Ekşi Duyuru

Ödemeleri banka üzerinden alabilirsiniz, gidip insanlarla tek tek buluşup elden alacak haliniz yok.

Bu gelirlerin doğal olarak beyan edilmesi ve vergilendirilmesi gerekiyor. Yasal olan işleyiş şirket kurup fatura kesmeniz ve vergilerinizi ödemeniz.

Şirket kurduktan sonra iyzico gibi aracılardan sanal pos alıp kredi kartıyla da ödeme talep edebilirsiniz.

Neyi nasıl sattığınız Instagram'ın umrunda değil, maliyenin umrunda.

Yapanlar nasıl yapıyor?
Bir grup yasal olarak, bir grup da cezaları göze alarak vergi kaçırarak, fatura kesmeden yapıyor.

Avans ödeme alınabilir. Yarısı başta, yarısı iş bitiminde gibi.

İşin kapsamı sözleşmeyle imza altına alınabilir.

Gençler için vergi teşvikleri var, muafiyetler var, vs ama "deneyip biraz kazandayım da tutarsa şirket kurarım" kafası bence yanlış.

Şirket kurduğunuzda, muhasebe, bağkur ödemeleri, vergiler, öngörülebilir ve öngörülemeyen giderler ve tahsilat riskleri her zaman var. Dezavantajları var, avantajları var, işle ilgili giderlerinizi vergiden düşebiliyorsunuz falan.

Doğrusu güncel maliyetleri internetten öğrenmeniz, bir malimüşavire danışarak kuruluş masraflarını ve hiç fatura kesmeseniz de cebinizden çıkacakları hesaplamanız.

Satışla ilgili kötü, orta ve iyi senaryoları hesaplayıp en az 1 yıllık bir fizibilite çalışmanız. Gerekli zamanı, eforu, sermayeyi düşünüp en kötü senaryo da göze alınabilir gibi duruyorsa girişmeniz!

Global olarak savaş dursa bile ekonomik yaptırımlardan dolayı finansal etkisi diyor analistler.
Tr içinde de, genelde yatırımlar seçim sonrasına ertelenir, belirsizlik varken kimse birşey yapmak istemez. Kuracağınız işin dinamiklerini en iyi siz bilirsiniz, ekonomiyi değerlendiren uzmanlar var, Mahfi Eğilmez gibi onları dinleyip objektif bilgi edinebilirsiniz.

Risk yönetimi hemen hemen her ekonomik durumda geçerli, ister yatırım yapın ister iş kurun, ne yaparsanız yapın ama o yaptığınız şey batarsa siz batmayın.

1 - yapacağınız iş tutmayabilir, bu nedenle toplam paranızın yüzde X'ini bu işe ayırın ve küçük küçük başlayın.
2 - her zaman için kazanmayacağınızı unutmayın, bu nedenle ileride oluşabilecek zarar durumlarında kullanabileceğiniz bir miktar parayı ya ilk maddede belirtilen miktar içerisinden yada toplamdan geri kalan miktar içerisinden yine belirli bir miktar'ı bu iş için kullanacağınızı da hesaba katın.
4 - pazarlama ürün/hizmetlerinizi tanıtmanız için önemli, bunun içinde bir miktar'ı ya X'in içerisinden, yada toplam geri kalandan belirli bir miktar parayı kullanacağınızı da hesaba katın.
3 - elinizdeki bu iş için yatırdığınız para bitince (diyelimki tüm yukarda yazanlar toplam paranızın %50'si kadar ve bu miktar 20 bin liraya tekabul ediyor ve sz bu parayla yapabileceğinizi düşündünüz), işi kurtarmaktan vaz geçin ve işi durdurun. elinizde kalan parayı batan bir iş için harcamayın.

genellikle en çok bu aşamada hata yapılıyor ve risk miktarı büyütülüyor, iş batıncada kişinin kendi de batmış oluyor çünkü elindeki tüm nakiti harcadı, üzerine borçlandı ve ödemeyedi. Bunu sadece kişiler değil koca koca şirketlerde yapıyor. bu duruma düşmediğiniz sürece her ekonomik durumda iş yapılır. sadece hangi pazar'da iş yapacağınız önemlidir. onun kararı da sizdedir.

Başlamak için can atıyorsan hemen başla, şüphelerin varsa bekle.
Bu ülkede en son ne zaman "iş kurmak için doğru zaman" oldu ki.

Belki de başlamak için en doğru zaman bugün, çünkü Mayıs'ta başlamaya kalksanız dolar fırlamış olacak ve satmak istediğinizi ürünleri alamayacak, ürettiremeyeceksiniz.

Bu arada hiçbir girişim hata olmaz, başarısız bile olsa sayısız şey öğretir.

Kolay gelsin,

Zaman çok doğru zaman. Kozmetik 2. Dünya savasında bile yükselen trend. Müşteri psikolojisi bilmeyen,milyonlarca kadının alışveriş alışkanlıklarından habersiz kişilerin fikriyle iş yapmayın. En ölümsüz ve her krizde katlanarak büyüyen iki sektörden birini seçmişsiniz bu açıdan bile tebriği hakediyorsunuz.

Ancak bunlar sizin kozmetik içinde başarılı olacağınız anlamına gelmiyor tabi ki. Hangi kozmetiği kim nerede nasıl satıyor sorusuna baglı cevabı.

Öncelikle hepinize teşekkür ederim.

@ya volna, işin dinamiklerini bilmiyorum aslında:/ kendi alanım da olmadıgı için ve ekonomik koşullardan dolayı kötü bir fikir mi emin olamıyorum. Mahfi Eğilmez aklıma gelmemişti, bir bakayım.

@selam, hocam aslında bahsettiğiniz noktaların bir kısmı benim de aklıma geldi. yani en azından contingency plan veya emergency anlamında kenarda bir miktar sermaye hiç ellenmeden durmalı sanırım. Ancak işte bu satış, maliyet hesaplama vs vs bu konular alanım olmadıgı için emin olamıyorum.

@michael_knight, Mayıs'ta doların fırlayacağına dair öngörünüzün temeli nedir? bu aralar gündemi pek takip edemedim, mevcut gelişmeleri kaçırmış olabilirim. neden böyle dediniz acaba? (kur korumalı mevduat ile mi alakalı?) Bir de, sonuçta bir seferlik birşey olmayacagı için örneğin bugün başlanmış olsa, Mayıs'ta da işe devam edileceği için bahsettiğiniz olumsuz etkilenmeyi o zaman da yaşamış olacagız.Yani o zaman kötü bir fikir mi? Çünkü Mayıs'ta da ürün tedarik etmek durumundayız???

@deer hunter, kesinlikle katılıyorum söylediklerinize. aslında ikinci paragrafınızda değindiğiniz rakip analizi gibi birşey sanırım, gerek bu konuda gerekse yukarıda değindiklerime dair sadece kişisel gözlemlerim var elimde. bu arada, sözünü ettiğiniz diğer sektör hangisi acaba? merak ettim.

arkadaşların belirttiği gibi risk her zaman var. bundan sonra daha iyi olacağına dair bir garanti de yok. eğer riskin büyük değilse bence hemen başla gitsin. artı olarak kozmetik ve kişisel bakım şu dönemde deli popüler. instada her fenomen ıvır zıvır serumların, yüz maskelerinin reklamını yapıyor. acayip para kazanıyorlar şu dönemde.

asıl risk mevcut ekonomik durumdan ziyade senin beceri ve tecrüben bence. eğer yeterince becerin ve tecrüben varsa bu dönemi fazlasıyla avantaja çevirebilirsin. satış, maliyet hesaplama vs alanın değilse en azından bu konulardan anlayan bir ortak al. çünkü mal ne olursa olsun işin %99'u bu.

şahıs şirketi ile basit usul vergi birbirinden farklı kavramlar. Şahıs şirketi kurmak istediğiniz firmanın VUK vergi usul kanunu karşısındaki hukuki durumunu gösterir. Örneğin şahıs şirketi, limited şirket, anaonim şirket vs.gibi. Basit usul ise VUK da belirtilen şartların sağlanması halinde şahıs şirketi sahibinin seçebileceği bir vergilendirme türüdür. Zaten Basit usul vergi mükellefi olmak istiyorsanız şahıs şirketi kurmak zorundasınız ve gerekli şartları sağlayarak Basit usul vergilendirme sistemini seçmeniz gerekiyor.

Çöp kutusundan geri getirme konusu vardı, bir bakın netten.

Çöp kutusu ne yazık ki görünmüyor. Aklıma benim de geldi ama çöp kutusu yok, görünmüyor:(

Androidde, ayaralrda bi yer vardı, üstüne 10 kere mi ne tıklayınca geliştirici seçenekleri filan açılıyordu. Root ve rom için yapardık, oraları kurcaladıktan sonra ulaşılıyordur belki.

Forumlarda, youtube'da yok mu bir şey?

Kredi kartı ile yapılabiliyor. alternatifi maalesef yok. Migros Hemen bulunduğunuz bölgede hizmet veriyorsa onlarda Migros'la aynı fiyattan hizmet veriyor.

Kredi kartı olmayan, yani açıkladıgım gibi bildiğimiz normal banka kartı ile online alamıyor muyuz acaba?

banka kartı ile alamıyorsun çünkü banka kartlarında para sen onayı verdiğin anda migrosun hesabına geçer. fazla ürün veya eksik ürün getirdiklerindeki aradaki farkı ayarlamak zor olur. kredi kartında ise 200 liralık siparişiniz için 200 liralık provizyon alınır, 205 tutarsa 205 çekilir kartınızdan 195 tutarsa da 195. o yüzden sadece kredi kartı ile çalışıyorlar.

normal banka kartı çalışmaz.

Banka kartıyla işlem yapamıyorsunuz. Ama banka kartın,sanal kartıyla alışveriş yapabiliyorsunuz. Ben bu şekilde sanal kartla sıkıntısız alışveriş yapabiliyorum migrostan.

normal zamanlarda banka kartıyla online değil, ama kapıda ödeme yapabiliyoruz.

online ödeme olduğunda provizyon alması yani karttaki limiti kapatıp, ödemeyi askıda tutması gerekiyor ki, iki gram eksik, üç gram fazla gelen ürünler genel toplamı 2-3 kuruş oynattığında, onu değiştirip doğru meblağı çekebilsin.

o yüzden nakit ödeme gibi, kapıda kartla ödemeyi seçip sipariş verebilirsiniz.
fakat şu anda salgın nedeniyle teması sıfıra indirmek için kapıda ödemeyi nakit, kart fark etmeksizin kaldırdılar.
yani salgından sonra normale döndüğümüzde kapıda kartla ödeme seçeneğini seçerek sipariş verebilirsiniz, ama şu anda maalesef sadece kredi kartı.

anladığım kadari ile o degisiklik sadece 20 ve 21 Nisan içindi.

Benim bildiğim bu salgın döneminde 20:00'de kapanıyor - öyle hatırlıyorum ama. Şimdi Ramazan nedeniyle acaba yarından itibaren akşam kaçta kapanıyor, onu öğrenmek istemiştim.

damacananın içindeki suyu içmek dışında bir şey yapmıyorsanız dezenfekte etmeye gerek yok.

Islak mendilin üzerine kolonya döküp her tarafını kapı girişinde siliyoruz. Sonra da yerine koyunca kapı girişini siliyorum.

çok basit. evde yere detarjanlı bez koyun. damacanayı üzerine koyun. altı temizlenmiş olur. yanlarını da silin. sızma yapmaz. ama içinizin rahat etmesi için ıslak bezle durulayın.

Banyoya sokup yıkayanlar varmış. Benim amacım evimize sokmadan (veya kapıdan içeride hemen) mümkün mertebe tüm yüzeyini dezenfekte etmek. En az 20-30 sn her tarafını sabunla deterjanla sileyim dedim, bayağı zorlandım.

valla benim içim silince rahat etmiyor. sucu getirdiğinde hemen büyükçe bir poşeti halının üstüne serip damacanayı üstüne koyuyorum ve yerde kaydırarak banyoya götürüyorum. bi hamlede duşakabinin içine sokup hafifçe ıslatıyorum. sonra elime biraz sıvı sabun alıp ovalıyorum her yerini damacananın. sonra da üstüme sıçratmadan duş başlığı tutarak duruluyorum. tertemiz.,
gerçi biz dışını yıkıyoruz ama acaba doldurmadan önce için yıkıyorlar mı? işte bunu düşününce bi efkarlanıyorum.

ben açıkçası silme işini ilk başlarda abartmıştım şuan yormaya başladı. heryerde zaten en fazla 72 saatte virüsün etkisini yitireceği söyleniyor.

o sebeple damacanayı 4-5 gün önceden söylüyorum evdeki daha yarısındayken 4-5 gün kapıda bekliyor öyle içeri alıyorum. bence birçok kişi de her şeye böyle yapmalı. yoksa çamaşır suyu kokusundan ciğerleriniz, temizleme işinden de psikolojiniz zarar görebilir.

Carrefour'un online market uygulaması çalışıyor. Belki belli bölgelere kapalıdır.
Getir, Migros Hemen ve İstegelsin uygulamaları var bende, az bir şey alacağım zaman lazım oluyor ama çoğunlukla Getir'i kullanıyorum.
Bölgenizde online alışverişi olan lokal marketler olabilir, bizde Demtaş var mesela. Web sitesinden ya da whatsapp'tan sipariş alıyorlar, kapıda ödemeyle.

hepsiexpress var, carrefour ile çalışıyor. sadece telefon uygulaması üzerinden çalışıyor.

carrefour, migros, getir, banabi, istegelsin.
carrefour ve migros'un bana göre şu süreçteki en kötü uygulaması sadece online kredi kartıyla ödeme alması.
yani debit kart kabul etmemesi benim için kötü.

kobuzchu kiz'dan demtaş'ı öğrendim şu anda.
(@kobuzchu kiz: teşekkür ederim)
kendisiyle yakın oturduğumuz için belki bana da servis yaparlar.
yaparlarsa kapıda ödeme seçeneği benim için her zaman daha iyi, onu da kullanırım.

bisu'nun market seçeneği var bi'market

Bulunduğunuz yerde var mı bilmiyorum ancak ben dün mopaştan sipariş verdim. Banabi, istegelsin, migros, getir arasından süre ve çeşitlilikte en avantajlı olandı.

sebze-meyveyi beyaz sirkeye batırın. temizlik sirkesi olarak da geçer.

Ben silebildiklerimi kolonya ile siliyorum; bazılarının kutularını, posetlerini direkt çıkarıp atıyorum. Örneğin bakliyatlari direkt kavanozlara aktarabilirsiniz. Yine tuvalet kağıdı, kağıt havlu ambalajlarinda aynı yolu izleyebilirsiniz. Şişe, konserve gibi şeyleri de suyun altında bulaşık deterjanı ile yıkıyorum. Meyve sebzeyi önceden de yarım saat sirkeli ve karbonatli suda bekletip sonra yıkayıp kuruturdum; aynen devam. Yeşillikler için kurutucu alırsanız sonrasında kaplara koyup 1 hafta kadar bozulmadan saklayabilirsiniz.

Bahsettigim kurutucu şu; www.ikea.com.tr

CnnTurk’de doktor tam da bundan bahsediyor şu an. Yüzeyden virüs bulaşması rastlanmamış bir şey diyor. Virüs de max 6-8 yaşayabilirmiş bir yüzey üzerinde.

@juninho77, sorun da burada zaten. Siz almadan yarım saat, bir saat önce alacagınız ürüne virüs taşıyan birisi dokunduysa ve siz o ürünü alıp evinize soktuysanız???

Tüm bu ihtimaller ve detayları düşünmek, dahası önlem almaya çalıştıkça aslında enfekte insanların her gün başkalarını enfekte ettiğini bilmek ve bu sonsuz döngü...gücüm tükenmeye başladı yavaş yavaş:(((

@fraise, ambalajları en baştan boşaltmak çok mantıklı, sağolun.

@anthemis, hayır kafayı falan yemediniz; sadece normal bir zamanda yapmayacagımız şeyleri yaparak olabildiğince güvende kalmaya çalışıyoruz ama bu çok zor:(( En son 2 sefer bunu denedim, iflahım kesildi herşeyi sil, yıka, sabunla.

Şimdi gördüm, sayı gene artmış, ki bu sadece tespit edilenler. Artık sinirlerim çok bozuluyor. Bu saydıklarımızı bile ne kadar yapabileceğiz? Bunu ne kadar sürdürebileceğiz?:(( Ailemi korumak istiyorum, çok kaygı içindeyim:(

Salata marul gibi sebzeleri önce karbonatlı sonra da sirkeli su da 15er dk bekletin diyordu diyetisyen. Tabi bu iki işlem ayrı ayrı

Yuzde 70lik etil alkole ulasabilirseniz fısfısa koyup ambalaj yuzeylerine püskürtebilitsiniz. Meyve sebze icin iyice yikayip soyup pisirmek.

Kaynanam bütün ürün ambalajlarını çamaşır sulu bezle temizliyor. manyak ettiler milleti.

Çamaşır suyu ile dezenfekte etmek benim açımdan zor ve sakıncalı da olabilir, çok iyi durulanması lazım çünkü.

Yeşillik için normal zamanda karbonatlı tuzlu sirkeli suda bekletiyoruz zaten ama şu an bunu yapmak yeterli mi emin olamıyorum sadece.

Katkıda bulunan herkese teşekkürler.

şöyle bir yazı yazmıştım tam da bugün:
kelimelerbenim.com

Dmax' in sitesine bir bakın isterseniz.

Oradan indirilmiyor ne yazık ki:/

tarımsal üretim olabilir ki belediyeler deneyecekler bunu

New York Times gazetesinin talebi üzerine Başkan Roosevelt'e hitaben yazdığı, 31 Aralık 1933 günü yayınlanan ünlü açık mektupta... "Devlet harcamalarını sakın kısmayın, tam tersine artırın ki insanların malları satın alacak gücü olsun" demişti.


Rahmetli Prof. Demir Demirgil, ekonomiye giriş dersinde bu fikri şöyle örneklemişti: "İnsanlara çukur kazdırıp ücret ödeyin ki alışveriş yapabilsinler. Sonra da başkalarını çağırıp çukuru örtün..."

valla öyle bir durumda en mantıklısı, şimdi spoiler olmasın isim vermiyim ama birkaç filmdeki gibi milleti birbirine kırdırtmak olur. zenginler izlemeye, bahse, adam satın almaya, vs para saçar. işsizler aralarında kapışır, güçlü olanlar sağ kalır. hem sayı azalmış olur hem de gen havuzumuz iyileşmiş olur. 1500 sene önce arenada kaplan boğan erkeği iş, eş, aş üçgeninde kuzuya çevirdiler zaten. bir an evvel özümüze dönmemiz lazım \_-_/

Bunun benzerleri yapılıyor zaten. Kilit diye tabir edilen kaldırım taşlarını sadece kaldırımlara değil sokaklara bile döşüyorlar. Bunları döşeyebilen makineler var ama işçiler tarafından yapılması istihdam sağlıyor. Ayrıca pamuk toplayan makineler abd'de 1950lerde yaygınlaştı. Bizde ise 2005'e kadar bu makinelerin ithalatına izin verilmedi. 10 yıl içinde beklenen oldu ve şuan elle toplama çok azaldı. Pamuktan bir örnek daha vereyim. Türkiye'dek çırçır ve prese fabrikalarının çoğu henüz otomasyona geçmedi. Biraz vizyonsuzluk biraz parasızlık diyelim. Ama otomasyona geçen her fabrikada onlarca kişi işinden oluyor. Sezonluk işçi olsalar da sonuçta gelirleri azalıyor. Hepsi de dar gelirli insanlar.

Sonuçta şöyle bir sorun ortaya çıkıyor. Teknoloji insanları işinden etmeye devam edecek. Aynı hızda iş yaratmak mümkün mü? Modern dünyanın önemli bir sorunu bu.

devlet şu an yeteri kadar boş insana maaş veriyor zaten, hem de çukur kazmadan.
aslında şahsi düşüncem mutlaka işe yarar ama bizde yaramaz, zaten devletin inanılmaz bir kamburu var, çukur adamları daha da arttırır bunu.
- bu arada şu beleşçiler devletin sırtından bir düşse işsizlerin yarısına asgari ücret verilir.

Bu uygulanıyor ki zaten. Yazın yolculuk yaparken yolların kenarında sürü halinde gezen fosforlu yelek giymiş kadınlar görmüyor musunuz hiç? Ot yolluyorlar, çiçek suçluyorlar, çöp topluyorlar. 6 aylık geçici işçi gibi bir proje midir öyle bir şey olması lazım. Ekip liderleri var, güneşin altında birkaç saat çalışıp birkaç saat de gölgede oturuyorlar, bundan ala çukur kazma projesi mi olur?

devlete ve belediyelere alınan yüzbinlerce boş beleş memurlar, işçiler..
olm bunlardan daha âlâ çukur kazıcısı mı olur.

birincisi bu yöntemle devlete doldurulan ülkenin kamburu yüzbinler var.

ikinci çukur aç/doldur yöntemi de inşaat ve mega projeler.
kanal istanbul falan bunlar hep keynesin güncel versiyonları

olması gereken hollanda, almanya gibi tarımsal ya da teknolojik üretim yapmak

e zaten sürekli "çukur kazdırma" elemanı alıp duruyorlar. bekçi, işkur uzmanı, yüksek danışma kurulu üyesi, imam falan gibi bir bok üretmeyen binlerce, milyonlarca insanı devlet istihdam ediyor.

birçok ilde vergi dairesi personel sayısı mali müşavir sayısından fazla. mali müşavirler faturaları tek tek giriyorlar, ticaret sicilden sgk'ya kadar bin tane kurumla muhataplar ve yetişiyorlar. ama kamu bir halt etmediği halde "çalışan" insanlarla dolu.

çalışıp para kazanmanın temelinde değer üretmek yatar. yani sen bir iş yapıp bir malın/hizmetin fiyatını artıracaksın ki, artırdığın değerin bir kısmı da senin olsun. bir değer üretmeden maaş almak sürdürülebilir bir hamle değil.

hele bizim gibi tüketiminin ciddi bir kısmı ithalata dayanan ülkelerde, hiç değil.

cukur kazdirmak yerine savas cikarmak daha mantikli. cukur kazan isciler yerine askerlerle degistirebilirz. ayni zamanda da medya teror korkusu yayar tum halka, boylece askerlerin maaslari vergi veren halk tarafindan gonullu bir sekilde karsilanir. boylece hem halk kendini guvende hisseder, devletine bagli hale gelir, hem issiz kalan halk asker olur para kazanir, hem de yan is alanlari acilir, silah sanayi gelisir. bir de buna ek olarak teror korkusunu kullanarak isgal edilen topraklarin kaynaklarina erisilirse bunun yaninda bonus olur.

abd, irak, libya, misir, suriye, afganistana bakinca birileri zaten cukur kaziyor, birileri o cukurun kazilmasinin ne kadar onemli oldugunu televizyonlardan bas bas bagiriyor, birileri kosa kosa o cukur kazan insanlarin maasini oduyor, birleri o cukuru kazmak icin gerekli malzemenin tedarigini yapiyor. birileri de o cukuru ortuyor. sonunda da o cukurdan petrol cikar ise ekonomi canlaniyor. cikmazsa yine canlaniyor, her turlu kazandiriyor.

yani o fikir ise yarar, yariyor da.

"kapitalizim, en aşağılık insanların, en kötü şeyleri, herkesin ortak iyiliği için yapacağına dair şaşırtıcı bir inançtır", kapitalist keynest den realist bir yaklasim. itiraf degil, gerceklesen ve modelledigi dunyayi tabir etmis.

(bkz: toplum yararına çalışma programı)
(bkz: sosyal çalışma programı)

Trinity and beyond

Ben en son Victor Jara belgeselini izlemiştim netflixte. Victor Jara’nın katlediliş sürecini ve eşi Joan Jara’nın verdiği hukuk mücadelesini ele alıyor. Tavsiye ederim.

netflixte seri katik ted bundynin heö filmi hem belgeseli vardı

aynj şekikde 140 journos bold pilot belgeseli üzerine bizim için şampiyon filmi

One strange rock

exit through the gift shop. en sevdiğim belgesel olabilir.

bu sene izlediğim icarus da iyiydi. searching for sugar man geldi bir de aklıma ama izlemişsinir muhtemelen.

Sözlüğe de yazılmış bu. Dizinin verdiği açık bir cevap yok. Fakat bu soruya verilen cevapları okudum ama tatmin edici bir yanıt ben de alamadım. "Alt tarafı benzerlik, böyle bir şey düşünmüş olamaz Hannah, ne diyecek Mikkel'e, sen kocamın çocukluğuna çok benziyorsun geçmişte o sendin, mi diyecek?" cevabı veriliyor.

Bunun icin bir paradoks aciklamasi var aslinda. Tannhaus'un gelecekteki halinin yazdigi kitabinin ona gelmesiyle o kitabin zaman icinde var olmamasi tetiklenmis oluyor mesela. Var olmamasi derken, bir zamana aidiyetliginden soz ediliyor. Eger gelecekten o kitap geldiyse gecmiste yazilmistir ve fakat gecmisteki tannhaus o kitabi yazilmis olarak aldiysa hic yazmamis olacak. Boylece zaman yolculugunda dogrusal donguyu kiran her sey zaman tarafindan yok edilmeye calisiliyor. Bu mikkel icin de gecerli. Zaman zaman mikkel anilarinin vakit gectikce silindiginden ve hatirlayamadigindan bahsediyordu, ayni sekilde michael oglu jonas ile konusunca da boyle benzer bir sey demisti diye hatirliyorum. Eger baska uber bir aciklamalari yoksa ben zaman icinde varligini olusturan, kendi ve baskalarinin onun hakkindaki anilarin bu sekilde yok oldugunu dusunuyorum. Hatta ara ara bahsedilen dejavunun da bununla alakali olabilecegini iddia edenler var.

Bulursan bana da soyle :)

www.youtube.com

senin ilacın Zeynep abla

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com
hipnozla uyutuyor galiba :) hatta kitapta olacaklardan biz sorumlu değiliz diye bir uyarı da var.

www.youtube.com

Arkadaşlar sağolun varolun da, bunların pek işe yaramayacağı ortada:) Daha ciddili öneriler olursa sevinirim.

@liberalhippi, video açılmadan 50 saniye oldugunu görünce içimden küfür edecektim ama sonra o nur yüzlü dede belirdi ve gülümsedim ve hemen uykuya daldım. (Şu an uykudayken yazıyorum:d). Yok yok, 7.saniyede kapattım. Nice try:)

@' , ASMR denen şeyi sevmiyorum, son derece saçma geliyor, bana hitap etmiyor pek, teşekkürler gene de.

Böyle insanların vır vır konuştuğu bir program falan da olabilir mesela - dikkati çekecek, dikkat kesilmeyi gerektirecek birşey konuşulmuyorsa.

podcast dinleyebilirsin. hem gözlerini açık tutmak zorunda olmayacağın için 10. dakikada sızarsın.

ok yorumlarını okudum ve ilaç bu:
www.youtube.com

ilacın burada

www.reddit.com

Video olması şart mı?
Telefona Rain Rain uygulamasını indir.

Ya da şunlar var

www.youtube.com

sigarayı bırakmak istiyosan içmeyi bırak, nikotin bandıyla sigara içmeyi ertelersin anca. (2012 yılında bıraktım).

bi ara kullanmistim sonra tekrar başladım. ondan sonra bandsiz bıraktım daha rahat oldu

@nahtoderfahrung, cevabınız sorduklarıma pek yanıt olmadı ama katkınız için teşekkürler.

Yanıtlarım pek yeterli olmayacak çünkü 2 gün kullandım.

Ağır içiciyim, ilk gün kendimi zorladım. Nikotin sakızı ile kombinledim ve sigaraya dokunmadım. İkinci gün bu kombine devam ettim ama dayanamayıp bantı çıkardım ve sigara içmeye devam ettim.

Yoksunluk krizinde nikotin sakızı öneriliyor patlama hissi ile beraber krizi atlatabilmek için.

Sgk konusunda bilgim yok ama sanmıyorum. Sigara Bırakma Poliklinikleri var onlarla görüşebilirsiniz.

Sigarayı bu tarz destekler olmadan bırakmak en etkili yöntem gibi gözüküyor.

şan dersi veren hocalardan yardım alabilirsiniz

piyanonun başına geçip, ses aralığınızı belirleyerek
ardından bu aralığın hangi kısımlarını forte ve gırtlağa ya da kafaya çıkmadan verebildiğinizi tespit ederek belirleyebilirsiniz. işin son adımı bir tabloyla kıyaslamak fakat bu aralıklar belli olmuyor. korolar ihtiyaca göre yerleştiriyor kişileri partilere.

yani ben mesela bass 2 kısmındayım. en pes kısım bizde. bass 1'ler o kadar bass olmayıp tizleri de söyleyebilenler. ama bu ben tizleri veremediğim için değil sadece pesleri temiz veridğim için basstaydım.



özeti: diyaframdan forte verebildiğin ses aralığını belirle ve bunu partisyonların genel nota aralıklarıyla kıyasla

Teşekkür ederim fakat söyledikleriniz haricinde yani eğitimi olmayan biri, piyanosu olmayan ve şan hocası olmayan biri nasıl öğrenebilir ve nasıl uygun şarkıları tayin edebilir bir amatör olarak?

Cahilce bir soru olacak belki ama örneğin internette sesin kaydının yüklenebildiği ve bu iki soruya doğru olmasa bile doğruya yakın cevaplar bulabileceğimiz bir site olabilir mi?

öyle bir site yok, bu bir hizmet sonuçta.
dijital piyano açabilirsiniz bilgisayardan. oradna tıklayarak sesleri taklit etmeniz vve nereden öteye gidemediğinizi tespit etmeniz yeterli.

Bas: C2-E4, Bariton: F2-G4, Tenor: B3-C5, Alto: E3-E5, Mezzosoprano: G4-G6, Soprano: C4-C6

virtualpiano.net
eksiup.com
Bas: C2-E4, Bariton: F2-G4, Tenor: B3-C5, Alto: E3-E5, Mezzosoprano: G4-G6, Soprano: C4-C6

Yeterli olacağını düşünüyorum.
Bunu yapmadan hangi şarkıyı söylediğinizle kimse karar veremez bu arada. Neticede yetersiz bir bulgu olacaktır. Ben bass 2 partisyonunda olsam da tenor parçası söyleyebiliyorum. Eski koromda tenor'düm hatta. eğer sadece bir şarkıyla olsaydı doğru tespit tamamen şans eseri olurdu.

1- bu rakamlar aralikli oruc'un turunu, ayrintilarini imliyor. ornegin, 16-8'de on alti saat ac kalip sekiz saatlik dilimde yiyorsunuz. 5-2'de haftanin bes gunu farkli bir diyet, iki gunu baska bir diyet uyguluyorsunuz. ye-dur-ye'de 24 saat serbest, 24 saat oruc.
ogun saatlerini uyku duzeninize gore ayarliyorsunuz. aclik suresini minimum 10-16 saate eristirip yag yakmaya gayret ediyorsunuz. mumkunse bu sure icinde idman (spor) yapiyorsunuz. yeni baslayanlar (16-8 icin misal) oglen 11-12 gece 7-8 gibi bir araliktaki yemek faslini azicik daha gevseterek baslayabiliyorlar. 10'da yiyor sabah, 9'da bitiriyor gece. bir gun sonra yarim saaat - bir saat daha sikilastiriyor, filan.

2- oruc sirasinda kalorisiz, yagsiz sivi tuketmelisiniz. su, sade kahve, sade cay, bitki caylari. seker yok. sut yok (yagsiz sut olabilir).

3- aralikli oructa, yeme zamani kalorili gidalara saldirirsaniz fayda deyil zarar gorursunuz. bir tanidik peynirli pastaya saldirmisti. ertesi gun aclik suresinde sikinti cekti. ayrica kilo aldigini fark etti. yillar once guzin abla'ya yazan bir hanim kiz geliyor aklima. "sebze diyeti", "corba diyeti" filan gibi tek ture odaklanan diyetlerden esinlenip kendi diyetini gelistirmis. "Tatli diyeti" yapmaya baslamis. ama bir, bir bucuk ay sonra iyice kilo almis, sagliginin kotulestigini hissetmis. nedenini soruyordu :P

Ekleme yapayım yukardaki cevaba, en popüleri 16-8 yani 16 saat açlık 8 saat yemek fakat bunu hemen yapmaya çalışmayın, kahvaltıyı bir saat geç yaparak başlayın mesela. Açlık süreniz normalde 10 sa 11le başlayın zamanla 12-13-14-15 saate çıkarıp sonra 16 saat tutmayı deneyin. Yüksek karbonhidratlı şekerli besleniyorsanız IF yapmak çok zor bunu da belirteyim. Sebze ve bir miktar meyve dışında karb tüketmemeye çalışın.

Oruç döneminde kalori almamanız gerekiyor, yağsız da olsa sütte şeker ve protein var. Bazı uzmanlar sütsüz şekersiz kahve dahi tüketilmemesi gerektiğini söylüyor ama ben şahsen kahve olmadan IF yapamam.

Belki uzun süreli IF yapanlar için hayvan gibi yiyip kilo almama oluyordur ama 16-8 yapıp 8 saatin içine 5000 kalori sığdırırsanız kilo almaya devam edersiniz. Rakamlar kişiden kişiye çok değişiyor tabi, yaşınız aktivite düzeyiniz metabolizmanız kritik önem taşıyor.

Tamam aç kalıyorsunuz insulin azalıyor glukagon ve katekolaminler artıyor yağ yakılıyor eyvallah ama harcadığınızdan çok kalori alırsanız vücut onu yağ olarak depolar. IF iyi güzel hoş ama yine de kıtlıktan çıkmış gibi yiyince kilo almak kaçınılmaz bence.

16-8 yapıp yediklerine de dikkat etmezsen pek netice alamazsın. Tek öğün yersen belki biraz daha serbest olunabilir ama yine de işi çok yokuşa surmemek lazım.
En güzeli mesela haftaici 18-6 veya 20-4 gibi bir düzeni bir şekilde rutin hale getirip uzun süre yapmak.

Öncelikle IF düzenini bir diyet değil, yeme alışkanlığı olarak görmeniz gerekiyor. Diyet olarak bakarsanız bir başlama ve bitiş süresi olacak ve ideal kilonuzda olunca eski alışkanlıklarla beraber(sık sık yemek, işlenmiş ürünler yemek, ekmeğe böreğe abanmak, vs.) kilolar geri gelebilir.

Değişken vardiyalı bir işte çalışmıyorsanız en çok tutulan 16:8 olanını uygulayabilirsiniz. 16 saat açlık, 8 saat serbest yeme süresi gibi.

Örneğin sabah kalktınız, su,kahve vs içerek güne başlıyoruz, öğlen yemeğinde açlık süremiz bitiyor, akşam eve geldiğimizde akşam yemeği yiyoruz ve açlık periyodu tekrar başlıyor.

su,kahve,çay, bitki çayları açlık sırasında serbest.

Bu yeme şeklinin dediğim saatlerde uygular iseniz olayı kaba taslak olarak şu;

Yemek yedikten sonra (akşam yemeği), pankreas aldığınız besinlerden enerji elde etmek için insülin salgılıyor. Vücut gerekli enerjiyi akşam yemeğinizdeki besinlerden almaya başlıyor.

insülin görevini bitirince hormonlar sırası ile salgılanıp büyüme hormonuna sıra geliyor. bu hormonun güzelliği kilo verme işlemini yağlardan başlatması, bu kısımda (öğle yemeği öncesi kısım) herhangi bir insülin tetikleyici besin aldığınızda sayacı başa sarmanız gerek. onun için ismi oruç, bu büyüme hormonu da öğle yemeği ile kesip yemeğimize başlayabiliriz.

öğün yenilebilir zamanlarda hayvan gibi yiyip kilo almamak kısmen doğru ama ne yeniyor orada. pasta, börek, şekerli gıdalar ne kadar yerseniz o kadar zarar.

bu beslenme şekli iki durumu vücudumuza öğretiyor. 1-hazır besin/buzdolabı/yemeksepeti olmayan dönemlerde insanlar yemeği için savaşarak/km'ler boyu yürüyerek,koşarak gerekli enerjiyi sağlayacak yemek bulabiliyorlardı. doğal olarak aralıklı beslenme durumları vardı ve dna'mız buna alışkın.

2-şeker/tahıl ürünleri/işlenmiş gıda/gdo'lu meyveler (insanlar tarafından değiştirilmiş muz,karpuz,elma, vs.) eskiden yoktu ve ana besin kaynağı yağ ve proteinden oluşuyordu. ve yine dna'mız buna alışkın.


bu maddelere göre aralıklı orucun yemek yeme aralığında yediklerimize dikkat etmez isek kilo alımı gerçekleşir.

tabi şöyle arada kaçamak yiyecekler olabilir. bir davette, sevdiklerinizle iken tabağı çevirmeden istediğiniz zararlı yiyecek/içeceklerden tüketebilirsiniz. ama bilinciniz o iki madde ile dolu olduğundan bu her gün her öğün olmayacak, diğer günler sağlıklı/aralıklı oruç şeklinde beslenme düzeninize döneceğiniz için vücudunuz bunları telafi edecektir.

önerim;

fitekran sitesi/youtube kanalı
tahıl beyin kitabı
angelus'un sözlükte/duyuruda yazdığı bilgiler.