Eğer mevzuatta, paketin üstünde üretim yeri, dolum yeri, üretim tarihi gibi bilgiler bulunması zorunluysa olmaz. Paketin üzerine migros yazamazsin, Migros paketinde yazan üreticinin de adresini yazamazsin çünkü o sana doldurmadı.

İşletme kayıt numarası ve gıda üretim izni alarak kurallara uygun bir tesiste paketleyip satabilirsin. Ambalajında işletme kayıt numarası, şirket bilgileri ve o ürünün mevzuatındaki etiket yönetmeliğine uygun ibareler yer aldıktan sonra her şey tamam.

paketleme yapmak için bile belli izinlerinizin olması gerekiyor. bu izinleriniz tamamsa, istediğiniz gibi satarsınız. kim ne diyecek?

İşletmemin tüm resmi ve hukuksal işlemlerinin tamam olduğunu düşünelim. Soru o değil soru başka bi ürünü alıp direkt kendi markamızla satmak. Mesela doritos'u kendi paketinden çıkarıp bizimkine koymak gibi, marmara birlik zeytini kendi kutusundan çıkarıp bizimkine koymak gibi.

Belki halley gibi cips gibi ürünler sorun çıkartabilir ama tuz, şeker, zeytin, peynir gibi ürünler nasıl saptansın. Aynı şeyler kozmetik ürünler için de geçerli, yüz maskesi, ruj, şampuan gibi ürünleri pazarlama yeteneğime daha çok güvendiğim için kendim satmak istesem kim ne diyebilir, nasıl fark edilir?

(Öyle bi şey yapacağımdan değil de bir tartışmada elli tane farklı fikir çıkınca belki bi bilen vardır diye buraya sormak istedim)

bildiğim kadarı ile faturası olduktan sonra aldığınız bir ürünü satabilirsiniz. bunun yapılmamasının sebebi, toptan almadıkça siz zaten piyasa fiyatına alacaksınız.

yani burada kendi markanız ile satmanın size pek bir avantajı olmuyor, hali hazırda kendini kanıtlamış markanın adı ile satmak daha mantıklı değil mi ?

ha tamamen varsayımsal bir soru ise emin değilim. patentli lisanslı bir ürün ise sıkıntı olur.

doritos gibi bir cipsi ya da şampuanı neden çok daha pahalıya üstüne onlarca farklı masraf eklenmiş şekilde perakende zincirinden alıyorsun ?

herhangi bir kozmetik fabrikası sana istediğin formulde, parfümde şampuanı varil bazında üretir. hatta sen uğraşma diye senin etiketinle istediğin şişeye koyar.

cips için de aynısı geçerli. onlarca cips, şekerleme vs. fabrikası var gidersin birine mısır cipsi olacak, aroması bu, baharatları bu siparişi verirsin. senin markanla paketler teslim ederler.

aynı migrosun yaptığı gibi. migrosun kendine ait bir gıda tesisi yok. tedarikçileri var. kuruyemişinden, şekerine migros markalı ürünleri dışarıda yaptırıyor.

nasıl tespit edileceği sadece fiziksel numuneye bağlı değil. satış zinciri içinde hareketlerden de bu saptanır. şahitler dinlenir, ispat edilebilir. ticari bir dava konusu olabilir. tamamen firmanın satış politikasına bağlı. zaten davadan vs. çok önce tespit edildiği anda mal satmayı durdururlar.

bizim şirket bunu yapıyor çay ve peynirde. yasal olarak yapılıyor ama ayrıntısı nasıl bilmiyorum. yani imkansız değil.

@orpheus sana soruyu pek anlatamamışım ben. Mevzu kâr zarar olayı değil, belki manyağım parayı sokağa atmak istiyorum. Mevzu cips ya da şampuan veya onu taşeron ürettirmek de değil. Belki niş bi ürün buldum ve bunu daha kârlı satmanın bi yolunu fark ettim. Belki başka bi amacım var. Burada merak ettiğim herhangi bir markanın ürününü olduğu gibi kendi ambalajından çıkartıp bizim ambalaja koyarak yasal bir sorun çıkmadan satıp satamayacağımız.

@elorelia güzel örnek vermiş. Mesela ben kiloluk doğuş çay alıp demlik poşete koyarak satmak istiyorum, doğuş çay'ın demlik poşet ürünü olup olmaması önemli değil belki hazır müşterim var. Ya da pınar kiloluk peynir alıp parmak şeklinde kesip paketleyip kendi markamla pastane zincirlerine, restoranlara satmak istiyorum. Bu bana yasal sorun çıkarır mı çıkarmaz mı asıl soru bu

diyelim ki, ürünü parekende olarak aldın 1LT lik şişelerde, küçük şişelere koyacaksın ve satacaksın, üreticisi sen değilsin, üretici o ürünü senin adına üretmedi, dolayısı ile ürüne kendi markanı basamazsın, marka sahibinin de öyle bir paketi yok dolayısı ile "sahte ürün" muamelesi görürsün.

paketleme tesisin ve/veya iznin de olmadığı için hijyen konuları devreye girer.

örn: 1kg tuz aldın, minik restoran paketlerine böleceksin, 1gr olarak satacaksın. iyide nasıl yapacaksın bunu? elinle huniyle mi? (öyle olsa dahi aşağıdakiler geçerli) bir makine aldın diyelim bu makinenin bu işi gıdaya uygun yapabilme becerisi varmı? paketlerken belki içine makine yağı karışacak kenarlardan falan? ortamın paketlemeye uygun mu? mealen: tavanındaki sıva dökülüyor mu? içine tuz ile beraber toz/pislik girer mi? cart curt.

her ürün için çeşitli kabul edilebilir kirlenme durumları var, senin paketleme yaptığın yer bu durumları aşacak potansiyele sahip mi?

mealen paketleme için izin almalısın. (önce devletten, sonra marka sahibinden)

yapan yerler yok mu? elbette var, ben elektronik sigara için malzeme alıyorum ve çok büyük ihtimalle bir depoda varille alınmış ürün, küçük şişelere aktarılıyor, o şişeler nasıl üretildi, nasıl saklandı, nasıl şişelendi bilmiyorum, çok büyük ihtimalle bir varile takılan musluk gibi bişi ile doldurup satıyorlar. hijyenik mi? sanmıyorum.

kıssadan hisse, yasal olarak yapamazsın, yasal olmayan şekilde her türlü şeyi yapabilirsin kim tutar seni, başına ne gelir kısmı çetrefilli, senelerce yaparsın bişi olmaz, senelerce yaparsın minik minik para cezaları gelir, 3 ay yaparsın seni örnek olsun diye bu güne kadar uymadığın/esnettiğin ne kadar şey varsa hepsini ortaya döküp 200 yıl ile yargılarlar. biraz şans işi diyelim.

Dekant parfüm satışı tam olarak bu şekilde yapılmıyor mu, demek ki bi sorun olmuyor.

Bol bol kaşı o zaman

benim de ayağımın üstündeki kurumuş bir yarayı kaşırken oluyor o tarz bir his. ama ayak fark etmiyor, üstünde olması yeterli.

beyindeki cinsellikle alakalı uyarılan kısım ile ayaklara giden sinir yakın mıymış neymiş o tarz bir şey okumuştum.

hatta o yüzden fetiş sıralamasında ayak en tepede sürekli.

chat gpt ye sordum:

Evet doğru bilgiye değindiniz. Beyinde cinsellikle ilgili bölgelerden biri olan somatosensory cortex (duyu korteksi), vücudun çeşitli bölgelerinden gelen duyusal bilgileri işleyen bir bölgedir. Bu korteksin belirli alanları, vücudun belirli bölgeleriyle ilişkilidir ve "homunculus" adı verilen bir temsille gösterilir.

Bu temsilde, ayaklar ve cinsel organlar birbirine oldukça yakın bölgelerde temsil edilir. Bu yakınlık, bazı insanların ayak fetişizmi gibi cinsel ilgilerini açıklamak için kullanılan bir teoridir. Yani, beynin bu bölgelerinin yakınlığı, ayak fetişizminin yaygın olmasının olası bir nedeni olarak öne sürülmüştür.

Ayağınızı kaşıdığınızda orgazma benzer bir his yaşamanız, beyindeki somatosensory cortex'in farklı bölgelerinin birbirine yakın olmasından kaynaklanabilir. Somatosensory cortex'teki ayaklar ve cinsel organlar arasındaki bu yakınlık, bazı insanların bu tür sıra dışı hisler deneyimlemesine neden olabilir.

Aklima sunu getirdi
youtube.com

Bilmiyorum ama gördüğümüz üzere ünlü bir şey gibi :)

Normalde huylandığınız vücut bölgelerine, partnerinizden özen isteyin sevişme sırasında. Yoksa böyle ayak kaşırsınız xd

koltuk altı yalatıyorum kanka ben. bazen değişiklik iyidir.

Ben de de göbek deliği kaşırsam oluyor

John Stainbeck - Fareler ve İnsanlar

=A1/0.6

Teşekkürler @pispinti

Zaten bulmuşsunuz. İşlemi devam ettirin.

x parantezine alırsanız x.(1-40/100)=48

x.(1-0,4)=48

x.0,6=48

x=48/0,6

Hücreyi 0,6'ya böleceksiniz.

sabit oranlar için netten brüt bulma formülüdür bu. ben "çarpı 100 bölü 100-indirim oranı" şeklinde hesaplarım. arkadaşlar hesaplayıp söylemiş.

ben daha detaylı bir formül önereceğim. böylece indirim oranını da değiştirebilirsiniz, ileride %40 değil, %30'unu öğrenmek istediğinizde de kolaylık olur.

A1 bilinen sayı, A2 de indirim oranı olmak üzere; A3 hücresine "=A1*100/(100-A2)" yazın. böylece indirim oranını (A2) değiştirerek de kullanabilirsiniz.

Çevirmede değil sigortada sorun çıkar, olur da kaza olursa sigorta çalışanın sürücü olduğu durumu öder, kural budur muhtemelen.

aynen, kaza bela arıza vs olursa sigorta kasko devre dışı kalır, tüm masrafı size kitlerler.

Bizim calistigimiz firma dilekçe ile başka bir şoförün kullanmasına izin veriyordu. Antetli kağıda şu şu kişi taşeronumuzdur, şu plakalı aracı kullanmaktadır gibi bir dilekçeyi göndermiştik. Firma ile görüşün mutlaka. Habersiz yapmayın.

en büyük sorun sgk'da çıkıyor canlar. şirket aracının direksiyonunda (kiralık veya mülkiyet sahibi fark etmez), şirkette sigortalı olmayan biri yakalanıp ceza yerse, trafik bu bilgiyi sgk ile paylaşıyor, ondan sonra o yakalanan kişi şirkette sigortalı değil ise sgk şirkete sigortasız işçi çalıştırma cezasını yapıştırıyor. çünkü şirketin aracı da işyeri ve süren kişi de işçi sayılıyor sayılıyor ve teknik olarak işyerinde sigortasız işçi çalışırken yakalanmış oluyor.

Bir şekilde ortaya çıkarsa işini kaybedebilir. Kaza vs olursa aracı kiraladıkları şirket masrafı şirkete, şirket te çalışana faturalandırır.

"...şirket de..."

uzun bişey değilse yolla gelsin

Şoför vermiyorsun, sadece leasing yapıyorsun.

Bir kere bir taksiciyle sohbetim olmuştu. Ev almak için biriktirdiği parayla bir akrabası vesilesiyle böyle bir otobüse ortak olmuş. Hissesi ufakmış ama iyi ki ev alacağıma bunu almışım demişti. Ama riskleri büyük. Allah korusun bir kaza felaket olur.
Sonra masrafları çok, aracın bakımı, vergiler, trafik cezaları, falan gibi durumlar var.
Yani çocuk gibi sürekli ilgilenmen gerekiyormuş.
Bir de şehirlerarası büyük firmaların kullandığı otobüsler genelde 5-6 yılda bir yenilenir. Yolcular eski otobüs istemez. Haliyle aracın kendini bir şekilde o kadar sürede çıkarması lazım.

Ama Türkiye ağırlıklı kara yoluyla ulaşım sağlayan bir ülke. Orta vadede karlı olabilir. Uzun vadede havayolları daha da yaygınlaşır ve ucuzlarsa ne olur düşünmek lazım.

öncelikle bu markayı tescil ettirmen, sonra pazarda yerleşmek için gerekli pazarlama adımlarını atman gerek. reklam kampanyası, satış sonrası hizmetler, online kanallar, sıcak satış, bayi/distribütör ağı gibi konuları düşünmeli, uygulamalı ve yönetmelisin.

marka tescili kolay, diğerleri zor.

Diğerleri ikinci plan. benim merak ettiğim atıyorum babilbalığı markasını basacak hale gelmek. ürün hazır elimizde. şimdi tek yapmam gereken şirketi kurup marka tesciline başvurup aldığım markayı da ürünümün ambalajına koymak mı? Muhasebeciler anlar mı bu işlerden?

Hayır, marka tescilini Türk Patent Enstitüsü yapar. Takip eden kişilere de "marka vekili" denir. Bulamazsan yeşillendir, yönlendireyim.

P.s. marka tescili için şirket kurman şart değil, kendi adına da tescil ettirebilirsin.

geçiyor herhalde burdan anladıgım kadarıyla
www.haberkita.com

türkiye'de ailenin yanında ikametin gözüküyorsa oraya haciz gidebilir sanırım. onun dışındakileri bilemiyorum.

yurtdışı giriş-çıkış yasağı veya polisin alması söz konusu değil. tahsil edemediği zaman hapislik durum da yok. ailenizin evine hacze gitmesine engel olamazsınız ama aileniz evin kendilerine ait olduğunu, onlarla yaşamadığınızı söyleyince herhangi bir şey yapamazlar.

hatta gidince mernis kaydını değiştirir ikametgahı da yurtdışına aldırırsanız, uzun süre hiçbir şey yapamazlar. yurtdışına tebligat konsolosluk eliyle oluyor ve çok masraflı-zaman alan bir iş. orada da tebligat size yapılamadıktan sonra uğraşsın dursunlar.

en kötü ihtimalle aciz vesikası alırlar ki bu da bankalar vs. nezdinde artık kredi, hesap açma vb. işlem yapmanıza engel olabilir. ama ileride borcu ödeyip vesikayı iptal etme imkanı var.

özetle, bir şey olmaz.

english baby

ikisinde de kapıdan geri çevirebilirler. vize alarak gitmeniz ülkeye girebileceğinizi garanti etmez.

tam cevabımı alamadım ben. aralarındaki farkı merak ediyorum.

visa free tamamen vizesiz. vatandaşı olduğunuz ülkenin pasaportu ile giriyorsunuz. visa on arrival da ise vardığınızda bire vize belgesi dolduruyorsunuz ve bu belgeyi pasaportunuza yapıştırıyorlar. azerbaycan da eskiden o şekilde idi.

@tükenmez adam pratikte vizesizden pek bir farkı yok yani. Türkiye'den herhangi bir belge, başvuru vs istemiyor vizemizi kapıda alıyoruz doğru anlamış mıyım?

azerbaycana gittiğimde o şekilde bir uygulama ile kapıda bize almıştım. visa on arrival ' ın çevirisi de zaten bu uygulamayı karşılıyor. ülkeler ile ilgili farklı uygulamalar var ise sorumluluk almak istemem ancak ben bu şekilde bir uygulama ile azerbaycana girdim. belge isteyen de olabilir. belge karşılığı kapıda vize verilmez diye bir sınırlama olacağını sanmam. gidilecek ülkenin duyuruları incelenmeli.

Komik bulmuyorum ben

O degil de kusana gulmek nasil bir kafa lan dusununce komik geldi ahahsbsjsbsbd

Annem. İki osuruk muhabbeti olsun, ortamda biri eskaza osuruversin yarılır. Dakikalarca gülüyor, katılıyor kadın. Şu duyuruyu görse mesela gülerdi.

Ben pek komik bulmuyorum. Düşene de gülemem, ayyy falan derim böyle hep içim acır.

Osurma olayına kesinlikle gülmedim. Başını örtüp, sesini incelterek kadın taklidi yapan en az bir kişi de barındıran, sürekli değişen müzikle bir şeyler oynayan, genelde adı komedi dans üçlüsü falan gibi bir şey olan olaya gülenlerin zekasından daha az şüphe ediyorum.

Kişisel algılama kendimi bildim bileli böyle düşünüyorum ben.

wow too much seriousness around. bence komik. düşenler de komik. kendim düşünce gülmekten kalkamıyorum genelde.

Duruma gore bazen gulerim ne bilim

ortama göre gülebilirim. kusana da gülebilirim.

@newar alınmadım tabi hocam ama bu kadar önyargılı olursan üzerler :)

@buff ben de annenin olayı okuyunca güldüm :d

normalde gülmem ama çocuklarla gülüyorum, geçen arkadaşın çocuğu osurdu önce utandı sonra çok güldü şebeklikler falan bizde çok güldük.

küçükken gülerdim.

Kasitli osuruga gulerim. Arkadas ortaminda cok rahat koyuveriyolar. Birde bazilarinin ici kokmus oluyor... bulunulan ortamin paldir küldür terk edilişi çok guldurur beni.

osuruğun nasıl olduğuna bağlı. ne osuruklar var. trombon gibi, davul gibi, akortsuz keman gibi...

kokudan uzaksam gülebilirim. hani "o ses nasıl çıktı" gibisinden.

kedilerim sesli yellendiğinde yerlere yatıyorum yalnız. sanki dünyanın tek memelisi biziz. ama işte ne yapayım çok masum bir halleri oluyor.

edit: trejemu+1.

the catcher in the rye'da ismi tam hatırlamayabilirim ama şöyle bir bölüm vardı "and then this guy sitting in the front, edgar marsella, laid this terrific fart" gibi bir bölüm vardı.

müdür kendinibeğenmiş bir edayla chapel'da okul kuralları hede hödöden çok self-important bir şekilde bahsederken old edgar çakmış da osuruğu onu diyor. öyle bir şeyde katıla katıla gülerim mesela. söz kesen osuruk ekolü güldürür beni bazen, kurbanı olmuşluğum vardır o zaman da gülmüştüm(cart kabakağıt :D )

Osuruğa veya düşmeye hiç gülemiyorum. Kendim düşünce gülerim ama başkası düşünce hiç gülemedim.

ek olarak: düşme kısmını unutmuşum, ben de düşene gülemem, gülmedim ancak osurukla alakasını anlayamadım.

yellenen şahsı küçük düşürücü şekilde gülmekse alakası, hiç işim olmaz.

osuruğa güldüğümü hatırlamıyorum normal şartlarda, denk gelirse ortamına göre gülebilirim.

kendi düşmeme de başkasının düşmesine de gülüyorum ama acayip bi şekilde. böyle kasıtlı ittir/kaktır/sandalye çek vs durumları hariç ama sakarlık olacak özünde. komik mi dersen değil ama napalım kardeş insanoğlu kusurlu bi makine eldeki malzeme bende bu.

H yazıp 2222'ye gönderirseniz kaldırılıyor.

Yalnız uyarı tonunu senin duyup duymayacağını belirleyebilirsin. Karşı taraf seni aradığı zaman yine duyacak bu uyarıyı.

www.vodafone.com.tr

@ofkeyle o kötüymüş ya. peki turkcell'e geri dönsem bir süre sonra o ses iptal olur mu?

Umursamadığım için tam bilemiyorum, ama o ses gitmiyor galiba. Her operatörün uyarı tonu farklı bu arada.

Kabul ettiği bir video olsa da inanmazlar ki. Bu şehitlere kelle dediği video Avusturya devlet radyosunda bir söyleşiydi. Adamın birine dinlettim geçen montaj bu dedi.

en iyisi hiçbir AKPliyi adam yerine koyup selam bile vermemek ben öyle yapıyorum.

Yahu bundan 1 sene önce meydanlarda '' biz milliyetçiliği ayaklar altına aldık '' diyen adamın milliyetçi olduğunu iddia eden bir kitlesi var tartışmak boşa.

@noz kesinlikle haklısın o konuda. ses kaydını dinlettim, hiç benziyor mu tayyibin sesine diyor, hırsızlık iddiaları gibi bu da montajdır diyor. hatta bi adam çıktı ya tayyibi taklit eden, onu örnek verip duruyor onun gibi biri taklit etmiştir diyor. bu arkadaş dindar birisi, imanı üstüne büyük yemin ettirdim eğer görüntüsünü bulursam bir daha tayyibe oy vermeyecek, o yüzden biraz uğraşıyorum. bi oy bi oydur :)

ama kitle gerçekten ürkütücü, yüzüne bakıp küfür etse, cebinden cüzdanını alsa yine bi bildiği var deyip susacak bir kitlesi var adamın. sorgulamak, düşünmek sıfır.

hiç bulaşma, tayyiban karşıtı olduğunu belli etme. yarın öbür gün miltanlarının hedefi olman işten bile değil.

bırak neye inanıyorlarsa inansınlar. sen kendini mümkün mertebe izole etmeye çalış, kapağı akp'nin az oy aldığı yerlere atmaya bak. mümkünse ekseriyeti demokrat olan yerlerden çıkma.

bırak kendi kazdıkları bok çukurunda kendileri boğulup gitsinler. takılma.

sen zararlı çıkarsın; bunlar meydanlarda canlı canlı insan yakmış, istanbul'un göbeğinde kamyonla adam toplayıp gazete basmış bir güruh. kendini ona göre koru.

1. linç kültürü
2. yanlış ifşalarda ne yapacaksınız? pardon hacı yanlış oldu sen şeetmemişsin mi diyeceksiniz?
3. hedefleri kim belirleyecek? belki sen carrefour çalışanısın ve migrosu bilerek kötülüyorsun?

1. Önce linçin tanımını yapıp iyice sindirmek gerekir bence. Bu konuyu aklıma getiren örnekten yola çıkarsak 3 4 kızı güçsüz görüp kıstırıp darp ederek yüksek hesap ödetenlere yapılan şey linç olmaz, ceza olur bence.

2. Yanlış ifşa tabii ki çok hassas konu, o yüzden ispatlı kanıtlı ifşalar yapılacak prensip olarak. Mahkemenin aksine izinsiz habersiz çekilen taciz ya da kötü muamele görüntüleri bizim için yeterli olacak.

3. 30 40 gönüllü derken kast ettiğim buydu zaten, burada mevzu oluşumun kimseye ait olmaması, tamamen anonim ve ortak çıkarlar gözetilerek yapılması.

e tamam da ben birini hedef göstermek istesem bu grubun içine üstümde "ben şunu hedef için geldim" yazılı tshirtle girmem yani.

hali hazırda milyonlarca rezalet başlığı açılıyor. ondan önce şikayet var vardı (hala var da sanırım eski forsunu kaybetti). yani yeni fikir değil bunlar. bugünkü meyhane rezaleti örneğinden yola çıkarak ekşi sözlük'ün yapamadığını 30-40 kişi ile mi yapmayı düşünüyorsunuz?

Sevgili la noix 30 kişinin ortak karar aldığı bir ortam düşünün, gelen şikayetlerin değerlendirildiği ve sonuca bağlandığı. Oy birliğiyle ortak eylem kararı alındığını düşünün bir de. Burada üstüne hedef aldım tişörtü giyip gelecek adamın tek başına hiçbir etkinliği olmaz. Kanıtların 30 kişiyi tatmin etmesi ve oy çokluğunu alması gerekir.

Şikayet var hakkında da bir sürü şikayet vardı :) büyük firmalardan para alıp ya konu açtırmamak ya da açılan konunun kapatılması yönünde. Bizimki ticari bir oluşum olmadığı için tamamen mazlumların hakkını koruyacağı için böyle etik olmayan çelişkilerden özgür olacak. ekşi sözlüğün yapamadığı derken ekşi sözlüğün yaptığı onlarca güzel olay var, duyulmasını ve sonuca bağlanmasını sağlayan. ayrıca 30 40 kişi işin içinde karar verici mekanizma olacak aslında o toplanan 1 milyon kişi gönüllümüz olacak. Bu arada sürekli gönüllümüz, oluşumumuz gibi söylüyorum ama ben o 30 40 kişinin içinde saymıyorum kendimi, o yetkinlikte görmüyorum, onu da not düşeyim.

Ülkedeki hukukun hali ortada. Bizim yapacağımız da bi yerde kendi mahkememizi kurup kararımızı vermek olacak. Bu zaten binlerce yıldır yapılan bir şey. Jüri görüşleriyle karar vermek. Eğer ülkede hukuk işlemiyorsa, senin benim gibi insaların milyarderlere gücü yetmiyorsa böyle oluşumların ortaya çıkması gayet normal diye düşünüyorum.

iyi niyetlisin, ama parlak bir fikir değil.
en zayıf yanı faydayı iyi açıklayamaman. firmaları dize getirmek tek başına bir fayda değil. firmayı nesnel değerlendirmek önemli. "kazıklamak", "kötü davranmak" kavramlarını nesnelliğe oturtman zor.

@kampaspe hocam biliyorum kusursuz olmadığını, bu yüzden beyin fırtınası ve gönüllüler üzerinde durdum bu kadar :) 30 40 kişi bu niyetle birleşince illa ki çok daha güzel fikirler çıkacak. bu dediğiniz gibi sadece niyet.

Ticari kaygi gutmeyen demissin ama isin icine para girmek zorunda cunku bu masrafli bir platform olacak. Trafik / internet / server masraflari haricinde legal masraflar soz konusu; platform dedigin gibi ilgi cekerse her gun en az 5-10 avukattan belge gelecek silin diye, mahkemeye verileceksin şu bu olacak... Bunlar hep masraf. Degirmenin suyu nereden gelecek sorusuna cevap bulursan hayata gecebilir.

Şikayet var bu işi yapıyordu ama sonra işletmelere para ver sileyim demeye başladılar. Bu tur bir oluşumun gideceği yer budur.

böyle bir grup var zaten... mert vidinli olayı da bunlardan çıktı ve öyle yayıldı. hikayeleri de şurada: medium.com

insanlar arasi adalet devlet ve adli kurum mekanizmalari tarafindan saglanmazsa yani önce polis polisligini yapip olayi tutanak haline getirmezse, sonra savci, sonra hakim isini yapmazsa, sonra da kanun koyucular isini yapmazsa böyle alternatif adalet anlayisi ortaya cikar. Kurallari 30-40 gönüllü koyar, sonra 1 milyon kisi karsi tarafi hic savunmaya sans tanimadan linc eder. Adaletin koydugu boslugu birileri bir sekilde doldurur. Bu platformda koyulan her kural bir kanun, kural belirleyenler kanun koyucu, linc eden herkes savci olur. E peki bizim adalet kurumu ne oluyor. Birine bi iftira atilirsa nasil tespit edecez?, adam kendini savunabilecek mi? ya adam hakliysa ve biz linc ettiysek bizim cezamizi kim verecek? olay video ve fotograflarla delillendirildiyse bu delillere inananalim mi, ya delliller kumpassa?

Kisaca adaleti ne biz ne insanlar saglayabilir. Adaletin insanlar tarafindan saglandigi sistem otoriterlik olur, adalet mekanizmalar tarafindan saglanir. Bu mekanizmada önce gücler ayriligi olmalidir. Kanun koyucu ile yargilayici ayni mekanizma olamaz. Yargilarken de ayni mekanizma döner, yani cezalandirici ile savunma ayni olmaz. Ayni zamanda delillendiri denetleyen bilir kisi de ayni olmaz. Yoksa basimiza bu 30-40 kisi bunu linc edin, bunu aklayin diyen bir otorite olup cikar.