ellerini ceblerine soktuğu için olabilir mi? hani pamuk eller cebe hesabı.

Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur. Askerde bir arkadaş vardı, her gece ayaklarına krem sürerdi. Marangoz, demirci, inşaatçı değilseniz zaten nasırlaşması zordur parmaklarınızın ve ayalarınızın. Bunun dışında kremidir, yağıdır, losyonudur, sürekli kullanırsanız sonuç alabilirsiniz.

Agır isle alakası yok.yıllardır her boktan isi yapan benim ellerim pamuh gibiyken bazı hanım kızlarının ellerinin katır toynagıgibi oldugunu goruyorum. genetik bir faktor..

arkadaşım kemalin de ellerinin pamuk gibi olduğunu farketmemle iyice sinirlendim.çocuğun ellere dokunmak için fırsat kolluyorum galiba genetik üzgünüm:(

zati herşey genetik

norveç te balıkçılık yapıyordur.

(bkz: norveçli balıkçılar )

asıl nedeni deri kalınlığıdır. bazı insanların derisi kalın bazılarınınki incedir. ve bu onların genetiği ile ilgilidir. hatta %100 olmasa bile teni yumuşak olan insanların derileri ince olur diyebiliriz ve tüm vucudunda da çatlamalar sıkça görülebilir.

ellerimi opmeye doyamayan kizlara gore de dogustanmis buna kanaat getirmisler...

alkolun ne gibi ektileri olabilir bilmiyorum ama aşırı alkol alırsan disinden yayılan kokuyla kusman olası...

Dis hekimine alkollu gidilmez :)

Hatta gitmeden onceki gun bile icmek dogru degil. Kanda alkol bulundugu surece dis hekiminin uyusturma islemi zorlasir, kanal tedavisini iliklerinize kadar hissedersiniz.

alkollü gitmeyin, hekim de insan ve sarhos bir kişiyle ugrasmak zorunda değil acıkcası.devlet hastanesinde günde 50 hasta ya da fazla kişiye bakıyordur üstüne bir de alkollü birinin olması tuz biber eker:)
hastanelerde sterilizasyona dikkat edilir temizdir o aletler, her hastada yeni takım alırlar zaten.siz de dikkat edin, süpheniz varsa sorun.ama dedğim gibi sarhos gitmeyin adamların basına iş cıkarmayın

jetokain! sıkıntı yapar,
normal bildiğin dişçiler sanki sıfır alet mi kullanıyorlar? bulaşık suyunda yıkayıp etüve atıyorlar, paketleme kısmında çok sıkıntı oluyor asıl mikrop oradan kapılır. ama devlet hastanesi sağlamdır. 1 saniyede steril diye bir şey yok zaten, paketleme sistemleri de iyidir. dişçiden temizdir merak etme.
geçmiş olsun bu arada.

doktor uyuşturuyor ki zaten. alkol uyuşmanızı engeller bence.
hem o aletleri alkolde falan bekletiyorlar, paniklemeyin.

ben paniklemeye çoktan başladım.operasyon esnasındaki acıyı geçtim sonrasını düşünmeye başladım.hepatite geçtim.ayrıca öyle beklettiklerini de sanmam nası bi bekletmeyse 10 sn bekletince her şey mis gibi mi oluyor.nerde bekletiyolar ben görmedim o aletleri o sıvıları yarın sorcam

sıvıda bekletilmesine gerek yok aletlerin.otoklav denen aletler var sterilizasyonu bunlarda sağlarlar.devlet hastanesi ise zaten bunları görmezsiniz, hemşirelerin oldugu bölmede olur bu aletler, hemşireler mekanik temizlik yapıp aletleri otoklava atarlar.hekim temiz alet alır, sterilizasyona verdiği aletin cıkmasını beklemesine gerek yok yani.alet tek hastaya yetecek kadar yok ki fazla fazla var.

bi şey gördüm 3 tane herkesin ağzına girdiğinden eminim bi yere bağlıydılar ve ordan çıkartılıp temizlenmesi için zaman gerekli gibi geldi bana ama 3 dkda bir hasta alıyolar nası iş bu.

aeratördür o.uclarındaki frezleri değiştirilir.evet en sağlıklısı her hastada o aletlerin değiştirilmesi ve sterilizasyona atılması ama devlet hastanesinde o iş hayal ki en iyi diş kliniğinde bile rastlanmaz.
dezenfektan sıkılır hastalar arasında bu da hbv ve hıv i inaktive ediyor zaten

çok sağol keah içim rahatladı en azından bi şeyler sıkıyor olmaları bile huzur verici:)

o aeratör denen aletler oldukca hassas aletler, her hastadan snra sterilize etmek hele ki devlet hastanesinde tam hayal:)aeratör kaynaklı olarak hıv ve hbv bulasması ile alakalı olarak bir yayına rastlamadım ben şimdiye kadar, içiniz rahat olsun.dediğim gibi dezenfektan yeterli oluyor.tekrar söylüyorum alkollü gitmeyin:)geçmiş olsun

bi de dişim sallanıyo (tutup sallayabiliyorum bayaa) ama doktor yaşın genç çekmeyelim 4-5 yıl idare edersin ,sinirlerin açılırsa özele gitmen gerekebilir dedi bana.ne demek şimdi bu sinirlerim nasıl açılıcak açık açık başka doktora mı gidicem anlamadım ki?

muayene yapacaksak ücret talep ederim:P
saka bir yana doktorun anlatmak istediği dişine dolgu yapayım derken eğer pulpa acılırsa dişinin kanal tedavisine ihtiyac duyabileceğidir. ama kanal tedavisini de devlet hastanesinde yapmaları lazım, doktorun niye böyle birşey dediğini anlamadım acıkcası.

icip git bence karizmatik olursun baya.

sarhoş olmadan gidin. çakırkeyf falan. hekime de yazık yani. ben olsam sarhoş adama tedavi uygulamazdım. ama sizi rahatlatacaksa 2 tek atın. yeter ki sarhoş olmayın. yani en azından ben öyle yaptıydım. yoksa o koltuğa oturamayabilirdim. hatta net söylüyorum;oturmazdım. her türlü ameliyatı oldum ama ağız bambaşka bir olay.

acaba alkol kanamayı arttırır mı ki?

Sigaraların boyutları konusunda çeşitli standartlar vardır. Bunlar her ülkenin kendi paketleme kurumu tarafından belirlenir ve her yılın mart ayında yeniden düzenlendiği görülür.

Ülkemizde mevcut boyutlar bildiğim kadarıyla şu şekilde: Bunlar; 14 cm, 17 cm ve 9 cm olmak üzere(filtresiz) 3 adet. Ancak filtresiz sigara üretimi gün geçtikçe azalmakta. Hatta yok denecek kadar az diyebilirim.

Fazla sigara içmemeniz dileklerimle iyi çalışmalar.

www.uydunet.net

kablo tv üyeliği de gerekmiyor bildiğim kadarıyla.

kablo tv uyeligi mecburi ne yazik ki.

Uydunet hizmetinden Kablo TV olmadan faydalanabilir miyim?
Hayır faydalanılamaz. Uydunet Kablo TV sahibi müşterilerimize sunulabilen bir hizmettir.

www.uydunet.net

o ne kadar peki ?

aylık 7lira

eğer uydunet gibi bir imkanınız varsa adsl den çok daha avantajlı gelecektir. çünkü aylık 18lira internet'e 7lirada kablo tv ye toplamda 25lira öderken(ki bunlar taahütsüzdür) adsl gibi sizi bağlayan bir anlaşmaya ayda en az 29lira vererek sadece internet imkanından faydalanırsınız. ayrıca uydunettin bağlantı hızlarında sınırlama olmadığı için en yüksek download hızlarıyla dosya indirirsiniz.misal adsl in 512 lik hızıyla 40mbhs yi geçemezken uydunet le 58 i rahat görürsünüz..

evet kablo tv+net ücreti olarak ödeniyo. misal ben 512 sınırsız için aylık 24 ödüyorum(üstüne tv de izliyorum). gayette memnunum tavsiye ederim

@esin: kullanılamaz. uydunet taksitle modem veriyor bağlattığınızda. ya da siz kendiniz bir kablo modem alabilirsiniz. tabi ikiden fazla bilgisayar ile bağlanmak için bir de router almanız lazım.

e aşk böyle bişey zaten. bugün var yarın yok.

ayakları kokuyordur kesin

aşk iğrenç bi şeymş o zaman ben onun vampir dişlerinde gördüm bunu.gözümüm önünden ona aşık olduğum zaman dilimleri geçti o vampirliği görünce allahm aslına daha çok aşık olmam lazım vampir gibi adam ama niye böyle oldum ben vampirleri de severim üstelik hayır aşkın gerçek yüzü bu olamaz hayyyıırrr

ilk gülümsemesini gördüğüne göre daha taze pırpırdır o. muccuğu çaktığı anda auran açılmıştır, ya da çakran. uyu geçer.

aşkın da öyle çok bilimsel bi açıklaması yok ki zaten. operasyonel bi tanımı bile yok.

Kış güneşine aldanıp erken açan bitkilerin iki gün sonra hava soğuyunca soluvermesi gibi olmuş senin aşkın. (eksilen romantizme takviye yapayım dedim)

bence senin canın sıkılmış sadece...

(bkz: infatuation)

ulasabilecegini fark edince bitmis iste askin, bunda bir surpriz yok?

cinsel çekimin bir anda yok olması?

1.asik oldum
2.guzel gidiyordu
3.gulumsedi
4.askim söküldü

sanirim 5 dakika icinde oldu olaylar. bence akliniz size oyun oynuyor, ya da duygulariniz sapitmis. gercek bir asktan bahsedemeyiz burda.

aşık falan değildin..
aşk o kadar basitçe sönüverip uçacak kadar saçma bir şey değil..
aşk çok kompleks bir şey..

"yahu ne hoş çocuk" seviyesindeydi senin ona karşı hissettiklerin..

gülüp, kont drakula dişlerini gösterince de tersine döndü düşüncelerin..

ayrıca canın dayak istiyor...

aşk öyle bir şey değil be kardeş...
dişle götle bilmemneyle olmuyor.
hani evet bir anlık tiksinebilirsiniz ama aşk işte defolarına rağmen ve/veya defolarını görmeyerek kör körüne dalmaktır.
hele ki başlangıç evresinde :)

10 gündür aşıktım herhalde ama keşke uçup gitmeseydi en azından 1-3 ay daha aşık kalabilseydik.gerçekten yazık oldu ona da bana da.sürekli aşık bi tip deiliz nihayetinde.kolay bulunmuyo ha bi de ben ayhh ne hoş çocuk demem direkt girişirim banane "elalemin hoş ççocuklarından"

siz sevgiden bahsediyosunuz.aşıktım ben :(

hoşlanmak deniyor buna, kavramlar karışmış.

hoşlanmışsın sadece, yaşını bilmiyorum ama, henüz aşkı yaşamamışsın bence.

(izle: how I met your mother 4x24)

higher

şimdi internete bağlanmanın yolları vardır.. bu yolların da isimleri vardır..
*dial-up
*adsl
*fiber net
*kablo net
*uydu
vs. vs.

şimdi "adsl" ismi verilen internete bağlanma yolunda "telefon kalktı mı" demek; "matematik dersinden sayılar kaldırıldı mı, sayılar olmadan mı matematik dersi işleyeceğiz" demek gibi bir şey..

adsl tipi internete bağlanma şekli zaten telefon üzerinden olur..

ha mesala "fiber net" var.. bunda telefona, telefon hattına gerek yok..

edit: hah arkadaş, ayrıca alınan "sabit telefon ücreti"nden bahsediyormuş.. "adsl de sabit telefon zorunluluğu uygulaması" diyince ben de durumu bu şekilde sandım.. silmicem gene de bu cavabı :))

e ama böyle bi dava vardı adam kazanmıştı diye hatırlıyorm.bilmemek değil öğrenmemek

www.turktelekom.com.tr

yukarıdaki link adsl+telefon zorunluluğu ile ilgili değil, telefon sabit ücreti ile ilgili. o konuda ihtilaf ve yargı süreci devam ediyor, kesinleşmedi henüz.

o davalarla alakalı; adamın biri, bir şirkete dava açıyor sonra davayı kazanıyor, gazetelerde metrelerce haber oluyor. sorun şu ki; şirket kararı temyize götürüyor, üst mahkeme kararı bozuyor. işte buradan sonrası haberlere çıkmıyor.
telefon hizmeti için ayrıca ücret alınması, telekomun vatandaşa attığı bir kazıktır. hatta bu telefon konuşması hizmetinin zorla satılması sadece türkiye'ye özgü bir durum diye düşünüyorum.
benim tahminim bu saçmalığın bir süre sonra kalkacağıdır ama ne zaman bilmiyorum.

(bkz: empati)

insanlara saygı duymakla oluyor.

her tarafa çekilebilecek bi soru sordum fazla dağınık ve tam istediğim şekilde soramadım anca bu kadar oluyo şu halde.her türlü cevaba açığım

Pratikte insanlara saygı duyan ve empati yapabilenler fazla önyargılı olmuyor evet.

Fakat insanların önyargılı olması engellenemez bir şeydir bana göre. Ne kadar empati yapılırsa yapılsın, ne kadar saygı duyulursa duyulsun illaki farkında olmadan insanları yaftalayabiliriz diye düşünüyorum. Sanırım içgüdülerle alakalı bir durum, insanlar farklı olanları daima tehdit olarak algılayabilir.

Genel anlamda insanları yaftalamam, önyargıda bulunmam ama kimi zaman farkında olmadan yapıyorum.

kafanla düşünüyorsun. direkt kesmen zor olabilir. ama onun yerine piyano teli bağlayıp yüksek bir yerden atlarsan yüksek ihtimal kopacaktır.

Çnyargılar bize vakit kazandırabildiği için kullanıyoruz, kısa yol tercih etmek gibi. Daha önce çin yemeği yiyip nefret ettiyseniz yeni bir çin yemeğini de denemeye daha az meyilli olursun. ama kısa yolların sosyal durumlarda hazin sonuçları da olabiliyor ayrımcılık gibi. yalan yanlış öğrendiğimiz bir bilgiyi farkında olmadan kullanabiliyoruz.

Bu konu üzerine ben de çok düşünmüştüm şöyle bir yöntem buldum, bir sıfatın ya da niteliğin tanımladığı şey dışında bir şeyler de içerdiğini düşünürsen düşüncenden vazgeçmek gibi. Mesela abartılı süslü püslü bir kadın gördüğünde kafasının çok çalışmayabileceğini düşünebilirsin, o zamana dek gördüğün tüm süslü kadınlar gerçekten boş kafalı olabilir ama o tek kadınla ilgili diğerlerine dayanarak çıkarım yapamazsın bu çıkarımı yapman için sana bu niteliğe ilişkin birşey sunması gerekiyor. sunarsa tamam o hakikaten boş kafalıdır ama sunmayabilir de, önyargılarından bağımsız bir gözlem yapman lazım. Bu sadece olumsuz önyargılar için değil olumlu önyargılar için de geçerli. Gördüğün tüm patagonyalılar yardımsever insanlar olabilir ama yeni tanıştığın bir patagonyalıyı da bu önyargıdan bağımsız değerlendirebilmen gerekiyor. Yani olumsuz görüneni bırakıp olumlu görünendeki önyargılarında ısrarcı olmaman lazım, tutarlılık gerekiyor.

Başka bir yöntem de şu, algı, düşünce ve davranışların merkezi olan beyin her an o kadar büyük bi hızla yeniden yapılanabiliyor ki kişilerin deneyimleri arasındaki farklar kişilikleri arasında çok ciddi farklara yol açabiliyor. İki ikiz bile aynı genleri ve çevreyi paylaşmalarına karşın birbirinden çok farklı olabiliyor. Senin izlerken heyecandan öldüğün, dinlerken coşkudan bayıldığın bir şarkıyı aynı şeyleri hissetmesini bekleyerek birilerine sunduğunda onların nasıl da sıkıntıdan bayıldığına tanık olmuşsundur muhakkak. Kendi dünyamızın merkeziyiz ama kendi algımız dünyanın merkezi değil. Bunu kabul etmek göründüğünden daha zor olsa da kabul edebilirsen çok şey kazanmış olursun.

"without judgement perception would increase a million times"
(bkz: without judgement)
(bkz: chuck schuldiner)

insanları zihinlerde putlaştırmamakla da oluyor. birisini zihninde putlaştırıyorsun sonra başkası onu eleştirince bu da adam değil ne bilir aydın düşmanı diye yaftalıyorsun...

beynindeki frontal lobu kesebilirsin mesela, işe yarar. hem frontal lob olmadan da yaşanabiliyor. süper bir koygötünegitsincilik gelir huzura erersin.

sss'de şöyle bir soru gördüm aynen aktarıyorum


--------------
ADSL'in bağlı olduğu telefon numaramı değiştirmek istiyorum. Nasıl?

ADSL nakil işlemini yaptırmanız gerekmektedir. Bunun için, bağlı olduğunuz Türk Telekom Ofisine giderek nakil başvurunuzu yapabilirsiniz. Nakil başvurusunun ADSL abonesi tarafından yapılması gerekir ve nakil yapılacak telefonun da aynı kişi üzerine kayıtlı olması gerekmektedir.
---------

evet ben de okudum onu

sürekli telefon ve adsl nakil bedeli ödersin. parasını ödeyince kolay sürekli yeni numara verirler 1 hafta içinde bağlarlar. daha yeni yaptık. ama sürekli önermiyorum.

biz de boyle taşınınca ttnet naklettirme işlerinde hiç para fln almadılar.sadece gidip basvuruyosunuz adresinizi verirsiniz oldu bitti!!hatta biz daha evi yerleştirmeden gelmişti hat

eyeliner sürmek zor gelebilir. onun muadili var dipliner diye. sürmesi daha kolay.

sadece eyeliner değil de, kesinlikle önce uygun renkte bir far ya da baz sürün gözkapağınıza, sonra eyeliner uygulayın. yoksa böyle çatallı çatallı görünür çizgi ki hiç hoş diil.

ben de eyelinerdansa dipliner öneririm
benimki bir öneri üzerine goldenlady diye bir marka ve çok memnunum

Göz şeklinize göre alacağınız marka değişebilir. Mesela benim göz kapaklarımın üstü biraz kapandığı için sıradan bir eyeliner çok kolay çıkabiliyor, göz kapakları açık olan bir insanda uzun süre kalabildiği halde. Dayanıklı ve çok pahalı olmayan Maybelline'i öneririm.
Önerdiğim ürün tam olarak şu oluyor:
www.maybelline.co.uk
Göz kapaklarım kapanmıyor diyorsanız çok daha uygun sıradan bir eyeliner işinizi görecektir, testerları deneyip ne kadar dayandığını test etmenizi öneririm.

ürmesi kolay olsun noktasında çeşitli markaların eye liner pen lerini de tercih edebilirsin

jlo.

rapid konusunda 100% performans j (nazar değmesin :).

Jdownloader rarları nasıl siliyor ya??

rar ları extract ettikten sonra sil diyorsun siliyor ?

mp4 tarzı bir ses dosyası m4a. sadece ses için değil görüntü içinde kullanılıyormuş.

m4a aac'nin ses dosyası uzantısıdır. mp4 uzantısı hem video hem ses dosyaları için kullanıldığından ses ve görüntü dosyalarını ayırmak için m4a ve m4v uzantıları kullanılıyor. Ayrıca iPod'un varsayılan dosya formatı. AAC'ye gelirsek gerekli bilgiyi en.wikipedia.org şuradan alabilirsin. MP3'ten daha kaliteli sıkıştırma yapan yeni nesil bir encoding sistemi kısaca.

kayıplı bi sıkıstırma, flac le yarısamaz bile.

durdurdum uğraşamam öyle şeylerle

amerikada california'da "homeless" olmak bir yaşam biçimi, bir tercih meselesi. adamların maaşı var, evde değil, parklarda yaşıyorlar, müzik dinleyip, kitap okuyorlar, şezlonglarda keyif yapıyorlar. "Santa" denilen bir tanesiyle tanıştım, adam evsiz filan ama beğendiği her hatuna hediye alıyordu, bizim pedi-capci türklere herkesten çok bahşiş veriyordu.

Ha yok mu garibanı var, ama kötü muamele filan görmüyorlardı.

Avrupa'da da başka şehirlerde gözüme çarpmadı; ama Almanya'da çok fazla vardı. Görünüşleri ve gördükleri muamele de aynen Türkiye'deki gibiydi: görmezden gelinmek...

avrupa baskenti bruksel'de bi dolu dilenci var, kotu muameleye sahit olmadim, polisi gorunce oturduklari yerden kalkip uzaklasiyorlar. baska yerlerde de tren garlarinda karsilastiklarimdan bozuk paran var mi, sigaran var mi seklinde yanasanlari cogunlukta olmakla birlikte, bizdeki gibi kucaginda cocuguyla yere oturup, karton acanlar da var. genellemelerden hoslanmasam da cogu kacak gocmenlerden olusmakta diyebilirim.

ne kadar 'avrupa' sayılır bilmem ancak ukrayna'da özellikle turuncu devrim sonrasında evsiz sayısı inanılmaz derecede arttı. sadece kharkiv'de her yıl 300 kişi soğuktan donarak hayatını kaybediyor ve bunların çoğu evsiz. hükümetin bu konuyla pek ilgilendiği yok. daha önceki rusya yanlısı hükümetin de yoktu. bazı sivil toplum örgütleri bu durumla ilgileniyor gibi ancak ukrayna'daki sivil toplum örgütlerinin etkisini türkiyedekilerle karşılaştırınca, türkiyenin bu konuda çok daha ileri olduğunu görürsün. düşün artık durumun vehametini. beterin beteri...

işin esas trajik yanı şu: mesela kharkiv'deki evsizlerin çoğu üniversite öğrencisi. bunda avrupa fetişisti devrimin ardından hızla artan kira fiyatlarının etkisi büyük. medya ise soğuktan donarak ölen evsiz öğrencileri pek ilgi çekici bulmuyor. ukraynaca ya da rusça biliyorsan bazı yerel gazetelerin web sayfalarına göz atabilirsin.

amacım sscb döneminde ukrayna'da 'her şey güllük gülistanlıkti' izlenimi uyandırmak değil. ancak şu bir gerçek ki sscb döneminde ukrayna'da tek bir evsiz yoktu.

sırbistan / belgrad'da yanımıza normal görünümlü bir teyze gelip bir şeyler anlattı, en son elini açtığında dilendiğini anladık. "ne sırpski" (sırpça yok) deyince çatır çatır ingilizce konuştu. bu da böyle bir anımdır.

Hollanda'da aynı şekilde bol bol dilenci var. Adamların çoğu da ot pıt olayında. Benim bir ay geçindiğim paradan da fazla işsizlik maaşı alıyorlardı. Kimsein hor gördüğü yoktu bu elemanları, son derece zararsızlar. Vermezsen ısrar etmiyorlar. Dutch bilmiyorum ciğerim dersen çatır çatır ingilizce konuşuyor namussuzlar.

Ha çok yoksulları da var. Ramazan ayında Ülkü Ocakları ücretsiz iftar yemeği verirdi, evsizler de, durumu kötü olan Hollanda'lılar da gelir yemek yerdi. Sonra teşekkür edip sessizce giderlerdi.

evsizler dünyanın her yerinde aşağılanır ezilir, rönesansın çocukları da olsalar avrupada da ezilirler. japonyada bile metrolarda yatan sayısız evsiz var.

bu arada jirkiye katılıyorum. kiev evsiz yuvası, adım başı heryerde ama heryerde evsiz var, dileniyorlar kışın ortasında. ve evet kapitalizm öldürüyor onları çok açık ifadeyle çünkü insan haklarına saygısı sosyalizm kadar değil

amerikadakileri en güzel (bkz: The Saint of Fort Washington) filminden izlersin. washington kalesi'nin azizi olarak geçer.

Insanlara alismis bir kedi yapar bunu ancak, sizi de sevecen bulmustur ve kedi kokusu da almis olabilir.

evcil oldugu su götürmez... biraz sefkat istemiş sadece.. kapında durmaması gurur olabilir.. beni sallamayanı ben hiç sallamam gibisinden.. bi de kaçan kovalanır..

muhtemelen sahibi tarafından sokağa atılmış bir ev kedisi. bakamayacaksanız ne diye atarsınız ki sokağa, hayvan alışık değil o ortama... neyse soruya cevap verelim, bu durum bir istisna dğeil aslında. kediler kendilerini sevdirmeyi severler-bu nasıl bir cümle yahu- bizimkiler mesela her sabah günlük sevilme dozları için yatağa atlamaya alışmışlar. bak şimdi acıdım o zavallıya da. yazık yaaa...

sokaktaki kedi insana kolay kolay yaklaşmaz, sevdirmez diye bişey yok. o aslında daha çok ev kedilerinde vardır. sokak kedilerinin davranışları bikaç farklı kategoriye ayrılıyo bu konuda.
yabani olanlar var. bunlar insana yaklaşmaz. korkar ya da çekinirler. alışık değildirler. sevilmekten hoşlanmadıklarından değildir. bilmezler, yabanidirler işte. uzak dururlar.
temkinli olanlar var. sokakta insanların ve özellikle çocukların yanlış davranışlarına maruz kalarak insanlardan korkmayı öğrenmiş kedilerdir bunlar. zor yaklaşırlar ama zarar vermeyeceğinizi anlayınca sizinle bi sorunları kalmaz. o zaman sevdirirler, yaklaşırlar.
insandostu ve sevecen olanlar vardır. müsait gördüğü insanlara yaklaşır, kendilerini sevdirir, oyun oynarlar. sıcakkanlı hayvanlardır, şefkat ihtiyaçlarını tanımadıkları insanlara yaklaşarak gidermek isterler. daha önceden evde yaşamış, sokağa bırakılmış olmaları gerekmez. hayatı boyunca sokakta yaşamış kediler de böyle olabilir çok rahat. yaşadığı çevreye bağlı genellikle.
dediğim gibi asıl ev kedileri diğerlerine nazaran biraz götü kalkık olur, sokakta yaklaştığım çoğu kedi kendini bana sevdirirken, ev kedilerinden bunu çok daha az görüyorum. genelde bi köşede takılıp kafa dinlemeyi sever ev kedileri, çok yanaşmazlar. ama sonuç olarak hayvanın karakteriyle çok alakalı bişey. daha önce okşamaya kalksam, sinir olup trip yapan bi kedim vardı, şimdi kucak manyağı bi kedim var.

cok da lazim degil audiophili degilseniz. seslerde baslarin ve tizlerin daha iyi ayrismasini saglayabilir, kulakligi anfi besledigi icin muzik calan sarjin aleti ek gitmez.
cok guc ceken kulakliklar bazen yeterli ses vermeyebileceginden boyle bir cozum yoluna gitmisler.

ayni alet eger buyuk anfi yoksa, kulaklikla gitat calabilmek icin de kullanilir.

evet okudum aslında.kullanan birinin fikirlerini merak ettim.

help.blogger.com

hesabınıza giriş yaptıktan sonra kumanda panelinden ayarlar, ordan da yayıncılık a tıkladığınız zaman değiştirebiliyorsunuz.

ya ben onu hep başka bişey olarak algılamışım :)vay bana

edit:cık bu bana uymadı.

en güzeli tumblr kullanın bence. canınız sıkıldıkça adresini değiştirirsiniz.

o da var 1 yıldır kullanıyorum ama daha çok twitter işlevi görüyo.blog ise uzun uzun yazdığım tamamen kişisel tarihimi naklettiğim kadim ortam.fakat adını değiştirmeye kalktığımda readerlarda sorun olusuyor.öh kalsın madem.ama tumblr kesinlikle themeçeşitliliği olsun dashboard kullanımı,takip etme ve edilme olayı her şeyiyle harikalalala söylemeden geçemicim

kişisel görüşüm, sözleşmenin altına imza atmak yani irade beyanı o sözleşmenin geçerliliği için yeterlidir. ancak bu imza kurşun kalemle atılamaz misal, ileride sorun teşkil eder, kalıcılık açısından ispat zorluğu açısından vs. onun için mürekkepli kalem kullanılmalı. tabi ki bir de teammüller vardır; hiçbir resmi belgede kırmızı renkli mürekkeple atılmış imza görmedim ben. dolayısıyla siyah yahut mavi renkli mürekkepli kalemden şaşmayın siz. ama mavi ya da siyah olacak gibi bir şartın olduğunu sanmıyorum.

siyah dolma kalem falan kullanılıyodur muhtemelen. semih cumhuriyeti pembe simli kalemi tercih ediyomuş diye duydum.

siyah da matbu evraklarda kopyalık mevzuundan tercih eidlmez. mavidir ya da mavi siyah.

neden sordum söyliyim valkyriede yanılmıyosam mavi "kurşun kalem"le imza atıldıgını gördüm.sonra milk te turkuaz keçeli kalemle atldıgını görünce acaba bu işin bi usulü filan yok mudur diye düşündüm.

lacivette tercih edilebilir mi ki?

şöyle ki ülkemizde mavi kalemler fln pek popüler olmasada mavi tükenmez veya mavi dolmakalem evropada pek populer
(kaynak götüm)

lacivert. ilkokulda öğretilen buydu bize. kopya olmasın vs diye birde lacivertin içeriğinden kanaklı bir şey vardı unuttum

ülkelerarası anlaşmalarda imza atılırken, önemli olanın imzaların atılmış olmasıdır. zaten herkes bilir kimin ne imzaladığını. kimse oturup da anlaşmayı açıp bakmaz bu imzalanmış mı diye. o yüzden o kadar önemli olduğunu zannetmiyorum.

ama tam olarak konu hakkında olmasa bile, benzer bir konuda: bazı insanlar imzalarını sürekli olarak aynı kalemle atıyorlar. aynı kalem olmasa bile aynı mürekkeple, aynı renkle. mesela eski gs başkanı faruk süren'in cebinde sürekli olarak eflatun mürekkepli bir dolmakalem taşıdığını ve bütün imzalarını onunla attığını okumuştum yıllar önce, neden aklımda kalmış bilmiyorum. benzer bir şekilde, bizim patron sadece mavi stabilo ile atıyor imzalarını. (aslında patronun bunu yapmasının amacı, ara ara kendisinin talimatıyla taklit ettiğimiz imzasını sonradan ayırt etmek)

spore

huzurlu olursan olmezsin.

moral motivasyonun iyi olması, hayata olumlu bakmak ve hastalıkları sallamamak buna cevap olabilir.

takdiri ilahi

her şeyi var demişsin de stresi yoktur :)

Cevabını bulursam öleceğim için aramıyorum bile. Bizi böyle kabullenin, illa ölmemiz lazımsa adres vereyim gelin sıkın kafama. Kesin ölürüm o zaman.

sen neden ölüp gitmiyosan onlar da o nedenle ölüp gitmiyodur. hakkaten de sorun çok yamuk böyle lav püskürtesim geldi size ve sizin gibilere.

ölmemek, aslında kişinin yaşama azmiyle ilgilidir. hani, gözü açık gitme deyimi var ya... tamamen onunla ilgili. kişinin ne kadar yapaacak şeyi, görmek istediği varsa o kadar hayata tutunuyor. zilyon tane hastalığım oldu, bir ton ilaç içtim. maşallah turp gibiyim. stresse, alası var bende, stresi yoktur diyenlere selam ederim:) aynı şekilde, annem de zilyon hastalık ve ilaca rağmen hala ayakta. maşallahı var. ve kişi kanser de olsa, böbrek yetmezliği de çekse, en nihayetinde yaşamayı ne kadar istiyorsa o kadar yaşar. ölmemenin sebebi, yaşama azmi ve dr house tipi sağlam doktorlardır. doktorun iyiyse yaşarsın dostum:)

ayrıca evde 15 kere kalp krizi geçirmiş ve kendi kendine kalp masajı uygulayarak hayata geri dönmüş birisidir bahsedilen.insanüstü bir varlık.

hemera sana da tik verdim farklı bi bakışaçısı saygı duyuyorum adhashd.

çünkü doktorlar aslında hala pek çok şeyi bilmiyorlar.

işte ben darwin ve evrimi konu ettiği basımına ulaşmak isterdim.uzun zamandır ilk defa bilim ve teknik alırken heycan duyucaktım kursağımda kaldı(bi süredir kendini tekrar ediyodu çünkü).bitmiştir artık

want2die'ın bahsettiği numune illa basılı olmayabilir. yayın yönetmeni matbaaya onay vermeden önce pdf üzerinden çıktı alır. tam verimli bir numune değildir bu zira renkler matbaa uyumlu cmyk modunda düzenlenmiştir. bu gereksiz ön bilgiden sonra cevaba gelelim;

buna rağmen bu çıktı yazı işlerine kadar elden ele dolaşır. belki tanıdıklarınız aracılığıyla bu çıktıya ulaşabilirsiniz diyeceğim ama ortalık bu kadar karışmışken son kullanıcıya ulaşmasına izin vermezler. ben her ihtimale karşı sayın alp akoğlu ile iletişime geçeceğim (ben de merak ediyorum o makaleyi), fakat dediğim gibi, zor.

O sayıyı bulamazsın. Ancak içeride adamın filan olacak da falan da filan.