daha önce sorulan bir soruda botanikte çekirdeği koruyan etli bölüme meyve dendiği söyleniyordu.. bildiğimiz domates - biber - patlıcan meyve, bunların ağacı(?), fidesi, bişeysi sebze.. sebze diye bilip türlü yaparken doğradıklarımız sebze meyvesi oluyor yani bu açıklamaya göre..

daha önce de ağaçta veya toprakta yetişmesi, çekirdekli veya tohumlu olması şeklinde sınıflandırmalar görmüştüm ama en net hatırladığım "botaniktir benim olayım" diye başlayan yukarıda özetlediğim açıklama..

'arama' butonuna 'domates' yazarsan, ekşi duyuru'daki önceki muhabbete ulaşabilirsin.. Daha önce konuşulmuştu, ordaki cevaplara bak bi istersen.
Not: Botaniksel olarak meyve, halkın kalbinde sebzedir kendileri.

arama kutusuna domates yazıp aradım evet mamafih daha evvel bu konuda yapılmış bir muahbbet bulamadım. tek bulunan "domates soslu ton balığı".

(git: 5618)

Soran kişi silmiş demek ki.. Buradan şu konuya atlamak gerekirse, bilgi içeren soruları silmemek hayırlı galiba.

mevyadir mevye de olabilir, ayrica kirmizidir cekirdegi $ip der damlar.

ben pizzaya konulalı ananasa garip bakmaya başladım. ülkede yemek biber, soğan ve domates ekseninde döndüğünden türk insanının aklı almıyo kesinlikle bunun meyve olmasını.

peki uzaylı bitki midir yoksa hayvan mıdır ? yeşil ya o bakımdan şey ettim. gachayım ben eniyisi

eh mantar da sebze reyonunda duruyo mamafih mantar sebze değil, e meyve hiç değil, hayvan sayılabilir ama et reyonunda da durmuyo.. hmm.. bu da başlı başına ayrı bi mevzu sanırım.

Biz hâlâ kullanıyoruz "çok delikanlı kadın" şeklinde. Öncesini sonrasını bilmem. Türkçe'ye azami dikkat eden biri olarak, bakkal amcayı TDK'dan daha otoriter kabul ettiğimi de akleyeyeim.

sıfat olarak her iki cinsiyet için de kullanılıyor tabii, pyro'nun bahsettiği isim olarak kullanılması.

sanırım pyro'cum sen iddiayı kaybeden taraf oluyorsun böylece, çünkü tdk ya göre erkek çocuklarına verilen bi sıfatmış.haa harbi kızlara delikanlı diyoruz mesela, anlam kayması olmuş oluyor, güzel erkek gibi?..

aman bre deryalar kanlıca deryalar
biz nişanlıyız
ikimizde bir boydayız
biz delikanlıyız

(bkz: kırcaliyle arda arası)

Toparlarsak mevzuyu sonuç olaraktan şuna ulaştım:
1) Sıfat olarak her iki cins için kullanılıyor. ( iddiayı kazandım.)
2) İsim olarak sadece erkekler için kullanılıyor. ( iddiayı x factor kazandı)
* Bakkal amcanın kastettiği sıfat olarak kullanılması sanırım.. Yani isim kullanımını kastetmiş olamaz heralde...
Mesele kafamda halloldu sanırım ama iddiada kazanan yok :s

"aman be deryalar" türküsünde geçen "nişanlı" teriminin okuma-yazmayı askeriyede öğrenen manasında olduğunu duymuştum ama emin değilim. web'de bu bilgiyi doğrulayan bir kaynak bulamadım.

Hindistan'a yıllardır ticaret amaçlı sürekli giden bir arkadaşım var.. Şu an orda, 10 güne yaklaşık dönecek.. Şayet geç değilse, sizi buluşturur, konuştururum.

bannak işkembe salonu

(bkz: ekşi işkembe)

pespembe i$kembe :)

"işkembeden mevzular"

ıyyykkk işkembe
gecelere gecelere gecelere dalalım işkembe
ayılt beni işkembe
parçala beni işkembe
işkembe-i kübra

ISTKENMBEE

ayıltan işkembe
işkembe dö beyoğlu
alkolbastıran işkembe salonu

Geyik olacak ama: "trip e"

(bkz: `tripe`)

Bir klasik ama ' İşkence Çorbacısı'

Anadolu işkembe bence akılda kalıcı olur..
altınada Since 1974 'den beri yazılırsa daha bi hos olur :)

ama isim guzel gıbı bence..basit ama akılca kalıcı..

genelde konseptle alakasiz geyik seyler akillarda kalir. mesela "pembe panter iskembecisi" ya da "sirin baba iskembe salonu"

tabi ki; isengard iskembe salonu

işkembe-i kübra olsun.

this is kembe olsun. cok mu britanyanin kopee olur?

son çare işkenbecisi ( valla )
antalya'da bi son çare köftecisi var, heriflerin tükkanını boş görmek imkansız

"yersen işkembe" olabilir. direkt nickine bakar bakmaz aklıma bu geldi valla. fena da olmadı gibi :)

işkem be! :)

iskembe-i kubra

pişkembe

işkembe ye - işkembesever

klasikler royalty free music oldugu vakit (oyle mi degil mi diye arastirabilirsin) belese kullanabiliyorsun. izin falan yok. mesela ben bir kisa filmimde bach'in bi parcasini kullanmistim sorun yaratmadi.

diger olaylarda da tabi ki kullanacaginiz muzigin sahibine mail yahut faks atip (bunu ticari sekillerde kullanmayacaginiza dair bir metin yazip imzalamaniz gerek) diyorsunuz su kisa filmimde yarisma amacli kullanacagim, hayirsever biriyse izin veriyor. belgeyi imzalayip gondermesi lazim ama tabi ikna etmelisin.. bu sekilde izin alan tanidiklarim mevcut.

en iyisi royalty free music kullanmak yahut birisine benzer bir eser yaptirmak..

Klasik müzik besteleri 100 yılı geçtiği için bestecisine telif ödemen gerekmiyor ancak icracılara telif ödemek zorundasın. Notaları kullanıp, birilerine çaldırırsan eseri bu mesele ortadan kalkıyor. Amma velakin bir de şöyle bir durum var; özellikle kısa, öğrenci filmlerinde, ticari amaç yoksa besteciler,icracılar ya da festival komiteleri buna pek takmıyorlar, sorun değil.. Bir daha amma velakin profosyonel platformlarda takılan özellikle uluslararası festivaller filmlerde kullanılan müziklerin telif kağıtlarını da isteyebiliyor. Nihilanth'ın da belirttiği gibi filmi, durumu anlatan bir başvuruyla kimisi kolayca, sorun çıkarmadan izin verebiliyor kar amacı güdülmüyorsa özellikle. ( Çok emin değildim bazı mevzulardan, film müzikleri yapan bir arkadaşıma danışıp yazdım bilgileri)
Edit: Zeke de yazmış benimkine benzer şeyleri, düzeltmeye üşendim.. Mükerrer olcak biraz ama :s

1923 öncesi yapılan tüm eserler public domain'de. Buna ek olarak eser sahibinin ölümünün üzerinden 70 sene geçtikten sonra eserler yine public domaine dahil oluyor. pyro'nun söylediği gibi bu anlamda notalar ve kompozisyon üzerinde bir hak yok. Ama londra filarmoninin 10 sene önce çalıp kaydettiği Mozart eseri için Londra Filarmoninin çalma telifi var.

nisantasinda pronto italia adli bir yer daha var. orda da kaliteli hocalar vardi, su an da oyle mi bilmiyorum.
hatta iyi derece yaparsan ilerki seviyelerde, italyaya falan da gonderiyolardi.

bunun disinda italyan kultur hocalarindan ozel ders verenler var bildigim kadariyla. isim vermiyorum burdan.

(not: hem italyan kulturde hem de pronto da italyanca kursuna gitmis biri olarak yazdim bunlari)

İtalyanca kursu veren başka dil okulları illaki vardır ama çoğu talebe göre sınıf açıyor ve iyi bir kursa gitmezsen kötü bir başlangıç yapma ihtimalin var.. İtalyan Kültür bu konuda oldukça güvenilir bir yer.. Kurs öneremiycem ama temmuza kadar kendin bazı cd lerden çalışmaya başlayabilirsin diye bir öneri atayım dedim.
Not: İtalyan kültür'e giden bir arkadaşım var, yarın ona bi danışayım.

pimpsleur denir, bir metod var. günlük yarım saat ayırarak dinleyebileceğin mp3'lerle 3 ay içinde şahane günlük fr-it-gr-ru-sp öğretiyor. dili konuşma yoluyla öğrettiği için de çatır çatır konuşuyorsun, dili kitaptan öğrenenler mal mal bakarken.

tavsiye ederim. emule'da vardır kendisi.

ps. dili ingilizce üzerinden öğrettiği içün ingilizcen de gelişiyor.

kolaylıklar. başarılar.

osmanbey de verdil dil kursu vardır, 10 sene oldu gerçi ben gideli, ama hala hocası aynı, zaten kursun da sahibi olan raffi demiryan. italyanca-türkçe sözlüğü de var hatta. ben de onu önerebilirim.
www.verdil.com.tr diye de bir sitesi var.

temmuza kadar beklerken asım tanış'ın yapısal yolla italyanca kitabını alıyorsun, temmuza kadar kitaptan çalışıp kur atlayarak başlıyorsun:)
ben 3 ay o kitaba çalışıp (italyancanın i sinden anlamazken) italyan kültüre gittim, sonuç 3 kur atlama ve sene sonunda konsolosluk bursuyla italya'da dil okulu.

yuzucu bir arkadasim herhangi bir derecesi olmamasina ragmen girdi. ama o milli yuzucuydu. milli sporcu olmak sanirim kapilari acabiliyor.

Sordum, öğrendim. Koşullar sonuçta okulun kendi bursu olduğu için değişiyor.
1) Milli sporcu olmak
2) İştigal edilen spor dalının, okulda takımının bulunması.
Yüzde yüz burs için temel olarak istenenler ama öss puanı yüksekse ya da işte milli olmasa bile ama ciddi başarıları varsa da farklı oranlarda özel burslar verilebiliyormuş.. Bu nedenle şimdiden üniversitelere gidip, direk konuyla ilgilenen kişiyle öncesinde konuşup, irtibatı kesmemekte fayda var sanıyorum.
Not: Sözlükten ek bi bilgi daha vericem. iyi akşamlar

bir de sanırım çeşitli mesleklerin maaşlarına ulaşılabilen bir site vardı. yanlış mı hatırlıyorum? eğer varsa neydi bu site?

Bence sektör ve şirket tipi önemli bir faktör olabilir, onların ne olduğuna göre değişir bence.. Bankacılık mı olcak seninkisi?

pek çok alanda faaliyet gösteren oldukça bilindik bir şirkette finans departmanında bir iş olduğunu söyleyebilirim.

bir arkadaşım 900 gibi girdi ama firmasına görevine göre değişir. ama 1000'den aşağıda oluyor genelde yeni girenler.

ne kadar maaş istiyorsun diye sorduklarında, bu ekomomik şartlarda yeteri kadar da diyebilirsin.

"maas amac degil aractir benim icin" cumlesi yalak mode power boost edilmis bir cumledir. devami "sektorun maas ortalamasi ve sirket politikalarina gore belirlenmis bir maas beklentilerimi karsilayacaktir" guzel bir bitiris olabilir. mumkun oldugunca rakam vermemeye calisin zira cok soyleseniz uctu derler az soyleseniz ham kalifiye olmadiginizi, kendinize guvenmediginizi, is dunyasini bilmediginizi dusunurler bir de ise girince bu adam bu paraya razi diye az para verirler. (biz yaptik)ama yeni mezun kisiler ortalama 1500 brut gibi bir rakamla calisiyorlar.

Geçen sene bir arkadaşım 1 milyara başlamıştı bir bankaya. Risk yönetimi gibi bir adı vardı işinin, para yatırma,işletme, borsamsı bir şeydi, pek anlamıyorum da :s

pwc'de 1.350 alabiliyorsun ama toplam mesai saati uzerinden hesap yaptigin zaman aslinda reel olarak asgari ucretin altinda cali$mi$ olursun haberin olsun.

"tanidik bilindik $irketlerin finans departmani"nda cali$an genc bir mali mu$avir 1.750 + 3 ayda bir 1 maa$ ikramiye aliyor. kendisi muhasebe muduru konumunda, i$e ba$layali yakla$ik 5 yil olmu$. 800 ytl ile ba$lami$.

i$letme/iktisat vs. mezunuysaniz (ben kendim ing. iktisat bolumu ogrencisiyim) mulakatlarda (elbette firmanin buyuklugune gore) 1000-1250 ytl arasinda bir rakam telaffuz edilmeli. ama mesela arkada$im var bilgisayar muhendisi, ege'de okuyor, bu sene mezun olacak, 1500-1750 arasinda bir rakam istiyor o. gerci ona i$ teklifi geliyor, o sektorde arz-talep ili$kisi biraz enteresan.

$oyle kapatiyorum,

istanbulda 1000 ytl'nin altina inmemeye cali$in. ben izmir'de okuyorum (9 eylul) ve bu $ehirde cali$mayi du$unuyorum. eger yapmak istedigim i$i yaparsam ve onum acik olacaksa 800 ytl'ye de pek ala i$e ba$larim. yalniz finans sektorunde iseniz bir $ekilde, ki niyetiniz o, gercekten cok cok cok cok cok cok cok cok cok cok cok cok cok cok cok cok cok cok cok cok cali$acaksiniz. ingilizce i$letme ogrencisisiniz oysa... bi marketing bi h.r. olsa daha rahat etmez miydiniz? :)

biz iktisatcilarin o alanda pek fazla $ansi da yok hem ;)

açıkçası girdiğin departmana göre farklılık gösterebiliyor. mesela,
ben finansçıyım. bizim maaşlar 1000-1100 ytl arası
muhasebeciler ve pazarlamacılar 750-800 ytl
halkla ilişkiler ve ik 700 ytl civarına çalışıyor.
bahsettiğim de izmirdeki en büyük grubun maaş seviyesi. istanbulda durum nedir bilemiyorum.
paraya ne kadar yakın olursan maaşın o kadar yüksek olur. benim 8 aylık iş deneyimim bunu gösteriyor. ancak;
ifrs hakkında deneyimin varsa, misal 2 yıl pwc de çalıştıysan ve kendini iyi pazarlayabilirsen ayda net 3000 ytl alırsın. bence girebiliyorsan bir denetim şirketi süper başlangıç olur. parası mühim değil

gmail ya da yahoo maili yazarsan yollayabilirim şarkıyı.

Ersen yorumu var bende Tabu, akşam eve gidince yollarım.

ruhi su yorumu vardır tabiatiyla.

aynı şeyleri bende hissettim bir ara. gittim 40 lira veripkaliteli bi mızıka aldım, ve hevesin geçici olduğunu öğrendim. 1000 euro ya yazık edebilirsin. benimde hiç nota bilgim yok ama çala çala öğrendim mızıkayı sanada tavsiye ederim, hem renkli bir sesi var hem her yere götürebilirsin, hemde ucuz. küçük ve ucuz bi aletle başla o zaman anlarsın geçici olup olmadığını.

dünyanın en ünlü gitar virtüözü gitarı ilk defa 30 yaşında eline almış diye duymuştum (hangi virtüöz olduğunu bilmiyorum)

yani nedir? hiçbir şey için geç değildir..
bass gitar çalması hem kolaydır hem eğlencelidir. bi denemek isteyebilirsin..

bir klasik gitar satin al orta halli.
iyi bir hocan olsun.

sadece bangir bangir ses cikartan seyler degildir haz veren,
kalbine dayayarak caldigin bir klasik gitar parcasi cogu zaman en tatmin edicilerdendir.

Elektronik seven bir arkadaşımda gördüm dün. Traktor diye bi program var, böyle amatörce dj lik yapabiliyorsun.. 2 şarkıyı üstü üste çalma ya da işte listede birbirine uyan şarkıları gösteriyo vs gibi özellikleri var.. Beste de yapabiliyormuşsun. O bi de böyle tuhaf bir ses kartı almış ama fiyatını sormadım. Yani nota ya da müzik aleti olaylarına girmek istemezsen bu da zevkli bir şey gibi geldi bana, özellikle de sevdiğin müzik tarzı açısından.

evet, biraz daha arastirma yaptim. sanirim ise software olarak baslamak daha iyi olacak. traktor'u indiriyorum simdi.
ama ilk sorum hala gecerli. fikirleri hala bekliyorum.

Kesinlikle gec degil. Benim tanidigim muzik aleti calmaya ellisinden sonra basladi ve gayet de basarili. Satin almaktan korkuyorsan kiralayan yer olup olmadigina bakabilirsin. Muzik aleti satan buyuk dukkanlar, ders veren insanlar yardimci olabilir herhalde kiralik alet bulmanda.

davul veya ritm ile ilgili bir şey alın (darbuka falan) şöyle vurmalı çalgılardan, hem stres atmış olursunuz. benim hayalimde galiba suç ortağı arıyorum:)

stres atmak için davula başlamayın daha fazla streslenirsiniz

22 yaşında perküsyon çalmaya başladım. 25 yaşındayım ve şu anda bundan para bile kazanıyorum. Bence gerçekten içinizdeki çalgıyı bulursanız ve doğru çalgıyı seçerseniz geç değil...

körfez savaşında karabatağın teki petrole batıp çıkarken çalan bi müzik vardı. bi düşünün derim, uyabilir.

"the feelings begins" miş adı. google da "körfez savaşı müziği" diye aratınca çıkıyor.entresan..

good bye lenin, schindler's list veya requirem for a dream'in muzikleri uyabilir bence. Sonuncusu biraz daha gaz etkisi yaratabilir ama...

kopya olcak ama Platoon'da Samuel Barber'ın Adagio'su vardır. Kor adama.

inanmayacaksın ama dark tranquillity - the mind's eye.

jane birkin - she left home

Cashkopat'ın yazdığını yazacaktım. Katılıyorum +1 : )

' A Bittersweet Life' Soundtrack'inden Romance - Yuhki Kuramoto ( Şehir dışındayım, gönderemiyorum.)

ferfecir de güzeldir

natacha atlasın çok güzel bi şarkısı var bin jip'te çalan (adını bilemedim) o da olur.

farid farjad - robabeh jan. eve gidince gonderebilirim aksam.

mad world..

Perfume: The Story of a murderer ı izledin mi? İzlemeni tavsiye ederim bu yağ çıkarma olayı obsesif duruma ulaşmadan önce. Kendi yoğurdumuzu bile mayalamadığımız bir zamanda hiç hazır olarak bulabileceğini de düşündün mü? Sarımsağın konservesi var mesela belki yağı da vardır. Tabi bakacağın adres mahalle bakkalı Arif abi değil Mısır Çarşısı falan olmalı.

www.arifoglu.com Ürünler--> bitki yağları

Sarımsak yağı aktarlardan satılan bir ürün. Kendin çıkarabileceğini pek sanmıyorum. Suyu kolay bir şey ama yağ çıkarma işlemi teknik bir mevzu. Kendi ellerimle yapmak istiyorum diyorsan, bir üretim tesisini gezip fikir edinebilirsin. İçimden bir ses sanki özel alet edevat gerekir de diyor..
not: Uçucu bir yağmış sarımsak yağı..

işlemin adı , ekstraksyon -extraction- hani belki işine yarar yol göstermesi açısından.

Sarimsagi iyice ezip, su ekleyip, buhar damitmasi yapmak gerekiyor ( steam distillation). Steam distillation essantiol oil diye google arama yaparsaniz, epey bir bilgi bulabilirsiniz. Basit bir damitma düzenegini kurabilecek durumda iseniz, kekiktir, güldür, ottur, budur, sudur, sarimsaktir, bir cok seyin yagini cikarmaniz mümkün.

Ha bu arada, bu islemin adi ekstraksiyon degil.

Kuru papatyayı eczanelerde satıyorlar, ondan alcaksınız, bir kaç tablet de oksijen tableti alcaksınız. Papatyayı aynı çay yapar gibi kaynatıyosunuz. Sonra opapatya çayının içine tabletleri atıyorsunuz.O tabletler içerde tısssss diye eriyor. Suyu soğuduktan sonra yahut kafaya sürülebilir olduktan sonra onu saça iyice yedirin. Heryere homojen dağılsın. Sonra bunla güneşe çıkın, güneşe çıkmak en önemli faktör burda. Papatyalı saçla güneşin alnında bütün gün yatmayı unutmayın, ne kadar güneş o kadar sarı. Bir diğer not daha ezcane de papatya bulamazsanız eğer, marketlerdeki papatya çayları var hani doğadan falan, bir yaz o poşetleri yırtıp içindeki papatyalarla yapmıştık yine olmuştu ama ezcanedeki daha önerilen tabii.

Şayet içmek amaçlıysa, bilumum aktardan alıp bi taşım kaynattıktan sonra, azcık demleye bırakıp, sonra da afiyetle içebilirsin.

yok içmek amaçlı değil saç için...

ya, oksijenli su tableti gerekiyor mu illa? yani saclar harap olmasin diye papatyayla acilmiyor mu zaten?

abi oksijenli su sürüp güneşe çıkarsan saçların çingene turuncusuna döner, papatya suyu da aynısı, vereceği renk pek iç açıcı bir renk değil. hele bu ikisini karıştırırsan saçlarının alacağı rengi çok merak ediyorum.

illa sürecem ben diyorsan hazır satılıyor, hem kokusu falanda çok güzel.

Ya biz senelerce oksijen tableti attık içine, hiç de çingene bilmemnesi gibi olmadı. harika oldu valla. Oksijenli tablet atıcan dediğim de zaten az atıcan, bütün saça yetecek kadar suya topu topu bir tablet hadi olmadı 2 tablet o kadar, bas içine 10 tane demedim ki. Her sene yaparım ben bunu.

vallahi gayet iyi açmayı başaranlar var, beğendiğim için sorduğumda papatya çayı demişlerdi... bakalım ben bi ilk oksijenli susuz deneyeyim (tırsıyorum açıkçası eminim yapan iyi yapıyordur da:) sonra bir de öyle denerim.

çok teşekkür ettim! :)

ya biz o2 tabletiyle yapardık, geçen sene diil ondan önceki yaz o2 tableti olmadan yaptık bi kere yine de oldu ama tabi o2 siz yapmak isterseniz daha yoğun papatya kullanın yahut daha çok sürüp daha çok güneşe çıkın, yani olmaz değil olur ama aynı etki için daha sık uygulayın ve en önemli etkenin güneş olduğunu unutmayın.

saçınızın rengi zaten biraz açıkçaysa, yani esmer veya çok koyu kumral değilseniz, oksijen işine hiç girmeyin zararlı, direk papatyayı sürüp güneşe çıkınca baya tatlı, doğal bi şekilde açılır saç. ama doğal saç rengi koyuysa zaten oksijen de koysanız çok çok kötü bir renk elde ediyosunuz, koymayınca da açılmıyor bile.

avrupa yakasında gerekli şeyler satıyordur muhakkak.

istiklal de odakule nın ordaki oyuncak satan yerlerde gormustum yoyo. d&r da fln da vardır diye umuyorum.

(bkz: toys r us)

Eminönü'deki oyuncakçılarda da var envai çeşit amma ışıklı alma, hemen bozuluyo.

kabalcı'da yomega ve proyo falan bulmak mümkün sanırım. bir ara akmerkez'deki bir oyuncakçıda henry's viper bulmuştum.
türkiye'de oyuncakçılar pek kıymetini bilmiyor bunların ancak arada her nedense bir parti mal alıp koyuyorlar bir kenara, denk gelirsen ne mutlu...

peki sağolun bakacağım hepsine...

ayrıca bir internet sitesi buldum www.yoyoist.com diye ilgilenenlerin de işine yarar diye umuyorum...

plan cıkar. giris gelisme sonuc genelde iyi bir yazıdır. klasık bilgi bu. argumanlarını iyi sec gelisme kısmında. bi de arastırmanı iyi yap. bu kadar. sonuc zaten girisin aynısı.

www.piartworks.com

burada Mario Levi yaratıcı yazarlık üzerine dersler veriyor. özel olarak senin dediğin gibi bir yazım değil ama yine de bu konuya da değinildiğini düşünüyorum... istiyorsan bana sözlükten de mesaj atabilirsin... mekanı tanıyorum da o açıdan.

bati dili edebiyati bölümlerinin ilk senelerinde rhetorical skills yada essay writing dersleri verilir. eger dil sıkıntısı yoksa hocasindan rica edip katilabilirsin. duydugum bildigim bu isi en iyi gülriz büken in yaptigi ama sahsen ders almislar daha iyi yorum yaparlar tabii. turkce yazi dersini dogru duzgun veren bir bölüm duymadim görmedim ne yazik ki. varsa hemen söylesin.

www.bilgi-egitim.com
buradaki yazı atölyelerini bi incele istersen.

benim belli bi site veya önerim falan olmayacak, lakin ingilizce derslerinin writing bölümünde öğrendiğim bazı kurallar var, ki orda problem solution'dır, argument şeysidir, summary'dir, cause-effect'tir, comparison-contrast'tır, critique'tir ayrı ayrı türleri oluyor konu olarak, dahası condensed paragraph ve essay olmak üzere iki belli yazı türü var mesela. condensed paragraph tamamen öz yazılmış, hiçbir ekstra cümle içermeyen paragraf/yazılar oluyor(ki genelde tek bir paragrafta anlatabiliyoruz derdimizi). essayler de(sanırım makale, kompozisyon olarak türkçeye çevirebilirim bunu) her paragrafı birbirine bağlayan cümleler, her paragrafın ayrı ayrı introduction, topic ve conclusion sentence'ları olan yazılardır. önce essay'den bahsetmeli

giriş paragrafından başlıyım. introduction cümlesi giriş cümlesidir, genel konu nedir ne değildir o yazılır. topic sentence introduction sentence ile birlikte yazılabileceği gibi yazının neden yazıldığına ve yazarın görüşünün ne yönde olduğuna dair bir fikir verir. sonra ne hakkında konuşulacaksa belli ana noktalar vardır bunlar yazılır. mesela problem solution tarzı yazılacaksa bu ana noktalar(major supporting point olarak geçer) belirlenen problemin çözümleridir. en sonda bir cümlede de ya sonraki paragrafa geçiş yapılır, ya da paragrafı kendi içinde bitiren bir cümle yazılır.

ikinci paragraf(ve genel olarak gelişme paragrafları, body paragraph olarak geçiyor) birinci paragrafta bahsedilen ana noktalardan birinin açılacağı paragraftır. ne kadar ana nokta varsa o kadar gelişme paragrafı olur.yine ilk cümle topic sentence olur(ki "ilk nokta şu ki.."falan türünde başlaması uygundur, lakin bağlaçlar çeşitlendirilebilir), sonra o nokta açılır, mesela problem solution yazılacaksa bu çözümün avantajları ve dezavantajları yazılır ya da minor supporting points dediğimiz yan noktalar yazılır(bir başlığın altına giren küçük başlıklar gibi). sonraki paragrafa geçerken(sonuç paragrafı değil de gelişme paragraflarına devam edildiği düşünülürse) bir yukarıdaki noktaya referans verilebilir(mesela "ikinci noktaya ek olarak..", ya da "yukarıdakine alternatif olarak.." denebilir). ama yanılmıyorsam türkçe kompozisyon yazılırken paragraflar bağlaçla ya da daha önceye referans vererek başlamıyordu, ama bence bu kural esnetilebilir bu kural çünkü daha akıcı oluyor.

en son paragraf da sonuç paragrafı. yine topic sentence bunda da geçerli. sonra bir şekilde üstte bahsedilen noktaları tekrar yazmak gerekiyor bir cümle içinde, detaya girmeden ana başlıklar olarak. ondan sonra opsiyonel olarak bir cümlede bu noktaların hangisinin en öncelikli olduğuna dair bişiler yazılmalı, sonra da bir cümleyle yazı bitirilmeli.

condensed paragraph yazması daha kolay, genel olarak yapı aynı, bir cümle topic sentence, sonra ana noktalar yazılır, çok kısa detaylandırılır, araya belki bir-iki cümle ekstradan girebilir(organizasyonu ve planı bozmadan ama)sonra da bir cümleyle sonuçlandırılır.

tabi bunlar çok kesin kalıplar ve advanced düzeyinde ingilizce gördüğümü belirtmeliyim, bu kadar abartmaya çok da gerek olmayabiliyor. mesela topic sentence yazmak bana hala zor geliyor:) ama genel olarak iki büyük ipucu verebilirim. bir organizasyon olmalı, sanırım bir yazıyı en okunur kılan şey bu. diğer ipucu da paragrafların ilk cümlelerinde neyden bahsedileceğini anlatmak(yani topic sentence). özetler de buna göre çıkarılıyor çünkü. isterseniz bu kurallara dikkat edilerek yazılmış yazılar gönderebilirim.aslına bakarsanız bu yazının kendisi de gayet güzel planlı bir yazı oldu gibi:)

ekleyeyim istedim, bunların dışında bazı yazım ve dilbilgisine dair ufak kurallar var. mesela aynı kelimeleri asla sık kullanmamak gerek, ne yazılırsa yazılsın. aynı kelimelerin eş anlamlılarını bulmak ve kullanmak yazıyı daha zengin gösterir. cümleler de beş kelimelik basit cümleler olmamalı eğer ciddi birşey yazıyorsanız, bağlaçlar ve yan cümleler kullanılabilir, çünkü bir bilgiyi ne kadar az cümleyle anlatıyorsanız o kadar iyidir. ama fazla virgül ve "ve" kullanarak aşırı uzun cümleler yazmak da iyi değildir, okuyucunun dikkati dağılır.

1. temel başlangıç için haklısın, teşekkürler.
2. bu kurslar ilginç görünüyor ama dönemi kaçırmışım. teşekkürler bu arada sözlükten mesaj atamıyorum okurum ben.
3.bu iyi bir fikir denemeye değer. türk dili ve edebiyatı yardımcı olmazmı ama?
4.aradığım türde bir kurs daha, teşekkürler.
5, 6. öyle strong bi presence'in varki bu konteks dahilinde olaya pek vakıf olamadım :)
gayet makul öneriler gibi geldi bana, dikkate alacağım teşekkürler.
ek not ta çok yardımcı oldu.


başka tavsiyesi olanlarda vardır umarım. (bilgiye susamak böyle olsa gerek)

imla kurallarını cok iyi ogren bir de, muthis derecede onemlidir. bir de kelime zengilnliği.

Ya önerebileceğim bir kurs değil, dolayısıyla soruna tam cevap olmadığını biliyorum, ama iyi yazmayı inanılmaz şekilde geliştiren tek bir şey varsa o da çok fazla kitap okumak. Bir süre sonra (yani bir hafta değil tabii), kelimelerin sırrına nail oluyor insan. Cümle yapılarına, hangi cümleden sonra nasıl bir dizi gelirse onun etkili olacağına falan. Sen gene kurs bulursan git, ama bol bol oku, bir kaç aya kalmaz farkı görürsün.

Boncuk Gurme (Nevizade Sokak No:19 Beyoğlu - 0212 243 12 19), Refik (Asmalımescit Sofyalı Sokak 10 Tünel - 0212 243 28 34) ve Sofyalı (www.sofyali.com.tr) tam istediginiz tarzda yerlerdir. Hepsi test edilip onaylanmıştır. Kalabalık bir grup olarak gidiyorsanız önceden rezervasyon yaptırmanızda fayda var hatta şart. Genelde fiks menü 60 YTL derler ama kastırınca 55 YTL fiyat verirler. Zaten bu fiyatın altına da eğer tanıdık falan değilse, mekan bulmanız pek zor.

kumkapi daha iyidir daha guzeldir oraya gidin fiyatlar da daha makuldur netekim

Geçen hafta Saki'deydik 'Doldur be meyhaneci zirvesi' için. Üst kat gayet güzel, sadece fasıl var onun dışında müzik yayını yok.. Hem sohbet, hem müzik ayarındaydı. Öneririm. Fiks menü, limitsiz içki 45 ytl.

Saki de iyiymis ama anlasilan bize fiks menu olmayan bir yer lazim. Pano veya Viktor Levi secenekleri geliyo aklima diyorum bu durumda nevizade olmasa da.. Cevap veren herkese tesekkurler...

mumkunse fiyati da indirmeye calis canim iyi bi yer bulmakla birlikte : )
katilimcilardan biri olarak ben de magdur olmiyim : p
pano da olmasin mumkunse..

imroz en iyisidir.

tarz olarak nasıl bir yer istersiniz bilemedim ama nevizade girişte solda özgün de fena değildir. en azından fiyatları son derece makuldur. meze tabakları yanında da bira. bak canım çekti şimdi.

never mind çok mu soft olur. illa küfür lazımsa bilemedim.

"Fuck it" kullanilir bazen.

Ingilizler, "ugrasamayacagim" manasinda "I can't be arsed" diyorlar sanirim. Ama "ugrasma" diye baskasina soylenmiyormus gibime geliyor bu.

Kufursuz olarak dogrudan "don't bother", diyebilirsin.

don't give a fuck, olabilir.

fuck that

' Fuck it off '

(bkz: screw it)

"don't give a shit"

give it up olur. gayet şık gayet kullanışlı. üstünüze tam oturdu.

doğrusu screw it/that dir.

Bu pek cevap niteliğinde değil ama bi ara ben kafayı odamı maviye boyama kararı vermiştim. Sonra da iki renk olsun ama ters renkler olmasın diye lacivert ve mavi boya aldım, bi de kağıt bordür aldım. Odamın bel hizasına kadar olan kısmı lacivert, yukarısını da maviye boyayıp araya da bordürü yapıştırdım. Oda karakol gibi olmuştu:) Renk seçerken oda boyandıktan sonra neye benzeyecek iyice düşünmek lazım.

bi tane ikea kataloğu al, ona bak. senin mobilyaların renginde eşyaların olduğu fotoğraflara odaklan.

ben bir ara sarı ve lila renklerinin pastel tonlarını uygulamıştım odama, odam olduğu zamanlarda.(kiriş gibi çıkıntılar açık lila, geri kalan yerler şampanya sarısı denen renk gibi) tavandan çapraz iki köşeye de spot ışık yerleştirmiştim, ister aç, ister kıs cinsinden, çevirmeli olaraktan. pek şahane idi anlatabildiysem.

o ışığı ayarlayabilen yuvarlak zamazingonun adına elektirikçilerde dimmer ya da potansiyometre deniyor. arada bilgi vereyim, kısık ışıkla da olsa aydınlatayım dedim. pek güzide bi aparattır. yalnız tam kapamaz ama iyice kısık bırakırsanız arada lamba flaş gibi yanıp sönüyo, insana pisssmi dedirtiyo.

kuzenlerim evlerinin salonunu fistik yesili/acik ama cirt turuncu/pembe yapmislardi, duyunca kabus gibi geldi ama gorunce hayran kaldim, benim de odamin 2 duvari bordo/koyu kirmizi 2 duvari krem rengi. mobilyalar da acik renk olunca sicacik insanin icini acan bir ortam oldu :)

Elindeki katalog ozellikle mat renkler katalogu olabilir. (Cok mu salladim?)

Sen iyisi mi bir boya dukkanina git. Cesit gor, renk gor, adamlara soru sor.

ben mesela duvarları mavi boyattırdım. odada bir kiriş var balkonu odaya kattığımızdan dolayı. o kirişi boydan boya özel bir boyayla cam kırığı gibi ışık vurunca renk değiştirecek şekilde boyattım. hoş oldu ama sağlam pahalıydı.

abim ise bunun ucuzunu yaptırmıştı vaktinde. o da aynen kirişi alçı ile çizgisel dokunuşlar (sürme yok tık tık tık tık dokunarak yapmıştı usta) süslemişti. çok şahane gözüküyordu. hem çok daha ucuz.

Farklı renkte boyıycaksan, küçük renk tüpleri olur, misal filli boyanın vardı. Ondan alıp, sarı ya da beyaza eklersen istediğin tonda boya elde edebilirsin. Yeşil renk tüpü aldıysan sarı tonlarında bi boyaya, mavi tonlarında renk tüpü kullancaksan da ne bileyim kirli beyaz ya da buz mavisi tonlarında bi boyaya katarsan, daha güzel sonuçlar elde edebilirsin.

ben olsam biraz masraflı olabilir ama her odayı rengarenk boyardım. patlayan renkler şirin gözükse de, mat ve açık renk olmadığı için evi karanlık gösterebilir. o yüzden evlerin geneli beyaza yakın şampanya rengidir. ama yatak odasında mavi, mutfakta kırmızı, salonda haki, oturma odasında sarı falan, acaip sevimli görünüyor. bi de uçuk kaçık bir insansanız eğer, duvara kontrast olacak başka bir renkle ellerinizin-ayaklarınızın izini basarsanız süper oluyor. ben yaptım, ordan biliyorum. (ama ev sahibi ağzıma sıçmıştı, o ayrı.)

edit: tek bir odayı boyayacakmışsınız. bu durumda her duvar farklı renk olsun diyorum ben. çılgınım, evet.

eski odamın duvarları alçı kaplıydı dedim duvarları parlement mavisi yapayım, tavanı da çok açık mavi yapayım gökyüzü gibi dursun dedim. tavana yönetim izin vermedi duvarları da boyattım. oda 6m ye 4m idi ve aydınlatmak için 500W lık spot kullanmak zorunda kalıyordum. normal eco ampuller ile loş bir ortam oluyordu. duvarlar ışığı emiyor resmen. kısacası koyu renkten kaçın.

ayrıca arkadaşım duvarları farklı renk yapayım derken dalgınlığı yüzünden kırmızı yeşil sarı vs ile tehlikeli bir kombinasyon yapmıştı polis eve girerse kesin atacak içeri korkusu taşıdı bir süre :)

Tek tavsiyem tüp alıp ben ton elde edeyim deme.
Tahayyülünle sonuç arasındaki fark inanılmaz olur pişman olursun. Büyük tükkanlarda şöyle bir olay var. Sen bir kağıt, kumaş vb. götürüyosun. Ben bu renk alıcam dediğin vakit amcam "alet yapıyor" moduna geçiyor. Tak boyayı önüne koyuyor.
Ben tüp olayında turuncu yapıcam diye önce 5, sonra ilave 10, sonra ilave 15 (30 adet toplam) tüp alıp odamı bok gibi bir pembeye boyamıştım.

(bkz: arpacik) faydali olabilir. yazmislar baya.

bu dertten yillar boyu ve cok cekmis biri olarak diyebilirim ki, sizi yakmayacak sicaklikta suya batiracaginiz pamuk ile sicak su kompresi yapmak en iyi ve hizli cozumdur. gecmis olsun.

ewt başlığı baya bir okudum ama , malum ekşi sözlük başlıkları , hangisinin ciddi hangisinin dalga olduğunu anlamak çok da kolay değil. o yüzden burdan sormayı daha uygun gördüm..

hastalik basliklarina sanmiyorum yanlis seylerin yazilacagini ama yine de ne olur ne olmaz haklisiniz.

Hemen bir eczaneye gidip, bir tane antibiyotikli damla ve göz merrhemi almanı öneririm. Eczacı uygun ilaçları verir zaten. Bir de şayet mümkünse merhemi gündüz de sür derim, o çok işe yarıyor. Normalde gece yatmadan sürüyorsun merhemi, zira görüşü engelliyor vs.. İlaçların adlarını yazamıyorum, kutuları atmışım ama eczacı bilir zaten. Geçmiş olsun.

Hayal meyal tam aklıma geliyor gibi oluyor ama sonra uçup gidiyor, ama araştırcam. Taktım kafaya zaten. Bir kaç güne müjdeli haberlerle gelirim gibime geliyor. Şu şarkı arama takıntısından nasıl kurtulunur, biri de bunu cevaplasa :s

Bu şarkıyı söyleyeni yada sözlerini bilen varsa lütfen bana da göndersin. Meraktan çatlıycam ya...

Şarkı'nın yazarı ve icracısı TDİ Kaptanlarından Atilla Günsür. Sözlerini ve bir mp3'ünü bulabilirim sanırım. Bulduğumda size haber veririm:)

13 yıl sonra gelen cevabın kusuruna bakmazsanız, şarkıyı buldum. Mail adresinizi verirseniz gönderebilirim:)

Kardeşimin iranında da aynı sorun vardı.. Seveceği kuru mamayı bulmak için 10 dan fazla marka denedik, küçük paketlerle alıp.. Ne bileyim kokteyl yaptık yarım ondan yarım bundan şeklinde.. En sonunda birisini sevdi ve yemeye başladı.
1) Mama denemeye devam edebilirsiniz.
2) İştahsız hayvanlar için kuru mamanın üzerine dökülen aromatik tatlandırıcı gibi iştah açıcı ürünler satılıyor petshop'larda.. Ondan deneyebilirsiniz..
3) Çok önerilmez ama yaş mamayla kuru mamayı karıştırabilirsiniz. ( Denemişsinizdir sanırım)
Not: Bizde eve 2. kedinin gelmesiyle, iştah sorunu yerini çok yeme sorununa bırakmıştı.. Kıskançlıktan aklına geldikçe mama yer oldu ve sonunda da tombiş ama psikolojik sorunları olan bi kedisi oldu kardeşimin.
Diğer bir not: Ton balıklı kuru mamayı her kedi sever diye biliyorum. Bir de kaliteli bi marka olarak değerlendirilmez ama garip bi şekilde 'micho' marka mamaya her kedi hasta oluyor.. Kısmet artık! iyi günler

kısırlaştırın : ) zamanla kilo alıyorlar kısırlaştırılınca. zayıf olması daha iyi. neden kilo almasını istiyorsunuz ki=?

steroid verin, badici kediniz olsun =)

valla bizim oğlanda da vardı aynı sorun.veterinerimiz kızgınık dönemine ait bir sorun olduğunu tepki gösterdiğini söylemişti. çünkü başka hiç bir sorun bulamamıştı. kısırlaştırdıktan sonra normal kiloya ulaştı ancak.
ama bir veterinerle konuşmanız daha iyi olur :)

düzenli olarak ciğerle beslerseniz yakın bi zamanda domalan mantarına dönüştüğünü göreceksiniz.şu ana kadar gördüğüm hiçbir kedi,ciğere 'hayır'demedi.

rosetta stone için yazdığım şu entry var. sozluk.sourtimes.org

Valla bu tarz programlara o parayı vermek yerine kursa gitmek daha mantıklı olur herhalde. Gerçi kursların da ne kadar öğretmeye yönelik olduğu tartışılır. Bana göre anadilden farklı bir dili öğrenme kişiden kişiye göre değişen bir süreç. En uygun yöntem şudur demek zor. Ben yaklaşık 8 yıl önce öğrenmeye ilk başladığımda BBC nin setlerini falan kullanmıştım ve acaip derecede sıkıcı bir metod olduğunu söylemeliyim. Sonra çok kısa bir süre kursa gittim ve açıkçası derste uyumaktan başka pek bir şey yapmadığımdan bıraktım. Sonrasında direk ingilizce gramer bilgilerini veren kalınca bir kitap satın aldım. Gramer yapısını çözdükten sonra gerisi pek zor olmadı zaten. Üniversiteyse tam bir komdediydi. İlkokul düzeyinde verilmesi gereken şeyleri ingilizce dersi diye öğretmeye çalıştıklarından ilk dönem derslere bile girmeden AA düşürüp, ikinci dönemde otomatikman muaf oldum. Bir yerden sonra olay kendini geliştirmene bakıyor. Ben 15-20 farklı kaynak kitap/sözlük kullandım 8 yıl boyunca hala da yeni kaynaklar bulmaya devam ediyorum. İngilizce metinleri Türkçesi varsa bile İngilizce kaynağından okumaya dikkat ediyorum. Geldiğim noktadan da memnunum zira altyazı çevirisi yapmaktan, Dil Edebiyat okuyan arkadaşlarımın ödevlerine yardım etmeye, tercüme işlerinden para kazanmaya kadar pek çok işimi rahatlıkla görebiliyorum.

Self Trainingteki en büyük eksiklik pratik konusu malesef. Etrafında sürekli bu dili konuşabileceğin birilerinin olması gerekiyor. İngilizce'de okuduğunu anlamaya başlamak aşırı kompleks edebi cümleler dışında çok uzun zaman almayan bir süreç. Ancak söyleneni anlamak ve konuşabilmek için epey uzun bir pratik dönemine ihtiyacın var. Bir de nacizane önerim, self training veya kurs hangi metodu tercih edersen et (düzensiz fiiller vs hariç tabi ki) bir kağıda yazılı kelimeleri tekrar ederek ezberlemeye çalışma işinden uzak dur. Kelime hazineni genişletmenin en kolay yolu başlangıç seviyesinde hikaye kitapları, dergiler vb. ve bir adet cep sözlüğüdür. Otobüste, dağda, kırda, bayırda artık boş kaldığın her an o kitapları okuyup, anlamını bilmediğin kelimeleri sözlükten öğrenmeye çalış. Kısa sürede kelime hazinenin ne kadar genişlediğini görünce sen de epey şaşıracaksın eminim. Mükemmel bir hafızan yoksa diğer metod sadece zaman kaybı olacaktır. Kulak alışkanlığını edinebilmenin en kolay ve zevkli yolu divx filmleri ingilizce altyazıyla izlemektir. Hem sıkılmaz hem de öğrenmiş olursun. Ayrıca walkman, mp3 player gibi araçlara sırf ingilizce konuşma içeren ses dosyaları atarak gece yatarken, arabada, otobüste falan dinlemek eminim limp bizkit falan dinlemekten daha yararlı olacaktır:)

cd ile olmuyor pek, ingilizce bir dil ve her dil gibi konusularak okunarak yazarak ögreniliyor. iyi bir kurs veya ucuz yollu ama isini ciddiye alan özel bir hoca ile bir noktaya kadar gelirsin, sonra kalin kitaplara cd lere filmlere bakarsin daha iyi olur gibime geliyor.

Kendi kendine öğrenmenin ve kursa gitmenin farklı artı ve eksileri vardır. Özetle: Kendin çalışırsan, düzenli, sistemli bi programla kendini disipline etmek kolay bir şey değildir.. amma işte evde rahatça, gönlünce takılırsın. Kursa gidersen; kurs programları genelde haftada 6 saattir, haftaiçi 3 gün ikişer saat, haftasonu 3'er saat şeklindedir. Haftalık 6 saatlik bi programda sıfırdan başlayıp eh fena değil seviyeye gelmen en az 2 yıldır. kurs olayında da haftasonunu önermem 5 günlük bir ara mevzu bahis ve bu öğrenme çemberi,( cycle) için olumsuz bir etken.. kursun iyi tarafları da şudur: şayet sıfırdan başlıycaksan bi sınıf ortamı daha iyidir.. misal speaking için, pair work yaparsın, interaktif bi ortam vardır.. öğrenme sadece kullanılan kaynakla ya da öğretmenle gelişmez, misal sınıf arkadaşlarımız da devreye girer.. Sonuç olarak, bence ikisini de uygula.. hem kursa git, hem de cd den çalış ve pororfosyonel bi öğretici olarak sana ENGLISH PLUS'ı öneririm.
Haa bi de ek olarak, kendin çalışırsan, okuma ve dinleme becerin gelişir ama speaking daha geride kalır olması gerekenden ve de yazmada da sorun çekebilirsin, onun için de sana feedback verebilecek biri yoksa etrafında.. kolay gelsin.

Aslında kursa gidecek vaktim yok, öğrenmek için acelem de yok, zaten iş için düşünmüyorum, sosyal açıdan istiyorum, tabi çalıştığım şirkete de mutlaka işime yarar.

alt yapın varsa cdler işe yarar. alt yapıdan kastım hazırlık sınıfı, kurs, özel ders vs vs. cd değil de hacettep taş yayınlarının building skills for proficiency kitabı var oldukça yararlı. unuttuğun şeyler olduğunda açıp kolayca bulabilirsin.

ama eğer tarzanca biliyorsan bence kurs daha faydalı olur çünkü kitaplar ve cdler de ingilizce çık işin içinden çıkabilirsen...

kendi başına bayarsın. mutlaka kursa git. en azından sınavları falan olacağından motive olursun. o kadar para verdim bari geçeyim dersin. bunun yanında ingilizce birşeyler yapmazsan öğrendiklerin havada kalır. zaten sağda solda ingilizce hüküm sürdüğünden pratik yapmak pek zor olmaz ama mutlaka müzik dinleyerek, film izleyerek, kitap okuyarak (örneğin sevdiğin bir romanın ingilizcesini) ya da bilgisayar oyunlarıyla pratik yapmalısın. orta2'de 1 olan ingilizcem sırf bilgisayar oyunları yüzünden lise sonda 5 e çıktı.

rosetta stone'u buldum, (aslında indirdim) gerçekten harika bir set. herkese öneririm.

cevabın için teşekkürler,
rosetta stone'u emule den indirmiştim, bir süre inceledim sonra sıkıldım :P
bu arada tell mu more'u indiriyorum, bir de ona bakıcam.

senelerdir kullanıyorum emule'u gayette memnunum, gerçi bu ara sadece emule çalışan eski bir pc'im var, yani 24 saat emule açık duruyor.
istesen www.divxplanet.com forumlarından emule hakkında çok detaylı bilgi alabilirsin.

bi sample yok mu dinleyebilecegimiz. boyle cok havada kaliyor.
bir kesit mp3 veya youtube dan bir goruntu.

Bende Kara Murat'taki takip/ kovalamaca sahne müziği var, 2 tane... dık dıkı dık, rın dı rı rııın diye bi şey. İstersen yollayayım.

tek bir parça olmaktan ziyade, bunlar 80 sonu ve 90 başlarının genel eğilimini yansıtan bir müziğin esintisi. gitara wah efektini ver, bas davulu. keman ve trompeti de unutma.
hep aynıdır, davul ve wah gitar ritm verirken, keman ana melodiyi verir. ama aynı o sample'daki gibi böyle ara ara girer: ınıınının!(es) ınııın! a takımı geldi hemen aklıma.
ama şimdi o türün adı neydi demeyin, sallamak zorunda bırakmayın.

Sigorta=SSK her türlü iş kaybı,hastalık, allah korusun sakatlanma-yaralanma vs. gibi konularda senin yardımcın olacak olan bir olaydır. SSK'yı dışarıdan yaptırmak nasıl oluyor emin değilim ama uyanık olun SSK'nızı zaten tam yatırmayacaktır bu şahıs o yüzden aman diyeyim. Başta emeklilik olmak üzere her şeye faydası var bir kere o şirkette çalıştığını ispatlayan bir olaydır. Kıdem tazminatı var, askerlik tazminatı ya da doğum izni olayları var. Çok ama çok önemlidir kısaca. Özel sağlık sigortası zaten SSK üstüne yapılır.
Gelirine göre %30 ile %40 gibi bir orandadır yamulmuyorsam devlete ödenen para. 1000 ytl NET maaşın varsa sen işverene kabaca 1300-1400 ytl arası bi maliyete gelirsin.

Diyelim seni bir süre sonra işten çıkardılar. Sana ödenmesi gereken tazminatını da vermediler. Bu durumda kime gideceksin? Orada çalıştığını nasıl ispat edeceksin?

İşverenin sana özel sağlık sigortası yaptırması onun için tabii ki daha ucuza mal olman demek... ( tabir biraz kaba oldu galiba) özel sağlık sigortaları da gerçi kapsamlarına göre değişiyor.. misal yatarak tedavi dahil ya da değil / ayakta tedavinin yüzde bilmem kaçı gibi bissürü alternatif sunuyorlar. SSK denen atraksiyonda tek olay sağlık gidrlerinin karşılanması değil haliyle, işin içinde toplam çalıştığın iş günü sayısı karşılığında emeklilik ya da tazminat gibi bazı sosyal güvencelerin de var... Tüm bunlar göze önüne alındığında bence SSK derim. özel sağlık sigortasını tercih etmen özellikle uzun vadede senin için hayırlı olmayacaktır.. Sen dışarda yaptır vs olayları da tanıdık bir şirket bul, maliyetini cebinden öde vs.. üstüne bi de işten atılma gibi senin aleyhine olabilecek durumlarda sosyal haklarından yararlanamama gibi sonuçlar doğuracak bir sürü dezavantaj barındırıyor.. Ayrıca belli bir deneme süresinden sonra yasal olarak sana sigorta yaptırmak zorundalar ( SSK ) Bu senin bi çalışan olarak en doğal hakkın.. Özetle SSK derim.

bir dönem ssk başkanlığında çalıştım.bu konu hakkında özdek ve pyro gerekli açıklamayı yapmış.
yalnız söyle bir durum var,

"şimdi patron dedi ki 'sen git dışardan yaptır sigortanı, ben de sana özel sağlık sigortası yaptırayım' filan dedi"
demişsiniz.böyle bir şey yok.özel sigortadan bahsediyorsanız ,bunun zaten patronla bir ilgisi yok.işveren, çalıştırdığı işçiyi kuruma bildirmek zorunda zaten.
sigortalının , iş kazası ve meslek hastalıklarında , emeklilik , malulluk,analık ve yaşlılık durumlarında ,tazminatlar ve fesih bildirimlerinde ayrıcalıkları var.

başka sorunuz varsa özelden mesaj atabilirsiniz

patronunun seni sigortasız çalıştırması yasal olarak da suçtur.

bir sosyal sigorta kurumu'nun himayesinde olmak, her vatandaşın -itiraz eden olur, hadi her çalışanın diyelim- vatandaşlık hakkıdır.

yamulmuyorsam eskiden ilk uc ay deneme suresi olarak gecmekte ve isverenin ilk uc ay sigorta yaptirmasi zorunlu tutulmamaktaydi. fakar artik ise baslandiginde isveren ve is goren ssk'ya bildirimde bulunmak zorundalar. isgorenlerin bildirimlerini de genellikle isverenler yapiyor. fakat patronun sana sen git disardan yaptir talebine olumlu yanit verirseniz siz de yasal bir zorunlulugu cignemis oluyorsunuz. (is goren icin beyan suresi 1 aydir) hatta sosyal guvenlik yasasi der ki: "Çalıştırılanlar ile işverenleri arasında sosyal sigorta yardımlarını ve yükümlülüklerini azaltmak konusunda anlaşma yapılamaz. Yapılan anlaşmalar geçersizdir."

mat couthon: iş kanununa göre adamı ağaca bile çıkartacaksanız sigorta yaptırmanız gerekiyor. o 3 aylık deneme süresinde sigorta yapmayanlar büyük ihtimal çakallıktan yapmıyordu. yoksa sözleşmelerde şu an 2-3 aylık deneme süresi olmasına rağmen işe girdiğiniz gün sizi sigortalı yapma mecburiyeti var. tabi kağıt üstünde böyle de ssksız adam çalıştıran primi düşük gösteren şerefisizler yok mu? var elbette.

pek bir olayı yok.

bende var, açıp bakmadım ama daha, önce bi foto makinası almam lazım çünkü.. kopyalanabiliyorsa gönderebilirim.

Çok sallamiim de, o dönem filmelerinde epeyce Cahit Berkay'ın imzası var.. Şarkıyı çıkaramadım , zira filmler yok bende ama edinip, yardımcı olmaya çalışacağım.. Şu hayattaki en pis şey adını sanını bilmediğin bi şarkı peşinden koşmak.. bilirim .. bol şans.

daha çok Melih Kibar gbi geliyordu ve de doğruymuş, Melih Kibar'ın "Aile Şerefi" adlı film için yaptığı bir şarkı imiş.. şans eseri buldum.. mutluyum, huzurluyum..

son kullanma tarihi geçtikten sonra gıdanın kalitesi düşmeye başlıyor, "bozulmayabilir ama yiyip de zehirlenirsen ya da 'ıyk bayat çıktı bu' dersen sorumlusu biz değiliz" mantığı geçerli.
ama mesela eczacı bir tanıdık ilaçların üzerinde yazan son kullanma tarihi geçtikten sonra bir kaç ay kullanılabileceğini söylemişti.
he ben olsam ikisini de yemem içmem o ayrı.

Aldığın ürüne göre değişken olabiliyor opsiyon.. Misal süt ürünleri gayet gerçekçidir tarih konusunda ama kedi, köpek mamalarında paket hava almadıysa artı 8 ay ekleyebilirsin, özellikle ithal mamalarda. İlaçlarda da bi 3, 5 ay ekleyebilirsin ama misal açılmış göz damlası için geçerli değildir vs vs.. Dediğim gibi ürünle paralel bir değişkenlik gösteriyor..

urunlerde degisiklik gostermesinin sebebi de iclerindekinden kaynaklaniyor. havayla temasiyla oksitlenen veya bozunmaya ugrayan maddeler son kullanma surelerine daha fazla uyarlar.

ilaclarda etkisi azalir ama bozulmaz genelde (antibiyotikler icin vs) ama hava almamasi, guneste kalmamasi, sicakligin yuksek olmamasi vs durumlar varsa bu dedigim gecerli. zira etken maddelerin bazilari cok zor sartlarda bozunuyor. her seye ragmen son kullanma tarihlerine onem gostermek en sagliklisi.

son derece gerçekçidir hepsi fakat o opsiyon hesaplanırken bir sürü etken göz önünde bulundurulur fakat s.k.t geldiğinde o etkenlerin hepsi kendini göstermemiş olabilir. ama ya gösterseydi.
asansör de güzel örnek: ağustosta 35-40 derecede taşıyabileceği yükle kış soğuğunda taşıyabileceği yük bir olmaz haliyle.
uçaklar da misal 3 saatlik yol için gerekli x ton yakıta ek olarak bi ton ek yakıt alıyor: hava durumu için ayrı, yedek meydan yakıtı, meydan yoğunluğu, iniş sırası gelmezse diye holding yakıtı, ihtimal yakıtı, alçalma yakıtı... böyle böyle 3-4 ton fazladan yakıt alıyor. şimdi bunların hiçbirine gerek olmayabilir. %95 olmuyor da ama bunlar da hesaba katılmak zorunda.

yiyecek içecek dünyasında da olay bunun gibidir zannımca. bunun iso9000'i var haccp'si var var oğlu var.

Asansörler aslında gerçek kapasitesini yazıyorlar diye biliyorum(pazarlama harikası olarak daha fazla kapasite ve hız eşittir daha fazla para). Evlerimizde kullandıklarımız değil de plazalarda falan olanlara ağırlık sensörü takılıyor bu nedenden dolayı ve yük aşımı varsa zaten harekete geçmiyor. bir reklamda vardı hatırlarsanız.tabi ki de kapasitesi üstünde kullanılabilir ama genelde 100 kg bile aşarsanız katta tam durmama gibi sorunlar çıkıyor. hatta 1450 kg lık bir yük asansörünü bu yüzden haşemat eden dallamalar biliyorum asansör bi oturuyor en alt kata bir daha kaldırmak için servis çağırıyorsunuz. tabi emniyet dalgası olsa yük aşımını anlayıp hiç harekete geçmeyecek ama o parça ya pahalı ya da bizde zorunlu değil allaha emanet kullanıyoruz.

şurada da konu ile alakalı, ingilizce olaraktan güzel açıklamalar var:

www.organizeyourlife.org

urun.gittigidiyor.com

var ama tweetyli falan : )

izmir çankaya da odak dövizin olduğu caddede işportacılarda satılıyor. tabi orjinal arıyorsan pek iş görmez..

Kadıköy'de Akmar'a arkadan(Seyhan tarafından) yaklaşırken pasajın oralarda var. Eğer sonuncuysa dokunmayınız, zira ben almayı planlıyorum kendisini.

İstanbul'da Emimönü'ndeki oyuncakçılarda da var. Denk gelirsem alırım.

eminönünde satılan oyuncakların %99.9 çin malı ürün oluyor. orijinal arıyorumda. istanbul olsun mümkünse

Ah be abi, çinliler her yerde.. O zaman yurtdışında bi arkadaşına sipariş ver diycem.. Yaza kadar gelen giden yok benim tayfada ama olursa haber ederim. Şimdilik çinliyle idare edip sonra daha güzelini de oynayabilirsin hani hasret uzamasın babında :)

kadıkoy akmarda envai cesidini bulabilirsiniz.

bugün beşiktaşa gidip kabalcıdan aldım. 1 tane kalmış onuda ben alıyorum diye seviniyordum ki yine çin malı karşıma çıktı. koskoca küpü 2 ytl'ye aldım anlayın dandikliğini. ehehe neyse arama bulma çalışmalarım devam edicek birkaç gün bu beni idare eder sonra elbet elimde kalıcak kırıcam

iyi hoş güzel yazmış herkes ama bu önerilen adreslerin hepsine tek tek gittim. hiçbiride orijinal marka olan rubik's cube değildir. 2 ytl ye satıyorlardı. aldım otobüste eve gidene kadar kırdım, aparmanın kapısının yanındaki çöpe attım eve yine boş girdim.

şurda bişeyler var
www.rubiksturkiye.com

01.01.08 itibariyle akmerkez nezih'te 1 adet (yazıyla bir) var.üzerinde babalar gibi rubik's cube yazıyor ve anlayabildiğim kadarıyla çin malı değil. fiyatı 29.90 YTL idi, tırstım almadım. geç de olsa bilgine...

Klozetin kapagi ile ustune oturulan parca birbirinden ayri degismiyor diye biliyorum ben. Ikisi tek parca halinde alinip kullaniliyor. Tutturulus mekanizmalarin standart olmayisi da buna isaret ediyor.

Genelde klozetin üstünde vida geçecek iki delik olur. Kapaktaki iki vida çıkıntısı önce üstüne oturulan halka şeklinde parçadan geçerek o deliklere girer. Sonra somun gibi olan parçaları uzun vidaların ucuna takıp sıkıştırırsınız o kadar.

Üstten deliklere gelecek şekilde kapağı takıyosunuz sonra klozetin altına ya da arkasına geçip kelebek uçlu vidayı sıkıştırıyorsunuz. tam sıkıştırmadan önce düzgün oturup oturmadığını kontrol ederseniz sorun olmaz. Bazı dandik klozetlerde gizliyorlarbu alttan sıkıştırdığımız kısmı. eğer mekan da darsa biraz sıkıştıramayabiliyorsunuz.

Az önce operasyon mutlu sonla bitti, çok kolaymış.. Uzaktan seyretmek değil, eğilip klozetin arkasındaki alttaki vidaları görüp çıkarmak gerekiyormuş.. Teşekkür ederim yardımlarınız için.

Çok merkezi bir yer değil ama;
sozluk.sourtimes.org

gülhane parkında vardı yıllar önce, hala var mıdır bilmem

gülhane parkındakini tamamen tasfiye ettiler. biz bir zürafa bile almıştık zararına satışlardan.

İstanbul'daki yegane yer Darıca Hayvanat bahçesidir demek mümkün..Adı değişmişti galiba, sallamiim de :s Neyse, oldukça büyük bir yer.. Özel işletme ve sahibi adam da takmış zamanında yapmış böyle bir yer. Her yıl delicesine zarar ediyolardı en son, kapandı zannediyordum.. Biraz uzak ama olsun..

Şunu kullandım şöyle oldu, böyle oldu diyemem ama bir arkadaşımın verdiği bir brifing vardı bana nasihat babında ve onun araştırmaları sonucunda piyasanın en iyisinin ROC olduğunu söyledi.Etkisi gerçek anlamda kanıtlanmış tek ürün onunkiler dedi, fazlasını bilemiyorum. Bu arada kozmetik ürünleri Amerika'da neredeyse yarı fiyata satılıyor, aklında olsun.
Brifing verip, bana Amerika'dan krem gönderen arkadaşıma bu ispiyonlanırsa notu: Gözaltı kremini aklıma gelince sürüyorum cidden ama işte 2 haftada bir gibi bi zamanlama tutturabildim..

morluk için tek çare düzenli uyku.
yağ bazlı olmayan bütün nemlendirici kremler aynı işlevi görür.
20'li yaşlardaysanız "neutrogena radiance eye boost" ile başlayabilirsiniz.
gözün içine bile kaçsa zararı yok. bu iyi bir şey.

silinip tekrar cilalanmasi lazim. kaca mal olur bilmem. ama ankaradaysan yapacak birilerini bulabilirim.

Şayet parke ahşapsa, yapılan işleme sistre deniliyor. Geçen yıl mt2 için 10 ytl ye birini bulmuştum, 20 ye de yapan vardı.. Mahallende sor, soruştur derim...

Ev sahipleri genelde bir şey diyemez böyle durumlara. Bir kiracımız parkelerin eline vermişti de bir şey yapamamıştık. Kaporanız bile zaten tüm masrafı kurtarmaya yetmez 1 aylık kirayı kaporadan karşılayıp gerisini bırakma yolunu seçebilirsiniz. Ev sahibi çok ısrarcı değilse geri kalanı da öder muhtemelen ama bazıları adi oluyor.

ah ah tr de olsam kolaydı birilerini bulup ucuza kapatmak ama işte gurbet ellerde bu işler biraz tuzlu oluyor, kaporayı hiç istemesem de yakacaz belki ama yetmeyebilir

O zaman kendin cilala derim. Satılır ya yer cilası.. Onlardan al, parlat. Ah ha aklıma bi şey daha geldi. Eğer tahta çizildiyse de açık renk kısımlarını soluboya gibi bi boyayla boya, üzerine cila at :s Sonuçta cila renksiz bir şey.. Uydurma bi yöntem ama bu tip bi ayar çekmek mümkün gibi geldi bana..

olan olmuş olsa da bir daha aynı sorunla karşılaşmamak için, masa ve sandalye ayaklarına küçük sünger ya haliflex! parçaları yapıştırabiliriz.

kucukken salonda paten kayarken mahvetmistim parkeyi, ben de almistim elime keceli kalem boyamistim bir guzel. bizimkisi koyu renk parkeydi gerci cila yapmadigim halde belli olmuyodu, annem bile yillarca farkedemedi :)

sandalye ve masaların ayakları altına takılan yumuşak sünger gibi yapışkanlar var, onlarda kullanırsan çizilmeyi önleyebilirsin.

Şurada az bi şey var gibi (Barış Manço, Kazım Koyuncu);

boran07.tripod.com

Şurada Cem Karaca'nın 45lik'leri de dahil bisrü albümü var;

www.dostunsayfasi.net

Şurada var 45likler de bilmiyorum işe yarar mı;

www.erguner.net

Şurada deliler gibi albüm var ama hepsine bakamadım;

ytuforum.com

Belki buradan da bi şeyler çıkar;

www.musicawhora.com

Şimdilik bu kadar bulabildim.

Şurada az bi şey var gibi (Barış Manço, Kazım Koyuncu);

boran07.tripod.com

Şurada Cem Karaca'nın 45lik'leri de dahil bisrü albümü var;

www.dostunsayfasi.net

Şurada var 45likler de bilmiyorum işe yarar mı;

www.erguner.net

Şurada deliler gibi albüm var ama hepsine bakamadım;

ytuforum.com

Belki buradan da bi şeyler çıkar;

www.musicawhora.com

Şimdilik bu kadar bulabildim.

Tribal enfexion'un dediği gibi Pyro'ya da bi danış: )

Binlerce saat harcayarak, el emeği göz nuru oluşturduğum, iddialı bir arşivim var ( ukalaca bi ifade oldu farkındayım ).Bunları p2p'lardan ya da forumlardaki linklerden indirdim. Dinleyicilere, isteyenlere şarkı mail atıyorum ya da arkadaşlarıma ilgileri dahilinde cd yazıyorum... Neyse mesajın kalanını sözlükten yazayım sana.

plak mı arıyorsunuz , mp3 mü?
plaksa ,www.gittigidiyor.com 'a bakabilirsiniz.

bir de şu adrese bakmak yerinde olur, ecnebiler iyi arşiv yapmislar.

chocoreve.blogspot.com

www.birzamanlar.net sitesinde de vardi eski sarkilar.

kpds'yi yurtdışında hiç sallamazlar, hatta bazı okullar toefl cbt bile kabul etmeyip illa ibt istiyor. denklik daha ziyade herhangi bir ingilizce sınavı kabul eden yurtiçi kurumlar için.

Lykos'a katılıyorum :) Bi de, belki bir 20 yıl sonra kabul görebilir ama Toefl şirketi bu işe el attı, iyi para kazanıyo, sonuçta bir sektörü var kendisinin. Kaptırmaz kazanç kapısını kolay kolay. Ielts'i bile solladı dünya geneline bakarsak.

Denklikten kasti yabanci bir sinavda alinan sonucun kpds'de hangi sonuca denk gelecegi konusunda tek yonlu bir seydir anca. Yurtdisi dusunuyorsan dogrudan aklindaki okullarin web sayfalarina gidip hangi sinavlari istediklerine bakmak en iyisi.

Şayet İngiliz Dili ve Edebiyatı okuduysan, ders verebilirsin. Deneyimin yoksa ya da öğretmenlik sertifikan, ders vermek gereğinden fazla heyecan katabilir hayatına. Formasyon almasan da bazı dersaneler alabiliyor ama az para verirler yani ek iş gibi yapabilirsin, biraz ek gelir ve bolca heyecan karşılığında.

bir çok şirket sırf ingilizcesi iyi diye eleman alabiliyoru ki bilgisayarda kullanabiliyorsun, bir dene şansını kariyer net te bence.

amerikan kült. edb. mezunuyum, özel dersi falan öğrenciyken denemiştim de sarmadı, öğretmeye alışamadım bi türlü..

ingilizce bilgisayar nitelikten sayılmıyor artık, her ilanda var.. hem onlar prezentabl diyorlar, oradan kaybediyorum ben :)

A) Poker oyna. Poker konusunda hiçbir bilgin olmadığını göz önüne alarak, günlük 995 kelimeden başlayan seçeneklerle Texas Hold'em konusunda ders verebilirim çevirilerimin bir bölümünü yapman karşılığında. (Referanslar istek üzerine gönderilecektir.)

B) Bahis işine gir. Bahis konusunda hiçbir bilgin olmadığını göz önüne alarak, kâr payı karşılığında bu konuda yardımcı olabilirim. Diğer bir seçenek olarak sermayeyi bana vermen durumunda kâr payı verebilirim.

C) Borsa işine gir. Borsa konusunda hiçbir bilgin olmadığını göz önüne alarak, sermayeyi bana vermen durumunda anaparayı kaybetmeme garantisiyle kâr payı verebilirim.

D) Bana temizliğe gel. "French maid" spesifikasyonlarının çok uzağında olduğun için günlük 20 YTL verebilirim.

E) Ne halin varsa gör. Daha ben ne yapayım?

konuyu hortlatmak gibi olacak ama, meslektaşınız ve zaman zaman aynı türde bunalım yaşayan biri olarak sorununuzu çözüp çözemediğinizi sormak istiyorum :)

Herhangi bir şeyle çok vakit geçirince onu rüyada görmek normaldir sanırım. Herkese böyle olur diye biliyorum ben.

bi keresinde sözlükten uçurulduğumu görmüştüm.
ama redhouse tu sözlük.

(bkz: #9295681)

ben de geçen sözlükten mercan nickli biriyle tanıstım rüyamda. bi baktım gerçekten de varmış öyle bi yazar. enteresan tabi. kendisine de mesaj attım ama 1 yıldır yazmıyor.

Tribal, yalnız değilsin. Bulursanız bi yol, bi şekil, şu eziklikten beni de kurtarın abi.

rüya görmemek diye bir şey yok aslında da siz hatırlamıyorsunuz. uyku bozuklugudur tabi o. değişik şekillerde ve değişik mekanlarda uyumaya calısın. uyumadan once biseyler dusunun ya da hic bisey dusunmeden uyuyun vs.

Rüya görmek için; uyumadan önce sigara içmeyin, çok yorgun ve uykusuzken uyumayın (benim konuştuğuma da Türkçe deniyorsa artık yazık lan) rahat bi halde, dingin bi kafayla yatın, uyuyun görürsünüz. Bu işler böyle.

2 gundur telekom yuzunden internete giremiyodum dogru durust. 4440375 i aradigimi hatirliyorum az once uyandigim ruyada.

sabahin sekizinde sozluge saldirdim, dusunun yani: )

ben de malloryknox'u görmüştüm rüyamda. kendisiyle de paylaştım hatta bu durumu. tek münasebetim de sanırım ekşi duyuru sayfasının altındaki künye. evet rüyalara giriyor ekşi duyuru. anormal değil.

vakti zamanında stargazer'in sözlükten uçtuğunu görmüştüm(ki kendisinin tanımam etmem)

Cep telefonu satan çoğu dükkan o tip aksesuar/ parçayı değiştirirler.. Yani herhangi birine gidebilirsin bence.

ösym sınavları gibi belirli bir tarih aralığı yok.

www.discoverist.com

basvuru icin www.ets.org
hintli resminin yanindaki register linkine basmak gerekiyor. sinav 155 dolar.

İstanbul'dasın galiba.. İst'te bir kaç Toefl merkezi var mesela Bilmerk ve Robert college'da da vardı diye hatırlıyorum. Bilmerk'e başvur diyeyim, yeri Nişantaşı'ndaydı. Parasıyla olduğu için istediğin kadar girebilirsin, sadece bir ay içinde en fazla bir kez sınav alabilirsin. Onda da önemli olan gün aralığı değil de mesela ocak ayı içersinde bir kez sınava girebilirsin gibi..Bir de IBT olduktan sonra ek değişiklikler oldu (structure da kalktı mesela ), hakkında bilgi alırken ya da deneme sınavı vs yaparken update sınav muadili olup olmadığına bak diye önercem. Bol şans...

izmir icin ETS 'nin yetkili merkezi : www.theenglishacademy.com.tr

vallahi para odeniyor mu felan bir bilgim yok, ancak benim bir arkada$im cok ucuz diye iPod (5G) aldi.. ekim '05 ten beri gelecek.. yalan oldu gumrukte.
sanirim farkli gonderim $ekilleri de var, ama kesin bir bilgim yok. ama normal gonderimlerde boyle $eyler ya$anabiliyor.

benim bildiğim 100 euro'yu geçen ürünler gümrüğe tabi.bu 100 euro'ya posta ücreti dahil değil.
yani gönderim ücreti haric 100 euro.
gümrüğe takıldığı zaman , mali müşavire gidip ithalat belgesi alman gerekiyor.yanlış hatirlamıyorsam 50 ytl tutuyor.bir de ürünün değerine göre vergi veriyorsun .o da en az 120 ytl tutuyor.
çözüm , faturada değeri düşük göstermek.
100 euro'dan düşük değerli ürünler , kapıya kadar geliyor.

walla gümrükten mal çekerken ordinosu var, gümrükçü masrafı var, %18 kdv'si var, var da var. daha ucuza getirteyim derken aynı hesaba gelebilir.

bu arada tekrar bakalım: www.hurriyet.com.tr

mal 2. el ise gümrüğe takılır alamazsın.

Bence en temizi ürünü Amerika'da yaşayan bir arkadaşına göndertmen. Sonra da gelen birileriyle alırsın temiz temiz.. Biraz geç olur ama başın ağrımaz.. Giden gelen tanıdık yoksa da, Ekşi Duyuru var nasılsa diyeceğim.

gösterilen proforma değer 100 $ veya 100 nun üzerindeyse %90 gümrüğe takılır. ebayden alındığında satıcı muhakkak 100 $ altı değer ve "hediyedir" ibaresini gönderiye yazılması konusunda uyarılmalıdır. ama bu da kapıya kadar gelme şansını %100 yapmaz. $10 değerli bir poster için topkapı paket postanesine gittiğimi bilirim. o anda ordaki gümrükçünün keyfinde de bitiyor bazen, malesef durum bu.

en garanti yontem hediye olarak gondertmek, hatta hediye paketi yaptirtmaktir. hediye paketlerinin acilma ihtimali onda bir filan, diger turlu buyuk ihtimalle gumruge takilir urun. vergi miktari urune gore degisir ama vergi bindikten sonra yurtdisindan almanin bir avantaji kalmaz.

avrupa dan gelen ürünlerde 100 bunun dışında her yerden gelen ürünlerde 100$ üzerinde alışveriş yaparsan gümrük vergisi ödersin ama öle tmm ödeyeyim yok. illa gümrükçü tutman gerekir astarı yüzünden pahalıya gelir. gift olarak veya 100$ ın altında bir fiyat yazdırabilirsen sorun olmaz. olurda açarlar içerisinde ipod g5 i gürürlerse yine sorun olur. mp3 palyer alıyorsan açmışlarsa çağırırlar istanbulda isen topkapıya radyolu ise trt bandrol bedelini ödersin 100$ altı ise bile. pek bilinen bişeyse fiyatını çok iyi biliyolar haberin olsun.kapıya geliyorsa sigortalı iadeli taahhütlü ise bile kapıya bırakır giderler. ürünün paketinin ebatı sadece kargo ücretini değiştirir o kadar.

bu arada www.iyibey.com
forum.iyibey.com

berhudar olun efendim. kucak dolusu sevgiler saygılar.

bağ bahçe bir yer varsa yakında, çıkar ayakkabıları çorapları bir süre gez yalın ayak toprakta; çözüm geçici olursa artır bu çalışmaları bir de stres yapma.

nerde bağ bahçe, ancak bir saksı çiçeğim var. o olur mu?

muhtemel polar veya yünlü kıyafetler giyiyosundur bunlar da sürtünme etkisiyle üzerindeki statik elektriği arttıyor ve çarpılmak hazin son oluyor. tabi burda ayakkabının etkisi de çok fazla çünkü spor ayakkabı ve bot tabanları plastik yapıldığı için topraklanamıyoruz. bunlara dikkat etsen belki biraz çözüm olur:)

Yaşadığın mekanda yer zemininin plastik malzemeden yapılmış olması,
sürekli altı plastik terlik giymek gibi etkenler de bunu arttırabilir.
Bir de duş alırken çıplak ayaklı olmaya dikkat etmeni öneririm. Şimdilik aklıma ilk gelenler bunlar.

Toprak olmasına gerek yok, evin beton yerlerinde, balkonunda falan dolaş vs. Eniştem bobinajcı onda da manyak gibi elektrik vardı, öyle yapardı.

bilgisayarcılar için vücudtan statik elektriği topraklayan özel bileklikler var. onları kullanarak biraz azaltabilirsin.

Havanin kuru olmasi da cok etki ediyor statik elektrik olayina. Hakikaten hayattan bezdiriyorsa seni, evine bir nemlendirici alabilirsin.

toprakla kendini, parmağini toprağa sok yap bişiler ama yapana kadar yerinde olsam gök gürültülü ve sağanak yağışlı havalrda açık alanlarda gezinmem allah muhafaza elektirik konusunda bir golden shot yiyebilirsin. kolay gelsin

ayni dertten ben yillarca muzdariptim.artik tik olusmustu.metal gordugumde ceketimin koluyla iteleiyordum,ofisin kapisini koli bantlariyla kaplamistim.sirf bu yuzden araba bile degistirdim.kapiyi anahtarla her actigimda carpiliyordum.metali birak birisiyle el sikistigimda saclarinin havalandigini gorurdum.gitmedigim yer kalmadi kurtulmak icin.

tek sebebi var stress.yan sebebler tetiklesede.butun mevzu kafanin mesgul olmasindan ve stressten kaynaklaniyor.topraga basmak falan bir cozum olabilir hatta yaninda metal bir aparat dolastirabilir.baska bir metal dokunmadan once onu tutabilirsin.ama herseyden once kafani rahatlatman lazim.

Türkiye'den para çekemiyorduk paypal ile.

vay anam serhat!!!

nasıl bir sistem kurmuşlar adam. para hesabına yollanıyor ama o hesaptaki parayı aktaramıyorsun ha!

Kullanan bir arkadaşıma sordum, Amerika'daki bir banka hesabı olması gerekiyormuş. Şeyi de sordum, mesela Citibank hesabı olur mu diye.. Olmaz dedi Türkiye'de bir hesap olduğu için Amerikan bankası olması da kesmiyormuş yani hesabın Amerika'da olması şartmış.

belli bir komisyon karşılığında paypal hesabından paranı nakite çeviren insanlar var ama ne kadar güvenilir bilmiyorum anet haber gruplarını araştır istersen...

eğer çözüm bulamazsan yardımcı olmaya çalışırım, paypal sayesinde ben sadece ödeme yapmıştım şimdiye kadar (bonus kartımdan çekiyodu), para çekmeyi hiç denemedim ama bende amerikanın dışında isviçre hesabı da eklemek mümkün görünüyor. Yani son çare olarak istersen denerim.

teşekkürler yalnız bu para benim de değil, benim hesaptan başka bir hesaba aktaracaktık, artık kısmet...

Aha da;

www.makrocam.com/canimkardesim.rar

bende de 2 tane kaydı var brkylmz. gmail adresi yazarsan maillerim.

kadıköyde altıyol'a çıkan cadde üzerinde sağdaki caminin yanında eskiciler var yamulmuyorsam... elbise beyaz eşya falan satıyorlardır.

beyaz eşya ve mobilya ile ilgileniyorsan şehreminide de epey bir eskici var. eskiden bunların mekanı topkapı idi yine yamulmuyorsam. şimdi yeni bosnaya taşımışlar yine yamulmuyorsam.

çukurcuma

cesitli pasajlarda da satan dukkanlar var. atlas vs gibi yerlerde

kadıköyde osman ağa camiinin hemen üst tarafında.. antikacılara varmadan.. orda 3-5 dükkan var sanırım. markalı da satıyorlar.. ev eşyaları da mevcut

Sıraselviler ile Cihangir parkı arasında kalan mühitte açıldı son dönemde 5, 6 tane mağaza.. Yani Alman Hastanesinden sonra, sol koldaki kısım ( Taksim yönünden gelirseniz ) Civardaki esnafa sorarak bulmak mümkün, çoğu ara sokaklarda..

tünele giderken suriye pasajı'nın içinde sağda büyük bir dükkan var. girişi ufacık gozukuyor ama alt katı var, bir çok değişik parça bulabilirsin.