçip b den kaldıysanız c yi alıyordunuz. bölme durumunda da bizde o ders bölünmeden önce alıp kalan öğrencilerin dahil olduğu bir durum olmuştu. yani yeni öğrenciler a ve b yi ayrı ayrı alırken a&b'yi alıp kalan öğrenciler için olmak üzere a&b dersinin sınavları yapılıyordu ve doğal olarak itelemeyle geçtiler.

Hocam benim de benzer bir durumum oldu. 4 kredilik bir ders vardı müfredatımda zorunlu, aldım ve DD ile geçtim. Ertesi sene ise bu ders kalkmıştı. Ders yükünü azaltmak için mevcut bir başka benzer dersin içine bu dersin teorik kısmını (hafifleterek) atıp, haftada 2 saatlik de lab dersi koymuşlar. Benim 4 kredilik ders, 2 kredilik teorik dersin içine hafifleterek atıldı, 1 kredilik de fazladan lab dersi kondu yani.
Ben hem teori hem de lab derslerine girip sınavlarına girdim. Teorik kısım %70, lab kısmı %30 şeklinde olacak şekilde (oranlardan emin değilim, böyle bişeydi). Yeni iki dersin ağırlıklı notlarını toplayınca da CB'ye denk geldi katalogda. Eski dersimi 2. kez almış göründüm transkriptimde, aslında olmayan dersi almış oldum yani. Bu şekilde işlendi not dökümüme. Böyle bir çözüm getirdi bölüm başkanımız, iyi de oldu benim için.
Belki kalanlar için dersi son kez eski haliyle açabilirler, sizde de böyle bir durum olabilir. En iyisi bölüm başkanı ile durumu konuşmak.

benim başıma da güzel bir örneği gelmişti, kaldığım ders tamamen müfredattan kalkınca, ona göre bir ortalama çekmişlerdi. sınava falan da girmedim .

Bizim burda da eskiden biyokimya olarak bilinen ders bizim dönemde organik ve biyokimya olarak değişmişti. Biz 10 hafta boyunca organik kimya gördük, son 3 hafta biyokimyayı yüzeysel olarak geçtik. Eskiden biyokimya olarak alan ve sadece sınavlara giren öğrenciler için vize ve finaller dersin eski müfredatına göre yapılmıştı.

turkcell 50 sms hediye ediyor.

kıyaktan geçtim, arkadaşların sana pasta aldığı zaman, pastayı getiren garsona "bıçak kesmiyo ekiekieki" dayatmasından ötürü bi 10-20 lira vermen gerekiyo.

Bir arkadaşımızın doğum günü için yer ayırtmıştık. 10-12 kişi falan pasta alkol vs, anlayın işte. Çıkışta da %10 falan eksik almışlardı hesabı. Hesap kabarık olduğundan az bi para değildi %10'u, ekip kalabalık sayılır ne de olsa. Ufak bi kıyak yani, hesap almama vs olmaz da, bu tip şeyler olabiliyor. Daha önceden de arada bir gittiğiniz bir mekansa, olabilir gibime geliyor.

İzmir'de fiesta fal cafe var alsancakta, doğum gününde kimliğine bakıp falı bedavaya bakıyorlar.

(bkz: yves rocher)

yves rocher kartı aldığınız zaman bazı indirimlerden, kampanyalardan yararlanabildiğiniz gibi doğum gününüzde de size özel ufak bir hediye (kolye, küpe vs gibi hoş bişiler) ile bir defalığına mahsus olmak üzere özel indirimden faydalanabiliyorsunuz (örneğin 1 tane aldığınızda 2. bedava idi geçen sene) bunun dışında benzer hediye ve indirimler yılbaşında filan da oluyor.

macrodent diye bir medikal firma var. öğrencilere doğum günlerinde bir adet afm den sinema bileti hediye ediyor.bileti istediğiniz zaman istediğiniz filmde kullanabiliyorsunuz

cinecity firması da doğumgününü olan kişiye bedava sinema bileti veriyordu yanılmıyorsam.

body shop. 15 lira yüklüyor kartına. türksel de bedava konuşma veriyor bir günlük.

@hardal

bıçak kesmiyor diyeni bırak 4 5 kişiye incecik dilimler kesip "gerisi bizde kalabilir mi ? " deyip , gelen pastanın üstüne yatan cafeler var.

anlatım bakımından hepsi yeterli. ancak yerli-yabancı hepsi suyunun suyu. bu iş için kütüphaneler her zaman mükemmeledirler.

Rus klasikleri için (Dostoyevsky, Tolstoy) kesinlikle Nihal Yalaza Taluy'un çevirilerini tercih edin. Daha iyisi olduğunu düşünmüyorum. İş kültür ile birkaç yayınevinden daha bulunabiliyor. Dünya klasiklerinde kitap adı kadar yayınevi ve çevirmene de dikkat etmek gerek diye düşünüyorum.

antik yayınları tek kelimeyle rezalet.

4 - 5 liralık klasiklerin çeviri kalitesini dü$ünmek bile istemem.

gidin sahaflardan bu fiyatlara yakın eski basım çevirisi kaliteli olanları toparlayın daha iyi bence. isterseniz ben yardım edeyim.

robinbook(et)hatmeyilcom

sanırım bu klasiklerde iletişim yayınlarının borusu ötüyor. beyaz geceler'i okuma fırsatım oldu da damağımda kaldı.

Son baskılarda çevirmenlerde upgrade yapmışlar, güzel olmuş.

redbull gibi enerji içecekleri ya da sade kahve çözüm olabilir.ayrıca komik gelecek belki ama ayaklarınızı soğuk suya sokabilirsiniz.

(bkz: 48 hours)

48 hours malum sebeplerden dolayı dikkat dağınıklığına neden olur. ee kahvede bir yere kadar, en iyisi redbul ama misal ard arda 2 tane olmamalı. ara ara içilirse daha etkili oluyor (en az bende öyle)

(bkz: kafein bombası)

içimde kalmasın; kalbiniz varsa denemeyin derim.

@wizard_merlin
sorun uykusuzluksa hayat kurtaran ve çok ucuz bir ilaç var (bkz: unisom) ben otobüs yolculuklarında kullandım, tavsiye ederim. insanlar işe yaramıyor diyor ama bu öyle gün ortasında içip şıp diye uyutan bir nane değil, uyku saatinde içiliyor dalmayı kolaylaştırıyor sadece.

@roadrunner_merlin
48 hours ereksiyon sağlayan bir şey değil. bir nevi bir enerji içeceği o da.

Tylolhot denen bir zıkkım var. Ne derece ilaç, ne derece doğal bir ürün bilmiyorum da, ne zaman içsem kısa zamanda sarhoş gibi olup, kısa zamanda da sızıyorum (özellikle uyuyorum demedim). Belki birkaç seferlik yardımı olabilir ama kalıcı bir çözüm de değil tabi. Benimkinin tam tersi anlamda uyku sorunu çeken arkadaşlara bu meseleyi danışacağım, çözüm getiren olmuş mu. 48 hours dışındaki [:)] tüm önerileri de uygulayacağım, teşekkür ederim.

pharmaton ya da cola + kahve karışımı.

(bkz: modiodal)
(bkz: nootropil)

Çalıştığın oda serin olsun. Eğer dikkat sorunun yoksa ve sesten çokta rahatsız olmuyorsan yanına bir arkadaşını al. O başka birşeyle ilgilensin (tv, film, dergi, kitap,ders vs.)

bilgisayar başında 3-4 saat oturduktan sonra ders calışmaya çalışmayınız, beyniniz gerçekten yorgun oldugundan olmuyor, çalışılmıyor bir türlü.

nootropil alzheimer için, modiodal ise narkolepsi için kullanılan ilaçlar. nootropil sınav haftasından falan bir hafta önce alınmaya başlanması gerekiyor ki etki etsin. modiodal de eşşek gibi başağrısı yapan bir ilaç belirteyim dedim.

Hocam Reklam Özdenetim Kurulu web sitesinde şöyle bir ifade var:

Madde 12:
Pazarlama iletişimi, hiçbir kişiyi ya da bir grup kişiyi, firmayı, organizasyonu, endüstriyel veya ticari faaliyeti, mesleği veya ürünü aşağılayarak veya alay konusu yaparak kamuoyu önünde küçük düşürmemelidir.

Bir ürün, rakiplerinden farklı olan özelliğini ya da üstünlüğünü tüketiciye bir alternatif olarak sunabilir. Ancak bunu kötüleme sayılacak biçimde veremez. Başka ürün veya ürün gruplarının kullanımını engellemeye yönelik mesaj vermemelidir.

Bu tip reklamlar el altından paylaşım sitelerinde yayılıyor olabilir. Ben de benzer bir reklamı coca-cola & pepsi şeklinde görmüştüm. Ama televizyonlarda bu tip reklamları görmek imkansız. Reklam yaparken, rakip firmanın logo ve/veya ismini de kendi reklamında kullanıp doğrudan onu küçük düşürmek yasalar çerçevesinde de yasaklıdır muhtemelen, gayet de normal hatta zorunlu bir durum gibi geliyor bana.

böyle bişi olamaz. en azından türkiye deki yasalara göre suçtur. ama bunun da yolunu bulmuşlar misal oxi action reklamlarındaydı sanırım diğer markanın ürününü mozaikleyerek gösterip etkisiz olduğunu gösteriyorlar ama diğer markanın calgonit olduğu o kadar belli ki. yani çakallık diz boyu her zamanki gibi.

Aşağılamak değil de yurtdışında ve özellikle ABD'de rakip markanın ürününü göstermek/karşılaştırma yapmak/rakip ürünün reklamını alaya almak serbest.Rök'ü de kendinden başka takan yok pek.

Hemen bir örnek;

www.youtube.com

türkiye'de yasak.
rtük kanunu 4. madde (m) "Halkı aldatacak, yanıltacak veya haksız rekabete yol açacak reklam yayınlarına yer verilmemesi."

yurtdışında bazı ülkelerde var o olay ama türkiye'de yok. özellikle pepsi'nin kola otomatından kola alan çocuklu reklamı ve audi'nin anahtarlıklı reklamı bunlara güzel bir örnek.

00 420 608 xxx yyy diyerek gönder.

00 koymak işe yaradı, 3 kontör gitti. teşekkür ederim :)

Benim telefonum yurtdışına açık değil ama yurdışı numaralarına mesaj gönderebiliyorum.

Yeri gelmişken belirteyim, telefonunuzu yurt dışı aramalara açmak için (turkcell ise) turkcell.com.tr'den süper şifreniz ile giriş yapıp, ilgili menüden işaretleme yapıp açabiliyorsunuz.

@44, kontörlü hatlarda mesaj gönderiliyor yurtdışına, noprob.

ben de bi'şeyler belirteyim; yurtdışındaki bi' cebe mesaj atmak için telefonunuzu yurtdışına açtırmanıza gerek yok mesaj çatır çatır gidiyor.

ben de bir şey söyleyeyim yıllar önce avea yurtdışına mesajı 1 kontöre gönderiyordu. biz de o açıktan faydalanıp çatır çatır gönderiyorduk fakat uyandı 3 e çıkarttı. turkcell yıllar yılı 3 kontör.

@ aithra

Benim faturalı ve gönderebildiğimi belirtmiştim.

www.iett.gov.tr de olacak, bilenler de yazabilir tabi.

29'lu ferah evler, tarabya üstü, sarıyer otobüsleri geçer 4.levent'ten.

43 r gider 559 c gider

43r ve 559c gitmez. onlar zincirlikuyudan levent'e ordan da etiler, en son da hisarüstüne giderler.
yanlış binilmesin.

25T, Taksim-Sarıyer hattı.. Minibüsler de geçiyor aynı zamanda.

o saorunun yanıtı çok açık.
hemen hemen barbaros üzerinden binilecek tüm otobüsler desek yeridir.

not: beşiktaş tarafından binileceği varsayımı ile.